TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

20’nci Birleşim

27 Kasım 2014 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten'in, Suriye, Filistin ve Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Ermenek’teki maden faciası ve ailelerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın, zeytin hasat dönemine ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, Türkiye’deki yoksulluğun temel sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1152)

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, Türkiye genelinde deniz kirliliğinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1153)

3.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, cezaevlerindeki açlık grevlerinin yol açtığı sağlık problemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1154)

 

 

 

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de eğitim sisteminin en önemli bileşenlerinden biri olan ders kitaplarının içeriğinin araştırılması amacıyla 17/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından, başkentin göbeğinde yer alan Atatürk Orman Çiftliği’nin birinci derecede tarihî doğal sit alanı iken üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesindeki yasal olmayan uygulamaların ve çözüm yollarının derinlemesine araştırılması, eksiklerinin giderilmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması ve Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve arkadaşları tarafından, 1950’de yasal statüye kavuşan, 1922’de doğal ve tarihî sit alanı kapsamına alınan Atatürk Orman Çiftliği’ne inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası’nın yapım kararının yürürlüğe girmesi, bu bina için bazı yasalarda özel değişiklikler yapılması, imar projesi izinlerinin alınması, maliyetinin belirlenmesi ve ihale ediliş yönteminin yasalara ve Anayasa’ya uygun olup olmadığının, yapılan fahiş harcamalarla kamu parasının ne kadar israf edildiğinin araştırılması ve kamu zararının giderilmesi amacıyla 25/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve arkadaşları tarafından, 2014-2015 eğitim öğretim yılı TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) sınavı ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen ortaöğretim kurumlarına öğrenci yerleştirme işlemlerinin, kaçak açılmış olan medrese tarzı sözde okulların, imam-hatip okullarının ve 250 bin öğrenciye verilen özel okul desteğinin araştırılması amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 8’inci sırasında bulunan 650 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın gündemin 4’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 2 Aralık 2014 Salı günkü birleşiminde 650 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun, daha önce haftalık çalışma günlerinin dışında toplanması kararlaştırılan 28, 29 ve 30 Kasım 2014 Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri toplanmamasına ilişkin önerisi

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz’ın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII.-AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin açıklaması 

6.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin açıklaması

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

3.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

4.- Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655)

4.- 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/976) (S. Sayısı: 650)

5.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, sülfirik asit ve borik asit fabrikalarının özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54139)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, TPAO'nun halka arz yoluyla özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54140)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, TEİAŞ'a ait kamu hisselerinin yüzde 49'unun özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54141)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, BOTAŞ'ın iletim hatlarının özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54142)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, elektrik üretim santrallerinin özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54143)

6.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'da Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli merdiveni ve engelli tuvaleti mevcut olup olmadığına ve son iki yıl içerisinde istihdam edilen engelli personel sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54144)

7.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'ın, benzin ve motorinde indirim yapılması talebine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54145)

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Tuz Gölü Havzası’nda yapılması öngörülen yer altında doğal depolama çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54146)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında özelleştirilen madenlere ve bor madenlerinin özelleştirilmesi kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/54147)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, taşınır ve taşınmaz kiralamaları nedeniyle yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/54590)

27 Kasım 2014 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Suriye, Filistin ve Doğu Türkistan’da yaşanan insani konularla ilgili söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’e aittir.

Buyurun Sayın İçten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten'in, Suriye, Filistin ve Doğu Türkistan’da yaşanan insanlık dışı olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanlığın onurunun 1949 yılından beri ayaklar altına alındığı yerlerden biri olan Doğu Türkistan’a selam olsun.

Korkakların 1946 yılından beri işgal ettiği, zulmettiği; yürekli insanların ise bu zulme canlarını ortaya koyarak şehadete yürüyen, mücadele veren ve ilk kıblemiz Salâhaddin Eyyubî’nin fethettiği Filistin topraklarına selam olsun.

1982 yılında Hama katliamında 2011 yılından beri de Halep’te, Rojava’da, Şam’da, Guta’da, Kobani’de, Sincar’da Esed ve IŞİD tarafından katledilen insanların hesabını soran, özgürlük mücadelesi veren Kürtlere, Türkmenlere, Araplara selam olsun.

Myanmar’da Budistler tarafından diri diri yakılarak şehit edilenlere selam olsun.

Orta Afrika’da boyunlarına takılı haçlarla “la ilahe illallah” diyenler katlediliyor. Bu zalimlere boyun eğmeyenlere selam olsun.

1949 yılından beri, 35 milyon insan komünist Çinliler tarafından katledildi. Hâlâ Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman Türklere soykırım yapılmaktadır. Bu soykırıma dünya her zamanki gibi suskun kalıyor. Doğu Türkistan’a bakınca Kürtlerin geçmişini görüyorum. Uygur Türkleri, Kürtlerin AK PARTİ iktidarından önceki hâlleri gibiler; her gün soykırımlar, göç, işkence, faili meçhul cinayetler, idamlar ve zulümler. Bir Kürt olarak onları en iyi anlayan bizleriz. Sadece bu yıl 260 Uygur Türkü kurşuna dizilerek şehit edildi. Tayland’da 300 kişi tutuklu, eğer bunlar iade edilirse bunlar da kurşuna dizilecekler. Yakın zamanda Kaşgar’da 3 bin kişi şehit edildi.

İsrail’deki terörist hükûmet namusumuza, dinimize saldırmaya devam ediyor. Geçenlerde ilk kıblemiz Mescidi Aksa’ya saldırıda bulundular, namaz kılmayı yasakladılar; kirli zihniyetleri yetmedi, kirli ayaklarıyla secde ettiğimiz mekânlara ayak bastılar. Ey zalim siyonistler, Mescidi Aksa’ya saldıran deccallar! Aklınızı başınıza alın, bu bize savaş açmak demektir. Ey zalimler! Siz camilerimize saldırırken biz sizin ibadet yerlerinizi onararak size tokat vuruyoruz. Bizim dinlerle bir kavgamız yok. Salâhaddin Eyyubî El Kürdi’den insanlığı öğrenmemiş iseniz onun torunları olan bizlerden hâlâ öğrenebilirsiniz.

Suriye’de mezhep savaşı devam etmekte ve insanlık onuru öldürülmektedir. 2 milyon insanı misafir eden, üç yıl içerisinde 5 milyar para harcayan, Suriye’deki Kürtlere yardım malzemesi yollayan; hastaları, yaralıları tedavi eden, peşmergelerin geçişini sağlayan; din, dil, ırk ve mezhep demeden herkese kucak açan tek ülke olduk elhamdülillah. Suriye’de yaşayan Türkmenlere akrabalık ve tarihsel bağlardan dolayı yardım yapılması ne kadar doğruysa aynı şekilde Suriye ve Kobani’deki Kürtlere de yardım yapılması o kadar doğrudur. Yeni Türkiye’de yaşayan herkesin dünyanın başka bir ucundakilerle akrabalığı, hepimizin akrabalığıdır. Suriye’de unutmayın ki kadim olan yalnızca halkın kendisidir.

Dünya coğrafyası üzerinde mazlum insanların kanı her geçen yıl daha fazla akmaktadır. Deccallar, Dehaklar her geçen gün daha fazla acımasız olmakta ve kan içmeye doymamaktadırlar. Devlet eliyle terör işleyen ülkelerin sayısı artarken insanlıktan nasibini alamayanlar bunu izlemekten zevk almaktadırlar.

Ey bu duruma sessiz kalan kahrolasıca dünya, ey bu durumu her gün ekranları başında izleyip suskun kalanlar, ey sevgiden, barıştan yoksun nemrutlar! Durun, biz varız, daha henüz ölmedik; AK PARTİ, ak kadro ve Türkiye var, zalimlerin korkulu rüyası Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Başbakanımız Profesör Doktor Ahmet Davutoğlu var. Kalbimizde Allah, dilimizde Kur'an, elimizde Hazreti Ali’ (RA) kılıcı oldukça, referansımız Resulullah oldukça güneş batıdan doğuncaya dek zalimlere karşı elif gibi dik, mazlumlara karşı vav gibi mütevazı olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçten.

Gündem dışı ikinci söz, Ermenek ilçesindeki maden faciası ve ailelerin durumu hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Ermenek’teki maden faciası ve ailelerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ermenek’te yaşanan maden faciası ve ailelerin durumu hakkında gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

28 Ekim 2014 günü Ermenek’te yaşanan faciada yer altında kalan 18 madencimizden 10’unun cansız bedenlerine ulaşılmış, aradan otuz gün geçmesine rağmen 8 kardeşimize hâlâ ulaşılamamıştır. Öncelikle ve bir kez daha, maden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.

Bu faciaya dair Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında ruhsat sahibi ve işletmeci firmaların yetkililerinden olan 8 kişi ölüme sebebiyet verme suçundan gözaltına alınmış, 5’i mahkemece tutuklanmıştır.

Facianın başsorumlusu olan Hükûmet ise lafı dolaştırıyor, hiç oralı olmuyor. Bakanlar ona buna suç yüklüyor, başkalarını şikâyet ediyor, dert yanıyor. Bakanlar dert yanıyorsa vatandaş ne yapsın? On iki yıldır kim yönetiyor bu ülkeyi? Siyasi sorumlular niye Fransız kalıyor? Çalışma Bakanı “Madene ruhsat verilmemeliydi, madenleri kapatmak isteyince 50 kişi araya giriyor.” diyor. Enerji Bakanı “Eski ocağın 6-7 metre yanına yaklaşmışlar, bu çok açık bir hata.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bırakın yaklaşmayı, bir avuç fazla kömür için öyle plansız kazılar yapılıyor ki farklı işletmelerin işçileri yerin altında birbirleriyle karşılaşıyor. Oradaki tablo bu, gerçek bu. Bunlar Bakan ama zamanında bakmadıkları için tabii ki bilmiyorlar. O madene ruhsat veren kim, işletme iznini veren kim? İçi su dolu ocağın yanında imalat yapılmasına izin veren kim? İmalat haritasını işlemeyen kim, onaylayan kim? Madeni denetlemesi gereken kim, denetlemeyen kim? “Kim?” sorusu hep var ama “kim” ortada yok. Sorumsuzlara, yüzsüzlere buradan soruyorum: Madenleri denetlemek, güvenliğini sağlamak, çalışma şartlarını iyileştirmek acaba Karaman halk oyunları ekibinin görevi mi? Boy göstermeye, gubuzluğa gelince hep öndesiniz. Sayın Başbakan, cilalı lafları bırakın da hesap verin. Neticede Hükûmetin başı, başsorumlu kendisidir. Lafa gelince “Fırat’ın kenarındaki kuzudan sorumluyuz.” diyenler öncelikle Ermenek’teki ana kuzularının hesabını bir versin. Kendilerine yeni yeni saraylar, yeni yeni makam araçları, yeni yeni makam uçakları ama tuvaleti dışarıda, iki göz odalı evde yaşayan, parasızlıktan ayakkabı alamayan, dişlerini yaptıramayan şehit madenci babası Recep amcaya ise en yenisinden ve en ucuzundan 11 liralık kara lastik ve 140 lira da maaş. AKP’nin yeni Türkiye’si işte bu. Görülmüştür ki aslında yırtık olan Recep amcanın kara lastiği değil, on iki yıldır ülkeyi yönetenlerin çatlayan ar damarıdır.

Bakınız, ciklet alınır gibi alınan makam arabaları, yeni uçaklar ve bin odalı kaçak saray için harcanan katrilyonlarca liranın azıcığı bölgeye harcansaydı Ermenek’te madenlerin güvenliği sağlanır; Ermenekli, Başyaylalı, Sarıvelilerli, Bozkırlı, Hadimli ve Taşkentlinin işsizlik, yokluk ve yoksulluk çilesi biterdi. Yandaşlara, PKK’ya, peşmergeye, Suriyelilere milyarları akıttınız ama Torosların yiğit ve asil insanlarına dönüp bakmadınız. Çünkü, Torosların onurlu insanları aç da olsalar, açık da olsalar asla devletine isyan ve ihanet etmezler. Doğrudur, sabrederler; vatanı, bayrağı, devleti için dua ederler; Cenab-ı Allah’a şükrederler; yalnız, sabırları taşarsa da hainlerden, hırsızlardan hesap sormasını iyi bilirler; bunu da asla unutmayın.

Değerli AKP milletvekilleri, Sayın Başbakana söyleyin, Ermenek faciasında yakınlarını kaybeden aileler “Bizim eşlerimiz ve çocuklarımız neden Soma’daki gibi şehit sayılmıyor?” diye soruyor. Evet, Soma şehitleri için torba yasayla verilen hakların Ermenek’teki maden şehitleri için de verilmesi gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak maden şehitlerimizin prim borçlarının silinmesini, anne ve babalarına, dul ve yetimlerine aylık bağlanması için aranan şartların kaldırılmasını, yakınlarından birine kamuda istihdam hakkı verilmesini, yasal mirasçılarına bedelsiz konut tahsisini öngören kanun teklifimizi Meclis Başkanlığına verdik. Destek bekliyoruz, adalet bekliyoruz.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Gündem dışı üçüncü söz, zeytin hasat dönemiyle ilgili söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’ya aittir.

Buyurun Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın, zeytin hasat dönemine ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sarı altın zeytinin yeni hasat dönemi başlamıştır. Hasat dönemi nedeniyle de Ayvalık Belediyesi ve Ayvalık Ticaret Odasının hasat dönemi etkinlikleriyle dönemimiz başlamıştır. Bizler zeytincimize, çiftçimize, köylümüze yeni hasat döneminin bereketli geçmesi dileğiyle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.

Hasat dönemi her zaman olduğu gibi zordur. Sevgili dostlar, bu nasırlı ellerle tablo gibi görünen bu zeytinler tek tek toplanmaktadır bu tarlalardan ve zeytinin hasat dönemi de kış aylarıdır, hakikaten her zaman zorlu geçmektedir. Biz, onun için, Necati Cumalı’nın dediği gibi, zeytincinin derdi de bitmez ama umudu da bitmez demekteyiz. Her sene, zeytinci, maliyetlerinin yüksekliğinden, devlet desteğinin yeterli olmadığından dert yanmaktadır ancak umudunu da yitirmemektedir. “Bu dönem belki yeterince gelirimiz olmadı ancak bir dahaki dönemde daha iyi şartlarla zeytinimizi toplayacağız.” diye de umudunu hiçbir zaman yitirmemektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, zeytin hayattır. Hayatın bir gün uzatılması mümkün olacaksa bizler zeytin çekirdeğinin özünden olacağına inanıyoruz. Çünkü zeytini savunmak hayatı savunmaktır, yaşamı savunmaktır, barışı savunmaktır. Her zaman diyoruz: Zeytin ağacı ölümsüzdür, ağaçların ilkidir. Zeytin dünyada da, Türkiye’de de stratejik bir üründür.

Zeytincinin dertleri çok; iç tüketimin az olması, maliyetlerin yüksekliği, coğrafi işaretleme, depolama, AB’ye zeytinyağının yeterince satılamaması gibi sorunları vardır. Türkiye’deki zeytinyağı tüketimi 1,5-2 litredir, bu Avrupa Birliğinde 14 litreye kadar ulaşmaktadır. Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki Akdeniz ülkelerinde uzun yaşamın, daha doğrusu sağlıklı yaşamın sırrının da zeytinyağlı yemeklerden geçtiği ve zeytinyağı olduğu bugün tıbben de kabul edilmektedir. Hatta İngiltere’de zeytinyağı -biz biliyoruz ki- eczanelerde küçük şişelerde satılmaktadır.

Biz diyoruz ki zeytincimiz hiçbir zaman umudunu yitirmiyor ancak zeytincinin bir problemi var, Hükûmetten beklentisi var, diyor ki: “Devlet desteği yeterince verilmiyor, maliyetler yüksek, tane zeytine bizler devlet desteği istiyoruz, gayrisafi millî hasıladan yeterince destek almıyoruz, bu nedenle de zeytincinin sesinin duyulmasını istiyoruz.”

Geçtiğimiz hafta Yırca’da –yine, böyle gördüğünüz gibi, içimiz yandı, içimiz cız etti- bir gecede bu 6 bin zeytin ağacı köklendi. Bu köklenen zeytin ağaçlarından zeytinlik sahipleri üzülerek hasatlarını yapmak istediler.

Zeytin berekettir. Zeytinin ağacından tabak, çanak, kaşık, yakacak odun elde edilir; meyvesinden yeşil zeytin, kırma zeytin, siyah zeytin elde edilir; çekirdeğinden tespih yapılır, bilezik yapılır, süs eşyaları yapılır; yağından sabun yapılır; küspesi gübre ve yakacak olarak kullanılır. Her zaman diyoruz: Zeytin bir berekettir.

Değerli milletvekilleri, zeytincilikle doğrudan 10 milyon kişi geçimini sağlamaktadır, dolaylı olarak da 500 bin ailenin geçimi zeytincilikten olmaktadır. Ancak hâlâ Komisyonda bekleyen… Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun’da bir değişiklik yapılmak istenmektedir. Bu, zeytincinin ölüm fermanıdır. Bizim zeytincilikle geçinen Körfezimizde Burhaniyeli Yahya Ağacık “Ben dört nesildir zeytinciyim.” Demektedir, Ayvalıklı Sezai Madra “Vekilim, bizim dedelerimiz, büyük dedelerimiz… Yedi nesil zeytinciyiz, bizim geçim kaynağımız zeytindir.” demektedir, ziraatçı Ali dayı “Bizim başka bir geçim kaynağımız yok, biz zeytini biliriz, zeytini konuşuruz, zeytin söyleriz, türkülerimizde bile zeytin vardır.” demektedir. Yine, benim kardeşim zeytin toplamaktadır, her akşam kaç tayfa, kaç kişi gitti, kaç çuval zeytin topladı, maliyet ne kadar oldu, neyi ne yaptık, ne elde ettik hesaplamaktadır. Bizim geçim kaynağımız zeytindir. Ben de zamanında çok gittim, zeytin topladım, helvamı aldım, peynirimi aldım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NEDRET AKOVA (Devamla) - …ekmeğimi aldım, tayfalarımızla birlikte gittik.

Sevgili dostlar, teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akova.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, Türkiye’deki yoksulluğun temel sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1152)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'deki yoksulluğun temel sebeplerinin araştırılarak günlük temel ihtiyaçlarını karşılama imkânı bulamayan, açlık, yoksulluk sınırı altında yaşayan tüm vatandaşları kapsayacak şekilde alınacak önlemlerin belirlenmesi, sosyal devlet anlayışıyla bu kesimlerin tüm ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kalıcı imkânların tanınması için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mülkiye Birtane                                                    (Kars)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                       (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                           (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

7) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

8) Hüsamettin Zenderlioğlu                                      (Bitlis)

9) Emine Ayna                                                         (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                                                        (Hakkâri)

13) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

16) Erol Dora                                                           (Mardin)

17) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

18) Demir Çelik                                                       (Muş)

19) İbrahim Binici                                                    (Şanlıurfa)

20) Nazmi Gür                                                         (Van)

21) Özdal Üçer                                                         (Van)

22) Halil Aksoy                                                         (Ağrı)

Gerekçe:

17 Ekim, her yıl Dünya Yoksullukla Mücadele Günü olarak anılıyor. Yoksulluğun giderek arttığı Türkiye'de binlerce insan günlük 1 lirayla geçinmek zorundadır. Yoksulluğun temel nedenleri arasındaki en önemli faktör işsizlik olarak sayılıyor. Aynı zamanda, düşük ücretler, enflasyon ve en önemlisi sosyal devlet anlayışının giderek yok olmasıyla birlikte sağlık, eğitim başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerinin ücrete tabi kılınması, yoksulluğun Türkiye'de yaşanan boyutunun temel sebepleri arasındadır.

TÜİK'in 2011 yılı gelir ve yaşam koşulları araştırmasına göre, Türkiye'de yoksulluk oranı yüzde 16,1 olarak verilmiştir. Bu orana göre, Türkiye'de 11 milyon 670 bin yoksul var. Yoksul sayısı belirlenirken aylık 678 TL'lik harcama sınırı kabul edilmiştir. İşçi sendikalarının araştırmasına göre ise dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 949,14; yoksulluk sınırı ise 3.091 liradır.

2008 yılında yoksulluk ya da maddi yoksunluk riski altındaki nüfusun oranı yüzde 65,7 olup bu oran 2011 yılı için yüzde 62,5 olarak hesaplanmıştır. Ciddi finansal sıkıntıyla karşı karşıya olan nüfusun oranı olarak tanımlanan ve belirlenmiş 9 maddeden en az 4 tanesini karşılayamama ya da mahrum olma durumunu tanımlayan maddi yoksunluk oranı 2009 yılında yüzde 63, 2010 yılında yüzde 66,6 iken 2011 yılında yüzde 60,4 olarak hesaplanmıştır.

Türkiye'de toplumun büyük bir kesimi yiyecek, içecek, barınma, giyim kuşam gibi temel ihtiyaçlara çok zor koşullarda erişiyor. Milyonlarca vatandaşımız bu en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma gelmiştir. Ekonomi politikaları, siyasi sorunlar, siyasi sorunlara bağlı göçler, ekonomik krizler toplum kesimleri arasındaki gelir eşitsizliğini büyütmektedir. Özellikle bütçeden güvenlik harcamaları altında yapılan harcamalar, bu harcamaların yarattığı bütçe açığının vergi ve zam oranlarının yükseltilerek karşılanması açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşların sayısını arttırıyor.

Türkiye'deki mevcut yaygın gelir dağılımı eşitsizliğini gidermek için ciddi bir politika üretilemiyor. Yoksullukla mücadele kapsamlı ve sistemli bir mücadeleye dönüştürülemiyor. Siyasal iktidar yoksullukla doğrudan mücadele etmek yerine, bu sorunu yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerinin çabalarıyla geçici çözümler bulma yoluna gidiyor. Yoksullukla mücadelenin ciddi oranda sonuç vermesi, devletin politik kararlılığı ve bu konudaki kalıcı çözüm yöntemleriyle olanaklı olacaktır.

Yoksul vatandaşların iş arayışı, eve ekmek götürme çabası kimi zaman büyük trajedilere sebep oluyor. Türkiye'de bir çok vatandaş yoksulluk yüzünden yaşamına son veriyor. Yoksulluk sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik olarak da toplumun büyük bir kesiminde ciddi olumsuz etkiler yaratıyor. Türkiye'de açlık ve yoksulluk sınırında ya da altında yaşayan vatandaşların sayısı hakkında sağlıklı bilgiler yoktur. Ancak, bilinen bir gerçek var ki o da TÜİK rakamlarının çok üzerinde bir yoksul kesimin olduğudur. Bu nedenle, Türkiye'nin açlık veya yoksulluk haritası çıkarılmalı; kentlerde, köylerde, beldelerde ve sokaklarda yaşayan tüm yoksul ya da açlık sınırının altında yaşayan vatandaşlar tespit edilerek ciddi ve kalıcı önlemler alınmalıdır.

Bütün bunlar göz önünde bulundurularak Genel Kurulda yoksullukla mücadele için alınacak önlemlerin belirlenmesi için bir Meclis araştırması açılmasını Genel Kurulun takdirine sunuyoruz.

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, Türkiye genelinde deniz kirliliğinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1153)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Marmara Denizi canlılarında tespit edilen arsenik oranı göz önünde bulundurularak ciddi bir risk hâline dönüşen deniz kirliliğinin nedenlerinin tespit edilmesi, deniz canlılarının nasıl etkilenmiş olduğunun araştırılması, bu kirliliğin en önemli sebebi olan kıyı kirliliğinin kontrol altına alınması başta olmak üzere, Türkiye genelinde deniz kirliliğine neden olan tüm unsurların tespit edilerek bunun halk sağlığı üzerindeki etkilerinin kamuoyuyla paylaşılması, deniz kirliliğini engelleyecek kalıcı tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Mülkiye Birtane                                                    (Kars)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe:

İstanbul Üniversitesi (İÜ) öğretim üyelerinin de içinde yer aldığı, Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Bilimsel Araştırma Projesi kapsamında yapılan çalışmada kıyı kirliliğine dikkat çekilmiştir. Bu araştırma çerçevesinde Marmara'da deniz canlılarında yapılan incelemede, arsenik oranları normal değerlerinden yüksek çıkmıştır. Bunun anlamı ise Marmara Denizi’nde arsenik tespit edildiğidir.

Araştırmalarda, su ortamında bulunan kimyasalların izlenmesi için ortamda yaşayan midye, istiridye, ıstakoz ya da karides gibi deniz ürünleri kullanılmış, bu canlıların bünyelerinde depoladıkları ağır metaller, hormonlar, petrol türevleri gibi kirleticilerin insana kadar ulaşarak çeşitli hastalıklara neden oldukları vurgulanmıştır.

"Tekirdağ kıyı sularından toplanan karideslerin ağır metal seviyelerinin belirlenmesi ve insan sağlığına olan toksik etkileri" konulu araştırma kapsamında, midye ve karideslerin yenilebilir etinde kurşun, krom, nikel gibi değerleri bir yıl boyunca mevsimsel olarak izlenmiştir.

Alınan karides örneklerinde kilogramda 2,3; midyede ise 2,79 miligram değerinde arsenik oranına rastlanmıştır. Türkiye'de karides ve midyede arsenik için kabul edilebilir değerin kilogramda 1 miligram olduğu hatırlatılarak, tespit edilen değerlerin, uzun dönemde insan sağlığını tehdit edebilecek düzeyde olduğu, insan bünyesine su, gıda ya da hava yoluyla alındığında birikerek kanser ve nörolojik bozukluklar gibi birçok hastalığa neden olduğu da özellikle vurgulanmıştır.

Araştırmayı yapan uzmanlar, özellikle Marmara Denizi çevresinde yaşanan kirliliğin kontrol edilmesi kapsamında daha fazla çalışılması gerektiğini ve Tekirdağ kıyısında kimyasalların denize etkilerinin kontrol altına alması için "Kıyı Kirliliği Araştırma Merkezi" kurulması gerektiğini dile getirmişlerdir.

Araştırmada da üzerinde durulduğu gibi, nüfus oranındaki artışla beraber evsel, endüstriyel ve tarımsal kirleticilerin çevreye olan olumsuz etkileri de büyüyor. Sonuç olarak canlı bünyesinde birikime uğrayan ağır metaller ve kimyasallar, halk sağlığını da açıkça tehdit ediyor. Bu nedenle, riskin kontrol altına alınması gerekiyor. Bu nedenle de bu amaçla yapılan her türlü çalışmanın desteklenmesi gerektiği araştırmalarda da dile getiriliyor.

Özellikle Marmara Denizi çevresinde yaşanan kirlilik başta olmak üzere, tüm kıyıların bu anlamda kontrol altına alınması ve deniz kirliliğinin önlenmesi gerekiyor. Bu amaçla da “Kıyı Kirliliği Araştırma Merkezi” kurulması kaçınılmaz hâle geliyor. Bu merkezin gerekliliğinin ortaya açık bir şekilde koyulması için tüm kıyılarda bir araştırma yapılmalı, deniz canlılarının nasıl etkilenmiş olduğu konusunda kamuoyu, sağlıklı ve kesinlik arz eden sonuçlar hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirilmelidir. Bu amaçla bir araştırma komisyonu kurulmasını Genel Kurulun takdirine sunuyoruz.

3.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, cezaevlerindeki açlık grevlerinin yol açtığı sağlık problemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1154)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cezaevlerinde 12/9/2012 tarihinde başlayan ve iki siyasi talebi içeren süresiz, dönüşümsüz açlık grevi bugün itibarıyla onlarca cezaevini kapsamış, açlık grevinde bulunan tutsak sayısı 300’ü aşmış ve grev 37’nci gününe girmiştir. Tutsakların açlık grevi hayati tehlike sınırına ulaşmış durumdadır. Yaşanacak ölümlerin ve kalıcı sağlık problemlerinin önüne geçebilmek amacıyla, açlık grevlerinin tutsaklarda yol açtığı sağlık problemlerinin araştırılması için Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Pervin Buldan

                                                                               Iğdır

BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Ana dilde eğitim ve savunma hakkı, ülke gündeminde çözüm bekleyen acil sorunların başında gelmektedir. Bugün itibarıyla 8 bin tutuklu, üç yılı aşkın süredir “KCK” adlı soruşturmalar kapsamında yargılanmakta ve ana dilde savunma taleplerinin reddedilmesi, hatta yok sayılması nedeniyle yargılama süreci tıkanmaktadır. Hukuka aykırı diğer bir sorun, Sayın Abdullah Öcalan’ın yasal ve haklı bir neden olmaksızın avukatlarıyla görüştürülmemesidir. Bu süre içerisinde sadece bir kez ailesiyle görüştürülen Sayın Öcalan âdeta İmralı Adası’nda tecrit edilmiştir. Gerek ana dilde eğitim ve savunma hakkının yasal çerçeveye alınarak tanınması gerekse Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması amacıyla hukuki başvuruların kabul edilmemesi, sivil toplum örgütlerinin çabalarının görmezden gelinmesi, Meclis çatısında yaptığımız taleplerimizin dikkate alınmaması üzerine cezaevlerindeki yüzlerce tutsak, bedenlerini açlığa ve ölüme yatırmaya mecbur bırakılmışlardır. Siyasi otoritelere en insani taleplerini kabul ettirebilme yönünde hukuksal adımlarla çare bulamayan tutsakların tek çaresi bedenlerini bir eylem aracına dönüştürmektir. Sonuçta adaleti, özgürlüğü ve onurlu yaşamı arayan ama üzerinde hareket edebileceği tüm zemin ve yolları tıkatılıp dört duvar arasına hapsedilen insan için kendi bedenini çıkış noktası yapmak bir tepkidir. İşte bu nedenle, ülkemizde özellikle 12 Eylül ihtilali sonrasında çok kez siyasi ve politik tutsaklar tarafından açlık grevleri yapılmıştır. 1996 yılında Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın çıkarttığı Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için ülkedeki yaklaşık 43 cezaevinde toplam 2.174 tutsak açlık grevi ve 355 tutsak da ölüm orucuna katılmış ve 12 tutsak hayatını kaybetmiş, onlarca tutsak da açlığa bağlı sağlık problemleriyle karşılaşmıştır. Bir sonraki açlık grevi, 20 Ekim 2000'de birçok cezaevinde aynı anda başlamıştır. 816 mahkûmun başlattığı açlık grevi, yaklaşık bir ay sonra ölüm orucuna dönüşmüştür. 1996 ve 2000'li yıllarda açlık grevleri nedeniyle pek çok mahkûm özellikle Wernicke Korsakoff sendromu olmak üzere açlığa bağlı hastalığa yakalanmıştır. 2002 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 200’ün üzerinde politik suçlu, sağlık sorunları nedeniyle aftan yararlanarak serbest kalmıştır. Açlık grevinin vücutta yol açtığı zararlar bilimsel olarak şöyle açıklanmıştır:

Açlık, vücudun işleyişi için gerekli maddelerin eksikliğine neden olarak vücutta ağır yıkımlara neden olmakta, bunun sonucunda ölüm gibi ciddi sonuçlara neden olabilmektedir. Tiamin vitamini eksikliği sonucunda Wernicke Korsakoff sendromu görülebilir. Yetmiş iki saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir. Yeterli sıvı alımı yoksa dehidratasyon nedeniyle kişi birkaç günde hayatını kaybeder. Açlık süresi ilk yirmi dört saat, yirmi dört-yetmiş iki saat ve sonrası olarak dönemlere ayırılabilir. İlk yirmi dört saatte karaciğerdeki glikojen depoları enerji kaynağı olarak kullanılır. Yirmi dört-yetmiş iki saatlerinde çevre dokular glikoz yerine yağ asidini enerji kaynağı olarak kullanır. Yetmiş iki saatten sonra glikojen depoları tükenmiştir ve enerji üretimi için sadece yağ asitleri ve proteinler kullanılır. Bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı enfeksiyonlara karşı vücut direnci azalır, sepsise kadar gidebilen ciddi enfeksiyonlar görülebilir. Konfüzyon ve komaya kadar giden ağır nörolojik sorunlar görülebilir. İlk hafta genellikle yüzde 5-10 kilo kaybı görülür, sonraki dönemlerde yüzde 35-50'lere kadar varabilir. Öncesinde kalple ilgili sorunu bulunmasa da uzun süren açlık sonucunda hastalar kardiyak nedenlere bağlı olarak ölebilir. Ölümlerin ve vücuttaki tahribatların önüne geçebilmek amacıyla açlık grevlerinin tutsaklarda yol açtığı sağlık problemlerinin araştırılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de eğitim sisteminin en önemli bileşenlerinden biri olan ders kitaplarının içeriğinin araştırılması amacıyla 17/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

27/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 27/11/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Pervin Buldan

                                                                                                                                          Iğdır

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

17 Kasım 2014 tarihinde, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından (1032 sıra no.lu) Türkiye’de eğitim sisteminin en önemli bileşenlerinden biri olan ders kitaplarının içeriğinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27/11/2014 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Sayın Erol Dora, Mardin Milletvekili (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ilk, orta ve liselerde okutulan ders kitaplarının yurttaşlık, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde, yurttaşlarımızın genelinin inanç, etnisite, kültür, kolektif ya da bireysel kimlik ve tercihlerini konu edinme biçimi, konu edinme niteliği ve konu edinme niceliğinin kapsamlı bir biçimde analize tabi tutulması üzerine vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ders kitapları aracılığıyla bir ülkedeki resmî söylemin sınırlarını, ülkedeki güç ilişkilerini, eğitim ile demokratikleşme ya da toplumsal çatışma arasındaki ilişkiyi tartışmak mümkündür. Bu bağlamda, Türkiye’deki millî kimlik kurgusunun ve “yurttaşlık” kavramının temel hak ve özgürlükler çerçevesinde kapsamlı bir analize tabi tutulması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, ders kitapları, bir ülkede temel hak ve özgürlüklerin genişlemesine, öğrencilerin bakış açılarının zenginleşmesine ve toplumsal barışa katkı yapabilir ya da tersinden bakarsak, içerdikleri ayrımcı söylemlerle toplumsal çatışmaları ve eşitsizlikleri artırabilir, çözümden ziyade sorunların bir parçası da olabilir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de okutulan ders kitaplarındaki “biz” anlayışı, konuyla ilgili yapılan çalışma raporları da çok açık bir biçimde göstermektedir ki Türkiye’de okutulan ders kitapları çocukların bakış açılarını tekilleştiren ve kısırlaştıran bir anlayışla yazılmaktadır, ayrıca çoğulcu bir bakış açısı ve demokratik vatandaşlık anlayışını geliştirmekten de açıkça uzaktır. Bu çerçevede, Türkiye’de genelde eğitim sisteminin, özelde ise ders kitaplarının en önemli sorunlarından biri, dili Türkçeden, dini Sünni İslam’dan farklı insanların eşit vatandaşlık temelinde bir arada yaşamalarını sağlayacak bir sistem ve ufuk geliştirmemesidir. Bu açıdan hızlı bir toplumsal ve siyasal dönüşüm geçiren Türkiye’de ders kitaplarının üzerinde önemle durulması ve çalışılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, yeni anayasa yapma girişimiyle, çözüm ve barış süreciyle ve farklı kesimlere yönelik açılım politikalarıyla kadim sorunlarını çözmeye ve yeni bir toplumsal sözleşme geliştirmeye çalışıyor. Çünkü birçok farklı ülkede olduğu gibi, mevcut ulus devlet paradigması ve bu paradigmanın ürettiği eğitim sistemi, artık, Türkiye’deki farklı etnik ve inanç gruplarının taleplerini karşılayamıyor. Bu süreçte bir yandan varlıkları yıllarca inkâr edilen Kürtler, mevcut siyasal uygulamaları sorguluyor ve eşit yurttaşlık talebinde bulunuyorlar. Ayrıca, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Romanlar, kadınlar ve sayamadığımız birçok etnik, inançsal ve kolektif topluluk da günden güne daha fazla sorunlarını dile getiriyor ve eşitlik talep ediyorlar. Bu taleplerin somutlaştığı önemli mücadele alanlarından biri de eğitimdir. Örneğin Kürt sorunundaki temel taleplerden biri, ana dilde eğitim konusuna odaklanmış durumda. Bunun yanında Aleviler, eşit yurttaşlık ve evrensel inanç özgürlüğü çerçevesinde zorunlu din derslerine karşı çıkıyorlar. Eğitim sisteminde kodlandıkları ortaya çıkan Ermeni, Rum, Süryani birçok yurttaşımız ise süregiden ayrımcı uygulamalarla mücadele ediyor, çocuklarına kendi dillerini ve kültürlerini aktaracak nitelikli bir eğitim aldırabilmenin kaygısını taşıyorlar.

Değerli milletvekilleri, Kürt sorununu çözmeye çalışan, Kürtçe, Abazaca, Adigece ve Lazca dilini seçmeli olarak müfredata dâhil eden... Alevilerin ve azınlıkların sorunlarının sürekli gündemde olduğu Türkiye’de eğitim-öğretimi, farklılıkları dışlayan bir millî eğitim anlayışıyla sürdürmenin mümkün olmadığı ortadadır. Dolayısıyla, ders kitaplarını sürekli izleyecek ve eğitimin Türkiye’de eşit vatandaşlık anlayışını geliştirecek şekilde nasıl tasarlanabileceği konusunda dinamik, evrensel, hukuk ve akademik ölçütlere uygun bir izleyici kurula da ihtiyaç bulunmaktadır. Bu anlamda Talim Terbiye Kurulunun işleyişi bir yana, adı bile çağımızın gerisindedir. “Talim ve terbiye” kavramının çağdaş eğitim sistemlerinde bir karşılığı bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ders kitaplarında bulunan ayrımcı ve ötekileştirici söylemlere ilişkin yüzlerce örneği, açık biçimde, insan hakları projesi kapsamında ders kitaplarında yapılan taramalara ilişkin hazırlanan bu güncel raporda da okumak mümkündür. Bunu da merak edenler için tanıtmak istiyorum. Burada spesifik olarak bir iki örneğe değinmek istiyorum: 2013-2014 eğitim ve öğretim yılı 10’uncu sınıf tarih kitaplarında Ermeniler için “hain” iması yapılırken Süryaniler için de “Osmanlıya karşı ayaklandılar, refah için Batı’nın çıkarlarına alet oldular.” gibi yanlış, ayrımcı ve tarihî gerçeklerden yoksun ifadeler kullanılmıştı. Aynı şekilde, bu yıl, yani 2014-2015 eğitim ve öğretim yılı 10’uncu sınıf tarih kitaplarında Süryaniler için sözüm ona bazı değişiklikler yapılmış gibi görünse de, başta Ermeniler olmak üzere Hristiyan halkların büyük bölümü Batı devletlerinin politikalarına alet olmuş gibi gösterilmeye devam edilmektedir. Yine, bu rapora göre, tüm ders kitapları içerisinde “Kürt” sözcüğü sadece 2 defa geçmekte ve o da “Zararlı Cemiyetler” başlığı altında yer alan “Kürt Teali Cemiyeti” ifadesinde yer alabilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine din kültürü ve ahlak bilgisi 8’inci sınıf ders kitabında 6 üniteden 5’inde İslam dini öğretiliyor. “Dinler ve Evrensel Öğütleri” başlıklı 6’ncı ünitede ise Hinduizm, Budizm, Yahudilik ve Hristiyanlıktan toplam 6 sayfa içinde bahsedilip tekrar İslam’a dönülüyor, üstelik, özellikle Yahudilik ve Hristiyanlık hakkında yanlış bilgiler verilerek. Din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitapları Yahudiliği de, Hristiyanlığı da İslam üzerinden okuyor. Şu anda 2007 öncesine oranla iyileşme var ama bir öğrencinin dokuz yıl boyunca okuduğu 1.086 sayfa din dersi kitabında Alevilik, Bektaşiliğe ilişkin ayrılan yer toplam 16 sayfa yani yüzde 1,5. Sadece 7’nci ve 12’nci sınıfta tanıtılan bu Alevilik de Sünniliğin folklorik bir kolu gibi sunulmakta.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Sayın Davutoğlu, Hacıbektaş’ı ziyaretinde şöyle dedi: “Eğer herhangi bir din bu derslerle tahkir ediliyorsa, kötüleniyorsa bu dersleri kaldıralım.” Elbette bu söylem olumludur ancak yeterli değildir. Çünkü ders kitaplarında bir etnik yapının ya da inancın açıkça tahkir edilmesinin yanında, ülkemizde yaşayan farklı inanç ve etnik kimliklere yeterince yer verilmemesi, yok sayılması veya çoğunluk olan etnik ve inançların bakışıyla tanımlanmaları da hukuk dışıdır ve eşit yurttaşlık ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, yasalar düzeyinde eşitlik ilkesini sağlamak tek başına toplumsal barışı mümkün kılmaz; zira, kalıcı bir toplumsal barış, gruplar arasında eşitliğe inanan, çok kimlikli ve çoğulcu muhayyileyle sahip çocuklar, gençler, yurttaşlar yetiştirmekle mümkündür. Dolayısıyla, yasal reformlarla birlikte, farklı grupları barışçıl bir şekilde bir arada yaşatabilecek bir toplumsal bakış açısı ve yeni bir kolektif kimlik anlayışı geliştirilmek zorundadır. Bu bakımdan, barışı, eşit yurttaşlığı, farklı kimliklere saygıyı, evrensel değerleri özümsemiş bireyler ve yurttaşlar yetiştirmenin önemli bir ayağını da eğitim sistemi ve ders kitapları oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin geleceği olan kuşaklara zorunlu eğitim yaşamları boyunca okutulan tüm ders kitaplarının tekçi, yok sayıcı, ayrımcı ve ötekileştirici, rencide edici söylem ve üsluplardan arındırılması, Türkiye'nin geçmekte olduğu çözüm ve barış sürecinde, toplumun ortak hafıza ve bilgi birikiminin bir aynası olan ders kitaplarının evrensel insan hakları standartları, çoğulculuk ve toplumsal barışa katkı sunması açılarından irdelenmesi ve bu doğrultuda, ders kitaplarının yeniden yazımında bilimsel, demokratik ve özgürlükçü ilkelerin birincil referanslar hâline getirilmesine yönelik yapılacak hukuki düzenlemelere katkıda bulunması gayesiyle vermiş olduğumuz bu önergeye bütün partilerin desteğini bekliyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Evet, değerli hazırun, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

HDP Grubunun vermiş olduğu ders kitaplarının içeriğinin araştırılmasıyla ilgili araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Gerekçenizi okudum, gerekçe çok güzel hazırlanmış. Keşke gerekçenin içine sıkıştırılmış ayrımcı ifadeler tekrar olmasaydı. Ama bu bir art niyetle yapılmıyor. Yani hepimiz aslında, yılların üzerimizde ve dilimize biriktirdiği alışkanlıkları istesek de istemesek de birleştirirken dahi ayrıştırmak üzerine kurmak zorunda kalıyoruz. Belki demek istediğimiz o değil ama karşıdaki algılama maalesef böyle oluyor.

Öncelikle, ben “Bir kitap, bir müfredat nasıl hazırlanır?” diye Millî Eğitim Bakanlığına dedim ki: “Bildiğimizin dışında bir şey varsa bunları paylaşalım.” hem sizlerle de paylaşalım isterim. “Bir kitap nasıl hazırlanır, bir kitap nasıl yazılır?” Çünkü ben en son, liseye giden kızımla bir sosyoloji dersi çalışırken “Anne, anlamıyorum ben bu kitabı.” dedi, gerçekten, okudum, ben de anlamadım. Niye anlamadım? Çünkü kullanılan dil, cümle uzunluğu, paragraflar, birkaç paragrafa bölmemi gerektiriyordu. Döndüm, Bakanlıkla konuştum, dedim ki: “Daha kısa, daha anlaşılabilir kılmak lazım.” İşte o safhada da merak ettim “Bir kitap ve içeriği nasıl hazırlanır?” diye.

Şimdi, programların bir güncellenmesi var yani Bakanlığın içinde bu güncellemeyi de… Millî Eğitim Bakanlığı, akademisyenler, öğretmenler, öğrenciler, veliler, sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle gerçekleştirilen bir program tasarımı ve bu programa göre de ders kitapları hazırlamaya başlıyor. Ders kitaplarının bir kısmı Bakanlığın bizzat kendisi tarafından bastırılırken bir kısmı da dışarıdan önerilen kitapların ihale yoluyla satın alınmasını içeriyor. Peki, nedir bir ders kitabının hazırlanmasında uyulması gereken usuller? Dersin eğitim ve öğretim programını kapsayacak şekilde olması. Dersin özelliğine göre ünite, bölüm, tema içeriğine uygun bir denge kurulması. Konuların işlenişinde öğrencinin seviyesine ve gelişim özelliklerine uygun olarak anlaşılır, yalın bir dilin kullanılması diye devam eden şartlar. Peki, bunlar nasıl yapılıyor? Yani bir kitabın çocuğun önüne gidebilmesi için hangi merhalelerden geçmesi gerekiyor? 30 bine yakın eğitilmiş, sistemde kayıtlı olan öğretmenler içinde tesadüf seçmeyle 6 öğretmen seçiliyor ve önerilen kitaplar kendilerine gönderiliyor, bunlar okunuyor, raporları tekrar Millî Eğitim Bakanlığına geliyor. Daha sonra, birbirini tanımayan bu 6 öğretmenin tahlili sonucunda -bir araya gelmesinde- bir kitap düzeltilmiş, önerilmiş ve ihaleye çıkmış hâle geliyor, kitabın basımına geçiliyor.

Peki, ders kitabını da hangi kriterlere göre inceliyor bu öğretmenler?

1)           İçeriğin Anayasa ve kanunlara uygunluğunu inceliyorlar.

2)           İçeriğin bilimsel olarak yeterliliğini inceliyorlar.

3)           İçeriğin, eğitim ve öğretim programının kazanımları gerçekleştirme yeterliliği, görsel tasarımın ve içerik tasarımının öğrenmeyi destekleyecek nitelikte olması ve öğrencilerin gelişim özelliklerine uygunluğu olmak üzere 3 kriter üzerinde değerlendiriyorlar.

Ders kitaplarının incelenmesi ve değerlendirilmesinde, kitaplardaki ayrımcı, bir kesimin değerlerini ve inançlarını tahrik edici nitelikte içeriklerin ve görselliklerin ayıklanmasında şu kriterleri esas alıyorlar:

Taslak ders kitapları Anayasa ve Millî Eğitim Temel Kanunu’nda açıkça hükme bağlanmış, eşitlik ilkesini gözeterek temel insan hak ve özgürlüklerini destekleyen ve her türlü ayrımcılığı reddeden bir yaklaşımla hazırlanır.

Konuların işlenişinde ya da örneklerle insanların ve olayların sunulmasında toplumculuk, eşitlik ilkesi gözetilir.

İçerikte ve görsel ögelerde bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek unsurlar bulunmaz.

İnsan haklarına aykırı, ayrımcılık ve önyargı niteliğini taşıyan ifadeler kullanılamaz.

Taslak ders kitabında kullanılan birey adları eşitlik ve genellik ilkesinin gereği olarak toplumda kullanılan adlardan dengeli biçimde seçilir. Toplumun yalnızca belirli bir kesimini temsil edecek şekilde kullanılamaz.

Verilen örneklerde ve kullanılan karakterlerde cinsiyet açısından makul bir denge gözetilir.

Anlatım, görsel öge ve çizimlerde toplumun değer yargıları, giyim ve hayat tarzı doğru olarak yansıtılır. Toplumun bir kesimini, siyasi görüşü ya da düşünce biçimini küçük düşüren veya önyargı oluşturabilecek anlatımlara yer verilmez.

Böyle ilkeler çerçevesinde hazırlanan ders kitapları yine de herkesin arzu ettiği felsefeyi, ruhu sokağa yansıtabiliyor mu? Gerçekten kişilerin kendine benzemeyen, kendinden olmayanlarla birlikte yaşama kültürünü oluşturabiliyor mu? Fakat şunu söyleyeyim: Yüzyıllara sâri problemlerimizi birkaç yıl içinde çözme lüksü hiçbirimizin gücü ve kudreti dâhilinde değildir. Dillerimizi ve zihinlerimizi değiştirsek bile bunları davranış biçimlerimize yansıtmamız maalesef engellenmektedir. İnsanoğlu bölünerek, ayrışarak yaşamayı sevmektedir ve bizim bütün eğitim sistemimizi, ayrışarak, taraflara ayrılarak yaşamayı seven insanoğlunu birleştirerek, aynı şuurda, aynı sevgi, hoşgörüde ve aynı hak ve hukuk karşısında eşit vaziyette yönetmenin siyasetin de sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.

Fakat, arkadaşlar, biz çok karamsar bir tabloyla durmadan kötülük ve kötüler üzerine konuşarak da hayatı devam ettiremeyiz. Bırakın ayrımcılığın unsurlarını, ders kitaplarındaki satırları konuşmak yerine, biz okulları yakılan bir ülkeden elhamdülillah bugünlere gelmiş bulunuyoruz. Bir komşunun diğerine düşman olduğu bir toplumdan bugünlere gelmiş ve yarını hep birlikte inşa etmekten konuşuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şunu söylemek isterim ki bir Osmanlı bakiyesi olan, görgüsü, kültürü, dili, felsefesi, bir sürü anane, geleneği birbirinden farklıyı yeni Türkiye ve yeni dünyanın yeni insanıyla birlikte buluşturmak hepimizin boynunun borcu fakat biz, özellikle 40’ının üzerinde olanlar için söylüyorum, kullandığımız dil 40’ının üzerinde olanlar için çok anlamlı olabilir, birbirimizin çok hoşuna gidebilir fakat yanınızdaki 18 yaşındaki bir genç kızın, bir delikanlının şuurunda durmadan yeniden bir ayrımcılığı oluşturmak… Çünkü neredeyse o kadar barış ve ayrımcılık konuşur olduk ki “barış ve ayrımcılık” sözcüğünün bizzat kendisi ayrımcılığın nedeni olmaya başladı çünkü biz kavga ediyorsak çocuklarımız etmemeli, biz tartışıyorsak çocuklarımız etmemeli. Tarihin içinde durmadan kin ve nefrete dayalı söylemler üretmemeliyiz.

Anadolu’da nedir kan davalarında, ne yaparız? Sülalelerin barışması için yemekler hazırlanır, oturulur masanın başına, dualar edilir, değil mi? Ne oluyor ki biz sokakta bitirmeye çalıştığımız kan davalarını siyaset dilinde yeniden, yeniden, yeniden tazeleyerek, yeniden önümüze koyarak yaşatmaya çalışıyoruz? Evet, biz 40’ın üzerindekiler yaşanmış çileleri, kederleri, arızaları bileceğiz, konuşacağız ama her konuşmamızda, her mikrofonda, her kayda geçişinde bu sözü 6 yaşındaki, 8 yaşındaki, 10 yaşındaki, 22 yaşındaki bir genç duyduğunda ne hisseder? Onun için bizzat “barış”, “demokrasi”, “ayrımcılık” gibi kelimelerin kendisini genç şuurlarda başka bir ayrımcılığa sebep olmayacak şekilde düzenlemenin gerekli olduğunu düşünüyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Nasıl ayrımcılık kavramı olur demokrasi? Yapmayın ya!

HALİDE İNCEKARA (Devamla) - Bir de ben demin sordum, aşağı yukarı 3 bine yakın araştırma önergesi verilmiş. Araştırma komisyonu, denetleme faaliyetlerinin en önemlilerinden biridir fakat araştırma komisyonu bakanlıklardan, kurumlardan ve kanunlardan rol kapma yeri değildir; yani Millî Eğitimin yapacağını oturup biz yapalım, Savunmanın yapacağını oturup biz yapalım… Ya bütün bu istediğimiz araştırma komisyonlarını kurmaya kalksak bir kere Parlamentoyu çalıştıramaz duruma getiririz. Onun için herkesi -geçen gün kuruldu Kadına Karşı Şiddet Komisyonu- toplumun her bireyini ilgilendiren konularda sonuçları tartışmak, felsefesini tartışmak araştırma komisyonunun yeridir ama bakanlıklardan rol ve görev kapmak yeri burası değildir.

Yine de sokaktaki şiddetten, okul yakmaktan, dersin içindeki kelime hassasiyetine gelinmesini son derece takdirle karşılıyor, bu duygu, düşüncelerle hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde ikinci olarak Isparta Milletvekili Sayın Ali Haydar Öner konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Halkların Demokratik Partisi milletvekili, değerli Mardin temsilcisi Erol Dora’nın ilk imza sahibi olduğu grup önerisi hakkında görüşüyoruz. Kendisine dostluk duygularıyla dolu olduğum Erol Dora bu önergesiyle çok doğru saptamalar yapmış.

Değerli milletvekilleri, yurt dışında soy bağımız olan, inanç bağımız olan, kültürel bağlarımız olan insanları koruyup kollama görevini yürütüyoruz. Yurt dışındaki soydaşlarımıza, inanç ve kültürel bağımız olanlara sahip çıkarken yurt içinde de ayrımcılık yapmamalıyız. Suriye’de, Irak’ta, Karabağ’da, Myanmar’da, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde soy bağlarımız, inanç bağlarımız olan insanlar var. Balkanlarda soy bağlarımız, inanç bağlarımız, kültürel bağlarımız olan insanlar var. Dünyanın dört bir köşesinde aynı değerleri taşıyan insanlar var. Bunlar arasında ayrım yapmadan insanlık adına, inançlarımız adına değerlere sahip çıkıyoruz.

İslami inançlar bazen “hak mezhepler” olarak adlandırıyor, bazen de “sapkın veya az sapkın mezhepler” olarak utandırıcı nitelemeler yapılıyor. Bunların bir kısmı da ne yazık ki ders kitaplarına taşınıyor. Hak mezhepler olarak Hanefiliği, Hanbeliliği, Şafiiliği, Malikiliği biraz da Zahiriliği sayarken diğer mezhepleri, Anadolu’nun gerçekleri olanları dışlayan, ötekileyen, o mezheplerde olan çocukları ve onların analarını yuhalatan anlayışlarla ne yazık ki karşı karşıya kalıyoruz. Kutsal kitap Kur’an-ı Azimüşşân’ı benimseyenler diğer kutsal kitapları benimseyenleri zaman zaman ne yazık ki dışlıyorlar. Tevrat’ı, Zebur’u, İncil’i benimseyen ve onların peygamberlerinin inançlarını taşıyan ulusları, halkları, onların anlayışlarını dışlayan yaklaşımlar insana, insani değer taşıyanlara yakışmıyor.

6-7 Eylül olayları da, 6-7 Ekim olayları da Türkiye tarihine acı sayfalar olarak, övündürmeyecek sayfalar olarak geçti. Bunları besleyecek kaynaklar ders kitapları. Ders kitapları insanımıza, ulusumuza, ortak değer yargılarımıza uygun anlayışları, öğretileri paylaşmalı. Misakımillî hudutları içindeki yurttaşlar birbirlerini anlama ve kucaklama anlayışına sahip olmalıdırlar. Birbirlerini dışlamamalı, ötekileştirmemelidirler. Kimse bu hakka sahip değildir. AKP iktidarı ne yazık ki dışlamak, ötekileştirmek, toplumun bir kesimini diğerlerinin önüne çıkarmak, bazen aşağılamak anlayışına sahip olarak kendi iktidarını çoğunluğa dayalı olarak sürdürme gayreti içindedir. Bu amaç, birliği, dirliği bozan bir anlayıştır. Bundan vazgeçilmelidir. Memlekette…

EŞREF TAŞ (Bingöl) – İnanarak mı söylüyorsun?

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Kim, niye söz atıyor, sözlerimin hangisi yanlış? Daha geçenlerde burada Cuma İçten, ben konuşurken “Biz elhamdülillah seninle eşit değiliz.” Dedi, “Senin Diyarbakır’a gelmen için önce abdest alman lazım.” dedi. Bir Meclis üyesi bunu deme hakkına nereden sahip? “Dışlamıyorum, ötekileştirmeyelim.” diyen dönemin Başbakanı ne yaptı o üyeye, şimdiki Başbakan ne yaptı?

EŞREF TAŞ (Bingöl) – Çok şey yaptı.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Şimdiki Meclis Başkanı ne yaptı? Bir milletvekili bir diğer milletvekiline “Biz seninle eşit değiliz elhamdülillah.” deme hakkına sahip midir? Bu, İslami ve insani anlayışa sığar mı? Laf atıyorsun, bilmeden konuşuyorsun.

BAŞKAN – Sayın Öner, siz konuşmanıza devam ediniz lütfen.

Sayın milletvekilleri, siz de konuşmacıyı rahatsız etmeyin lütfen.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Peşin hüküm insan kalbine yüktür, bunlardan arınmak lazım. Laf atan cevabını alır Sayın Başkan. Türkiye'deki insani ve vicdani sorunlardan bihaber yaklaşımlardan uzak durmalıyız. Doğulu batılı, kuzeyli güneyli, yerli sonlardan gelen ayrımı yapmadan hepimiz birbirimizi kucaklamalıyız. “Yaratılanı sevmek Yaradan’dan ötürü.” Yunus Emre’de özünü bulan bir anlayıştır. Yunus Emre sevginin sembolü, Mevlâna çağrının sembolü, Hacı Bektaş Veli hoşgörünün sembolü, Peygamber Efendimiz sıratımüstakimden söz ediyor, dosdoğru yoldan söz ediyor. Dosdoğru yol, yalan söylememektir, kibirden uzak durmaktır, yolsuzluk yapmamak, kul hakkı yememektir. İnançlarından ötürü yurt dışı sembollere sahip çıkanlar, kendi yurttaşları arasında ayrımcılık yapamazlar, yapmamalıdırlar.

Talim Terbiye Kurulu yapısının çok önemli olduğunu belirtmemiz lazım. Talim Terbiye Kurulu üyeleri, geniş bir anlayışla empati yapma becerisi göstererek ders kitaplarının konularını belirlemeli, müfredatı buna göre ayarlamalıdırlar. Pek çok öğrenci, Anadolu’nun değişik yerlerinde o yerdeki insanların çoğunluğundan farklı olduğu için ders kitaplarında sıkıntı çekmekte, ezilmekte, dışlandığını hissetmektedir. Hiçbir öğretmenin, hiçbir ders kitabının, hiçbir öğretinin çocuklarımızı bu duruma düşürmeye hakkı yoktur.

Değişik yerlerde görev yaptık. Görev yaptığımız yerlerde dezavantajlı yurttaş toplulukları vardı, hepsini kucakladık, hepsini kucaklamayı hem görevimizin bir gereği hem inancımızın, aile terbiyemizin bir gereği saydık. Edirne’deki Valimiz gibi İsrail yöneticilerinin hatalarını bazı yurttaşlarımıza yüklemedik. Edirne Valisi öyle de Eskişehir Valisi öyle değil mi? Bir yurttaşımız dayakla hayatını kaybetti, “Kendi arkadaşları öldürmüş olabilirler.” dendi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti hâlâ o Vali’ye kendini temsil ettiriyor, yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar) Aynı Vali daha sonra da “Ben yargı güvenliğini sağlayamam.” Diye, yargılamanın başka bir ile alınmasını istedi. Ey Vali, sen necisin? O ilde emniyeti, asayişi sağlamak, kamu esenlik ve güvenliğini sağlamak senin birinci görevin değil mi? Niye “Yargı güvenliğini sağlayamam.” diye yurttaşları bir başka yere sevk ediyorsun? Davacılar, mağdur olanlar, davalarını izlemek için yeni mağduriyetlere uğruyorlar; başka yerlere taşınıyorlar, avukat taşıyorlar, davaları taşıyorlar; çocuklarının hakkını korumak, aramak üzere yeni zahmetlere, ek külfetlere katlanıyorlar. Bir vali bu duruma düşmemeli.

Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar var olabilmesi için eşitlik, birlik ve dirlik anlayışıyla hareket etmeliyiz. Hukukun üstünlüğü, insanların, yurttaşların eşitliğinden geçer. Makam, mevki, etnik köken, inanç farklılıkları, yurttaşları yasaların önünde ayrımcılığa tabi tutmamalı, herkes hukukun üstünlüğüne sadakatle bağlı olmalıdır.

Hak edenlere saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, eski Türkiye’de resmî ideolojiyle sorunları olan hemen her kesimin karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlardan birinin, resmî eğitim olgusu ve eğitim üzerindeki vesayet olduğu bir gerçektir. Kadim resmî ideoloji vesayet ve bu vesayeti kaldırmaya yönelik, bu vesayeti aşmaya çalışan bir parti de 2002’den beri iktidardadır. 2012-2013 eğitim öğretim yılı, 4+4+4 sistemi uygulamaya konulduğundan bu yana, eğitimi resmî ideolojik vesayet sultasından arındırmayı amaçlayan değişiklikler üzerinden eğitim sistemini yapısal sorunlar ve müfredat bağlamında tartışmaya açan süreç ve olumlu gelişmeler AK PARTİ’yle tekâmül etmiştir.

İnsan eğitimi, hiç şüphesiz, insanlık için öteden beri süre gelen başlıca ihtiyaçlar arasında ön sırada yer almaktadır. Eğitim olgusunun tarihi belki de insanlık tarihi kadar eskidir. Bugün, her bakımdan kuşatması altında bulunduğumuz ulus devletin, tıpkı insana olduğu gibi, yine onun eğitim sistemine yüklediği anlam çok farklı olmuştur. Çoğu insanın çocuğunun daha iyi bir geleceğe sahip olması olgusuyla çağdaş ulus inşacı bir eğitim bundan ziyade farklı anlamlar yüklemiştir. Seküler, laik paradigmanın yerleştirilmesi, resmî ideolojinin öngörülerinin zihinlere enjekte edilmesi, itaatkâr vatandaş tipinin inşası için modern ulus devlet eğitim olgusu değer izafe eden bir gerçeklik olmuştur. AK PARTİ’yle toplumsal, ilmî, dinî, tarihî, millî değerler etrafında birleştiren, ayrımcılığa son veren, öğrenciyi serbest bırakan, iradesine saygı duyan bir birey olarak yetiştirmeyi hedef almıştır.

Toplumun bir dönem Kemalizm’de ifadesini bulan resmî ideolojik doğrultuda inşası için Türkiye’de başvurulan başat faktörlerden birisi resmî eğitimde yapılacağı umut edilmekteydi. Resmî ideolojiyle eğitim olgusu ve bunun toplumda yapmış olduğu tahribat AK PARTİ’yle son bulmuştur. Eksiklikleri olsa da yeni dönemde resmî ideolojik vesayetin aşılması ve eğitimin özgürleştirilmesi ana hedefimiz olmuştur. Hükûmetin eğitim alanında ortaya koyacağı özgürleşme yönündeki çabaları sadece AK PARTİ tabanı değil, bütün kesimlerce desteklenmelidir. Çünkü, çocuklarımız geleceğimizdir, yeni Türkiye’nin inşasında hedeflemiş olduğumuz tarihlere varabilmemiz çocuklarımızın eğitiminde alabildiğine özgürleştirilmesiyle sonuç bulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kur’an-ı Kerim, siyer, Kürtçe gibi seçmeli dersler; başörtüsü, 4+4+4 sistemiyle daha özgürlükçü, bireyi hedef alan, eğitimdeki resmî vesayeti kaldırmayı hedefleyen politikalar toplumda önemli karşılık bulmuştur. Eğitimde vesayetin tamamen son bulmuş olduğu iddiasında değiliz ama hep beraber başarmak zorunda olduğumuzun da bilincindeyiz. Eğitimin, fizik ve teknolojik altyapıyla, insan kaynaklarıyla programına kadar bir bütün olduğu, teknolojinin son harikalarıyla dünyanın en modern okulları kurulsa bile, öğretmen ve müfredatın eksik olması hâlinde, arzulanan hedefe asla ulaşılamaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başkalaşan dünyanın gerçeklerine cevap vermeyen müfredattan, modern dünyanın gelişimine cevap veren, millî birlik beraberliği, tarihî değerleri, kültürümüzü, geleneğimizi içselleştiren; modern dünyayla entegre olan, ilmi esas alan, özgür birey yetiştirmeyi hedef alan eğitim sistemine adım adım ulaşmalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurul gündeminde HSYK yasası gündemde, belli bir mesafe aldık. Toplumun belirli bir kesimi bu teklifin kanunlaştırılmasını bekliyor. O nedenle, zamanımız dar olduğundan grup önerisine katılamadığımı belirtiyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, onu okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından, başkentin göbeğinde yer alan Atatürk Orman Çiftliği’nin birinci derecede tarihî doğal sit alanı iken üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesindeki yasal olmayan uygulamaların ve çözüm yollarının derinlemesine araştırılması, eksiklerinin giderilmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması ve Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve arkadaşları tarafından, 1950’de yasal statüye kavuşan, 1922’de doğal ve tarihî sit alanı kapsamına alınan Atatürk Orman Çiftliği’ne inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası’nın yapım kararının yürürlüğe girmesi, bu bina için bazı yasalarda özel değişiklikler yapılması, imar projesi izinlerinin alınması, maliyetinin belirlenmesi ve ihale ediliş yönteminin yasalara ve Anayasa’ya uygun olup olmadığının, yapılan fahiş harcamalarla kamu parasının ne kadar israf edildiğinin araştırılması ve kamu zararının giderilmesi amacıyla 25/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 27/11/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

   Yusuf Halaçoğlu

            Kayseri

MHP Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

25 Kasım 2014 tarih, 2014/2311 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşlarının "Başkentin Göbeğinde yer alan Atatürk Orman Çiftliğinin birinci derecede tarihî doğal sit alanı iken üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesindeki yasal olmayan uygulamaların ve çözüm yollarının derinlemesine araştırılması, eksiklerinin giderilmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması" ve 25 Kasım 2014 tarih, 2014/2315 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz ve arkadaşlarının "1950'de yasal statüye kavuşan, 1922'de doğal ve tarihi sit alanı kapsamına alınan Atatürk Orman Çiftliğine inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binasının yapım kararının yürürlüğe girmesi, bu bina için bazı yasalarda özel değişiklikler yapılması, imar projesi izinlerinin alınması, maliyetinin belirlenmesi ve ihale ediliş yönteminin yasalara ve Anayasa'ya uygun olup olmadığının, yapılan fahiş harcamalarla kamu parasının ne kadar israf edildiğinin araştırılması ve kamu zararının giderilmesi" için verdikleri Meclis Araştırma önergelerinin 27/11/2014 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde birinci olarak Seyfettin Yılmaz konuşacak, Adana Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz "Başkentin göbeğinde yer alan Atatürk Orman Çiftliği’nin birinci derecede tarihi doğal sit alanı iken üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesindeki yasal olmayan uygulamalar…” hakkında söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kaçak sarayın -niye kaçak saray diyorum, dinlerseniz biraz sonra bütün belgeleriyle açıklayacağım- yapıldığı alan Gazi Yerleşkesi, Ormancılık Araştırma Enstitüsünün ormancılık araştırmaları yapması amacıyla 1954 yılında gerçek kişilerden satın alınarak Orman Genel Müdürlüğünün tapulu mülkü hâline gelmiştir. Bu alan 1955’li yıllardan başlayarak Türk ormancılarının uygulamalı bilimsel çalışmaları sayesinde 68’i doğal ve 65’i de egzotik olmak üzere 133 odunsu bitki türünü bünyesinde barındıran bir botanik bahçesi hâline dönüşmüştür. Yine burası aynı zamanda, buraya müdahale edilene kadar tilkiden sincaba, kartaldan kaplumbağaya kadar yaban hayatını bünyesinde barındıran bir alandı. Yapılan bu çalışmalar neticesinde Gazi Yerleşkesi Atatürk Orman Çiftliği’yle birlikte 2/6/1992 tarih ve 2436 sayılı Kurul Kararı’yla doğal ve tarihî sit alanı olarak ilan edilmiş, 1998 tarih ve 5742 sayılı kararıyla birinci derece tarihî ve doğal sit alanı olarak Ankara Tabiatı Koruma Kurulu tarafından tescil edilmiştir. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Çok iyi bilmek lazım ki burada buranın yapısını bozabilecek aykırı herhangi bir işlemin yapılmayacağı manasına gelir.

Bu bağlayıcı kararlara rağmen, dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir talimat veriyor, diyor ki: “Bu Gazi Yerleşkesi botanik bahçesinin olduğu yere yeni bir başbakanlık binası yapılsın.” Şimdi, talimat verildi ya Başbakan tarafından, buna burasının yasal olmayacağını söyleyecek irade nerede? Hiçbir yerde bu irade yok. Ne yapmak lazım peki? Hani bir deyim var ya “Minareyi çalıyoruz, kılıfını nasıl uydururuz?” Hemen, alelacele Veysel Eroğlu’na talimat veriliyor, Orman ve Su İşleri Bakanına: “Bu birinci derecede doğal ve tarihî sit alanı değiştirelim.”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Çalma da yok, uydurma da yok.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bunun üzerine, Orman Genel Müdürlüğü tarafından bir rapor tutuluyor. Bakın, 2011 yılında bu raporda deniyor ki: “Buradaki birinci dereceli tarihî ve doğal sit alanını kaldıralım, üçüncü dereceye döndürelim diye.” Bunun için ne yapmak gerekiyordu? “Buradaki ağaçlandırmaların ve çalışmaların 1992 yılında yapıldığını söyleyelim ve burada herhangi bir tahribata neden olmayacağını ifade ederek bunu değiştirelim.” Ve bunun altında kimin imzası var biliyor musunuz? Ömrünü elli beş yıl ormancılığa adamış Orman Genel Müdürünün imzası var. O koltuğu korumak uğruna bunun altına imza attı. Dedi ki: “Buradaki ağaçlar on iki-on üç yaşında.” İçinizde ormancılıktan iyi kötü anlayanlar vardır. Buyurun, ben size gösteriyorum: Burası Orman Genel Müdürlüğündeki o koruluk alanlar. Bunlar kaç yaşında biliyor musunuz? Bunu on yaşındaki ilkokul çocuğuna gösterseniz bunun yetmiş seksen yaşında olduğunu bilir ama buna, baskıyla beraber “Bunlar on yaşında” diye rapor tutturdular değerli arkadaşlar. Ve Bakan…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Buradan da görünüyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bak Recep Bey, sen ormancılıktan anlarsın iyi kötü, bunların kaç yaşında olduğunu gör.

Ve Bakana geçen bütçede dedim ki: “Sayın Bakan, yazıktır, günahtır! Burada ormancıların emekleri var. Burada 1 tane fidanı korumak için hayatını ortaya koyan 100’ün üzerindeki ormancı şehidin hatırası var. At sırtında, dağların arkasında ormancılık yapan emekli ağabeylerimizin alın teri var, emeği var.”

Orman Bakanı dedi ki: “Ben bakanım. Bana güvenmiyor musunuz?” Meclis tutanaklarında var, Bakın komisyona. “Burada 1 tane bile ağaç kesilmeyecek.” dedi değerli arkadaşlar. Bunu diyen kim biliyor musunuz? Orman ve Su İşleri Bakanı.

Evet, çalışmaları görüyorsunuz. Bu gördüğünüz ağaçlar şu çalışmalarla beraber, bırakın 1 ağacı, 15 binin üzerinde şu güzelim sedir ağaçları tarumar edildi, yerle bir edildi.

Şimdi, minareyi çaldınız kılıfını hazırladınız öyle mi? Peki, Orman Mühendisleri Odası ne yaptı? Dedi ki: “Bu yapılan işlem hukuka aykırıdır.” Bir dava açtı. Ve bu dava neticesinde 11. Ankara İdare Mahkemesi 17/02/2014 tarihinde bir karar verdi. Bakın, yürütmeyi durdurma kararı değil. Bu kararda dedi ki: “Bu yapılan işlemlerin tamamını ortadan kaldırıyorum. Bu yapılan işlerin tamamı hukuka aykırıdır. Buranın tarihî ve doğal sit alanı olmasının ortadan kaldırılmasına aykırıdır. Buradaki bütün işlemleri kaldırıyorum, eski yerine döndürüyorum.”

Bu şu demektir: Burada yapılan bütün, bu kaçak saray var ya, şu anda hukuksuzdur. Dün Adalet Bakanı, devletin Adalet Bakanı bunu açıklamak zorunda kaldı. İçinizde hukukçular var. Bununla ilgili bir üst mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı yok. Bu kararların otuz gün içerisinde uygulanması gerekiyor. Aradan kaç ay geçti değerli arkadaşlar, ikinci aydan? Kaçıncı aydayız? On birinci aydayız. Dokuz ay geçti, dokuz ay.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Gelsinler yıksınlar.” dedi ya.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Dokuz ay geçti ve bu kararlar uygulanmıyor.

Şimdi, bu kararların uygulanması gerekiyor değerli arkadaşlar. Ama, ne yazık ki, bu kararların uygulanmadığı bir süreçten geçiyoruz.

Peki, bu kadar ağacı katlettiniz, hukuku katlettiniz. Bunun karşılığında milletin faydasına bir şey yapsanız, bu millet diyecek ki amenna. Hukuku katlettiniz, ağacı katlettiniz, çevreyi katlettiniz, bunun karşılığında ne yaptınız biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bunun karşılığında kibrin, ihtişamın ve lüksün simgesi olan kaçak sarayı yaptınız.

Şimdi, buradan elinizi vicdanınıza koyun, 11 cumhurbaşkanına ev sahipliği yapan Cumhurbaşkanlığı sarayı hangi işlevi yerine getirmekte eksiklik duydu da bu kadar hukuksuzluğa rağmen bu bin odalı kaçak sarayı yapıyorsunuz? Bunun maliyeti ne kadar biliyor musunuz? 1 trilyon 374 milyar. Bu saray yapılırken ihtişam ve lüks nerede ön plana çıkmış? Bakın, söylüyorum: Kolonlar çelik konstrüksiyon, üzerine yeşil granit kaplama yapılmış. Bu granitlerin 1 metrekare maliyetiyle 16 maden işçisinin yevmiyesi ödeniyor. Binlerce metrekare yeşil granit, yetinmemişsiniz, Antalya’dan limra taşı getirmişsiniz. Merdivenlerini Dolmabahçe Sarayı’nın merdivenlerinden özenmiş. Terası Topkapı Sarayı’ndan özenilmiş. Anıtkabir’in önündeki meydandan daha büyük bir hitabet meydanı yapılmış. Bin odasıyla mevcut olan bu saray için Almanya’nın Nettetal kasabasından 280 tır ne getiriliyor biliyor musunuz? Fidan getiriliyor. Ne fidanı getiriliyor? Ihlamur, gürgen ve çınar. Elinizi vicdanınıza koyun, bu ülkede binlerce ıhlamur var, binlerce gürgen var; yazık değil mi bu milletin parasına, el insaf! (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Yine bu sahada, bu sahada hamam var hamam, hamam. Sauna var, SPA var, buhar odaları var, sinema salonları var. Bu lükse, bu şatafata ne gerek vardı? Bu Hükûmet sözcüleri diyor ki, ne diyor biliyor musunuz bunu açıklarken? Zamanım daralıyor. Efendim, bu Türkiye'nin itibarıymış… Şimdi, merak ettim Türkiye'nin itibarı açısından, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Beyaz Saray ne kadarmış biliyor musunuz? 132 odalı ve 5 dönüm. Bizim bu sarayın olduğu yer ne kadar? 460 dönüm ve bin odalı yani Amerika’daki Beyaz Saray’dan 72 kat daha büyük. Şimdi, bizim dünyadaki itibarımız 72 kat daha mı ilerledi? İngiltere’deki Kraliyet Sarayı’ndan 7 kat daha büyük, daha mı ilerledi? Almanya Başbakanı Merkel’in Başkanlık konutundan 2 bin kat, Almanya’dan 2 bin kat daha mı bizim itibarımız ilerledi?

Bakın, Türkiye işsizlikle boğuşuyor, Türkiye yoksullukla boğuşuyor. Bunlarla neler yapılabilir, kısaca söylüyorum: 400 yataklı 28 hastane yapılabilir, her ile 8 adet okul olmak üzere 700 okul yapılabilir.

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Yapıldı onlar.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - 1 milyon 700 bin işçinin ücreti ödenebilir, 500 bin öğrencinin yıllık maliyeti karşılanır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yaptık.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - 4.500 yaşam odası yapılabilir, 80 bin girişimciye destek sağlanabilir…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Önce yurt yapsınlar, yurt.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - …memur, işçi ve emekliye yüzde 2 ilave zam yapılabilir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hepsini yaptık…

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Ama neymiş? Biraz önce Ramazan Can söyledi. Ne bu? Yeni Türkiye'nin…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yeni yüzü…

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - …yeni yüzü değil mi? Şimdi, birileri 1 katrilyon 400 trilyonluk bu saraylarda, bin odalı saraylarda hamamıyla oturabilir ama birileri sıvası bile olmayan… Recep amca ile Ayşe teyze yırtık lastik ayakkabıyla dolaşıyor sizin yeni Türkiye’nizde. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yeni Türkiye'nin yeni yüzü işte!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Bakın, sizin yeni Türkiye’nizde birileri “yediğim önümde yemediğim arkada” modunda ama birileri de umutla pazaryerindeki çöpten ne topluyor biliyor musunuz? Yiyecek topluyor sizin yeni Türkiye’nizde.

Bakın, bu Türkiye’de oğlunu birileri sırtında çuvalla taşıyor. Birileri çuvalla kömür toplayarak evine yakacak götürecek ama sizin yeni Türkiye’nizde birileri de 700 milyarlık saatle geziyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çuvalla para topluyorlar, çuvalla!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Bu mu sizin Yeni Türkiye’niz? Böyle Yeni Türkiye ancak size yakışır. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin…

MUHARREM VARLI (Adana) – Eskiden mağdurduk, şimdi mağrur olduk, mağrur!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Merhamet… Hepsi askıya alınmış.

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz sayın milletvekilleri...

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Kütahya Milletvekili HASAN FEHMİ KİNAY.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, görüştüğümüz konu Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılan Başkanlık hizmet binası olarak yapılmış ve Cumhurbaşkanımız tarafından da kullanılan, Türkiye'nin ve Ankara’nın değerine değer katan muhteşem bir bina.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hangi değer yahu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yakışıyor mu?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kafa buluyorlar yahu dışarda!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, AK PARTİ döneminde biz yüksek hızlı tren yaptık. AK PARTİ döneminde 20 bin kilometre bölünmüş yol yaptık otoyol standartlarında.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yoldan bahsetmiyoruz ya!

ALİ ÖZ (Mersin) – Saraya gel, saraya! Boş ver onu yahu!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bu iktidar Türkiye'nin her yerine şehir hastaneleri yapıyor. Bir kere, öncelikle, bu iktidara yakışan bir hizmet binası Ankara’ya kazandırılmıştır.

ALİ ÖZ (Mersin) – Yollarla yandaşlarınızı zengin ettiniz, zengin.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Özellikle Ankara milletvekillerinin, muhalefetiyle iktidarıyla Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmesi gerekir. (MHP sıralarından gürültüler)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Bin odalı saray olacağına yatacak yeriniz olsun, yatacak yeriniz! Sarayla olmaz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şimdi, burada biraz evvel bu yerle ilgili olarak bazı değerlendirmeler yapıldı. Değerli arkadaşlar, burasının Atatürk Orman Çiftliği arazisiyle bir ilgisi yoktur. Öncelikle, bilgileri bir gözden geçirelim. Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası olarak kullanılan yer daha önce 1953, 54 ve 60 yıllarında çıkarılan Orman Kanunlarıyla birlikte Orman Genel Müdürlüğüne yani yürütmenin bir organına teslim edilmiştir, satılmıştır.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ya, size!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kim sattı?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Saray yapın diye mi sattılar ya!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Orman Bakanlığı tarafından, çoğu metruk olan, âdeta oturulamaz hâldeki binalar yerine, Türkiye'nin bugün gelmiş olduğu sosyal ve ekonomik seviyeye uygun bir Cumhurbaşkanlığı binası inşa edilmiştir.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi sosyal, ekonomik durum ya; hangi sosyal, ekonomik durum!

ALİ ÖZ (Mersin) – Yırtık pabuçları görmüyor musunuz beyefendi?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şimdi, siz lütfen şuna öncelikle cevap veriniz: Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu içinde bulunduğumuz bina, 1938’li yıllarda Avusturyalı bir mimara sipariş edilerek yapılan bu bina Türkiye'nin ve Ankara’nın, evet, görkemine görkem katmıştır; değerine değer katmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kaça mal olduğuyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmış mıdır?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Çankaya gözünüze mi batmıştı?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şimdi, yasama organıyla ilgili bu bina yapılırken Anayasa Mahkemesi binası, Danıştay binası, Sayıştay binası; buna benzer birçok kurumun âdeta her biri saray olarak inşa edilen binalarıyla Türkiye bezenmektedir.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Karşılaştırmaya bak ya!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Çankaya gözünüze mi batmıştı, Çankaya?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Öncelikle, bu noktada lütfen mimari estetik açısından, kültürel değerlerimizi yansıtan böylesine önemli bir gelişmeyi bir kere tarihe not edelim.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Kaçak, kaçak!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Öncelikle bunu ifade edelim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Kaçak olduğuna cevap ver, kaçak olduğuna!

ALİ ÖZ (Mersin) – Kaç paraya kaçak bina yapıldı?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kaçak binayla ilgili olarak ifadeniz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Kaçaklığına cevap ver!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şimdi ben onunla ilgili de tabii ki konuşacağım.

ALİ ÖZ (Mersin) – Ya, dün Bakan bahsetti ondan, “kaçak” dedi.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bakın, bahse konu olan alan Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu tarafından birinci derecede sit alanından üçüncü derecede sit alanına dönüştürülüyor; Koruma Kurulu. Buna ilişkin STK’lar tarafından dava açılıyor, dava 11. Bölge İdare Mahkemesinde görüşülüyor, daha sonra Danıştaya temyize gidiyor, temyiz neticesinde buranın tarihî sit olarak herhangi bir özellik taşımadığı, zaten Koruma Kurulu kararı tarafından da sürdürülebilir koruma ve kontrol alanı olarak benzeri bir koruma güvencesine alındığı ilgili mahkeme kararı tarafından ifade ediliyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yok. Nerede o mahkeme kararı? Nerede mahkeme kararı, göster.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Daha sonra ben bunların hepsini size ayrıca veririm.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Göster, nerede hani? Göster.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Göstereceğim, bir dakika, müsaade et.

ALİ ÖZ (Mersin) – Ya, Adalet Bakanı gösteremedi kararı, sen nasıl göstereceksin?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Hadi göster.

Adalet Bakanı gösteremedi, sen nereden buldun?

ALİ ÖZ (Mersin) – Adalet Bakanı özür diledi dün. Adalet Bakanı gösteremedi, sen ne gösteriyorsun? Ayıp ya!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yanlış bilgi veriyor, böyle bir karar yok. Karar burada.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Evet, Danıştay alt mahkemenin vermiş olduğu kararı da yürütmesini de durduruyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi, burada büyükşehir belediyesi tarafından yapı ruhsatları verilmiş, keza aynı şekilde Danıştay üst mahkeme tarafından da bölge idare mahkemesinin yürütmeyi durdurmasının iptaline ilişkin karar verilmiş.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Bakanın özründen haberi yok.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Bakan özür diledi dün.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bu noktada gereken yapılmış bir binadan bahsediyoruz.

Bakın, saraydan bahsediyorsunuz. Ya, İstanbul’da yaptığımız bizim çok sayıda adalet sarayları var.

ALİ ÖZ (Mersin) – Bu Adalet Bakanı hangi devletin Adalet Bakanı? Bakan özür diledi ya, siz ne anlatıyorsunuz daha? Ayıp ya!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Ben şimdi… Çağlayan’daki Adalet Sarayının 1.040 tane odası var. Keza aynı şekilde Anadolu yakasında yapmış olduğumuzun binin üzerinde odası var.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya, Allah’tan kork, 1.500 hâkim, savcı görev yapıyor orada ya! İstanbul’un Avrupa yakasının Adalet Sarayı, onu nasıl kıyaslarsın ya! Böyle bir mantık olur mu ya!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şimdi, odasından vesaireden yola çıkarak burada birtakım spekülasyonlar yapıyorsunuz, ajitasyonlar yapıyorsunuz. Bunların muhalefet tarafından gündeme getirilmesinin çok fazla bir anlamı yok değerli arkadaşlar.

Zira AK PARTİ dönemi elbette ki adalet saraylarının, hükûmet saraylarının, sergi saraylarının inşa edildiği bir dönem olarak tarihe geçecektir.

Bir diğer konu, şimdi, Atatürk Orman Çiftliği’yle ilgili… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, konuşmacı kürsüde. Lütfen…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Atatürk Orman Çiftliği’yle ilgili neler yapılmış bugüne kadar değerli arkadaşlarım? Şimdi, böyle, “Atatürk Orman Çiftliği” diye kutsal bir alan hayal ediyoruz, dokunulmaz bir alan. Bakın neler olmuş? Atatürk Orman Çiftliği’nin 1938’le 1950 yılları arasında Meclis kararıyla 7.372 dönüm arazisi çeşitli kuruluşlara dağıtılmış öncelikle. 1953’te, 54’te, 57’de, 59’da, 83 yılına kadar Atatürk Orman Çiftliği’nin… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın Özgündüz, Sayın Çavuşoğlu…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – …18.213 dönümlük arazisi dağıtılmış.

Arkadaşlar, Atatürk Orman Çiftliği üzerinde 1983’ten bugüne kadar -bakın, AK PARTİ’nin iktidarda olduğu on üç yıl dâhil- herhangi bir arazi kaybı olmamıştır. Kiraya verilmiştir ama hiçbir arazisi satılmamıştır 1983’ten bu yana. O yüzden… İçerisinde ne var, Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk Orman Çiftliği dediğimiz yerde? Traktör fabrikası mı var? Var. Çimento fabrikası mı var? Var. Bira fabrikası var mı? Var.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kim vermiş? CHP vermiş.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Arkadaşlar, benzin istasyonuna kadar, Atatürk Orman Çiftliği arazisinde kiralık yerler var, satılan yerler var.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Konuşulan alanlarla hiçbirisi yok. Konuştuğumuz alana gel, konuştuğumuz, Gazi Yerleşkesine gel. Hiçbirisi yok onların.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, “Atatürk Orman Çiftliği” diye bir kutsal alan oluşturuyoruz zihnimizde, içerisinde yok yok.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Mesele kutsallık değil, kaçak yapı yapılıyor…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Aha bunlar vardı orada, bak bak.

ALİ ÖZ (Mersin) – Bu ağaçlar yok mu orada bu ağaçlar, selviler yok muydu orada?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Evet, şimdi gelelim, buranın maliyetiyle ilgili birtakım değerlendirmeler yapıldı.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Mahkeme kararına rağmen oraya…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – 311 bin metrekarelik kapalı alandan bahsediyoruz, 750 dönümlük bir alandan bahsediyoruz.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – O saray yolsuzluk…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Toplam 750 dönüm alanın içerisinde de bir 311 bin metrekarelik inşaattan bahsediyoruz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Bin odalı saray.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Allah’tan korkun arkadaşlar, inşaattan anlayanlar... Hani biraz evvel ormancı bir arkadaş geldi, burada ormanla ilgili konuştu, saygı duyuyorum. Ya, inşaattan anlayan arkadaşlar yok mu içinizde? Bugün 2.500 liradan, 3.000 liradan maliyetini hesap etseniz, yapılan bu muhteşem yatırımın bedeli ortaya çıkar.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ne yatırımı ya!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Spekülasyon olarak ifade ediyorsunuz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yolsuzluklarını açıklayacağız…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Maliye Bakanı yalan mı söylüyor?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – 908 milyon TL şu ana kadar, artı KDV bedel ödenmiş.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – 5 milyara çıkacak daha, 5 milyara.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bununla ilgili olarak da, son olarak TOKİ’den aldığımız bilgi, kuruşu kuruşuna 908 milyon 404 bin 357 lira değerli arkadaşlar, artı KDV bugüne kadar para ödenmiş.

ALİ ÖZ (Mersin) – Maliye Bakanı ne söylüyor, yalan mı söylüyor?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ödenen para. Ödenecekler ne kadar?

Çavuşesku’nun sarayı gibi…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – 311 bin metrekarelik, ortalama yüksekliği 4,5 metre-5 metre olan, neredeyse 2 daire yüksekliğinde olan Atatürk Orman Çiftliği’nin içindeki, o bölgedeki daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın… “Saray” demekten de elbette ki yüksünmüyoruz, onur duyuyoruz. Sizin döneminizde köşkte oturuluyordu.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Onun tarihi var tarihi, değeri oradan geliyor.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – “Köşk”ün Türk Dil Kurumundaki ifadesi, bahçeli, süslü ev ifade ediliyor. “Saray” deyince de devlet başkanlarının itibarına yakışır…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya, sizin dönem biraz… Abdullah Gül sizin dönem değil mi yani? Üç dört ay önce Abdullah Gül Köşk’te oturuyordu.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – …ikamet edilen yerler ve çalışılan alanlar ifade ediliyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Türk Dil Kurumundaki ifadesiyle…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – İşiniz zor, haramın ve yolsuzluğun simgesini savunmak zor. Onun için kıvranıp duruyorsunuz orada.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – AK PARTİ döneminin nereden, hangi düzeyden hangi düzeye inşaat anlayışını, mimari anlayışını, kamu binası anlayışını ortaya koyduğunu da böylece ifade edelim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, onlar çöplük hâline getirmişlerdi Atatürk Orman Çiftliği’ni.

Moloz yığdınız oraya moloz, biz saray yaptık.

BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen.

ALİ ÖZ (Mersin) – Ağaçları kestiniz orada ağaçları, sonra, kesmedik diyorsunuz.

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.28

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum, grubum adına.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Bunca yolsuzluk, sıkıntı varken bir binayı konuşmamız, sonuç olarak biraz tuhaf gelebilir. İktidara mensup arkadaşlarım da bunu söylemeye çalışıyorlar ama bu konu çok çok önemli. Çünkü, hazırlıktan yer seçimine kadar, yapımından, ihale sürecinden bitirilmesine kadar, Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığına devrine kadar her aşamada bu bina sorun olmuş, sıkıntı olmuş; hâlen de bu sorun, sıkıntı devam ediyor maalesef.

AHMET YENİ (Samsun) – Bizde sıkıntı yok. Cumhurbaşkanımız orada oturuyor. Siz rahat olun, rahat.

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Biraz sonra anlatacağım. Hukuki sorunları var; çevreyle ilgili, doğayla ilgili sorunları var ve maalesef israfın da ötesine geçen bir harcama söz konusu değerli arkadaşlarım.

AHMET YENİ (Samsun) – Buradan bir şey çıkmaz size.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Vicdani sorunlar da var değerli arkadaşlarım. Onun için bu konunun görüşülmesi, araştırılması lazım. Onun için Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği Meclis araştırma önergesine katılıyoruz. Bunun, bu araştırmanın yapılması lazım.

Ben de düşündüm üzerinde, inanın bu bakımlardan da düşündüm. Burası sadece basit bir bina değil. Burası, aynı zamanda maalesef dönemin de, bu dönemin de simgesi olmuş vaziyette. Maalesef, bu, aynı zamanda yolsuzlukların da simgesi olmuş vaziyette, usulsüzlüklerin de, hukuksuzlukların da ve demin dediğim gibi israfın da simgesi olmuş. Ve değerli arkadaşlarım, burası, bu bina, bu saray bir enaniyet abidesidir, maalesef enaniyet abidesi.

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Öyle düşünme bence.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Maalesef öyle.

Şimdi, hukuki açıdan bakıyorum. Demin arkadaşlarım dediler ki: “Hukuki açıdan sorun yok.” Efendim, sorun şöyle var: Burası, biliyorsunuz birinci derece sit alanıydı, doğal sit alanıydı, üçüncü dereceye çevrildi. Arkasından, doğal sit özelliği, tarihî sit özelliğini de kaybetti. Bununla ilgili olarak 33 mahkeme kararı var, 33 dava açılmış. Her aşamasıyla ilgili, yeriyle ilgili, yapımıyla ilgili, her aşamasıyla ilgili 33 tane mahkeme kararı var ve en son olarak da -biraz önce “Hukuki sorun yok.” dediniz- bakın, Ankara 5. İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı var. Bu karara karşı, bununla ilgili olarak da, dün akşam görüşmeler sırasında Sayın Adalet Bakanı da bizim Grup Başkan Vekilimiz Sayın Gök’e -bu konuyla ilgili olarak- itiraz etti, “Karar iptal edilmiştir.” dedi ama maalesef daha sonra özür dilemek zorunda kaldı.

Bakın, dün akşamki tutanaklardan okuyorum: “Değerli milletvekilleri, biraz önce Sayın Gök’ün bahsettiği 5. İdare Mahkemesi kararıyla ilgili bilgi verirken orada bürokrat arkadaşların bana naklettiği şekilde konuştum. Onlardan, elimizde mahkeme kararları var, bu 5. İdare Mahkemesinin verdiği kararın akıbetini sorduğumda, işte, ‘Bölge idare mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi.’ şeklinde beni bilgilendirdiler. Ben, onun üzerine, size yürütmeyi durdurma kararı olduğunu ifade ettim. Siz karar söyleyince ben kararı istedim.” Bu cümle düşüklükleri kendisine ait. “Tabii, bu arada, onlar, yürütmeyi durdurma talebini ret kararı verdiğini bana anlatırken, sehven öyle ifade ettiğini söylediler. Kusura bakmayın. O nedenle, aktarılan bir bilginin, sehven yanlış aktarılması nedeniyle ben size onu doğru bilgi olarak takdim ettim, düzeltiyorum. 5. İdare Mahkemesinin verdiği YD'ye karşı itiraz, bölge idare tarafından reddedilmiştir.” Yani, hukuki sorun da devam etmektedir.

Ki bunun haricinde de değerli arkadaşlarım, bir bina yapılır, bu kadar önemli bir bina yapılır da neden doğrudan Cumhurbaşkanlığı için yapılmaz, Başbakanlık için yapılır? Ondan sonra, devriyle ilgili de sıkıntılar var. Başbakanlık için yapılan bir bina Cumhurbaşkanlığı için uygun olabilir mi? Bir anormallik var ortada. Devriyle ilgili de sorunlar var, sıkıntılar var, her aşaması sıkıntılı bu binanın.

Tabii, onun haricinde, değerli arkadaşlarım, “İsraf var.” dedim. Gerçekten, bu Maliye Bakanlığının Plan Bütçe Komisyonunda açıkladığı rakamın, 1 milyar 370 milyonun dışında da bazı harcamalar var, birçoğu yurt dışından yapılmış. İtalyan Giorgetti firmasından mobilyalar gelmiş, Daisy Simon Fransız firmasından mobilyalar alınmış ayrıca; Guatemala’dan yeşil mermer, neredeyse bir dağ olduğu gibi Türkiye’ye ithal edilmiş. Maliye Bakanı, maalesef, vermek istemedi son görüşmelerde ama 70 milyon dolara yakın bir akreditif açıldığını tahmin ediyoruz, bu tür bilgiler geliyor, “Bizim Maliye Bakanlığı olarak bilgimiz yok, haberimiz yok.” dedi bununla ilgili olarak. Maalesef bu aşamada, bu durumda.

Değerli arkadaşlarım, hukuki açıdan sorun var ama bizim inançlarımız, kültürümüz açısından da bu binanın yapımıyla ilgili sorunlar var, sıkıntılar var. Ebu Zer’i bilirsiniz; Ebu Zer, Muaviye Şam’da saray yaptırırken Muaviye’ye şöyle demiş: “Eğer bu sarayı kamunun, devletin parasıyla yaptırıyorsan haramdır ama kendi paranla yaptırıyorsan o da israftır.” Muaviye ağzını açamamış. Maalesef böyle bir bina yaptırdık biz de, yaptırıyoruz.

“Yiyin, için fakat başkalarının emeğiyle üretilmiş nimetleri zalimce saçıp savurmayın. Allah zalimce saçıp savuranları sevmez.” diyor bir ayetimizde.

Bir yönüyle ilgili olarak da değerli arkadaşlarım dediler ki: “Bu, Türkiye’nin onurudur, itibarıdır.” Arkadaşlar, onur, itibar meselesi değil. Eğer onursa, itibarsa Soma da bizim onurumuzdur, Soma da bizim itibarımızdır. Onları daha öncelikli düşünmemiz gerekir. Böyle bir binaya ihtiyacımız yoktu bizim, böyle bir binaya ihtiyacımız yoktu. Onun için oturup hep beraber bununla ilgili bir Meclis araştırmasını kabul etmemiz gerekir. Ne olup bittiğini bilmemiz gerekir, geleceğe de leke bırakmamamız gerekir. Hepinizin bunu kabul etmesi gerekir.

Bakın, binalarla ilgili olarak bir de işin estetik yönü var. Turgut Cansever’i bilirsiniz, ünlü mimar, üç beş sene önce kaybettik kendisini. Diyor ki: “Bir gotik kiliseye girersiniz, katedrale; muhteşemdir, müthiş bir ihtişam vardır içinde. O ihtişam karşısında ezilirsiniz, küçülürsünüz insan olarak. Ama bir Mimar Sinan eserine girersiniz, o da muhteşemdir ama orada büyürsünüz insan olarak.” Mimari böyle olur, böyle itibarlı olur, sizi böyle temsil eder; o şekilde bir mimari olur, o sizi temsil eder. Bu mimariye giriyorsunuz -binaya, saraya- eziyor sizi, eziyor, küçülüyorsunuz. Bu nasıl bizim itibarımız olabilir?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Gittiniz mi?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Gittim. Çevresinden de geçtiğinizde aynı hisleri taşıyorsunuz, görüyorsunuz maalesef arkadaşlar.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne zaman gittiniz?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Yoksa tabii ki biz de övünürüz bununla ama maalesef mimari olarak, estetik olarak da bu vaziyette; insanı ezen, yok eden, küçülten bir görüntüsü var. Onun için, o tarafıyla da doğru değil, şehircilik açısından da doğru değil arkadaşlar.

Yine, bakın, Değerli Üstat Turgut Cansever’den size bir paragraf okuyacağım: “Allah’ın yarattığı dünyanın güzelliğini idrak etmeyen, kendisini bu dünyayı güzelleştirmekle yükümlü saymayan, toprağı kısa vadeli çıkar ve talan aracı olarak gören nesiller tarafından dünyanın kirletildiği 20’nci Asırda, insanın kendisine güzel ve temiz bir çevre, şehirler, mahalleler ve evler geliştirmesi de imkânsızdır artık.” diyor. “Dolayısıyla, bugün özellikle kendi kültür temellerinden kopmuş ülkelerin bilinçsiz taklitçiliğin pençesindeki çevreler ülkeyi kirletmekte ve gelecek nesillere cehenemî kirlilikleri hazırlamaktadır. Türkiye’de bu yanılgıda payı olmayan toplum kesimi de yok denecek kadar azdır.”

Biz bu yapıları yaparken bütün bu taraflarını, nasıl bir şehir olduğunu, bunun felsefesini de düşünmek zorundayız. “Yaptım, oldu.”yla olmuyor. Bu işin hukuki tarafını, israf tarafını, işin estetik tarafını, şehircilik tarafını, bilimsel tarafını, her şeyini düşünmek, dikkate almak zorundaydık. Geldi, bu yapıldı.

Şimdi, hep beraber, bu kadar masraf için, bu yapılanlar için bu Meclis araştırması önergesini kabul etmek zorundayız. Ne olup bittiğini bilmek zorundayız ki bu kadar önemli bir yapının -Türkiye'nin en pahalı yapısıdır- bu yapının gelecek nesillere kaldığında üzerinde leke kalmaması lazımdır.

Hep beraber, sizler de lütfen -özellikle iktidardaki arkadaşlarıma sesleniyorum- buna olumlu oy verin ve siz de eğer bu ak saraysa aklayın, kaçak saraysa kaçak olarak kalsın…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yıkalım mı Hocam, yıkalım mı?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - …ya da en makul şekilde nasıl kullanılabiliyorsa o şekilde kullanalım bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Bu, sizin üzerinizde de vebaldir. Bu siyasi bir sorun değildir arkadaşlar. Hep beraber halletmek zorundayız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç, buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı sarayıyla ilgili olarak teknik açıklamaları KİT Komisyonu Başkanımız, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Kinay detaylı bir şekilde verdi. Burada Cumhurbaşkanlığı sarayıyla ilgili tartışmalara, muhalefetin eleştirilerine katılmamız mümkün değildir. Öncelikle, bu binaya “kaçak saray” diyorsunuz, yapı ruhsatı alınmış, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen, yapı ruhsatı olan bir binadır ve inşaat tamamlanmış.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sahte işte, sahte.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İ. Melih tarafından verilmiş, İ. Melih, kesin doğrudur o!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - İnşaat tamamlandıktan sonra da yapı kullanma izni verilmiştir.

Şimdi, bazı mahkeme kararlarından, yerel mahkeme kararlarından bahsediyorsunuz. Kesinleşmiş bir karar henüz yoktur.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Var, var.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Nihai kararı Danıştay verecektir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Nasıl veriyorlarmış bunca zamandır nihai karar yoksa?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - O nedenle şu andaki tartışmalarınız hep boşuna.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Danıştayın kararına uyacak mısınız, hukuku tanıyor musunuz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Mesele ağaç meselesi değildir. O binaların yapıldığı yerde ağaç yoktur. Hepiniz biliyorsunuz, orada çalılık vardı ve eski binalar vardı.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Günah, günah! Bak, bunlar çalı mı, çalı mı bu, çalı mı bu? Ben orada on yıl çalıştım, on yıl. Bu, çalı mı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Şimdi, binlerce yeni ağaç dikilmiştir ve sizler bunu çok iyi biliyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, Almanya’dan gelmiş. Ağaçlar yerli mi, ithal mi? Kaç tırla gelmiş ağaçlar?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ayrıca, kamu binalarının Sayıştay denetiminden geçtiği, bu harcamaların Sayıştay denetiminden geçtiğini de sizler çok iyi biliyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Danıştay kararı çıkarsa ne yapacaksınız, yıkacak mısınız?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Hukuk devletinde kurumlar vardır, kurallar vardır, herkes bu kurallara uymak mecburiyetindedir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru, doğru!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Tüm dünyada cumhurbaşkanlığı sarayları, devlet başkanlığı sarayları, meclis binaları görkemli olarak inşa edilmektedir.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Osmanlı batarken de görkemli saray yapıyordu, siz de cumhuriyeti batıracaksınız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Zaman zaman yurt dışı seyahatler oluyor, birlikte gidiyoruz, sizlerle beraber, muhalefet partisi milletvekilleriyle beraber gidiyoruz. Oralarda meclis binalarına gittiğimizde, devlet başkanlığı binalarına gittiğimizde, bakanlık binalarına gittiğimizde oradaki görkemden siz de bahsediyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Utanç mı duydunuz şimdiye kadar Türkiye’deki Çankaya Köşkü’nden, Türkiye Büyük Millet Meclisinden?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - “Bizde niye yok?” diye hayıflanmıyor musunuz?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Böyle bir şey yok, böyle bir örnek yok. Orta Asya’da, Orta Doğu’da bunlar var, krallıklarda var, totaliter rejimlerde var böyle saraylar. Demokratik ülkelerde böyle bir saray yok, yalan söylüyorsunuz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Biz orada sizin o beyanlarınıza çok şahit olduk. Dediniz ki: “Biz bu binaların içerisinde eziliyoruz.”

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Kim dedi, kim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim dedi, kim?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bu seyahatlerimizde muhalefet milletvekillerimizin beyanlarını dün gibi hatırlıyoruz.

Karalamaya çalıştığınız Cumhurbaşkanlığı sarayımız Türkiye’nin temsil makamıdır değerli milletvekilleri. Yıllardır ülkemize gelen yabancı devlet temsilcilerini, cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını cadde üzerlerinde, trafiği durdurarak karşıladık.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başbakan gitmiyordu ki oraya?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - “Bu durum normaldir, ülkemizin prestijine yakışıyor.” diyorsanız muhalefete bir diyeceğimiz yoktur ama biz böyle demiyoruz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Başbakan nerede oturdu bu zamana kadar?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nerede oturuyor Başbakan ya? Kenar mahallesinde ne trafik problemi var?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Gelişmiş 20 ülkenin dönem başkanı bir Türkiye var, büyük Türkiye var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya bırak bu palavrayı, bırak!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Büyük Türkiye’ye prestijli devlet binaları yakışır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Haram var, haram; kaçak var, kaçak!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüklüğüne, vakarına yaraşır olması gerekir diye düşünüyoruz ve milletimiz de böyle düşünüyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen bu söylediklerine inanıyor musun? Senin grubunda anket yap, yarısı inanmıyordur söylediklerine.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde de bu konuyu hep gündemde tuttunuz ancak milletimiz ilk turda Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptı. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yahu, yolsuzluk sandıkla aklanmaz; yolsuzluk, hukuksuzluk sandıkla aklanmaz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bundan sonra da bu konu üzerinden oluşturmaya çalıştırdığınız algı yönetiminde başarılı olamayacaksınız, bunu böyle bilin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yolsuzluğun sen sandıkta aklandığını gördün mü?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Çünkü, bu millet Recep Tayyip Erdoğan’ı çok iyi tanıyor, istediğin kadar karala. Çünkü o eğer saray sevdalısı olsaydı, on iki yıllık Başbakanlığı döneminde Keçiören’de, mahalle arasında, apartman dairesinde oturmazdı. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kısıklı, Kısıklı!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Komşu mahallede bir gecekonduya misafir olup aynı tastaki çorbaya vatandaşıyla beraber kaşık sallamazdı. Milletimiz Recep Tayyip Erdoğan’ı çok iyi tanıyor. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Hamamı ne yapacak, hamamı?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O anların hepsi sahte, sahte! Şimdi, metrekaresi 3 bin euroluk saunalarda yaşıyor.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Şimdi, Cumhurbaşkanlığı sarayını sanki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi mülküymüş gibi, kendine saray yapıyormuş gibi bir algı yönetimi içerisindesiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kendine yaptı, kendine yaptı!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu, devletin malıdır, milletin malıdır, bu ülkenin mülküdür.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Haram, haram! Bu kadar aç insan varken haram. Haramdır, haramdır!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanımızın şahsi malı değildir. Bunu millet bu şekilde biliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 13 milyon insan 350 TL’nin altında geçiniyor TÜİK’in rakamlarına göre. Haram! Siz haram bilmez misiniz? Müsrifliğin ne olduğunu bilir misiniz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Neden tutmayacak bu çamurlarınız? Çünkü, Cumhurbaşkanlığı sarayını eleştiren sizler, Gezi olaylarında sadece faiz artışından bu milletin sırtına 18,5 milyar doları yüklemediniz mi? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Cumhurbaşkanlığı sarayını eleştiren sizler, 21 tane bankanın batmasına ve bu ülkeye 232 milyar lira olarak fatura ettirmediniz mi?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ettirmedik.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Ettirdiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz bu ülkeyi dünyanın en borçlu ülkesi hâline getirmediniz mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Cumhurbaşkanlığı sarayını eleştiren sizler, bir gecede doları 600’den 1.200’e çıkarıp gecelik 5 bin, 7 bin faizle…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ayıp, ayıp, günah, haram senin dediğin!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …bu ülkenin insanını bir gecede fakirleştirmediniz mi?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yazık sana, yazık sana!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ne konuştuğunu bilmiyorsun be!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Evet, üç buçuk yıl iktidar oldunuz, koalisyonun bir ortağı oldunuz, üç buçuk yılda Milliyetçi Hareket Partisine Genel Merkez yaptınız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yalan söyleme, yalan söylediğin zaman gelir senin boğazını dolar o yalan, yalancı!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Genel Merkez orada, Genel Merkez orada.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yalancısın sen!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Genel Merkezin üzerine helikopter iniyor, helikopter. Üç buçuk yıllık iktidarınızda keşke devlete böyle görkemli binalar yapsaydınız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bilmediğin konularda konuşma kardeşim, bir kuruş devletin parası yoktur orada.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Hastaneler yapsaydınız, AK PARTİ’nin yaptığı gibi okullar yapsaydınız, üniversiteler yapsaydınız.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Burnunuz uzuyor.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Barajlar yapsaydınız, denizin altından tüneller yapsaydınız.

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Biz başlattık onları, biz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Dünyanın en büyük havaalanını inşa etmeye başlasaydınız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaçak saraya gel, kaçak saraya gel.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Dünyanın en büyük köprülerini yapsaydınız.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Bravo.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Kendinize Genel Merkez yaptınız, üzerine de helikopter pisti yaptınız, bunu millet çok iyi biliyor.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Utanmadan bir de bunları savunmaya kalkıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezi de sizden aşağı değil.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sizin Genel Merkeziniz nedir?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sizin Genel Merkeziniz haramın üzerinde.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Şöyle bir baktığınız zaman, oval ofis tarzı mimariler dikkat çekiyor.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Çok gülünç duruma düşüyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - İşte, AK PARTİ farkı budur.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Bir milletvekiline yakışmayacak beyanlarda bulunuyorsun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - AK PARTİ, millete hizmet eder, millet için çalışır; sizin kimin için çalıştığınızı bu millet çok iyi biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) - 232 milyar doların fatura dökümünü getireceksiniz, yalancı!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Milyon dolarların hesabını verin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı sarayı üzerinden attığınız çamurlar tutmaz. Evet, yabancı televizyonları izliyoruz, BBC klip yapmış ve ülkemizin aleyhinde bu konu üzerinden yıpratma politikası yapıyor. Başka yabancı ülkelerin televizyonlarına da bakıyoruz.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Alay ediliyor, alay, utanın!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sevinin siz de, sevinin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Alay etmiyorlar, Türkiye’yi kıskanıyorlar, Türkiye’yi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen buna inanıyor musun?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Siz niye Türkiye’yi kıskanıyorsunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aynı Amerika’yı keşfetmek gibi bir şey bu ha.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Türkiye’nin büyümesinden, Türkiye’nin süper güç olmasından, Türkiye’nin 2023’te lider ülke olmasından niye bu kadar çok korkuyorsunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Arkadaşların da güler şimdi buna.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Be Kardeşim, Suriye’nin düşürdüğü 2 tane uçağın hesabını veremediniz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Korkmayın, korkmayın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – 2 tane pilotun niye öldüğünü hâlâ açıklayamadınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunun altında kaldınız, vicdanını dinle, vicdanını, öyle konuş.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – On iki yıl önceki Türkiye yok sayın milletvekilleri, 2002 yılından bu yana 4 kat büyüyen Türkiye var.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Suriye uçağını düşürüyor, sen cevap veremiyorsun!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Boşuna savunma, baban yapsa savunmazsın.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – 81 vilayetine hayal dahi edilemeyen icraatları, hizmetleri götüren bir iktidar var.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Pilotun niye öldüğünü niye açıklayamadılar?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Dünyanın en büyük havaalanını inşa eden bir iktidar var. Dünyanın en büyük köprülerini inşa eden bir iktidar var. Yoksulu, fakiri fukarayı gözeten, evde özürlüsüne, yoksuluna yardım eden bir iktidar var. Hastaneler inşa eden bir iktidar var.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – PKK’ya yardım eden bir iktidar var.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Her ili üniversiteye kavuşturan bir iktidar var. Bugün, Türkiye, o sizin bahsettiğiniz eski Türkiye değil, artık yeni Türkiye var. Yeni Türkiye'nin devlet binaları da prestijli olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Halkın daha çok yoksullaştığı…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Kaçak saray Türkiyesi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hırsızların korunduğu, yolsuzluğun, rüşvetin haberinin yasaklandığı, AKP'nin yargılanmasının önüne geçildiği bir Türkiye'den bahsediyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Siz iktidara gelirseniz…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Senin yeni Türkiye'ni göreceğiz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, her şey yasalar ve mevzuat çerçevesinde yapılmaktadır. Kaçak saray filan, bu çamurlarınız tutmaz. İşte, yapı kullanma izni, işte, yapı ruhsatı.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya geç onu, geç. Mahkeme kararı…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunu kim verdi? Kim verdi, İ.Melih mi verdi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bunlarla ilgili kesinleşmiş bir mahkeme süreci var mıdır? Bunu söyleyemezsiniz, son sözü Danıştay verecektir. Devletin harcamalarıyla ilgili kararı kim verecektir? Sayıştay verecektir. Bunları hep birlikte bekleyeceğiz. Yıpratma politikalarınız bugüne kadar tutmadı, bundan sonra da tutmayacaktır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O ruhsatları kim verdi, İ.Melih mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İyi yalan söyledin, aferin.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Bir gruptan 5 kişi ayağa kalkmaz ki.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – 5 kişi değil, 10 kişi de kalkar.

BAŞKAN – Belki milletvekillerinin kendileri inisiyatif gösterir, sessiz kalır diye bekliyorum. Çünkü ikazla gerçekleştiremiyorum bu sükûneti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Gök, buyurun, sizi dinliyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, konuşmacı, konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine de atıfta bulunmak, Gezi olaylarında ülkeyi 18 milyar dolar borç yükü altına sokmak ve dış ülkelere gidildiği zaman utanç duyduğumuzdan bahsederek hepimizi hedef alan bir konuşma yapmıştır.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Gök, size söz vereceğim ama bir şeyi açıklığa kavuşturalım: Konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisinin de bu ölçüde güzel bir binası var diyerek bundan duyulan memnuniyeti bildirdi

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, bir kıyaslama yapmıştır. Bu kıyasın uygun olmadığını…

BAŞKAN – Bir kıyaslama yaptı ve bundan dolayı da söz vereceğim ama bakın, bir açıklama yapmak durumundayım. Ben de dinledim ve bu konuda bu açıklamayı yapmak durumunda hissediyorum kendimi. Konuşmacı, “Cumhuriyet Halk Partisinin de bu denli güzel bir binası var.” diyerek memnuniyetini bildirdi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, öyle demedi.

BAŞKAN – Böyle bir memnuniyetiniz yoksa, sataşmadan dolayı söz istiyorsanız, buyurun, tamam, iki dakika.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Cumhuriyet Halk Partisi binasının da kaçak olduğunu ima etmeye çalıştı. Haram olduğunu ima etmeye çalıştı.

BAŞKAN – Yok, öyle demedi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben öyle anladım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yanlış anlamışsın.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce konuşan AKP sözcüsü, elbette, mahkemenin verdiği bir yürütmeyi durdurma kararı ortadayken ve dün de burada ülkenin Adalet Bakanı kalkmış, herkesten özür dileyerek “Ben ortadaki mahkeme kararının kaldırıldığını ifade ettim ama yanlış söyledim, mahkeme kararı ortadaymış.” dediği hâlde, bunun arkasına sığınmak suretiyle mahkeme kararını etkisiz kılmaya çalışan bir konuşmasını hukukçu kimliğiyle yapması gerçekten hepimizi şaşkınlığa sürüklemiştir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hukukçu değil, hukuk fakültesi mezunu.

LEVENT GÖK (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezi, değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin kendi bütçesinden ve partililerinin bağışıyla yapılmış bir binadır. Son derece mütevazı bir bina olup bugünkü kamu kaynakları kullanılmak suretiyle Cumhurbaşkanlığının görgüsüz bir biçimde inşa ettirdiği bu sarayla kıyaslanması söz konusu bile değildir. Elimizin tersiyle dahi bu iddianızı reddederiz. Eğer arzu eden varsa, Cumhuriyet Halk Partisinin o mütevazı Genel Merkez binasını herkese teker teker gösteririz.

Dış ülkelere çıktığımız zaman utanç duyduğumuzdan bahsediyorsunuz, dış ülkelere çıktığımız zaman -bizim gördüğümüz tablo şudur- dış ülkelerdeki cumhurbaşkanlarının, başbakanların kullandıkları sarayların ne kadar mütevazı olduğunu, tarihî kimliğinin nasıl korunduğunu, son derece mütevazı ölçekteki bir ikametgâh yapısıyla halka nasıl hizmet verdiklerini biz görüyoruz. Bizim gördüğümüz utanç, “Onlar ne kadar mütevazı, siz de ne kadar görgüsüzce yaşıyorsunuz.”dur, ondan dolayı utanç duyuyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu konuda halka vereceğiniz daha çok hesap vardır, bu hesabı da mutlaka vereceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Biz hem bidon kafalıyız hem görgüsüzüz, sizin entelektüel seviyenize ulaşamıyoruz!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, buyurun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, doğrudan doğruya verdiğimiz grup…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, ondan evvel, bizi itham eden…

BAŞKAN – Buyurun, sizi dinliyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Grubumuzu itham eder şekilde…

Sayın konuşmacı, çeşitli şekillerde grubumuzu itham eden…

BAŞKAN – Şimdi, aslında, Sayın Gök’e ve size vereceğim söz bir açıklamadır Tüzük’e göre. Ancak…

FARUK BAL (Konya) – Siz yorum yapmayın efendim!

BAŞKAN – Çünkü, size de aynı şeyi söyledi, dedi ki: “Milliyetçi Hareket Partisinin bir binası var, üstüne helikopter iniyor.” Bu, memnun olunacak bir şeydir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – “Partinin iktidar olduğu dönemden 232 milyar dolar borç bırakıldı.” dedi, yalan söyledi.

BAŞKAN – Bunu niye sataşma olarak algıladınız, onu anlayamıyorum? Bu nedenden dolayı, aslında, Sayın Gök’e de, size de açıklama vermem gerekirken ben Sayın Gök’e sataşmadan söz verdim, size de vereceğim. Yalnız, daha önce, Sayın Gök’ün konuşmasından sonra Sayın Aydın, söz istedi.

Sayın Aydın, siz Gök’e mi cevap vereceksiniz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Biz konuşalım, sonra cevap versin.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, ben Sayın Gök’ten dolayı…

BAŞKAN –Sayın Aydın, siz, Sayın Levent Gök’ün konuşmasından dolayı mı istiyorsunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet efendim.

BAŞKAN – Siz, Sayın Gök’ün konuşmasında grubunuza bir sataşma olduğu düşüncesinde misiniz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Doğrudur Sayın Başkanım, Sayın Levent Gök...

BAŞKAN – Neleri söyledi de bu kanıya…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bizi görgüsüzlükle itham etti efendim, bundan daha öte ne olabilir?

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, ben grubunuza söylemedim.

BAŞKAN – Tamam. Şimdi bana bir şey anlatmayın.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan “Grubu kastetmedim.” diyor.

BAŞKAN – Yani, ben karar verici noktadayım ama tutanağa geçmesi açısından size sormak zorundayım.

Buyurun, size iki dakika vereceğim. Sonra da…

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim. Sayın Başkan, ben yalnızca…

BAŞKAN – Lütfen, sırayla…

LEVENT GÖK (Ankara) – İfade edeyim…

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Demedim.” diyor. Başkan, bunu dinlemeniz lazım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben öyle, gruba hitaben bir görgüsüzlük ithamında bulunmadım.

BAŞKAN – Şimdi bir “görgüsüz” lafı duydum ben de.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Dedi, dedi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Binanın mimarisi söyledi.

BAŞKAN – Daha sonra size açıklama için söz veririm, lütfen…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Baksın tutanaklara, dedi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Benim kastettiğim, binanın görgüsüzlüğüdür.

BAŞKAN – O da ona cevap verecek herhâlde, bilemiyoruz ki. Bu konudaki takdir onların.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, ben arkadaşlarımızı kastederek bir şey söylemedim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, MHP Grubu olarak söz istiyoruz yarım saattir, yapmayın.

BAŞKAN – Vereceğim, vereceğim, söyledim. Sinirlenmeyin, vereceğim.

2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, kaç zamandan beri çok sığ bir düşüncenin içerisine girmişiz. Memlekette onca problem varken, onca sorun varken…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Problem bu. Haram saray, haram, problem değil mi?

AHMET AYDIN (Devamla) – …kalkıp böyle, onurumuz olacak olan, gururumuz olacak olan bir sarayla ilgili çok ciddi, mesnetsiz, haksız ithamlarda bulunuyorsunuz.

En çok dünden beri tartışılan 5. İdare Mahkemesinin kararı. Bakın arkadaşlar…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – 11, 11.

AHMET AYDIN (Devamla) – 11. İdare Mahkemesinin kararını Danıştay ortadan kaldırdı.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Kaldırmadı, hayır.

LEVENT GÖK (Ankara) – 5.

AHMET AYDIN (Devamla) – 5, Levent Bey, değil mi, 5.

LEVENT GÖK (Ankara) – 5

AHMET AYDIN (Devamla) – Bir dakika. Levent Bey “5” diyor.

Değerli arkadaşlar, hukukçu olanlar çok iyi bilir. 5. İdare Mahkemesinin kararı, 2010 tarihli nazım imar planına karşı verilen bir karar. Bu nazım imar planıyla ilgili mahkeme devam ederken, bu arada 2011 yılında nazım imar planı değişiyor ve 2011 yılındaki bu imar planı değişikliğine karşı alınmış herhangi bir mahkeme kararı yok ve siz öyle bir algı oluşturmaya çalışıyorsunuz ki, zannediyorsunuz ki mevcut imar planına karşı. Mevcut uygulama planına karşı bir mahkeme kararı var ve bu, yürütmeyi durdurmaya karşı. O mahkeme kararı, 5. İdare Mahkemesinin kararı 2010 tarihinin nazım imar planına karşıdır. Dolayısıyla, 2011’de değişiklik yapılıyor. Bunun üzerine imar uygulama planı oluyor. Ne imar uygulama planına karşı ne nazım planına karşı 2011’deki değişiklikten sonra asla ve kata bir mahkeme kararı yoktur. Dolayısıyla, bu binanın hem yapı ruhsatıyla hem yapı kullanmayla ilgili de en ufak bir karar yoktur.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet, kurtulamazsınız bu işten. O paraları harcadığı sürece, 3 bin euroya salonunun metrekaresini yaptırdığı sürece kurtulamazsınız bu işten. Vicdan var, vicdan! Kurtulamazsınız!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bugüne kadar 33-35 civarında dava açılmış. Dediğim gibi, 2 davadan 1’ini, 11. İdare Mahkemesinin kararını Danıştay ortadan kaldırıyor. 5. İdare Mahkemesinin kararı da eski bir karar, 2010 nazım planına ait bir karardır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vicdan, vicdan!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bunu çok iyi irdelememiz lazım. Elinizde sanki bir şey bulmuş gibi kaparcasına dün akşamdan beri “Bu yapı kaçak.” diyorsunuz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bakan özür diledi ya Ahmet Bey.

AHMET AYDIN (Devamla) – Arkadaşlar, böyle kaçak bir yapı yok. Bu yapı bu milletin onurunu temsil eden bir yapı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – Biraz çalışın, adayınızı seçtirin. Gitsin, otursun ya! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vicdanını acıttın milletin, vicdanını!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Şimdi, Sayın Halaçoğlu, siz söz talebinde bulunmuştunuz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Grup adına istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, grup adına istiyorsunuz. Hangi konulardan dolayı istiyorsunuz? “Bir sataşma var.” dediniz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Grubumuzu itham altında bırakan ve bizi onursuzlukla suçlayan bir konuşma yaptılar.

BAŞKAN – Şimdi, bakın yani sizin grubunuzla ilgili olarak “Genel merkezinizin üstünde helikopter var.” dedi.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, siz her şeyi böyle yorumlamak zorunda mısınız?

BAŞKAN – Bir dakika, müsaade edin.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, siz hatibi savunmak zorunda mısınız?

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz? Faruk Bey, ben ne dedim?

FARUK BAL (Konya) – Sataşma bize yapıldı, siz neyi savunuyorsunuz?

BAŞKAN – Ben ne dedim size? Sonuç olarak kararımı bildirdim mi? Ne kadar çabuk, kolay sinirleniyorsunuz ya!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, Hükûmetimiz döneminde banka batırıldığıyla ilgili konuşmadan…

BAŞKAN – Evet, biliyorum, söyleyeceğim, vereceğim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – …Hükûmet için ayrı istiyoruz, grubumuz için ayrı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Tamam, bunu söylediniz mi şimdi?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Evet, söyledim.

BAŞKAN – Dönemin bakanı olarak Sayın Faruk Bal mı söz istiyor?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Grup adına da ben.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ama grup adına değil, Hükûmet adına, o zamanki Hükûmet adına.

BAŞKAN – Şimdi “Dönemimizle ilgili bir yanlış bilgi var, sataşma oldu.” diye, dönemin bakanı Sayın Faruk Bal mı söz istiyor?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Grup adına da biz istiyoruz efendim.

BAŞKAN – O sonra.

Buyurun Faruk Bey, iki dakika …

Allah Allah!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Grup adına da Seyfettin Bey konuşacak.

BAŞKAN – Hepiniz aynı anda konuşuyorsunuz.

Faruk Bey, bu kadar da sinirli bakmayın bana. Ben daha karar vermeden niye buralara yürüyorsunuz?

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, siz mikrofonu açın, bana bir söz verin, bırakın konuşmayı.

BAŞKAN - Yakışmıyor doğrusu, lütfen.

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, sizi kınıyorum. Siz, konuşmacının avukatı gibi hareket ediyorsunuz. (MHP sıralarından “Bravo!” sesleri) Milliyetçi Hareket Partisinin hükmi şahsiyetine yapılan saldırıya karşı saldırganı koruyorsunuz.

Milliyetçi Hareket Partisinin, evet, bir binası vardır. O bina, Türk dünyasının en önemli merkezlerinden birisi olarak inşa edilmiştir, içerisinde tek kuruş haram para yoktur! (MHP sıralarından alkışlar) Tek kuruş haram para yoktur! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama sizin yaptığınız kaçak saray haramlarla doludur. İçerisinde, bakın, toprak kazımı için 3 lira 10 kuruş, rayiç ise bu…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Milletin vergisiyle yapıldı. Milletin vergisine “haram” demeyin.

FARUK BAL (Devamla) – İşte, milletten birisi benim. Benim paramı çaldınız! Götürdünüz, buraya soktunuz! Bu hırsızlıktır! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Götürdünüz müteahhitleri verdiniz paraları!

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Çalmadık, oraya muteber bir bina yaptık.

FARUK BAL (Devamla) – Kes sesini!

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Oraya bir hizmet binası yaptık.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, süremi lütfen yeniden başlatın.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Milletin vergilerine “haram” demeyin.

FARUK BAL (Devamla) – Lütfen, süremi yeniden başlatın.

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Efendim, bana konuşma hakkı verin, konuşma imkânı sağlayın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Ben size konuşma hakkını verdim!

FARUK BAL (Devamla) – Siz bana konuşma hakkı, konuşma imkânı sağlamıyorsunuz.

BAŞKAN - Siz konuşmacıya orada nasıl davranıyorsanız, şimdi de onlar size öyle davranıyor! Lütfen… (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, milletvekillerini susturmak benim değil, sizin göreviniz.

BAŞKAN - Hepiniz gelişmesini tamamlamış insanlarsınız. Ben mi buradan sizi dinleteceğim?

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, milletvekillerini susturmak benim görevim mi, sizin göreviniz mi?

BAŞKAN – Lütfen, buraya yaklaşmayın, lütfen. Ben size söz hakkı verdim.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, milletvekillerini susturmak benim görevim mi, sizin göreviniz mi?

BAŞKAN – Burada herkes kendi sakinliğini, sükûnetini sağlamak zorunda. Ben burada sınıf başkanı değilim.

FARUK BAL (Devamla) – Beni dinleyeceksiniz, beni dinleyeceksiniz.

BAŞKAN – Ben sizi dinliyorum, buyurun.

Yeniden başlatıyorum.

FARUK BAL (Devamla) – Milletvekillerini susturmak benim görevim mi, sizin göreviniz mi?

BAŞKAN – Sizi de susturamıyorum maalesef.

FARUK BAL (Devamla) – Ben konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, geçin. Mikrofonu da açtım.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, oraya çıkınca particiliği bırakın ya!

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bağırmakla, çağırmakla hakikat gizlenemez. (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Doğru söylüyorsun, doğru, bağıran sensin!

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Rahatsız oluyorsunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Dolayısıyla…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dinlemek istemiyorlar rakamları, rahatsız oluyorlar, vicdanları rahatsız oluyor.

FARUK BAL (Devamla) – Bakın, şu rakamlara bir bakın, eğer izanınız varsa, eğer vicdanınız varsa, eğer Allah korkusu varsa, eğer tüyü bitmedik yetim hakkı varsa şu rakamları bir tartarsınız.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hepsi var.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Fazlasıyla var!

FARUK BAL (Devamla) – Toprak kazım ücreti, resmî rayiç: 3 lira 10 kuruş metreküpü…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Kim verdi size o rakamları?

FARUK BAL (Devamla) – …siz kaçak saraya 37 lira 19 kuruş veriyorsunuz metreküpüne.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Nereden aldınız o rakamları?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Çevre ve Şehircilik Bakanlığından, devletin rakamları.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Merak ediyorsan sen de alabilirsin. Sayıştay raporları, 2012.

FARUK BAL (Devamla) – Elle kazmak, çakıl serpme 3 lira 49 kuruş, siz 66 lira 88 kuruş veriyorsunuz, tam 19 kat ve bu rakamlar uzar, zamanım yetmiyor. Bu rakamları toparlayıp sizlerle paylaşmak isterim ama uzayarak, rayiç bedelin üzerinden 8 kat, 10 kat, 20 kat fazla fiyat veriyorsunuz. Sonuç itibarıyla, ortaya çıkan bin odalı bu kaçak sarayın bedeli, Sayın Maliye Bakanının ifade ettiğine göre, 1 katrilyon 238 trilyon lira. Bu, kimin parası kardeşim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tespit edilebilen!

LEVENT GÖK (Ankara) – Tespit edilen daha o.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Siz hazineyi tamtakır bıraktınız.

FARUK BAL (Devamla) – Bu, milletin parası değil mi?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Evet. Saray da milletin sarayı.                     

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Bina da milletin.

FARUK BAL (Devamla) – Biz bunun hesabındayız, biz bunun hesabındayız.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Yıllarca devleti yerden yere süründürdünüz be! Hazmedemiyorsunuz!

FARUK BAL (Devamla) – Bunun, günü gelecek, fitil fitil burnunuzdan gelecek şekilde hesabı sorulacaktır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, biraz önce konuşan hatip…

HAMZA DAĞ (İzmir) – 22 tane bankayı anlat sen, 22 bankayı anlat, Bakandın o zaman!

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen susturun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Biraz önce konuşan hatip, Milliyetçi Hareket Partisi olarak görev yaptığımız dönemdeki hükûmete -zaman kalmadığı için özetleyeceğim- bir, yalan söyledi; iki, iftira etti.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Tam bir yalancı, tam bir iftiracı!

FARUK BAL (Devamla) – Yalan ve iftira, münafıklığın 3 alametinden 2 tanesidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Bankaları batıran sizsiniz, bankaları.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sensin yalancı, sensin iftiracı!

FARUK BAL (Devamla) – Münafıklıkla Milliyetçi Hareket Partisini suçlayanların öbür dünyada bu suçla haşrolmasını istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, grubumuz adına da…

BAŞKAN – Bir dakika…

Sayın Halaçoğlu, Meclisi idare ederken grubunuzdan bazı üyelerin şahsımla ilgili bazı tanımlamalarına tanık oluyorum, kulak misafiri oluyorum. Burada elimden geldiği kadar eşit davranmaya çalışıyorum.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Onu istiyoruz zaten.

BAŞKAN – Ya bizi dinlemiyorlar veya da hayallerinde kurdukları bir dünyanın izlerini burada anlatmaya çalışıyorlar. Ben sizinle konuştum, “Size de söz vereceğim.” dedim. Buna rağmen niçin arkadaşlarınız hakkımla ilgili gerçekte olmayan şeyleri söylüyorlar? Lütfen, konuşur musunuz arkadaşlarınızla.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Arkadaşlarımızla her zaman konuşuyoruz Sayın Başkanım ama sizler bizim gerekçelerimizi dikkate almadan…

BAŞKAN - Ben kime söz verdim şimdi, başka bir partinin sözcüsüne mi söz verdim? Sayın Halaçoğlu, lütfen, lütfen…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Biraz önce diğer gruplara söz verirken bizi sorguladığınız gibi sorgulamıyorsunuz.

BAŞKAN - Hepinize eşit davranıyorum. Şimdi kimin, hangi partinin sözcüsüne söz verdim? Sizin partinin sözcüsüne, değil mi? Şimdi sizi dinliyorum.

Buyurun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ama biz iki konuda istedik tabii ki.

BAŞKAN - Şimdi o aşamaya geldik, her şey sırayla oluyor.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Tamam, tamam. Hayır, en baştan beri söylüyoruz efendim.

Seyfettin Bey konuşacak grup adına.

BAŞKAN – Şimdi, buyurun.

Onun da sırası var Sayın Halaçoğlu. Sizin her istediğiniz şey, her istediğiniz anda yapılmıyor, usul var.

Buyurun sizi dinliyorum. Sizi dinliyorum, bakın, talebinizi dinliyorum. Nedir? Grubunuz…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Grubumuzun verdiği önergeyle ilgili olarak çalılıklardan söz ederek ve grubumuzun verdiği önergenin devletin onuruyla alakalı olmadığını söyleyerek hakarette bulunmuştur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Allah Allah!

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurun.

4.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce AKP sözcüsü, orayla ilgili “çalılık” dedi. Şimdi, avukatlık yapmış, ormancılıkla ilgili az çok alakasının olması lazım. Yani, şuraya “çalılık” diyen birisinin söylediği hangi söze itibar edeceğiz? Bunu bir de avukat kimliğiyle söylüyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Ağaçlar orada duruyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O ağaçlar duruyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Yani, burada seksen yaşındaki sedire, yetmiş yaşındaki akasyaya, akçaağaca “çalı” diyen bir anlayışın hangi doğrusunu görüşeceğiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Daha fazla ağaç dikiyoruz.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Şimdi, bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Burası şatafatın ve lüksün simgesi hâline gelmiştir. Çankaya Köşkü hangi ihtiyacı karşılıyordu? Yok, yollarda karşılıyormuşuz. Başbakanlık nerede şu anda sayın sözcü? Başbakanlık hâlâ yerinde. Çankaya Köşkü’nde, bırakın yolda karşılamayı, süvarilerle karşılıyordunuz.

Ondan sonra ben size bir şey söyleyeyim: Milliyetçi Hareket Partisinin iktidar olduğu dönemde bir kuruş kul hakkı yenmemiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hadi ya!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bakanlarının Zarrab’ın önünde yattığı bir süreç yaşanmamıştır. Bizim Genel Başkanımızla ilgili hiç kimsenin söyleyeceği bir şey yoktur. O, parti çalışmalarına giderken devletin arabasını değil, kendi arabasını kullanarak giden bir Genel Başkandır, Türkiye’nin en dürüst lideridir. Ama sizin döneminizde Rıza Sarraflar, milyonlar, kutulardaki milyonlar… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bırakın, dönemin Başbakanının oğluyla ilgili iddialar, gemicikler ortadayken Milliyetçi Hareket Partisine söz söylemek kimsenin haddine düşmez!

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hadi canım!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bizim Genel Başkanımız, dünyanın en dürüst lideridir, en dürüst liderlerinden biridir. Önce liderinizin… Şu yandaş mahkemeler tarafından takipsizlik kararı verilen o kararlar var ya, o kul hakları var ya, o yetim hakları var ya, onların hesabını vereceksiniz.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Senin iddiaların bunlar. İddialar onlar, iddialar!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Batıyorsunuz gittikçe, batıyorsunuz! Millet her şeyi biliyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – İtibar hamamla olmaz hamamla; itibar saunayla olmaz, itibar SPA’yla olmaz, orası lüksün yeri. Eğer olsaydı -Çavuşesku’nun Romanya’sı- 1.175 odalı sarayıyla dünyanın en lider ülkesi olurdu Çavuşesku ve Romanya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Millet her şeyi biliyor, rahat ol.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, süreniz bitti.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ondan dolayı, haram yiyenler mutlaka hesap verecekler. (MHP sıralarından alkışlar)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Millet haramı da biliyor, helali de biliyor, sen rahat ol. Millet her şeyi biliyor.

BAŞKAN – Sayın Gök, sizi dinliyorum.

Sakinliğinizden dolayı da size teşekkür ediyorum ayrıca.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, Sayın Aydın’ın az önce ifade ettiği mahkeme kararıyla ilgili olarak kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun lütfen, yerinizden söz vereyim size, açıklama yapacağınız için.

Sayın Faruk Bal’dan da bir özür bekliyorum.

FARUK BAL (Konya) – Niçin bekliyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Bir özür bekliyorum sizden.

FARUK BAL (Konya) – Hayır, ben de sizden özür bekliyorum. Meclis Başkanı olarak konuşmama imkân sağlamadınız, ben sizden özür bekliyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

VII.-AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, az önce kürsüde söz alan AKP Grup Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın, mahkeme kararıyla ilgili bir değerlendirmede bulunmuştur. Ankara 5. İdare Mahkemesinin hâlen yürürlükte olan bu karara -yürütmeyi durdurmaya yapılan itiraz bölge idare mahkemesinden reddedildiği için- elimizde bulunan ve geçerli olan mahkeme kararına göre, Ankara Büyükşehir Belediyesinin 1/10.000 ölçekli ulaşım şeması ile 1/1000 ölçekli ulaşım, yol, kavşak ve uygulama projesi ile planlama hiyerarşisine aykırı olan imar planının olduğu gibi yürütmesi durdurulmuştur. Bu alan, Başbakanlık için daha önce kararı alınan ama şimdi Cumhurbaşkanının kullandığı saraya ilişkindir. O zaman zamanın Başbakanlığı adına verilen davaya karşı dilekçede ise burada bir yapılaşma düşünülmediği ifade edilmiştir. Yani, o zaman dahi mahkeme yanıltılmak suretiyle bir savunma verilmiştir ama mahkeme, şu anda Cumhurbaşkanlığı sarayının bulunduğu yerin imar planlarını birinci derecede sit alan olduğu gerekçesiyle durdurmuştur. Durumu değerli milletvekillerimize açıklama gereğini bir kez daha duydum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, bir kısa açıklama da ben yapabilir miyim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.

Süreniz bir dakika.

2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ankara 5. İdare Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararları, çiftlik alanının büyük bir kısmını kapsayan 2010 tarihli 1/10.000 nazım imar planıyla ilgilidir; bu bir, bunda hemfikiriz. Evet, bununla ilgili bir karar var. Ancak yürütmesi durdurulan bu alanın bina inşaatını ilgilendiren kısmı, bina inşaatıyla ilgili kısmı, binanın yapıldığı alanın sit durumu 2011 yılında yapılan yeni düzenleme sebebiyle değiştirilmiş, 1/10.000’lik nazım planının değişiklik yapılan kısmıyla ilgili herhangi bir iptal veya yürütmeyi durdurma kararı yoktur. Kaldı ki “Asıl planı durduran karar, bunun değişikliğini de durdurmuş sayılır.” şeklinde ileri sürülen ancak kesinlikle katılmadığımız hukuki görüşe itibar edilse bile, nazım planının yürütmesinin durdurulması, doğrudan uygulama imar planlarını ve inşaat ruhsatlarını hükümsüz hâle getirmez. Yine, değiştirilen, hakkında herhangi bir iptal ve yürütmeyi durdurma olmayan bu nazım planına uyumlu olan ve inşaat ruhsatının da asıl dayanağı olan uygulama imar planlarını durduran veya iptal eden hiçbir yargı kararı da yoktur. Nitekim, Ankara 5. İdare Mahkemesi kararına göre inşaat ruhsatının iptalinin gerektiği iddiasıyla açılan davalarda bugüne kadar herhangi bir iptal ve yürütmeyi durdurma da yoktur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkanım, bir saniye…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, ben de bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bir açıklamada bulunacağım.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Hayır Sayın Yılmaz, son konuşmacı Sayın Faruk Bal’a bir dakika yerinden söz veriyorum.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Açıklama yapmak istiyorum. Hayır, ben verdim önergeyi 11. İdare Mahkemesiyle ilgili.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Faruk Bal.

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kaçak sarayla ilgili 36 tane dava olduğu ifade ediliyor. Bunlardan bir kısmı, yargı üzerinde siyasal etki kullanılarak halledilmekte ama halledilememiş olan bir tanesi var, o da 5. İdare Mahkemesinin verdiği karar. AKP Grup Başkan Vekili Ahmet Bey diyor ki: “5. İdare Mahkemesinin kararından sonra nazım imar planı 2011 tarihinde değişti.”

AHMET AYDIN (Adıyaman) – O, devam ederken, o dava devam ederken, ondan sonra değil.

FARUK BAL (Konya) – Dolayısıyla, bunun hukuki tabiri şudur: Dava konusuz kaldı, hükmü yoktur. Bu, işte, AKP’nin temel uygulamış olduğu bir politikadır, Ankara Belediyesinde, İstanbul Belediyesinde ve büyükşehirlerde yeşil alanlar ranta dönüştürülmek için imar planlarında değişiklik yapılmakta, maliklerinin dava hakkı, dava sürerken bir çizgi, bir köşe değiştirmek suretiyle imar planları değişikliği yapılıyor ve mahkemelere baskı yapılarak “Bu davanın konusu kalmadı.” diye davanın reddini sağlıyorlar. Bu, hukuka karşı hiledir. İstanbul’da, Ankara’da yüzlerce vatandaşımız, bu hileden ağır bir şekilde etkilenmiş ve iflas noktasına sürüklenmiştir. Bu yüzden, bu kaçak saray burada gerçekleştirilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan...

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve arkadaşları tarafından, başkentin göbeğinde yer alan Atatürk Orman Çiftliği’nin birinci derecede tarihî doğal sit alanı iken üçüncü derece sit alanına dönüştürülmesindeki yasal olmayan uygulamaların ve çözüm yollarının derinlemesine araştırılması, eksiklerinin giderilmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması ve Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve arkadaşları tarafından, 1950’de yasal statüye kavuşan, 1922’de doğal ve tarihî sit alanı kapsamına alınan Atatürk Orman Çiftliği’ne inşa edilen Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası’nın yapım kararının yürürlüğe girmesi, bu bina için bazı yasalarda özel değişiklikler yapılması, imar projesi izinlerinin alınması, maliyetinin belirlenmesi ve ihale ediliş yönteminin yasalara ve Anayasa’ya uygun olup olmadığının, yapılan fahiş harcamalarla kamu parasının ne kadar israf edildiğinin araştırılması ve kamu zararının giderilmesi amacıyla 25/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve arkadaşları tarafından, 2014-2015 eğitim öğretim yılı TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) sınavı ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen ortaöğretim kurumlarına öğrenci yerleştirme işlemlerinin, kaçak açılmış olan medrese tarzı sözde okulların, imam-hatip okullarının ve 250 bin öğrenciye verilen özel okul desteğinin araştırılması amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 27/11/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Levent Gök

                                                                                  (Ankara)

                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve arkadaşları tarafından, 2014-2015 eğitim öğretim yılı TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) sınavı ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen ortaöğretim kurumlarına öğrenci yerleştirme işlemlerinin, kaçak açılmış olan medrese tarzı sözde okulların, imam-hatip okullarının ve 250 bin öğrenciye verilen özel okul desteğinin araştırılması amacıyla 20/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1589 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27/11/2014 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Fatma Nur Serter.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin, Millî Eğitim Bakanlığı hakkında vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi konusunda söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının başlatmış olduğu yapısal değişim ne yazık ki zaman içerisinde yapısal ve kalıcı bir kaosa dönüşmüştür. Bunun bir kaos hâline dönüşümünün en temel nedeni, Millî Eğitim Bakanlığının eğitim gibi çok ciddi olan bir konuya bilimsel bakış açısıyla değil, sadece siyasi bir bakış açısıyla yaklaşmış olmasıdır. Bu nedenle Bakanlıkta skandallar birbirini kovalar hâle gelmiştir. En son skandal, “TEOG” adı verilen, liseler için yapılan yerleştirme sınavlarıyla ortaya çıkmıştır.

Bakınız, değerli milletvekilleri, öğrencilerden ve ailelerinden 6 okul türünden -okul adından söz etmiyorum- 4 tanesini seçmeleri istenmiştir; Anadolu lisesi, fen lisesi, imam-hatip lisesi, meslek lisesi vesaire gibi ve öğrencilerin, buna göre 4 okul türünü seçmiş olmalarına rağmen, seçmemiş oldukları okul türlerine, özellikle de imam-hatip liselerine zorla kayıtları yapılmıştır. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu, bir öğrencinin geleceğinin zorunlu olarak Bakanlık tarafından şekillendirilmesi, dayatmacı bir üslupla, Bakanlığın, onun bütün hayatını kendi isteği doğrultusunda yapılandırması demektir. Bu, eğitim özgürlüğüne aykırıdır.

Şimdi, nasıl olmuştur bu? Çünkü Millî Eğitim Bakanlığı, zorunlu eğitime geçişle birlikte sürekli imam-hatip lisesi açmıştır, imam-hatip liselerinin sayısı yüzde 104 artmış, bunlar 2011’den bu yana bomboş kontenjanlarla eğitim yapmış, şimdi, TEOG sınavıyla da öğrenci zorla bu okula yerleştirilmiştir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kaç kişi?

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Söyleyeceğim.

HARUN KARACA (İstanbul) – Hadi söyle.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Kimin çocukları? Alevi ailelerin çocukları, gayrimüslim ailelerin çocukları bile bundan nasibini almıştır.

HARUN KARACA (İstanbul) – Ne alakası var?

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bilgi Edinme Yasası’yla yaptığım başvuru sonucu, zorla imam-hatip lisesine yerleştirilen öğrenci sayısı… Siz biliyor musunuz kaç? Kaç?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – 50 civarında.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Daha ne, 50! 42 bin öğrenci, 42 bin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Atma!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bu, neyin rakamı biliyor musunuz? Millî Eğitim Bakanlığının rakamı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hadi ver, ver bakalım, çıkar bakalım.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Odadan getirtip veririm.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yok öyle bir şey.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Nasıl “Yok.” diyorsun, sor Bakanına, al cevabını.

BAŞKAN – Sayın konuşmacı, lütfen Genel Kurula hitap edin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sordum Bakana, yok öyle bir şey.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyin.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Ben burada bir tek yanlış cümle etmem, hele de rakamlarla ilgili asla.

Bu, şu anlama geliyor milletvekilleri, şu anlama: Bununla, Anayasa’nın 24’üncü maddesi, din ve vicdan özgürlüğü açıkça ihlal edilmiştir. Bakın, Anayasa’nın 24’üncü maddesinde diyor ki: “Din eğitim ve öğretimi, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.” Yani neymiş? Dinî eğitim veren imam-hatip liselerine zorla öğrenci yerleştirmek, Anayasa’nın 24’üncü maddesinin ihlaliymiş.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Doğrudur!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bu, nedir biliyor musunuz? Bu, şudur: Bu, dönemin Başbakanı hani dedi ya: “Dindar ve kininin davacısı kindar bir gençlik.” İşte bu, TEOG aracılığıyla AKP’nin kendi ari ırkını yetiştirme projesidir, buna TEOG, aracı kılınmıştır, bu, son derece açıktır.

Bununla kalınmadı, Türkiye'nin her yerinde, ilçelerinde Millî Eğitim Bakanlığının müdürlükleri var, değil mi? Hiçbiri görmüyor, Türkiye’de arka arkaya korsan okullar açılıyor. İstanbul’un göbeğinde, Çengelköy’de Göztepe Caddesi’nde –ben size adresini de vereyim- “medrese” tabelasıyla okullar açılıyor. Merdiven altında, Millî Eğitimin her nedense görmediği, ilçe millî eğitim müdürlerinin her nedense gözlerinden kaçan böyle merdiven altı anaokulları açılıyor, anaokulları. Türkiye’de korsan okullarla Millî Eğitim Bakanlığı mücadele etmiyor.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hocam, biz de görelim.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Size de göstereyim.

Merdiven altında, küçücük çocukların gittiği korsan okullar ve yaşı ileri çocukların devam ettiği medreseler. Ben size adreslerini verebilirim. Şimdi, bunların hepsi tek tek adres olarak da saptanmıştır.

Şimdi, gelelim başka bir konuya: TEOG sınavları yapıldı, çocuklar zorla okullara yerleştirildi. Bakın, 80 kilometre, 70 kilometre uzaklıktaki okullara yerleştirilen öğrencilerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Şimdi, bu konuları araştırmak, araştırmanın kapısını açmak en başta sizin göreviniz. Eğer yapılan her şeyi mükemmel kabul ediyorsanız, o çocuklar gelecekte sizin çocuklarınızla aynı sıkıntıyla karşılaşacak.

Gelelim bir başka skandala, Üsküdar Amerikan Lisesi skandalı. Son derece önemli, ciddi bir okul Üsküdar Amerikan. Ne yapıldı? Millî Eğitim bir yönetmelik çıkardı, dedi ki: “Özel okullar TEOG puanıyla almayacak.” Nasıl öğrenci alacak? “Özel okul puanıyla.” Okul kendi kontenjanını tamamladı, arkadan Üsküdar İlçe Millî Eğitim Müdüründen yazı geldi, yazı. “Şu öğrenciyi TEOG puanıyla alacaksın.” Diye, ismen, ismen... Şimdi, kime şikâyet edeceğiz biz bunu? Bakana. Bakana söyledik, ne yaptı? Hiç, hiçbir şey yapmadı. Bu yolsuzluklara, bu adam kayırmacı zihniyete her zaman AKP ve AKP yöneticileri arka çıktı.

Bakın, size kayırmacı sistemden ve kontenjanların nasıl kapanın elinde kaldığından somut örnek veriyorum. Bir sürü okul var, bir tanesi çok tipik, Şanlıurfa GAP Anadolu Lisesi. TEOG sınavıyla en son aldığı öğrencinin puanı 381,48. Nakil yoluyla gelen öğrencinin puanı kaç dersiniz, kaç olabilir?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 350,150, 170...

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Ben size söyleyeyim: 48,71; 48...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne diyorsun ya, öyle bir puan var mı?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hani ahlak, hani insanlık, hani iman?

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, 332 puan daha düşük, 48.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir de peygamberler şehrinde yapıyorlar.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Başka? Diyarbakır Necip Fazıl Anadolu Lisesi 317 puanla almış, nakil yoluyla gelen öğrencinin puanı kaç biliyor musunuz? 55,4.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Doğru bilgiler vermiyorsun, doğru değil o bilgiler.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bu aradaki öğrenciler ne oldu, ne oldu, buharlaştı mı, nereye gitti? Nasıl bunların hakkı yendi?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Doğru değil rakamlar, o bilgi doğru değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğrusunu sen söyle, her şeye “Doğru değil.” diyorsun. Millî Eğitimden aldı rakamları.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Ankara’dan da örnek verebilirim size. İncesu Lisesi, 353 en son alınan öğrenci, nakil yoluyla gelen 167. Bu, kayırmacı bir sistemdir, bu sistem aslında tümüyle iflas etmiştir.

Kayıtların zamanlaması arızalıdır. Çocukları aileler mukavele imzalayıp kayıtları erken bitiyor diye önce okullara kaydettiler, sonra kontenjanlar boşaldı, aileler paralarını geriye alamadı. Bu, sistematik bir hatadır. Anadolu liselerinin kontenjanları ilan edildi, insanlar da bu ilan edilen kontenjana göre kayıt yaptırdılar. Kontenjan kaç arttı dersiniz, bir tahminde bulunun, Anadolu liselerinin kontenjanını Bakanlık yüzde kaç arttırmış olabilir?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 5 artar, 10 artar ya.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Yüzde 51 arttı arkadaşlar, yüzde 51 artırıldı. O nedenle bu kaos yaşanıyor. Millî eğitim yönetilemiyor. TEOG sistemi iflas etmiştir, bunun mutlaka araştırılması lazım.

Bakın, Bakanın istemeyen öğrencilere işaret ettiği yer neresi? Açık lise. Açık lise istisnai bir okul türüdür. Açık liselere yerleşen öğrencilerin sayısındaki artış bir yıl içerisinde yüzde 335’tir. Her 100 öğrenciden 73 kız öğrenci bu liselere 9’uncu sınıfta kaydını yaptırmaktadır.

Bununla da kalınmamıştır. Değerli arkadaşlar, sadece özel okullara giden öğrencilere verilen destek 800 milyon liradır millî eğitimde. 800 milyon lira gibi bir kaynak boşa harcanmıştır, tıpkı FATİH Projesi’nin mevta bir proje hâline gelip kaynaklarının israf edilmesi ve skandallarla anılır hâle gelmesi gibi. O nedenle, bu araştırmanın yapılması hem iktidar hem de muhalefet için zorunluluktur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eğitimle ilgili bir konuyu konuşacağız.

Öncelikle, Mardin Artuklu Üniversitesinde Yaşayan Diller Ensitüsü Bölüm Başkanı, Kürt Dili ve Kültürü Bölümünde çalışan Profesör Doktor Kadri Yıldırım geçen bir yolsuzluk operasyonuyla gözaltına alındı dört gün ve tek kelime, tek kelime, bakın, sorguda tek kelime sorulmadan serbest bırakıldı. Bunu Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde söyledim. Bunu lanetliyoruz, protesto ediyoruz. Sembolik olarak ilk defa Kürt dili eğitimiyle ilgili bir bölüm açılmış, orada bir eğitim yapılıyor ve özel olarak -artık paralel midir, provokatör müdür, art niyetli midir, neyse- bunun peşini bırakmayacağız. Açık söylüyorum, hem hukuken hem siyaseten Mecliste, hem Bakanlıktan hem İçişleri Bakanlığından bunun takibini istiyoruz, ikisinden istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, eğitim konusu hakikaten, dökülünce ortaya çok sıkıntılı bir konu. Yani, 77 milyon bir ülkede eğitim, bir bakanın dediği gibi, öğrenciler olmasa elbette ki çok iyi yönetilebilirdi ama milyonlarca öğrenci var. Şimdi, milyonlarca öğrenci olunca bunların anaokulundan, ilkokuldan başlayarak belli bir noktaya kadar eğitilmesi çok ciddi bir projedir, bir bilim olayıdır, bilimsel bir olaydır arkadaşlar. Eğitim öyle herkesin kafasına göre değiştirebileceği bir yazboz tahtası değil. Bakın, Amerika’ya bakın, Almanya’ya bakın, Fransa’ya bakın, ilkokula başlayan, anaokuluna başlayan öğrenci, çevresi, eğitimi, kabiliyeti, hangi branşa eğilimli olduğu belirleniyor ve son dönemde -burada akademisyen arkadaşlar var- gideceği okulu buluyor.

Şimdi, biz buna bakıyoruz, bir de Türkiye’ye bakıyoruz, her sınav sisteminde bir kaos yaşıyoruz, bir rezalet yaşıyoruz. Bir merkezî sınav sistemi alışkanlığı tuttuk 12 Eylül darbesinden, Kenan Evren’den sonra, bugüne geldik. Açık söylüyorum, YÖK’le başladı, 12 Eylül darbesiyle başladı ve merkezî sınavla yerleştirme sisteminin anlayışı bu.

Aslında, iki noktada anlayış vardı. Bir, eğitimi ticarileştirmek -sağlık gibi- özelleştirmek. Bir de bazı iktidarlar zaman zaman, işte AK PARTİ iktidarı da, ideolojik olarak bazı okulların -açık konuşalım, mesela imam-hatip okulunun- gelişmesi için siyasi iktidar güçlerini kullanmışlardır. E, tabii, bakıyoruz şöyle yakın zamana, 2005-2006 eğitim öğretim yılından başlayarak normal liseleri Anadolu liselerine -biliyorsunuz- çevirme programı vardı. Bizim kuşaktan sonra oldu bu. 2013-2014, yeni tamamlandı bu süreç. Ondan sonra işte, Anadolu lisesi sayısının yüzde 57 arttığı söyleniyor bu tarihler arasında fakat akabinde Anadolu imam-hatip lisesi yüzde 73 artıyor. Türkiye genelinde de 936 Anadolu imam-hatip lisesi, 1.355 imam-hatip ortaokulu açılıyor, 298 öğretmen lisesi kapanıyor. İşte TEOG; 1,3 milyon öğrenciyle ilgili kaos…

Ben şunu anlatmak istiyorum: Elbette imama ihtiyacımız var arkadaşlar, var yani, yüzde 99... Ama Türkiye’de de ihtiyaç sayısı imam bellidir değil mi? Yani her yurttaşa bir imam olmaz, her yurttaşa bir avukat olmaz, her yurttaşa bir doktor olmaz. Yani, hakikaten burada eğer bu doğru bir politikaysa bu ülkeyi yönetenlerin önce çocuklarında bunu denemesi lazımdı, çocuklarının imam-hatibi okuyup imam olması gerekirdi. Ama gidip Avrupa’da okuyorlarsa, Amerika’da, İngiltere’de… Çok açık söylüyorum, önceki Cumhurbaşkanı, şimdiki Cumhurbaşkanı, Başbakan, hepsinin çocukları niye yurt dışında okudu, niye bu okullarda okumadı? O zaman, demek ki bir zorlama olmaması lazım. Yani burada, birisi çocuğunu gemici yapmak isteyebilir, birisi çocuğunu imam yapmak isteyebilir, birisi doktor yapmak isteyebilir.

Biz burada, asıl araştırılması gereken, bu konuda Halkların Demokratik Partisi olarak çok açık ve net gördüğümüz bir iki yanlışa dikkat çekmek istiyoruz. Yani, bu TEOG sınavı öncesi e-okul projesi başlatıldı; okullardaki öğrenciler, ailelerin geçim standardı, kaç çocuk var, evleri kaç oda, nasıl yaşıyorlar, böyle bir çalışma yapıldı. Soruyoruz, ya bu eğitimin işi midir? Öğretmenlere yapıldı, velilere zorlandı, bu veriler toplandı. Hadi Millî Eğitim varsa TÜİK’e ne gerek var? Ya TÜİK’i kapatın ya Millî Eğitimi kapatın, ikisinden biri; birisi bir işi yapsın, müsriflik olmasın. Ama, TÜİK’in görevini Millî Eğitimde öğretmenlere yüklediler. Arkasından bu bilgiler geldi ve bu bilgileri sızdırdılar arkadaşlar. Kişisel veriler, bakın, kişisel haklar bunlar, anayasal haklar. Bakın, insanların verilerini dağıttılar yani aynı sınıfta okuyan 2 öğrenci birbirinin verisini babasının flaş diskinden öğrenmeye başladı, kimin ne kadar kazandığını, kimin ne kadar kaybettiğini, kimin ne olduğunu flaş diskten, bilgisayarda tık diye girince öğrenmeye başladı.

Şimdi, buradan şu noktaya geliyoruz: Haneye giren aylık toplam gelir Millî Eğitimin işi midir arkadaşlar ya? Şimdi, bu, hakikaten çok vahim bir durum. Arkasından bu elektronik sistem ele geçirildi. Biliyorsunuz, basında geçti ve TÜİK’in görevini öğretmenlere yaptıran bir bakanlık. TEOG sınavlarında hemen, önce bir sınavlarda hatalı soru, yanlış soru tartışmasını yaşadık. Biliyorsunuz bunun iptali söz konusu oldu. İdare mahkemesinin kararı oldu, torba kanuna koştular, “Aman buna acele yargı sistemini getirelim de bu işler sıkıntıya girmeden… Hak kayıpları olmasın.” Bu Mecliste bunu görüştük. Aceleyle yaparsan bu böyle olur. Yargıyı da acele getirirsen yargıda da adaletsizlik olur; bu oldu.

Şimdi, meslek liseleri ile imam-hatiplere dağılım konusunda bir ağırlık konusu var. Ben hocama katılmıyorum, meslek liselerini öldürdüler aslında. Meslek liselerine eğer bu ülkede değer verilseydi, her vergi dairesine giden kasap olmazdı, elektrikçi olmazdı, radyocu olmazdı, bilgisayarcı olmazdı. Bunların hiçbirisi olmadığı için, bu ülkede bu yetiştirilmediği için ya düz liselere ya imam-hatiplere yönlendi. Aslında meslek eğitim okulları bu ülke için bir fırsat olabilirdi, teknik okullar. Öldürdüler bunları. Yeterli değil ama şu son yönlendirme rakamlarına baktığımız zaman ideolojik bir yapılandırma olduğunu görüyoruz.

Şimdi, niye görüyoruz? Şimdi, yüzlerce kilometre ötede, diyelim Silivri’de oturan bir yurttaşın çocuğunu siz gidip Pendik’e, Kartal’a gönderirseniz nasıl gidecek? Bir ayda gider ya, gelmesi bir ay sürer. Nasıl okul okuyacak? “Okuma.” demektir. Şimdi, bir Yahudi öğrenciyi, gördük hahamın yeğenini imam-hatip okuluna yerleştirmişsiniz. Ya, ayıptır, ayıp ya! Lozan diyorsunuz, okulları var, eğitimleri var, din dersi var, ahlak dersi var, bunun puanları var. Puanlarını sıralarken yine haksızlık yapıyorsunuz. Burada da bir sorun yaşanıyor.

Hemen bakıyoruz, otomatik kayıt yapılan öğrenci sayısı 134 bin diyor. 52 bin rakamı hepimizde var. Okul sayısı… Kontenjan açığı 52 bin. Yine, hemen akabinde rakamlara bakıyoruz 1‘nci sırada, 2’nci sırada tercihler konusu ve özel okullara gönderilme.

Şimdi, burada eğitim sendikaları çok açık tavır koydu, bunun yanlışlığını anlattılar. Arkadaşlar, merkezî sistemin dışında bir sistem var mı? Hilesiz, soruların çalınmadığı bir sistem var mı? Gelin insanlarımızı, çocuklarımızı her gün sınava koşturmaktan vazgeçelim. Gelin doğru bir sistem kuralım. Bununla ilgili Meclis bir karar alsa, milyonlarca çocuğumuzun istikbalini aydınlığa kavuştursak olmaz mı? Olur. Meclis görevini yapsın. O zaman Meclisi göreve çağırıyoruz, gelin, buna benzer bizim de önergelerimiz var, birleştirelim ve eğitim konusunda kapsamlı bir araştırma komisyonu kuralım ve bu konuda bir çalışma yaparak çocuklarımızın istikbalini kurtaralım, Türkiye’nin istikbalini kurtaralım diyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Sayın Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin temel eğitimden ortaöğretime geçiş sorunlarıyla ilgili olarak verdiği, araştırma komisyonu kurulmasına yönelik öneri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP Hükûmeti iş başına geldiğinden bu yana en fazla tartışıldığı konu eğitim konusu olmuştur. AKP, eğitimi siyasal ve ekonomik rant sağlama aracı olarak görmüş ve bütün uygulamalarını da bu çerçevenin üzerine oturtmuştur. Bu nedenle, AKP eğitim konusunda getirdiği her düzenlemeyi pedagojik yönden sorunlu ve buna karşın siyasi ve ekonomik yönden de tam anlamıyla bir rant sağlama sistemi üzerine oturtmuştur. Hâlbuki, eğitim, bir milletin geleceğini inşa etme sürecidir. Öğretmenler de -yani bu eğitimde rol alanlar da- milletlerin geleceklerini inşa eden mimarlardır aslında. Buna karşın, AKP’nin lügatinde eğitimle ilgili olarak pedagojinin, psikolojinin ve sosyolojinin yeri hiç olmamıştır ve dolayısıyla da, çıkar sağlama, rant ve ihalenin yeri bol miktarda bulunmuştur.

Millî Eğitim Bakanlığı ölçme, seçme, değerlendirme, yerleştirme ve sınav bakımından özürlü bir bakanlıktır. Yapılan her sınavı, Bakanlık, eline yüzüne bulaştırmakta, beceriksizlik ve yetersizlik örnekleri sunmaktadır. Ortaöğretime geçiş sınavları, AKP iktidarı döneminde, sürekli ismi ve yöntemi değiştirilen sınavlar olarak karşımıza çıkmıştır. Eğitimle bu kadar çok oynayan bir iktidar cumhuriyet tarihinde hiç olmamıştır. Şimdi, bunu kısaca özetliyorum, ne yaptı AKP geldiği günden bugüne, özellikle bu ortaöğretime geçiş sınavlarında: AKP’nin ilk döneminde bu sınavların adı “LGS”ydi yani Liselere Giriş Sınavı’ydı, sonra oldu OKS yani “Ortaöğretim Kurumları Seçme Ve Yerleştirme Sınavı” adını aldı. Bu sınav, önceki yıllarda olduğu gibi, öğrencilerin üç yıllık ortaöğretim sonunda tek bir sınava girmelerini öngörüyordu. 2007 yılında, Bakan Hüseyin Çelik döneminde, OKS’yle yapılan tek sınav kaldırıldı, onun yerine 6, 7 ve 8’inci sınıflarda 3 aşamalı olarak uygulanan Seviye Belirleme Sınavı (SBS) geldi. 6, 7, 8’inci sınıflarda uygulanan 3 aşamalı Seviye Belirleme Sınavı’nın üzerinden henüz üç yıl geçmişti ki bu sefer dönemin Bakanı Nimet Çubukçu 3 aşamalı sınav yerine tek aşamalı Seviye Belirleme Sınavı’nı getirdi. Nabi Avcı döneminde ise, gitti SBS, onun yerine, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı (TEOG) geldi. Geçtiğimiz yıl, Nabi Avcı döneminde, ilk TEOG sınavı yapıldı. Sınav, yerleştirmede bütün anlamıyla skandalları da gündeme taşıdı. Öğrencilerin evlerinden kilometrelerce uzaktaki okullara yerleştirilmek mi dersiniz, yoksa 136 puan alan bir öğrencinin 356 puan gerektiren bir okula yerleştirilmesi mi dersiniz, ne ararsanız TEOG sınavı sonrasında yaşandı. 650 öğrenci yerleştirilen ve 32 sınıf açılması gereken okula öğrenciler için sadece 8 sınıf hazırlandı, 100’den fazla öğretmene ihtiyaç duyan okula ise 8 yeni öğretmen atandı. Dejenere, laubali, ciddiyetsiz, baştan savma bir yaklaşımla karşı karşıya olduğumuzu yalnızca bu söylediklerim ortaya koymaktadır. Velilere “Okullara gidin, boşluk olan okulları tespit edin, biz oraya çocuğunuzu yerleştiririz.” bile dendi. Sınıfı, sırası, öğretmeni olmayan okula da, biraz önce söylediğim gibi, sayısız öğrenci yerleştirildi.

En sonundaki kanaatimi burada, şimdi belirtmek istiyorum. TEOG’un 1’inci sınavında yaşanan sorunlar ortadadır. TEOG’un 2’nci uygulamasında yaşanacak sorunlar da kapıdadır. Bu nedenle, TEOG’la ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergeyle araştırma komisyonunun kurulması, aklı olan, sağduyusu olan ve vicdanını bir yerlere kiralamamış olan herkesin destek vereceği bir husustur; bunu destekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, eğitim bir meydan okuma alanı değildir. Hiçbir siyasi zihniyetin, kurumları, yapıları ve gelenekleri yok sayma ve bozma hakkı yoktur. Hükûmetler, eğitim, kültür, siyasi ya da sosyal alanda tarih içinde oluşmuş yapıları yok sayma hakkına da sahip değildir. Her kurum ya da yapıyı siyasi amaç için yeniden, yeniden inşa etmek, sürekli değiştirmek ya da dönüştürmek büyük devletlerin yapacağı bir iş değildir, aşiret kafalıların yapacağı bir iştir. Milletleri büyük yapan, köklü gelenekleri, ananeleri ve tarihleridir. Bu milletin geleneklerini, tarihini ve ananelerini yok sayamazsınız. Eğitim, stratejik ve uzun vadeli bir süreçtir. Bakanların ya da hükûmetlerin ihtiyaçlarına göre değil, toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlenir. Sürekli değişen ve değiştirilen eğitim sistemi kargaşa ve kaosa neden olmaktadır. AKP döneminde çocuklar, gençler sürekli değiştirilen sınav sistemlerinin kobayı hâline gelmiştir. Bu durum, AKP’nin eğitim konusunda hiçbir ilkesinin, hiçbir hazırlığının ve normunun olmadığını da göstermektedir. Yap-boz, dene-yanıl, olmadı değiştir; uygulanan yöntem budur. Türkiye’nin çocuklarının geleceğiyle kimsenin kumar oynamaya hakkı yoktur, AKP’nin hiç yoktur. Bugün gelinen aşamada Türk millî eğitiminin en büyük sorunu AKP’nin partizan, haksız, adaletsiz politikalarıdır. Buna daha fazla izin verilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, son yıllarda yapılan üniversite sınavından emniyet sınavına, SBS sınavından ALES sınavına kadar hemen her yaştan Türkiye vatandaşını ilgilendiren pek çok konuda şaibeler yaşamıştır. Sınavların kimisinde hata kabul edilip adaylara özür mektubu gönderilmiş, kimisine soruşturmalar açılmış, kimisine de iptaller verilmiştir.

İlginç olduğu kadar düşündürücü de olan bir sınavı bu vesileyle hatırlatmak istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığının yöneticiler için yaptığı bir sınavdan söz etmek istiyorum. Şimdi çok açık bir veriyi hepinizle paylaşmak istiyorum: Türkiye’de sendikalaşma oranı bakımından TÜRK EĞİTİM-SEN yüzde 22, EĞİTİM SEN yüzde 12, EĞİTİM-İŞ yüzde 4’tür. EĞİTİM-BİR-SEN’in ise üye sayısı yüzde 26’dır. Şu anda kamuda idarecilik yapanların ise yüzde 9’u TÜRK EĞİTİM-SEN’li yani yüzde 22’ye karşı yüzde 9. TÜRK EĞİTİM-SEN yüzde 4 ise yüzde 9’a karşı EĞİTİM SEN. Yüzde 26 sendikalı öğretmeni olan EĞİTİM-BİR-SEN’in ise yönetimdeki payı yüzde 81’dir. Matematik bir kesinlikle söylüyorum, öğretmenler arasında yüzde 26 payı olan yandaş sendikanın okul yöneticilerinin yüzde 81’ine sahip olması yüzde 55’lik AK PARTİ kontenjanının kullanıldığını göstermektedir. Yüzde 55’lik hıyanet, yüzde 55’lik hak gasbıyla karşı karşıyayız. Rakamlar bunu çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bunun kaçacak, göçecek yeri yok. Yani çıkıp konuşuyor, ezbere konuşuyorlar. Ne konuşuyorsunuz kardeşim? Sizin Başbakanınız Davutoğlu’nun oturduğu evin bir aylık kirası 52.720 lira. Çıkın, bunu açıklayın. Türkiye’de 52.720 liraya bir evde oturan bir başka Allah’ın kulu var mı yok mu, ben bunu öğrenmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – El kol hareketi yapma!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu denli pazarlık ve bu denli haksızlık cumhuriyet tarihinde görülmemiştir. Bu tavrın ne açıklaması ne mantığı ne aklı ne ahlakı ne de izanı vardır. Muhalif olduğu düşünülenleri Millî Eğitimdeki yönetimlerden süpürmek hukuk devletinin değil, çadır devleti kafalılarının yapabileceği bir iştir. Hükûmet bu konuda hesap vermelidir. Bakanlık derhâl soruşturma açmalıdır. Bakan, bir bütün olarak, sözde sınava girenlerden özür dilemelidir. Yapılanların bir tek izahı vardır; o da Millî Eğitimde partizanlığın zirveye vurduğudur.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – El kol hareketi yapma!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Burada ayıbı siz yaptınız, onu anlatıyorum.

Yıl 2014, Sayın Nabi Avcı Bakandır. Çıkarılan bir yasayla bütün okul müdürlerinin görevleri sona erer ve bunun yerine sınav yapılır, sınavlarda müdür olmak için 90 puanın üzerinde alanların yüzde 92’si -buradadır sınav sonuçları- AKP yanlısı sendika olan EĞİTİM-BİR-SEN üyesidir. Liste elimde, sonuçlar buradadır.

Böyle bir haksızlığı sınav diye yapanları, sonuç diye açıklayanları, Yüce Peygamberin yaptığı gibi, sınav sonuçlarını ayaklarımın altına alarak protesto ediyorum, çiğniyorum, bunu!

(Hatibin elindeki dosyayı yere atıp üzerine basması)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, sakin ol, yapma Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bunu da burada bırakıyorum; gelin alın, inceleyin. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Hocam, yakışıyor mu yaptığın?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – 16 bin müdürü bir günde görevden alıyorsunuz. Faşist misiniz, Maocu musunuz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yapma Hocam ya.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kızmaya gerek yok, herkes kendine yakışanı yapıyor; Hocam kendine yakışanı yapıyor.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Akademisyene yakışıyor mu?

BAŞKAN – Lütfen kitabı yerinden alır mısınız?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, bir hocaya, bir öğretim görevlisine, hele bir vatandaşa, bir milletvekiline yakışmayacak davranışlar bunlar.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Milletin yuvasını yıktınız! Yuvaları dağıttınız, yuvaları!

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Sayın Avni Erdemir, Amasya Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun temel eğitimden ortaöğretime geçişle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, genç nüfusa sahip bir ülkeyiz, çoğu ülkenin nüfusundan daha fazla öğrenciye sahip bir ülkeyiz. Ortalama her yıl 1 milyon 300 binin üzerindeki ortaokulu bitirmiş öğrenciyi merkezî yerleştirmeyle yerleştiriyor ve kaydını yapıyoruz. Sıfır sorun mümkün mü? Keşke olsa. Dün OKS vardı, SBS vardı. OKS ve SBS yerleştirmeleri için de eleştiriler bu Mecliste çok yapıldı. Bir defa da gelin, bardağın dolu tarafını görelim diyorum. TEOG, okulu ve öğretmeni eğitimin merkezine alan, okul başarısını önceleyen, öğretmeni sistemin asli unsuru sayan bir sistem, gelin, bunu da görelim. Evet, gelin, bu sistemin neresi yanlış, onu söyleyelim somut olarak.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Söyledi ya hoca, anlattı biraz önce.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Siyasi polemiğin ötesinde, gerçekçi, bilimsel değerlendirmelerinizi bekliyoruz. Gelin, deyin ki: “Dün çok eleştirdik ama OKS, SBS bu sistemden daha iyiydi.” Diyemezsiniz çünkü TEOG, öğrenci, öğretmen ve okul arasındaki bozulmuş, hatta kopmaya yüz tutmuş ilişkiyi güçlendiren bir sistem. Peki, bu eleştiriler niçin? Evet, bu eleştiriler ya siyaseten yapılıyor veyahut TEOG sistemini bilmemekten veya sistemi tanımamaktan kaynaklanıyor.

TEOG’un temel niteliği, öğrenci başarısını anlık bir performansa dayalı olarak değil, geniş bir zaman dilimine yayarak belirlemektir. Amaç, öğrenci, öğretmen ve okul ilişkisini güçlendirmek, eğitim sürecinde okulun ve öğretmenin rolünü güçlendirmek, ülke çapında müfredatın eş zamanlı uygulanmasını sağlamak, sınav süresini zamana yaymak, öğretmenliğin mesleki performansını artırmak, okul dışı eğitim kurumlarına yönelik ihtiyacı azaltmak, telafi imkânı sağlayarak tek sınavdan kaynaklanan olumsuzlukları ortadan kaldırmak, orta ve uzun vadede öğrencinin ders dışı sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklerini değerlendirmek.

Değerli arkadaşlar, şunu unutmamamız gerekiyor: TEOG, şeffaf, açık bir sistem, kayırmacılıktan uzak bir sistem. Bu sistemin içerisinde her şeyi, güzelliği bulabilirsiniz ama kaosu asla bulamazsınız ve zorla yerleştirmeyi bu sistemin içerisinde asla bulamazsınız, göremezsiniz. Sistemi bilmediğiniz için “Zorla yerleştirme var.” dersiniz ancak.

Evet, değerli arkadaşlar, TEOG’un uygulamasına baktığımızda, 6 temel ders için 8’inci sınıfta öğretmen tarafından dönemsel olarak yapılan sınavlardan bir tanesinin merkezî sistemle yapıldığını görüyoruz. Hangi dersler bu dersler? Türkçe, matematik, fen ve teknoloji, din kültürü ve ahlak bilgisi, inkılap tarihi, yabancı dil. Evet, öğrencilerimizin yerleştirilmesinde yani YEP puanında değerli arkadaşlar, 6’ncı, 7’nci, 8’inci sınıftaki notları ve 8’inci sınıfta bu 6 dersten öğretmenin yapacağı sınavla merkezî sistemle yaptığımız sınavda alınan notların değerlendirilmesiyle öğrencilerimiz bir üst öğrenime yerleştiriliyor.

Değerli arkadaşlar, taban puanı uygulaması asla yok bu yerleştirmede. 8’inci sınıfı bitiren tüm öğrenciler yerleştirme işlemi için tercihte bulunabiliyorlar. Tercihler iki türlü yapılabiliyor: Ya okul tercihine göre A kategorisinden veya okul türüne göre B ketegorisinden yapılabiliyor.

Değerli arkadaşlar, A grubu tercihlerine puanı tutan öğrenciler adresi neresi olursa olsun, istedikleri okullara e-okul sistemi tarafından otomatik yerleştiriliyor. Tekrar ediyorum, değerli arkadaşlar, öğrenciler puanına göre A kategorisinde 15 tercih yapabiliyor, 15 tercihte Türkiye’nin her tarafındaki okullara ayrı ayrı tercih yapabiliyor ve sistem puanına göre yerleştiriyor. A grubu tercihlerine yerleşemeyen öğrenciler, B grubundan tercih ettikleri 4 okul türünden birine, tercih öncelikleri dikkate alınarak, ikametleri, adresleri dikkate alınarak yerleştiriliyor yani kuralsız bir yerleştirme yok değerli arkadaşlar; puan var, tercih var, adres var, boş kontenjanlar var, sistem buna göre yerleştiriyor ve yerleştirme sonucunda boş kalan kontenjanlara eylül ayı içerisinde nakil imkânları tanınıyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Onun için mi Tuzla’da oturan vatandaşın çocuğu Silivri’ye kaydedildi? Yani, o adamın ikametgâhı Tuzla, okul kaydı Silivri’ye çıkıyor Beyefendi!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, unutmayın, burada dikkatinizi çekeceğim husus şu: Lise artık, zorunlu eğitimin kapsamı içerisinde. Dolayısıyla, Millî Eğitim Bakanlığı, evet, 8’inci sınıfı bitiren herkesi otomatik olarak bir okulla ilişkilendiriyor. Niçin? Kaçak olmasın diye.

Değerli arkadaşlar, sonuçlara bir bakalım: 1 milyon 300 bin öğrenci 8’inci sınıfı bitirmiş. Evet, 1 milyon 300 bin öğrenciden 1 milyon 136 bini tercih yapmış ve 134 bin öğrenci tercih yapmamış. Kim bunlar? Özel okula gitmek isteyenler, azınlık okulunda okumuş ve azınlık liselerine gitmek isteyen öğrenciler tercih yapmamış ama sistem, kaçak olmasın diye bu öğrencileri de bir yerle ilişkilendiriyor.

Değerli arkadaşlar, 1 milyon 57 bin öğrenci -biraz önce ifade ettiğim- A grubundan yaptığı 15 tercihten birine puan üstünlüğüne göre yerleşiyor. Bakın, 1 milyon 300 bin öğrenciden 1 milyon 57 bini istediği, tercih ettiği -Türkiye’nin neresinde olursa olsun- okula yerleşebiliyor değerli arkadaşlar. Bunların çoğu da, evet, 1 milyon 300 bin öğrencinin sadece 240 bini, okul türlerine göre, -biraz önce ifade etti- B kategorisinde yerleşiyor. Bunların çoğu da özel okula veya azınlık okullarına gitmek için tercih yapmayan öğrenciler.

Kısaca, değerli arkadaşlar, ne sebeple olursa olsun tercih yapmayanları, azınlık ortaokulunu bitirdiği için lisede azınlık lisesine gitmek isteyenleri, özel okula gitmek için tercih yapmayanları, kodlama hatası yapanları sistem otomatik bir yere yerleştiriyor. O zaman bazıları diyor ki: “Azınlık okulundan mezun olmuş bir öğrenci imam-hatibe gidiyor.” Bu öğrenciler tercih yapmamış, imam-hatip lisesiyle ilişkilendiriliyor. Bu öğrenci velisi, imam-hatip lisesine gitmeden hangi okula, hangi özel okula, hangi azınlık okuluna gidecekse direkt o okula gidiyor ve öğrencisini oraya kaydettiriyor zaten. İmam-hatibe zorunlu kayıt diye bir şey yok.

Bir de değerli arkadaşlar, bu imam-hatip alerjisi nedir, onu da anlamakta güçlük çekiyorum. Evet, son günlerde, medya yayınlarında imam-hatip okulları, sanki kimsenin gitmek istemediği, istekleri dışında, zorla, zorunlu olarak kayıt yapılan okullarmış gibi gösteriliyor. Bu da asla doğru değil değerli arkadaşlar. Türkiye genelinde toplam imam-hatip lisesi kontenjanı 216 bin, 216 binlik kontenjan var. Öğrencilerden, 15 okulluk listede yani tercih yapılan listede imam-hatip lisesini tercih edenlerin sayısı 359 bin. Evet, zorla nasıl kayıt yaptırıyoruz biz? Size sesleniyorum değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kontenjan 216 bin, “İmam-hatipte okumak istiyorum.” diye tercih yapanların sayısı 359 bin arkadaşlar. İmam-hatip liselerini 15 tercihinde 1’inci sırada yazan öğrenci sayısı, değerli arkadaşlar, 93 bin. 1’inci sırada tercih edenlerin arasından 54 bini anca yerleşebiliyor.

Değerli arkadaşlar, kısaca, şunu unutmamanızı istiyorum: İmam-hatip liseleri zorla kayıt yaptırılan okullar değil. Değerli arkadaşlar, imam-hatip liseleri ırkçı yapılanmanın olduğu bir yer değil, biraz önce ifade edildi değerli arkadaşlar. Şunu unutmayın: İmam-hatip liseleri milletin ruhudur, milletin okuludur, millet sahip çıkmaktadır, millet tercih etmektedir, milletin tercihi doğrultusunda açılmaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biraz önce söylenen bir yanlışı da düzeltmek istiyorum, “42 binin üzerinde öğrenci zorla imam hatibe kaydedildi.” diyor. Hayır, B grubu tercih yapmayan öğrencilerden 42 bini imam hatibe yerleştiriliyor. Niye, 71 bin öğrenci meslek lisesine tercih yapmadığı hâlde yerleştirilirken bunu görmüyorsunuz değerli arkadaşlar?

Kısaca şunu söylemek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Biz, hiçbir zaman, ikna odaları kurmadık imam-hatip liselerine öğrenci göndermek için diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdemir.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarına sunacağım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.06

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip üyeler arasında bir anlaşmazlık var; elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum oylama için.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, grup önerisi kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Şimdi, bazı komisyonlarda boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.

Adayları okuyorum:

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyelik için Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Çevre Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyelik için Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4.- Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Adalet Komisyonunda boş bulunan üyelik için Mardin Milletvekili Erol Dora.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin geçen birleşimde birinci bölümünün 20’nci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 21’inci maddeyi görüşeceğiz.

21’inci maddede üç adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 21 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

                        Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

            Sırrı Süreyya Önder                                  Erol Dora

                     İstanbul                                             Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Ali İhsan Köktürk                                 Turgut Dibek                                 Ömer Suha Aldan

                   Zonguldak                                         Kırklareli                                             Muğla

           Dilek Akagün Yılmaz                             Ahmet Toptaş                                        İsa Gök

                        Uşak                                         Afyonkarahisar                                        Mersin

                Ali Rıza Öztürk                                    Gürkut Acar

                      Mersin                                             Antalya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir. Öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 21. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

                       Konya                                              Kayseri                                       Afyonkarahisar

               Mustafa Kalaycı                                     Alim Işık

                       Konya                                             Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 21’inci maddesi en önemli maddelerinden bir tanesidir. Bu madde, Danıştayda çoğunluğu sağlayabilmek amacıyla 196’ya çıkarılan üyeliklere seçim yapılmasını düzenliyor. Seçim yapıldıktan sonra Başkanlık Kurulu yeni seçilen üyelerle birlikte yeniden teşkil edilecektir. Yeni teşkil edilen Başkanlık Kurulu Danıştayda ihdas edilen yeni dairelerle birlikte bu dairelerdeki iş durumuna göre yeniden bir iş bölümü cetveli hazırlayacaktır yani dosyalar tekrar daireler arasında git-gele başlayacaktır. Belirli dosyaların belirli yerlere gideceğine dair şüphemiz ayrı, onu sonra ifade edeceğiz ama siyasi iradenin etkisi altında ortaya çıkacak olan Başkanlık Kurulu, hangi dosyaya hangi dairenin bakacağını belirlemek gibi tabii hâkimlik ilkesine aykırı bir durum söz konusudur.

Diğer taraftan, bu daireler belli olduktan sonra bu dairelerde hangi üyelerin görev yapacağına da, hangi başkanların görev yapacağına da bu siyasi irade altında teşkil edecek olan Başkanlık Kurulu karar verecektir ve böylece, siyasi iradenin nüfuzu altında bir Danıştay ortaya çıkacaktır.

Danıştay ne iş yapar? İdarenin iş ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetler. Dolayısıyla bu demokratik sistemin özüne aykırı, demokratik sistemde siyasi iradeyi, Hükûmeti, iktidarı kontrol etmek, hukuka uygunluğunu denetlemek üzere kurulmuş olan Danıştay, maalesef, siyasi iradenin etkisi altında karar verecek bir kuruluş hâline gelmektedir. Bu, nereden kaynaklanmıştır, niçin böyle bir durum ortaya çıkmıştır? Paralelle mücadele. İşin özü bu; eğri oturalım, doğru konuşalım.

Değerli arkadaşlar, paralelle mücadele yapacaksanız hukuk içerisinde yapın. Hukuka göre, suçların şahsiliği ve kanuniliği ilkesine göre her kim ne suç işlemişse onun cezasını çekin veya onun cezasıyla ilgili yasal yollara müracaat edin ama bunun yerine bir kitleyi esas alarak o kitleye toptancı bir bakış açısıyla, hukukun tüm organlarını, Yargıtayını, Danıştayını, HSYK’sını siyasallaştırarak mücadele vermek demek değildir. Bunun adını “istiklal mücadelesi” koysanız da bu, istiklal mücadelesi değildir; bu, doğrudan doğruya 17-25 Aralık operasyonlarında ortaya çıkarılmış olan delilleri bertaraf etmek ve psikolojik bir algı yaratmak suretiyle bunları sonuçsuz kılmaktır.

17-25 Aralık operasyonlarında ortaya çıkmış olan kasalarda, bavullarda, kutularda, elbise çantaları içerisindeki milyon dolarlar, milyon eurolar bu şekilde ortadan kaldırılamaz. Bu şekilde kaldırmaya kalkışmak da zaten demokratik değerlerle bağdaşmaz. Ancak, siz bunun yanı sıra başka işleri de halletmek istiyorsunuz.

Siz, iktidarınız boyunca, Anayasa’nın 138’inci maddesinde yer alan “Mahkeme kararları yasama, yürütme dâhil, herkesi bağlar.” şeklindeki hükmünü askıya aldınız. Askıya alınmış bu hükümle yetinmediniz, aynı zamanda, mahkemelerin vermiş olduğu, yolsuzluklarla ilgili kararlarını ortadan kaldırmak için bu Mecliste kanun çıkardınız. Seydişehir Alüminyum Müessesesinde bonus olarak verilmiş olan Oymapınar Barajı’yla ilgili mahkeme kararını yok etmek için bu Meclisten kanun çıkardınız. Kuşadası Limanında, Çeşme Limanında, SEKA ve TÜPRAŞ’ın yüzde 14 hissesinin özelleştirilmesine ilişkin yolsuzluk belirleyen mahkeme kararlarının uygulanmayacağına dair bu Meclisten kanun çıkardınız. Dolayısıyla, hukukun itibarsızlaştırılmasının yanında Meclisin de itibarsızlaştırılmasına bir adım attınız.

Değerli arkadaşlarım, gelin bundan vazgeçin. Gelin bundan vazgeçin çünkü bu, anayasal ve evrensel değerleri ortadan kaldıran bir kanun teklifidir. Yargının bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı, hâkim teminatı gibi insanlığın tarihi boyunca büyük mücadelelerle elde etmiş olduğu o mübarek ve o mukaddes değerleri helak etmenin bir anlamı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Gün gelecek, herkes hesap verecektir, hiç kimse baki değildir. Gelin, gök kubbede hoş bir sedanız olsun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki diğer önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 21 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri: Gürkut Acar (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamaktadır Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe Başkanım…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Geçici madde ile düzenlenen ve işbu tasarıda yer alan hükümlerin uygulanmasına dönük ve kaldırılmasını istediğimiz bu düzenlemenin; bu tasarıda yer alan ve bu düzenlemenin işaret ettiği diğer hükümlerine karşı olmamız nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını talep etmekteyiz.

BAŞKAN – Sayın Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkan, 655 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda yapılan değişikliklerdeki iyileştirmelere aynen katıldığımızı belirtmek istiyorum. Gerçekten hâkimler ve savcıların görev yapmalarını kolaylaştıracak, ekonomik koşullarını iyileştirecek iyileştirmelerin yapılmasına uzun süredir ihtiyaç vardı. Ancak Hükûmet, bu ihtiyacı HSYK seçimlerinin öncesinde, arifesinde gündeme getirerek sanki hâkim ve savcılara bir para teklifiyle seçimlerde iradelerini sakata uğratma gibi bir girişimde bulundu. Bunu da doğru bulmadığımı belirtmek isterim.

Hâkimlik mesleği çok zor bir iştir arkadaşlar. Hâkimlik birikim ister, kendisine güven ister, vicdan ister. Hele Türkiye’de, hele AKP iktidarının iktidar olduğu bir dönemde hâkimlik yapmak çok zordur. Yurttaş, güçsüz yurttaş gücünü yargıdan alır. Hâkim güçsüz yurttaşın gücüdür, sığınacağı yerdir. Özellikle idareyle olan hukuksal davalarında, hukuksal problemlerinde idareye karşı bütün gücü bağımsız yargıdır. Ancak Cumhurbaşkanının kendi beğenmediği biçimde karar veren hâkimleri bile vatan haini ilan edebildiği bir ülkede hâkimlik yapmanın ne kadar zor olduğunu anlamak çok zor değildir.

Şimdi hâkimler ve savcılarımızla ilgili maaş düzenlemesinde “Yetmez ama evet.” diyebileceğimiz bir iyileştirme yapıyorsunuz ama adliyede görev yapanlar sadece hâkimler ve savcılar değildir. Burada zabıt kâtipleri, mübaşirler, yazı işleri müdürleri, icra memur ve müdürleri, cezaevlerinde cezaevi müdürleri, infaz koruma memurları, cezaevi öğretmenleri; bunların tümünün adliye personeli olduğunu düşünürseniz, bunların daha çok zor koşullarda görev yaptığını düşünürseniz, sadece hâkimler ve savcıların maaşlarında iyileştirmeye giderseniz diğerlerini mağdur etmiş olursunuz, hâkimleri, savcıları da tatmin etmemiş olursunuz. Çünkü kendisiyle birlikte çalışan insanların mağdur olduğu bir sistemi, mağdur edildiği bir sistemi hâkim ve savcılar da içine sindirerek kabul etmezler, edemezler.

Değerli arkadaşlar, AKP, her dönemde yaşadığımız gibi, toplumun ihtiyaçlarına göre yasa yapma değil, kendi gereksinmelerine ihtiyaç duyduğu zaman yasa yapma tekniğini sürekli uygular hâle gelmiştir. Bu yasa nereden çıkmıştır? Yani şimdi, Yargıtaydaki üye sayısını 516’ya, neredeyse 2 katından fazlaya, Danıştaydaki üye sayısını da 2 katından fazlaya çıkararak ne yapmak istemektedir?

Şimdi, bu teklifin gerekçesinde genel geçer sözler tekrar edilmekle birlikte diyor ki: “Türkiye’nin muhtaç olduğu şey Yargıtay ve Danıştayımızı içtihat mahkemesine döndürecek yapılanmayı sağlamaktır.” Yani bu gerekçeyle Yargıtay üyelerinin sayısını önce 250’den 387’ye, sonra da 387’den 516’ya çıkarıyor; yine, Danıştay üyelerini de hemen hemen 2 katına çıkarıyor.

Değerli arkadaşlar, elimde bir başka tasarı var, Sayın Başbakanın, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 8/11/2007 tarihli bir tasarısı. Bu tasarının gerekçesinde de yine, hukukun üstünlüğü ve içtihat birliğinin gerçekleştirilmesinde Yargıtayın içtihat mahkemesi olması gerektiği gerekçesiyle, Yargıtay üye sayısının 250’den 150’ye indirilmesini, daire sayısının da indirilmesini istiyor. Yani aynı gerekçeyle önce Yargıtayın üye sayısını azaltmayı düşünüyorsunuz, daire sayısını azaltmayı düşünüyorsunuz, yine aynı gerekçeyle bu kez Yargıtayın ve Danıştayın üye sayısını ve daire sayısını 2’ye katlıyorsunuz. Bunu hangi akılla, hangi mantıkla, hangi vicdanla izah edeceksiniz? Bunun bir izahı yoktur arkadaşlar. Bunun izahı AKP’nin kendi taleplerine uygun bir yargı sistemi oluşturmasıdır; kendi yolsuzluklarını, kendi haksızlıklarını, kendi kusurlarını kapatmak için kendisine biat eden yargıçları bir tarafta toplayacak, onları karar mekanizmasının başına geçirecek ve kendini kurtarmaya çalışacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “Bir zalim sultanın emrindeki hangi yasayı uygularsanız uygulayın yurttaş zulüm altındadır.”

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Toptaş.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) - Sultan zalim olursa hangi yasayı uygularsanız uygulayın zaten yurttaş zulüm altındadır, bu zulümü de bu yurttaş kıracaktır.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci maddede üç adet önerge vardır, okutacağım ilk iki önerge aynı mahiyettedir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 22 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

                        Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

                    Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü                                  Hasip Kaplan

                      Mardin                                              Mersin                                               Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Ali İhsan Köktürk                           Dilek Akagün Yılmaz                                   İsa Gök

                   Zonguldak                                            Uşak                                                Mersin

                  Gürkut Acar                                     Turgut Dibek                                 Ömer Süha Aldan

                      Antalya                                            Kırklareli                                             Muğla

                Ali Rıza Öztürk

                      Mersin

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 22. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal                               Yusuf Halaçoğlu          Kemalettin Yılmaz

   Konya                                       Kayseri                    Afyonkarahisar

                            Mustafa Kalaycı                            Alim Işık

                                 Konya                                     Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin bu maddesiyle Yargıtay Kanunu’na geçiyoruz ve Yargıtay Kanunu’nda 8 tane yeni daire kurulmasına ilişkin bir teklifle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifin diğer maddelerinde de gelecektir ki Yargıtay’ın üye sayısı, kurulan bu dairelerle birlikte 517’ye çıkarılmaktadır. Bu bir dünya rekorudur, dünyada 517 üyeli bir başka mahkeme bulunmamaktadır. Buna niçin ihtiyaç duyulmaktadır? Buna şu gerekçeyle ihtiyaç duyulmaktadır: “Yargıtaydaki iş yükü fazlalığını halledelim.” Bu, şimdiki Cumhurbaşkanı, geçmişin Sayın Başbakanının, 2007 tarihinde bu Meclise göndermiş olduğu bir kanun tasarısı ile Yargıtayın iş yükünün istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla azalacağına ve dolayısıyla Yargıtay üyesinin fazla olduğuna, 250 üyenin 150’ye indirilmesine ilişkin bir teklif vardı. 2007’den bu yana ne değişti? Değişen hiçbir şey yok. Sadece, istinaf mahkemelerini kurmamakta direnen Adalet ve Kalkınma Partisi, ilerleyen süreçte 2010 yılında kendine göre bir hukuk reformu yaptı. Bu hukuk reformunu Anayasa değişikliğiyle ilişkilendirdi ve referandumla kabul edildi.

Elde edilmiş olan sonuçlar itibarıyla, yollarda birlikte yürüdükleri, yağan yağmurla birlikte ıslandıkları müttefikleriyle araları açıldı. Niçin açıldı? Bunu biz bilmiyoruz. Araları açıldıktan sonra, 17-25 Aralık operasyonuyla, AKP’nin 4 bakanının, çocuklarının, yakınlarının, bürokratlarının ve oradan da o dönemin Başbakanına kadar ulaşan bir yolsuzluk soruşturmasıyla karşı karşıya kalındı. AKP’den beklenen, eğer AK PARTİ’yse, eğer adalet varsa içinde, demokratik bir anlayış içerisinde, bunu, “Yargı bağımsızdır, tarafsızdır” deyip bağımsızlık ve tarafsızlık kapsamı içerisinde, iddia altında bulunulan kişilerin masumiyet karinelerine de dikkat ederek, adil bir şekilde yargılanmalarına imkân sağlamaktı ama öyle olmadı. Derhâl, “cemaat” diye tanımladığı gruba karşı bir istiklal mücadelesine başladı. Ve işte bugün burada görüştüğümüz kanun, o istiklal mücadelesinin mevzi hatlarından bir tanesidir.

Danıştayı ele geçirdikten sonra Yargıtayı da ele geçirebilmek için, 2007 yılında “250 üye fazladır.” diyen AKP, bu defa Yargıtayın üye sayısını 517’ye çıkarmak suretiyle bir dünya rekoru kırıyor. Kırılan bu dünya rekoruyla birlikte ne olacak? Yargıtayın şekli şemali değişecek. Yargıtayda Birinci Başkanlık Kurulu diye bir kurul vardır. O kurulda çoğunluğu AKP ele geçirecektir. AKP’nin siyasi görüntüsü altındaki o kurul, Yargıtaydaki ceza ve hukuk dairelerine işlerin nasıl dağıtılacağına karar verecek yani dosyalar daireler arasında gidecek gelecek. Zülfüyâre dokunanlar, yandaş olduğu farz edilen çoğunluğun bulunduğu dairelere gidecek. Bu dairelerin üyeleri değiştirilecek, tetkik hâkimleri değiştirilecek yani Türk milleti adına karar vermesi beklenen Yargıtay, AKP’nin yüksek tepelerinden gelecek nidalara göre güya adaleti tesis edecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu, Anayasa'ya aykırıdır; bu, insan haklarına aykırıdır; bu, evrensel demokrasi değerlerine aykırıdır; bu, peygamber postunda oturduğuna inandığımız hâkimin teminatı ilkesine aykırıdır; bu, Türkiye'yi tek parti, ondan da öte tek adam yönetimine doğru giderken yargıyı buna göre şekillendirme kötü niyetinin bugün burada tezahür eden şeklinden ibarettir. Aklıselimin hâkim olmasını diliyorum. Aklıselim hâkim olsun ki gelecekte siz yargılanma ihtiyacı hissedeceksiniz; güvenebildiğiniz, inanabildiğiniz ve huzurukalple “Bu ülkenin hâkimleri var.” diyebileceğiniz bir yargı sisteminden mahrum olmayasınız. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 22 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşlar

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları.

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın milletvekilleri, ben bu önerge üzerinde konuşurken AK PARTİ’nin hukukçu milletvekillerine sesleneceğim.

Malum, bu dosyada avukatların kutsal savunma hakkının sınırlandırılması değil; ortadan kaldırılması, görevini yapmaması, dosya evrakını incelmemesi gibi bir hüküm var. Bu, uluslararası sözleşmelere aykırı, AİHM kararlarına aykırı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı, Medeni Sözleşme’ye aykırı, Anayasa 90’a aykırı, 20 tane Anayasa maddesine aykırı, aykırı da aykırı.

Şimdi, buradan şunu hatırlatmak istiyorum AK PARTİ’nin değerli hukukçu milletvekillerine, avukat milletvekillerine: Bakın, şu cübbenize iyi bakın. Savunma ruhsatı aldığınız zaman staj bittiğinde, şu cübbeyi alırsınız, ruhsatı almadan önce yemin edersiniz. Size, avukatların o ruhsatı alırken ettiği yemini hatırlatacağım: “Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine ant içerim.” Tekrar edeyim isterseniz: “Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine ant içerim.”

İsterseniz Mecliste olun, isterseniz özel yetkili mahkemede olun, isterseniz sokakta olun, nerede olursanız olun, siz bir avukat, bir hukukçu, savunmayı temsil eden birisi olarak, böyle bir yemini etmiş birisi olarak bunun gereğini yapmak zorundasınız. Bunun gereğini yapmıyorsanız ve Meclise sizin önergelerinizle, tekliflerinizle, imzalarınızla geliyorsa böyle bir kanun teklifi, bir meslekte, avukatlık mesleğinde bundan daha zül bir durum dünyada olamaz arkadaşlar, açık söylüyorum.

Ve buradan yine açık söylüyorum: Eğer bu madde geçerse, AK PARTİ’nin bütün hukukçu milletvekillerinin listesini çıkaracağım ve barolarına şikâyet edeceğim. Hayatımda hiçbir avukatı şikâyet etmedim otuz yıl boyunca ama avukatlık görevini, kutsal görevini sınırlamak için ellerini kaldırırlarsa, o barolara, onların hakkında gereğini yapsınlar diye, avukatlık görevini bunlar sınırladı, kısıtladı diye isimlerinizi göndereceğim ve takipçisi olacağım İstanbul Barosunda, Konya Barosunda, Çankırı Barosunda, İzmir Barosunda, hepsinde.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bursa da var, Bursa.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hepsinde.

Bakın, takip ettikten sonra yine geleceğim, Mecliste, burada açıklayacağım. Ya, Allah’tan korkun. Yani nasıl bir duygu, nasıl bir olay? Ya, Moliere’i bilirsiniz, “Bizim efendilerimiz olmadı ama asla köleleri de olmadı hukukçuların, avukatların.” diyor. Etmeyin, eylemeyin beyler!

Siyaset, mevki, makam, terfi, tayin, ihale makamı değil ki; siyaset, vatana, millete hizmet için yapılır. Öncelikle kendi hakkını savunacaksın. Eğer avukatsan, burada milletvekiliysen kendi hakkını savunamıyorsan, avukatlık mesleğini savunamıyorsan, yaptığın yeminin gereğini yapamıyorsan toplumun içine de baronun içine de çıkmamalısın. Çıktığın zaman senin ismin duvarlara asılmalı “Bu avukatlar çıkardı bu kanunu.” diye. Bunun hesabı sorulur. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben açık konuşuyorum; sizi reklam edeceğim, afişleyeceğim; afiş afiş asacağım; afişlere asacağım, resimlerinizi basacağım “İşte bu hukukçular bu yemini ettiler, Meclise bu kanunu getirdiler, bunu yaptılar.” diye. Barolara diyeceğim ki: ”Ey barolar, ey Barolar Birliği, bu avukatlar bunu yaptı.”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne yapmış ya?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Takdir sizindir, vicdan sizin. Daha kaybetmemişsiniz, daha vakit var. Bakın, birkaç önergeye kadar size anlatacağım. Vaktiniz var, iyi düşünün, kendi aranızda düşünün. Ya, buradan kaybolun, kaçın ya da dikkat edin, sonucunu ben devam ettireceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Saygılar şimdilik. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben de destek vereceğim Hasip Bey’e.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz de destekliyoruz, ona göre.

BAŞKAN – Önergeler üzerindeki diğer konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan.

Buyurun.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifin 22 ve 28’inci maddeleri Yargıtayda yapılan düzenlemeye ilişkindir. Yargıtay Başkanının birkaç gün önce açıklaması vardı. Aslında biz de şaşırıyoruz acaba biz de yapboz konuşması yapar mıyız diye. Çünkü, Hükûmet tarafından 12 Mayıs 2014 günü Meclise gönderilen yasa tasarısı 6545 sayılı yasayla yasalaştı. Orada aynen şöyle bir hüküm vardı: Biz Yargıtaydaki “ceza ve hukuk mahkemeleri” kavramını kaldırıyoruz. Bunun kanuni düzenlemesini yapmayacağız, süreç içerisinde Yargıtay kendi içinde görev dağılımını yapacaktı, amaç buydu. “Başkanlık Kurulunu da değiştiriyoruz” dediler. Birinci operasyon ne yazık ki mağlubiyetle sonuçlandı. Şimdi, bu ikinci operasyon aşaması. Yargıtaya toplamda 129 yeni üye seçilecek ve 23 ceza, 23 hukuk dairesi oluşturulacak yani Haziran 2014’ün tam tersi bir tablo. Gerçekten muhalefet milletvekili olarak biz de şaşırıyoruz acaba bir önceki konuşmamızda ne dedik diye yani iktidar gibi biz de yapboz pozisyonuna düşmek istemiyoruz. Gerçekten, o zaman da söyledik, ceza ve hukuk alanında ihtisaslaşmak çok önemli bir şeydir, önemli bir kavramdır. Sırf orada bir operasyon yapacağız diye ceza ve hukuk dairelerini toptan kaldırmak, onları yeniden dizayn etmek doğru bir yaklaşım olamaz. Senelerdir, ceza üzerinde uzmanlaşmış insanları hukuk dairesine göndererek Yargıtayın yapısını bozacaksınız dedik. Ama burada, evet, bu bir operasyondur, Yargıtayın üye sayısı 516’ya çıkacaktır. Ama asıl mesele şudur değerli arkadaşlar: Eğer bir yeri işgal amacındaysanız, bütün hedefiniz orayı işgal etmeye odaklanmışsa o işgal ettiğiniz yerin kültürünü anlayamazsınız, sorun buradadır. Yargının kendi içinde bir kültürü vardır, yargının kendi içinde gelenekleri vardır. Ama bütün anlayış, o burcu, kale burcunu, hedef burcu ele geçirmeye dönük olunca, o kültürü atladınız. Bugün yaşadığımız sorun budur. Yargının çivisi bu nedenle çıkmıştır ve süreç içerisinde daha da vahim sonuçlarla karşılaşacağız. Bu, bence çok çok üzerinde durulması gereken bir tablodur. Şunu unutmayalım ki: Şimdi, yeni yapılanan Yargıtayın ceza daireleri, hukuk daireleri birtakım kararlar vereceklerdir, bu kararlar toplumsal kesimde değişik insanların tepkisine neden olabilecektir, süreç içerisinde değişim devam edecektir. Ve öyle bir tablo var ki, sırf Yargıtayda istenen amaç gerçekleşsin diye 516 üye, 46 daire var. Bu, şu demek: Her daireye en az 11 üye düşecek demektir. Bunun toplam işle, iş yoğunluğuyla hiçbir alakası yoktur. Bir yandan istinaf mahkemelerini kuracağız, bunun için süre kayıtlaması yaptık, istinaf mahkemesi hemen hayata geçecek derken, sadece dört ay, beş ay sonra Yargıtayın üye sayısını 516’ya çıkarmak Yargıtayı içtihat mahkemesi yapma anlayışıyla ne kadar örtüşüyor ki? Burada şunu son olarak söylemek istiyorum: Yargıyla oynamayın, yargıyla oynamayın, yargıyla oynamayın. Bu çok önemli bir sözdür. O yargı… 2011 seçiminde, malum koalisyonun tatlı zamanında söylemiştim, kendi Frankenstein’ınızı yaratıyoruz demiştim, şimdi o Frankenstein’ı öldürmeye çalışıyorsunuz, ölmez.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

23’üncü maddede dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 23 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Ahmet Aydın                             Mehmet Doğan Kubat                               Oya Eronat

                    Adıyaman                                           İstanbul                                          Diyarbakır

                 Harun Karaca                                                                                           Tülay Kaynarca

                     İstanbul                                                                                                     İstanbul

"MADDE 23- 2797 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi yürürlükten kaldırılmış; aynı fıkrada yer alan "hukuk veya ceza dairesi olarak belirlenmesi ile" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyettedir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 23 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

                        Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

            Sırrı Süreyya Önder                              Hasip Kaplan                                       Erol Dora

                     İstanbul                                             Şırnak                                              Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Ali İhsan Köktürk                                 Turgut Dibek                                 Ömer Süha Aldan

                   Zonguldak                                         Kırklareli                                             Muğla

           Dilek Akagün Yılmaz                               Gürkut Acar                                          İsa Gök

                        Uşak                                               Antalya                                              Mersin

             Ayşe Nedret Akova

                     Balıkesir

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 23. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

                       Konya                                              Kayseri                                       Afyonkarahisar

               Mustafa Kalaycı                                                                                              Alim Işık

                       Konya                                                                                                      Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerine Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 655 sıra sayılı torba kanun teklifinin 23’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılması amacıyla vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizin gerekçesi, bu düzenlemenin yani yeni getirilen düzenlemenin Anayasa’ya aykırılık teşkil etmesidir çünkü daha önceki hâliyle, ilgili kanunun yürürlükte olan maddesiyle Yargıtaydaki dairelerin hukuk veya ceza dairesi olarak Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından belirlenmesi öngörülüyordu ancak bu şimdi yürürlükten kaldırılmak isteniyor. Bunun yerine, iktidar partisinin etkisi altında, alınacak her türlü karara “evet” diyecek bir düzenleme öngörülmektedir. Bu düzenlemeyle dairelerin üyeleri yeniden belirlenecek, yine dairelerde çalışacak tetkik hâkimleri, yeniden, yeni düzenlemeyle istenildiği gibi belirlenebilecektir.

Bu şekliyle, daha önceki birçok maddede de gördüğümüz gibi, eğer söz konusu teklif yasalaşırsa görünen o ki Türkiye artık anayasal hukuk devleti özelliğini yitirmeye devam edecek ve uygulamada birçok sorunla karşı karşıya kalınması kaçınılmaz olacaktır.

Biraz önce de değerli konuşmacılar ifade ettiler, Yargıtayda yapılan bu yeni düzenlemeyle elde edilen üye sayısıyla Türkiye sayenizde, sağ olun, bir dünya rekoru kırıyor çünkü dünya liderinin yönettiği bir ülkede tabii ki mevzuatta da dünya rekorunun kırılması elbette ki sizin açınızdan çok önemli.

Dünya lideri, 2012 yılında Suriye tarafından düşürülen uçağın ve burada şehit olan pilotların bugün hâlâ niye düşürüldüğünü, neden öldürüldüğünü… Acaba kasıtlı olarak o pilotların ölmesi konusunda bazı sistemlerin denenmesi için bu uçağın oraya birileri tarafından mı gönderildiği iddialarını dünya liderimiz maalesef bugüne kadar açıklayamadı. Buradan, bu düzenlemelerden çıkacak birçok sorunu da açıklamakta sizler güçlük çekeceksiniz

Değerli milletvekilleri, bu teklif ilgili birçok kamu kurum ve kuruluşunun, dairenin görüşü alınmadan sadece birkaç milletvekilinin eline tutuşturulmuş, imza attırılmış, buraya getirilmiş bir Hükûmet tasarısıdır. Dolayısıyla, ilgili barolar “Bu konuda görüş beyan etmedik.” diyorlar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ettiler ya. Etti, geldi.

ALİM IŞIK (Devamla) – Baroların yazıları var bakınız. Elimde Kocaeli Barosunun basın duyurusu ve sizlere de gönderdiği yazılar var. Başka baroların da var.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Geldi ya.

ALİM IŞIK (Devamla) – Yargıtay Başkanı açıklama yaptı, Yargıtayda düzenleme yapıyorsunuz, Başkanın haberi yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nasıl haberi yok ya?

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Başkanın kurumundan haberi yok.

ALİM IŞIK (Devamla) – Danıştay bu işten habersiz veya Başkanın haberi yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Adalet Komisyonu üyelerine sorsana. Sor, onlara sor ya da Sayın Bakanıma sor.

ALİM IŞIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yapılanları kabul etmek mümkün değildir, yaptığınız bu tür düzenlemelerin hiçbirisi Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin yapmış olduğu usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların üzerinin örtülmesine yetmeyecektir. Ne yaparsanız yapınız kaçak saraylardan da yargılanacaksınız, rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında adı geçen kim varsa o milyon dolarlardan, milyon avrolardan dolayı mutlaka yargılanacaklar. Ne kadar basına haber yapma kısıtlaması getirirseniz getirin, hangi savcıya hangi kararı aldırırsanız aldırın ama bir gün bu yargı mutlaka çalışacak ve bunu yapanlardan mutlaka hesabı sorulacaktır. Milletin malına el uzatan kim olursa olsun… Bu Mecliste olduğunu iddia etmiyorum ama birileri bu Mecliste çalışan bazılarını aracı ederek bu milletin malına el koyuyorsa lütfen siz buna aracı olmayın. Gelin bu hukuksuz düzenlemeleri buradan çıkartmayalım diyorum.

Önergemize desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 23 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergelerin bir tanesinin üzerinde Sayın Erol Dora konuşacak, Mardin Milletvekili, buyurun.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 23’üncü maddesi de -kanun teklifinin genelinde gözlemlenen- Hükûmetin bir adım ileri iki adım geri politikasına bir başka örnek oluşturmaktadır. Önceki maddelerde dikkat çekilen prosedüre uygun olarak, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında kamuoyuna da yansıyan telefon görüşmelerine ilişkin Şubat 2014 tarihinde 6526 sayılı Yasa’yla ileri bir adım olarak iletişimin tespiti ağır ceza mahkemelerinin yetkisine bırakılmış ve daha önemlisi bu kararların oy birliğiyle alınabilmesi öngörülmüştü. Yeni düzenlemeyle iletişimin tespiti kararları ağır ceza mahkemeleri yerine sulh ceza hâkimlikleri veya yargılamayı yapan mahkemelerce verilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu madde kapsamındaki diğer bir geri adım, maddeye eklenen bir fıkrayla, devletin güvenliğine dair suçlar ve anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine dair suçların eklenmesiyle pratikte iktidarla aynı siyasal düşüncede olmayan ve hükûmete muhalif olan herkesin dinlenmesinin kanuni ve doğal hâle getirilmesidir. Bu bağlamda kamuoyunda ve basında, yetkileri nedeniyle adı “süper mahkeme”ye çıkan sulh ceza mahkemelerinin örgütlü suçların soruşturulması aşamasında dinleme ve teknik takip bakımından Türkiye geneline yönelik kararlar verebileceğini hatırda tutmakta yarar var. Cumhuriyet tarihi boyunca farklı kimliklere, resmî düşünce dışı düşünce sahiplerine karşı baskı, ezme ve sindirme aygıtı olarak sistemin yargı ayağındaki tarihî misyonlarını yerine getiren askerî mahkeme, devlet güvenlik mahkemeleri, özel yetkili mahkeme geleneğinin yeni adresi anlaşılan odur ki artık sulh ceza mahkemeleri olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifle Ceza Muhakemesi Kanunu madde 135/6’da yer verilen iletişimin tespiti düzenlemesinde herhangi bir şüphe derecesine yer verilmemiş olması yerinde değildir. Buna göre, artık şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla yaptığı iletişimin tespit edilebilmesi soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde ise mahkemenin kararıyla mümkün olacaktır. Fakat, hâkim veya mahkeme bu tedbire hükmedilmesine karar verirken hangi unsurlar üzerinden ve hangi ölçüt üzerinden hareket edecektir? Unutulmamalıdır ki iletişimin tespiti -pek tabii- iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması tedbirine oranla daha hafif bir müdahale niteliği taşısa da bu tedbir de özel hayatın gizliliğine ve haberleşme özgürlüğüne müdahale niteliği taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, mademki Anayasa tarafından korunmakta olan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması söz konusu olmaktadır, o hâlde, bu tedbirle iletişimin içeriği öğrenilmiyor olsa dahi bu tedbirin sınırladığı temel hak ve özgürlüklerin Anayasa uyarınca ölçülü bir şekilde kısıtlanması gerekmektedir. Bu nedenle de CMK madde 135/6 düzenlemesi olarak öngörülmekte olan hükme hangi şüphe derecesinin varlığı hâlinde iletişimin tespit edilmesine karar verilebileceği açıkça eklenmelidir. Aksi takdirde CMK madde 135/6 düzenlemesinin keyfî kararlara yol açma tehlikesi barındırmasından ötürü Anayasa’ya aykırı bir şekilde özel hayatın gizliliğine ve haberleşme özgürlüğüne müdahale niteliği taşıdığı açıktır.

Bu düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer konuşmacı, Balıkesir Milletvekili Sayın Ayşe Nedret Akova.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin 23’üncü maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum.

Ben mesleğe başladığımda HSYK’da bulunan bakan ve müsteşardan dolayı yasa değişikliği olacağını, evrensel hukuk kuralları, “yargının bağımsızlığı”, “hukukun üstünlüğü” kuralları gereğince şartların daha iyileşeceğini beklerken gelinen noktada, “Bundan daha kötüsü olmaz.” diye umduğumuz noktada hep daha da kötüsünü görüyoruz.

“Yeni yargı paketi” diye getirilen bu kanun teklifi demokrasinin geldiği en kötü noktadır. Özgürlüklerimizi daraltan teklifin “insan hakları”, “demokrasi”, “hukuk devleti” ilkelerine aykırı olmasının ötesinde hazırlanma amacından dolayı ahlaki de olmadığı kanaatindeyim.

Teklifle toplantı ve ifade özgürlüğü, siyasal çalışma ve örgütlenme özgürlüğü baskı altına alınmak istenmektedir. Mesken ve iş yerlerinde arama yapmanın, şüphelilerin tutuklanmasının, dinlenmesinin ve mallarına el konmasının kolaylaştırılması, savunmanın etkisizleştirilmesi ve zorlaştırılması “hukuk devleti” ilkeleriyle hiçbir şekilde bağdaştırılmaz.

Hiçbir demokratik hukuk devletinde yedi ay arayla birbirinin tam zıttı iki yargı paketi hazırlanmaz. Yedi ay evvelki hangi gerekçe bugün değişti ki bir başka gerekçeyle yeni bir yasa değişikliğiyle karşı karşıya kalıyoruz?

Hukuk devletinde kanunların genel, objektif ve istikrarlı olması gerekir. “Hukuki istikrar”, “hukuki güvenirlik”, “hukuki öngörülebilirlik” şeklinde anayasal ve evrensel prensipler vardır ancak ülkemizde yedi ay önce çıkartılan kanunun tam tersi, kişiye özel kanun çıkartılmak istenmekte, bizim hukuk devleti olmadığımız da bu nedenle artık ortaya çıkmış bulunmaktadır.

“Hukukun üstünlüğü”, “kuvvetler ayrılığı”, “yargı bağımsızlığı” gibi ilkeler hep iktidarlar hukuka uygun davransınlar diye yüzyıllar içinde oturmuş kavramlardır. Bizde bu kavramların içi tamamen boşaltılmıştır. Son yargı paketlerinin hepsi de HSYK’ya, yargıya, Yargıtaya, Danıştaya müdahale etme amaçlı, yürütmeyle uyumlu yargı yaratma amacını hedefleyen, açılmış ya da açılacak soruşturmalar hakkında iktidar ne düşünüyorsa ona göre hazırlanan paketlerdir. Bütün yargının evrensel hukukun yargısı olması gerekirken iktidarın yargısı olması için en demokratik olmayan yöntemlere başvurulmakta ve yasa değişiklikleri önümüze getirilmektedir. Savunma hakkının kısıtlanması, şüpheli veya sanığın bütün mal varlığına el konulması, somut delil yerine şüphenin yeterli olması, sulh ceza hâkimlerine süper yetkilerin verilmesi, temel hak ve özgürlüklerin tamamen kısıtlanması Orta Çağ’a geri dönmektir.

Sözde demokrasiyle yönetilen ülkemizde yasama, yürütme ve yargının tek bir elde toplanmasını kabul etmek mümkün değildir. Erkler ayrılığı, vatandaşı iktidar karşısında koruyan ve kollayan en önemli araçtır. Sevgili arkadaşlarım daha evvel de söylediler “Bu yargı bir gün herkese lazım olabilir.” diye. Onun için, yargıda değişiklik yaparken bir gün hepimize lazım olabileceğini düşünerek o evrensel kuralların, hukuk kurallarının korunması amacımız olmalıdır. Buna göre hareket etme mecburiyetimiz vardır. Bu kadar yetkinin verildiği bir makamın ileride kimlerin elinde, kimleri koruyup yine vatandaşı mağdur edeceğini de hiç düşünmeden değişiklikler yapıyoruz.

Demokrasi, tarafsız ve evrensel hukuk değerleriyle yönetilen bir hukuk devletinden bir gecede kanunlar çıkarılarak orman kanunuyla yönetilen bir hukuk devletine eğrilmemizi kabul etmiyoruz. Bu yanlışlıktan başta dönülmesinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Yanlışta diretmeniz bir gün yine başınıza iş açacaktır. Kuvvetler ayrımını ortadan kaldıran, cumhuriyetimizin geleceğini tehdit eden bu gidişatı durdurmak için adalete ve hukukun üstünlüğüne saygılı olmaya ve yargının bağımsızlığını yok edecek uygulamalardan da hepinizi vazgeçmeye çağırıyoruz.

Yargıtay ve Danıştayın teşkilat yapısında sık sık yapılmak istenen değişikliklerle hukukun egemenliğini kurmayı değil, hukuka egemen olmayı sağlamak gibi ahlaki olmayan bir amaca ulaşılmak istenmektedir. AKP’nin dün dediği ve istediği ile bugün dediği ve istediği devamlı çelişmektedir. Dünyanın demokratik hukuk devletlerinin egemen olduğu hiçbir yerde siyasi irade yargı üzerinde böylesi keyfî hareketler yapmamaktadır, bir gün karar alıp ertesi günü bozmamaktadır diyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 23 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları

"MADDE 23- 2797 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi yürürlükten kaldırılmış; aynı fıkrada yer alan "hukuk veya ceza dairesi olarak belirlenmesi ile" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel Kurulun takdirindedir efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, Yargıtaydaki hukuk ve ceza daire sayılarının kanunla belirlenmesinin zorunlu sonucu olarak Yargıtay Büyük Genel Kurulunun bu konudaki yetkisini ifade eden “hukuk veya ceza dairesi olarak belirlenmesi ile” ibaresi madde metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

24’üncü maddede üç adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyettedir.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 24 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

                        Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

            Sırrı Süreyya Önder                                  Erol Dora                                       Hasip Kaplan

                     İstanbul                                             Mardin                                               Şırnak

             

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Ali İhsan Köktürk                                 Turgut Dibek                                 Ömer Süha Aldan

                   Zonguldak                                         Kırklareli                                             Muğla

           Dilek Akagün Yılmaz                                  İsa Gök                                        Mahmut Tanal

                        Uşak                                                Mersin                                             İstanbul

                  Gürkut Acar

                      Antalya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 24. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ye teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

                       Konya                                              Kayseri                                       Afyonkarahisar

               Mustafa Kalaycı                                     Alim Işık

                       Konya                                             Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinin özü, yargının içindeki denge ve denetim araçlarını da dağıtmak, tarumar etmekle ilgili. İşte, bu maddeyle, cumhuriyet savcısının mahiyetinde çalışan, Yargıtay başsavcısının mahiyetinde çalışan savcıların dış etkilere karşı korunabilmesi için, Hükûmetin siyasi yetkisine, HSYK’nın siyasi tasarruflarına karşı korunabilmesi için Yargıtay savcısının, başsavcısının görüş bildirme hakkı elinden alınıyor. Şimdi, bu vesileyle, ne kadar ciddi bir durumla karşı karşıya kaldığımızı bir örnekle anlatmak istiyorum.

Sayın Hakkı Köylü umarım buradadır. Sayın Hakkı Köylü Erzurum eski Başsavcısıydı. 1997 yılında, PKK, cezaevlerine musallat olmuş, devlet gücü oralara giremiyordu. Orada hakikaten büyük bir kahramanlık gösterdi ve devletin nizamını, intizamını cezaevlerinde tesis edebilmek için büyük bir çaba gösterdi ve bunda başarılı oldu. Böyle başarılı bir savcının şimdi yaptığı işe bakacağız ve o hâle cumhuriyet savcılarının düşmemesi için bu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu birlikte anlayacağız.

Mecliste kurulan 17-25 Aralık operasyonlarıyla ilgili olmak üzere, burada kura çekilmeden iki gün önce Hakkı Köylü Bey’in Komisyon Başkanı seçileceğini -basında- kuliste gazeteciler söyledi. Ne tesadüftür ki ilk çekilen kurada Hakkı Bey Komisyon üyesi oldu ve ilk toplantıda da Başkanlığa seçildi. Buraya kadar bir sorun yok. Sorun şurada: Toplantı yapmadan, gelen 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili dosyaları aynı gün mahallindeki savcılığa geri gönderdi. Gerekçe, bu dosyaların dizi pusulalarına eklenerek geri gönderilmesi. Sonradan anlaşıldı ki dizi pusulası dosyanın içerisinde var ama giden dosyalar her ne hikmettense uranyum gibi yarılanarak geldi. Yani, 34 tane dosya gitti oraya, klasör gitti, gelen dosya -yanlış hatırlamıyorsam- 11 klasör olarak geldi. Bununla da yetinilerek hadi ne var, ne yok.. Yani “İnkâr edilecek bir şey yok, bütün herkes, millet gördü. İşte, bavullarda saatler, milyon dolarlar, eurolar hepsi görüldü, bunun saklanacak, gizlenecek bir tarafı yok.” derken, Sayın Başkan bu hafta içerisinde garip bir işe daha imza attı ve Soruşturma Komisyonunun üyelerinin haberi olmaksızın Komisyon Başkanı sıfatıyla bir mahkemeye müracaat etmiş sulh ceza hâkimliğine; DGM’lerden, özel yetkili mahkemelerden sonra AKP’nin hak ve menfaatlerinin muhafaza ve müdafaa edilebilmesi için tesis edilen sulh ceza mahkemesine müracaat etmiş ve o sulh ceza mahkemesi de garip bir karar veriyor. Verdiği kararla Meclis Soruşturma Komisyonunda görülen iş ve işlemlerle ilgili yayın yasağı koyuyor, gizlilik kararı veriyor.

Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce el insaf! Bu milletin yapılan yolsuzluktan haber alma hakkı vardır, bu evrensel bir hak. İki: Basın hürdür ve hür olan basına yapılan bu uygulama sansürdür, sansür kabul edilemez bir insanlık değeridir. Dolayısıyla, bu değerlerin tali derecedeki masumiyet ilkesiyle terazilenmek, ölçülmek suretiyle hukukun karşısında kuyumcu terazisiyle tartılması gerekirken pancar kantarıyla tartılmış bir karar ortaya çıktı.

Değerli arkadaşlarım, bu karar aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ipotek koyma kararıdır, bu karar aynı zamanda yargının aktivizmi neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Komisyonunda görüşülen bir soruşturmaya yargının müdahalesidir. Eğer yargı bu kararı verecek idiyse niçin bu Komisyona ihtiyaç duyuldu? İşte, böyle hâllerin... Hakkı Köylü, aslında başlı başına kalsa bunlara itibar edecek bir insan değil ama öyle bir baskı altında, öyle bir nüfuz altında ki böyle yalan yanlış işlere imza atmak zorunda kalıyor.

Görüştüğümüz madde de savcıları böyle baskılardan, nüfuzlardan kurtarma maddesidir. Onları teminat olarak cumhuriyet başsavcısının görüşünün alınması gibi bir yasal hükümden mahkûm etmek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) - Gelecekte bu kabil uygulamaların bütün cumhuriyet savcılarının başına geleceğini hepimiz bilmekteyiz. Dolayısıyla bu yanlıştan vazgeçmemiz için bu önerge çok önemli bir fırsattır. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 24 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet, değerli arkadaşlar, bugün ilginç bir şey oldu, böyle televizyonu zapladım, birdenbire Cumhurbaşkanı çıktı canlı yayında ama ilk duyduğum söz, bağırıyor, 4. Esnaf ve Sanatkârlar Şûrası’nda “Adaleti arıyorum, adaleti!” diye bağırıyordu. Ben şaşırdım. Sonra, “Hıyaneti vataniye suçu yok mu?” dedi. Şaşırdım, kime ne diyor? Sonra, Galataport ihalesine geldi, “Yargıçları cezalandıracak kimse yok mu?” dedi. Bir hukukçu olarak -siyasetçiliği bırak bir tarafa- dinleyince şaşırdım kaldım. Suç varsa ceza vardır tabii arkadaşlar, hiç kimse bundan bağışık değil. Tabii ki adaleti arıyor insanlar. Yani anlarım... Roboski’deki 34 gözü yaşlı annenin adalet aramasını ve “Adaleti arıyorum.” diye Meclise gelmesini tabii ki hepimiz biliyoruz. Oradaki suç da vatana hıyanet suçudur, kendi yurttaşını kendi uçaklarıyla bombalama suçu. Peki, Gezi olayları sırasında Korkmaz’ı, Sarısülük’ü vuranlar; onların davaları niye sürgüne gidiyor? Niye o yargıçlar, güvenlik yok diye, Türkiye Cumhuriyeti devletinde davaları Eskişehir’de, bilmem nerede, İstanbul’da davaları Kayseri’ye, şuraya buraya sürgüne gönderiyor? Peki, onlar ne arıyor orada? Birileri adaleti arıyor -anneleri, kardeşleri ve vicdanı olan insanlar- ama birileri de kapatmaya çalışıyor. Peki, o kapatan yargıçların bir gün sizin dediğiniz hıyaneti vataniyeden yargılanmayacağının garantisi var mı? Hallaç pamuğuna çevirdiniz HSYK’yı. Referandum yaptınız, “devrim” dediniz olmadı, seçim yaptınız olmadı, yargı reformu yaptınız olmadı. Her gün her pakette yeniden bir düzenleme var; birinde Danıştay -“İş yükünü azaltacağız.”- birinde Yargıtay, birinde istinaf mahkemeleri... Şimdi de “İstinaf mahkemelerini kaldırdık, işler yüzde 70 azaldı elhamdülillah.” derken bir ton Yargıtay üyesi atıyorsunuz, daire oluşturuyorsunuz Danıştayda.

Yani kusura bakmayın, şimdi, adaleti arayan birisi on iki yıl bu ülkede Başbakanlık yaptığını unuttu mu? Savunma hakkını ortadan kaldıran ben miyim, biz miyiz? Makul şüpheyi getiren biz miyiz? Özel yetkili mahkemeleri buraya getirdiğiniz zaman, burada 100 kişinin saldırısına uğrayan biz değil miydik? 100 kişiyle bize saldırmadınız mı özel yetkili mahkemelerin önergesini verirken? Peki, o yetkili mahkemeleri de daha sonra, paraleldi, 17 Aralıktı diye dağıtan siz değil misiniz? Paralel yapıyorsa bunları, Emniyette binlerce polisin görev yerlerini değiştirdiniz, bunların adaleti ne olacak? Peki, millî eğitimde bir kanunla burada bütün millî eğitim müdürlerini görevden aldınız, bunların adaleti ne olacak? Sağlık müdürlerinin tamamının kadroları değişti, peki, bunların adaleti ne olacak? Peki, gaz fişekleriyle, TOMA’larla hayatını kaybeden çocukların, şiddet sonucu öldürülen binin üstünde kadının ve her gün sokaklarda orantısız şiddete maruz kalan yurttaşların adaleti nerede olacak? Canım, siz eğer iktidarsanız bu ülkede on iki sene ve Cumhurbaşkanıysanız, adaleti arıyorsanız size Diyojen’in fanusunu getirip adaletin yolunu göstermek gerekiyor, başka bir yol kalmadı arkadaşlar.

Biz buradan, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan, siyasetçi, iktidar olanların on iki senedir iktidar olduklarını hatırlatıyoruz, bir muhalefet milletvekili gibi şikâyeti bıraksınlar, varsa bir itirazınız, yapın diyoruz ama yaptığınız itiraz gelir sizin ayağınıza dolanır diyoruz.

Buradan bunu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, televizyonların başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımız; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Konuştuğumuz konu yargı paketi. Bu yargı paketinde neler var, neler yok, kamuoyunun en azından bundan bilgi sahibi olmasında yarar var. 17, 25 Aralık operasyonu yani rüşvete, yolsuzluğa bulaşmış olan 4 Bakan döneminde bir soruşturmanın açılabilmesi için “kuvvetli delil” ibaresi getirildi ancak o soruşturmalarla ilgili takipsizlik kararı verildikten sonra “kuvvetli şüphe”, “makul şüphe”ye dönüştü. Tabii, ceza hukukunda şüphelerle ilgili derecelendirmeler var. Burada olması gereken, çağdaş ceza hukuku sistemlerinde delilden şüpheliye gidilir ama şu anda getirilen düzenlemeyle “makul şüphe”yle ilgili, şüpheliden sanığa gidilir. Yani önce, şüpheli gözaltına alınacak, ondan sonra delile gidilecek ki, bu, çağdaş ceza hukuku ilkelerine aykırı olan bir sistem. Yani eğer, 17 Aralık, 25 Aralık operasyonunda dava açılmış olsaydı bu kanunlar değişmeyecekti. Yani burada netice, demek ki kişiye özgü, iktidarın ihtiyaçlarına özgü yasal düzenlemeler yapılıyor.

Dosyalarla gizlilik olayı getiriliyor, vatandaşımızın hepsi gayet rahat bunu bilsin. Örneğin, diyelim, bir kapalı alandan çıkarken eğer yorgunsa, merdiven çıkarken terliyse, orada da bir toplantı ve gösteri yürüyüşü varsa o kişinin yirmi dört saat gözaltına alınması için makul şüphe anlamında o gayet rahat yetmiş olacak. Bu ne demektir? Temel hak ve özgürlüklerin gittikçe daralması anlamına geliyor.

Tabii, bu açıdan ne demek lazım? Ülke bu açıdan iyi idare edilmiyor. Özgürlüğün olmadığı bir ortamda sanayi gelişmez, ticaret gelişmez, demokrasi gelişmez. Bizim burada hedefimiz… Adaletin olmadığı bir yerde siyasi bir istikrar da olmaz. Siyasi istikrarın olabilmesi için adaletin ilk önce olması lazım. Yani sadece ve sadece istikrarı arıyorsak mutlak suretle adaletin de olması gerekir.

Peki, bu düzenleme yapılırken Türkiye Barolar Birliğiyle görüşülmedi, üniversitelerle görüşülmedi. Hele hele bir de bizim Avrupa Birliğine uyum süreci nedeniyle çıkarılan yasaların, Avrupa uyum yasalarına uygun mudur, değil midir, Avrupa Birliği Komisyonuna danışılması lazım, ona bu yasanın gönderilmesi lazım. İnsan haklarına ihlal teşkil ediyor mu, etmiyor mu, İnsan Hakları Komisyonuna gönderilmesi lazım. Bu yasa teklifi ne Avrupa Birliği Komisyonuna gönderildi ne de İnsan Hakları Komisyonuna gönderildi. Bu açıdan büyük eksiklikler var.

Tabii, mahkemenin, 17-25 Aralıkla ilgili 4 Bakanın ifadelerinin alınmasından bir gün önce yasaklama getirilmesi… Bu gayrimeşru bir karardır. Niçin gayrimeşru bir karardır diyorum? Eğer, bir karar uluslararası sözleşmelere aykırıysa, Anayasa’ya aykırısıysa o karar, mahkeme kararı olabilir, hukuki olmaz. Hukuki olabilmesi için bunun mutlak suretle evrensel hukuk kurallarına uygun olması lazım. Bu kararla ilgili ne diyoruz biz? Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Meclis soruşturmasıyla ilgili tüm hükümler uygulanır. Eğer burada Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde hüküm yoksa Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır. Peki, bu dosyayla ilgili cumhuriyet başsavcılığı takipsizlik kararını vermiş, dosyadan el çekmiş, dosya kamuoyunda, herkesin elinde var. Aleni olan bir dosyaya gizlilik kararı verilmesi, haber yapılmama kararının verilmesinin asıl nedeni… Kanunlarımızda deniliyor ki: Bir, deliller karartılmasın. İki, kişi kaçırılmasın. Burada deliller toplanmış, kaçırılacak bir şey yok ve bu açıdan verilen bu karar siyasidir, gayrimeşrudur. Burada bilgi edinme hakkına, temel hak ve özgürlüklerin içeriğini yok etmeye yönelik bir karardır. Bu açıdan, gerçekten -Adalet Bakanının da burada olması nedeniyle- geçmişte nasıl Türkiye'deki aramalarla ilgili itiraz etmiş ise Adalet Bakanlığının da en azından bu dosyaya, adalet ve özgürlük arıyorlarsa bu dosyaya itiraz etmelerini bekliyorum ben. Çünkü bu bir turnusol kâğıdıdır ve mevcut olan bu düzenlemeler Anayasa’ya, uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Biz siyasi iktidarların yargıcını veya örgütlerin yargıcını aramıyoruz. Biz bağımsız, tarafsız, hukuk devleti yargıcını arıyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

25’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 25. Maddesinde bulunan "on yedi" ibaresinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle "onyedi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz

                     Kütahya                                      Afyonkarahisar

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 25 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü                                  Hasip Kaplan

         Mardin                                              Mersin                                               Şırnak

Ayni mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali ihsan Köktürk                           Dilek Akagün Yılmaz                              Turgut Dibek

      Zonguldak                                            Uşak                                              Kırklareli

        İsa Gök                                     Ömer Süha Aldan                                  Gürkut Acar

         Mersin                                               Muğla                                              Antalya

  Ali Rıza Öztürk

         Mersin

BAŞKAN – Önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Hasip Kaplan konuşacak, Şırnak Milletvekili.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, bizim önergemiz Anayasa’ya aykırılık nedenine dayanmaktadır. .

BAŞKAN – Ama sizin verdiğiniz önergenin metni “on yedi” kelimesinin… İbare değişikliği var.

FARUK BAL (Konya) – Bu Anayasa’ya aykırılık.

BAŞKAN – Tüzük’ün 84’üncü maddesi kapsamında olmadığını konuştuk Kanunlardaki görevli arkadaşlarla. Anayasa’ya aykırı bir önerge olmadığı neticesine vardık. O yüzden…

FARUK BAL (Konya) – Onlar takdir edemezler efendim, biz ederiz.

BAŞKAN – Ama bizim de öyle bir yetkimiz var Faruk Bey.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sorun yok yani.

BAŞKAN – Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili; buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet, arkadaşlar, size bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Çözüm süreci, barış süreci… Ancak barış, adaletin olduğu bir yerde olur. Yani adalet yoksa, siz istediğiniz kadar barışın, o barış kalıcı olmaz. Yani bir hukuk devletinde bunun güvencelerinin olması lazım.

Dikkat ediyor musunuz Meclis bugün, dün, evvelsi gün ve önümüzdeki günler nelerle meşgul. Meşgul olduğumuz konulara bakın: Yargıda makul şüpheyi getirmek, yargıda avukatın sözünü kesmek, yargıda baskı yasalarını getirmek, yargıda kadrolaşmak. Yani gerçekten insan şaşırıyor. Yani zaten kadrolaşma var. Hemen arkasından güvenlik paketi geliyor.

Bu güvenlik paketinde, bir polis -artık hâkime, savcıya, mahkemeye de gerek yok- istediği gibi “dur” diyecek, üstünüzü arayacak, arabanızı arayacak, evinizi arayacak. Gecenin birinde, sıfırında, bilmem kaçında, istediği saatte gelip gidecek, istediğini yapacak. Zaten o zaman adliyeye madliyeye, hâkime, hukuka ihtiyacın kalmayacak bir süreci yaşayacaksın. Şimdi, siz, bu baskı yasalarıyla adaleti gerçekleştiremezsiniz. Bu, hiçbir çözüm getirmez, derdinize derman olmaz.

Bakın, bugün Türkiye'nin gerçek gündemini niye konuşamıyoruz? Cezaevlerinde 158 bin hükümlü var, bunun 22 bini sadece tutuklu. Geri kalan hükümlülerin infaz hukuku, insani koşulları, yaşadığı durum ve kiminin, işte, infazla ilgili, sürelerle ilgili, hastalıklarıyla ilgili birçok talebi var. Bununla ilgili bir çalışma Meclise geldi mi hiç? Yok.

Bakın, yakında bir seçime gideceğiz. En çok milletin iradesinden bahsedenler bu kürsüye her geldiğinde “Sandıktan çıktık.” E tabii sandıktan çıktın kardeşim, kimseye “Dingo’nun ahırından çıktın.” demedik ki veya başka bir laf da kullanmadık ki. Fakat sandıktan nasıl çıkılıyor, onu gelin konuşalım. Hâlâ Kenan Evren’in seçim sistemiyle, yüzde 10 barajıyla sandıktan çıkarmak millî iradenin tecelli ettiği anlamına gelmiyor, adil yargılama anlamına gelmiyor, adil temsil anlamına gelmiyor. Adil temsil bu şekilde yüzde 10 barajıyla sağlanmaz. Yüzde 7 seçim, hazine barajıyla…

Bakın, 534 milyon lirayı bu seçimlerde de sadece üç parti kendi aranızda bölüştüreceksiniz. Bunlar adaletsiz şeyler, bunların değişmesi lazım. Çözüm sürecinde gerçekten demokratik siyasete dönmeyi istiyorsanız, silahların bırakılmasını istiyorsanız siyasetin yolunu açın. Gelin, şu seçim barajını indirelim. Seçim barajını indirelim ki insanlar gelsin, siyaset yapsın, milletvekili olsun, burada siyaset çözümü arasınlar. Niye direniyorsunuz yüzde 10’da? İlla Kenan Evren’in yasalarında direnip asılmanın ne anlamı var?

Bakın, bunu sürekli işleyeceğiz. Bu çözüm sürecinin fikirlerinin konuşulmasının kapısını açan tek yoldur. Bütün siyasi partiler bu konuda sorumlu.

Ana muhalefetin kanun teklifi var, bizim kanun teklifimiz var. Sayımız yetiyor; AK PARTİ, ana muhalefet, HDP ve gelin -Anayasa değişikliği- bir geçici madde var, onu kaldıralım, seçim barajını makul bir düzeye indirelim ve seçimlerde milletin iradesinin önünü açalım. Millet istediğini milletvekili yapsın, istediği gibi seçimini yapsın, sandığa gelsin, özgür iradesine yol verelim, milletin iradesi bu kürsüye yansısın. Burada lider sultası son bulsun, parti içi hukuk işlesin. Gelin, Türkiye'nin gerçek gündemini konuşalım.

Arkadaşlar, hepimizi makul şüpheli durumuna sokarak Türkiye’de huzur, demokrasi, barış olmaz; inanın olmaz. Bu yollara, otuz dört senedir seçim rantlarına, darbe hukukuna sığınmanın artık bir anlamı, ahlaki bir boyutu da kalmadı. Gelin, bunu değiştirelim. Bu, milletin talebidir, halkın talebidir. Hepinizden bunu bekliyoruz yani gelin, gündeme dönelim diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Dinlemiyorlar sizi, dinlemiyorlar.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde diğer konuşmacı Refik Eryılmaz, Hatay Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her hafta Mecliste AKP’nin yeni yargı paketiyle, kanun teklifleriyle karşılaşıyoruz. Bu gelen kanun tekliflerinden amaçlarının yargı bağımsızlığı, adalet, özgürlük olmadığı çok net anlaşılıyor.

“Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır.” diyen bir zihniyetin bu ülkeye bağımsız yargıyı getirmesi, demokrasiyi ve özgürlükleri getirmesi beklenebilir mi? Kişiye özel, birtakım yolsuzlukların üstünü örtmek, yolsuzluk yapanları yargıdan kaçırmak amacıyla bu Meclise kanun teklifi getirilir mi? Evet, AKP maalesef bunu yapıyor. Yargı bağımsızlığının olmadığı bir ülkede ne adaletten ne eşitlikten ne özgürlüklerden ne de kişi hak ve hürriyetlerinden bahsetmek mümkün değildir.

Bugün yargının bağımsızlaştırılmasından öte yargının kuşatma altına alınmaya çalışıldığı, yargının siyasi iktidarın denetimi altına alınmaya çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz. Ben Hükûmetin bugüne kadarki uygulamalarından, bu Meclise getirdiği kanun tekliflerinden, yargıya olan baskılarından ve eleştirilerinden şunu net olarak anlıyorum: “Yargı bağımsızlığı bize lazım değil, bize biat eden, bize hizmet eden bir yargı istiyoruz.” diye yola çıktılar ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bugün bir ülke düşünün ki daha önce Başbakan sıfatıyla, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir karara tepki olarak “Ben Anayasa Mahkemesine saygı duymuyorum.” diyor, Cumhurbaşkanı sıfatıyla da hoşuna gitmeyen bir Danıştay kararına karşı da vatana ihanet gibi çok ağır bir suçlama yöneltebiliyor. Şimdi, böyle bir zihniyetten siz bu ülkeye bağımsız yargının getirilmesini bekleyebilir misiniz?

Değerli milletvekilleri, ben size başka bir konuyu izah etmek istiyorum Sayın Adalet Bakanı da buradayken. Suudi Arabistana çalışmak üzere giden bir Hataylı hemşehrimiz var. 25 yaşında gitti, ekmeğini kazanmak için gitti. Her türlü sosyal güvenceden yoksun, sağlık güvencesinden yoksun, kendi imkânlarıyla Suudi Arabistan’a çalışmaya gitti ve işlediği bir suçtan dolayı da bu arkadaşımız 2006 tarihinde cezaevine girdi. 2008’de de idam cezası aldı.

Ailesi bu çocuğun idam edilmemesi için, başının kesilmemesi için Cumhurbaşkanından Başbakanına, Dışişleri Bakanından aklınıza gelebilecek bütün yetkililere ulaşmaya çalıştı, ulaştı, yardım istedi ama maalesef Hükûmet o kadar basiretsiz davrandı ki bu gencimizin başının kesilmesine engel olamadı. Geçen hafta bu 30 yaşındaki işçi kardeşimizin başı kesilerek cezası infaz edildi.

Şimdi ben soruyorum: “Kanka” dediğimiz, “Müslüman kardeş” dediğimiz, Suriye’de beraber demokrasiyi götüreceğiz diye yola çıktığımız bu Suudi Arabistan yönetimine, bu kardeşimizin başının kesilmesine engel olamadınız mı, söz geçiremediniz mi? Bu Türkiye’nin itibarını yerle bir etmiştir.

Araştırın bakın, geçen bir İngiliz vatandaşı suç işledi, idam cezasına çarptırılacak, onu İngiltere’ye iade ettiler. Peki, biz bunun cezasını çekmesin demiyoruz ama 21’inci yüzyılda başının kesilmesinin anlamı denir? Ve şimdi işin kötü tarafı, aile perişan, her gün bizi arıyor, cenazeyi getiremiyorlar.

Ben Sayın Dışişleri Bakanına soruyorum: Bu gencimizin başının kesilmesine… Kendi vatandaşınıza sahip çıkamadınız, anladım; peki, bunun cenazesinin getirilmesine neden yardımcı olmuyorsunuz? Suudi Arabistan’a, Suudi Arabistanlı yetkililere neden gerekli notayı vermiyorsunuz? Acaba Suudi Arabistan bu vatandaş Amerikan vatandaşı, İsrail, İngiltere, Alman vatandaşı olsaydı bu cezayı infaz edebilir miydi? Araştırın bakın, böyle bir şey yapması mümkün değildir. Ama Müslüman Kardeşler örgütü 13 tane temsilciyi vatandaşlık verildi diye… Suudi Arabistan’la köprüler atıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Şu anda ilişkilerimiz limoni ve maalesef bu gencimiz de buna kurban gitmiştir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eryılmaz.

Şimdi önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 25. Maddesinde bulunan "on yedi" ibaresinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle "onyedi" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yani bir doğruyu kabul etmenin ne kadar zor olduğunu bu suratlardan seyretmeniz mümkündür değerli arkadaşlar. Aynı değişiklik 8’inci maddede Milliyetçi Hareket Partisinin önergesiyle geldiği için reddedildi, iktidar partisinin kendisi “on yedi”yi “onyedi” olarak değiştirdi ama şimdi, sadece ve sadece muhalefet partisinden geldiği için kabul etmiyor.

Değerli milletvekilleri, size soruyorum: On yedi “Türkiye’nin ilk on kişisi Türkiye’yi yedi.” anlamına gelir mi? Gelir. On yedi “10 tane 7 eşittir 70” anlamına gelir mi? Gelir. On yedi birleşik yazılır. Türkçeye ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na saygınız olsun.

Bakınız, bu Anayasa’da birçok sayfada -hemen açayım- örneğin, kişi hürriyeti ve güvenliğiyle ilgili 19’uncu maddesinde en geç kırk sekiz saat içerisinde karar alınmasıyla ilgili bir konu var, “kırk sekiz” yazmıyor, “kırksekiz” birleşik yazıyor. Yani bunu kabul etmek ne kadar zor geliyor bu anlayışa? Sadece muhalefet partisinden geldiği için bu kadar fanatik, bu kadar doğrulara kapalı bir anlayış başka hangi ülkede görülebilir? Bu yanlıştır, bu anlayışla hiçbir yere varamazsınız, gelin, düzeltin. Biz buradan her ne kadar hukuk ayaklar altına alınsa da yargı kuşatılsa da çıkacak kararın en az hatayla çıkması için uğraşıyoruz. Allah rızası için soruyorum içinizdeki Türkçe bilenlere, Türkçe konuşanlara, Türkçe düşünenlere: Hiçbir zaman “on” ve “yedi” ayrı ayrı yazılarak bir yere sunulur mu? Bu önerge bununla ilgili. Niye kabul etmiyoruz? Çünkü otomatiğe bağladık: Muhalefet hep yanlış söyler, doğruları Türkiye’de sadece ve sadece bu partinin Hükûmeti bilir, Hükûmetin iki bürokratı bilir ama bu Hükûmetin iki bürokratı önüne dayar, bu yanlışı da size kabul ettirir değerli arkadaşlar. Yapmayın bunu yani siz olsun buna aracı olmayın.

Bu iş, anlaşılan o ki birileri talimat vermiş, “Aynen burası geçecek, dolayısıyla bunu deldirmeyeceksiniz.” talimatının gereği olarak sizlere dayatılıyor. Biz mücadelemizi yapacağız, biz kesinlikle yanlışı her kim yaparsa yapsın bu dünyada da söyleyeceğiz, öbür dünyada da hesabını söylediğimiz için size göre daha kolay vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, bu 17 takıntısına da biraz değinmek istiyorum. Bu 17, sizi gerçekten, ciddi anlamda etkilemiş. Örneğin, 17-25 Aralıktan başlayan bir süreçle Danıştay dairesini 17’ye çıkardınız, gayet güzel. 17’yi şimdi, “On yedi yıl” olarak değiştiriyorsunuz yani daha tam on yedi ay önce yani bu tarihten on yedi ay öncesine 27 Haziran 2013 tarihinde sizin çıkardığınız yeni düzenlemedeki Yargıtay Kanunu’nun madde 29’unu şimdi değiştiriyorsunuz. Yargıtay Kanunu’nun 29’uncu maddesi Yargıtay üyelerinin niteliklerini ve seçimini belirliyor. Burada diyorsunuz ki daha önce, on yedi ay önce “Yargıtay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl çalışmış olmak şarttır.” diyorsunuz. Şimdi, on yedi yıla indiriyorsunuz. On beşe indirin de bari daha çok rahatlayın. Niye on yedi? Bu takıntı sizi ciddi anlamda rahatsız etmiş, aman ha ne olur 17 Aralık Şeb-i Arus törenlerine bari bir darbe yapmayın. Aman ha, orayı bari değiştirmeyin. Bu 17 Aralık size yaramamış, bundan sonra yaraması da hiç mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, bir konuyu daha sizinle paylaşmak istiyorum. Bu ayın sonu, yapılandırma nedeniyle vatandaşlarımızın vergi dairelerine başvuracağı tarihle sınırlı. Bugün, vatandaşlar, gittikleri vergi dairelerinde, daha önce konmuş hacizlerin kaldırılmadığını şikâyet ediyorlar. Gelin, bu ülkenin gerçek sorunları olan bunlarla uğraşın, birilerini kurtarma çabası size bir şey kazandırmaz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Peki, o zaman, Hocam, siz niye buradan eleştirdiniz “Kabul etmiyorsunuz.” diye.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ben Hükûmeti eleştirdim, arkadaşlarımı eleştirmedim. “Aracı olmayın.” dedim. Teşekkür ediyorum zaten.

BAŞKAN – Yanlış şartlandırdınız bizi de.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, hayır, Hükûmetin ve Komisyonun hâlini eleştirdim ben.

BAŞKAN – Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26’ncı maddede üç adet önerge vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 26. Maddesiyle düzenlenen 2797 sayılı Kanunun 36'ncı maddesinde bulunan "arasından" kelimesinden sonra gelmek üzere "Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun görüşü alınarak" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal                                                        Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

  Konya                                                                  Kayseri                                       Afyonkarahisar

Mustafa Kalaycı Alim Işık

    Konya                                                                Kütahya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 26 ıncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan SebahatTuncel                          Ertuğrul Kürkcü

   Iğdır                                                                    İstanbul                                             Mersin

Sırrı Süreyya Önder                                             Erol Dora                                       Hasip Kaplan

    İstanbul                                                              Mardin                                               Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek                       Ömer Süha Aldan

   Zonguldak                                                         Kırklareli                                             Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                             İsa Gök                                       Ali Rıza Öztürk

     Uşak                                                                  Mersin                                              Mersin

Gürkut Acar                                                   Gökhan Günaydın

  Antalya                                                                 Ankara

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Kadrolaşmaya dönük böylesi değişiklikler ile adaletin tesisine yönelik telafisi imkânsız zararların oluşmaması amacıyla bu hüküm tasarı metninden çıkarılmalıdır. Zira HSYK'nın hükümet denetimine girmesi ile tetkik hakimlerini HSYK'nın seçmesine yönelik talep ile kadrolaşma isteğinin ve amacının esas alındığı açıktır. Kadrolaşmaya dayalı kanun değişiklikleri ile hukuka verilen zararın telafisi imkânsızdır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Gökhan Günaydın…

BAŞKAN – Önerge üzerine Sayın Gökhan Günaydın konuşacak, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Teklif’in 26’ncı maddesi üzerinde değerlendirmelerde bulunmak üzere söz almış bulunuyorum.

Söz konusu madde 2797 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesini değiştiriyor. Nedir bu değişiklik? Bir yüksek mahkeme olarak tanımladığımız yüz kırk altı yıllık Yargıtay, kendi bünyesinde çalışacak tetkik hâkimlerini Birinci Başkanlar Kurulu marifetiyle seçer idi. Şimdi, Hükûmet diyor ki: “Bir yüksek mahkeme olan Yargıtaydan kendi tetkik hâkimini seçme yetkisini elinden alıyorum, bundan sonra bu yetkiyi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kullanacaktır.”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunun basit bir yetki devri, yetki göçertmesi olduğunu düşünmemeliyiz çünkü HSYK’nın Yargıtay üzerindeki baskısı ve müdahalesi aslında yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve güçler ayrılığına olan müdahale niteliğindedir. Ne demeye çalışıyorum? Yargıtay Başkanı diyor ki: “Mevcut düzenleme için Yargıtayın kurumsal görüşü sorulmamıştır, daha evvel bu konuda belirttiğimiz görüşler de dikkate alınmamıştır. Söz konusu düzenleme de bizim kurumsal taleplerimizle uyuşmamaktadır.” Yetmiyor, devam ediyor Sayın Yargıtay Başkanı: “İstişare arayışına gidilmeyen bu düzenleme yargısal kültüre, yargı bağımsızlığına -ve dikkat ediniz- temyiz incelemesinin mahiyetine de aykırıdır.” diyor.

Bakın, Adalet Bakanı, şu anda bu sıralarda oturan Adalet Bakanı, Yargıtay Başkanının bu görüşlerine nasıl cevap veriyor biliyor musunuz arkadaşlar? Aslında imaen “Sen işine bak.” diyor, Adalet Bakanı Yargıtay Başkanına imaen “Sen işine bak.” diyor. Bunu da nasıl söylüyor? “Kanun yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin münhasır görev alanındadır. Ben kanunu yaparım, sen onu iyice anlar ve uygularsın. Siyasi görüş belirtemezsin, bende niyet arayamazsın.” diyor. (AK PARTİ sıralarından “Doğru diyor.” sesi)

Doğru diyor, tabii. Bir Avrupa Birliği bilmiyor, hepiniz biliyorsunuz; biz bilmiyoruz, Avrupa Birliği de bilmiyor. Avrupa Birliği ilerleme raporu diyor ki: ”Paydaşlara danışılmadan adalet sisteminde sürekli değişiklik yapılması Türk hukuk sistemini zayıflatmaktadır.”

Ben şimdi size soruyorum: Yargıtay Kanunu’nda değişiklik yaparken Yargıtayı siz bir paydaş olarak kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ediyoruz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Yargıtay sizce paydaş değil, paydaş olsa “Sen bu konuda ne düşünüyorsun?” diye sorarsınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sorduk ya. Sormadığımızı kim söylüyor?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Sormuyorsunuz, kurumsal görüşünü sormuyorsunuz, daha evvel bildirdiği görüşleri de…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sorduk, sorduk.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Beyefendi, okursan anlarsın.

Daha evvel bildirdiği görüşleri de dikkate almıyorsunuz.

Kaldı ki sevgili dostlarım, bakın, Cumhurbaşkanlığında savcı ve hâkim görevlendirilebiliyor, Başbakanlıkta görevlendirilebiliyor, Kamu Denetçiliği Kurumunda görevlendirilebiliyor, Türkiye İnsan Hakları Kurumunda görevlendirilebiliyor, hatta Adalet Bakanlığı merkez teşkilatında da görevlendirilebiliyor. Ben soruyorum: Bu kurumlar kendilerinde hâkim ya da savcı görevlendirmek için HSYK’nın onayını mı arıyorlar? HSYK bunların yerine bir yetki kullanabiliyor mu? Kullanamıyor. Kamu Denetçiliği kuruluşu kendisine hâkim ve savcı seçebiliyor. Yargıtaya diyorsunuz ki: “Hayır kardeşim, sen seçemezsin.” İşte bu sizin yargı anlayışınızdır, işte bu sizin tahakkümcü anlayışınızdır, istişare yapmaya bile gerek duymayan bir üst bakıştır.

Gene devam ediyor Adalet Bakanı, diyor ki: “Üyeyi HSYK seçiyor da kardeşim, neden tetkik hâkimini seçemesin?” Yani hukukta bu şu demek: “Çoğunu yapan azını haydi haydi yapar.” Böyle bir genel kural var.

Ya, sizin atıf yaptığınız HSYK, acaba bağımsız, tarafsız bir kuruluş mu? Siz buraya Cumhurbaşkanının seçtiği 4 kişiden 2’sini, 1’isini Cumhurbaşkanının avukatının ağabeyini seçmediniz mi? Bir diğerini, AKP’nin Kadın Kolları Başkanını belediye meclis üyesini seçmediniz mi?

Şimdi siz, bu HSYK için bizden “Tarafsız bir kuruluş, Yargıtaya da tarafsız bir şekilde tetkik hâkimi atar.” diye düşünmemizi mi bekliyorsunuz? Açıkça bu yargıya müdahaledir ve kabul edilemez ve AKP zihniyetini açıkça yansıtan çarpık bir düzenlemedir. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 26. Maddesiyle düzenlenen 2797 sayılı Kanunun 36'ncı maddesinde bulunan "arasından" kelimesinden sonra gelmek üzere "Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun görüşü alınarak" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bununla ilgili mi derseniz, başından söyleyeyim, tamı tamına bununla ilgili.

Dünyanın başını belaya sokan Hitler rejiminin, Stalin rejiminin, Mussolini rejiminin, Franco rejiminin hepsi çoğunlukçu bir anlayışla seçimle gelmiştir. Seçimle geldikten sonra da iktidardan gitmemek üzere despot ve dikta birer idare kurmuştur. Bu idareler tüm dünyayı büyük bir felakete sürüklemişler ve İkinci Dünya Savaşı’na mahkûm etmişlerdir. Ondan sonra dünyada bir gelişme olmuştur. Bu gelişmeyle çoğunlukçu yerine çoğulcu sistem ve çoğul olan güçler arasında da “check and balance” dedikleri denge ve denetim araçları oluşmuştur. Budur dünyayı demokratik sistem içerisinde tutabilen ve Türkiye’yede budur böyle bir demokratik denge ve denetim mekanizmaları ihtiyacını hissettiren.

Şimdi, denge ve denetim mekanizmaları yasama, yürütme ve yargı organları arasında olduğu gibi her organın da kendi içerisinde denge ve denetimi vardır. Bunlardan bir tanesi de yargıda tam bu görüştüğümüz kanun teklifiyle ilgilidir. Yargıtayın tetkik hâkimleri, Yargıtay Başsavcılığındaki savcılar, maiyetinde görev yaptığı kişilerin görüşü alınarak atanır. Bu böyle olur ki dışarıdan siyasi müdahalelere karşı bir denge olsun, dışarıdan siyasi müdahaleler buna karşı denetlenebilsin.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yargı içerisinden gelen bir kişiyim, nasıl tetkik hâkimi alındığını iyi bilen bir insanım. Dolayısıyla, Yargıtay dairelerine gelen dosyalar incelenirken ihtiyaç olduğu takdirde değerlendirilmek üzere çok başarılı, Yargıtayda hizmetlerinden yararlanılabilecek kişileri o dairenin başkanı bir kenara not eder ve gerektiğinde onlar arasında bir değerlendirme yapmak üzere Birinci Başkanlık Kuruluna talebini iletir. Birinci Başkanlık Kurulu da bunu değerlendirir ve olabildiğince tarafsız bir şekilde tetkik hâkimlerini görevlendirir.

Şimdi, buradan dönüyorsunuz, “Bunu HSYK’ya bağlayalım.” Şu açıdan bir doğruluk payı vardır: “HSYK Danıştay tetkik hâkimlerini atıyor, Yargıtayı da atasın.” Doğru ama Danıştaya tetkik hâkim atanırken Danıştay Birinci Başkanlık Kurulunun görüşünü alıyorsunuz. Peki, burada niçin Birinci Başkanlık Kurulunun görüşünü almıyorsunuz? Burada da Birinci Başkanlık Kurulunun görüşü alınsın ki yargı içerisindeki bu denge ve denetim aracı faaliyette bulunabilsin, canlı tutulabilsin, dışarıdan gelebilecek siyasi müdahalelere karşı hepimizin can ve mal güvenliği için Türk milleti adına karar veren Yargıtaya siyasi bir gölge düşmesin. Bizim ifade etmek istediğimiz budur, doğrusu da budur. Bunun reddedileceğine adım gibi inanmaktayım ama reddin sonuçları üzerinde sizlerle konuşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, günü gelir herkesin yargıya ihtiyacı olur. Günü geldiğinde herkesin “Güvenli bir şekilde ben yargılanır, bana yapılan iftiranın doğru olmadığını mahkemede ispatlarım.” güveni içerisinde bulunması lazım ya da haksızlığa uğrarsa “Gider hakkımı mahkemeden alırım.” düşüncesine sahip olması lazım. Oysa siz, millet adına karar verecek, Türk milleti adına karar verecek olan yargının başına AKP şapkasını geçiriyorsunuz ve AKP adına karar verecek bir yargı yaratmaya çalışıyorsunuz. Bu, gelecekte ilelebet yaşamasını ümit ve temenni ettiğimiz; bütün çabamızın, gayretimizin bu hedefe doğru olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletini çok ciddi gailelerle, çok ciddi sorunlarla karşı karşıya getirecektir. Bunun altında siz kalacaksınız, hem bu dünyada siz kalacaksınız hem öbür dünyada siz kalacaksınız. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölüm görüşmelerine başlayacağız.

İkinci bölüm, 27 ila 52’nci maddeleri kapsamaktadır.

Ancak konuşmalara geçmeden önce otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 27 ila 52'nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Kimse yok.

BAŞKAN – Biz dinleriz sizi Sayın Dora.

EROL DORA (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin ikinci bölümünde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 116’ncı maddesinde değişiklik yapılarak “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” ibaresi değiştirilerek “makul şüphe” biçimine dönüştürülmektedir. Böylece, 17 Aralık yolsuzluk soruşturması sonrasında yapılan değişiklikten önceki hâle geri dönülmektedir.

Ayrıca, bu düzenlemeyle Hükûmet tarafından organize edilen ve yeni oluşturulan HSYK’yla daha da teminat altına alınan sulh ceza hâkimlerinin kolay bir şekilde arama kararlarını verebilmesinin yasal zemini oluşturulmaktadır.

AK PARTİ Hükûmeti, bu kanun teklifiyle, ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda “Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma” maddesini düzenleyen 128’inci maddesinin ikinci fıkrasının 17 numaralı alt bendine “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” bendini ekleyerek TCK’nın 309 ila 316’ncı maddelerinde düzenlenen anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarla ilgili el koyma yapılabilmesinin yolunu açmak istemektedir.

Değerli milletvekilleri, yine bu kanun teklifiyle iletişimin denetlenmesinde CMK’nın 135’inci maddesinin (8)’inci fıkrasının 14 numaralı alt bendi değiştirilerek ilave bir alt bent daha eklenerek devlet güvenliğine karşı suçlar -yani TCK 302 ila 308’inci maddeler- ve anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar -yani TCK 309 ve 316’ncı maddeler- bu kapsama dâhil edilmektedir.

Benzer şekilde, teknik araçlarla izleme tedbirinin uygulanmasında da aynı suçlar ilave edilmekte ve aynı düşüncenin amaçlandığı görülmektedir. Böylece, devlet düzeni ve refleksine yönelik her türlü suçta söz konusu bu koruma tedbirlerinin uygulanmasının yolu açılmaktadır. Hukukun son zamanlarda partizanca ve temel insan hakları göz ardı edilerek uygulandığı göz önüne alındığında el koyma tedbirinin sınırları yasa metninde çizilmemiş ve keyfî yorumlara açık olan “Anayasa’yı ihlal”, “Hükûmete karşı suç” gibi yorumlar üzerinden yapılan soruşturmalarda Hükûmetin keyfî biçimde muhalif üzerinde yıkıcı ekonomik sonuçlar ortaya çıkarabilecek uygulamalar gerçekleştirmek istediği açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifiyle el koyma tedbiri “devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” gibi muğlak bir ifade doğrultusunda mevcut yönetime yönelik memnuniyetsizliğini dile getiren neredeyse herkese uygulanabilecek ve dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerin talep edilmesi olanaksız kılınacaktır. Bu düzenlemenin bir kısım kişileri mağdur etmek amacıyla keyfî biçimde uygulanması her hâlükârda mülkiyet hakkının ihlal edilmesi anlamına gelecektir. Bu hâliyle, düzenleme keyfîliğe açıktır, sınırları tam çizilmemiştir, “kamu yararı”yla izahı mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 45’inci maddesiyle soruşturma aşamasında dosyaya erişim yetkisi yeniden kısıtlanmaktadır. Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrasında CMK’nın 153’üncü maddesinde düzenlenen kısıtlamaya ilişkin düzenlemenin kaldırılmasında gerekçe olarak “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi standartlarına uygun bir şekilde silahların eşitliği ilkesi nazara alınarak her türlü kısıtlamayı kaldırdık.” dediği maddenin önceki hâline geri dönülmektedir. 17, 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası soruşturmalara ilişkin evrakı alabilmek için kaldırılan madde konjonktür değişmesi, sulh ceza hâkimlerinin ihdası, uygun hâkimlerin atanması ve Hükûmet iradeli HSYK’nın yapılandırılmasının ardından soruşturma dosyalarına erişimi engelleyen kısıtlama maddesine geri dönülmektedir. Esasen, yapılan bu değişiklik, yasama yetkisinin Hükûmetçe alenen kötüye kullanılmasıdır. Bu girişim, demokratik bir hukuk devletinde yasa yapma tekniğiyle de bağdaşmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, silahların eşitliği ilkesinin en önemli gerekliliklerinden biri de soruşturma dosyasına erişme hakkıdır. Savcılığın dosyadaki delil unsurlarına dayanarak görüş ve değerlendirmelerde bulunabilmesine rağmen, bu görüş ve değerlendirmeleri etkili bir şekilde çürütebilmek için savunma tarafının da söz konusu dosya içeriğine erişebilmesi gerekir. Müdafinin dosya içeriğini incelemesinin hâkim kararıyla da olsa kısıtlanabilmesinin de Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarıyla güvence altına alınan savunma hakkını, dolayısıyla adil yargılanma hakkını ihlal edeceği düşüncesindeyiz.

Değerli milletvekilleri, uygar ülkelerin hiçbirinde siyasi irade yargı üzerinde böylesine keyfîce ve hoyratça oynayamaz. Bir önceki kanunla yapılanı kısa süre sonra çıkarılan bir başka kanunla bozan yargı reformu olamaz. Böyle değişikliklere reform denilemez. Denilse dahi, hukuk adına skandal denilebilir. Bir ülkede siyasi iktidar bu denli yargıyla oynayabiliyorsa o ülkede hiç kimsenin hukuki güvenliği yok demektir. Bu kanun teklifiyle Hükûmetin en büyük hedefi, yargıyı daha çok yürütme güdümüne sokmak suretiyle yargı kararlarının siyasal çoğunluğun beklentileri doğrultusunda verilmesini sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle yürürlükten kaldırılan bir maddeye de değinmemiz gerekmektedir. 10 Mayıs 2014 günü Danıştay töreninde yaşanan tartışmaları bahane ederek adli yıl kutlama töreninin nasıl yapılacağını düzenleyen maddenin yürürlükten kaldırılması kabul edilemez. Adli yıl açılış töreninin yasal dayanaktan yoksun bırakılması hukuk camiasına gözdağı niteliğinde bir girişimdir. Uygulamada yaşanan birtakım olayların veya kişisel sürtüşmelerin sonucu olarak yasa değişikliği yoluna gidilmesi keyfîlikten başka bir şey değildir. Dolayısıyla, yüce Meclis, böylesi kişisel sürtüşmelerin kanun değişikliklerine yansıtılmasıyla basitleştirilmekte ve gözden düşürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 116’ncı maddesinde yer alan “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” koşulunu “makul şüphe” olarak değiştirmesiyle, aslında, geçtiğimiz şubat ayında yapılan değişikliğe geri dönülmektedir. Bu durum, doğal olarak, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması süreci sonrasında arama kararı alınmasını güçleştirme niyetinin sona erdiği algısını yaratmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir bakıma marjinal çıkar gruplarının, yolsuzluk ve rüşvet gibi kirli işlere bulaşmış kimselerin sözde aklanmasının aracı hâline getirilmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, iktidar partisinin Şubat 2014’te teklif ederek Parlamentodan geçirdiği ve şu an üzerinde görüştüğümüz kanun teklifi çerçevesinde düşünüldüğünde, Hükûmetin birbiriyle açıkça çelişen iki düzenlemeyi de savunur pozisyonda bulunması siyaseten ilkesizliktir. Öte yandan, “Yanlış yapmışız.” türünden yaklaşımlar da ciddiyetsizlik göstergesidir. Ne yazık ki iktidar kanadı özgürlükler ile kamu güvenliğinin sağlanması arasındaki dengeyi sürekli olarak marjinal çıkar grupları için bozmayı usul hâline getirmiş bulunmaktadır. Bağımsız yargı bağımsız devlet olmanın ve de hukuk devletinin olmazsa olmaz şartı, göstergesi ve güvencesidir. Özet olarak, bağımsız yargı hukuk devletinin kalbidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm uluslararası belgeler, mukayeseli hukuk uygulamaları, medeni ve kalkınmış dünyadaki örnekler, Avrupa Birliği müktesebatı, Avrupa Konseyi ve buna bağlı çalışan ilgili kurulların tavsiye kararları, halkımızın yargıdan beklentisi ve bu yöndeki ihtiyaçları ortadayken Hükûmet bu kritere gözlerini kapamakta, kulaklarını tıkamakta ve ülke hukuk sistemini bir zümrenin çıkarlarına kurban edebilmektedir. Yürütme organı yani Hükûmet zaten çürümeye yüz tutmuş “kuvvetler ayrılığı” ilkesini nihayete erdirmeyi hedeflemektedir. Ancak bir siyasi anlayışın kendi krizini aşmak adına kamunun ortak alanı olan hukuk ve yargı sistemini araçlaştırması da asla kabul edilemez.

Bu duygu ve düşüncelerle yine Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hakim ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Danıştay, Yargıtay gibi yüksek mahkemelerimize yeni üyeler katarak yüksek mahkemelerin yapısını ve mevcut kurullarını önemli ölçüde değiştiren; arama, el koyma, iletişimin tespiti, teknik araçlarla izleme gibi temel hak ve özgürlüklerimizi doğrudan ilgilendiren düzenlemeleri değiştiren; savunma hakkının özünü oluşturan dosya içeriğine ulaşma hakkını oldukça daraltan, hatta ortadan kaldıran; adli yıl açılış töreni gibi gelenekselleşmiş, yargının saygınlığıyla özdeşleşmiş bir töreni, 2014 yılında 10 Mayıs tarihinde gerçekleşen bir törende vuku bulan olaylardan yola çıkarak kin ve husumet duygularıyla ortadan kaldıran; keyfî düzenlemeler içeren bir yasa teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda iki günden bu yana görüşüyoruz. Maalesef, gerek iki günden bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığımız görüşmelerde gerekse Adalet Komisyonunda yapılan görüşmelerde Adalet ve Kalkınma Partisinin, bütün yargı reform paketlerinde olduğu gibi bu yargı reform paketi teklifinde de ileri sürdüğü iddiaların ve hedeflerinin gerçekten uzak olduğunu, başka sebep ve saiklerle hareket edildiğini görmekten gerçekten büyük üzüntü duyuyoruz. Maalesef içinde kişiye özel düzenlemeler barındıran ve konjonktürel, aylık, hatta haftalık, hatta gündelik değişikliklerden kaynaklanan düzenlemeleri yasa metni hâline dönüştüren bu düzenleme, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin yasa teklifinde belirttiği o genel amaçları gerçekleştirme hedefini kapsamamakta, maalesef bu amaçtan oldukça uzak bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının içeriğine baktığımızda, pek çok milletvekilimizin ifade ettiği gibi, günlük, aylık, haftalık, yıllık gelgitleri, yapbozları görüyoruz. Demokratikleşme savıyla bu Genel Kurul gündemine getirilen yargı reform paketlerindeki birtakım düzenlemelerden, bugün başka saik ve sebeplerle geriye dönüldüğüne çok açık bir şekilde tanıklık ediyoruz.

Şimdi bu konularda hafızalarımızı eğer kısaca tazelemek gerekirse, burada 23’üncü Dönemden milletvekili arkadaşlarımız var; Sayın Bakan burada, o dönemde Komisyonda görev alan Adalet ve Kalkınma Partisinin Komisyon üyelerinin bir kısmı burada. Hepimiz çok iyi hatırlıyoruz; 2008 yılında bu Parlamentonun 23’üncü Döneminde aslında Yargıtaydaki iş yükü alabildiğince artmışken, Yargıtaydaki dava dosyalarının çoğu zamanaşımından düşüyorken, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in çığlıkları tüm Türkiye'de yazılı ve görsel medyada yankılanırken Adalet ve Kalkınma Partisi ve Adalet Bakanlığı bir yasa tasarısı hazırlayarak Danıştayın ve Yargıtayın üye sayısını değiştiren, Yargıtayın üye sayısını ve daire sayısını azaltan bir yasa teklifini Adalet Komisyonu gündemine getirmişti. Bu yasa teklifiyle Yargıtayın 21 olan hukuk daire sayısının 13’e, ceza daire sayısının da 11’den 7’ye indirilmesi öngörülmüştü ve Yargıtaydaki üye sayısı en fazla 150 olarak sınırlanmıştı. Ben o gün, Adalet ve Kalkınma Partisinin Yargıtaydaki üye sayısını 150’yle sınırlayan, daire sayısını 20’ye düşüren, 32’den 20’ye indiren bu yasa teklifinin, yasa tasarısının görüşmeleri sırasında çok sert tartışmaların yaşandığını bugün çok iyi hatırlıyorum. Sanıyorum arkadaşlarımız da hatırlıyor. Biz o gün buna çok sert muhalefet etmemize rağmen, muhalefet partilerinden bunun doğru olmadığı çok açık ve net bir şekilde dile getirilmesine rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisinin Adalet Bakanı ve Adalet Komisyonu üyeleri bunun bir reform paketi olduğunu hararetle savundular ve o gün söylenenlere kulak tıkadılar. Sayın Bakan, o günkü iş yükü, 2008 yılındaki Yargıtaydaki iş yükü bugünkünden çok daha mı azdı? O gün de Yargıtaydaki dosyalar zamanaşımından düşüyordu ve iş yükü mevcut üyelerle altından kalkılamayacak kadar fazlalaşmıştı. Sadece bununla kalmadınız, o dönemde Yargıtayda üye sayısını, boşalmalarla azalan, eksilen üye sayısını tamamlayacak üyelerin seçimini HSYK toplantılarına katılmamak suretiyle engellediniz. O dönemde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı, bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilcileri, özellikle müsteşarı adına suç duyurusunda bulundu görevi kötüye kullanmaktan. Yani o dönemde sadece ceza dairesinin ve hukuk dairesinin sayısını azaltmakla ve üye sayısını düşüren önergeyi vermekle kalmadınız, mevcut yasadan kaynaklanan ve boşalmalardan kaynaklanan Yargıtaydaki üye seçimlerini engelleme çabası içerisine girdiniz.

Sayın Bakan, peki arkasından ne oldu? Arkasından, aslında demokratikleşme savıyla ve “Yetmez ama evet” çığlıklarıyla yaşanan bir referandum sürecini birlikte geçirdik. 12 Eylül 2010 yılında yaşanan referandumdan sonra, aslında bu ülkenin sadece yüksek yargısının ve sadece yargı organlarının değil, bu ülkenin belini kırdınız. “Yetmez ama evet.” çığlıkları arasında “Demokratikleşiyoruz.” iddialarıyla bu ülkenin -HSYK’sını, bu ülkenin Danıştayını, Anayasa Mahkemesini, Yargıtayını- yargı organlarının sadece belini kırmakla kalmadınız, aslında bu ülkenin, bu devletin temel organlarının tamamının yok edilmesine, ortadan kaldırılmasına yok açacak bir sürecin önünü açtınız.

Peki, bunu kiminle yaptınız? Aslında, bugün “paralel yapı” diyerek en büyük düşman ilan ettiğiniz o yapıyla maalesef bu süreci, Anayasa sürecini birlikte geçirdiniz ve bu süreçten sonra oluşturduğunuz yeni HSYK’yla Yargıtaya 160 üye alarak Yargıtayda ve HSYK’da gücü ele geçirmenin mantığı ve rahatlığı içerisinde Yargıtaya 160 yeni üye aldınız, daire sayısını 32’den 38’e çıkardınız. Bu süreç içerisinde yüksek mahkemelerde, özel yetkili mahkemelerde yaşanan bütün hukuksuzluklara gözlerinizi kapadınız. O dönemde, bugün düşman olarak gördüğünüz, savaş açtığınız paralel yapıyla el ele, kol kola, diz dize kutsal ittifak içerisinde bu ülkenin yurtseverlerini, bu ülkenin aydınlarını, bu ülkenin saygın bilim insanlarını, üniversite hocalarını, öğrencilerini Silivri zindanlarında çürüten, Mamak’ta askerî cezaevlerinde çürüten bir süreci kol kola taşıdınız. O süreçte hukukun bütün temel ilkeleri, karineleri ters yüz edildi; masumiyet karinesi ters yüz edildi; “şüphenin sanık lehine yorumlanması” ilkesi ters yüz edildi; arama, el koyma, iletişim tespiti ve dinlenmesi gibi konularda herkesin gözü önünde büyük hukuk ihlalleri yaşandı. Ama, siz o zaman hiç bunlara sesinizi çıkarmadınız; tam tersine, başta bugün Cumhurbaşkanı olan, o dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, “Biz Ergenekon davasının, Balyoz davasının, Oda TV davasının savcısıyız.” diyerek bütün bu hukuksuzlukları, kendinize karşı olan, AKP’ye karşı olan tüm muhalefet güçlerini susturmak amacıyla yargıyı bir kılıç olarak kullanarak yaptınız. Peki, ne oldu, bu kutsal ittifaka ne oldu? Bu ülkenin askerlerini cezaevlerine attınız, bu ülkedeki bu ülkenin geleceğinde çok önemli rol alacak bilim insanlarını cezaevine attınız, “Biz parasız üniversite, parasız eğitim istiyoruz.” diyen üniversite öğrencilerini cezaevine attınız ve bunları bugün şikâyet ettiğiniz o yapıyla kol kola gerçekleştirdiniz. Büyük bir anlayış, büyük bir hoşgörü, büyük bir dayanışma içerisinde Türkiye'nin belini kırdınız. Türkiye’deki kurumların belini kırdınız. Peki, ne oldu? Peki, ondan sonra… Ondan sonra bugünlere geldik. Ta ki bu balayı dönemi, bu kutsal ittifak dönemi 17 Aralığa kadar sürdü. 17 Aralıkta yatak odalarındaki para kasaları, ayakkabı kutularındaki dolarlar ve eurolar halkımızın gözünün önüne saçılınca ve o kutsal ittifak içerisinde o paralel yapı kapınıza dayanınca bağırmaya başladınız; “Yargı kuşatıldı, devlete darbe yapılıyor, bize darbe yapılıyor.” diye bağırmaya başladınız. Günaydın Sayın Bakan, günaydın! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında hitabeti tam yapmak lazım. Sayın milletvekilleri, sayın milletvekillerinin oturacağı sayın boş koltuklar demek lazım, iktidar partisi için söylüyorum tabii bunu.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin çok ciddi sorunları vardır. Bu ciddi sorunlar ekonomik, siyasi ve sosyal olarak tasnif edilebilir. Birkaç tanesine temas etmek istiyorum. Türkiye’de zenginler daha fazla zenginleşirken fakirler daha fazla fakirleşmekte, ekonomide verimlilik ve teknolojik atılım olabildiğince düşük seviyede seyretmekte; buna bağlı olarak üretim beklenen seviyede değil, işsizlik artıyor, doğal olarak sosyal sorunlar çıkıyor. Atanamayan öğretmenler, ziraat mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, gıda mühendisleri, veteriner hekimler ekonomiyi harekete geçirebilecek olan meslek grupları olduğu hâlde, bunlara yeterli imkânlar sağlanmadığı için maalesef böyle bir sorunlar yumağıyla karşı karşıyayız.

Zenginler zenginleşirken Türkiye'nin kaymağını yiyor. 2002 yılında Türkiye’de dolar milyarderi sayısı 4 iken, 2014 yılında dolar milyarderi sayısı 34’e çıkıyor. “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz.” İşte bu hanı yağma düzeninde geline geline bir noktaya gelindi, geldiğimiz nokta 17, 25 Aralık. 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonları başladıktan sonra AKP’nin şekli şemali değişti, doğal olarak, burada çoğunluğu olduğu için Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi de değişti. 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra Türkiye'nin önünde 2 tane temel sorun konuşulmaya başlandı. Bunlardan bir tanesi paralelle mücadele, diğeri ise çözüm süreci.

Paralelle mücadele, tabii ki evveliyatını daha önceki konuşmalarda ifade ettim ama, beraber yürüdükleri, yağan yağmurda beraber ıslandıkları, 2010 tarihinde bir tarafta “Bu seçim on seçime bedeldir.” diyen siyasi iktidar varını yoğunu Anayasa’da yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak referandumu sağlamak için harcarken diğer tarafta, beraberinde yürüdüğü, şimdi “paralel” diye itham ettiği kitle de “Bu önemli bir seçimdir, ölüler bile mezardan kalkıp oy kullanmalıdır.” demişti. Dedi ama gelinen noktada hakka, hukuka aykırı, yetim hakkına tecavüz eden, haram sofrasında beslenen bir durum da ortaya çıkınca bunun delilleri ortaya çıktı. Bu deliller kimsenin inkâr edemeyeceği, herkesin gördüğü zaman saçını başını yolduğu, fotoğraflarla, görüntülerle, telefon kayıtlarıyla belli oldu. Yani kasaların içerisinde, kutuların içerisinde, bavulların içerisinde dudak uçuklatacak rakamlarda milyon dolarlar, saatler vesaire...

Şimdi, AKP bunun ucunun kendi Hükûmetine gittiğini biliyor, 4 siyasi, Bakanı en azından suçüstü ama onların Hükûmetinin müteselsil sorumluluk esasıyla AKP’nin hükmi şahsiyetine de yönelmiş ve başka alanlarda, özellikle 25 Aralık operasyonunda Sayın Başbakana, o dönemin Başbakanına kadar giden bir yolsuzluk operasyonu. Bu yolsuzluk operasyonunu sonuçsuz kılabilmek için 17 ve 25 Aralık tarihinden itibaren bu Meclis meşgul edilmiştir, devlet organlarının tümü meşgul edilmiştir, basın-yayın organlarının tümü meşgul edilmiştir; amaç, delilerden kurtulmak. Bunun için ilk günlerde Adli Zabıta Yönetmeliği saç baş yolduracak bir şekilde değiştirilmiş ve o dosyalar içerisinde ne gibi delil var, bu deliller kimlere kadar gidiyor, kimler şüpheli olabiliyor; bu değişiklik yapılmak suretiyle bunlar öğrenilmiştir. Hemen peşinden, soruşturmayı yapan polislerin elinden dosyalar alınmış, savcıların elinden dosyalar alınmış; hâkimler, savcılar ve polisler sağa sola sürülmüştür. Yetmemiştir, bu delilleri delil olmaktan çıkarmak amacıyla Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, Ceza Kanunu’nda, İnternet Kanunu’nda ve ilgili mevzuatlarda süratli bir şekilde kanun değişiklikleri yapılmış, bu değişikliklerle biri diğerini çelişki nedeniyle nakzeder hâle gelmiş, o hâle gelmiş ki kanun teklif ve tasarıları Meclisten gelip geçerken pinpon maçını seyreden seyirciler hâline dönüştük. Pinpon maçını seyrederken topu seyreden gözlerin ne kadar sağa sola kaydığını elbette takdir edersiniz.

Değerli arkadaşlarım, işte, bugün görüştüğümüz yasayı -o pinpon topu gibi- Haziran 2014 tarihinde yani bundan dört ay kadar önce, yine Şubat 2014 tarihinde yapılan değişikliklerle mukayese etmek gerekiyor. AKP bu 17, 25 Aralık soruşturmalarında delillere ulaşabilmek için Ceza, Ceza Muhakemesi, İnternet Kanunu ve ilgili mevzuatta değişiklik yaparken hürriyetçiliğe, savunma hakkının genişletilmesine dair düzenlemeler yapmıştır. Ama bir düzenleme daha yapmıştır ki, kendisine karşı ya da yandaşlarına ya da zülfüyâre dokunanlara karşı ulaşılmasını engellemek amacıyla Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki birtakım tedbirlerin alınmasını makul şüpheden almış, bunu somut delile dayalı kuvvetli şüpheye dönüştürmüştür. Bu, tabii ki temel haklar açısından makul şüphe kavramına verilen yanlış anlamdan dolayı kısmen doğru kabul edilebilir bir durumdu. Hukuki olmasını temenni ederdik, hukuki olmayıp suç delillerinden korunmak amacıyla yapıldığını bugün bu kanunun buraya getiriliş sebebiyle anlamış bulunuyoruz.

Şimdi, bu tasarıyla avukatların delillere ulaşması gizlilik kararı nedeniyle zorlaştırılıyor. Niçin? Çünkü daha önce paralel yapının kendisine karşı yapmış olduğu soruşturmalarda kendini koruyacak değişiklikleri daha önce yapmıştı AKP, şimdi kendisi paralel yapıya karşı bir mücadele verirken, istiklal mücadelesi verirken onun savunma alanlarını daraltmak istiyor. Yani paralel yapının avukatları delillere ulaşamasın, gizlilik kararı… Yani kuvvetli suç şüphesine değil de makul şüpheye dayalı olmak üzere arama, gözaltına alma, tutuklama gibi kararlar kolayca verilebilsin.

Değerli arkadaşlarım, işte yargı bu kadar şahsi, bu kadar siyasi ve bu kadar, demokratik değerlerden uzaklaştırılmıştır. Bunun sonu, demokrasi trenine binerek gelen AKP’nin demokrasi treninden bugün indiğinin işaretidir; indi, bundan sonra diktatörlük trenine biniyor. HSYK’yı, Yargıtayı, Danıştayı üzerine AKP şapkası giydirerek siyasallaştıran AKP, buradan siyasal kararlar üretmekte mahirdir. Dolasıyla, bu maharetini, temenni ederiz ki Türkiye'nin gerçek sorunlarıyla ilgili doğru dürüst çözümler üretmeye kullansın.

Bu kapsamda ifade etmek istediğim bir husus da şudur: AKP “Bu süreçte istiklal mücadelesi veriliyor paralele karşı...” Evet, bir paralel var bu Türkiye’de. Türkiye'nin hükümranlık hakkını, millî hâkimiyetini ortadan kaldıracak şekilde terör örgütü PKK vergi topluyor, asker topluyor, okul açıyor, şehitlik açıyor, asayiş kontrolü yapıyor ve devlet yetkisinin bu ana unsurlarının tamamını Güneydoğu Anadolu’nun bazı il ve ilçelerinde uyguluyor, 5 yerde özerklik ilan ediyor. İşte paralel devlet budur. Bu devletle mücadele etmesi gerekirken bununla oturuyor, terör örgütüyle müzakere ediyor, arkasından da bağırıyor “Batılı ülkeler PKK terör örgütünü meşrulaştırmak istiyor.” diye. Meşrulaştıranın ta kendisi AKP değil mi? Meşrulaştıranın ta kendisi masaya oturmak suretiyle PKK’yla pazarlık yapan AKP değil mi? Neyin pazarlığını yapıyor? Yapılan pazarlık belli, belli, besbellidir, o da millî hakimiyet pazarlığıdır. İşte o millî hakimiyet, Kurtuluş Savaşı’yla elde edilmiş bir millet değeridir. Bu millet değerini silah tehdidi altında terör örgütüyle pazarlık etmek demek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesinin ve ondan sonra gelişmiş olan tüm değerlerinin ihlali anlamına gelir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında bu teklifle Hükûmet, iktidar partisi kendisine uygun bir yargı, bir yapılaşma yapmaya çalışıyor. İktidar, iktidar olmadan önce “Ben yasaklarla, yoksullukla, yolsuzlukla mücadele edeceğim.” diyordu. Geldiğimiz noktada ne yazık ki gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış ve yasakçı bir Hükûmet olmuş. En son biliyorsunuz, Mecliste kurulan, şüpheli bakanlarla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonu Başkanı, iktidar partisinden birisi, bir yasak kararı istedi, sulh ceza mahkemesi de verdi. Hükûmetin yasak karnesine baktığımız zaman geçmişte, 2011’de şike davasında yasak getirdi. Yine 2008’de Aktütün saldırısıyla ilgili, 17 askerin şehit olmasıyla ilgili soruşturmada yasak getirildi. Yine IŞİD’in 16 Haziranda 49 vatandaşımızı, konsolosluk görevlisini esir almasıyla ilgili yasak getirildi. Başbakanlık ofisindeki böcek davasıyla ilgili yasak getirildi. Dışişleri Bakanlığında, kendi toprağımız olan Süleyman Şah Türbesi’ne saldırıyla ilgili yapılan komployla ilgili -ne yazık ki ülkenin Dışişleri Bakanı ve diğer yetkililer işin içindeydi- yasak getirildi. Efendim, Adana’dan, Hatay’dan Suriye’ye, eli kanlı teröristlere silah taşıyan tırlarla ilgili davada yasak getirildi. Reyhanlı’da 52 yurttaşımızın yine IŞİD teröristleri tarafından katledilmesiyle ilgili yasak getirildi. 2012’de Suriye’de düşen uçakla ilgili yapılan soruşturmada yasak getirildi. Efendim, Uludere’de yine uçaklarla katledilen 35 yurttaşımızla ilgili davada yasak getirildi. Yüksekova’da askerimizin şehit edilmesiyle ilgili yasak getirildi. Bingöl saldırısıyla ilgili yasak getirildi ve en son 17 Aralıkla ilgili yasak getirildi. Neden korkuyorsunuz? Neden korkuyorsunuz arkadaşlar, neyi yasaklıyorsunuz?

Yasaklayamazsınız. Biz buradan açıklarız, Meclisten açıklarız bu kürsüden; hadi bakalım, yasağınızı deliyoruz. Adli Tıp Kurumu raporu verdi, rapor burada elimde, açıklıyorum. Alın size yasak. Yasağınızı deliyorum. Efendim ne diyor bu adli tıp raporunda? Bakanlığa bağlı adli tıp. Yakında da adli tıpla ilgili bir kanun gelirse de şaşmıyorum. Şimdiden de uyarıyorum. Efendim, 17 Aralıkta 25 Aralıktaki ses kayıtlarıyla “tape”lerin uyumlu olduğuna, herhangi bir şekilde anlam bütünlüğünü bozacak bir şekilde bir hatanın olmadığına, herhangi bir cümle ekleme ve çıkarma olmadığına ilişkin Adli Tıp Kurumu raporu. Yasağınızı deldim. Ne olacak şimdi yani?

Değerli arkadaşlar, bu şekilde yapamazsınız. Yani bu mantıkla giderseniz altında kalırsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Savcının verdiği, çöpe atılacak takipsizlik kararı. Bakın, şimdi buna dayanacak yarın, şimdiden söylüyorum. Savcı ne diyor? Savcı verdiği takipsizlik kararında bile diyor ki: “Efendim, rüşvet suçunun oluşması için anlaşmanın yapılması, işin yapılmasından önce veya en geç yapılması sırasında bu menfaatin temin edilmesi gerekir. Burada temin edilen menfaatlerin koşulları varsa irtikap veya görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.” Peki, savcı efendi, ne yaptın kardeşim, irtikaptan, görevi kötüye kullanmaktan? Bir şey yok. Yani bu kararda savcı zaten açıkça diyor ki: Burada, efendim, spesifik olarak bir iş karşılığı bu menfaatler verilmediği için ben bunu rüşvet kabul etmem ancak irtikap olabilir, 3628’e göre usulsüz hediye verme olabilir, fakat ben bunu rüşvet kabul etmiyorum. Bu nedenle takipsizlik kararı veriyorum.” Baştan sona saçma sapan… Bugün itibarıyla bu takipsizlik karanına itiraz ettim.

Zamanım yok, söyleyeceğim. Bunu demek istiyorum. Süleyman Aslan’ın evinde yakalanan paralar Süleyman Aslan’ın beyanına göre… Bu paralar yok demiyor savcı, bütün bunlar var. “Ayakkabı kutularındaki paralar var, sabittir.” diyor. Ama efendim neymiş? Bununla Osmancık’ta imam-hatip lisesi yapılacakmış, bir de Bosna-Hersek’te üniversite yapılacakmış. Sizin bir milletvekilinizin avukatı gitti dedi ki: “Bu paralar Bosna-Hersek’teki üniversiteye ait paralardır. Bana iade edin.” Savcı efendi de iadesine karar verdi. O milletvekilinin kim olduğunu biliyorsunuz, ismini vermiyorum diyorum.

Dolayısıyla, yasaklarınızı tanımıyoruz ve yasaklarınızı delmeye devam edeceğiz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgündüz.

Şahsı adına son konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Buyurun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık kırk beş gündür bu kanun teklifi yeterince değerlendirildi, hukuk camiasında tahlil edildi, tabiri caizse herkes eteğindeki taşları döktü. Burada özellikle özel kanun anlamında, bireye özel kanun çıktığından, birilerinin korunduğundan bahsedildi. Buna kısaca cevap vermek istiyorum ben.

Bireye özel kanun… Hukuk fakültesinden hatırladığımız kadarıyla biliyorsunuz, kanunlar genel düzenleyici işlemdir, nesneldir, objektiftir, dolayısıyla herkesi kapsar. Suna Kan, İdil Biret, bunlar üstün yetenekli çocuklar. Şu an müzik virtüözleri kendileri. Üstün yetenekli çocukların yurt dışına gönderilmesi için isim de kanun zaptına geçirilerek kanun çıkarılmıştır 1948 yılında. İlgilenmek isteyenler, 5245 sayılı, 1948 yılında çıkarılan Kanun.

Cumhuriyet Halk Partisi döneminde çıkan bu kanundan sonra, belki içerik olarak, belki şekil olarak özel kanun yorumları yapılsa da, hukuk tarihimize geçmiş Suna Kan, İdil Biret Kanunu, özel kanundur.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ramazan Bey, hiç olmadı yani!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu uymadı, daha uygun bir şey bul.

ALİ ÖZ (Mersin) – Yolsuzluk değil. Onunla bunu mukayese edemezsin.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

ALİ ÖZ (Mersin) – 17,25 Aralıkla ne alakası var!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Benzetmeye bak ya!

RAMAZAN CAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; makul şüpheyle ilgili 6526 sayılı Yasa, biliyorsunuz, Terörle Mücadele Kanunu’yla ilgili bir yasa. Bu yasadan önce makul şüphe şartı vardı. Fakat makul şüphe şartı sadece ihbarla, olgulara dayanmadan, kişilerin temel hak ve hürriyetleri ihlal edilerek konut dokunulmazlığı ihlal edildi. Bunun üzerine, 6526 sayılı Yasa’da somut delile dayalı kuvvetli şüpheye geçildi. Aslında burada kanun koyucunun muradı da somut delildeki olguların ve emarelerin somutluğuydu. Ancak uygulamada o hâle geldi ki ispat için gerekli… Şöyle örnek verebilirim ben: Arama, koruma tedbirlerinin en hafifi olduğu hâlde, aramadan da öte el koyma, tutuklama, hatta mahkûmiyete ilişkin sıralamada aramayla mahkûmiyete ilişkin, tutuklamaya ilişkin kriter aynı oldu. Dolayısıyla böyle bir durum olunca arama kararları verilemez hâle geldi.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kanuna uymadılar mı?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Netice itibarıyla, İstanbul Hukuk Fakültesinden hocam olan Feridun Yenisey’in bu kanunla ilgili bir açıklaması var, diyor ki hocamız: “6526 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklik koruma tedbirlerinin uygulanması için bulunması gereken şüphenin kuvvet derecelerinin yoğunluğu açısından önemli sonuçlar doğuracak niteliktedir. Zira, kişi haklarından özel hayatı ilgilendirdiği ve en son çare olmadığı için, kural olarak makul şüphenin bulunduğu hâllerde arama yapılabildiği hâlde kanun koyucu çıtayı yükseltmiş ve neredeyse tutuklama kararı verilmesi için gereken kadar kuvvetli şüphe bulunmasını, bunun da somut delile dayandırılmasını istemiştir.”

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – O teklifi kim vermiş Ramazan, kim?

RAMAZAN CAN (Devamla) – “Yani, arama kararı verilemez hâle getirilmiştir. Esasında aramanın amacı delil elde etmektir. Ortada delil varsa arama yapılması zaten lüzumsuzdur.”

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Onu siz getirdiniz, siz. Kendin verdin, kendin. Eline tutuşturuyorlar, imzalıyorsun, haberin yok!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya, sen vermemiş miydin onu?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sizi tutuklamasınlar diye siz verdiniz, siz.

BAŞKAN – Bir dinleyelim mi arkadaşlar? Sayın milletvekilleri…

RAMAZAN CAN (Devamla) – Arkadaşlar, ben Komisyonda bunu yüreklilikle değerlendirdim, dedim ki, 6526 sayılı Yasa’nın çıkmasını 17 ve 25 Aralık olayları tetiklemiştir, doğrudur dedim. [MHP ve CHP sıralarından alkışlar(!)]

FARUK BAL (Konya) – Doğru… Bravo!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bravo!

RAMAZAN CAN (Devamla) – 6-8 Ekim Kobani olayları da bu teklifin verilmesini tetiklemiştir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – İtiraf mı ediyorsun, Kobani için mi çıkarıyorsunuz? Teröristleri serbest mi bırakacaksınız?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bu doğrudur ama şunu da özellikle söylemek isterim: Ömer Süha Aldan ve Sayın Ali Rıza Öztürk de “Biz ilke adına, hukukçuluk adına 6526’yı eleştirmiştik, makul şüpheden yana durmuştuk; bugün de ilke adına, Cumhuriyet Halk Partisi, diğer milletvekilleri ne derse desin biz makul şüpheden yanayız, bu teklifi de eleştirmeyeceğiz.” demiştir.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Biz de onu eleştirmiyoruz ki!

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Biz seni eleştiriyoruz ya!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Biz sizin çelişkinizi ortaya koyuyoruz.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse mukayeseli hukukta makul şüpheye ilişkin uygulamalar nettir, Yargıtay uygulaması da nettir. Netice itibarıyla uygulayıcılardan kaynaklanan problemden dolayı eğer bir sıkıntı varsa yasa koyucu da bu sıkıntıyı çözmekle mükelleftir.

Diğer taraftan, müdafinin dosyaya erişimiyle ilgili, biz avukatlar olarak müdafinin dosyaya her zaman erişmesini isteriz. Ancak, 157’nci maddede -ceza muhakemesinin soruşturmasının gizli olduğu- savunma hakkına halel gelmemek kaydıyla sınırlamıştır.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Savunma hakkına halel geliyor şimdi ama.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Netice itibarıyla katalog suçları kapsamına alındı…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya, 17 Aralıkta serbest bıraktınız. Bakanların avukatları gitti, her şeyi aldı geldi.

RAMAZAN CAN (Devamla) – 641 sıra sayılı Kanun Teklifi’m de burada idi, bu da hayra vesile oldu diyorum…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İşiniz bitti, şimdi de…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – 285’ten ceza almış bir avukat var mı bu sürede?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Gizliliği ihlalden ceza almış bir avukat var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.

Şimdi soru-cevap işlemini yapacağız.

Süremiz on beş dakika. Yedi buçuk dakika soru soralım, geri kalan yedi buçuk dakikada da Sayın Bakan sorulan sorulara cevap verecek.

Sayın Erdoğan, buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2002’den bu yana kaç cezaevi yaptınız?

İktidara geldiğinizde cezaevlerindeki yatak kapasitesi neydi, bugün nedir?

2002’de ne kadar tutuklu ve hükümlü vardı, şimdi bu sayı nedir?

“Dünya lideriyiz.”, “Ekonomi uçtu.”, “Her sorunu çözdük.” diyorsunuz, iktidarınız dönemindeki suç ve suçlu sayısındaki artışın sebebi nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Türkoğlu…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yok, yok Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

ALİ ÖZ (Mersin) – Tanal da yok efendim.

BAŞKAN – Aa, Sayın Tanal nasıl gelmedi!

Sayın Eryılmaz… O da mı yok?

Sayın Dibek…

Teşekkür ederim Sayın Dibek, bir tek siz buradasınız.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Evet, buradayım Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bürokrat arkadaşlar burada, ben şunu merak ediyorum -ben de bulabilirim belki ama onlarda belki hazır var- Alman ve Fransız Yargıtayı ve Danıştayıyla ilgili olarak sayıları arkadaşlarımız size verirlerse, siz de bizlere sunarsanız. Evet, yani Almanya’daki Alman Yargıtayı ve Danıştayında kaçar üye var ve Fransa’daki Yargıtay ve Danıştayda -yani muadillerinde diyelim- kaçar üye var? O iki ülke ölçek olarak Türkiye’ye yakındır, o ikisi yeter.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Başbakan Başdanışmanı Etyen Mahçupyan 25 Kasım 2014’te CNN TÜRK’te Şirin Payzın’ın sorularını yanıtlarken 17-25 Aralık rüşvet yolsuzluk soruşturmaları için “İnsanların büyük çoğunluğu Türkiye’de yolsuzlukların olduğuna inanıyor, AKP seçmeninin de yarısı. Yapılan bir sürü çalışma var. AKP seçmeni parti içinde yolsuzluklara bulaşmış insanların olduğunu düşünüyor, bunlardan memnun değil ve bunların değiştirilmesini istiyor. Tersine darbe tehlikesinden kurtulmak uğruna bir süre daha yolsuzlukları taşımaya razı oldu toplum.” açıklamasını yaptı. Siz son olarak Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonunun almış olduğu bu yasaklama kararıyla bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Seyfettin Yılmaz, buyurun.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu, 17-25 Aralık asrın yolsuzluğu olarak Başbakanın Danışmanı dahi şunu söylüyor, diyor ki: “17-25 Aralıkta yolsuzluk var ama darbe de var. Vatandaş darbeye karşı Başbakanın yanında yer aldığından dolayı yolsuzluklar çok ciddiye alınmadı.” gibi bir ifade.

Şimdi gelinen nokta itibarıyla iki kere ikinin dört ettiği gibi bu yolsuzlukların da olduğu ortada. Fakat özellikle bu 17-25 Aralıktan sonra HSYK’da yaptığınız değişikliklerle atanan hâkimlerle bu işlerin kapatıldığını görüyoruz.

Gelinen noktada, bu ülkenin Adalet Bakanı olarak vicdanınız rahat mı, bu soruyu sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, KCK bir paralel devlet yapılanması mıdır? 6-7 Ekim olaylarını örgütleyenler KCK’lılar mıdır? KCK’lıların hapishaneden salıverilmeleri yasaların zorlaması sonucu mu olmuştur yoksa KCK’lıların salıverilmesi yasaların gereği olarak mı gerçekleşmiştir? KCK’nın ana sözleşmesini İmralı’daki kitle katliamcısı Öcalan mı yazmıştır? Öcalan yazdıysa onu İmralı’dan dışarıya kim sızdırmıştır, çıkarmıştır? KCK’lılar hakkında, bu sözleşme gereği yaptıkları faaliyetler dolayısıyla mı soruşturma yapılmıştır? KCK’lılar Öcalan’ın yazdığı sözleşme gereği yargılandılarsa sözleşmeyi yazan baş terörist Öcalan hakkında herhangi bir soruşturma yapılmış mıdır? Yapılmadıysa Türkiye’nin bütünlüğüne kasteden terörist başı Öcalan hakkında tahkikat başlatmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Dün geceki rekoru kırdınız Hocam. Bugün yeni bir rekor soru sormada. Bir dakika içinde… Bravo.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 17-25 Aralıktan sonra polise, bu operasyonların içerisinde yer alan polislere karşı, karşı operasyon yürüttünüz “algı operasyonu” adı altında. Dolayısıyla, benim sormak istediğim şu: 17-25 Aralıktan sonra bu tutuklamalarda görev alan kaç polise operasyon yapıldı? Bunlardan kaçı tutuklandı? Savcının tutuklama kararıyla mahkemeye sevk ettiği polisleri serbest bırakan hâkimler sizce paralel yapının üyesi midir? Bu kanun çıktıktan sonra bu hâkimlerin defterini dürecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) -Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları nedeniyle kamuoyunun gündemine gelen “tape” kayıtları ve şüpheliler arasındaki konuşma tutanaklarının Adli Tıp Kurumu tarafından daha önce iddia edildiği gibi montaj değil orijinal olduğuna karar verildi. Bu karardan sonra söz konusu dosyalar hakkında takipsizlik kararı veren savcılar hakkında Bakanlığınızca herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Yapıldıysa nasıl bir işlem yapıldı? Yapılmadıysa bununla ilgili bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci soru: Arama kararı verilebilmesi için “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” kriterinin “makul şüphe”ye dönüştürülmesinin sebepleri nelerdir? Bu değişikliğe neden ihtiyaç duyuldu? Amacınız nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özcan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben dün akşam da Sayın Bakana sormuştum, net bir cevap alamadım. Türkiye’de belki AKP Hükûmetinin en doğru yaptığı şeylerden bir tanesi adliye binalarının yenilenmesi oldu ancak benim seçim bölgem Bolu’da her nedense bu adliye binasıyla ilgili herhangi bir yenileme çalışması somut olarak bir noktaya ulaşamadı. Ben dün akşam da sordum, daha önce Komisyonda da sordum Sayın Bakanım. İlçelerdeki bazı adliyeler kapatıldı, merkeze de bağlandı. Gerçekten, meslektaşlarımız, hâkimler, savcılar, avukatlar herhangi bir şey yapamaz hâle geldiler binanın fizikî koşulları sebebiyle. Ne zaman somut olarak biz Bolu’da adliye binasının temelini atacağız? Bu sorunun net bir cevabını istiyorum.

BAŞKAN – Dilek Akagün Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki gün önce Bülent Arınç toplantıda HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’a yüklenerek, yaptığı açıklamaların Abdullah Öcalan’ı zor durumda bıraktığını, Öcalan’ın bile talep etmediği… “Öcalan’la Hükûmet olarak görüşmediğimiz, MİT’in bu görüşmeleri yaptığı bilindiği hâlde onun taleplerinin dışında birtakım şeyleri ileri sürmek suretiyle Öcalan’ı zor durumda bıraktığınızı bilmiyor musunuz? Siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan’ı itibarsız hâle getirmek istiyorsunuz?” gibi sözler söyledi. Şimdi, bir Adalet Bakanı olarak ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmiş olan Abdullah Öcalan’ın itibarsızlaştırılması gibi bir tavra siz de katılıyor musunuz? Çok itibarlı mı buluyorsunuz? Zor durumdan kurtarmak amacıyla ne gibi çalışmalarınız var? Bülent Arınç’ın görüşlerine katılıyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Erdoğan “2002’den bu yana kaç cezaevi kapandı, açıldı?” sorusunu sordu. 2002 dâhil, bugüne kadar 94 tane cezaevi açılmış ama bu süre içerisinde de 247 tane cezaevi kapatılmış, bunu ifade edebilirim. Şu anda 156.232 tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde var. Tabii, cezaevlerindeki tutuklu, hükümlü sayılarında artış var. Bu çok açık, net ortada. Bunun da değişik nedenleri var. Sadece suç işleme oranının artması değil, yeni Ceza Kanunu ceza miktarlarını artırdı, bir. İkincisi, eskiden cezaların infazı yüzde 40’tı, şimdi cezanın üçte 2’si infaz ediliyor. Tabii, infaz süreleri oldukça artırıldı, içeride insanlar daha fazla kalıyorlar. Bu da diğer bir etken. Tabii, yeni suç türleri ortaya çıktı. Bunlar nedeniyle de mahkûmiyetlerde artış var. Öte yandan, dosyaların karara bağlanma konusu hakeza bunlar da artışa neden olan hususlar. Daha bunun pek çok nedeni var. Bir de suç ve suçluyla mücadele konusunda tabii daha aktif bir yapı da ortaya çıktı. İmkânların artması, delilleri toplama konusundaki teknolojik gelişmeler de bunda etken ama daha pek çok neden var. Bunu özellikle ifade etmek isterim.

Şu anda cezaevlerimizde kapasitenin üstünde bir doluluk oranı var, bunu biz de fark ediyoruz. Bu oranları daha iyi bir noktaya çekmek için de çalışmalarımız devam ediyor. İnşaatı bitmek üzere olanlar var, devam edenler var, proje aşamasında olanlar var. Biz oradaki doluluğun makul bir seviyede olmasını ve herkesin daha rahat bir ortamda cezasını çekmesini arzu ediyoruz. Bunun için de Bakanlık olarak çalışmalarımız devam ediyor. Bir tanesi bu.

Öte yandan, Sayın Dibek bir soru sordu. Ben onun cevabını alınca sizinle paylaşacağım, arkadaşlarımız takip ediyorlar.

Sayın Acar’ın sorduğu soru. Tabii bir başdanışmanın açıklamasıyla ilgili sorular sordu ama onun cevabını siz oradan alırsanız daha iyi. Çünkü ben Bakan olarak bir başdanışmanın görüşlerini tevil etmek, açıklamak, ona destek vermek, falan demek gibi bir makamda değilim ancak sizin bu sorunuzla irtibatlı başka arkadaşlarımızın da benzer nitelikte soruları oldu 17 Aralık, 25 Aralıkla ilgili. 17 Aralık, 25 Aralık hadiselerinin ne olduğu konusunda herkes farklı bir değerlendirme yapıyor. Bazıları bunun bir yolsuzluk operasyonu olduğunu söylüyor, bazıları bunun bir darbe teşebbüsü olduğunu söylüyor, bazıları bunun Hükûmeti indirmek veyahut da başka bir şekilde itibarsızlaştırmak için planlı, düzenli bir operasyon olduğunu.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sizin vicdanınız ne söylüyor Sayın Bakan?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Herkes farklı bir noktadan bakıyor.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Vicdanınızı sordum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama, bu noktada işin doğrusu ne zaman ortaya çıkacak? Elbette yargılamadan sonra çıkacak ve bunun üzerindeki siyasal rekabet konusu, bu konular yapılırsa bundan herkes zarar görür.

Bakın, manşetler atılıyor. İnsanlar otuz yıl, kırk yıl, elli yıl, yetmiş yıl uğraşıyor, bir itibar kazanıyor. Milletvekili olarak, bakan olarak, insan olarak hepimizin onuru kıymetlidir. Ama gazetenin biri bir gün bir manşet atıyor, o manşetin yaptığı tesiri Türkiye'nin bütün hâkimleri bir araya gelip berat kararı verse o manşeti oradan silemiyor. Onun için insanların itibarını, onurunu, haysiyetini herkesin koruması, gözetmesi lazım; bu Parlamentonun daha fazla gözetmesi lazım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Önce herkesin kendisinin gözetmesi lazım, önce kendisinin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Soruşturmanın gizliliği çok önemli. Bunun en önemli nedeni şu: Lekelenmeme hakkının gereğidir. İnsanlar soruşturulurken eğer aleniyet olursa -belki takipsizlik çıkacak, belki dosya ileri gitmeyecek- oradan lekelenmesinler ama masumiyet karinesi de var yargılanmayla alakalı.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Balyoz davasında niye düşünmediniz Sayın Bakan?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, biz, bakın, hem lekelenmeme hakkı çiğneniyor, hem masumiyet karinesi çiğneniyor ve hepimiz diyoruz ki: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu kabul edilemez.” Öte yandan da insanları yargıladık, iddiayı tanzim ettik, kestik faturayı, cezayı da infaz ediyoruz.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Balyoz’da, Ergenekon’da nasıl oldu Sayın Bakan?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen de onu yapıyorsun.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, ben, Balyoz, Ergenekon’da da benzer lafları söyledim, tutanaklar şahittir. Toplum ikiye bölündü; yarısı suçlu, yarısı suçsuz. Ben bunun ikisinin de yanlışlığını defalarca söylemiş insanlardan bir tanesiyim. O dönemde de bu ikiye bölünme yanlıştı, şimdi de yanlış. Bizim, hepimizin gerçeğin peşinde olmamız lazımdır.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hadi ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Eğer bir ülkede herhangi bir grubun ülkenin Hükûmetine karşı yargının içerisinde kendisine yakın olan kişileri kullanarak bir iş yapmaya teşebbüs ettiğine dair iddialar varsa bunu hepimizin dikkate alması lazım. Yargı bağımsız olacak, tarafsız olacak; bu, hukuk devletinin olmazsa olmazı ama bu bağımsızlık, tarafsızlık hiçbir şeyle bağlı olmamak anlamına gelmez.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Bakan, savcıları telefonla arayan sizdiniz ama.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Olacak, olacak, bağımsız değil, olacak.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Anayasa’yla, kanunla, hukukla ve bunlarla uygun vicdanla bağlılığı ifade eder, bunun dışındaki bağlılıkları reddeder. Eğer bir ülkenin hukukunu uygulayanlar içerisinde bu bağlılıkları hâkim ve savcılar uygularsa yani Anayasa, kanun, hukuk ve bununla uyumlu vicdani kanaatleriyle karar verirlerse hukuk devleti orada güçlü olur, burada tereddüt olursa hepimizin şikâyeti artar. Onun için, Hükûmeti bu olaylar üzerinden yıpratmak için görüşler ileri sürülebilir ama yargının, ülkenin içerisinde görev yapan bazı kamu görevlilerinin Anayasa ve yasayı tanımayan bir şeyi ortaya çıkarsa o zaman hep beraber onun karşısında da birlikte olmamız lazım. Bakın, soruşturmalar başladı.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Savcıları değiştiriyorsunuz efendim.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Soruşturmalar başladı. Soruşturmaları başlatanlar cumhuriyet savcıları, herkes…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Öncekileri niye değiştirdiniz? Onlar savcı değil mi?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, izin verirseniz sadece şunu söyleyeyim.

BAŞKAN – Buyurun, cümlenizi bitirin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Savcıların iddianameleri ve hazırlıklarına herkes değer verdi ama soruşturmanın devamında da başka savcılar bunlarla ilgili kararlar verdi, takipsizlik kararı. Şimdi, soruşturmayı başlatan savcılar doğru, dürüst, hakka, hukuka uygun; soruşturmayı nihayetlendiren savcılar ise tam tersi, böylesi bir algı.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Ne olacak?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O da savcı, o da savcı, onun görüşü niye çok kıymetli, öbürününki niye, onun kararı niye öyle, öbürününki niye öyle; bu tamamen siyasi duruşla ilgilidir.

Soruşturma Komisyonunun gizlilik kararı… Soruşturma komisyonları, hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki bir adli soruşturmayı savcı gibi Meclis adına yürüten komisyondur. Savcılık vazifesi yapıyor, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu soruşturma sürecinde uyguluyor. Soruşturma gizlidir. Eğer böyle bir gizlilik ihtiyacı duyduysa öyle bir karar talep edebilir, hâkim de böyle bir karar verebilir. Bu talep, bu karar hukuka uygun mu değil mi, ona bakmamız lazım. Bu, hukuka uygun. İnsanların onurunu, haysiyetini siyaseten de olsa ayaklar altına almak hiçbirimize yakışmaz diyorum.

Ben tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Size göre uygun, sizin hukukunuza göre uygun.

BAŞKAN – Sayın Özgündüz, buraya gelip konuşabilirsiniz Sayın Bakanla. Oradan bağırmanıza gerek yok.

27’nci maddede üç adet önerge vardır. Üç önerge de aynı mahiyettedir. Okutuyorum, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 27’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                                     Sebahat Tuncel       Iğdır                     İstanbul                                            İstanbul

                    Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

                      Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz                                         Münir Kutluata      Kütahya                Afyonkarahisar                                      Sakarya

                   Emin Çınar

                   Kastamonu

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                                      Ömer Süha Aldan     Uşak                    Zonguldak                                            Muğla

                      İsa Gök                                         Turgut Dibek                                   Ali Rıza Öztürk

                      Mersin                                            Kırklareli                                             Mersin

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde Sayın Münir Kutluata konuşacak, Sakarya Milletvekili.

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama organı olarak çıkardığı kanunlarla Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk devleti niteliğini geliştirmek, adalet sistemini daha sağlam hâle getirmekle yükümlüdür. Yüce Meclis olmasının sebeplerinden bir tanesi de budur. Ne var ki bu yüce Meclis, AKP iktidarının elde ettiği sayısal üstünlük nedeniyle görevini yapamamaktadır. Kanun tasarı ve teklifleri çıkarılırken yasaların birinci derecedeki maksadının AKP iktidarını yasal sorumluluktan kurtarmak olduğu görülüyor. Bu yüzden kanunlarımızda geliştirici düzenlemeler yapılamıyor, hukuk düzenimiz ve kanunlarımız mefluç hâle getiriliyor, mevzuatımız geliştirilmiyor, tahrip ediliyor.

Yasalar çoğu hâlde “torba yasa” şeklinde getirilerek birbiriyle hiç ilgisi olmayan maddelerin aynı yasa içinde yer alması nedeniyle ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmesinin önüne geçiliyor. Bir bütünlük içinde ele alınmadığı için çoğu maddenin yasaya monte edilmesindeki özel amaçlar gözden kaçırılıyor.

Diğer taraftan, en sıradan düzenlemeler bile temel kanun niteliğine büründürülerek maddelerin ayrı ayrı görüşülmesinin önüne geçiliyor. Çoğu hâlde, bazı kabul edilebilir maddeler ile yasanın adrese teslim özel amaçları perdelenmektedir. Âdeta, her yasal düzenlemenin en azından bir bölümü iktidar mensuplarının ve suça bulaştırdığı kamu görevlilerinin izlerini kaybettirmeye matuftur. Şimdi benzer bir uygulamayla daha karşı karşıyayız. Esas amacın, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek yargı organlarının iktidarın icraatlarının idari ve adli sorgulamasını yapamayacak şekilde sulandırılması olduğu görülüyor.

Üzerinde söz aldığım 27’nci madde diyor ki: “2797 sayılı Kanun’un 59’uncu maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.” 59’uncu madde ise, yürürlükten kaldırılan bu madde adli yılın açılışıyla ilgilidir, “Her adli yıl Ankara’da bir törenle açılır.” diyor, yürürlükten kaldırılan budur. Adli yıl açılış günü ve açılış töreni bir anlamda Türk yargısının bağımsızlığını kutlama günüdür. Açılış törenleri sadece Ankara’da yapılmıyor, barolar aracılığıyla illerde de yargının bağımsızlığına, adaletin önemine vurgu yapan törenler düzenleniyor. Açılış günü ve törenleri, siyaset dışı kalmaya gayret eden yargının temsilcileri vasıtasıyla hukuk devletinin ve kuvvetler ayrılığının öneminin vurgulandığı adalet camiasının problemlerinin dile getirildiği bir platform niteliğindedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara gelişinin 13’üncü yılında bu açılış günü törenini neden lağvediyor? Geride kalan on iki yıl içinde Türkiye’de neler oldu da bu ülkenin Başbakanları, Adalet Bakanları, hatta Cumhurbaşkanları bağımsız yargının temsilcilerinin ev sahipliği yaptığı toplantılara katılamaz hâle geldiler? Mademki iş bu noktaya geldi adli yıl açılışı törenlerinin iptali neyi çözecektir? Adil Türk yargısını AKP iktidarının emrine sokuyor olma gerçeğini ortadan kaldıracak mı? İktidarın içine battığı yolsuzluk bataklığını gizleyecek mi? İktidarın bölücü politikalarının ve ülkeyi kardeş kavgasına sürükleyen uygulamalarının hesabını vermekten kurtaracak mı? Hepsine verilecek cevap “Hayır.”dır. Peki, ne işe yarayacak? Sadece iktidarın yaptıklarının yüksek yargı tarafından yüzüne vurulmasından kurtaracak. O zaman iktidara tavsiyede bulunmak lazım: Aklınızı başınıza toplayın ve içine düştüğünüz yolsuzluk ve bölücülük bataklığından bir an önce çıkın. Yüksek yargının bulunduğu bir tören ortamında yaptıklarınızın dile getirilmesine bile katlanamadığınıza göre bunların hesabının sorulacağı bir bağımsız yargı ortamında durumunuzun ne olacağını gözden geçirmenizde yarar olduğunu söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önerge üzerinde Sayın Gökhan Günaydın konuşacak, Ankara Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, biraz evvel burada kişilerin onurlarıyla, itibarlarıyla ilgili bazı sözler söylendi. Aynen katılıyorum, kişinin onurunu ve itibarını korumak son derece önemlidir ancak bu konuda ilk görev kişinin kendisine düşer. Bir siyasetçi, hangi siyasal partiye ait olursa olsun, kazancının ve mal varlığının son kuruşuna kadar hesabını her sorana büyük bir açık yüreklilikle vermek zorundadır. Kimse siyasetten zengin olamaz, kimse siyasetten zengin olurken çeşitli kurumların arkasına saklanamaz.

Şimdi, masumiyet karinesinden söz ediyor Sayın Bakan. Elbette masumiyet karinesi hepimizin bildiği bir genelgeçer ilkedir. Ben yirmi yıllık hukukçuyum. Hukuk kitaplarının tamamında eğer bağımsız yargıdan, tarafsız yargıdan söz etmek istiyor isek yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki baskısını engelleyecek mekanizmaları kurmak gerektiğinden söz edilir. Eğer siz bağımsız yargı, tarafsız yargıdan yanaysanız yapmanız gereken ilk iş, müsteşarınızla beraber Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan istifa etmektir. İstifa ederseniz o zaman biz kendimizi yargıya teslim edebiliriz, haklarında yolsuzluk iddiaları olan siyasetçileri yargıya teslim ederiz, sonucunu bekleriz ama siz o yargıyı böylesine biçimlendirirken “Masumiyet karinesini bir bekleyelim, bakalım ne diyecekler.” diye kimse düşünmez.

Ben buradan bir kez daha ifade ediyorum: Eğer bir kişinin yatak odasında, bilmem kaçıncı katta 7 tane yazar kasa ya da çelik kasa çıkıyor ise, taktığı saatin hesabını veremiyor ise, çikolata kutularıyla parayı cebe atıyor ise kimse bana masumiyet karinesinden söz etmesin kardeşim. Bunları böyle görmek ve böyle anlamak gerekir.

Şimdi, 146’ncı yıl dönümünde Danıştayın bir tören gerçekleşti ve bu törende dönemin Başbakanı, Türkiye Barolar Birliği Başkanının konuşmasını beğenmedi diye sonraki Yargıtay törenine gitmeyeceğini ifade etti. Yargıtay Başkanlar Kurulu, Yargıtay Başkanı, “Başbakan o törene gelmeyebilir. Bu, bizim 1943 yılından beri süren geleneğimiz. Dolayısıyla, Barolar Başkanı elbette bu törene gelecektir.” diyemedi. Ne dedi biliyor musunuz? “Gidelim, Başkanlar Kurulunda konuyu bir görüşelim.” dedi. Keşke böyle demeseydi; keşke yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığına önce kendisine saygı duyarak sahip çıkabilseydi. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, Başkanlar Kurulundaki görüşmeleri basına yansıdığı kadarıyla biliyoruz. 27 üye “evet” diye oy kullanırken 14 üye diyor ki: “Siyasetle aramızı düzeltelim, Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu geniş olanaklara biz de sahip olalım.” Bakın, eğer bu sözler doğruysa, Yargıtay Başkanlar Kurulunda bu sözler konuşulmuş ise hiç kimse Türkiye’de yüksek yargının da bağımsız olduğundan bize söz etmesin.

Bugün bir teklif getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “1943 yılından beri devam eden bu retoriği ortadan kaldıracağım.” Yani, adli yıl törenleri artık yasal dayanaktan yoksun kalacak. Ben şöyle söyleyebilirim normal, olağan bir ülkede yaşasaydım: Ne olur ki? Önemli olan gelenektir, yasada yazmasa da adli yıl törenleri böylece sürer gider. Hayır, amacınızın ne olduğunu biliyoruz. Bu düzenlemeyi size dayatan bugünkü Cumhurbaşkanının bir tek amacı var; bir başkasının, yüzüne kendisini eleştirmesine tahammül edememesi, eleştirel akla dayanamaması ve yüzüne karşı gerçeklerin çarpılamaması.

Bakın, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Genel Kuruluna gidiyor Başbakanken, her seferinde diyor ki: “Acil bir konuşmam var, görüşmem var, konuşma yapacağım, gideceğim.” Oysa devlet geleneği nedir? Herkesi dinlersiniz, sonra Başbakan çıkar, konuşur. Her seferinde aynı mazeretle bir Başbakan çeker gider mi? İşte, bu tavır bu görüşmelere de yansımıştır ve siz şimdi bize bir yasa teklifi getiriyorsunuz. Bir arkadaş da diyor ki: “Kişiye özel kanun çıkmaz.” Kişiye özel kanun, üzülerek söylüyorum ki, bu yasama döneminin alışkanlığı hâline gelmiştir, artık bu alışkanlıktan lütfen kurtulun.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

28’inci maddede üç adet önerge vardır, bu önergelerden ikisi aynı mahiyettedir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 28 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

                        Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

            Sırrı Süreyya Önder                                                                                           Erol Dora

                     İstanbul                                                                                                      Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                 Turgut Dibek

                        Uşak                                                Muğla                                             Kırklareli

              Ali İhsan Köktürk                                     İsa Gök                                         Tanju Özcan

                   Zonguldak                                           Mersin                                                Bolu

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge, Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 28. maddesinin Anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

                       Konya                                              Kayseri                                       Afyonkarahisar

               Mustafa Kalaycı                                     Alim Işık                                         Emin Çınar

                       Konya                                             Kütahya                                          Kastamonu

                Münir Kutluata

                     Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, Anayasa, bir kırımızı ışık yakmıyor, katılmıyorum.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesi vesilesiyle söz aldım. Sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifinde “noterlik” konusunu düzenleyen maddeler var, hâkim ve savcıların aylık gelirleriyle ilgili düzenlemeler var ve nihayet, iktidarın esas amacına hizmet eden düzenlemeler var.

Kanun teklifini iki ana bölüme ayırabiliriz: Perdeleme maddeleri ve esas gaye maddeleri. Eğer ayrı ayrı getirilseydi hem noterlerle ilgili düzenleme hem de hâkim ve savcılarımızın gelirlerinin iyileştirilmesiyle ilgili düzenleme, gerekli geliştirmeler de yapılarak geçmiş olacaktı. Esas amaç da ciddi tartışmalara konu edilerek belki tahribatın önüne geçmek mümkün olacaktı. Öyle olmadı, yapılması gereken iyileştirme, yapılmaması gereken tahribatı gizlemek için kullanıldı.

Biz, MHP olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak noterlikle ilgili düzenlemeye katılıyoruz, hâkim ve savcıların maaş düzenlemesini destekliyoruz. Bu arada, bunun HSYK seçimlerine malzeme yapılmasını kınıyoruz. Aynı zamanda, bariz bir adaletsizliğin giderilmesi için mahkemelerden hapishanelere kadar hizmet gören bütün yardımcı adli personelin faydalanmasını istiyoruz.

Danıştay ve Yargıtayın sulandırılarak asıl fonksiyonlarını yerine getiremeyecek hâle düşürülmesine çok ciddi itirazlarımız var. Bu düzenlemelerin yolsuzluklardan aklanmamış, adaletin karşısına çıkmamış iktidarın, hâkim ve savcıları dağıtma, mahkemeleri baskı altına alma çabalarının devamı olduğunu görüyoruz. Bu çabanın, yargının beyni durumundaki HSYK’dan sonra yüksek yargıya kadar ulaştığı ve tekraren devam ettiği görülmektedir.

Danıştayın GalataPort ihalesinde yürütmeyi durdurma kararı vermesi üzerine, Sayın Cumhurbaşkanı, 24 Kasım tarihinde “Hukuk başka bir şey, yasa başka bir şey.” diyor. Biz de tam bunu söylüyoruz. Yasalar, hukuka uygun olursa ayrı şeyler olmaktan çıkarlar, yasalarla adil bir hukuk düzeni oluşturulmuş olur. Her türlü hukuksuzluğun önünü açan bu yasal düzenlemelerden vazgeçin, yasalarımızı tahrip ederek ülkeyi hukuksuz hâle getirmeyin.

Sayın Cumhurbaşkanı, hâkimlerini vatan hainliğiyle itham ettiği Galataport kararını veren mahkemeyi neden hedefine aldı? Cevabını burada görüyoruz. Şimdi, bu yasayla Danıştay da iktidarın akçeli işlerini durduramayacak hâle getiriliyor. Bu durdurma, Galataport’la ilgili üçüncü durdurmadır. Sadece bu konuyu bile ele alsanız, hukuk sisteminin neden sistematik olarak yozlaştırılıyor olduğunun farkına varırsınız.

Birinci durdurma 2005 yılında, ikincisi ise 2009 yılında gerçekleşmişti. Birinci durdurma kararı sırasında zamanın Maliye Bakanı Unakıtan, Galataport’u, ödemesi kırk dokuz yıla yayılacak şekilde iş adamı Sami Ofer’e vermiş ve iş adamına bunu verme şekliyle ilgili -görüşmelerin otel odalarında, gece yarısı bakanlıklardan yapılmasından ötürü- büyük tenkitler almıştı. O dönemde dönemin Başbakanı, Ofer’le görüşüp görüşmediği, tanışıp tanışmadığı konusundaki sorulara, gündüz, onu tanımadığını, gece, bir televizyon programında ise onunla görüştüğünü söylemişti.

Değerli milletvekilleri, bakın, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Galataport ihalesini durduranların ihanetle suçlanması karşısında 2009 yılında “O ihaleyi durduran benim, o durdurma kararını uygulayan benim, Galataport, cumhuriyet tarihinin en büyük vurgun, soygun ve imar rantı projesiydi.” şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Bildiğiniz gibi, hatırlayacağınız gibi, o tarihten sonra, bu mahkeme kararını uyguladıktan sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi içinde tutunamamıştı. Şimdi, Danıştayın bu hâlde bile bu yasalarla fonksiyonsuz hâle getirilmesi çabası ile Galataport meselesini bile yan yana koysanız, iktidarın durumu ortaya çıkıyor.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 28 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

                        Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

               Ertuğrul Kürkcü                                     Erol Dora

                      Mersin                                              Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

         Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

                        Uşak                                             Zonguldak                                            Muğla

                 Turgut Dibek                                         İsa Gök                                       Ali Rıza Öztürk

                    Kırklareli                                            Mersin                                              Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, ben burada bu yasa görüşülürken sık sık sorulan 17 Aralık veya 25 Aralık soruşturmalarını sormayacağım. Şu konuşmamda kaçak saraydan da bahsetmeyeceğim ama Sayın Bakan buradayken ben de sormak istiyorum: Türkiye’de gerçekten adalet var mı? Milletvekili olarak bunu ben soruyorum. Sayın Bakan, ben bunu niye soruyorum biliyor musunuz? Hani bir 7 Şubat süreci var Türkiye’de, her dosya şimdiye kadar el altından basına servis edildi veya kamuoyu bir şekilde bilgilenmiş oldu ama şu MİT Müsteşarını neredeyse tutuklanmaya götüren süreçle ilgili olan bu dosyayla ilgili herhangi bir şey ortaya çıkmadı. Hatta öyle gizli bir dosya ki, arkadaşlar, bilmiyorum biliyor musunuz, bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir milletvekili olarak kürsüden söylüyorum, Meclis kürsüsünden: Ben bu dosyasının müştekisiyim, MİT Müsteşarı hakkında suç duyurusunda bulundum Oslo süreciyle ilgili, Oslo toplantılarıyla ilgili; bunun suç olduğunu iddia ettim ve müşteki olarak adımı da yazarak dilekçeyi imzalayarak suç duyurusunda bulundum. Sonrasında, bu soruşturma dosyasının başka dosyalarla birleştirildiği ortaya çıktı. Ankara’da özel yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hüseyin Görüşen diye bir savcımız vardı, bir gün onunla konuştum. “Evet, siz bu dosyanın müştekisisiniz.” dedi. Ancak, aradan bu kadar zaman geçti, üç yılı aşkın bir zaman geçti, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir milletvekilinin müşteki olduğu dosyayla ilgili olarak “Ya kardeşim, sen müştekisin, nedir şikâyetin? Sen neden MİT Müsteşarı hakkında suç duyurusunda bulundun? Şu şikâyetlerini bir dinleyelim senden.” diyen olmadı. Diyen olmadı Sayın Bakan. Hatta, ben bu dosyanın suretini istedim, müşteki olarak görmek istiyorum, en azından bana bunu verin dedim. “Olmaz.” bile demediler. Hatta ben geçenlerde basında bir şey okudum; bu dosyayla ilgili takipsizlik kararı yani kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş. Ya, bu karar da bana tebliğ edilmedi. Şimdi, böyle bir şey olur mu?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mahkeme yapılmış mı Tanju Bey, onu söyle sen. Hakikaten mahkeme yapılmış mı?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, Türkiye Cumhuriyeti milletvekili olarak kürsüden söylüyorum, müştekisi olduğum bir dosyayla ilgili olarak ifademe başvurulmadı, “Sen ne diyorsun?” denilmedi. Hatta, bir kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş “Müşteki olarak sana bunu tebliğ ediyoruz.” bile denilmedi.

Bakın, Sayın Bakanım, yarın sizinle bir randevumuz var, ben sizden istirham ediyorum, lütfen şu dosyayla ilgili en azından şu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın bir suretini bana verin, itiraz hakkım var mı, yok mu buna bir bakayım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen de mi adalet istiyorsun Tanju Bey?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili, Ali Özgündüz’le ilgili en azından şu yazılmış: “Müştekinin itiraz hakkı olmadığı için kararın kendisine tebliğine yer olmadığına…” En azından benimle ilgili böyle bir şey yazıldı mı, bunu da merak ediyorum.

Arkadaşlar, bakın, Türkiye’de adalet olmadığını iddia ediyorum ve somut olarak bir olaydan bahsederek bunu söylüyorum. Bazı arkadaşlarımız gülüyor ama bunda gülünecek bir şey olmadığını da ifade etmek istiyorum. Yarın bir gün benim bu sözlerimi, yaşayacağınız olaylarla ilgili, inşallah hatırlamak durumunda kalmazsınız. Atalarımızın söylediği gibi “Keser döner sap döner, bir gün hesap döner.” İnşallah, bunu hatırlamak zorunda kalmazsınız.

Bir de Sayın Bakan buradayken bir şey daha sormak istiyorum, benim aklıma takılıyor: Türkiye’de son zamanlarda bazı dizilerle, televizyon dizileriyle bir algı yönetimi oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Söyleyeceğim isimlerini de: “Kurtlar Vadisi” diye şu anda yayında olan, şu anda yayınlanan bir dizi var. Uzun süredir Hükûmetiniz bu dizi aracılığıyla bir algı yönetimi oluşturuyor. Bir de Star TV’de “Reaksiyon” isimli bir dizi başladı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz izlemiyoruz, sen nasıl izliyorsun ya?

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Ben çok merak ediyorum ve samimi olarak soruyorum: Bu dizilerin senaryosunu Millî İstihbarat Teşkilatı mı yazıyor? Hükümetiniz mi yazdırıyor? Kültür Bakanlığı aracılığıyla bu dizilere maddi destek sağlıyor musunuz? Gerçekten, bu dizilerin böyle bir misyonu var mı, yok mu, bunun cevabını sizden samimiyetle duymak istiyorum. Dünyada bu ilk. Hükûmet bir süreç yürütüyor, bu süreçle ilgili kamuoyu desteği alabilmek için diziler aracılığıyla, çok izlenen diziler aracılığıyla bir algı yönetimi oluşturmaya çalışıyor, buna dikkat etmenizi istiyorum. Bu dizileri iki bölüm arka arkaya izlediğinizde aslında ne demek istediğimi de anlayacaksınız.

Ben, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

29’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 29. maddesine eklenen b) bendinde bulanan "otuz beş" ibaresinin "otuzbeş" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

                       Konya                                              Kayseri                                       Afyonkarahisar

               Mustafa Kalaycı                                     Alim Işık                                         Emin Çınar

                       Konya                                             Kütahya                                          Kastamonu

        Hasan Hüseyin Türkoğlu

                    Osmaniye

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 29. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 29- 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8. Maddesinin c) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.

"İdari Yargı adayları için; hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk fakültesini bitirip de Türkiye'de hukuk fakülteleri programlarına göre eksik kalan derslerden, sınava girip başarı belgesi almış bulunmak"

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                 Turgut Dibek

                        Uşak                                                Muğla                                             Kırklareli

              Ali İhsan Köktürk                                     İsa Gök                                       Ali Rıza Öztürk

                   Zonguldak                                           Mersin                                              Mersin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 29 uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder                  Sebahat Tuncel

    Iğdır                                                                   İstanbul                                            İstanbul

Erol Dora                                                         Ertuğrul Kürkcü

  Mardin                                                                  Mersin                                                   

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 29. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 29- 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8. Maddesinin c) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.

"İdari Yargı adayları için; hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk fakültesini bitirip de Türkiye'de hukuk fakülteleri programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarı belgesi almış bulunmak"

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Dilek Akagün Yılmaz konuşacak.

Buyurunuz Sayın Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben buradan bir uyarıda bulunmak istiyorum önergemiz üzerinde konuşmadan önce. Bu kanunun, şu anda görüştüğümüz teklifin 6’ncı maddesinde, biliyorsunuz, noterlerin elektronik işlemleriyle ilgili bir düzenleme yapıldı. Bugün de gazetelerde bir haber var, MERNİS sistemi çökmüş, 130 milyon kayıt, şu anda tehlike altında. Nüfus sistemimiz çöküyor yani. Şimdi, biz de buradan uyardık, “Elektronik ortamda yapılan noterlik belgelerinin mutlaka fiziki ortamda da hazırlanması gerekir.” dedik. Ben, Sayın Bakandan rica ediyorum -dinlemiyor bizi ama- lütfen o maddede -yeniden, tekriri müzakere yoluyla- elektronik ortamda hazırlanan belgelerin fiziki ortamda hazırlanması için gereken düzeltmeyi yapalım diyorum ve uyarımı yapıyorum bu gazete haberinin üzerine.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Fiziki ortamda da hazırlanıyor onlar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Zaten olacak.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Şimdi, özellikle, bugünkü verdiğimiz önergeye gelince, 655 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 29’uncu maddesi üzerindeki değişiklik önergemizde ise şunu öneriyoruz biz: Özellikle idari yargıya alınan hukuk fakültesi mezunu dışındakiler yani siyasal, iktisat, işletme gibi, hatta açık öğretim fakültelerinden alınan insanlar idari yargıda yargıçlık görevi yapıyorlar. Bu ise gerçekten yargıçlık göreviyle uyuşan bir şey değil. Böylesi bir şeyin olmaması lazım. Geçmişte belki hukuk fakültesi öğrencileri yeterli değildi, hukuk fakültesi mezunları yeterince başvurmuyor olabilirdi ama şimdi binlerce hukuk fakültesi mezunu var. Bunlar dururken, yargıçlık hukuki bir olaydır yani hukuki muhakeme konusunda ve hukuk bilgisi olmayan kimselerin, diğer işletme, iktisat vesair gibi üniversite mezunlarının idari yargıda görev alması doğru bir şey değildir. Bu nedenle biz önergemizin kabulünü diliyoruz.

Onun ötesinde, bu madde aslında AKP’nin yargıda kadrolaşmasının bir başka unsurunu taşıyor. Avukatlıktan yargıçlığa geçmek isteyenlerden beş yıl görev yapanlar geçiyordu şimdiye kadar ama bu maddedeki değişiklikle üç yıl görev yapanlar geçebilecek. Bu ise hepimizin bildiği gibi önümüzdeki iki yıl içerisinde 8 bin hâkim ve savcı alınmasını gerektirecek. Bu durumda üç yıl avukatlık yapanlar mesleğe alınacakları için ve daha çok mülakatla alınacakları için bu sefer AKP’nin kadro yaratma anlayışının biz burada tezahürü olarak görüyoruz. O nedenle de avukatların beş yıl fiilen avukatlık yapmadan alınmasının doğru bir yaklaşım biçimi olmadığını düşünüyoruz. O nedenle de madde metninden onu çıkardık. Hukuk mezunlarının, idari yargıda sadece hukuk fakültesi mezunlarının olması gerektiği konusunda talebimizi yineliyoruz. Pek çok hukuk fakültesi öğrencisi de hepimize dilekçeler gönderdiler, “Lütfen, bizim önümüzü tıkamayın.” diye.

Bir başka konuda da yeniden sizlere bir bilgi vermek istiyorum. Bundan sonra bir madde ihdası vardır. Biz özellikle Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 9 (a) maddesi çerçevesinde mülakat kurulunun değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Madde ihdasında konuşma şansımız olmadığı için onunla ilgili konuşuyorum. Bütün olay -yargının siyasallaştırılması, bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybetmesi- aslında genç savcı ve hâkim adaylarının ya da avukatlıktan geçenlerin alındığı Mülakat Kurulundan geçmektedir. Özellikle Mülakat Kurulu bağımsız, objektif kriterlere göre davranmadığı için, daha çok, birikim, donanım ve muhakeme yeteneğine bakmayıp politik tercihlerine baktığı için işte balık baştan kokuyor. İlkin alınan genç savcı ve hâkimler, işte hepinizin bildiği gibi önümüze paralel yapı olarak da çıkabiliyor. O nedenle, biz, Mülakat Kurulunun değiştirilmesi gerektiğini, 2, Adalet Bakanlığından; 2, Adalet Akademisinden; 3, Barolar Birliğinden; 1 de bunun yanında noterlerden; 1 de on beş yıllık akademisyenlerden seçilmesi gerektiğini öneriyoruz. Ayrıca, Mülakat Kurulunda yapılan bu sınavın kesinlikle görüntülü olmasını ve yargı yolunun açık olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu, çok önemli bir şey.

Bakın, hangi iktidar gelirse gelsin… Geçmişteki iktidarlar da aynı hatayı yapmıştır, sizler de aynı hatayı yapıyorsunuz. Hata yaparak politik tercihlerine göre almış olduğunuz o genç hâkim ve savcılar, bugün istenilmeyen şekilde paralel yapı diye önümüze koyduğunuz ve farklı bir örgütlenme içerisinde -hukuki değil- sadece bir yerlere bağlı olarak işlem yapıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Biz hiçbir şekilde bir yerlere bağlı olmaksızın hukuki formasyonuyla karar verebilecek hâkim ve savcıların olması gerektiğini düşünüyoruz. Bundan sonraki madde ihdasımız buna yöneliktir.

Ben, AKP Grubundaki arkadaşlarımızın bu konuda duyarlı olmasını buradan özellikle rica ediyorum. Bu konuda bizim madde ihdasımızı dikkatle dinlemeleri gerektiğini düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akagün Yılmaz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Ben teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 29. maddesine eklenen b) bendinde bulanan "otuz beş" ibaresinin "otuzbeş" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, anayasalar, sadece bağlayıcı temel normlar değil, ait bulunduğu dil grupları bakımından en özgün edebî metinlerdir. Ne var ki yürürlükteki Anayasa’mız bakımından ikinci karinenin doğruluğu söylenemez, fakat önerge, içeriği itibarıyla, dil yazım kuralları itibarıyla doğrudur ama katılma yeter sayısı olmadığı için yüksek takdire az ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım önergeye katılıyorum.

İzniniz olursa Sayın Akagün Yılmaz’ın noterlerle ilgili söylediği bir hususa açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Noterler, düzenledikleri bütün evrakların hepsini fiziki olarak da saklamaktadırlar. Elektronik ortama gelen bilgilerin evrakları da noterliklerde muhafaza edilmektedir. Burada herhangi bir sorun yok, özellikle Genel Kurula arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Komisyon Başkanının veciz ifadesi karşısında gerekçemizi okutacağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Komisyon Başkanı, sık sık böyle konuşabilir misiniz rica etsem. Sizin bu konuşmanız sayesinde gerekçe okutuyoruz.

Gerekçe:

Birden fazla haneli rakamlar yazı ile ifade edilirken, birleşik yazılır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Şimdi bir yeni madde ihdası ve madde ihdasına dair bir önerge vardır. İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 29. maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz

"Madde 30 - 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 9/A maddesinin 9. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, 10. fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş ve 6. fıkrası aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.

"Mülakat kurulu; Adalet Bakanlığı müsteşarı veya görevlendireceği müsteşar yardımcısı başkanlığında, hukuk işleri genel müdürü, Barolar Birliğinin her sınav için ayrıca görevlendireceği üç üye, Noterler Birliğinin her sınav için ayrıca görevlendireceği bir üye, Adalet akademisi yönetim kurulunun her sınav için kendi üyeleri arasından belirleyeceği iki üye ile toplanır. Bu üyeler tarafından üniversitelerin Hukuk Fakültesi Ceza ya da hukuk bölümlerinden mesleğinde en az 15 yıl çalışmış akademisyenlerden belirleyeceği bir üye ile birlikte dokuz kişiden oluşur.

“Mülakat görüntülü olarak kayda alınır ve mülakat sonucuna karşı yargı yolunu başvurulabilir.”

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                 Turgut Dibek

                        Uşak                                                Muğla                                             Kırklareli

              Ali İhsan Köktürk                                     İsa Gök

                   Zonguldak                                           Mersin

BAŞKAN - Sayın Başkan, Komisyonunuz önergeye salt çoğunlukla katılabiliyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) –Değerli Başkanım, katılımcı siyaset adına Komisyonumun bütün üyelerinin burada olmasını temenni ederdim. Aslında sizin çağrınız, arkadaşlara çağrı ama İç Tüzük’ümüzün 45 ve 87’nci maddesi kapsamında oluşamamış olan çoğunluk karşısında bu konuda pozitif bir irade beyan etme imkânından mahrumum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

30’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 30. maddesiyle, 2802 sayılı Kanunun 106'ncı maddesine eklenen yeni fıkrada bulunan "ek tazminat" ibaresinden sonra gelmek üzere "1 Ocak 2014 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz                                  Emin Çınar

                     Kütahya                                      Afyonkarahisar                                    Kastamonu

               Mehmet Erdoğan

                        Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 30. maddesindeki 15.000 ibaresinin 30.000 olarak değiştirilmesini 2802 sayılı yasanın 106. Maddesinin son fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Yargı ödeneği emekli aylıklarının ve emekli ikramiyelerinin ödenmesinde dikkate alınır ve emekli meslek mensupları da aynı şekilde bu haktan yararlanır.”

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

                        Uşak                                             Zonguldak                                            Muğla

                 Turgut Dibek                                         İsa Gök                                       Ali Rıza Öztürk

                    Kırklareli                                            Mersin                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 30 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

                        Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

               Ertuğrul Kürkcü                                     Erol Dora

                      Mersin                                              Mardin

“Madde 30 - 2802 Sayılı Kanunun 106. Maddesinin 4. Fıkrasına "Adalet/Müfettişlerine'' ibaresinden sonra gelmek üzere " hakim ve savcılar yüksek kurulu müfettişlerine ve bakanlık iç denetçilerine" ibaresi, 5. Fıkrasına "ödeme yapılanlara" ibaresinden sonra gelmek üzere "yabancı dil tazminatı hariç" ibaresi ve maddeye 5. Fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut 6. Fıkrada yer alan "vergiye" ibaresi "vergiye ve kesintiye" şeklinde değiştirilmiştir.

"Yargıtay 1. Başkanı, Danıştay Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Yargıtay 1. Başkan Vekilleri, Danıştay Başkan Vekilleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekilleri, Yargıtay ve Danıştay Daire Başkanları, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Yargıtay ve Danıştay Üyeleri, 1. Sınıf Hakim ve savcılar, 1. Sınıfa ayrılmış hakim ve savcılar ve diğer Hakim ve Savcılar ile Adalet Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilatı Komisyonlarına bağlı olarak çalışan personele 15.000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir. Bu kanuna tabi olan hakim ve savcılardan Anayasa Mahkemesinde görev yapanlara ödenen aylık ek ödenek ve Uyuşmazlık Mahkemesinde görev yapanlara ödenen ödenek ile bu fıkrada belirlenen ek tazminattan biri ve yüksek olanı ödenir. "

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile nitelikli, etkin bir yargı hizmeti ve çalışma barışının sağlanması bakımından, hâkim ve savcılarla birlikte, Adalet Bakanlığı, Merkez ve Taşra Teşkilatı İl Adalet Komisyonları bünyesinde çalışan yargı çalışanlarının aylıklarında iyileştirme sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 30. maddesindeki 15.000 ibaresinin 30.000 olarak değiştirilmesini, 2802 sayılı Yasanın 106. maddesinin son fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Yargı ödeneği emekli aylıklarının ve emekli ikramiyelerinin ödenmesinde dikkate alınır ve emekli meslek mensupları da aynı şekilde bu haktan yararlanır.”

Ömer Süha Aldan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon okunan önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ömer Süha Aldan.

BAŞKAN – Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan konuşacak önerge üzerinde.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında bu yasa teklifinin, tabiri caizse, motoru olan maddeyi şu anda inceleyeceğiz, görüşeceğiz. 30’uncu madde maaş artışına ilişkin bir düzenleme. Tabii, maaş artışı deyince biraz şöyle geçmişe gitmekte yarar var ve bir kişiyi de buradan saygıyla anmak istiyorum. 1992 yılında, adı “CMUK Seyfi”ye çıkmıştı, ilk defa Türkiye’de Ceza Muhakemesi Kanunu’nda sanık haklarını düzenleyen önemli değişiklikler yapılmıştı. Keza, o tarihe kadar Adalet Bakanımız Sayın Seyfi Oktay, bizim, hâkim, savcıların maaşlarının artışı için çok büyük bir çaba göstermişti ve ilginç olan bir şey şuydu: Özal zamanında, Anavatan Partisi zamanında sözleşmeli memur uygulamasına geçilmişti. Küçük bir ilçede hâkim, savcı, maaş sıralamasında 200’üncü sıradaydı. O ilçedeki PTT’de çalışan posta dağıtıcısı, hâkimden daha fazla para alıyordu ve o zaman aramızdaki sloganda “Posta dağıtan, adalet dağıtandan daha üstün görülüyor bu ülkede.” deniyordu. Maaş artışına sıra geldiğinde –kulakları çınlasın- Seyfi Oktay bütün hâkim, savcıları harekete geçirdi ve yoğun bir faks bombardımanına tabi tuttuk, kendi eliyle gitti, Cumhurbaşkanına özel olarak imzalattı ve ilk kez hâkim, savcıların maaşında önemli bir iyileşme yapıldı. Hem insan hakları anlamında bu ülkeye kazandırdıkları hem de yargı camiasına en azından hak ettikleri ücretleri sağlamada katkıları yüzünden Sayın Seyfi Oktay’ı huzurlarınızda bir kez daha saygıyla anıyorum ve teşekkürlerimi iletiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Tabii, arkadaşlar zaman zaman maddeyle ilgili olmadan da bu düzenleme üzerinde durdular. Gerçekten, 15000 bin göstergeli bir ek tazminat emeklilere yansımıyor. Bu önemli bir handikaptır. Hatta, ben Komisyon çalışmaları sırasında Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlara dedim ki: “Madem birilerinden kurtulmak istiyorsunuz, bu maaş artışını emekliliklere yansıtın, zaten emekli olurlar; bu kadar varyasyona da gerek kalmaz, emekli olup çekip giderler.” Bu anlamda, emekliliğe yansımaması çok büyük bir olumsuz tablodur. Şu maaş artışına göre emekliler üçte 2 maaş kaybıyla karşı karşıya kalacaklardır yani emekliyle çalışan arasındaki maaş farkı, makası daha da artacaktır. Bu anlamda çok büyük bir beklenti vardır.

Keza, Komisyondaki görüşmelerimiz sırasında adliyenin cefakâr çalışanları sıkça bizden kendi maaşlarında da artış yönünde talepte bulundular. Onların da bu taleplerini burada dile getirmeyi bir görev biliyorum.

Öte yandan yine sorunlu olan iki kesim daha var. Belki çok görülmüyor. Hazine avukatları, özellikle kamu avukatları gerçekten çok zor durumdalar. Serbest avukatlar da Türkiye'de çok durumda. Yani dışarıdan görüldüğü gibi değil. Bir kentte birkaç tane kalburüstü avukat belki iyi para kazanıyor ama çoğu avukat, diğer avukatların yanında 300 liraya, 400 liraya bugün çalışır durumdadırlar ve zorunlu olarak da kendileri bir kamu avukatı olarak en azından ailelerini geçindirebilecek bir durum hasıl etmeye çalışırken onlar da güç durumdadırlar. Keza mülki amirler… Bir zamanlar biz kıskanırdık mülki amirleri hâkim, savcılardan daha yüksek maaş alıyorlar diye ama bugün onlar da ciddi oranda sıkıntıdadırlar.

Her şey bir yana, bu maaş artışı yargı çalışanları, yargı camiası açısından sevindiricidir. Bu çabayı eksik de bulsak yine de destekliyoruz. Ama şöyle bir gerçek var ki Türkiye'de gelir dağılımı önemli bir sorun, çalışanların geçim sıkıntısı önemli bir sorun. Böylesine, hâkim, savcılar gibi belli sektörlere palyatif çözümler yerine, kamunun genel rejimi çerçevesinde bütün kamu görevlilerinin maaşlarının yeniden gözden geçirilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 30. maddesiyle, 2802 sayılı Kanunun 106'ncı maddesine eklenen yeni fıkrada bulunan "ek tazminat" ibaresinden sonra gelmek üzere "1 Ocak 2014 tarihinden itibaren” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Erdoğan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30’uncu maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

30’uncu madde hâkim ve savcılarımıza yapılacak maaş zammını düzenliyor. Bu zam hâkim ve savcılarımıza hayırlı uğurlu olsun. Ancak, tabii ki bu düzenlemenin en önemli eksikliği emekliliğe yansımamasıdır. Dolayısıyla bundan sonra, çalışan hâkimle emekli hâkim arasındaki uçurum artacağından dolayı bütün hâkimlerimiz artık 65 yaşına kadar çalışmaya zorlanmaktadır. Bu da 115’i bulan hukuk fakültelerinden mezun olan gençlerimize bundan sonra hâkim, savcı olma konusunda önemli bir engel teşkil edecektir.

Tabii, AKP’nin hâkim ve savcılara zam yapması kendi içinde çok mantıklı. AKP iktidarı sona erince AKP’lilerin yargıya çok işi düşecek. Bu sebeple iktidar yargıya yatırım yapıyor. Bu durum düz mantıkla bakıldığında doğru gibi görülebilir ama unutmayın arkadaşlar, hâkimler cüzdanlarıyla değil, vicdanlarıyla karar verirler. Tabii, siz, bu değişikliklerle, bu düzenlemelerle yargıyı yürütmenin eksenine getirmeye çalışıyorsunuz ama bugün kendinize yandaş yapmaya çalıştığınız yargı, yarın iktidar değiştiği zaman başkalarının eline geçip size daha çok hesap sorma imkânına sahip olacaktır.

Tabii, bu düzenlemeyle sadece hâkim ve savcılara zam veriyorsunuz ancak yargı bir bütündür. Gerçi “adalet” sizin sadece partinizin tabelasında var. Yargının düzgün çalışmasını istiyorsak, bütün yargı çalışanlarının sorunlarını çözmemiz lazım. Bu sebeple bu maaş düzenlemesi yargı çalışanları arasındaki maaş adaletini daha da bozmaktadır. Adil davranacaksak, kâtibinden mübaşirine, icra memurundan, icra müdüründen yazı işleri müdürüne, ceza infaz memurlarına kadar, hepsini memnun edecek bir maaş düzenlemesi burada yapılmalıdır.

2002’den bu yana kamu çalışanlarının önemli bir kısmının maaşı reel olarak geri gitmiştir. Örneğin, geçen hafta Öğretmenler Günü vesilesiyle çokça konuştuk. Öğretmenlerimizin çoğu borçludur, geçinememektedir ve ek iş yapmaktadır.

Yine, AKP iktidarına kadar mülki idare amirlerinin maaşları her zaman hâkim ve savcı maaşlarının önündeydi. Her zaman mülki idare amirleri, devriiktidarınıza kadar, hâkim ve savcılardan ve diğer birçok meslek grubundan daha fazla maaş almaktaydı. Ancak şu anda görüşmekte olduğumuz düzenlemeyle, birinci sınıf bir mülki idare amirinin maaşı, aşağı yukarı yeni göreve başlayan 9’uncu derecedeki bir hâkim, savcı maaşı kadar olacak. Bu adaletsizliğin, yani taşrada beraber görev yapan mülki idare amirleri ve yargı mensupları arasında çok ciddi adaletsizliğe sebep olacak bu düzenlemeyle birlikte, muhakkak mülki idare amirlerinin de sıkıntılarının çözülmesi lazım. Bu teklifle 14 bin hâkim ve savcının maaşı artırılabildiğine göre, sayıları 1.700 civarında olan mülki idare amirlerinin de maaşları hâkim, savcı maaşlarıyla eşitlenebilir ve böylece, önemli bir sorun çözülür.

Yine, iktidarınız tarafından polislere verilen sözler unutuldu. Siz -bizzat eski Başbakanınız tarafından- polislere 3600 ek gösterge verilmesi konusunda defalarca söz verdiniz ama bugün polislere verdiğiniz sözleri unuttunuz ve onları, yeni gelecek güvenlik paketiyle de daha başka mağduriyetlerle de karşı karşıya bırakmayı düşünüyorsunuz.

Yine, kamu avukatları, arkadaşlar, gerçekten, kamu çalışanları arasında, yaptıkları işe göre en az maaş alan çalışanlardır.

Tabii, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısına bir bütün olarak baktığımızda da, AKP’nin çok çok konuştuğu “Bizim 2023 vizyonumuz var.” açıklamasına birazcık dokunmak gerekir.

Şimdi, yargıda her altı ayda bir “reform” adı altında bir önceki düzenlemeyle çelişen yeni bir düzenlemeyi bu Mecliste görüştük son, 24’üncü Yasama Döneminde. Bu da, yargıda altı aylık bir mesafeyi göremeyenlerin Türkiye’yi yeni vizyonlara götürecek 2023 vizyonunu konuşması ancak hayal adasında gezmekten başka bir şey değildir.

Ben önergemizin kabulü dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.43

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz önce, geçmiş Meclis Başkanlarımızdan ve Karabük Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ali Şahin’in eşinin vefat ettiğini öğrendik. Merhumeye Allah’tan rahmet diliyoruz ve Başkanımıza, ailesine de başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, bir müsaade eder misiniz bize de?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

VII.-AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biz de az önce Mehmet Ali Şahin Bey’in eşinin vefat ettiğini haber aldık. Vefat eden eşine Allah’tan rahmet diliyoruz, makamı cennet olsun. Mehmet Ali Şahin Bey’e ve bütün ailesine de sabırlar diliyoruz, acılarını paylaşıyoruz.

Onu belirtmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gök…

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, biz de az önce aldığımız bu üzücü haberden sonra Sayın Mehmet Ali Şahin Beyefendi’ye, ailesine, yakınlarına ve ona siyaset arkadaşlığı yapan AKP camiasına ve siyaset kurumuna başsağlığı dileriz.

Gerçekten zamansız bir kayıp olduğunu düşünüyoruz. Meclisimizde böyle kayıpları ne yazık ki bu arada birbiri ardına görmekten de büyük üzüntü duyuyoruz.

Başta Mehmet Ali Şahin’in şahsına olmak üzere bütün siyaset kurumuna biz de Cumhuriyet Halk Partisi ailesi olarak samimi duygularımızla başsağlığı diler, hepinize saygılar sunarız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Satır…

6.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e eşinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Karabük Milletvekilimiz ve Siyasi ve Hukuki İşler Başkanımız, Değerli Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin’in eşinin vefat ettiğini biz de öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Mehmet Ali Şahin’e, ailesine, çocuklarına başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin. Grubum adına Sayın Bakanımızın acısını paylaşıyoruz.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Başkanımıza tekrar başsağlığı dileklerimizle birlikte sevgili eşlerine Allah rahmet eylesin diyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655) (Devam)

BAŞKAN – Evet, 31’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 31. maddesindeki “şartlar” ibaresinin "koşullar" olacak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

                        Uşak                                             Zonguldak                                            Muğla

                      İsa Gök                                         Turgut Dibek                                   Ali Rıza Öztürk

                      Mersin                                            Kırklareli                                             Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 31 inci maddesinde yer alan “uyarınca” ibaresinin “gereğince” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

                        Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

                    Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

                      Mardin                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 31. maddesiyle, 2802 sayılı Kanuna eklenen 112/A maddesinin sonuna "Bu haktan emekli olan hâkim ve savcılar da yararlanabilir" cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz                                  Emin Çınar

                     Kütahya                                      Afyonkarahisar                                    Kastamonu

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Faruk Bal konuşacak önerge üzerinde. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde ile hâkim ve savcılara zatî silah temin etmeye ilişkin bir düzenleme yapılmaktadır. Bu düzenlemeye biz olduğu gibi “evet” diyoruz, kabul ediyoruz ancak eksik buluyoruz. Hâkim ve savcılar çok ciddi bir risk altındadır. Baktıkları dava nedeniyle birtakım kişilerin, örgütlerin, terör örgütlerinin tehdidi altındadır. Dolayısıyla, onların korunması devletin bir görevidir, bu ayrı bir konudur ama şahsen korunabilmeleri için silah edinmelerine imkân sağlayan bu maddeyi olumlu buluyoruz.

Burada bizim önerdiğimiz husus şu: Hâkim ve savcı görevde iken çok iyi korunabilecek bir durumdadır ama emekli olduktan sonra hiçbir şekilde koruma tahsis edilmemişse korunma imkânı yoktur. O zaman, şahsını koruyabilmek için zatî silah temin edilmek üzere bir önerge verdik, bu önergeyi yüce Meclisin takdirine sunuyorum, kabul edildiği takdirde hayırlı bir işe vesile olmuş olunur.

Bu vesileyle de biraz önce teklif sahiplerinden Ramazan Bey’in çok açıklayıcı konuşmalarını dinledik. Zaten, makul şüphe üzerinde Komisyonda yaptığı konuşmayı da ben tebrik etmiştim, takdir etmiştim, hukuki olarak etrafı derli toplu bir konuşma yapmıştı. Bugün de burada, makul şüphenin değiştirilerek somut delillere dayalı kuvvetli şüpheye dönüştürülmesiyle ilgili düşünceyi 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının tetiklediğini ifade etti. Bu dürüst davranışı dolayısıyla kendisini tebrik ediyorum.

Şimdi, burada bizim eleştirdiğimiz konu şu olacaktır: 25 Aralık operasyonundan sonra, belirli alanlarda Hükûmetin, iktidarın korumak istediği kişilere karşı haksız tutuklamaları, aramaları engellemek için makul şüpheden ayrılıp somut delile dayalı kuvvetli şüpheye geçiliyorsa burada, paralel yapıya karşı aynı risklerde, temel hak ve hürriyetleri tehdit edebilecek risklerde de somut şüphe, somut delile dayalı kuvvetli şüphe hâlinin hayatta kalması gerekmektedir, yürürlükte kalması gerekmektedir.

Literatürde ve hukuki açıdan akademik çevrelerde yapılan değerlendirmeler de doğrudur, makul şüpheden somut delile dayalı kuvvetli şüpheye geçilmesi çok büyük sorunlar yaratmıştır, en azından birikmiş olan hukuk külliyatında bir boşluk oluşturmuştur. Bu boşluğun dolmasını beklemek gerekir. Nasıl dolacaktır bu boşluk? Somut delile dayalı kuvvetli şüphe hâli parametresi:

1)    Aramaya uygulanırken bunun ölçüsünü yargı belirleyecektir.

2) Konut dokunulmazlığı bir kenara atılarak konut araması yapılırken bunun derecesini yine yargı belirleyecektir, tutuklama hâlinde yine yargı belirleyecektir ve mahkûmiyet hâlinde yine yargı belirleyecektir. Bu belirleme işlemi, aynen bir hastalıkta doktorun verdiği ilaçların dozu gibidir. Nasıldır? İşte, az bir ağrı kesiciyle giderilecek olan rahatsızlığa doktor örneğin 10 miligram ağrı kesici verir ama ciddi bir yaralanmaya 50 miligram verir, daha ciddi bir yaralanmaya, morfine kadar gidebilecek, vücudu tamamen uyuşturabilecek dozda ağrı kesici verilir.

Şimdi, somut delile dayalı kuvvetli şüphe hâlide aramalar için ayrı değerlendirilecektir, konutta arama için ayrı değerlendirilecektir, diğer güvenlik tedbirleriyle ilgili olmak üzere ayrı değerlendirilecektir. Bunun oluşması hukuki içtihatların oluşmasına bağlıdır, kanunla düzenlemeyle olmaz. O zaman ne olur? Burada Sayın Cemil Çiçek’in ifade ettiği gibi “Siz ne yazarsanız yazın, biz aklımıza estiği gibi bunu uygularız.” der yargı. Nitekim sorun da buradan kaynaklanmaktadır.

Dolayısıyla, bunun bir kez daha tezekkür edileceğine dair inancımı ifade ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 31 inci maddesinde yer alan “uyarınca” ibaresinin “gereğince” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan düzenlemeyle mevcut anlatım bozukluğunun giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 31. maddesindeki şartlar ibaresinin "koşullar" olacak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hâkim ve savcıların saldırılara uğradığı bir dönemde uygun koşullarla silah edinmelerinin sağlanması doğrudur. Ancak, hâkim ve savcılardan çok daha fazla saldırıya uğrayan avukatların aynı koşullarda silah edinmesinin engellenmesi, bu konudaki ısrarla yaptığımız önerilerimizin kabul edilmemesi yerinde değildir.

Maddenin daha anlaşılır olması için iş bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

32’nci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 32 inci maddesinde yer alan "resmi kimlik olarak kabul edilir." ibaresinin "kabul edilecek resmi kimlik hükmündedir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder                  Sebahat Tuncel

   Iğdır                                                                    İstanbul                                            İstanbul

Ertuğrul Kürkcü Erol Dora

   Mersin                                                                 Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 32. Maddesiyle, 2802 sayılı Kanuna eklenen 112/B maddesinde bulunan "kuruluşlarca resmi kimlik olarak kabul edilir." ibaresinin "kuruluşların iş ve işlemlerinde resmi kimlik hükmündedir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal                                                        Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

  Konya                                                                  Kayseri                                       Afyonkarahisar

Mustafa Kalaycı Alim Işık                                    Emin Çınar

   Konya                                                                 Kütahya                                          Kastamonu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, benzer önergeler. Ben takdire bırakıyorum.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde kim konuşacak?

FARUK BAL (Konya) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile maddenin uygulanmasında doğabilecek yorum farklılıklarının giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen bu önergeden dolayı diğer önergeyi işlemden aykırılık sırası nedeniyle kaldırmak durumundayız.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

33’üncü maddede dört adet önerge vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 33 üncü maddesiyle 2802 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici 19 uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan "uyarma, aylıktan kesme, kınama ve kademe ilerlemesini durdurma" ibaresinin "uyarma ve aylıktan kesme" şekilde değiştirilmesini ve üçüncü fıkrasında yer alan "fiillerden dolayı Kanunun" ibaresinden sonra gelmek üzere "65 inci maddesi, 66 ncı maddesi," ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Ahmet Aydın                             Mehmet Doğan Kubat                             Adnan Yılmaz

                    Adıyaman                                           İstanbul                                            Erzurum

                  Halil Özcan                                   Seyit Eyyüpoğlu                                   Fatih Çiftci

                    Şanlıurfa                                          Şanlıurfa                                               Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 33. Maddesiyle, 2802 sayılı Kanuna eklenen GEÇİCİ 19. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“GEÇİCİ MADDE 19- Adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile idari yargı hâkim ve savcıları hakkında 14/2/2005 tarihinden 1/11/2014 tarihine kadar işlenmiş fiillerden dolayı verilmiş olan disiplin cezaları kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın itiraz halinde yeniden incelenir.

Hakkında disiplin cezası verilen, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde başvurusu üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca incelenir.

Yapılan inceleme sonunda Genel Kurul, başvurunun reddine karar verebileceği gibi önceki kararın kaldırılmasına veya eyleme uyan alt bir disiplin cezasına da karar verebilir.

Yeniden inceleme talebi üzerine verilen kararlar kesindir.

Disiplin cezalarının yeniden incelenmesi sonunda verilen kararlar ilgililerine geçmiş süreler için mali yönden herhangi bir talep hakkı vermez.”

 

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz                  Emin Çınar                     Kütahya                                      Afyonkarahisar                                      Kastamonu

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurul görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 33. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                            Turgut Dibek      Uşak                        Muğla                                                   Kırklareli

                 İlhan Cihaner                                     Musa Çam                                       Gürkut Acar

                      Denizli                                               İzmir                                               Antalya

Madde 33: 2802 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 19- Adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile idari yargı hâkim ve savcıları hakkında 6087 sayılı kanun ile oluşturulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca 12.10.2014 tarihine kadar verilip kesinleşmiş olan disiplin cezaları, hakkında ceza tertip olunanın, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde başvurusu üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca incelenir.

Yapılan inceleme sonunda Genel Kurul, başvurunun reddine karar verebileceği gibi önceki kararın kaldırılmasına veya eyleme uyan alt bir disiplin cezasına da karar verebilir. Genel Kurul tarafından verilen bu kararlara karşı, Başkan veya hakkında ceza tertip olunan, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde, Genel Kuruldan yeniden inceleme talebinde bulunabilir. Yeniden inceleme talebi üzerine verilen kararlar kesindir.

Disiplin cezaları affedilenlerin sicil dosyalarındaki bu disiplin cezalarına dair kayıtlar, ilgililerin müracaatı aranmaksızın hükümsüz kalır ve dosyalarından çıkarılır.

Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle daha önce Adli yargı hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile idari yargı hakim ve savcıları hakkında düzenlenmiş olan performans değerlendirme ve geliştirme formaları hükümsüz kalır ve dosyalarından çıkarılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 33 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                                       Sebahat Tuncel     Iğdır                     İstanbul                                            İstanbul

                    Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

                      Mardin                                              Mersin

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarı metninden çıkarılmasını önermiş olduğumuz teklif ile yargı organlarının görevlerini yaparken almış oldukları disiplin cezalarının affının yargı erkinin görevini ifada keyfiliğe daha çok başvuracağı yargısını uyandırmaktadır. Bu nedenle adalet mekanizmasında keyfiliğe yol açacak düzenlemelerin yaratacağı tehlikenin önlenmesi gayesiyle madde tasarıdan çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 33. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Musa Çam (İzmir) ve arkadaşları

Madde 33: 2802 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"Geçici Madde 19 - Adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile idari yargı hâkim ve savcıları hakkında 6087 sayılı kanun ile oluşturulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca 12.10.2014 tarihine kadar verilip kesinleşmiş olan disiplin cezaları, hakkında ceza tertip olunanın, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde başvurusu üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca incelenir.

Yapılan inceleme sonunda Genel Kurul, başvurunun reddine karar verebileceği gibi önceki kararın kaldırılmasına veya eyleme uyan alt bir disiplin cezasına da karar verebilir. Genel Kurul tarafından verilen bu kararlara karşı, Başkan veya hakkında ceza tertip olunan, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde, Genel Kuruldan yeniden inceleme talebinde bulunabilir. Yeniden inceleme talebi üzerine verilen kararlar kesindir.

Disiplin cezaları affedilenlerin sicil dosyalarındaki bu disiplin cezalarına dair kayıtlar, ilgililerin müracaatı aranmaksızın hükümsüz kalır ve dosyalarından çıkarılır.

Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle daha önce Adli yargı hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile idari yargı hakim ve savcıları hakkında düzenlenmiş olan performans değerlendirme ve geliştirme formaları hükümsüz kalır ve dosyalarından çıkarılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkan.

MUSA ÇAM (İzmir) – Niye katılmıyorsunuz Sayın Başkan?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hüküm cümlesinin tekrarı yeter.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Sayın İlhan Cihaner konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAN CİHANER (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Yasa benim için önemli değil.” Bu sözü, yaptığımız işle ilgili olarak partinizin ve Hükûmetin üst aklının tespitinden alıyorum. Birkaç gün önce, görevleri arasında Anayasa’nın uygulanmasını gözetmek olan ve gölgesi hâlâ iktidar partisini yöneten, bu özellikleri nedeniyle de acaba “Cumhurbaşkanı” mı, “Başbakan” mı, yoksa “başkan” mı desek bilemediğim, belki de “cumhurbaşbakanımsı” demenin en uygun olacağını düşündüğüm Recep Tayyip Erdoğan söyledi. Bu söz, Başbakanlığı döneminde yargıya olan güveni yüzde 20’lere gerileten, hukuku katledenlerin altına kendi zırhlı aracını tahsis eden, yargıyı toptan götürü usulde bir çeteye ihale eden birinden çıkmamış olsaydı belki anlamlı olabilirdi, tartışabilirdik ama bu hâliyle genel olarak ülkeyi, özel olarak da yargıyı bu hâle getiren yöntemsel hataları ortaya koyduğu için söyledim.

İlk yöntemsel hata -bu kürsüde çok tekrar ediliyor ama bir kez daha tekrar edelim- yasa yapımında ortak aklı ve birikimleri dışlayan usuller. Bu nedenle, yargının canına okuyan bu süreç “Kandırıldık.” diye formüle edilip basitleştirilmeye çalışılıyor. Oysa “kandırılma” dediğimiz eylem bireyseldir. Kim kandırdı? Niye kandırıldı? Pazarlık neydi? Eğer bunları açıkça ortaya koyamazsak daha çok kandırılma olayıyla karşı karşıya kalabiliriz. Oysa yasama bir kişinin pazarlık becerisine, aklına, ferasetine terk edilemez. Tam da bu yöntemlerle yargı bu hâle geldi, gene aynı hataya düşülüyor. Aynı çerçevede, yaşadığımız sorun etraflıca, adlı adınca Parlamentoda tartışılmak yerine, suçlanan paraleller gibi, başka mutfaklarda işler kotarılıyor. Bu nedenle muhtemeldir ki gene aynı hatalara düşülecek. Oysa sorunumuz, Fethullah Gülen cemaatinin yüksek yargıda örgütlenmesi ve bu yapının yarattığı haksızlıkların telafi edilmesi. Eğer gerçekten amaç buysa başka bir yoldan gitmemiz gerekir. Yok, amacınız “cemaatle mücadele” adı altında 17-25 Aralık, tır davaları gibi soruşturmaların üstünü kapatmaksa gene çok fahiş bir hataya saplanacaksınız demektir.

Maddeye gelince: 33’üncü madde, öncelikle, bu yaşanan, yargıdaki yapılanmanın, örgütlenmenin yaşattığı mağduriyetleri telafi etmek için yapılmış bir düzenleme, öyle anlatıldı ancak “af” sözcüğü kullanılmakta. Af sözcüğü, bu suçtan, bu suçlardan dolayı mağdur olan hâkim, savcıların bile karşı olduğu bir kavram, her şeyden önce, bu mağduriyetleri, bu yapılan eylemleri meşrulaştırmış oluyor. Biz, verdiğimiz değişiklik önergesiyle her şeyden önce, ilk fıkradaki tarih kısıtını kaldırıyoruz ve yeni HSYK oluşuncaya kadar yapılmış olan, verilmiş olan tüm disiplin cezalarının HSYK’nın incelemesinden sonra, başvuru üzerine yeniden ele alınmasını teklif ediyoruz. Böylece, bu hukuksuzlukların sorumlusu olan müfettişlerin, hâkim, savcıların da yani o kumpasların parçası olan hâkim, savcıların da bu eylemlerinin affedilmesi gibi bir hukuksuzluğun önüne geçmiş oluyoruz.

Bunun dışında, aynı maddenin son fıkrası, bu konuda yani disiplin cezaları nedeniyle affedilen hâkim, savcıların bu nedenle, herhangi bir şekilde, geçmiş süreler için özlük hakları ve parasal yönden bir talepte bulunamayacaklarını düzenliyor. Bu da başlı başına anlaşılmaz bir hüküm çünkü mademki bu yaşanan süreçteki bir hukuksuzluğu tespit ediyoruz, niçin bu meslektaşlar özlük haklarından ve parasal yönden bir taleplerinden yoksun kalsınlar? Bunun da ortadan kaldırılması gerekir. Bu fıkranın da komple çıkarılmasını istiyoruz.

Gene, en az disiplin cezaları kadar başka bir hukuksuzluk da hâkimler, savcılar için getirilen performans değerlendirme ve geliştirme formları. Bu formlar, bir çeşit fişleme niteliğinde ve hâkim, savcıların terfilerinde, görevlendirilmelerinde esas alınan formlar. En az disiplin cezaları kadar bu formlar nedeniyle de yaşanmış hukuksuzluklar, mağduriyetler var ve hâkim, savcıları geri kalan terfileri nedeniyle belki de emekliliklerinde bile takip edecek haksızlıklara yol açmakta. Bu nedenle, önceki HSYK döneminde düzenlenmiş tüm performans değerlendirme ve geliştirme formlarınında dosyalarından çıkarılmalarını talep ediyoruz ancak bu şekilde tutarlı bir telafi gündeme gelecektir. Aksi takdirde, haksızlıklar devam edecektir.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cihaner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 33. Maddesiyle, 2802 sayılı Kanuna eklenen GEÇİCİ 19. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“GEÇİCİ MADDE 19- Adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile idari yargı hâkim ve savcıları hakkında 14/2/2005 tarihinden 1/11/2014 tarihine kadar işlenmiş fiillerden dolayı verilmiş olan disiplin cezaları kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın itiraz halinde yeniden incelenir.

Hakkında disiplin cezası verilen, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde başvurusu üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca incelenir.

Yapılan inceleme sonunda Genel Kurul, başvurunun reddine karar verebileceği gibi önceki kararın kaldırılmasına veya eyleme uyan alt bir disiplin cezasına da karar verebilir.

Yeniden inceleme talebi üzerine verilen kararlar kesindir.

Disiplin cezalarının yeniden incelenmesi sonunda verilen kararlar ilgililerine geçmiş süreler için mali yönden herhangi bir talep hakkı vermez.”

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüştüğümüz maddeyle getirilen düzenleme yanlıştır. Aslında, bazı disiplin cezalarının affının, önceki kanunlarda olduğu gibi, tüm memurlar ve kamu görevlilerini kapsaması ve uygulama süresinin yakın bir tarihe alınması gerektiği görüşündeyim.

Değerli arkadaşlarım, görülen lüzum üzerine, sizlere şimdi Konya’dan bahsedeceğim. Önceki gün sabah saatlerinde başlayan ve aralıksız yağan yoğun kar sonucu Konya’da ciddi sorunlar yaşanmış, hayat neredeyse durmuş olup sorunlar hâlen devam etmektedir. Meteoroloji önceden uyarmasına karşın, Hükûmet ve Konya Büyükşehir Belediyesi tedbirsiz yakalanmış, zamanında ve yeterli hizmet verememiş, beceriksiz ve âciz durumda kalmıştır.

Yaşanan aslında büyük bir afet değildir. Yirmi-otuz yıl öncesine kadar Konya’da gördüğümüz, sıradan kış günlerinin bir benzerini yaşıyoruz. AKP Hükûmeti ve belediye hizmet sunumunda sınıfta kalmıştır. Bu süreçte Konya Büyükşehir Belediyesinin hizmet kalitesinde hiçbir iyileşme ve gelişme olmadığı da ortaya çıkmıştır. Kar yağışıyla birlikte Konya’nın şehir içi ulaşımı felç olmuş, ilçe ve mahalle yolları, Konya-İstanbul, Konya-Antalya ve Konya-Aksaray kara yolları uzun süre trafiğe kapanmıştır. Yollarda kilometrelerce araç kuyruğu oluşmuş, çok sayıda araç kara saplanmıştır. Şehir merkezi ve şehirler arası yollarda çok sayıda trafik kazası meydana gelmiştir. İçinde aile ve çok sayıda çocuğun da bulunduğu yüzlerce araba on sekiz saati aşan sürelerde yolda mahsur kalmıştır. 21 ilçemizde 150’nin üzerinde köy ve beldenin, yeni adıyla mahallenin yollarının hâlen kapalı olduğu bugün Valiliğimizce açıklanmıştır.

Konya’nın büyük bir bölümüne uzun süre elektrik verilmemiş, elektrik şirketi arızalara yetişememiştir. Hâlen kesintinin devam ettiği ilçe ve mahallelerimiz vardır. Hemşehrilerim sürekli bizleri aramaktadır. Elektrik kesintisi şehrin birçok mahallesini susuz da bırakmıştır. Yine elektrik olmayınca doğal gaz kesilmiş, kombi, kalorifer, televizyon ve İnternet tamamen devre dışı kalmıştır. Evlerinde uzun süre elektrik bekleyen ve bir yetkiliden cevap alamayan Konyalılar çileden çıkmıştır. Önceki gün yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle sanayi bölgelerinde çarklar durmuş, uzun süre üretim yapılamamıştır. Elektrik kesintileri nedeniyle mağdur olan Konyalıların zararını, sanayicimizin üretim kaybının karşılığını kim ödeyecektir? Elektrik kesintilerini sürekli gündeme getirmemize rağmen, AKP Hükûmeti hiç oralı olmamıştır. En son verdiğim soru önergesine Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız tarafından 28 Ekim 2014 tarihinde verilen cevapta konu geçiştirilmiş, sanki hiç şikâyet yokmuş ve şikâyetler de dikkate alınıyormuş gibi, EPDK’ya şikâyet edilmesinden bahsedilmiş, özel dağıtım şirketinin verdiği bilgi bana cevap olarak gönderilmiştir. AKP Hükûmetinin yandaş kollamayı bırakıp Konya’daki elektrik kesintisi sorununa köklü çözüm getirmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, yoğun kar yağışı nedeniyle Konya merkez ve ilçelerdeki seraların yüzde 80’i yıkılmış, bazı binaların çatısı, istinat duvarı, Zafer Meydanı’nda bulunan Camlı Köşk’ün demir gölgelikleri çökmüştür. KONSAN Özel Organize Sanayi Bölgesi’ndeki iş yerleri yerle bir olmuş, büyük çapta maddi hasar meydana gelmiştir. Sabah fabrikasına gelen sanayicilerimiz çatıları göçen iş yerleriyle ilgili gördükleri manzara karşısında şoka uğramıştır. İmalat makine ve cihazları ile ürettikleri ürünler de kullanılamaz hâle gelen sanayicimiz büyük maddi kayıplarla karşı karşıyadır. “Bu manzarayı bize yaşatanlar utansın.” diyen sanayicilerimiz, önceden de çatırtılar gelen ve karla birlikte göçen iş yerlerinde emeklerinin heba olmasına neden olan sorumluların bulunmasını ve hesap sorulmasını istemişlerdir. AKP Hükûmeti, Konya’da zarar gören vatandaşlarımıza sahip çıkmalı, yaraların sarılması için gereğini yapmalıdır. Ayrıca, KONSAN Özel Organize Sanayi Bölgesi’ndeki iş yerlerinin göçme nedeni ortaya çıkarılarak ilgililerden ve belediyeden hesap sorulması için derhâl soruşturma başlatılmalıdır.

Buradan tüm hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 33 üncü maddesiyle 2802 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici 19 uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan "uyarma, aylıktan kesme, kınama ve kademe ilerlemesini durdurma" ibaresinin "uyarma ve aylıktan kesme" şekilde değiştirilmesini ve üçüncü fıkrasında yer alan "fiillerden dolayı Kanunun" ibaresinden sonra gelmek üzere "65 inci maddesi, 66 ncı maddesi," ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılıyoruz Başkanım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, hâkim ve savcılar hakkında teklifte öngörülen tarihler arasında işlenmiş fiillerden dolayı verilen uyarma ve aylıktan kesme cezalarının doğrudan affedilmesi, kınama ve kademe ilerlemesini durdurma cezaları için ise HSYK Genel Kuruluna başvuru imkânı tanınması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

34’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 34 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan “Adalet Bakanlığı teşkilatı” ibaresinden sonra gelmek üzere “;” işaretinin arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

                        Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

                    Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

                      Mardin                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 34. Maddesindeki meydana gelir ibaresinin “oluşur” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                 Turgut Dibek

                        Uşak                                                Muğla                                             Kırklareli

               Ali Haydar Öner                                      İsa Gök

                      Isparta                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 34. Maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

                       Konya                                              Kayseri                                       Afyonkarahisar

                Özcan Yeniçeri                                    Emin Çınar                                         Alim Işık

                      Ankara                                          Kastamonu                                          Kütahya

               Mustafa Kalaycı

                       Konya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak.

Buyurun.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Yasa’nın 34’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz değişiklik önergesi vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, yurt dışı teşkilatı kurmaya yönelik, aslında yurt dışında hâkim görevlendirmeye yönelik bir teklif. Böyle bir teşkilata gerek yok. Yurt içinde hukuk devletini gerçekleştirdik, bütün hukuksal sorunları hallettik, yurt dışı kaldı! Burada da birtakım kadro şişkinliğine gidilmesinin mantığı ve haklı bir tarafı yok.

Şimdi, bir baktığımızda, yasalar aslında amaca yönelik olarak çıkarılır. Her yasa amaca yönelik olarak çıkarılacağına göre, acaba bu çıkaracağımız, hatta son zamanlarda çıkardığımız yasalar hangi amacı tahakkuk ve teessüs etmek için çıkarılmıştır, onun üzerine bir bakmak lazım.

Çok açıktır ki, nettir ki bu yasa teklifi yargının ihtiyacından değil, Adalet ve Kalkınma Partisinin ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu yasa teklifinin gündeme bu sıralarda gelmesinin nedeni de çok açık ki 17-25 Aralık operasyonlarında ortaya çıkan durumlarla yakından ilişkilidir. 17-25 Aralık operasyonları olmasaydı epeyden beri yani yaklaşık iki üç aydır yaptığımız yasa değişiklikleri de gündeme gelmeyecekti. Yüce Meclise getirilmiş olan bu yasa teklifi aslında Adalet ve Kalkınma Partisinin yargı üzerindeki tahakkümünü tesis etmeye yöneliktir, bu çok açıktır.

HSYK üzerinde iktidar hâkimiyeti yapılan seçimle teşekkül ettirildikten sonra, sıra Yargıtay ve diğer yargı unsurlarına gelmiştir. Bu yasa teklifinin amacı da aslında 2015 seçimlerinde iktidarı kaybetme tehlikesine karşı, on iki yıllık süreçte AKP’nin izlediği anayasal suçları takipsiz bırakmaya yöneliktir. Bu yasa teklifiyle AKP, aslında kendini korumaya ve bu bağlamda da kendi yargısını inşa etmeye katkı sağlayacaktır. Kısacası, bu yasa teklifiyle, AKP’nin iktidarı kaybetmesi hâlinde uğrayacağı takibatlar ve tahribatlar minimuma indirilmeye çalışılıyor ama asla bunu başaramayacaksınız. Yani, Kenan Evren’in yargılandığı bir yerde, yaptığınız suçlardan dolayı veya yolsuzluklardan dolayı kaçma göçme yok, böyle ayakkabı kutularını filan açıklayacak durumda değilsiniz. İktidar yanlılarının sızan ses kayıtlarının yayınlanmaması için İnternet’e yasak koyuyorsunuz. Efendim, terör örgütü ve teröristbaşıyla AKP yetkililerinin kurdukları yasa dışı ilişkileri kovuşturmadan kurtarmak için sözüm ona demokratikleşme paketi getiriyorsunuz. Bunu bizim yediğimizi mi zannediyorsunuz? Bunlar hep vatana kasttır, vatana kastın da yasayla korunması mümkün değildir. Onun için, kesinlikle bunda kimin parmağı varsa hesabını kitabını da kendisi verecektir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede yazıyor? Maddesi ne Hocam, maddesi?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Şimdi, bakıyorsunuz ki bir yerde bir sıkıntı var, ya mahkemelere “Bunlara bir yasaklama getir.” diyorsunuz ya da bir yasa tasarısı getirerek bu yaptığınız haltların –tabiri yerindeyse- üstünü kapatmaya veya suç olmaktan çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bunun kabul edilen bir tarafı yoktur.

Şimdi, bakın, bir şey söyleyeyim: 17, 25 Aralık yolsuzluk tapelerini yazmak yasak, Bingöl’de şehit edilen 2 polisle ilgili yazmak yasak, Hakkâri’de 3 askerin şehit edilmesini yazmak yasak, Suriye’nin düşürdüğü F4 uçağıyla ilgili yazmak yasak, MİT tırlarının durdurulması olayını yazmak yasak; yasak oğlu yasak. Yasaklar iktidarı hâline geldiniz. Hani siz yasaklardan kurtulacak bir Türkiye meydana getirecektiniz? Şimdi, arkadaş, yani, Türkiye’yi derinden etkileyen herhangi bir hadiseyle ilgili olarak insanların görüş ve düşüncelerini ifade etmesini yasaklamak suretiyle olayın örtüleceğini ve kapatılacağını sanıyorsanız fena hâlde yanılıyorsunuz. Eninde sonunda bir Molla Kasım çıkacak, bunların üstünü tamamen açacak ve o dönemde yapılan bütün bu keyfî davranışların ve yasaklamaların hesabı kitabı gün yüzüne çıkacaktır.

Hukuk devleti diye bir şey vardır. Hukuk devletinde idarenin bütün tasarrufları hukuka tabidir. Hukuk devletinde, idarenin tasarruflarının hukuka tabi olduğu bir yerde, siz, bırakın hukuk devletini, bırakın hukuku mahkemeyi, yargıyı kendinize tabi, bağlı hâle getiriyorsunuz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yapma Hocam ya, yapma Hocam ya!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Tehdit ediyorsunuz, töhmet altında bırakıyorsunuz. Çıkıp bir savcıyı şikâyet ediyorsunuz milletin gözünün önünde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - …yukarıda 30 bin kişinin, 50 bin kişinin, 60 bin kişinin yanında. (MHP sıralarından “Bravo Hocam!” sesleri)

LEVENT GÖK (Ankara) – Konuş Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Ve bütün bunları yaparken de hukuka uygun davrandığınızı söylüyorsunuz. Bunu anlamak, algılamak mümkün değil. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hocam, süreniz bitti, Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, bitti, ben de gidiyorum. Beni çok ararsınız daha.

BAŞKAN – Niye arayalım Hocam sizi? Burada olun, nereye gidiyorsunuz? Niye arayalım dedim niye gidiyorsunuz diyeceğime. Hocam, ararız sizi, gitmeyin bir yere, biz burada kalacaksak tabii.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 34. Maddesindeki meydana gelir ibaresinin “oluşur” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Haydar Öner (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ali Haydar Öner konuşacak, Isparta Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir yasa teklifi görüşüyoruz. Niçin tasarı değil de teklif? Birileri bir metin hazırlıyor, bazı milletvekillerine imzalatıyor, ilgili kurumların görüşü alınmadan…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, bize hakaret etme baştan, “bazı” deme.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Niye alınıyorsun arkadaşım yani Değerli Isparta Milletvekilim?

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Bazı” diyorsun ya…

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …kamuoyuyla, sivil toplum örgütleriyle, uzmanlarla paylaşmadan, tartışmadan, bir dayatma hâlinde TBMM’ye gönderiliyor. Her talimata “Evet”. demeye hazırlanan çoğunluk oylarıyla düzenlemeler yapılıyor.

Geçtiğimiz günlerde AB’den sorumlu Başmüzakereci Bakan Sayın Volkan Bozkır, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun talimat verdiğini, bundan böyle bizi AB karşısında zor durumda bırakan torba kanun uygulamalarından vazgeçileceğini, artık torba kanun teklif ve tasarısı düzenlenmeyeceğini ifade etmişti. Aradan ne geçti, ne oldu da -dün bir, bugün iki- torba, çorba, haral düzenlemeler yeniden yapılıyor? Her seferinde AB’ye iyi bir mazeret sıralıyorsunuz. Hukuk dışı düzenlemelerden ne zaman vazgeçeceksiniz?

Şu anda gecenin 22.30’u. Yasa dışı, hukuk dışı düzenlemeler yapılıyor. Demokratiklik yok, şeffaflık yok. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı TRT Genel Müdürüne söz geçiremiyor. Halk, yasama Meclisinde yasama faaliyetlerinin nasıl yürütüldüğünü haftada sadece 14 saat izleyebiliyor; hâlbuki gün 24 saat, hafta 168 saat. Toplumdan korkmayan, gizli saklı işler peşinde koşmayanlar çalışma sürelerinde halkın televizyonunu halka kapatmazlar.

Sayın milletvekilleri, kalp krizleri insan yaşamını, yargı krizleri toplum yaşamını tehlikeye düşürür, beyin kanamasına neden olur. Hak ve adaletle bağdaşmayan düzenlemeler devletin bekasına zarar verir, milletin güven duygusunu sarsar. Yargıya güvenini kaybeden toplum geleceğe ilişkin umudunu yitirir. Kimsenin millete ve milletin kurduğu devlete bu tür zararlar verme hakkı yoktur, devlet yönetiminde olanların hiç yoktur. Devletimizin şu anda yurt dışında adalet müşavirleri, temsilcileri var. Kendilerine sorun bakalım: Görevli oldukları ülkelerde bu tür düzenlemeler var mı -Genel Kuruldan ve yurttaşlardan beni bağışlamalarını diliyorum, halk diliyle söylemek zorundayım- zırt pırt düzenlemeler yapılıyor mu? İşinize gelince “somut delile dayalı kuvvetli şüphe” diyorsunuz, işinize geldiğinde “makul şüphe”den dem vuruyorsunuz. Düne kadar karşı çıktıklarınızı bugün yeniden savunuyorsunuz. Hukukla bu kadar oynayamazsınız. Futbolda bile değiştirilen, oyundan alınan oyuncu yeniden oyuna sokulamaz. Devletin yargı düzeniyle dama taşı gibi oynayıp milletin güven duygusunu sarsamazsınız. Satranç titizliğiyle hareket edilip düşünerek hakkaniyetle, istikrar arayışıyla düzenlemeler yapılmalıdır. Evrensel hukuk kurallarına uygun, vicdanları sızlatmayan, kanatmayan hukuki düzenlemeleri ne zaman yapacaksınız? Yurt dışındaki müşavirlerimiz, temsilcilerimiz bulundukları ülkelerin hukuk normları hakkında raporlamalar yapmıyorlar mı? Bu raporlar dikkate alınıyor mu? Yeniden göndereceğimiz ikinci dereceden 10, dördüncü dereceden 10, beşinci dereceden 10 adli müşavirimiz hangi amaçla gönderiliyor? Birilerini ödüllendirmek için mi bu görevlendirmeler yapılacak, yoksa etkin görevlerde olanların pasivize edilmesi için mi bu kadrolar kullanılacak?

35’inci maddede görüşmek üzere hak edenlere saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 34 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “Adalet Bakanlığı teşkilatı” ibaresinden sonra gelmek üzere “;” işaretinin arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan(Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile anlatımın güçlendirilmesini amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

35’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 35 inci maddesinde yer alan "başlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere “,” işaretinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

                        Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

            Sırrı Süreyya Önder                                  Erol Dora

                     İstanbul                                             Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 35. Maddesindeki “şeklinde” ibaresinin "biçiminde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                 Turgut Dibek

                        Uşak                                                Muğla                                             Kırklareli

                      İsa Gök                                      Ali Haydar Öner                                           

                      Mersin                                              Isparta                                                   

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 35. Maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz                                  Emin Çınar

                     Kütahya                                      Afyonkarahisar                                    Kastamonu

        Hasan Hüseyin Türkoğlu

                    Osmaniye

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 655 sıra sayılı Teklif’in 35’inci maddesi önergesi üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizde 35’inci maddenin teklif metninden çıkarılmasını talep ediyoruz. Adalet Bakanlığının yurt dışı teşkilatı kurmak yerine, hizmet almasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Bu sebeple maddenin teklif metninden çıkarılması uygun olacaktır diye düşünüyoruz.

AKP hükûmetleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilen yargıya ilişkin düzenlemelerin son dönemdeki en önemli gerekçesi, yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlığa ilişkin iddiaların, bilgi ve belgelerin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. İktidara geldiğinde ve öncesinde yolsuzlukla mücadele edeceğini söyleyen AKP, yolsuzlukla mücadele etmek yerine yolunu bulmayı tercih etmiş ve bugün özellikle 17 ve 25 Aralık soruşturmalarıyla rüşvetin, yolsuzluğun, hatta hırsızlığın gölgesi ve şaibesi altındadır. 17 ve 25 Aralık soruşturmaları tarafsız ve bağımsız yargı tarafından soruşturulup hükme bağlanmadığı sürece, AKP bu şaibe ve gölgeden kurtulamayacaktır. 17 ve 25 Aralık soruşturmalarıyla rüşvet çarkı ortaya çıkmıştır. 17 ve 25 Aralık soruşturmalarıyla yolsuzluk ilişkileri meydana dökülmüştür. 17 ve 25 Aralık soruşturmalarıyla yetimin hakkına, milletin parasına uzanan eller ayakkabı kutuları, para kasaları, para sayma makineleriyle deşifre olmuştur.

Hukuk devleti ilkelerinin geçerli olduğu ülkelerde böyle bir tablo, bırakın ilgililerin görevden el çektirilmesini, hükûmetleri istifaya götürecek kadar sonuçlar doğururdu. Ancak bizde 17 ve 25 Aralık olaylarından sonra bir yandan kamuoyunda yüzsüzce savunmalar yapılmış, diğer yandan paralel yapı yakıştırmasıyla soruşturmada görev alan kolluk güçleri görevlerinden alınmıştır. Hükûmetin yolsuzluğunu örtebilecek kolluk mensupları aranmış, bulunmuş ve görevlendirilmiştir. Soruşturmaya bakan savcılar ve hâkimler bir bir görevlerinden alınmış, bunların yerine AKP yöneticilerine, hatta Tayyip Erdoğan’a hayranlığını sosyal medyada ilan etmekten çekinmeyen hâkim ve savcılar getirilmiştir.

Diğer yandan HSYK Kanunu’yla hâkim ve savcılar üzerinde kurulacak baskının hukuki altyapısı oluşturulmuştur. Sadece HSYK Kanunu’nda değil, yargıyla ilgili bir çok düzenlemede ya da millî eğitimle ilgili düzenlemelerde paralel yapı iddiaları bahane edilmek suretiyle AKP Hükûmeti hem yolsuzluk ve rüşvet iddialarını savuşturmaya kalkışmış hem de yandaş iş adamlarına yandaş bürokratları da ekleme hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmıştır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yolsuzluk ve rüşvet iddialarının soruşturulması için verilen önerge, bu Mecliste oy birliğiyle kabul edilmiştir. Bu önergeler üzerine kurulan Soruşturma Komisyonunun çalışmalarının, bizzat Komisyon Başkanı olan milletvekili tarafından baltalanmak suretiyle, akamete uğratıldığına da hep beraber şahit olmaktayız.

Yolsuzluk ve rüşvetin belgelerinin ortaya çıkmaması için 30 Mart seçimleri öncesinde sarf edilen gayret 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde de gösterilmiş ve bu iki seçimde de Türk milletinin doğrularla buluşması engellenmiştir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bildiğimiz kadarıyla, Alman ve Amerikan istihbaratları, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yöneticilerini dinlemiş ve kayıt altına almışlardır. Bu, kendileri tarafından teyit edilmiş bir bilgidir. Başka devletlerin de dinleme yaptığına dair çok önemli iddialar vardır. Devleti yönetenlerin, hele hele Hükûmet üyelerinin, Başbakanın dinlenmiş olması, başka istihbarat birimlerinin özel ve gizli bilgilere ulaşmış olması millî güvenlik açısından çok riskli bir durumdur ancak bundan daha da riskli olanı üzerinde yolsuzluk, rüşvet iddiaları bulunan bu kişilerin yabancı istihbarat birimleri tarafından dinlenmiş olmasıdır. Böyle bir durumda Hükûmet üyelerinin rüşvet ve yolsuzluk şaibesi altında olmaları bir hukuk sorunu, bir siyaset sorunu olmaktan çok daha öte bir millî güvenlik sorunudur.

Devleti yönetenlerin yolsuzluk ve rüşvetle ilgili perde arkasındaki ilişkileri yabancı istihbarat birimlerinin elindeyse elbette o devletler bu bilgileri kullanacaklardır. Bu sebeple, yolsuzluk ve rüşvet şaibesinden kurtulmak hukuki, siyasi, aynı zamanda da millî güvenlik açısından bir gerekliliktir.

Bu düşüncelerle önergelerimizin kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 35. Maddesindeki “şeklinde” ibaresinin "biçiminde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Haydar Öner (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Isparta Milletvekili Sayın Ali Haydar Öner’i buraya davet ediyoruz, söz vermişti geleceğim diye.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül darbesinden sonra ikinci 12 Eylül darbesi de 12 Eylül 2010’da yapıldı. Bu dönemden önce 250 olan Yargıtay üye sayısını 150’ye düşürmek üzere çalışmalar yaptınız. Bunu kamuoyuna yargı reformu olarak sunmuştunuz. O dönemin HSYK’sını karşıt gördüğünüz için mi sayıyı azaltmayı amaçlamıştınız, yoksa hukuk reformu yaptığınıza mı inanıyordunuz?

İkinci 12 Eylül hukuk darbesinden sonra bu kez 250 sayısını yetersiz buldunuz, 23 açıkla birlikte 160 üyeyi blok hâlinde atayarak sayıyı 387’ye çıkardınız. 250’yi 150’ye indirirken zayıflama reformu yapmaya çalışmıştınız, 250’yi 387’ye çıkarırken de şişmanlama reformu mu yaptınız? Bu kez de 129 yeni üye ekleyerek üye sayısını 516’ya çıkarıyorsunuz, bu da bir obezleştirme reformu değil mi? Japonya 120 üyeli yüksek yargıya sahip, Yunanistan’da 81 üye; aynı değil ama benzer nitelikte, Amerika Birleşik Devletleri’nde 12 federal temyiz mahkemesinde 179 üye var. Çin’de bile 340 üye görev yapıyor. Türkiye’deki üye sayısını niye bu kadar çoğaltıyorsunuz? Öte yandan, 1 Ocak 2015’ten itibaren istinaf mahkemeleri devreye girecek, Yargıtayın yükü azalacakken mevcut üyelerin işlevlerini azaltmak için mi, yoksa pasivize etmek için mi yeni düzenlemeler yapıyorsunuz?

Hukuki düzenlemeler moda anlayışıyla yapılmamalıdırlar. Genellik, eşitlik ve objektiflik ilkeleri istikrar ilkesiyle birlikte gözetilmelidir. “Dün dündü, bugün bugündür, yarın işimize nasıl gelirse öyle yaparız.” mı diyorsunuz? Bu keyfîlik, hakkaniyetle, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaştırılamaz. “Yargı erkini kullananlar bize yakınsa böyle yaparız, bize yakın değilse şöyle yaparız.” anlayışı millet vicdanını rahatsız eder, kanatır.

Bağımsız ve tarafsız yargı Bangalor, Budapeşte ve Kopenhag kriterlerinin temel esasıdır. AKP, evrensel kuralları da, AB ilkelerini de ihlal eden keyfîlikler sergilemektedir. Gündüz havai fişek atarak 2014’ü hedeflediğimiz bir dönemden bugüne geldik. Bakınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir mahkemenin bağımsızlığını araştırırken üyelerinin atanma ve görevden alınma yöntemine, görev süresince üyelere emir verme yetkisine sahip bir makamın bulunup bulunmadığına, üyelerin her türlü etkiden korunmasını sağlayacak önlemlerin alınıp alınmadığına, mahkemenin genel olarak bağımsız bir görünüm verip vermediğine bakılmasını öngörüyor. Yansızlık ise nesnel yansızlık, yargıcın kişisel yansızlığı olarak ortaya çıkıyor. Bir yetkili makam sahibini öven ya da yeren yargıcın tarafsızlığından söz edilemez.

Danıştaya da yeni 39 üye atanacak. Danıştay Başkanına, Başkanlık Kuruluna Danıştayla ilgili düzenlemelerde düzenlemeleri yapma yetkisi veriyorsunuz, Yargıtay Başkanından bu hak ve yetkiler neden esirgeniyor? Yoksa Sayın Danıştay Başkanı Başkanlık cübbesine ilik açtırıp düğme diktirdi de bizim haberimiz mi olmadı? Cübbelerine düğme diktirenlerin bağımsızlığından ve tarafsızlığından söz edilemez. Aynı statüdeki iki yargı organındaki bu farklılık kabul edilemez. Dün baş tacı ettiklerinizi bugün niye dışlıyorsunuz? İşinize yaramayanları çöpe atıyorsunuz. Ne zaman hidayete erip özgür iradenizle karar vereceksiniz?

Hak edenlere saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 35 inci maddesinde yer alan "başlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere “,” işaretinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile anlatımın güçlendirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

36’ncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 36 ncı maddesiyle eklenen maddenin birinci fıkrasında yer alan “yetkilidir.” İbaresinin yerine “yetkili kılınmıştır.” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

                        Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

            Sırrı Süreyya Önder                                  Erol Dora

                     İstanbul                                             Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 36. Maddesinin 2.fıkrasının "arasından" İbaresinden sonra gelmek üzere "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görüşü alınarak" ibaresinin eklenmesini, 4.Fıkrasının son cümlesindeki "atanabilir" ibaresinin "atanamaz" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

                        Uşak                                             Zonguldak                                            Muğla

                 Turgut Dibek                                         İsa Gök                                        Refik Eryılmaz

                    Kırklareli                                            Mersin                                               Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 36. Maddesinin teklif metninden çıkarılması arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz                                  Emin Çınar

                     Kütahya                                      Afyonkarahisar                                    Kastamonu

             Ahmet Duran Bulut

                     Balıkesir

BAŞKAN – Okunan son önergeye komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gündüzden beri ifade ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, milletvekilleri, atanan öğretmenler, sürünen öğretmenler, yöneticiler, madendeki işçiler “Adalet arıyoruz.” diyorlar. Ben Hükûmete soruyorum: Ne yaptınız bu adaleti, nereye sakladınız, nerede bu adalet?

Değerli milletvekilleri, cari açığımız 50 milyar dolara yaklaşmış durumda, ekonomimiz sinyal veriyor.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Zarraf kapatır onu. Zarraf gelir yakında, kapatır onu.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, dışarıda Dışişleri Bakanlığımız bünyesinde eğitim, turizm, ticaret ataşeleri, temsilcileri görev yaparken Adalet Bakanlığı niçin yurt dışında teşkilat kurmaya kalkıyor? Yurt dışındaki bu adalet teşkilatı ne iş yapacak orada? İhtiyaç olduğunda Dışişleri Bakanlığı bünyesindeki görevlileri gönderebilirler. Bu kadar mı zengin bir ülkeyiz? Varsa paramız cari açığı kapatın, Rıza Sarraf’a muhtaç duruma düşmeyelim. Neden bu israf, neden bu böyle yapılan hesapsız kitapsız harcamalar?

Utanıyorum ben şimdi, günlerdir “ak saray” denilen, “kaçak saray” denilen, “haram saray” denilen bir saraya iktidar “resmî” diyor, “Belgesi var.” diyor, muhalefet “Bunlar sahte.” diyor. Efendim, resmî olsun sahte olsun Çankaya Köşkü gibi bir sembol, cumhuriyetin sembolü bir köşk dururken bin odalı bir yere ne ihtiyaç var? Kimi sokacaksınız oraya? Kimi saklayacaksınız orada? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Ne gerek vardı bu masrafa?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Türkiye’ye lazım, yeni Türkiye’ye yeni yer lazım.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Yani, tüyü bitmemiş yetimin hakkı var orada. Sizler, bizler bunu korumakla görevli insanlar değil miyiz? Adalet herkese lazım. Adalet, din gibi kutsal bir kavram. Adaletin sağından solundan dönmekle, arkasından çevirmekle, “şunu ele geçirelim, bunu ele geçirelim.” hesaplarıyla yüce Meclisi böyle meşgul etmek akli midir, ahlaki midir, takdirlerinize sunuyorum.

Milletvekillerine bir amele muamelesi yapıyorsunuz Hükûmet; gece geç saatlere kadar çalıştırıyorsunuz. Ne aceleniz var? Kimi korumak, kimi kurtarmak hesabındasınız?

İstanbul Belediyesinde yolsuzluklardan dolayı açılan davalardan milletvekili olduğu için dokunulmazlık zırhına bürünenler yırttılar, geri kalanlar mahkûm olup içeri girdiler.

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Hangisi onlar?

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Bu mahkûm olanlar sürekli o endişe, o korku içerisinde adaletle uğraşıyorlar yıllardan beri. Neler yapmıyorlar bunun için? Dışarıda Türklere Haçlı Seferi düzenleyen Türk-İslam düşmanı papanın heykelinin önünde “Biz Batı kulüpçüyüz, Avrupa Birliğine giriyoruz.” imzası attılar. Neler yaptılar bundan yırtmak için? Dünyada 10 devlet başkanına verilen, bunlardan sadece 1’i Müslüman olan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a o zaman Yahudi Üstün Cesaret Ödülü verdiler. Onlara yaranmak, onların dediğini yapmak, onlardan görünmek adına bu yüce milletin Başbakanlık makamına ulaştırdığı, bu milletin gerçekten çok büyük ekseriyetinin desteğiyle iktidar yaptığı bir partinin bu korkusu, endişesi nedir?

İşte, değerli milletvekilimiz ifade etti, telefonlar dinlenmiş. Bunlar şantaj olarak mı kullanılıyor da acaba bunlar yapılıyor? Oralara bu teşkilatlar açılıp birilerini susturmak için mi yapılıyor? Almanya bizi tehdit mi ediyor? Bilgiler burada, açıklarım dünyaya mı diyor? İsviçre bankalarındaki hesaplardan mı bahsediliyor? Allah aşkına bunu söyleyin millete, biz de beraber olalım, yaramızı saralım ama millî güvenliğimizi tehdit altına sokturmayalım, tehlikenin içerisine sokmayalım, bu milletin geleceğini karartmayalım, böldürtmeyelim.

Bayrağımız indiriliyor, susuyorsunuz. Millet bölünüyor, susuyorsunuz. Şuraya gidemezsiniz diyorsunuz, insanları tehdit ediyor ülkenin Başbakanı. Allah’tan reva mı bu? Böyle bir devlet yönetimi olur mu?

Yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyoruz: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 36. Maddesinin 2. fıkrasının "arasından" İbaresinden sonra gelmek üzere "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görüşü alınarak" ibaresinin eklenmesini, 4. Fıkrasının son cümlesindeki "atanabilir" ibaresinin "atanamaz" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Refik Eryılmaz konuşacak, Hatay Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize hukuk fakültelerinde yasaların nasıl yapılacağı, hangi ihtiyaçlar ortaya çıktığı zaman yasal düzenlemelerin yapılacağını anlatmışlardı. Toplumsal ihtiyaçlar, toplumsal talepler söz konusu olduğu zaman bu ihtiyaçlara ve bu taleplere uygun olarak tabii ki yasal düzenlemeler yapılır, kanunlar ihdas edilir. Fakat görüyoruz ki on iki yıllık AKP iktidarında toplumun ihtiyaçları ve taleplerinden çok, AKP’nin, hatta bir iki kişinin taleplerinin ve arzularının yerine getirilmesi için bu yasal düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz.

Meclise getirilen bu yasal düzenlemelerle ilgili olarak muhalefet partisi milletvekilleri bu kürsüden eleştirilerini dile getiriyorlar, yanlışlıkları ortaya koymaya çalışıyorlar. Komisyonlarda bunun tartışması yapılıyor ama AKP Hükûmetinin muhalefet partisi milletvekillerinin bu eleştirilerine hiçbir şekilde kulak vermediğini, tamamen dayatmacı, tamamen tepeden inmeci ve tamamen Meclisteki çoğunluğuna dayanarak “dediğim dedik” bir anlayışla bu yasaları Meclisten geçirmeye çalıştığını görüyoruz. Bu anlayışla bu yasalar buradan geçtiği için de çok kısa bir süre sonra tekrar bu yasaların değiştirilmesi ihtiyacını hissediyor ve tekrar buraya getiriyorsunuz.

Onun için, bu antidemokratik tavırdan vazgeçilmelidir. “Meclisteki çoğunluğumuza dayanarak istediğimizi yaparız.” anlayışı doğru bir anlayış, demokrasiye uygun bir anlayış değildir; çoğulcu demokrasi anlayışına da açıkça aykırıdır. Şimdi, biz, AKP’nin bugüne kadarki uygulamalarından bu ülkeye demokrasiyi, bağımsız yargıyı getirme gibi bir amacının ve çabasının olmadığını gayet iyi biliyoruz ve görüyoruz; halkımız da buna inanıyor.

Alevi açılımıyla ilgili de bir çift laf etmek istiyoruz. Şimdi, seçimler yaklaştı, yine, Alevilere, işte, acaba seçimden önce nasıl şirin görünebiliriz diye bir çalışma başlatıyorsunuz. Ben size şu kadarını söyleyeyim, siz Alevi sorununu çözemezsiniz. Neden? Çünkü siz Alevilere şaşı bir gözle bakıyorsunuz, siz Alevileri düşman görüyorsunuz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya doğru konuş Allah aşkına! Düşmanlık yapma! Bölücülük yapma!

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Düşman gördüğünüz, dışlamaya çalıştığınız, ötekileştirmeye çalıştığınız Alevilere siz çözüm üretemezsiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz üretirsiniz değil mi? Siz ancak sorun üretirsiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Önergeyle ilgili konuş, önergeyle.

REFİK ERYILMAZ (Devamla) - Bakın, sizlere bir örnek vereceğim. 15-20 milyon Alevi yaşıyor bu ülkede ve bunlar yüzyıllardır cemevlerinde ibadetlerini yerine getiriyorlar. Siz çıkıp diyorsunuz ki: “Cemevi ibadethane değildir.” Size bu yetkiyi kim veriyor? Hangi hakla bunu söyleyebiliyorsunuz? Bu, bir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sana bu yetkiyi kim veriyor?

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – İki: Daha dün Sivas katliamında orada katledilen insanlarımızın… Avukatlığını yapanları buraya getirdiniz, bakan yaptınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz iktidardınız mübarek, o olay olduğunda siz iktidardınız!

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Bakın, Yavuz Sultan Selim döneminde 70 bin Alevi katledildi, getirdiniz köprüye adını verdiniz.

Bu da yeterli değil, on iki yıllık iktidarınızda… Ben buradan sesleniyorum, çıkın buna cevap verin: On iki yıllık iktidarınızda bir tek Alevi’yi vali yaptınız mı?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Var ya!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Var.

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Bir tek Alevi’yi kaymakam yaptınız mı?

AHMET YENİ (Samsun) – Vali orada değil mi? Isparta Valisi orada!

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Bir tek Alevi’yi cumhuriyet başsavcısı yaptınız mı? Bakın, her gün… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Vali var işte, bak orada.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Sakin olun, sakin olun.

Her gün yüzlerce Alevi genç beni arıyor, “Yazılı sınava girdim.” diyor, “Hâkimlik, savcılık sınavına girdim.”

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayrımcılık yapma!

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – O kayıtlar orada. Diyor ki: “Ben yazılı sınavda 1’inci oldum, sınavda 2’nci oldum, sözlü sınavda beni elediler.”

Bakın, ben bir şeyi ifade etmeye çalışıyorum, Aleviler bugün bunu düşünüyor. Eğer siz Alevilerin oyunu almak istiyorsanız, bu Alevilere yaptığınız ayrımdan vazgeçeceksiniz.

AHMET YENİ (Samsun) – Biz oy peşinde değiliz.

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Onları da bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı göreceksiniz. Onları da…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bölücülük yapma!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ayrımcılığı siz yapıyorsunuz mübarek. Şu konuşman tamamen ayrımcılık değil mi?

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Bakın, Aleviler bu ülkenin çimentosudur. Aleviler bu ülkede vatanını, milletini, bayrağını seven insanlardır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Doğrudur.

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Aleviler bugüne kadar tarih boyunca hiç kimseye ne zulmetmiştir ne baskı uygulamıştır ama Aleviler tarih boyunca baskıya maruz kalmıştır, ayrımcılığa maruz kalmıştır, sürülmüştür, öldürülmüştür. Sizin iktidarınızda da Alevilere bu ayrımcılığın yapıldığı konusunda bir algı var, bunu düzeltmeye çalışın. Benim söyleyeceğim budur.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bırak Allah aşkına bırak! Algıyı oluşturma!

REFİK ERYILMAZ (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – On iki yıldır iktidardayız. Biz on iki yıl yönettik, siz altmış, yetmiş yıl yönettiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Aydın, buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kesinlikle kabul edemeyeceğimiz çok ciddi ithamlarda bulundu, ayrımcılık yaptığımız yolunda. Efendim, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

Ayrımcılıkla itham etmemesi gerekiyor bu Meclis içinde birilerinin bir diğerlerini.

Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz’ın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 36’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Değerli arkadaşlar, tabii, gecenin bu vaktinde böylesine hakikaten bölücülük kokan, ayrımcılık kokan, şiddet kokan bir konuşmaya cevap vermek açıkçası bana zül gelir.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – O sizin karakteriniz, karakteriniz! Sizin karakteriniz o bölücülük!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, hepimiz milletvekili olmanın sorumluluğunu yaşamak durumundayız. İktidarıyla muhalefetiyle hepimiz az ya da çok bir şekilde milletten oy almışız ve buradayız. Bu milletin sorunlarını tabii ki tartışacağız, konuşacağız; problemlerinin çözümü noktasında elimizden gelen gayreti göstereceğiz ama bu millet hepimizin, bu ülke hepimizin. Alevi’siyle, Sünni’siyle, Kürt’üyle, Türk’üyle, 780 bin kilometrekarede doğudan batıya, kuzeyden güneye her kim yaşıyorsa bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Bunun uğraşını veren bir AK PARTİ’ye, bir iktidara bu kadar haksız ve mesnetsiz ithamlarda bulunmaktan hiç huylanmadın mı, hiç ayıplanmadın mı arkadaşım ya! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Siz on iki yıldır kaçıyorsunuz ya, Allah aşkına! Nasıl bu kadar açık yalan söylüyorsunuz, hayret ediyorum.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – İsim ver, isim.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu kadar, böyle ayrımcılık kokan, şiddet kokan bir konuşmayı nasıl yaparsın?

Alevilere kimin ne gözle baktığını bu millet biliyor arkadaşlar ya, biliyor bu millet. Bu millet geçmişte, evet, Sivas’ta kimin iktidar olduğunu da çok iyi biliyor. Bu millet Dersim’i unutmadı.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Temcit pilavı gibi hep aynı şeyi söylüyorsunuz. Yazıklar olsun!

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Roboski’yi unuttun mu? Sivas’ı unuttun mu? Roboski’yi, Sivas’ı unuttu mu millet?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu millet Alevilere kim ne şekilde yaklaşıyor, bunu çok iyi biliyor.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Ne zaman sıkışsanız oraya sığınıyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Dersim’den dolayı özür dileyen ilk defa bir Başbakan AK PARTİ’nin iktidarı döneminde olan Başbakandır, o suçladığınız Tayyip Erdoğan’dır. “Benim Alevi kardeşim.” diyor. Ermenilerin acısını paylaşan bir Başbakandı, “Kürt sorunu vardır.” diyen bir Başbakandı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bir Türklerinkini paylaşamıyor…

AHMET AYDIN (Devamla) – Mütedeyyin insanların, Alevilerin, bu ülkede, sağcıların da solcuların da herkesin hukukunu, gayrimüslimlerin de hukukunu savunan bir iktidar var ve sadece sözde değil.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Berkin’in annesini niye yuhalattınız? Berkin’in annesini yuhalatmanın hesabını veremezsiniz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Sadece lafla yapılmıyor bunlar, icraatlarımızla bunu gösterdik.

Evet, bir yerlere birileri gelecekse tamamen ehliyet ve liyakat esasına göre gelir. Alevi’dir, Sünni’dir, sağcıdır, solcudur, Kürt’tür, Türk’tür değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Devamla) - …ehliyet ve liyakat esasına göre gelir.

Sizleri lütfen arkadaşlar, böyle bir dil kullanmaktan men ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, Bakanlığa bakın bir kadın var mı?

BAŞKAN – Sayın Tanal, her ayağa kalktığınız anda ve saniyede sizi dinlemek zorunda değilim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ayrımcılığa bakar mısınız, hiçbir kadın var mı?

BAŞKAN – Lütfen benim yaptığım işleme saygı duyun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım,…

BAŞKAN – Ben işlemimi yapayım, sözü isteyin, size veririm veya vermem.

Lütfen yerinize oturur musunuz!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …bakar mısınız, hepsi erkek, bu toplumun yarısı kadın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sizi yöneten Başkan kadın ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Beyefendi, bu toplumun yarısı kadın, bir kadın bulabiliyor musunuz bürokratların arasında?

BAŞKAN – İşlem yapmaya izin vermiyorsun insana canım!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bak Başkana.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bak, Başkan orada.

BAŞKAN – Allah Allah!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir tane kadın göster. İşte ayrımcılık.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Senin kaç belediye başkanın var kadın?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen yerinize oturur musunuz!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, baştan sizin kadın ve erkek eşitliğine sahip çıkmanız lazım.

BAŞKAN – Ben kadınım ve Meclis Başkan Vekiliyim, yeterli bir cevap mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Lütfen…

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 36 ncı maddesiyle eklenen maddenin birinci fıkrasında yer alan “yetkilidir.” İbaresinin yerine “yetkili kılınmıştır.” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile anlatımın güçlendirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

37’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 37 inci maddesiyle eklenen geçici maddede yer alan “tahsis edilmiş” ibaresinin yerine “ayrılmış” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

                        Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

                    Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

                      Mardin                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 37. Maddesinin son cümlesinden sonra gelmek üzere “Bunlardan dört yıllık görev süresini tamamlayanlar en fazla bir yıl daha görevlendirilebilirler." İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

                        Uşak                                             Zonguldak                                            Muğla

                      İsa Gök                                         Turgut Dibek

                      Mersin                                            Kırklareli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 37. Maddesinin Teklif metninden çıkarılmasının arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                    Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Konya                                              Kayseri

                     Alim Işık                                   Kemalettin Yılmaz                                  Emin Çınar

                     Kütahya                                      Afyonkarahisar                                    Kastamonu

 

             Ahmet Duran Bulut

                     Balıkesir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu madde ile Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 3 üncü maddesi değiştirilerek kurulan yurt dışı teşkilatına; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 50 nci maddesi uyarlanmaktadır.

Adalet hizmetleri yurt dışında, geçici görevlendirmelere ve hizmet satın alımı yoluyla giderilmektedir.

Teklif gerekçesinde ifade edilen hususlar Adalet Bakanlığının yurt dışında teşkilat kurmasını gerektirmez.

Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı birlikte çalışarak ihtiyaç halinde Türkiye'nin yüksek çıkarlarını en iyi şekilde savunabilecek kişi ve kuruluşlardan yararlanma imkânına sahiptir.

Buna ek olarak ihtiyaç duyulan konuda en iyi hizmeti verecek kişilerin yurt dışında geçici olarak görevlendirilmesi mümkündür.

Bu sebeple yurt dışında, teşkilat kurmaya, kadro ihdasına gerek bulunmamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 37. Maddesinin son cümlesinden sonra gelmek üzere "Bunlardan dört yıllık görev süresini tamamlayanlar en fazla bir yıl daha görevlendirilebilirler." İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Adalet Bakanlığı tarafından bu düzenleme ile oluşturulan yurtdışı teşkilatında Adalet Müşaviri olarak halen görev yapanlardan dört yılını doldurmuş olanların en fazla bir yıl daha görev yapmaları önerilmekte ve böylelikle başarılı diğer hakim ve savcıların da yurtdışında görev alabilmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 37 inci maddesiyle eklenen geçici maddede yer alan "tahsis edilmiş" ibaresinin yerine "ayrılmış" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECEP ÖZEL (Isparta) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile anlatımın güçlendirilmesi ve metnin anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.14

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:

V.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 8’inci sırasında bulunan 650 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın gündemin 4’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 2 Aralık 2014 Salı günkü birleşiminde 650 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun, daha önce haftalık çalışma günlerinin dışında toplanması kararlaştırılan 28, 29 ve 30 Kasım 2014 Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri toplanmamasına ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 27/11/2014 Perşembe günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                               Cemil Çiçek

                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                 Başkanı

      Ahmet Aydın                                                               Levent Gök

Adalet ve Kalkınma Partisi                                       Cumhuriyet Halk Partisi

   Grubu Başkan Vekili                                                 Grubu Başkan Vekili

     Yusuf Halaçoğlu                                                     Pervin Buldan

Milliyetçi Hareket Partisi                              Halkların Demokratik Partisi

  Grubu Başkan Vekili                                               Grubu Başkan Vekili

Öneriler:

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 8’inci sırasında bulunan 650 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın gündemin 4'üncü sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun 2 Aralık 2014 Salı günkü Birleşiminde 650 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

Genel Kurulun, daha önce haftalık çalışma günlerinin dışında toplanması kararlaştırılan 28, 29 ve 30 Kasım 2014 Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri toplanmaması;

önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elazığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı 655) (Devam)

BAŞKAN – 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sıraya alınan, 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/976) (S. Sayısı: 650)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyon bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 2 Aralık 2014 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.21



(x) 655 S. Sayılı Basmayazı 25/11/2014 tarihli 18’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.