TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  22’nci Birleşim

                                                                                        3 Aralık 2014 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin konuşması

IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 2/12/2014 tarihli 21’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Muş ili genelinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın,  3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Pakistan Ulusal Meclisi Savunma Komitesi Başkanı Shaikh Rohale Asghar başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 21/11/2014 tarihli 83 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1659)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Şeyh Sait Efendi ve 46 arkadaşı ile Bediüzzaman Saidi Nursi, Seyit Rıza, Şemdinanlı Seyit Abdulkadir ve oğlu Seyit Muhammed, Dr. Fuat ve Erbilli Şeyh Esad Efendi’nin mezar yerleriyle ilgili Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî İstihbarat Teşkilatı arşivlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1158)

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Barış ve Demokrasi Partisinin etkinliklerine kolluk kuvvetleri tarafından yapılan müdahalelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1159)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, öğretim elemanlarının çalışma şartlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1160)

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme usul ve takvimi ile konuşma sürelerine; kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin dokuz turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına; Genel Kurulun çalışmalarına 23 Aralık 2014 Salı gününden başlamak üzere on üç gün ara verilmesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 432, 466, 605, 104, 440, 267, 420, 202, 495, 160, 569, 573, 602, 625, 626 ve 648 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20 ve 21’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 6 Ocak 2015 Salı günkü birleşiminde 15.00-21.00, 7 ve 8 Ocak 2015 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin önerisi

 

 

 

 

 

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/104) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşları tarafından, engellilerin ve engelli yakınlarının karşı karşıya oldukları sosyolojik ve psikolojik sorunların (10/207); Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşlarımızın sorunlarının (10/358); Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve arkadaşları tarafından, zihinsel engelli bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen hizmetlerin nitelik ve yeterlik bakımından (10/826); İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşların sorunlarının (10/1151); araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Zonguldak Milletvekilleri Mehmet Haberal, Ali İhsan Köktürk ve 22 milletvekili tarafından, Zonguldak'tan dışarıya göçün nedenlerinin araştırılması ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 7/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Danışma Kurulu önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptıkları konuşmaları sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde ve Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/976) (S. Sayısı: 650)

4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

5.- Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S. Sayısı: 432)

7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kosova Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/768) (S. Sayısı: 466)

8.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/892) (S. Sayısı: 605)

9.- Vişegraddaki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsünün Yapısal Unsurlarının Durumunun Tespit Edilmesi, Restorasyon Projesinin Hazırlanması ve Projenin Uygulanması Konusundaki İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/333) (S. Sayısı: 104)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Çocuk Politikaları Alanında İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/736) (S. Sayısı: 440)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Yardım ve İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/496) (S. Sayısı: 267)

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 420)

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kayıtlı Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin Geliştirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/318) (S. Sayısı: 202)

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/802) (S. Sayısı: 495)

15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/421) (S. Sayısı: 160)

16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Türkmenistandan Türkiye Cumhuriyetine Doğalgaz Sevk Edilmesi Konusunda İşbirliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/878) (S. Sayısı: 569)

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 73) Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 605) Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 440) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Çocuk Politikaları Alanında İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 267) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Yardım ve İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

5.- (S. Sayısı: 420) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

6.- (S. Sayısı: 202) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kayıtlı Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin Geliştirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

7.- (S. Sayısı: 495) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, çerçeve kanun (torba kanun) uygulaması ile ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/53519)

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarınca yapılan akaryakıt alımlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/53520)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarınca satın alınan deprem performans analiz testi hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/53521)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarınca satın alınan servis aracı kiralama ve servis hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/53524)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşlarca gerçekleştirilen medya, tanıtım ve reklam harcamalarına,

Bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşların 2014 yılı bütçe ödeneklerine ve bütçe gerçekleşmelerine,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/54335), (7/54336)

6.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın, Suriye politikasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/54385)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, Kamu Denetçiliği Kurumuna yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/54524)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, askerlerle IŞİD teröristlerinin buluştuğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/54539)

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bayburt'un ekonomik durumuna ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/54591)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, taşınır ve taşınmaz kiralamaları nedeniyle yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/54592)

11.- İstanbul Milletvekili Müslim Sarı'nın, askerler ile IŞİD arasında görüşme yapıldığına dair haberlere ve görüşmelerin içeriğine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/54663)

12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, TBMM lokantaları ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/54685)

13.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak'ın, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren görevden alınan bürokratlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/54759)

14.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak'ın, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren görevden alınan bürokratlara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/54886)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, TBMM'de bir internet sitesine erişimin engellenmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/54920)

16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan özel kalem müdürlerine,

2010-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan Basın ve Halkla İlişkiler müşavirlerine,

2010-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan müşavirlere,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/55278), (7/55279), (7/55280)

17.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, Sayıştayın internet sitesinde yayımlanan 2013 yılı denetim raporlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/55767)

 

 

 

 

 

 

 

3 Aralık 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA(Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Toplumların gelişmişlik düzeylerini ortaya koyan en önemli gösterge engellilerine yaptıkları hizmetlerdir. Engellilerin hayat düzeyleri, sosyal devlet ve çağdaş toplum olabilmenin en önemli göstergesidir. Engellilere acıyarak ya da onlara bakıp duygulanarak onların sorunlarını çözemeyiz. Onları anlayarak onların isteklerine sempatiyle yaklaşmak, onların yapabileceklerine fırsatlar oluşturmak, yapamadıklarına kendilerinin yapabilmeleri için destek olmak en önemli yöntemdir. Bu yöntem, aynı zamanda engelli kardeşlerimizin kendi sorumluluklarına izin verilmesine, onların cesaretlendirilmelerine, kendileriyle ilgili olumlu iletişim kurulmasına, kendi içsel güçlerini kullanmalarına ve üretkenliklerine önemli yararlar getirecektir.

Sayın milletvekilleri, engelliler bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz, bizim yaşlılarımızdır. Birçoğumuzda olmayan özellikleri Cenab-ı Allah onlara vermiştir. Onların yetenekleri çoğumuzdan daha fazla ve çoğumuzdan daha farklıdır. Onlar hayatın mağdurları değil, hayatın galibidirler.

Unutmayalım ki engellilerin ayrı bir dünyaları yok, yaşadığımız her yer hepimizin dünyasıdır. Hiçbir insan engelli olma durumuyla karşılaşmama garantisine sahip değildir. Her bireyin bir engelli adayı olma ihtimalini göz ardı etmeden koşulsuzca emek vereceğimiz engellilerimiz bizlere Allah’ın bir lütfudur. Onların anne ve babaları mahcup değil, makbuldürler. Bu nedenle onlar çocuklarına sevgilerini aktarırlarken yavrularının ve her birimizin tam yüreklerini ortalarlar. Çocuklarını engelli olarak büyüten ve her türlü meşakkatin üstesinden gelmeye çalışan anne ve babalar Yüce Yaradan’ın yeryüzünde seçtiği özel ve güzel insanlardır.

Onların gözleri görmese de görüleceklerin en renklisini görürler, onların kulakları duymasa da sözlerin en güzelini işitirler. Onlar yüreğinde sevgi ve kötülüğü en üstün şekilde şifreleyip öğütenlerdir. Onlar bizim kaya kovuklarında saklı miski amber kokulu çiçeklerimizdir. Onların kokusunu hissetmeden hiçbir insanın mutlu olamayacağı ve biçare olduğu herkes tarafından çok iyi bilinmelidir.

Diyorum ki: Canlarımız onlar için sebil olsun, umutlarımız umutları olsun, adımız kimsesizlerin kimsesi, yerimiz mazlumların yanı olsun. Çığlıkları çığlığımız, sesleri sesimiz olsun; çileleri çilemiz, yürekleri yüreğimiz, bedenleri bedenimiz olsun.

İnsanlarımıza bakışımızın engelli olmadığını idrak ettiğimizde her zorluğun üstesinden gelinebileceği gerçeğini sizlerle paylaşırken 3 Aralık Engelliler Günü duyarlılığının siz değerli milletvekillerimizi, vatandaşlarımızı ve tüm insanlığı sarmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Gündeme geçmeden önce...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre geçen tutanakta yer alan bir beyanatı düzeltmek istiyorum, onun için söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Dünkü birleşimdeki hangi konuda, hangi beyanınızı düzeltmek için müracaat ettiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşma yaparken Anayasa Komisyonu Başkanıyla ilgili “Beyni çalışmıyor.” yolundaki bir beyanım oldu, onu düzeltmek istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Neyi düzeltecek? Mahkemede mi lazım olacak?

BAŞKAN – Düzelteceksiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, düzelteceğim beyanatımı.

BAŞKAN – Hayır, düzeltecek misiniz diye soruyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, İç Tüzük’ün 58’inci maddesi diyor ki: “Bir milletvekili...”

BAŞKAN – Sayın Genç, düzeltecek misiniz diye soruyorum, niye alınganlık gösteriyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Düzelteceğim diyorum, düzelteceğim.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmayı sadece bu amaçla yaparsınız, onun için soruyorum, alınganlık göstermeyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, zaten bu amaçla yapıyorum.

BAŞKAN - İki dakika süre veriyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, düzeltecekse...

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ya, düzeltecek... Mahkemede lazım olacak, niye düzeltecek ki.

BAŞKAN – 58’inci madde gereğince lütfen başka konuya geçmeyin.

Buyurun.

IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 2/12/2014 tarihli 21’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şu İç Tüzük’ü okuyarak gelin buraya. Bir milletvekili geçen tutanaktaki ifadesini düzeltebilir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi Başkanı sizin beraber kebap yediğiniz kişiydi. Birdenbire çıktı dedi ki: “Efendim, bu barajla ilgili hak ihlalleri vardır.” Ben de hak ihlali olan bir kişiyim. 2002 yılında Doğru Yol Partisi yüzde 9,8 oy aldı, AKP yüzde 34 oy aldı; AKP, Türkiye Büyük Millet Meclisine 366 milletvekili soktu, Doğru Yol Partisi ben kazandığım hâlde Meclise giremedi. Eğer o baraj olmasaydı o zaman 74 milletvekili Doğru Yol Partisinden gelecekti. Hak ihlali açık. Anayasa Mahkemesi burada hak ihlali otuz senedir devam ettiğine göre bunu düzeltebilir. Nasıl düzeltir? Efendim, tutar, Seçim Kanunu’nda otuz senedir bu memlekette hak ihlaline sebep olan o maddeyi resen iptal eder, barajı kaldırabilir. Anayasa’yı bilenlerin bunu böyle bilmesi lazım ama nedense Burhan Kuzu, Tayyip Erdoğan diyor ki: “Anayasa Mahkemesi böyle bir karar verirse biz bu Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyoruz.” Yani, bir yandan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Anayasa’dır. Anayasa birisine “Sen Başbakansın, Cumhurbaşkanısın, Parlamentosun.” diyor, Anayasa Mahkemesine de “Sen bir yüksek mahkemesin...” Ve bunlara “Bunlara uymak zorundasın.” diyor “Ben tanımıyorum.” diyor. Bu ne demektir? “Ben eşkıyalık yapacağım.” diyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, düzeltme yapmadı.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Neyi düzeltiyor Sayın Başkan şimdi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben Burhan Kuzu’ya dedim ki: “Senin beynin çalışmıyor.” Aslında olan beyin çalışır, olmayan beyin ne çalışır arkadaşlar? Onun için, ben böyle düzeltmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Daha büyük bir hakaret Sayın Başkan! Daha büyük bir hakaret yapıyor!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, ne kızıyorsunuz kardeşim! Bana kendisi bir sürü laf söyledi.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen temiz bir dille konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim?

BAŞKAN – Temiz dille konuşun lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Temiz dille konuşuyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Nasıl konuşuyorsun!

BAŞKAN – İç Tüzük gereğince uyarıyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Benim konuştuğum dil gayet temiz bir dil.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu nasıl bir düzeltmedir ya!

BAŞKAN – Hakkınız değil, sözlerinizi düzeltmek için söz aldınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, kendisi bana hakaret etti, onun hesabını kendisinden soracağım.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen kendine bak ya!

BAŞKAN – Dünkü sözlerinizi düzeltmek için söz aldınız Sayın Genç. Lütfen temiz konuşun, temiz dille konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Burhan Kuzu nasıl profesör olmuş, ben hayret ediyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya, Allah aşkına! Güne seninle başlıyoruz ya! Bu Meclisin senden çektiği nedir ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu profesörlük unvanını kim vermiş kendisine?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir Anayasa profesörü olarak “Anayasa Mahkemesini kaldıralım.” der mi? Böyle bir şey olmaz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kıskanma, kıskanma, sen de profesör ol.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, ne pireleniyorsunuz? Çıkın burada cevap verin ya.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Güne seninle başlıyoruz ya, senin belanla, senin şerrinle başlıyoruz güne ya.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, çıkın burada cevap verin ya, gel şuradan bize cevap ver.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Senin hakaretinle başlıyoruz güne ya! Yazık değil mi ya!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hangi hukuk fakültesini bitirdin sen? Almadılar bile seni.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşma be, konuşma!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Anlamsız işlerin yüzünden… Yazık sana ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya bu kadar hırsızlıkları siz hâlâ savunuyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Neyi düzelttin, neyi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olan beyin çalışır, olmayan beyin çalışmaz.

BAŞKAN – Gündem dışı ilk söz, Muş genelinde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Demir Çelik’e aittir.

Buyurun Sayın Çelik.

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Muş ili genelinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, ben de sınırsız, baskısız, engelsiz, özgür yarınlar dileklerimle Dünya Engelliler Günü’nü kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer altı, yer üstü zenginlikleriyle bir bölge olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu, bir başka ifadesiyle Kürt coğrafyası, bu zenginliklerden amacına uygun yararlandırılamayışının ortaya çıkardığı sorunlarla karşı karşıyadır. Keban, Karakaya, Atatürk Barajı başta olmak üzere birçok barajda üretilen enerji kaynakları ora halkının refahına, zenginliğine, mutluluğuna sevk edileceğine oranın insansızlaştırılmasının da, yoksul ve geri bıraktırılmış olmasının da politikasına dönüşmüştür. Doksan yıldır o coğrafyada farklı etnik kimlikten insanların yaşıyor olması beraberinde yoksulluğu da, açlığı da, işsizliği de getirmiştir.

Bu sefaletin diz boyu olduğu coğrafyadan nasibini alan illerden biri de Muş ilidir. Muş ili Türkiye'nin ilk beş büyük ovasına sahip olmasının yanı sıra Malazgirt ve Bulanık ilçelerinin ovalarını da dikkate aldığımızda, kendi büyüklüğündeki 10-15 ilin gıda başta olmak üzere temel insani ihtiyaçlarını karşılama potansiyeline sahipken maalesef Muş ilimiz 81 ilin içerisinde sonuncu olabilme haksızlığını yakalamış bulunmaktadır. Türkiye'nin, dünyanın gelişmiş 20 ülkesi içerisinde olmasına, zaman zaman 15-16’ncı ekonomik güç olmayla övünmüş olmasına karşın, maalesef bizim payımıza düşen açlıktır, yoksulluktur, sefalettir, işsizliktir, bağlı bulunduğumuz kadim coğrafyadan da göçertme ve göçtür.

Muş’un Türkiye'nin 81 ilinin sonuncusu konumunda olması elbette ki talihsizliktir. Bunda biz siyasetçilerin de payının olduğunun altını çizmek istiyorum. Türkiye’de gayrisafi millî hasılanın 15 bin dolar olduğu, Kürt coğrafyasında bunun ortalama olarak 6 bin dolarlar civarında kaldığı ama Muş’un da dâhil olduğu Ardahan, Kars ve Ağrı illerinde bu oranın 3 bin dolarlar seviyesine indiği gerçeğini unutmamamız gerekiyor. Muş’un şu anda bir tek sanayi mamulü, metası, ürünü sadece şeker pancarı, onun dışında üretim yok, istihdam yok; korkunç ve yoğun bir göç var, bu göçün ötesinde de bir sefalet var. Bunlar yetmezmiş gibi 6, 7 Ekimde yaşanan, meşru ve demokratik bir kısım taleplerini dile getirmek, Kobani’de yaşanan katliama karşı insani, vicdani görevini yerine getirmek isteyen insanlara yönelik de ciddi, yoğun bir hukuk dışı siyasi soykırım operasyonu var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6 Ekimde Muş’un Varto ilçesinde Hakan Buksur’un öldürülmüş olmasıyla başlayan olaylar beraberinde kontrolsüz, denetim dışı bir kısım yapıların demokratik siyaset yürütücüleri baskıladıkları bir durum da söz konusu. Bunun yol açtığı yine bir göçme, göçertilme yaşanıyor, yaşanmaktadır. Muş’un genelinde 200 civarında arkadaş gözaltına alınmış, bunlardan 65’i tutuklanmıştır. Tutuklanan insanların içerisinde yaşlı, engelli raporu sahibi insanlar olduğu gibi, çocuk diyebileceğimiz 15, 16, 17 yaşlarında insanlarımız var. Molotofun ne olduğunu, nasıl hazırlandığını, nasıl atılacağını ya da etkin atılma yöntemini bilmiyor olmalarına karşın, engelli ve de yaşlı insanlar, sağlığı elvermeyen insanlar tutuklanmıştır, şu anda cezaevinin soğuk duvarları arasında mahkûmiyetlerini gidermenin talihsizliğiyle karşı karşıya kalmışlardır. Yaşanan olaylardan hareketle Varto, Malazgirt, Bulanık, Muş merkez ilçemizde birçok vatandaşımızın artık canına tak etmiş olmalı ki yine İstanbul’un, İzmir’in, Mersin’in yollarına düşmüşler, buranın, mega kentlerin ücra köşelerinde açlık ve sefaletin ama aynı zamanda işsizlik ve asimilasyonist politikalarını da kurbanı olmaya mahkûm bırakılmışlardır.

Bu nedenle çözüm sürecini dillendirdiğimiz bu dönemde bölgeye pozitif, kalkınmaya hizmet edecek yaklaşımlar beklediğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Dünya Engelliler Günü hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bugün Dünya Engelliler Günü. Engelsiz bir dünya ve yasaksız bir dünya temennisiyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye’de milyonlarla ifade ettiğimiz engelli vatandaşlarımız var, elbette ki bununla beraber de birçok problemleri var. Engellilerin istediği pek bir şey yok, sadece onları anlamak, sadece onlar ne demek istiyor, nasıl yaşamak istiyor, bütün meselenin tamamı bunun üzerine kurulmuş.

Bir insan dünyaya engelli gelebilir, daha sonra da engelli olabilir. Bu engelli olarak dünyaya gelen vatandaşımızın ilk önce eğitimi, sağlığı, rehabilitasyonu ve iş istihdamı, daha sonra da kendi hayatını idame ettirecek, hayati şartlarını sağlayabilecek o imkânları sağlamak, bu da devletin görevi.

Eğitimle ilgili birçok problemi var engellilerimizin. Maalesef üzülerek söylüyorum bunu ben. Daha bugün olmuş, engelliler kaynaşma okullarında mı okusun yoksa her engel grubuna ayrı ayrı okullar mı açılsın, bu Hükûmet daha hâlâ buna karar veremedi; her iki yılda, üç yılda bu kanun, bu yönetmelik ayrı ayrı değişmekte. Bununla beraber, “Engelli, okulunu bitirdikten sonra bu meslek grubunda çalışabilir mi, bunda çalışamaz mı, bunun engeli bu çalışmaya, bu devlet kademesinde görev almaya uygun mu değil mi?” maalesef üzülerek söylüyorum, buna hâlâ karar veremedi.

Engellilerin istedikleri en önemli şey eve kapalı kalmamak; evden dışarıya çıkmak ama dışarıya çıktığında da fiziki şartlarının yerinde olması yani apartman girişlerinde, toplu taşım araçlarında, dolaşabilecekleri, iş yerlerinde, çarşılarda, alışveriş merkezlerinde sağlıklı bir şekilde alışveriş yapabilecekleri, yürüyüş yapabilecekleri ve kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir şekilde hayatlarını sürdürebilmek. Ama, maalesef görüyoruz ki şu anda bu da sağlıklı bir şekilde Türkiye şartlarında yerine gelmiş değil. 2005 yılında 5378 sayılı Kanun çıktı. Bu kanun belediyelere çok büyük bir yaptırım getiriyordu. Maalesef o beş yıl içerisinde bu yerine getirilemedi, bir uzatmaya gidildi. Şu anda o kanunun 7/7/2015 yılında süresi bitiyor. Bu kanun, fiziksel engelli ve görme engellilerimizin hayatlarını idame ettirmeleri noktasında belediyelere çok büyük yaptırımlar getiriyordu ve hapis cezaları vardı ama görüyorum ki şu ana kadar, şurada kalmış bir altı yedi ay süreleri, bu süre içerisinde de belediyeler bu konuyla ilgili yakın ilgi ve alaka içerisinde değiller.

Tabii, bu problemlerin içerisinde en büyük problemleri, ilgi bekliyorlar, devletten ilgi bekliyorlar. Türkiye’deki engelliler acınmayı beklemiyor tüm dünyada olduğu gibi. Biz onlara acımadan hayatlarını nasıl yaşayabilirler, nasıl hayatlarını idame ettirirler o konuda yardımcı olmamız gerekiyor. Nasıl olmamız gerekiyor? Buradan çıkaracağımız yani Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkaracağımız kanunlarla olur. Üç yıl önce engellilerle ilgili bir kanun teklifi verdim. Şimdi diyorum ki, hep beraber bir araya gelelim -Türkiye’de engellilerin problemleri o kadar büyük değil- birlik beraberlik içerisinde bu kanunları çıkartalım ve yaşanabilir bir Türkiye hâline getirelim engelliler için.

Şimdi, bununla beraber en büyük olaylarda engellilere imkân verdiğiniz zaman yapamayacakları iş yok, gösteremeyecekleri başarı da yok.

Burada spor konusuna da değinmek istiyorum: Geçtiğimiz 2012’de Londra’da yapılan olimpiyat ve paralimpiklerde engelliler çok sayıda madalya aldılar. Eğer bu imkânları bunlara verirsek bu madalyalar katlanarak devam edecek, dünyada ses getirecek bir duruma, bir konuma gelecek. Onun için, birlik beraberlik içerisinde engellilerin bütün problemlerini çözmeye yönelik çalışmalara biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak hazırız.

Engelsiz bir dünya dileyerek hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, aynı konuda söz isteyen Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’e aittir.

Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz’ün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Engelliler Günü dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Toplumumuzun ayrılmaz bir parçası olan engelli vatandaşlarımızın hatırlanması açısından bugünü önemli bir gün olarak görüyoruz. Bu vesileyle, başta engelli kardeşlerimiz olmak üzere yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz olduğu üzere, anayasal ve evrensel değerler bir yana, engellilerin dertleriyle dertlenmek, bizim örf adetlerimizde, ananelerimizde ve inançlarımızda açık bir şekilde ilgilenilmesi gereken konular olarak önümüze çıkmaktadır.

Engellilik hâli, insanın temel fonksiyonları açısından günlük hayatını idame ettirebilmesi için eksiklik olsa da insanî yönden asla bir kusur değildir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin bir şiirinde “Harabat ehline hor bakma şâkir/Defineye malik viraneler var.” dediği gibi, dış görünüşü itibariyle hor görülen veya engelli olduğu için toplum tarafından acınarak bakılan pek çok kimse, zengin ve diri bir gönül yapısıyla Allah katında diğerlerinden çok daha üstün olabilir.

Hepinizin bildiği gibi, asıl engel bedende değil zihindedir. Asıl engelli ise Allah tarafından kendisine verilen sağlığı bir kibir aracı görüp bir gün kendinin de engelli hâle gelebileceğini düşünmeyenler, kendilerini farklı görüp başkalarına tepeden bakanlardır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarının on iki yıllık dönemine baktığımızda engelli vatandaşlarımızın hak ettikleri hayat şartlarına kavuşabilmeleri, sosyal yaşama, toplumsal alana ve iş hayatına entegre olabilmeleri için birçok yasal düzenleme yaptık. Bu doğrultuda, 2005 yılında Engelliler Kanunu başta olmak üzere çeşitli yasal düzenlemeler yaptık. 2013’te Türk hukuk mevzuatında hakikaten garabet şekilde duran “özürlü”, “sakat”, “çürük” gibi ifadeleri çıkararak sadece ve sadece “engelli” ibaresini koyduk. Aileleriyle birlikte geleceğe daha güvenle bakabilmeleri için çözümler ürettik, önlerindeki hukuki, sosyal ve fiziki engelleri peyderpey kaldırdık ve kaldırmaya devam edeceğiz. Sokakları, toplu taşıma araçlarını ve kamu hizmetlerinden engelli kardeşlerimizin istifade edebilecekleri şekilde gerekli düzenlemeleri yaptık. İş gücüne katılmalarını teşvik ettik. Bu noktada iş çevrelerine engelli eleman çalıştırmaları kaydıyla birçok imtiyaz, birçok imkân verdik ve birçok harcamayı devlet bizzat kendisi karşılama görevini üstlendi. Değişik branşlarda engellilerin istihdamına önem verdik. İlk defa iktidarımız döneminde 1.300’ün üzerinde engelli kardeşimiz öğretmen olarak atanmıştır. Diğer mesleklerde de mutlaka engelli kardeşlerimizin o mesleği yapmayla ilgili engeli olmadığı sürece istihdam edilmesinin önü açılacaktır ve açılmaya da devam edecektir.

Aynı şekilde engelli kardeşlerimizle ilgili baktığımızda, 2002 yılında 5 bin civarında devlet memuru engelli kardeşimiz mevcutken bugün bu sayı 34 bine çıkmıştır. Bu 7 kat gibi bir rakam yine iktidarımız döneminde kamuda istihdamı artırmıştır.

Yine özel eğitim kurumlarında birçok engelli kardeşimizin eğitim almaları noktasında imkân sağladık ve özel okullarda almış oldukları bu eğitimin bedelini de devletimiz bizzat kendisi karşılamıştır.

Yine, engelli evlatlarımıza eğitim alanında kendilerine uygun bir şekilde görme, işitmeyle ilgili gerekli eğitim dokümanları devlet tarafından karşılanmış ve bilâbedel verilmiştir.

Sporda engelleri kaldırmak amacıyla politika belirledik, sokakları, toplu taşıma araçlarını ve kamu hizmet binalarını engelliler için yeniden düzenlemeye başladık. Görme engelli vatandaşlarımıza gören göz cihazlarını armağan ettik. Engellilere pozitif ayrımcılığı anayasal düzenlemeyle Anayasa güvencesi altına aldık.

Saygıdeğer milletvekilleri, Malatya ölçeğine baktığımızda da 5.084 engelli vatandaşımıza evde bakım ücreti olarak ayda 760 lira, yaklaşık yılda 42 milyon lira ödeme yaptık. Yine, 189 engelli vatandaşımızı bedeli devletimiz tarafından karşılanarak özel bakım evlerine yerleştirdik. Yine, Malatya’mızda aynı şekilde Engelli Yaşam Merkezi üç aya kadar tamamlanıp milletimizin hizmetine, engelli kardeşlerimizin hizmetine sunulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken zihinlerdeki ve kalplerdeki engellerin kalktığı bir dünyaya hep birlikte ulaşmak dileğiyle tüm engelli kardeşlerimizin Engelliler Günü’nü kutluyor, engelsiz bir dünyada buluşmak ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Altay, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü bugün. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i, ülke nüfusumuzun yüzde 13’ünün engelli olduğu günümüzde engellilerin sağlık başta olmak üzere her türlü kamusal erişime kolayca ulaşabilmeleri, fırsat ve olanakların sunulması Parlamentomuzun öncelikli görevi olmalıdır. Eğitim sistemimizde neredeyse yok sayılma noktasına gelen engelli öğrencilerimize yeni bir bilimsel yaklaşımla eğitime erişim imkânı sağlanmalı, okul binaları, derslikler göstermelik şekillerle değil içerikle yeniden dizayn edilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak engelli vatandaşlarımızın yaşamlarını engelsiz hâle getirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisinde atılacak her adıma kayıtsız şartsız destek vereceğimizi beyanla tüm engelli vatandaşlarımıza Cumhuriyet Halk Partisi adına saygılarımızı sunuyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Buldan, buyurun.

2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ilişkin açıklaması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

3 Aralık günü 1992’den bu yana Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Engelliler Günü olarak kabul edilmiştir.

Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de 8 milyon 431 bin 937 engelli vatandaş vardır, bu da nüfusun yüzde 13’üne denk gelmektedir.

Bugün engellilerin ülkemizde karşılaştıkları sorunlar oldukça fazladır. Engellilerin karşılaştığı sorunların başında istihdam gelmektedir. Türkiye’de her 5 engelliden yalnızca 1’i iş gücü piyasasında yer almaktadır. Çalışabilir durumdaki engellilerin işgücünden ülke ekonomisinin yararlanmasını sağlayacak bir istihdam politikası oluşturulmalı ve kararlılıkla uygulanmalıdır.

Haklar ve özgürlükler engellilerin erişimine ve kullanımına uygun değildir. Bu nedenle tüm kamu alanlarının en kısa sürede engellilerin erişebileceği biçimde düzenlenmesi sağlanmalıdır.

Eğitimde karşılaştıkları engeller nedeniyle engellilerin yüzde 21’i okur yazar değildir, sadece yüzde 7’si lise, yüzde 2’si üniversite eğitimini tamamlamaktadır. Eğitim sistemi ve müfredat engelli olmayanlar için planlanıp uygulanmaktadır. Eğitimdeki bu ayrımcılığa bir son verilmelidir.

Sağlık alanında da engellilerin karşılaştıkları sorunlar mevcuttur. Özellikle protez ve diğer medikal cihazların ücretleri oldukça yüksek olup çok az bir miktarı SGK tarafından karşılanmaktadır.

Çalışamayacak durumdaki engeliler başkalarına muhtaç duruma düşürülmeden, başkalarının istismarına uğramadan yaşayabilecekleri koşullara kavuşturulmalıdır. Bu amaçla, çalışamayan tüm engellilerin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmesine yeterli aylık bağlanmalıdır.

Engellilerin insan hak ve özgürlüklerinden tam ve eşit olarak yararlanabilmelerini, toplum hayatına etkili bir şekilde katılabilmelerini, toplumla bütünleşebilmelerini, fırsat eşitliğinden istifade edebilmelerini sağlamak ve engellilere yönelik her türlü ayrımcılıkla mücadele etmek devletin yükümlülüğündedir.

Bu nedenle, Halkların Demokratik Partisi olarak bir kez daha “Devlet engellilerin yaşadıkları sorunların giderilmesine dönük etkili çalışmalar yürütmelidir.” diyor, teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Pakistan Ulusal Meclisi Savunma Komitesi Başkanı Shaikh Rohale Asghar başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 21/11/2014 tarihli 83 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1659)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 21/11/2014 tarihli ve 83 sayılı Kararı ile Pakistan Ulusal Meclisi Savunma Komitesi Başkanı Shaikh Rohale Asghar başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/03/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                                                    Cemil Çiçek

                                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Şeyh Sait Efendi ve 46 arkadaşı ile Bediüzzaman Saidi Nursi, Seyit Rıza, Şemdinanlı Seyit Abdulkadir ve oğlu Seyit Muhammed, Dr. Fuat ve Erbilli Şeyh Esad Efendi’nin mezar yerleriyle ilgili Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî İstihbarat Teşkilatı arşivlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1158)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29 Haziran 1925 günü Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edilen Şeyh Said Efendi ve 46 arkadaşı ile Bediüzzaman Said Nursi, Seyit Rıza, Şemdinanlı Seyyid Abdülkadir ve oğlu Seyyid Muhammed, Dr. Fuat ve Erbilli Şeyh Esad Efendi'nin mezar yerleri bugüne kadar ailelerine teslim edilmemiştir. Bu konuda Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı arşivlerinin incelenmesi ile ilgili olarak Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Altan Tan                                 (Diyarbakır)

2) Pervin Buldan                          (Iğdır)

3) İdris Baluken                            (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                (Muş)

5) Murat Bozlak                            (Adana)

6) Halil Aksoy                              (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                           (Batman)

8) Hasip Kaplan                           (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu           (Bitlis)

10) Emine Ayna                            (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                      (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                             (Hakkâri)

13) Esat Canan                            (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                      (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                      (Kars)

17) Erol Dora                               (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                      (Mersin)

19) Demir Çelik                            (Muş)

20) İbrahim Binici                         (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                              (Van)

22) Özdal Üçer                             (Van)

 

Gerekçe

Şeyh Said İsyanı olarak adlandırılan 1925 olaylarının ardından Şeyh Said Efendi ve 46 arkadaşı beraber Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edilmişlerdir. Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarının ( Melekanlı Şeyh Abdullah, Vartolu Halid Beg'in oğlu Kamil Beg, Palulu Şeyh Şerif, Fakih Hasan Fehmi, Çapakçur Müftüsü Şeyh İbrahim, Hanili Salih Beg ve diğerlerinin) mezarlarının nerede oldukları hâlâ bilinmemektedir. Hatta Şeyh Said Efendi'nin kişisel eşyaları dahi ailesine teslim edilmemiştir. Şeyh Said İsyanı hakkında İstiklal Mahkemeleri tutanakları açık olmadığı için bilgiler sınırlı kalmaktadır. Mahkemenin üyelerinden Avni Doğan, bir gencin Türkçe bilmediğini ve kendisini savunamadığından dolayı idam cezası verdiklerini daha sonra Dünya gazetesine verdiği mülakatında açıklamaktadır. Dönemin İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya 25 Temmuz 1957'de Dünya gazetesine verdiği mülakatta vasiyetini, kişisel eşyalarını ve bir miktar parasını kendisine teslim ettiğini, kendisinin de İçişleri Bakanlığına ilettiğini yazmıştır. Fakat ne emniyet kayıtlarında ne de jandarmanın arşivinde Şeyh Said'in kişisel eşyalarına ait bir belgenin olmadığı, mirasçılarına yetkililer tarafından 2009'da belirtilmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi de 23 Mart 1960'da Şanlıurfa'da vefat etmiştir. Urfa'daki Halil-ür Rahman Dergâhı'na defnedilmiş, ancak 12 Temmuz 1960'da 27 Mayıs darbesi hükûmetinin emriyle mezarı yıktırılmış ve açıklanmayan bir yere nakledilmiştir. Bugün sevenleri mezarının nerede olduğunu bilmemektedirler.

Seyit Rıza, Elâzığ merkezinde bulunan Buğday Meydanı'nda idam edilmiştir. Kendisiyle birlikte idam kararı verilen kişi sayısı 7'dir ve 15 Kasım 1937 günü idamlar infaz edilmiştir. Rivayetlere göre naaşı Harput Yolu'ndaki eski bir Ermeni mezarlığına veya şu anda Elâzığ içinde bulunan “1800 Evler” olarak adlandırılan cezaevi yanına gömülmüştür. Ama herhangi bir kesinlik bulunmamakta ve mezarı hâlen bilinmemektedir.

Şemdinanlı Seyyit Abdülkadir Efendi, Nakşibendi Şeyhi Ubeydullah Nehri'nin oğludur. 1910 yılında Osmanlı Danıştay Başkanlığı yapmıştır. İdam edilenler arasında oğlu Seyyit Muhammet de bulunmaktadır. 27 Mayıs 1925 yılında Şeyh Said Olayı’nda idam edilmişlerdir ve yine mezarlarının yeri bilinmemektedir.

İsmi belirtilen tüm bu kişilerin mezar yerlerinin ailelerine ve sevenlerine verilmemesi hem İslam'a ve uluslararası sözleşmelere hem de vicdani tüm değerlere aykırıdır. Cenevre Ek 1 Protokolü’nde “kayıp ve ölü kişiler” kısmında söz konusu ölen kişilere ve bu kişilerin kalıntılarına saygı gösterilmesi, bu tür kişiler için ayrılan mezarlık alanlarına saygı gösterilmesi, ölenlerin kalıntılarının ve kişisel eşyalarının yakın akrabalarının isteği üzerine iade edilmesinin kolaylaştırılması gibi kavramlara değinilmektedir. İslam hukukunda ise “Düşmanınızın cesedine bile gayriinsani davranılamaz.” denilmektedir. Cesedin ortada bırakılamayacağı ve mutlaka gömülmesi gerektiği söylenmektedir. Ve en önemlisi de karşı tarafın istemesi durumunda iade edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Barış ve Demokrasi Partisinin etkinliklerine kolluk kuvvetleri tarafından yapılan müdahalelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1159)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Barış ve Demokrasi Partisi olarak gerek geleneği olduğumuz siyasi partiler gerekse de BDP olarak gerçekleştirdiğimiz tüm etkinlikler yasaklanmakta veya emniyet güçleri tarafından sert müdahalelere maruz bırakılmaktadır. Anayasal haklarımızın bile kullanılması engellenmeye çalışılarak partililerimiz ve halkımız kriminalize edilmek istenmektedir.

Partimizin yaptığı her etkinliğe kolluk kuvvetleri tarafından yapılan saldırıların kaynağının belirlenmesi, bu saldırıların artı ölümlere sebebiyet vermesinin engellenmesi, bu saldırılar sonucu ortaya çıkan ölümlerin ve yine bu saldırılar sonucu emniyet güçleri tarafından yapılan anayasal ihlallerin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

                                                                               İdris Baluken

                                                                    BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Parti geleneğimiz siyasal alanda var olduğundan beri sistematik baskı ve şiddete maruz bırakılmaktadır. Bu uygulamalar birçok kez kolluk kuvvetlerinin yasal sınırları da aşarak gerçekleştirdiği yaralama veya ölümle sonuçlanan uygulamalar hâlini almaktadır. Geçmişten beri partimize ve partililerimize uygulanan bu şiddet, uygulayanlar ve karar alıcıların herhangi bir cezaya tabi tutulmaması sonucu artarak devam etmektedir.

Anayasal hak olan basın açıklamalarına bile tahammül edilmemesi Hükûmetten ayrı olarak devlete bağlı olan kolluk kuvvetlerinin partimize karşı kamusal tarafsızlıktan yoksun olduğunu göstermektedir. Bu noktada Hükûmet partisi de partimize karşı siyasi rakip hukukundan çok düşman hukukunu işletmeyi tercih etmektedir. Hükûmetin bu tavrı ise gerek kolluk kuvvetlerinin gerekse de militarist grupların tavrına yansımaktadır. Birçok saldırı esnasında kendini koruyan partililerimiz ve halkımız meşru savunmalarına rağmen gözaltına alınıp tutuklanmaktadır.

AKP’nin ustalık dönemi milliyetçiliği aşan söylemleri ve politikaları sonucunda partimizin neredeyse tüm etkinliklerine kolluk kuvvetlerinin saldırdığına şahit olmaktayız. “Çocuk da olsa kadın da olsa gereğini yapın.” zihniyetinin ürünü olan bu saldırılar, 1980 askerî darbesinin ürünü olan kanunları bile hiçe sayıp daha fazla darbeci bir zihniyete sahiptir. Sadece son bir yıl içerisinde BDP olarak yaptığımız demokratik eylemlerin tümüne kolluk kuvvetleri tarafından saldırı düzenlenmiş, bu saldırılarda birçok partilimiz yaşamını yitirmiş ya da ağır yaralanmıştır. Ayrıca yapılan saldırılarda milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız ve diğer seçilmişlerimiz kolluk kuvvetleri tarafından açık olarak hedef alınmıştır. Bu hedef alma sonucunda Türkiye siyasal hayatına yeni istatistikler, “milletvekillerinin kolluk kuvvetleri tarafından darbedilmesi” başlığı altında giriş yapmıştır.

Partimizin 14 Temmuzda Diyarbakır'da gerçekleştirdiği yürüyüş ve basın açıklamasında tüm dünyanın gördüğü üzere polis terörü yaşanmış, yine açlık grevlerinin sonlandırılması için yapılan etkinliklerde de düşman hukukunu aratır müdahaleler gerçekleştirilmiştir. Partimizin çalışmalarını engellemeye yönelik bu saldırıların yeni ölümlere sebebiyet vermesinin önüne geçmek, partimize uygulanan düşman hukukunun zihniyetlerden atılmasını sağlamak ve kolluk kuvvetlerinin anayasal ihlallerini belirlemek amacıyla bir Meclis araştırması talep ediyoruz.

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, öğretim elemanlarının çalışma şartlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1160)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Geleceğimizin umudu gençlerimizin yetişmesinde önemli bir yere sahip olan akademisyenler, büyük bir özveriyle fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuar ve meslek yüksekokullarında dersler vererek gençlerimizi yetiştirmekte, onları bilimin ışığında aydınlatarak topluma kazandırmaktadırlar.

Akademisyenlik uzun ve meşakkatli bir yoldur. Dört yıllık üniversite diplomasına sahip olan pek çok gencimiz mühendis, mimar veya müfettiş olurken, akademisyen olmayı aklına koyanın yolu, mezun olduktan sonra daha yeni başlamakta ve dil, ALES gibi zorlu sınavları kazanarak doktor unvanı alabilmek için beş yıl daha okumak zorunda kalmaktadır. Akademisyen adayının üniversiteye adım atmasıyla birlikte doktor unvanını alabilmesi için ortalama on-on iki yıl geçmektedir. Bu kişilerin ilk, orta ve lise eğitimlerini de eklediğimizde ömürleri okumakla geçmekte, birçoğu bilim adamı olma uğruna evliliğini ertelemekte, çocuk sahibi olmaktan bile vazgeçerek hayatlarının en güzel çağını eğitim ve bilim için harcamaktadırlar.

Bu kadar özveri sonucunda bilim insanı olabilen öğretim elemanları maalesef ülkemizde hak ettikleri konuma kavuşturulamamış ve birçok kamu çalışanından daha düşük ücret almaya mahkûm edilmişlerdir. Kariyer sahibi olan bu insanlarımız maalesef yıllardır yaşadıkları bu olumsuz durumu gurur meselesi yaparak dile getirmekten bile çekinmektedirler. Onlar bilim insanlığını para için, şan şöhret için değil, ülkesine faydalı bir insan olmak için yapmaktadırlar.

Bu kadar özveriye sahip akademisyenlerimizin sorunlarını çözmek ülkemizin geleceği için büyük önem taşımaktadır. Geleceğimizi şekillendirecek olan gençlerimizi eğiten öğretim elemanlarının geçim derdiyle uğraşmaması, tamamen bilimsel çalışmalara kendilerini adamaları gerekmektedir.

Türkiye’de 188 devlet ve vakıf üniversitelerinde bulunan yaklaşık 4 milyon 353 bin üniversite öğrencimizin eğitimini yaklaşık 118 bin akademik personel üstlenmiş bulunmaktadır. Bu akademik personel her yıl milyonlarca gencimizi mezun etmekte, onları iş hayatına hazırlamakta, vatana millete hayırlı bir evlat olması için büyük çabalar harcamakta, bu telaşlarla kendi sorunlarını unutmaktadırlar.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun her ay rutin olarak yapmış olduğu araştırmaya göre 2012 Eylül ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 949, yoksulluk sınırı ise 3.092 TL olarak tespit edilmiştir. Bu veriler ışığında üniversite öğretim elemanlarımızın neredeyse yüzde 86'sı yoksulluk sınırının altında ücretle çalışmaktadır. Aldıkları ücretle geçinmeleri, bilimsel çalışma yapmaları imkânsız hâle gelmiştir. Dünyadaki meslektaşlarıyla kıyaslandığında 3-4 kat daha az maaş aldıkları ortaya çıkmaktadır.

Ne yazık ki Türkiye’de en saygın mesleklerden biri olan ve büyük özveri gerektiren üniversite hocalığı, toplumsal saygınlığını çok büyük ölçüde yitirmeye başlamış, onlar asli görevleri olan bilimsel araştırmalarını yapamaz duruma gelmişlerdir. Birçok ülke, bilim insanının omuzlarındaki yükü maddi ve manevi olarak azaltmış olmasına rağmen bizde yıllardır derinleşen sorunlar maalesef düzeltilmemiştir. Öğretim elemanlarımızın sırtındaki yükü azaltarak bilimsel çalışma koşullarını ve özlük haklarını düzeltecek tedbirlerin ivedi olarak alınması gerekmektedir.

Yukarıda kısaca özetlenen bilgiler ışığında öğretim elemanlarımızın çalışma şartlarının dünya ülkeleriyle kıyaslanabilecek düzeyde olması, omuzlarındaki yüklerinin bir nebze de olsa hafifletilebilmesi ve aylık ücretlerinin kariyerlerine uygun bir hâle getirilmesi amacıyla TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri ile Anayasa’nın 98’inci maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1)  Muhammet Rıza Yalçınkaya                                  (Bartın)

2)  İzzet Çetin                                                           (Ankara)

3)  Hülya Güven                                                        (İzmir)

4)  Celal Dinçer                                                        (İstanbul)

5)  Kazım Kurt                                                          (Eskişehir)

6)  Hasan Akgöl                                                        (Hatay)

7)  Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

8)  Tolga Çandar                                                       (Muğla)

9)  Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                     (İstanbul)

10) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

11) Muharrem Işık                                                    (Erzincan)

12) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

13) Ali Serindağ                                                       (Gaziantep)

14) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                                    (Kayseri)

15) İhsan Özkes                                                       (İstanbul)

16) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

17) Ramis Topal                                                       (Amasya)

18) İdris Yıldız                                                         (Ordu)

19) Umut Oran                                                          (İstanbul)

20) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

21) Bülent Tezcan                                                    (Aydın)

22) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

23) Veli Ağbaba                                                       (Malatya)

24) Haluk Eyidoğan                                                  (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme usul ve takvimi ile konuşma sürelerine; kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin dokuz turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına; Genel Kurulun çalışmalarına 23 Aralık 2014 Salı gününden başlamak üzere on üç gün ara verilmesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 432, 466, 605, 104, 440, 267, 420, 202, 495, 160, 569, 573, 602, 625, 626 ve 648 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20 ve 21’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 6 Ocak 2015 Salı günkü birleşiminde 15.00-21.00, 7 ve 8 Ocak 2015 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin önerisi

Tarih: 3/12/2014

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 3/12/2014 Çarşamba günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

       Cemil Çiçek

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

    Mustafa Elitaş                                                                                           Mehmet Akif Hamzaçebi

Adalet ve Kalkınma Partisi                                                                                Cumhuriyet Halk Partisi 

    Grubu Başkan Vekili                                                                                         Grubu Başkan Vekili

     Yusuf Halaçoğlu                                                                                                    İdris Baluken

Milliyetçi Hareket Partisi                                                                                 Barış ve Demokrasi Partisi

   Grubu Başkan Vekili                                                                                          Grubu Başkan Vekili

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yanlış okudunuz, “Barış ve Demokrasi Partisi” değil, Halkların Demokratik Partisi.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın  Başkan, ara verelim. Bence bunu düzeltmek lazım, böyle yazılıyorsa bile. Orada “BDP” yazıyor ise öyle bir parti yok, geçersiz olur bu şekliyle.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.43

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: :Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA(Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun önerisini okutuyorum:

1.- Danışma Kurulunun, 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme usul ve takvimi ile konuşma sürelerine; kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin dokuz turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına; Genel Kurulun çalışmalarına 23 Aralık 2014 Salı gününden başlamak üzere on üç gün ara verilmesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 432, 466, 605, 104, 440, 267, 420, 202, 495, 160, 569, 573, 602, 625, 626 ve 648 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20 ve 21’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 6 Ocak 2015 Salı günkü birleşiminde 15.00-21.00, 7 ve 8 Ocak 2015 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin önerisi

Tarih: 3/12/2014

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 03/12/2014 Çarşamba günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                                                    Cemil Çiçek

                                                                                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                       Başkanı

                Mustafa Elitaş                                                                                   Mehmet Akif Hamzaçebi

       Adalet ve Kalkınma Partisi                                                                          Cumhuriyet Halk Partisi

           Grubu Başkan Vekili                                                                                 Grubu Başkan Vekili

               Yusuf Halaçoğlu                                                                                           İdris Baluken

        Milliyetçi Hareket Partisi                                                                        Halkların Demokratik Partisi

           Grubu Başkan Vekili                                                                                 Grubu Başkan Vekili

 

Öneriler:

1. - 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 10/12/2014 Çarşamba günü saat 13.00'te başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dâhil her gün saat 11.00'den günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin on üç günde tamamlanması; bütçe görüşmelerinin son günü olan 22/12/2014 Pazartesi günü görüşmelere saat 13.00'te başlanması ve bitimine kadar çalışmalara devam olunması,

2. - Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların (Hükûmetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) kişisel konuşmaların ise onar dakika ile sınırlandırılması,

3- Kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 9 turda tamamlanması, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması,

4 - İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 8’inci turlarda seksener dakika, 7’nci turda altmış beş dakika, 9’uncu turda ise elli dakika -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir- kişisel konuşmaların beşer dakika olması, kişisel konuşmalarda her turda İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması,

5- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on dakika soru, on dakika cevap olarak sınırlandırılması,

6 - Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir- İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların beşer dakika olması,

7- Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına 23 Aralık 2014 Salı gününden başlamak üzere on üç gün ara verilmesi,

8- Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 432, 466, 605, 104, 440, 267, 420, 202, 495, 160, 569, 573, 602, 625, 626 ve 648 sıra sayılı kanun tasarılarını bu kısmın 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20 ve 21’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

9- Genel Kurulun 6 Ocak 2015 Salı günkü birleşiminde 15.00-21.00, 7 ve 8 Ocak 2015 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-21.00 saatleri arasında çalışması önerilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Lehte mi, aleyhte mi istiyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhte istiyorum.

BAŞKAN – Başka söz talebi? Yok.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçe, hükûmetin bütün faaliyetlerinin görüşüldüğü, tartışıldığı bir hesap hülasasıdır. Bunun enine boyuna görüşülmesi, tartışılması ve bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekir ama maalesef, bütçeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeteri kadar tartışılmıyor. Bu bütçelerin ön incelemesini, denetimini yapan Sayıştay da maalesef son zamanlarda gerekli denetimi yapmıyor. Ayrıca da Parlamentonun burada verdiği ödeneklere de AKP iktidarı zamanında riayet edilmeden hep ödenek üstü harcamalar yapılıyor ve dolayısıyla da kimse burada hesap sormuyor. Evvela, Sayıştay, KİT Komisyonunda da olduğum için, orada getirdiği denetim raporlarında tespit edilen yolsuzlukların büyük bir kısmı maalesef bu Sayıştay Başkanı Başkan olduktan sonra orada bir üst denetim kurulu kurmuş ve orada çoğu çıkarılıyor, kamuoyundan gizleniyor. Dolayısıyla burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne komisyonlarda ne Genel Kurulda bu bütçeyle ilgili gerekli denetim yapılmıyor.

Bir de arkadaşlar, gerçekten Türkiye artık zıvanadan çıkarılmış bir yönetim tarafından yönetiliyor. Şimdi, bakın, bir Anayasa Mahkemesi çıkmış hiç sebep yokken… Yani daha doğrusu, Anayasa Mahkemesi, karar vereceksen ver kardeşim! Çıkıp da önceden “Ben, işte hak ihlali vardır, bu konuda karar vereceğim.” demeye gerek yok. Bu tamamen gündemi değiştirmeye yönelik AKP’ye yapılan bir yardımdır ama arkasından bir Anayasa Komisyonu Başkanı çıkıyor, diyor ki: “Biz bu Anayasa Mahkemesi kararını tanımayacağız. Bu Anayasa Mahkemesini kaldıracağız.” Tayyip Erdoğan çıkıp diyor ki: “Biz bu kararı tanımayacağız. Kimse bizi dizayn edemez.”

Bakın, sayın milletvekilleri -biraz önce de yaptığım konuşmada- 2002 yılında yapılan seçimlerinde AKP yüzde 34 oy almıştı, Doğru Yol Partisi yüzde 9,7 oy almıştı. Doğru Yol Partisi tek milletvekili sokmadı Parlamentoya ve AKP 366 tane milletvekili Parlamentoya soktu.

Şimdi aklı olan, vicdanı olan hiçbir kimse barajı savunur mu ve bu Meclisin hakiki temsil edildiğini savunur mu? Ben o zaman milletvekili seçildim ama partim barajı aşmadığı için beş sene parlamenterlik görevim elimden alındı ve hak ihlaline maruz kaldım. Böyle bir şey olur mu?

Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, bakın, eğer baraj olmasa bugün AKP’nin 50’nin üzerindeki milletvekili AKP’de değil başka partilerde olurdu.” Dolayısıyla, bu, milletvekili makamını gasptır. Hukuka aykırı olarak yapılan bir gasptır. Dolayısıyla, AKP de bugün iktidarda değildi.

Hâlâ birileri çıkıyor ki, efendim, millî iradeden, egemenlikten bahsediyor. Şimdi, Tayyip Bey geçmişte diyordu ki: “Kim egemenlik kayıtsız şartsız milletin diyorsa, bu, boş bir laftır. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.” Şimdi, nasıl olmuşsa, sonradan diyor ki: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Yarına ne diyeceği belli değil.

Arkadaşlar, Türkiye, maalesef, hukukuyla, eğitimiyle, devlette yapılan yolsuzluklarıyla tamamen yaşanmaz bir ülke hâline, bir despotizm yönetimi hâline dönüştürülmüştür.

Şimdi, bugün, yine Tayyip Bey konuşuyor: “Efendim, bu sarayla ilgili birtakım insanlar birtakım şeyler söylüyorlar. Bizi hiç ilgilendirmez.” Yani bu sarayın yapılmasında yolsuzluk yapılmıştır, usulsüzlük yapılmıştır…

Bu sarayı nasıl vermiştir Tayyip Erdoğan ihaleye? Maliyet artı kâr esasına göre vermiştir. Daha bu kâr kaçtır, yüzde kaçtır, maliyet kaçtır, incelenmediği için… Sayıştayın 2013 hesaplarında, bir kalemde, bu sarayın yapılmasında 1,5 milyon liralık mükerrer bir ödeme yapıldığı tespit edilmiş ama daha bu çok az.

Şimdi, bakın, bugün Mimarlar Odası sormuş TOKİ’ye “Bu ne kadara mal olmuş?” Diyor ki: “Bu devlet sırrıdır, açıklayamayız.” Bakın, ben dün burada söyledim, yine söylüyorum: Bu sarayın maliyeti 5 milyar yani 5 katrilyonu geçer. Çünkü beş sene burada, işte, kendi yandaşlarına verilmiş bu. Bir sene bir tarafına bir bina yapacaklar, ertesi sene bir başka bina yapacaklar. Mobilyalar -kendi adamları- İtalyanlardan ve başka yerlerden getirilecek ve millet işsizlik adı altında inim inim inlerken ama maalesef birileri saray hayatı hastalığına tutulmuş, sarayda yaşayacak.

Şimdi, sayın milletvekilleri, her gün 5-6 tane vatandaş bana telefon ediyor. “Ya, açız kardeşim, iş yok.” diyor. Özellikle AKP iktidarı yani, işte, Alevi açılımı diyor, şu diyor fakat Alevi inançlı vatandaşları işe almıyor, bunu defalarca söyledim. Bakın, imtihanlarda Alevi inançlı insanların hiçbirisi işe alınmıyor. Bu büyük bir zulümdür, büyük bir vicdansızlıktır. Bu ayrımcılık yapılmaması lazım. Şimdi, Alevilerin inançları… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Alevilere karşı ayrımcılık yapıyorsunuz işe alma konusunda, ibadet yerlerinin masraflarının ödenmesi konusunda.”

Şimdi Çamlıca’da bir cami yapılıyor. Tayyip Erdoğan burada büyük bir cami yapıyor ve bu caminin büyük parası… Arkadaşlar, daha geçen sene mi, evvelsi senemi bir kanun çıkardılar burada, dediler ki: “Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri devlete verecekleri, beyan edecekleri kazançları buraya beyan etmeyebilirler ve ibadet yerlerine bağışta bulunacaklar.” Ve tamamını masraf kabul ediyor. Soruyoruz şimdi Maliye Bakanına: Bu caminin yapılmasına hangi gelir ve kurumlar vergisi mükellefi ne miktarda bağışta bulundu?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, sen ne konuşuyorsun, sen çocuklarının mal varlığını bir açıkla.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, arkadaşlar, burada yapılan hep gizli şeyler.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen ne konuşuyorsun sen? Çocuklarının mal varlığını anlatsana.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, sen gel, ben sana anlatırım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen çocuğunun mal varlığını anlatsana burada.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam, anlatırım sana.

Şimdi, arkadaşlar, bunlar hep böyle geliyor, yolsuzluklarını söylediğim için engellemeye çalışıyorlar.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Madem mert adamsın, anlatsana ya. Sen kendi mal varlığını anlatsana ya.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam, şimdi, Tayyip Erdoğan da, sen de, baban da, onlar da gelsin mal varlıklarını açıklasın, ben de açıklarım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Mal varlığını anlat.

BAŞKAN – Sayın Can, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, burada, kamuoyunun gözü önünde hep gerçekler saklanıyor.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen malvarlığının hesabını ver!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya düşünebiliyor musunuz, bir Yahudi bir kiliseye istediği bağışta bulunuyor, bir sinagoga istediği bağışta bulunabiliyor ama Alevi vatandaş cemevi yapmak için yaptığı bağışı masraf yazamıyor. Bu, büyük adaletsizlik.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen kaç Alevi’yi işe aldın? Kaç Alevi’nin işini yaptın, söylesene.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca değerli arkadaşlar, bu memlekette eğer hukuk varsa hukuka herkes saygı gösterecek. Şimdi, Burhan Kuzu ile Tayyip Erdoğan Anayasa’ya sadakat göstereceğine namusu ve şerefi üzerine yemin etmediler mi? Şimdi “Anayasa Mahkemesi eğer seçim barajını kaldırırsa tanımayız.” diyor. Peki, Tayyip Erdoğan ve Burhan Kuzu’ya sormak istiyorum… Yani şimdi, seni Cumhurbaşkanlığı makamında tutan ve Burhan Kuzu’yu da Anayasa Komisyonu Başkanlığında tutan, oraya getiren bu Anayasa’dır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yüzde 52 getirdi, yüzde 52…

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla “Bu Anayasa’nın bir hükmünü ben tanımıyorum.” dediğin zaman, sen de gayrimeşru duruma düşüyorsun. O zaman “hukuk” denilen şeyi yok edersen, o zaman kardeşim, sen hukuku tanımıyorsan, eşkıyalar hukuku tanımaz, eşkıyalar Anayasa’yı tanımaz. Ben bunu tanımam hesabıma gelmediği zaman…

Beyler, bakın, eğer yiğitliğiniz varsa, barajı kaldıralım. Herkes gelsin, burada, halk temsil etsin. Ama siz gayrimeşru makamlarla Hükûmeti yönetiyorsunuz. Ya, demin de dediğim gibi, aklı olan, vicdanı olan hiç kimse barajı savunamaz yahu!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, nasıl konuşuyorsun? Sen mert adamsan mal varlığının hesabını versene!

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Ramazan, o helal, sen haramları sor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir barajla, sen o barajın getirdiği gasplarla, hırsızlıklarla Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili makamını işgal ediyorsun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Cumhurbaşkanı ilk turda seçilirse kendini yakacaktın hani?

KAMER GENÇ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisinde Hükûmeti işgal ediyorsun. Dolayısıyla bu yapılan gasp ve işgaller nedeniyle bu devlet, arkadaşlar, sağlıklı yönetilmiyor.

Bakın, İstanbul Belediye Başkanı… Arkadaşlar, İstanbul Belediye Başkanı yaptığı köprü, yol, kavşağı, meydan düzenlemesiyle ilgili olarak Kamu İhale Kanunu’na göre ihaleleri açık ihaleyle vermesi lazım gelirken, bu, pazarlıkla kendi adamlarına veriyor. Hakkında İçişleri Bakanı soruşturma izni vermiyor.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen gayrimenkullerinin hesabını ver.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun üzerine Danıştaya gidiyor, Danıştay bunu bozuyor. Danıştay bozma kararı üzerine ne yapıyor? Getiriyorlar, savcı bu bozma kararına uymuyor. Yeniden ağır ceza mahkemesine gidiyor, tekrar ağır ceza mahkemesi iade edince bu defa savcı tutuyor AKP’li bir müteahhidi bilirkişi tayin ediyor…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, hadi bir git Allah aşkına ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – …ve diyor ki: “Burada devletin zararı yok.” Savcılar karar vermiyor. İşte, fezlekelerde… Bakın, İstanbul emniyet müdür muavinlerinden Ali Fuat Yılmazer’e Tayyip Erdoğan 500 tane maaş ikramiye verdi, 500 arkadaşlar, şimdi onu içeriye atmış.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, git işine oradan, git ya! Ne konuştuğunu bilmiyorsun sen ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, böyle bir keyfî yönetim olur mu? Sen bir emniyet müdürüne 500 adet maaş ikramiye veriyorsun, ondan sonra onu içeriye atıyorsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? İşte, keyfîlik bu! (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, sen ne konuştuğunu bilmiyorsun ya! Sen şu mal varlığının hesabını ver, gayrimenkullerin hesabını ver!

BAŞKAN – Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, Sayın Başkan, bu adam ben her konuştuğumda bundan bahsediyor.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen gayrimenkullerin hesabını ver!

BAŞKAN – Sayın Can, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben mal varlığımın hesabını veririm.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Çık, ver!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Herkes yiğitliği varsa burada…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yiğit adamsan gayrimenkullerin hesabını ver, konuşma be!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yiğit adam önce çaldıklarının hesabını verecek, çaldıklarının!

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Genç, oturunuz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Çıkıyorsun, iftira ediyorsun be!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çalınanların hesabını vereceksin, sonra hesap soracaksın!

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Helalin arkasını arıyorsunuz, haramın arkasını arayın!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hesap sormak en son size yakışır! Hırsızlıkların hesabını verin!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı AK PARTİ iktidarının…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çaldıklarınızın hesabını vermeden hesap soramazsınız!

BAŞKAN – Sayın Bostancı, anlaşılmıyor.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, her gün geliyor, orada oturuyor, bana “Hesabını ver.” diyor. Yahu, ben vereyim ama sen hesabını ver, sen; Tayyip Erdoğan versin, Tayyip Erdoğan!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Otur yerine be! Otur be! Mert adamsan, çık gayrimenkullerin hesabını ver!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı, AK PARTİ iktidarının Alevileri işe almadığını, ayrımcılık yaptığını iddia etmiştir.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

Sataşma nedeniyle üç dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kaç dakika?

BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alevilerden kimi işe aldı, örneklerle açıkla bakayım. Hangi müsteşar Alevi, hangi genel müdür Alevi, hangi müsteşar Alevi, bir açıkla da biz de duyalım.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Danışma Kurulu önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, Kamer Bey’i birkaç gündür göremiyorduk, gözlerimiz yollarda kalmıştı. Sağ olsun geldi, kulağımızın pasını giderdi, çok teşekkür ediyoruz.

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Vicdanınızın pasını gideremedi ama.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Esasen Kamer Bey’in son derece değerli, güzel Türkçesiyle bir müzik gibi yapmış olduğu ve bu kadar güzel anlattığı için de bizim anlamı ıskalayıp sadece sesindeki müziğe odaklandığımız anlatımı karşısında, o değerli anlatım karşısında ancak değersiz bir mukabelede bulunurum kendisini överek, elimden gelen budur, başka türlü bir şey yapamam. Çok kıymetli bir insan. Kesinlikle 2002’deki seçimlerde Meclise girememesini de bir kayıp olarak görürüm. Keşke her dönem, daha onlarca yıl Meclise gelse ve burada güzel konuşmalar yapsa. Gerçi biyolojik olarak insanın bir sınırı oluyor ama sedye içinde bile olsa gelip konuşsa çok memnun oluruz, önce bunu belirteyim.

Şimdi, Sayın Kamer Genç muhtemelen biliyordur ama yıllar geçmiş olmasına rağmen kürsü heyecanını görüyorum, o yüzden atladı galiba, Alevileri AK PARTİ iktidarının işe almadığını söyledi. Oysaki kendisi de bilir, KPSS diye bir sınav var ve bu sınavda şöyle bir hane olduğunu düşünmüyorum: “Alevi misiniz, Sünni misiniz?” Öyle bir hane üzerinden insanların işe alınıp alınmamasına karar vermek gibi bir durum söz konusu değil.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Mülakatlar var Hocam, mülakatlar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Öte yandan, hak ihlalinden bahsederken biraz böyle sesi geriye kayarak DYP’den bahsetti. CHP’deydi, DYP’ye geçti, sonra CHP’de, yarın bilmiyorum hangi partiye geçer ama ben şuna inanıyorum: Kamer Bey her zaman aynı yerdedir, dönenler o partilerdir. Ben asla Kamer Bey’e dönek birisi olarak herhangi bir şey söyleyemem.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya, bırak sen, Aleviler hangi dairede, bir örnek versene. Geç bunları. Sorunun cevabını verdin mi? KPSS’ymiş… Hâkim Alevi diye almadınız ya.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, “dönek” dediler, yani zımni olarak böyle dedi. “Yarın hangi partidedir, bilemem.” dedi. Bu sataşmadır efendim.

BAŞKAN – Benim duyduğum, söylediğini tekrar edersek “Kamer Genç’e asla ‘dönek’ diyemem.” dedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Kamer Genç bundan sonra hangi partiye gidecek, bilemem.” dedi. “Dönek.” dedi.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, niye konuşuyoruz biz Sayın Genç’le!

Buyurun Sayın Genç, iki dakika size de söz veriyorum sataşma nedeniyle.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, birazdan hak ihlalinden biz de sataşmadan söz isteyeceğiz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bir örnek vermedin “Şu Alevi alındı.” diye. Yiğitsen sen çıkacaksın, “Şu Alevi müsteşar.” diyeceksin. Siz Alevi düşmanısınız!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Böyle konuşma.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz Alevi düşmanısınız! Konuştun, cevap veremedin. Utan ya, hocalığından utan!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sen de kendinden utan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çık erkeksen, “Şu Alevi alındı, şu müsteşar, şu genel müdür.” de.

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında bu Grup Başkan Vekili her zaman çıkar, burada böyle nahoş olan birtakım şeyler yapar. Güya bana iltifat eder gibi ama arkasından da hakaretvari laflar söyler.

Şimdi, arkadaşlar, ben 1980’den beri…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çık söyle, aldıysan çık söyle.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Böyle konuşma…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen doğruları söyle…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ayıp…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne ayıbı? Ayıbı sen yapıyorsun. Seni laf söyleyecek sandım ben, çıktın, Kamer’e sataşıyorsun.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, biz şimdi konuşamıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin siz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben Tunceli gibi 2 milletvekilinin çıktığı yerde 6 dönem seçilmiş, gelmişim, bir dönem de seçildiğim hâlde buraya gelmemişim. Beni halk tanır.

Dolayısıyla, yani Sayın Bostancı mı, Bostancıoğlu mu bilmiyorum, ben kendisine hiç saygı da duymuyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Saygı duyulacak adam değil zaten. Alevi düşmanı, saygı duyulacak adam değil! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KAMER GENÇ (Devamla) – Çıkar burada birtakım kelime oyunlarıyla laf yapar.

Şimdi, kulağınızın pası, bakın, kulağınızın pasını… Siz eğer kulağınızın pasını gidermek istiyorsanız… Bakın…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Önce yaptıklarınızın hesabını verin, Allah Allah!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, Sayın Başkan, konuşamıyoruz ki yani. Bunlar şey… Eğer…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alevi diye hâkim almadınız, 5 defa kazandığı hâlde almadınız.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, siz devam edin. Dinliyoruz biz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, Sayın Bostancı, bize bu işi bırakmayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alevi düşmanısınız siz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, bu memlekette bu kadar yolsuzluk var, bu kadar hırsızlık var. Acaba sizin çoluk çocuğunuz, sizin konuştuğunuz insanlar demiyor mu ki: “Ya, el insaf! Bu devlet bu kadar talan edilirken siz niye bu her türlü yolsuzlukları, hırsızlıkları parmağınızla örtmeye çalışıyorsunuz?“

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kaçak sarayın hesabını verin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yargıyı ortadan kaldırıyorsunuz. Ondan sonra, büyük yapılan, işte bu fezlekelerdeki, o 17 Aralık ve 25 Aralıklardaki bu kadar yoğun hırsızlık ve ondan sonra, rüşvet olayı varken siz hiç mi utanç duymuyorsunuz da bunu ortadan yok etmek için parmak kaldırıyorsunuz, milletvekillerinizi himaye ediyorsunuz? Cemil Çiçek burada bu yolsuzlukları örtbas etmek için dosyaları ortadan kaybediyor, Bekir Bozdağ savcıları değiştiriyor. Bu hiç sizin vicdanınıza sığıyor mu? Hiç mi buna… İşte bu sizin parmaklarınız yüzünden bu memleket yolsuzluklar ve hırsızlıklar cenneti hâline geldi. Siz bunu eğer engellemiyorsanız o vicdan size yeter.

Teşekkür ederim.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Danışma Kurulu Önerileri (Devam)

1.- Danışma Kurulunun, 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarında yer almasına; 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşme usul ve takvimi ile konuşma sürelerine; kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin dokuz turda tamamlanmasına, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına; Genel Kurulun çalışmalarına 23 Aralık 2014 Salı gününden başlamak üzere on üç gün ara verilmesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 432, 466, 605, 104, 440, 267, 420, 202, 495, 160, 569, 573, 602, 625, 626 ve 648 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20 ve 21’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 6 Ocak 2015 Salı günkü birleşiminde 15.00-21.00, 7 ve 8 Ocak 2015 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Başka söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Var, var.

BAŞKAN – Sayın Ekşi, burada mısınız, buyurun.

Lehte, aleyhte?

OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Üzerinde.

Saygıdeğer arkadaşlarım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ekşi.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, bundan sonra ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Önce müsaade edin, Sayın Ekşi bir konuşsun da sonra.

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) – Bütçe kanun tasarısının nasıl ele alınacağına ilişkin öneri üzerinde birkaç dakikanızı almak için söz istedim.

Sevgili arkadaşlarım, bütçe tasarısı maalesef yıllardan beri… Sadece bu yıl huzurunuza getirilen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alevi düşmanı!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Olmaz böyle ya.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya, olmazsa Başkan, çıkar açıklar burada. Alevileri işe almıyorlar…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ya, arkadaş, yeter be!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yetmez! Erkeksen çık dışarı!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hadi oradan be!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sana ne!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hadi oradan!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sana ne!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.21

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA(Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulu önerisi üzerinde başka söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/104) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

03/12/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 3/12/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Pervin Buldan

                                                                                     Iğdır

                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler kısmında yer alan (10/104) esas numaralı seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 03/12/2014 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Zozani. (HDP sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 3 Aralık. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü kutluyorum, kendilerine engelsiz bir yaşam diliyorum. Bu vesileyle, demokratik yaşamımızdaki tüm engellerin de ortadan kaldırılmasına vesile olacak girişimlerin de bu Meclis çatısı altında gerçekleşebileceğine olan inancımı ifade ederek, yasal bir engelin ortadan kaldırılmasına dönük Meclis gündemine taşıdığımız bir Meclis araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Mecliste bulunan tüm siyasi partilerin de buna destek vereceğini umut ederek değerlendirmelerimi yapacağım.

Şimdi, Anayasa Mahkemesinin, seçim barajının temsilde adalet ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle bu ihlali gündemine aldığına dair haberlerle birlikte, Türkiye yeniden bu gerçek anlamda hak ihlalini konuşmaya başladı, gündemimize gelmeye başladı.

Şimdi, eminim, iktidar partisi grubu adına buraya çıkıp değerlendirme yapacak olan milletvekili şu konuyu mutlaka değerlendirecektir, değinecektir: “Anayasa Mahkemesi, daha önce benzer konular gündemine geldiği zaman neredeydi? Hiç bu konuda bugüne kadar pozitif bakmayan, konuyu gündemine almayan bir Anayasa Mahkemesi, ihlal görmeyen bir Anayasa Mahkemesi, ne oldu da bu dönemde böyle kritik bir süreçte böyle bir konuyu gündemine aldı?” deyip paralelle bir bağlam kurarak konunun değerlendirmesine girecektir. Öyle düşünüyorum yani mealen böyle bir konuşma bekliyorum. İktidar partisi mensubu kim bu konuşmayı yapacaksa, hangi milletvekili yapacaksa böyle bir bağlam beklediğimi ifade ediyorum.

Şunu söyleyeyim: Evet, bugüne kadar bu konuyla ilgili pek çok kere bu hak ihlali Anayasa Mahkemesinin gündemine gelmiştir ancak bugüne kadar Anayasa Mahkemesi bu konuda kamuoyunun vicdanını rahatlatacak bir karar da vermemiştir. Son bir kez daha bu konunun Anayasa Mahkemesi gündemine gelmiş olması ve ihlal kararı verecek bir kokunun sezinlenmiş olması kötü müdür? Hiç de kötü bir durum değil. Anayasa Mahkemesinin, pekâlâ, bu konuda bugüne kadar sistem içi meseleye bakarak görmediği ihlali, sistemin dışına biraz kendisini çıkararak, dışarıdan bakarak sistemdeki bu arızayı keşfedebileceğine olan inancımızı ifade etmek istiyoruz. Böyle bir ihlal kararı alması durumunda Anayasa Mahkemesi hiç de kötü bir şey yapmış olmayacaktır, Anayasa Mahkemesinden böyle bir beklentimizin olduğunu ifade etmek isteriz.

Şimdi, sıkça dillendirilen, ki 12 Eylül darbecilerinin de karara gerekçe yaptığı, yüzde 10 seçim barajı kararına gerekçe yaptığı “yönetimde istikrar” koşuluna şunu ifade edebiliriz: Bir ülkenin bir çoğunluk tarafından idare ediliyor olması o ülkede istikrarın olduğu anlamına gelmez. Eğer öyle olmuş olsa idi… Bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde seçim barajı sıfırdır, bazı ülkelerde 2’dir, bazı ülkelerde yüzde 2,5’tur, bazı ülkelerde yüzde 5’tir, seçim barajının bizden fazla olduğu hiçbir ülke yoktur, rekor bizdedir, yüzde 10 seçim barajı bizde vardır. Herkes, bir şekilde yüzde 10 barajını geçtikten sonra, bu barajın arkasına sığınarak almadığı oyların burada temsiliyetini kendisine reva görmüştür. 83’ten bugüne kadar, yani bu koşulun yasada olduğu günden bu yana kadar iktidar olmuş, Türkiye’de, Parlamentoda temsiliyeti olan partilerin çoğunluğu hep bu maddenin arkasına sığınmışlardır; olmayan bir meşruiyeti burada kullanmışlardır, kendilerine reva görmüşlerdir. Çokça örneklendi ama bir kez de ben örnek olarak vermek istiyorum çünkü sık sık bunun altını çizmemiz gerekiyor Naci Bey. Diyor ki: “2002’de yüzde 34,5’le geldiniz, yüzde 63’ün temsiliyetini yaptınız, olmayan bir meşruiyet. Aldığınız oyun 2 katı haksız bir temsiliyete burada kavuştunuz.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Biz yapmadık.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Yapmadınız, kabul ediyorum ama sıkça sözünü verdiğiniz hâlde kaldırmamaktaki ısrarınızı anlamaya çalışıyoruz.

Şimdi, partinizin yetkilileri, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Başbakan Yardımcısı bu bir hafta içerisinde herkes bu konuda açıklama yaptı. Cumhurbaşkanından tutun, herkes açıklama yaptı; Başbakan açıklama yaptı, Başbakan Yardımcısı Arınç açıklama yaptı, Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu açıklama yaptı.

Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın, Sayın Başbakan Yardımcısının açıklamalarına değinmeyeceğim, hiç girmeyeceğim. Ben kürsüye çıkarken göz gezdirdim, dedim Sayın Kuzu belki buradadır ama yokmuş. Sayın Grup Başkan Vekilinden, bize aracılık etmesini, kendisine takdirlerimizi ifade etmesini rica ediyorum. Gerçekten bu konuda yaptığı değerlendirme takdire şayandır. O, eskilerden bir deyim kullanmış “keenlemyekün” kavramını kullanmış, güzel bir kavram. Bizden de kendisine “her bir şey” dediğimizi aktarırsanız çok memnun olurum. Şunun için kendisini takdir ediyorum: Sayın Kuzu bana Descartes’i anımsattı. Niye anımsattı biliyor musunuz? “Şüphe ettiğim sürece kendisinden şüphe etmeyeceğim tek şey şüphe etmektir. Oysa ki şüphe etmek düşünmek demektir. Öyleyse düşünmeden şüphe edemem. Düşündüğüme göre düşünen biri olarak var olmam gerekir çünkü düşündüğüm hâlde var olmamam olanaksızdır. Bundan da ‘Düşünüyorum, öyleyse varım.’ sonucuna varıyorum.” diyor kişi.

Ha, şimdi Descartes’ten yola çıkarak “keenlemyekün” kavramını Sayın Kuzu’ya uyarladığımız zaman pekâlâ kendisini ve sarf ettiği ifadeleri yok sayabiliriz, yokmuş gibi değerlendirebiliriz artık yani kendisi ifade ediyor. Yani onun kullandığı anlamda bir ifadeyi, ben Türkiye’de sadece şimdiye kadar Kenan Evren’den duydum. Kenan Evren ne demişti: “Efendim, biz Türkiye’de düşünceyi suç saymadık.” diyor, “Biz demokrasiyi suç saymadık.” diyor, “Biz insanların elbette ki kendi kafalarında düşüncelerini beslemesini suç olarak, hiçbir zaman -12 Eylül darbesinde de dedi, inkılapta da dedi- insanların düşünmesini suç olarak kabul etmedik.” diyor.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – İfade etmesini istemedi.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Sadece ifade etmeyin.” dedi.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – “Sadece ifade etmesinler dedik.” diyor. Aynen Sayın Kuzu’nun dediği de budur.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yok canım. Ne alaka?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Aynen budur.

Yani bir şeyi yok saymak…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kuzu Hoca’mla onu mukayese etmek…

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir saniye… Şey var.

Yani bir şeyi yok hükmünde saymak, doğmamış varsaymak… Yani Descartes’e başvuruyoruz olmuyor, uymuyor. Yani Descartes de diyor ki: “Sürekli düşünmek lazım.”

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Adil Bey, Hoca’yla konuşun.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – “Bir şeyi yok saymak için düşünmemek gerekir.” diyor, Descartes onu söylüyor. E Burhan Kuzu da bunu söylüyor zaten; hani “Düşünmüyorum.” diyor yani “Böyle düşünmeyeceğim de.” diyor...

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerçekten, yani düşünülmeyecek kadar absürd bir konu demek istiyor.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – …“Yok sayıyorum.” diyor. “Keenlemyekün” budur, “Düşünmüyorum.” diyor. Yani saygılarımı, sevgilerimi kendisine iletirseniz çok sevinirim bu konuda.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen de konuş ağabey.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sadece takıldığımız nokta bu da değildir değerli arkadaşlar. Bakın, biz şunu da söylüyoruz: Temsilde adaleti sağlarken siyaset mekanizmamızı bir bütün olarak da mercek altına yatıralım diyoruz. Verdiğimiz önergenin içerisinde o da vardır. Mesela, siyasetin finansmanı konusunu da tartışma konusu ederek bunu tartışalım diyoruz.

Parti olarak size açık açık ifade ediyoruz: Biz Türkiye’de siyasetin kamunun bütçesiyle finanse edilmesine taraf değiliz, keselim bunu diyoruz. Hiçbir parti kamunun bütçesinden finanse olmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir öneri olarak önünüze getiriyoruz, getirin bunu da burada birlikte tartışalım diyoruz. Bu tartışmayı burada yapabilirsek verimli bir sonuç alırız. Esasında, bizim verdiğimiz önergeye “evet” oyu kullanırsanız kendinizi de büyük bir sıkıntıdan kurtarmış olursunuz.

Teşekkür ediyorum hepinize. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hakan Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların araştırılması ve yapılması gereken düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, araştırma önergesinin gerekçesine baktığımızda, daha ziyade seçim barajı ile siyasi partilere devlet yardımı verilmesine ilişkin uygulanan baraj üzerinden eleştirel yaklaşımlar yapılmaktadır. Ben de değerlendirmemi bu iki başlık üzerinden yapacağım.

Sözlerimin hemen başında belirtmek isterim ki AK PARTİ 2001 yılında kurulmuş ve henüz on dört aylık siyasi geçmişi varken mevcut seçim kanunlarının yürürlüğünde milletin büyük bir teveccühünü kazanarak iktidara gelmiştir ve bu iktidarını hâlen sürdürmektedir. Hem seçim barajı hem de siyasi partilere devlet yardımını düzenleyen kanunlar hukuk hayatında partimizin kuruluşundan önce yaşama geçmiştir. Yine, biz parti olarak yüzde 10’luk seçim barajının değişmesi gerektiği konusundaki görüşlerimizi kamuoyuyla da paylaşmış bulunmaktayız.

Sayın milletvekilleri, seçim barajı, kısaca, siyasi partilerin parlamentoda temsil hakkı elde etmesi için ulusal düzeyde geçerli oyların belli bir yüzdesini almalarını zorunlu kılan bir düzenlemedir. Böyle bir düzenlemenin genel gerekçesi ise, Parlamentoda yer alacak parti sayısını düşük tutarak hükûmetlerin kurulmasını kolaylaştırmak yani siyasi istikrarı sağlamaktır.

Türkiye’de seçim barajı ilk defa, çoğunluk sistemini terk ettiğimiz ve nispi temsil sistemine geçtiğimiz 1961 yılından sonra uygulamaya konulmuştur. Ancak, bu tarihten sonra yani nispi temsil sistemiyle birlikte, Parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin sayısı da artmış ve bu yönde sonuç vermiştir. Hâlbuki, temsilin adil olması bakımından uygun olan bu durum, ülke yönetiminin istikrarı ile hızlı ve etkin karar alma yönlerinden eleştiri konusu yapılmaktadır. Kanımızca bu eleştiriler haksız da değildir. Nitekim, mevcut Hükûmetimiz 62’nci Hükûmettir. 1923’ten bu yana seçim yapılan ülkemizde bir yasama döneminin beş yıl olduğunu düşündüğümüzde, iş başındaki Hükûmetin 19’uncu Hükûmet olması gerekirdi. Bir başka deyişle, eğer istikrarlı bir yönetim söz konusu olsaydı, 2233 yılında 62’nci Hükûmetin görev başında olması gerekecekti. Ayrıca, 1946 yılında çok partili hayata geçildiğinden bu yana 47 hükûmet değişmiştir. Bu durumda da beş yıllık yasama dönemini nazara alırsak, 62’nci Hükûmetin 2181 yılında iş başında olması gerekecek idi. Bu veriler ışığında yorumladığımızda, siyasi istikrarsızlıkların ve kırılgan koalisyon hükûmetlerinin ülkemize ne denli kayıplar yaşattığı izahtan varestedir.

İşte, nispi temsil, adalet bakımından uygun olmakla birlikte istikrarın sağlanması bakımından demokratik ülkelerde başvurulan yol seçim barajları uygulaması olmaktadır. Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda da nispi temsil sistemi uygulanmaktadır ancak bu ülkelerde de seçim barajlarının bulunduğunu gözlemlemekteyiz. Mesela, Fransa’da, seçim bölgesinde bölge itibarıyla yüzde 12,5 almak veya ikinci tura kalabilmek için ilk iki partiden biri olmak gerekmektedir; İsveç’te ulusal düzeyde yüzde 4 veya seçim bölgesinde yüzde 12 barajı bulunmaktadır; Rusya’da da yüzde 7 barajı bulunmaktadır.

Özetle, seçim sistemi olarak nispi temsil sisteminin uygulandığı ülkelerde yönetimde istikrarın sağlanması için çeşitli baraj uygulamaları getirilmiştir. Esasen Türkiye’de tartışılan da baraj uygulamasının kendisi değil, uygulanacak barajın oranıdır. Türkiye’de nispi temsil sistemine geçilmesiyle istikrarlı yönetimlerin oluşmasına matuf olarak getirilen çeşitli baraj uygulamaları yargının önüne getirilmiş, bu konuda yargının birçok değerlendirmeleri de olmuştur. 2002’ye kadar çeşitli tarihlerde seçim barajlarıyla ilgili davalar Anayasa Mahkemesine götürülmüş, 3 Kasım 2002 tarihindeki sonuçlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmıştır.

Sayın milletvekilleri, burada sizlere Anayasa Mahkemesinin baraj konusunda görülen davalarda yaptığı değerlendirmelerden örnekler vermek istiyorum. Anayasa Mahkemesi bir başvuruda Anayasa’nın, seçimlerin serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre yapılmasını hükme bağladığını ifade ederek bu esasların dışında kalan bütün şartları ve nitelikleri kanun koyucunun yani yasamanın takdirine bıraktığını belirtmiş; serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarından ayrılmamak şartıyla yasamanın getireceği sistemin makbul olduğunu kabul etmiştir. Devamında da, -eğer, Anayasa koyucu seçimler için değişmez için sistem öngörmüş olsaydı- böylesine önemli bir konuyu Anayasa’ya koyabilecekken yasamanın takdirine bıraktığını belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi bir diğer kararında, barajın seçim sonuçlarında bazı değişiklikler yaptığı ve fazla oy alan partilerin yararına sonuçlar meydana getirdiğini belirtmişse de, devamla “Seçimde bir çoğunluğun sağlanması amacıyla baraj konulması, uygulamada çoğunluğun karşısındakilerin seçilmesine bir engel değildir.” demiştir. Yine “Siyasi partiler, seçimlerde objektif olarak düzenlenen baraj uygulamasını kendi yararlarına kullanma olanaklarına sahiptirler.” demiştir.

Anayasa Mahkemesi bir diğer kararında da “Anayasa, seçim sistemiyle ilgili bir açıklık taşımamakta, tercihi yasamaya bırakmaktadır.” ifadesini kullanarak “Takdir yetkisine sahip olduğu bir konuda Anayasa sınırlarını aşmadıkça yasamanın takdirini uygunlukla kullanmadığı ileri sürülemez.” demiştir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi bu değerlendirmesiyle aslında seçim barajını yani barajı öngören kanun maddesini tartışmanın bir yerde yasama erkine müdahale etmek olacağını belirtmektedir.

Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2008 tarihli nihai kararıyla birlikte, seçimde kullanılan istikrar tedbirinin orantılı olup olmadığı konusunda ülkenin siyasi ve tarihî yapısının dikkate alınması gerektiğini vurgulamış, Sözleşme’ye taraf her ülkenin kendine ait farklı düzeylerde seçim barajı bulunduğunu, Türkiye'nin Avrupa’daki en yüksek seçim barajına sahip olmakla birlikte, Mahkemenin seçim sistemindeki kusurları düzeltecek çözümler sunamayacağını, en uygun seçim sistemi oluşturmanın Türk makamlarına düştüğünü ifade etmiştir.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ 30 Eylül 2013 günü açıklamış olduğu demokratikleşme paketiyle ülkemizde uygulanan seçim barajı konusunu da tartışmaya açmıştır. Nihayet, diğer partilere bir çağrıda bulunarak, seçim barajı konusunda alternatifli bir teklifte bulunmuştur. Buna göre, partimiz yüzde sıfır barajlı dar bölge sistemini veya yüzde 5 barajlı daraltılmış bölge sistemini deklare etmiştir. Bu, partimizin seçim barajı konusundaki samimiyetinin de açık bir göstergesidir.

Öte yandan, siyasal partilerin devlet yardımından yararlanması için mevcut olan yüzde 7’lik oranın da yüzde 3’e indirilmesi teklifi yine AK PARTİ tarafından kamuoyuna bildirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, açıkladığımız bu konular muvacehesinde esasen son günlerde de tartışılmakta bulunan seçim barajları konusunun Türkiye’miz açısından tartışılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu aşamada HDP grup önerisinin kabulünü, araştırma komisyonu kurulması önerisinin kabulünü gerekli kılacak bir hususun varlığını da görmüyorum, aleyhinde olduğumu belirtiyorum.

Tüm heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Halkların Demokratik Partisinin getirdiği grup önerisi, seçim ve siyasi partiler rejiminin yol açtığı sorunların araştırılması konusunda.

Bir ülkede seçim ve siyasi partiler rejimi o ülkenin demokrasisiyle doğrudan doğruya ilişkilidir. Eğer ülkede demokratik kanalları çalıştıracak bir seçim sistemi ve siyasi partiler rejimi kurarsanız o ülke özgür, demokrasinin geliştiği, çağdaş, modern bir toplum olarak geleceğe daha kararlı ve güvenle yürür. Ne yazık ki, siyasal sistemlerde diktatörlükler ilk önce seçim sistemi ve siyasal partiler rejimiyle oynar, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi. Bugün, 12 Eylül 1980’in üzerinden otuz dört yıl geçti. Otuz dört yıldır Türkiye'de hâkim olan seçim sistemi ve siyasi partiler rejimi 12 Eylül darbecilerinin, 12 Eylül cuntasının getirdiği sistemdir ve ne yazık ki, bu dönemin on iki yılında, son on iki yılında AKP tek başına Parlamentoda çoğunluğa sahip olduğu hâlde ve her iki sözünüzden biri “darbeyle hesaplaşmak” olmasına karşın hâlâ darbe hukukuyla siyaset yapıyor, hâlâ darbe hukukuyla seçim yapıyor, 12 Eylülün dizayn ettiği seçim ve siyasi partiler rejimi hâlâ devam ediyor. Ve ne hazindir ki, biraz önce buraya çıkan arkadaşımızın da söylediği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi hâlâ bunun böyle devam etmesini istiyor.

Değerli arkadaşlar, tabii, merak konusudur, niye, neden hâlâ bu sistemin devam etmesini istiyorsunuz? Çok açık, bu sistemden besleniyor Adalet ve Kalkınma Partisi. Sistemden beslenenler sistemin değişmesini istemezler. Bakın, baraja dayanan bir seçim sistemi barajlı siyasetin, barajlı demokrasinin yaratıcısı ve müsebbibidir.

2002 yılından bu yana, Parlamentoda gasbedilmiş koltuklarda oturan milletvekilleri var; çok açık, sistemden kaynaklı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Olabilir mi böyle bir şey?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Olabilir, hesap yapmayı biliyorsanız olabilir.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – CHP’de de var.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sistem bu ya!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır, bizde de var. Sadece sizde değil, bizde de var canım!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Evet, CHP’de de var.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bakın, hesabı yaparsanız görürsünüz. 2002 yılında, 178 milletvekiliniz gasbedilmiş koltuklara geldi, oturdu 2002 seçimlerinde. 178, hak etmediğiniz, işgal ettiğiniz koltuk.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, sistem bu ya!

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – İyi de barajı biz mi getirdik ya?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – 2007 seçimlerinde 83 milletvekili koltuğunu gasbettiniz hak etmediğiniz hâlde. 2011 seçimlerinde de 57 milletvekili koltuğunu hak etmediğiniz hâlde işgal ediyorsunuz.

Şimdi, o 57 milletvekili kim? Bulacaksınız, aranızda. O 57 milletvekili kim?

RECEP ÖZEL (Isparta) – CHP’de kaç kişi?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Şimdi, biz diyoruz ki: Bu hak edilmeyen koltuklar hangi siyasi partide olursa olsun gelin, kaldıralım. Gelin, kaldıralım. “Sizde de var.” demeniz bir şey ifade etmiyor. Biz, on iki yıldan bu yana bunu kaldırmak için mücadele ediyoruz. Siz de ayak diremişsiniz, ısrarla “Biz, gasbedilmiş koltuklarda oturacağız.” diyorsunuz.

Bakın, değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi 1995 yılında bir karar verdi. 1995 yılından önce Türkiye’de çift baraj sistemi vardı; hem bölge barajı vardı hem ülke barajı vardı. Anayasa Mahkemesi bölge barajını iptal ederken bunun temsilde adalet, yönetimde istikrar ilkesine aykırı olduğunu ifade etti açıkça, tespit etti ve o kararında “Mevcut D’Hondt Sistemi, kendi içerisinde zaten yönetimde istikrarı sağlayacak bir barajı içeriyor, ayrıca bir baraja ihtiyaç yok.” dedi ve bu gerekçeyle iptal etti. O dönemde ülke barajını iptal etmemesinin sebebi, o konunun dava edilmemiş olmasıydı. Uygulanmakta olan hüküm, o madde olmadığından, sadece bölge barajına ilişkin dava söz konusu olduğundan, ona ilişkin kararı doğal olarak veremedi Anayasa gereği.

Değerli arkadaşlar, bakın, siyaseti demokratikleştireceksek, Türkiye’de, gerçekten darbe hukukuyla hesaplaşma konusunda samimiyseniz gelin bu barajı kaldıralım. Türkiye’nin siyaset rejimini gerçekten demokratik bir noktaya taşıyalım.

Şimdi şunu diyorsunuz: “Ee, biz geldik size, dar bölge sistemi, daraltılmış bölge sistemi ve farklı baraj uygulamaları önerisi getirdik ama siz bu konuda hiçbir şey söylemediniz.” Üç gün önce Sayın Bülent Arınç da benzerini söylüyor, “Cumhuriyet Halk Partisinin barajla ilgili hiçbir önerisi olmadı.” diyor. El insaf, el insaf! Eğer bilgisizlik değilse başka bir şeydir bu.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sıfır baraj yapalım, sıfır baraj.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 4 arkadaşımız barajın kaldırılması ya da indirilmesi konusunda kanun teklifi verdi.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, sıfır baraj yapalım, dar bölge, sıfır baraj.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Hatta, bu 4 kanun teklifinden 1 tanesi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesi çerçevesinde Genel Kurula indirildi, Ali Rıza Öztürk’ün önerisi. Kimin oylarıyla reddedildi? Sizin oylarınızla reddedildi. Mecliste böyle yapacaksınız, milletin karşısında başka konuşacaksınız! “Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşarmış.” sözü var, tam Bülent Arınç’a yakışan bir söz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Aynı CHP!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sıfır baraj, dar bölge, bugün yapalım.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, niye ısrarla, baraj söz konusu olduğunda dar bölge mi, daraltılmış bölge mi hesabındasınız? Biz biliyoruz niye olduğunu, milletimize de açıklayacağız, açıklıyoruz. Bir tane sebebi var, samimi değilsiniz. Barajdan kaynaklanan aşkın milletvekili temsili… Yani, gasbedilmiş koltuklara sahip olabilmek için “Acaba göz boyamak üzere barajı indirirsek başka nasıl dolambaçlı bir yol bulabiliriz?” hesabındasınız. O tekliflerin arkasında yatan niyet budur. Samimiyseniz yapacağımız bir şey var arkadaşlar: bu seçim sisteminin sorunu dar bölge, genişletilmiş bölge sorunu değildir, seçim sisteminin sorunu baraj sorunudur, gelin barajı sıfırlayalım, bitti. 4 tane kanun teklifimiz bekliyor, indirelim, konuşalım ve bitsin. Ama, niyetiniz o değil çünkü siz, Türkiye’de, 12 Eylül darbe hukukunun getirdiği siyasal rejimin mirasçısısınız ve onu ilanihaye, Türkiye’yi, bir tek parti, fiilî tek parti dönemini yarattınız bir hukuki tek parti dönemine götürmek için ısrarlı ve kararlı bir yürüyüş içerisindesiniz.

Bakın, burada önemli bir konu var değerli arkadaşlar: Baraj kadar bir başka önemli nokta, siyasi partilere verilecek seçim yardımı. Onunla ilgili de kanun teklifi verdik. Dedik ki: Siyasi partilerle ilgili –hatta yüzde 3’e indirilmesini konuştuğunuz zaman da söyledik- gelin, her siyasi parti layık olduğu, milletten aldığı oy oranında, gördüğü muhabbet oranında hazineden yardım görsün. Kaldıralım, yani niye yüzde 3? Niye eskiden yüzde 7’ydi? Bir siyasi parti yüzde kaç oy alıyorsa o kadar hazine yardımı alsın. Bu haksız rekabeti de gelin ortadan kaldıralım. Buna da yanaşmadınız.

Bakın, değerli arkadaşlar, kaç seçimdir HDP, BDP ya da başka bir isimle milletvekilleri bölgelerinde bağımsız aday oluyor, hülle yapmak zorunda kalıyor, ondan sonra gelip grup kuracak çoğunluğu sağlıyor. Yani, akıllara zarar bir şey! 2 dönemdir, Parlamentoda, bağımsız seçilip grup kuran bir siyasal yapı var. Neden korkuyorsunuz? Gelin, kaldıralım barajı, girsinler isimleriyle, ne kadar alıyorlarsa o kadar alsınlar. Bakın, bunları yapmadığımız sürece Türkiye’de siyaseti demokratikleştirmek mümkün değildir.

Başka temel problemler de var. Bugün, Türkiye'nin siyasal sistemi, siyasal rejimi tek tip parti örgütlenmesi esasına dayanıyor. Devlet nasıl örgütleniyorsa partiyi de öyle örgütlüyor. Ya, bırakın!

İHSAN ŞENER (Ordu) – CHP’yi de örgütlüyor, sadece CHP’yi.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bırakalım, gelin, Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirelim. Devlet örgütlenmesine paralel değil, parti nasıl istiyorsa tüzüğünde o örgütleri kursun. Niye il, ilçe, belde diye örgütlenmek zorunda olsun partiler?

Ama, bütün bunların hiçbirisini yapamazsınız çünkü siz, sistemden beslenen bir hareketsiniz ve Türkiye’yi çok partili rejimden alıp tek parti diktatörlüğüne doğru götürme kararlılığındasınız. Ne yazık ki AKP artık, devlet partisi olmuştur. Devlet partileri de demokrasiyi kolay kolay getiremezler, Cumhuriyet Halk Partisi hariç. Sadece biz getirdik demokrasiyi ve devlet partisi mantığını ortadan kaldırdık. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah! Baykal döneminde yok muydu demokrasi?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, Sayın Tezcan tarihe not düştü, güzel bir konuşma yaptı, enteresan. Ama, CHP Grup Başkan Vekiline de sataşma var, buna cevap vermesi lazım Sayın Engin Altay Bey’in çünkü dedi ki: “CHP’den her 2 milletvekilinden 1’isi milletvekilliğini gasbetti.” Doğru mu?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Hayır.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi adına mı konuştunuz, kendi adınıza mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış anlıyorsun sen! Kulağın yanlış duyuyor senin!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bakın, burada ben deliller üzerinden konuşmak istiyorum. 2002’de Cumhuriyet Halk Partisinin aldığı oy oranı yüzde 19,8; temsil yüzde 35 yani 2 kişiden 1 kişi… Toplam 167 milletvekili var, yaklaşık 67 milletvekili, herhâlde -Sayın Tezcan’ın dediğine göre- milletvekilliğini gasbetmiş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – E, düzelt işte.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bu bir hakarettir. Ne Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri ne AK PARTİ milletvekilleri hiç gaspta bulunmamıştır...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kim yapıyorsa hepsi hak ediyor onu, kim yapıyorsa alayı hak ediyor, hepsi gaspçı!

RAMAZAN CAN (Devamla) – …mevcut, meri seçim sistemine göre seçilmişlerdir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Peki, AKP yüzde kaç aldı, kaç milletvekili çıkardı, yüzde kaç temsil edildi?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ya, bizim mirasımızı yediniz, şimdi de kavga mı ediyorsunuz?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002’den önceki seçim sistemi, 1961 yılındaki seçim sistemi, D’Hondt sistemine göre yapılmıştır. 2002 seçimlerine gelindiğinde, yüzde 10 baraj tartışması olduğunda, Cumhuriyet Halk Partililer “Barajı indirmeyelim, AK PARTİ nasıl olsa barajda boğulacak.” demiştir ama millet yüzde 35’lik bir oy desteğiyle AK PARTİ’yi iktidara getirmiştir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yüzde kaç temsil edildiniz yüzde 35 aldığınızda, onu da söyleyin.

RAMAZAN CAN (Devamla) – O konulara da geleceğim, sabrederseniz cevabını alacaksınız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Göreceğiz şimdi, yüzde kaç!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçeği söylemek gerekirse Türkiye’deki ve dünyadaki seçim sistemlerinde ve seçim mevzuatında yönetimde istikrar ve temsilde adaleti sağlayacak mükemmel bir seçim sistemi yoktur. Her siyasi parti, kendi durumuna göre seçim mevzuatını değiştirmek ister. Bunun tek istisnası AK PARTİ’dir, kendi durumuna göre seçim mevzuatını değiştirmek istememiştir.

Sayın Tezcan, eğer mertseniz, yürekliyseniz getirin, dar ya da daraltılmış bölge, sıfır baraj teklifinizi verin, destekleyelim.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Aynen, şimdi, hemen.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Niye dar veya daraltılmış?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Daraltılmış bölge, yüzde 5’tir. Dersine iyi çalışmamışsın!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen biraz dersine çalış, dersine çalış! Sıfır baraj olunca daraltılmış bölge olmaz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dersine iyi çalışmamış ya!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Şimdi, bütün bu seçim mevzuatlarının mahzurları bulunmaktadır. Seçim mevzuatlarındaki, seçim sistemlerindeki mahzurları bertaraf edecek hiçbir sistem yoktur. Seçim yasalarından beklenen nedir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumun eğilimlerini yansıtan, Mecliste temsil noktasında toplumun eğilimini yansıtan, diğer yandan ülkeyi yönetecek kadroların oluşturulmasına olanak vermesi beklenmelidir. Bu da yönetimde istikrar (fayda), temsilde adalet olarak telakki edilmektedir. Temsilde adalet ilkesi seçmen eğilimlerinin adil bir biçimde yasama meclisine yansıtılması, yönetimde istikrar ilkesi ise istikrarlı hükûmetlerin kurulmasını kolaylaştırmaktadır. Özellikleri gereği bir seçim sisteminde bu öğelerden biri öne çıktığında, diğer öğe arka plana itilmektedir. Her ne kadar Anayasa’da seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenmesini öngörüyorsa da bir seçim sisteminde bu ilkelerin bağdaştırılmasını sağlamak her zaman olanaklı olmayabilir. Seçim sistemlerinde siyasi partiler ya da bağımsızlar için kullanılan oylar yasama meclislerine aynı oranda yansıtılmayabilir. Siyasi partilerin bir kısmı aldıkları oyların üzerinde, bir kısmı aldıkları oyların altında temsil edilmektedirler. Bu kayıp, istikrar için feda edilmektedir, temsilde adaleti zedeleyeceği de kaçınılmaz bir gerçektir.

Seçim hukukunda ve seçim mevzuatında yasama meclislerinde elde edilen sandalyelerin oranı oy oranından yüksek olduğunda aşkın temsilden, eksik olduğunda ise düşük temsilden bahsedilmektedir. Aslen ya da eksik temsil oranları temsilde adalet ilkesine öncelik veren sistemlerde düşük orandayken yönetimde istikrar ilkesini öne çıkaran seçim sistemlerinde ise bu oranlar büyümektedir. 2002’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilmeyen seçmenlerin toplam seçmene oranı baraj nedeniyle yüzde 45’i bulmuştur. Bu, gerçekten enteresan bir orandır, bunu kabul ediyoruz. Son seçimlerde ise temsil oranı yüzde 95’lere yaklaşmıştır, bu da iyi bir orandır.

Çok partili hayatımızda 5 Haziran 1946’da, 4918 sayılı Kanun’la tek dereceli sisteme geçilmiş ise de -demokratik serbest seçimler- 16 Şubat 1950’de Milletvekili Seçim Kanunu çıkartılmıştır. Bu kanuna göre, liste usulü çoğunluk sistemi denilen bu sistemin de adaletsiz sonuçlar doğurduğu iddia edilmiştir ve temsilde adalet sağlanamamıştır. Bunu diyen parti Cumhuriyet Halk Partisidir.

Netice itibarıyla, 1950 ile 1960 yılları arasında, demin de söylediğim üzere temsilde adalet açısından Demokrat Parti lehine, diğer partinin ise aleyhine bir durum söz konusu olmuştur. Netice itibarıyla, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ve 1946, 1950, 1954, 1957’de listeli çoğunluk uygulanırken 1961’de nispi temsile geçilmiştir. Çevre barajlı D’Hondt sistemi 1961, 1964 Senato seçimleri, 1965, 1969 milletvekilliği seçimleri; barajlı D’Hondt sistemi 1969, 1973, 1977 milletvekilliği, 1968, 1973, 1975, 1977 ve 1979 Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde uygulanmıştır. Çift barajlı D’Hondt sistemi 1983’te, çift barajlı kontenjanlı 1987 ve 1991’de, ülke barajlı D’Hondt sistemi ise 1995, 1999, 2002, 2007, 2011, devam ediyor. Ne kadar devam edeceğine de millet karar verecek ve bu, AK PARTİ iktidarına denk gelmiştir.

Netice itibarıyla şunu söylüyorum ben: Temsilde adalet, yönetimde istikrar. Bu terazide uygunluğu sağlamamız lazım ama Türkiye siyasi tarihine, seçim tarihine baktığımızda ise tek başına iktidarların olduğu durumlarda başarının ve ekonomik gelişmenin had safhalara ulaştığını görüyoruz: Demokrat Parti dönemi, Anavatan Partisi dönemi, 1965-1969 arası Adalet Partisi dönemi ve AK PARTİ dönemleri.

Son söz olarak seçim sistemleri düzenlenirken temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri açısından öngörülen hedefler, uygulamalar her zaman gerçekleşmemektedir. Bütün göstergeler, seçimlerde alınan sonuçların yalnız seçim sistemlerine değil, birinci sıradaki partilerin oy oranları düzeyi ile oyların siyasi partiler arasındaki dağılım biçimine de bağlı olduğunu göstermektedir. Seçim sonuçları, oyların seçim çevreleri arasındaki dağılım biçiminden de etkilenmektedir. Temsilde adalet sisteminin öne çıkması istikrar hükûmetlerinin kurulmasını zorlaştırmaktayken yönetimde istikrar ilkesiyle ise seçimde adaletin zarar göreceği bir gerçektir.

Grup önerisindeki kongreler, kadın erkek, yaşlı genç dağılımı ise partilerin iç hukuk meselesidir. Partiler buna ne oranda uyarsa o derece demokratiktir. AK PARTİ’nin aldığı oy oranı ve milletvekili sayısındaki genç ve bayan oranları diğer partilerden önde olduğuna göre, devam eden kongre süreçlerimizde genç ve kadın oranlarına dikkat edildiğinde AK PARTİ’nin bu işi başardığı görülecektir.

Sizler AK PARTİ’yi örnek alırsanız başarılı olursunuz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tezcan.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın hatip biraz önceki konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisinin her 2 milletvekili koltuğundan birisini gasbettiğini benim ikrar ettiğimi söyledi, bu beyanda bulunduğumu söyledi, sözlerimi çarpıttı.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Öyle söylediniz, öyle dediniz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Dediniz.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Ayrıca, “mertseniz” diye bir ifadeyle de sataşmada bulundu.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bize de sataştı Sayın Başkan, ben de söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tezcan.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Sayın Ramazan Can belli ki önceden hazırladığı ve yazdığı metinden ayrılmaktan zorlandığı için, aslında ondan önce yaptığım konuşmada söylediklerinin cevabı yer almasına rağmen, konuşmanın akışı ve insicamı bozulur korkusuyla söylediğim, cevabı olan şeyleri söylememişim gibi tekrar burada konuşma yaptı.

Değerli arkadaşlar, Sayın Can, bakın, çok net bir şey söylüyoruz, bu sistem gasbedilmiş koltuklar yaratır ve bugüne kadar, bundan en fazla AKP yararlanmıştır.

RECEP ÖZEL (Isparta) – CHP yararlanmıştır. En fazla CHP yararlanmıştır.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Biz diyoruz ki hangi parti yararlanırsa yararlansın bu doğru bir sistem değildir: Bu sistem, istesen de istemesen de aşkın temsili yaratır ve bu, millet iradesinin gasbıdır. Biz bunu reddediyoruz ve size bu kürsüden biraz önceki konuşmamda söyledim. Gelin, hep beraber bunu değiştirelim. Niye cesaret edemiyorsunuz? Bu, birincisi.

İkincisi: Meydan okuyor, diyor ki: “Mertseniz, cesaretliyseniz gelin, buyurun, hodri meydan, sıfır baraj ama dar bölge sistemi Yüzde 3 baraj, yüzde 5 baraj ama daraltılmış bölge sistemi” Mertliğine bakın! Kurban olsunlar sizin mertliğinize! Kurban olsunlar sizin cengâverliğinize!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – İstikrar ne olacak, istikrar?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, çok net, gelin, barajı sıfırlayalım. Hodri meydan! Niye sizin belirlediğiniz sınırlar çerçevesinde böyle olursa böyle? Gelin, bunu tartışalım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yönetimde istikrar ne olacak?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Biz, o zaman çıktık dedik, Anayasa Mahkemesi “Yönetimde istikrar D’Hondt sisteminin içinde vardır, ayrıca bir baraja gerek yoktur.” demiştir 1995 yılında.

Tabii, biz, bu tartışmalar içerisinde bir şeyi daha öğrendik: Sayın Cumhurbaşkanı millî egemenliğin ne olduğunu bilmiyormuş, Anayasa Mahkemesinden bahsederken “Egemenlik milletindir, Anayasa Mahkemesinin değildir.” diyor. Hâlbuki millet, egemenliği yargıyla, yasamayla, yürütmeyle birlikte kullanır. Bunu bilmekten dahi âciz bir Cumhurbaşkanı olduğunu öğrenmiş olduk. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O sizin getirdiğiniz sistemdir, 1960 darbesinin getirdiği. Milletten yetki almadan birilerini yetkili kılmaktır o.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Vesayet var kafanızda sizin. Vesayet var kafanızda, vesayet. Vesayet düşündüğünüz için böyle oldu.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vesayettir o, vesayetin ta kendisidir. Vesayetleri tarif ediyor 60 Anayasa’sı.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Vesayet sistemi belli ki budur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Zozani, siz niye söz istiyorsunuz?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – AK PARTİ’li iki konuşmacı da bu seçim baraj sisteminin değişmesine dönük önerilerinin olduğunu ama diğer partilerin buna karşılık koymadıklarını, bir şey söylemediklerini ifade ettiler. Doğru bir ifade değildir.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zozani, iki dakika sataşma nedeniyle söz veriyorum.

4.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptıkları konuşmaları sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, esasında Sayın Can’ın konuşmasını biraz dikkatle dinlemeye çalıştım, daha önceki konuşmaları geçiştirmeye dönük konuşmalardır. Böyle, dakika doldurma veya dakikaları kullandırtmama konuşmalarını Sayın Can burada çok yapar. Takdirle karşılıyorum, on dakika boyunca konuştu. Öncelikle, orada hakkını ifade edeyim.

İkinci takdir ettiğim nokta da şu: Ben, önceki konuşmamda Descartes’ten örnek vermiştim. Düşünmeye çalıştı burada yani bazı şeyleri düşünerek ifade etmeye çalıştı, örnekler bulmaya çalıştı.

Sayın Can ya da sayın AK PARTİ, sayın Cumhuriyet Halk Partisi, 2002’den sonraki bütün seçimlerde -önceki seçimlerde de durum öyle, 1995’te de durum öyledir ama farklı partilerdi o zaman Parlamentoda- yediğiniz miras bizim mirasımız. Bu konuda örneklemeler yaparken biraz bunu düşünerek ifade edin.

Bugün, mesela, AK PARTİ Diyarbakır’da kaç milletvekiliyle temsil ediliyor? Kaç tanesini hak ettiniz? Mevcut orana göre...

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hepsini.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – E, darbe yaparsanız hepsini getirirsiniz, o ayrı bir şey ama aldığınız oy itibarıyla, mevcut oya göre, şu anda Diyarbakır’dan 3 tane gasbedilmiş koltuğunuz var.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Gasp falan olmaz.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Adıyaman’dan da örnek verebilirim: Adıyaman, son sıradaki milletvekiliniz.. Söyleyeyim: Şanlıurfa, Batman, Mardin, Bingöl, Muş, Ağrı, Van...

ABDURRAHİM AKDAĞ (Mardin) – Sayın Zozani, Mardin öyle değil.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakınız, bunların tamamında hak etmediğiniz temsiliyetiniz var. Şimdi, bunları ifade etmeyelim, son bir kez bunları konuşuyor olalım.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Hangi hukuka, hangi mevzuata göre konuşuyorsun?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Mademki bu konuda gerçekten muzdaripsiniz, rahatsızsınız siz de, o zaman gelin, düzeltelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Anayasa Mahkemesine gerek kalmadan getirin o teklifi. 2002’de Sayın Cumhurbaşkanı nasıl milletvekili seçildiyse gelin, aynı yöntemle, burada bütün partiler, uzlaşmayla bu seçim barajını indirelim. Bu tür ithamlara ya da bu tür eleştirilere bir daha da maruz kalmış olmazsınız.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, seçim ve partiler rejiminin yol açtığı sorunların tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/104) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Oylamaya sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşları tarafından, engellilerin ve engelli yakınlarının karşı karşıya oldukları sosyolojik ve psikolojik sorunların (10/207); Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşlarımızın sorunlarının (10/358); Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve arkadaşları tarafından, zihinsel engelli bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen hizmetlerin nitelik ve yeterlik bakımından (10/826); İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşların sorunlarının (10/1151); araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 3/12/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Oktay Vural

                                                                                İzmir

                                                         MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının (10/207) esas numaralı engellilerin ve engelli yakınlarının karşı karşıya oldukları sosyolojik ve psikolojik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının (10/358) esas numaralı engelli vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve arkadaşlarının (10/826) esas numaralı zihinsel engelli bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen hizmetlerin nitelik ve yeterlik bakımından araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve İzmir Milletvekili A. Kenan Tanrıkulu ve arkadaşlarının (10/1151) esas numaralı engelli vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması önergelerimizin 3/12/2014 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Demirel. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Öncelikle, sanıyorum şunu konuşmamız gerekiyor: Engelliler Günü, kutlanası bir gün değil. Engelliler Günü, yalnızca farkındalıkların artırılarak toplumsal bütünleşme için, oluşmuş handikapların bertaraf edilmesi adına tespit edilmiş bir gün ve 3 Aralık, ilk kez 1975 tarihinde dile getirilmiş. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1975 yılının 3 Aralık günü bir Sakatlar Bildirgesi yayımlanmış, o gün tabir, “sakatlar” şeklinde dile getirildiği için.

1975’e gelene kadar ne olmuş da böyle bir şey dile getirilmiş? Savaşlar, biliyorsunuz, toplumlarda, dünya hayatında, insanlıkta hep hasarlara yol açar, hiç de hayırla yâd edilmiş bir savaş yoktur. Ama, savaş sonrası artan engellilikler nedeniyle, özellikle, yaşanan iki tane dünya savaşından sonra dünyada artan sayıdaki engelli vatandaş olması itibarıyla Birleşmiş Milletler bu konuda bir deklarasyon yayımlıyor, Sakatlar Bildirgesi’ni.

Peki, dünya savaşlarına kadar durum ne? Çok tanrılı dinlere inanıldığı dönemlerde zaten engelli vatandaşlar bir cezalandırılmışlık kabulüyle dışlanmışlar toplumdan, ne zamanki tek tanrılı dinlere geçilmiş, o zaman Rabb’imin insanlara bir hediyesi diye kabul edilmişler. İki dünya savaşının getirdiği harabiyetler neticesinde insanlar da harap olmuşlar ama bedenlerindeki, ama duygularındaki eksilmelerden sonra. Birleşmiş Milletler, 1975 yılında, ilk kez 3 Aralık günü sakatlarla ilgili bir bildirge yayımlamış. İşte o günden sonra bütün dünyada engellilikle ilgili yavaş yavaş bir farkındalık oluşmaya başladı ama üzülerek bugün gördük ki bazı kanaat önderleri, toplumda bilinen bazı isimler Engelliler Günü’nü kutluyorlar. Bu kutlanası bir gün değil, farkındalık olması gerekir, bu bir Sevgililer Günü filan değil öyle; yalnızca engellilikle ilgili, vatandaş olarak veya kurumsal olarak, siyasi partiler olarak, Hükûmet olarak neyi yapmadığımızı konuşup onları halletmek için çabalamamız gereken, hani o çok söylediğiniz, ortak aklı harekete geçirmek gereken günlerden biri. Aslında, “ortak akıl” dediğiniz şeyin böyle zamanlarda birleştirici bir faktör olması gerekiyor.

İşte bu Engelliler Günü’nde ben, Milliyetçi Hareket Partisi adına verilmiş 4 Meclis araştırması önergesinin toplamında, Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklentimiz nedir, engelli vatandaşlarımız adına biz ne talep ediyoruz, hangi konularda neler yapılmasını istiyoruz ve neler eksik kalmış, onu konuşmak istiyorum.

Mesela, geçen sene bir çağrıda bulunduk: “2022’ye bağlı maaşlar neden üç ayda bir veriliyor, neden aydan aya verilmiyor? İnşallah, Allah nasip eder iktidar olursak biz bunu halledeceğiz.” diye o zaman da söylemiştik, yine söylüyoruz. Engelliler için bağlanan maaşların niye asgari ücretin üçte 1’i gibi bir düşük rakama endekslendiğini daha hiç izah edebilen olmadı. Madem Türkiye artık bu kadar ekonomik gelişmişlik içinde, hani dünyanın ilk 10’una girmeye çalışıyoruz ya ekonomik gelişmişlikte, o zaman biz neden engelli vatandaşlarımızı açlık seviyesinde bir rakama muhatap bırakıyoruz? Hiç değilse asgari ücret seviyesinde bir maaş bağlanamaz mı? Kısmet olursa Milliyetçi Hareket Partisi bunu da yapacak. Ama, daha enteresan bir şey var ülkemizde engelli haklarıyla ilgili. Aslında, bu genel olarak insan haklarıyla ilgili her konuda bizim ülkemizin yaptığı bir uygulama, özellikle son on iki yıl içinde: “İnsan haklarını geliştirmek” cümlesinden olan konuları yalnızca “yasa çıkarmak” diye kabul etmiş bir yürütme var şu anda, bir Hükûmet var. Kadınlarla ilgili yasa çıkar, çocuklarla ilgili yasa çıkar, engellilerle ilgili yasa çıkar ama uygulanmaz. İşte bu, Türkiye’deki bürokratik haklar ile pratikteki haklar arasındaki uçurumu gösteriyor. Bizim bu uçurumumuz giderek büyüyor. Engelliler konusu da böyle. Mesela, Hükûmet bir kanun çıkardı, arkasından yönetmelikleri düzenledi, sanıyor ki insanlarımız, iktidar şu anda evde çocuk bakımı yapan, engelli bakımı yapan kişileri sigortaladı. Hayır, sigortalamadı. Asgari ücretin üçte 2’si kadar para veriyor ama bu insanları bir sosyal güvenceye hâlâ kavuşturmadı. Şunu söylüyor bütün yabancılar Türkiye’ye geldiklerinde: “Ülkenizde ne kadar az engelli var.” Çünkü, on iki yıllık iktidarınızda, para verip “Evde otursunlar. “ Yaptığınız, “Sosyal içerme” denilen toplumsal bütünleşmeyi hiçbir zaman göz önüne almadınız. Oysa defaatle kanun tekliflerimiz oldu bu konuların daha iyi çözülebilmesi için, hiç değilse birkaç adım daha öne çıkabilmemiz için, dünyadaki insani gelişmede daha iyi bir noktaya gelebilmemiz için verdiğimiz kanun tekliflerini, verdiğimiz Meclis araştırması önergelerinin gerekçelerini dikkate alsaydınız, bugün Türkiye’deki engelli vatandaşlarımızın da, onlarla birlikte yaşayan bizlerin de –hepimiz, 75 milyon bir aileysek- hepimizin evinde daha büyük huzur, daha büyük kolaylık olacaktı.

Ben, aslında, Mecliste genel olarak kadın haklarını çok konuşan bir milletvekiliyim. Engelli konusunda, maalesef, erkekler dezavantajlı. Şöyle bir durum var: 18 yaşını bitiren bir erkek engelliyse 2013 yılında çıkardığınız bir yasadaki düzenleme nedeniyle, sonunda torba kanuna bir madde koydunuz “Malul yerine ağır engelli ibaresi konulsun.” ifadenizle beraber, 18 yaşını doldurmuş engelli erkeklerin büyük bir kısmı Sosyal Güvenlik Kurumuna prim ödüyor, yetim maaşlarını alamıyorlar. Kızlar için böyle bir durum yok; kadınlar evlenip boşanırsa, hayatı boyunca evlenmezse her hâlükârda ailelerinden maaşları devam ediyor ama maalesef, erkeklerin 18 yaşından sonra, engelliyseler, son yaptığınız düzenlemeyle beraber “ağır engelli” ibaresi olmayanları hem prim ödüyor hem de maaşları kesiliyor. İşte bu şekilde prim ödeyen o kadar çok erkek var ki ve onların aileleri. Hiç değilse bu sorunu da bu sene tekrar dile getirelim, belki bir farkındalığınız olur, belki 3 Aralık münasebetiyle olacak farkındalığınızla da böyle bir yasal düzenlemede geri atım atarsınız. Çünkü geçen sene 17-25’ten sonra yaptığınız yasal düzenlemelerin seneidevriyesi gelmeden geri adım attınız.

Ben umuyorum, temenni ediyorum memleketim adına, insanlık adına bu “ağır engelli” ibaresinden tekrar “malul” ibaresine dönülmesini. Çünkü “malul” ibaresi varken alabildikleri maaşları ve prim ödemesi yükümlülüğünden kurtulmuşluklarını… Raporlarını yenilerken sanıyorum Hükûmetiniz telkinde bulunuyor bazı yerlere “Engelli sayısını azaltalım yüzde 10’lara çekelim.” diye -tahminen- o yüzden “ağır engelli” ibareleri işaretlenmiyor. Bu sebeple 18 yaşını doldurmuş engelli erkekler, zihinsel engelli erkekler hem prim ödüyor hem yetim, öksüz maaşlarını alamıyorlar. Defaatle tekrarlıyorum, lütfen, bu konuda bir farkındalığınız olsun diye.

Evet, ülkemizde engelli kadrolarının yüzde 42’si boş. Ne kadar aldık deseniz de, ne kadar yaptık deseniz de hâlâ çok fazla boşluklar var ve bu engelli kadrolarına aldığınız memurlar yeterince haklarını da kullanamıyorlar ama daha acı bir durum var; Engelli aileleri. Engelli aileleriyle ilgili yasal düzenlemede idari amirin yetkisine, onun toleransına bırakılmış olan maddeler nedeniyle engelli yakını olan devlet memurları tamamen kurumlarında külfet olarak görülen insanlar hâline geliyorlar. Oysa bu konularda, mutlak cümlelerle yönetmeliklerdeki düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Yasa tekliflerimiz var, soru önergelerimizde bunlarla ilgili cümleler var, verdiğimiz Meclis araştırması önergelerinde, gerekçelerimizde bunların hepsini ifade ediyoruz ama henüz Hükûmetten bir ses, bir düzenleme duymuyoruz.

Bütün bunlarla beraber, sizden beklediğimiz bir şey var. Engellilik yalnızca insanların bedensel veya duyusal bir eksikliği değil, engellilik hepimizin başında; ayağınız kırılsın, üç ay alçıda kalın, siz de bir engellisiniz. Engellilik öyle kendinizin gelecekte olacak bir hâliniz değil -gözlük kullanıyorum, ben de engelliyim- ama önlenebilir tedbirlerle bunları bertaraf edebiliriz. Engellilik hepimizin hayatının içinde ve biz Türkiye'de yaşayan Türk milleti olarak büyük bir aileyiz. Ailemizin içinde çok sayıda engelli var, engelli yakınları var; bunların sorunlarının konuşulması için bu Meclis araştırması önergesini verdik. Ben hepinizin vicdanına havale ediyorum, 3 Aralık günü Meclis araştırma önergemize olumlu anlamda katkı vereceğinizi, destek vereceğinizi umuyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik. (HDP sıralarından alkışlar)

DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Öncelikle, engelsiz, sınırsız, özgür yarınlar dileklerimi ileterek bütün engelli kardeşlerimi, vatandaşlarımı saygı ve sevgiyle selamladığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; nüfusumuzun yüzde 12’sine tekabül eden bir sayısal çoğunluktan bahsediyoruz. Dünyada da yaklaşık yüzde 15’lere tekabül eden, yarın öbür gün bizim de karşılaşabilme ihtimalimizin ve olasılığımızın yüksek olduğu engelli olma, toplumumuzun bir hakikati, bir gerçekliğidir. Bu hakikatin kendisine dair çözüm parametrelerini aramak, yoğunlaşmak her şeyden önce de yasama faaliyetini yürüten biz Meclisin görevidir ama gelin, görün ki yarattığımız devasa ölçekteki kent ve iktidar hastalığı bu alanı da kuşatan, tahakkümü altına alınan bir noktadan soruna yaklaşmıştır. Onları eşit, özgür vatandaş olarak görmek yerine, haklarıyla birlikte bireysel ve kolektif hak sahibi olması anlayışıyla yaklaşmamız gereken bir kesim olmasına rağmen, ötekileştirdiğiniz, aykırı gördüğünüz, baskıladığınız ve yok saydığınız bir çoğunluk olmaya da devam ediyor.

Engelliler kardeşimizdir, annemizdir, babamızdır, zaman olduğunda çocuğumuzdur, kapı komşumuzdur, hemşehrimizdir, dokunabileceğimiz arkadaşımızdır, birlikte yaşamı paylaşacağımız geleceğimizdir. Geleceğimizi görmezlikten gelerek, onları ötekileştirip sorunlarına duyarlılık göstermemek her şeyden önce vicdani değil, hukuki değil, insani değil. İnsani, vicdani sorumluluğun yüklenilmesi gereken bir çerçeveden, pencereden soruna yaklaşmak bu manada biz toplumun, bu toplumun yasama faaliyetini yürüten Meclisin görevidir. Ama, Meclis, sadece ve tek başına bu soruna değil, her sorunda olduğu gibi buna da pragmatist yaklaşıyor, fırsatçı yaklaşıyor. Oranın, iktidarına, Hükûmetine ve geleceğine nasıl yarar getireceğinin hesabıyla oy deposu olarak yaklaştığından yoksul bırakarak, muhtaç bırakarak ama iradesini teslim alacak bir noktada karnını doyuracak bir kısım iyileştirmelerle onun geleceğini, özgürlüğünü çalan bir noktadan soruna yaklaştık, yaklaşıyoruz. İşte aşılması gereken temel problem bu. Engelli -fiziksel olabilir, ruhsal olabilir- engelliyle üretime, değişime ve dönüştürme faaliyetlerine aktif katılmak istiyor. O da sizin gibi, benim gibi eşit, özgür vatandaş olmaktan ileri gelen haklarıyla bu ülkenin yönetişim ilişkilerine dâhil olmak istiyor. Ama, yasalarımız, Anayasa’mız buna yol açmadığından, imkân vermediğinden de onlar evlerinin dört duvarına hapsedilmiş kişilikler olarak yaşamlarını sürdürmek talihsizliğiyle karşı karşıya kalıyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; engellilerin yaşamda ve toplumsal alanda karşılaştıkları sorunlarını şu başlıklar altında aktarırsam sanırım biraz meramımı anlatmış olurum. Öncelikle, katılım: Toplumumuzun yüzde 12’sine tekabül eden bu sayısal çoğunluk yönetimin yasama faaliyetinde yok, yürütmede yok, yargıda yok; kent ve kentsel yönetimlerde yok, yerel yönetimlerde yok; bütçesini hazırlayamıyor; Mecliste, yönetimde ve bütçede demokratik katılımcılığın anlayışı olarak doğrudan demokrasinin parçası olmasından kazandığı haklarını icra edemiyor. O, ne kentte var ne ülkede var ne ülkenin yönetişiminde var. Demokratik katılımcılıktan yoksundur. Biz siyasal vesayetin rızası ve öngörülerine mahkûm bir hak gasbıyla karşı karşıyadır.

Sağlık: Ana dilde parasız, nitelikli bir sağlık hizmetini alabiliyor mu engellilerimiz? Hayır. Sosyal güvenlikten yoksundur. Devletin, açlığını terbiye etmeye hizmet edecek, asgari ücretin üçte 1’ine tekabül edebilecek bir kısım koşullara kavuşturulmasıyla yetinmesi telkin edilmiştir, dayatılmıştır. Sosyal güvenlikten yoksun olduğu için parasız ana dilde sağlık hizmetlerini de alamıyor. Birçok fiziksel engelli kardeşimiz, vatandaşımız protez ya da engelli aparatlarının pahalılığı karşısında çaresizlikler yaşıyorlar. Onlar, satın alabilme gücünden yoksun olmanın ötesinde, sosyal güvenlikten de yoksun oldukları… Ama sosyal güvenliğe sahip olsalar bile sosyal güvenliğin aparatları ve protezleri karşılamayan, medikal ve benzeri bir kısım taleplerini karşılamayan anlayışının da mağdurları olarak yaşamlarını sürdürmek zorundalar. O nedenle de eşine dayanan, çevresinin olanak ve imkânlarından yararlanan, bazen yarı aç, yarı tok hâline rağmen kendi katkılarıyla karşılamak zorunda oldukları bir durumla karşı karşıyalar.

Eğitim: Engelli vatandaşlarımızın yüzde 22’sine yakını hiç eğitim almamış, yüzde 40’ı ilkokul, bilemediniz lise ve dengi eğitime sahip iken diğerleri üniversitenin kapısını görememiş insanlarımız. Eğitim ana dilde, parasız, nitelikli olmalıdır. Ana dilde, parasız, nitelikli eğitim almayan engellilerin engelli hizmetlerinin üretilmesi faaliyetinde devlet gerekli görevini, sorumluluğunu yerine getiriyor mu? Hayır. Öncelikle demokratik katılımcılıktan yoksun bırakıyor, sağlık hizmetlerini adil almaktan yoksun bırakıyor, eğitim hizmetlerini karşılamakta gerekli duyarlılığı göstermiyor; devlet, aynı zamanda kamu hizmetlerinden de bu vatandaşlarımızı, kardeşlerimizi yoksun bıraktırıyor.

Yerel yönetimlerimizin imar mevzuatından yerel yönetimlerin kendisine, oradan yasama faaliyetine gelince kadar engellilerin yaşamını kolaylaştıran, onların yaşam içerisinde kendi ayakları üzerinde durma koşullarını ve olanaklarını sağlayan bir noktadan soruna yaklaşmamışız. Devasa mabetler yaratmışız kentlerimizde; İstanbul’da, Ankara’da ya da İzmir’de, Adana’da. 10’larca katlı binaların lüks şaşaalı katlarına ulaşabilmenin engelliler için de bir hak olduğunu unutmuşuz. O devasa mabetlerin tapınaklar hâline geldiği kent ve iktidar hastalığıyla toplumun tümü olduğu gibi ekseriyeti de engellileri engelleyen, öteleyen, baskılayan bir noktadan soruna yaklaşmıştır.

Engellilerin bu manada kamu hizmetlerinden yoksunluğu da yine devletin, yasama faaliyetinin bir ayıbı olarak kendini gösteriyor. Hükûmet sürekli demokratik çözümden bahseder, demokratik çözümün olmasının şarta bağlandığının önemli parametreleri, ayakları olarak da kamu düzeninden bahseder. Kamu düzeni, sadece ve tek başına asayiş sorunu değildir, polisiye sorun hiç değildir. Kamu düzeni, toplumun kendi öz ihtiyaçlarını öz gücüne dayanak meşru, demokratik zeminde karşılamasının adıdır. Kamu düzeni, sadece ve tek başına inkâr değil, yasak değil, imha değil, ötekileştirme değil, irada kırma hiç değil. Kamu düzeni, Alevisi’nden Sünni’sine, Kürt’ünden Arap’ına, engellisinden normaline herkesin yasa ve Anayasa karşısında eşit, özgür vatandaş olma hakkıyla haklarını kullanmasını; kendisinin fiziksel, ruhsal, siyasal, kültürel iyi olma hâline erişiminin adıdır. Kamu düzenini böyle görmediğimizde ve kamu düzenine böyle yaklaşmadığımızda mutlaka kesimlerden biri, mutlu, iktidarı elinde tutmuş olmanın rehaveti ve rahatlığıyla toplumun ekseriyetini görmeyen, mağdur eden bir noktadan yaklaşmıştır.

İktidar AKP’nin elindedir. On iki yıldır kadını, genci, yaşlıyı, engelliyi, emekçiyi, yoksulu hiçe sayan politikalarıyla her gün iktidara ve merkezîleşmeye hizmet eden çalışma ve yasama faaliyetleriyle elbette ki kendisini kalıcılaştıran bir noktadan soruna yaklaşmıştır ama sorunlarımız; tarihsel, siyasal, kültürel, demokratik sorunlarımız -başta engellilerin olmak üzere- olduğu yerde çözümsüz olmaya devam etmiştir diyor ve umuyorum, bu 3 Aralığın birikmiş tarihsel, siyasal, sosyal, kültürel sorunlarımızı, ekonomik, demokratik sorunlarımızı meşruiyet üzerinden çözüme kavuşturacağımıza vesile olacağını diliyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüz dünyasında, engelli vatandaşlar gibi dezavantajlı gruplara nasıl yaklaşıldığı, nasıl bir devlet olunduğunun en belirgin unsurudur. Ülkede sanki engelli insanlar yokmuş gibi, kaldırımları, otobüsleri, binaları, asansörleri onlar da kullanmıyormuş gibi davranılıyorsa o devletin sosyal devlet olma niteliği tartışılır hâle gelmiş demektir. Engelli vatandaşlarınızı belli bir oranda kamuda istihdam etmeniz gerekirken onları yok sayıp yalnızca destek aylığı bağlamakla yetiniliyorsa o ülkede devlet görevini yerine getirmiyor demektir.

Evet, sosyal yardımlar önemlidir, engelli vatandaşlarımızın ailelerine sağlanan maddi destek olumludur; buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak, verilen destek sosyal yardımlarla sınırlı kalıyorsa, engelli vatandaşlarımızı engelsiz insanlar gibi yaşatamıyorsak, bunun için önlem almıyorsak, alınması gereken önlemleri de zamanında almıyorsak, erteliyorsak işte buna itiraz edilir. Engelli vatandaşlarımızın eşit koşullar altında ve eşit fırsatlara sahip olarak toplum içinde yaşama ve eğitim hakkını görmezden geliyorsak işte buna itiraz edilir. Engelli vatandaşlarımızın yalnızca yüzde 5’i çalışma olanağına sahip olabiliyor ve bunun da artırılması için yeterli çaba gösterilmiyorsa işte buna itiraz edilir ve bizler de buna itiraz ediyoruz.

Yalnızca biz değil, engelli insanlarımız da “Biz eşit koşullarda eğitim istiyoruz, eşit koşullarda kaldırımları kullanalım, biz de yollarda karşıdan karşıya güvenli bir şekilde geçebilelim istiyoruz.” diyorlar. Bu seslere kulak vermek, engelli vatandaşlarımız için fiziksel koşulları eşitlemek zorunluluğu vardır.

Eğer engelli insanlarımıza toplu taşıma ücretlerinde indirim yapılıyor ama bu indirimli kartlarıyla binecek otobüs temin edilmiyorsa ortada yanlış bir uygulama var demektir. Eğer “Engellilerimiz hayata karışsın, sosyal yaşam içinde yer alsın.” deyip de 40 santim yüksekliğinde, bırakın engeli olan vatandaşı, engelsiz birinin bile kullanmakta güçlük çekeceği kaldırımlar yapılıyorsa bir şeylerin düzelmesini beklemek hayaldir.

Bakınız, 2005 yılında 5378 sayılı Kanun’un ilgili maddelerinde değişiklik yapıldı ve toplu taşıma araçlarının, yolların, kaldırımların, binaların yedi yıl içinde engellilerin erişimine uygun hâle getirilmesine karar verildi, sonra bu süre sekiz yıla uzatıldı. Yani geçen sene bütün bunların tamamlanmış olması gerekiyordu. Şimdi çıkın, bakın Ankara sokaklarına İstanbul sokaklarına; ne kadar kaldırım engelli vatandaşlarımızın erişimine uygun, kaç üst geçitten engelli vatandaşlarımız yararlanabiliyor? Çok uzağa gitmeye gerek yok, Meclisin önünden geçen Dikmen Caddesi’ne bir bakın, olayı tüm çıplaklığıyla görürsünüz. Kaç otobüs tekerlekli sandalyeli bir engelli vatandaşımızın kullanabileceği vasıfta, lütfen buna iyi bir bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Yani, demem o ki yalnızca sosyal yardımlarla, sosyal desteklerle bu sorunlar yumağını çözmeniz mümkün değildir. Engelli vatandaşlarımızı yaşamın içine katmak, engelsiz insanlar gibi yaşatmak zorunluluğu vardır. İşte o zaman göğsünüzü gere gere “Engelli vatandaşlarımız için bir şeyler yaptık.” diyebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, engelli vatandaşları topluma tam katılmaya teşvik etmekten, engellilerin de topluma ait oldukları hissine sahip olmalarını sağlamaktan söz eder; engelli vatandaşların da eğitim hakkından tam ve eşit olarak yararlanması gerektiğinden söz eder. Eğer ülkemizdeki engellilerin nerdeyse yüzde 40’ı okuma yazma bile bilmiyorsa herhangi bir eşitlikten veya sosyal adaletten bahsedilemez. Eğer sokağa çıkabilecek, sosyalleşecek olanaklar sağlanmıyorsa topluma tam olarak katılmaktan söz edilemez. Bu sözleşmeyi imzalayıp, gerekleri yerine getirilmiyorsa, Anayasa’mızın 10’uncu ve 61’inci maddeleriyle engelli vatandaşlarımızın haklarının gözetilmesi ve engellilerin korunmasına ilişkin hükümler görmezden geliniyorsa ve uygulamadaki eksiklikler giderilmiyorsa engelli olan, bu durumda, devlet demektir. Engellilerinizi eşit vatandaş değil de muhtaç vatandaş hâline getiriyorsanız o zaman sorunumuz çok büyük demektir.

Gerçekten de engelli vatandaşlarımız açısından bu devlet ve bu iktidar sınıfta kalmıştır. Sorun parasal değildir, sorun algıdadır. Eğer parasal olsaydı kaçak saraylara dökülen paralarla engelli yurttaşlarımıza yüzlerce bakım ve rehabilitasyon merkezi kurulabilirdi, neredeyse tüm çocuk parkları engelli çocuklarımızın da yararlanabileceği hâle getirilebilirdi, engelli vatandaşlarımızın okuyabileceği okullar yapılabilirdi; yapılmadı ne yazık ki. Bu nedenle, kimse kalkıp da “Biz engelli vatandaşlarımız, engelli çocuklarımız için şu sözleşmeyi imzaladık, Anayasa’ya şu maddeyi koyduk; daha ne yapalım?” diyemez. Ancak bu sözleşmelerin gereğini yerine getirdiğinizde, kaynak ayırdığınızda, kaynak bulduğunuzda ve en önemlisi de engelli vatandaşlarımızı muhtaç vatandaşlar olmaktan çıkardığınızda “Bir şey yaptık.” diyebilirsiniz.

Eğitim hakkından yeterince yararlanamayan, sosyal yaşamın dışına itilen, kentler, yollar, üst geçitler tasarlanırken görmezden gelinen engelli yurttaşlarımızın en önemli sorunlarından birisi de istihdamdır. Çünkü engellilere yönelik ayrımcılığın önlenmesinde en etkili unsur onları iş yaşamına sokmak, üretken kılmaktır. Ancak o zaman engelli kişiler kendilerini muhtaç kişiler olarak değil, toplumun üretken, eşit bir bireyi olarak görebilirler. Bunu sağlamak da hepimizin görevidir. Bunun için engellilerimizi ve onların sorunlarını sadece yılda bir gün hatırlamak yetmez. Devlet olmak demek, ülkeyi idare etmek demek yalnızca bir gün değil, her gün sorunların farkında olmak, bu sorunlar için de tam, kapsamlı ve sürdürülebilir çözümler üretmek demektir.

Bakın, bu konuda devletin duyarsızlığına çok somut bir örnek vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi Türkiye İstatistik Kurumu her yıl bir yıllık çıkarmaktadır. Bu yıl çıkan 2013 Yıllığı içinde toplumun engellilik oranına ilişkin istatistikler 2002 yılına ait yani on iki yıl öncesine. Bu on iki yılda nüfusumuz 12 milyondan fazla artmış ama elimizde hâlâ 2002 yılının istatistikleri mevcut. Üstelik bu yıl basılan kitapçıkta “sağlık” bölümünde “engellilik oranı” yerine maalesef hâlâ “özürlülük oranı” ifadesi kullanılmakta. Böylesi bir duyarlılığın olduğu devlette sorunların çözülmesini beklemek de bir hayalden öteye gidememektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumsal farkındalığı artırmak açısından elbette çok önemli bir gün ama önemli olan devletin farkındalığı. Devletin duyarlı olmasını beklemek yalnızca engelli vatandaşlarımızın değil, hepimizin hakkı.

Engellilerimize engel olunmayan, umut ve mutluluk dolu günler diliyor, engelli vatandaşlarımızı ve cefakâr ailelerini ve sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Gürsoy Erol, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Erol. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜRSOY EROL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin engelli sorunlarının araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisi üzerinde, grubum adına, aleyhte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü olması dolayısıyla ülkemizdeki ve dünyadaki tüm engelli kardeşlerimize ve ailelerine hayırlı, mutlu ve sağlıklı bir yaşam diliyorum ve kendilerini sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Engellilik, tabii ki dün, bugün değil, tarih boyunca var olan ve bundan sonrası için de devam edecek olan, engelli-engelsiz tüm toplumun, insanların bir arada yaşayacağı ve hepimizin hayat boyunca -Allah vermesin ama- her an için böyle bir risk altında da bulunduğumuz bir olgu. Dolayısıyla, onun için engelli-engelsiz derken biz herhangi bir ayrım, herhangi bir özel taviz yapmaya gerek görmüyoruz. Nasıl uzun boylu-kısa boylu, nasıl sarışın-esmer, nasıl saçı kısa-saçı uzun ise engellilik-engelsizlik de tıpkı bu şekilde, hepimizin bir arada yaşadığı, toplumda beraberce üreteceğimiz, beraberce tüketeceğimiz belli bir kavramdır. Burada önemli olan insan ve insanın onuru. Dolayısıyla da biz AK PARTİ olarak ilk baştan beri insan ve insan onurunu önceledik, bunun için de özellikle 2005 yılındaki yasayla da ve 2010 yılındaki referandumla da bunu ön plana çıkarmaya gayret sarf ettik.

Şöyle bir Türkiye tarihine baktığımız zaman, biraz önce dediğim gibi, engelli ve engelli problemleri, sorunları başından beri, cumhuriyetin kuruluşundan beri, öncesinden beri var. Ama ülkemizde engellilikle ilgili ilk ciddi adım nerededir diye baktığımızda, 1997 yılında ilk defa Özürlüler İdaresi Başkanlığı kuruldu Refahyol döneminde. O güne kadar engelli problemleri yine var, taş üstüne taş koyan, emeği geçen herkese de çok çok teşekkür ediyorum ama ilk defa ciddi bir adım, Refahyol döneminde Özürlüler İdaresi Başkanlığı kurularak atıldı. Daha sonrasında, 2011 yılında AK PARTİ döneminde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı genel müdürlük seviyesine çıkarılıyor ve şu anda Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak hizmet veriyor. 2005 yılında Türkiye’de bir milat yaşıyoruz, Engelliler Yasası çıkıyor yine AK PARTİ döneminde.

Ve o dönemki Başbakanımız, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a özellikle, engelliler adına yapmış olduğu hizmetlerden ve desteklerden dolayı da burada bir kez daha teşekkür ve minnetlerimizi aktarmış oluyorum.

Güzel olan bir şey, 2005 yılında bu yasa ve tüm engellilerle ilgili hangi yasa gelse tam bir ittifak içinde geçiyor Meclisimizden. Aslında tüm yasaların böyle geçmesini canıgönülden arzu ediyorum. Destek veren tüm gruplara, herkese ben özellikle tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Ama, ciddi anlamda adımlara baktığımız zaman, AK PARTİ döneminde 2005 yılındaki yasa ve bundan sonraki dönemde özellikle çok ciddi adımlar atılıyor.

Ben, biraz önceki konuşmacı arkadaşımızın engelli maaşlarıyla ilgili “Biz geldiğimiz zaman engelli maaşlarını şuraya çıkaracağız.” demesini onlar adına son derece sevindirici buluyorum ama aynı kişiye tabii şunu da soruyorum: Geçmiş dönemde, 2002 döneminde aynı parti iktidardayken engelli maaşları 24 liraydı ve engellilerle ilgili problemlerin hepsi masanın üzerinde duruyordu. Bu noktada da çok ciddi anlamda atılmış adımlara baktığımız zaman çok da fazla bir şey göremiyoruz.

Engelliler aslında ne istiyor? Engelliler şunu istiyor: Ayaklarının üzerinde durabilmek istiyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkanım, televizyonlardan konuştuğu duyulmuyor dışarıda. Burada da bir engel var.

GÜRSOY EROL (Devamla) – Engelliler aslında şunu istiyor, diyor ki: “Biz ayaklarımızın üzerinde duralım. Bize istihdam sağlayın. Biz kendi ekmeğimizi kendimiz kazanalım, ailelerimize, çocuklarımıza kendi helal rızkımızı götürelim. Dolayısıyla, eğitimlerimizi sağlayın, bizim önümüzdeki engelleri kaldırın ve biz engelli kişiler diğer insanlarla eşit şartlarda yarışalım.” İşte bununla ilgili 2005 öncesi, yasa öncesine baktığımız zaman, yeşil kartlı ve BAĞ-KUR’lular maalesef eğitimden istifade edemiyorlardı, çok ciddi bir sayıda eksiklik vardı ama 2005’deki yasayla beraber biz tüm engellilerin eğitim hakkını sağlamış olduk.

Bugün “Ben engelliyim ve engelli noktada adım atmak istiyorum, eğitim almak istiyorum.” diyen herkesin önündeki engeller kalkmış durumdadır. Ve ciddi anlamda, eğitim problemini aşmayla beraber, engelli kardeşlerimizin eğitimden daha fazla istifade etme ve daha çok iş imkânlarına kavuşma şansını yakalamış oluyoruz.

Biraz önce söylediğim istihdam konusu en önemli konulardan biriydi. Türkiye'de değil, dünyada bir ilki AK PARTİ sağlamış oldu ve KPSS dediğimiz engelli KPSS sınavını ortaya çıkardı. Yani, artık engelliler kendi aralarında yarışıyorlar ve engelliler, engelli KPSS sınavının sonuçlarına göre yerleştiriliyorlar.

Bakın ne oldu? 2002 öncesi 5 bin civarındayken istihdam edilen kadrolu engelli sayısı şu anda 35 bin civarında yani 7 misli bir artış var; işçi sayısında da 3 mislinin üzerinde bir artış var, 10 binler civarındaydı -hatta 4 misli- şu anda 40 binlere yaklaşmış durumda. Yani, şöyle bir baktığımız zaman, istihdam anlamında on yılda Türkiye’de çok ciddi seviyede bir açılım söz konusu, işte sosyal devlet olmak bu anlamda önemli. İşte sosyal devlet olmanın -AK PARTİ adına- ne demek olduğunu, özellikle engelliler adına neler yapılabileceğini ortaya koymanın söylemden ibaret olmadığı, eylemlerin de ortaya konulması gerektiği çok ciddi anlamda ortaya çıkmış oluyor.

Sosyal yardımlara gelince… Sosyal yardımlar tabii ki bu noktada zor durumda olan, dar durumda olan kişiler için de geçerli olan bir şey. Bu noktada, özellikle 2005 yasasıyla Türkiye’de bir ikinci devrimi yaptık. O da şöyle: Engelli aileler bize diyordu ki: “Ben ölürsem benime evladım, benim çocuğum ne olacak?” İşte bu anlamda evde bakım hizmeti, kurumda bakım hizmeti Türkiye adına bir devrimdir. Şu anda 500 bini aşmış sayıda ve çok ciddi anlamda bir bütçe ayrılıyor ve engelli aileler artık çocuklarına bakarken aile ortamında bakıyor ve devletten bir asgari ücret yardımı alıyor. Bu, engellinin sosyal devlette hakkı olan bir şeydi ama maalesef, bugüne kadar alamıyordu bu hakkı.

Bu anlamda, sokaklara çıktığınız zaman, şöyle bir on sene önceye ve bugüne bakın, alışveriş merkezlerine gidin, sokaklara çıkın, sokaklarda engellilerin aşırı derecede dolaştığını ve engelli kardeşlerimizin artık topluma karıştığını görüyoruz. Bu noktada erişilebilirlik en çok konuşulabilen konulardan, ciddi anlamda adımlar atıldı. Yeterli mi? Tabii ki değil, tıpkı engelli maaşlarının ve diğer konuların yeterli olmadığı gibi ama biz şunu konuşuyoruz: “Seksen yıllık birikmiş problemleri on yılda halledelim.” diyoruz. Böyle bir şey pratikte mümkün değil, hiçbir konuda mümkün değil ama mühim olan, bir irade var, bunu aşmaya çalışıyor, bunu çözmeye çalışıyor ve bu noktada ciddi adımlar atıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesine ben özellikle teşekkür etmek istiyorum, otobüsler yüzde 100’e yakın şu anda erişilebilir hâle geldi, bunu tüm belediyelerden istiyorum. Ne diyoruz? Engellilik konusu partilerüstü bir konu. Dolayısıyla, şu parti, bu parti değil; tüm partilerin bu konuda yaklaşım göstermesi, otobüsünden tüm kamu binalarına, belediye binalarına veya sosyal tesislerine girene kadar engellilerin çok rahat bir şekilde ulaşmasını özellikle temenni ediyoruz. Bu konuda çıkardığımız yasayla da artık şikâyet edildiği zaman bu şikâyetlerin değerlendirildiği ve bu şikâyetlere cezaların işlemeye başladığı bir döneme girdik. Ve bu noktada engelli, ulaşım sıkıntısı yaşıyorsa şikâyet ediyor ve şikâyetleri yerine geliyor. Ama dediğim gibi, hepsini bir anda çözmek derseniz -biraz önce söyledim- bu mümkün değil. Mühim olan, bu iradenin iktidar olması, bu iradenin ortaya konulması. Hep birlikte el ele vereceğiz. “Engelli-engelsiz” diye bir kavramımız yok. Özellikle bizim arzu ettiğimiz, bu noktada farkındalık. Bu farkındalığı bir araya getireceğiz ve hep birlikte bu problemi beraberce aşacağız. Sadece engelli değil, tüm Türkiye geleceğe, hedefe bu şekilde ilerleyeceğiz.

Ben özellikle bu konuyu dile getirdiği için Milliyetçi Hareket Partisine ve engelli noktasında, engelsiz noktasında adım atan herkese teşekkür ediyorum, sevgi ve saygılar sunuyorum.

Engelsiz bir Türkiye için hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demirel.

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sataşmadan söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Ne diye sataştı?

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Söyleyeyim.

BAŞKAN – Buyurun.

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – “‘Daha önce konuşan bir milletvekili biz iktidar olduğumuzda en az asgari ücret kadar ücret vereceğiz.’ dedi ama 2002 yılında giderlerken masada bütün sorunlar duruyordu.” sözü şahsımla beraber partime atıftır.

Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Böyle bir konuda sataşmayı nezaketsiz bulurum. Söz istemekten önce çok tereddüt ettim ama partim adına bu sözü söylemek zorundayım.

Hâlihazırda Türkiye’de “Özürlüler Araştırması” adı altında tek bir araştırma var. 2001 yılında Milliyetçi Hareket Partisinin koalisyon ortağı olup, sosyal politikalardan sorumlu Devlet Bakanlığı da partimiz uhdesindeyken yapılıp 2002 yılında yayımlanmış hepinizin on iki yıldır tepe tepe kullandığınız rakamların tespit edilmesine vesile olmuş kişiler Milliyetçi Hareket Partisinin o dönemdeki bakanlarıdır. Siz hâlâ 2002’deki 12,29 ve 8,5 milyon üzerinden siyaset yaparken Milliyetçi Hareket Partisine dönüp de “Siz ‘Onu vereceğim.’ diyorsunuz ama 2002’de bütün sorunlar masadaydı.” derseniz ben kendi adıma yutmaya çalışsam bile partim adına bu lafı yutmam.

İkinci bir şey daha söylemek istiyorum: Engellilere yapılan hiçbir şey çok değildir. “500 bin liralık bütçe ayırdık, devasa bir bütçe.” diyen değerli arkadaşım, 5 milyara ak saray yaptırmak çok mu ucuzdu? Onun için engelliye yapılmış veya bu ülkedeki insanlar rahat hareket edebilsin, ulaşabilsin, erişebilsin diye yapılmış hiçbir şey devasa ve çok bir bütçe değildir, bu milletin hepsinin anasının ak sütü gibi helaldir. Dolaylı verginin en yüksek olduğu ülkedeyiz. Vergi vermeyen hiçbir vatandaş yok, herkesin kendi emeğiyle yapılmıştır onlar. Evlerinde çocuklarına, yakınlarına bakanların, engellilerin aldığı maaş, kendisinin verdiği dolaylı vergiyle anasının ak sütü gibi helaldir ve azdır.

Milliyetçi Hareket Partisi iktidar olduğunda, bunların hepsi artırılmakla birlikte on iki ayda engellilerin eğitimle ilgili bütün sorunlarını çözeceğimizi 2011 yılında Sayın Devlet Bahçeli söylemişti, 2014 yılında burada tekrarlamaktan ben çok mutluyum.

AHMET YENİ (Samsun) – Demek ki hiç olmayacak bunlar.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Çok ayıp, çok ayıp, Ahmet Bey, laf atıyorsun!

RUHSAR DEMİREL (Devamla) – İnşallah, yaptığımız diğer çalışmalardan da bu kadar istifade edersiniz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşları tarafından, engellilerin ve engelli yakınlarının karşı karşıya oldukları sosyolojik ve psikolojik sorunların (10/207); Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşlarımızın sorunlarının (10/358); Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve arkadaşları tarafından, zihinsel engelli bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen hizmetlerin nitelik ve yeterlik bakımından (10/826); İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve arkadaşları tarafından, engelli vatandaşların sorunlarının (10/1151); araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.07

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: :Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA(Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

3.- CHP Grubunun, Zonguldak Milletvekilleri Mehmet Haberal, Ali İhsan Köktürk ve 22 milletvekili tarafından, Zonguldak'tan dışarıya göçün nedenlerinin araştırılması ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 7/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3/12/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 3/12/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Engin Altay

                                                                                                      Sinop

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Zonguldak Milletvekilleri Mehmet Haberal, Ali İhsan Köktürk ve 22 milletvekilince Zonguldak'tan dışarıya göçün nedenlerinin araştırılması ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 7/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1075 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 3/12/2014 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Zonguldak’tan dışarıya göçün nedenlerinin araştırılarak ortaya konulması ve göçün önlenmesine yönelik tedbirlerin saptanması amacıyla Meclise vermiş olduğumuz araştırma önergemizin bugün görüşülmesini içeren Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, hepimizin bildiği gibi, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, yarın da 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Ben, az önce konuşan arkadaşlarımız gibi, tüm engelli yurttaşlarımızın 3 Aralık Dünya Engellileri Günü’nü kutluyorum ve tüm yurttaşlarımız için engelsiz, barış içerisinde, huzur içerisinde bir Türkiye ve dünya diliyorum.

Ayrıca, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü öncesinde, Kozlu’da, Kilimli’de, Elbistan’da, Soma’da, Ermenek’te, Mustafakemalpaşa’da, Türkiye'nin dört bir tarafında, yerin yüzlerce metre altında iş kazalarında, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren tüm maden şehitlerimizi saygı ve şükranla anıyorum ve bir daha ulusumuzun bu acıları yaşamamasını, gereken önlemlerin alınmasını Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir kez daha dile getirmeyi bir görev, bir vazife sayıyorum.

Değerli milletvekilleri, Zonguldak çok küçük bir yerleşim birimiyken taş kömürünün bulunmasından sonra hızla büyüyerek göç almaya başlamış, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde cumhuriyetimizin kurulmasından sonra, 1924 yılında cumhuriyetimizin ilk ili olmuş, Taşkömürü’yle, ÇATES’iyle, ERDEMİR’iyle, KARDEMİR’iyle -yani demir çelik fabrikalarıyla- ve diğer üretim alanlarıyla Türkiye'nin en önemli sanayi kentlerinden biri hâline gelmiştir.

Üretim ve sanayileşme Zonguldak’ı, başta Trabzon ve Rize gibi Doğu Karadeniz illeri olmak üzere Türkiye'nin dört bir tarafından ekmeğini, aşını kazanmak üzere yurttaşlarımızın kendisine mesken edindiği yeni bir yaşam alanına döndürmüştür. Ancak 1980’li yıllardan sonra Türkiye’yi de etkisi altına almaya başlayan neoliberal politikalar Zonguldak’ı da önemli ölçüde etkilemiş, yerli üretime sırt dönülmesi, ithalata yönelik politikalara ağırlık verilmesi, başta Zonguldak’ın can damarı olan Türkiye Taşkömürleri Kurumu olmak üzere Zonguldak genelinde tamir edilmez derin yaralar açmıştır.

2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelmesiyle “sosyal devlet” anlayışının yerine ikame edilmeye çalışılan “müflis tüccar devlet” anlayışıyla ise emeğin başkenti Zonguldak tamamen gözden çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık iktidarında Zonguldak’a baktığımızda karşımıza oldukça acı bir tablo çıkmaktadır. Sadece Zonguldak’ın değil, tüm Türkiye'nin en stratejik kurumlarından biri olan Türkiye Taşkömürü Kurumunda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde çalışan sayısı 16 binler düzeyindeyken –net rakam olarak 15.792 iken- geçtiğimiz 2014 yılının Eylül ayı rakamları itibarıyla çalışan sayısı maalesef 9.240’a düşmüştür. Aynı zamanda, istihdam azalmasına paralel olarak üretim de 2,2 milyon tondan 1,3 milyon tonlara gerilemiştir ve bugün Zonguldak limanlarına, kömürün başkenti Zonguldak limanlarına maalesef ithal kömür indirilmektedir. Bütün bunlara karşın, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin 2011 seçimlerinde “TTK’ya 2.500 işçi alacağız.” sözünü yerine getirmemeleri nedeniyle bugün Zonguldak’taki Türkiye Taşkömürü Kurumu 4.760 norm kadro eksiğiyle ayakta kalmaya, tutunmaya çalışmaktadır.

Yine, bu dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık iktidarı döneminde 11’i aşkın il müdürlüğü veya genel müdürlük kapanmış, il dışına taşınmıştır. ÇATES’in özelleştirilmesi ve diğer özeleştirmeler, Karadeniz Ereğli ve Alaplı bölgesinde, ERDEMİR’de kriz gerekçesiyle işçi, çalışan ücretlerinin geriye çekilmesi ve işçi sayısının azaltılması, yine, tersaneler bölgesinde yaşanan kriz nedeniyle 7 bini aşkın işçimizin bir anda işsiz kalması, Devrek ilçemizi yıllardır ayakta tutan ve yaşam kaynağı olan askerî taburun Devrek’ten ayrılarak başka bir yere gönderilmesi maalesef Zonguldak’ın var olan sorunlarını daha da derin, daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir.

Bunların yanı sıra, teşvik uygulamalarında Zonguldak’ın üvey evlat muamelesi görmesi, önce teşvikli illerin kapsamı dışında bırakılması, daha sonra sektörel teşvike geçildiğinde Zonguldak’a uygun düşmeyen bir sektörel teşvik elbisesinin Zonguldak’a giydirilmesi, giydirilmeye çalışılması maalesef Zonguldak’taki bu geriye gidişin tuzu biberi olmuştur. Bu teşvik adaletsizliğinin sonucu olarak, Zonguldak, kendi yapısı ve kaynaklarına uygun olan yatırımcıyı maalesef Zonguldak’a çekmeyi başaramamıştır. Dün umut olan Çaycuma Organize Sanayi Bölgesi bugün birkaç orta ölçekli firma dışında küçük firmalarla ve atıl kapasiteyle varlığını sürdürmektedir.

Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Zonguldak, genel bütçeden hak ettiği payı da alamamış, genel bütçeye verdiğinin yarısını alabilen bir il durumuna düşürülmüştür.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye’de sadece 12 il genel bütçeye verdiğinden azını almaktadır ve maalesef, Zonguldak, yıllarca ülke ağır sanayisini omuzlarında taşıyan Zonguldak, genel bütçeye verdiğinin azını alan, yarısını alan 12 ilden bir tanesidir. Örneksemek gerekirse, 2011 yılı rakamlarıyla, Zonguldak genel bütçeye 1,4 katrilyon lira vermiş ancak bunun yarısı kadarı olan 773 milyar TL’yi geri alabilmiştir ve bu rakamlar, bu tablo maalesef, şu anda geride bıraktığımız yıllarda da değişmemiştir.

Kamu yatırımlarına bakıldığında da Zonguldak oldukça geri sıralarda yer almıştır. Türkiye vergi ödeme sıralamasında Zonguldak en fazla vergi ödeyen illerin başında gelmesine rağmen kamu yatırımlarında da maalesef, yine en az kamu yatırımı alan illerin başında gelmektedir. Zonguldak, 2013 yılı Ocak-Mart dönemi itibarıyla 727 milyon TL vergi tahsilatıyla Türkiye’de 19’uncu sıradadır. Ancak değerli milletvekilleri, vergi ödeme sıralamasında 19’uncu olan Zonguldak maalesef, kamu yatırımlarında 133 milyar TL’yle 57’nci sıradadır. Yani vergi ödeme sırasında Zonguldak 19’uncu sırada, en fazla vergi ödeyen illerin başında ancak kamu yatırımlarından yararlanmada da 57’nci sırada, en az kamu yatırımı alan illerin başında. İşin daha da acı tarafı, Zonguldak’taki kamu yatırımlarının yıllar itibarıyla mütemadiyen azalmış olmasıdır. Değerli arkadaşlar, 2011 yılına baktığımızda, Zonguldak, az önce ifade ettiğimiz gibi, 179 milyon TL’lik kamu yatırımı almış, bu kamu yatırımı 2012 yılında 161 milyon TL’ye gerilemiş, 2013 yılında ise Zonguldak’ta bu düşüş daha devam etmiş ve 133 milyon TL’lik kamu yatırımı gerçekleşmiştir. Yani Zonguldak sadece az kamu yatırımı alan illerin başında olmakla kalmamakta, aldığı kamu yatırımı maalesef, yıllar itibarıyla mütemadiyen, artması gerekirken düşmektedir.

Bu gelişmelere paralel olarak Zonguldak’ta kapanan esnaf sayısı büyük rakamlara ulaşmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 yılından 2011 yılına kadar aradaki dokuz yılda cumhuriyet tarihinde rekorlar kırılmış Zonguldak’ta. Sadece 25.825 esnaf 2002-2011 yılları arasında maalesef kepenk kapatmıştır ve esnaflarımızın bu kepenk kapatma hızı mütemadiyen büyük bir hızla sürmektedir. Bugün ayakta kalan esnaflar da SGK’ya prim borçlarını dahi ödeyemez durumdadır. Geçtiğimiz yıl sonu itibarıyla Zonguldak’taki her 100 esnaftan 69’unun maalesef SGK’ya, Sosyal Güvenlik Kurumuna borcu bulunmaktadır. Esnaflarımız bugün Zonguldak’ta maalesef prim borcunu ödeyemeyecek hâldedir.

Yine, değerli milletvekilleri, Zonguldak’ta, çalışan ve emekli oranlarına baktığımızda da bu kötü gidişin yansımalarını görmek, çok somut, açık yansımalarını görmek maalesef mümkündür. Zonguldak emeğin başkentiyken, istihdamın başkentiyken, Zonguldak’ta AKP döneminde ilk kez, emekli sayısı çalışan sayısının önüne geçmiştir. Bugün itibarıyla Zonguldak’ta 149 bin emekli vardır, 126 bin çalışan vardır. Yani, bugün Zonguldak, sözde intibak yasasıyla açlık ve yoksulluk sınırına mahkûm edilen, emeklinin sırtına yaslanarak ayakta kalan, terk edilmiş bir madenci kasabasına dönüşmüştür.

Keza, değerli arkadaşlar, istatistiklere baktığımızda, ekonomik ve sosyal gelişmişlik sıralamasında, AKP iktidara geldiğinde 19’uncu sırada olan Zonguldak, maalesef, AKP’nin ilk on yılında 10 basamak birden düşerek 29’uncu sıraya gerilemiştir. Her seçim döneminde ısıtılarak önümüze konulan Filyos Liman Projesi’yle ilgili, maalesef, aradan geçen on iki yıla ve ihale tarihinden bu yana aradan geçen dokuz aya rağmen somut bir ilerleme kaydedilememiştir. Cumhurbaşkanlığı Köşkü için, kaçak saray için 1,4 katrilyon lira rakamı harcayabilen siyasal iktidar, bunun üçte 1’i, dörtte 1’i kadar rakamı Batı Karadeniz’in kurtuluş projesi olan Filyos Liman Projesi için harcayamamış, on iki yılını, hibe almak amacıyla Avrupa Birliği fonlarının kapısında bekleyerek geçirmiştir.

Bu olay, buradaki yansımalar tabii spora da, kültüre de yansımış, Zonguldakspor 3. Ligden amatör lige düşmüş, şu an 3. Ligde, kapalı tribünü seyirciye kapalı, son derece yetersiz bir statta maçlarını oynamak zorunda kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Karadeniz’in Efes’i Tios Antik Kenti de maalesef, Kültür Bakanlığından yeterli ödeneği alamamıştır.

Evet, değerli arkadaşlar, konuşacak çok şey var. Ancak, bundan sonraki, tabii, inşallah yeni konuşmalarımızda, diğer ifade edeceklerimizi de Meclis tutanaklarına geçirmek istiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerimizle, araştırma komisyonu kurulması önerimize muhalefet partilerinin destek vereceğini biliyoruz ama iktidar partisinden de, başta Zonguldak milletvekillerinden de destek bekliyoruz.

Saygılarımı sunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Özcan Ulupınar, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun Sayın Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına aleyhte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla tüm engellilerimizin ve 4 Aralık Dünya Madenciler Günü dolayısıyla madencilerimizin bu günlerini kutlayarak konuşmama başlamak istiyorum. Tüm maden şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

2002 yılında yeni kurulan AK PARTİ yüzde 10 barajını aşarak Türkiye’de tek başına iktidar olmuştur. Milletimizden aldığı bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirmek için yapmış olduğu çalışmaları sistemli, ivedi, planlı bir şekilde gerçekleştirdiği için her seçimde milletimizin teveccühünü kazanmıştır.

Değerli milletvekilleri, muhalefet partilerimiz tarafından zaman zaman, emeğin başkenti Zonguldak ilimizle ilgili verilen grup önerileriyle ilgili, bizden önceki milletvekili arkadaşlarım da bu kürsüde verilen önergelerle ilgili ilimizde yapılan çalışmaları ifade etmişlerdir. Bugün acı bir gerçeği Zonguldaklı hemşehrilerimle paylaşmak istiyorum.

Maalesef seçim vaadiyle, iktidar kaygısıyla Zonguldak ilimizden ayrılan iki güzide ilçemiz olan Bartın ve Karabük’ün il yapılmasıyla birlikte, emeğin başkenti olan Zonguldak’ımız küçülmüştür. AK PARTİ iktidarlarıyla birlikte, geçmişte yapılan bu hatalardan dolayı ilimizle ilgili her alanda çalışmalar başlatılarak sadece kömüre bağlı olan bu ilimize alternatif iş olanakları oluşturmak kaydıyla nitelikli çalışmalar yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, emeğin başkentinde yapmış olduğumuz çalışmalara baktığımızda Zonguldak, enerji ve liman merkezi, aynı zamanda üniversite ve sağlık noktasında da büyük atılımları gerçekleştirdiğimiz değerli bir kentimizdir. Eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, KÖYDES’te, BELDES’te ve sayacağımız birçok alandaki yatırımlarla siyasi vaatler uğruna kendi kaderine bırakılmış olan Zonguldak’ımıza Türkiye'nin gerisinde kalmayan yatırımlar yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz çünkü bizim felsefemiz seçim felsefesi değil, hizmet felsefesidir.

Özellikle, ulaşımda bizden önce sadece 16 kilometre duble yol varken şu anda hedefimiz olan 150 kilometre duble yolu bitirme çabaları hızlı bir şekilde devam etmektedir.

1993-2002 yılları arasında 126 milyon TL, 2003-2014 yılları arasında 1 milyar 126 milyon TL olmak üzere toplam 1 milyar 252 milyon TL ilimize yatırım yapılmıştır.

Alaplı bölgesinde 9 tünel ve çevre yolu bizim dönemimizde tamamlanıp Alaplı’dan Ereğli’ye, Ereğli’den Zonguldak’a gelen duble yol çalışmaları da kısa sürede tamamlanacaktır.

Ayrıca, Ereğli-Kepez-Kandilli yol ayrımı ve Ilıksu-Kozlu beldesi arasındaki duble yol çalışmasının ihalesi yapılıp yapım çalışmasına başlanılmıştır.

Sapça, Üzülmez-1 ve 2 tünelleriyle Mithatpaşa Tüneli yapımına devam edilmektedir. Devamında Kilimli Sahil Yolu Projesiyle Filyos’a duble yolla bağlanacaktır.

Devrek-Ereğli arasındaki yol çalışmaları ve Yeniçağa’dan Zonguldak’a kadar olan duble yol çalışmaları devam ediyor.

İlimizde bulunan Çaycuma Havaalanı bizim dönemimizde aktif hâle getirilmiş, yurt dışı uçuşlar başlamıştır. Bunun yanında, sağlıkta büyük atılımlar olup özellikle Devrek’te 100 yataklı hastane, Çaycuma’da yine 100 yataklı ek proje, Karadeniz Ereğli’de 400 yataklı hastanelerimizin yapımları tamamlanmıştır.

Ereğli Devlet Hastanemiz hizmete girmiş olup –ve özellikle Devrekli hemşehrilerimize burada bir müjde vermek istiyorum- Devrek Devlet Hastanemiz bu ay içinde hizmete girecektir. Zonguldak merkezde 400 yataklı hastanemizin yapımına başlanmıştır.

Eğitimde Bülent Ecevit Üniversitemiz, 11 fakülte, 3 enstitü, 3 yüksekokul, 7 meslek yüksekokulu ve 1 konservatuvarla hizmet vermektedir. 2002 yılında toplam öğrenci sayısı 14.175 iken bugün merkez, Alaplı, Ereğli, Çaycuma, Devrek ve Gökçebey ilçelerimiz olmak üzere toplam öğrenci sayısı 26.894’tür. Üniversitemiz Ocak 2013 dünya üniversiteler sıralamasında 21.250 üniversite arasından 2.020’nci sıraya yükselmiştir.

Merkezde bin yataklı yarı özel, Alaplı’da 500 yataklı öğrenci yurtlarımız tamamlanıp hizmete açılmıştır. İlimiz merkez ve Devrek’te 300 kapasiteli öğrenci yurtlarımızın inşaatı devam etmektedir. 2015 yılında, Eylül ve Aralık ayında bu yurtlarımız öğrencilerimizin hizmetine girecektir. 2016 yılında ilimiz merkezde de bin yataklı öğrenci yurdumuz hizmete girecektir.

2012-2013 eğitim ve öğretim yılında Karaman Amele Birliği 24 derslikli okulumuzla Devrek Sabahat-Cemil Ulupınar Sosyal Bilimler Lisemizi hizmete açtık. Sabahat-Cemil Ulupınar Sosyal Bilimler Lisesi 200 yataklı pansiyonumuz da 2014-2015 eğitim ve öğretim yılında öğrenci kabul etmeye başlamıştır.

Zonguldak merkezde, Ereğli’de ve Devrek’te, öğretmen evlerimizle birlikte, 4 olan anaokulu sayısı 19’a çıkmış, mevcut 37 tane olan lise sayımız bugün itibarıyla 79’a ulaşmıştır. Amacımız, eğitim alanında olduğu gibi diğer alanlarda da ilimizi en yüksek seviyeye ulaştırmaktır.

Yine bizim iktidarımız döneminde Alaplı ilçemiz hükûmet konağına kavuşmuş, bunun yanı sıra Devrek ve Ereğli ilçelerimizde de adalet sarayı binalarının yapımı tamamlanmıştır. Ayrıca, merkezde de ek adalet sarayı binasının da yapımı tamamlanmak üzeredir. Beycuma Açık Cezaeviyle ilgili çalışmalar da devam etmektedir.

Zonguldak merkez, Alaplı Gençlik Merkezi proje çalışmaları devam etmektedir. Zonguldak Gençlik Merkezi hizmete açılmıştır. Çaycuma Gençlik Merkezinin yapımı devam etmektedir. Zonguldak Merkez Spor Salonu inşaatı bitmek üzeredir. Devrek tribün inşaatı yüzde 50 oranında tamamlanmıştır. Kandilli beldemizde, Alaplı ve Devrek ilçemizde sentetik çim yüzeyli futbol sahalarının yapımı tamamlanmış ve hizmete açılmıştır. Merkez spor salonu inşaatı, Alaplı Gümeli Spor Salonu yapımı yüzde 95 oranında tamamlanmıştır. Kilimli Gençlik Merkezi ve kapalı yüzme havuzunun yapımına devam edilmektedir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız tarafından yapılan, Zonguldak ve Devrek’teki huzurevlerimiz hizmete açılmıştır. Devrek ilçemizde 100 yataklı huzurevinin ihalesi ve Devrek’te yapılan sevgi evlerimizin yapımı tamamlanmış olup önümüzdeki günlerde hizmete girecektir. İlimizde devam eden 3 adet engelsiz yaşam merkezi projesi bulunmaktadır.

Geçmişte yapılan yanlış yatırımlar sonucunda haftada tek bir gün Zonguldak’a su verilirken bizim dönemde özellikle hem çevre hem su konusundaki geçici olan çözümler kalıcı hâle getirilmiş, Doğanlı Barajı açılarak Zonguldak’ın her gün suya kavuşması sağlanmıştır.

İlimize 2003-2013 yılları arasında Orman Genel Müdürlüğü tarafından günümüz fiyatlarıyla 22 milyon 522 bin TL yatırım yapılmıştır. Ağaçlandırma çalışmaları kapsamında 2003-2013 yılları arasında 162.420 dekar arazide çalışma yapılarak 11 milyon 80 bin adet fidan dikilmiştir. 2014 yılında ağaçlandırma ve toprak muhafaza projeleri kapsamında 4 bin dekar alana 48.400 adet fidan dikilecektir. İlimizde 15 adet mesire yeri, 1 adet şehir ormanı ve arıcılığı geliştirmek için 2 adet bal ormanı kurulmuştur. 2014 yılında 3 adet mesire yeri tesis çalışması devam etmektedir. 2003-2013 yılları arasında ORKÖY çalışmaları kapsamında, orman köylerinde yaşayan 4.124 aileye 9 milyon 524 bin TL ferdî proje kredisi verilmiştir. Zonguldak merkezde maden müzesi yapımı tamamlanmış olup önümüzdeki süreçte açılışı yapılacaktır.

Uzun Mehmet tarafından 8 Kasım 1829’da taş kömürünün bulunmasıyla Zonguldak Türkiye'nin stratejik önemi en fazla olan illeri arasında yer almıştır. Yerin metrelerce altında, madencilerimizin her kazma vuruşunda akıttığı terin ekonomiye önemli katkı sağladığı gerçeği yadsınamaz. Bu madenler, binlerce kişiye ekmek, iş, aş verdi; ekonomiye katkıda bulundu; sadece ekonomiye değil, bölgemizin sosyal ve kültürel yaşantısına hayat verdi. Bizim dönemimizde Türkiye Taşkömürü Kurumuna 5.226 işçi alınmıştır. TTK’ya işçi alınması konusunda il milletvekilleri olarak girişimlerimiz devam etmektedir. Bunun yanında, yıllardır konuşulan Filyos Vadi Projemiz var. Bizim dönemimizde sedde çalışmaları başlamış, Bakanlar Kurulu kararıyla endüstri bölgesi olarak ilan edilmiştir. İhalesi 2014 Mart ayında yapıldı, ödenek ayrıldı.

Bölgemizin istihdam ve kalkınması için var gücümüzle çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz. Yıllardır muhalefet partileri tüm Türkiye'de olduğu gibi ilimize de yapılan yatırımları görmezden gelme gayreti içindedir fakat milletimiz yapılan çalışmaları takdir ederek, partimizin yükselerek on iki yıl iktidarda kalmasını sağlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle CHP grup önerisine katılmadığımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Engelliler Günü. Türkiye’nin de bir engeli var. Türkiye’nin önündeki en büyük engel olan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından bu ülkenin bir an önce kurtulmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Millet karar verecek, millet!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin, Zonguldak’tan dışarıya göçün nedenlerinin araştırılarak ortaya konulması ve göçün önlenmesi konusunda alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla verdiği Meclis araştırması önergesini olumlu buluyorum, çok teşekkür ediyorum kendilerine.

Bu konuda Zonguldak’ın sorunlarını bize dile getiren Sayın İl Başkanımıza ve İl Yönetim Kuruluna da ayrıca teşekkür ediyorum. Kendileri de bu konuda ciddi şikâyetçiler, bu konuda ciddi sıkıntıları var. Diyorlar ki: “On iki yıldır elle tutulur hiçbir yatırım yok Zonguldak’ta. 11 milletvekilimiz vardı, 5’e düştü. Burasını enerji santrallerine yataklık yapan bir şehir hâline getiriyor. Burada da kanser vakaları her gün biraz daha çoğalıyor. Nüfus, bu şekilde devam ederse bizim milletvekilimiz sayımız 5’ten 4’e düşer. Duble yolları bitmeyen tek vilayet Zonguldak.” Her yerde duble yollarla ilgili övünürsünüz ya, orada henüz hiç bitmemiş. Bunu ilettiler, ben de burada kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Zonguldak genel bütçeden hak ettiği payı alamamış, kamu yatırımlarında oldukça geri sıralarda yer almıştır. Bakın, 2011 yılında Zonguldak genel bütçeye 1 milyar 372 milyon 958 bin lira vermesine karşın ancak bunun ne kadarını alabilmiş? Sadece 773 milyon Türk lirasını geri alabilmiş. Yani ne olmuş? Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Zonguldak genel bütçeye verdiğinin yarısını alan bir il durumuna düşmüş. Bugün, Zonguldak, genel bütçeye verdiğinden azını alan 12 ilden 1 tanesi. Oysa Zonguldak’ın böyle bir tabloda olmaması gerekiyordu. Tabii ki hayır, olmaması gerekiyor bence de. Neden? Çünkü bu taş kömürü şehri, küçük bir yerleşim birimiyken taş kömürünün bulunmasının ardından, sonra, 1924 yılında cumhuriyetin ilk ili olmuş demir çelik fabrikaları ve diğer üretim alanlarıyla ülke ağır sanayisinin en önemli şehirlerinden biri olmuştur. Ancak bugün tartıştığımız noktada çok farklı bir yerdeyiz. Neden mi? 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin göreve gelmesiyle Türkiye Taşkömürü Kurumunun 16 binlerde olan çalışan sayısı 10 binler seviyesine; 2,2 milyon ton olan yıllık üretim 1,5 milyon ton düzeyine gerilemiş. Bununla kalmamış, Zonguldak’taki pek çok il müdürlüğü ve genel müdürlük ya kapanmış ya da il dışına taşınmış. Bunun gibi birçok olumsuz gelişme, bir zamanlar Türkiye'nin dört bir tarafından göç alan Zonguldak’ı dışarıya göç veren iller arasına sokmuş. Zonguldak’ta ekmek parası peşinde koşan insanımız ne yapsın? 2011 yılında Zonguldak’ta gerçekleşen 179 milyon liralık kamu yatırımı 2012’de 161 milyona, 2013 itibarıyla da 133 bin liraya düşmüş. Yani, Sevgili Özcan Ulupınar kardeşim, hani o kaçak saray var ya, onun vazedilen, ona yapılan harcamanın sadece onda 1’i Zonguldak’a layık görülmüş. Bilginize arz ediyorum.

Görüldüğü gibi Zonguldak yok denecek kadar az kamu yatırımı almış ve bu pay da her yıl azalmıştır. Zonguldak, tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Sadece Zonguldak mı? Hayır, bütün Batı Karadeniz öyle. Kastamonu daha mı iyi? Daha bile kötü belki de. Maalesef o bölgeler Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından ihmal ediliyor. Yıllardır ülkesine, milletine değer yaratan, kaynak aktaran ve haklı olarak “emeğin başkenti” sıfatını kazanan Zonguldak, yaklaşık on yıldır sürekli küçülüyor ve göç veriyor. Küçük bir mahalleyken Türkiye'nin dört bir yanından gelerek 3 il olacak kadar büyüyen Zonguldak, artık sayenizde bir kasabaya dönmüş durumda. Bölgemiz ekonomisine yön veren Türkiye Taşkömürü Kurumu, tarihinin en düşük sayıda işçisiyle en düşük üretimini yapıyor, Türkiye Taşkömürü Kurumu küçülüyor. Zonguldak’ta durum bu kadar kötüyken, üstüne üstlük, yeni sektörlere ait de hiçbir yatırım yok Zonguldak’ta.

Türkiye’yi kara yolları, demir yolları, hava yolları ağıyla örmekle övünen Hükûmet, Zonguldak’a ulaşımı kolaylaştıracak hiçbir yatırımı yapmadı. Karınca hızıyla göstermelik çalışmalar yapıyorlar sadece. Böylece, ulaşım sorunu olan bölgeye hiçbir yatırımcı da gelmiyor doğal olarak. Zonguldak bunu hak etmiyor. Zonguldak verdiği verginin karşılığı yatırım istiyor, o yatırımı da alamadı bugüne kadar. İktidar, Zonguldak’tan alıyor başka illere yatırım yapıyor. Zonguldaklı gençler oralara göç ederek çalışmak zorunda kalıyor. Zonguldak göz göre göre eritiliyor.

Ankara’dan Zonguldak’a kara yoluyla gittiğinizde Bolu sınırına kadar yolda bir sıkıntı yok ama Zonguldak il sınırına geldiğinizde Zonguldak’a kadar olan yolların bazı bölümleri âdeta trafik kazalarına davetiye çıkarırcasına bozuk, isterseniz gidip bir bakın. İktidar partisinin Zonguldak milletvekilleri bu yollardan defalarca gelip gitmelerine rağmen neden buna sessiz, anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu.

Zonguldak’ın nüfusu 2010 yılında 619.700 iken 2011 yılında 612.406’ya, 2012 yılında da 606 bine düşmüş. Yani hani fukaralığıyla dert yandığımız Zonguldak’ta yaşayan 606 bin vatandaşın her birine bin dolar verseniz bu, sadece ve sadece sizin o kaçak saraya harcadığınız para kadar olur, fazla bir para değil. 2013 yılında da Zonguldak’ın nüfusu azalmaya devam etmiş, 601 bin olarak gösterilmiş. Bu rakam Zonguldak Valiliğinin İnternet sitesindeki rakamları. Zonguldak’ın her yıl binlerce göç verdiğini ortaya koymakta bu rakamlar. Bu zaviyeden bakınca da durumun ne kadar ürkütücü olduğunu görmek mümkün.

Esnafın hâli de perişan Zonguldak’ta. Adalet ve Kalkınma Partisinin geldiği 2002 yılı ile 2011 yılları arasında tam 25.825 esnaf Zonguldak’ta kepenk kapatmış. 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelmesiyle sosyal devlet anlayışının yerine hâkim olan tüccar devlet anlayışı Zonguldak’ın bugünkü içler acısı durama gelmesine neden olmuştur. Zonguldak’ta işsiz kalan kömür madencilerinin çaresiz bekleyişi de sürmekte. Maden işletmecileri ise bu çaresizliği kendi lehlerine çevirmenin yollarını aramaktadır, “Eğer biz madenleri açmazsak kaçak ocaklar açılır, bu daha da çok ölüm demektir.” demektedirler.

Ortada başka acı bir gerçek daha var: Sorun çözülmezse Zonguldak tamamen boşalacak, daha çok madenci iş aramak için yatağını yorganını sırtlayıp göçe devam edecekler.

Uzun yıllar ülke ağır sanayisini omzunda taşıyan bu taş kömürü şehri bu kötü tabloyu, bu telafisi zor göç tablosunu asla ve kata hak etmemektedir. Bu nedenle, Zonguldak’la ilgili Meclis araştırması acilen açılmalı ve gereken tedbirler ivedilikle alınmalıdır.

Burada bir sözüm de Cumhuriyet Halk Partisine: Zonguldak’ta yerelde Cumhuriyet Halk Partisi egemen ama maalesef belediyeler de Zonguldak’a gerekli hizmeti verememektedir. Bu konuda yerel yöneticilerin de tarafınızdan uyarılmasını özellikle, hassaten rica ediyorum. Çünkü Zonguldak ülke bütçesinden pay alamadığı gibi, yerelde de maalesef hizmet alamıyor, Zonguldak’a hiçbir şey yapılamıyor.

2011 seçimleri için Zonguldak’a giden Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli, orada, yolda bir arkadaşımıza verdiği sözlerle şunu ifade ediyor, “Allah bize fırsat versin.” diyor. Zonguldak’ın bu yollarını gördükten sonra Zonguldak için devletin gerçekten ayrı bir devlet politikası izlemesi gerekiyor. Cenab-ı Allah’ın, inşallah, Milliyetçi Hareket Partisine vereceği iktidarla Zonguldak bu makûs talihini yenecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – 69’a göre, sataşma nedeniyle söz istiyorum Sayın Başkan. Belediye başkanlarımıza yönelik bir sataşma var, söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne söyledi, sataştı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çok çalışsınlar dedim ya!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – “Belediye başkanları hizmet veremiyor. Cumhuriyet Halk Partisine söyleyecek sözüm var, yeteri kadar hizmet veremiyor.” dedi. Sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk.

Aslında sataşma yok ama sataşma nedeniyle söz veriyorum.

Buyurun, iki dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Değerli milletvekilleri, yeniden saygıyla selamlıyorum.

Sayın Lütfü Türkkan’ın söylediklerinin büyük bir bölümüne katılıyorum ancak Zonguldak’taki Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerine ilişkin söylemlerine katılmam mümkün değil. Maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerinin büyük bir bölümü Adalet ve Kalkınma Partisinden alınan belediyeler. İktidar belediyeleri olmasına rağmen hiçbirinin iş aracı, makinesi, alet ve edevatı yok; olmadığı için Cumhuriyet Halk Partisi yerel yönetimler başkanlığında kardeş belediye uygulamasına geçerek bugün Cumhuriyet Halk Partisinin büyük belediyelerinin katkı ve desteğiyle Zonguldak’a hizmet etmeye çalışıyor. Çok da başarılı, son derece sınırlı olanaklarla çok güzel işler yapıyorlar belediye başkanlarımız.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ali İhsan Bey, Genel Başkanınız örnek verdi, “Belediyeleri nasıl yönetiyorsak Türkiye’yi de öyle yöneteceğiz.” dedi.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Zonguldak merkezde de belediye başkanımız doğal gazı getirdi, 25 milyon euroluk arıtma tesisini faaliyete soktu. Bugüne kadar, cumhuriyet tarihinin en büyük makine parkını oluşturdu. Ben buradan Zonguldak Belediye Başkanımızı yürekten kutluyorum.

Sözlerimin geri kalan bölümünde Sayın Özcan Ulupınar’a iki soru sormak istiyorum. Sayın Ulupınar, az önce, yaptığınız hizmetleri okudunuz, o zaman, ben size sormak istiyorum: Türkiye'nin nüfusu her yıl artarken, binde 14 artarken Zonguldak’ın nüfusu niye binde 8 azalıyor? Türkiye'nin nüfusu her yıl artarken Zonguldak son üç yılda niye 45 bin göç verdi? Bir Devrek ilçesi kadar göç verdi. İntihar oranları niye Türkiye ortalamasının üzerinde? TÜİK’in mutluluk, mutsuzluk oranlarına göre Zonguldak halkının mutluluğu niye Türkiye ortalamasının altında? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Zonguldak ziyaretinde Sayın Cumhurbaşkanı “Hem batıda hem deniz kenarında olan Zonguldak’a bu göç tablosu, bu geri kalmışlık yakışmıyor.” diye söyledi, niye Zonguldak’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu tablonun Zonguldak’a yakışmadığını ifade etti?

Sayın Ulupınar, rutin iktidar hizmetlerini burada Zonguldak’ı kalkındıran projeler gibi sunuyorsunuz ama 5 bine yakın madencisini yerin yüzlerce metre altında kaybetmiş Zonguldak böyle bir tabloyu, böyle bir Zonguldak tablosunu hak etmiyor. İnşallah, 2015 yılındaki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Zonguldak’a hak ettiği hizmeti bizler götüreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın hatip benim ismimi zikrederek sataşmada bulundu, iki dakika söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne diye istiyorsunuz Sayın Ulupınar?

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Hem MHP’li hatip hem de CHP’li hatip ismimi zikrederek Zonguldak’a hizmetlerin yapılmadığını ifade ettiler, onunla ilgili söz istiyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye… Sayın Ulupınar’ın sözü anlaşılmıyor.

Tekrar eder misiniz?

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Zonguldak’a hizmet yapılmadığını ismimi zikrederek ifade ettiler, söz istiyorum efendim, cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ulupınar, size de iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, “Zonguldak’a hizmet yapılmadı.” demedi; bilakis “Yaptığınız hizmetleri anlattınız.” dedi.

7.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın CHP grup önerisi üzerinde ve Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Değerli arkadaşlar, ben aslında yapılanları tam anlatamadım, anlatmak için de zaman kâfi değil. Ne kadar çok mücadele ettiğimizi de Ali İhsan Bey, halkımız çok iyi biliyor. Hep beraber Zonguldak’ı kalkındırmaya mücadele ediyoruz, çalışıyoruz, oradaki yaşam standardının artırılması için.

Yalnız, Zonguldak -biraz önce de söyledim- 90’lı yıllarda çok göç verdi. Zonguldak 80 ilden göç almış bir maden şehri. Kilimli ve Kozlu dönemimizde -iki beldemiz- ilçe oldu ama önceden –siyaset- seçimler zamanı Bartın ve Karabük ilçelerimiz Zonguldak’tan ayrılarak il yapıldı, bunun sorumlusu iktidarımız değil. Son yıllarda, evet, az göç var, bütün Anadolu’da olduğu gibi var. Cumhurbaşkanımızın söylediğini yanlış anlamışsınız. Cumhurbaşkanımız orada yüzde 8’lik göçten bahsetti, binde 8 göç, orada bir yanlış anlaşılma oldu, bunu düzeltmek istiyorum.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Binde 8 zaten.

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Sayın Başkanım, bir de Filyos Türkiye'nin 3’üncü büyük limanı. 19 Martta biz bunun ihalesini yaptık, tüm engellemelere rağmen yaptık. Yedi aydır Kamu İhale Kurumunda bunun incelemeleri, araştırmaları sürüyor ama dün talihsiz bir olay oldu, onu söylemediniz burada. Maalesef, mahkeme yürütmeyi durdurdu. Çaycuma’nın CHP’li Belediye Başkanının yapamadığını mahkeme yaptı. Sizin ilçenizdeki belediye başkanı -siz de biliyorsunuz- kamulaştırmayı durdurmak için mahkemeye gitti. Çaycuma’da Belediye Başkanlığı yapan arkadaşımız, kardeşimiz orada bir yeri olduğu için yürütmeyi durdurma davası açtı Danıştaya, acil kamulaştırma durduruldu. Ona rağmen bu ihale yapıldı, yedi aydır inceleme devam etti fakat dün bir talihsizlik yaşandı ama bu, bunun yapılmayacağı anlamına gelmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, cevap hakkımı kullanmak istiyorum çünkü belediye başkanımıza sataşma var.

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Yine Sayın İhsan söyledi, duble yollarla ilgili çalışmalarımız devam etmekte, bu yıl inşallah yol problemi Zonguldak’ta kalmayacak. Her hafta gidiyoruz, inanın yoldaki iş makinalarını sayamıyorum. 20 tane sadece Sapça-Zonguldak arasında iş makinası saydım son gittiğimde. Bunları siz de takdir ediyorsunuz, biliyorsunuz ama gelip bunları burada söylemiyorsunuz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Efendim, iki nedenle sataşma var. Bir: “Göç rakamları 1990’lı yıllarda gerçekleşti, şu an yok.” dedi, gerçeğe aykırı bilgi verdi.

İkincisi de Çaycuma Belediye Başkanımıza sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Sataşma size değil ki ama.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Belediye başkanımıza, Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi belediye başkanımıza.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, lütfen.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın hatip, Cumhuriyet Halk Partisine mensup bir belediye başkanının yapılacak bir kamulaştırma işleminde kendi arazisi olduğu için yani kişisel menfaatinden sebep kamulaştırmaya itiraz ettiğini beyan ederek partimize mensup bir belediye başkanı üzerinden partimize açıkça sataşmıştır. Söz talep ediyoruz, uygun görürseniz Sayın Köktürk cevap versin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk, iki dakika söz veriyorum.

8.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi Zonguldak Milletvekilimiz Özcan Ulupınar’ın Zonguldak’taki göçün 1990’lı yıllarda yaşandığına ve şu an göçün azaldığına yönelik verdiği bilgiler tamamen gerçek dışı. TÜİK rakamlarıyla, Devlet Planlama Teşkilatı rakamlarıyla, devletin rakamlarıyla örtüşmüyor.

Sayın Cumhurbaşkanın da ifade ettiği gibi Türkiye’de büyüme hızı yani nüfus artış hızı her yıl binde 14 ama Zonguldak’ta eksi binde 8. Yani 100 bin nüfuslu bir Zonguldak’ın her yıl 8.400 kişi nüfusunun artması gerekirken, son üç yılda 25 bin kişi nüfusunun artması gerekirken, Zonguldak’ın nüfusu 2011-2013 yılı arasında 20 bin azalmış. Yani 619 bin olan nüfus 2012 yılında 606 bine, 2013 yılında 601 bine düşmüş yani şu anda 600 binin altında. Yani Zonguldak’ın nüfusu 25 bin artması gerekirken 20 bin azalmış yani Zonguldak son üç yılda, Adalet ve Kalkınma Partisinin Zonguldak’a üvey evlat muamelesi yapması sonucu tam 45 bin Zonguldaklı yurttaşımız Zonguldak dışında ekmeğini, aşını aramak için göç etmek zorunda kalmış. Daha dün Zonguldak’ta Ermenek’te ölen bir madencimizin cenazesi vardı. Biliyorsunuz, Soma’da da yaşamını yitiren 5 madencimizi Zonguldak’ta defnetmek zorunda kaldık. Yani, Türkiye’nin her tarafında yaşamını yitiren madencilerimiz bizim. Ama şu soruyu Özcan Ulupınar’ın kendisine sorması lazım: Niye Türkiye’deki maden kazalarında yaşamını yitiren yurttaşlarımızın bir bölümü Zonguldaklı, Çaycumalı, Devrekli? Bence sorması lazım bu soruyu sayın milletvekilimizin kendisine, gerçeğe aykırı bilgiler yerine bu soruyu kendisine sorması lazım.

Çaycuma Belediye Başkanımızla ilgili de şunu söyleyeyim: Belediye Başkanımızın açtığı dava Filyos Liman Projesi’ni engelleyecek bir dava değildir. Kamulaştırmada usulsüzlük nedeniyle yasal hakkını kullanmıştır. Ama AKP’nin Çaycuma Belediye Başkanı hazineden devraldığı araziye karşılık olarak Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından kamulaştırma bedeli olarak ne kadar para almıştır, bunu Sayın Özcan Ulupınar açıklasın.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – İsmimi zikrederek sataşmada bulundu efendim, söz istiyorum.

BAŞKAN – Ama ne kadar devam edecek Sayın Ulupınar, lütfen! Söz vereceğim ama sataşmayın lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.

Buyurun, iki dakika.

9.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Şimdi, Filyos Limanı’nı gerçekleştirdiğimiz takdirde 4 katrilyonluk bir proje; yapımında 4 bin kişi, bittiği zaman 15 bin kişi çalışacak burada, yaklaşık dört yıl bu inşaat devam edecek. Sadece bu değil; demir yolları, kara yolları, havaalanı -biraz önce bahsettim- bunların birçoğu bitti, bitmeyen kısımlar da inşallah bu sene tamamlanmış olacak.

Zonguldak’ta TTK çok önemli bir konu, her zaman dile getiriyorum, her zaman konuşuyorum. 5 bin civarında personel alımı gerçekleştirildi iktidarımız döneminde. Burada norm kadro 14 bin, çalışan sayısı 9 binlerde. Bahsettiğiniz dönemlerde çalışan sayısı 60 binlerde idi. Ama Zonguldak’ta 1,3 milyar ton kalori değeri yüksek taş kömürü var, Türkiye’nin de senede 70-80 milyon ton kömüre ihtiyacı var. Yine söylüyorum, işçi alınmalı, bunun içinde çalışmalarımız devam etmekte, bu kömür ekonomiye kazandırılmalı.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Söz veriyor musunuz, işçi alma sözü Sayın Ulupınar?

ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Biz bunun için mücadele ediyoruz, bunu en iyi bilen sizsiniz.

Ama Zonguldak’ta ilçelerde kamu yatırımlarını tamamladık. Şu anda ben kendi ilçeme yapacak kamu yatırımı bulamıyorum, hepsini tamamladık. Zonguldak merkezdeki yatırımlarla ilgili de problemler, sayın vekilimiz iyi tespit etmiş, belediyeden kaynaklanan problemler; belediyenin imarla ilgili, yerle ilgili yaptığı olumsuz çalışmalar ya da yardımcı olmaması adına yapılan çalışmalardan dolayı biz bunu geç yapıyoruz. Şu anda ilçemizdeki stadyum bitmiş olmasına rağmen, yapımı devam etmesine rağmen bazı ilçelerimizde… Kamu yatırımları Zonguldak’ta geç başlıyor, evet, doğru. Tribünlerle ilgili de çalışmamız Zonguldak’ta inşallah önümüzdeki günlerde başlayacak, bunu göreceğiz.

Zonguldak’ta doğal gaz, kanalizasyon, diğer çalışmalar, demir yollarının iyileştirilmesi, hepsi bizim dönemimizde yapılan çalışmalar. Evet, coğrafya zor, iklim şartları zor, altı maden, tasman oluşuyor zaman zaman, göçükler oluşuyor ama ona rağmen duble yollardaki çalışmalarımız bu sene inşallah tamamlanmış olacak. Ben bunu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Zonguldak Milletvekilleri Mehmet Haberal, Ali İhsan Köktürk ve 22 milletvekili tarafından, Zonguldak'tan dışarıya göçün nedenlerinin araştırılması ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla 7/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. 2 Zonguldak milletvekili birbiriyle bir o konuştu, bir o konuştu, arasına da biz girdik, artık usulen neticelendirmek için. Tabii ki bir ilin milletvekilinin kendi ilinin sorunlarını Meclisin gündemine getirmesinden daha doğal bir şey yok, getirebilir, en doğal hakkıdır ama birtakım “İlim benim çok kötü, ilime yatırımlar gelmiyor.” ili sanki terk edilmiş bir kasaba gibi algılatmak da bir siyasetçinin o iline yapabileceği en büyük kötülüktür.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Kötülüğü siz yapıyorsunuz!

RECEP ÖZEL (Devamla) – Bir üvey evlat muamelesi görmek, üvey evlat muamelesi yapmak AK PARTİ’nin şiarında değil. 81 tane ilin 81’ine de eşit şekilde hizmet götürmek, o ilde ne gerekliyse o kamu yatırımını yapmak…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Recep Bey, arkadaşınızın eksiğini tamamlamaya çalışıyorsunuz!

RECEP ÖZEL (Devamla) - Ondan dolayı zaten AK PARTİ yüzde 51 alıyor. Birtakım yerlere pozitif ayrımcılık yapalım, birtakım yerlere negatif ayrımcılık, hatta ilin geriye gitmesi gibi art niyetli olan bir iktidar değiliz. Ondan dolayı 81 ilin 81 sorununu da buraya milletvekilleri getirip her bir konusu hakkında da bir araştırma komisyonu kurarsak Meclis içinden çıkılmaz hâle gelir. Bütün illerimizin sorunlarını biliyoruz, AK PARTİ olarak da bütün illerimizin sorunlarını çözmekle mükellefiz ve çözüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Köktürk, lütfen ama.

Teşekkür ediyorum.

Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/976) (S. Sayısı: 650) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 650 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansı tarafından 1995 yılında kabul edilen ve 1998 yılında yürürlüğe giren 176 sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi maden iş yerleriyle ilgili uluslararası asgari standartları belirlemektedir. 24 maddeden oluşan bu sözleşmede işçilerin ve işçi temsilcilerinin hak ve yükümlülükleriyle işverenin sorumluluklarına ilişkin hükümler yer almaktadır. ILO verilerine göre dünyada her yıl 2 milyon işçi iş kazalarından veya meslek hastalıklarından dolayı hayatını kaybetmektedir. Türkiye, iş güvenliği açısından dünyada en riskli ülkeler arasında yer almaktadır. İş kazaları ülkemizin kanayan yarasıdır. Türkiye, ölümlü iş kazaları sayısında Avrupa'da birinci, OECD ülkeleri arasında ise ikinci sırada yer almaktadır.

Çalışma Bakanı, ülkemizde, 2002 yılında 72 bin olan iş kazası sayısının, 2013 yılında 191.247, 2002 yılında 872 olan iş kazalarında ölen kişi sayısının da 2013 yılında 1.356 olduğunu açıklamıştır. Buna göre, 2013 yılında, ülkemizde, ortalama günde 524 iş kazası meydana gelmiştir. İş kazalarında günde ortalama 4 kişi ölmekte ve 6 kişi iş göremez hâle gelmektedir. Üstelik bu veriler sadece kaydı tutulabilenlerdir. İstihdamın üçte 1’inin kayıtsız olduğu ülkemizde, kayda geçmeyen vakalarla bu sayının daha da fazla olması söz konusudur.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin hazırladığı raporlara göre, yaşanan iş kazaları sonucu 2014 yılının ilk on ayında 1.600 kişi hayatını yitirmiştir.

Çağdaş toplumlar insana ve çalışana değer vererek, çalışma hayatını çalışma çevresiyle birlikte daha insancıl hâle getirerek, hayat kalitesini yükselterek, verimliliği artırarak hedeflerine ulaşmaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların sözleşmeleri, tavsiye kararları ve metinleri bu yaklaşım çerçevesinde hazırlanmakta, çalışmalar bu yönde sürdürülmektedir.

Soma ve Ermenek faciası başta olmak üzere, son dönemde sıkça karşılaştığımız iş kazaları, Türkiye'nin iş güvenliği konusunda gelişmiş ülkelerin uygulamalarını esas alan cesur adımlar atması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu kapsamda ILO'nun iş kazalarının önlenmesine ilişkin 176 numaralı Sözleşmesi’nin onaylanması çok önemlidir.

Ülkemizde çalışanların tamamının iş sağlığı ve güvenliğinin koruyucu şemsiyesi altına alınması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının, dolayısıyla ölümlerin ve yaralanmaların önlenmesi için her türlü tedbirin alınması gerekmektedir. Ülke düzeyinde iş sağlığı ve güvenliği veri tabanı tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılmalı, toplumda iş sağlığı ve güvenliği duyarlılığı ve bilinci oluşturmak için etkinlikler yapılmalıdır. İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yapılan yasal düzenlemelerin kâğıt üzerinde kalmaması için bu düzenlemelerin denetimle desteklenmesi, iş yeri denetimlerinin etkin bir şekilde yapılması, yaptırımların tavizsiz uygulanması, koruyucu, önleyici iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yaygınlaştırılması, işveren ve çalışanın eğitimine önem verilmesi ve alınacak tedbirlerin katılımcı bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Ermenek’te, 28 Ekim 2014 tarihinde yaşanan faciada yer altında mahsur kalan 18 madencimizden bugüne kadar 13’ünün cansız bedenlerine ulaşılmış, otuz altı gün geçmesine rağmen 5 kardeşimiz hâlâ bulunamamıştır.

Karaman’ın Ermenek, Başyayla ve Sarıveliler ilçesi halkının önemli bir kısmı geçimini kömürden sağlamaktadır. Ermenek’teki kömür işletmelerinde 1.500 civarında işçi çalışmaktadır. Faciadan sonra açık işletmenin dışındaki 9 işletmede faaliyet durmuştur. Bu nedenle bölge halkı çok zor durumda kalmıştır. Maden işçileri evlerine ekmek alamaz duruma düşmüş, esnafımız da vadesi gelen kredi borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. Soma faciasının ardından çıkarılan 6545 sayılı ve 6552 sayılı Kanunlarla, hayatını kaybeden madenciler şehit sayılmış, ailelerine ve diğer maden işçilerine yönelik bazı haklar verilmiştir. Ayrıca, Manisa'nın Soma ve Kırkağaç ilçelerindeki esnaf ve sanatkârların Halk Bankasından kullandıkları krediler bir yıl süreyle faizsiz ertelenmiş, yine Soma ve Kırkağaç ilçelerindeki esnaf ve sanatkârlara 50 bin lira üst limitli, faizsiz ve bir yıl ödemesiz, otuz altı ay vadeli KOSGEB kredisi verilmiş, bankadan kredi almakta teminat sıkıntısı yaşayan esnaf, sanatkâr ve KOBİ'ler, Kredi Garanti Fonu'nun kefalet hizmetlerinden yararlandırılmıştır. Ermenek maden faciası nedeniyle çok ciddi mağduriyet yaşayan maden işçileri ve esnafımız için de aynı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda, Ermenek maden faciası nedeniyle hayatını kaybeden madencilerin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her türlü borçlarının silinerek varsa borcundan dolayı aylık bağlanamayan yakınlarına aylık bağlanması; hayatını kaybeden madencilerin dul ve yetimlerine ölüm aylığı bağlanması için gerekli olan şartların kaldırılması; hayatını kaybeden madencilerin anne ve babalarına aylık bağlanması için gereken muhtaçlık şartının kaldırılması; hayatını kaybeden madencilerin eş ve çocuklarından birinin, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birinin kamuda istihdam edilmesi; hayatını kaybeden madencilerin mirasçılarına bedelsiz konut tahsis edilmesi; hayatını kaybeden madencilerin Ziraat Bankası ve Halk Bankasına olan kredi borçlarının ferileriyle birlikte silinmesi; Ermenek'te faaliyetleri durmuş olan kömür işletmelerinin tüm işçilerine veya hak sahiplerine son aylık net ücretleri tutarında fondan aylık ödeme yapılması; maden işçilerinin işverence ödenmeyen ücretlerinin fondan ödenmesi; Ermenek'te faaliyetleri durmuş olan işletmelerin işçilerinin Ziraat Bankası ve Halk Bankasına olan kredi ve kredi kartı borçlarının bir yıl süreyle faizsiz ertelenmesi; Ermenek, Başyayla ve Sarıveliler'deki esnaf ve sanatkârların Halk Bankasından kullandıkları kredilerin bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenmesi; esnaf ve sanatkârlara faizsiz ve bir yılı geri ödemesiz KOSGEB kredisi verilmesi; bankadan kredi almakta teminat sıkıntısı yaşayan esnaf ve sanatkârın Kredi Garanti Fonu'nun kefalet hizmetlerinden yararlandırılması için gerekli düzenlemeler acilen yapılmalıdır.

Sayın bakanlar günler önce bazı sözler vermiş ama bugüne kadar yapılmamıştır, “Kredi borçları ertelenecek.” demişler ama ertelenmemiştir. Bakınız, bir özel banka olan İş Bankası duyarlılık gösterip borç ertelemelerini hemen başlatmış ama sayın bakanlar, Başbakan, velhasıl Hükûmet hâlâ uyuyor. Bakan talimatıyla, Bakanlar Kurulu kararıyla alınacak önlemler var. Bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarmak bu kadar mı zor? Bu kadar mı beceriksizsiniz?

Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu, kendi memleketi de sayılan Ermenek’e, Başyayla’ya, Sarıveliler’e bu kötü günlerde sahip çıkmayıp da ne zaman sahip çıkacak? Laf kalabalığını bıraksın, icraat yapsın. Lafla karın doymuyor.

Sayın Başbakan dünkü grup konuşmasında Soma'da sağlanan imkânların Ermenek'te de sağlanacağını söylemiştir. Ama ne zaman? Bugün ve yarın kanunu çıkarmazsak ocak ayına kalacak. Biliyorsunuz haftaya bütçe görüşmelerine başlıyoruz. Ermenek'te ekonomik ve ticari hayat iyice durmuş vaziyettedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Soma için yapılan uygulamaları dikkate alarak hazırladığımız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğumuz iki ayrı kanun teklifi gündemde görüşülmeyi beklemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi için siyasi parti gruplarımıza ve Sayın Başbakana çağrıda bulunuyoruz; bizim verdiğimiz kanun tekliflerini gündeme alıp hemen kanunlaştıralım.

Değerli arkadaşlar, bu arada, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ermenek'teki ekonomik sorunların kökten çözümü için müthiş bir formül bulmuş, süper bir fikir ortaya atmış. Nedir biliyor musunuz? Kömür ocaklarını kapatıp, maden işçilerini bisküvi fabrikalarında çalıştırmak.

Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız partisinin 30 Kasım günü yapılan Karaman Merkez İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşmada aynen şöyle diyor. "Biliyorum, Ermenek'in ticareti, özellikle maden sahalarından gelen gelirlerle beraber oradaki ticaret ve ekonomi oluşuyor ama hiçbir işçi kardeşimizin canı ve gördüğü zarar bizim kömürümüzden daha değersiz değil; tam tersi daha değerli. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olarak orada bulunan kömürlerimizden vazgeçmeye hazırız. Karaman'da istihdam imkânı var, iş bulma imkânı var, Karaman'da çalışma imkânı var. O yüzden oradaki kardeşlerim de gelip burada çalışabilecek." diyor Enerji Bakanı.

Sayın Bakan acaba Ermeneklilerle alay mı ediyor, dalga mı geçiyor, kafa mı buluyor; yoksa Ermeneklileri ahmak yerine mi koyuyor? Ermeneklinin bu zamana kadar 170 kilometre uzaktaki Karaman’da çalışmayı akıl edemeyip, canını riske atarak madende çalıştığını mı zannediyor? Sayın Bakan kendi işine baksın. Ermenek'te içi su dolu ocağın yanında imalat yapılmasına izin veren kim? İmalat haritasını onaylayan kim? İşletme iznini veren kim? Denetlemesi gereken kim? Denetlemeyen kim? Bu soruların cevabını bir versin. Soma ve Ermenek facialarının hesabını versin. Bakınız, Soma’da 2.850 maden işçisi işten çıkarıldı, bir mesajla işlerine son verildi. İşçiler eylem yapıyor. Sayın Bakan ve AKP Hükûmeti bu işçilerimize sahip çıkmalı, sorunu mutlaka çözüme kavuşturmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın Ermenek’te ocakların kapatılması yönündeki açıklaması beceriksizlik ve âcizlik itirafı değilse nedir? Hem görevini yapmayacaksın hem de kömür ocaklarını kapatmayı çözüm olarak sunacaksın. Bakınız, Ermenekliler de Sayın Bakana cevaben diyor ki: “Enerji Bakanı istifa edip gelsin, Karaman'da bisküvi fabrikasında kendisi çalışsın. Ona göre iş buluruz. Öyle ya, Karaman'da iş bulma imkânı var, çalışma imkânı var.”

Ermenek'te ocakları kapatmak çözüm değildir. Ocakları kapatırsanız, bölgeyi tamamen cezalandırırsınız. İşine geldiğinde “Torosların evladıyım.” diyen Sayın Başbakanın da bizimle aynı düşüncede olduğuna inanmak istiyorum.

Yapılması gereken, bölgeye özel olarak önem verilmesi, destek olunması, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı için gerekli tedbirlerin alınarak bu ocakların çalışmasını sağlamak olmalıdır. Millî ekonomimiz için bu gereklidir, bölge ekonomisi için bu elzemdir. Hep suçlanan, günah keçisi ilan edilen işletmelerin sorunları da masaya yatırılmalıdır. Suçlu cezasını çekmeli ama o dağların üzerine trilyonlarca liralık yatırım yapan girişimcilerimize de sahip çıkmamız gerekmektedir. Geçmişte Ermenek'ten birçok vilayetimize kömür gider, işletmelerin önünde kamyon kuyrukları oluşurdu. Bugün kalitesiz ve kaçak kömürle rekabet edilemez duruma düşülmüştür. Devletin milyarlarca liralık vergi kaybına da yol açan kaçak kömür satışı mutlaka engellenmelidir.

Ermenek'teki girişimcilerin maliyetlerini düşürücü önlemler alınmalı, pazar imkânları geliştirilmelidir. Bakınız, teşvik sisteminde Ermenek üçüncü bölgedir. Hâlbuki, Toroslardaki ilçelerimizin ekonomik ve sosyal gelişmişlik yönüyle beşinci ve altıncı bölgelerden daha geri durumda olduğu ortadadır. Hükûmet önce teşvik sistemini gözden geçirmeli, bu bölge teşvik yönüyle altıncı bölge ilan edilmeli, girişimcilerimizin çalıştırdığı işçilerin vergi ve sigorta primleri alınmamalı, sorunların çözümü için kolaylıklar getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde son yıllarda yoğunlaşan taşeronluk da iş kazalarına âdeta davetiye çıkarmaktadır. Taşeron uygulamasıyla kâr için insan hiçe sayılmaktadır. Taşeron şirketler, kâr etmenin yolunu işçilerin yaşamını tehlikeye atmakta bulmaktadır. Taşeron sisteminin hedefinde işçinin sesini kesmek ve işçinin sırtından daha fazla para kazanmak vardır. Bu sistem sadece madencilik alanında değil, sektörlerin tamamında vardır. Peki, neden taşeronlaşma oluyor? Bu sorunun cevabını HAK-İŞ’in yapmış olduğu araştırma açıkça ortaya koymaktadır. Bu araştırmada, işçilerin yüzde 22,6'sı yandaşlara para ve kaynak aktarmak, yüzde 51'i ucuz işçilik, yüzde 16,3'ü sendikal ve sosyal haklardan mahrum bir işçilik yaratmak için taşeronluğun tercih edildiğini ortaya çıkartmıştır.

“Taşeronlaşma sorunu nasıl çözülür?” sorusunun cevabı için de öncelikle AKP Hükûmetine “Çözmeye niyetin var mı?” diye sormak gerekir. Zira, taşeronlaşmayla ilgili alınması gereken bütün tedbirler siyasi irade tarafından alınacak tedbirlerdir.

Ne yazık ki taşeronlaşmanın kontrolsüz bir şekilde çığ gibi büyümesi AKP iktidarının bilinçli bir şekilde uyguladığı politikalarının bir sonucudur. AKP Hükûmeti bu sömürüye, bu soyguna açıkça çanak tutmakta ve desteklemektedir. Geçtiğimiz aylarda çıkarılan torba yasa da göstermiştir ki taşeron işçi çalıştırma düzeninden vazgeçilmemiş, tersine bu sistem kalıcılaştırılmıştır. Taşeron sistemi var olduğu sürece işçilerin yasalarda yer alan pek çok hakkı kâğıt üzerinde kalmaktadır ve kalacaktır. Çünkü bu kölelik sisteminin varlık nedeni işçi haklarını hile yoluyla ortadan kaldırmaktır.

AKP zihniyeti, kamu eliyle birtakım işçi simsarı yandaş müteahhitlerin zengin edilmesi ve işçilerin mağduriyetinde ısrar etmektedir. AKP Hükûmeti, bu hukuk, akıl ve insaf dışı sistemi yargı kararlarına rağmen sürdürmektedir. Mahkemeler, Karayollarında çalışan taşeron işçilerinin işe girdikleri tarihten itibaren Karayollarının asli işçisi olduğu hükmüne varmıştır. Yargıtay da bu kararı onamıştır. Hâlen 9 bin civarında Karayolları işçisi açtığı davayı kazanmış durumdadır.

Yine, başta belediyelerde olmak üzere, başka kamu kurumlarında çalışan taşeron işçiler içerisinden de dava kazananlar vardır. Ama AKP Hükûmeti hak, hukuk tanımamakta, yargı kararlarını uygulamamaktadır. Yargı kararlarının uygulanmaması ve işçilerin hâlen taşeron işçisi olarak çalıştırılmaları suçtur. AKP Hükûmeti dört yıldır yargı kararlarını çiğnemekte, açıkça suç işlemektedir. Sonuçta, taşeron işçilerin emeğini sömüren, ekmeğini çalan, haklarını gasbeden AKP Hükûmetidir. Taşeron işçilerini süründüren AKP Hükûmetidir. Taşeron işçilerinin analarının ak sütü gibi helal olan hakları derhâl vermeli ve kadroya alınmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisinin kamuda çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini öngören kanun teklifi maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmamaktadır. Anlaşılan o ki, taşeron işçilere kadro gelmesi için AKP'nin gitmesi gerekmektedir. İnanıyorum ki taşeron işçisi kardeşlerimiz de önümüzdeki seçimde buna vesile olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumunun 2013 yılında yaptığı "İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri" konulu araştırmaya göre, Türkiye genelinde son on iki ayda istihdam edilenlerin yüzde 2,3'ü bir iş kazası geçirmiş, madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe iş kazası geçirenlerin oranı yüzde 10,4 olarak gerçekleşmiştir.

Bu araştırmada, istihdam edilenlerin yüzde 7,1'inin çalıştığı işle ilgili olarak "zaman baskısı ve aşırı iş yükü" şeklinde ruhsal sağlığını etkileyen elverişsiz faktöre maruz kaldığı belirlenmiştir. Fiziksel sağlığını etkileyen faktörlerden kaza riskine maruz kalanların oranının ise yüzde 17,1 olduğu görülmüştür.

İş sağlığı ve güvenliği konusu çalışma hayatının en temel konularından birisidir. Bu konuya gereken önem verilmediğinde bu alandaki sorunlar kendini üretim kaybı, iş kazaları, meslek hastalıkları, sakat kalmalar ve ölümler şeklinde göstermektedir.

İş kazaları geniş ölçekli maliyetlere neden olmaktadır. ILO'ya göre, gelişmekte olan ülkelerin iş kazaları ve meslek hastalıkları maliyetleri millî gelirlerinin yüzde 4'ü tutarındadır. Bu durumda, ülkemizin 2013 yılına dair iş kazaları ve meslek hastalıkları maliyeti 62,5 milyar liradır. Yine ILO'ya göre, iş kazalarının yüzde 98'i önlenebilir kazalardır. Yapılan araştırmalar iş kazaları ve meslek hastalıklarının yüzde 88'inin insan hatalarından, yüzde 10'unun mekanik hatalardan ve sadece yüzde 2'sinin öngörülemeyen ve önlenemeyen nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik.

HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlayarak 176 sıra sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım, buna dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de 2014 yılının on ikinci ayına girdiğimiz bu günlerde, on bir ay boyunca can ve mal güvenliğinden yoksun, başta inşaat sektörü olmak üzere, madenler ve mevsimlik tarım işçilerinden yaklaşık 1.723 insanımızın hayatını kaybettiği günlerin ardından biz bu tasarıyı konuşuyor, tartışıyoruz. İnsan hayatının bu kadar ucuz olduğu, insan emeğinin bu kadar hiçleştirildiği, toplumsallaşmanın yok sayıldığı ülkede, biz yeniden maden ve iş yerlerindeki sağlık ve güvenlik meselelerini konuşuyoruz. Evet, toplum, canlı bir organizma gibidir. Toplum, kendi ihtiyaçlarını meşru zeminlerde karşılamanın her türlü hakkına sahipken, iktidarcı, devletçi zihniyetin ve sistemin, toplumun haklarına el koyan, gasbeden, yok sayan bir noktada yaklaşıyor olmasından kaynaklı mağduriyetleri konuşuyoruz, tartışıyoruz. Ermenek, Soma ya da Isparta ve Konya’da yaşanan mevsimlik işçi kazalarının yüreğimizi dağladığının hemen ardından bunları konuşuyor olmak bir yanıyla anlamlıdır ama eğer sorunu çözemeyeceksek, sorunun çözümüne dair nitelikli adımları atmayacaksak havanda su dövmekten öteye bir iş yapmamış olacağız.

İşçiler, emekçiler, yoksullar bu toplumun belki de motor gücüdür. “Onlar emeklerini, değerlerini, alın terlerini katarken, kattıkları alın terleri ve değerleriyle yeni bir yaşamı, yeni bir umudu yeşertirken hak ettikleri özlük haklarına, maaş ve çalışma koşullarına sahip midirler?” diye soracak olursak, sanırım, hepimizin söyleyeceği şey “hayır”dır. Bu “hayır”a rağmen de biz onların koşullarını iyileştiren, meşru demokratik taleplerini karşılayan bir noktadan yaklaşacağımıza, işi öteleyen, erteleyen, çözümsüzlükte ısrar eden bir noktadan da yaklaşıyoruz. Her şeyden önce, evet, toplum ekonomik, demokratik ihtiyaçlarını karşılamakla karşı karşıyadır. Bu manada elbette ki enerjiye de madene de yer altı, yer üstü zenginliklerinin kullanılmasına da toplumun ihtiyacı vardır ama insani ihtiyaçlarını biz karşılamaya çalıştığımızda öncelikle ekolojik yıkıma yol açıyorsak, biz insanlar, insanlardan müteşekkil toplum, toplumlar üzerindeki hegemonik güç devlet büyüsün, zenginleşsin diye ekosistemimizle oynama hakkını kendimizde görüyorsak, ekolojik yıkıma neden oluyorsak öncelikle karşı çıkmamız, durmamız gereken nokta bu çünkü biz her şeyden önce parçasıyız ekosistemin, ekolojinin. Onu mülk olarak algılayan, anlayan iktidarcı zihniyete karşı, parçası olduğumuz ekosistemi, ekolojiyi büyüten, onu geliştiren bir noktadan soruna yaklaşmak durumundayız. Hâlbuki ülkemizde ve dünyada maden ocaklarından altın ocaklarına ekolojik yıkımın devasa ölçekte yaşandığı bir gerçektir. Enerji üreteceğim, zengin olacağım diye biz ekolojimizi, geleceğimizi yıkıyor, tahribata maruz bıraktırıyoruz. Yetinmiyoruz, bunun payandalığına koşuşturduğumuz, emeğini sömürdüğümüz emekçiyi, ezileni de ölümle, öldürmeyle de cezalandırıyoruz. Asıl bizim üzerinde durmamız, yoğunlaşmamız gereken budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kapitalist modernitenin iktidar, kent ve endüstriyalizmi, insanı insana, insanı toplumsallığına, insanı doğaya, ekosisteme yabancılaştırmıştır. Bu yabancılık mekanizmasını kırmadığımızda, insanı araçsallaştırıp metaya dönüştürdüğümüzde, araçsallaştırıp metaya dönüştürdüğümüz insan emeğinin kendisini biz değersiz kılıp hiçleştirdiğimizde yarattığımız, yıkımdan, felaketten başka bir şey değildir. Toplumsaldır bu felaket, siyasaldır, ekolojiktir, kültüreldir. Pay sahibi olmanın utancını, vicdani muhasebesini yapmak yerine küresel ve bölgesel olduğu kadar ulusal hegemonik güçlere, küresel ve bölgesel olduğu kadar ulusal finans kurum ve kuruluşlarının palazlanmasına, zenginleşmesine yönelik bir duyarlılığı devreye koyacağımıza, onların zenginliklerini adilane paylaşmasının arayışı ve çabası içerisinde olmamız gerekmiyor muydu?

Bakınız, asgari ücretin bin lira olduğu Türkiye’de, 44 milyar dolar sahibi zenginimiz var. Asgari ücretin bin lira olduğu Türkiye, dünyanın 16’ncı ekonomik gücü. Yani bu ekonomik gücün biz bireylere yansımasının 20 bin-30 bin dolarları bulan rakamlara tekabül etmesi gerekirken, adilane bir paylaşımdan yoksun olduğumuz için bize yansıması, kıt kanaat geçinmeye yetecek kadar azdır. Hele hele emeğini satmaktan, emeğini satarak geçinmekten başka koşula sahip olmayan yoksullar, işsizler, emekçiler söz konusu olduğunda, onlara sus payı vermekten öte bir adım atmadığımız gibi, duyarlı da davranmıyoruz.

Yoksulluk sınırının 3.500 lira olduğu, açlık sınırının 1.500 lira olduğu günümüz Türkiyesi’nde asgari ücreti bin lirada tutmanın ahlaki, vicdani bir sorumluluğu olabilir mi?

İnsanlar bilerek ve isteyerek Zonguldak’ta, Ermenek’te, Soma’da, Manisa’da, öleceğini bile bile yer altının yüzlerce metre altına girmeyi tek çıkar yol görüyor. Öleceğini bile bile insan, böylesi bir durumla, bir muameleyle karşı karşıya bırakılabilir mi?

301 insanımızı Soma’da kaybettik. Bugün sokağa saldığınız binler, on binler ayağa kalkmış, onların seslerine kulaklarımızı tıkamış, gözlerimizi kapamış, ağzımız ve dilimiz ise suskunları oynuyor.

Aynı şeklide Ermenek… Bakınız, bunun otuz beş, otuz altıncı günündeyiz. Hâlâ yer altının 300 metre derinliğindeki cesetlerin ve cenazesinin çıkarılmasını bekleyen ailelerimiz, hâlâ 5 kişiyi bekleme durumuyla karşı karşıya kalıyor.

Hatırlarsınız, hemen ilk gün, lastik ayakkabısı yırtık Recep amcanın, toprağın 300 metre derinliğindeki çocuğunu acıyası beklentisini, umutla beklentisini hatırlayacaksınız. Ne oldu? Hâlâ cenazesine ulaşamayan onlarca insanımız, yaşadıkları mağduriyetin özrünü, yüzleşmesini yerine getirmesi gereken bir devlet aklı yerine, devlet, âdeta, aklımızla oynarcasına, bizimle dalga geçercesine meseleye yaklaşıyor. Soma’da 301 insanı, Ermenek’te 18 insanı şehit ilan edince, onları şehit kabul edince her şeyi çözmüş kabul ediyoruz. Evet, şehitlik bir mertebedir, kutsal dava adına ölenin mertebesidir ama siz, açlığa mahkûm ettiğiniz, asgari ücretle yer altına, sizin, benim gitmeyi kendimize yediremediğimiz, hak etmediğimiz noktaya mahkûm edeceksiniz, bilerek ve isteyerek iş cinayetine, katliamına yol açacaksınız, sonra da ölünce şehit mertebesi ya da sıfatını yakıştırarak bizim bu konuda susmamızı, teslim olmamızı bekleyerek itirazımızın önüne geçmenin arayışı içerisinde olacaksınız.

Devlet buysa, bu devlet, her şeyden önce hükümrandır; her şeyden önce, vatandaşı insan olarak görmeyen, metalaştıran bir noktadan sonuna yaklaşmaktadır. Evet, işçi, emekçi de bu Anayasa’nın ve yasanın karşısında sizin gibi, benim gibi eşit, özgür vatandaştır. Emeğini satmak durumunda kalmış olabilir ama onurunu ayaklar altına almak kimsenin hakkı da değil, haddi de değil. Biz, onların duygularını sömürerek, duygularını okşayarak reflekslerini dindirmenin hesabı içerisine gireceğimize, onlara insani yaşam koşullarını sağlayan bir duyarlılıkla yaklaşmak durumundayız. Sosyal güvenlikten yoksun, sendikal örgütlülükten yoksun, grev, toplu sözleşme hakkından yoksun; yetmedi, asgari ücretle yetinmesini dayatan, telkin eden bir noktadan yaklaşıyoruz; yetinmiyoruz, taşeronlaştırmanın, güvencesiz çalışmanın hak mahrumiyetlerini yaşayan insanlarımızı, bilerek ve isteyerek değilse bile, göz yumarak ölümlerine sebebiyet veriyoruz. Bunu sorgulamamız, bunun önüne geçmemiz gerekmiyor mu?

Yapılması gereken basittir. Yapılması gereken, toplumun sivil, demokratik örgütlülük üzerinden kendi kendisini örgütlemesine fırsat vermektir. Devletin Ankara’da konumlanmış, asker ve sivil bürokrasisine dayalı, katı merkeziyetçi yapısı yerine kentlerin kendi kendisini, bölgelerin kendi kendisini yönettiği demokratik ilişki, bu işin çaresidir, dermanıdır, ilacıdır ama biz inadına inadına kentleri yaşanmaz kılmışız; ekosistemimizi parçalayan, felaketlerle uğraştıran bir noktadan yaklaşıyoruz.

Bakın, nükleer santraller, termik santraller, hidroelektrik santraller bir bütün olarak, insanlığı bırakın, insanın parçası olduğu ekosistemi tüketiyor. Bugün küresel ısınma yaşanıyorsa, bugün küresel ısınma üzerinden felaketler yaşanıyorsa, bu, bizim hırsımızın, iktidar ve devlet tapınmacılığımızın ortaya çıkardığı bir anlayıştır. Hegemonik güç olan iktidar, hegemonik gücün çıkara dayalı ilişkileri, insanlığımızı gasbedip çaldığı gibi, özgürlüklerimizi gasbedip çaldığı gibi geleceğimizi de gasbediyor. Geleceğimiz, güvenlik içerisinde değildir. Biz kömürü, linyiti çıkarmak adına, ucuz enerjiyi bölgesel ve uluslararası finans kurumlarına pazarlamak adına, bir yanıyla, ekolojimizi yıkıyoruz, yok ediyoruz, tahrip ediyoruz; öbür yanıyla, insanlığımızı öldürüyoruz.

Yırca’da kurulmak istenen, bu manada da zeytinliklerimizi ve değerlerimizi bitiren anlayış, Akkuyu’da kurulmak istenen nükleer santral, Sinop’ta kurulmak istenen nükleer santral bize neyi hatırlatır? Hatırlatır mı acaba, onu da sorasım geliyor. Çernobil’i hatırlatması gerekir. Çernobil felaketinin kilometrelerce, binlerce kilometre uzağında olmamıza rağmen, hâlâ Karadeniz sahilinde yaşayan vatandaşlarımızın, onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen doğuştan engelli olmalarının sebebi değil midir? Nükleer santralin enerji piyasasına ucuz enerji sağlayacağı gerekçesiyle, bizim geleceğimizin, sağlıklı doğumumuzun önünde engel olmasını nasıl isteyebiliriz? Ama maalesef, iş iktidara, iş güce, iş endüstriyalizme ve sanayiye gelince değerlerimiz hiçe sayılıyor. İşte Meclis, bu yönüyle, bilinçli, nitelikli çözüm parametreleriyle birlikte toplumun önünü açan bir noktadan soruna yaklaşmak zorundadır. Sadece ve tek başına, biz, finans yapılarına, sanayi kuruluşlarına, devlete ucuz emekle birlikte ucuz kaynakları oluşturmanın gayreti içerisinde olursak, geleceğimizi kaybetmemizle birlikte insanlık değerlerini de yitiririz.

Bakın, şu anda Hasankeyf’te yapılmak istenen baraj, beraberinde bir tarihi, insanlığın ortak mirası olan tarihî ve kültürel değerleri yok etmekle karşı karşıya. Karakaya, Atatürk, Keban Barajı ya da Alparslan I, Alparslan II barajlarıyla biz o bölgenin florasını, faunasını yok ediyoruz, oradaki bitki çeşitliliğini, hayvan çeşitliliğini yok etmekle kalmıyoruz, binlerce, on binlerce yıldır orayı mekân edinen insanları açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkûm ederek toprağından göçmesine, gelip metropollerde, İstanbul’un, İzmir’in, megakentlerin ücra köşelerinde açlıkla terbiye edilip asimilasyonist politikalar tabi tutulmanın aracı durumuna dönüştürüyoruz.

Kır-kent dengesini gözetmiyoruz. Bakın, şu anda kent lehine dönen yüzde 80’lik bir dengesizlik söz konusu. Kentlere biriktirdiğiniz, bu devasa, mabede dönüştürdüğünüz putlar ve tapınaklar karşısında hiçleştirdiğiniz, insanlığınızdır, geleceğimizdir. Binlerce onlu, yüzlü katlarla, asansörlerle bile ulaşmanın mümkün olmadığı bu yerlere taşıdığımız enerji, Soma’da, Ermenek’te ölümle karşı karşıya kalan emekçilerin alın teridir, onların öldürülmüş olması üzerinden yaratılan kâr amaçlı, iktidar amaçlı, hırs amaçlı bir hesabın kendisidir. Bu mabetleri öncelikle biz gidermeliyiz, aşmalıyız. Kent, iktidar ve endüstriyalizm hastalığından kurtulmak, yapılması gereken tek iştir. Doğaya dönmek, kır-kent dengesini kırın lehine çözümlemek, eko-sakin kentler yaratmak, oluşturmak, olması gerekendir. Bugün İstanbul trafiği, sağlığı, eğitimiyle yaşanmaz milyonluk kent durumuna gelmişken, bugün Ankara, İzmir, milyonluk kentler geleceğimizi gasbeden bir noktada duruyorsa, bizim kıra önem vermemiz, kırı tüketmememiz gerekiyor. Hâlbuki, AKP iktidarının on yıllık iktidar pratiğinde 600’ün üzerinde hidroelektrik santraliyle Karadeniz’i, 400 hidroelektrik santraliyle Kürdistan coğrafyasını, 300 civarında santralle Akdeniz coğrafyasını bitirmiş, tüketmiştir, bitki çeşitliliğini yok etmiştir.

İnsanları, yaşanmaz kıldığınız coğrafyadan göç ettirip ucuz iş, emek gücü olsun istiyoruz. Onları da örgütten, sendikadan mahrum bırakıyoruz, insani yaşam koşullarından yoksun bırakıyoruz, grev ve toplu sözleşme haklarından yoksun, azade tutuyoruz; sonra da adil yönetimden, demokratik yönetimden bahsediyoruz. “Yeni Türkiye” anlayışı buysa, “ileri demokrasi” söyleminizden anlamamız gereken buysa, biz, böylesi bir işte, böylesi bir çabada ve gayret içerisinde olmayız.

Yapılması gereken basittir. Yapılması gereken, toplumun, sivil, demokratik örgütlülüğüyle, kendi talepleriyle köyde, mahallede, sokakta, kentte kendi meclisleriyle kendisini yönetmesidir. Bütçede, yönetimde, Mecliste katılımcılığın önünü açmak, kadın-erkek eşitliğine dayalı, demokratik, katılımcı yeni bir sistem, yapılması gerekendir.

Türkiye, doksan yıldır katı merkeziyetçi yapısıyla Ankara’dan Manisa’yı, Ankara’dan Ermenek’i, Muş’u yönetmeye kalkıştığından kaynaklı birikmiş tarihsel, siyasal sorunlarımız var. Birikmiş tarihsel, siyasal sorunlarımız, yaşanmış acılar kentlerin, bölgelerin ve yerellerin kendi kendisini yönetmesine fırsat verebilirsek bölgeler ve kentlerde yaşayan halklar söz, yetki ve karar sahibi olabilirse yaşanmayacaktır. Dünyanın ve küremizin ademimerkeziyetçiliğe dönüştüğü, ademimerkeziyetçiliğe hızla evrildiği bugün, Türkiye, bunda ısrar ederek, bırakın Ankara’da merkezîleştirmeyi, Ankara’daki Sayın Cumhurbaşkanlığında her şeyi kilitleyip merkezîleştirerek mevcut sorunlarına çözüm bulamaz, aksine daha karmaşık, daha işin içinden çıkılmaz bir karmaşayla bizi karşı karşıya bırakır.

O nedenle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının üzerinde merkezîleştirdiğimiz yetkileri, Cumhurbaşkanlığı üzerinde merkezîleştirdiğimiz bu yeni idari, siyasi yapıyı, bölgelere yatay ve demokratik bir noktada dağıtmak durumundayız. Bölgesel adaletsizlikleri gideren, o bölgenin kendisinin karar verebileceği mekanizmaları açığa çıkarmak durumundayız. Sendikalaşmanın, örgütlenmenin önündeki her türlü engeli kaldırmalı, insanların toplu sözleşme, grev haklarını tesis etmeliyiz. İş ve iş yeri güvenliğinden çok, çalışanın, işçinin güvenliğini esas alan, çalışanın ve işçinin koşullarını insani yaşam endeksine uyarlı bir noktaya getiren bir pencereden soruna yaklaşmalıyız. Bugün yoksulluk sınırı 4 kişilik bir ailede 3.500’se asgari ücreti kaldırmalıyız. Taşeronlaştırmaya, piyasalaştırmaya, metalaştırmaya karşı durmalıyız, sağlığın ve insanın metalaştırılmasına itiraz etmeliyiz. İnsanlığı, adaleti, vicdanı yeniden ayağa kaldırıp vicdani ve insani sorumlulukla bu sorunlara neşter atan bir noktadan yaklaşmalıyız.

Bunu yaptığımızda, biz, yasama görevinin vicdani sorumluluklarını yerine getiren bir Meclis oluruz ki onun haklı onuruyla sokağa, topluma ve halklara dönmüş oluruz diyor, saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.49

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

650 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 73 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

DÜNYA POSTA BİRLİĞİ KURULUŞ YASASINA YEDİNCİ EK PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 2004 yılında Bükreş’te toplanan XXIII. Dünya Posta Kongresinde kararlaştırılan “Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :                      203

Kabul                                                :                      203 (x)

 

Kâtip Üye                                                           Kâtip Üye

Bayram Özçelik                                             Muhammet Rıza Yalçınkaya

Burdur                                                                  Bartın”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S. Sayısı: 432)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kosova Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kosova Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/768) (S. Sayısı: 466)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

8.- Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/892) (S. Sayısı: 605) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 605 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

ENGELLİLERİN hAKLARINA İLİŞKİN sÖZLEŞMEYE eK İHTİYARİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol”ün beyan ile onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

205

 

 

Kabul

:

205

 

(x)

 

Kâtip Üye

Bayram Özçelik

Burdur

Kâtip Üye

Muhammet Rıza Yalçınkaya

Bartın”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

9’uncu sırada yer alan, Vişegraddaki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsünün Yapısal Unsurlarının Durumunun Tespit Edilmesi, Restorasyon Projesinin Hazırlanması ve Projenin Uygulanması Konusundaki İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

9.- Vişegraddaki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsünün Yapısal Unsurlarının Durumunun Tespit Edilmesi, Restorasyon Projesinin Hazırlanması ve Projenin Uygulanması Konusundaki İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/333) (S. Sayısı: 104)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Çocuk Politikaları Alanında İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Çocuk Politikaları Alanında İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/736) (S. Sayısı: 440) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 440 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA AİLE, KADIN VE ÇOCUK POLİTİKALARI ALANINDA İŞBİRLİĞİ PROTOKOLUNUN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 25 Ekim 2011 tarihinde İzmir'de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Çocuk Politikaları Alanında İşbirliği Protokolu”nun onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Çocuk Politikaları Alanında İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı                      :212

Kabul                                            :212 (x)

 

          Kâtip Üye                                                              Kâtip Üye

      Bayram Özçelik                                          Muhammet Rıza Yalçınkaya

             Burdur                                                                    Bartın”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Yardım ve İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Yardım ve İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/496) (S. Sayısı: 267) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 267 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ORMANCILIK ALANINDA YARDIM VE İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 9 Ağustos 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Yardım ve İşbirliği Protokolü”nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında Yardım ve İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı   :                      212

Kabul                                                :                      212 (x)

Kâtip Üye                                                           Kâtip Üye

Bayram Özçelik                                             Muhammet Rıza Yalçınkaya

Burdur                                                                  Bartın”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 420) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 420 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TÜRKMENİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA ARŞİV ALANINDA İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 29 Şubat 2012 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolü"nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkmenistan Hükûmeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :                      205

Kabul                                                :                      205 (x)

Kâtip Üye                                                           Kâtip Üye

Bayram Özçelik                                             Muhammet Rıza Yalçınkaya

Burdur                                                                  Bartın”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

13’üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kayıtlı Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin Geliştirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kayıtlı Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin Geliştirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/318) (S. Sayısı: 202) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 202 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE kUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KAYITLI POSTA, ON-LİNE HAVALE VE TAHSİLAT HİZMETLERİNİN GELİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ Uygun Bulunduğuna Daİr Kanun Tasarısı

MADDE 1- (1) 27 Nisan 2007 tarihinde Lefkoşa’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kayıtlı Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin Geliştirilmesine İlişkin Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kayıtlı Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin Geliştirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu: x

“Kullanılan oy sayısı: 214

Kabul:                         213

Ret:                              1(x)

Kâtip Üye                                      Kâtip Üye

Bayram Özçelik                      Muhammet Rıza Yalçınkaya

    Burdur                                        Bartın”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

14’üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/802) (S. Sayısı: 495) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 495 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesine oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KIRGIZ CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TURİZM İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 10 Nisan 2013 tarihinde Bişkek'te imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı:                         206

Kabul:                                               206 (X)

                  Kâtip Üye                                   Kâtip Üye

             Bayram Özçelik                  Muhammet Rıza Yalçınkaya

                    Burdur                                       Bartın”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

15’inci sırada yer alan Türkiye, Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/421) (S. Sayısı: 160)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

16’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Türkmenistandan Türkiye Cumhuriyetine Doğalgaz Sevk Edilmesi Konusunda İşbirliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Türkmenistandan Türkiye Cumhuriyetine Doğalgaz Sevk Edilmesi Konusunda İşbirliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/878) (S. Sayısı: 569)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 4 Aralık 2014 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.31



(x)  Bu açıklamaya ilişkin ifade 2/12/2014 tarihli 21’inci Birleşim Tutanağı’nın 191 sayfasında yer almıştır.

(x)  650 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) 73 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 605 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 440 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x)  267 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 420 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx)  202 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

x Bu açık oylama sonucuna ait düzeltme önergesi 4/12/2014 tarihli 23’üncü Birleşim Tutanak Dergisi’nin … sayfasındadır.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 495 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 (x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.