TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  27’nci Birleşim

                                                                                           12 Aralık 2014 Cuma

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek)

2.-  2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)

 

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SERMAYE PİYASASI KURULU

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRK DİL KURUMU

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK TARİH KURUMU

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Turgay Develi’nin, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

4.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde soru-cevap bölümündeki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, sanayileşmiş illerde ikinci sanayi odasının kurulmasına ilişkin sorusu ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık'ın cevabı (7/54735)

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan sigorta hizmetlerine ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/55024)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca yurt dışında yapılan kira harcamalarına ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/55025)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan ilaçlama hizmetlerine ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/55027)

5.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/56140)

12 Aralık 2014 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün ikinci turdaki görüşmelerini yapacağız.

İkinci turda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu; Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Atatürk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (*)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (*)

 

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SERMAYE PİYASASI KURULU

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRK DİL KURUMU

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK TARİH KURUMU

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin sisteme girmeleri gerekmektedir.

İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına; Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zeynep Armağan Uslu, Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener, Ankara Milletvekili Sayın Seyit Sertçelik, Van Milletvekili Sayın Burhan Kayatürk, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni, Yozgat Milletvekili Sayın Ertuğrul Soysal, Şırnak Milletvekili Sayın Mehmet Emin Dindar, Samsun Milletvekili Sayın Tülay Bakır, Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik, Erzurum Milletvekili Sayın Fazilet Dağcı Çığlık, İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca, Aydın Milletvekili Sayın Semiha Öyüş, Ordu Milletvekili Sayın Fatih Han Ünal, Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın, Nevşehir Milletvekili Sayın Ebu Bekir Gizligider, Siirt Milletvekili Sayın Osman Ören.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına; Gaziantep Milletvekili Sayın Edip Semih Yalçın, Manisa Milletvekili Sayın Sümer Oral, Kastamonu Milletvekili Sayın Emin Çınar, Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru, Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay, Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Oktay Ekşi, Adana Milletvekili Sayın Turgay Develi, İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan Ayaydın, Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel, Balıkesir Milletvekili Sayın Haluk Ahmet Gümüş, İstanbul Milletvekili Sayın Faik Tunay, Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya, Kayseri Milletvekili Sayın Mehmet Şevki Kulkuloğlu, Antalya Milletvekili Sayın Gürkut Acar.

Halkların Demokratik Partisi adına; Şırnak Milletvekili Sayın Faysal Sarıyıldız, Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan, İstanbul Milletvekili Sayın Abdullah Levent Tüzel, Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer, Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür, Mardin Milletvekili Sayın Gülser Yıldırım, Bitlis Milletvekili Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu.

Şahıslar adına; lehte, Zonguldak Milletvekili Sayın Özcan Ulupınar -Hükûmet var arada- aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Kadir Gökmen Öğüt.

İlk söz, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zeynep Armağan Uslu…

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP ARMAĞAN USLU (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın RTÜK bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

RTÜK, bilindiği üzere, bir yayın denetim kurumu olarak yirmi yıldan beri çalışmakta ve toplumsal ihtiyaçlar çerçevesinde kuruluş kanununda pek çok değişiklik yapılmış. Bu çerçevede, AK PARTİ Hükûmetimiz döneminde de 2011 yılında yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun’la yayıncılık mevzuatı tamamıyla değiştirilmiş, Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi’yle uyumlu hâle getirilmiştir. Böylelikle, yıllardır, mevzuat boşlukları nedeniyle yayıncılık sektörünün teknolojik dönüşümü sürüncemede kalmamış, bir türlü yapılmayan, yapılamayan sıralama ihalesi 2013 yılında Hükûmetimiz döneminde tamamlanmıştır ve 2015 yılı içinde de karasal yayıncılığa geçiş hedefine ulaşılmasına yönelik çalışmalar hızla devam ettirilmektedir.

Ancak, hâlen bazı hususlardaki dönüşüm ihtiyacının da altı çizilmelidir. Gerek 298 sayılı Seçim Kanunu’nda gerekse 6112’de, seçim dönemlerinde radyo ve televizyon yayınlarının denetlenmesi konusunda farklı rejimler uygulanmaktadır yani Yüksek Seçim Kurulunun belirlediği ilkeler çerçevesinde denetleme görevi RTÜK’te, ancak müeyyide uygulanmasına iş sıra geldiğinde YSK devreye girmektedir ve RTÜK kararlarının aksine, Yüksek Seçim Kurulu kararları hiçbir şekilde yargıya taşınamamakta ve kesinleşmektedir. Yayın kuruluşları seçim dönemleri dışında RTÜK kararlarının iptali için mahkemeye gidebilirken bu anlamda herhangi bir itiraz haklarının bulunmaması da dikkat çekicidir ve bu çerçevede, her seçim döneminde sayısız yayın durdurma cezası verilmektedir.

Seçim dönemlerinde YSK üzerinden medya kuruluşlarına yön verilmeye çalışılması içinde bulunduğumuz çağın gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Bu bağlamda, 1961 yılından kalma, henüz TRT Televizyonunun dahi olmadığı bir dönemde yürürlüğe girmiş olan 298 sayılı Seçim Kanunu’nda elbette günün ihtiyaçlarına göre çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Ancak bu kanun, iletişim çağının çok gerisinde bir dönemin ve aynı zamanda bir zihniyetin yansımasıdır. Dolayısıyla, mevcut durum, hem RTÜK’ün denetleme fonksiyonu hem de medyada çok sesliliğin sağlanması, ifade ve haber alma özgürlüğü bakımından çağdaş bir bakış açısına sahip değildir ve bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ancak, RTÜK, sadece denetimle sınırlanmamakta, toplum medya ilişkisini analiz ederek çözüm önerileri oluşturup gerçekleştirdiği araştırmalar, bilimsel, toplumsal etkinliklerle sosyal katma değer üretmektedir.

Son olarak, Radyo ve Televizyon Yayıncılığı 2014 Sektör Raporu hazırlanmış olup özel sektör yayıncılığımız ve televizyonculuk profilimiz ortaya konmuştur. Sektör raporuna göre, radyo televizyon yayıncılığı sektörümüzü ayakta tutan ticari iletişim gelirleri istikrarlı bir şekilde artış göstermektedir. Ancak yayıncılar arasındaki dağılımda 2004 yılına baktığımızda 587 milyon lirayla reklam gelirlerinin yüzde 94’ü 10 televizyon kanalı arasında paylaşılmaktadır; 2013’e baktığımızda, bu anlamda nispi bir iyileşme olmuş ve 10 televizyon kanalının payı, gelirler 3 milyar 168 milyon liraya çıkmasına karşın, yüzde 70’e gerilemiştir. Ancak bu da hâlen çok yüksek bir rakamdır ve yaşanılan durum derinlikli çalışmalar gerektirmektedir ve bu çalışmalara temel teşkil edecek veriler kurumun titiz çalışmasıyla ortaya konmaktadır.

RTÜK, çoklu alanlarda katkı sağlayan bir kuruluşumuz olup 2015 yılında da cari transfer ödeneklerinin 142 milyon 347 bin liralık kısmından 120 milyon lirası genel bütçeye aktarılmıştır.

Yine, geleceğimizin teminatı olan çocuk ve gençlerin medya karşısında bilinçlendirilmesi için kurum sorumluluk üstlenmektedir. Televizyon programlarına yönelik Akıllı İşaretler uygulamasını hayata geçirmiş, eğitim sistemimizin bugün vazgeçilmez parçası hâline gelen medya okuryazarlığı dersi RTÜK’ün girişimleriyle oluşturulmuş ve ders içerikleri de bu yıl RTÜK tarafından tamamen güncellenmiştir.

Tüm farklı yönleriyle ele alındığında ise ülkemiz için önemli bir misyona sahip olan RTÜK bütçesinin kabulünün yeni açılımlara vesile olacağını belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 yılı bütçesi üzerine görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde 90’lı yıllardan bu yana özel televizyon yayıncılığına geçiş ve televizyon yayınlarındaki çeşitlilik ülkemiz insanının ekran başında daha fazla kalmasına neden olmuştur. Yapılan araştırmalarda, Türkiye’de günlük ortalama televizyon izleme oranı yaklaşık dört saatin üzerindedir. Yine, yapılan çalışmalarda, çocukların yüzde 82’lik bölümünün istediği programı seçme ve istediği kadar ekran karşısında kalma gibi bir alışkanlığı bulunmaktadır. Bu tür veriler görsel, işitsel ve yazılı medya karşısında savunmasız durumda bulunan çocukların ilköğretimden başlayarak medya karşısında bilinçlerinin geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Türkiye, her yaştan çocuğun yaklaşık günde iki ila dört saat gibi uzun süre televizyon izledikleri bir ülke olarak dikkat çekmektedir. Yılın dokuz yüz saatini okulda geçiren, buna karşın yaklaşık bin iki yüz saat televizyon ekranı karşısında zaman harcayan çocukların okul öğrenmelerinde bozucu etkiler ortaya çıkmaktadır. Bu tür problemlerle baş etmenin en etkili yolu eğitimdir. Medya içeriklerinden yararlanmak ya da korunmak, çağdaş anlamda bireyin bilinç düzeyini yükseltecek ve değerlendirme yapabilme gücünü geliştirecek olan medya okuryazarlığı eğitiminden geçmektedir. Özellikle son otuz yılda üzerinde önemle durulan medya okuryazarlığı dersi Avrupa Birliği müktesebatı kapsamında ve Birleşmiş Milletler çalışmaları bağlamında da dikkat edilen hususların başında gelmektedir.

Değerli arkadaşlar, RTÜK ve Millî Eğitim Bakanlığının iş birliğiyle yürütülen çalışmalar sonucunda, 2006 yılından bu yana seçmeli ders olarak okutulan ve kitap, gazete, televizyon, İnternet gibi araç temelli yaklaşımla uygulanan, aktarılan, dayanan medya okuryazarlığı ders programı, sekiz yıl sonra, 2014 yılında tamamen yenilenerek öğretmen ve öğrencilerin istifadesine sunulmuştur. Bu öğretim yılından itibaren uygulamaya konulan medya okuryazarlığı öğretim programıyla derslerde kitap takibi yapılması yerine, RTÜK, Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversite iş birliğiyle hazırlanan ve öğrencilere kısa sürede ve hızlı şekilde uygulama yapma imkânı sağlayan medya okuryazarlığı öğretim materyallerinin kullanılması öngörülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yenilenen medya okuryazarlığı dersiyle öğrencilere “medya diyeti” kavramının öğretilmesi ve “Medyanın azı karar, çoğu zarar.” mesajı vermesi söz konusudur. Medya okuryazarlığı eğitim materyalinin en canlı bölümünü oluşturan uygulamalı etkinlikler kapsamında, öğrenciler, aile büyükleriyle röportajlar yapabilecek, medya diyeti testi uygulayarak kendi medya kullanma sürelerini belirleyebileceklerdir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun akıllı işaretlerine benzer koruyucu semboller öğrenip oluşturabileceklerdir. Kişilerin ve medyanın bir olaya farklı açıdan bakabileceğini gösteren örnek olayları inceleyip sorgulayabileceklerdir. Gazete haberleri hazırlayıp istedikleri bir öyküyü senaryo ve hikâye akış şemaları kullanarak video hâline getirmeyi ve yayınlamayı, İnternet’te arama motorlarını doğru kullanmayı öğreneceklerdir.

Değerli arkadaşlar, yeni programda ve öğretim materyalinde medya içeriğinin öğrendirme, bilgilendirme, ikna etme özellikleriyle yeni medya izleyicisinin özellikle çevrimiçi ve sosyal medya ortamındaki üretici konumu esas alınarak çocukların erişim, çözümleme, değerlendirme ve üretim becerilerine hitap eden etkinliklere yer verilecektir.

Bu arada bir konuya daha değinmek istiyorum. Eğer Türkiye’de basın-yayın organları kendi iç denetimlerini başarıyla sürdürürler ve bu hususta belli bir mesafe alabilirlerse, önümüzdeki yıllarda kendi otokontrollerini yapabilme imkânına kavuşurlarsa Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun da bu anlamda gerekliliği büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun başarılı çalışmalarını tebrik ediyor, çalışan arkadaşlarıma selam ve saygılarımı sunuyorum. Kolay gelsin. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ankara Milletvekili Sayın Seyit Sertçelik.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SEYİT SERTÇELİK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nın Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kurumların yıllık performanslarının değerlendirildiği bütçe görüşmeleri, beklenti ve önerilerin tartışılması anlamında önemli bir yasama faaliyetidir. İletişim sektörü ve medya, hem teknolojik yenilenme hem de toplumsal ve sosyal yaşamımızdaki etkisiyle vazgeçilemez bir güçtür. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, yerel, bölgesel ve ulusal medyaya yönelik çalışmalarıyla demokrasimizin kökleşmesinde rol oynarken uluslararası medyayla kapsamlı bir iş birliği içerisindedir. Medyanın büyük bir gelişme gösterdiği günümüzde, saygın bir ülke olmanın yolu tüm dünyada sürekliliği olan doğru ve etkin tanıtım çalışmalarından geçmektedir. Genel Müdürlüğün uluslararası düzeydeki faaliyetlerinin artması bu ilke doğrultusunda değerlendirilmelidir. Uluslararası medyanın takibi, düzenlenen toplantılar, konferanslar, forumlar ve benzeri faaliyetler, ülkemizin dış kamuoyunda hak ettiği yeri almasında fayda sağlamaktadır.

Türkiye’nin son yıllarda bölgesinde ve küresel ölçekte oynamış olduğu stratejik role paralel olarak, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün faaliyetlerinin, başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere, Balkanlar, Orta Doğu ve Arap ülkeleriyle Afrika bölgesinde yoğunlaştığını görüyoruz. Geniş bir coğrafyayı kapsayan bu girişimlerle, medya kuruluşları ve gazetecilerin karşılıklı bilgi alışverişinin sağlanması ve ülke kamuoyunun bilgilendirilmesi noktasında ortak platformlarla ikili, bölgesel ve uluslararası sorunlara birlikte çözüm bulma noktasına ulaşılmıştır. Türk dili konuşan ülkeler ile Balkan ve Arap ülkelerinden basın mensuplarıyla yürütülen çalışmaların, bölgesel düzeyde medya alanında karşılıklı iş birliğinin yanında ekonomik, ticari, kültürel ve sosyal ilişkiler ile turizm sektörüne çok büyük etkisi olacağını söyleyebiliriz.

Avrupa’da Türkçe yayın yapan medya kuruluşlarını bir araya getirerek aralarındaki iletişimi güçlendirmek, sorunlarını yerinde tespit etmek, Avrupa’daki Türk medya potansiyelini ortaya koymak amacıyla Avrupa Medya Buluşmaları düzenlenmektedir.

Bu çok taraflı ilişkilerin yanında ulusal düzeyde, özellikle yerel basınla ilişkilerin yürütüldüğüne şahit oluyoruz. Yerel basının güçlendirilmesine yönelik faaliyetler, haber ve teknik desteğin sağlanıyor olması Türk medyasının gelişimine olumlu yansımaktadır. Bu noktada, kurumun daha etkin rol oynaması, yabancı medya mensuplarının yerel medyayla aynı zeminde buluşturulması, karşılıklı iş birliği kurmalarına zemin hazırlanmasının Genel Müdürlüğün öncelikli hedefleri arasında bulunduğu kanaatini taşımaktayım.

Sayın milletvekilleri, bahsedilen bu hizmetlerin sağlıklı yürütülebilmesi için elbette kurumsal organizasyonun ve kadro yapısının da buna cevap verebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Son yıllarda, personel yapısının geliştirilmesi noktasında önemli çalışmalar yürütüldüğüne tanık oluyoruz. Ülke bazında, yurt dışı teşkilatlanmasının genişletildiğini, personel ve teknik desteğin sağlandığını görüyoruz. Afrika, Güney Amerika, Uzak Doğu ve Asya’da yeni büroların açılması, dünya kamuoyunun yakından takip edilmesi, siyasi ve ekonomik bakımdan etki gücünün artırılması, küresel büyük güç ilkesinin hayata geçirilmesine katkı sağlayacak unsurlardır. Yurt içi teşkilatının il bazında genişletilmesinin yerel basının güçlenmesi, dünyaya açılması, var olan sorunların tespiti ve çözümler üretilmesi noktasında bunun belirleyici sonuçlar doğuracağını düşünüyorum.

Elbette, bahsedilen bu büroların başarısı merkez teşkilatının güçlü bir yapıya kavuşturulmasına bağlıdır. Bu noktada, yeni birimlerin meydana getirilmesi, kariyer, uzmanlık kadrolarının ihdas edilerek personel desteğinin sağlanması, geniş bir haber ağının oluşturulması, bu meyanda takip edilen dil sayısının artırılması, temininde güçlük çekilen dil ve lehçelerde yeni personel alımına gidilmesiyle, doksan yılın üzerinde bir geleneğe sahip olan Genel Müdürlüğün yakın bir gelecekte kamu hayatımız içerisinde çok daha etkin bir konuma geleceğine inanıyoruz.

Bu itibarla, sürdürülen başarılı faaliyetlerin devamı hâlinde medyamızın çağdaş dünya seviyesine hızla kavuşacağına, ülkemizin dış dünyada daha etkin tanıtılacağına içtenlikle inanıyor, verilen hizmetler nedeniyle Genel Müdürlük çalışanlarına teşekkür ediyor, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Van Milletvekili Sayın Burhan Kayatürk.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BURHAN KAYATÜRK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Kıymetli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya ekonomisi 2007 krizinden bu yana inişli çıkışlı bir görünüm sergilemektedir. Şu ana kadar tam anlamıyla bir düzelme olmamıştır. Üstelik, son bir yıllık dönemde, uluslararası kuruluşlar, küresel ekonomiye ilişkin büyüme tahminlerini aşağı yönlü güncellemek zorunda kalmışlardır. Türkiye'nin yakın komşularında da büyük bunalımlar, yer yer savaşlar mevcuttur. Hem güneyimizde hem kuzeyimizde toplumsal olaylar ve iç savaşlar var, doğumuzda ve batımızda da durum pek iç açıcı değil. Dolayısıyla, komşularımız olan ülkelerin neredeyse tamamında ya savaş ya ambargo ya da ekonomik kriz var. İhracatımızın çok önemli bir kısmını yaptığımız AB ülkelerinin neredeyse tamamında ekonomik durum bir türlü iyileşemiyor. Son birkaç yıldır ülkemizin dışında bunca olumsuzlukların etkisini minimize etmeye çalışırken, içeride de enerjimizi harcamak zorunda olduğumuz ciddi sorunlar yaşandı; mesela Anayasa Mahkemesinin parti kapatma ve siyasete müdahale girişimleri, mesela Gezi olayları, mesela 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsleri bunlardan sadece birkaçı. Ayrıca, kronik Kürt meselesinin çözümünü ve barış sürecini baltalama ve engelleme çabalarıyla karşılaştık. Burada, maalesef, her türlü Vandalizmin yaşandığı ve 50 insanımızı kaybettiğimiz 6-7 Ekim olayları da var.

Değerli milletvekilleri, işte gördüğünüz gibi, 2007’den 2014’e kadar dünyada ve Türkiye’de birçok olumsuzluk yaşandı. Bu olayların tabii ki ekonomi üzerinde olumsuz etkileri de oldu. Ancak, bu bunalımlı süreçte emanetin ehil ellerde olması ve AK PARTİ’nin iktidarda olması Türkiye için çok büyük bir şanstı.

Türkiye, bizim dönemimizde sadece sorunlarla mücadele etmedi, aynı zamanda ekonomisini büyüttü ve büyük devlet olmanın gereğini yerine getirdi. Örneğin, bir taraftan tankımızı, gemimizi, helikopterimizi yaparken öbür taraftan fakirin fukaranın, mağdurun ve mazlumun yanında yer aldık. Ülkemiz, artık yardım alan değil, AK PARTİ Hükûmetiyle birlikte güçlenen bir ekonomi olarak Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, birçok kıtaya yardım götüren, yardım dağıtan bir ülke hâline geldi. Büyük ülke olmak büyük bir ekonomi ve güçlü bir hazineyle mümkündür. Güçlü bir hazine olmazsa Van’daki depremzedenin derdine derman olamazsınız, milyonlarca Suriyeli göçmene kapınızı açamazsınız ve dünyanın dört bir yanına yardım götüremezsiniz. Allah’a hamdolsun Türkiye güçlü bir ülke olma yolunda kararlı adımlarla yürümektedir.

Hazinemiz döviz rezervleriyle doludur. 2002’de 28 milyar dolar olan döviz rezervi, bugün çok şükür 134 milyar dolara çıkmıştır. İktidara geldiğimizde 36 milyar dolar olan ihracatımız, 160 milyar dolara doğru tırmanmaktadır. Türkiye, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında en az dış borcu olan ülkelerden biri konumundadır. Süper güçlerin borçlarının millî gelirlerine oranı yüzde 100 ve yüzde 120’lerdeyken Türkiye’nin dış borcunun millî gelirine oranının yüzde 33 olması çok önemli bir avantajdır. Gerek kişi başına düşen millî gelirde gerekse faiz, enflasyon ve birçok ekonomik alanda gösterdiğimiz başarılar dünyanın ekonomik otoriteleri tarafından mucize olarak kabul edilmektedir. İstanbul’daki dünyanın en büyük havaalanı ve çok önemli köprüsünün yanında, doğu ve güneydoğudaki en büyük tekstil kentini de inşallah Van’da kuruyoruz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2015 yılı bütçesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

On üç yıldır bütçe üzerinde konuşuyorum. Muhtemelen bu, bütçe üzerinde son konuşmam olacak. Bana bu fırsatı veren Adalet ve Kalkınma Partime ve Samsunlu hemşehrilerime şükran borçluyum.

Sayın milletvekilleri, her bütçe konuşmasında bu kitapları alarak kürsüye çıktım. Allah bir daha bu millete bu batan banka tipinde kitap yazmayı nasip etmesin diye sözlerime başlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve güçlü bir ekonomiye sahip olmanın anahtarı sağlam bir finansal yapıya sahip olmaktır. Ancak 2002 öncesi, finans sektörü istikrarlı yapısını kaybetmiştir. AK PARTİ göreve geldiğinde kamu bankalarının içleri boşaltılmış, “görev zararı” denilerek milletin kaynakları, milletin emaneti âdeta çarçur edilmiştir. Fona devredilen bankalar nedeniyle devlete ve millete yüklenen bugünkü parayla 525 milyar TL zararı, milletimizle birlikte AK PARTİ döneminde ödedik.

Sayın milletvekilleri, Halk Bankası, 2001’de, zarar ettiği için kapatılması planlanan bir bankaydı. 2001’de IMF baskısıyla Halkbankın 353 şubesi kapatılmış, 2002’de 11 milyar lira görev zararı olan banka devlete ağır bir yük hâline gelmiştir. Bugün ise 15 milyar lira hazineye kaynak aktarmaktadır. Halkbankın 2002 yılında esnafa sağladığı kredi miktarı 153 milyon liraydı. Bu rakam şimdi 7,5 milyar liraya yükselmiştir. On yıl önce Halkbanktan kredi kullanan esnaf sayısı 38 bin, bugün 290 bin.

Sayın milletvekilleri, 2002’de görev zararıyla devraldığımız Ziraat Bankasının görev zararı 19 milyar liraydı. 19 milyar lira görev zararı olan Ziraat Bankası on yıl içinde kamuya 20 milyar lira kaynak aktarmıştır. Ziraat Bankası 2002 yılında 28 bin çiftçiye 227 milyon lira kredi verirken bugün 20 milyar lira çiftçimize kaynak aktarmaktadır. Ziraat Bankası 2002’de yüzde 59 faiz oranıyla çiftçiye kredi verirken bugün çeşidine göre sıfır, yüzde 4 ve yüzde 8 aralığında çiftçimize kredi kullandırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri uygulamaya koyduğu Ulusal Program’la, bankacılık sektörünün sağlam bir yapıya kavuşturulmasına, faiz ve döviz kurunun istikrarlı hâle getirilmesine ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artırılmasına yönelik çok köklü adımlar atmıştır. Yapılan ekonomik reformlar sayesinde finans sektörümüzün tüm dünyada örnek gösterildiği bilinmektedir. Bankacılık sektörü kamu açıklarını finanse eden yapıdan kurtarılmış, reel sektörü finanse eden bir yapıya kavuşturulmuştur. Bugün güçlü sermaye yapısı, sağlıklı bir bankacılık sektörüne sahibiz. Sektörün sermaye yeterlilik oranı yüzde 16 seviyesinde bulunmaktadır ki bu oran, uluslararası Basel kriterlerine göre zorunlu olan yüzde 8’in 2 katıdır. Sayın milletvekilleri, bugün sektörün aktif büyüklüğü 2014 yılının on aylık döneminde yüzde 10,6 artarak 1,9 trilyon liraya ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDDK’nın giderleri, temel olarak, denetimi altında yer alan kuruluşların bir önceki yıl sonu bilanço toplamları üzerinden alınan giderlere katılma payıyla finanse edilmekte olup genel bütçeden ödenek tahsisi söz konusu değildir. BDDK bütçe büyüklüğü 2015 yılı için 282 milyon TL olarak öngörülmüştür. Öngörülen bu tutarın yüzde 96’sını teşkil eden 270 milyon TL’lik bölümü giderlere, katılma paylarından geriye kalan 12 milyon TL’lik bölümü ise büyük ölçüde faiz gelirlerinden elde edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tek tek rakamları verdim, on iki yılda nereden nereye geldiğimizi rakamlarla gördünüz. Peki, bunlar nasıl oldu? Cevabı ortada: Türkiye’nin adım adım yaşadığı reformlar, AK PARTİ’nin doğru yönetim becerisi. AK PARTİ sayesinde siyasi ve ekonomik istikrar sağlanmıştır. Çünkü AK PARTİ siyasi ve ekonomik istikrar demektir, AK PARTİ demokrasi demektir, AK PARTİ medeniyet demektir; AK PARTİ sağlık, eğitim ve ulaştırmada çağ atlama demektir; AK PARTİ yurdun her yerini demir ağlarla örmek demektir, AK PARTİ hava yolunu halkın yolu yapmak demektir, AK PARTİ batan bankaları kâra geçirmek demektir.

Sözlerime son verirken 2015 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Yozgat Milletvekili Sayın Ertuğrul Soysal, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik ve mali politikalarımızın belirlenmesinde, koordinasyonunda ve uygulanmasında önemli bir yere sahip olan, düzenleyici ve denetleyici kurumlarımızdan ilki olarak 1982 yılında kurulan Sermaye Piyasası Kurulu bütçesi hakkında konuşmak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şüphesiz ki sermeye piyasalarının gelişmesinde en temel faktör, istikrarlı ve güçlü bir ekonomidir. Diğer yandan, sağlıklı bir mali sektör de güçlü ekonomi ve istikrar için de bir sigortadır. Aktif ve sağlıklı işleyen mali piyasalar, gelişmekte olan ekonomilere kaynak sağlanması için önemli bir mekanizma oluşturmaktadır. Ayrıca, bu piyasaların sağlıklı işlemesi, gerek yerli gerek yabancı olsun toplanan kaynakların ekonomide etkin bir şekilde dağıtılabilmesi açısından da çok önemlidir. Günümüzün globalleşen yapısında mali piyasalar hızlı bir şekilde dünya standartlarına ayak uydurmak ve varlıklarını koruyabilmek için dünya çapında rekabet güçlerini sağlamlaştırmak zorunda kalmaktadır. Bu kapsamda, genel olarak Türk sermaye piyasasının gelişimi ve uluslararası piyasalarla entegrasyonunu sağlayabilmek ve piyasalarımızın rekabet gücünü artırabilmek için SPK, çalışmalarını başarıyla sürdürmektedir.

Değerli milletvekillerim, 2002 yılından bu yana ekonomimizin pek çok alanında gerçekleşen değişim, dönüşüm ve yapısal reformlar, şirketler ve sermaye piyasalarımıza ilişkin hukuki altyapının yeniden tasarlanmasını da gerekli kılmıştır. Bütün bu gelişmeler sonucunda, yeni Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu; Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu, bireysel emeklilik sistemine ilişkin teşvik düzenlemeleri gibi düzenlemeler son birkaç yılda yürürlüğe girmiştir. 2007 sonunda tamamlanan AB eşleştirme projesi neticesinde uluslararası düzenlemelere tam uyumlu olarak hazırlanan yeni Sermaye Piyasası Kanunu 2012 yılı sonunda yasalaşmıştır. Takip eden dönemde de Sermaye Piyasası Kurulu tarafından gerekli alt düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Yürürlüğe giren yeni mevzuatla sermaye piyasası araçları ve ihracı, halka açık ortaklıkların önemli nitelikte işlemleri, vekâleten oy kullanma, çağrı yoluyla vekâleten toplanması, birleşme ve bölünmeler, finansal tablolar, bağımsız denetim ve özel durumların açıklanması suretiyle kamunun aydınlatılması, kolektif yatırım kuruluşları, sermaye piyasası suçları ve bunlarla ilgili mücadele ana konularında sermaye piyasamızda yapısal değişiklikler ve dönüşümün yasal altyapısı hazırlanmıştır. 2013 yılı, hukuki altyapının yenilenmesi yanında, kurumsal altyapının da yenilendiği bir yıl olmuştur. Vadeli İşlemler Borsası, Altın Borsası ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Borsa İstanbul AŞ çatısı altında birleşmiştir. Küresel sermayeye erişimi kolaylaştırmak ve borsanın teknolojik altyapısını yenilemek için NASDAQ OMX grubu ile stratejik iş birliği başlatılmıştır. Teknolojik yatırımların tamamlanmasını takiben, yakın bir gelecekte borsanın halka arzı da gündeme gelmektedir.

2013’te emeklilik yatırım fonlarına ilişkin yapılan düzenlemeyle ülkemizde portföyünün tamamı faizsiz enstrümanlardan oluşan bireysel emeklilik yatırım fonlarının kurulması mümkün hâle gelmiştir. Türkiye’nin bu alana olan ilgisi neticesinde Dünya Bankası, ilk ve tek Küresel İslami Finans Geliştirme Merkezini 2013 yılında İstanbul’da açmıştır.

Sermaye piyasalarımızın ulaştığı büyüklükler konusunda da sizlere kısaca bilgi vermek istiyorum: Borsa şirketlerimizin piyasa değeri 2002 yılında 34 milyar dolar iken 2014 Kasım sonu itibarıyla 283 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı dönem için piyasa kapitalizasyonunun millî gelire oranı yüzde 15’ten yüzde 35’e yükselmiştir. Borsa İstanbul’da işlem gören şirket sayılarına baktığımız da ise, 2002 yılında 301 olan şirket sayısının 2014 yılı Kasım ayı itibarıyla 424’e çıktığı görülmektedir. 2002 yılı sonunda 9 milyar TL olan menkul kıymet yatırım fonları büyüklüğü hâlihazırda 34 milyar TL’ye ulaşmıştır. 2003 yılında 43 milyon TL portföy büyüklüğüne sahip olan emeklilik fonları ise uygulanan teşvik ve düzenlemelerle 5 milyon katılımcıya, 34 milyar da portföy değerine ulaşmıştır.

Ben, bu vesileyle, 2015 mali yılı bütçemizin ülkemize, milletimize, devletimize hayırlı olmasını diliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şırnak Milletvekili Sayın Mehmet Emin Dindar…

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN DİNDAR (Şırnak) – Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; 2015 yılı bütçe görüşmeleri üzerine söz almış bulunmaktayım.

Bu ülke, felaketlerden dolayı çok can kaybı yaşadı, çok göz yaşı döktü. Ülke olarak büyük acılar yaşadığımız Marmara depremi, Türkiye’nin afete bakış açısında bir milat oldu. İktidar olarak biz, 17 Ağustosta yaşanan bu acıdan büyük ders çıkartarak bir daha böylesi bir acı yaşanmasın diye stratejik kararlar aldık. Geçmişte vatandaşlarımız, iyi niyetli davranarak kurtarma işine el uzatır ancak başka olumsuzlukların yaşanmasına neden olurlardı. Devletin farklı birimleri de farklı uygulamalarla afeti yönetmeye çalışırlardı ancak gördük ki bu iş böyle olmayacak. Bu nedenle, afet yönetiminde çok ciddi bir adım atarak 2009 yılında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığını yani AFAD’ı kurduk. AFAD’la Türkiye artık o görüntülerden uzak, daha profesyonel bir hizmet vermeye başladı. Şimdi nerede bir afet yaşansa herkesin aklına “AFAD oradadır.” düşüncesi geliyor.

Değerli milletvekilleri, 17 Ağustos depreminden sonra Elâzığ, Van, Kütahya depremlerini yaşadık. AFAD, Van depreminin ilk altı saatinde 950 arama kurtarma personeli, 2.500 çadır, 7.500 battaniye, 10 binin üzerinde gıda kolisiyle oradaydı. Van, Kütahya depreminin ardından bir yıldan daha kısa bir sürede 19 binden fazla kalıcı konut yaparak insanlarımıza yardımda bulundu. 1960 ile 2010 yılları arasında, elli yılda, 261 bin konut yapılırken AFAD’la 2010 ile 2014 yılları arasında, yani dört yıllık süre içerisinde 41 bin konut yapıldı. Gelecekte yaşanabilecek afetlerden etkilenebilecek vatandaşlarımıza en hızlı şekilde yardım ulaştırabilmek için 22 ilde afet lojistik merkezleri kurduk.

Komşu ülkelerimizden bize gelen gerek genellikle Irak’tan IŞİD zulmünden dolayı kaçmak zorunda kalan Yezidi vatandaşlara gerekse Suriye’den gelen 1 milyon 850 binden fazla çoğunluğu Kürt olan Suriyeli insanlarımıza kucak açtık. Sınır bölgesinde bulunan ve ilk ev sahipliğini yapan özellikle Şırnak ve Şanlıurfa halkına ensar ile muhacir arasındaki kardeşliği gösterdikleri için şükranlarımı sunarken, AFAD yine oradaydı ve gerekeni yapıyordu.

Libya’da yaşanan kriz nedeniyle dünyaca örnek alınabilecek bir operasyon gerçekleştirdi, 6 bini başka ülkelerin insanları, 25 binden fazla kişiyi de Libya’dan bir şekilde tahliye edebildi.

Türkiye, artık, yardım alan değil yardım veren el olan bir ülke durumuna girdi. AFAD, Türkiye'nin ortak gücü olarak, dört kıtada, deprem, sel, kıtlık, kuraklık, yangın, iç karışıklık ve benzeri nedenlerle Endonezya’dan Suriye’ye, Irak’tan Somali’ye, Bosna-Hersek’ten Filistin’e, Myanmar’dan Afganistan’a kadar 40’tan fazla ülkede yardım çalışmaları yaptı. Duhok ile Zaho arasında, İŞID zulmünden mağdur olan insanlarımıza 25 bin kişilik çadır kent kurdu. Bugün, Türkiye, 1,6 milyar dolarla ABD ve İngiltere’den sonra en fazla insani yardım yapan 3’üncü ülke konumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu belirtmek isterim ki AFAD, Türkiye’de herkese, afete müdahalenin nasıl olacağını yeniden öğretti. AFAD’ın göstermiş olduğu başarı herkesçe malumdur. Alan el ile veren el arasında bir köprü oluşturdu. Afete hazır aile, afete hazır okul, afete hazır iş yerleri kurdu. 2023 hedefimiz, yaşanabilir bir çevre için kentsel dönüşümü tamamlamaktır.

Afetlerde ihtiyacı olanlara yardım etmek insani bir vazifedir. “Hayırlı insan, insanlara faydası dokunan insandır.” prensibiyle yapılan yardımlar, din, dil, ırk gözetmeksizin yapılmalı çünkü insan eşrefimahlukattır.

Ülkemizin ve insanlarımızın her türlü felaketlerden korunmasını Yüce Allah’tan niyaz eder, bütçenin hayırlara vesile olması dileğiyle, herkese saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Tülay Bakır…

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY BAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2015 yılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bütçesi konusunda AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Afet ve acil durumlarda yetki ve koordinasyonun tek merkezden yürütülmesi amacıyla, 2009 yılında 5902 sayılı Yasa’yla Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurulmuştur. AFAD, afetlerin önlenmesi, afet ve acil duruma erken müdahale ve zararın en aza indirilmesi, afet sonrası rehabilitasyon çalışmalarının hızla tamamlanması amacıyla gereken faaliyetleri planlayan, yönlendiren, destekleyen, koordine eden, etkin uygulayan, ülkemizin ilgili tüm kurum ve kurulularıyla iş birliği yapan, kaynakları verimli kullanan, konuya odaklı, esnek ve dinamik, kuruluşu yeni olmasına rağmen güvenilir ve güçlü bir kurumumuzdur. Toplumun afetlere karşı koyma gücünü artırmak amacıyla AFAD çeşitli projeler hazırlamakta ve uygulamaya koymaktadır. Bu projelerden biri Türkiye Afet Müdahale Planı’dır. Amacı, afet ve acil durumlara ilişkin müdahale çalışmalarında görev alacak bakanlıklar, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimlerin bünyesindeki hizmet grupları ve koordinasyon birimlerinin rollerini ve sorumluluklarını tanımlamak, afet öncesi, sırası ve sonrasındaki müdahale planlamasının temel prensiplerini belirlemektir. Afet yönetimi görevini yürütmek üzere ülke genelinde yapılması planlanan 27 lojistik merkezin 22’si tamamlanmıştır. Bu merkezlerde çeşitli afet ve durumlara müdahale edebilecek fiziksel kapasite ve uzmanlık bilgisine sahip, sorumluluk alanları belirlenmiş 28 hizmet grubu görev yapmaktadır. Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi’yle farklı senaryolara göre risk analizleri ve afetlerin tahmini zararları hesaplanmakta, böylece ilk müdahalenin yapılmasını sağlayacak entegre altyapı hazırlanmaktadır. Bünyesindeki çeşitli sistemlerde ileri bilgi ve teknoloji kullanılarak afet müdahale kapasitesi artırılmıştır. Türkiye Afet Strateji Belgesi bitmek üzeredir. AFAD, Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı, GONAF Projesi, Türkiye Deprem Veri Merkezi ve Türkiye Afet Risk Yönetim Sistemi çalışmalarını yürütmektedir. Toplumun afetlere karşı koyabilme gücü ve bilincinin artırılması için Afete Hazır Türkiye kampanyasıyla 1 milyondan fazla vatandaşımıza eğitim verilmiştir. AFAD’la toplumumuzu doğal veya insan kaynaklı afetlere karşı koruma ve kurtarma çalışmaları aksatılmadan ve başarıyla sürdürülürken mülteci olarak ülkemize gelen insanlara ve gerektiğinde başka ülkelere de insani yardım amacıyla ulaşılmaktadır. Beş yıllık dönemde, insani yardım dünyanın her köşesindeki 40’tan fazla sayıda ülkeye yapılmıştır.

AFAD, Suriye ve Irak’tan ülkemize sığınan 224 bin insanı 22 geçici barınma merkezine yerleştirerek beslenme, sağlık ve eğitim gereksinmelerini sağlamaktadır. Sıfır noktasına yapılan yardımlar, şefkat elimizin gücünü tüm dünyaya göstermiştir.

2013 yılında gayrisafi millî hasıla bazında en cömert ülke seçilen Türkiye, 2016 yılında Dünya İnsani Yardım Zirvesi’ne ev sahipliği yapacaktır. Türkiye, Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Bürosu Donör Destek Grubu’na yeni üye olmuştur. Geçici barınma merkezlerinde Birleşmiş Milletler standartlarının üzerinde hizmet sağlayan AFAD’ın çalışmaları, uluslararası standartların yenilenmesi ve model ihraç eden bir konuma gelmesini sağlamıştır.

Afet ve acil durumlar vuku bulmadan önce gerekli önlemleri almak, toplumu bilinçlendirmek ve krizi yönetmek değil, riski yönetme anlayışı sürdürülmektedir. Afet ve acil durum yönetimini hem kendi insanımız hem yardım gereken tüm insanlar için en üst düzeyde gerçekleştirmek Hükûmetimizin hedefidir.

AFAD’ın 2015 yılı mali bütçe tasarısında çeşitli kalemlerden oluşan bütçe toplamı 993 milyon 414 bin Türk lirası olarak belirlenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Samsun ilimizde AFAD’ın yürüttüğü önemli projeler vardır. Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen afete maruz bölgeler sayısallaştırılarak bu alanlar içinde kalan projelere, parsellere tapuda yapı yasağı şerhi düşülmüştür. 17 ilçemizde afet ve acil durumda anında kullanılabilecek güvenli alanlar belirlenmiştir. 19 Mayıs ilçemizin heyelan duyarlılık haritası üretilmiştir. 19 Mayıs, Ladik ve Atakum ilçelerimizin yapı envanterleri bitirilmiş ve muhtemel afet senaryolarına karşı müdahale planları yapılmıştır. Ladik ilçemizde mikrotremör yöntemle yerel zemin koşulları incelenerek yeni yerleşimlerin yeri belirlenmiştir. Mühendislik fakültemizle beraber yaptığım deprem sempozyumu sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile Samsun Valiliği arasındaki protokolle Samsun, uluslararası deprem kayıt sistemine alınmış ve İstanbul’dan sonra Türkiye’de ikinci erken uyarı sistemi kurulma çalışmalarına başlanmıştır. Ladik konteyner kenti için AFAD’a arsa tahsisi yapılmıştır. İlimizde “Afete Hazır Türkiye” kapsamında 67.634 kişiye eğitim verilmiştir.

AFAD 2015 bütçesinin hayırlı olmasını, Allah’ın ülkemizin ve dünyamızın tüm canlılarını doğal ve insanların neden olduğu afetlerden korumasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçesiyle ilgili söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2010 yılında yani henüz dört yıl önce kurulan Başkanlığın amacı soydaş ve akraba topluluklarıyla hem sosyokültürel hem ekonomik ilişkilerin geliştirilmesidir. Ayrıca, ülkemize gelen burslu uluslararası öğrencilerin başarısı için ilgili kurumlar arasında koordinasyon sağlamaktır. Bugün dünyanın dört bir yanında sayıları 6 milyonu aşan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız olduğu düşünüldüğünde, onların talep ve sorunların çözümü için bu Başkanlığın gerekliliği ve Hükûmetimizin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza verdiği önem de ortadadır.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı doğrudan Başbakanlığımıza bağlıdır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, Başkanlığın 2011 yılında başlattığı çalışmalarla, Türkiye’deki seçimlerde yaşadıkları ülkelerde oy kullanmışlardır ve ilk kez Cumhurbaşkanlığı seçiminde gümrük kapılarına ek olarak bulundukları yerlerde oy kullanabilmişlerdir. Ayrıca Mavi Kart’la ilgili de düzenlemeler yapılmıştır.

Diğer bir önemli konu başlığı, ailelere yönelik danışmanlık ve rehberlik hizmetleridir. Nitekim Avrupa’da çeşitli sebeplerle gençlik dairelerince el konulan çocuklarımız ciddi bir asimilasyonla karşı karşıyadır. Bu konuda ilgili bakanlıklardan hukuki ve mali destek alınmış ve mağdur ailelere destek çıkılmıştır.

Başkanlığın çalışmaları içerisinde en önemli başlıklardan biri de gençlerimizle ilgili yapılanlardır. Yurt dışında doğup büyüyen üniversiteli gençlerin öz kültürlerini öğrenmeleri, başarılı olmaları amacıyla Yurtdışı Genç Liderler Programı düzenlenmektedir. Bunlarla ilgili kültürel ve sosyal programlar çeşitli projelerle desteklenmektedir.

Türkiye ziyaretlerini içeren “Gençlik Köprüleri” de bu projelerden bir tanesidir. Bu kapsamda, 29 projeyle yaklaşık bin gencimiz bu projeden faydalanabilmiştir. Çocukları elinden alınan ailelere rehberlik, danışmanlık ve hukuki hizmet veren “Gençlik Dairesi” çalışmaları da yine bu kapsamdadır.

Avrupa ve Türkiye’de hukukçuların eğitimine ilişkin düzenlenen hukuk eğitim programları da yine bu etkinliklerden biridir.

Türkiye’nin uluslararası öğrenciler için eğitim üssü olması hedefini taşıyan “Türkiye Bursları” uluslararası öğrencilere yönelik çalışmalarından en önde gelen, en başarılı olanlardandır. Nitekim, rakamları şimdi vereceğim: 2012’de 9 binlerde olan başvuru sayısı, yapılan çalışmalarla 2014 itibarıyla yaklaşık 82 binlere ulaşmış ve bugün Türkiye Burslarıyla bu kapsamda okuyan 15 bin uluslararası öğrenci öğrenim görmektedir. Orta Doğu, Orta Asya, Avrupa’dan tam 27 farklı ülkeden 2.673 misafir öğrenci kültürel değişim programlarından faydalanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının diğer bir çalışma alanı da sivil toplum kuruluşlarıdır. Dünya genelinde vatandaşlarımızın kurduğu yaklaşık 5 bin STK vardır ki bu sayı çok ciddi bir rakamdır. Başkanlığın STK’lara yönelik yürüttüğü idari ve mali destek, lobicilik, sosyal medya kullanımı gibi eğitimlerle kapasite geliştirme çalışmaları da önemli projelerden bir tanesidir. Yine, Başkanlık, sivil toplum kuruluşlarını, bulundukları toplumda yönetime daha aktif olarak katılmaları, ülkemizle bağlarını muhafaza etmeleri ve yaşamın her alanında başarılı çalışmalar yapmaları doğrultusunda desteklemektedir. Yine, sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla çalıştaylar düzenlenmiştir. Tarihî, kültürel mirasımızın tespiti ve korunması amacıyla da saha araştırmaları yapan yayınlar desteklenmiştir.

Benim için de önemli bir başlık Ahıska Türkleriyle ilgili ki ben de bir Ahıska Türkü’yüm: Ahıska’ya geri dönüş sürecindeki sorunların giderilmesi, dünyanın faklı bölgelerinde yaşayan Ahıska Türklerinin sosyoekonomik durumlarının iyileştirilmesi amacıyla da çalışmalarda bulunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette anlatacak, aktaracak çok konu başlığı var ve beş dakikaya sığacak ölçüde değil. Bu bilgi ve görüşler ışığında 2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle çok büyük olduğumuzun bilincinde olmalıyız; büyük düşünmeli, büyük hedefler koymalı, büyük adımlar atmalıyız. Son yıllarda büyük adımımızın bir adı da TİKA Başkanlığımız olmuştur.

“Kâmil odur ki koya her yerde bir eser,

Eseri olmayanın yerinde yeller eser.”

AK PARTİ’mizin hizmet ve eser siyasetiyle siyasi tarihimizde yeni sayfalar açmaya devam ediyoruz. Eser ve hizmet siyasetinin en güzel neticelerinin alındığı TİKA’yla, tarihî mirasımıza sahip çıkılsın diye bir başlangıç yapıldı. Sonraları, dünya mirasına ve insanlık mirasına sahip çıkılmaya devam ediyor.

Türkiye'nin dünyadaki kazanımlarından olan TİKA, hizmet üretimi arttıkça dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Yeni ilgi alanları oluşturarak etki alanını genişletmeye devam etmektedir. Şu anda, 38 ülkede 40 program koordinasyon ofisiyle yolculuğuna devam ediyor.

AK PARTİ’mizin aktif ve çok boyutlu dış politikasıyla örtüşen TİKA, bir dünya markası olmaya devam ediyor. Bir Pasifik’te, bir Orta Asya'da, bir Orta Doğu'da, Afrika'da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Latin Amerika’da insanlığa hizmet etmeye çalışıyor.

Tarihimizden ve insanlık tarihinden güç alarak hayata devam etmek istiyorsak geçmişle bağlar sağlam olmalı, sağlamlaştırılmalı. Sadece tarihî yapıları restore gibi başlayan süreç gönüllerde restorasyonlar yapmaya devam ediyor.

“Dünyada benim hiç dostum yok mu, benim hiç kardeşim yok mu, benim hiç arkadaşım yok mu?” diyen mağdur ve mazlumlar hemen yanı başında Türk’ün elini, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansını buluyor. Somali’de devlet erkânı TİKA’yı "Somalilerin başına gelen en güzel şey" olarak nitelendiriyorsa ne güzel anlamlandırma olmuştur. Yardıma muhtaç halkların imdadına koşan ülke algısının oluşumunda en büyük pay TİKA'nındır. TİKA, her geçen gün yeni görevlerin adresi olmaktadır.

Tacikistan'da Çocuk Kanser Merkezi kuruyorsun, bitti mi? Arkasından dua ediliyor. Somali'de içme suyu açıyorsun, bitti mi? Arkasından dua geliyor. Sudan'da bir hastane açıyorsun, bitti mi? Arkasından dua geliyor. Filistin ve Gazze'de bir çocuğun yarası sarıldı, bitti mi? Arkasından dua geliyor. Duayla yaşamak, duayla hizmet üretmek bu olsa gerek. Yapmış olduğumuz yardımlar ve verdiğimiz destekler ülkemiz için asla bir kayıp olarak görülmemelidir. Aksine, ülkemizin uluslararası alanda saygınlığını, görünürlüğünü artırıcı, küresel barışa verdiği desteği ve devletimizin hareket kabiliyetini gösterir çok önemli bir kazanım olarak projeler üretilmektedir.

Bu kısacık ömürde dava adamı olmak, vakıf insanı olmak her kişiye nasip olmaz. İşte, TİKA'da çalışan arkadaşlarımızın bu bilinçle hareket ettiğini görüyoruz.

“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;

Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!”

Lütfen, kimse tereddütle bakmasın, kızmasın.

“Mali gelirine oranla dünyada en fazla dış yardım yapan ülke olduk.” demekle ülke içi siyasi avantaj sağlayacak bir söz söylemiyoruz. Dünyada en az gelişmiş ülkelerin insanlarına Anadolu insanının yardım elinin nasıl uzandığını ve uluslararası taahhüdünü nasıl yerine getirdiğini görüyoruz.

Bizim medeniyet kadrolarımızla, medeniyet kodlarımızla buluşmamız lazım. Medeniyet tasavvurumuzda inşa var, imar var, onarım var, kalplerin imarı var, gönüllerin inşası var, mazlumun, mağdurun yardımına koşma var, el uzatma var. Dolayısıyla, biz, TİKA'nın şu anda yaptıklarını bir medeniyet tasavvurunun örnekleri olarak görüyoruz.

TİKA’mızın şimdiye kadar başında bulunan TİKA başkanları Savaş Barkçin, Hakan Fidan, Musa Kulaklıkaya’ya ve şimdiki Başkanımız Serdar Çam’a; daha önce Başbakan yardımcılarımız olarak burada hizmet veren Beşir Atalay’a, Mustafa Said Yazıcıoğlu’na, Bekir Bozdağ’a, Emrullah İşler’e, Bakanımız Faruk Çelik’e ve şimdi Başbakan Yardımcımız Numan Kurtulmuş’a -Numan Kurtulmuş’un öncülüğünde de çok güzel hizmetlere imza atacağını biliyoruz- ve Başbakanımıza da…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - TİKA daha önce de vardı.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – …şükranlarımızı arz ediyoruz ama esas, TİKA’yı yardım kuruluşu özüne döndüren, misyon ve vizyon kazandıran, öncelikleri arasına alan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımızı arz ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – TİKA ihaleleri kime vermiş? TİKA’nın ihaleleri kimde?

BAŞKAN – Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 11.58

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki ikinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Fazilet Dağcı Çığlık…

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım, ekranları başında bulunan vatandaşlarımızı ve Genel Kurulda bulunan bütün milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Medeniyetlerin kesişim noktasında bulunan ülkemiz, kültürel ve tarihî bağlarla birbirine bağlı toplumların ve devletlerin bulunduğu stratejik açıdan önemli bir coğrafyada yer almaktadır. Bu nedenle, hem uluslararası sorunların çözümünde hem de ülke menfaatlerinin uluslararası platformda gerekli şekilde savunulmasında “lobicilik” ve “kamu diplomasisi” gibi yumuşak güç unsurlarının kullanılabilmesi son derece önemlidir.

Ülkemizin sahip olduğu potansiyel güç unsurları arasında, 1960’lı yıllarda başlayan göçlerle yarım asırdır dünyanın dört bir tarafına uzanmış, oralarda hayat kurmuş vatandaşlarımız ve soydaşlarımız vardır. Bugün sayıları 6 milyona yaklaşan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, diğer taraftan Avrupa’nın kuzeyinden başlayan ve Orta Asya’nın en ücra köşelerine kadar uzanan geniş coğrafyada yer alan 200 milyonu aşkın tarih, kültür ve dil birliğiyle bağlı olduğumuz soydaş ve akraba toplulukları vardır.

Ülkemizin son yıllarda uluslararası alanda artan cazibesi, temel unsuru olan insan ve diplomasi hareketliliği yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ve soydaşlarımız için önem arz etmektedir. Bu kapsamda, ülkemizin uzun yıllardır ihtiyacını derinden hissettiği Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bu açığı kapatan önemli bir kurum hâline gelmiştir.

Başkanlık, çalışmalarında etkinlik ve verimliliği sağlayabilmek amacıyla her çalışma alanına yönelik bir kurul oluşturmuş, muhatap kesimleri çalışmalarına ortak etmeyi hedeflemiştir.

Bu kurullar Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu, Kültürel ve Sosyal İlişkiler Eşgüdüm Değerlendirme Kurulu, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Kuruludur.

Sayın milletvekilleri, bu çerçevede, Başkanlığın gerçekleştirdiği çalışmalardan birkaç örnek vermek gerekirse; Yurtdışı Genç Liderler Programı, gençlik köprüleri, gençlik daireleri çalışmaları, hukuk eğitim programları, soydaş ve akraba topluluklar ile uluslararası öğrencilere yönelik çalışmalar, STK çalışmalarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi vatandaşlarımızın 1960’lı yıllarda umutla ve cesaretle başlayan göç yolculukları yeni umutlarla sürekli ikamete dönüşmüştür. Oy kullanabilme hakkı yurt dışındaki vatandaşlarımız için 1995 yılında Anayasa’nın 67’nci maddesine ilave edilmiş, 13 Mart 2008 tarihinde seçim kanunundaki yerini almıştır. Gümrük kapılarında oy kullanma yöntemi uygulanan tek yöntem olarak kalmış, bu da vatandaşlarımızın siyasi katılımının çok düşük olmasına neden olmuştur. Son olarak 12 Haziran 2011 tarihli genel seçimlerde katılım oranı yüzde 5’te kalmıştır. Yeni yasal düzenlemenin ilk uygulaması olan 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yurt dışı seçmenler tarihte ilk kez bulundukları ülkelerde oylarını kullanmışlar ve bundan dolayı da çok mutlu ve heyecanlı olduklarını ifade etmişlerdir. 54 ülkede 103 merkezde yaklaşık 2,5 milyon vatandaşımıza oy kullanma olanağı verilmiştir. Buna karşın seçimlere katılım yüzde 19’larda kalmıştır. Randevu sisteminin genel bir sorun teşkil ettiği tüm aktörler ve gözlemciler tarafından dile getirilmiş, katılımın az olmasına neden olan bir unsur olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda yapılan çalışmalar neticesinde YSK, randevu sisteminin kaldırılmasına, oy kullanma işlemlerinin temsilcilik binalarında yapılmasına ve oy kullanma süresinin yirmi dört güne kadar uzatılmasına karar vermiştir. Bu olumlu karar için YSK’ya özellikle teşekkür ediyorum.

Yurt dışından bahsetmişken, bildiğiniz üzere Erzurum’da artık kayak sezonu başladı. Hazır, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı yılbaşı tatillerini, kayaklarını yapmak üzere Erzurum’a davet ediyorum. Tabii, burada bulunan milletvekillerimizi de Erzurum’a bekliyoruz.

Bu vesileyle, dünyanın dört bir tarafına yayılmış Türk vatandaşlarına, soydaş ve akraba topluluklarına tüm Parlamento adına müsaadenizle selamlarımızı iletiyor, 2015 bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aydın Milletvekili Sayın Semiha Öyüş.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 2015 yılı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan anayasal bir kuruluştur.

Yüksek kurum, 2011 yılında 664 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’yle yeniden yapılandırılmış ve teknolojik donanım ile nitelikli insan kaynağına sahip olmasına yönelik gerekli altyapı oluşturularak özgün bilgi üretebilen bir kurum hâline getirilmiştir. Yine, bu kanun hükmünde kararnameyle 2876 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükümlerinden dolayı on sekiz yıldır doldurulamayan mevzuat boşluğu giderilmiş, yüksek kurum ve bünyesinde yer alan kurumlar, görev, yetki ve sorumlulukları itibarıyla işlevsel hâle getirilmiştir.

Yüksek kurum, sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde Türk dili, tarihi ve kültürü ile İstiklal Savaşı’nın muzaffer başkumandanı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve eseri üzerinde özgün bilimsel araştırmalar yapmak ve yapılmasını sağlamak misyonu ile Türk kültürünün yeniden bütün insanlığın yararlanabileceği bir medeniyet hâline gelmesini sağlamak vizyonuyla çalışmalarına devam etmektedir.

664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yüksek kurum ve bünyesindeki kurumlara; Türk dili, tarihi, kültürü ve bütün yönleriyle Atatürk ve eseri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemek; sosyal ve beşerî bilimler alanında özgün bilgi üretimi için ortamlar hazırlamak, bu çerçevede bütünleşik bilgi sistemi kurmak; araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemek; eşgüdüm sağlamak izlemek; milletimizin sosyal ve kültürel gelişmesine katkı sağlayacak alanlarda bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek; millî kültürümüzün ve diğer kültürlerin klasikleşmiş bilim ve düşünce eserlerinin günümüz Türkçesine çevrilmesini, basılmasını ve yayımlanmasını sağlamak; görev alanı kapsamında ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşların bilimsel çalışmalarını ve bu alandaki gelişmelerle ilgili yayınlarını takip etmek; gerekli görülenleri tercüme ettirerek basılmasını yayımlanmasını sağlamaktır.

Kurumunun öncelik hedefi, hizmetlerinin tamamında elektronik sistemleri esas alan, dolayısıyla sosyal ve beşeri bilimler alanında bilgiye ulaşımı kolaylaştıran ve daha güvenli hâle getiren uygulamaları geliştirmektir. Bu doğrultuda tasarlanan Bilişim Altyapısı ve Bütünleşik Bilgi Sistemi Projesi 2011 Yılı Yatırım Programı’nda yer almış ve donanım tesisi tamamlanarak çalışmaya başlamıştır. Bu proje sayesinde vatandaşlara, araştırmacılara ve diğer kurum, kuruluşlara hizmet kalitesi yüksek, sürdürülebilir ve yönetilebilir hizmetler verilmektedir.

Bilişim Altyapısı ve Bütünleşik Bilgi Sistemi Projesi kapsamında; Bilgi Bankası Sistemi, Burs Yönetim ve Takip Sistemi, Ücretsiz Yayın Dağıtım ve Yönetim Sistemi, Proje Yönetim Takip ve Destek Sistemi, Akademik Bilgi Sistemi, Etkinlik Sistemi, Personel Bilgi Sistemi, Yönetim Kurulu Gündem Sistemi’nden oluşan sistemler işler hâle getirilip kullanıcıların hizmetine sunulmuştur.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 2015 yılında Bilişim Altyapısı ve Bütünleşik Bilgi Sistemi Projesi kapsamında Yönetim Bilgi Sistemi, Yayın Dağıtım, Stok Takip ve E-Mağaza Sistemi’ni de uygulamaya geçirecektir.

Kısaca ifade etmeye çalıştığım gibi, Ata’mızın bize kazandırdıklarının farkında olarak kültürümüzü, dilimizi ve tarihimizi yaşamaya ve yaşatmaya üstün gayret içerisindeyiz.

Bu vesileyle cumanızı tebrik ediyor ve 2015 bütçesinin hayırlı olmasını dileyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ordu Milletvekili Sayın Fatih Han Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH HAN ÜNAL (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Araştırma Merkezi bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milletlerin geçmişinde pek çok önemli şahsiyetler yaşamıştır. Gazi Mustafa Kemal de milletimizin önemli tarihî şahsiyetlerinden biridir. Geçmişinde büyük bir tarih ve medeniyet yatan, esareti hiçbir şekilde kabullenmemiş bir ulusun istiklal mücadelesini başlatmasına öncülük etmiş, birçok başarılara imza atmış ve bugün yaşadığımız ve yaşatmakta olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş ve milletimize emanet etmiştir.

Gazi’nin en büyük ideali Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak olduğu kadar, millî iradenin, milletin, millet egemenliğinin her şart altında korunması ve savunulması olmuştur. Millî irade, demokratik işleyiş zaman zaman kesintilere uğrasa da ülkemiz bugün Gazi Mustafa Kemal’in işaret ettiği demokratik hedefler doğrultusunda önemli mesafeler katetmiştir. Gazi Mustafa Kemal eğitimle ilgili “Millî eğitim ışığının memleketin en derin köşelerine kadar ulaşmasına, yayılmasına özellikle dikkat ediyoruz. Cahillik yok edilmedikçe yerimizdeyiz.” diyerek ülke olarak millî eğitime ne kadar önem vermemiz gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca, muasır medeniyetlerle yarışabilmek için eğitimi öncelikli olarak ele almak zorundayız.

Bizler de AK PARTİ iktidarı olarak yüksek ideallerimizin, güçlü bir devlet, mutlu bir millet hedefimizin en önemli motor gücünü eğitimde gördük. Bu nedenledir ki hükûmetlerimizin döneminde bütçede en fazla payı eğitime ayırdık. 2002 yılında bütçede 10 milyar pay ayrılmışken 2015’te yüzde 709 artışla 80,9 milyar lira pay ayırdık. Öğrencilerin daha iyi fiziki şartlarda eğitim alabilmesi için bizden önce 347 bin olan derslik sayısını 581.473’e çıkardık. 8 derslik ve üzeri tüm okullarımıza 30 bin adet bilişim teknoloji sınıfı kurduk. Okullarımıza 1 milyon adet bilgisayar gönderdik, böylece öğrencilerimizin bilgiye ulaşma imkânlarını artırdık. Ders kitaplarını öğrencilerimize ücretsiz dağıtmaya başladık. Eğitimin önündeki birçok engeli ortadan kaldırdık. Fatih Projesi’yle dünyada eğitimimize övgüler aldık. Bütün illerde üniversite açtık, 76 olan üniversite sayısını 176’ya çıkardık. AR-GE ödeneklerini 2 katına çıkardık. Yerli patent başvuru sayısını 2002-2013 döneminde 11 kat, yerli patent belge sayısını ise 17 kat artırdık. Yerli teknolojiyi geliştirerek her alanla ülkemizin rekabet gücünü artırdık. RASAT ve GÖKTÜRK-2 uydularını uzaya gönderdik.

Ülkemiz artık kendi silahını ve stratejik teknolojisini geliştirebilecek seviyeye gelmiştir. 2 firmamız dünyanın en büyük 100 savunma sanayi firması arasına girmiştir. Bütün bunları yerli kaynaklarımız ve bu ülkenin yetiştirdiği kadrolarla yaptık. Dünyadaki ekonomi rekabetinde de ülkemiz 26’ncı sıradan 16’ncı sıraya yükselmiştir. Gazi Mustafa Kemal’in en büyük ideali ve hedefi ülkemizi muasır medeniyetlerle rekabet edecek düzeye getirmekti, Hükûmetimizin de en büyük hedefi bu olmuştur. Bugüne kadar aldığımız mesafelerin idraki içinde 2023 hedefleri için aynı azim ve gayret içerisinde çalışmaya devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde 2015 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İşte, böyle az alkışlarsanız az alkışlanırsınız. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığının bütçesi üzerine partim olan AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle Kültür Merkezimizle ilgili konuşacağım ama bu arada geçtiğimiz günlerde “Gitmesek de gelmesek de o şehir bizim şehirdir.” diyerek o topraklarda doğmuş Sayın Özcan Yeniçeri’nin Gümüşhane’yle ilgili söylediklerine de cevap vereceğim ama önceliğimiz Atatürk olduğu için, Atatürk kültür merkezleri üzerine konuşmamı tamamlayınca tahmin ediyorum ki otuz saniye de size yeterli tatminde bulunurum.

Anayasa’mızın 134’üncü maddesinde “Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla; Atatürk’ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan, kamu tüzelkişiliğine sahip ‘Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’ kurulur.” hükmü yer almıştır. Bu doğrultuda, 2876 sayılı Kanun’la 1983 tarihinde kurulmuştur. Bilimsellik, uzmanlık, toplumsal sorumluluk, saydamlık, katılımcılık, paylaşımcılık, insan hakları, estetik duyarlılık, güncellik öz güveniyle ve başlığıyla Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı kardeş kuruluşları olan Türk Dil Kurumunun ve Türk Tarih Kurumunun görev alanları dışında kalan yani dil ve tarih dışındaki mimari, müziki, edebiyat, Türk bilim ve düşünce tarihi, Türk halısı, çinisi, hat ve diğer tezyinat sanatları, Türk mutfağı ve somut olmayan kültür mirasımız gibi bütün kültür ana başlığı altındaki konularda çalışan bir kurumdur. Erdem ve Arış adıyla hakemli dergi yayınlamakta, 2014 sonu itibarıyla çeşitli alt başlıklarıyla birlikte 440 adet eser yayınlamıştır.

Kurum, başta Kültür Bakanlığı kütüphaneleri ve uluslararası üniversite kütüphanelerine de geçtiğimiz yıl 6 binin üzerinde basılı materyal göndermiş olup Türk kültür ve edebiyatının yayınlanması, bilincinin artırılması konusunda da birçok üniversiteyle anlaşmalı sempozyumlar yapmaktadır.

2014 yılı itibarıyla Kırgız Manas Üniversitesi iş birliğiyle 6’ncı Uluslararası Genç Türkologlar Sempozyumu, Tebriz Devlet Üniversitesi ile beraber Kafkasya’ya Genç Bakışlar, Üsküp’te Balkan Üniversitesi ile Balkanlarda Türk Kültürü ve Ahilik, Çukurova Üniversitesiyle Doğumunun Yüzüncü Yılında Orhan Kemal, Kosova Priştine Üniversitesiyle Vefatının Yüzüncü Yılında Şemsettin Sami Bilgi Şöleni, Çankırı Karatekin Üniversitesi iş birliğiyle Birinci Dünya Savaşı’nın Türk edebiyatındaki yansımaları, Sakarya Üniversitesiyle Uluslararası Alevi Bektaşi Klasikleri Sempozyumu, Konya Büyükşehir Belediyesiyle 1’inci Uluslararası Konya Sempozyumu, kültür seminerleri, haftalık kültür söyleşileri gibi ve vefatının 450’nci yılı münasebetiyle ünlü minyatür sanatçısı ve tarihçi Matrakçı Nasuh Paneli ve Matrakçı Nasuh’un minyatürlerinden seçmeler sergisi gibi birçok çalışmaya beraberlik yapmıştır, destek vermiştir, tek başına yapmıştır.

Kurum, yıl içinde 10’u ilk baskı, 15’i tekrar baskı olmak üzere, toplam 30 bin nüsha kitap basmış olup, ayrıca yüksek lisans ve doktora seviyelerinde burslar vermektedir. Bütçe imkânları çerçevesinde, 2015 yılı içerisinde 2’si doktora, 3’ü yüksek lisans olmak üzere 5 burs verilmesi planlanmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” mantığıyla, AK PARTİ iktidarları da kültürün ve eğitimin en üst düzeye çıkması adına elinden gelen tüm çalışmayı sürdürmektedir.

Bu arada, geçtiğimiz günlerde, Mustafa Kemal’in ilk yıllarında kalkınış sürecini yaşayan ve dünyayla entegre olabilen bir Gümüşhane’nin, sonraki seksen yılda uykuya yatırılıp son on yılda yeni kalkınma sürecini yaşadığı bir süreçte, maalesef ve maalesef ki, ilimizde madenci kardeşlerimizin maden sahibinin ruhsatı üzerine yürüdüğü yürüyüşün önderliğini CHP ve MHP il başkanları yapmıştır.

Sayın Özcan Yeniçeri önceki günkü konuşmasında, Gümüşhane’ye yapılan hizmetlerin o şirketin yaptığı hizmetlerden az olduğunu söyleme cesaretinde bulunurken, o şirketin Gümüşhane’den 18 ton altın alarak maddi bedelinin 1,8 katrilyon olduğunu ve 1,8 katrilyon karşılığında Gümüşhane’ye ne yaptığını Gümüşhane’ye bir telefonla sormanızı isterim çünkü gelmediğiniz, görmediğiniz bir yer ama AK PARTİ iktidarlarının, on iki yıl boyunca, sizin yaşadığınız ilçenin Anadolu lisesi, fen lisesi, hastanesi, yolu, suyu her şeyiyle beraber 5 katrilyonluk bir yatırım yaptığını -son on iki yılda size o yatırımları hatırlatarak- Gümüşhaneli insanların sevmiş olduğu Gümüşhaneli bir milletvekili olmanız hasebiyle o insanların duygularına biraz daha dokunmanızı, o insanların ihtiyaçlarını karşılamanızı arzu ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi dinlemek zorundayım sizi, bir şey diyeceksiniz, ondan sonra ben de “Buyurunuz.” diyeceğim tamam mı?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – İsmimden bahsederek beni…

BAŞKAN – Evet, sataşmadan söz istiyorsunuz.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Kemalettin Aydın çok sevdiğim ve değer verdiğim bir milletvekilidir, önce onu söyleyeyim ama Gümüşhane’yi Kemalettin Aydın’dan daha çok seviyorum. Gümüşhane benim doğduğum bir memleket, öyle gitmediğim, görmediğim bir memleket değil, belki senin gitmediğin yere de gitmiş olan bir kişiyim ama ben Ankara Milletvekili olduğum için Ankara bölgesinde çalışıyorum, o ayrı bir konu.

Bakın, on iki yıllık süre içerisinde Gümüşhane’de siz hiç mi bir şey yapmayacaktınız? Yani, siz hiç mi bir çivi çakmayacaktınız? Niye Gümüşhanelinin kafasına kakıyorsunuz yapmış olduğunuz yolları veya 3-5 açtığınız okulu?

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Cumhuriyet Dönemi’nde yapılandan fazla yaptık.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Onları da mı yapmayacaktınız? Onları da bari yapmayaydınız.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Fazla yaptık, fazla. Hakkı, hakkı…

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bakın, şimdi, madenciler, 600 insan orada işsiz kalmış arkadaşlar.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Anlatırım şimdi.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Şu anda, 33 bin nüfuslu bir ilde 600 kişinin işsiz kalması büyük bir felakettir, büyük bir faciadır. Bunları taşıyan, onların çıkardığı madenleri taşıyan kamyonlar, onların yemek yedikleri lokantalar, onların benzin aldığı benzin istasyonları, hepsi büyük ölçüde durmuş ve dolayısıyla da büyük bir sefalet vardır. Bunların sorunlarına çare bulunacağı yerde, gelmiş ve verilmiş bir ruhsatı onaylatacağı yerde…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Hayır, hayır, yanlış bilgilendiriyorsun.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – …Tayyip Erdoğan’ın baskısıyla, “paralelle mücadele” adı altında Gümüşhanelinin ekmeğini elinden aldınız.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Yanlış, yanlış.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Ben bunun yanlış olduğunu söylüyorum, destekleyecek yerde köstek oluyorsunuz, sizi kınıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Bilgi vereceğim şimdi.

Sayın Başkanım…

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Zamanım varmış, zaman bitti diye ben aslında söyledim.

BAŞKAN – Zamanın var, zamanın.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Şimdi, devletin orada yapmış olduğu yatırımlar belli, şirketin gücüne göre yapmış olduğu yatırımlar da belli. 18,2 ton altın almış; oraya yatırım yapmamışsa bu da sizin ayıbınız, ayıbınız. Ona izni de siz verdiniz, orada çalışma imkânını da siz verdiniz, orada yatırım yapılacak şartları da siz yaratacaktınız. Bir de çıkıyorsunuz, burada konuşuyorsunuz pişkin pişkin, tekrar bir daha kınıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bir saniye… Şimdi, Sayın Aydın, ben size iki dakikalık söz vereceğim fakat çok güzel geldik şu ana kadar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben bir açıklama yapayım, ondan sonra söz verirseniz sevinirim.

BAŞKAN – Olur ama ben sözümü bitireyim.

Şimdi yani şu havayı rica ediyorum bozmayacak bir açıklamada bulunursanız çok sevineceğim.

Diğer taraftan, Sayın Yeniçeri sizi çok sevdiğini ifade etti. Demin siz buraya gelirken de bir tek o alkışladı, onu da ayrıca bir alt yazı olarak geçeyim. Yani, açıklamanızı bu çerçeve içinde yaparsanız sevinirim.

Sayın Gök, buyurunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın hatip az önce konuşurken, Sayın Yeniçeri’ye cevap verirken bir cümle içerisinde “Cumhuriyet Halk Partisi il başkanlarının yürümüş olduğunu” ifade etti ama biz konunun ne olduğunu şu anda anlayamadık açıkçası. Bu konuda bir açıklamasını rica ediyoruz. Yani, konu nedir, ne olmuştur?

BAŞKAN – Şu madenle ilgili.

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet, yani biz de bir bilgilenmek ve ona göre de cevap hakkımızı saklı tutarak bir açıklama istiyoruz kendisinden.

BAŞKAN – Tamam.

Evet, şimdi, Sayın Aydın, buyurunuz ama ricam çerçevesi içerisinde yani şöyle oldu, böyle oldu diye devam ederse bu sürer.

Hadi buyurunuz.

2.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Hiç merak etmeyin. Süre kısıtlı olduğu için karşılıklı söz alıp iki dakika daha kullanmak adına o sözü atmıştım, onu da yakalamış oldum. Teşekkür ederim.

Birincisi, Sayın Özcan Yeniçeri’yi Gümüşhane çok seviyor, biz de kendisini çok seviyoruz. Pişkin pişkin de olsa seviyoruz çünkü pişkin bir ürün pişmemiş bir hamurdan daha iyidir, daha lezzetlidir. Onun için de bir mahzur görmüyorum pişkin olmakta.

Bu şirket, Gümüşhane’mizde şu anda çok polemik unsuru olup siyasi partiler de buradan siyasi rant elde etmeye çalışmaktadır. Bu şirketin ruhsatı iptal edilmemiştir. Bu şirketin işletme ruhsatının işletme alanındaki cevheri, 17 ton alacağım derken 18 ton alarak tamamlanmış olup bu şirket Kamuyu Aydınlatma Platformu’na “O sahadaki kâr optimizasyonumuz düştüğü için sahayı kapatıyoruz.” açıklamasını yapmış bir şirkettir. Bu şirketin herhangi bir ruhsat iptali söz konusu değildir. Sadece ve sadece alanının dışında, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarım, CHP’li ya da AK PARTİ’li bütün arkadaşlarım bu milletin vatanının evlatlarının toprağı olan bir alanda, ruhsatsız çalışmaya hiçbirimiz izin vermeyeceğimiz gibi, devlet de ruhsatsız alanda maden çıkarmasına devam etmesine izin vermemiştir, birincisi bu.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – MİGEM nerede? Ruhsatı nerede?

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Şirketin nerede, ne yaptığı…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Şu anda valinin masasında duruyor.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Hemen bilgilendireyim. Böyle, valiye de atıfta bulundunuz. Sayın Valinin maden ruhsatı üzerinde, devletin ve MİGEM’in ya da Enerji Bakanlığının üstünde yetkisi yoktur. Valinin önünde olan, işletme ruhsatı olmayan alana yönelik olarak patlatma ruhsatıdır. O verilse de verilmese de işletme ruhsatı olmayan bir alanda patlatmayı nasıl yapabilir bu adam? İşletme ruhsatı yok.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Niye vermiyor onu?

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Yani niye veriyor, niye vermiyor…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Varsa niye vermiyor kardeşim?

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Ya, işletme ruhsatı olmayan bir yere patlatma ruhsatı olmaz Sayın Yeniçeri. Önce arayın, arkadaşlarınıza sorun, öyle söyleyin. CHP’ye de söyleyeceğim.

Değerli kardeşlerim, 14 yaşında maden galerisinde işe başlamış ortaokul çocuğuyum ben. Madenci olarak hayatıma başladım. Madencilerin siyasal sahipleri onların hakları üzerinedir, onların şirketlerinin ruhsatları üzerine değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – CHP il başkanı, madencilerin yürüdüğü ruhsat mücadelesinde onlara yönelik yaptığı konuşmada “Ruhsatınızın sahibiyiz; Kılıçdaroğlu’nun selamı var.” demiştir. Bunu, bir sosyal demokrat partinin il başkanı olarak kınadığımı söylüyorum. Maden şirketinin sahibi değildir CHP’li, MHP’li, AK PARTİ’liler; işçinin sahibidir. Biz de orada işçinin sahibiyiz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Gümüşhaneliye sahiplik etmiştir; yoksullara, işsiz kalanlara sahiplik etmiştir sayın milletvekili.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Gümüşhane’nin de alnı açık, güneşi pırıl pırıldır.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim. Sağ olasınız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Al bakalım, isimler geçti. Sırasıyla buyurunuz.

Yani, 50 kere ricaya rağmen…

LEVENT GÖK (Ankara) – İzzet Çetin konuşacak.

BAŞKAN - Tamam, bir şey yok.

Buyurunuz Sayın Çetin.

Hadi bakalım, şimdi on beş dakika daha ara vereceğim. Yani bunları şey dışında konuşma imkânınız mevcut.

Buyurunuz.

3.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi il başkanının işçilere sahip çıktığını ve…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – “Maden ruhsatı sahibine sahip çıktı.” dedim.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Maden ruhsatı sahibine...

Arkadaşlar, yasal olarak yapılan her işleme Cumhuriyet Halk Partisi sahip çıkar. Çıkarken de özellikle orada çalışanların hak ve hukuklarının korunması mücadelesine katkı verir, destek verir. Yani biz madenlerde yapılanları biliyoruz; altın madenleriyle ilgili Kayseri’de, Eskişehir’de, daha önceki işte Soma’da, Ermenek’te, Zonguldak’ta maden ocaklarının nasıl işletildiğini, ruhsatların nasıl tek elde toplandığını ve o ruhsatların nasıl dağıtıldığını bilen bir partiyiz. Herkes de biliyor, siz de biliyorsunuz. Şimdi, kalkıp da Gümüşhane gibi bir ilde, küçücük bir ilimizde ruhsat sahibine sahip çıkmayı suç gibi göstermen doğru değildir. Demek ki işlemini hukuka uygun olarak yapmış. Eğer işçilerin hak ve hukukunu da teslim ederek çalışıyorsa biz kendisine her konuda destek veririz, teşekkür ederiz.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sermaye partisi olarak, güzel, tamam.

İZZET ÇETİN (Devamla) – İşçi haklarını savunduğu sürece de desteğimiz devam eder. Emeğe yönelik saldırılara da nereden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin karşı koyarız.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sorun değil, sermayenin tarafındaysanız anladık cevabı.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yani, sizin maden ruhsatlarınız, yer altı madenleri, kömür işletmeleri, altın madenleri işletmelerinizin hepsinin usulsüz olduğu ve yasa dışı ruhsatlandırmalar yapıldığı da bir gerçektir. Ruhsat verilmiş bir işverene sahip çıkmak da bizim görevimizdir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Nevşehir Milletvekili Sayın Ebu Bekir Gizligider. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

AK PARTİ GRUBU ADINA EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Türk Dil Kurumu Başkanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

12 Temmuz 1932’de kurulan ve bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kültür kurumlarından biri ve Türkçenin son seksen yılındaki gelişmesinde belirleyici olmuş Türk Dil Kurumu, özel bütçeli bir kamu kurumudur ve harcamalarını Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanan bütçe rakamları ve kalemleri doğrultusunda yapmaktadır. Kurum, 2 Kasım 2011’de yürürlüğe giren 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yeniden yapılandırılmış ve Bilim Kurulu ile kolları oluşturulmuştur. İlk kitabını 1933’te, ilk sözlüğünü 1945’te yayımlayan Kurum, bugün yalnızca günümüz Türkçesini değil, Türk dilinin tarihî dönemlerini, Türk lehçelerini bilimsel yöntemlerle araştırmakta, hemen her bilim dalında Türkçe terim türetme çalışmalarını yürütmektedir. Sözlükler, dil bilgisi kitapları ve yazım kılavuzları hazırlamakta, yazımda, söyleyişte oluşan yeni durumlar karşısında Türkçenin özelliklerini göz önünde bulundurarak çözümler geliştirmektedir. Süreli yayınlar çıkarmakta, Türk dilinin çeşitli konularında bilimsel toplantılar düzenlemekte ve başka kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen çalışmalara destek vermektedir.

Tabii, Türk Dil Kurumu denince akıllara ilk olarak Türkçe sözlük hazırlayan bir kurum gelmekte ancak Türkçe sözlük bu kurumun temel misyonu olmakla birlikte, kurum, kurulduğu günden bu yana 185 farklı sözlük yayımlamıştır. Şu anda inceleme ve yayın aşamasında yirmi sözlüğü vardır ki bunlar arasında farklı dillerin sözlüklerinden bazı mesleklerin terimlerinin sözlüğüne kadar geniş bir alan mevcuttur. Kurum 2015 yılı çalışmalarını toplam 14 milyon 400 bin TL gider bütçesiyle gerçekleştirmeyi planlamaktadır.

Türk Dil Kurumundan bahsediyorsak Türkçemize dair fikirlerimi de paylaşmak isterim. Artık ofis Türkçesi, İnternet Türkçesi gibi yarı İngilizce, yarı Türkçe melez diller konuşulur olduysa her birimizin, iktidarıyla muhalefetiyle üzerinde ciddi şekilde düşünmesi ve artık düşünmenin ötesinde eyleme geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Torun dedenin konuştuğunu anlayamıyorsa, tabelalarımızı okuyamıyorsak, Türkçe isimler dahi İngilizce yazım karakterine göre yazılıyor ise ortak en büyük zenginliğimiz olan Türkçemizin can çekiştiğini anlayabiliyoruz. Bu amaçla Türk Dil Kurumunun yeniden yapılandırması da dâhil, yeni ve kapsamlı, radikal bir düzenlemeler silsilesine ihtiyaç vardır.

Bu kapsamda, son günlerde Osmanlıca tartışmalarına da kendi zaviyemizden değinmek istiyoruz. Ortada bin yıllık zengin bir külliyat varsa ve bunlara ulaşmanın önünde sadece bir alfabeyi öğrenmek söz konusuysa kim bundan niye rahatsız oluyor, anlayamıyorum. Kökü olmayan çınar düşünülebilir mi? Bırakın, uçmak için sabırsızlanan bu millet artık iki kanat taksın. Bakınız, tek kanatla bugüne kadar istediğimiz düzeyde havalanamadık, istediğimiz seviyeye gelemedik. Biz yeryüzündeki en büyük medeniyetlerden biriyiz. Oturmuş demokrasimiz ve cumhuriyetimiz artık endişelerinden kurtulmuş bir öz güvenle 100’üncü yılındaki hedeflerini konuşur olmuştur. Mesele, mezar taşlarını okumanın çok daha ötesinde mühimdir. İstiklal Marşı’mızı okuturken, Gazi Mustafa Kemal’in hitabını okurken çocuklarımız kullanılan kelimeleri anlayamıyorsa bizim hayat damarlarımıza, medeniyet damarlarımıza kastedilmiş demektir. Dil kelimelerle nefes alır ve artık kadim kelimeler yerlerini uydurulmuş, melez ve köksüz sözcüklere bırakıyorsa tehdit artık medeniyetimizle ilgilidir. Günlük kaç kelimeyle konuştuğumuza bakarsak geriye gittiğimizi açıkça görebiliriz. Bu sebeplerle, kadim medeniyetimizi özüyle buluşturma niyetiyle başlatılan bu çalışmayı yürekten destekliyorum. Geliniz, bunun usulünü, şeklini birlikte belirleyelim, buna dair müspet tartışmaların da katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Tüm bu düşüncelerle, Türk Dil Kurumu Başkanlığı ve toplamda 2015 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Eğer Göktürk alfabesiyle eserler varsa onları da öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu konudaki müspet yapılabilecek her türlü eleştirinin bu çalışmaya ve toplamda medeniyetimize ciddi bir katkı olacağını düşünüyor, bu vesileyle tüm Meclisi ve ekranda bizi izleyen seyircilerimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Siirt Milletvekili Sayın Osman Ören…

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ÖREN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Tarih Kurumu bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle grubum ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, 28 Nisan 1930 tarihinde kurulan Türk Tarih Kurumunun amacı; Türk tarih ve medeniyetini bilimsel yollardan incelemek, faaliyetlerini bu noktada ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirmeye çalışmaktır. Türkiye tarihi üzerinde özgün ve evrensel nitelikte bilimsel araştırmalar yapılmasını sağlamak, tarih araştırmalarının temelinde bilimde ve eğitimde mükemmelliği özendirmek, toplumda tarih şuurunu ve kültürünü geliştirmek, uluslararası platformlarda etkin bir konuma getirmek bu kurumun asli görevleri arasındadır. Esasen oldukça önemli bir kültür ve bilim kurumu olması gereken Türk Tarih Kurumu, cumhuriyet tarihi boyunca büyük ölçüde iktidarların ideolojik tercihleri doğrultusunda yönetilmiştir. Geçmiş iktidarlar döneminde Türk Tarih Kurumunun sistem içerisindeki misyonu kurumun pasif bir profile oturmasını beraberinde getirmiştir. Kültür kurumlarının yeniden yapılandırılmasına ve daha işlevsel hâle getirilmesine önem veren, bu yönde politikalar üreten, ilgili kurumlara ciddi destek veren AK PARTİ iktidarı döneminde Türk Tarih Kurumu da daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmuş, 2006 yılında bütçesi bağımsızlaştırılmış ve daha verimli çalışmasına zemin hazırlanmıştır.

Türk Tarih Kurumu, üniversitelerimizin ve diğer kültür kurumlarımızın da kaynak ihtiyaçlarının giderilmesinde her geçen yıl önemli bir rol üstlenmektedir. Üniversiteler ve kütüphanelere sağlanan ücretsiz yayın sayısı 2014 yılında 20.668’e yükselmiş bulunmaktadır. Kurum, kazı araştırma ve proje destekleri sağlamasının yanı sıra, yüksek lisans ve doktora programına devam eden kimselere de burs imkânı sunarak eğitim süreçlerine katkı sağlamaktadır.

Türk Tarih Kurumu, araştırmacılar için de gelişkin imkânlar sunmaktadır. 2014 yılı itibarıyla kurumun kütüphanesinde araştırmacıların kullanımına sunulan materyal sayısı 230 bin adede yükselmiş durumdadır. 2014 yılı itibarıyla arşiv materyalleri sayısı 106.369’a yükselmiştir. Kurum, ayrıca, sözde Ermeni soykırımı iddiaları konusunda bilimsel faaliyetlerini sürdürmektedir. 2014 yılı içerisinde bu konuda 2 sempozyum gerçekleştirilmiş, 10 ciltlik bir yayın hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki Türk Tarih Kurumu bugün mükemmel bir noktada bulunmamaktadır, yapılması gereken daha çok şey bulunmaktadır. Ancak, AK PARTİ iktidarı döneminde Türk Tarih Kurumu geçmiş hükûmetler döneminde kaybettiği prestiji yeniden kazanmıştır. Yayın alanı genişletilmiş, nitelikli yayınlar gerçekleştirilmiştir. Fakat, gelinen nokta yeterli değildir, geliştirilmesi için çaba gösterilmelidir. Türkiye'de yeni bir döneme girilmiştir. Bu yeni dönemde elbette tarih eğitimi ve tarihe yaklaşım alanında da önemli değişimler yaşanmaktadır, yaşanacaktır. Artık Türkiye'de devlet vatandaşına bir tarih dayatmamaktadır. Daha da önemlisi devlet tarihle ilişkisini barışmak, yüzleşmek gibi argümanların ileri sürülmesini sağlayan zemini oluşturacak biçimde travmatik biçimde kurmamaktadır. Türkiye'de isteyen herkesin Ahmet Cevdet Paşa'nın tarihini aslından okuyabilecek olması bile başlı başına büyük bir olay olarak ele alınmak mecburiyetindedir. Türk Tarih Kurumu da bu çerçevede önümüzdeki dönemde önemli bir pozisyonda olacak, üretken, nitelikli ve geçmişi anlamamıza yardım edecek çalışmalarıyla eksiklikleri tamamlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Tarih Kurumumuz; tarihimizi ve kültürümüzü anlamaya, öğrenmeye yönelik bu kadar önemli çalışmalar yapıyorken bugünlerde bir kısım kesimler tarafından Millî Eğitim Bakanlığımızın müfredat çalışmaları üzerinde suni bir tartışma, çatışma ortamı yaratılmaya, gündem saptırmaya yönelik olarak Osmanlıca tartışmaları çıkartılmaya çalışılmaktadır.

“Osmanlıca” dediğimiz dil, aslında “Eski Türkçe” diye tabir edilen yani eskiden tüm vatandaşlarımızın kullandığı ortak dil olan Türkçedir. Eskiden, bu ülkede din tartışmaları çıkartılıyordu, şimdi ise dil tartışmaları çıkartılmak istenmektedir. Cumhuriyet Dönemi ünlü yazar ve şairlerimizin yazılarını dahi okuyamayacak durumda olan bir nesil yetişiyor. Güzel dilimiz elden gidiyor. Bu olumsuz durum daha da ilerlemeden Millî Eğitim Bakanlığımızın kararı çok yerinde alınmış bir karardır. Gençliğimize güzel tarihimizi öğretmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, toplumumuzun sahip olduğu tarihsel ve kültürel farklılıkları zenginlik olarak görüp, tarihte olduğu gibi, geleceğe birlikte yürüyerek derin bağlarımızı ortaya koyma adına bu çalışmaların önemli olduğunu düşünüyor; bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını Allah'tan niyaz ediyor, heyetinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, sayın hatip konuşurken dedi ki: “Hepimizin dili Osmanlıca.” Benim dilim Osmanlıca değil, benim dilim Kürtçeydi.

OSMAN ÖREN (Siirt) – Senin dilini anlamak için başka bir nesil lazım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Böyle bir şey olabilir mi?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Arapça bilen var. Ne var yani? Zenginliktir bu ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Nasıl bu Türkiye'nin, Türk toplumunun hepsinin dili Osmanlıcaydı? Benim dilim Kürtçeydi, sonra Türkçeyi öğrendim ama Türk vatandaşıyım.

OSMAN ÖREN (Siirt) – Sen yeni bir dil üretiyorsun, kimse anlamıyor senin dediğinden.

BAŞKAN – Tamamdır, kayıtlara geçti.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi dakika.

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görevi, öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlal eden, yayın ilkelerine ve kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarını denetlemektir.

RTÜK’ün teknik düzenleme ve bu bağlamdaki faaliyetleri başarıyla sürdürülüyor, bunlara söyleyecek bir sözümüz yok. Ancak yayın ilkeleri ve yayın ilkelerine aykırı yayın yapan radyo ve televizyonları denetleme konusundaki görevini RTÜK yapmamaktadır. Üst kurulda AKP’li üyelerin çoğunlukta olması, RTÜK'ün tarafsız olarak görev yapmasını büyük ölçüde engellemektedir. İktidar yanlısı asimetrik onca yayını RTÜK yalnızca seyretmektedir.

Özellikle TRT'nin yayınlarındaki tarafgirlik her türlü tahammül ve sınırları aşmıştır. RTÜK bu konuda şikâyetleri yalnızca geçiştirmektedir. Vicdan taşıyan hiçbir kimse ama hiçbir kimse bugün Türkiye'de Radyo ve Televizyon Kurumu TRT başta olmak üzere hiçbir kurumun tarafsız olduğunu söyleyemez. (CHP sıralarından alkışlar) Ancak RTÜK için böyle bir sorun yoktur. TRT'yi AKP’nin propaganda aracı hâline getiren yayınları RTÜK denetlemekle değil, meşrulaştırmakla meşguldür.

Şunu buradan yüksek sesle ifade etmek istiyorum: Demokrasi, şartların eşit kılınmasıdır. Şartları eşit kılınmayan bir yerde yapmış olduğunuz hiçbir faaliyetten halkın iradesini yansıtan sonuç elde edemezsiniz. Bu bakımdan, bazı kurumlar demokrasi aleyhtarı bir faaliyet içerisinde, maalesef, bilerek ve bilmeyerek faaliyetlerini sürdürüyorlar, kötü bir parti fanatizmi çerçevesinde. Aslında yalnız TRT değil, havuz medyası bütünüyle tek yanlı yayın yapmaktadır. Ancak TRT'nin halkın vergileriyle çalışan bir kurum olması dolayısıyla TRT sorununu biraz açmak istiyorum.

Anayasa'nın 133’üncü maddesinin 1993’te değiştirilmesiyle, özel radyo ve televizyon kanalları serbest bırakılırken, TRT'ye, özerkliği ve tarafsızlığı Anayasa'da hükme bağlanan kamu hizmet yayıncısı olarak hizmet görevi verilmiştir. 2954 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Kanunu’nun 5’inci maddesinin ilgili fıkrası aynen şöyledir: “Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın yapmak; tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet olmamak…” Tam da bunun tersini yapan bir kurumla karşı karşıyayız. Yasa, TRT’ye devletin ve halkın televizyonu olmak görevini vermişken, günümüzde TRT, AKP televizyonu hâline gelmiştir. Görevleri yasalarla ortaya konulmasına karşın TRT, kamunun değil, AKP’nin yayın organı gibi faaliyet göstermektedir. TRT, pervasız bir biçimde tek yanlı yayınlarına devam ederken RTÜK de olanı biteni yalnızca seyretmektedir. AKP yanlısı yayınlar, TRT’nin bütün kanallarında ve programlarında görülmektedir. Muhalif görüşe yer vermeyen, körler, sağırlar birbirini ağırlar programlarıyla TRT, kamuoyunu yönlendirmektedir.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde TRT’nin açıkça yanlı yayınlar yapması, yurttaşları ciddi biçimde rahatsız etmiştir. Bu süreçte TRT sanki demokratik, hukuk devleti olan Türkiye’nin değil de tek parti ve totaliter bir ülkenin televizyonu gibi yayın yapmıştır. RTÜK bu yayınları denetlememiş, yalnızca seyretmiştir. TRT, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Erdoğan’ın ve AKP’nin sesi olmuş, TRT yorumcuları da siyasi amigo gibi icraatısanat etmişlerdir. Anayasa’ya rağmen, TRT, pervasızca parti televizyonu hâline getirilmiş ve yasalara da meydan okumuştur. TRT, kamuoyu oluşturma şartlarını iktidar partisi lehine anormal derecede bozarak antidemokratik bir ortamın oluşmasına büyük katkı sağlamıştır. TRT, seçim süreçlerinde Anadolu Ajansıyla birlikte iktidar lehine asimetrik şartlar üreterek halkın doğru bilinçlenmesini engellemiştir.

Değerli milletvekilleri, Yüksek Seçim Kurulu, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Recep Tayyip Erdoğan’a üç günde beş saat yirmi altı dakika süre ayıran TRT Türk’e diğer adaylara hiç yer vermediği için 5 kez program durdurma cezası vermiştir. Ancak TRT, Yüksek Seçim Kurulunun bu kararının gereğini yerine getirmediği için Yüksek Seçim Kurulu, TRT’ye ikinci bir kez ceza vermek zorunda kalmıştır. TRT, tarihinde ilk defa, tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle 16 kez program durdurma cezası almıştır. TRT’nin yanlı tutumuna AGİT ve Avrupa ilerleme raporunda da yer verilmiştir.

Anlaşılıyor ki anayasal bir kuruluş olan TRT, ne kuruluş kanununu ne Anayasa’yı ne RTÜK’ü ne de YSK’yı dinliyor. TRT, yasalarla belirlenmiş olan amacına ihanet eden, iktidar tarafından da kimliği yok edilmiş olan bir kuruluştur. TRT, bugün AKP’nin propaganda, manipülasyan ve ajitasyon makinesidir. İktidar, TRT vasıtasıyla halkın algısını yönetmektedir. TRT, partizan unsurlar tarafından yönetilmektedir. TRT’yi yönetenler, yasa ve Anayasa’yla kendilerini bağlı görmemektedirler. TRT’yi, milleti AKP’lilerden, demokrasiyi ise iktidardan ibaret gören bir zihniyet yönetiyor. Bu yüzden TRT, kamu yerine AKP’ye hizmet ediyor. TRT, artık Türk milletine değil, iktidar denilen efendiye hizmet eden bir köle aygıt konumundadır.

Üzüntüyle ifade etmek istiyorum ki demokratiklik açısından şu anda TRT, 12 Eylül döneminden daha da geri ve ilkel bir duruma düşmüştür. Özellikle adına Hükûmetin “çözüm süreci” dediği, gerçekte ise PKK’yı devletleştirme sürecinde PKK eylemlerinin kamuoyuna duyurulmasını engelleme ve manipüle etme işini başarılı bir şekilde TRT yerine getirmektedir.

Başbakan Davutoğlu’nun “Çok az silahlı unsurun çekildiğini biliyorduk ama deklare etmedik çözüm süreci zarar görmesin diye.” dediği gerçeğini Basın-Yayın ve Enformasyon, kamuoyuna duyurmamıştır. At sahibine göre kişner. Başbakan öyle derse TRT de böyle yapar tabii.

Bugün Türkiye’nin güneydoğusunda olup bitenler konusunda da TRT, kamuoyunu zamanında doğru, tanıtıcı ve aydınlatıcı bilgi akışını sağlamak, tanıtmak ve aydınlatmak görevini yerine getirmemektedir. TRT, ülkenin varlığı ve bütünlüğü aleyhine, bölücü ve yıkıcı mihrakların lehine kamu algısını yönetmekle görevli hâle gelmiştir.

Unutmamak gerekir ki Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve TRT, uzun yıllar Bülent Arınç’a bağlı olarak faaliyet göstermiştir. Doğrusu, ben, buraya Bülent Arınç’ın geleceğini düşünerek aslında bu konuya temas ettim ama kendisi de yoksa, dün söylediklerinin karşılığını bugün çok kısa olarak ifade edeceğim. Arınç ise Öcalan’ın bir zamanlar namazında, niyazında bir adam olduğunu söyleyerek onu uzun yıllar mazlum ve sempatik gösterme gayreti içinde olmuştur. Doğrudan söyleyeyim: Arınç, Öcalan’ın “image maker”lığına soyunmuştur ve onu yapmaktadır. Aynı Arınç, bir süre sonra da HDP’ye Öcalan’ı da zor durumda bırakma ikazı yapıyor ve şöyle diyor: “Siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan’ı itibarsız hâle getirmek istiyorsunuz?” Arınç, Öcalan’ın itibarından sorumlu olduğunu bu sözleriyle ortaya koymuş bulunmaktadır. Bu nedenle, Arınç’ın yönetimindeki TRT’nin Arınç gibi, bebek katili Öcalan’ın itibarını koruyan ve gözeten yayın yapmasının da bize göre yadırganacak bir tarafı yoktur.

Arınç, dün burada içtenlikli bir veda konuşması yaptı. Oluşan olumlu iklimi bozmamak için de kendisine cevap vermedik ancak Arınç, konuşmasının bir yerinde çok vahim bir değerlendirme yaptı. Dedi ki: “Ben ‘Kürt vardır.’ dedim diye MHP hakkımda gensoru verdi.” Hayır Sayın Arınç, sen “Kürt vardır.” dedin diye değil, “Türk yoktur.” dedin diye, daha doğrusu, “PKK’yı övdün” diye, “TSK’yı dövdün” diye gensoru verilmiştir. Yaşananlar, tarih önünde o gensorunun ne kadar haklı olduğunu da bugün kanıtlamıştır.

Değerli milletvekilleri, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, kuruluş yasasında, ilgili makamlar ve kamuoyuna zamanında ve doğru, tanıtıcı, aydınlatıcı bilgi akışını sağlamak ve tanıtma, aydınlatma faaliyetlerine katılmak amacıyla Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur. Basın-Yayın ve Enformasyonun, kamuoyuna zamanında ve doğru, tanıtıcı, aydınlatıcı bilgi akışını sağladığını söyleyecek bir babayiğidin burada olduğunu ben sanmıyorum. Türkiye’de kamuoyunun doğru bilgilerle aydınlatılması, basınla ilgili ilişkilerin düzenlenmesi ve güçlendirilmesi konusunda, mevcut durum dikkate alındığında, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün görevini yerine getirdiği söylenemez.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün, onlarca amaç içinde yalnızca Hükûmet faaliyetlerini etkin bir biçimde yansıtılması görevini tam olarak yerine getirdiğini ve bu amaç uğruna gerçekleri eğip büktüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, AKP’nin bir çeşit propaganda ve manipülasyon politbürosu gibi çalışmaktadır. Bu yönü itibarıyla Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, iktidar lehine işleyen asimetrik propagandanın koordinasyon kuruludur. Eğer Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün amacı bu ise, bu Genel Müdürlüğün, amacına ihanet ettiği, yasayla belirlenen amacına yönelik faaliyetleri yerine getirmediği açıktır.

Değerli milletvekilleri, bütün gelişmeler, Türkiye’de basın ve yayının giderek güdümlü bir hâle geldiğini göstermektedir. Bu durum, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün tehdit altında olduğunun tipik kanıtıdır. 2014 yılının ilk yarısında, ulusal ve yerel, 981 basın emekçisinin işten çıkarıldığı, 56 basın emekçisinin ise çeşitli nedenlerle istifa etmek zorunda kaldığı, Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından açıklanmıştır. Masabaşı haberciliği tercih eden birçok gazete ve televizyonun Ankara bürosu da kapatılmıştır. Yakın geçmişte gazetecilere yönelik bu kadar kapsamlı bir kıyım ve tasfiye operasyonu görülmemiştir. Hâlbuki, basın ve ifade, düşünce özgürlüğü anayasal bir zorunluluktur, Anayasa’nın da teminatı altındadır. Oysa birçok gazetecinin işten çıkarılmasının, bizzat iktidarın baskısı, yönlendirmesi sonucu gerçekleştiğini biz biliyoruz. Böyle bir zihniyetin yönetiminde TRT ve basın enformasyon kurumlarının kime hizmet edeceği de açıktır.

Değerli milletvekilleri, bugünün Cumhurbaşkanı, dünün Başbakanı olan Erdoğan, basın ve ifade özgürlüğü konusunda en büyük engeldir. Bunun böyle olduğuna yönelik somut kanıtlar vardır. Bunlardan birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum. Tayyip Erdoğan, MHP Liderinin sözlerini Fas’tayken bir televizyon kanalına “Geçmeyin o altyazıyı.” diyerek müdahale edip kestirmiştir. Bu bile demokratik bir ülkede olacak bir iş değildir. Yine, Erdoğan, anket şirketlerinin araştırmalarına müdahale etmiş, “Al MHP’den 2 puan, koy BDP’ye.” diyebilmiştir. Dünyanın hangi demokratik ülkesinde bir başbakan, emir-komuta içinde bir basın-yayın camiası inşa edip ve iş adamlarına yönelik böyle bir talimat verebilir? Başbakanın talimatıyla hangi demokratik ülkede televizyon yayınları kesilebilir? Hangi ülkede bir başbakan, gazetecilere “Batsın sizin gazeteciliğiniz.” diyebilir? Hangi ülkenin başbakanı, muhalefet liderinin sözünü, kurduğu “Alo Fatih” hatlarıyla denetleyebilir? Hangi hukuk devletinin bir başbakanı, gazete patronlarına “‘Ne yapayım, köşe yazarı, hâkim olamıyorum.’ diyemezsin. ‘Kusura bakma kardeşim, bizim dükkânda sana yer yok.’ demelisiniz.” anlamına gelen sözler edebilir? Hangi ülkede bir başbakan, gazetecilere yönelik olarak “Onların tasmalarını biz çıkardık. Şimdi ise boyunlarına uluslararası tasmalar taktılar.” diyebilir? Demokratik bir ülkede iktidarın başında olan birisi ne böyle konuşabilir ne de böyle davranabilir? O hâlde, bu rejimi veya böyle konuşmayı biz ne olarak tanımlayacağız ve ne olarak ifade edeceğiz?

Bize “Başbakana diktatör deme.” diyorsunuz. Demeyelim ama Başbakanın da ana muhalefet liderinin sesini kesme gibi, televizyonlara müdahale etme gibi, araştırma şirketlerine müdahale etme gibi bir hakkının olmadığını öğrenmesi gerekiyor. O, bunu yapmıyorsa; o, Anayasa’yı takmıyorsa; o, demokratik hukuk devletini takmıyorsa diğer insanların bununla kendisini bağlı hissetmesi için hangi sebep olabilir?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bir sebep yok.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Sonra deniliyor ki, efendim, Anayasa’nın hemen 104’üncü maddesi okunuyor: “Cumhurbaşkanına eleştiri yapmayın ya da ona yönelik…” Kardeşim, yapılanların hepsi Cumhurbaşkanı… Cumhurbaşkanı Anayasa’da tarafsızdır. Tarafsız mı Cumhurbaşkanı?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Cumhurbaşkanı tarafsız değilse, Cumhurbaşkanı siyaset yapıyorsa…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yapıyor. Hakkı var!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – …siyasetçinin buna cevap vermesi bütün mezheplere göre caizdir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Caizdir.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (İstanbul) – Doğru.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Şimdi, bu durumda sizin eleştireceğiniz veya karşı çıkacağınız ne olabilir? Hem kel hem fodulu oynama gibi bir tavrı bir kenara bırakmakta sayısız yararlar var.

Değerli milletvekilleri, dünyadaki basın özgürlüğü konusunda 2014 yılını esas alan değerlendirmeler, Türkiye’nin, son on beş yıldır ilk kez “kısmen özgür olan ülkeler” kategorisinden “özgür olmayan ülkeler” kategorisine düştüğünü açıklamıştır. Basın özgürlüğü konusunda durumu 6 puan daha kötüleşen Türkiye, bir önceki yıla göre 14 sıra daha gerilemiştir. Dünya genelinde 134’üncü sıraya düşmüştür. Türkiye, aynı zamanda, 42 ülkenin yer aldığı Avrupa’da da basın özgürlüğü olmayan tek ülke olarak ilan edilmiştir. Yayınlanan İnternet Özgürlüğü Raporu’nda da, Türkiye, 2014’te, en fazla İnternet özgürlüğünde puan kaybeden ülke olarak Rusya ile 1’inciliği paylaşmıştır. Türkiye’de Nisan 2014 itibarıyla engellenen İnternet sayısı 11 binden 40 bine yükselmiştir. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, Türkiye’nin giderek daha da yolsuz bir ülke hâline geldiğini ifade etmektedir. Çin’den sonra 2’nci sırada en yolsuz ülke Türkiye’dir. Yapılan yayınlar sırasında, RTÜK’e seyretmek, Basın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne ise destek vermek görevi düşüyor herhâlde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bu şartlar altında, 2015 yılı bütçesinin, eğer hayırlar getirecekse, Türk milletine hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Manisa Milletvekili Sayın Sümer Oral. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on sekiz dakika.

Buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA SÜMER ORAL (Manisa) – Sayın Başkan, Hazine Müsteşarlığının 2015 yılı bütçe tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım. Sözlerimin başında size ve kıymetli milletvekillerine saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, finansal büyük krizin üzerinden beş yıl gibi uzunca bir sürenin geçmiş olmasına rağmen “Dünya ekonomisinin üzerine çöken risklerin ciddiyeti kaybolmuştur.” demek henüz mümkün değil. Doğu ülkeleri düzelme yolunda fakat her şey hâlen Amerika Merkez Bankasının yani FED’in sağlayacağı güvenli pilotaja bağlı görünüyor. Uluslararası Para Fonu’nun Genel Başkanı Bayan Christine Lagarde, kısa bir süre önce euro bölgesinde resesyon riskinin yüzde 40, deflasyon riskinin ise yüzde 20’ler düzeyinde olduğuna işaret etti. Avrupa’nın durumu da ortada. Netice itibarıyla, global ekonominin mevcut görünümü, tüm ekonomi yönetimlerine her şeye rağmen şu önemli uyarıda bulunuyor: Mevcut konjonktürde sakın şemsiyenizi almadan çıkmayınız.

Sayın Başkan, dönemin son bütçesi olması nedeniyle, tamamlanmak üzere olan dört yılın ekonomik potansiyelinin kısa bir değerlendirmesini ve 2015 yılına girerken karşı karşıya bulunduğumuz konjonktürü siz kıymetli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum. Makroekonomik göstergelerin nasıl bir eğilim içinde bulunduklarını ele almadan önce, bu göstergelere ilişkin Orta Vadeli Program, Yıllık Program ve bütçelerde öngörülen hedefler ile uygulamalar arasında oluşan ciddi sapmaların altını çizmek isterim. Özellikle büyüme ve enflasyon gibi önemli göstergelerde sapmaların zaman zaman yüzde 100’lere ulaştığı görülüyor. Bütçeyle öngörülen yıllık beklentilerin daha bütçenin ilk aylarında değiştirildiğine şahit oluyoruz.

Bir yıl için öngörülen hedeflerde bu ölçüde değişikliklere gidilmiş olması üç yıllık, beş yıllık beklentilerin inandırıcılığını büyük ölçüde zedeler, hatta ortadan kaldırır. Böyle bir tablo, kuşkusuz, beraberinde bir güven sorunu yaratır. Güven ekonomide fevkalade önemlidir. Onu oluşturmak da kolay olmaz. Güven icraat, kalite ve sonuçla elde edilir.

Sayın Başkan, ülkemiz ekonomisi görünümüne kısa bir göz attığımızda belli başlı göstergelerde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Büyüme, potansiyelin altında kalmaya devam ediyor. Özellikle 2011'den bu yana ivme kaybediyor. Ülkemizin ihtiyacı olan seviyeyi bir tarafa bırakalım, yüzde 5'in dahi altında bir eğri gösteriyor. 2012’de yüzde 2,1; 2013’te yüzde 4; 2014’te de tahmin yüzde 4 civarında. Nitekim IMF’in Türkiye’yle ilgili son büyüme tahmini de yüzde 3’tü.

Enflasyon, istikrarsız trendini koruyor. Özellikle 2013 senesinde tekrar artış eğilimi içine girmiş görünüyor. 2009 yılından bu yana 2 kez çift haneli düzeylere çıktı. İçinde bulunduğumuz yılda ise çift hanenin eşiğine gelmiş durumda.

Cari açık, yüksek düzeyde seyretmeye devam ediyor. İnişli çıkışlı da olsa hâlâ dünyanın en yüksek cari açık veren ülkelerinin başında geliyoruz.

2014 yılında işsizlik oranı, 2002 yılı düzeyinin altına da henüz çekilebilmiş değil.

Bütçe açığının düşük düzeylerde seyretmesi kuşkusuz olumlu ancak bu durum, bütçenin orta ve uzun vadede yani ileriye dönük ciddi sorunları bulunmadığı anlamına da gelmez.

Görüleceği gibi, ülke ekonomisi kırılgan yapısını koruyor. 2015 yılında da “sıcak para” olarak adlandırdığımız dış kaynağa dayanılacak. Sıcak para ihtiyacının daha düşük seviyelere çekilmediği ortada. Esasen 2015 yılı için öngörülen ortalama kurun düzeyi de sıcak paraya güvenildiğini ortaya koyuyor.

Sayın Başkan, 2015 yılında çarkların önemli miktarda dış kaynakla döneceği ortada ve 2015 yılı dış finansman tablosu, sanıyorum 2014 yılındaki tablodan daha hafif bir tablo olmayacak. 200 ila 210 milyar dolar civarında bir gelişme içinde olunacak.

Geride bıraktığımız on iki yılda, yani AKP hükûmetleri döneminde ortalama yıllık büyüme oranı sadece yüzde 5 seviyesinde seyretti. Ayrıca, bu dönemde büyüme istikrarsız bir gelişme göstermiş, istihdam yaratan bir büyüme de olmamıştır. Görüldüğü üzere, on iki yılda büyümede kendine özgü bir başarı öyküsü de yoktur.

Nitekim, gayrisafi yurt içi hasılanın 2003 ile 2013 arasında sabit fiyatlar üzerinden göstermiş olduğu artış yüzde 68 oranı civarındadır. Kur hareketleri ve fiyat artışlarından arınmış büyümeyi gerçek boyutuyla ortaya koyan ölçü de esasen budur. Nominal değerlerin gerisinde yatan fiziki büyüklük de budur. Gerçekte, ortalama yılda yüzde 5 oranında büyüyen bir ekonominin on iki yılda ulaşacağı büyüklük ancak bu düzeylerde olur. Bunun matematik olarak başka bir izahının da mümkün olduğu söylenemez. Esasen, belirttiğim tüm bu rakam ve büyüklükler yıllık programlarda gayet net olarak yer almaktadır. Büyümenin yüzde 300’ün üzerinde olması, biraz evvel ifade etmiş olduğum gibi, kur ve enflasyonun ortaya çıkardığı bir tablodur. Önemli olan, mukayeseye de esas olan büyüklük bu büyüklüktür.

Sayın Başkan, Hükûmet 2023 hedefini sıkça dile getiriyor. Bilindiği üzere, 2023 tarihinde Türkiye’nin en büyük ekonomiye sahip 10 ülke arasına girme hedefi, uzun vadeli strateji ve 2001-2005 dönemlerini kapsayan Sekizinci Kalkınma Planı’nda yer almıştır. Geride bırakılan on iki yılın, bilhassa son dönemlerin ortaya koyduğu ekonomik performans, bu hedeflere ulaşma açısından umut verici olmaktan hayli uzakta görünüyor.

2023 yılına şurada sekiz yıllık bir süre kalmıştır. Bu mevcut trendle, 2 trilyon dolarlık gayrisafi yurt içi hasıla, dünyanın 10’uncu büyük ülkesi olma hedefinin nasıl yakalanacağını, ekonomiyi yönetenlerin buraya çıkıp hepimize izah etmesi gerekmez mi?

Altını çizmek istediğim bir konu da şu: Mayıs 2013 tarihinde Amerikan Merkez Bankasının tahvil alım politikasında bir daralmaya gideceğini açıklaması, özellikle dış kaynak ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkelerde haklı bir tedirginliğe neden oldu. Ancak bu durum elbette dünyanın sonu da değildi. Nitekim birçok ülke, oluşacak likidite daralmasını dikkate alarak uygulamakta oldukları büyüme modellerini gözden geçirerek bazı değişikliklere gitti.

Dış finansman ihtiyacı ciddi boyutta olan Türkiye’nin bu konuda uzun süre yeni koşullara uygun, koordinatları belli, gözle görülür bir büyüme modeli hazırlığı yaptığına şahit olunmadı. Bugün de böyle bir çalışma var mı, bilemiyorum. Oysa ihtiyaç duyduğu oranın bugün hayli gerisinde olan bir Türkiye’nin bu tavrı endişe verici olmuştur.

Sayın Başkan, ekonomik açıdan ülkemizin ciddi bir diğer sorunu yurt içi tasarrufların yeterli düzeyde olmayışıdır. İstikrarlı ve yüksek bir büyüme dinamiğini sağlamada asli bir güç, sürekli ve güvenilir kaynak, hiç kuşku yok ki bir ülkenin iç tasarruflarıdır.

Tasarrufların artırılacağı, geride bırakılan on iki yıl boyunca her bütçe sunuşlarında ileri sürülmüş, “Bu istikamette tedbirler alınıyor.” denmiş olmasına rağmen iç tasarruf oranları, artmak bir yana, her yıl daha da gerileyen bir eğilim içinde olmuştur.

Nitekim tasarruf oranı, 2002 yılı sonunda gayrisafi millî hasılanın yüzde 19’u düzeyinde idi. Bu nispetin 2012’de yüzde 12, 2013’te yine 12 civarında, 2014 yılında ise 13’le 14 arasında olacağı anlaşılıyor. Görülüyor ki on iki yılda gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 7’sine ulaşan oranda bir gerileme ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Özel tasarruf oranlarında bu durum daha endişe vericidir. Oysa yurt içi tasarruflar, ileri ülkelerde hâlen yüzde 30-33’ler seviyesindedir. İç tasarruflarda yaşanan bu yetersiz tablo, doğal olarak ülkemizin dış tasarruflara müracaat etme ihtiyacını büyüten temel unsur olmuştur. Bugün Türkiye’nin yıllık dış finansman gereği, gayrisafi millî hasılanın ortalama yüzde 25’ine eşit bir düzeye çıkmıştır. Bu, fevkalade önemli bir büyüklüktür. Oluşan bu yapı, ülkemizin dışa bağımlılığını, dolayısıyla kırılganlığını artırmıştır. Nitekim, 2013 Mayısında Federal Reserve’in tahvil alımlarında kısıntıya gideceğini açıklamasından sonra, millî parası en fazla değer kaybeden ülke Türkiye olmuştur. Mayıs 2013 ile 2014 Ocak sonu arasında yani takriben yedi ay içerisinde Türk lirası yüzde 22 değer kaybetmiştir. Bu gelişmelere bağlı olarak uluslararası finans camiasında Türkiye, Brezilya, Rusya, Endonezya ve Güney Afrika ile birlikte 5 kırılgan ülke olarak gruplandırıldı. Bu ülkeler arasında ön sırada yer aldığımızı da kaydedelim. Yüksek enflasyon, düşük büyüme ve yüksek cari açık bu sıralamada dikkate alınan ölçütler olmuştur.

Sayın Başkan, finansal istikrar açısından önemli bir diğer makroekonomik gösterge hiç kuşkusuz ki cari işlemler dengesidir. Ülke olarak bugün, ne yazık ki dünyanın en yüksek cari işlemler açığı veren ülkelerinin başında geliyoruz. Son dört yıllık döneme bakıldığında açık, gayrisafi yurt içi hasılanın 2011 yılında yüzde 9,7’si; 2012 yılında yüzde 6,2’si; 2013’te de yüzde 7,9’u oranında gerçekleşti. 2014 yılı için beklenti ise yüzde 5,7 düzeyinde olmuştur. Ayrıca, son üç yılda dikkat çeken bir gelişme de düşük büyüme oranlarına rağmen cari açığın yüksek düzeyde seyretmiş olmasıdır, bu ciddi bir tablodur. Geride bıraktığımız on iki yılda yani 2003’le 2014 yılları arasında ülkemiz toplam 441 milyar doları bulan bir cari açık vermiştir. Bu büyüklükte bir kaynak cari açık dolayısıyla yurt dışına çıkmıştır.

Cari işlemler açığımızın tamamen enerji ithalatına bağlanması doğru bir değerlendirme olmaz. İhracatımız içinde enerjinin de bir paya sahip bulunduğu göz ardı edilemez. Petrol fiyatlarında son dönemlerde yaşanan önemli düşüşler kuşkusuz 2014 yılı cari işlemler açığımızın gerilemesine bir ölçüde yardımcı olacaktır. Umarız petrol fiyatlarındaki bu trend kalıcı olur, kronik açığımızın daralma sürecine girmesine de katkıda bulunur. Petrol fiyatlarındaki yaşanan gelişme bazı ülkeleri mutlu, bazılarını mutsuz etmiş olsa da dünya ekonomisinin bu gelişmeden kazançlı çıkacağında tereddüt yok.

Sayın Başkan, enflasyon inişli çıkışlı trendini koruyor, özellikle 2013 senesinde tekrar artış eğilimi içine girmiş görünüyor. 2009 yılından bu yana iki kez çift haneli düzeylere çıktı, içinde bulunduğumuz yılda ise çift hanenin hemen eşiğine gelmiş durumda. 1999 yılında yüzde 68,8 düzeyinde olan fiyat artışları 2002’de 29,7’ye ve 2003’te yüzde 18,4’e gerilemiştir. Enflasyonun 2003 yılında yüzde 18,4’e gerilemesi, bir önceki yani 2002 yılındaki eğilimin bir sonucudur. Türk lirasından 6 sıfır atılması da bu gelişmenin bir devamı olmuştur. Esasen liradan 6 sıfır atılmasına ilişkin tüm hazırlıklar 2003 yılı öncesi yapılmıştı. Kanunun bir yıl içinde çıkarılmış olması da bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

2003 yılında yüzde 18,4 düzeyinde olan enflasyon, geride bıraktığımız on bir yılda makul, tek haneli, istikrarlı bir yapıya kavuşturulamadı. Enflasyonun ekonomi üzerindeki maliyeti yüksektir. On iki yılda kalıcı sonuçlar alınmış olmalıydı. Yapı bakımından bize benzeyen ülkeler, bu konuda genelde bizden daha iyi noktalarda.

Sayın Başkan, kısaca Türkiye’nin borç durumu üzerinde durmak istiyorum. Ülkenin borç yapısı dile getirildiğinde Hükûmet çevrelerince genelde kamunun iç ve dış borcu öne çıkarılıyor. Kuşkusuz kamu borcunun boyutu önemlidir, buna itiraz etmek mümkün de değil. Ancak, ekonomi kamudan ibaret de değil, reel sektör var, halk var, vatandaş var. Ekonominin tümünü kapsayan ülkenin toplam borçluluk yapısı da görülebilmelidir.

Kamunun iç borcu 2002 yılında 149 milyar idi. 2014 Eylül sonunda bu rakam 408 milyar liraya çıkmıştır. On iki yılda 259 milyarlık bir artış vardır. Ekonominin brüt dış borcu 2002 yılında 107 milyar dolar iken 2013’te 397 milyar dolara ulaşmıştır. On iki yılda 290 milyar dolar ilave borçtur. Bu borç ekonominin borcudur, özelleştirmeler de kamu dış borcunun sınırlı tutulmasında önemli bir rol oynamıştır.

Vatandaşımızın, halkımızın doğrudan alakadar olduğu hane halkı borcu 2002’den 2013 yılına kadar 11 kat daha artmış ve yüzde 1,9’dan gayrisafi millî hasılanın yüzde 21’ine çıkmış ve 11 kat artmıştır.

Sayın Başkan, bugün ekonomi alanında Türkiye’nin en büyük açığı yapısal açıktır. Türkiye reform yapmayan bir ülke durumuna düştü. Dengeleri sağlanmış, sağlıklı bir ekonomik alt yapı ve 2003 sonrası küresel ekonomideki ılımlı konjonktür ve likidite sonucu bu reformlar ertelenmiştir.

Nitekim, son on beş yılın ülkemiz bakımından uluslararası alanda kalıcı ve ses getiren iki önemli gelişmesi: Biri, Türkiye’nin dönem başkanlığını henüz üstlendiği G20’ye 1999 yılı Eylül ayında kurucu üye olarak katılması. İkincisi de Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye stratejisiyle üyeliğinin kabul edilmesidir. Bu her iki olay da Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelmesinden, hatta Adalet ve Kalkınma Partisinin kurulmasından önceye gelmiştir. Bu da Türk ekonomisinin ne kadar güçlü ve itibarlı olduğunu göstermişti.

Sayın Başkan, sözlerime burada son verirken teşekkür eder, size ve kıymetli milletvekillerine saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oral.

Kastamonu Milletvekili Sayın Emin Çınar. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakika, buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı görüşmelerinde, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımı saygılarımla selamlarım.

Başbakanlığa bağlı, kısa adı AFAD olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, 2009 yılında çıkartılan 5902 sayılı Kanun’la, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü kapatılarak kurulmuş bir kurumdur.

AFAD’ın görev alanı, afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve olayların meydana gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda politikaların üretilmesi ve uygulanması hususlarını kapsamaktadır. Buna göre, AFAD’ın birinci görevi afet ve risk yönetimi yapmaktır ancak AFAD, afet ve risk yönetimi yapmamak, sanki acil durumlarda görevi yardım yapan bir kurum ya da Kızılayın yan kuruluşu gibi çalışmaktadır. Oysa AFAD, afet sonrası sadece çadır ya da konteyner kuran, yemek dağıtan, yardım yapan bir kuruluş olmamalı, gerçek manada afet ve risk yönetimi yapan bir kuruluş olarak görevini ifa etmelidir. Her alanda olduğu gibi devletin ve milletin menfaatleri yerine kendi menfaatlerini düşünen AKP iktidarı, burada da AFAD’ı kendi propaganda aracı olarak görmekte ve o şekilde çalıştırmaktadır.

2015 yılı AFAD bütçesinde, amacı ülke düzeyinde uygulanacak afet ve acil durum müdahale, risk yönetimi ve zarar azaltma planlarını yapmak ve yaptırmak olan Planlama ve Zarar Azaltma Dairesi Başkanlığı için 17 milyon 898 bin TL; amacı depreme hazırlık, müdahale, deprem risk yönetimi olan Deprem Dairesi Başkanlığına 8 milyon 590 bin TL ödenek ayrılmıştır. Bu iki birimin en önemli görevleri afet ve risk yönetimi yapmaktır. Ancak, buna karşılık, afet sonrası işlerle ilgili birim olan İyileştirme Dairesi Başkanlığına 541 milyon 714 TL ödenek ayrılması, iktidarın, AFAD’ı afet ve risk yönetimi yapmaktan çok, yardım kuruluşu gibi çalıştırmasının açık bir göstergesidir.

AKP’nin tek amacı günü kurtarmak ve devletin bütün kurumlarını sadece kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda çalıştırmaktır. Nitekim, Ülkü Ocaklarının Türkmeneli’nde yaşayan Türkmen kardeşlerimiz için başlattığı yardım çalışmalarına AFAD gerekli desteği sağlamamış, verdiği sözleri tutmamış, tamamen kendi imkânlarıyla, her türlü tehlikeye rağmen sınırı geçerek yardımları ulaştıran Ülkü Ocaklarını yalnız bırakmıştır. Bu olayla iktidarın kurumları sadece kendi zihniyeti için çalıştırdığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, doğal afetlerin en başında depremler gelmektedir. Etkileri açısından afetlerin yüzde 61’ini depremler, yüzde 15’ini toprak kaymaları, yüzde 14’ünü sel felaketleri, yüzde 5’ini kaya düşmeleri, yüzde 4’ünü yangınlar ve yüzde 1’ini de çığ düşmesi oluşturmaktadır. Ülkemiz bilim, mühendislik ve akla aykırı uygulamalarla, rant politikaları nedeniyle deprem ve afet ülkesi noktasına gelmiştir.

Türkiye aktif bir deprem kuşağı üstündedir. 81 ilimizin 55’i birinci derecede deprem bölgesinde bulunmaktadır. Topraklarımızın, sanayimizin, barajlarımızın büyük bir kısmı deprem kuşağında yer almaktadır. Ülkemizde sık sık büyük ve şiddetli depremler yaşanmasına rağmen, önleyici tedbirler açısından gerekli çalışmalar maalesef yapılmamaktadır. Yapılan tüm çalışmalar ise günü kurtarmaktan ibaret olmaktadır.

AKP iktidarının zihniyeti doğal afetleri önleyici tedbirler yerine, afet sonrası yardım yapıp geçici rahatlamayı sağlayarak rant politikalarını devam ettirmek olmaktadır. Birer doğa olayı olan deprem, heyelan, sel gibi olaylar aslında bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlardaki yapı üretimi, ranta dayalı, hızlı, düşük nitelikli, plansız kentleşme ve sosyoekonomik politikalar sonucu oluşan sosyal ve ekonomik yıkımlara dönüşmektedir.

AFAD’ın kurumsal İnternet sitesinde dahi, ülkemizde en önemli afet olaylarının deprem olduğu ifade edilmesine rağmen, Deprem Daire Başkanlığına toplam ödeneğin yüzde 0,8’inin ayrılması, gelecekte olabilecek olaylara karşı alınacak tedbirlere ne kadar önem verildiğinin açıkça bir göstergesidir.

Hükûmet için önemli olan, popülist söylem ve uygulamalarla yeni ekonomik rant alanları oluşturmak, siyasi rantçılık yapmak suretiyle, kamu arsa ve binaları, orman, otlak, mera ve tarım arazileri, kıyılar, kısacası tüm kırsal ve kentsel alanları yağmacı uygulamalara açık hâle getirerek yandaşlar için yeni kazanç kapıları açmaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz iş kazalarında Avrupa’da 1’inci, dünyada 3’üncü sıradadır. AKP iktidarı döneminde, 2002-2013 yıllarında, toplam 880 bin iş kazası meydana gelmiş, ölümlü maden kazalarında ise ülkemiz dünyada ilk sırada yer almıştır.

1955 yılından bu yana 3.400’den fazla işçimiz maden kazalarında hayatını kaybetmiştir. Son yıllarda en büyük maden kazası 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma Kömür İşletmelerine bağlı Eynez Maden Ocağı’nda meydana gelmiş, 301 işçimiz hayatını kaybetmiş, birçok işçimiz ise yaralanmıştır.

Son olarak 28 Ekim 2014 tarihinde Konya Ermenek’te faaliyet gösteren maden ocağında meydana gelen kazada 18 maden işçimiz hayatını kaybetmiştir. Bu durum, madenlerde meydana gelen kazalara karşı yeterli tedbirlerin alınmadığını açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Madenlerde yaşanan kazalar doğal bir afet olmayıp gerekli tedbirlerin alınmamasından kaynaklanmaktadır. Kazaların başlıca nedeni, iş güvenliği konusunda yeterli ve özenli denetimlerin yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Kazaların altyapı ve teknolojik yatırımlarla önlenebilir sorunlardan kaynaklanması, ihmallerin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Kazalar aslında bir afet değil, ihmal ve tedbirsizliğin açık bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, 2002 Kasım ayından itibaren iktidara gelen, ülkemizi on iki yıldır tek başına yöneten AKP iktidarı, milletimizi ve devletimizi uçurumun kenarına doğru hızlı bir şekilde sürüklemektedir. On iki yılda yoksulluk artmış, vatandaşımız fakirleşmiş, buna karşılık yolsuzluk en üst düzeylere çıkarak yandaşlar muazzam bir şekilde zenginleşmiştir. Çiftçimiz, esnafımız perişan bir vaziyettedir. Hükûmet asli vazifelerini yerine getirememektedir. Her fırsatta “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diyen iktidar, bunu bir slogandan öteye taşıyamamıştır. İnsanlarımız yoksullaşmış, borç batağının içerisine sürüklenmiştir. Vatandaşımızın borçları yüzde 54 oranında artmış, 6,7 milyar TL’den 372 milyar TL’ye çıkmıştır. Ailelerimiz her kazandıkları paranın yüzde 55’ini borçlarını ödeyebilmek için ayırmak zorundadır. Esnafımız, tüccarımız senetlerini ödeyememektedir. 2002 yılından bu yana protestolu senet sayısı yüzde 118 artışla 1 milyon 91 bine çıkmıştır. Ailelerimiz çağın gerektirdiği çağdaş ve müreffeh bir yaşamdan yoksul bırakılmıştır.

Hane halkımızın yüzde 40’ı evinin acil ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. On iki yılda her 10 aileden 1’isi yoksullaşmıştır. Vatandaşımız, esnafımız, çiftçimiz fakirleşmiş, yardıma muhtaç hâle gelirken yandaşlar büyümüş ve zenginleşmiştir. AKP “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” demiş ama “Yandaşı yaşat ki AKP iktidarda kalsın.” anlayışını uygulamıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde AKP iktidarının oluşturduğu yapay afetlerden biri de çiftçilerin yaşadığı ekonomik sorunlardır. Çiftçilerimiz on iki yılda günden güne eriyerek bataklığa saplanmıştır. Ülkemizde on iki yılda maliyetler artmış, tarım alanları azalmış, çiftçimiz tarlasını terk etmek zorunda kalmıştır. Artan girdi maliyetlerine karşın çiftçimizin eline geçen para artmadığı gibi giderek azalmıştır. Türk tarihinin en başarısız tarım politikaları AKP iktidarı döneminde oluşmuş, bunlar âdeta çiftçimiz üzerinde yaşanan bir doğal afete dönüşmüştür. Tarım sektörü büyük bir çöküş yaşamaktadır. 2002 yılında yüzde 9,3 olan tarımda büyüme hızı 2014 yılında yüzde 1,8 daralmıştır. Çiftçimizin 530 milyon TL borcu on iki yılda 40 milyar lirayı aşmıştır. 1,5 milyon insanımız tarlasını terk etmiş ve büyük şehirlerde, varoşlarda yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmıştır.

İnsanımızın toprağını terk etmesinin en büyük nedeni geçimlerini sağlayamamalarıdır. Tarımsal küçülmenin en büyük ispatı seçim bölgem olan Kastamonu’da yaşanmaktadır. 2002 yılında 2 milyon 138 bin 700 dekar olan tarım alanı 2013 yılında 1 milyon 505 bin 531 dekara düşmüştür. Ekilen tarım alanı 1 milyon 630 bin 320 dekardan 1 milyon 89 bin 319 dekara gerilemiştir. Tarım alanlarımız giderek küçülmekte, insanlarımız geçim sıkıntısı yüzünden topraklarından vazgeçmektedir. Kastamonu için büyük öneme sahip olan şeker pancarı üretimi 2002 yılından bu yana yüzde 60 oranında azalma göstermiştir. 2002’de 314.085 ton olan şeker pancarı üretimi bugün 187 bin tona kadar gerilemiştir. İnsanlarımızın tarımsal üretimi terk etmelerinin en önemli sebebi tarımsal girdi maliyetlerinin giderek artmasından kaynaklanmaktadır. Bu politikalarla devam edilmesi hâlinde toprak kayması misali Türk tarımı çökecek ve yardıma muhtaç bir hâle gelecektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin tarımdan sanayiye, gelir dağılımındaki adaletsizlikten yoksulluğa, esnaftan tüccara, eğitimden sağlığa kadar birçok alanda sorunları bulunmaktadır ancak ne yazık ki 2015 yılı bütçesinin de bu sorunlara çözüm getirmeyeceği ortadadır. Açlık sınırının 1.225 TL’ye, yoksulluk sınırının ise 3.990 TL’ye çıktığı ülkemizde, Hükûmet herkesi afet yardımlarına muhtaç hâle getirmiştir. AKP iktidarının 2002 yılından bu yana uyguladığı yanlış politikalar milletimiz üzerinde ekonomik, sosyal bir afete dönüşmüştür. Ülkemiz 2002 yılından bu yana büyük bir afetle karşı karşıyadır, bu afetin adı da Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır. Bu afetin yaralarını saracak, bu afetin sorumlularından hesap soracak ve bu afeti bitirecek olan aziz milletimizdir. 2015 seçimleri de bunun en büyük göstergesi olacaktır.

Bu vesileyle, 2015 yılı bütçesinin vatanımıza ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.

Süreniz on dört dakika, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2015 bütçe tasarısının TİKA ve Yurdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile ilgili bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

1990’lı yıllar Türk dünyasının önüne yeni ufuklar açmıştı. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan Türk devletleri bağımsızlıklarını kazanıp dünyaya ilan edilmişti. Bağımsızlık ilanının dünyada duyulması bütün Türk illeri gibi Türkiye’mizde de çok büyük sevinç yaratmış, bir anda Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası heyecanını ortaya koymuştu. Bu yıllarda ülkemizde birçok kuruluş -devlet ve özel sektör- neler yapabiliriz çabası içinde olmuşlardı. Devlet de bu arada, Türk dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesi ve yardımları organize etmek için Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresini (TİKA) kurdu. TİKA kurulduğu günden 2002, AKP iktidarına kadar çok yoğun çalışmalar yapmış, Türk dünyasında 12 ülkede ofis oluşturularak girmedik mekân, basmadık toprak bırakmamıştı.

Sayın milletvekilleri, TİKA’nın amacı, nerede bir Türk varsa oraya ulaşılacak, ortak tarih, edebiyat kitapları oluşturulacak, Türk dünyası birlikteliği kurulacak, ikili ilişkiler geliştirilecekti. Başlangıçta çok önemli çalışmalara imza atıldı ancak 2002 sonu itibarıyla, AKP’nin tek başına iktidarıyla beraber, TİKA’da çok büyük bir yön değişikliği olduğunu görüyoruz. TİKA önce kuruluş amacı dışına çıkarılarak hedefleri tamamen değiştirildi, Türk dünyası dışında bir yardım kuruluşu hâline getirildi. Daha sonra, değişen amaçlarla beraber ismi de değiştirildi. TİKA, AKP iktidarında Afrika, Latin Amerika, Asya ve Pasifik, Filistin gibi çeşitli yerlere ulaşarak faaliyet alanını o bölgelere yöneltmiştir. Yapılan yardımların 5 milyar doları geçtiği ifade edilmektedir.

TİKA, koordinasyon ofis sayısını da 40’lar civarına çıkarmıştır. Kara Afrika’da ve bazı Asya ülkelerinde TİKA ofisinin açılmadığı yer neredeyse kalmamıştır. Ancak, TİKA dünyaya açılırken Türk dünyasını neredeyse bırakmıştır. Bunu anlamakta zorlanıyoruz ancak AKP’nin eski Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 17 Şubat 2013’te konuşmasında “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına almış bir iktidarız.” demişti. Bu sözler Türkler ve Türklüğü aşağılamıştı. Konuşmalarında 36 etnik kimlikten bahsederek millet vicdanını da yaralamıştı. Bu düşünceler içerisinde iktidar tabii ki TİKA’yı kuruluş amacının dışına çıkararak başka bölgelere yöneltecekti. Hâlbuki, Türk dünyasında, Kırgızistan’da, Doğu Türkistan’da, Azerbaycan’da veyahut özerk Türk cumhuriyetlerinde o kadar masum ve fakir insanlar var ki oraları bırakıp başka bölgelere yardımı tabii anlayamıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Filistin ve Gazze’ye, Afrika’daki birçok ülkeye açılımlar adı altında çok büyük yardımlar yapılmıştır. O bölgelere yardımlar yapılmasın demiyoruz, insan olarak tabii ki yapılacaktır ancak biraz da Türk dünyasına yardım yapılması gerekmez miydi? Bugün Suriye, Irak, Doğu Türkistan, Ahıska, Kırım ve Azerbaycan Türkleri çok büyük sıkıntı ve zorluklar içerisinde yaşam mücadelesi, bazı yerlerde, veriyorlar. Türk dünyasının birçok yerinde sorunlar var.

Ahıska Türkleri, 1948 yılında Stalin’in emriyle, Rusya’nın birçok yerine dağıtılarak sürgüne gönderilmişti. Yıllar sonra vatanlarına dönüş izinlerine Gürcistan’ın Avrupa Konseyine verdiği taahhüt neticesinde hak kazanılmıştır. Soruyoruz, kaç aile Türklerin öz vatanı olan Ahıska’ya dönebilmiştir? TİKA bu masum insanlara nasıl bir yardımda bulunmuştur? Bölgelerine dönüşlerine neden destek olmamıştır?

Kırım Türkleri de aynı zulme uğramıştı. Daha sonra Kırım bölgesine geri dönüşe izin verildi. Dönüşte, TİKA marifetiyle, o zamanlar 3.500 aileye ev ve toprak alındı. Bölgeye dönüş teşvik edildi. Ancak, AKP iktidarıyla beraber maalesef teşvik devam etmemiştir, kesilmiştir. Kırım’a, ana yurtlarına Türkler dönemediler, çok az sayıda dönüş oldu ve dönüş zorlukları hâlen devam ediyor. Şimdi de küresel bir oyun neticesinde, Ukrayna’dan alınarak Rusya’ya bağlandı. Tekrar, Kırım Türkleri için kâbus ve korku dolu yıllar başladı. Pekâlâ, bu konu da Türkiye’nin, TİKA’nın faaliyet alanına girmiyor mu, öğrenmek istiyoruz.

Azerbaycan toprakları on beş yirmi yıl önce Rus desteğiyle Ermeniler tarafından işgal edildi. Binlerce insan, çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek denilmeden soykırıma uğratıldı, yüz binlercesi zorla topraklarından göç ettirildi. Karabağ ve etrafındaki 7 Azeri şehri boşaltıldı. 1 milyon insan kaçkın, göçmen konumuna getirildi. Bu 1 milyondan fazla Azerbaycan Türkü şu anda ne yapıyor? Bu konular TİKA’nın faaliyet alanına girmiyor mu?

Dünyanın her tarafına, STK kuruluşlarına, Bileşmiş Milletlere, Hocalı katliamı, 1 milyon Azerbaycan Türkünün dramı TİKA ve Dış Türkler Başkanlığınca anlatılamaz mı? Katliam yapanlar ortaya bir bir çıkarılıp insan hakları kuruluşları nezdinde gündeme getirilemez mi?

Yine, Doğu Türkistan bugün kan ağlıyor, her gün onlarca insan Çin zulmüne maruz kalıyor. Sincar Uygur bölgesi Türklerin öz vatanı olmasına rağmen göçe zorlanıyorlar. Haksız şekilde suçlamalar yapılarak hapis cezaları, idamlar yapılıyor.

Doğu Türkistan’da anneler inim inim inliyor, ne yapacaklarını bilmiyorlar. TİKA Somali’ye yaptığı yardımın bir kısmını da Sincar Uygur bölgesi veya buradan zorla dünyanın çeşitli yerlerine atılan Doğu Türkistan Türklerine yapamaz mı? Sincar Uygur bölgesine, ona yakın yerlere neden TİKA yardım kuruluşu olarak ofis açmıyor? Doğu Türkistan’ın sürgündeki lideri Rabia Kadir Hanımefendi dünyanın her tarafına rahat bir şekilde gidiyor, Japonya’ya gidiyor, ABD’ye gidiyor, sadece gelemediği bir tek yer var, orası da Türkiye'dir. Neden izin verilmiyor, bunu da anlayabilmiş değiliz. Ayrıca bugün, Irak ve Suriye Türklerinin dramını içimiz yanarak takip ediyoruz. Irak ve Suriye’de Türklere zulüm yapılıyor. Peki, TİKA buralara ne kadar yardım yaptı, bunun da açıklanmasını bekliyoruz. Ancak, Türkmen Milletvekili Aydın Maruf, 1 Aralık 2014 günü tarihî bir demeç verdi. Irak Türkmen Milletvekili Aydın Maruf diyor ki: “TİKA, Gazze’den Afganistan’a, Nijerya’dan Pakistan’a kadar her yere yardım yapıyor ancak Türkleri yüzüstü bıraktı.”

TİKA her yere gidiyor ancak Türkmenlere gelmiyor. Kızılay ve Ülkü Ocaklarının yardımları Türkmenlere ulaşıyor. TİKA’nın buralara yeterli yardım yapmadığı da maalesef anlatılıyor. TİKA, Türklerin okullarına, kamplarına her türlü destek ve yardım yapacağını yetkililerince açıklamıştı ancak maalesef bu yeterli olmamıştır. Kerkük’te, Parseva Kampı’nda Türkler perişan hâlde yaşam mücadelesi veriyorlar. Irak devleti yardım yapmıyor. Türkiye de yardım yapmaz ise biz ne yaparız diye yanıp tutuşuyor bu insanlar. Halep’te, Irak’ta birçok Türk yerleşim yeri IŞİD işgali ve tehdidi altındadır. Humus ve Şam’daki Türkmenlerin durumu da çok vahimdir.

Sonuçta sesleniyoruz: Türkmenlere TİKA acilen her türlü yardımı yapmalı, onları kaderlerine terk etmemelidir. TİKA’nın isim ve amaç değişikliğiyle beraber Türk dünyasıyla ilgili Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları ile Yunus Emre kültür merkezleri kuruldu ancak her 2 kuruluş da TİKA’nın yerini alamamıştır, yurt dışı ofislerini tam olarak kuramamışlardır. Kuruluş amaçları ve çalışmaları tabii ki çok önemliydi.

Ancak, Türkler Orta Asya dışında, Avrupa devletlerinde de çok büyük problemlerle karşı karşıyalar. Bugün Avrupa’da 4 milyonun üzerinde Türk yaşamaktadır. Üçüncü nesle kadar uzanan, Türklüğü ve vatanını unutmaya doğru giden vatan evlatlarımız vardır. Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan çocuklarımızın en önemli sorunu Türk kimliğinden uzaklaşma tehlikesidir. Birçok Türk çocuğu Türkçemizi ne yazık ki konuşamıyor, eksik konuşuyor. Ayrıca, bulundukları ülkenin dilini de iyi konuşamıyorlar, eğitimleri çok yetersiz. Türkiye olarak orada yaşayan insanların her türlü sorunuyla ilgilenmek bizim görevimiz olmalıdır. Fakat durum hiç de böyle değildir. Bugün Avrupa’da cezaevlerinde 40 bin civarında Türk mahkûm vardır. Bu mahkûmların büyük bir kısmı uyuşturucu kullanımı ve satışıyla ilgili suçlardan hapishanelerde yatmaktadır. Avrupa Türk gençliğinde madde bağımlılığı her geçen gün artmakta, toplumu sarsmaktadır. Türk gençleri vatanını tanımamakta; ülkesinin tarihini, dilini, kültürünü, örf ve âdetlerini maalesef bilmemektedir.

Ayrıca, Avrupa’daki gençlik daireleri basit sebeplerle Türk ailelerin çocuklarını zorla almakta, başka ailelere vermektedir. Yüz bin civarında Türk çocuğunun gençlik daireleri tarafından zorla alındığı tahmin edilmektedir. Tam bir asimilasyon politikası uygulanmakta, Türklükleri unutturulmaya çalışılmaktadır. Oralarda bu konuda çalışan STK’lar vardır. Almanya’da faaliyet gösteren Umut Yıldızı Derneği bu konuda çok büyük bir özveri içerisinde çalışma yapıyor, mücadele ediyor. Başkan ve yöneticilerini, o minvalde oradaki STK’ların hepsini candan tebrik ediyorum. Bu olup bitenler Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının görevleri içerisinde olmalıdır. Almanya, Hollanda gibi ülkelerde bu konuyla ilgili kurulan STK’lara ne kadar yardım yapılmıştır, bunları öğrenmek istiyoruz. Çocuklara, ailelerine ülkemiz sahip çıkmaz ise o insanlarımıza, o çocuklarımıza kimler sahip çıkacaktır?

Ayrıca, yurt dışında Avrupa ve Orta Asya’da Türk devletinin okulları vardır. Bu okulları Türk devletinin yetkilileri ne zaman ziyaret ettiler? Oralarda çocuklarımız çok zor şartlar altında eğitim ve öğretim yapıyorlar. Özellikle sayın bakanların bu okulları ziyaret etmesini bekliyoruz. Bilgisayarları çok yetersiz, sınıflar çok kalabalık ve fiziki görüntüleri de çok düşüktür. Öğretmenlere verilen ücretler çok yetersiz durumdadır. Neredeyse “Bu okullar kapansın, biz de bu yükten kurtulalım.” düşüncesi mi vardır? TİKA, Yurtdışı Türkler başkanlıkları bu okullara destek ve yardım mutlaka ama mutlaka yapmalıdır. Tabii ki Gazze’ye, Angola’ya, Somali’ye yardım yapsınlar ancak Türk dünyasındaki çocukların okulları da daha iyi durumda değildir; bu da göz ardı edilmemelidir. Neden Türk dünyasına yeterli yardım yapılmamaktadır? O insanların ihtiyacı yok mudur? Bunu söylemek istiyoruz.

Ayrıca, 90’lı yıllarda kurulup faaliyete geçen Büyük Öğrenci Projesi vardır. Büyük öğrenci projelerinin uygulaması 3 yıl öncesine kadar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeydi, şimdi Yurtdışı Türkler Başkanlığı bünyesine geçmiştir. Başkanlıktan öğrendiğimize göre, bu yıl 3.955 öğrenci yurt dışından ülkemize getirilmiştir. 15 bin civarında çocuk da Yurtdışı Türkler Başkanlığınca ülkemizde okutulmaktadır. Ancak öğrenci sayısı bilinçli şekilde yavaş yavaş düşürülmekte ve gelmiş oldukları ülkeler de değiştirilmektedir.

TİKA gibi Yurtdışı Türkler Başkanlığı da faaliyet alanını Türk dünyası dışına çıkarmaya çok istekli görünüyor. Bu yıl gelen öğrencilerden kaç tanesi Türk dünyasından gelmiştir? Bunu bir öğrenmek istiyoruz. Büyük Öğrenci Projesi’nin gayesi, Türk dünyasından çocuklar ülkemize getirilerek ülkemiz tanıtılacak ve güzel bir eğitim sonrasında da ülkelerine gönderilecek, oralarda hizmet etmeleri sağlanacaktı. Bu amaç da yavaş yavaş değişmeye başlamıştır.

Türk dünyası maalesef ikinci plana itilmektedir. Bu doğru değildir. Ayrıca, lisans öğrencisine 550 lira, yüksek lisans öğrencisine 800 lira civarında burs verildiği de ifade edilmektedir. Verilen bu paralar başka bir geliri olmayan bu çocuklar için çok yetersizdir. Çocuklar bunlarla çok zor eğitim ve öğretim yaparlar. Ayrıca, eğitim sürelerince bir kere geliş, okul bitince de dönüş biletleri veriliyor. Bu da insani olarak çok yetersizdir. Başarılı öğrencilerimize her yıl ailelerinin yanına gidiş ve dönüş imkânı mutlaka sağlanmalı, bu yönde karar değişikliğine gidilmelidir. Ayrıca, mutlaka ülkemizde okumuş, kendi ülkelerinde meslek sahibi olan öğrencilerimizle ülkemizin diyaloğu devam etmelidir. Türkiye severliklerinin sürekli olması için çeşitli projeler başkanlıkça, bakanlıklarca yapılabilir. Ülkemizde öğretim görürken de öğrenciler zaman zaman bir araya getirilmeli ve ülkelerine döndükten sonra da ülkemize geliş gidişlerinde teşvik sağlanmalıdır.

Sonuçta Türk dünyası bir bütündür. TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Doğu Türkistan, Sincan bölgesinde de, Kırım’da da, Kerkük’te de, Telafer’de de, Halep de de, Lazkiye’de de, Aşkabat’ta da, Münih de de, Paris te de, Gümülcine’de de olmalıdır diyor bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de 2015 yılı bütçesinin Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşlarıyla ilgili kısmında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Türk tarihini, kültürünü ve medeniyetini ilmî yoldan araştırmak, yayınlar yapmak ve yaymak için 15 Nisan 1931 yılında Atatürk’ün direktifleriyle Türk Tarih Kurumu ve bir yıl sonra da, Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek için, Türk Dil Kurumu kurulmuştu. Dernek statüsünde çalışan bu iki kurumumuz, kuruluş amaçları çerçevesinde önemli araştırmalara imza atmıştır. 1980 askerî darbesi sonrasında yapılan Anayasa’nın 134’üncü maddesi çerçevesinde meydana getirilen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine alınmış, bu yeni oluşturulan kurumun bünyesinde ayrıca, bu kurumlara ek olarak, Atatürk Kültür Merkezi ile Atatürk Araştırma Merkezi adı altında iki kurum daha oluşturulmuştur.

Türk tarih ve dil kurumlarının özelliği, Atatürk’ün İş Bankasındaki hisselerine ait gelirlerin yarı yarıya sahibi konumunda bulunmalarıdır. Böyle bir gelirin bağlanmasının temel hedefi, ilmi araştırma yapan her iki kurumun devlet bütçesine bağlı olmasının önüne geçmek ve hiçbir baskı altında kalmaksızın çalışmalarını yerine getirmekti. Fakat, yüksek kurum bünyesinde anılan bu iki kurum 1980’den sonra çıkarılan 2876 sayılı Yüksek Kurum Kanunu ile bağlı kurum hâline getirilmiş, ilmi çalışmalarında olmasa bile Bilim Kurulu üyelerinin tespiti ile personel alımında devletin kontrolü altına alınmıştır. Şimdi ise 2 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan Kanun Hükmündeki Kararname’yle askerî idareyle konulmuş devlet kontrolünün de üstünde bir kontrol mekanizmasının içerisine sokulmuştur. Aslında olması gereken, bir bilim kurumunun siyaset üstü tutulup özerk hâle getirilmesidir. Nitekim, Atatürk de, 1936 yılı Meclis konuşmasında, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun birer akademi şeklinde teşkilatlanmasını görmek istediğini belirtmiştir.

Değerli milletvekilleri, hemen her ülkenin bu türden hizmet veren akademi ve enstitüleri, gerek yönetim olarak gerekse ilmî araştırma bakımından tamamen devletten bağımsız şekilde çalışmaktadırlar. Zira, objektif yapılmayan araştırmalar, verilen emeğe, harcanan paraya rağmen, uluslararası kamuoyunda yer bulamazlar. Maalesef, 2011 yılında Kanun Hükmünde Kararname’yle, çıkarılan yasayla, bu kurumlarımız tamamen devlet kurumu hâline getirilmiştir. Nitekim, yeni yasayla “Yüksek Danışma Kurulu” adı altında oluşturulan organ, Başbakanın veya ilgili bakanın başkanlığında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ile Başbakan tarafından belirlenecek diğer bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı, Cumhurbaşkanınca, Yüksek Kurumun görev alanına giren konularda özgün, bilimsel araştırmalarıyla tanınan bilim adamları arasından 3 yıllığına seçilen 3 üye ile Yüksek Kurum Başkanı ve kurum başkanlarından oluşur. Cumhurbaşkanı ve Başbakan, gerekli gördükleri hâllerde Yüksek Danışma Kuruluna başkanlık eder. Yani el insaf! Sanki bu ülkede hiç bilim adamı kalmamış, bakanların da başka işi yokmuş gibi bu Kurumun Yüksek Danışma Kurulunu oluşturmuşlardır.

İlim ve vicdan sahibi her kim olursa olsun herkes, siyasi mülahazalardan uzak olmak kaydıyla bilimsel araştırma yapan bir kurumun Danışma Kurulunda yukarıda adı geçen siyasi şahsiyetlerin ne işinin olduğunu sorgulayacaktır. Ayrıca, yönetimi devlet yetkililerinden meydana geldiğini gören yabancı ilim kuruluşları, bizim bu kurumlarımızın yaptığı ilmî çalışmalar hakkında ne düşünecektir? Böyle bir yapılanma hep örnek olarak aldığımız ne Avrupa ülkelerinde ne ABD’de ve hatta ne de Rusya’da vardır. Kaldı ki bir bilimsel kurumun Danışma Kurulunun siyasilerden meydana geldiği ve hele bu Danışma Kurulunun görevi olarak “Yüksek kurumun ve kurumların bilim ve kültür alanındaki çalışmalarını ve etkinliklerini değerlendirir, gerekli tavsiye kararlarını alarak görüşlerini Yüksek Kuruma ve kurumlara bildirir. Bu kararlar Yüksek Kurum ve kurumlar tarafından öncelikle dikkate alınır.” şeklinde açıklanıyorsa, bilimsel veriler yerine siyasilerin görüşleri doğrultusunda yapılacak bir çalışmaya nasıl güven duyulur.

Ayrıca, yine Yüksek Danışma Kurulunun görevlerinin sayıldığı ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve olması da ihtimal dışı olan bir madde daha yer almaktadır ki bu madde bu kurumların bir ilmî kuruluş olmadığına tamamen açık delil teşkil eder. 5’inci maddenin (6)’ncı fıkrasında “Yüksek Danışma Kurulunca gerekli görülen kararlar Resmi Gazete’de yayımlanır.” denilmektedir. Bunu nasıl yorumlayacaksınız? Dünya ülkeleri arasında hangi bilimsel araştırma kararları Resmî Gazete’de yer bulmaktadır? Dolayısıyla, bu şekilde bir yaptırım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu bir bilimsel kurum olmaktan tamamen çıkardığı gibi askerî idare dönemini bile aratacak bir duruma düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, durum, sadece Yüksek Danışma Kuruluyla da sınırlı kalmamaktadır. Kurumun en üst düzeydeki Yönetim Kurulunu hangi hikmetse kanun maddesine göre “Gerekli hâllerde Başbakan veya ilgili bakan Yönetim Kurulunu olağanüstü toplantıya çağırabilir.” denilmektedir. Hangi sebeple Başbakan ve bakan Yönetim Kurulunu olağanüstü toplantıya çağıracaktır? Geçmiş dönemde askerî konsey tarafından hazırlatılan kanunda bile böyle bir uygulama bulunmamaktadır.

Yine, “Yüksek Kurum ve Kurumlarca hazırlanan idari düzenlemeleri görüşerek Başbakan veya ilgili Bakanın onayına sunmak” hükmü, Yönetim Kurulunun sadece sembolik bir nitelik taşıdığını da ortaya koymaktadır.

Kanundaki çarpıklıklardan bir diğeri de Yüksek Kurumun bir araştırma kurumu olmamasına ve bir bilim heyetine de sahip olmamasına rağmen görevleri sayılırken ilk fıkrada “Türk dili, tarihi, kültür ve bütün yönleriyle Atatürk ve eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemek” şeklinde ifade edilmektedir.

Yine, görevleri arasında “Milletimizin sosyal ve kültürel gelişmesine katkı sağlayacak alanlarda bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek” olarak açıklanmıştır. Mademki bütün işler Yüksek Kurum tarafından yapılacaktı, o hâlde diğer dört kurum neden kurulmuştur ve gereksiz yere neden personel istihdam edilmektedir?

Hâlbuki, en azından, Türk Dil ve Tarih Kurumlarının araştırma usulleri farklıdır ve asıl ilmî araştırma görevi, her biri ayrı tüzel kişiliğe sahip kurumlara verilmiştir. Mesela 1.500’e yakın eser neşretmiş olan Türk Tarih Kurumunun görevleri sayılırken aynen şu ifade edilmektedir: “Türk tarihi ve Türkiye tarihini tüm yönleriyle hakikatlere (ilmi yoldan) uygun biçimde ortaya koyacak çalışmalar yapmak, tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak.”

Değerli milletvekilleri, bu cümle bile kanunu hazırlayan zihniyetin ne kadar ön yargılı olduğunu ortaya koymaktadır. Yani siz, kanuna “hakikatlere uygun ve tarihimizle ilgili karalamalara ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak” hükmünü koyarsanız, bütün çalışmalar usulüne uygun yapılır demek istiyorsunuz.

Tarih ilminde kendinizi şartlandırarak objektif araştırma yapamazsınız. Hakikat kime göre olacaktır ve hakikatin ölçüsü nedir? Eski kanunda Türk Tarih Kurumunun amacı: “Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini, ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar yapmak. Bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır.” denilmek suretiyle daha objektif bir hedef ortaya konulmuştu. Ama yeni kanunda “tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara” ifadesi kullanılmakta ve buna bağlı olarak hakikatleri kendinize göre belirlemektesiniz. Oysaki, birileri çıkar, sizin tarihinizi “Muhteşem Yüzyıl”da olduğu gibi muhteşem şekilde tahrif eder ve siz sesinizi çıkaramazsınız. RTÜK gibi bir kurumumuz olmasına rağmen, onlar da seslerini çıkarmazlar.

Değerli milletvekilleri, demin birtakım arkadaşlarımız kadim kültürümüzden, dolayısıyla Osmanlıcadan bahsettiler. Şimdi, bunu söyleyen hiç kimse Osmanlıca bilmiyor. Kaldı ki kadim kültürümüz nereye kadar uzar, onu da bilmiyor. Yani sadece Osmanlı mı kadim kültürümüz? Ta, Hunlara kadar giden, şimdi biraz sonra söyleyeceğim, bir yapıya sahip. E o zaman yani Arap harfleriyle bir Osmanlıca Türkçesini değil, Göktürk alfabesini getirin eğer kadim alfabeyse. En eskiye kadar gidelim ama burada arkadaşlarımız “kadim” kelimesinin herhâlde hangi anlama geldiğini de bilmiyorlar, kapsamını da bilmiyorlar.

Diğer taraftan, yeni yasada Türk Dil Kurumunun görevleri sayılırken “Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek ve yayına hazırlamak; Türkçe ile ilgili yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırmaları takip etmek; Bütünleşik Bilgi Sistemi dâhilinde, arşiv ve dokümantasyon merkezi, bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak.” olarak gösterilmiştir. Hâlbuki, bu tür yabancı ülkelerdeki kuruluşların amaçları arasında dilin güzelliğini ortaya koymak ilkesi bulunmaktadır. Nitekim, 2876 sayılı eski yasada bile bu duruma dikkat edilmiş ve Türk Dil Kurumunun amacı “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir.” şeklinde belirlenmiştir. Görevleri ise, yazılı ve sözlü kaynaklardan Türk diliyle ilgili derleme ve taramalar yapmaktır.

Bu arada şunu söyleyeyim: Türk Dil Kurumumuz, gerçekten çok güzel çalışmalar yapmaktadır. Özellikle, 21 ayrı Türk lehçesindeki Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü’nü çıkarmaktadır. Bu son derece önemlidir. Dolayısıyla bu gibi çalışmaları yapan bir kurumu belli bir statü içerisine sokmak son derece yanlış olacaktır. Ve gerçekten, yine, Türk Dil Kurumunun çıkardığı sözlüğü göz önüne alacak olursanız yüz bin kelimenin üzerine çıkan bir sözlüğü Türkiye’ye kazandırmıştır.

Değerli milletvekilleri, meseleye bir de bir başka pencereden bakalım ve geliniz, ülke yararına en doğru olanı burada değerlendirelim. Zira hem “Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve anayasalarından kurtulalım.” diyeceksiniz hem de o dönem kanunlarından daha kötü bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında yapılması gereken, Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumlarının, bunların da için de yer aldığı Yüksek Kurumun bir akademi hâline getirilmesidir. Bunu yapacak olursak özellikle Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının geniş mali imkânlarını göz önüne aldığımızda ne denli büyük hizmet vereceklerini tahmin edebilirsiniz.

Bu iki kurumumuzun her yılki İş Bankası gelirleri aşağı yukarı 60-70 milyon TL arasındadır. Şimdi son zamanlarda ne kadardır bilmiyorum. 2006’dan itibaren geçmiş dönemlere ait olan meblağın da alınmasıyla bugün her biri aşağı yukarı 600-700 milyon gibi bir bütçeye sahip olduğunu düşündüğüm iki kurumumuz. Dolayısıyla, özerk bir yapıya sahip hâle geldiği takdirde her türlü çalışmayı yapacak imkâna sahip olacaktır. Özellikle Balkanlarda Osmanlı dönemi kültür varlıkları birer birer ortadan kaldırılırken, mevcutları da restorasyon adı altında mimari özelliklerini kaybetmeye mahkûm edilmişken atalarımızın geriye bıraktıkları ve her biri dünya mirası olarak nitelendirilebilecek bu eserlerin yok olmasına nasıl razı olacağız?

Türk Tarih Kurumu Başkanlığım döneminde Balkanlarda, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Hırvatistan, Sırbistan, Macaristan, Romanya, Kırım; Kafkasya’da Azerbaycan ve Gürcistan; Orta Doğu’da Suriye, Ürdün; Afrika’da Mısır, Tunus; Asya’da Kazakistan ve Kırgızistan’da envanter çalışmaları başlatılmıştı. Öte yandan ülkemizde kiliseleri onarırken ve hatta camileri kilise hâline getirirken ecdat yadigarlarının tespitinin bile yapılmasının neden devam ettirilmediğini anlamakta zorluk çekiyorum. Balkanlarda Selanik Hamza Bey Camii’nde olduğu gibi 3 filmin bir arada oynatıldığı porno sinema salonu yapılan, kubbesi cinsel içerikli resimlerle kaplanmış ve Filibe Perşembe Pazarı Camii gibi lokanta olarak kullanılan, Süleymaniye Camii gibi kiliseye çevrilen, Ohri’deki İmaret Camii olarak adlandırılan, Fatih Sultan Mehmet Camii gibi yıkılıp yerine Hazreti İsa’nın doğumunun 2000’inci yılı kutlamaları çerçevesinde kilise yapılan ecdat yadigârlarımız sizi mahzun bakışlarla seyretmektedir. Üsküp Mustafa Paşa Camii restorasyonunda ilginçtir ki bahçede bulunan orijinal şadırvan yıkılmış ve modern şadırvan yapılmıştır yerine. Keza, Filibe Murat Hüdavendigar Camii’nin içinde bulunan, Bursa Ulu Camii, Yıldırım Bayezid Camii’ndeki iç şadırvan gibi şadırvan tamamen ortadan kaldırılmıştır restorasyon adı altında. Keza, on iki senedir yapılamayan ama daha önce tek tescilli eserimiz olan İbrahim Paşa Camii içerisinde kilise aramak düşüncesiyle yani Razgrad’daki İbrahim Paşa Camii içinde kilise aramak suretiyle yapılan kazılar sonrasında kilise bulunamayıp tam aksine küçük bir mescit ortaya çıkmış ama on iki senedir öyle, restorasyon yapılmadan harabe durumunda bulunmaktadır. Yine Yunanistan’ın Yenice-i Vardar’da Evrenos Bey Türbesi Yunanlılar tarafından restore edilmiş ve resim galerisi olarak kullanılmaktadır, türbe resim galerisi olarak kullanılmaktadır. Makedonya’daki, Atatürk’ün dedesinin evi, Kocacık’taki evi sözde restore edilmiş ama eski mimari özelliği tamamen yitirtilmek suretiyle kule ocak türünden Arnavut mimarisiyle yeniden yapılmıştır. Yine Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin modernleştirme, modern bir müze hâline getirme bahanesiyle tamamen içi boşaltılmış ve ruhsuz bir hâle getirilmiştir. Diğer taraftan, Balkanlar’daki tüm mezar taşlarımız ve mezarlıklarımız ortadan kaldırılmış, kimisinin yerine otopark yapılmış, kimisinin yerine park ve bahçe yapılmış. Kültür mirasımıza sahip çıkacaksanız Osmanlıcadan önce bunları yapmaya kalkışın, Osmanlıca o kadar basit bir şey değil öğrenmek için. “Ali” yazarsınız, “Ali”yi yazarken “elif”le, “lâm”la yazarsınız, o zaman “âli” olur, “ayın”la yazmayı akıl edemezsiniz, “İsmet”i “ayın”la yazmayı akıl edemezsiniz, “elif”le yazmaya kalkışırsınız. Arapça grameri öğretmedikten sonra da “Osmanlıca biliyor.” demeyin, Arap harfleriyle Türkçe yazabilirsiniz, bu kadar basit.

Diğer taraftan, yine, size hâlâ eğitim kurumlarınızda birleştirilmiş sınıflarda eğitim gösteriyorsanız çocuklarınıza, taşıma sistemiyle eğitim gösteriyorsanız, 80 kişilik sınıflarda eğitim gösteriyorsanız önce onları halledin, onları çözmeye çalışın.

Sonuç olarak şunu söyleyeyim: Bu kurumlarımız gerçekten Türk ilmine, Türk tarihine, kültürüne, diline hizmet edecek kurumlarımızdır. Sayın Başbakan Yardımcım, bunlarla ilgili kanunda yeniden bir düzenleme yapılmasını rica ediyorum ve belli bir şekle sokalım. Diğer taraftan, TİKA tarafından yürütülmekte olan restorasyon çalışmalarının daha ehil ellere verilmesi ve Kültür Bakanlığında yurt dışında restorasyon yapabilecekleri bir birim oluşturulması şeklinde bir teklifle sözlerime son veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay’a aittir.

Buyurunuz Sayın Balbay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) – Sayın milletvekilleri, RTÜK’le ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin düşüncelerini aktarmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz ki artık dünyada herhangi bir ülkeye operasyon düzenlemek, o ülkeyi güçsüzleştirmek için askerî müdahaleler ya da konvansiyonel silahlarla müdahaleler ikinci planda kaldı. Onun yerine medya üzerinden yapılan operasyonlar söz konusu artık. O yüzden, bir ülkenin ulusal kanalları, medyası çok çok önemli ve ülke bütünlüğü, ülkenin daha ileri gitmesi için ciddi bir lokomotif görevi görmektedir. Türkiye’de televizyon kanalları, radyo ve televizyonlar gerçekten ülkenin ortak paydalarını artıracak bir işlev üstlenmesi yerine maalesef AKP’nin faydalarını aktarmaktadır ve bu yanıyla da Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, sadece son iki seçim dikkate alındığında bile, ne yazık ki ülkenin bütününe yönelik bir denetim anlayışını değil maalesef, sadece ve sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin ve yöneticilerinin kamuoyu önündeki durumlarını, çıkarlarını gözeten bir kurum hâline gelmiştir. Önümde buna ilişkin pek çok örnek bulunmaktadır. Ancak zaman darlığı nedeniyle fazla ayrıntılarına girmeyeceğim.

Sadece ve sadece, sayın milletvekillerim, Cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde çıkan raporlarda Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı 30 kanal canlı yayın vermiş; öteki iki aday İhsanoğlu ve Demirtaş’ı da 2’şer 3’er dakika banttan yayın yapılmıştır. Bu anlamda, RTÜK, “Recep Tayyip üst kurulu” olarak işlev görmektedir ve o günden bu yana da şu anda özellikle Hükûmetin uygulamaları konusunda Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bütün televizyon kanallarına gönderdiği kamu spotları, sayın milletvekilleri, 8,5 saati bulmaktadır ayda. Bir televizyon kanalı, 720 saat yayın yapabilmekte, bunun 8,5 saati Hükûmete ait olabilmektedir, bu zorunludur. Her bakanlık, altı bakanlık, televizyonlara RTÜK üzerinden bunu göndermekte ve yayınlatmaktadır. Bunların içeriğiyle ilgili olarak RTÜK’ün bile bir söz söyleme hakkı yoktur, gelen bakanlıktan aynen gönderilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun işlevleriyle ilgili sadece birkaç örnek vermek bile konunun önemini ve şu anda bizi dinleyen Hükûmet üyelerinin de cevap vermesini gerektirecek bir durumdur diye değerlendiriyorum.

Birincisi; sayın milletvekilleri, şu anda hâlen gündemde olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2 üyesi -CHP’li üyesi- Sayın Ali Öztunç ve Süleyman Demirkan’la ilgili olarak, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun sadece Adalet ve Kalkınma Partisinden 5 üyesinin verdiği oyla 3 kişilik bir komisyon kuruldu ve bu kişiler Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliğinden atılmak isteniyor.

Burada, Başkan Sayın Dursun diyor ki: “Bize Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından yazı geldi: ‘Bu 2 kişiyle ilgili ne yaptınız?’” Bu 2 kişi, 2 üye, Kanal A televizyonunun Atatürk’e hakaretinin ceza değeri taşıdığını söylüyor ve ceza verilmesini istiyor. Bu sırada çıkan karşılıklı değerlendirme ve tartışma sonrasında, Kanal A’ya ceza yerine 2 üyeye ceza verilmesi gündeme geliyor ve bunu Meclis Başkanlığının istediği söyleniyor. Sayın Akşener’in de dikkatine sunuyorum. Meclis Başkanlığının da, bizden RTÜK’e böyle bir yazısının gitmediği bilgisi bize ulaştı. Acaba RTÜK, Türkiye Büyük Millet Meclisini bile kullanır hâle mi gelmiştir?

Sayın milletvekilleri, bunun dışında, RTÜK’ün son dönemde uyguladığı yasaklarla ilgili olarak -bir kısmı kamuoyunda da yer aldı- Piyanist filmine RTÜK ceza verdi. Dünya bu filme Oscar ödülü verdi, RTÜK ceza verdi sayın milletvekilleri.

Yine bir başka örnek: Cumhuriyet gazetesinde geçtiğimiz ay yayınlanan Deniz Gezmiş’in kardeşi Hamdi Gezmiş’le ilgili röportajı, Fox TV’den İsmail Küçükkaya diyor ki: “Bu diziyi okuyun. Bu gazeteyi alın, alamıyorsanız cumhuriyet.com.tr’den izleyin.” Sayın milletvekilleri, bu gizli reklama giriyor gerekçesiyle ceza verildi.

Bu anlamda, Türkiye'de, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, toplumun bilgilenmesi için değil, bilgilenmemesi için işlev üstlenmektedir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yine iletişim fakültelerinde okutulan, toplumun doğru haber alma hakkını ve insanların, kurumların düşüncelerini aktarma hakkını kullanması değil, engellenmesi için şu anda işlev görmektedir.

Bu anlamda, sayın milletvekilleri, bir başka örnek de -isim veriyorum- Müşerref Seçkin, gazeteci, on bir yıl hapis istemiyle yargılanıyor sadece ve sadece Gezi olayları sırasındaki çekimlerde özen gösterilmediği, o çekimlerin toplumu değişik düşüncelere sevk ettiği gerekçesiyle. Diyelim ki gerdi, böyle bir şey on bir yıl cezayı hak ettirir mi sayın milletvekilleri? Maalesef, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda hazırlanan raporlar, ağır ceza mahkemelerinde bir delil dosyası hâlinde yani RTÜK bir delillendirme merkezi olarak da işlev görmektedir sayın milletvekilleri. Bu anlamda, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun hem çalışma şekli hem hâlen… Bunu da yanıtlamasını istiyorum sorumlu bakanların, neden ihaleleri çıkmıyor kanalların? Neden bu kanalların ihalelerinde şu anda kamuoyuna ayrıntıları açıklanmayan farklılıklar gözetiliyor?

Sayın milletvekilleri, bu bütçe, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin son bütçesidir. Biz önümüzdeki yıl Cumhuriyet Halk Partisi hükûmeti olarak bu bütçeyi yaparken bütün topluma daha özgür medya vadediyoruz, insanların düşüncelerini özgürce açıklayabileceği ve yasakların olmadığı bir Türkiye vadediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Seneye görüşürüz, seneye.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya, on üç yıldır diyorsunuz, on üç yıldır diyorsunuz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Diyoruz ama önümüzdeki yıl bu yasaklarla birlikte biz bunu aşacağız, bunu aşacağız. Sizin dileğiniz de gerçekleşir diyorum, mademki sizin de dileğiniz bu demek ki.

AHMET YENİ (Samsun) – Rüya, hayal!

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) – Biz Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türkiye’ye daha özgür bir medya vadediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan…

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, ben de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi sunmak için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ilk kurulduğu 1980’li yıllardan itibaren, kısaca “RTÜK” diye bilinen kurum gündelik hayatımıza girmiş ve toplumda eleştiri oklarının hedefi olmuştur. Çünkü 1993’te yapılan yasal değişiklikle tarafsız olacağı ve bağımsız çalışacağı özellikle vurgulanan RTÜK herhâlde çok az dönemde bu özelliğini koruyabilmiştir. Bunun nedeni, bizim gibi demokrasisi bir ileri bir geri giden ülkelerde dördüncü güç olarak görülen medya ile siyaset kurumunun bir türlü sağlıklı bir dengeye oturamamasıdır.

Aslında bu sorun başka ülkelerde de görüldüğünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10’uncu maddesinde ifade özgürlüğünü açıkça belirlemiştir. Bu maddenin (1)’inci fıkrası haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü açıklar. (2)’nci fıkra da bu özgürlüğün sınırlarını çizer. Bazı koşullarda özellikle kişi hak ve özgürlüklerinin korunması konusunda önlemler alınabileceğini vurgular. İşte RTÜK de herhâlde bu niyetle radyo ve televizyon yayınlarında bir kamu denetimi yapma hedefiyle kurulmuştu. Ancak, uygulamanın şu anda hiç de böyle olmadığı üyesi bulunduğumuz uluslararası kuruluşların denetim raporlarına dahi yansıdı.

Bakın, Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimini izlemek üzere Türkiye’ye gelen AGİT heyetinin raporu bu konuda ne gibi saptamalar yapmış. Şöyle söylüyor: “RTÜK’e yapılan partizanca atamalar kurulun bağımsızlığını ortadan kaldırıyor. Yayın kuruluşlarının uyması gereken tarafsızlığın ve doğruluğun sağlanmasıyla ilgili hükümler açık değil, YSK kararlarında da yok. RTÜK ile yaptırım makamı olan YSK arasında şeffaf, etkin bir izleme ve raporlama bulunmuyor. RTÜK, takip sonuçlarını paylaşmadı. Seçim kampanyasındaki yayın ihlalleriyle ilgili şikâyetler yayınlanmadı. Tarafsız yayıncılıkla ilgili, RTÜK üyeleri de dâhil, çelişkili açıklamalar yapıldı. İncelenen 5 kanaldan 3’ünün yayınlarında -ki buna TRT de dâhil- Başbakan lehine açıkça taraflı kampanya yayınları yapılmıştır.” demiş AGİT.

Uluslararası gözlemciler Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında üç günlük bir süre içinde TRT’nin Başbakan Erdoğan’la ilgili 533 dakika yayın yaptığını, bu süre içinde diğer adaylar Ekmeleddin İhsanoğlu’na 4 dakika, Selahattin Demirtaş’a ise 44 saniye ayırdığını öğrenince hayretlerini gizleyememişlerdir.

Değerli milletvekilleri, RTÜK’te bugünlerde yaşanan olaylarsa toplumumuz tarafından hayretle izlenmektedir. Biraz önce Sayın Balbay da bahsetti, RTÜK’ün CHP’li üyeleri Ali Öztunç ile Süleyman Demirkan’ı görevlerinden düşürmek için bir girişim başlatıldı.

Peki, ne yapmıştır Öztunç ile Demirkan, biliyor musunuz? Yandaşlarının kirlerini örtmek için cumhuriyetin kurucularını sorumsuzca karalayan bazı yayınlara karşı tarihî görevlerini yerine getirmişlerdir. İşte tek kusurları budur. Aslında pek çok izleyiciyi yayın sırasında çileden çıkaran ve Bakanın bile ceza verilmesini uygun bulduğu program yayından kaldırılmış ancak muhalefet üyeleri hedef hâline getirilmişlerdir. Öztunç’a kurumun içinde alenen saldıran kişi hâlen görevinin başındadır.

Son durumda, RTÜK’te CHP’lilerin saf dışı edilmesi operasyonunda aynı konumdaki Üst Kurul üyeleri kendi aralarında bir komisyon kurmuşlar ama bildiğiniz gibi, her 3 üye de iktidar partisinden. Yani al gülüm, ver gülüm olacak.

Ha, eğer sade Türkiye’de değil, dünyada da çağın en önemli liderleri arasında yer alan Atatürk’ün bugünkü küçük siyasetçilere benzetilerek rüşvetçi olarak tanıtılmasına isyan eden bu RTÜK üyeleri kurumdan atılırlarsa hiç şüphe yok vatanseverlerin gönüllerinde hak ettikleri yerlerini alacaklardır ancak olası bir oylamanın yapılacağı Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna izin vermeyeceğine inanıyoruz.

Aslında bakın, bunca tepki toplayan -ben kanalın adını söylemeyeceğim- bu kanalın izlenme oranı ne kadar biliyor musunuz? 0,0004 yani 10 bin kişi içerisinde sadece 4 kişi izliyor bu kanalı. Ve inanın, bu gibi programlara verilecek en iyi ceza -çok samimiyetle söylüyorum- onları izlememektir. İnanın ki en büyük sansür ilgisizliktir.

Değerli arkadaşlarım sansür deyince -aklıma geldi- gelelim dizilere. Ben iyi bir izleyici sayılmam ama Türk dizilerinin dünyanın 75 ülkesinde 400 milyon kadar seyircisi olduğunu biliyorum. Hatta bu dizilerin Orta Doğu’daki bazı siyasi gelişmelerde rol oynadıkları bile düşünülmektedir. Dünyada bu kadar etkili olan diziler biz de RTÜK’ün sıkı gözetimi altındadır. Özellikle çocuk ve gençlerin gelişimini olumsuz etkileyecek yayınlarda dikkatli olan RTÜK’ün, kadına karşı şiddetin meşru olarak gösterildiği, cinsiyetçi söylemlerin tavan yaptığı programlar için de daha duyarlı olduğunu görmek istiyoruz. Bakın, 2002 Nisanından 2014’e kadar şiddetle ilgili RTÜK sadece 7 kez ihlal bulmuş, hâlbuki Halk TV’ye bir yılda 45 kez ceza vermiş. Sonuç olarak, aslında tıpkı YÖK gibi 80’li yıllardan miras kalan, 1993 ve 2005 yıllarında değişikliğe uğrayan RTÜK’ün de yeniden düzenlenerek gerçekten tarafsız meslek temsilcileri ve hem toplumun duyarlılıkları hem de çağımızın evrensel ilkelerini bilen ve göz önünde tutan kesimlerinden oluşan bir kuruma dönüşmesi gerekmektedir.

Kurumun bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 45,7 oranında azalmış. Umarım hayırlı bir alana kaydırılmıştır. Ve her ne kadar pek çok çekincemiz varsa da 2015 bütçesinin ve 2015 yılının Türkiye için hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili Sayın Osman Oktay Ekşi. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Saygıdeğer dostlarım, 2015 yılı bütçe tasarısı vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini ifade etme fırsatı benim için bir onurdur. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer dostlarım, Türkiye’deki basın gerçeklerini az önce konuşan dostlarım açık bir dille ortaya koydular. RTÜK ve Basın-Yayın Genel Müdürlüğü, keza, dostlarımız tarafından burada bütün gerçekleriyle huzurlarınıza getirildi. Bendeniz bu konulara ayrıntısıyla girmek niyetinde değilim. Tam tersine, basınla ilgili çok önemli telakki ettiğim bir konuyu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. O da, şu anda Başbakan Yardımcısı sıfatını taşıyan Sayın Yalçın Akdoğan’ın kabineye girdikten hemen sonra son derece isabetli bir şekilde değindiği bir konudur. Umarım kendisi bu müzakereler vesilesiyle sizlere verdiği yanıtlar içinde şimdi dikkatinize sunmaya çalıştığım konunun sonuçlanma aşamasına geldiği müjdesini verir de Türk basınının benim hesaplarıma göre yaklaşık 70-80 bini bulan mensubunun çok önemli bir sorunu çözülmüş olur. Sizlere de daha önce huzurunuza geldiğim zaman defaatle arz ettim, dedim ki “Medyadan politikacının şikâyet etmesi dünyanın her yerinde karşılaşılan bir gerçektir. Politikacıdan medyanın şikâyet etmesi de keza öyledir. Önemli olan bu şikâyeti asgariye indirmek ve taraflar arasındaki ilişkiyi sağlıklı bir zemine oturtmaktır.” Bu bağlamda en önemli şey, medyadaki kalitenin yükselmesi ve siyaset dünyasında da demokratik anlayışın olgunlaşıp kemale ulaşmasıdır. Maalesef, ikisinde de Türkiye’nin hâlâ çok ciddi açıkları var ama medyayla ilgili olan kısımda en azından yapılabilecek bir şey çok önemli. 1961 yılında yürürlüğe giren -daha önce de sizlere arz ettim ama maalesef işittiremedim- 212 sayılı Yasa hâlen uygulanmamaktır. Daha doğru ifadeyle söyleyeyim: 5 gazeteciden sadece 1’i bundan yararlanmakta, 4’ü yararlanamamakta yani sosyal güvenceden yoksun bir şekilde ve tehditler altında, hakaretlere maruz bir ortamda, hapsedilme korkusunun içinde ve patronun iki dudağının arasında bulunan bir kaderi sabah beklemediği şekilde yaşama gibi ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bunun tek çözüm yolu, gazeteciye özgürce görevini yapabilme imkânı veren, sosyal güvenceyi sağlayacak 212 sayılı Yasa’nın günün koşullarına uygun bir şekilde değiştirilmesi ve iyileştirilmesidir; o vesileyle hakların boğulması değil.

Dostlarım, bu konuyla ilgili düşüncelerimi paylaştıktan sonra izninizle sizin, yani Adalet ve Kalkınma Partisinin son günlerde pek bir moda hâline getirdiği Osmanlı Türkçesi merakınız hususuna değinmek istiyorum. Sonuç vermeyecek bir sevdayla kendinizi bağladınız. Size anlatayım izin verirseniz. Bendeniz 1950’li yıllarda gazeteciydim. Bu Meclisin o tarihteki Başbakanı, bildiğimiz Başbakan merhum Adnan Menderes’ti ve sizin “Osmanlıca” dediğiniz dili harikulade güzel bir şekilde konuşurdu ve çok da iyi bir Parlamento hatibiydi. O bile bu konuda sizin sevdanıza kendisini kaptırdı, sonuç alamadı. Ne oldu biliyor musunuz? 1952 yılında rahmetli Fuat Köprülü’nün birinci imza olarak attığı 203 imzalı bir teklif Anayasa’nın dilini 1945 tarihinde değiştirilmiş dilden sizin o merak ettiğiniz Osmanlı Türkçesine çevirdi bir günde. Bir günde ne oldu? Bir günde Genelkurmay Başkanının adı “Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi” oldu. Bir günde Meclisin gündemi “ruzname” oldu. Bir günde Meclis komisyonları “encümen” oldu. Bir günde sizin, benim “öneri” dediğimiz şey -hâlen kullanıyoruz- “teklif” ama önerge “takrir” oldu. “Gensoru” diyorsunuz, “istizah takriri” oldu. Bir günde bütün bunlar değişti. Böylece, yıllar geçti ama sonunda hiçbir yere varmadı. Bakınız, bugün Büyük Atatürk’ün devrimlerine en karşı yazarları veya düşünürleri okursanız, dinlerseniz görürsünüz, kullandıkları dil Türkiye’de dil devriminin son derece köklü bir şekilde yerleştiğini ortaya koyan dildir, hiçbiri… Huzurunuza ben gelsem “Heyeti celilenizi ihtiramla selamlıyorum.” desem, eminim ki o şu anda Gazi’ye ve devrimlerine karşı olan yazarların ve düşünürlerin pek çoğu bu şekilde başlayan cümlelerimi anlamakta zorlanırlar.

Sizlere şunu arz etmeye çalışıyorum: Gereksiz bir sevdaya kendinizi kaptırdınız. Türkiye’de yetişmiş dört veya beş Atatürk devrimi kuşağı var. Diliniz değişti, artık arı, temiz bir Türkçe konuşuyorsunuz. Kendinizi bu kadar temiz bir Türkçeye ulaşmışken “müselles-i adla” diye veya “müselles-i mütesavi-ül adla” diye eşkenar üçgen gibi kavramlara angaje etmeye ne lüzum var?

Medeniyet ışıkta, medeniyet önümüzde, medeniyet çağdaşlaşma yönündeki atılımlarda.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bilimde.

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) – Bunlarda buluşsak sizinle daha iyi olmaz mı?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekşi.

Adana Milletvekili Sayın Turgay Develi.

Buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama Sayın Bakan Yalçın Akdoğan’a iki soru sorarak başlamak istiyorum.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün geçtiğimiz ay içerisinde Kıbrıs’ta yaptığı bir çalışmayla ilgili olarak Genel Müdür Murat Karakaya Kıbrıs’a gitti, çalıştay başladı, bir gün sonra Ankara’ya alelacele çağrıldı ve görevden alınarak yerine Cemalettin Haşimi getirildi. Acaba genel müdür gitmeden bir gün önce görevden alsaydınız ya da geldikten sonra alsaydınız daha uygun olmaz mıydı? Görevden alma gerekçeniz Sayın Bülent Arınç’ın Kıbrıs’ta davetli olması mıydı? Bülent Arınç’a karşı basına da yansıyan tartışmaların bir sonucu muydu bu?

İkincisi, bu akredite işi, basının akredite olması işi her dönem değişiyor. İktidar erkini kim elinde bulunduruyorsa karşısında olduğuna inandığı gruba zulmetmeye çalışıyor, onların mesleklerini yaptırmamaya çalışıyor. Bir zamanlar, işte, millî görüşe yakın, sizin tabirinizle paralel yapı uçaktan inmiyordu, şimdi başkaları akredite olmuyorlar. Bu akreditasyon işinin gazetecilere uygulanan bir zulüm olduğunu, mesleği uygulayanlara, yapmaya çalışanlara bir zulüm olduğunu, görevini yapanlara akredite yapılması gerektiğini, yoksa uçağa binmenin çok bir şeref ve haysiyet meselesi olmadığını size hatırlatıyorum ve bu konuda söyleyeceklerinizi dinlemek istiyorum.

Şimdi, kurumlar, bizim gibi sömürge ülkelerde…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sömürge değiliz biz, ne biçim laf o?

TURGAY DEVELİ (Devamla) - …mülksüzleştirmenin yönetimi anlamına geliyor. İktidar erkini elinde bulunduranlar, bütün kurumları -iktidar erkini kendine dönük olarak kullanmak için- toplumu baskılamaya dönük olarak kullanıyor.

Bunlara bir örnek vermek istiyorum bugünkü haberde olduğu gibi: Sayın Ulaştırma Bakanı Sayıştayı ziyaret ederek Sayıştay raporlarının artık gizlenemez hâle gelmesinden dolayı Sayıştaydaki raporların, Meclisin KİT üst Komisyonunun haberi dahi olmadan daha önce raporlara giren önerilerin Sayıştay tarafından çıkarılmasını, sahada çalışan denetçilerin orada gördükleri ve tespit ettikleri usulsüzlükleri raporlarına yazmamaları için bir raporlama kurulu oluşturularak burada sansüre uğratılmasını, metinlerden çıkarılmasını daha önce yine bu kürsüden açıklamıştım, 2 tane de örnek vermiştim. Bir tanesi ÇAYKUR’daki denetçilerin raporlarının raporlama kurulunda sansüre uğraması, çıkarılması; ikincisi de TKİ’nin 2011 raporlarında olan 7 adet yolsuzluk, şaibeli ihalelere, kömür alımlarına ilişkin raporlarının 2012 yılında raporlarda olmaması. Şimdi, bu üçüncüsü artık Sayıştay denetçilerinin gördüğü, raporlarına yazdığı, daha önceden raporlara girmiş belge ve bilgilerin artık metne dökülmeden fiilen işleme sokulmamasına dönük bir eylem olduğunu ortaya çıkarıyor. Bir Bakan, Sayın Ulaştırma Bakanı Sayıştayı ziyaret ediyor ve orada kendine bağlı grup denetçileriyle toplantı yapıyor ve “Bazen kanuna aykırı işler yapabiliriz, bizi idare edin, görmeyin.” diyebiliyor. Bu, bu kurumların Türkiye’de artık nasıl baskı ve zorbalığa dönüştüğünü tüm milletin gözleri önüne seriyor. Peki, Hükûmet Sayıştaydan niye bu kadar korkuyor? “Sayıştay, Sayıştay, Sayıştay” diyoruz. Sayıştayın görevi ne? Sayıştay, milletimizin anlayacağı tabirle milletimizin muhasebecisi. Bizden toplanan vergilerin, hepimizden toplanan vergilerin, yatırımlara, kamu idaresine verilmiş paraların denetlenmesini sağlıyor, yine bizim adımıza sağlıyor.

Biliyorsunuz, Sayıştayın özellikle KİT’leri denetlemesi sırasında Enerji Bakanının da kendine bağlı kurumlara “Sayıştay denetçilerinin istediği teftiş ve soruşturmaları yaptırmayın.” diyerek, Anayasa suçu işleyerek gönderdiği genelgeyi de yine buradan huzurlarınızda okumuştum. Sadece Sayın Lütfi Elvan’ın Sayıştaya gitmesiyle bir fiilî baskı oluşturulmuyor. Sayın Enerji Bakanı da kendi bürokratlarına talimat vererek, “Sayıştayın soruşturma ve teftiş sebeplerini yerine getirmeyin.” diyerek onları da suça teşvik ediyor. Ne günlere kaldık değil mi!

Yani, istiyor ki AKP Hükûmeti: Yaptığım hiçbir şey denetlenmesin, ben ne yaparsam millet bunu bilmesin. Bürokratlarla beraber çalınır çırpılır, düzgün harcanır, yerinde harcanır, harcanmaz, bunları kimse bilmesin istiyor. Ama bilmedikleri bir şey var. Milletimizin er geç gerçekleri öğreneceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yetimin hakkını yedirmeyeceğiz. Neyi gizlerseniz gizleyin, nereden kaçırırsanız kaçırın, gerçekler bir gün ortaya çıkacak.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Develi, bir saniye. Biraz evvel konuşmanızın içinde “Sömürge ülkesiyiz.” dediniz. Sanıyorum kastınızı aştınız. Eğer düzeltmeyi düşünürseniz size bir süre vereceğim.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hiçbir zaman sömürge ülkesi olmadık.

BAŞKAN – Sayın Metiner, lütfen... Benim vazifemi siz yerine getirmeyin lütfen.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bir şey söylemiyoruz, kızmıyoruz, bağırmıyoruz, sadece fikrimizi beyan ediyoruz.

BAŞKAN – Anladım da Allah rızası için ya! Düzgün düzgün gidiyoruz şurada.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Turgay Develi’nin, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

TURGAY DEVELİ (Adana) – Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; sömürge ülke… Tabii, Parlamentomuz var, bağımsız bir ülkeyiz ama ekonomik olarak sömürge olmakla siyasi sömürge olmak arasındaki fark ve ekonomik sömürge olmanın şartları ortada. Biz istediğimiz kadar “Sömürge değiliz.”, biz istediğimiz kadar “Ayaklarımızın üzerinde duran, başı dik, özgür bir ulusuz.” diyelim, ekonomik tablolar ortada. Bir yanlış anlama varsa ben sözümü geri alıyorum ama herkesin de…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Develi, tamam.

TURGAY DEVELİ (Devamla) - …kendi aklına ve vicdanına bakarak Türkiye'nin durumunu gözden geçirmesinde fayda var diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN - Evet, şimdi İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan Ayaydın.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Sermaye Piyasası Kurulu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Ancak on dakikalık kısa bir süre içerisinde bu üç büyük kuruluşun bütçeleri üzerinde neler söyleyeceğimi ben de açıkça merak ediyorum.

AKP iktidarının süslü söylemlerinin aksine ekonominin gerçekleri bir bir ortaya çıkmaktadır. Büyümenin durduğu, enflasyonun çift haneye dayandığı, işsizliğin arttığı, ulusal konjonktüre bir de son dönemdeki siyasal ve de jeopolitik riskler ile dış piyasalardaki gelişmeler eklenince tablo iyice kararmaktadır.

Peki, Türkiye ekonomisi bu hâle nasıl geldi? Tabii ki AKP iktidarının öngörüsüz, yanlış ve sürdürülebilir olmayan ekonomi politikası ile AKP Hükûmetinin sözde ihracata, özde iç talebe dayalı büyüme anlayışı günü kurtarmış, başarı gibi sunulmuş, konut ve hizmetler sektörü gibi dış ticarete konu olmayan alanlarda yoğunlaşılırken ülke içi tasarruflar dip yapmıştır. Finansman ise parasal genişleme sonucu ortaya çıkan dövizlerden yapılmış, cari açık böyle kapatılmıştır. Büyük bölümü “sıcak para” denilen portföy yatırımlarıyla karşılanan cari açık kontrolden çıkınca iktidar büyümeden feragat etmiştir. Küresel ekonomi yeni bir döneme girmiş. Dünyada bol ve ucuz likidite dönemi sona ermiş, işte Türkiye bu konjonktüre kötü yakalanmış, dış tasarrufa bağımlı bir ülke hâline gelmiştir.

Yeni ekonomik dönemde gelişmekte olan ülkelerin işi hayli zor olacak. Maalesef, bu ülkeler içerisinde dış kaynağa en çok muhtaç olan Türkiye en kırılgan ülkeler listesinde yer almaktadır. Önümüzdeki on yıl içerisinde geçmiş on yıldan çok daha zor on yılı geride bırakacağız. Büyümenin daha düşük olacağı başta Sayın Babacan olmak üzere, bizzat AKP kurmayları tarafından da dile getirilmektedir. Açıktır ki AKP iktidarı yetersiz bir ekonomik performans göstermiş, özellikle 2007 sonrası Türkiye gibi ülkelerin lehine gelişen likiditesi bol uluslararası konjonktürü yeterince değerlendirememiştir. Zaten bunun içindir ki Türkiye orta gelir tuzağında yedi yıldır yerinde saymakta ve kişi başına millî gelir 10 bin dolar civarını bir türlü aşamamaktadır. Üstelik şimdi aynı AKP yöneticileri çıkıyor ve bu durumun aşılması için yapısal reformların ertelenmeyeceğini, ekonominin sanayi üretimine kaymasını, lüks inşaat furyasına son vermek gerektiğini söylüyor. Allah aşkına, yıllardır ne diyoruz biz? Ne zaman ki deniz bitti, dediğimize geldiniz. Ama siz gelene kadar olan bu ülkeye oldu, fırsat ve vakitleri kaybettik. İşte Türkiye’nin tarihsel büyüme ortalaması yüzde 5. Hatta, koalisyon dönemleri olması nedeniyle siyasal istikrarsızlıkların yaşandığı 1990’lı yıllarda büyüme ortalaması yüzde 4 iken sözde parlak başarı gösteren AKP döneminde ortalama büyüme oranı yüzde 4,7. AKP’nin büyüme başarısı nerede? Buyurun bu verilere bakalım ve artık masallardan ve bu gerçeklerden bir bir kendimizi ayıklayalım.

Ekonomide büyüme cılızlaşmış, çarklar yavaşlamış, işsizlik kaçınılmaz olarak yükselmektedir. İşte, son açıklanan verilere göre işsizlik yüzde 10’u aştı. On iki yıllık AKP hükûmetlerinin işsizlik ortalaması yüzde 10,7. O beğenmediğiniz koalisyon döneminde yani 90’lı yıllarda ise yüzde 8,2. Peki, ya son dönemde başta Sayın Başbakanın…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Dünyada nasıldı?

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Ahmet Bey, bu soruların cevabını bana siz değil Sayın Babacan verir çünkü siz bu işten anlamazsınız. Bari anlamıyorsunuz, dinleyin öğrenin.

AHMET AYDIN (Adıyaman) –Dünyayı da söyleyin de bilelim bari.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Ben dünyayı da söylerim Türkiye’yi de söylerim ama sizin bunu anlayacak kabiliyetiniz olduğunu ben biliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hocam, yakıştıramadım. Çok ayıp, yakıştıramadım.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Bana bunun cevabını Ekonomi Bakanı, bana bunun cevabını Hükûmet verecek.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben size dünyayı sordum. Dünyada neydi ne oldu?

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Bomboş bir sayfadan bahsediyorsunuz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Amerika’da yüzde kaçtı, Yunanistan’da yüzde kaçtı?

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – AKP’nin ekonomi politikası bomboş bir sayfa, o sayfanın içini doldurun lütfen.

AKP hükûmetlerinin yapısal sorunları çözmek yerine günü kurtarmaya yönelik kısa vadeli politikalar izlediğini yıllardır söylüyoruz.

Şimdi soruyorum: Düşük tasarruf, sürdürülebilir yüksek büyüme, ithal bağımlılığı, düşük katma değer üretimi, teknoloji yetersizliği, kayıt dışı ekonomi, çarpık vergi yapısı, verimsiz kamu harcamaları gibi hangi temel sorun bugün ortadan kaldırılmıştır? Söyleyin Allah aşkına! Aynı yapısal sorunlar devam ediyor. On iki yıllık tek parti iktidarı olarak hangi yapısal reforma imza attınız? Ekonomi aynı tas aynı hamam. On iki yıllık iktidarınızda yapısal reformlar hiç aklınıza gelmedi de bugün mü geldi? Günaydın demekten başka söyleyecek söz bulamıyorum. Peki tüm bunlar ortadayken…

AHMET YENİ (Samsun) - Hiçbir banka batmadı, hiçbir banka.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – “Hiçbir banka batmadı.” diyorsunuz da sizin Başbakanınız, sizin Cumhurbaşkanınız bir bankanın batmakta olduğunu söylüyor ve BDDK Başkanlığı da orada bunu seyrediyor.

AHMET YENİ (Samsun) - 22 bankayı batırdı koalisyon.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı da “Böyle bir şey yok.” diyor. Hangisine inanacağız, Başbakana mı inanacağız, Başbakan Yardımcısına mı inanacağız? Önce onu söyleyin.

AHMET YENİ (Samsun) – O sizin koalisyonlar 22 bankayı batırdı, 22 bankayı.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Sen otur orada. Sen bu işten anlamazsın. Sen o işten anlamazsın.

AHMET YENİ (Samsun) – Anlarım çok iyi.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Sen o işten anlamazsın. Sen anladığın işte konuş.

AHMET YENİ (Samsun) – Kırk senem geçti o işte.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Sen o işten anlamazsın. Sen anladığın işte konuş. O işten biz anlarız, sen anlamazsın o işten.

AHMET YENİ (Samsun) – Siz anlasanız muhalefette olmazdınız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Hocam, on iki yıldır aynı sözleri söylüyor, kale almayın devam edin.

BAŞKAN – Herkes birbirine eşit şekilde sataştığı için müdahalede bulunmuyorum!

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Kamu borcunda ve bütçe dengesinde bir iyileşme ne yazık ki AKP iktidarı döneminde sağlanamadı. Ama madalyonun ikinci yüzü, yani dış borç alanında geçmişte devlet borçluyken bugün özel sektörün borcu artıyor. Hükûmet diyor ki: “Kamunun borcu düştü ama özel sektörün borcu arttı.” Peki, özel sektörün borcu bu ülkenin borcu değil midir? Bu özel sektör başka bir ülkede mi yaşıyor? Onların borcu kime aittir? Bu ülkenin borçlarına aittir.

Son dönemde başarı gibi gösterilen bir diğer hususa değinmek istiyorum: Cari açıkta düşüş. Evet, Hükûmet cari açığı tedricen düşürdü. Cari açıktaki bu iyileşmede kuşkusuz yavaşlayan ekonomide ithalatın azalmasının payı var, artan döviz kuruyla ithalatın pahalılaşmasını da unutmayalım.

Peki, cari açığın bu düzeye gelmesi için ne bedel ödendi, neden vazgeçildi, söyleyeyim. Büyümeden vazgeçildi, istihdamdan vazgeçildi, üretimden vazgeçildi. Bakınız, 2003-2011 döneminde yüzde 5,3 büyümeye yüzde 5,2 cari açık verirken, cari açığın tavan yaparak millî gelirin yüzde 10’una ulaştığı 2011 sonrası son üç yılda ise ortalama yüzde 6,5; cari açığı indirebilmek için yüzde 3,1’lik ortalama büyümeye razı olmaktadır. Yani cari açıktaki düşüşten çok daha fazla büyüme kaybı yaşanmıştır. İşte sizin marifetiniz budur.

AKP bu yanlış ekonomi politikası çerçevesinde nihayet Merkez Bankasını da emrindeki sıradan bir kuruma dönüştürmüştür. İnandırıcılığını ana hedefi olan fiyat istikrarı konusunda enflasyon tahminleriyle bitiren banka, AKP iktidarına biat suretiyle bağımsızlığını da kaybetmiştir. Hükûmetten izin almadan faiz politikasında adım atamayan, enflasyon hedeflemesine geçildiğinden beri enflasyon hedefleri tutmayan bir Merkez Bankası başka nerede var? Geçtim önceki yıllardan, bakınız, bu yıl için enflasyon hedefi 5,3. Peki, yıl sonu bu hedefi tutturabilecek misiniz? Mümkün değil. Hükûmet hiçbir hedefinde ne yazık ki isabet yapamadı, isabet tutturamadı. Merkez Bankasıyla sınırlı değil, bütün hedefleri birbirini tutmuyor.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum, bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayaydın.

Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının yani AFAD’ın bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

17 Aralık Gölcük depremini, 12 Kasım Düzce’yi, 2011’de Van depremini, Soma’yı, Ermenek’i, Çaycuma’yı, Ayamama Deresi’ni, Samsun’daki sel felaketini yaşamış bir ülke olarak siyaset üstü, partilerüstü bir yaklaşımla ele alınması gereken, hepimizin göz bebeği olması gereken, kollanıp doğruya yönlendirilmesi gereken bir kurumun bütçesi üzerinde konuşuyoruz. Maalesef, Türkiye’de öyle, AFAD’da öyle; kazadan, faciadan ya da afetten önce değil, sonra konuşuyoruz biz. AFAD’dan bu beklenmez ama AFAD riski yönetmek yerine krizi yönetmeyi tercih ediyor. Oysa, dünyanın çoktan terk ettiği bir yöntem bu. Birleşmiş Milletler bütün dünyayı bıraktı, Afrika’daki ülkeleri risk yönetimine yönlendirmeye, kriz yönetimine yönlendirmemeye çalışıyor. Profesör Doktor Mikdat Kadıoğlu diyor ki: “Eğer riski yönetmezsen krizi de yönetemezsin. Risk yönetimi olmadan yapılacak bir kriz yönetimi aslında vatandaşı kandıran bir keriz yönetimine dönüşmüştür.”

AFAD’ın yaptığı da bundan farklı değildi. Ermenek’teydik, AFAD’ı bekledik. AFAD geldi ve önce Ermenek’i, sonra madeni tanımaya çalıştı. Sonra bir madene su bastıysa ne yapması gerektiğini anladı, boru ihtiyacını fark etti. On iki saatte 3 kere boru geldi, gelen her boru patladı. Boru tamam, pompa lazım; pompa tamam, gücü yetmez. Güçlü pompa ahtapot, İstanbul Büyükşehirde var, bastır o gelsin. Yolda gelirken ahtapot kaza yaptı.

AFAD AFAD olsa Ermenek’teki maden envanterinde olur. X kodlu madenimizde Y kodlu durum ortaya çıktı. Türkiye’de envanterdeki ihtiyaç ne? O pompayı kazadan on beş dakika sonra bir vinç, bir helikoptere, bir nakliye uçağına yüklüyor olur, yirmi dört saat sonra vermezsiniz bu kararı. Onu bırakın, yirmi dört saat sonra geliyor, orada AFAD yetkilileri diyorlar ki: “İnşallah ahtapot desendireden girer.” Yani ana yola ahtapotun girip girmeyeceğine inşallah, maşallahla “Gelsin de görelim.” diye bakıyorlar. Giriyor girmesine, güç bela üç saatte indiriliyor. Ahtapot mazotluymuş, madende kullanılamazmış, ahtapotu geri çıkarıyoruz.

Eğer bu AFAD afetten sonra, faciadan sonra battaniye, çorba dağıtacaksa bunu bilelim, ona göre değerlendirme yapalım. Yok, krizi yönetecekse o zaman onun için yeniden reorganize olması lazım.

Soma’dan bahsetsek herkes biliyor, iktidar, muhalefet kabul ediyoruz, AFAD Soma’da tel tel döküldü. Soma’da on iki saat arbede yaşandı, on iki saatten sonrası zaten cenaze ve taziyeydi. O vakitten sonra kontrolü ele alsanız ne olur; o uydular açılmış, bilmem neler yapmış, uydu telefonlarını test etseniz kırk sekiz saat sonra ne olur?

Olay 15.10’da gerçekleşti, Manisa milletvekillerinin cep telefonlarına örgütlerinden “Soma’da büyük bir facia oldu.” mesajı 15.45’te geldi. AFAD’a ilk haber 16.30’da gelmiş, intikal 18.15’te gerçekleşmiş. Ben bileydim, kusur bende, ben faciadan haberdar olduğumda Manisa’ya gitmek için hazırlık yapmak yerine AFAD İl Müdürüne telefon açardım. AFAD İl Müdürüne haberim olduğunda telefon açsaymışım kırk beş dakika önce harekete geçeceklermiş. Böyle bir afet yönetiminden bahsediyoruz.

Sonra, Soma Komisyonunun taslak raporuna şunu yazdılar, AKP önerisiyle geldi, itiraz ettik: “Sayın Bakan Taner Yıldız gelip de olaya el koyunca ortamdaki kaos ve keşmekeş ortadan kalktı.” diyor. Krizi yönetmeye gelmiş Taner Yıldız. Hepimizin vicdanında, gensorularda, soruşturma önergelerinde, yarın göreceksiniz, Yüce Divanda hakkındaki suçlamalarda, meselenin birinci sorumlusu krizi yönetmeye geliyor ve Başbakan diyor ki Murathan Mungan’ın kitabındaki kasiyer kız gibi: “Ne kadar göz önünde durursan o kadar görünmez olursun.” Sorumluluklarını ortadan kaldırmak, PR yapmak, bir gömleği iki gün giymek, simit yemek, susam yemek, bilmem ne yapıp aç kalmamak üzerinden kendi halkla ilişkilerini yönetecek adam, yönetmek için gelmiş, güya AFAD’ı yönetiyor. Ne oldu? Eğitimi var, olmadı. Ama işte kriz değil, keriz yönetimi dediğiniz bu.

Eğer AFAD’ı böyle bir bakan yerine orada, o acil durumları yönetmek üzere uzmanlaşmış kişiler yönetseydi, tabii, hiçbirisinin aklına “Hepsini birden çıkarmayalım, infial olmasın.” gelmezdi veya “Ölülere, kaybettiğimiz kayıplarımızın ağızına birtakım maskeler takıp canlıymış gibi çıkartalım, tansiyonu düşürelim.” demek gelmezdi. “Yavaş yavaş çıkaralım, Başbakan gelmeden 150’yi bulmayalım, Cumhurbaşkanı ayrılmadan 250 rakamını geçmeyelim.” diye kimse söylemezdi.

Bir Kelime Bir İşlem oyuncusudur AFAD. “Kriz” kelimesine “e”yi joker kullanıp hepimizi keriz yerine koymuştur ama işlem hanesine gittiğimizde de 98 yaklaşık sonuç bulmuştur çünkü verdiği raporda 486 iken kazada canlı kurtulanların sayısı… Soma Komisyonuna geldiklerinde “Biz onu 584’e revize ettik ama İnternet’i güncellemedik.” demiştir. Bir kelime, bir işlem, 98 yaklaşık sonuç. Şimdi, önümüzde büyük İstanbul depremi var. İnşallah olmasın ama bilim adamları diyor: “Kaçışımız yok, olacak.” İnşallah kaybımız olmasın. Bunun için hazırlık yapmak lazım ama bu AFAD’la, bu tel tel dökülen bu hâlle bunu nasıl yapabiliriz? Oysa geçen depremden sonra neleri konuşuyorduk? Deprem çantalarını, çocukların eğitimini, hayatta kalmak için yaşam alanlarını. Nerede bunlar? Şimdi DASK, Zorunlu Deprem Sigortası, basit bir şey söylüyorlar, diyorlar ki: “Eğer DASK sigortası yapmazsan teyzenin evinde kalırsın, ayna buğulu olur, küvette saç olur, kıl olur, ondan sonra evinde rahat edemezsin.” Bu değil depreme hazırlık arkadaşlar. Mesele deprem olduğunda sağlam binalar, doğru bir kurtarma planı… Eğer AFAD dediğiniz kurum bütçesinin yüzde 40’ını afet sonrası müdahaleye, yüzde 9’unu sadece planlama ve zarar azaltmaya ve yüzde 1’ini görev ve sorumluluk alanına giren işlerle ilgili farkındalık yaratmaya ayırıyorsa meselenin kendisinde bir sorun var demektir.

Bu ülkenin vatandaşlarını, bu ülkenin bilim adamlarını, bu ülkenin suçsuz insanlarını, size güvenen insanlarını kriz yönetimi diye bir keriz yönetimine tabi tutmanızı kınıyor, önümüzdeki süreç için kurumun yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.40

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki ikinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Haluk Ahmet Gümüş, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Değerli üyeler, TİKA bize göre gerekli ve güçlü olması gereken bir kurumdur. Tabii, bu kurumun işleyişi ve şimdiki hedefleri ona olan ihtiyaca uygun olursa; felsefesi, ilerlemeci, gerçekçi bir çizgi üzerinde büyük ve aydınlık bir ülke ve insanlık geleceğine hizmet ederse, henüz kanun ile kurulmamış bu devlet kurumunun yöneticileri şaşırıp kendilerini Hükûmetin propaganda argümanı olarak görmüyorlarsa o zaman “Bu hâlâ gerekliliğine uygun olarak devam eden bir kurumdur.” diyebiliriz.

Sayın üyeler, Türkiye’nin dış itibarı hızla yıpranırken ekonomisi dünya kurumlarınca, yaklaşan ekonomik konjonktürde dünyanın en kırılgan ekonomisi diye nitelendirilmektedir. Bu Hükûmetin, sıcak parayla çevirdiği ekonominin, açarsak, fabrikalar, teknolojik yatırımlar yerine sıcak paraya bağlı diğer alanlara yatırım yapmış bu Hükûmetin önümüzdeki dönemlerde işi kolay değildir, zordur. Ne havuzdaki paralar ne geç çıkan AR-GE kanunları yaşanacak sıkıntılara kısa vadede deva olamayacaktır. Hedeflerin tekrar tekrar revize edileceği, dövizin dengede tutulmasının gittikçe zorlaşacağı bir döneme girmek üzereyiz. İçeride bu sıkıntıları gizlemek üzere türlü politikalar, Osmanlıcılık hayalleri, küçük çocuklara her yüzyılda değişen Osmanlıcayı öğretme girişimleri, eğitimi laik yapıdan uzaklaştırarak üzerinde sansasyon yaratacak, toplumsal gerilimi artıracak açıklamalar yapılmaktadır.

Kamuoyu bunlarla meşgul edilmektedir. Akla “Olası bir ekonomik çöküş durumunda bir iç cephe mi hazırlanıyor?” sorusu gelmiyor diyemem. Bu soru üzerinde düşünelim.

En son, Türkiye'yi ziyarete gelen Papa’ya, TİKA’nın Başkanı tarafından “Batı Roma’nın patronu Doğu Roma’nın patronu tarafından ağırlanıyor.” yorumu yapılmıştır. Bilgi desek değil, vizyon desek yanına psikolojik bir analiz eklemek gerekir. Gençlere kalsa buna “Roma geyiği.” derler. Biz öyle demeyelim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ne diyelim?

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – Biz, bu duruma, gittikçe çaresizleşen Başbakan ve Cumhurbaşkanının görüntüyü değiştirme çabaları olarak bakıyoruz. Bunlar, bir anlamda, gündem değişsin, yaşanan sıkıntılar, artan işsizlik, yolsuzluklar görülmesin, yaklaşan kaos hissedilmesin arayışlarıdır.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – O da CHP geyiği oldu.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Afrika’ya gidelim, Türkiye'nin elini ve gücünü mazlum ülkelerin halklarına doğru uzatalım. Bunlar iyidir ama öncelikli olarak bölgemizde ilgilenmemiz gereken asıl alanlarda neler oluyor, bunları bilip önlem almamız gerekiyor, bu alanlarda var olmamız gerekiyor. Yoksa, ikincil ilgi alanlarını ilk plana taşırsanız, bu sizin siyasi AKP propagandanız olur ancak, eğer değilse stratejik körlük anlamına gelir. Sonuçta, ulusal menfaatlere yararı olmaz, kalıcı olmaz, etkileri geçici ve uçucudur.

TİKA ne için kurulmuştur arkadaşlar? Öncelikle, bağımsızlığına kavuşmuş tüm ülkeler, dünya Türkleri ve ülkenin akraba halklarla ilişkilerini geliştirmek için kurulmuştur. Bu alanlarda acaba ilişkilerimiz gelişti mi? Hayır, gelişmedi, daha da geriledi iktidarınızda. Niçin geriliyor? Bu ülkelerle ilgili meselelere önem verilip gerçekçi stratejik analizler yapılmadığı için. Kısaca, ilişkiler, Hükûmetin meselelere çarpık bakışı nedeniyle gerilemiştir ve gerilemektedir.

Ne yapıldı? Türk ülkelerinin yönetimleri için benimsenmeyen organizasyon ve faaliyetler tarafınızdan desteklendi. Bu ülkelerle geleceğe yönelik sağlam ilişkiler kurmak yerine, bu ülkelerin siyasi yapılarına ve sosyal ilişkilerine yön vermek içinde bulunuldu, bu faaliyetlere destek verildi. Tabii ki şimdi, bu ülkelerde, Orta Asya ülkelerinde Türkiye Hükûmetinin faaliyetlerine soğuk bakılmaktadır. Türkiye, bugün, ne yazık ki politikanız yüzünden Orta Asya ülkelerinde etkisiz ve varlığı sorgulanır bir ülkeye dönüşmüştür.

Şimdi, bölgede ne oluyor bir bakalım. Çin, Sincan’da Uygurlar aleyhine asimilasyon ve bölgeyi Çinli nüfusla nüfuslandırma politikalarını uygularken, Orta Asya ülkelerine Çin bilgeliği politikasıyla, “karşılıklı yarar” adı altında elini uzatmaktadır, Orta Asya’ya. Bir dönem sonra inşası devam eden Orta Asya’yı Çin’e ve Avrupa’ya bağlayacak otoyollar ve tren yolları bitecektir. Çin’in bu ülkelerle ilişkileri daha da yoğunlaşacaktır. Çin’in hedefinde, Orta Asya ülkelerinin ekonomilerinin Çin’e bağlanması, Rusya aleyhine silahlandırmak, bölge aleyhine silahlandırmak da vardır, buna da noktayı vurmak gerekir. Şimdiden 30’un üzerinde sınır kapısı açılmış, bu sınır boylarında serbest bölgeler aktifleştirilmiştir. Elbette Orta Asya, Çin için karada en önemli potansiyele sahip bir coğrafyadır, tüm Asya’nın kalbidir. Çin için enerji ve siyasal güç hedefleri, Hazar’a ulaşan yol, İran’la karadan buluşma, Orta Doğu petrolleri, hep Orta Asya’nın Çin’in hinterlandı hâline gelmesiyle gerçekleşebilecektir. Rusya direniyor, “Bu benim hinterlandım. 2015 için Orta Asya ülkeleriyle Avrasya ekonomik iş birliği kuracağım.” diyor, bu konuda Çin’le ağır örtülü bir rekabet içindedir. Şanghay İşbirliği Örgütü içi pek o kadar uyumlu olmayan bir örgüttür, Çin tarafından Ukrayna meselesinde Rusya’ya destek verilmemiştir. Ama, bütün bu olayların bizler neresindeyiz?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Tam merkezinde.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – Hiçbir yerindeyiz arkadaşlar. AKP Hükûmetinin politikaları nedeniyle hiçbir yerinde yoksunuz; Orta Asya’da yoksunuz, TİKA’yla da propaganda yapıyorsunuz.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili Sayın Faik Tunay, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAİK TUNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2015 merkezî bütçesi içerisinde yer alan Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı bütçesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Nüfusu 200 milyonun üzerinde olan Orta Doğu’dan Balkanlar’a, Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar, kısacası dünyanın her yerinde akraba ve soydaş topluluğuna sahip büyük bir milletiz. Bu kürsüye geldiğimiz zaman ve her konuştuğumuz yerde, siyasi partilerimiz hangisi olursa olsun, hepimizin ilk söylediği cümle şudur ve gurur duyarız: Biz tarih sahnesine yeni çıkmış bir millet değiliz; devletler kurmuş bir milletiz ve bu milletin bir mensubu olmaktan da gurur duyarız. Altı yüz küsur sene hüküm süren koca cihan imparatorluğu Osmanlıdan sonra yoktan var edilen, âdeta küllerinden tekrar doğan genç cumhuriyetimizle her zaman gurur duyarız.

Bu vizyonla, bu inançla, bu misyonla parti ayrımı yapmaksızın 2010 yılında kurulan bir başkanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı. O zaman milletvekili olanlarınız hatırlar. Burada bütün siyasi partilerin uzlaşmasıyla, konsensüsüyle, ortak rızasıyla kurulmuş bir başkanlıktır.

Küresel vizyonumuza, küresel amaçlarımıza ve büyük devlet olmanın anlayışına, gereklerine uygun olarak kurulan bu başkanlığın iyi yaptığı çalışmaları, olumlu attığı adımları övmek bir muhalefet milletvekili olarak herkesten önce bizim de görevimizdir ve sorumluluğumuzdur. Bu kürsüye geldiğimiz zaman iyi yapılan şeyleri görmezden gelemeyiz. Bunları söylemek, bunları takdir etmek bizim boynumuzun borcu. Ama iktidarın ve bu kurumdan sorumlu olan Sayın Başbakan Yardımcısının ve bu kurumun tepesindeki yöneticilerin de şöyle bir sorumluluğu var: Muhalefetten gelen olumlu eleştirileri asla ve asla iktidarı yıpratmak için, iktidarı küçük düşürmek için olan eleştirilerden saymasınlar. Bizim vazifemiz yurt dışındaki soydaşlarımızla, akrabalarımızla ilişkilerimizi ekonomik, kültürel, sosyal, kısacası hayatın her alanında daha da ilerletmek, daha da geliştirmek.

Bu kurum, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir kurumu değil. Bu kurum, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ve Halkların Demokratik Partisinin ortaklaşa kurumu. Öyleyse bu kurumdaki bazı gerçekleri de görmek ve buradaki sorunlara değinmek bizim boynumuzun borcudur.

Geçtiğimiz günlerde hepimizin kamuoyunda yakından takip ettiği bir liste açıklandı. Bu liste neydi? Kamu kurumlarının bazılarına KPSS’siz yani sınavsız, torpilli insanların yerleştirilmesiydi. Burada isimleri tek tek zikredecek değilim, bugünkü bütçe konuşmasının gündemi de bu değil ama böyle bir kurumda, böyle bir kuruluşta amacımız eğer Türkiye'nin dışındaki, dünyanın her yerindeki soydaşlarımızla, akrabalarımızla ilişkilerimizi daha da ilerletmek, daha da geliştirmekse, burada torpil olmamalı. Burada sadece ve sadece bilgi, donanım, birikime dikkat edilmeli, burada liyakat ön planda olmalı. Bir bakanın yeğeni olmak veya bir bakanın tanıdığı olmak burada çalışmak için yeterli olmamalı.

Elbette ki o bakanın yeğeni, tanıdıkları, yakınları o liyakate sahipse, o bilgiye, o birikime sahipse, o donanıma sahipse buralarda görev yapacaklar ama buralara eleman alırken çok daha fazla dikkatli olmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Bir diğer sıkıntı da şu: Başkanlığın ismi nedir? “Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı.” Öyleyse bu, hiçbir mezhebi kapsamaz, bütün mezhepleri kapsar; Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si, Sünni’si, yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlı olan herkes bu Başkanlığın çalışma alanı içerisindedir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının yurt dışındaki bazı çalışmalarına baktığımız zaman, maalesef ve maalesef, belirli grupların bu çalışmaların dışında kaldığını görüyoruz ve bu hepimizi üzüyor. Eğer biz bütün dünyada daha etkili olmak istiyorsak, daha aktif olmak istiyorsak, 77 milyonun hepsinin gücünü arkamıza alarak iyi işler yapmak istiyorsak, hayırlı hizmetler yapmak istiyorsak yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı Türk, Kürt, Sünni, Alevi diye ayrımcılığa tabi tutamayız. Onların hepsini bu Başkanlığın çalışmaları içerisine almamız gerekiyor.

Bir diğer sıkıntılı konu da şu: Yaklaşık bir yıl önce hepimiz takip ettik. Başkanlığımızda yani Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığında kamuoyunda “böcek” diye adlandırılan dinleme cihazları bulundu. Ne acıdır ki sadece kurumun Başkanının odasında değil, diğer başkan yardımcılarının odasında da bu böceklerden bulundu. Çeşitli iddialar ortaya atıldı, o zaman gazetelerde okuduk, televizyonlarda izledik; işte, 2 tane kadının bu dinleme cihazlarını koyduğu, bunların Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluş sürecinde yer aldığı söylendi. Daha sonra ilgili Bakan Yardımcısı çıkıp bunun doğru olmadığını söyledi. Biz muhalefet olarak bu böcekleri koyan insanların geçmişte hangi siyasi partilerde görev yaptığıyla, hangi siyasi görüşe sahip olduğuyla zerre kadar ilgilenmiyoruz. Bizim bir tane derdimiz var, üzerinden bir yıl kadar zaman geçti, bu kuruma bu böcekleri, bu dinleme cihazlarını kimler koydu, hangi amaçla koydu? Bunların yurt içindeki ve yurt dışındaki uzantıları nedir?

Bu kuruma konuşmamın başında da başlarken özel bir yer verdim. Çünkü burası, büyük devlet olmanın gereği olarak, yalnız Türkiye’deki vatandaşlarımızla değil, bütün dünyadaki soydaşlarımızla ve akrabalarımızla ilgilenen, onların dertlerine, tasalarına, sorunlarına çözüm bulmakla yükümlü olan, mükellef olan bir kuruluş. Biz eğer dünya devleti olduğumuzu iddia ediyorsak, yalnız Türkiye’de değil, Orta Doğu’da, Balkanlarda, dünyanın her yerinde daha güçlü bir Türkiye var iddiasında bulunuyorsa iktidar o zaman böyle bir kuruma böyle ahlaksızca işleri yapanlar kimse bunun bir an önce ortaya çıkartılması gerekiyor, ki biz de muhalefet olarak, vatandaşlar olarak bunu bilelim. Sıkıştığımız zaman son bir yıldır bir moda var. İktidarı eleştirdiğiniz zaman, edebinizle, adabınızla bile eleştiriyi yapsanız, olumlu yönde, yol gösterici eleştirilerde bile bulunsanız hemen paralelci yaftası yakıştırılıyor. Eğer iktidarı eleştiriyorsanız, iktidarın yaptıklarını beğenmiyorsanız hemen size yapıştırılan bir yakıştırma var, işte paralelci, paralelci milletvekili, paralelci yönetici, bilmem ne. Bu hastalıktan kurtulmamız gerekiyor. Eğer bu kuruma, bu kuruluşa bu böcekleri, dinleme cihazlarını Türkiye’nin içinden birtakım illegal oluşumların içerisinde yer alan insanlar koyduysa bunlar ortaya çıkarılsın, iktidarıyla, muhalefetiyle hepimiz bunlara gereken en ağır cezayı verelim. Bunları kimsenin savunması mümkün değil. Ama yok, bunun yurt dışı uzantıları varsa, bunun yurt içindeki uzantılarıyla beraber yurt dışı uzantıları varsa bunları da bilmek bizim hepimizin hakkı.

Ben bu vesileyle bir kere daha Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. İktidarın, muhalefetin kendisine yönelttiği olumlu eleştirileri dikkate almasını istiyorum. Muhalefetten gelen her şey sizin kötülüğünüze değil, aksine sizin yararınıza çünkü hepimiz aynı geminin içerisindeyiz, hepimiz ülkemizin daha da ilerlemesi ve daha da güçlenmesini istiyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Atatürk Araştırma Merkezi 2015 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için söz aldım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kurumun adı çok güzel ancak kuruluşu ve sonrasında yaşanan hukuksuzluklar bu güzelliği ne yazık ki yaralamıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan ve maddi, manevi desteklenen Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, bugün olduğu gibi pasif, siyasi iktidarın emrindeki bir devlet dairesi değil, tamamen bağımsız, bilim üreten kuruluşlardı. Bu kurumların giderleri ise Atatürk tarafından kendi kişisel gelirinden karşılanıyordu. Ölümünden sonra, kendi el yazısıyla hazırladığı vasiyeti üzerine, Atatürk’ün İş Bankası hisseleri gelirinden önemli bir meblağ bu iki kuruma çalışmalarını sürdürebilmesi için bırakılmıştır.

Bu iki kurum ilk darbeyi 12 Eylül askerî darbesi döneminde almıştır. 12 Eylül rejimi bu kurumların özerkliği ve bağımsızlığına büyük darbe indirmiştir. AKP iktidarı döneminde de Türkiye Büyük Millet Meclisi açık olduğu hâlde yasama organından kaçırarak kanun hükmünde kararnameyle Türk Dil Kuruma ve Türk Tarih Kurumuna son ve ölümcül darbe vurulmuştur. Bu kurumlar Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı çatısı altına alınarak devletin herhangi bir idari kurumu hâline getirilmiş, AKP iktidarının yandaşları arası kadrolaşmasına açılmıştır. Daha önce bağımsız statüde olan ve başkanı kendi üyelerince seçilen Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu yönetimi şimdi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanlarca belirlenmektedir. Yeniden yapılandırıldıktan sonra Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Atatürk Araştırma Merkezine atanan her iki kurum başkanının da akademik geçmişine, yazdığı makalelere, kitaplara baktığımız zaman Atatürk ile ilgili bir çalışması olmadığı görülmektedir.

Peki, bu kurumların başında bulunmalarının sebebi nedir? Tabii ki, Atatürk ve Atatürk devrimlerini etkisizleştirmek, Atatürk’ü karalama kampanyalarını susarak onaylamak. Maalesef, bu kurumların araştırmaları arasında Atatürk ve öğretileriyle ilgili çalışmalar yetersiz diyecek kadar azdır. Bize düşen görev, 12 Eylül damgası taşıyan Anayasa ve diğer kanunlar gibi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu düzenleyen yasalarda gerekli değişiklikleri hemen yapmak, Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarını kuruluş amacına uygun hâle getirmek olmalıdır. Bu yapılmadığı sürece hepimiz büyük Atatürk’ün vasiyetini yerine getirememiş olmanın vicdani sorumluluğunu taşıma durumuyla baş başa kalacağız.

Üzülerek görmekteyiz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan doksan bir yıl sonra Atatürk, Atatürkçü düşünce ve Türkçe yoğun bir yıpratma ve kirletme kampanyasına tabi tutulmaktadır. Atatürk’ün şahsına ve kurduğu cumhuriyete, ilke ve inkılaplarına karşı her türlü olumsuz eleştiri ve saldırılar yapılmaktadır. Cumhuriyet ve kazanımları sık sık tartışmaya açılmaktadır. Ülkede artık Atatürkçü olmak neredeyse suç hâline gelmiştir. Görünen odur ki, hedeflenen, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak ve yerine kendine özgü sultanlık kurmaktır. Siyasi iktidar bu hedefe adım adım ulaşmaya çalışmakta, her adımda daha da pervasızlaşmaktadır.

Uzağa gitmeye gerek yok, geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Kaynakları Başkanı davetiyle Meclis personeline “Hazreti Mevlâna’yı Anlamak” konulu konferansı veren haddini bilmez bir kişi, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı harf devrimi hakkında sert açıklamalarda bulunarak Atatürk inkılaplarıyla ilgili ağza alınmayacak sözler sarf edebilmiştir. Dahası, bunu Atatürk’ün kurduğu bu yüce Meclis çatısı altında söyleyebilmiş, iktidar da buna göz yummuştur. Bu gücü kimden almaktadır? Kimse bunun bir düşünce özgürlüğü olduğunu ifade etmesin. Bu sözler düşünce özgürlüğü değil, Atatürk’e karşı kinin ve düşmanlığın açıkça dile getirilmesidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhuriyeti ve Atatürk’ü 5’inci Din Şûrası’nın açılışındaki konuşmasında açıkça hedef hâline getirmiştir. Anlaşılmaktadır ki AKP’nin yıllardır içine attığı Atatürk dönemine karşı kini ve düşmanlığı artık açık bir şekilde dile getirilmeye başlanmış, hatta Atatürk ve cumhuriyete karşı bir hamle başlatılmıştır.

AHMET YENİ (Samsun) – İstismar alanlarınız bitti.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - Osmanlıca eğitimini gündemine alan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiç çekinmeden Atatürk’ün harf devrimini Cengiz Han’ın zalim torunu Hulâgu’nun Bağdat’ı yakmasına benzetebilmektedir. Osmanlıca tartışmalarıyla Atatürk’e ve onun bu topraklara kattığı değerlere yönelik saldırıların altyapısı yapılmaktadır. İşte böyle bir dönemde bütçesi üzerine konuştuğumuz her iki kurumun başındaki ismin Osmanlı üzerine çalışmalar yapmış kişiler arasından seçilmiş olmasının bir tesadüf olmadığını düşünmekteyim. Tüm bu tartışmalar yaşanırken ne Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ne de Atatürk Araştırma Merkezi başkanlarından hiçbir tepki gelmemekte, konuyla ilgili bir açıklama yapılmamaktadır. Atatürk’ün sahip çıktığı kurumlar bile Atatürk’e sahip çıkmıyorsa kim Atatürk’e sahip çıkacaktır?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı Osmanlıca tartışmaları hazır gündemdeyken, yıllar öncesinin büyük bir düşünüründen gelmiş olan şu hikmet dolu sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Büyük düşünür Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir memleketi idare etmeniz istenseydi ilk iş ne yapardınız?” “Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” demiş ve açıklamaya devam etmiş: “Dil kusurlu olursa düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce doğru ifade edilemezse işler doğru yapılamaz. Bu durumda, töreler ve kültür bozulur. Töreler ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yanlış yola saparsa işin nereye varacağını kimse kestiremez.” İki bin beş yıl önce yaşamış bilge bir insanın bugünlere gönderdiği bu hikmet dolu sözleri çok iyi anlamalı ve değerlendirmeliyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kayseri Milletvekili Sayın Mehmet Şevki Kulkuloğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe görüşmeleri kapsamında CHP Grubu adına Atatürk Kültür Merkezi bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, her ülkenin kurucusu adına o ülkelerde çeşitli kurumlar açılmıştır, Atatürk Kültür Merkezi de bunlardan biridir. Mimar Feridun Kip ve Mimar Rüknettin Güney tarafından projesi çizilen, 1946’da temeli atılan bina, ödenek yokluğu nedeniyle tamamlanamamış, daha sonra Atatürk Kültür Merkezi olarak adlandırılan bu bina 1969’da İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete girmiştir. 1970’te çıkan yangında harap olmuş, yangından sonra 1978 tarihinde ikinci kez açılmış ve 2000 yılına kadar o hâliyle hizmet vermeye devam edegelmiştir. 2005 yılında, dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç tarafından binanın yıkılması önerilmesine rağmen, sanat ve mimarlık platformlarının, sivil inisiyatiflerin yoğun tepkisi, ısrarlı gösteriler sonucunda Kasım 2007’de İstanbul 2 no.lu Koruma Kurulu, Atatürk Kültür Merkezi 1. grup kültür varlığı olarak tescil ederek yıkımını önlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun adını taşıyan bir kuruluşa ait binanın tadilatının altı yıldır bitirilememiş, sürüncemede kalmış olmasının esas nedenini ekonomik gerekçelerde değil, AKP’nin on iki yıllık icraatlarında, Atatürk’e bakış açısında ve sahip olduğu zihniyette araştırmak gerekir. Zira onlar ve onların hamisi olan perde arkası güçlerin hiç duymak istemediği tek kelime sanırım Atatürk’tür. Atatürk kelimesinden besmele duymuş şeytan gibi rahatsız olanlar siyasi arenada bugün maalesef ziyadesiyle mevcutturlar. Ancak bunlar unutmasınlar ki, Atatürk kelimesi sonsuza kadar bu gök kubbede yankılanacak, Atatürk, ilkeleriyle beraber yaşatılacaktır. Rahatsız olanlara buradan sesleniyorum: Türk kimliği, Türk milleti, Türkçe, Türk tarihi ve Atatürk’ü ne yaparsanız yapın ne ederseniz edin unutturamayacaksınız ve silemeyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Millî yapıların, değerlerin ve kavramların hırpalandığı, ötelendiği ve ayaklar altına alındığı bir dönemde, Atatürk’ün adı verilen bir kurumun tadilat işinin savsaklanması AKP Hükûmetinin zihniyetinin bir yansımasıdır. Kavramların bu kadar karıştırıldığı, bilgisizliğin ve ilgisizliğin tavan yaptığı bir dönemde bu kurumlara her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.

Sayın milletvekilleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi şahsiyetinden, ilke ve devrimlerinden o kadar korkanlar ve rahatsız olanlar vardır ki bugün âdeta kaçacak yer arıyorlar. Hatırlayınız, bir zamanlar Türklerden korkan Çinliler uzaydan bile görünen bir set yapmışlardı ve o setin arkasına sığınmışlardı. Atatürk’ten rahatsız olan bu zihniyet Çankaya Köşkü’nde oturamayıp yerin altından kaçış tünelleriyle bin odalı olduğu söylenen kaçak saraylara kapağı atarak Atatürk’ün manevi şahsiyetinden kaçmak yolunu bugün deniyor. Sizin gibi korktuğundan emin olmayanlar denizlerin ortasına, göllerin ortasına, ulaşılmaz dağların tepesine ne saraylar, ne kaleler yaptılar da yine de korktuklarından kurtulamadılar, sizler de kurtulamayacaksınız. “Atatürk” demekten korkmayın arkadaşlar. Atatürk ışıktır, özgürlüktür Atatürk, medeniyettir Atatürk, kalkınmaktır, bilimdir, sanattır, çağdaşlıktır, milletin vicdanıdır Atatürk, hem içeride hem dışarıda itibardır. Böyle kaçarak, korkarak yaşanan hayatlar hiç kimseye huzur vermez. Bakın firavuna, bir sinekten bile kaçmadı.

Gelelim bugüne, şimdi, AKP’nin eğitimdeki Osmanlıca saçmalığına. Sayın milletvekilleri, eğitim deyince, bildiğiniz gibi, çoğu devlet okullarında ikili öğretim sistemi uygulanmakta, sabahçı ve öğlenci olarak öğrenciler eğitim görmekteler. Kayseri’den size bir örnek vereceğim: Şehrin merkezindeki bir okulda okuyan sabahçı bir öğrenci eğer şehrin Mimsin ve İldem semtlerinde oturuyorsa dört buçukta uyanmak, beş buçukta evden çıkmak, altı buçukta okul bahçesinde sıraya girmek zorunda. Birçoğu kahvaltı yapmadan okula geliyor, aileler harçlık veremediği için de derse aç giren çocuk okuldan saat on iki buçukta aç çıkıyor, evine ulaştığında saat on üç buçuk, ancak yemek yiyebiliyor. Peki, öğlenci olanlar bundan farklı mı? Hayır. Bu çocukların hepsi yaklaşık sekiz, dokuz saat aç kalıyorlar. Yani sabah dedeleri camiye, torunları okula gönderiyoruz; yatsıda dedeler camiden, torunlar okuldan eve geliyorlar. Okul önlerinde hap, bonzai, ot ticareti yapanlar, satanlar havanın da karanlığından faydalanarak cirit atıyorlar, çocuklarımızı bu lanet zehirlere alıştırıyorlar. On iki yıllık karanlık iktidarınız döneminde çözememişsiniz ikili öğretim sorununu şimdi kalkmış Osmanlıdan, Osmanlıcadan bahsediyorsunuz. Beyler, kaçak saraylara değil, yeni okul binalarına, yeni dersliklere ihtiyaç var. Okullarda laboratuvar yok, spor salonu yok, beden eğitimi derslerinde soyunma odası yok. Beden eğitimi dersleri olduğu günlerde çocuklar eşofmanla okula gelip terli eşofmanlarla akşama kadar ders yapıyorlar. Hani nerede sağlık anlayışı, hani nerede vicdanınız?

Gelelim Osmanlıcaya. Günümüzde Osmanlıca heveslileri, Türkiye’nin bir günde Osmanlıcayı bırakıp Latin alfabesine geçtiğini sanıyorlar. Sayın milletvekilleri, tartışma matbaayla başlamıştır. Matbaa 1727'den itibaren günlük yaşama girmiş, fakat okuryazar sayısında bir artışa neden olamamıştır. Bunun sebebi, hem Osmanlıcanın okuma ve yazmada doğurduğu güçlükler, hem de Türkçenin ses varlığına uygun olmayışıdır.

Osmanlıda altı yedi yıl bu dili öğrenmeye çalışan çocuklar bir mektup bile okuyamaz hâldeydiler. İşin vahimi, onlara öğretenler de aynıydı. Osmanlıca, alfabeyi okumayı güçleştiriyordu. Arap harfleri Türkçe kelimeleri ifade etmekte yetersizdi. Mevcut harflerle özel isimleri yazmak zordu. Osmanlıca ayrıca matbaa basımını da zorlaştırıyordu. Osmanlı Devleti sorunu çözmek istiyordu. Bu nedenle yeni harflere geçmek gerektiğini vurgulayan Münif Paşa'yı 3 kez Maarif Nazırlığına getirdiler. Her seferinde Abdülhamid cahillerden korkup onu görevden aldı. Çünkü Münif Paşa camilerde verilen vaazlarda gâvurluk getirmekle itham ediliyordu. Oysa sorunun dinle hiç ilgisi yoktu, sorun teknikti. Evet, Osmanlı Devleti sorunu ve çözümünü biliyor ama korkuyordu. İslam alfabesi nasıl terk edilebilirdi? İşte bugün sizin de derdiniz: Arap alfabesi nasıl geri getirilebilir bu cumhuriyete?

Eğer birileri bugün Osmanlıca alfabeyle “prompter”den daha rahat okuyabileceğini zannediyorsa vay ki onun hâline derim.

Sayın milletvekilleri, eğer gündem değiştirmek, bazı kelimeleri günümüzde sık kullanıldığı için unutturmak istiyorsanız size Osmanlıcadan Türkçeye bazı kelimeler söyleyeceğim:

Ayyâr: Hırsız. Bertal: Rüşvet almak. Mahfazai pabuç: Ayakkabı kutusu. Keş-i nakdi kumbara: Para kasası. Hıyanet-i vataniyye: Vatana ihanet.

Yani, sayın milletvekilleri, değil Osmanlıcaya, Çinceye hatta Aborjinceye, hatta Swahiliceye dahi dönseniz, kaçsanız, AKP Hükûmetinin marifetlerinin karşılığı dünyadaki her dilde vardır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Antalya Milletvekili Sayın Gürkut Acar, buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, güzel Türkiye'min güzel insanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük Atatürk’ün mirası olan ancak yaklaşık otuz yıldır devlet kurumu hâline getirilen, son dönemde de neredeyse tamamen işlevsiz hâle getirilen Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu 2015 yılı bütçeleri üzerine söz aldım. Sizleri tekrar selamlıyorum.

Üç yıldır konuşuyoruz ama üç yıldır hiçbir sonuç alamıyoruz değerli arkadaşlarım. Üç yıldır “Atatürk’ün bizzat mirasından pay alan ve özel hukuk hükümlerine tabi, ‘dernek’ olarak kurmuş olduğu bu kurumları devlet dairesi hâlinden çıkartın.” diye söylüyoruz ama sesimizi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı duymuyor. Değerli arkadaşlarım, bu ayıptır, bu ayıptan kurtulmak lazımdır. Bu ayıbı önce 12 Eylül darbecileri yaptılar, yani “Atatürkçüyüm.” diyen 12 Eylül darbecileri Atatürk’ün mirasını ve vasiyetnamesini bozdular.

Bakın, ben otuz dokuz yıl fiilen avukatlık yapmış bir hukukçuyum. Ve bir insanın en dokunulamaz hukuksal işlemlerinden birisi vasiyetname tanzimidir. Vasiyetname çok özeldir. Sadece vasiyetnameyi yapan kişinin iradesi geçerlidir ama Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetnamesi kanunla bozulmuştur, ihlal edilmiştir. Ve bu ihlali, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı da kanun hükmünde bir kararnameyle daha da şiddetli hâle getirmiştir. Şimdi, diyoruz ki: Bu darbe ayıbına son verelim, 12 Eylülün yaptığı bu ayıba son verelim.

Adalet ve Kalkınma Partisi durup durup bize “Darbeci.” diyor ama darbecilerin yaptığı bu yasayı aynen devam ettiriyor. İşine geldiği zaman o darbecilerin yaptığı her şeyi devam ettiriyor, tıpkı yüzde 10 baraj ayıbını da devam ettirdiği gibi.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan uzunca bir konuşma yapmış Plan ve Bütçe Komisyonunda. Baktım, bu uzun konuşma içinde Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun bir dakikalık bir süresi var yani onun dışında yok. Ve bu, kurumlara Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının da nasıl baktığının bir göstergesidir; önemsiz, işlevsiz kurumlar çünkü(!)

Değerli arkadaşlarım, televizyonlardan, yandaş yayınlardan, yandaş kalemlerden, sözde tarih programları yapıyoruz diye Atatürk’e, cumhuriyete hakaretler yağıyor ama bakıyoruz devletin kurumlarından hiçbir ses çıkmıyor. Bu, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Dil Kurumundan, Tük Tarih Kurumundan da hiçbir ses yok. Tıpkı RTÜK gibi; görmüyorlar, duymuyorlar, “Bu kadar da olmaz.” demiyorlar değerli arkadaşlarım. Atatürk’e inanmıyorlar ya da gündemi takip etmiyorlar ama her iki hâlde de bu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun yöneticilerinin o koltuklarda kalmamaları lazım. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine inanmadıkları gibi parasından maaşlarını alıyorlar, onun gelirlerinden alıyorlar ama Mustafa Kemal’in aleyhinde ne lazımsa onu yapıyorlar.

Şimdi, bakınız, değerli arkadaşlarım, Atatürk diyor ki: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak mahiyet alır.” Türk Tarih Kurumu, tarihi güya yazıyor ama aslına sadık kalmıyor. Bakınız, Türk Tarih Kurumuna daha önceki konuşmalarımda da, bütçe konuşmalarımda da birçok sorular sordum. Bunlardan bir tanesi eski başkan bir kitap yazmış Vahdettin’le ilgili. Geçen yıl, bu Vahdettin’le ilgili bir de sempozyum düzenlendi ve Türk Tarih Kurumu da bunun için bir belgesel yaptı. Türk Tarih Kurumu Osmanlı padişahlarıyla ilgili sempozyumlar için, belgeseller için ne kadar harcama yaptı? Bunu sorduk. Cevap yok, üç senedir yok. “Vahdettin, aslında, kahramandı.” demek için harcanan para nedir? Ben bunu öğrenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, “Vahdettin Ayrılış” adlı belgeseldeki ve eski başkanın kitabındaki Vahdettin ile Büyük Atatürk’ün “Nutuk” adlı kitabındaki Vahdettin hiç birbirine benzemiyor. Hangisi doğru? Atatürk’ün “hain” olarak nitelediği bir kişi Türk Dil Kurumu tarafından, Türk Tarih Kurumu tarafından hem de Büyük Atatürk’ün mirasıyla kahraman olarak sunuluyor. Bunu kabul etmek mümkün mü? Kaynak Nutuk mu? Yani Atatürk mü yoksa eski başkan mı olacak? Cumhurbaşkanının bile Nutuk’a atıf yaptığı yerde Türk Tarih Kurumunun bunu reddetmesi tek kelimeyle ayıptır. Ne diyor Cumhurbaşkanı 10 Kasımdaki Atatürk konuşmasında: “Atatürk’ün Nutuk adlı eserinde yeni Türkiye'nin defalarca zikredilmesi ilginçtir.” diyor. Ama Cumhurbaşkanı bunu söylerken neyi kastediyor acaba? Çünkü onun söylediği yeni Türkiye’yle Mustafa Kemal Atatürk’ün tarif ettiği yeni Türkiye'nin hiçbir benzer tarafı yok, taban tabana zıt değerli arkadaşlarım. Türkiye 29 Ekim 1923’te gerçekten yeni bir Türkiye’ye geçmiştir. Türkiye tek kişinin egemenliğinden millet egemenliğine geçmiş, akıl ve bilimi rehber almıştır 1923. Bugün ise o tek kişinin egemenliği söz konusudur. Yine tek kişi egemen ve o kişi de diyor ki Din Şûrası’nda: “Vahyi bir kenara koyup akıl ve bilim tek çıkış yoluymuş gibi gösterilmesi manidardır.” Yani bilim ve akıldan vazgeçelim, vahiy yoluyla ülkeyi yönetelim diyor. Değerli arkadaşlarım, kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz? Bu nasıl bir anlayıştır, bu nasıl bir çağ dışılıktır? Türkiye Cumhuriyeti nereye gidiyor? Cumhurbaşkanı yeni diyerek eskiyi önümüze getiriyor, sorun da buradadır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada birçok konu var, vakit çok azaldı, onun için fazla uzatmak istemiyorum ama bugün Müslüman ülkelerde kan ve gözyaşı varsa Türkiye tüm Müslüman ülkelerden farklı bir konumda ise bunun nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki ileri görüşlülüktür; kuruluşundaki aydınlığın, çağdaşlığın temel alınmasıdır; kadın-erken eşitliğinin temel alınmasıdır. Değerli arkadaşlarım, fıtrat değil Anayasa, kadın-erkek eşittir. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu ortadan kaldırmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız ve ülkemizi ve bütün kadınları uyarıyorum. Bu iktidar kadın erkek eşitliğine kökten karşıdır çünkü Türkiye’yi din kurallarıyla yönetilen bir ülke hâline getirmek istiyor. Türkiye buna katlanmayacak, Türkiye laikliğin tepelenmesine katlanmayacak, Türkiye mutlaka Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına rağmen çağdaş uygarlığa mutlaka ulaşacak.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet inanmıyor size.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Gülser Yıldırım.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA GÜLSER YILDIRIM (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bütçesi üzerine konuşmamı yapacağım.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, 1982 yılının darbe koşullarında Atatürkçü düşünceyi, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini yaymak ve bu konuda bilimsel araştırmalar yapmak için Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur. Bizler parti olarak hiçbir dilin, kültürün ve tarihsel gerçekliğin bilimsel olarak araştırılmasına ve yaygınlaştırılmasına karşı değiliz. Fakat bir halklar ve kültürler mozaiği olan bu topraklarda, diğer halkların ve kültürlerin de kendi dillerini, tarihlerini ve kültürlerini araştırabilecekleri ve yaygınlaştırabilecekleri kurumların oluşması için gerekli hukuksal zeminin oluşturulması gerekmektedir.

Partimiz, bütün kimliklerin ve toplumsal renklerin bütün farklılıklarıyla, hiçbir baskı ve ayırımcı uygulamaya maruz kalmadan varlığını korumasını ve geliştirmesini her koşulda savunmuştur ve bunu savunmaya devam edecektir.

Bizler, bu topraklarda yaşayan bütün insanların eşit ve özgür bir yurttaşlık hukuku içerisinde yaşama hakkına sahip olduklarını temel bir ilke olarak kabul ediyoruz.

Türkiye gibi çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı bir ülkede, tekçi anlayışın ortadan kaldırılması, halklarımızın gelecekte de eşit, özgür ve barış içinde bir arada yaşamaları için zorunlu bir koşul hâline gelmiştir. Aynı zamanda, mensup olduğumuz siyasal gelenek, asimilasyon ve inkâra karşı mücadele ederken bu uğurda büyük bedeller ödeyen bir geleneğin sürdürücüsüdür.

Dünyanın her yerinde halkların, inanç ve kültür gruplarının birlikte, gönüllü yaşayabilmeleri ancak eşitlik ve özgürlükle mümkün olmuştur. Egemenlerin halkımıza yönelik imha, inkâr, sürgün, aşağılama ve asimilasyon politikalarına karşı duran ve bu anlayışları her koşulda mahkûm eden partimiz, geçmişte yaşanan acıların paylaşılması ve karanlık tarihin aydınlatılması için geçmişle yüzleşmeyi ve hesaplaşmayı her koşulda savunmuştur.

Bu bağlamda, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, birçok resmî kurum gibi toplumsal ve sivil dinamiklerin yapması gereken işi devralmış ve devletin ideolojik bir aygıtı olarak işlev görmüştür. Yüzyılın başında dünyanın birçok yerinde kurulan ulus devletlerin resmî ideolojilerini üretip yaygınlaştırmaları için bu tarz kurumlar bizzat devletin kurucu kadroları tarafından oluşturulmuştur. Bu tarz kurumlar kendi kuruluş amaçlarını açık seçik belirtmeseler de resmî ideolojinin yaygınlaşmasına yönelik araştırma ve projeler yapan birçok kurum gibi kendini kamusal kaynaklarla finanse ederek resmî ideolojiye bilimsel dayanaklar hazırlarlar. Bizler bu kurumların devletin ideolojik ve ekonomik bağımlılık tekelinden çıkarılarak özerk ve sivil akademik yapılara dönüşmesini savunuyoruz.

Onun için, kısa vadede yapılması gereken şey, söz konusu kurumun yapısal bir değişime tabi tutularak yeniden radikal bir biçimde organize edilmesi ve tüm halkları kapsayan gerçek anlamda bir kültür, dil ve tarih kurumu hâline gelmesinin sağlanmasıdır. Çünkü “kendimiz için istediğimiz şeyi başkaları için de istemeliyiz” kuralını işletmek demokrat olmanın asgari ölçülerinden biridir. Bunun yanında, modern demokrasi kültürü çoğulculuğun ve eşitliğin birleştirici, tekçiliğin ve eşitsizliğin bölücü olduğunu binlerce örnekle önümüze sunmuştur.

Benim buradan belirtmek istediğim birkaç husus var: Birincisi, 1982 Anayasası’yla oluşturulan birçok dil ve kültür kurumuna aktarılan kamusal kaynaklar ülkedeki diğer yüzlerce kültür ve dil kurumuna da aktarılıp bu kurumlar desteklenmelidir. Bu ülkede kaybolan her dil, yitirilen her kültür bu toprakların ruhunu çölleştirmektedir. Devletin kültür ve dillere karşı geliştirdiği çifte standart tekçi ideolojilerin alışkanlığı olup eşitlik ve adalet ilkesiyle kesinlikle bağdaşmamaktadır.

HES’lerle ve güvenlik barajlarıyla binlerce yıllık bir tarihsel hafızayı suya gömen, yok olmak üzere olan dillere karşı tek bir önlem bile alamayan bir kültür ve dil politikası aynı zamanda bu toprakların da ruhuna aykırıdır. Kendi dil, kültür ve tarih kurumları ile üniversitelerle ortak çalışma grupları ve araştırma birimleri oluşturan devlet, Mardin Artuklu Üniversitesindeki Kürdoloji Bölümünün başarılı çalışmalarına karşı bölümü yargı kıskacına almakta ve itibarsızlaştırarak çifte standart uygulamaya devam etmektedir. 2012 yılında Millî Eğitim Bakanlığının ve bazı üniversitelerin ortak koordinasyonuyla açılan ve Kürtçe öğretmenliği programlarından mezun olan bine yakın Kürtçe öğretmen adayına sadece 18 kişilik bir kontenjanın ayrılmasını Hükûmetin kültür ve dil politikasının aynası olarak görüyoruz.

Neredeyse yüz yıldır bu ülkede dil ve kültür, iktidarların elinde ideolojik bir silaha dönüştürülmüştür. Devletin sürekli toplum üzerinde uyguladığı toplumsal mühendislik uygulamalarının en büyüğü bundan doksan yıl önce yapıldı. “Ülkede Türkçenin dışında hiçbir dilde eğitim yapılamaz.” kuralını dayatan kurucu resmî ideolojinin yerine, bugün aynı yol ve yöntemleri kullanarak Osmanlıcayı zorunlu dil dersi uygulamasına almaya çalışan bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Bu ülkede milyonlarca insanın konuştuğu Kürtçeyle ilgili bu denli isteksiz davranan Hükûmetin Osmanlıca konusundaki bu ısrarına dair sadece şunu söyleyebilirim: Osmanlının kültür ve dil politikasındaki çoğulculuğu ile bugün devletin tekçiliği kıyaslandığında bugünkü devlet sistemi, Osmanlıyla kıyaslanmayacak kadar geride kalmıştır.

Tarih, bir demagoji ve propaganda kaynağı olmaktan çok sosyal ve kültürel mirasın ve hakikatlere ulaşmanın bir aracına dönüştüğü zaman anlamlı olur. Dünyanın en büyük devlet arşivlerinden biri olan Osmanlı arşivi sadece bugün ulus devlet sınırları içerisinde yaşayan Osmanlı tebaasını değil Osmanlı devlet idaresi altında yaşayan bütün halkların tarihine dair önemli kaynaklar barındırmaktadır. Örneğin; AKP Hükûmeti Osmanlıca dilini topluma dayatacağı yerde Osmanlı arşivlerini tamamıyla araştırma ve incelemeye açarak bu konudaki samimiyetini gösterebilir. Bir dönemler bu topraklarda yaşayan ve neredeyse bugün çok az bir kısmı kalan Asuri, Süryani, Ezidi, Rum, Ermeni ve Frenklerin tarihine ait zengin kaynaklara ancak bu sayede ulaşılabilir.

Devletin çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli bir toplumsal çoğulculuğu sadece tek etnik kimlik kategorisine indirgemesi ve kültür politikasını böyle bir anlayışın üzerine kurması bu çağın ve insanlık tarihinin ruhuna aykırıdır. Bir devlet eğer kendi egemenlik alanında yaşayan bütün halklara belli görev ve sorumlulukları eşit biçimde yüklüyorsa devletin de bu halklara karşı eşit davranma gibi ciddi bir sorumluluğu vardır.

Bu bağlamda son olarak şunu belirtmek istiyorum: Devletin doksan yıldır asimilasyon ve inkâr politikaları sonucu birçoğu neredeyse yok olmak üzere olan dillerin, kültürlerin ve inançların yok olmaması için bizzat sivil dinamikler tarafından oluşturulacak kültür kurumlarına devlet kamusal bir bütçe ayırmalıdır. Kültür dil ve tarih kurumları ancak böyle bir uygulamayla gerçek işlevlerini yerine getirebilirler.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, bir dakikası kaldı, bir sonraki konuşmacımıza lütfen ilave edin.

BAŞKAN – Olur.

Evet, şimdi Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken.

Size mi ekleyeyim?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Evet, evet.

BAŞKAN – On beş dakikaydı, size ekleyeyim, on altı olsun.

Buyurunuz.

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 2015 merkezi yönetim bütçesiyle ilgili Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü hakkında partimizin görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, özellikle konuşmamın ilk etabını can kulağıyla dinlemenizi, Türkiye’de bir Kürt milletvekili olarak dile getireceğim bu hususları bir vicdani hesaplaşmayla, bir empati duygusuyla kendi içinizde değerlendirmenizi özellikle rica ediyorum. Eminim ki konuşmamın başlangıcında hepiniz dile getireceğim hususlara katılacaksınız, sonrasında bir kelimede yaptığımız birkaç harf değişikliğiyle kendi vicdanlarınızla baş başa kalacaksınız.

Şimdi, özellikle bu yurt dışında yaşayan Türklerin sorunlarıyla ilgili hem iktidar partisinin hem Meclisin son derece duyarsız yaklaştığını Halkların Demokratik Partisi olarak biz düşünüyoruz. Hemen hemen dünyanın pek çok yerinde yaşayan Türkler ağır sorunlarla karşı karşıyalar. Bakın, Almanya’da Türkler getto hâlinde yaşamaya zorlanıyor, ana dil hakkını kullanamayacak devlet baskılarıyla karşı karşıya kalıyorlar. Ana dil hakkını kullanamayan Türklerin durumuyla ilgili eminim ki bu Parlamentodaki bütün milletvekillerinin hissiyatı aynıdır. Deyim yerindeyse, oradaki Türkler tam bir kültürel asimilasyonla karşı karşıyalar yani bu sıralardaki milletvekillerinin tamamı ana dil hakkı ve kültürel asimilasyona tabi tutulmaya karşı ortak bir duruş sergilemeliler.

Yine, bakın, Çin’de Uygur Türkleri bizim buradan bölünme olarak gördüğümüz özerklik hakkına, özerklik statüsüne sahipler ama Uygur Türkleri “Biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz.” diyorlar, her halkın kendi kendini yönetme hakkının evrensel kriterini hayata geçirmek istiyorlar. Çin Hükûmetinin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin baskılarla, sömürü politikalarıyla, birtakım katliam uygulamalarıyla Uygur halkının, Uygur Türklerinin iradesini kırmaya çalışmasını kabul etmiyoruz. Sadece Uygur Türkleri için değil, dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan halkların bu şekilde kendi kendini yönetme hakkının gasbedilmesine eminiz ki buradaki bütün milletvekilleri karşı çıkarlar.

Bakın, Balkanlarda da durum aynı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Bulgaristan’daki Türklerin hangi baskılara maruz kaldığını biliyorsunuz. Onlar çoğu zaman Bulgar milletinin bir parçası olarak görüldüler. Zorla Türkleştirilmeye çalışılan, zorla Müslümanlaştırılmaya çalışılan Bulgarlar olarak değerlendirildiler. Hatta Bulgaristan hükûmeti utanmasa, “Bunlar yolda yürürken ‘tark, tırk’ sesi çıkaran Bulgarlardır.” diyecekti. Böylesi hazin bir tabloyla karşı karşıyayız. Bütün milletvekillerinin bu konuda duyarlı olması gerektiğini düşünüyoruz. Bulgaristan’da hem dilden hem dinden dolayı, dinî inançlarından dolayı, Türkler ağır baskı altında. Bir müftünün bile oradaki, yereldeki Türkler tarafından seçimine Bulgar devleti izin vermiyor, merkezden atıyor. Sofya’dan müftüyü, yerel halkın iradesine rağmen atayıp oradaki kültürü, tarihi, dili, sosyal dokuyu bilmeyen uygulamaları oradaki Türk halkına reva görüyor. Eminim ki yine bütün milletvekilleri olarak hepiniz buna karşısınız.

Bakın, Gürcistan’da aynı sorunlar var. Gürcistan’da Ahıska Türkleri “Sınır güvenliğini tehdit ediyorlar.” gerekçesiyle zorla göçe tabi tutuluyorlar. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün müdür? Sınır güvenliğini bir halkın tehdit etmesi diye bir şey olur mu? Bir devlet böyle bir ayıp yapar mı? Ama Gürcistan devleti, bakın bu ayıbı yapıyor. Biz hem Bulgaristan’ın hem Çin’in hem Gürcistan’ın bu kirli geçmişleriyle bir an önce yüzleşmeleri gerektiğini, hakikatleri araştırma ve yüzleşme temelinde komisyonlar kurarak oradaki halktan özür dilemelerini bekliyoruz.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bravo.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Moldova’da aynı şekilde Gagavuz Türkleri yaşıyor ve Gagavuz Türkleri özerklik istiyorlar. Moldova Hükûmeti uzun bir süre “Özerklik ülkeyi böler.” diye Gagavuz Türklerinin taleplerine karşı çıkıyor. Sonra, Türkiye'nin de ara buluculuğuyla 1974’te Gagavuz Türkleri özerkliği elde ediyorlar ve şimdi Moldova Hükûmeti gördü ki, özerklik, Moldova’yı bölmeyen bir yönetim şekli olarak Gagavuz Türklerinin kendi kendini yönetme hakkını tesis ediyor.

Burada, son olarak, hepinizin aşina olduğu Türkmenlerin yaşadığı durumu da ifade edeyim. Orta Doğu halklarının başına bela olan IŞİD çeteleri Kürt, Türk, Arap, Acem ayrımı yapmadan her yerde terör estiriyor; Tuzhurmatu’da, pek çok Türkmen bölgesinde binlerce Türkmen’i âdeta katliamdan geçiriyor, kadınlarını köle pazarlarında satmaya çalışıyor. Niye böyle oluyor? Çünkü, Irak’ta, Suriye’de, Kürdistan’da Türkmenlerin kendi kendini yönetme hakkı olmadığı için bunlar oluyor.

Federal Kürdistan bölgesinde Türkmence ana dilde eğitim hakkı vardı ama Türkmen halkı orada Türkmen dilini resmî dil olarak bize de taleplerini iletti, biz de Kürdistan Hükûmetine ilettik. “Kürdistan bir bütündür, bölünemez. Türkmenceyi, Türkçeyi resmî dil olarak kabul edersek Kürdistan bölünür.” demediler çok şükür ki, Türkmen dilini orada resmî dil ilan ettiler. Şu anda orada halklar barış içerisinde yaşıyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, dikkat ederseniz, tüm milletvekilleri ana dil hakkını savunuyor, değil mi? Türklerin ana dil hakkını savunmak en büyük insani erdemdir. Kültürel asimilasyona karşı çıkılıyor, etnik ayrımcılık, kendi kendini yönetme hakkı, oradaki yöneticilerin seçilme hakkı, yerel halk tarafından seçilme hakkı, bütün bunlar bir hak olarak aslında hepimiz tarafından kabul ediliyor değil mi? Şimdi, bakın, bir tek kelimede “Türk” kelimesinde t ve k harflerinin yerini değiştirelim, “Türk” yerine “Kürt” yazalım, o zaman milletvekillerinin siyasete bakış açısı, kürsüye, bize vermiş olduğu tepkinin değiştiğini göreceğiz. Ben, bu konuşmayı, Kürt halkının maruz kaldığı uygulamalar olarak burada yansıtsaydım, eminim ki hepiniz bu ortak duygu içerisinde olmazdınız. İşte siyasette en önemli şey budur değerli arkadaşlar. Nasıl ki Türklerin yaşadıkları coğrafyada dilinin, kimliğinin, kültürünün, inancının yasaklanmasına karşı çıkıyorsak, nasıl ki o ülkelerin yasalarında ve anayasalarında bu hakların güvence altına alınmasını istiyorsak, o zaman kendi ülkemizin içine bakmanın da zamanı çoktan gelmiştir, hatta geçmektedir. Kürt halkının, Türkiye’de yaşayan Lazların, Çerkezlerin, Gürcülerin ana dillerini bir tehlike olarak görmekten, Alevilerin, Asuri Süryanilerin, gayrimüslimlerin inancını bir tehlike olarak görmekten, evrensel kriterlere göre düşünüyorsak, bir an önce vazgeçmemiz gerekiyor diyor, hepinizi vicdana davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde de özellikle basın-yayın politikalarıyla ilgili birkaç hususu yine partimiz adına vurgulamak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, bir ülkede yargı, yürütme ve yasamanın bağımsız olması son derece önemlidir, güçler erkinin olması son derece önemlidir ama bir dördüncü güç olarak medyanın da bağımsız olması en az bu üç erkin bağımsızlığı kadar önemlidir çünkü medya halk adına bütün bu bahsetmiş olduğumuz erkleri denetleyen bir pozisyondadır. Maalesef bağımsız medyayla ilgili zaten kötü olan mevcut durum AKP Hükûmeti döneminde katbekat aşılmıştır. Bağımsız medya yerine havuz medya uygulamasına geçilmiş, özellikle havuz medyasının birtakım kredilerle desteklenen patronları ve köşe yazarları aracılığıyla âdeta Hükûmetin elinde bir siyasal iktidar aracı olarak maalesef medya kullanılmaya başlanmıştır.

AKP’nin medyaya yaklaşımı her alanda olduğu gibi bir havuç-sopa politikasına dayanıyor, her alanda bunu yapıyor AKP. Bir kısım medyaya demin dediğim ihaleleri rant kazandırma üzerinden havuç gösteriyor, havuç uzatıyor; muhalif olan, özgür basın geleneğini temsil eden medya kanalları üzerinde ise polisin, yargının iktidar sopasını eksik etmiyor. Burada, özellikle AKP dönemindeki sansür uygulamasının ne boyutlara geldiğini bilmeyen milletvekili yoktur.

Tek bir örnek vereyim: Roboski’de F-16 savaş uçaklarıyla 34 yurttaşımız, bu ülkenin 34 yurttaşı bedenleri paramparça olacak şekilde katledildiğinde diasporadaki Kürt basını ve dünyadaki basın kuruluşları saatlerce canlı yayın yapmalarına rağmen, AKP Hükûmetinin talimatlandırdığı medya kuruluşları âdeta yirmi dört saatten sonra buradaki haberleri yazmaya başladılar. Böyle ağır bir katliamın bile bu talimatlarla görmezlikten gelinmesi, halktan saklanması AKP Hükûmeti döneminde uygulanan sansürün ne boyutlarda olduğunu bizce açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Sadece yazılı basına, görsel basına yönelik sansürler yok. Sosyal medyada Twitter’a, YouTube’a yönelik sansürlerle de biz AKP döneminde tanıştık. Sosyal medyada eminim ki hepiniz izlemişsinizdir. Özellikle Twitter ve YouTube yasaklarının gündeme konduğu dönemlerde dünya parlamentolarında bu politikalar yüzünden kürsüde gülme krizine girip konuşmasını tamamlamayan politikacıların ülkemizi düşürdüğü kötü durumu hepiniz gördünüz. Bunların kabul edilecek bir yanı yok.

Eğer biz Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasi istiyorsak, eğer gerçekten sosyal bir hukuk devleti istiyorsak bağımsız bir medyayı da bir an önce oluşturmalıyız. İktidarın kendi siyasal amaçları için kullanmış olduğu bir merciden bu medyayı bir an önce çıkarmalıyız.

Bakın, dün bir milletvekili de söyledi, bugün basın-yayın organları da yazıyorlar: Bir zamanlar “paralel yapı” olarak nitelendirdiğiniz kesimlerle birlikte özel operasyonlar yürütüyordunuz. O “paralel gazeteler” dediğiniz yayın kuruluşlarına çarşaf çarşaf önden listeler veriliyordu, arkasından sizin talimatınızla gece yarısı operasyonları yapılarak gazeteciler, siyasetçiler evlerinden alınıp cezaevlerine gönderiliyordu. Şimdi paralel yapıyla yolunuz ayrıldı, paralel yapının mevcut durumunu, o günkü operasyon uygulamış olduğunuz kesimlerin durumuyla eş değer hâle getirdiniz.

Biz, özellikle bu ikircikli tavırlardan, konjonktürel oportünist yaklaşımlardan medyanın arındırılması gerektiğini düşünüyoruz.

O döneme ait bazı gazete kupürleri var burada. Bakın, şu anda hem havuz medyası hem de o zamanın paralel yapı, bugün “paralel yapı” dediğiniz yayın organları aynı manşetle çıkmış, 6 gazete sizin talimatınızla aynı manşetle çıkmış. “Demokratik talebe can feda.” derken Yeni Şafak da, Sabah da, Zaman da, Bugün gazetesi de aynı manşeti atmış. Sayısız örnekleri var. Dün sizin emrinizdeyken bu gazeteler, bu yayın kuruluşları iyiydi, bugün sizinle yolları ayrıldığı için onları siz farklı bir noktada ele almaya başladınız.

Bakın, bu ikircikli yaklaşımlarla tarafsız medyayı, bağımsız medyayı sağlamak mümkün değildir. Gazetecilik mesleği üzerindeki, basın-yayın özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmayla ilgili Hükûmetinizin bir an önce bazı adımlar atması gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.

Bu anlamda, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün 2011 yılında hazırlamış olduğu raporda 180 ülke arasında sondan 26’ncı sırada olduğumuzu, bugün de mevcut durumun aynı olduğunu, Türkiye'nin basın özgürlüğü açısından hâlâ 154’üncü sırada olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu yanlışlardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini buradan tekrar ifade etmek istiyorum.

Özellikle yürüyen çözüm süreci açısından da basın özgürlüğü, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün en temel, en önemli noktalarından biri olarak hepimiz tarafından hassasiyetle takip ediliyor.

Önümüzdeki dönemde de temennimiz odur ki mevcut güvenlik paketi gibi birtakım baskıcı yasalar yerine bu Meclise demokrasiyi geliştirecek, basın özgürlüğünü geliştirecek, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engelleri kaldıracak birtakım yasal düzenlemelerle gelirsiniz. Bunu yapmadığınız sürece ne yaptığınız bütçeler demokratik olur ne de sizin politikalarınız inandırıcı olur diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

Buyurunuz.

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisi adına sizleri ve bizi televizyonları başında izleyen halkımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Evet, ben biraz paradan konuşacağım arkadaşlar, hazineden, bankalardan, milyarlardan konuşacağım. Açık söyleyeyim, Sayın Babacan’ın canı sıkılıyordu, deminden beri konuşanlar başka konuları konuşuyordu. Sayın Akdoğan’ın da canı sıkılmaya başladı. Bakın, “Mevzubahis olan paraysa gerisi teferruattır.” diye başlayan bir anlayışta eğer milletin anasını sevenler, yavrusuna sövenler, babasını dövenler, devleti soyanlar varsa halkların adına bunun hesabını sorma hakkımız var. Biz onların oylarıyla geldik, bunun için buradayız.

Şimdi, ben bunu niye söyledim? Söylemek zorundayım arkadaşlar. Çünkü, ben böyle bir listeyle geldim, Türkiye’de en çok kazanan 100 kim? 100 kurum. Kim bunlar? 100 tane kurumun içinde ilk 17 sırada bankalar var. 50 tane bankanın da 38 tanesi yabancı sermayeli. Sonra, özelleştirilen şirketler var, TELEKOM gibi, ne diyeyim size işte, elektrikle ilgili bütün şirketler çok kazanmış, enerjiyle ilgili. Hani geçen sunuş konuşmamda anlatmıştım ya, enerji, ahtapot kolları gibi her yerde. Çok çok fazla enerji şirketi var. Peki, bunlardan sonra kim var? Ya, arkadaşlar, içki sanayisi… Türkiye çok içiyor o zaman, Türkiye çok içiyor. Yüzde 50 de AK PARTİ’liler oy aldığına göre AK PARTİ’liler de çok içiyor herhâlde; diğer taraf, yüzde 50 bu kadar içemez ki. Aha işte, rakamlar burada, 27’nci sırada. Dikkat edin, sadece devlet dolaylı vergi almıyor. “Yüzde 60-70 ideolojik vergi alıyoruz.” diyorlar ya; zam, zam, zam yapıyoruz ya, değil. Kesinlikle, ben buna inanıyorum. “Yüzde 50 bize oy verdi.” diye geçiniyorsanız yüzde 50 de burada götürüyor malı.

Şimdi, bir de baktım, Philip Morris, sigara, tekel, o konularda da, bu da iyi kazanıyor. Şimdi, üçe bölelim: Bir, bankalar; iki, özelleştirilen sektörler, maden şirketleri. Bakın, dikkat edin, enerji alanı özellikle, kömür, ocaklar, ölüm, çevre, doğa, felaket… Devam ediyorum, bilmiyorum, 5-6 tane de kendini gizli tutan –bunlar kamuya açılmayan şirketler herhâlde- şirket var. Yani, ben biraz meraklıyım arkadaşlar, kusura bakmayın çünkü 100 tane şirket, şu 100 şirketi taradım, uyumadım dün gece, baktım ne var.

Türkiye’nin gündemine geliyoruz, mega projelere. Bu mega projeler nedir arkadaşlar? Üçüncü havalimanı, sonra üçüncü köprü, Avrasya tüp geçit, Kanal İstanbul, şehir hastaneleri, İzmit-Gebze köprü… Şimdi, gelelim buraya. Burası, hepsi güzel, güzel projeler de kim almış bu projeleri, ya kim almış, kim? Aha bu 100 kazananın içinde kaç tanesi var? Taradım, onca şirketten 1 tane vardı arkadaşlar; bilirsiniz, telefon kayıtlarına yansımıştı. Şimdi, oturup konuşacağız. Bizim memlekette demişler ki: “İşin yoksa şahit ol, paran çoksa kefil ol.”

Sayın Babacan, Allah aşkına, ne oldu da geçen 2013 Nisanda bir yönetmelik değişikliğiyle Hazineyi kefil, garantör yapıverdiniz geçmişe yönelik, 2012’ye kadar? Sayın Babacan, iki dönemdir beraber çalışıyoruz ve sizi seviyorum gerçekten ve şunu söylemek istiyorum: 2013 Nisanında devleti, Hazineyi kefil yaptınız. Bu Hazineyi kefil yaparken geriye dönük de şirketleri kattınız. Bu, haksız rekabet değil mi? Belki diğer şirketler de yüksek teklif verirdi; üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul, üçüncü köprü… Hatta biz ne acayip projeler önerirdik, Türkiye’yi böyle…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Uçururduk(!)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ne olacak?

Şimdi, Sayın Bakanım, düşün, cepte para yok, ihaleyi aldı, para yok ama devlet garantör. Gitti Avrupa Bankasına, Dünya Bankasına, krediyi aldı geldi. Krediyi aldı geldi, burada işe başladı ve sorumluluğu yok…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Parası yok, itibarı var(!)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Kaç milyar dolar?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Çünkü kişisel sorumluluğu yok, şirket var. Aldı parayı, batırdı şirketi gitti. Ne olacak?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Devlet ödeyecek.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hazine var.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Devlet ödeyecek, yaa…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yani, biz ödeyeceğiz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, üçüncü havalimanı… Dün Ulaştırma Bakanınız dedi ki: “Biz, üçüncü havalimanı için hafriyat yaptık, çalışmaya başladık.” Ulaştırma eski Bakanınız Sayın Binali Bey de dedi ki: “3 milyon metreküp hafriyat yaptık.” E, kardeşim, sen projeyi teslim etmemişsin müteahhide; etmemişsin, garantör olmuşsun; garantör olmuşsun, adam Dünya Bankasına, Avrupa Bankasına para aramaya gitmiş. E, peki, madem ihaleye verdin, bu inşaatı kim yapıyor? DHMİ yapıyor, değil mi? Kotu da indirdiniz üçüncü havalimanında, bereket versin.

Şimdi, ben bir şey demiyorum ama bir şey biliyorum: Bu kefaletin sonu kötüdür. Niye kötüdür?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Kefaletin sonunda sefalet var.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu kefaletin sonunda, yirmi yıllığına bütün vatandaşlarımızı borçlu kılmışsınız, yirmi yıllığına bütün vatandaşları borçlu kılmışsınız.

Şöyle biraz daha açmam gerekiyor arkadaşlar. Çünkü, bu “Alo Fatih” konusu olan bir konudur. Bir Fatih, Tunus’tan zılgıtı yemişti, bir Fatih de yazdığı için şimdi yazamıyor. Hani, diyeceksiniz niye? Şimdi, 2003’te yapılan çalışmalarda bu yönetmelik… Yönetmelik, dikkat edin, mevzuatı görüyor musunuz, Bakanlık bir yönetmelikle bu kadar milyara karar veriyor. Mecliste, burada gelip bütçe konuşuyor. Boş, boş, burada boş bütçe konuşuyoruz. Bir kalemde, bir yönetmelik; bir Resmî Gazete’de 100 milyar. 100 milyar şu an dolaylı borcu var Türkiye’nin kefil olarak. Siz gelip bize burada her gün “IMF’ye borcumuzu 2013’te ödedik, son taksitini de Sayın Babacan nisan ayında, 2013’te ödedi; bu sene bir de IMF’ye 5 milyar dolar borç verdik.” diye hava atıyorsunuz. Durun bakayım, havanızı indiririz vallahi, öyle hava mava basmak yok.

Şimdi, tamam, ödediniz. Garantörlük 100 milyar doları buluyor. Şimdi, sizin, kamunun dış borcu 189 milyar, özel sektörün 277 milyar dolar, 411 milyar da iç borcunuz var.

Şimdi, söyleyin bakayım bana… Bir de kefilsiniz. Kefil olarak… Bu şirketlere bu mega projelerde 100 milyar dışarıya, dış bankalara kefilsiniz. Peki, kefaletiniz olunca, IMF’ye borcunuzu ödediniz diye borcunuz yok mu şimdi? IMF’nin mecburu olabilir Türkiye yakında, bu kafa mecbur ettirebilir.

Bakın, çok açık uyarıyoruz. Şimdi, niye uyarıyoruz? Binali Bey’in… 20 milyon metreküp hafriyatı hangi parayla yaptınız? Soruyorum. Havalimanını vermişsiniz bilmem ne, ne, ne şirketine. O şirketleri de kuyruğa dizmişsiniz “Yürü havuza.” demişsiniz. Herkes havuza 100 milyoncuk bırakacak. Tabii ya, 3 milyar garanti. Devlet yüzde 80 garantiye almış ya, yüzde 20’yi de kim ödeyecek? O şirket ödeyecek. Onu da herkes öder ya, yüzde 20’yi; yüzde 80’e kefil olmuş ya devlet. Şimdi, bunu aldıktan sonra bir yönetmelikle, havuza uğramasa da olmaz ki.

Bence havuzdan büyük bir olay var burada arkadaşlar, ciddi söylüyorum. Niye ciddi söylüyorum? Şimdi, bu paralar yollarda kullanılıyor. Bu büyük projelerde kullanılacak bu paralar. Bir de dikkat edin, Kanal İstanbul Projesi de önümüzdeki aylarda ihaleye çıkacak. Ulaştırma Bakanı ne diyor bakın: “Bu paralara garantör oluruz.”

“Firma sahada çalışmalara başlamadı, şu an bölgede sondaj ve etüt çalışması yapılıyor.” diyor Ulaştırma Bakanı. Ne oluyor arkadaşlar ya! Gelin şu kürsüde anlatın, bu üçüncü havalimanı projesinin yer teslimini yaptınız mı yapmadınız mı? Yaptınızsa, sorumluluğuna kişisel sorumluluk koydunuz mu koymadınız mı? Ben bunun hesabını soruyorum. HDP halktır, halk adına konuşuyoruz biz burada ve çok açık.

Niye denetim kurumu yok bu garantörlükte? Dünyanın her yerinde, gelişmiş her ülkede bin kişiden oluşan denetim kurumları var. Niye denetim kurumu yok arkadaşlar? Yok.

Şimdi, 100 milyar dolarlık gizli borcumuz oluştu mu? Oluştu. Şimdi, bu 100 milyar dolarlık gizli borcumuzla… Aykut burada olsaydı, rakamlarla -2023 vizyonu var ya- 2023’e kadar yirmi yılda milletin ne kadar borçlandırıldığını hesabını çıkar derdim ona.

Buradan şuna geliyorum: GAP’a 36 milyar lira ayırdınız, niye su akmıyor? Eğer bu ülkede ihracat artacaksa istihdam lazım, yatırım lazım. Ee, siz Mardin Ovası’nı niye sulamıyorsunuz? 36 milyara ne oldu? Ya, 36 milyar ayırdınız. Tarım sanayisi gelişecek, tarım endüstrisi gelişecek, orada hayat yeniden şekillenecek. Kırk yıllık proje, on iki yıllık iktidarsınız, 1 milyon 862 bin hektardan on iki yılda… 180 bin önceki hükûmetler yaptı, siz 30 bin hektar sulamışsınız. Ne oluyor burada?

Şimdi, buradan rakamları söyleyeceğim ama zamanım az. Ulaştırma Bakanı diyor ki: “17.421 kilometre duble yol iki üç yıl ancak dayanır.” Bu, 33 milyar lira paradır, garanti kapsamında bunlar arkadaşlar, kefillik… Ya, bu kadar kolay mı 33 milyar, Allah’tan korkun. Vallahi, Şırnak Havaalanı yapıldı, bir yol yaptılar, sonra yağmur, gitti, şimdi yol yok, şu an yok. Silopi’nin içinden geçen İpek Yolu’nuz, hepsi 1 metre, 2 metre çukurlarla dolu, daha dün bir aile trafik kazasında hayatını kaybetti. On defa Binali Bey’e söyledim, Lütfi Elvan Bey’e söyledim. İpek Yolu transit yoldur, Hükûmetinize aittir, kasten yapmıyorsunuz, kasten yapmıyorsunuz, her gün insanlar orada ölüyor.

Konu çok ama zaman az. Bu bankalarla ilgili konuda söylemek istediğim bir şey var ama şu güvenlik paketine geleceğim sayın arkadaşlar, dikkat edin.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – O ne ya?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Güvenlik paketi: Mermi, cezası yok; gaz kapsülü, kafada patlasa cezası yok.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Taş atmanın cezası çok büyük.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Güvenlik paketi ya, Gezi’de, Kobani’de, nerede, vurduğunu vurursun, vuranı korursun, davasını sürgüne gönderirsin. Aha, böyle bir tane sapana dört sene ceza, dört sene. Tabanca, bir sene. Tabancanın cezası bir sene arkadaşlar, bunun cezası dört sene. Alın size, Hükûmet, devletin güvenliği… Sizin Hükûmet kuş mudur korkuyor Sayın Akdoğan? Kuş mudur Hükûmetiniz? (Gülüşmeler)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Avlarsınız Hasip Kaplan Bey.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Ne anlayıştır bu güvenlik anlayışı? Güvenlik hukukla korunur, insan haklarıyla korunur, demokrasiyle korunur, adaletle korunur; adaletin olduğu yerde barış olur arkadaşlar.

İnanın, çok konu var konuşacağım. Zaman bu kadar. Ne diyeyim? İnşallah sevgili Başbakan yardımcılarımız gelir, buna yanıtını verir.

Bu sarı zarf da moda biliyorsunuz, rüşvette kullanılıyor. Bana bakmayın, koydum yerine tekrar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu kanun buradan çıkarsa suç aleti olur bunlar.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sapanı bırak, cezası ağır.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Kaplan, bir bilye atsaydınız Hükûmete doğru aslında, bakalım düşüyor mu kuş!

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bilye atmaz, gül atar oraya, gül atar Hasip ağabey

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yahu kardeşim, biz Hükûmete çevirdik, siz korkuyorsunuz oradan. Ben de anlamadım gitti yani.

Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili Sayın Abdullah Levent Tüzel.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, İnsan Hakları Haftası’nda 2015 bütçesini konuşuyoruz. Aslında bütçenin kendisi insan haklarının bizatihi ihlalini teşkil ediyor. Çünkü memlekette, bildiğiniz gibi, her şeyden çok açlığı ve kanları konuşuyoruz, âdeta açlık ve kan kokan bir bütçe. Neden böyle diyoruz? Başbakan, biliyorsunuz “Sokaklara çıkarsanız sonucuna katlanırsınız.” diyerek âdeta hakkını savunanları geri döndürecek bir şekilde akan kandan sorumlu olacaklarını söylüyor. Yine aynı şekilde, Cumhurbaşkanı halkı sokağa dökenlerden hesap sormaktan söz ediyor ve dolayısıyla, baktığınızda, emekçiye, ezilen halklara, eşit haklar isteyenlere, sömürüye karşı çıkanlara dönük bir terör estiren bütçeyi konuşuyoruz.

Buradaki sunuş konuşmasında Sayın Başbakan, sözlerinin başlangıcında “Bize göre her şey insan içindir.” dedi. Evet, Hükûmet tepeden aşağıya âdeta insanlığa hizmet için çalışıyor ama değerli milletvekilleri, sevgili halkımız, bildiğiniz gibi, insan var, insancıklar var. Bu bütçede Cumhur Reisine var ama vatandaşlara yok. Bu bütçede, biraz önce Hasip Kaplan’ın gösterdiği gibi, iç güvenliğe fazlasıyla var ama can alan iş güvenliğine, işçi sağlığına yok yani gaza, copa ve TOMA’ya var ama insan haklarına ne yazık ki yok.

Başbakan burada “G7’ye başkanlık yapacağım.” iddiasıyla âdeta söz vererek “Ekonomiyi büyüteceğiz.” dedi ama Başbakanı rakamlar, dünyadaki gelişmeler, bizzat kendi içerisindeki çalışan bürokratları ve Sayın Ali Babacan yalanlıyor. Biliyorsunuz, şu dönemdeki tutturulamayan millî gelir meselesinde açıklama hazır: Don oldu, yağış oldu, iklim koşulları elvermedi, tarım sektörü istediği hasılatı yapamadı, hedeflere ulaşamadık. Ve işte bu büyüme rakamları, işsizlik rakamları, enflasyon rakamları ortada. O nedenle de büyüme hedeflerini geri çekme konusunda şimdiden hazırlıklar yapılıyor ama halkımız âdeta uyutulmaya devam ediliyor. 100 üniversite, 189 adalet sarayı, 759 santral, 3 milyar ağaç, 3,5 kat büyüme, uçtu da uçuyorlar ama gelin bir de şu rakamlara bakın, ülkemizin gerçekliklerine: Aylık 585 liranın altında gelirle yaşayan tam 22 milyon yurttaş... Evet, Türkiye İstatistik Kurumu halkın yüzde 15’inin yoksul olduğunu söylüyor. Çalışabilir nüfusun yüzde 17’si yani 5,5 milyon insanımız işsiz. 4 milyon asgari ücretli var, asgari ücretin de açlık sınırlarının çok çok altında olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin kuruluşunda bir sihirli sözcük vardı, onları duymaz olduk. Topluma kendilerini sunarken, biliyorsunuz, 3Y’den söz ettiler. Neydi onlar? Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklarla mücadele. Şimdi, bu yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar âdeta AKP’nin kodu oldu ve bu 2015 bütçesinin de kodu oldu, her yerde konuşuluyor. Onlara değineceğiz ama geçmeden önce bütçenin mimarı Maliye Bakanından söz etmek istiyorum.

Maliye Bakanı da sunuşunda kutlu yürüyüşten söz ediyor. Evet, yürümek zorundasınız çünkü durduğunuzda düşeceğinizi çok iyi biliyorsunuz. Siz bu “Hadi hadi.” deyip, “aşırı üretim” deyip can alan vahşi kapitalist düzenin başında değil misiniz? Sonra Çalışma Bakanı çıkıyor, Soma’da, Ermenek’te can aldıkça “Bütün bunların sorumlusu bu kâr hırsı peşindeki kapitalistler, aşırı üretim peşindekiler.” diyor. Peki, onları siz koruyup kollamıyor musunuz, siz o düzenin başında değil misiniz?

Değerli milletvekilleri, toplumda büyük bir öfke birikmiştir. 473 milyarlık bütçede açık var. Bu açık neyle kapatılacak? Gelir artışı hedefleniyor, yüzde 12’lik bir gelir artışı. Nereden kapatılacak, nereden sağlanacak? Gelir artışı KDV’den, ÖTV’den, en çok bunu fazlasıyla ödeyen yurttaşlardan, trafik cezalarından, artırılan harçlardan karşılanacak, her zaman olduğu gibi yine buradan çıkartılacak.

Dün burada Bülent Arınç’ı dinledik, milletvekilleriyle tatlı tatlı sohbet ediyordu. Ben “Jandarma” türküsünü söylemeyeceğim ama hakkını almak için yola çıkan işçi sınıfımızı selamlayacağım. Burada bizlere hizmet eden, Meclis çalışmalarında acımasız koşullarda angarya hizmet gören Meclis çalışanlarını selamlayacağım.

Şimdi, duyuyoruz ki Meclis emekçileri de örgütleniyor. Sendikalaşmışlar ama sendika hakkı gasbedildiği için -iş mahkemesindeki açtıkları dava- onlar da Anayasa Mahkemesine gitmişler. Ama Bülent Arınç bunları görmüyor. Bülent Arınç, Sayın Başbakan Yardımcımız, milletvekili maaşlarından, milletvekilliğinin zorluklarından, her şeyi fazlasıyla hak ettiklerinden söz ediyor ama milyonlarca asgari ücretlinin… 891 lira, günde 1 lira artışla şimdi olacak, yeni yılda 922 lira. “Bunlar için ne yapacağız ey milletvekilleri?” diye konuşmak aklına gelmiyor. Ana muhalefet liderine cevap veriyor KPSS’yle ilgili, torpil ve birtakım kayırmalarla ilgili ama sözü dönüp getiriyor bu Mecliste çalışan danışmana, sekretere, onların ne kadar elverişli koşullarda çalıştığından söz ediyor. Yine taşeron, angarya, Meclis emekçileri görülmüyor.

Değerli milletvekilleri, Başbakan diyor ki: “Eğitim, sağlık bütçesini artırdık. Nasıl başardık? Hortumları kestik.” Acaba öyle mi? Sayıştay raporları aksini söylüyor. Tahsil edilemeyen primler, cezalar, usulsüzlükler ve tabii ki İşsizlik Fonu’nun yağmalanması her zaman olduğu gibi devam ediyor. Mart 2002-Eylül 2014, tam 5 milyon başvurunun 3,5 milyonuna yanıt verilmiş, 8 milyar ödenmiş. Peki, geri kalan yüzde 90’ı nerede? Yüzde 90’ı iç borçlanmada, 70 milyarın 60 milyarı iç borçlanmada.

Herkesin ağzında, biliyorsunuz, bir başkanlık sarayı var. Bütçe dışı tutulan TOKİ de bu hesabı bilmiyor, hesabı veremiyor. Eğer verirsek ekonomik düzen altüst olur, açıklarsak kötü olur demeye getiriyor. Şimdi, ben Cumhurbaşkanının eski başbakanlık döneminde dilinden düşürmediği bir veciz sözü hatırlatmak istiyorum, hepiniz biliyorsunuz, neydi o: “Eşek ölür, kalır semeri; insan ölür, kalır eseri.” Cumhurbaşkanımız da bir eser bırakmak istedi, başkanlık sarayını yaptı ama bu başkanlık sarayı, sıfırlanmayan servetlerle yapılmadı; bu halkın, bu yetimin alın teriyle, birikimlerinden yapıldı; o nedenle övülecek bir hâli yok, her yerde de yeriliyor. Ondan sonra da itibarın tasarrufu olmaz deniyor.

Ey Cumhurbaşkanı, ey bu ülkeyi yönetenler; siz asgari ücretli milyonlarca işçinin, emekçinin, açın, yoksulun, sıvasız evlerde yaşayan, karın tokluğuna hayatını sürdürenlerin itibarını ne yapıyorsunuz? Her biri asgari ücret karşılığı olan altın varaklı kadehler bizim değil, 4 bin metrekare halı bizim değil. Sultanlar itibarlı ama milyonlarca yoksul itibarsız. Osmanlıya hep atıf yapılıyor. Osmanlı sultanları da halk sefilken dış borçlarla böyle saraylar yaptırıyordu. Onların ihtişamı, halk bir tarafta inliyordu. Şimdi de kredi kartı borçları altında, sağlıksız bir şekilde yaşamaya mahkûmuz.

Milleti darbecilikle suçlamayı seven Başbakan, egzoz gazında ısınmaya çalışan Suriyeli küçük çocuğu burada diktatörlüklerle, darbelerle açıklamaya çalıştı. Ülkesindeki yoksulluk ve savaştan kaçan göçmenlerin sorumlusu, evet, diktatörlerdir, gerici yönetimlerdir ama diktatörlükle yönetilen ülkelerde de yoksulluk, yolsuzluk eksilmiyor. İşte, böyle rejimleri yönetmek acımasız baskılarla, yasaklarla mümkün oluyor.

Yarın bu ülkede, bu halkçı olmayan, savaş, yoksulluk bütçesine karşı, saraylar değil ekmeklerimiz büyüsün diye halkımız, sendikalar, meslek örgütleri alanlara çıkacak. Biz de özgürlüklerini, ekmeğini savunmak için alanlara çıkanların yanında olacağız, onlarla beraberiz, herkesi de alanlara çıkmaya davet ediyoruz. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de AFAD bütçesiyle ilgili grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi selamlıyorum.

AFAD, afet ve acil durum yönetimiyle ilgili,bütçesi olan bir kurum. Tabii, ülkemiz de afetler ülkesi; sel felaketleri oluyor, depremler oluyor, büyük felaketler oluyor, insanlar mağdur oluyor. Sadece insanlar değil, birlikte doğayı paylaştığımız canlıların çoğu bu felaketlerden büyük zararlar görüyor.

Asıl AFAD yönetimi risk yönetimini belirlemekle mümkünken, bizde, her nedense, AFAD’ın kurumsal işleyişiyle ilgili bir bütçe oluşturuluyor. Yani riski önlemek amacıyla konutların, yerleşim yapılanmalarının çok daha düzenli ve denetlenir bir şekilde yapılması gerekirken, alınan, AFAD ya da acil durum için toplanan vergilerin nereye harcandığı sorusu sorulduğunda “Yollar yapıldı, duble yollar yapıldı, şöyle oldu, böyle oldu, 44 milyar harcama yapıldı.” ve benzeri böyle mübalağalı açıklamalar… Peki, sen, AFAD’ın bütçesini bu şekilde kullanıyorsun, insanların ödemiş olduğu vergileri bu şekilde “hizmet” diye aktarıyorsun da, depremde neden depremi fırsata dönüştürmeye gayret ediyorsun? Neden sel felaketinde insanları kurtaramıyorsun? Neden göçükte onlarca vatandaşın, yüz binlerce, milyonlarca insanın gözyaşı dökerek izlediği bir ortamda sen toprağın altından çıkaramıyorsun?

Tabii, bir devletin ihtişamı başkanlarının saraylarıyla değil, o devletin sosyal adaletiyle, ekonomik paylaşımıyla mümkündür. Bir devletin ihtişamı başbakanının uzun boylu olup olmaması ya da cumhurbaşkanının boyunun uzun olup olmamasıyla ilgili bir şey değil; bir devletin ihtişamı, o devletin vatandaşlarını ne kadar koruyabildiğinin, o devletin vatandaşlarına ne kadar hizmet edebildiğinin göstergesiyle mümkündür. Cumhurbaşkanı çıkıp diyor ki: “1.001 odalı değil, 1.000 odalı değil, 1.150 odalı.” Hey, hey!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 1.220 odalı.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – “1.150 odalı. Halkın malıdır.” diyor. E, Cumhurbaşkanı, halkın malıysa, Van’da hâlâ, dört yıldır konteynerde yaşayan aileler var, 90 tane odayı Vanlı aileler için istiyoruz. Buyur, hodri meydan! Tahsis edebiliyorsan, onları yaz gelinceye kadar konuklattırabiliyorsan, o zaman “Boyun posun devrilsin.” demeyeceğiz ama “Boyun posun devrilsin, yalanınla beraber.” dediğimiz için tazminatlar ödemişiz. Niye? Yalan söyleyen bir Başbakana “Boyun posun devrilsin.” denilmez mi? Türkçe’de bunun neresi hakarettir?

Osmanlıcadan bahsediliyor, mecaz anlatımdan bahsediliyor. Bunların hepsini bir manipülasyon olarak algılamak lazım. Osmanlıcayı niye tartıştırıyorlar? Osmanlıcanın bir dil olmadığını, derme çatma bir saray dili olduğunu herkes bilmiyor mu? Neden? İnsanlar Osmanlıcayı tartışarak depremdeki afetzedeleri unutacaklar, insanlar Osmanlıcayı tartışarak İstanbul’un deprem riskini unutacaklar, insanlar göçük altında kalan insanların ailelerinin acısını unutacaklar, insanlar sayısı 2 milyonu aşmış Suriye mültecilerinin, Şengal mültecilerinin, Kobani mültecilerinin, Orta Doğu’da yaşanan savaşın acısını unutacaklar.

AFAD kurum olarak… Normalde bir devletin yapması gereken şey, Cenevre Sözleşmesi gereği, mültecilik hakları doğrultusunda onların barınmasını sağlamak. Başbakan, Cumhurbaşkanı kalkıyor diyor ki: “Bizim misafirlerimizdirler.” Bizim Kürtçe’de misafirlik için kullanılan bir tabir vardır. Misafire, buyur edilir, başköşe gösterilir. “…”(x) Yani kendisinin yemediği misafire yedirilir, kendisinin oturmadığı yere misafir oturtulur. Peki, milyonlarca Suriye mültecisinin şu anda İstanbul’da köprü altına yaşadığını görmemek için ne gerekiyor? İzmir’de, Konya’da, Ankara’da, Van’da, Diyarbakır’da birçoğu sefalet içinde. Onurunu koruyanlar açlıktan ölüyor ama bu zulme direnemeyenler farklı bataklıklara sürükleniyor. İnsan misafirine böyle mi yapar? Misafirin, insanın evinden gittikten sonra söylediği ya da söyleyeceği iki şey vardır: Kürtçe’de deriz ki: “…”(x) Yani Türkçesi, karşılığı, mecazi anlatımıyla… Osmanlıcanız iyi olsaydı bunu anlamış olurdunuz çünkü Osmanlıcanın temellerinden bir tanesi de Kürtçe’dir. “…”(x) demek “Eviniz şen olsun, eviniz barkınız şen olsun.” anlamında. Veyahut da giderken “…”(x) denir. Türkçesi nasıl anlatılır, onu bilmiyorum işte. Deyimler çevrilmez. Böylesi bir deyimsel gücü olan Kürtçeyi yok sayacaksınız, Osmanlıca için tartışmalar yaratacaksınız. Biz, bunun maksadının aslında Türkiye’de, Kürdistan’da yaşanan acıları unutturmak, bütçedeki adaletsizliği unutturmak olduğunu gayet iyi biliyoruz. 1.001 odalı saraylar, 1.250 odalı saraylar yapacaksınız ama Ermenek’te göçük altında kalan insanların aileleri için Mecliste bağış toplayacaksınız. Ayıptır! Meclis bağış toplamaz, Meclis ödenek yaratır ve onların sosyal güvenliğini garanti altına alır. Milyonlarca, milyarlarca liralık harcamalar yapacaksınız, ayakkabı kutularını dolduracaksınız dolarlarla, eurolarla, marklarla, paralarla ondan sonra çocuklar ayakkabısız kalacaklar, ayakkabısı olmayan milyonlarca çocuk olacak. Böyle bir sefalet, böyle bir rezalet olur mu? AFAD eğer varsa bugün Şengal’daki mülteciye yardım etmiyorsa, Kobani mültecisine yardım etmiyorsa, Suriye’den, Halep’ten, Şam’dan gelen mülteciye yardım etmiyorsa AFAD kendisi afattır, kendisi afattır, kendisine müdahale edilmesi lazım.

Peki, kimin vicdanı sızlıyor iktidardan, bunu çıkıp dile getiriyor? Bakın, Van’da deprem yaşandı; vatandaş, milyonlarca kişi duyarlılık sergiledi. Biz Van halkı adına, duyarlı olan herkese teşekkür ediyoruz. Onların yolladığı paraların çoğu birilerinin ayakkabı kutusunda çıktı ama AFAD üzerinden konteynerler alındı, birçok kişi konteyner getirdi. Şimdi Van’da 10 bine yakın konteyner var. Biz Valiliğe ve Bakanlığa dedik ki: O konteynerleri Suriye mültecilerine verin, Van’da çürüyor, hâlâ Van’da çürüyor ama Suriye mültecileri İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Mersin’de, Antep’te köprü altlarında yatıyor. Ayıptır! Günahtır! Yazıktır! Vebaldir! Bunun ismi tek bir kelimeyle vicdansızlıktır! Ne ekonomidir ne siyasettir ne diplomasidir. Biz milyonlarca çocuğun acısını yüreğimizde hissetmiyorsak yarın öbür gün bizler de bir şeyleri yaşadığımızda aynı sıkıntıyı yaşayacağız. Yani sizler, iktidarda olanlar, devleti yönetenler, bütçeyi, hazineyi birilerine kefil edenler, birilerinin topladığı vergilerle biz duble yol yaptık deyip yolsuzluk yapanlar, ayakkabı kutusunu dolduranlar, bunun vicdani hesabını tabii ki halk sizden soracak, tabii ki biz sizlerden soracağız, tabii ki sokaklara çıkacağız, tabii ki slogan atacağız, tabii ki özgürlük, hak ve emek için mücadele edeceğiz. Siz de onun karşısında bizden, halktan, oradan buradan topladığınız vergilerle yolsuzluklar yaparak panzerler alıp üstümüze gelecekseniz, biz taş atan çocuklara, bakın, bu ülkede taş atmanın cezası bomba atmanın cezasından daha çoktur, taş atmanın cezası silah kullanmanın cezasından daha çoktur, dikkatli olun mu diyelim? Peki, çocuklar, bu ülkede bomba atmak taş atmaktan daha kolay diye karar verirlerse ne yapacaksınız?

Lütfen, herkes, ben bu ülkede duyarlı bir bireyim diyen herkes aklını başına alsın. Özellikle ve özellikle iktidar, “Güvenlik paketi çıkaracağız, işte şunu tehdit edeceğiz, bunlara haddini bildireceğiz, şunu şöyle yapacağız.” diyenler önce kendi vicdani hesabını versin, önce Van depreminin, İstanbul depreminin, Düzce depreminin, Ermenek’te göçük altında kalanın, Soma’da göçük altında kalanın, Kobani çocuklarının, Şengal halkının, Halep’ten sürgün olan Arapların durumunun devlet olma, iktidar olma sorumluluğunun vicdani hesabını versin, sonra bizlere ahkâm kessin.

Evet, Osmanlıcayı konuşacaklar, işte HDP’ye çatacaklar ama bu arada halkın sefaleti insanların gözünde kaybolacak. Çünkü, çalıp çırptıkları milyonlarla zaten her biri kendine bir televizyon almış, bir gazete almış ve bununla ilgili birçok şey medyayı kontrol altına almış.

Van’da AFAD’daki yolsuzluklar araştırılsın diye soru önergesi veriyoruz milletvekili olarak, soru önergemiz geri iade ediliyor. E tabii, keyfi sefa edecek oradaki AFAD müdürü, oradaki vali, oradaki vali yardımcısı, orada ayakkabı kutusunu dolduran siyasetçiler ama çocuklar sefalet ve açlık içinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalacaklar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Cümlemi süreden dolayı tamamlayamadım.

Teşekkürler. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şırnak Milletvekili Sayın Faysal Sarıyıldız.

Süreniz on dakika.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2015 bütçesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görsel ve işitsel medyayı devlet adına kontrol etmek amacıyla kurulan RTÜK, karasal, sayısal, uydu, kablo ve IPTV ortamından yayın yapacak kuruluşlara lisans ve yayın izni vermek, yayınları düzenlemek ve denetlemek, radyo ve televizyonlara para cezası kesmek ve kapatmak gibi geniş yetkilerle donatılmıştır.

Medyaya yönelik ceza verme yetkisi, basın ve ifade özgürlüğünü kısıtladığı gibi, temel bir hak olan halkın haber alma hakkının da ihlali anlamına gelmektedir. Üstelik, radyo ve televizyonlara verilen bu cezaların Türk aile yapısına veya toplumun millî ve manevi değerlerine aykırı yayın gibi son derece muğlak, yorumu kişiden kişiye değişen gerekçelere dayandırılması, keyfî kararların alınmasına olanak tanımaktadır.

Özerk olduğu iddia edilmesine rağmen, üye yapısı itibarıyla fiilî olarak siyasi iktidara bağlı bir kurum olan RTÜK’ün yargı görevini üstlenerek yayın kuruluşlarına ceza verebilme, hatta kapatma gibi yetkilerle donatılması demokratik değerlerle çelişmektedir. Özellikle siyaset-medya ilişkisi ve siyasi iktidarın medya üzerindeki son yıllardaki baskısı RTÜK’ün ilgi ve yetki alanında olmasına rağmen, bu konudaki rolünü oynayamamıştır. Bunu sadece birkaç örnekle somutlaştırmak istiyoruz.

Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, yetkisi olmadığı hâlde sürekli Gün TV’yi izleyerek rapor tutmaktadır. Emniyet, raporunu ceza verilmesi için mayıs ayında RTÜK’e gönderir. Örneğin, bu raporlardan birini talimat olarak kabul eden RTÜK, işlem yaparak üst kurul toplantısında iki ayrı maddeden ve üst limitten Gün TV’ye, hem yayın durdurma hem de idari para cezası verdi. Burada dikkat çeken iki husus vardır: Birincisi, RTÜK’ün Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüyle herhangi bir protokolü bulunmamasına ve bağlayıcı hiçbir yasal mevzuat bulunmadığı hâlde, talimatmış gibi kabul edilmiş olmasıdır. İkincisi, müeyyideye konu olan yayınların tamamı Kürtçe ana haber bültenleri olmasına rağmen, RTÜK’te herhangi bir Kürtçe çevirmen olmadığı için Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünün yapmış olduğu yanlı, subjektif çevirilerin esas alınmasıdır ki bunların çoğu tahrifatlıdır.

Yine, bütün gerekli yasal yükümlülüklerini sağlayarak bir buçuk yıldır RTÜK tarafından, uydu lisansı almış olan Gün TV’ye TÜRKSAT uydu kapasitesi verilmeyerek uydu yayınına geçmesi hukuksuzca engellenmektedir. Oysa 2014 yılında fırlatılan ve yörüngesine başarıyla oturan 4A uydusundan ötürü çok geniş kapasite boş bulunmaktadır. Gün TV’den çok sonra uydu lisansı alan yayıncı kuruluşlara bu kapasite verilip yayına geçmesi sağlanıyorken Gün TV’nin bu yasal hakkı neden gasbedilmektedir? Bu haksız, hukuksuz, keyfî durumun siyasi sorumlusu Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Lütfi Elvan’dır.

Toplumsal problemlerin üst düzeyde olduğu Türkiye’de, başta siyasi iktidarın yöneticileri olmak üzere birçok devlet yöneticisi, toplumsal kin ve nefreti körükleyen beyanlarını görsel, işitsel medya aracılığıyla dile getirmektedir. Şefkat Tepe, Tek Türkiye, Sakarya Fırat gibi bu ırkçı, milliyetçi ve militarist diziler özel yayıncı kuruluşlarda olduğu gibi, 76 milyon insanın vergileriyle yayın yapan kamu yayıncısı TRT’ye bağlı kanallarda da yayınlanabilmektedir. Bu konuda 6112 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinin belli fıkraları müeyyide öngörmesine rağmen, bu ırkçı, milliyetçi dizilere bu söylemlerle ilgili şimdiye kadar hiçbir müeyyide kararı alınamamıştır. Son yıllarda ırkçı, faşist ve Kürt halkını aşağılayan dizi furyasına rağmen, kaç diziye bu sebeple RTÜK tarafından ceza verilmiştir? Sıfır, elde var sıfır.

Muhalif siyasetçiler tarafından kullanılan söylemlerden ötürü yayıncı kuruluşlara çok rahat ceza kararı alan RTÜK, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere siyasi iktidarın hiçbir mensubunun söylemlerinden ötürü yayıncı kuruluşlara müeyyide uygulayamamıştır. Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan 21 Ekim 2014 tarihinde Ombudsmanlık Sempozyumu'nda Berkin Elvan için vicdansızca "Terör örgütünün maşası." tabirini kullandı. Sayın Erdoğan halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, alenen hakaret eden, kişinin hatırasına hakaret, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği hâlde, RTÜK bu sözleri yayınladığı için yayıncı kuruluşlara uyarı dahi vermemiştir. Aynı şekilde, Sayın Erdoğan bir televizyon kanalında Affedersiniz Ermeni…” diyerek alenen ırkçılık yapmıştır. Bu konuda da RTÜK görevini yapmamıştır. Çünkü, RTÜK ihlalin ne olduğuna değil, ihlali kimin yaptığına göre kararlarını vermektedir.

RTÜK’ün iktidarla olan siyasi göbek bağının kesilmesi ve adil kararlar verebilmesi için acilen şu adımların atılması gerekiyor: RTÜK’ün üye belirleme yönteminde değişikliğe gidilmelidir. Mevcut durumda 9 üyenin tamamı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmektedir. Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Sendikası, Basın Konseyi, Radyo ve Televizyon Sahipleri ve Yayıncıları Derneği gibi meslek örgütlerinin de üye seçiminde söz sahibi olması sağlanmalıdır. RTÜK’ün medya kuruluşlarına ceza verme yetkisi yargıya devredilmelidir. Bu amaçla, ortaya çıkan şikâyet ve sorunlar medyayla ilgili ihtisas mahkemeleri kurulması yoluyla çözüme kavuşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın arka bahçesi hâline gelen alanlardan biri de TRT’dir. TRT ve bağlı kanalları, kamu yayıncılığı yapmakta, gelirini bu halkın vergilerinden temin etmekte, bu sebeple bütün siyasi çevrelere eşit mesafede durma zorunluluğu bulunmaktadır; siyasi partilerin çalışmaları ve temsilcilerinin konuşmaları arasında fırsat eşitliği gözetmek durumundadır. Oysa kamu yayıncısı TRT iktidarın propaganda aracı ve sopası hâline gelmiştir. Hele Parlamentoda grubu bulunan iktidar, ana muhalefet ve muhalefet partileri arasında bariz farkın bulunmasının ne yasal ne ahlaki ne de uluslararası sözleşmelerde izahı yoktur. İktidardan yana taraflı yayınlarından ötürü TRT, YSK tarafından 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde 7, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 9 olmak üzere toplam 16 yayın durdurma cezası almıştır. Yüksek yargı organı olan YSK’nın verdiği 16 yayın durdurma cezası kararı TRT’nin subjektifliğini, iktidardan yana tarafgirliğini tescillemiştir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimindeki TRT, amiyane tabiriyle kraldan daha fazla kralcı takılmıştır.

RTÜK Sayısal Kayıt Arşiv ve Analiz Sistemi verileri esas alındığında, TRT 1 ve TRT Haber kanallarında Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin haber yapılma süreleri arasında büyük bir uçurum vardır. TRT neredeyse bir partinin resmî yayın organına dönüşmüştür. Bu gerçeklik, 6112 sayılı Yasa’nın yayın ilkelerini düzenleyen 8’inci maddesinin (k) fıkrasındaki “Siyasî partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz.” hükmüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bu açık ihlallere rağmen, RTÜK tarafından TRT hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır? Bunu gerçekten TRT, Anadolu Ajansı ve RTÜK gibi medya kurumlarından sorumlu Sayın Yalçın Akdoğan’dan öğrenmek istiyoruz.

SETA Vakfının, AKP’yle ilişkisine bağlı olarak, birçok yazılı basında olduğu gibi TRT’yi de kendi yayın kuruluşu gibi kullandığını artık sağır sultan bile bilmektedir. Bu kuruluş, TRT ve birçok özel kanala neredeyse yayın politikası belirlemekte ve direkt -kurumun başkanı dâhil olmak üzere- yöneticilerinin moderatörlüğünde tartışma ve haber programları yapılmaktadır. Yani, Hükûmet, neredeyse artık bütün kanallarda olduğu gibi halkın vergisiyle ayakta duran TRT’de de kendi çalıp kendi oynamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TRT 6, ilk dönemler Hükûmete yakın çevrelerin güdümünde yayın politikası izlerken, bugün daha da marjinalleşerek tümüyle cemaatin güdümüne girmiştir. Öyle ki TRT 6’nın artık, cemaat kanalı olan Dünya TV’nin bir şubesi gibi çalışmaya başladığını Hükûmete yakın kesimler bile dile getirmekten geri durmamaktadır. Şimdi cemaat mensupları uzaklaştırılmaya çalışılmakta ama bu konuda da yeterince başarılı olunamamaktadır. Zaten hiçbir kuruluş felsefesi olmayan, yasal dayanaktan yoksun ve Hükûmet eliyle, deyim yerindeyse “korsan yayın” yapan böyle televizyon kuruluşundan başka bir yayın da beklenemezdi.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bitlis Milletvekili Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu.

Süreniz on dakika.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla ilgili, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Halkları ve toplumları yok etmenin ve tarih sahnesinden silmenin iki yolu vardır: Birincisi, kültürleri ve dillerini, ikincisi ise tarihini yok edip hafızasını boşa çıkarmaktır. Bu nedenle, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin, Kürt halkı jenosit, katliamlar, soykırımlar, baskı, zulüm, işkence, mecburi iskânla zorla göç ettirilmiş, sürgün, kışla kültürü, asimilasyonla yok edilmeye çalışıldı, Takrir-i Sükûn’la susturulmak istendi ancak zengin bir kültür ve dil yapısına sahip olduğu için, bu ceberut devlet sistemine asla baş eğmedi. Özgürlüğe susamış Kürt halkı zorba iktidara karşı boyun eğmedi, kendi küllerinden kendi kendini yeniden yaratarak adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı direnmesini bildi. Daha kurulduğu ilk günden beri tarih kurumları, dil kurumları üzerinden örgütlenen tekçi devlet anlayışı ve kurumları günümüze değin, demokratik ve çoğulcu siyasal yaşamla taban tabana zıt bir karakter arz etmektedir.

Tarihsel olarak da geçerliliklerini yitirmiş bu kurumlar, aslında -Türk Dil Kurumu- kurulduğu günden beri, Türkiye’de oluşturulan ulus devlet mekanizmasının ideolojik bir kolu olarak kurgulanmıştır.

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte egemen siyasal kültür hâline getirilen tek ulus, tek dil ve tek vatan anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıkan Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Anadolu ve Mezopotamya’yı boydan boya Türkleştirmek için Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Lazların, Çerkezlerin ve diğer tüm halkların kültürlerini, dillerini yok saymış ve bu dillerle ilgili, bırakın bu insanları yaşatmayı, diğer dillerini inkâr ve reddederek yok saymıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkçe dışındaki dillerin yok sayılması politikaları, ne yazık ki AK PARTİ Hükûmeti döneminde de devam etmiştir.

Türk Tarih Kurumunun, doğal verilerle olmayan, tarihî bir yaratım olan Türk ulusunun köklerinin derinlere ulaşan -tırnak içinde- şanlı bir tarih olduğu iddiasının gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur; her ulus gibi, yaratılan Türk ulusunun da siyasal, kültürel ve sosyolojik düşünce dünyasının insanların zihninde oluşmasını ve zihinlerde her an yeniden üretilmesinin kurumsal araçlarından birisidir. Dışlama, ötekileştirme, asimilasyon yoluyla içerme mekanizmalarıyla tamamıyla ideolojik bir görev üstlenen bu kurum, Türkiye'nin çoğulcu toplumsal yapısına aykırı bir işlev gütmektedir.

Bilimsellikten, bağımsızlıktan uzak olduğu kadar, tarihin resmî ideolojinin istekleri doğrultusunda çarpıtılmasına kadar varan bir dizi çalışmaların yürütüldüğü bu kurumun, bizler açısından savunulacak hiçbir tarafı yoktur.

Türkiye'de yaşayan, başta Kürt ve Kürdistan halkı olmak üzere, bütün farklılıkları yok sayarak, bunun ötesinde asimile ederek, bir insanlık suçu işleyerek kültürleri ortadan kaldırmayı resmî bir ideoloji olarak benimseyen yönetim anlayışı, hiçbir toplumsal soruna çözüm olmadığı gibi, tekçi bir devlet yönetim anlayışıyla toplumu tek tipleştirmeyi hedefleyen uygulamalardır. Katı merkeziyetçi ulus devlet olarak örgütlenen devletin siyasi ve idari mekanizmaları, demokratik bir cumhuriyet yaratmaktan çok oligarşik bir yapılanmayı yaratmıştır; bu nedenle, Türkiye'de, Türkçe dışında farklı dillerin kullanımı önünde birçok yasal engelleri beraberinde yaratmıştır. Hükûmetin en son çıkardığı özel okullarda Kürtçe eğitim verilmesinin önünü açan yasal değişiklik bu yönüyle oldukça yetersiz ve adaletsizdir. Kürtçenin ve diğer dillerin eğitimi devlet okullarında sağlanmalı ve bu haktan her sınıftaki insanlar faydalanmalıdır.

Türkiye toplumu, Kürt halkı ve Kürt halkının dili söz konusu olduğu zaman bölünme, parçalanma paranoyası nedeniyle demokratikleşme ve insan hakları adına atılan her bir adımı engellemektedir. Çok dilli, çok kültürlü, çok dinli olmak hiçbir ülkeyi bölmemiştir, parçalamamıştır, aksine farklı toplumların bir arada daha iyi yaşamasına olanak sağlamıştır. Örnek olarak, Belçika’nın, Almanya’nın, hatta Uzak Doğu’da Hindistan’ın, Endonezya’nın… Hindistan 15 resmî dille kendini idame ediyor ama ne yazık ki Türkiye’de Kürtçe söz edilince sanki Türkiye bir günde parçalanacakmış, bölünecekmiş gibi böyle bir izlenim içinde.

Tabii ki eğitimde Türkçe dışında dilleri yasaklayan Anayasa’nın 42’nci maddesinin değiştirilmesi gerekmektedir. Tüm antidemokratik yasaların kaldırılması gerekir. İnsan onuru ve şerefine yakışmayan yasaların ortadan kaldırılması, demokratik cumhuriyetin güçlendirilmesiyle daha güçlü bir Türkiye herkesin yararınadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerde kurulan Kürdoloji bölümlerinin yanında diğer tüm Anadolu ve Mezopotamya’da konuşulan dillerle ilgili bölümlerin açılıp yaygınlaştırılması, bu dillerin eğitim kurumlarında öğretilmesi, acilen işlerlik kazandırılması gerekmektedir. Kürdoloji alanında yapılan önemli katkılar nedeniyle insanlar cezalandırılmamalı, itibarsızlaştırılmamalı; aksine sadece Kürt dili değil, bütün diller ve tarihler üzerine yapılan çalışmalara destek verilmelidir.

Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olanların ataması yapılmadı. Sayın Millî Eğitim Bakanını bu konuda göreve çağırıyorum. Eşitlik ilkesini zedeliyorsunuz. Hani eşitlik? Neden yapmıyorsunuz? Kürtçe dil eğitimini bitirdikten sonra, üniversiteyi bitirdikten sonra neden onların okullara atamasını yapmıyorsunuz?

Sokakta, caddelerde, bulvarlarda isimlerin Türkçe-Kürtçe yapılmasını, kamu kurum ve kuruluşlarında Kürtçe bilen personelin istihdam edilmesini, üzerindeki her türlü baskı ve yasağın kaldırılmasını talep ediyoruz. Aslında, hava yollarında, otogarda, trenlerde Kürtçe anonsların yapılması, buralarda yön gösteren levhaların iki dilden yazılması gerekir.

Türk Tarih Kurumunun, Türk Dil Kurumunun özünde bütün farklı dillere hizmet veren bir kuruma dönüşmesi gerekir ama ne yazık ki hep resmî ağızlardan söylenmektedir “Farklılıkları zenginlik olarak kabul ediyoruz.” Ama ortada bir şey yok. Aksi takdirde, bu kurumların hiçbir kıymetiharbiyesi olmaz.

Şimdi deniliyor ki: “Yeniden Osmanlıca dilini öğrenme zorunluluğu getirilsin.” Neden bir Kürt vatandaşı kendi diliyle eğitim görmesin ve bu eğitim talebinde bulunduğu hâlde engellensin?

Şimdi, Osmanlıca, doğru, bir saray dilidir. Peki, bu dili sadece saraydakiler mi konuşacak? Bu sokakta konuşan insanlar sarayla nasıl bir bağ kuracak, ben bunu merak ediyorum.

Bir şairin söylediği gibi:

“Olup mecruh-i peykân-ı havadis tair-i devlet,

…çeşmim gibi hûn akar enzar-ı milletten.”

Bunu Leskofçalı Galip Bey söylüyor ve “Bu halkın gözünden artık gözyaşı akmıyor, gözyaşı yerine irin akıyor ama hâlen saraydakilerin haberi yok.” diyor. Saray ile halk arasında büyük bir kopukluk var. Peki, bu dil nasıl bunu gerçekleştirecek?

Türkiye’de uygulanan inkâr, imha, asimilasyon ve yasaklama politikaları Kürt halkının dilini kullanmasına engel olamamıştır. Bunca yasaklamaya rağmen, Kürt dili zenginliğiyle dünyada sayılı diller arasına girmiştir.

Bir şairin söylediği gibi “…”(*)

Bakın, ikisinin arasında bir bağ kurun. İkisinin de temel özelliği Kürtçe cümlelerden oluşmasıdır. Siz Kürtçeyi öğrenirseniz Osmanlıcayı da öğrenirsiniz. Eğer siz Kürtçeyi bilmiyorsanız, vallahi Osmanlıcadan bir şey anlayacağınızı ben sanmıyorum çünkü Osmanlıca… Aslında, yani divan edebiyatı gibi, eğer Nedim’den parçalardan örnek vererek çözümleme yapacaksanız ona bir diyeceğim yok ama Namık Kemal’den, diğerlerinden söylerseniz eminim ki bu halk bazı şeyleri bu kitaplardan öğrenebilir ama bunu da yapmıyorsunuz. Nasıl ki Namık Kemal şunu söylüyor:

“Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten,

Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten.

Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten,

Merd olan kaçar mı bir can için meydân-ı muharebeden.”

Gerçekten, eğer bu devletin bu kadar kötülüğünü, bu kadar zulmünü, işkencesini, baskısını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – …görüyorsan ve buna karşı sessiz kalıyorsan, artık kendini sen gözden geçir. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, şahıslar adına Zonguldak Milletvekili Sayın Özcan Ulupınar.

Beş dakika süreniz var.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına lehte görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni Türkiye yolunda kendisini yenilemiş, gücünü milletimizden alarak tazelemiş Hükûmetimiz, bütün kadrolarıyla cumhuriyetimizin 100’üncü yılında belirlenen hedeflere ulaşmak için ekonomik ve siyasi istikrara önem vererek 2015 bütçesini hazırlamıştır.

Bütçemizin belirli hedefler çerçevesinde hazırlanmasında emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, Maliye Bakanımıza, ilgili kurum ve kuruluşların uzmanlarına teşekkür ediyorum.

Ülkemiz, jeopolitik, sosyokültürel ve tarihî bağlarla birbirine bağlı toplumların, devletlerin bulunduğu âdeta medeniyetlerin beşiği olmuş bir coğrafyada yer almaktadır. Elli yıllık göç tarihimizde dünyanın dört bir tarafında yaşayan ve bugün sayıları 6 milyonu aşan vatandaşımız gurbette bulunmakta ve bulundukları ülkelere sosyal, ekonomik ve kültürel olarak katılımları her geçen gün daha da artmaktadır.

Yıllar boyunca çeşitli sebeplerle yurt dışına göç etmiş vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik çalışmaların daha etkin ve kalıcı olması için yurt dışındaki soydaşlarımızın dertleriyle yakından ilgilenmenin en önemli göstergesi, iktidarımız döneminde attığımız en önemli adımlardan birisi de 2010 yılında Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığını kurmamız olmuştur.

2007 yılında Türk dilini, tarihini, kültürünü ve sanatını tanıtmak, diğer ülkelerle kültürel alışverişi artırıp dostluğumuzu pekiştirmek amacıyla kurulan Yunus Emre Enstitüsü, şu an 30 ülkede 38 merkezde faaliyetlerine devam etmektedir. Bu merkezlerde verilen kurslar sayesinde yaklaşık 22 bin kişiye Türkçe öğretilmiştir. Türkçenin ikinci yabancı dil olarak okutulması kapsamında 6 bin öğrenci yabancı dil olarak Türkçe öğreniyor. “Türkiye Kütüphaneleri” adı altında 2 bin kitaptan oluşan kütüphaneler kurarak bu kapsamda son iki yılda 52 kütüphane açmış olduk.

Ülkemiz ekonomisi geliştikçe dünyada iyiliğin, hak ve adaletin hâkim olması için kalkınma yardımı imkânlarına daha çok önem verdik. Nerede bir mazlum, nerede bir mağdur varsa onun yardımına koştuk ve koşuyoruz. TİKA bugün 38 ülkede 40 program koordinasyon ofisiyle dünyanın farklı yerlerinde projeler gerçekleştiriyor. Her bir yardım insani temastır, bir merhabadır. Bu çerçevede TİKA, dünyanın dört bir yanında eğitim, sağlık, konut, içme suyu, suni tohumlama ve gen merkezi gibi sayacağımız daha birçok alanda birçok ülkeyi kıskandıracak nitelikli ve kalıcı çalışmalara imza atmıştır.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, 15 televizyon kanalı, 6’sı ulusal ve 2’si uluslararası olmak üzere 15 radyo kanalı, 2 basılı ve 1 dijital dergisiyle Türkiye’nin ve dünyanın büyük medya kuruluşları arasında yer almaktadır. TRT, Batı dillerinin yanı sıra Dahreceden Uygurcaya kadar 38 dilde “web” ve İnternet yayını yapıyor. Yirmi dört saat yayın yapan TRT Okul, TRT Çocuk, TRT Avaz, TRT Şeş, TRT Arapça kanallarının yanı sıra TRT İngilizce kanalını da kısa bir süre içerisinde açıyoruz. Engelli vatandaşlarımız için “web” üzerinden de Engelsiz TRT TV uygulamasını başlatarak bu alandaki eksikliği de gidermiş olduk.

Düşene dost olmak yolunda 2009 yılında kurulan AFAD Başkanlığı, 81 ilimizde bulunan müdürlükleri aracılığıyla afet müdahalelerini tek elden kaynak israfı olmadan gerçekleştirmektedir. Özellikle Kütahya ve Van depremleri ile ülkemizde yaşanan diğer sel, heyelan gibi afetler sonrasında hızlı ve etkin bir mücadele sergilemiştir. Van depremi sonrasında 35 konteyner kentte 175 bin afetzede vatandaşımızı ağırladık. Depremin 1’inci yıl dönümünde 17 binden fazla kalıcı konutu hak sahiplerine teslim ettik. Özellikle komşu ülkelerde meydana gelen savaş ve kaos ortamından kaçıp ülkemize sığınan mültecilerin, ülkemizde veya sınır ötesinde kurmuş olduğumuz geçici barınma merkezleri sayesinde sağlıklı bir şekilde yaşamalarına vesile olduk. Yapılan bu yardımlar sayesinde 2012 ve 2013 yıllarında dünyanın en büyük insani yardım yapan 3’üncü ülkesi olduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin bu istisnai kurumlarının yapmış olduğu bu güzel çalışmaları bir kez daha tebrik ettiğimi belirtir, 2015 bütçesinin yeni Türkiye yolunda ilerleyen Hükûmetimize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diler, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ulupınar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, şu anda Türkiye’de Türksolu gazetesi postanelerden gönderilmiyor ve dağıtımı yapılmıyor. Aynı zamanda, Cumhuriyet gazetesi, Sözcü gazetesi, Yurt gazetesi, Millet gazetesi, Yeniçağ, Zaman, Bugün gazetesi, Samanyolu TV, Bugün TV, Halk TV, Ulusal Kanal Cumhurbaşkanlığı binasına giremiyor, Başbakanlık binasına giremiyor, Adalet Bakanlığı binasına giremiyor, İçişleri Bakanlığı binasına giremiyor, Dışişleri binasına giremiyor. Bu konuda halkın -basına karşı bu bir sansür, bir darbedir- vatandaşın bilgilenme ve öğrenme hakkı kısıtlanıyor. Benim Sayın Başbakan Yardımcılarımdan istirhamım şu: Bu yasaklar devam edecek mi, yoksa vatandaşın öğrenme ve bilgilenme hakkı için bu yasakları kaldıracaklar mı?

Teşekkür ederim.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Böyle bir usul var mı Başkanım?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, Hükûmet adına ilk söz, Başbakan Yardımcısı Sayın Yalçın Akdoğan’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

Buyurunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve sizlerin şahsında aziz milletimizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum. Bu vesileyle 2015 yılı bütçe görüşmelerinin başarılı geçmesini temenni ediyor, hazırlanan bütçenin ülkemize, milletimize, kurum ve kuruluşlarımıza hayırlı olmasını Cenab-ı Allah’tan diliyorum.

Konuşmamın başında, görüşleriyle, eleştirileriyle, uyarılarıyla bütçemizin oluşmasına katkıda bulunan, başta Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine, tüm uzmanlara, parti ayırt etmeksizin bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki 2015 yılı bütçesi, 2002 yılı sonundan itibaren istikrarlı bir şekilde büyüyen Türkiye’nin daha da büyümesine, daha da kalkınmasına, daha müreffeh bir ülke hâline gelmesine vesile olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın sorumluluk alanında olan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bütçelerini değerlendirmek üzere huzurlarınızdayım.

Öncelikle, bütünü milletvekillerimize görüş, öneri ve eleştirileri sebebiyle teşekkür ediyorum. Biliyorum ki her türlü eleştiri aynı zamanda bir tür katkıdır. Muhalefetten istifade etmek iktidar için bir eksiklik değil, bir kazanımdır; ülkemize hizmet etmek de sadece iktidar olmakla değil, aynı zamanda yapıcı muhalefet yapmakla da mümkündür. Bu yüzden, burada serdedilen her görüşü ülkeye hizmetin bir tezahürü olarak değerlendiriyorum.

Saygıdeğer konuşmacılar genel olarak basın özgürlüğünden bahsettiler. Aslına bakarsanız siyaset-medya, iktidar-medya, sermaye-medya ilişkileri bütün dünyada sorunlu bir alandır. Bizlerin bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde tesis etmemiz, demokrasinin güç kazanması için büyük bir gerekliliktir. Yalnız, bunun için sadece siyaset üzerine spotları çevirmek, sadece iktidara ayna tutmak yetmez; aynı zamanda medyayı da masaya yatırmak, basının durumunu da analiz etmek, muhalefet-medya ilişkisini de irdelemek gerekir. Ben bugün muhalefet partilerine ve milletvekillerine eleştiri getirmek yerine… Çünkü bu konuda genelde iktidar suçlanıyor ama bunun karşısında bir medya-iktidar ilişkisinden bahsediyorsak bir medya analizi yapmanın da gerekliliğine inandığımdan biraz bir medya eleştirisi de yapmak istiyorum.

Medya aracının kendisi demokrasinin parçası değildir. Basın veya medyanın yüklendiği misyon, oynadığı rol, taşıdığı anlam ve muhteva demokrasiyle ilgilidir. Demokratik olmayan ülkelerde de medya bulunuyor veya darbe dönemlerinde bizatihi medya antidemokratik bir rol oynayabiliyor.

Teknolojik gelişmeler, medya alanında baş döndürücü bir değişim ortaya koydu. Peki, zihniyet ve anlayış ilerledi mi, ne kadar değişti? Eskiden siyaset soğuk savaşın parametreleriyle yapılıyordu; silahların, ideolojik kutuplaşmaların, vesayetçi anlayışların gölgesinde yapılan siyaset büyük güven kaybetmişti ve ayakları üzerinde doğrulamıyordu. Siyaset kurumu son döneminde önemli mesafeler katetti ancak medya aynı parametrelerle hareket etmeyi sürdürüyor. Silahların gölgesinde manşet atan, darbelere ve vesayetçi anlayışlara alkış tutan, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat rejimlerinin bülteni gibi kendisini konumlandıran medya, 27 Nisan’da da, 17 Aralık’ta da bu görünümden kurtulamadı. Topyekûn savaş manşetleri atan, seçilmiş iktidarlara karşı seferberlik ilan eden, hükûmet kurup hükûmet yıkmayı asli fonksiyonu gören medya anlayışı, demokrasinin altını oyarken demokrasi nutukları atmaktan da geri durmadı. Postmodern darbelerde basının oynadığı rolü, bizzat o rolü oynayanlar yazdıkları kitaplarda itiraf ettiler ve özür dilediler. Yayıncılık ile siyaset mühendisliğini birbirine karıştıran anlayış, ülkenin kaderine yön vereceği yanılgısına kapıldı. Medya çalışanlarına karşı düzenlenen andıçlar, yalan haberler, itibar suikastları basının gözetiminde, bazen de suç ortaklığında gerçekleşti. “Tehlikenin farkında mısınız” manşetleri, “Genç subaylar rahatsız” manşetleri, “411 el kaosa kalktı” manşetleri, “Muhtar bile olamaz” manşetleri; tüm bunlar basın tarihine kara bir leke olarak geçti.

Değerli milletvekilleri, basın özgürlüğü ancak basın ahlakıyla birlikte bir anlam taşır. Basın ahlakının hiçe sayıldığı bir ortamda basın özgürlüğü gelişmez. Bakınız, Sayın Oktay Ekşi Basın Konseyinin uzun süre Başkanlığını yaptı ve Basın Konseyi “Basın Meslek İlkeleri” diye bazı düsturlar açıkladı. Nedir bunlar? Bazılarını okuyayım:

“1) Kamusal bir görev olan gazetecilik, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.

2) Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez.

3) Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz.

4) Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz.

5) Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanamaz.

6) Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse ‘suçlu’ ilan edilemez.

7) Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez.

8) Gazeteci görevini, taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır.”

Acaba, bu düsturlara ne kadar riayet ediliyor? Basında itibar cellatlığı, yargısız infazlar, kişilik suikastları sıradan bir hâl almadı mı acaba? Kişisel hak ve özgürlükleri korumak, kişisel onur ve itibarı korumak, toplumsal fayda ve ulusal menfaatleri korumak basının ahlaki yükümlülüğüdür. Eğer siz bunları her gün ayaklar altına alıyorsanız; özgürlükten kastınız daha fazla küfür edebilmek, daha fazla yargısız infaz yapmak, daha fazla kişilik suikastı yapmaksa bu, basın özgürlüğü değildir. Basın özgürlüğünde kaçıncı sırada olunduğuna anlam kazandırmak için basın ahlakında kaçıncı sırada olunduğuna da bakmak gerekir, bu ikisi birlikte yürümek durumundadır. Eğer medya psikolojik harekâtların, algı operasyonlarının, siyaset mühendisliğinin parçası hâline gelirse orada demokrasinin asli unsuru olan bir basından söz edilemez. Medya yasamanın, yargının veya yürütmenin yerini alamaz, bu kurumlara efendilik taslayamaz. Herkes kendi asli mecrasında demokratik rolünü oynamak durumundadır.

Çok açık söylüyorum: Biz, manşetlerle çarpışa çarpışa iktidar olduk. Ne basının tezviratlarından korkarız ne de basının yalan haberlerine aldırış ederiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimseyi susturmak gibi de bir derdimiz açıkçası yok. Bugün, açın bakın, yandaş denilen gazetelerin sayısı kaç tane, her gün Hükûmeti yerden yere vuran gazeteler kaç tane?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Alo Fatih”i unutmadık.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – 10 binlerce lira maaş alan medya baronları için yatıp kalkıp gündem yapanlar, acaba niçin bin lira maaşla kayıt dışı çalıştırılıp kapıya konulan basın emekçilerinin meselelerini hiç gündeme taşımazlar? Yıllardır köşeleri tutmuşlar beyefendiler, çok büyük maaşlara çalışıyorlar; bir gazeteden başka bir gazeteye gitti diye kıyamet koparılıyor.

Basında bugün çok ciddi problemler var. Kayıt dışı çalıştırılanlar, 500 lira, bin lira, 2 bin liraya çalıştırılıp maaşları verilmeyen, kapıya konulan, sendikasız çalıştırılan insanlar… Bakın, foto muhabirleri, kameramanlar hangi haklara sahipler? Bu arkadaşlarımızın, aynı futbolcular gibi, belli bir yaştan sonra o işi yapmaları da çok kolay olmuyor.

Basında gerçekten ciddi birtakım sorunlar var ama diğer magazin haberler, onlar daha büyük basın özgürlüğünün parçası olarak gündeme getirilen konular.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Fatih çözer, “Alo Fatih” deyin.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Başkanım uyarır mısınız?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – Bununla ilgili yani bu basın emekçileriyle ilgili bir konuya geleceğim.

Sermayeye karşı, patronlarının menfaatlerine karşı tek bir kalem oynatamayanların basın özgürlüğü nutukları atması ne kadar sahicidir? Medya patronlarıyla ilgili gazetelerde, televizyonlarda tek bir cümle kurulabiliyor mu? Biraz önce dedim, bu, sorunlu bir alandır, bunun doğru tanımlanması ve gazeteciliğin haklarını gerçekten garanti altına almak gerekiyor.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – “Alo Fatih” diyen kim Sayın Akdoğan, “Bu adam konuşmasın, bu adam çıkmasın.” diyen kim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, medya, ne iktidarın sözcüsü olmalıdır ne muhalefetin sözcüsü olmalıdır, yalnızca milletin ve hakikatin sözcüsü olmalıdır.

Her sabah kalkıp Hükûmete nasıl zehir kusabilirim, savaş açabilirim diye işe başlayan bir anlayış, demokratik bir basın anlayışı olamaz. Medyanın tek bir tarafı vardır, o da millettir. Medya, özgürlükten yanadır, haktan, hukuktan, adaletten, demokrasiden taraftır ve öyle olmalıdır. Sorumlu yayıncılık basının temel karakteridir. Bugün Türkiye'nin ulusal çıkarlarını, birlik ve bütünlüğünü, millî güvenliğini tehdit eden uluslararası algı operasyonlarında, maalesef, yine medya kullanılıyor. Kendi ülkesinin çıkarını, geleceğini, menfaatini düşünmek sadece iktidarın görevi değildir. Bugün AK PARTİ’yi eleştirenler geçmiş dönemlerde medyanın başına gelenleri iyi düşünmelidir. Bugün bizim tek yaptığımız meşru müdafaadır, kalkıp kendimizi savunmaktır veya haksızlıkları eleştirmektir.

“Şimdi basın özgürlüğü öldü.” diyenler eski dönemlerde basın mensuplarının başına gelenlere acaba nasıl tepki gösterdiler? Gazeteciler sürgün edildi, Türkiye’yi terk etti, işkence gördü, andıçlandı, karanlık örgütlerin hedefi oldu, faili meçhullere kurban gitti. İktidarlar medyaya söz geçiremediyse de medyanın sözünden çıkmadılar. Allah aşkına, bugün yazılamayan, konuşulamayan bir şey kaldı mı Türkiye'de? Herkes her şeyi yazıyor ve konuşuyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen öyle mi görüyorsun?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, iktidara geldiğimiz günden beri basın özgürlüğünün güçlendirilmesi, basın-yayın mensuplarının çalışma koşullarının düzeltilmesi için anayasal, yasal ve idari değişiklikler yaptık. Bilgi edinme hakkının anayasal teminata kavuşturulması, basın suçlarında daraltmaya gidilmesi, haber kaynaklarının korunması, yaptırım yetkilerinin kısıtlanması, yerel basının güçlendirilmesi, temsilde çoğulculuğun sağlanması, Ceza Kanunu’nda basın özgürlüğü lehine düzenlemelerin yapılması, farklı dillerde yayın imkânının genişletilmesi, yurt dışına gitmek isteyen basın mensuplarının hizmet damgalı pasaport kullanabilme imkânının sağlanması, Basın Kartı Yönetmeliği’nde gazeteciler lehine değişiklik yapılması, azınlıklara ait gazetelere resmî ilan yayınlayabilme imkânının sağlanması gibi düzenlemeler attığımız adımlardan bazıları.

Burada ben kurumlarla ilgili çok fazla konuşmak istemiyorum çünkü sürem bitiyor. Bu yüzden, gündeme getirilen konularda kısa kısa cevaplar vermek istiyorum.

Bu “Freedom House”la ilgili bir konu konuşuldu. Tabii, bu rapor tek taraflı, eksik bilgilendirmeyle hazırlanmış bir rapor, objektif değil, kaynakları da son derece belirsiz. Pozitif gelişmelerden söz etmemek için özel bir hassasiyet gösterilmiş.

Diğer bir konu: Ulaştırma Bakanımızla ilgili bir ifade geçmiş sanıyorum, Sayıştaya “Kanuna aykırı hareket edebiliriz, idare edin.” gibi; bunu hem Sayıştay hem Bakanlık yalanlamış. Bakanımız ayrıca, bununla ilgili dava açacağını belirtti.

Bu, Atatürk’e hakaret meselesi bir kanalda yayınlanan… Bu, biz Plan ve Bütçede değerlendirme yaparken gündeme geldi, o zaman duydum ben ve şiddetle kınadım “Bu, kabul edilemez bir durumdur, mutlaka cezalandırılmalıdır.” diye, Plan ve Bütçedeki arkadaşlarımız bilirler. Ve arkasından, RTÜK bununla ilgili cezalandırmayı da yaptı.

Şimdi, üye meselesi, CHP kontenjanından seçilen 2 Kurul üyesiyle ilgili mesele: Burada kurul üyelerinin kurul çalışmalarıyla ilgili dışarıya bilgi yansıtmasının, basına bilgi aktarmasının suç olduğundan hareketle bir televizyon kanalı hem Meclise şikâyette bulunmuş hem RTÜK’e hem de dava açmış. Bunun üzerine bir değerlendirme yapılıyor. Çok açık bir kanun var, diyor ki: “Üst Kurul toplantılarındaki müzakereler gizlidir ve açıklık kararı alınmadıkça –yani “açıktır da gizlilik kararı alınmadıkça” değil- müzakereler açıklanamaz…

Üst Kurul üyeleri ve Kurum personeli, Kurumla ilgili gizlilik taşıyan bilgileri ve medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara ve yayın hizmeti yapan gerçek ve tüzel kişilere ait her türlü sırları, görevlerinden ayrılmış olsalar bile açıklayamaz, kendilerinin veya başkalarının menfaatine kullanamaz…

Bu maddede belirtilen esaslara aykırı davranan Üst Kurul üyeleri görevlerinden çekilmiş sayılır. Bu husus Üst Kurul tarafından resen veya yapılacak müracaatın değerlendirilmesi sonucunda karara bağlanır ve gereği için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirilir.”

Şimdi, burada açık bir kanun ihlali var, bunun üzerine şikâyet var. Burada CHP’nin üyelikten düşürülmesi gibi bir çaba yok arkadaşlar. Bunu Komisyona havale etmiş RTÜK. Öbür türlü resen bunların görevden alınması gerekiyor kanuna göre. Komisyona havale etmiş, “Komisyon incelesin.” denmiş. Bu bir soruşturma da değil. Yani, burada kötü niyetli bir çaba söz konusu değil. Burada, dediğim gibi, bir şikâyet üzerine harekete geçilmiş…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sır ne Sayın Bakan, RTÜK’te sır olan konu ne?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – …resen işletilmemiş, Komisyona verilmiş; bir soruşturma değil, bir inceleme. Değerli milletvekillerimiz, burada, CHP’den gelen üyeleri, CHP kontenjanından seçilen üyeleri düşürmek gibi bir derdimiz yok bizim, böyle bir çabamız da olmaz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, “sır” dediniz, onu merak ettim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – Öyle bir kanun aykırılığı varsa ve düşerse yine CHP’nin önereceği isimler seçilir. Böyle bir çaba, arayış yok ama birileri bunu siyasi şova çevirmek isterse, başka bir amaç için kullanmak isterse bu doğru bir şey olmaz, bizim söylediğimiz budur. Burada başka bir çaba içerisinde falan da değiliz.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Bu konuda hiç iyi niyetli değilsiniz Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – Diğer konu: TRT yayınları. Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde Sayın Erdoğan’ın 41 etkinliği haber olmuş veya program yapılmış, Sayın İhsanoğlu’nun 47. Diğer genel başkanlar eklendiğinde Sayın Erdoğan’ın 41, diğer aday ve destek veren genel başkanların toplam 80. Bu yüzden… Ama biri az konuşur, anlatacak şeyi yoktur, yayın süresi az olur, o başka bir şey ama süre olarak böyle.

Anadolu Ajansı açısından bakarsak burada çok fazla ölçümü yok ama Parlamentodaki partilerin yaptıkları konuşmaları, çalışmaları ajans ne kadar yayınlamış diye bir ölçümleme yapıyor Parlamento servisi. Burada, 2013 yılında partilere dağılım şöyle, yukarıdan aşağıya sıralıyorum: CHP 1.586, MHP 908, AK PARTİ 892, BDP 639. 1 Ocak-30 Kasım arası -2014’te- CHP 1.352, MHP 692, AK PARTİ 645, HDP 435. Burada bu, tabii, Meclisteki partilerin faaliyetleri ve Anadolu Ajansında yayınlanması. Tabii, Hükûmet icraatları diye bakarsanız orada bütün bakanlıklar var, ayrıca sayı yükselebilir. Ben Meclis açısından söylüyorum.

Diğer bir konu: Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde TRT’nin 5 farklı kanalında toplam 24 değerlendirme raporu düzenlenerek YSK’ya iletilmiş. YSK, bu raporlardaki tespitler neticesinde TRT Haber kanalına 1 kez uyarı cezası vermiş, TRT Türk kanalına ise 1 kez uyarı, 6 kez yayın durdurma cezası vermiştir. Bu cezalarla TRT’ye toplam 25 program durdurma cezası verilmiştir. Yani, RTÜK bütün bu raporları hazırlamıştır, TRT de olsa, kim olursa olsun vermiştir. Cezayı da zaten YSK takdir ediyor.

Onun ötesinde, bu “Piyanist” filmiyle ilgili bir konu gündeme getirildi. Bu, filmin muhtevasıyla ilgili değil. Biliyorsunuz, Akıllı İşaretler var; “+18” sembolü olan yayınların belli bir saatten sonra yapılması gerekiyor. O işaretle daha erken bir saatte yapıldığı için burada bir ceza verilmiş.

Diğer konu bu ihalelerle ilgili. Biliyorsunuz, mahkeme süreci daha tamamlanmadı, Danıştay incelemesi de hâlâ devam ediyor. Bunlar tamamlandıktan sonra bu konu tekrar değerlendirilecek.

Yine, bir televizyon programında haber özetleri yapılırken Deniz Gezmiş’le ilgili bir yazı dizisi, sanıyorum, aktarılmış ve bir gazetenin satın alınmasının teşvik edilmesiyle ilgili bir değerlendirme yapılmış. Bu, gizli reklama girdiği için, yani diğer isimler geçtiği için değil gizli reklam, “Bu gazeteyi alın.” vesaire gibi bir şey yapıldığı için geçmiş.

Diğer bir konu: Sayın Murat Karakaya, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü. Burada bir değişikliğe gittik. Bu arkadaşımız bizim arkadaşımız, çok değerli ve çalışkan bir arkadaşımız, Başbakanlık Müşavirliğine getirildi. Kamu Diplomasisi Koordinatörü olan arkadaşımız da Genel Müdür yapıldı.

Murat Bey’le biz bu görev değişikliğinden çok önce görüştük bu düzenlemeyi yapacağımızı ama devam eden projeleri vardı. Erzurum’da bir çalıştay yapıyoruz, basın çalıştayı -biraz önce dedim ya basın emekçilerinin meselesi, biraz sonra tekrar geleceğim- oraya gitmesi gerekiyordu. Sonra da Kıbrıs’ta, Kuzey Kıbrıs’ta uluslararası bir etkinlik vardı; kendi başlattığı için ben ona gitmesinin daha doğru olacağını düşündüm. “Bunları tamamlayalım, değişikliği ondan sonra yaparız.” dedik ve döndükten sonra değişiklik yapıldı. O toplantıya normalde ben katılacaktım. Bir gün önce, Kuzey Kıbrıs’taki törenler sebebiyle Sayın Arınç, orayla ilgili olduğundan, oradaydı. Aynı gün iki tane Başbakan Yardımcısı olmasın diye, daha önce bu konularla da ilgili olduğu için ben istirham ettim Bülent Bey’den siz katılır mısınız benim yerime diye. O benim yerime katıldı, Genel Müdürümüz de katıldı. Onun dışında, bu konunun söylenen şeyle hiçbir ilgisi, alakası yoktur.

Diğer bir mesele: Bu toplantılardan, bu görüşmelerden bir semere elde edelim yani birlikte çalışılabilecek çok konu var. Bunlardan bir tanesi, bu Basın Kanunu’dur. Basın Kanunu uygulanmıyor. Kayıt dışılıktan bahsettim, sarı Basın Kanunu ve Basın Kanunu çerçevesinde basın emekçileri çalıştırılmak yerine başka türlü çalıştırılıyor ve burada hak kayıpları oluyor. Bunu nasıl daha etkin hâle getirebiliriz diye 3 çalıştay yapıyoruz. 2 tanesini yaptık. Ben Genel Müdüre talimat verdim, Oktay Bey’i dinleyin, onun daha önce bu konuda düşünceleri var ve onu da katalım çalışmaya diye. Bu ay içerisinde son çalıştayı yapacağız. Basın-yayın kökenli milletvekillerimizden istirhamım odur ki onlar da katkıda bulunsunlar, çalıştaya katılsınlar. Bu konuda hep birlikte gerçekten basın emekçilerinin haklarını korumaya dönük ortak bir düzenleme yapalım.

İkincisi: Bu YSK cezaları, işte, konuşuluyor. Kimisi “RTÜK ceza versin, niye vermiyor?” diyor, kimisi “Çok ceza verdi.” diyor. Bu seçim dönemlerinde özel televizyon kanallarına -işte, şunu şu kadar yayınladı, bu kadar yayınladı- sürekli cezalar verilmesini, ben kişisel olarak doğru bulmuyorum. Burada kamu yayıncılığı yapanların kriterleri bellidir -eşitlik, adalet vesaire- ama özel sektöre burada bu kadar müdahale edilmesini ben doğru bulmuyorum. Bu konuda eğer siz de “Ya, bu ceza kıskacından kurtaralım televizyonları.” diyorsanız burada ortak bir çalışma yapılabilir -Anayasa’ysa Anayasa, yasalarsa yasalar- değişiklik yapılabilir.

Diğer bir konu, İnternet yasasıyla ilgili bir düzenleme var, Genel Kurulda bekliyor. Bu konuda da ortak bir çalışma yapılabilir diye düşünüyorum ben.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Bakan, sizin süreniz doldu, ne kadar ekleyeyim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – Diğer bakanlarımızdan beş dakika alayım.

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Devamla) – Bitiriyorum gerçi, bir iki dakika…

Son bir cümle -diğer bakanlarımızın süresinden almayayım- şimdi “Hükûmet kuş mu?” diye bir şey dedi bir arkadaşımız. Şimdi, arkadaşlar, Hükûmet kuş değil ama koyun da değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Burada hiçbir vatandaşımızı, tek bir vatandaşımızı, hiçbir kesimi hiçbir örgüte biz ezdirmeyiz. Bunun adı ne olursa olsun, mağdur kim olursa olsun. Bu yüzden, kamu düzeni ve güvenliği konusunda ne yapılması gerekiyorsa bu yapılacaktır demokrasi ve hukuk içerisinde, geri adım atmadan.

Ayrıca, çelik çomak oyunu oynanmıyor yani bir sürü insan hayatını kaybetti. Burada konu cansa, insanların hayatını kaybetmesiyse burada daha ciddi olmak gerekir diye düşünüyorum ben. “Bu molotofun cezası daha fazla, birileri gidip bomba mı kulansın? Bomba kullanacaklar.” falan gibi birtakım laflar ediliyor ve bu sıralarda ben bunu çok duyuyorum. Şimdi, bu, bir espriyse böyle bir espri olmaz; bir teşvik veya bir tehditse bu da yanlıştır ve biz bu tür tehditlere de pabuç bırakmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, aslında söylenecek çok şey var. Ben bütün eleştiriler, görüşler öneriler için bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum. 2015 bütçemizin ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Akdoğan, bizim güvenlik paketiyle ilgili eleştirimizi biraz abarttı, izin verirseniz…

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından “Niye?” sesleri)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Tehdit ediyorlar.” diye ithamda bulundu, ona cevap verecek.

BAŞKAN – Buyurunuz.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, arkadaşlar, bu ülkede çok acı olaylar yaşandı otuz yıl ama yakın zamanda çok acı olaylar yaşandı Gezi olaylarında; insanların kafasında gaz kapsülleri patlatıldı, fişeklerle devrildi. 6-7 Ekim olaylarında 36 tane insanımız -tek tek sayarım- polis, jandarma, korucu, milis ve şey tarafından öldürüldü.

Bakın, Hükûmetin görevi, hukuku işletmektir; polisiyle, devletiyle, yargısıyla almak ve gereğini yapmaktır. Eğer, 36 kişi için hiçbir işlem yapmamışsa Hükûmet, burada muhalefetin eleştirme hakkı var. Evet, getirdiğiniz güvenlik paketiyle sıkıyönetim, olağanüstü hâl yetkileri istiyorsunuz. Bu, anayasal bir hükümdür; bu, Anayasa değişikliği gerektiriyor. Ülkede hiçbir şey yokken biz barış için müzakere süreçlerinin içindeyken siz bu ülkede savaş hâli uygulaması getirmek istiyorsunuz.

Bugün Cumhurbaşkanı bir konuşma yapıyor, TOBB’daki konuşmasında diyor ki: “Paralel, faili meçhul cinayetler işlemiştir, biliyoruz.” Hükûmet biliyorsa, faili meçhul cinayetler biliniyorsa yargıya çıkarırsınız, ortaya çıkarırsınız. Kim işledi faili meçhul cinayetleri? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Paraleli niye savunuyorsun? Allah, Allah!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kim kimi öldürdü? Çıkarma göreviniz vardır. Bakın, burada, Hükûmet kalkıp bize, en küçük eleştiride, muhalefete “Tehdit ediyorsunuz, biz koyun değiliz…” Siz ak kurt musunuz Sayın Akdoğan, ak kurt musunuz? Ak kurt mu olmak istiyorsunuz? Barış süreci bu dille yürümez.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Böyle hiç yürümez!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin dilinizi çözüm sürecinde daha dikkatli kullanmanız gerekiyor.

Çok açık söylüyorum: Siz koyun değil… Şu politikalarınız ak kurt politikalarıdır. Bu, tehlikelidir. Bu güvenlik paketi, bu yargı paketi, şüpheli vatandaş, bir sapana dört sene ceza, muhalefet sesini çıkardı mı gaz bombası, TOMA; sonra da gelip “Tehdit mi ediyorsunuz?”

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Sen yakıp yıkanlara söyle onları, onları yakıp yıkanlara söyle.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Biz tehdit etmiyoruz, burada doğruyu konuşuyoruz: “Kuş musunuz?” dedik. Siz sapandan korkuyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAMZA DAĞ (İzmir) - Ağzın kadar iş yapsan bu ülkeye bir faydan olurdu be!

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Yeter, verildi, olmaz. Böyle bir şey yok!

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan ama…

BAŞKAN – Yok, yok, böyle bir cevap yok yani.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Şimdi, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Babacan, yirmi dokuz dakika; bir dakika sizden bir dakika da Sayın Kurtulmuş’tan alıyorum.

Buyurunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı görüşmeleri vesilesiyle sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Konuşmamda, öncelikle, Türkiye’nin devralmış olduğu G20 Dönem Başkanlıyla ilgili kısa bazı bilgileri sizlerle paylaştıktan sonra, dünya ekonomisi ve Türkiye ekonomisinin son dönemde geçtiği gündem maddeleri ve önümüzdeki dönemle ilgili beklentilerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye 1 Aralıkta G20 platformunun Dönem Başkanlığını devraldı ve buraya seçilerek geldik, tüm ülkelerin mutabakatıyla seçildik. G20 platformu dünya nüfusunun üçte 2’sini oluşturuyor, dünya ticaretinin yüzde 75’ini oluşturuyor ve dünya ekonomisinin toplam gayrisafi yurt içi hasılasının da yüzde 85’ini oluşturuyor. Ağırlığı olan, temsil gücü yüksek ve almış olduğu kararlarında siyasi meşruiyet zemininin çok güçlü olduğu bir platform. Gerçekten, Türkiye için, dünya ekonomisinde, dünya finans piyasalarıyla ilgili pek çok konuda söz sahibi olma, gündemi belirleme ve yön verme konusunda büyük fırsat veren bir konu bu. Biz bir yıldır troyka yapısının içine girmiştik; bir önceki dönem başkanı ve bir sonraki dönem başkanıyla beraber çalıştık ve resmen de devraldık. Dün ve bugün ilk defa müsteşarlar ve merkez bankası başkan yardımcıları İstanbul’da bir araya geldiler, şu anda toplantılar hâlâ devam ediyor ve 20 ülkenin dünyayla ilgili konuştuğu konular artık burada, Türkiye’de, İstanbul’da konuşuluyor.

11 tane önemli gündemimiz var: Dengeli büyümenin tüm dünyada sağlanabilmesi birinci gündem maddemiz; altyapı yatırımları, finansal düzenlemeler, uluslararası finansal mimari, uluslararası vergi konuları, enerji konuları, uluslararası ticaret, istihdam, iklim değişikliğinin finansmanı, kalkınma, yolsuzlukla mücadele G20’nin 11 tane önemli gündem maddesi.

Biz tüm bu gündem maddelerini ele alırken kapsayıcılığa çok önem vereceğiz. Burada şunu kastediyorum: Özellikle G20 üyesi olmayan, gelişmekte olan, az gelirli ülkelerin problemlerini de G20 masasına taşımak istiyoruz ve orada alınan kararların, sadece orada temsil edilen ülkeler için değil, tüm dünya için iyi kararlar olmasını arzu ediyoruz.

Yine, KOBİ’lere özel önem vereceğiz. Hem gelişmekte olan ülkelerde hem de gelişmiş ülkelerde KOBİ’ler istihdamın temel oluşturucusu. Dünyada istihdamın yaklaşık yüzde 60’ı KOBİ’lerde oluşuyor, örneğin Türkiye'de yüzde 75, özellikle gelişmekte olan ülkelerde de KOBİ’lerin payı çok çok büyük.

Yine girişimcilik, yenilikçilik, araştırma geliştirme dediğimizde ilk akla gelen KOBİ’ler. İşte bununla ilgili de her bir 11 gündem maddesinin altında “KOBİ’ler için ne yapıyoruz?” sorusunu soracağız ve uluslararası kuruluşlara da şimdiden görevler verdik. KOBİ’yi dünya gündeminde daha önemli bir şekilde işlemek istiyoruz. Ayrıca Uluslararası Ticaret Odasıyla yapmış olduğumuz anlaşma gereği bir küresel KOBİ forumu Türkiye’de başlatacağız ve sadece bizim dönem başkanlığımızda değil, bundan sonraki dönemlerde de artık KOBİ’lerin bir uluslararası sesi uluslararası platformlarda yansıtılmış olacak.

Yine dönem başkanlığımızda uygulamaya çok çok önem vereceğiz. Sözler veriliyor, programlar açıklanıyor, taahhütlere giriliyor ama bunlar gerçekten uygulanıyor mu? Bu uygulamayla alakalı, ülkelerin reform taahhütlerini izlemeyle ilgili bir mekanizma kuruyoruz. İnternet üzerinden açıkça takip edilen ve hangi ülke hangi reform sözünü tuttu, hangi reform sözünde aksama var, bunu da takip edecek bir mekanizma oluşturuyoruz.

Yine karar verilmiş olan finansal düzenlemelerin de kararlılıkla uygulanması konusunda ısrarcı olacağız. Yatırımlar konusunda da özel bir vurgumuz olacak. Özellikle isabetli yapılmış, objektif kriterlere göre önceliklendirilmiş altyapı yatırımlarının hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ekonomiler için önemli olduğunu düşünüyoruz ve altyapı yatırımlarıyla ilgili de her ülkeden stratejiler oluşturmalarını istiyoruz ve kuşkusuz ülkelerin borç stokunu, mali yapısını bozmadan yatırımlar konusunda atılacak olumlu adımların da dünya ekonomisinin büyümesine katkıda bulunacağına inanıyoruz.

Finanstan sorumlu bakanlar ve merkez bankası başkanları G20 çerçevesinde zaten yılda dört beş kere bir araya geliyorlar. Ayrıca yılda bir defa, geleneksel olduğu üzere, dış ticaretten sorumlu bakanlar ve çalışma bakanları -20 ülkeden- bir arada oluyorlar. Biz ilk defa bir G20 enerji bakanları toplantısı yapmaya karar verdik. Yine bir tarım bakanları toplantısı gerçekleştirmek istiyoruz. Turizm bakanları toplantısı yapmak konusunda kararımızı verdik ve dışişleri bakanlarımızı da yine toplamak istiyoruz. Konferanslarla, seminerlerle beraber bir yılda yaklaşık 60 ile 70 arasında etkinliğe Türkiye bu vesileyle ev sahibi olacak ve dünya ekonomisinin yüzde 85’ini temsil eden kitle, burada, Türkiye’de dünya meselelerini konuşacak. Gerçekten önemli bir sorumluluk ve bir önemli olduğu kadar da dikkatli yürütmemiz gereken bir sorumluluk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ekonomi zor dönemlerden geçti ve bu zorluklar hâlâ aşılabilmiş değil. Ama muhtemelen en kötü artık gerimizde kaldı. Bundan sonra kademeli de olsa bir toparlanma bekliyoruz.

Bu toparlanma ülkeden ülkeye hızı farklı olan bir toparlanma olacak. Bazı ülkeler daha hızlı toparlanacak, bazı ülkeler çok daha yavaş toparlanacak. Maalesef, en büyük ticaret ortağımız, doğrudan sermayenin en güçlü bize şimdiye kadar girmiş olduğu Avrupa Birliği, bütün bu tabloda en zayıf ve kırılgan toparlanmanın olduğu bölge. Ticaret ve yatırım bağlarının, finansman bağlarının böylesine güçlü olduğu bir büyük ekonomi yanımızdayken, o ekonomiye de bağımlılığımız sebebiyle Avrupa’daki olumsuzluklardan en az etkilenecek şekilde ekonomi politikalarımızı yürütmeye devam edeceğiz.

Gelişmekte olan ülkelere gelecek olursak: Gelişmekte olan ülkelerde durum pek iç açıcı değil maalesef. Geçtiğimiz on yıla göre önümüzdeki on yıl büyüme oranlarının daha düşük olduğu bir sürece girmiş bulunmaktayız. Bugün itibarıyla baktığımızda Çin’de büyüme oranları artık yüzde 9-10 değil, yüzde 7-8 aralığında olacak önümüzdeki bir iki yıl. Ama gelecek on yılın ortalaması, Çin’in büyümesinin dahi yüzde 6’nın altında olacağını tahmin ediyor pek çok uluslararası kuruluş. Ama buna rağmen gelişmekte olan ülkelerin, 1990 o Asya kriziyle mukayese ettiğimizde, yapılarının çok daha güçlü olduğunu görüyoruz.

Gelişmekte olan ülkelerin artık kamu maliyeleri çok daha güçlü, borç stokları düşük, bütçe açıkları düşük. Yine gelişmekte olan ülkelerin bankacılık sistemleri eskiye göre çok daha güçlü, yüksek rezervleri var. Daha esnek kur rejimi artık uyguluyor pek çok gelişmekte olan ülke ve ekonomi yönetimleri kriz tecrübesini yaşayan insanlardan oluşuyor.

Dolayısıyla her ne kadar gelecek on yılda gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansının geçmiş on yıla göre daha düşük olacağını söylesek de, yine de gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme hızı, gelişmiş dünyanın çok çok üzerinde olacak yani gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden aldığı pay artmaya devam edecek.

Büyüme deyince, kuşkusuz büyümenin rakamsal boyutları önemli. Ki biz bunu G20 masasında da, diğer uluslararası platformlarda da seslendiriyoruz. Evet, rakam olarak büyümenin kaç olduğu önemli ama büyümenin kalitesi de çok çok önemli. Bu büyüme sürdürülebilir bir büyüme mi, değil mi? Bugün, belki kısa vadede daha yüksek büyüme oranı için ülkeler bazı adımlar atabilir, bazı popülist eğilimlere girebilir ama bu, daha sonraki yılların büyümesinden çalacak, hatta o ülkeleri daha zor duruma sürükleyecek sonuçları getirebilir. İşte, buna da çok çok dikkat etmemiz gerekiyor. Büyümenin finansal olarak sürdürülebilir olması, büyümenin sosyal politikalar açısından sürdürülebilir olması, yine çevre politikaları açısından büyümenin sürdürülebilir bir büyüme olması son derece önemli. Vizyon sahibi, ufuk sahibi, uzun vadeye bakan hükûmetler dünyada sürdürülebilirliği esas alarak ekonomi politikalarını oluşturuyorlar. Ama bir seçimlik ömrü olan, bir sonraki seçimde “Ne yapalım?” diye paniğe düşmüş hükûmetler de bakıyoruz yanlışlıklar içerisine sürükleniyorlar.

Ancak nereden bakacak olursak olalım, gelişmekte olan ülkeler için de, gelişmiş olan ülkeler için de, kendi ülkesi içerisinde güveni sağlayan ülkeler başarılı oluyor, güveni sağlayamayan ülkeler başarısız oluyor. Güveni sağlamakta zorlanan ülkeler ne kadar karşılıksız para basarlarsa bassınlar, kamu harcamalarını ne kadar artırırlarsa artırsınlar, bunun büyüme ve istihdam olarak kendilerine dönmediğini görüyorlar. Oysa, güveni sağlamış olan ülkeler, maliye politikası olsun, para politikası olsun, diğer politika alanları olsun, bunu da yaptıklarıyla beraber büyümeyi de, istihdamı da sağlamaya ve güçlendirmeye devam ediyorlar.

İşte, tam bu noktada Türkiye ekonomisine geçmek istiyorum. Gerçekten, Türkiye ekonomisi, eğer son on iki yılda dünyaca artık teslim edilmiş bir başarıya ulaştıysa, bunun arkasındaki temel faktör ülkemizde oluşturduğumuz güven ortamı. Güven oluştuktan sonra, verilen söze piyasalar, iş dünyası, vatandaş inandıktan sonra ekonomi politikasını uygulamak kolaylaşıyor. Aynen piyasada itibar sahibi bir iş adamının, iş kadınının iş yapması ile itibar sahibi olmayan ancak parası kadar iş yapanların mukayesesi gibi bu. İşte, Türkiye, çok şükür, artık sözüne güvenilen, programlarına inanılan bir ülke hâline geldi. Biz, kriz gelmeden önceki dönemde temel alanlarda reformlarımızı yaptık. Şu anda krizin en çok vurduğu ülkelere bakın temel problem alanı nedir diye: Bütçe açığı, bankacılık, sosyal güvenlik, sağlık ve bununla ilgili diğer sosyal problemler. Oysa Türkiye, bu kriz gelmeden önce bankacılık reformunu tamamladı, bütçe açığını minimum seviyelere düşürdü, Türkiye sosyal güvenlik reformunu yaptı, sağlıkta artık dünyaca meşhur, dünyanın takdir ettiği bir reformu gerçekleştirdi. Bugün, bizim bir önceki Sağlık Bakanımız, dünyada pek çok ülkede sağlık bakanlarına ders veriyor, dünyanın en ünlü üniversitelerinden biri olan Harvard Üniversitesinde başka ülkelerin sağlık yetkililerini eğitiyor, yetiştiriyor. Dolayısıyla, bu konularda Türkiye’nin zamanlıca atmış olduğu adımlar ve aldığımız tedbirler gerçekten Türkiye’yi bu krizin türbülansından önemli ölçüde korudu hem sosyal olarak hem ekonomik olarak ve aynı zamanda da finansta çok şükür sıkıntı yaşamadık.

Bankalarımız sapasağlam ayakta. Bütçe açığımız millî gelire oranla bu yıl yüzde 1,4; şu anda görüşmekte olduğumuz bütçenin bütçe açık hedefi yüzde 1,1; Orta Vadeli Program’da 2017 için koyduğumuz hedef yüzde 0,3. Neredeyse artık denk bütçeye giden bir sağlam duruşumuz var burada. Bir yandan sağlam bankacılık sistemi, bir yandan da sağlam bütçe yapısı Türkiye’yi dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü olumsuz etkiden önemli ölçüde korudu, koruyor ve inşallah bundan sonra da korumaya devam edecek.

Türkiye, aynı zamanda, Avrupa Birliği sürecinde önemli siyasi reformlar gerçekleştirdi. 2002’yle mukayese ettiğimizde artık demokrasimizin kalitesi arttı. Temel haklar konusunda, özgürlükler konusunda 2002’yle mukayese ettiğimiz anda daha iyi bir noktaya geldik. Siyasi istikrarın sağlanmasında demokratikleşme süreci son derece önemli oldu ve bu kararlılığımız bundan sonraki dönemde de aynen devam edecek. Demokrasi ile ekonomiyi beraberce yükseltmeye devam edeceğiz.

Kriz döneminde ve kriz sonrasında uyguladığımız politikalar da çok çok önemli oldu. Bakın, krizin en derin anında, 2009 yılında açıkladığımız istihdam tedbirleri, açıklamış olduğumuz mali tedbirler çok hızlı sonuç verdi. 2010 yılında ve 2011 yılında arka arkaya iki yıl Türkiye ekonomisi yüzde 9 oranında büyüdü, yüzde 9, bir yüzde 9 daha. O krizin yine en derin döneminden bugüne kadar Türkiye’de toplam istihdam 5 milyon 732 bin kişi arttı. Gelişmekte olan ülkeler ya da gelişmiş ülkeler içerisinde istihdamını yüzde olarak en çok artıran ülkelerden biri şu anda Türkiye. Bir yandan da iş gücüne katılım oranımız artıyor ve çok hızlı artıyor. Özellikle kadınlarımızın iş gücüne katılımında ciddi artış var. Bakıyoruz, eskiden, toplam stoka baktığımızda, çalışanların toplamına baktığımızda kadınlarda yüzde 30, erkeklerde yüzde 70 gibi bir iş gücüne katılım oranı vardı. Son üç yıla bakıyoruz, son üç yılda iş gücüne yeni girenlerden yüzde 46’sının kadın, yüzde 54’ünün erkek olduğunu görüyoruz. Ve özellikle üniversite mezunlarında iş gücüne katılım oranı gerçekten çok çok yüksek. Dolayısıyla, bir yandan bu iş gücüne katılma oranının yükselmesini yaşarken bir yandan da istihdamın artmasını yaşıyoruz ve işsizlik oranımız belki de arzu ettiğimiz hızda bu sebeple de düşmüyor ama yeni açıkladığımız Ulusal İstihdam Stratejisi gerçekten son derece önemli. Bu bir YPK kararı olarak açıklandı ve önümüzdeki üç dört yıla yaygın bir eylem planı var. Bu eylem planındaki adımları inşallah attığımız zaman, özellikle iş gücü piyasamızdaki katılıklarla mücadelede başarıyı ortaya koyduğumuz zaman işsizlik oranımızın biz daha düşük seviyelere ineceğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin ekonomisinin büyüklüğüne baktığımızda 230 milyar dolardan 822 milyar dolara yükselmiş bir toplam gayrisafi yurt içi hasılamız var. Burada kuşkusuz kur da etkili. Ekonomiyle ilgili söz alan değerli konuşmacılarımız kur etkisinden bahsetti, burada haklılar ama kur etkisinden tamamen arındırılmış ve satın alma gücü paritesine göre hesap edilmiş millî gelirimize baktığımızda 2002 yılında 8.667 dolardan 2013 yılında 18.809 dolara çıktığımızı görüyoruz. Bakın, bu oran Japonya’da yaklaşık 35 bin dolar, Avrupa Birliğinin ortalaması yine oralarda. Biz artık Japonya’nın refahının yarısına, Avrupa Birliğinin refahının yarısına ulaşmış bir ülke hâline geldik. Bakın, 2002’de kişi başına düşen millî gelirimiz, satın alma gücü paritesine göre, Avrupa ortalamasının yüzde 36’sıydı. Dün açıklanan en son TÜİK verilerine göre bu yüzde 53’e çıktı yani gelişmiş olan ülkelerle farkı bu süre içerisinde kapattık. Ha, gelişmiş bir ülke olabildik mi? Hayır. Eğer gelişmiş ülkelerle bizi mukayese ederek rakamlara bakıyorsak bu da tabii çok doğru bir karşılaştırma değil. Ama ne yaptık? Dünya Bankası hesaplamalarına göre alt orta gelir ülke grubundan üst orta gelir ülke grubuna çıktık ve Dünya Bankası hesaplamalarına göre, yine, yüksek gelir grubuna sadece 2 bin dolarımız kaldı. İnşallah birkaç seneye kadar bu farkı da kapatıp Türkiye resmen Dünya Bankası sınıflandırmasında yüksek gelir grubuna girmiş olacak. Yine, Dünya Bankasının son açıkladığı rapora göre dünya standartlarında hesap edilen orta kesim, orta sınıf Türkiye’de tam 2 kat büyüdü bu geçtiğimiz dönemde. Bunun kuşkusuz gelir dağılımına etkisi olumlu, yoksullukla mücadelede sonuçlarımız yine olumlu.

OECD’nin açıkladığı rapora göre Türkiye tüm OECD ülkeleri içerisinde Gini katsayısını en hızlı düşüren ülke. Ha, en düşük Gini katsayısına sahip olan ülke değiliz yani gelir dağılımının en düzgün olduğu OECD ülkesi değiliz ama çaba olarak ve ortaya koyduğumuz başarıya baktığımızda bu göstergenin düşüşünde yani gelir dağılımının düzelme hızında bir numaralı ülkeyiz.

Yine, baktığımızda, çok şükür ülkemizde artık 1 dolar gelirin altında bir nüfus kalmadı. Dünyada 7 milyar nüfusun 1 milyarı hâlâ 1 doların altında bir gelirle yaşıyor ve bu kriz döneminde sayı arttı, 900 küsurlardaydı, tekrar 1 milyarın üzerine çıktı şimdi. 2 dolar -bunun 2 katına bakıyoruz- gelir; öyle bir nüfusumuz kalmadı. 4,3 dolarlık nüfusumuz yüzde 30’dan yüzde 2,06’ya indi. Hangi açıdan bakarsak bakalım bu son on iki yıllık dönemde Türkiye yoksulluğun azaldığı ama sıfırlanmadığı, gelir dağılımının düzeldiği ama hâlâ düzelmeye devam etmesi gereken bir ülke.

İşte, böyle baktığımızda önümüzdeki dönemde bu başarıların devamı çok çok önemli. Ne yapmamız gerekiyor, nasıl bir ekonomi politikası izlememiz gerekiyor ki Türkiye bu başarılara devam etsin? Ona geçmeden önce Türkiye’nin uluslararası görünürlüğünün bir boyutu var -ki buna özellikle vurgu yapmak istiyorum- o da şu: 2002’de Türkiye, yardım alan ülkeler listesindeydi. Çok şükür artık Türkiye, yardım eden ülkeler listesinde ve yükselen bir donör ülke. Sadece geçen yılki dış yardımlarımız 3,3 milyar dolara yükseldi ve insanî yardımlarda dünyada 3’üncü olduk. Nominal rakam olarak 3’üncü olduk insanî yardımlarda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Diyeceksiniz ki dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyiz ama insanî yardımlarda 3’üncüyüz. Bu bizim zaten kültürümüzün doğal gereği. Biz ne diyoruz: “Komşusu açken kendi tok uyuyan bizden değildir.” Ama dünyada komşuluk kavramı değişti. Komşu demek ne demek? Yakından bildiğin, tanıdığın, hâlini iyi anladığın kişi demek. Şimdi eğer, Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, Myanmar’da, Endonezya’da, Filipinler’de, haydi çok uzaklara gitmeyelim daha yakınlarda, Kuzey Afrika’da, Sahra Altı Afrika’da eğer insanlar acı çekiyorsa, yardıma ihtiyacı varsa, biz bunu biliyorsak, bundan haberdar olduysak o anda sorumluluk başlıyor, komşuluk sorumluluğu başlıyor.

Haberimiz varken, farkındayken yardım etmek bizim insanlık görevimiz. Tabii ki imkânlarımız ölçüsünde. Ama ben şuna da inanıyorum ki niyet iyi olunca ve olumlu bir perspektifle baktığınızda çok şükür kaynaklarımız da bereketleniyor ve bunları rahatlıkla yapar hâle geliyoruz.

Bakın, 1,7 milyon Suriyeli şu anda Türkiye’de. Biraz sonra Başbakan Yardımcımız Numan Bey bu konuları daha derinlemesine ele alacaktır, onun için fazla buraya girmek istemiyorum ama dışarıdan aldığımız yardım belli. Çok şükür ekonomimize bir şey oluyor mu? Hayır. 1,7 milyon insan gelmiş, yaşamaya başlamış Türkiye’de. Bir zamanlar biliyorsunuz, nüfus planlaması vardı, “Aman nüfusumuz çok artıyor, dikkat edelim.” diye Türkiye’nin nüfusunu artırmamak için özel bir çaba vardı. Şimdi, 1,7 milyon kişi geliyor ve sapasağlam devam ediyoruz. Dolayısıyla, biz niyetimizi sağlam tuttuktan sonra ve doğru politikalar uyguladıktan sonra inşallah Türkiye’nin önü açık, yolu açık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemin temel hedefleri ne olacak?

Bir: Enflasyonu düşürmek. Enflasyonumuz yüksek. Buna bağlı olarak, piyasa faizlerinde enflasyonun üzerinde bir risk primi de eklediğinizde yüksek olduğunu görüyoruz ve enflasyondaki düşüşle paralel olarak da piyasa faizlerinin de düşmesini önümüzdeki dönemde bekliyoruz. Bu, bizim, Orta Vadeli Program’da açıkladığımız bir numaralı hedef.

İkincisi: Cari açığımızın azalması. Türkiye için önemli bir kırılganlık alanı. Cari açık veriyor olmak demek, dış kaynağa bağımlı olmak demek. Ne kadar cari açık veriyorsak o cari açığı finanse etmemiz gerekiyor. Bunu ya doğrudan sermaye girişi olarak finanse edeceğiz ya da borçlanacağız. Artık kamunun borç stoku, çok şükür, minimum seviyelere indi. Dış borcumuzu sıfırlamadık, artıya geçtik. Dış dengede, çok şükür, dış borçta artıdayız ama özel sektörümüzün dış borcu artıyor. Dolayısıyla, bizim cari açığımızı mutlaka düşürmemiz gerekiyor ve dışarıdan finansman bağımlılığımızı da azaltmamız gerekiyor. Bu da önümüzdeki dönemin ikinci önemli hedefi.

Üçüncü önemli hedefimiz de nedir? Yapısal reformlar yoluyla potansiyel büyümemizi artırmak. Kamu maliyesi, para politikaları, bunların hepsi önemli ama Türkiye'nin daha yüksek bir büyüme patikasına oturması ancak ve ancak yapısal reformlarla mümkün. Bunun için de ne yaptık? Geçen sene beş yıllık kalkınma planımızı açıkladık ve bu yıl 25 tane öncelikli dönüşüm programımızın eylem planlarını oluşturduk. Sayın Başbakanımız bir basın toplantısıyla bu 25 eylem planının 9’unu açıkladı. İnşallah, bu ay içerisinde 2 parti hâlinde, 8 artı 8, 2 grup hâlinde de diğer eylemleri açıklayacak. Baştan 1.250’ydi taslakta, şimdi 1.350 tane eylem oldu bizim Ekonomi Koordinasyon Kurulundaki çalışmalarımız sonucunda. Ve ben iddia ederek konuşuyorum, G20 ülkelerinin hiçbirisinde bu kadar iddialı ve bu kadar detaylı bir yapısal reform gündemi yok. Hiçbir hükûmet, böyle 1.350 tane eylemi, karşısına sorumlu kuruluşu ve karşısına tarihi yazarak ortaya koyma cesaretini kendinde bulamıyor, “Ben kendimi niye bağlayayım?” diyor. Oysa biz şuna inanıyoruz: Ne kadar öngörülebilir olursak, yapacaklarımızı ne kadar açıkça ortaya koyarsak, planlarımızı programlarımızı ne kadar açıkça kamuoyuyla, halkımızla ve iş dünyasıyla paylaşırsak o kadar öngörülebilirlik getiririz. Öngörülebilirliğin olduğu ülkede de güven olur, büyüme olur, istihdam olur. İşte bu yapısal reform alanı bizim için çok çok önemli olacak ve önümüzdeki dönemin belirleyicisi olacak.

25 tane alan… 25 tane alanı okumam inşallah sıkıcı gelmez ama önemli olduğu için ben burada tek tek başlıkları söyleyeceğim: Üretimde verimliliğin artması, ithalata olan bağımlılığın azalması, yurt içi tasarrufların artırılması ve israfın önlenmesi, İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi olması, kamu harcamalarının rasyonelleştirilmesi, kamu gelirlerinin kalitesinin artması, iş ve yatırım ortamının geliştirilmesi, iş gücü piyasasının etkinleştirilmesi, kayıt dışı ekonominin azaltılması, istatistiki bilgi altyapısının geliştirilmesi, öncelikli teknoloji alanlarında ticarileşme, kamu alımları yönüyle teknolojiyi geliştirme, yerli kaynaklara dayalı enerji üretimi, enerji verimliliğinin geliştirilmesi, tarımda su kullanımının etkinleştirilmesi, sağlık endüstrilerinde yapısal dönüşüm, sağlık turizminin geliştirilmesi, taşımacılıktan lojistiğe dönüşüm, temel ve mesleki becerileri geliştirme, nitelikli insan gücü için çekim merkezi, sağlıklı yaşam ve hareketlilik, ailenin ve dinamik nüfus yapımızın korunması, yerelde kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi, rekabetçiliği ve sosyal uyumu geliştirilen bir kentsel dönüşüm ve kalkınma için uluslararası iş birliği altyapısının geliştirilmesi. 25 tane başlık, bunların altına toplam 1.350 tane somut eylem, kim yapacak ve en geç bu ne zaman tamamlanacak… 2018’in sonuna kadar takvimimizi ortaya koymuş oluyoruz ve bunları yaptığımız zaman, Türkiye’nin nasıl daha yüksek bir büyüme trendine oturduğunu ve kalkınma hızının nasıl daha da arttığını inşallah hep beraber göreceğiz.

Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ekonomik göstergelerinin iyileşeceğine, daha da iyi rakamlara ulaşacağına biz inanıyoruz. Büyümemiz, inşallah, 2015 yılında 2014’e göre daha yüksek olacak, enflasyonumuz daha düşük olacak, cari açığımız daha düşük olacak yani hangi açıdan bakarsak bakalım, 2015 yılı 2014 yılına göre daha iyi bir yıl olacak. Bunu zaten biz programlarımızda ortaya koyduk. Bunu sadece biz değil, bağımsız değerlendiren kuruluşlar ve uluslararası kuruluşlar, piyasa analistlerinin yazıp çizdiklerinde de açıkça görüyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bu yapmış olduğu reformlarla gerçekten artık önemli bir iş merkezi hâline geldi. Sadece ülkemiz için değil, bölge için bir iş yapma merkezi hâline geldi. Bugün bakıyoruz, Türk Hava Yolları şu anda 108 ülkeye uçuyor. Dünyada başka hiçbir hava yolu bu kadar çok ülkeye uçmuyor. Intel, Microsoft, Coca Cola gibi çok uluslu şirketler İstanbul’u bölge merkezi ilan etti. Bu şirketler şu anda İstanbul’dan 70, 80, 90 ülkedeki işlerini yönetiyorlar. Dünya Bankasının özel sektöre kredi veren kolu IFC, Washington dışındaki ilk merkezini İstanbul’da açtı. Bütün Doğu Avrupa’ya, Rusya’ya, Kuzey Afrika’ya, Orta Doğu’ya, Kafkaslara, Orta Asya’ya kredilendirmeyi İstanbul’dan yapıyor artık. EBRD, Avrupa Yatırım Bankası, bunların hepsi geçtiğimiz iki üç yıl içerisinde İstanbul’a bölge ofislerini açtılar. İstanbul sadece Türkiye’yi değil, artık bütün bu coğrafyayı finanse eden bir şehir hâline geldi. Çok şükür bunların hepsi ülkemiz için, milletimiz için onur duyulacak gelişmeler.

Son olarak, yine, benden önceki konuşmacılardan birisinin değindiği bir konuya kısaca değinip sözlerime son vermek istiyorum, bu da bizim borç üstlenim anlaşmalarımız. Yap-işlet-devret modeli, biliyorsunuz kamu-özel ortaklığı altında bir model. Ve kamu-özel ortaklığı ne demek? Özel sektör ile kamunun bir ortaklık ruhu içerisinde altyapı yatırımlarını gerçekleştirmesi demek. Kaldı ki biz G20 Dönem Başkanı olarak altyapı yatırımlarında bu modelin tüm dünyada daha geniş kullanılmasını istiyoruz. Dünya Bankasına görev verdik; standartlaştırma ve standartlara bağlı menkul kıymetleştirmeyle ilgili çok önemli bir çalışmaya start verdik orada.

Burada ne yapıyoruz? Burada Hazine Müsteşarlığınca verilen borç üstlenim taahhütleri bir koşullu yükümlülük mahiyetinde; bir garanti değil, baştan standart bir kefalet değil, koşullu üstlenim. Ve bunun da dünyada çok örneği var. Hatta bu konu gündeme geldiğinde Hazine Müsteşarlığımızın yaptığı çok geniş bir basın açıklamasında dünyadaki bütün örnekleriyle bu anlatıldı hangi ülke neler yapıyor, nasıl çalışıyor diye. Ve yine Hazine Müsteşarlığımızın ayda bir yayınladığı Kamu Borç Yönetimi Raporu’nda da bunlar açıkça yazılı. Şu ana kadar toplam 3 proje için bu yapılmış ve toplam rakam öyle 100 milyar dolar falan değil, 5 milyar 278 milyon. Zaten her ay da bu yayımlanıyor. Bu da koşullu bir yükümlülük.

Kamu kuruluşları tarafından yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen projelere ilişkin ihalelerde, ihaleyi kazanan şirket ile ilgili idare arasında yapılan sözleşmenin taslağında –ki bu taslak ihale dokümanının bir parçası-burada zaten bunlar yazılı. Yani projelere ilişkin taslak uygulama sözleşmelerinde bir fesih anında tesisin ilgili idare tarafından devralınmasının öngörülmesi hâlinde, fesih tarihine kadar yapılan işlemler için kullanılmış olan dış finansmanın idare tarafından üstlenilebilmesiyle ilgili orada hükümler var. Yani ihale aşamasında öngörülmemiş ve haksız rekabet yaratacak şekilde ihale koşullarını değiştirecek bir borç üstlenim taahhüdünün verilmesi zaten mümkün değil. Bu, Plan Bütçe Komisyonumuzda tartışıldı, konuşuldu ve buradan da yine yasa hâlinde gerçekleşmiş oldu.

Ben tekrar 2015 bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum, ülkemizin, Türkiye’mizin çok daha müreffeh günlere ulaşması için bir vesile olmasını diliyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Babacan.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, Sayın Babacan ekonomik verilerle ilgili olarak doğru olmayan hususlar ifade etti, kamuoyuyla paylaştı. Müsaade ederseniz, doğru olan bilgileri vereceğim.

BAŞKAN – Ama bütçelerde böyle bir şey yok yani hiç böyle bir usul yok.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Var efendim. Nasıl bir…

BAŞKAN – Hayır, şimdi herkes bir şey söylüyor. Sonuç itibarıyla…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Hayır, bir şey söylemesi… Bakın, Sayın Babacan “Başbakan Yardımcısı” sıfatıyla Türkiye ekonomisine ilişkin olarak kimi verileri paylaştı ve bu veriler maalesef doğru değil. Ben de bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ben de düzelteyim o zaman Sayın Başkanım. Öyle şey olur mu?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – …bildiğimiz doğru verileri…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Kaplan “100 milyar dolar.” dedi, o doğru mu yani?

BAŞKAN – Buyurun.

Yani böyle bir usul yok ama hadi bakalım.

RECAİ BERBER (Manisa) – Olur, o zaman sizinkini kim düzeltecek?

BAŞKAN – Neyse, şimdi, germeden, etmeden hadi bakalım, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Berber, siz de çıkarsınız, ben yanlış bir şey söylüyorsam onu düzeltirsiniz.

RECAİ BERBER (Manisa) – Ya, hepsi yanlış. Hangisini düzelteceğiz?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bir, dediniz ki: İş gücüne katılım oranında OECD ülkeleriyle bir kıyaslama yaptınız ve çok iyi bir noktada olduğumuzu söylediniz. Bu doğru değil.

OECD ülkeleri ortalaması, iş gücüne katılım ortalaması yüzde 70’tir. Türkiye'nin katılım oranı bunlardan yüzde 20 daha azdır, yüzde 51,2’dir. Son beş yılı baz aldığınız zaman iş gücüne katılım oranında bir yükselme yoktur, bir düşüş söz konusudur. Bu bir, bu tutmadı.

İki: OVP’de hedeflerinizi tutturduğunuzu ifade ettiniz. Mesela, Orta Vadeli Program 2014 üçüncü çeyrek hedefi 2,9-3 aralığındadır, gerçekleşen 1,7’dir. Ama siz tersini ifade ettiniz, “Gini katsayısı itibarıyla giderek bir iyileşme söz konusudur.” dediniz, Sayın Başbakan Yardımcısı bunu ifade etti. Doğrusunu ifade edeyim: Türkiye’nin GAP bölgesinde gayrisafi millî hasıladan kişi başına düşen ortalama gelir 4.500 dolar düzeyindedir, Türkiye’nin Marmara Bölgesi’nde 24 bin dolar düzeyindedir. Aradaki farkı siz nasıl kapattığınızı iddia edebilirsiniz bilmiyorum ama Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayın Babacan kapattığını ifade etti, iyi bir noktaya geldiğimizi ifade etti.

RECAİ BERBER (Manisa) – İyi bir noktaya geldik.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Arada 5 kat fark var.

MUSTAFA GÖKHAN GÜLŞEN (Kastamonu) – Daha fazlaydı, daha fazlaydı.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Urfa’da yaşayan bir vatandaş ile İstanbul’da yaşayan bir vatandaş arasında gelir payı oranı 5 kat farklıdır.

RECAİ BERBER (Manisa) – Eskiden 10 kattı.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bunu nasıl kapattığınızı ifade ediyorsunuz, onu anlamış değilim.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Eskiden daha fazlaydı.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Üçüncü önemli husus: Sayın Başbakanın “eylem planı” dediği şey esasında 2023 hedeflerinde revizyona gitmekti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Revizyon oldu ama bunu da siz “eylem planı” olarak ifade ettiniz. Bu da doğru değildi.

Daha vardı, zaman yetmedi.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şimdi, normalde ben size bir dakika yerinizden vermem lazımdı, hani çok ortalığı germediğiniz için iki dakika verdim. Yani, ayrıca da kamuoyuyla da paylaşıyorum ki durumu…

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Otuz saniye şey yapabilir miyim?

BAŞKAN – Yok, sizin bir dakika hakkınız var, verebilirim.

Buyurunuz.

3.- Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, ben öncelikle şunu ifade edeyim: Ben her konuda olduğu gibi bugün de, bu konuşmamda da her bir cümlemi çok dikkatli kurdum. Söylediğim her bir cümle tek tek doğrudur, bunu tutanaklardan alıp resmen yayınlanmış olan bütün belgelerdeki verilerle karşılaştırabilirsiniz ve söylediğim yine tüm rakamlar daha önce ilgili kurumlarımızın, TÜİK olsun, Hazine Müsteşarlığı olsun, Merkez Bankası olsun, bunların zamanında resmen açıklamış olduğu rakamlardır.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Zaten TÜİK’in kaç tane rakam açıkladığını da Sayın Bakan söylese…

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Yani, sağlam bir veri üzerinde bu açıklamaları yapıyoruz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Bakan, TÜİK’in hiçbir verisi birbirini tutmuyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sizin daha sağlam bir veriniz varsa onu getirin o zaman.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Emin olun, TÜİK’in her bakana verdiği rakam farklı. Bakın, 5-6 tane TÜİK rakamı getireyim size.

BAŞKAN – Anladığım kadarıyla şimdi ben…

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Bakın, şunu söyleyeyim ben, TÜİK Eurostat’la çalışan bir kurumumuzdur.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Biliyorsunuz siz, TÜİK’in rakamlarını biliyorsunuz siz, hangisi doğru?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – TÜİK bağımsız bir kuruluştur ve aynen Merkez Bankası gibi bağımsız çalışan bir kuruluşumuzdur, onun herhâlde bazılarımız hâlâ farkında değil. Artı, Eurostat’la çok yakın çalışır, OECD’yle çok yakın çalışır. Eurostat’ın 28 ülkede uyguladığı veri toplama ve analiz standardı neyse aynen TÜİK de yapar. TÜİK’in verileri dünya çapında tescil edilmiş, doğru ve güvenilir verilerdir. TÜİK zaten kendi verisiyle alakalı bir problem gördüğü anda anında kendi düzeltmesini kendisi yapar. Bakın, son açıklamada ne yaptı? Ta kaç dönem öncesinde “Büyümeyi 0,1 yanlış ya da eksik hesap etmişiz.” dedi, düzeltti. Kendi düzeltmesini kendisi yapar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Dolayısıyla, bu konuda en ufak bir kredibilite eksiği yoktur.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Bakanım, size Marmaray’la GAP’a ilişkin bir veri verdim, yanlışsa düzeltin.

BAŞKAN – Şimdi, ben şu bütçeyi oyladıktan sonra siz bir çay için dışarıda. Sayın Zozani, bakın söylüyorum, siz şöyle çıkın bir çay için ben bütçeyi oyladıktan sonra, Allah rızası için ya. Ne güzel getirdik şu saate kadar.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Berber, Marmaray’la GAP’a ilişkin bir örnek verdim, yanlışsa düzelt.

RECAİ BERBER (Manisa) – Onunla ilgili bir şey söyledi mi Sayın Bakan yani? Yapmayın…

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Şimdi, Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş, buyurunuz.

Sizin de yirmi dokuz dakikanız var, çok adil bir şekilde paylaştık.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Hükûmetimiz adına sizleri en içten selamlarımla selamlıyorum. Yüce Meclisimize saygılarımı sunuyorum.

Sözlerime başlamadan evvel, burada muhalefet partilerinin, her üç grubun da yapmış olduğu yapıcı eleştirileri fevkalade seviyeli, fevkalade güzel müzakereleri tek tek not aldığımı, burada gündeme getirilen tekliflerin takipçisi olacağımı da başından itibaren ifade etmek isterim. Ayrıca, bugün bu görüşmenin bu kadar nezih bir şekilde devam etmiş olması dolayısıyla da teşekkürlerimizi bütün yüce divanınıza, yüce kurulunuza arz ediyorum.

Zannediyorum MHP’den bir arkadaşımız, bir kurumumuzun yasal değişimiyle ilgili bir teklifte bulundu; Cumhuriyet Halk Partisinden bir arkadaşımız da AFAD’ın risk yönetimiyle ilgili hususlarda bir teklifte bulundu. Bunların hepsini dikkatle izledik. Bunlardan yararlanmaya, eğer somut teklifler sunmaya devam ederseniz sonuna kadar bunlardan istifade etmeye gayret edeceğiz.

Şunu da ifade etmek isterim ki kurumlarımız, hem şahsım hem zannediyorum Ali Bey’e ve diğer arkadaşlarımıza ait olan, onların yönetiminde, uhdesinde bulunan kurumların tamamı, bütün milletvekillerimizden ister şahısları adına, ister grupları adına gelecek olsun yapıcı bütün tekliflere açıktır. Ortaya koyacağınız herhangi bir somut projeyle ilgili olarak bütün tekliflerinizin başımızın üstünde yeri olduğunu ifade etmek isterim.

Bu vesileyle, bugün bize ait Bakanlığın bütçesiyle ilgili 4 temel kurumumuz hakkında konuşmalar yapıldı, bunlardan bir tanesi AFAD’dır. AFAD’la ilgili… Biliyorsunuz, AFAD, 2009 yılında yapılan bir yasal düzenlemeyle kuruldu ve AFAD; doğal, insan kaynaklı ya da teknolojik afetlere karşı, bu tür afetlerle karşılaşmadan önce yapılacak müdahalenin kapasitesinin artırılması; bu anlamda millî kaynaklarımızın daha verimli kullanılması amacıyla oluşturulmuş olan bir kurumdur ve bu anlamda da AFAD’la bu konularda önemli mesafeler alınmış ve rahatlıkla diyebiliriz ki AFAD ciddi bir şekilde profesyonelleşmiş olan bir kurum hâline gelmiştir.

Yine, yapılan olumlu eleştiriler içerisinde, AFAD’ın risk yönetimi konusunda atması gereken adımlara biz de dikkat çekmek isteriz. 3 Ocak 2014 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Afet Müdahale Planı, AFAD’ın 28 hizmet grubu içerisinde yapılacak hizmetlerin tasnif edilmesini, görev ve sorumlulukların belirlenmesini sağlamış ve bu anlamda 2014 yılında AFAD koordinasyonunda gerçekleştirilen çalışmalarda bütün bu 28 hizmet grubu görev almıştır.

Yine, AFAD’ın özellikle üzerinde durduğu, bu salonda ve birçok yerde bizim gündemimize gelen konu, AFAD’ın sığınmacılarla ilgili almış olduğu roldür. AFAD, bildiğiniz gibi, özellikle Suriye’de uzun süredir, dört yıla yakın bir süredir devam eden iç savaş dolayısıyla Türkiye’nin karşı karşıya kalmış olduğu sığınmacılar problemiyle birinci derecede ilgili olan kuruluşlarımızın başında geliyor. Bu anlamda, AFAD 1,7 milyon kişiye ulaşan Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapan ana kurumlarımızdan birisi. Ve bu çerçevede, Türkiye sığınmacılara yardım konusunda; din, dil, etnik köken ve herhangi bir mezhebî ayrım gözetmeksizin Suriye’deki iç savaştan kaçan, Suriye’deki insani trajediden kaçan herkese, yani “Yardım elini uzatıp yardım edecek yok mu?” diyen herkese kapılarını açmıştır. Örnek olarak, ilk saniyesinden itibaren yakinen takip ettiğimiz Kobani olayları dolayısıyla Türkiye’ye sığınan Suriyeli Kürt kardeşlerimizle ilgili gelişmeleri hepimiz biliyoruz.

Değerli kardeşlerim, 18 Eylül günüydü. Akşam saatlerinde 4 bine yakın Kobanili IŞİD’ten kaçarak sınırın hemen yanına geldi. O akşam toplantımızı yaptık. İlk tercihimiz, Kobani’den gelenlerin sınırın dışında karşılanmasıydı, ihtiyaçlarının orada görülmesiydi ama bir gün sonra, 19 Eylülde, oradaki IŞİD tehlikesi 5-6 kilometreye kadar yaklaştığı için, 19’unda saat 12.50 civarında -öğle saatlerinde- sınırımızı açtık. Yetmiş iki saat boyunca Türkiye’ye 200 bini aşkın Kobanili geldi. Yurt dışına gidiyoruz, gittiğimiz zaman karşılaştığımız oradaki yabancı siyasetçilerle, bakanlarla, yöneticilerle konuştuğumuzda, ülkelerin isimlerini vermeyeyim ama birkaç bin mülteciyle karşılaşılan ülkelerin nasıl “Yandım Allah!” diyerek yakındıklarını biliyoruz. Türkiye yetmiş iki saatte 200 bin sığınmacıyı kabul etmiş ve hiçbirisinin burnu kanamadan Türkiye sınırları içerisine alabilmiştir. Bu büyük bir başarıdır ve bu başarıyı bundan sonraki süreçlerde de Türkiye -inşallah yeni bir mülteci dalgası olmaz ama- böylesine dalgalara karşı da hazırlıklı bir şekilde çalışmalarını sürdürmektedir.

Ayrıca, Türkiye’deki yaklaşık -1 milyon 684 bugün itibarıyla- 1,7 milyon sığınmacının yaklaşık 1 milyon 450’si kayıt altına alınmıştır, geri kalanlar da yıl sonuna kadar kayıt altına alınacaktır. Şu anda 10 ilde 22 kampımızda 220 bin kişi AFAD’ın yönettiği kamplarda hizmet görmektedir.

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım, bildiğiniz gibi Türkiye’nin sığınmacılara yardım konusunda 2011 yılından bu yana harcadığı para, Birleşmiş Milletler hesaplama yöntemlerine göre 4,65 milyar dolar seviyesindedir. Bunun içerisinde sivil toplumun yapmış olduğu birtakım katkılar da var. Üzülerek ifade ediyorum ki bu meblağın içerisinde yabancıların, Türkiye dışındaki unsurların, uluslararası kuruluşların yapmış olduğu katkı ise sadece 265 milyon dolardır. Dolayısıyla, az evvel Ali Bey’in de ifade ettiği gibi, insani yardımlar konusunda, Türkiye, nominal değer olarak dünya 3’üncüsü ama insani yardımların gayrisafi millî hasılaya bölünmesiyle ortaya çıkan kriterde ise dünya 1’incisi olan bir ülkedir. Bundan dolayı ne kadar bu yapılan çalışmalarla iftihar etsek azdır. Ben, emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum.

Yine AFAD’la ilgili olarak önemli bir mesele de teknik altyapının geliştirilmesidir. Bu konuyla ilgili dört tane, yapılan, hizmeti, vakit darlığı dolayısıyla sizlerle sadece isim olarak paylaşabileceğiz.

Bunlardan bir tanesi, evet, arkadaşlarımız ifade ettiler, Türkiye bir deprem ülkesi, Allah muhafaza etsin, bir İstanbul depremini düşünmek bile istemiyoruz ama İstanbul depremiyle ilgili gerekli tedbirleri de almaya gayret ediyoruz, erken uyarı ve tahmin yapabilen altyapı hizmeti de geliştirilmiş, afet yönetim ve karar destek sistemlerini faaliyete geçirmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla, bu anlamda atılan, altyapı bakımından yapılan birinci hizmet budur.

İkincisi, lojistik merkezlerin açılmasıdır. AFAD’ın 15 bölgedeki 27 lojistik merkezinden 22 tanesi hizmete açılmış, 5 tanesi de hizmete açılmayı beklemektedir.

Üçüncü, yapılan, hizmet ise, teknik altyapı hizmetleri bakımından, yani risklere karşı risk yönetimi bakımından üçüncü temel mesele ise Türkiye'yi afete hazır hâle getirmektir. Bu çerçevede, Afete Hazır Türkiye Kampanyası çerçevesinde, Afete Hazır Aile, Afete Hazır İş Yeri, Afete Hazır Gençlik ve Afete Hazır Okul kampanyalarıyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Ayrıca, AFAD’ın bu çerçevede yapmış olduğu altyapıya yönelik dördüncü adım ise 2013-2017 yıllarına ilişkin stratejik planın hazırlanmış olmasıdır. Şunu ifade etmeye çalışıyorum: Bunlarla ilgili istediğiniz her bilgiyi hiç gizlemeden, detayına kadar sizlerle yazılı olarak da paylaşabiliriz. Ama AFAD sadece acil yardımlar kısmında değil, aynı zamanda risklerin ortaya çıkmasından önceki dönemdeki hazırlıklar konusunda da stratejik adımlarını atma durumundadır.

Değerli milletvekilleri, ikinci kurumumuz ise -yine, çok üzerinde konuşuldu, önemli birtakım yapıcı eleştirilerde de bulunuldu, bunları da not aldık- TİKA kuruluşumuzdur, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı. 1990 sonrasında soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte bağımsızlıklarına kavuşan Türk cumhuriyetlerine Türkiye Cumhuriyeti devletinin kazanımlarını paylaşmak, onların durumlarını iyileştirmek için kurulmuş olan TİKA, bugün, Allah’a çok şükür geldiği nokta itibarıyla fevkalade önemli başarılara imza atmış ve sadece gelişmekte olan ülkeler için değil, gelişmiş ülkeler tarafından da örnek alınan ve örnek alındığı bize her türlü uluslararası platformda da dile getirilen bir kuruluş hâlini almıştır.

Özellikle savaşların, kıtlıkların, açlıkların, iç savaşların, çatışmaların sürdüğü günümüzde gelişmiş ülkeler, bu kadar yoğun insani dramlar yaşanmasına rağmen, ekonomik gerekçeleri bahane göstererek insani yardımlarını kısarken, çok şükür, TİKA ve diğer kuruluşlarımız vasıtasıyla dünyanın dört bir tarafına insani yardımlar hem ayni yardımlar olarak hem de projeler olarak yapılmaktadır.

Sadece, aklımızda kalması için çok kısaca söylüyorum: 2003 yılında 85 milyon dolar resmî kalkınma yardımı yapılırken Türkiye tarafından, bu, TİKA’nın faaliyetleri sonucunda 2013 yılında 3 milyar 307 milyon Amerikan dolarına çıkmıştır. Yine, resmî kalkınma yardımlarının gayrisafi millî hasılalara bölünmesiyle ortaya çıkan milenyum hedeflerinin gerçekleşme düzeyi ise on yıl içerisinde binde 1’den binde 4,2’ye çıkmıştır. Bu çerçevede, evet, insani yardımlar konusunda TİKA’nın da katkılarıyla Türkiye önemli mesafeler kazanmış, önemli adımlar atılmıştır.

Yine, TİKA’nın yardım ettiği ülkelerin içerisinde en az gelişmiş ülkeler kategorisindeki ülkeler önemli bir yer alıyor. 2012 yılında 337 milyon, 2013 yılında 386 milyon lira en az gelişmiş ülkelere yardım yapılmıştır. TİKA’nın 2002’den 2014’e kadar on iki yıllık süreci içerisinde ofis sayısı 12’den 40’a yükselmiş, proje ve faaliyet sayısı 2.241’den 13.263’e yükselmiştir. Yani TİKA kesin olarak, yılda ortalama 1.800 projeyi dünyanın dört bir tarafında gerçekleştirmektedir.

Şimdi, arkadaşlarımızdan not aldım, bazı eleştiriler, daha doğrusu bazı yapıcı uyarılar geldi. Mesela “Türk dünyasının birçok yerinde faaliyetler yapılmıyor.” şeklinde eleştiriler geldi. Bunları tek tek okuyup vakitlerinizi almak istemem ama Uygur Türklerine yapılan hizmetler, efendim, Irak Türkmenlerine yapılan yardımlar, Ahıskalılara, Kırım Tatarlarına, Gagavuzlara yönelik projeler -tek tek isimleri var, okuyup vakitlerinizi almak istemiyorum- ve o dünyaya ilişkin yapılmış olan diğer çalışmaların hepsi burada. Sadece, önümüzdeki dönemde benim de içinde bulunacağım bir programı sizinle paylaşmak isterim: 24 Aralıkta, inşallah, Kırgızistan gezimizde Gaspıralı İsmail Bey’in ölümünün yüzüncü yılında “dilde, fikirde, işte birlik” konulu, Manas Üniversitesinde bir konferans düzenleyeceğiz diğer etkinliklerin yanında. Çok detay ama TİKA’nın ilgisini göstermek açısından söylemek istiyorum: Önümüzdeki hafta Moğolistan’ın en uç noktasında Dukha Türklerine –kendileri öyle istedikleri için söylüyorum- Rusya’yla özel birtakım görüşmeler yapılarak Ren geyiği verilecek ve onların bu, Ren geyiği projelerinin geliştirilmesi için TİKA tarafından destek verilecektir.

Burada -arkadaşlarımızın- çıkardığımız onlarca farklı şeyi sizlerle birlikte paylaşabilirim. Orhun Abidelerinden Bilge Tonyukuk Anıtlarına kadar, Merv şehrinde Sultan Alparslan’ın türbesinin bulunup yeniden inşa edilmesine kadar, Türkiye’nin, dört bir taraftaki, Balkanlardaki, Kafkaslardaki bir sürü faaliyetlerini hep beraber biliyoruz. Bu faaliyetlerin bir kısmına sadece AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımızla değil, diğer siyasi partilerimizden, muhalefet partilerimizden arkadaşlarımızla da katıldık. Bundan sonra da birlikte katılacağız ve hem TİKA vasıtasıyla hem diğer kuruluşlarımız vasıtasıyla yurt dışında yapılan ve Türkiye’nin itibarını ortaya koyan bu çalışmaları inşallah yerinde göreceğiz.

Yine, aynı şekilde, Makedonya’nın Kocacık köyünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün babasının eviyle ilgili yapılan restorasyon… Bu restorasyon çalışmasında hem üniversitelerden hem yerel ofislerden hem her türlü bilgiyi bize sunacak olan kurum ve kuruluşlardan, Kültür Bakanlığımızdan bilgi desteği alınmış ve onların da onayları çerçevesinde, bina aslına en uygun şekilde tamir edilmeye, yenilenmeye çalışılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TİKA’nın bu projelerinin dışında, Türkiye’ye getirdiği ve 3 binin üzerinde insanı eğittiği projeleri de sizlerle paylaşmak istiyorum. TİKA, Türkiye’nin kültürel diplomasisinin önemli kuruluşlarından biridir. Ben TİKA’nın faaliyet alanının zenginliği açısından sadece iki örneği, birbirinden kilometrelerce, binlerce kilometre uzaktaki iki örneği sizlerin önüne sermek isterim.

Bunlardan birisi, Myanmar’daki Thayet Türk Şehitliği. Bildiğiniz gibi, Birinci Dünya Savaşı sırasında Filistin Cephesi’nde 4 bine yakın Osmanlı askeri esir düşmüş. Bu Osmanlı askerleri ve Osmanlı memurları, oldukça iyi eğitilmiş bir sınıf olan bu memurlar, maalesef Hindistan’daki çalışma kamplarına, daha sonra da Myanmar’a gönderilmiş ve büyük çoğunluğu orada telef olmuş, orada hayatlarını kaybetmiş. Bunların içerisinde 226 tane şehidimizin mezarlarına ulaşmış ve Thayet Türk Şehitliği, ta Myanmar’da, bugün insanların insani yardım için bile zor ulaştığı yerde bu şehitlik bulunup imar edilerek, Mart 2014 tarihinde yeniden inşa edilerek hayata kazandırılmıştır.

Yine, aynı şekilde, geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte ziyaret ettiğimiz Cezayir’deki –birisi en doğuda, birisi en batıda- meşhur Cezayirli Hasan Paşa Camisi -bugünkü adıyla Keçiova Camisi- biliyorsunuz, Fransız işgali sırasında yüz otuz sene kilise olarak kullanıldı. O caminin son derece zor bir restorasyon çalışması var. O restorasyon çalışmalarını bugün belli bir noktaya getirdik. İnşallah en kısa zamanda tamamlanmasını ve yine Meclisimizden bir grupla birlikte bu caminin açılışına gitmeyi de ümit ediyoruz.

Aynı şekilde, bu caminin restorasyon faaliyetleri dolayısıyla yapılan görüşmelerde başta Cezayir Cumhurbaşkanı olmak üzere Cezayirli yetkililer orada Osmanlının inşa etmiş olduğu Arapça adıyla Kasbah’ın -bizim Türkçemizde de Kasaba’nın- yeniden imarıyla ilgili her türlü iş birliğine açık olduklarını da ifade etmişlerdir.

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım; ayrıca TİKA’nın 2013 yılında 80 okul inşaatı ve onarımı, 102 okul donanımı ve tefrişatı yaptığını, ayrıca Gazze’de 1.000 tane konutun inşa edildiğini, Ebola salgınıyla ilgili olarak Afrika’nın birçok ülkesine tıbbi yardım ve tıbbi desteklerde bulunduğunu, ayrıca TİKA’nın mesela Somali gibi bir yerde, kimsenin gitmeye cesaret edemediği yerde hastaneler, okullar ve camiler inşa ederek Somali halkının gönlünü kazandığını da iftiharla altını çizerek ifade etmek isterim. Ayrıca, Afrika’da insanların temiz ve sağlıklı içme suyu kapsamında da TİKA’nın yaptığı projeler var. Sadece 2002-2013 yılları arasında TİKA Afrika’da 916 su kuyusu açmış ve bu su kuyularının da tamiratını sürekli olarak yapmaktadır.

Bütün bunları uzun uzun anlatacak değilim. TİKA bütün bu çalışmalar sonunda Türkiye'nin göz bebeği bir kuruluşu olarak uluslararası camia tarafından yüksek düzeyde kabul görmüş olan ve hepimizin iftihar edeceği bir kurumdur. Birleşmiş Milletler kuruluşları, UNDP, FAO ve UNESCO gibi kuruluşlar, İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı -yani OECD-, İslam İşbirliği Teşkilatı ve İslam Kalkınma Bankası başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, kalkınma ajansları hem proje yönetiminde ve hem diğer işlerde TİKA’yla ortaklaşmayı rahatlıkla kabul etmekte ve bundan büyük bir keyif almaktadırlar. Ayrıca, TİKA vasıtasıyla ortaya konulan Türkiye Kalkınma Yardımları modelinin uluslararası bir model oluşturduğunu da yine iftiharla ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üçüncü olarak ele alacağımız kurum YTB’dir yani Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızdır. 2010 yılında kurulmuş olan ve Türkiye'nin yurt dışındaki soydaşlarıyla ve akraba topluluklarıyla ilişkilerinin geliştirilmesi, yurt dışındaki soydaşlarımız ve akraba topluluklarımızın sorunlarının hafifletilmesi için görev yapan bir kuruluşumuzdur. Vatandaşlık hakları, tematik çalışmalar ve yurt dışındaki Türklerin oluşturduğu sivil topluma yönelik çalışmalar, TİKA’nın faaliyetlerinden sadece ana başlıklarla söyleyebilecek olduklarımızdır.

Ayrıca, göçün 50’nci yılıyla ilgili olarak hem Almanya’da hem Avusturya’da yaptığımız faaliyetlerle oradaki vatandaşlarımızın vatandaşlık haklarının ciddi şekilde hatırlatılması, mavi kart uygulaması, siyasal katılım çalışmalarında da vatandaşlarımıza destek olunması TİKA’nın faaliyet alanlarındandır.

Yine, ifade edildi, gençlik dairelerinde… Biliyorsunuz, gençlik dairelerinde, oradaki çocukların zorla ellerinden alındığı Türkiye kökenli aileler var. Bu ailelerin çekmiş olduğu, yaşamış oldukları zorluklara karşı TİKA rehberlik ve danışmanlık hizmetleri vermekte, bu ailelerimizin sorunlarıyla ilgilenmek üzere, yurt dışından gelecek olan vatandaşlarımıza yardımcı olmak üzere genç hukukçuların yetiştirilmesi için 400 hukukçuya da Türkiye’de eğitim vermiş bulunmaktadır.

Ayrıca, Yurtdışı Genç Liderler Programı, Gençlik Köprüleri Programı, Yurtdışı Vatandaşlar Araştırma Destek fonları gibi, bursları gibi konuların da altını çizmek isterim.

Yine, yurt dışındaki STK’larımıza, Türkiye kökenli STK’lara verilen kapasite geliştirme yardımları ve çalışmalarını da önemli bir çalışma olarak ifade etmek isterim.

Yurtdışı Türkler Başkanlığımızın yaptığı ve bundan sonra da belli aralıklarla yapmayı sürdüreceği bir önemli husus ise Yurtdışı Türkler Başkanlığının Değerler Araştırması’dır. Yani, yurt dışındaki Türkiye kökenli insanlarımız acaba, değerler bakımından bugün hangi noktada, nasıl değişiyor? Hem bulundukları ülkelere entegrasyon hem de kendi kültürlerini koruma bakımından hangi durumdalar, bunların tespiti yapılmaya çalışılıyor. Ayrıca, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının üzerinde çok ciddi şekilde durmamız gereken ve iftihar etmemiz gereken bir başka önemli hizmeti ise artık markalaşmış olan Türkiye bursları meselesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar Türkiye bursları kapsamında Türkiye'den burs alarak YTB bursuyla okuyan öğrenci sayısı şu anda 15 bin öğrencidir. Bu yıl itibarıyla 2014 yılında okumak için 176 ülkeden 82 bin kişi müracaat etmiştir. Bu çok büyük bir başarıdır, gelinen önemli bir mesafedir ama ne yazık ki bu 82 bin başvurudan sadece 4 bin öğrenci burslandırılabilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dördüncü kurumumuz, daha doğrusu kurumlar bütünümüz ise anayasal bir kuruluş olan AYK, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve onun bünyesindeki diğer kurumlarımızdır. Bilindiği gibi, burada da ifade edildi, bu kuruluşumuz anayasal bir kuruluş. Sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde Türk dili, tarihi ve kültürüyle Atatürk ve eserinin tanıtılması, bu konudaki gelişmelerin yapılması, özgün, bilimsel araştırmaların yapılması konusunda çalışmalar yapmak üzere kurulmuş bir kuruluşumuz. Bu kuruluşla ilgili çeşitli arkadaşlarımızın teklifleri oldu. Bunları detaylı bir şekilde not ettik. Eğer bunları projelendirir, daha detaylı teklifler hâline getirirseniz bunlardan da istifade etmekten hiçbir şekilde gocunmayacağımızı, geri durmayacağımızı ifade etmek isterim.

Sadece bu kurumumuzun bünyesindeki kurumların yani toplam 5 kurumumuzun yapmış olduğu faaliyetleri isim olarak zikredip, vaktimin sonuna geliyorum, konuşmamı tamamlamaya çalışacağım. Bunlardan bir tanesi bütünleşik bilgi sistemidir. Bütünleşik bilgi sistemi sayesinde –bu, 2013 yılında kullanıma girdi- bütün bilişim altyapısı hazırlanmış ve insanlarımızın kullanımına açılmıştır. İkinci faaliyet alanı burs faaliyetleri meselesidir. Şu anda 975 kişiye çeşitli seviyelerde lisans, yüksek lisans, doktora ve üstü seviyelerde burs verilmektedir ve bu yıl da ilave olarak 224 bursiyere daha destek verilmesi planlanmaktadır.

Bilimsel toplantılar bakımından 2002-2014 yılları arasında 1.437’si ulusal, 460’ı uluslararası olmak üzere toplam 1.897 etkinlik Atatürk Yüksek Kurumu tarafından düzenlenmiştir. Aynı şekilde 2015 yılında da 42 bilimsel etkinliğin gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Kitap ve süreli yayınlar yayınlanması konusunda on iki yıllık süre içerisinde 1.195 kitap ve 386 süreli yayın olmak üzere toplam 1.551 yayın hazırlanmıştır. Ücretsiz yayınlar, kütüphanelerimize, yurt dışına, yurt içine 1 milyon 6 bin 764 ücretsiz yayın şimdiye kadar AYK tarafından gönderilmiştir. Kütüphane faaliyetleri bakımından tam bir ihtisas kütüphanesi şeklinde ve bu süre içerisinde 152.541 kişi kütüphaneden yararlanmıştır.

Projeler kapsamında Türk diliyle ilgili yabancı dillerdeki temel eserlerin tercüme edilmesi konusunda 6 eser yayınlanmış, 17 makalenin çevirisi yapılmış, 18 eserin ve 43 makalenin de –bunlar dışarıda yayınlanan makaleler- yapılması bu yıl için planlanmıştır.

Ayrıca, Türk Dil Kurumunun Türk işaret dili eğitim sisteminin oluşturulması, dil bilgisi ve sözlük hazırlanması bu projede ciddi bir şekilde kullanıma sunulmuştur. Ayrıca, Türk Tarih Kurumunun Kütüphane ve Arşiv Materyallerinin Dijitalleştirilmesi Projesi gerçekleştirilmiş ve bu proje kapsamında yaklaşık 1 milyon adet materyal dijital hâle getirilmiştir. Yurt Dışındaki Tarihî Türk Eserlerinin Tespiti Projesi devam etmekte olan bir başka projedir. Bütün bunları uzun uzun anlatıp vakitlerinizi almak istemiyorum. İnşallah uzunca bir süredir verilmemiş olan Atatürk Uluslararası Barış Ödülü bu yıl içerisinde, 2015 yılı içerisinde, on üç yıl aradan sonra verilmesi planlanmaktadır.

Yine, çok ciddi şekilde gündemimizde bulunan ve inşallah Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna ciddi bir şekilde kademe atlattıracak olan çalışmamız da Kurumumuz için Ankara Çankaya ilçesinde arsası tahsis edilmiş olan ve şu anda inşaat izni alınmış olan yerleşkenin yapılması, gerçekleştirilmesi meselesidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu kurumlarımızın, Allah’a çok şükür, her birisi bugün fevkalade ciddi şekilde Türkiye’nin kültür diplomasisine katkı sunan değerli kurumlardır. Tam manasıyla ideal bir seviyeye çıkmış oldukları… Evet, daha ileri noktalara gidebilir, bunun için daha güzel çalışmalara hizmet edebilir ama size şunu hakikaten ve bütün açıklığımla söylemek istiyorum: Nereye gidersek gidelim, hangi uluslararası toplantıda bulunursak bulunalım iş dönüyor dolaşıyor bir şekilde TİKA’nın yapacağı hizmetlerden yararlanma talebine geliyor, Yunus Emre Enstitüsüne geliyor, AFAD’a geliyor, Yurtdışı Türkler Başkanlığına geliyor. Yani sadece biz değil, Türkiye’nin ilgili alanındaki bütün ülkelerden de bu konuda ciddi bir şekilde talebin geldiğini ifade etmek istiyorum.

Bu çerçevede, inşallah sizlerden, yüksek heyetinizden, yüce kuruldan kurumlarımızla ilgili destek bekliyoruz ve inşallah 2015 yılında kurumlarımızın faaliyetlerini ciddi şekilde ileriye götürmesini temenni ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece bilimsel anlamda bir katkı sunmak için -siyasi polemik çıkarmak için değil- şu Osmanlıca tartışmasıyla ilgili de müsaade ederseniz bir anekdotumu sizlerle paylaşmak isterim. Herhâlde burada bulunan hemen hepimizin, kültüre olan katkısından, Batı kültürünü ve Türk kültürünü, Doğu kültürünü cumhuriyet tarihimizde en iyi bilenlerden birisi olduğundan hiç kuşku duymayacağımız rahmetli üstat Cemil Meriç. Üniversite yıllarındayız ya da üniversiteyi bitirmişiz, Cemil Meriç’i bir ziyarete gittiğimizde aynen şunları söylemişti. Dedi ki sohbetin bir yerinde: “Bakın, yıllarca Türkiye’de insanlara Fransızca öğretmeye çalıştık. Ben de Fransızca çok öğretmeye çalıştım ama zannediyorum Türkiye’de kolay kolay kimseye Fransızca öğretemedik çünkü zor bir dil, farklı bir dil, yabancı bir dil, onu öğretmek çok zor. Keşke insanlara Fransızca öğretmeye uğraşacağımıza kendi dilimizin başka bir harfte yazılma şekli olan Osmanlıcayı öğretseydik bugün herhâlde herkes Osmanlıcayı öğrenmiş olurdu.” Aynen cümle cümle, kelime kelime kendisinin sözüdür.

LEVENT GÖK (Ankara) – O doğru bir söz mü?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Efendim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru mu o yani?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Ben bir anekdotu sizinle paylaşıyorum. Değerli kardeşim, bunu siyasi polemik için söylemiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yani Fransızcayla Osmanlıca bir mi? Fransızca ana dil. Osmanlıca kimin ana dili ya?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Söylediğim şu: Osmanlıca dediğimiz şey, eski Türkçe dediğimiz şey ya da bir zamanlar Türkçenin başka bir alfabeyle yazılması dediğimiz şey, Japonca lisanı, Fransızca lisanı ya da Rusça lisanı değildir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani açıkça devrimlere karşıyız der misiniz, onu söyleyin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Bu ülkenin, bu milletin yıllarca konuştuğu bir lisandır. Türkçemizin, şu konuştuğum lisanın başka bir alfabeyle yazılmasıdır.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Elma ile armudu kıyaslıyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İmrendiğiniz şeylere bak.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Yunus Emre’nin dilidir, Namık Kemal’in dilidir, Atatürk’ün kullandığı ve yazdığı dildir, eğitim gördüğü dildir.

Dolayısıyla, bunu böyle bir polemik meselesi hâline getirmeyelim. Bu, Türkiye kültürünün, Türkiye'nin kültürünün zenginleşmesinin vasıtalarından birisidir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hocam, tüm konuşmayı mundar ettiniz. Ne kadar güzel konuşma yapmıştınız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Kime verilir, nasıl verilir, ne zaman verilir, hangi şartlarda verilir, bu teknik bir ayrıntıdır.

Ama mesele, Türkçenin başka bir alfabeyle yazılması olan Osmanlıcanın öğretilmesine karşı durmak gerçekten anlaşılır bir şey değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Örnekleri vermeye gelince Mustafa Kemal Atatürk ama ağzına Türk kültürünü alma.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinize hayırlı bir bütçe diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuş.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne kadar meraklısınız Arap harflerine ya.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Örnek verdiğiniz şahıslar Türk kültürüne hizmet etmiş şahıslardır.

AHMET YENİ (Samsun) – Irkçılık yapmak, ırkçılık.

BAŞKAN - Evet, aleyhinde olmak üzere şahsı adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Sayın Akar konuşacak.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Örnek vermeye gelince Mustafa Kemal Atatürk ama Türk kültürünü ağzına alma. Var mı böyle bir şey?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) – Efendim?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Örnek verdiğiniz şahıslar Türk kültürüne hizmet etmiş şahıslar. Ağzına almıyorsun Türk kültürünü. “Türkiye kültürü” dediniz.

BAŞKAN - Sayın Korkmaz, kürsüde bir hatip var.

Buyurunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında Sayın Bakan iyi gidiyordu, güzel de bir konuşma yaptı ama her zaman yaptığı gibi, daha önce de yapmıştı. AKP ve AKP’nin o dönemki Başbakanına ve Hükûmetin başına çeşitli eleştiriler getiriyordu, hatta bizden sert eleştiriler getiriyordu ama bugün onları ne kadar büyük bir güç şeyle savunduğuna da şahit oluyoruz. Anlamak da mümkün değil.

AHMET YENİ (Samsun) – Haydar, söyleyeceğin bir şey var mı? Diyeceğin bir şey var mı?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bir dilin devamlılığı için ana dil olması gerekiyor, ana dil. Bu kadar net. Bundan rahatsız mısınız? O kadar net söylüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Bir sözün var mı Haydar?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi, Sayın Babacan da geldi, burada pembe tablolar çizdi. Bir mesaj aldım, cep telefonumda kayıtlı “Babacan başka ülkede mi yaşıyor?” dediler. Ya, ben de şaşırdım. Bu Babacan herhâlde hiç sokağa çıkmıyor; tek yaptığı iş, hazineye gidiyor, makamına gidiyor. Oradan o kaç model arabalar, 2014 model süper lüks arabalarla evlerine gidiyorlar, sokağı hiç tanımıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Haydar, hızlı trene biniyor musun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan, gayrisafi yurt içi milli hasıla 2002’de yüzde 6,2, 2014’te yüzde 3,3; yarı yarıya azalmış. Doğru mu? Peki, kamunun dış borcu 2002’de 86,5 milyar dolar, 2014’te 23,7 milyar dolar. Hani yutturuyorsunuz ya bu millete “5 milyar IMF’ye borç vereceğiz, IMF’ye borcumuz bitti.” diye. Daha yüksek kredilerle, daha yüksek faizlerle finans kuruluşlarından para alıyorsunuz ve devleti daha çok borçlandırıyorsunuz.

Yine, özel sektörün dış borcu 278 milyar dolar ama bunu kabul etmiyorsunuz. Benim Körfez geçişimi “Ben yaptım.” diye övünüyorsun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen mi yaptın?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Veya “Üçüncü havalimanını ben yaptım.” diye övünüyorsun ya da “Otoyolu ben yaptım.” diye övünüyorsun ama Ahmet efendi yapıyor, Mehmet efendi yapıyor. Ben de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak otuz altı sene her gün 42 dolar ödeyerek geçeceğim oradan, Ali Babacan da çıkacak burada “Ben yaptım.” diye övünecek, “Türkiye'nin dış borcu bizim borcumuz değil.” diyecek. Alkışlıyorum sizi ya, alkışlıyorum sizi, bravo! (CHP sıralarından alkışlar)

İSMET SU (Bursa) – Ağaç diktiniz mi, ağaç? Bir ağaç diktiniz mi?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Ağaç sen diktin mi acaba?

İSMET SU (Bursa) – Diktik… Yalova’da…

HAYDAR AKAR (Devamla) – Sizin iktidarınız döneminde yapıp da başka bir iktidar geldiğinde satabileceği bir örnek verebilir misin? Türkiye'nin her şeyini sattınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah, Allah!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Tüketicilerin banka borcunun gelire oranı yüzde 5,5’miş, bugün yüzde 55,2. Aldığın her 100 liranın 55 lirasını borca veriyorsun. Bu hâle getirdiniz vatandaşı.

1 kilovatlık elektriğin saati 15,8 kuruş ama 2014’te 39,0 kuruş, artış oranı yüzde 146 Sayın Babacan. Bu rakamlardan herhâlde haberiniz yok.

Devam edeyim mi? Çok var aslında, çok var ama son iki örnek veriyorum: 4 kişilik ailenin açlık sınırı 1.155 TL, 2014’te 1.225 TL. 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 1.155’ten 3.990 TL’ye çıkmış.

Şimdi, aslında Kocaeli’yi konuşacaktım ama bu bütçede konuşulacak çok şey var. Bu bütçe zengin bütçesi, bu bütçe fakir bütçesi değil, yoksul bütçesi değil, zengine daha çok rant sağlamak için yapılmış bir bütçe.

Benim kentim sanayi kenti arkadaşlar. Benim kentimde çalışan insanların yüzde 44’ü asgari ücretle çalışıyor. Hani 12 verip 1 alıyor ya Türkiye bütçesine, bütün parayı benim kentimden dağıtıyorsun ya, benim kentim yoksullukta altıncı sırada ve yüzde 44’ü asgari ücretle çalışıyor. Yine, benim kentim kamu yatırımlarında 80’inci sırada, benden sonra Hakkâri var. Bir önceki sene 79’uncu sıradaymış, şimdi Şırnak’ı geçtik galiba, bildiğim kadarıyla, yanlış hatırlamıyorsam, 80’inci sıradayız, bizden sonra bir Hakkâri var. Şimdi, böyle bir ekonominiz var ve sanayinin başkenti Kocaeli’nin durumu bu, bilin.

Aslında çok şey var örnek verilecek ama zaman çok dar, bunları anlatamıyorum. Ama bir kez daha söylüyorum. Hakikaten bu Bakan toplumu, sokağı bilmiyor.

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Sen biliyorsun, değil mi?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Herhâlde ayakkabısına hiç çamur değmemiştir bu Bakanın. Çünkü bilseydi gelip de burada bu kadar tozpembe göstermezdi bu ülkeyi diyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya, kimse inanmıyor sana Haydar.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Evet, bana kimse inanmıyor, doğru söylüyorsunuz, çünkü ben doğruları söylüyorum.

Siz de buradan insanlara hayal kurdurmaya devam edin diyorum. Ama bu millet bir gün sizin cezanızı verecek diyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.37

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki ikinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi, sayın milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Doğru, buyurunuz.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim, sayın bakanlardan hangisi cevap verir, bilmiyorum ama, şöyle bir sorum var: Tokat ilinde bugün, daha doğrusu dün itibarıyla orduevinde nöbet tutarken bir askerimiz intihar etti. Yine, dün itibarıyla Giresun’da da bir üstçavuşumuz intihar etmiş durumda. 2002 ile 2013 yılları arasında 1.035 asker intihar etmiş. Bu yıl da, 2014 yılı itibarıyla da 16 askerimiz intihar etmiş durumdadır. Ve son zamanlarda özellikle intiharların artmış olması, asker ve polislerin trafik kazalarına karışması, ölümlerin ve şehitlerin olması hepimizi düşündürmektedir. Yani bu konuda Hükûmet olarak ne diyorsunuz? Veya böyle bir araştırma veyahut da bir sebep noktasında bir çalışmanız var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Diğer bir sorum da: Bugün itibarıyla esnaflarla ilgili bir kanun Komisyonda görüşüldü ancak esnaf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdemir…

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Akdoğan, RTÜK üyesi Ali Öztunç’un üyeliğinin düşürülmesi için 3’ü de AKP kontenjanından seçilen bir araştırma komisyonu kuruldu, bu 3 üyeden biri Nurullah Öztürk. Öztürk, RTÜK üyesi seçilmeden önce RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak görev yapıyordu. Kamu görevlisi olmasına rağmen, bir basın açıklamam üzerine “CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir dersini çalışmadan açıklama yapmış, deve misali düzeltilecek yeri yok RTÜK açıklamasının. Benim logom 26 oklu, her biri bir ilke.” diyerek hem bir milletvekiliyle hem de CHP’nin logosuyla polemiğe girmişti. Konuyla ilgili yazılı soru önergem üzerine Sayın Arınç “Personelin dikkati çekilmiştir.” yanıtı vermişti. Bu yanıttan yetmiş beş gün sonra Öztürk ödüllendirilerek RTÜK üyeliğine seçildi. CHP’ye ve vekillerine bu şekilde yaklaşan bir RTÜK üyesinin Ali Öztunç’a hakkaniyetli davranacağına inanıyor musunuz? Ali Öztunç’un “Bu, kuzuyu kurda emanet etmektir.” kaygısına hak veriyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Akdoğan’a ben de… RTÜK’le ilgili bir konuda açıklığa kavuşması gereken bir nokta var, Sayın Başkan yanında çünkü, Dursun Bey.

Şimdi, Sayın Akdoğan, bu konuda üst kurulda komisyon kurulması gündeme geldiğinde Sayın Başkanın şu açıklaması oldu: “Bir şahıs şikâyet etmiş, bizde de şikâyet dilekçesi var, Meclis Başkanlığında da var, cumhuriyet savcılığında da var, hatta Meclis Başkanlığı ‘Bu şikâyetle ilgili olarak siz ne yaptınız?’ diye bize soruyor.” Ancak dün Grup Başkan Vekilimiz Akif Bey’in bir açıklaması oldu, Meclis Başkanına bu konuyu ilettiğini, Meclis Başkanı Sayın Çiçek’in bu konuda RTÜK Başkanlığına herhangi bir yazılı beyanlarının olmadığını, hatta aramadığını, sadece dilekçe veren şahsa yanıt verdiğini söyledi. Şimdi, öncelikle bu konunun açıklığa kavuşması lazım.

İkincisi, şunu öğrenmek istiyorum: Böyle her dilekçe verenle ilgili olarak RTÜK Başkanı veya RTÜK bir komisyon kuruyor mu?

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, dün burada bütçe görüşülürken o bakanlara da sordum ama bugün tekrar soruyorum, dün cevap alamadım, inşallah bugün cevap alırım Sayın Babacan’dan, Sayın Akdoğan’dan, Sayın Kurtulmuştan. Yani Devlet Memurları Kanunu’nun 59’uncu maddesi uyarınca sorumlu olduğunuz kurumlara sınavsız alınan kaç personel vardır? Sizin, sınavsız olarak kurumunuza aldığınız personeller varsa o kurumunuzda çalışmayıp başka bir kurumlara ataması var mı? Eğer yoksa, diğer kurumlardan sınavsız alınıp sizin kurumlarınıza atanan personel var mı? Birinci sorum bu.

İkinci sorum, biraz önce sormuştum ama Sayın Akdoğan cevap vermedi konuşmasında: Şu anda Türkiye’de bulunan Sözcü gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, Zaman gazetesi, Yurt gazetesi, Millet gazetesi, Yeni Çağ, Bugün, Samanyolu TV, Bugün TV, Halk TV, Ulusal Kanal, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı binalarına sokulmuyor. Bu yasak ne zaman kalkacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yeni…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, AK PARTİ hükûmetlerinden önce koalisyonlar döneminde kaç banka battı ve batan bankaların ülkemize, milletimize maliyeti bugünkü rakamlarla kaç TL’dir? Kaç bankacı o dönemde işsiz kaldı?

On iki yılda 17 bin kilometre duble yolları, hızlı trenleri, hastaneleri, havaalanlarını, üniversiteleri, barajları, binlerce derslikleri ve TİKA’nın faaliyetlerini hangi paralarla yaptınız?

Ankara-Samsun Hızlı Tren Projesi 2023’ten önce, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında tamamlanacak mı?

Atatürk’ün İş Bankasındaki hisselerini CHP’den kurtarıp yüce milletin hizmetine sunmak için ne yapmayı düşünüyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Atatürk’ü birileri tarafından istismar edilmekten kurtarmak için ne gibi çalışmalar yapmaktasınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çam…

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Akdoğan’a sormak istiyorum: Sayın Bakan, size göre Atatürk, rüşvetçi mi, Allahsız mı, dinsiz mi? Böyle bir şeyi ekranda söyleyenlere karşı RTÜK’ün 5 AKP üyesi neden bir suç duyurusunda bulunmamaktadır? Siz de acaba bu 5 RTÜK üyesi gibi mi düşünmektesiniz?

Yine RTÜK Başkanı, Cumhuriyet Halk Partili üyeler hakkında komisyon kurulmasının gerekçesini, Meclisin baskısı olduğunu ve Meclisin talebinin olduğunu ileri sürmektedir. Meclis Başkanı da başta Ali Öztunç olmak üzere grup başkan vekiline Meclisin böyle bir talebinin olmadığını söylemektedir. Doğru söylemeyen RTÜK Başkanı daha ne kadar görevde kalacaktır?

Bunu öğrenmek isteriz teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz? Yok.

Sayın Özel? Yok.

Sayın Özgündüz? Yok.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, birinci sorum: Türkiye’de kişi başına düşen net gelir, gayrisafi millî hasıla kaç oldu?

Bir de, Türkiye'de yaşayan yurttaş sayısı itibarıyla kaç silahlı görevli düşüyor? Yani, silahlı görevli oranı, bizim hesaba göre 38 kişiye 1 silahlı görevli düşüyor.

Üçüncü köprünün trafik garantisi 5,5 milyar. Üçüncü havalimanının 6,3 milyar, on iki yıl boyunca, garantisi var kredi garantileri dışında. Sağlık kentleri ve otoyollar için ne tür garanti çalışmaları var?

Bir de, dış borcumuz, özel sektör 277 milyar dolar, kamunun dış borcu 189 milyar, toplam 411 milyar TL de iç borcumuz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu şekilde borçlu görünürken IMF’den nasıl kurtulmuş sayılır?

BAŞKAN – Sayın Erdoğan...

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanının “O banka zaten batmış.” dediği bankanın, Bankacılık Kanunu’nda belirtilen kriterlere göre gerçek durumu nedir? Cumhurbaşkanının bir bankayı böyle hedef alması doğru mudur? Bu durum karşısında BDDK ve sorumlu Bakanın sessiz kalmasının sebebi nedir?

Üçüncü havalimanı, üçüncü Boğaz köprüsü, şehir hastaneleri gibi kamu-özel iş birliğiyle ve yap-işlet-devret yöntemleriyle gerçekleştirilecek projeler sebebiyle Hazinenin yüklendiği toplam kefalet miktarı nedir? Bunları da borç olarak değerlendirdiğimizde, Hazinenin toplam iç ve dış borç miktarı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Eryılmaz...

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Akdoğan, basından sürekli olarak okuduğumuz ama bir türlü Hükûmetin açıklayamadığı eğit-donat politikasının ne anlama geldiğiyle ilgili kamuoyuna bir açıklama yapmayı düşünüyor musunuz? Eğit-donat politikasıyla ilgili olarak Amerika’yla da anlaştığınız yönünde haberler çıkıyor. Bu eğit-donat politikasıyla kimleri eğitmeyi ve neyle donatmayı düşünüyorsunuz? Eğittiğiniz bu militanları nereye savaşmaya göndereceksiniz? Bizim ceza hukuku hükümlerine ve uluslararası ceza hukuku hükümlerine göre bu bir suç değil midir? Bu politikanızla neleri gerçekleştirmek istiyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Işık...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Akdoğan’a soruyorum: 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarından sonra hangi televizyon, radyo ve gazetelere hangi gerekçelerle toplam ne kadar ceza kesilmiştir? Yine aynı dönemde, hangi televizyon ve diğer medya şirketlerine toplam ne kadar teşvik, reklam ve tanıtım harcaması yapılmıştır?

İkinci sorum: PKK terör örgütüyle Hükûmetiniz arasında yürütülen müzakereler kapsamında en son önünüze getirilen yol haritasında hangi konularda anlaştınız ya da hangi konularda anlaşamadınız?

Sayın Babacan’a soruyorum: Son dönemde bazı bankalar hakkında yaptığınız açıklamaların Türkiye ekonomisine doğrudan ya da dolaylı etkisi ne olmuştur?

Sayın Kurtulmuş’a soruyorum: Suriyeli mültecilerden şu ana kadar Türkiye’ye gelenlerin toplam sayısı ve maliyeti nedir? Kamplar dışında kalanların diğer illerin hangisinde, ne kadar yerleştirilmiş olanı vardır?

BAŞKAN – Şimdi sayın bakanlara söz vereceğim.

Sayın bakanlar, şimdi on dakikayı kendi aranızda paylaşıyorsunuz. Dolayısıyla, ona göre kendi aranızda önce kim başlayacaksa oradan başlasın.

Buyurunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu RTÜK üyeleri meselesinde aslında epey bir şey söyledim yani burada bir şikâyet üzerine normalde… Burada kanun çok açık, “Üst Kurul toplantılarındaki müzakereler gizlidir ve açıklık kararı alınmadıkça müzakereler açıklanmaz ve Üst Kurul tarafından resen veya yapılacak müracaatın değerlendirilmesi sonucunda karara bağlanır.” yani “Görevden çekilmiş sayılırlar.” diye bir hüküm var. Şimdi, bu hüküm varken ve böyle bir şikâyet varken Kurum burada ne yapabilir? Resen görevden alma vesaire yerine kurum meseleyi komisyona havale etmiş. Bu komisyon soruşturma komisyonu da değil, bir inceleme yapacak sadece bilgi sahibi olmak için. Burada memurlardan bir komisyon kurulması, kurul üyelerini incelemesi doğru olmaz diye yine kurul üyelerinden nezaketen bir heyet oluşturulmuş durumda. Bu da karar verecek bir komisyon değil. Yani, Nurullah Öztürk de tek başına bu konuda karar verecek değil, sadece incelemede bulunacak.

Daha önce dediğim gibi, bizim CHP kontenjanından gelen üyeleri düşürmek gibi bir derdimiz yok. Ancak, burada hiç kimse de kanundan azade değil. Bir partinin kontenjanından seçilerek buraya gelmiş olmak insanları kanunlardan azade de kılmaz, siyasi davranmalarını da gerektirmez. Bu kurallar herkes için geçerlidir, herkesin bu kurallara uyması gerekir. Biz bunu iyi niyetle söylüyoruz. Yoksa, CHP kontenjanına kimse göz dikmiş değil. Bu arkadaşlara dönük de böyle itibarsızlaştırma gibi bir çaba kesinlikle söz konusu değil. Böyle bir şeye ben izin vermem.

Sayın Dibek’in sorduğu mesele. Bu şifahen sorulmuş yani Meclise başvuru olunca “Siz RTÜK olarak ne yaptınız?” şeklinde. Yani, yapın anlamında değil, bilgi sahibi olma maksadıyla bir fikir teatisinde bulunulduğu anlaşılıyor.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yalnız, Meclis Başkanı “Böyle bir açıklamam yok.” diyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Ankara) – Sayın Tanal’ın söylediği mesele. Burada Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden ben sorumluyum. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün böyle bir görevi yok yani akreditasyon yapmak gibi.

Sarı basın kartı konusuyla ilgili, bunun da bir komisyonu var. Burada, bu komisyonda sadece bir veya iki kişi var kamudan. Diğerleri gazeteci cemiyetlerinden oluşuyor. Yani, oraya bir devlet müdahalesi de söz konusu değil. Daha özerk bir şekilde çalışan bir komisyon bu. Bu yüzden burada eğer bir şikâyet varsa, bir rahatsızlık varsa, bu düzenlemeyi biz yapmıyoruz, idari işlemler de hukuk yoluna açıktır.

Diğer konu, Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili bu konu, daha önce de söyledim, gündeme geldiğinde bunu şiddetle kınadım. “Bu kabul edilemez bir durumdur ve mutlaka bu cezalandırılmalıdır.” şeklinde bir açıklamam oldu. RTÜK de bu konuda ceza verdi. 3 kez bu programa ceza verildi. Bunun ötesinde, bu artık mahkemeye intikal etmesi gereken bir meseledir, mahkemeye de intikal etmiştir. Bunun ötesinde ne yapılabilir bilmiyorum.

Tabii, bizim kurumlarımızla alakalı olmayan sorular da var, bir kısmı da teknik bilgi gerektirdiği için onlara yazılı cevap veririz.

Diğer konu: Yani “Bu müzakere vesaire.” dendi. Biz bu süreçte terminolojiye dikkat ediyoruz değerli arkadaşlar. Müzakere şeklinde bir şey yerine, birtakım görüşmelerin yapıldığı vaki. Biz burada buna “barış süreci” değil, “çözüm süreci” diyoruz, “ateşkes”, diğerine “eylemsizlik” diyoruz ve terminoloji, usul, esası belirleyen bir husustur. Bu konuda hassasiyetimiz var.

Burada geçen hafta basına yansıyan bizim HDP heyetiyle -arkadaşlarımız burada- yaptığımız görüşmede sürecin genel değerlendirmesi yapılmıştır. İmralı taslağını değerlendirmedik veya genel af, özerklik gibi konular gündeme gelmedi, bunları konuşmadık. Burada bu süreç toplumsal kabulle, toplumsal güvenle, toplumsal destek ve rızayla devam eden bir süreç. Biz de topluma rağmen bir adım atmak durumunda değiliz ama on binlerce insanın hayatına mal olmuş bir meseleyi çözmek için iyi niyetli bir çaba içerisindeyiz diyorum ben.

Teşekkür ediyorum.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Akdoğan, bizim soruya cevap vermediniz, eğit-donat…

BAŞBAKAN YARDIMCISI YALÇIN AKDOĞAN (Ankara) – Yazılı veririz inşallah.

BAŞKAN – Yazılı vereceğini söylüyor.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Adalet Bakanına sordum cevaplanmadı, size sordum cevaplanmadı, kimden cevabını alabiliriz acaba?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Babacan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, öncelikle bu bankalarla ilgili -maliye- Sayın Yeni’nin sorusuna cevap vermek istiyorum.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Bu suç oluşturuyor biliyorsunuz, onun için açıklama yapmak istemiyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Biz bunu şuradan ölçüyoruz: Bu TMSF’ye devredilen bankalar ve aynı zamanda kamu bankalarının görev zararlarıyla alakalı hazine özel tertip borçlanma senedi tertip etmiş o dönemde ve bu özel tertip borçlanma senetlerinin ödemesi bundan iki üç sene önce tamamlandı.

“Buna kaç lira ödedik?” diye baktığımızda ve o borcu ödediğimiz tarihten bugüne kadar hazinenin borçlanma faiziyle getirdiğimizde 525 milyarlık bir maliyet görüyoruz, 525 milyar TL’lik bir maliyet.

Bu şu demek: Eğer Türkiye bir bankacılık krizi yaşamasa idi ve o günden bugüne Türkiye maliye politikalarında aynı sıkılıkta, aynı titizlikle gitseydi bugün Türkiye'nin bir kamu borcu kalmayacaktı, iç borç diye bir rakam da kalmayacaktı. Dolayısıyla, o gün yaşanan bankacılık krizinin boyutlarını bu bize çok iyi bir şekilde söylüyor. Toplam 22 banka burada fona devrolmuş oldu ama kamu bankalarının görev zararı da yine kamunun üzerine bir maliyet olarak kaldı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, sırası gelmişken soruyorum: İslami sermayeyle batan bankaların verdiği zarar ne kadardır?

AHMET YENİ (Samsun) – Soruyu ben sordum arkadaşlar.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Ayrıca garantiyle ilgili sorular vardı. Aslında bu soruların cevabı yani kamu borcuyla ilgili soruların cevabı ayda bir Hazine Müsteşarlığımız yayınlanan Kamu Borç Yönetimi Raporu’nda çok detaylı bir şekilde var. Ayda bir yayınlanıyor, çok detaylı bilgi var. Ve ekim nüshası bu elimdeki, kasım nüshası da şu anda İnternet’e konmuş durumda. Baskıda, henüz çıkmadı ama İnternet’te kasım nüshası da var. Burada iç borç, dış borç, bütün detaylar, kısa vade, uzun vade, para birimi, ne istiyorsanız var. Yani, kamu borcuyla ilgili, hatta özel sektörün dış borcuyla ilgili bütün detayı bu rapordan muntazam bir şekilde görebiliyorsunuz.

Ben daha önce de söyledim, bu borç üstlenimiyle ilgili bölüm yeni ve projede problem çıkması durumunda Hazinenin üstleneceğini söylemiş olduğu rakam şu anda 5 milyar 270 milyon dolar. Tabii ileride yeni projeler eklendikçe bu rakam artabilir. Bunun haricinde bir de trafik garantileri bazı projeler için var, doğru ama o trafik garantileri giden araçla ilgili ya da havaalanlarında gelen yolcu sayısıyla ilgili bir konu. Bunlar zaten önceden açıklanıyor ve açıklandıktan sonra kamu-özel ortaklığı ihalesine çıkılıyor. Dolayısıyla, sonradan ortaya çıkan sürpriz konular değil. Yani, bu kamu-özel ortaklığına girecek kişiler bunu baştan bilerek giriyorlar ve yarışma orada o şekilde oluşuyor. Problem çıktığı zaman da projenin tamamı devletin oluyor ama borcu da yine devletin oluyor. Yani, bu borç üstlenim anlaşmaları bu şekilde yürüyor. Şu ana kadar sadece -dediğim gibi- 3 proje için yapılmış bu.

Kişi başına gelirle ilgili ben bilgileri vermiştim ama onu tekrar belki söylemeye gerek yok. 18.800 dolar civarında bir kişi başına düşen millî gelirimiz şu anda var, satın alma gücü paritesine göre endekslenmiş bir rakam bu.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kurtulmuş, size iki dakika da buraya ekleyeceğim yani üç dakika kırk beş saniye.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bana iki soru yöneltildi. Bunlardan birisi, kurumlara sınavsız personel alınması meseli. Çok açık söylüyorum, burada detayı var, onlara girmeden ifade etmek istiyorum. AFAD, TİKA, Yurtdışı Türkler Başkanlığı ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunda sınavsız hiçbir personel zaten yasal mevzuat gereği alınamıyor. Dolayısıyla, bu kurumlarımızın hiçbirisinde sınavsız personel alımı olmamıştır. Alınan personellerin de zaten çok yüksek puanlarla alımı mümkün olmuştur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İstisnai memurluk var mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ – Buralarda yok zaten, bu kurumlarda istisnai memurluk yok.

Ayrıca, ikinci soru, kamplarda ve kamp dışında yaşayan Suriyeli mülteciler meselesi. Suriyeli mültecilerden, Suriyeli sığınmacılardan 1 milyon 654 bin kişi kamplar dışında yaşamaktadır. Hangi şehirde ne kadar yaşıyor, bunların hepsini sizlere yazılı olarak verebiliriz. Uzun bir liste var. İstanbul’da, Adana’da, buralarda bile yaşayanların nüfusları biliniyor. 224 bin kişi kamplarda yaşıyor ve kamplarda yaşayanların bütün hizmetleri, artık eğitim hizmetlerinden tutun sağlık hizmetleri ve diğer sosyal hizmetleri, bazı kamplarda yemek hizmetleri dâhil olmak üzere, bazı kamplarda da kendi istediklerini alabilecekleri, ayda belli bir miktar paranın kendilerine kişi başına verilmesi suretiyle kamplarda veriliyor bu 224 bin kişiye. Ancak tabii ki takdir edersiniz ki 1 milyon 654 bin kişiye, şehirlerde yaşayan insanlara, sivil toplum kuruluşlarımızın, Kızılayın ve diğer kuruluşların, belediyelerin yardımlarıyla destekler yapılmaya çalışılıyor. Kısaca bunları arz etmek isterim.

Teşekkür ederim.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Bizim sorumuzu yok saydılar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurun.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, biz dezavantajlı noktadayız zaten. Bakanlar her zaman dilediklerini konuşuyorlar, biz de en azından milletvekilleri olarak sorularımızı sormak istiyoruz.

Şimdi soruyu Sayın Babacan’a soruyorum: Yargıtay kararlarına göre “Yıllık kart aidatı alınamaz. Tüketici borcunu yeniden yapılandırdığında yeniden yapılandırma ücreti alınamaz.” gibi kararlar olmasına rağmen, maalesef, bankalar karşısında güçsüz ve mağdur durumda olan tüketiciyi koruyan yasaların çıkartılması gerekirken tüketiciyi daha da mağdur eden yasa ve yönetmelikler çıkartılmıştır. Yani, tüketici birçok yargı kararına rağmen doğrudan banka tarafından ödenmesi gereken kredi dosya masraflarını yorucu ve uzun bürokratik süreç sonunda alabilmektedir. Bu, tüketiciyi pes ettirmek için yapılan bir yöntemdir ama bu süreci fırsat olarak görenler…

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Babacan, tam yirmi saniyeniz var, yazılı mı vereceksiniz? Yirmi saniyede kapatacağım, tamam mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Yok, hemen kısaca cevap vereyim.

BAŞKAN –Şimdi çok kurallara uymaya karar verdim birden.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Tamam, sağ olun.

BAŞKAN – Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisimiz tarafından kabul edilen yeni Tüketici Koruma Yasası’nda bankacılıkla ilgili de hükümler var ve bu bankacılıkla ilgili hükümlerin uygulamasının bir kısmını Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız yapıyor ama ağırlıklı bir bölümünü de BDDK yapıyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığının görüşü üzerine BDDK bu kararları oluşturuyor. Bahsettiğiniz konulardan önemli bir kısmı zaten bu Tüketici Koruma Yasası içerisinde düşünülen ve şu anda uygulanmaya başlanılan hususlar. Şu anda dediklerinizden uygulanmayan bir iki konu varsa o da zaten komisyonda, Genel Kurulda konuşulup uygulanması konusunda karar…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, izin verirseniz şuradan bir şeyi…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sesi kısık Sayın Grup Başkan Vekilimizin.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sesi kısık.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Başkan Vekilini ben dinleyeceğim de niye siz… Yani, konuşamıyor mu herkes bir arada konuşuyor.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Hayır, hayır boğazı…

BAŞKAN – Hayır, kulaklarım duymuyor hep beraber laf söylediğiniz zaman.

Sayın Gök’ü gördüm ben, sistemde de var, ne olduğunu soracağım, dolayısıyla da ne gerekiyorsa onu yapacağım. Salak yerine niye koyuyorsunuz ki hepimizi!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Estağfurullah.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gök, neydi konu? Yerinizden söz mü istiyorsunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, ben açacağım da yerinizden…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Rahatsızlığı nedeniyle sesi çıkmıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, bakın, daha evvel ben sizleri iyi takip ettiğim için sözünüzü yani ne isteyeceğini tahmin edip hep gerekeni yapıyordum. Sonra bir grup başkan vekili çok ağır bir şekilde yani doğru yönetemediğim için, sizleri önce dinleyip sonra gereğini yapmam gerektiği konusunda bana hatırlatmada bulundu. Ben de o günden beri şimdi herkese soruyorum, takip etmeme rağmen soruyorum. Yani, maalesef şimdi Sayın Gök “Ne istiyorsunuz?”u soracağım, siz bana cevap vereceksiniz, ben de sistemi açacağım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sesim kısık.

BAŞKAN- Ha, sesiniz mi kısık? Çok özür dilerim o zaman.

Buyurun.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Deminden beri onu anlatmaya çalışıyoruz.

BAŞKAN – Tamam, açtım, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, AKP’li bir arkadaşımızın sorduğu soru ortada kalmasın diye bir konuda Meclisimizi bilgilendirmemiz gerekiyor. “İş Bankasının hisselerinin Cumhuriyet Halk Partisinden kurtulması gerekir.” diye bir söz etti ve Sayın Bakan da bu konuya girmedi. Bu konuda bizim bir açıklama yapmamız gerekir ki kimsede bir tereddüt olmasın ve bu soru ortada kalmasın. O bakımdan, uygun görürseniz, Sayın Dibek bu konuda iki cümleyle konuyu Meclisin bilgisine sunacaktır.

AHMET YENİ (Samsun) – Ben de söz isteyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – La havle vela kuvvete.

Buyurunuz Sayın Dibek.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde soru-cevap bölümündeki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Sayın Grup Başkan Vekilimizin belirttiği konuya girmeden evvel, Sayın Bakan Yalçın Akdoğan o malum kanaldaki programla ilgili olarak o kullanılan söz için ceza verildiğini söylemişti ama bu konuda bir cezanın olmadığını öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Bakan, tahmin ediyorum, orada yanlış bilgilendirildi.

Şimdi, diğer konu, Sayın Yeni’nin belirttiği konu Sayın Başkanım, zaman zaman gündeme getiriliyor. Aslında bu defaatle söylenen bir olay. Bizim İş Bankasının hisseleriyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin kasasına bir kuruşun girmediğini onlar da biliyor, Sayın Bakan da orada. Zaten vasiyete göre de, yasaya göre de oradaki hisselerden gelen meblağ Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna aktarılıyor. Şimdi, bunu bile bile Sayın Yeni’nin veya zaman zaman da AKP sözcülerinin bunu ısrarla söylemelerini biz iyi niyetten uzak olarak görüyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan…

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.01) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         205.051.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     1.500.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                       41.449.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            248.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               56.985.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                           191.015.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        248.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                             162.000.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                    150.740.366,70

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                         11.259.633,30

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          162.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                        158.843.925,65

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.77) BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Basın-Yayın Enformasyon ve Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           19.898.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         600.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                     215.486.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            235.985.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

(BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                             160.902.500,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                    157.839.916,39

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           3.062.583,61

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.82) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1) Hazine Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                   55.747.467.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     1.090.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                           10.300.500.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       10                                    Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                               2.350.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                      68.399.057.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Hazine Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                       68.845.414.392,33

Bütçe Gideri                                                                                                                                              63.797.023.397,55

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                   5.048.390.994,78

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                 1.496.007.854,36

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.04) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           15.427.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 266.573.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            282.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                           281.950.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       06                                    Sermaye Gelirleri                                                                                                              50.000

                                                                                                                                           TOPLAM                        282.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                             200.000.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      99.716.260,55

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                       100.283.739,45

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini                                                                                                                                        200.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                        198.730.478,08

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2015 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.03) SERMAYE PİYASASI KURULU

1) Sermaye Piyasası Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           35.689.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   10.573.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir

       04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                   63.234.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            109.496.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               91.246.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              18.250.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir

                                                                                                                                           TOPLAM                        109.496.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Sermaye Piyasası Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               95.510.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      79.971.518,32

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                         15.538.481,68

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          95.510.000,00

Tahsilat                                                                                                                                                               162.914.806,75

Ret ve İadeler                                                                                                                                                            897.483,58

Net Tahsilat                                                                                                                                                        162.017.323,17

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.96) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI

1) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           70.037.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                              124.479.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     5.150.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                     9.032.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       09                                    Eğitim Hizmetleri                                                                                                         4.062.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       10                                    Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                                  780.654.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            993.414.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                          2.141.217.959,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                 1.918.787.754,38

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                       222.430.204,62

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.32) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI

1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         140.369.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         680.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            141.049.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                       80.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Alınan Bağışlar ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                   139.039.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                1.930.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        141.049.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                             213.838.973,01

Bütçe Gideri                                                                                                                                                    149.636.838,47

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                         56.939.120,68

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                         7.263.013,86

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini                                                                                                                                        99.791.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                     177.951.286,99

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.51) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI

1) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           53.446.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         450.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       09                                    Eğitim Hizmetleri                                                                                                    170.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            223.896.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                     723.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        223.153.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                      20.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        223.896.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                             189.528.918,04

Bütçe Gideri                                                                                                                                                    153.770.529,19

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                         35.758.388,85

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini                                                                                                                                     167.211.000,00

Tahsilat                                                                                                                                                            159.976.178,07

Ret ve İadeler                                                                                                                                                              1.320,20

Net Tahsilat                                                                                                                                                     159.974.857,87

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.02) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           10.360.400

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         252.600

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              10.613.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                          1.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                          10.608.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                        4.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          10.613.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                                  9.245.545,38

Bütçe Gideri                                                                                                                                                         8.826.338,28

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                               419.207,10

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          8.266.300,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                            8.902.297,25

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.03) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                         4.299.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                                 4.299.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                       83.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                            4.216.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                            4.299.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                                  3.416.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                         3.055.247,31

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                               360.752,69

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          2.335.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                            3.038.058,73

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.04) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

1) Atatürk Kültür Merkezi 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                         4.530.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                                 4.530.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                     165.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                            4.365.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                            4.530.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                                  4.798.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                         3.046.333,80

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           1.751.666,20

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          3.873.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                            3,982.421,20

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Dil Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.05) TÜRK DİL KURUMU

1) Türk Dil Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         253.200

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                       14.146.800

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              14.400.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               92.520.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                                301.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              50.537.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       06                                    Sermaye Gelirleri                                                                                                                5.000

                                                                                                                                           TOPLAM                        143.363.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Dil Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Dil Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               17.775.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      12.042.327,15

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           5.732.672,85

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          139.932.200,00

Tahsilat                                                                                                                                                               128.267.560,46

Ret ve İadeler                                                                                                                                                                    553,39

Net Tahsilat                                                                                                                                                        128.267.007,07

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Dil Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Tarih Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.06) TÜRK TARİH KURUMU

1) Türk Tarih Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         296.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                         8.928.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                                 9.224.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

       03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               80.571.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                                  22.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

       05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              30.407.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        111.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Tarih Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Tarih Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               30.619.787,38

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      26.111.906,18

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           4.507.881,20

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          125.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                        125.102.058,22

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Tarih Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece ikinci turda yer alan kuruluşların bütçeleri ve kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, ikinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekilleri, bugün için hepinize çok kalpten teşekkür ediyorum.

Programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 13 Aralık 2014 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.39



(*) 656 ve 656’ya 1’inci Ek ve 657 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2014 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

 

 

(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.