TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                19’uncu Birleşim

                                                                                       26 Kasım 2014 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü ve eğitime yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un, Türkiye tarihinde yaşanan acı olaylar ile geçmişle yüzleşme ve özür konusuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın MHP grup önerisi üzerinde ve Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması 

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun, İçişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/220)

2.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/219)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, nefret suçlarının bireyler ve toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1149)

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, otistik çocukları olan ailelerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1150)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, engelli vatandaşların toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak tüm fiziki düzenlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1151)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, polis şiddetinin ve orantısız güç kullanımının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla 22/7/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

2.- MHP Grubunun, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 25/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile Ankara Milletvekili Levent Gök ve 24 milletvekili tarafından, Uludere olayının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerindeki konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerindeki konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesiyle ilgili önerge üzerindeki konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655)

4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

5.- Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73)

 

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, grup başkanlarının grup toplantılarında yaptığı konuşmalarının Genel Kurulda polemik konusu yapılmaması gerektiğine ilişkin konuşması

 

 

 

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Aydın'ın Söke ilçesinde özel bir maden ocağında meydana gelen kazaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49773)

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer'in, Siirt'in Tillo ilçesindeki Alkumru Barajı'nda yaşanan taşkın sonucu bazı vatandaşların ölümünde ihmal olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51387)

3.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, Siirt'teki bir barajda yaşanan taşkın vakasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51388)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, sözlü soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52494)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Soma'daki maden ocaklarının denetimi ile Soma'daki bir maden ocağında meydana gelen ölümlü kazaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52495)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bartın'ın Amasra ilçesindeki bir madende meydana gelen göçüğe ve madene yönelik denetimlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52496)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, elektrik üretim santralleri ile ilgili verilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52497)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Tunçbilek Termik Santralinde gerçekleştirilen tamir, bakım ve yenileme çalışmalarına ve santralin özelleştirme sürecine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52498)

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Soma'da hayatını kaybeden madencilerin yakınlarının üç günlük bir eğitimle başka bir işletmede işe alınacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52499)

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'da yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle pamuk üreticilerinin uğradığı zarara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52500)

11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, elektrik faturalarına yansıtılan kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52501)

12.- Van Milletvekili Özdal Üçer'in, Et ve Süt Kurumu Van Kombinasının yeniden faaliyete geçirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/54090)

13.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, mavi sertifikalı fidanların yaygınlaştırılması ve zeytinciliğin teşvikine,

Zeytinliklerin korunması ve dikilen zeytin ağaç sayısının artırılmasına,

- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Tokat'ta kayıtlı kadın çiftçi sayısına ve kadın çiftçilere verilen desteklere,

- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'da Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli merdiveni ve engelli tuvaleti mevcut olup olmadığına ve son iki yıl içerisinde istihdam edilen engelli personel sayısına,

-  Van Milletvekili Özdal Üçer'in, Van'da hayvancılık sektörüyle ilgili çeşitli verilere,

-  Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, hayvanlarda görülen mavi dil ve Afrika hastalığına,

-  Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, gıda mühendislerinin kamuda istihdamına,

- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, tarım sektöründe çalışan kadınlara ve gerçekleştirilen eğitimlere,

Organik olmayan ürünlerin organik ürün adı altında satılarak tüketicilerin aldatılmasına,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/54154), (7/54155), (7/54156), (7/54157), (7/54158), (7/54159), (7/54160), (7/54161), (7/54162)

14.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'da Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli merdiveni ve engelli tuvaleti mevcut olup olmadığına ve son iki yıl içerisinde istihdam edilen engelli personel sayısına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/54163)

15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt'taki gümrük kapılarındaki personel eksikliklerine,

Kars, Iğdır ve Ağrı'daki gümrük kapılarındaki personel eksikliklerine,

Van, Siirt ve Adıyaman'daki gümrük kapılarındaki personel eksikliklerine,

Bingöl, Bitlis ve Batman'daki gümrük kapılarındaki personel eksikliklerine,

Elâzığ, Mardin ve Diyarbakır'daki gümrük kapılarındaki personel eksikliklerine,

İlişkin soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/54164) (7/54165) (7/54166) (7/54167) (7/54168)

16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Bakanlık ve bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşlarca gerçekleştirilen medya, tanıtım ve reklam harcamalarına,

Bakanlık ve bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşların 2014 yılı bütçe ödeneklerine ve bütçe gerçekleşmelerine,

İlişkin soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/54386), (7/54387)

17.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, zeytinin danesine destek verilmesine,

Zeytinliklerin korunmasına,

- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, Manisa'daki bazı tarım arazilerinin kamulaştırılacağı ve sanayi ve madencilik amaçlı kullanılacağı iddialarına,

- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, Suriye'den Türkiye'ye kaçak zeytinyağı sokulduğu iddiasına,

- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Bakanlık ve bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşlarca gerçekleştirilen medya, tanıtım ve reklam harcamalarına,

Bakanlık ve bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşların 2014 yılı bütçe ödeneklerine ve bütçe gerçekleşmelerine,

- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bayburt'ta gıda, tarım ve hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren iş yeri ve kişi sayısına,

- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, çiftçilere ödenen sigorta hasar tazminatlarının vadesi gelmemiş alacaklar nedeniyle bloke edilmesine,

- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz'ün, Bursa'nın Nilüfer, Karacabey ve Yenişehir ilçelerinde bulunan mera arazilerinin tahsisine,

- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Manisa'da mavi dil hastalığından ölen hayvan sayısına ve alınan tedbirlere,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/54435), (7/54436), (7/54437), (7/54438), (7/54439), (7/54440), (7/54441), (7/54442), (7/54443), (7/54444)

18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Bakanlık ve bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşlarca gerçekleştirilen medya, tanıtım ve reklam harcamalarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/54445)

19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Bakanlık ve bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve kuruluşların 2014 yılı bütçe ödeneklerine ve bütçe gerçekleşmelerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/54446)

20.- Denizli Milletvekili İlhan Cihaner'in, Türkiye ile Rusya arasında kurulması planlanan Basitleştirilmiş Gümrük Hattı Sistemi kapsamında yetkilendirilen bir firmaya ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/54447)

21.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş'in, Türkmenistan menşeli pamuk ipliği ve pamuklu mensucat ürünleri ithalatında gümrük vergisinin kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/54593)

22.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak'ın, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren görevden alınan bürokratlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/54789)

 

 

 

 

 

 

 

26 Kasım 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimini açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.05

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Hülya Güven’e aittir.

Buyurun Sayın Güven. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

HÜLYA GÜVEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’yle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin giderek arttığının hepimiz farkındayız. Bu nedenle de dört yıldan bu yana araştırılması için zaman zaman çeşitli önergeler verildi. Ayrıca, kadına şiddetin ve cinayetlerin sayısı konusunda yoğun bir bilgi kirliliği var, gerçeklere ulaşamıyoruz çünkü ilgili bakanlıklar da sorularımızı cevapsız bırakıyorlar. Cinayetlerin çoğu da yine biliyoruz ki intihar olarak yansıtılıyor. STK’ların yaptığı bir araştırmada, erkeklerin 2013 yılında 214 kadını ve 10 çocuğu öldürdüğü belirtilmekte.

Jandarma bölgesi istatistiklerinde de kadına şiddet rakamları oldukça düşündürücüdür. 2013’te 13.551 aile içi şiddetle mağdur kadın sayısı 12.222 olarak belirlenmiştir. Bugün bu konuyla ilgili olarak özellikle ben kadın milletvekillerimize seslenmek istiyorum: Şiddet neden artıyor, düşünülüyor mu? “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin.” söylemlerinin ve yine “Kadın-erkek bir olmaz, fıtratında eşitlik yok.” zihniyetinin net bir şekilde ortaya çıkmasıyla değil mi? Çocuklara yapılan toplu tecavüzlerde kendi isteğiyle yapıldı indirimleri değil mi? Aslında daha pek çok neden sayılabilir.

Kadının kıyafetine, kaç çocuk doğuracağına, nasıl doğum yapacağına, sokakta nasıl dolaşacağına karışılıyor yani kadınlara erkeklerin şiddet uygulayabilecekleri mesajları veriliyor bu şekilde. Eğer bizler kadın olarak bu sıralarda bulunuyorsak, grup başkan vekili, Meclis başkan vekili olarak, Meclis Başkanı olarak, bakan olarak çalışabiliyorsak yani ülke yönetiminde söz sahibi olabiliyorsak Kurtuluş Savaşı’nda kahramanca düşman ile çarpışan Anadolu kadınlarına da borçluyuz. Onlar çocuklarının geleceği için, yine, savaştan çıkmış yoksul bir ülkenin refaha kavuşması için ön saflarda kahramanca çarpışmışlardır. Onlarla cumhuriyeti kuran ve kadınların önemini bilerek yollarını açan Mustafa Kemal Atatürk’e de borçluyuz. Kurtuluş Savaşı’mızda Kara Fatma’yı, Gördesli Makbule’yi, Domaniçli Habibe’yi, Şerife Bacı’yı, Nene Hatun’u, daha birçok kahraman kadını unutmayalım. Gaziantep’te Yirik Fatma’yı ise hiç unutmayalım. Fransızlara karşı mücadele sırasında müfrezeye alınmak istenmeyen Yirik Fatma “Benim kanım sizinkilerden daha mı şirindir?” diye cevap vermiştir.

Evet, sayın milletvekilleri, biz kadınların kanı erkeklerin kanından çok mu farklıdır da “Kadının fıtratında eşitlik yok.” deniyor? Bizim kanımız beyaz mı? Dün “Erkek şiddet uyguluyorsa sebebi kadındır çünkü erkeği yetiştiren kadındır.” diyerek sorumluluk biz kadınlara yüklenmeye çalışıldı. Evet, gerçekten, kadın eğitilmezse, bebekliğinden itibaren hurafelerle ve aşağılanarak, doğru bilgiye ulaşması engellenerek büyütülürse, kendilerinden daha kötü bir nesil yetişmesine sebep olurlar. Getirilen 4+4+4 sistemi bu amacı gütmüyor mu? Bu nedenle, özellikle kız çocuklarının okullaşma oranı giderek azalmıyor mu? Kız çocukları bugün evlere kapatılıyorlar ve çocuk evliliklerinin yolu açılıyor.

Sayın milletvekilleri, cumhuriyetimizin kazanımlarına sahip çıkalım. Kadın üzerinden siyaseti bırakalım. Ülkemizin çocuklarına, ülkemize göç ile gelenlerin çocuklarına sahip çıkalım çünkü onlar bizim geleceğimizdir. Kadınlara, çocuklara şiddetin yaşanmadığı bir ülkeyi birlikte kuralım. Yıllardır el uzatan asıl bizleriz.

Seçim zamanı gelse de bu konuda araştırma komisyonunun kurulmuş olması büyük bir adımdır. Komisyonun çalışmalarının sonuca ulaşması ve çıkan sonuçların uygulanması dileğiyle saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güven.

Gündem dışı ikinci söz, Öğretmenler Günü, Haftası ve eğitime yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Yalova Milletvekili Temel Coşkun’a aittir.

Buyurun Sayın Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, 24 Kasım Öğretmenler Günü ve eğitime yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen çok değerli milletimiz; 24 Kasım Öğretmenler Haftası’nda saygıdeğer öğretmenlerimize verilen değer ve onların sorunları ve talepleri yanında, eğitime yapılan yatırımların, öğretmene verilen fırsat ve imkânların da önemli olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle geçmişi bir hatırlayalım, gerek öğretmenin durumunu gerek eğitime tanınan imkânları ve yatırımları hatırlamak gerekir.

Hamdolsun, geldiğimiz nokta iyi bir nokta. 2002’de 470 TL olan öğretmen maaşı 1 Temmuz 2014 itibarıyla, ek ders ücretleri hariç, 2.148 TL’ye ulaşmıştır. On iki yılda öğretmen maaşlarında toplamda yüzde 357’lik bir artış gerçekleşmiştir.

2002 yılında 76 olan üniversite sayısını 176’ya çıkardık. On ikinci yılımızda toplam 100 üniversite açtık. 2003 yılında akademisyen sayımızı 76 binden 130 binlere çıkardık.

Öğretmenlerimizin standartlarının yükselmesine, inanç ve düşüncelerine saygı duyduk ve onun önündeki engellerin kaldırılmasını sağladık.

İmam-hatip okulları başta olmak üzere, meslek okulları yeniden hayat buldu. Toplam derslik sayımızın üçte 1’ini iktidarımız döneminde inşa ettik. On bir yılda 1 milyar 754 milyon ücretsiz ders kitabı dağıttık. Bunun bedeli 3 milyar TL’dir.

Eğitimde çok önemli mesafeler aldık. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimden on iki yıllık zorunlu ve kademeli eğitim sistemine geçildi. Üniversiteye girişteki katsayı farklılığı, adaletsizliği giderildi.

2002-2003 öğretim yılında ilköğretim okullaşma oranı yüzde 90 iken, 2013 yılında yüzde 98’lere ulaştı.

İktidarımız döneminde atanan yaklaşık 460 bin öğretmenle eğitim kadromuzu güçlendirdik, toplamda 850 bin öğretmen sayısına ulaştık. Mevcut öğretmen sayısının yüzde 55’i iktidarımız döneminde atanmıştır. En son, Sayın Başbakanımızın 15 bin öğretmen ataması müjdesi de eğitim camiasına ayrı bir soluk aldırmıştır.

2002 yılında merkezî bütçeden eğitime ayrılan pay 11 milyarken 2014 yılında yüzde 710’luk artışla 78 milyar civarlarına gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim ve sağlık yatırımları yanında, yaşam standartlarımızı da önemli ölçüde yükselttik. Marmaray Projesi’yle, İstanbul Avrasya Tüneli Projesi’yle, üçüncü boğaz köprüsüyle, üçüncü havaalanıyla âdeta dünyanın gıpta ettiği bir ülke hâline geldik. Dünyanın 4’üncü büyük köprüsü Yalova’mızın da içinde olduğu bölgede inşa edilmekte. En modern yol ağıyla İstanbul-Yalova-Bursa ve İzmir birbirine bağlanmaktadır. İstanbul’dan Yalova altı dakikalık, Bursa bir saatlik Eskişehir iki buçuk saatlik, İzmir dört saatlik mesafeye inmektedir. Hem zaman hem de enerji tasarrufu sağlayacak bu proje için günlük ortalama 4 milyon dolar para harcanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yalova’mız eğitimde önde olan şehirlerimizden birisidir. Yalova’mızda 39.042 öğrenciye 160 okul ve 1.767 derslikte 2.620 öğretmen arkadaşımız hizmet vermektedir. Buradan kendilerine teşekkür ediyorum. Temel eğitim konusunda, derslik konusunda önemli mesafeler almaya ve bunları da almaya devam edeceğiz.

Ben de bu konuşmamın içerisinde, kadına şiddeti şiddetle reddederken, tüm kadınlarımıza saygılarımı ifade ederken bu duygularla öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bir kez daha kutluyor ve diyorum ki öğretmenler dünyayı inşa eden mimarlardır. Tüm öğretmenlere selam olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

Gündem dışı üçüncü söz, Türkiye tarihinde yaşanan acı olaylar ve geçmişle yüzleşmeyle ilgili söz isteyen Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Aksoy. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un, Türkiye tarihinde yaşanan acı olaylar ile geçmişle yüzleşme ve özür konusuna ilişkin gündem dışı konuşması

HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye tarihinde yaşanan acı olaylar ile geçmişle yüzleşme ve özür konusunda gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devletlerin kendi geçmişleri üzerine yaptıkları tartışmalar hem yaşadığımız coğrafyada hem de dünyanın başka yerlerinde gittikçe önem kazanmaktadır. Ne yazık ki geçmişte yaşanan acı olaylardan dolayı Türkiye devleti hâlâ hesap vermemekten, birçok katliamın âdeta üstünü örtmekten yana bir tavır takınmaktadır. Dersim katliamının AKP Hükûmeti tarafından zaman zaman dillendiriliyor olması da pragmatik bir tavırdır ve günlük siyaseti kurtarmaya yöneliktir. Kaldı ki devletlerin özür dilemesi, geçmişteki suçların bir özürle geçiştirilmesi bir dönemi kapatıp yola devam etmesi anlamına da gelmemektedir. Yaşananların bir daha asla yaşanmaması ve iç barışın tesisi koşullarının sağlanması gerekmektedir biliyorsunuz. Bu yönüyle geçmişle yüzleşme ve özür dileme, nasıl bir toplumda yaşamak istediğimiz ve nasıl bir gelecek kurmak istediğimizle de doğrudan ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, geçmişte yaşanan bazı acı olaylar zaman zaman siyasetin gündemine de gelmektedir. Ancak, 20 binden fazla Kürt’ün katledildiği Zilan katliamı unutturulmak istenmektedir. Bilindiği üzere, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ret ve inkâra tabi tutulan Kürtler mütemadiyen ve ardı sıra isyanlar başlatmışlardır. 1921 Koçgiri’yle başlayan, 1924 Nasturi, 1925 Şeyh Sait, Nehri, Sason ve 1926 Birinci Ağrı, 1927 İkinci Ağrı, 1930 Zilan, Oramar, Üçüncü Ağrı ve 1938 Dersim isyanına kadar on yedi yılda 24 Kürt isyanı gerçekleşmiştir. Bu isyanların birçoğu büyük katliamlarla insanlık suçlarıyla başlamıştır ve bitmiştir. Ağrı isyanıyla birlikte Zilan Vadisi’ne sığınan Kürtlere, dönemin Kolordu Komutanı Salih Paşa tarafından yürütülen askerî harekâtla tam bir soykırım uygulanmıştır. Türk uçakları tarafından Geliye Zilan bölgesi bombalanmış, dağlar ve dereler ateş altına alınmıştır. Bölgenin giriş ve çıkışları tutularak bölge on binlerce asker tarafından kuşatılmış ve büyük bir katliam gerçekleştirilmiştir. Yeni doğmuş bebekten 90’lık ihtiyara kadar her yaş ve cinsiyetten insan makineli tüfeklerle katledilmiştir. Bakınız, size geçmiş tarihli bir haber okumak istiyorum, bir gazete haberi: “Ağrı Dağı tepelerinde, kovuklara iltica eden 1.500 kadar şaki kalmıştır. Tayyarelerimiz şakilerin üzerine şiddetli bombardıman ediyor, Ağrı Dağı daimî olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir.” Deyip devam etmektedir. Bu, Cumhuriyet gazetesindeki bir haberdir ve Cumhuriyet gazetesinde 16 Temmuz 1930’da yayınlanmıştır.

Yine, ortaya çıkan Genelkurmay Başkanlığının 1 Temmuz 1930 tarihli emrine göre “Ayaklanma sahasındaki köylerden ayaklanmaya katılanların köyleri tamamen yakılacaktır.” emri verilmiştir. Keza bunu yapanlar için de bir koruma kanunu çıkarılmıştır. 20 Temmuz 1931 tarih ve 1850 sayılı Kanun’a göre “20 Haziran 1930’dan 10 Aralık 1930’a kadar, devlet ya da vilayet temsilcileri, askerî ya da sivil yetkililer, jandarma ya da korucular ya da üst makamlara yardım eden veya tek başlarına hareket eden siviller tarafından Erzincan Vilayetindeki Pülümür ve Birinci Müfettişlik Bölgesi dâhil olmak üzere Erciş, Zilan, Ağrı Dağı ve çevreleyen bölgelerde meydana gelen isyanların takibi ve bastırılması sırasında tek başına ya da topluca işlenen cinayetler ve diğer eylemler suç olarak görülmeyecektir.” Bu kanun hâlâ da yürürlüktedir.

Değerli milletvekilleri, tarihte toplumsal barışı, huzuru tesis etmek için çok sayıda devlet geçmişiyle yüzleşiyor ve yüzleşmektedir. Şili’de, Amerika’da, Avustralya’da, İngiltere’de bu böyle olmuştur. Roboski katliamı bu Hükûmet tarafından gerçekleştirildi ama hâlâ, üç yıl geçmiş olmasına rağmen bununla ilgili bir özür bile dilenemedi.

Yapılması gereken, devam eden barış görüşmeleri çerçevesinde bir an önce Parlamentoda bir geçmişle yüzleşme komisyonunun kurulmasıdır. Devlet geleneğinde süreklilik ve devamlılık esastır. Bu nedenle geçmişte işlenen suçlar ve katliamları nedeniyle bu Hükûmet “Bizimle ilgisi yok.” diyemez. Yaşanan bütün acı olaylardan devlet sorumludur ve hesabını vermesi gerekmektedir. Özür dilemek bir erdemdir, kişiyi ve devleti yüceltir. Umarım ve dilerim, Türkiye devleti bu geçmişiyle yüzleşir ve halklardan özür dilemeyi bilir.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Halaçoğlu, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, tarihe baktığımız zaman, tarihte pek çok devlet içerisinde isyanlar meydana gelmiştir. İsmine “isyan” diyoruz. İsyan, devlete baş kaldırmak demektir. Baş kaldırdığınız takdirde devlet, devletliğini yapar ve isyanı bastırır kim olursa olsun.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Öldürmesi gerekmiyor ama.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Dolayısıyla, bu gibi olaylarda eğer tarihle yüzleşilmek isteniyorsa önce isyancıların, hangi sebeple isyan ettiklerini ve devlete niçin baş kaldırdıklarını, silaha sarıldıklarını ve birçok insanı öldürdüklerini de düşünmeleri gerekir. Dolayısıyla, başlangıçta böyle başlanması gerekiyor.

Biz Dersim meselesinde de şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Eğer Dersim konusu ciddi şekilde araştırılacaksa ve ne olduğu ortaya çıkarılmak isteniyorsa, o tarihte meydana gelen bütün olayların detaylı olarak -dış devletlerle ilişkiler de dâhil olmak üzere- araştırılması ve başlangıçta İtalya, Fransa, İngiltere ve Rusya arşivlerinin de incelenmek suretiyle, Türk arşivleriyle birlikte, bir sonuca ulaşılması, eğer gerçekten devletin yaptığı bir hata varsa o hata karşısında da gerekeni yapması gerekir.

Nitekim, buna bağlı olarak, Ermeni meselesinde de Türklerin, diaspora Ermenileri özellikle, özür dilemeleri veya tarihleriyle yüzleşmelerini istemiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Ermenilere çağrıda bulunmuş ve ayrıca diğer devletlere de çağrıda bulunarak bir uluslararası tarihçiler komisyonu kurularak bu konunun detaylı olarak araştırılması ve sonuca ulaşılmasını teklif etmiştir. Bu, aslında tarihiyle yüzleşme konusunda ne kadar rahat olduğunu Türkiye Cumhuriyeti’nin göstermiştir ve karşıki devletlerin de buna yanaşmaması, aslında nasıl siyasi bir sebeple bu teklifte bulunduklarını göstermiştir.

Tarihte çok değişik olaylar meydana gelmiştir. Sadece bir küçük isyan sonucunda meydana gelen olaylar değil, Birinci Dünya Savaşı’nda sadece 30 milyon insan, İkinci Dünya Savaşı içinde ise 60 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Bu milyonların içerisinde ne kadarı askerdir, ne kadarı sivil, çocuk, kadındır? Bunları da göz önüne alacak olursanız, maalesef, insanlık tarihinde pek de iç açıcı olayların meydana geldiğini söylemek mümkün değil çünkü, savaş, maalesef, bu gibi sonuçları doğuran en kötü tarih olaylarından bir tanesidir. Önemli olan, içinde bulunduğunuz dönemde tekrar savaşacak bir hâle gelmeden oturup konuşup bir aklıselimle sonuca varmak en doğru yoldur.

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, toparlayabilirseniz memnun olacağım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Dolayısıyla savaşlara meydan vermeyecek bir durumda hareket etmek gerekir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın konuşmacı, Sayın Aksoy konuşması esnasında, geçmişte yaşanan bazı acı olaylarla ilgili olarak “soykırım” kelimesini kullandı. Bu tür kelimelerin kullanılmamasının daha gerçekçi olacağını düşünüyorum. Evet, geçmişte bazı acı olaylar yaşandı, sizin de konuşmanızın başlığı budur. O acı olayları paylaşmak, sorumluluğunu taşımak hepimizin boynunun borcudur ama bu konuları, daha dilimize ve üslubumuza hepimizin paylaşabileceği bir içerik kazandırarak gündeme getirirsek daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

HALİL AKSOY (Ağrı)- Sayın Başkan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Geçen gün de bu tartışmayı yürütmüştük Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aksoy, nedir talebiniz?

HALİL AKSOY (Ağrı) – Bir kere, 20 bin kişinin veyahut da benzer rakamlarla ifade edilen, milyonlarla ifade edilen insanın ölmesini “katliam” olarak nitelendirmek çok haklı bir şey, başka bir şekilde…

BAŞKAN – Ben soykırımdan bahsettim.

HALİL AKSOY (Ağrı) – Ama, şu anlama gelmiyor: Geçmişte yapılan katliamlar bugün de devam etsin anlamına gelmiyor. Bu nedenle, sayın milletvekilinin belirtmiş olduğu konuda ben söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Bir açıklama mı yapmak istiyorsunuz?

HALİL AKSOY (Ağrı) – Evet.

BAŞKAN – Açıklama yapacaksanız, lütfen, yerinize buyurun.

Bir dakika içinde toparlarsanız memnun olacağım.

Buyurun.

2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Erciş, Zilan, Ağrı Dağı havalisinde vuku bulan ve müteselsilen devam eden ve bu süre içerisinde sürekli olarak takibe alınan ve bu takip sırasında 20 bin kişinin katledilmesi söz konusudur, 20 bin kişi. Ama şu anda, bugünden sonra da bu katliamların olmaması için de bizim bazı tedbirler almamız gerekir.

Şimdi, sayın milletvekilim konuşuyor; benim dedem, benim amcam, benim dayım orada katledilmiş ve biz gelmişiz, bir çatı altında oturmuşuz, oturuyoruz bir çatı altında. Bir çatı altında daha rahat konuşabilmek hatta el sıkışabilmek için, hiç olmazsa bunu rahatlatabilmek için birbirimizden bir özür dilememiz gerekmiyor mu? Bu anlamıyla geçmişte yaşanan bu olayların -bugünden sonra işlenmemesi- bugünden sonra olmaması için de mutlaka bizim bir duruşa sahip olmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AKSOY (Ağrı) – Geçmişte, söz konusu arkadaşımızın mensubu bulunduğu partinin rolünü oynadığı zamanlar oldu. Söz gelimi haşhaş ekiminde rolünü oynadı, sorun çözüldü.

BAŞKAN – Toparlarsanız Sayın Aksoy.

HALİL AKSOY (Ağrı) – İdam olayında rolünü oynadı, sorun çözüldü ama bugünden sonra da Kürt sorunu gibi büyük bir sorunun çözülmesinde rol almasını biz bekler ve bu konuda mutlaka bir şey sahibi olmalarını dileriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyonlardan istifa tezkereleri bulunmaktadır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun, İçişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/220)

TBMM Başkanlığına

18/11/2014 tarihinde Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu Başkanı seçilmem nedeniyle üyesi ve sözcüsü olduğum İçişleri Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

25/11/2014

Alpaslan Kavaklıoğlu

Niğde

2.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/219)

TBMM Başkanlığına

18/11/2014 tarihinde Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu Başkanı seçilmem nedeniyle üyesi ve sözcüsü olduğum Millî Savunma Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

25/11/2014

Alpaslan Kavaklıoğlu

Niğde

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, nefret suçlarının bireyler ve toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1149)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de uzun zamandır var olan ve son zamanlarda görünürlüğü dikkat çekici bir şekilde artan nefret söylemleri gelişmekte ve buna bağlı olarak nefret suçları yaşanmaktadır. Toplum içerisinde farklı kimliklere karşı ötekileştirme, aşağılama, düşmanlık dolu söylemler ve şiddet içeren bu tutumlar çözümsüzlükle sonuçlanmaktadır. Yaşanan bu nefret dolu saldırılar medya, eğitim, siyaset vb. yapılar tarafından da desteklenerek daha büyük sorunlara neden olmaktadır. Farklı kimlikler üzerinde uygulanan nefret söylemi ve nefret suçlarının önlenebilmesi, Hükûmetin bu konuda uyguladığı politikaların etkili olup olmadığının araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Erol Dora                                         (Mardin)

2) Pervin Buldan                                  (Iğdır)

3) İdris Baluken                                   (Bingöl)

4) Sırrı Sakik                                       (Muş)

5) Murat Bozlak                                    (Adana)

6) Halil Aksoy                                      (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                   (Batman)

8) Hasip Kaplan                                   (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                  (Bitlis)

10) Emine Ayna                                   (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                              (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                       (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                    (Hakkâri)

14) Esat Canan                                    (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                        (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                              (İstanbul)

17) Mülkiye Birtane                              (Kars)

18) Ertuğrul Kürkcü                              (Mersin)

19) Demir Çelik                                   (Muş)

20) İbrahim Binici                                (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                     (Van)

22) Özdal Üçer                                     (Van)

Gerekçe:

Türkiye'de, son yıllarda nefret söylemi ve nefret suçları toplumsal ve siyasi yaşam içerisinde oldukça sık karşılaşılan sorunlar olarak yer almaktadır.

Nefret söylemi ve bu ifadeyle ile ilişkili olarak işlenen nefret suçları Türkiye tarihi boyunca varlığı bilinen bir gerçektir. 6-7 Eylül olayları ile gayrimüslimlere karşı Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamları ile Alevilere ve tarihsel olarak Ezidilere karşı işlenen dinî temelli nefret suçları ile Kürtlere, Ermenilere, Süryanilere, Yahudilere ve Rumlara karşı işlenen etnik temelli nefret suçları geçmişten gelen örneklerdir. Var olan nefret söylemi ve suçlarının hukuki olarak temellendirilmemesi ve bununla bağlantılı olarak faillerinin gerektiği şekilde yargılanmaması, günümüzde nefret cinayetlerinin sonlandırılamamasına neden olmuştur. 2006 yılında Trabzon'daki Rahip Santora cinayeti, 2007 yılında Hrant Dink cinayeti ve Malatya'da İncil dağıttıkları gerekçesiyle Zirve Yayınevi çalışanı 3 kişinin öldürülmesi, 2008 yılında Ahmet Yıldız'ın eşcinsel olduğunu açıklaması nedeniyle ailesi tarafından öldürülmesi ve Gebze'de Kürt işçilerin komşularını rahatsız ettikleri gerekçesiyle saldırıya uğramaları, Şubat ayında İstanbul'da gerçekleştirilen Hocalı katliamı anmaları sırasında Ermenilere karşı nefret söylemi içeren pankartların kullanılması ve sloganların atılması, Mart ayında Batman'da Ahmet Türk'e karşı yapılan saldırı en çarpıcı örneklerdir.

Türkiye'de var olan farklı kimliklere yönelik ayrımcı ve düşmanlaştırıcı dil, medya tarafından da üretilmekte ve normalleştirilmektedir. 2010 yılında, Sosyal Değişim Derneğinin “Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl 10 Örnek” çalışmasında Profesör Doktor Yasemin İnceoğlu, medyanın egemen ideolojinin bir aygıtı olarak milliyetçiliği ve ırkçılığı yeniden üretirken toplumsal öfke ve nefret duygularının ötekilere karşı yöneltilmesine neden olduğunu belirtmekledir. Hrant Dink Vakfı 2012 yılına ait Medyada Nefret Söylemi İnceleme Raporu’nda, Kürtlere yönelik ayrımcı söylemin Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üzerinden üretildiğini, LGBTT bireylere yönelik nefret söylemlerinde ise eşcinsellik doğrudan “sapıklık/hastalık” olarak tanımlanırken trans bireylerin ise toplum için bir tehdit unsuru olarak nitelendirildiği belirtilmiştir.

Nefret suçlarını önlemeye ve bu suçları işleyenlerin cezalandırılmasına yönelik nefret suçları yasası gündeme gelmiştir. Yasanın bir zorunluluk olduğunu ve acil olarak yapılması gerektiğini düşünen çeşitli sivil toplum örgütleri ve bireyler Ocak 2012'de “Nefret Suçları Yasası İstiyorum” adıyla bir imza kampanyası başlatmıştır. Uzun zamandır yürütülen bu çalışma Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın gündemine dâhil olmayı başaramamış, ayrıca bu süre zarfında, Başbakan Erdoğan tarafından yoğunlukla Kürtler ve Aleviler olmak üzere, toplumdaki farklı kimlikler nefret söylemlerine maruz kalmıştır. Diğer yandan, geçtiğimiz ay “Müslümanların Masumiyeti” adlı film Hazreti Muhammed'e karşı hakaret edildiği gerekçesiyle İslam dünyasında şiddete varan protestolara neden olmuştur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu konuda “...insanların kutsallarına, dinî inançlarına saldırıların tanzim edilmesi konusunda uluslararası düzenlemelerin yapılaması gerekir... ulusal hukukta değerlere, inançlara hakaretin nefret suçu kapsamına alınmasıyla ilgili talimat veriyorum, hemen çalışmasını yapalım. Bu konuda Türkiye dünyaya öncü olacak.” demiştir. Başbakan Erdoğan “nefret suçu” kavramını yalnız İslamiyet'e karşı hakaret içeren sözlerle ilişkilendirerek öznel bir yorum yapmıştır. Yapılacak olan nefret suçları yasasının “tek din, tek millet” anlayışını korumanın aksine, toplumdaki tüm farklılıkları kapsamayı amaçlaması gerekmektedir.

Tüm bu sorunlar kapsamında, nefret söyleminin toplum içerisinde normalleşerek artması ve nefret suçlarının bireyler ve toplum üzerindeki tehlikeli sonuçları dikkate alınarak var olan sorunun çözümüne yönelik araştırmaların yapılması amacıyla Anayasa’mızın 98, İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurularak araştırılmasını talep ediyoruz.

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, otistik çocukları olan ailelerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1150)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Otistik çocukları olan ailelerin yaşadığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının tespiti için Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

Pervin Buldan

Iğdır

BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Otizm, doğuştan olan, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da işleyişinden kaynaklandığı kabul edilen nörobiyolojik bir bozukluktur. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyen ve kişinin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkmakta ve bireylerin sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkilemektedir. Otistik çocuklar, sosyal etkileşimde yetersizdirler, başkalarının duygularını ve düşüncelerini anlamakta güçlük çekerler ya da uygun tepkilerle karşılık veremezler; nesne takıntıları vardır, herhangi bir nesneyi özellikle sert nesneleri ellerinde tutarlar, taşırlar, çevirerek, döndürerek izlerler ya da koklarlar; görme, işitme, tat, koku ya da dokunma duyularının bazılarında ya da tümünde aşırı duyarlılık gösterirler; acıya karşı duyarsızdırlar, düştüklerinde, yaralandıklarında canının yandığına ilişkin tepki göstermezler; aşırı hareketlilik ya da hareketsizlik gösterirler, tehlikeler karşısında duyarsızdırlar.

Otizmin nedenleri konusunda kalıtımsal etkiler üzerinde önemle durulmaktadır. Otizmin nedenlerini aydınlatmaya yönelik yapılan son dönem araştırmalarda genetik, beyin işlevleri, bağışıklık sistemi etkenleri de incelenmiş, organik, nörolojik ya da biyolojik faktörlerin otizmin nedenleri arasında yer aldığı tespit edilmiştir. Ayrıca, otistik çocukların beklenmedik yaşam değişiklikleri, ayrılıklar, uyaransız kalma ve benzeri stres yaratan durumlara duyarlı olduklarını gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.

Bir aile için en zor ve en stresli anlardan biri, çocuklarının otizme sahip olduğunu ilk öğrendikleri zamandır. Veliler bu noktadan sonra kritik ve hayati belirleyici bir soruyla karşı karşıya kalır: “Çocuğuma yardım etmek için ne yapmalıyım? Hangi tedavileri uygulamalıyım? Ona nasıl davranmalıyım?” gibi. Otistik çocuğu olan aileler, kendilerini nelerin beklediği ve çocuklarının ileride nasıl olacağı endişesini yaygın bir biçimde yaşamaktadırlar. Özellikle çok erken yaşlardaki duruma bakıp çocuğun ileride hangi noktaya geleceğini ve nasıl bir gelişim göstereceğini kestirmek zordur. Aileler, çocuklarının öncelikli olarak konuşup konuşamayacağını, sonra, okula gidip gidemeyeceğini, giderse ne tür güçlüklerle karşılaşacaklarını bilemezler. Çocuğun içinde bulunduğu durumun erken fark edilmesi ve eğitim aldığı sürece çocuğun izlenmesi, güçlü ve zayıf taraflarının ortaya çıkarılması aileye ve eğitimciye yol gösterir. Otistik çocukları olan aileler, çocuklarının sağlık problemleriyle baş ederken ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Hastanelerde otistik çocuklar için tahsis edilen alanların olmaması, psikolojik destek sağlayan merkezlerin azlığı gibi eksiklikler bunların bazılarıdır. Otistik çocukların eğitimi de başlıca sorunlar arasındadır. Okul ve bu çocukların özel eğitimini sağlayacak öğretmen eksikliği aileleri ve çocukları zor durumda bırakmaktadır.

Bunların dışında, ailelerin bu sorunlarla baş ederken yaşadıkları psikolojik zorluklar da yaşanan en büyük sorunlar arasındadır. Çocukların gelişimi süresince normal bir çocuğu büyüten bir ebeveyne göre daha büyük sorumluluk ve emek gerektirdiği için bu ailelere psikolojik destek verecek merkezlerin olmaması büyük bir eksikliktir.

Tüm bu nedenlerle, otistik ailelerin yaşadığı sorunların tespiti ve çözüm yollarının araştırılması için bir Meclis araştırması açılmasının fayda sağlayacağı kanaatindeyiz.

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, engelli vatandaşların toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak tüm fiziki düzenlemelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1151)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Engelli vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak tüm fizikî düzenlemelerin TBMM tarafından tespit edilmesi, bu konuda alınacak ivedi önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 08/10/2012

1) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir(

2) Bülent Belen                                                        (Tekirdağ)

3) Oktay Vural                                                          (İzmir)

4) S. Nevzat Korkmaz                                               (Isparta)

5) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                       (Osmaniye)

6) Sinan Oğan                                                          (Iğdır)

7) Özcan Yeniçeri                                                     (Ankara)

8) Sümer Oral                                                          (Manisa)

9) Mehmet Şandır                                                     (Mersin)

10) Muharrem Varlı                                                   (Adana)

11) Ali Öz                                                                (Mersin)

12) Emin Çınar                                                         (Kastamonu)

13) Alim Işık                                                            (Kütahya)

14) Murat Başesgioğlu                                              (İstanbul)

15) Emin Haluk Ayhan                                              (Denizli)

16) Cemalettin Şimşek                                              (Samsun)

17) Oktay Öztürk                                                       (Erzurum)

18) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

19) Bahattin Şeker                                                    (Bilecik)

20) Lütfü Türkkan                                                     (Kocaeli)

Gerekçe:

59'uncu Hükûmet döneminde kabul edilen 5378 sayılı Özürlüler Kanunu'nun geçici 2 ve geçici 3’üncü maddeleri gereğince 7 Temmuz 2012'ye kadar, kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimlerin engelli vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak tüm fizikî düzenlemelerin yapılması hükmedilmişti.

5378 sayılı Kanun’un 2005 yılındaki görüşmelerinde engelli vatandaşlarımıza mevcut Hükûmetin vermiş olduğu önem dile getirilmiş ve kanunla onların evden çıkmalarının, gerek sosyal hayata gerek çalışma hayatına girmelerinin sağlanacağı sözü verilmiştir. Engelli vatandaşlarımıza yönelik bu yerine getirilmeyen sözler ve vaatler hâlen TBMM tutanaklarında mevcuttur.

Aradan yedi yıl gibi uzunca bir süre geçmiş ve geldiğimiz noktada, engelli vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak gerekli fiziki düzenlemeler yerine getirilememiş ve kendileri lehine olacak gelişmeleri ve 2005 yılında verilen sözleri umutla bekleyen engelli vatandaşlarımız âdeta evlerine hapsedilmişler ve Hükûmet tarafından kendileri için verilen sözlerin yerine getirilmemesinin hüsranını yaşamaktadırlar.

Hükûmetin bu önemli ve yaşamsal konuyu samimiyetsiz ve duyarsız takip ettiğini bugüne kadar yapılanlardan da görmekteyiz. Şöyle ki konu hakkında 2006/18 Sayılı Başbakanın imzasını taşıyan Başbakanlık Genelgesi yayınlanmış ancak sonuçları takip edilmemiştir. Yine, 12/8/2008 tarihli Başbakanlık talimatına ve Aile ve Sosyal İşler Bakanlığının 81 il valiliğine gönderdiği 12/12/2011 tarihli yazısına rağmen, bu alanda hâlen gerekli adımları gerek kamu kurum ve kuruluşlarının gerekse yerel yönetimlerin atmadığını üzülerek görmekteyiz.

5378 sayılı Kanun engellilerimiz için yapılması gerekenleri hükmetmesine rağmen, bugüne kadar yerine getirilmeyenlerin takipçisi olması gereken Hükûmet, bunun yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Haziran 2012'de 6353 sayılı Kanun'un görüşmeleri sırasında vermiş olduğu önergeyle, 5378 sayılı Özürlüler Kanunu’nun Geçici 2 ve Geçici 3’üncü maddelerinin süresini, bir yılı kanun marifetiyle, iki yılı da ilgili bakanlık eliyle olmak üzere, üç yıl daha erişebilirlik standartlarının uygulanmasını ertelemiş ve engelli vatandaşlarımızı evlerine mahkûm etmiştir.

Tüm bu bilgiler çerçevesinde, engelli vatandaşlarımızın toplumsal yaşama tam, eşit ve etkin katılımları ile hizmetlerden diğer bireylerle eşit biçimde faydalanmalarını sağlayacak tüm fiziki düzenlemelerin bu alanda en büyük sorumluluk sahibi olan TBMM tarafından tespit edilmesi, alınacak önlemlerin ivedi olarak belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, polis şiddetinin ve orantısız güç kullanımının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla 22/7/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 26/11/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

Grup Başkan Vekili

Öneri:

22 Temmuz 2014 tarihinde, Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (551 sıra nolu), polis şiddetinin ve orantısız güç kullanımının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 26/11/2014 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.

Buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önergemiz haziranda verilmişti ve haziranda ortaya konulan sayılar aslında bir tek yıl için bile kabul edilemez bir büyüklük ifade ediyordu.

İnsan Hakları Derneğinin raporuna dayanarak bu önergeyi hazırlayan grubumuzun tespitlerine göre, sadece 2011 yılında, Marmara Bölgesi’ndeki işkence vakaları bir yılda yüzde 200 oranında artmıştı. Marmara Bölgesi’nden 818 kişi İnsan Hakları Derneğine başvurarak işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı için şikâyette bulunmuştu. Bir yıla 818 kişi yani sadece bir bölgemizde her gün 2 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldığından yakınıyor idi. Ama sadece işkence ve kötü muameleyle sınırlı değil, ölümler var. Örneğin, İnsan Hakları Vakfının yaptığı açıklamaya göre, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun benimsendiği 2007 yılından bugüne kadar 175 kişi hayatını polis namluları önünde kaybetmiştir. Bu da demek oluyor ki aşağı yukarı her yıl 10’a yakın insan polis namluları karşısında hayatını kaybetmektedir ve bütün bunları bir arada ele aldığımızda Türkiye’de yurttaşla polis arasında, yurttaşla güvenlik arasında son derece sert bir çatışma, karşı karşıya geliş vardır. Çünkü vakalar tek tek incelendiğinde görülecektir ki bunların çok büyük bir bölümü aslında kuvvet kullanmadan halledilebilecek, çözülebilecek vakalardır. Ancak burada son derece yüksek bir cüretle yurttaşa karşı polis güçleri tarafından, ölümcül şiddet kullanılabilmektedir.

Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun polise ve diğer güvenlik güçlerine tanıdığı o olağanüstü yetkilerin son günlerde daha da büyük bir serbestlik sağlayacak şekilde -güç kullanımında serbestlik ve şahsi karar- herhangi bir polis memurunun şahsi kararıyla ölümcül güç kullanabileceği şeklinde genişletilmekte olduğunu görüyoruz.

Peki, bütün bunların anlamı ne olabilir? Bütün bunların hakikaten Hükûmetin iddialarıyla, bir demokratik süreçle bir ilgisi olabilir mi? Demokrasi “Ne kadar az devlet o kadar çok demokrasi” diye özetlenebilir. Ne kadar az yurttaşın hayatına güvenlik müdahalesi, ne kadar az idari müdahale o kadar çok demokrasi. Oysa, bu tabloya baktığımızda giderek artan bir devlet şiddetinin bize hiç de demokratik bir rejim görüntüsü vermediği ortada. Ancak, bunun polisin kendi kendine işleyişinin bir sonucu olduğunu düşünmek çok güç çünkü gerek geçmişte Başbakanlık yapan, şimdi Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan gerekse şimdiki Başbakanın polis şiddeti karşısında herhangi bir kınayıcı, onları caydırıcı, bunun insanlık suçu olduğuna dair bir uyarısı olduğunu görmedik. En yakın örnek, Bingöl’de polis görevlilerine karşı girişilmiş olan saldırıdan sonra öldürülen 4 yurttaşımızın akıbetleriyle ilgilidir. Bu 4 yurttaşımız, polis şefleri öldürüldükten kısa bir süre sonra kurşunlanarak öldürülmüşlerdir. Ancak, ortaya çıkan tablo şudur ki, polis şeflerinin öldürüldükleri silahlar ile bu yurttaşlarımızın üzerinde yakalandığı söylenilen silahlar arasında hiçbir örtüşme olmamıştır. Ancak, Başbakan Davutoğlu polis şeflerini öldürenlerin cezalandırıldıklarını kuvvetle, üstüne basa basa söylemekten kaçınmamıştır. Demek ki polis şiddeti ile memleketi yönetenlerin zihniyetleri arasında da son derece yakın bir ilişki, doğru bir orantı vardır. Herhangi bir ülke düşününün, emniyet görevlilerine yargılama ve infaz yetkisi kendiliğinden tanıyor ve üstelik bu sonuçlarla yüzleşmek yerine bunları ödüllendirici bir biçimde konuşuyor.

Ve bütün bunların ardından bugün Cumhurbaşkanının şu sözlerini, ibret olması için, haberi olmayan arkadaşlarımıza okumak istiyorum. Cumhurbaşkanımız diyor ki: “Bizim medeniyetimizde, millî ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkâr gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır, gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hâkimdir, hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir.” Şimdi, bir memleketin asayiş işini herhangi bir zümrenin tekeline bırakmak, onun itikadına ve onun ahlakına terk etmek kadar tuhaf, kabul edilemez bir şey olabilir mi? Üstelik bu yüceltilen medeniyet, Osmanlı medeniyetinde de hiçbir zaman lonca ahlakı, lonca geleneği böyle keyfî şiddet, kendi kendini zaptiye rolüne sokma tavrını içermez. Onun kendine özgü bir maddi altyapısı, onun kendine özgü bir hukuku ve ahlakı var. O nedenle şimdi kuvvetle ve şiddetle bizi Osmanlı altın çağına çağıranlar aslında şunu da yakında söylerlerse şaşmayın: Sanıkları konuşturmak için çengele asmak, onları falaka dayağından geçirmek, onları beygirlere bağlayarak sürüklemek de pekâlâ bir sorgulama tekniği olabilir çünkü çok yüce Osmanlı Devleti’nin zaptiyesinin sorgulama yöntemleri arasında bunlar da vardır, bunları da yapacak mıyız? O nedenle kendimize maziden hikâyeler uydurmak yerine, önümüze ve geleceğe bakmamız lazım.

Şimdi, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının söylediği şekilde davranan polisler ve bir kısım esnaf Gezi günlerinde şunu yaptılar: Kendi kendilerine yurttaşları cezalandırmaya çıktılar. Bir gece vakti Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz adındaki üniversite öğrencisini polis ve fırıncı iş birliğiyle meydan dayağından geçirerek öldürdüler ve şimdi hâlâ bu yargılama devam ediyor ve sonuç alınamıyor.

En önemli mesele, bu cezasızlık meselesidir. Bu kadar vaka sayıyoruz. Bir yıl içerisinde diyoruz ki, her gün yaklaşık olarak 2 kişi işkenceden geçmiş, her yıl yaklaşık olarak 10 kişi polis şiddetinden ötürü hayatını kaybetmiş ama her yıl 10 polis insan öldürmekten cezalandırılmamış, her gün 2 polis insana işkence etmekten ötürü yargılanıp cezalandırılmamış. Ortada son derece güçlü bir adaletsizlik var. Türkiye bu bakımdan bir istisna değil, dünyada polis şiddetinin görüldüğü tek ülke değil ama belki de hiç değilse sureti haktan görünmek namına bu polis şiddetinin yöneticilerce kınanmadığı bir ülke olmak bakımından eşsiz bir yer işgal ediyor.

En son, 6-8 Ekim günlerinde gerçekleşen olaylar sırasında 50 civarında yurttaşımız hayatını kaybetti. Hükûmet, Başbakan, diğer Hükûmet sözcüleri; partimizi, partimizin mensuplarını, bölgedeki yöneticilerini bu olaylarda şu ya da bu şekilde rol almakla suçladılar. Tutalım ki söylenenlerin tümü doğru olsun, hiçbiri doğru değil ama peki, hayatını kaybeden 50 yurttaşımızın 19’unun asker, polis, jandarma ve özel harekât kurşunuyla hayatını kaybetmiş olduğu gerçeği karşısında hangi soruşturma yapılmıştır, kim sorgulanmaktadır, kim soruşturulmaktadır? Tutalım ki bizim bütün parti üyelerimiz herhangi bir biçimde bu olaylara katılmışlardır, hangi kanun onları kurşuna dizme yetkisini Hükûmete ya da herhangi bir güce verir? O nedenle, son derece ciddi bir mesele hâline gelmiştir polis şiddeti. İşin kötü tarafı, şimdi ortaya konulan yeni güvenlik paketi, aslında, eli zaten serbest olan polisi tamamen serbest hâle getirerek bütün yurttaşların hayatını bir namlunun ucuna koymaktadır. Bu bakımdan, Meclisimizin iradeyi ele alarak bu gidişe son demek üzere bir araştırma başlatmasını diliyoruz, hepinizi göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ederiz. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Sayın Oğuz Kağan Köksal, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Halkların Demokratik Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Özellikle, önce, kanunlarda yazılan polisin görevlerinden bahsetmek istiyorum ama tabii, konuşmamdan önce şunu… Az önceki konuşmacıyı dinledim, burada anlamadığım bir husus var. Acaba polisten mi şikâyet ediyorlar, yoksa polislerin yaptığını söylediği eylemler hakkında karar veren mahkemelerden mi, adaletten mi şikâyet ediyorlar? Çok da anlaşılmış değil veya belki de ikisinden de şikâyet ediyorlar işlerine gelmediği için.

Değerli arkadaşlarım, polisin tarifine bakarsak polisin iki türlü görevi var; adli görevi, idari görevi; bu iki temel görevdir. Polis, idari görevini ve bu görevleri yaparken de 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun kendine verdiği yetkiyi kullanarak bu görevlerini yerine getirir. Şöyle baktığımızda, işlenmiş bir suç varsa ve bu suç hakkında Ceza Muhakemeleri usulü Kanunu ve diğer kanunlardaki yazılı görevleri yaparak polis adli görevini yerine getirir. Diğer taraftan özellikle polisin, idari kolluk olarak da önleyici hizmetler ve kanunların suç saydığı fiillerin oluşmasını önlemek ve bu konuda önceden önlemler almakla ilgili görevleri vardır ve bu görevleri yerine getirirken de idari görevlerini yerine getirmiş olur.

Bu noktadan baktığımızda, önce, AK PARTİ’nin iktidara geldiğindeki felsefesini anlatarak devam etmek istiyorum. AK PARTİ iktidara geldiğinde şunu söyledi, dedi ki: “Her şeyden önce özgürlük ve güvenlik dengesini sağlayacağız. Bizim için insan hakları önde gelen bir konudur, ayrıca işkence ve kötü muameleye de sıfır tolerans.” Aynen böyle “sıfır tolerans” diye ortaya ilkelerini koydu ve bu ilkeler doğrultusunda burada polisi veya polisle ilgili diğer kurumları da bu ilkeler çerçevesinde çalışmaya ve bu ilkeler çerçevesinde tedbirler alma mecburiyeti getirdi. Bu noktadan baktığımızda, polis teşkilatı da kendisini buna uydurarak birtakım önlemler aldı. Ben kısaca ondan bahsetmek istiyorum, ondan sonra da konuyla ilgili şeye tekrar döneceğim.

Önce, AK PARTİ iktidara geldiğinde teşkilatta üniversite ve yüksekokul mezunu yüzde 30 civarında iken, şimdi yüzde 90’ını üniversite mezunu ve yüksekokul mezunu yaptı. Yani, üniversite ve yüksekokul mezunu yaparak daha eğitimli, daha bilgili, insanlara daha iyi hizmet verebilecek polis teşkilatı meydana getirmeye çalıştı ve polislerin eğitimine oldukça önem verdi. Bu noktada, aşağı yukarı teşkilatın yüzde 50’sini her yıl hizmet içi eğitimden geçirdi. Bu hizmet içi eğitimin özünde de insan hakları ve insan haklarıyla ilgili konular hep ön planda tutuldu. Tabii ki, polisler için gene özgürlük ve güvenlik dengesi, polis görev yaparken en önemli hedefi bu oldu yani bir taraftan özgürlük bir taraftan güvenlik, ikisini dengede tutmak yani birbirine üstün saymamak noktasında polisimiz hareket etti.

Sonra, polise her fırsatta, her eğitimde, her noktada olaylara sabırla yaklaşmasını, teenniyle yaklaşmasını ve mümkün olduğunca insanlar zarar görmeden önlemlerin alınması kendilerine öğütlendi.

Az önce konuşan değerli milletvekili arkadaşımız söylediler, ben biraz farklı bakıyorum o konuda ve farklı söyleyeceğim. HDP’nin 6-7 Eylül tarihlerinde insanları sokağa davet edip, sokakta bir sürü hadiseler çıkarılmasına, 38 vilayette kamu binalarının, kamu araçlarının yakılması, dökülmesi, tahrip edilmesi karşısında -ki bunların içerisinde polislerin panzerleri, araçları- atılan molotofların kamuoyuna yansıyan, televizyona yansıyan görüntülerine baktığımızda, polisin o olaylara ne kadar sabır ve ne kadar teenniyle yaklaştığı çok daha açık görülmektedir. Bunu burada ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, polis teşkilatı, acaba… Daha önceden söylenen ve polisin üzerine atfedilen karakollarda işkence yapıldığı veya vatandaşa, gelenlere suimuamelede bulunulduğu noktasını kesmek için de gene AK PARTİ iktidarları zamanında bütün polis karakolları özellikle kameralarla donatıldı yani eğer işkence etmek, kötü muamele etmek isteyen bir düşünceden hareket edecekseniz şu andaki bütün polis karakollarında vardır, kamerayla donatıp kendi kendinizi kayıt altına almazsınız, böyle bir şey olmaz ama polislerin, AK PARTİ’nin zihniyeti bu noktada olduğu için bütün şeyleri kamerayla donattı ve çok önemli bir olay aslında.

Toplumsal olaylarda iletişim önemlidir. Toplumsal olaylarda iyi iletişim sağlayabilmek için her ilde, daha sonradan psikolojik eğitim görmüş, bu konuda tamamen üniversitelerle yapılan iş birliği içerisinde eğitime tabi tutulmuş personel yetiştirildi ve bu personel vasıtasıyla polisle vatandaşın karşı karşıya gelmesi önlenmeye çalışıldı.

Yani, baktığımızda, AK PARTİ teşkilatı ve polis teşkilatı bu konuyla ilgili her türlü tedbirleri alarak her şeyden önce insan zihniyetinden hareket noktasını gerçekleştirdi ama değerli arkadaşlarım, bir taraftan da polisin başka bir görevi var. Neydi başka görevi? Az önce söyledim, özellikle idari görevlerinin içerisinde kamu düzeni, kişilerin can ve mal güvenliği tehlikeye düştüğü zaman da Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun kendine verdiği yetkiye dayanarak olaylara müdahale eder, etmek zorundadır, varlığı o sebeptendir. Onun için de polis teşkilatı, bu tür olaylar olduğu zaman da elbette ki toplumsal olaylara müdahale edecek ama bu müdahale noktasında bile oldukça sabırlı davranmaktır. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda sırayla yazılır “Şu, şu, şu müdahaleler de yapılabilir.” diye. En hafifinden, en küçüğünden başlayarak müdahale etmeye çalışmaktadır polis ve bu müdahaleleri de mümkün olduğunca vatandaşı rencide etmeden ama başkalarının da malına mülküne, kamu düzenine zarar verenlere de gerekli cezayı veya gerekli işlemleri yaparak adalete teslim etmekten de kaçınmamaktadır. Bu noktada baktığımızda, AK PARTİ olarak zaten bizim zihniyetimiz şuydu: Milletin hâkimi değil, milletin hadimiyiz. İşte, polis de bu felsefeyle görevini yapmaktadır. Ben bunu özellikle burada bir kere daha huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii, bir taraftan da baktığımızda polis teşkilatı elbette ki kamu düzeni noktasında görevini yapacak. Kamu düzeni noktasında görevini yaptığında… Ki 250 bin civarında polis var. Belki bu rakam biraz daha artıyor, çoğalıyor. Bu 250 bin polisin içerisinde de ferdî de olsa belki suç işleyenler olabilir. Bunlarla ilgili de hemen teşkilat gereğini yapmakta, idari ve adli soruşturmalar başlatılmaktadır. Bir iki tane örnek vermek istiyorum: Bakın, 2012 yılında 500 polis için idari soruşturma açılmış, 2013 yılında 420 polis için idari soruşturma açılmış, 2014 yılında 299 polis için idari soruşturma açılmış, bunlardan 98’ine ceza verilmiş, devam edenler de var.

Yani şunu söylemek istiyorum: Polis teşkilatı şu anda bir taraftan kamu düzenini korumak, devletin bekası ve devamı için gerekeni yaparak suçlularla mücadele etmek ve mücadele ettiği, yakaladığı suçluları adli makamlara -özellikle üstüne basarak söylüyorum- teslim etme görevini yerine getirmeyi büyük bir dikkat ve gayretle yapmaktadır. Yanlış yapanlar, her şeyde olduğu gibi, cezalandırılmakta ve cezası da gerek kendisi gerek adli kurumlarca verilmektedir. Bu noktada söyleyeceğimiz hiçbir şey yok.

Ben tekrar ediyorum: Polis teşkilatı o söylendiği gibi bir teşkilat değil, tam tersine insanların gönül köprüsüne hitap eden, onların geleceğini garanti altına almaya çalışan, onların başlarını yastığa koyduklarında huzurlu uyumaları için gece gündüz demeden özveriyle çalışan bir teşkilattır. Bu teşkilat, milletine olan saygısı, sevgisi ve bağlılığını sürdürmek suretiyle o iş birliği içerisinde görevini yapacaktır. Kısaca şöyle izah etmek istiyorum: Polis teşkilatı, her geçen gün kendini yenileyerek kanun tanımazların korkulu rüyası ama mazlumların da sığınacağı bir liman olarak görevini sürdürmeye devam edecektir.

HDP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu burada bir kere daha ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sataşma dolayısıyla söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne dedi? Hangi konudaki sataşma?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Şikâyetimizin, önergemizin ne hakkında olduğunun belli olmadığını söyledi, ne hakkında olduğu belli.

BAŞKAN – Bu bir sataşma değil, isterseniz size yerinizden söz vereyim, açıklamada bulunun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – İkincisi: HDP’yle ilgili olarak suçlayıcı beyanlarda bulundu. O nedenle, bunun da karşılanması gerekir.

BAŞKAN – Aslında burada bir sataşma yok Sayın Kürkcü, ben çok iyi dinledim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Nasıl bir sataşma yok? Mesela, “Şöyle yaptı, böyle yaptı.” derken bir hakikati mi ifade ediyor?

PERVİN BULDAN (IĞDIR) – HDP’ye ilişkin var sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir müsaade eder misiniz, ben cümlemi bitireyim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Tabii, ederim, buyurun.

BAŞKAN – Ben konuşmayı dinledim. Evet, sizin grup önerinizle, partinizin grup önerisiyle bazı şeylerin anlaşılamadığını, polisi mi yoksa uygulamaları mı suçladığınızı anlayamadığını söyledi. Eğer siz bunu sataşma olarak nitelendiriyorsanız, buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sadece bu değil.

BAŞKAN – İki dakika size söz veriyorum sataşmadan dolayı.

Birbirimizi dinlersek gerginlik yaratmadan sorunları çözeriz diye düşünüyorum.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önergemizin ne hakkında olduğu belli. Biz, polis şiddetine maruz kalmış ve polisin cezasızlığı dolayısıyla da bu şiddetten ötürü uğradığı mağduriyetin giderilemediği ve asla da zaten hayatlarını kaybetmiş olanlar açısından giderilemeyeceği bir olaylar, vakalar dizisini ortaya sergiledik. Şikâyetimizin neden ileri geldiği belli. Bunun içerisine kısmen yargı da girebilir ancak polisin yargının önüne çıkması için, yargılanmasını sağlamak üzere Bakanlık izni gerektiğine göre, aslında yargının işlememesi de esasen polis teşkilatını yönetenlerle ilgili bir husustur. O yüzden, şikâyetin nereden doğduğu bellidir.

İkincisi, Halkların Demokratik Partisinin 6-8 Ekimde Türkiye'nin pek çok kentinde ortaya çıkan gösteriler ve bu gösterilere karşı girişilmiş olan şiddetten ötürü sorumlu tutulmasını biz partimiz olarak asla kabul etmiyoruz. Biz, demokratik haklarımızı kullanmak yetkisine sahibiz, yurttaşlarımızı toplantı ve gösteri yapmaya çağırmak için kimseden izin almak mecburiyetinde değiliz. Yurttaşlarımızı ne şiddete davet ettik ne zulme davet ettik; tersine, bu gösterilere katılan yurttaşlarımızın 21’i, hepsi de partimize yakın, onunla aynı doğrultudaki insanlar olarak güvenlik güçlerinin ateşiyle öldürüldü, önemli bir kısmının faili meçhuldür, bir bölümü de karşılıklı mukatele sırasında hayatlarını kaybettiler. Bununla ilgili bir soruşturma yapıldığına dair hiçbir şey söyleyemeyen eski bir emniyet müdürünü de ben dehşetle karşılıyorum. 50 yurttaş hayatını kaybetmiş ve hiçbir soruşturma yapılmamış, böyle devlet yönetilir mi?

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, polis şiddetinin ve orantısız güç kullanımının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla 22/7/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Sayın Namık Havutça, Balıkesir Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii, Türkiye’de polis şiddeti artık hepimizin üzerinde hassasiyetle durması gereken bir demokrasi ve özgürlük sorunu hâline gelmiştir. Bakın burada kendimizi kendimizle değil, dışarıdan bizi nasıl görüyorlar, o noktadan bakmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, yolsuzluklar Türkiye’de demokrasiyi, özgürlükleri tehdit ediyor. Ne yapıyorsunuz? 17 Aralık soruşturmalarından sonra ilk yapılan, Türkiye’de MİT Yasası’nı değiştirdiniz. MİT Yasası’yla hiçbir demokratik ülkede olmayacak derecede MİT’i yetkilerle donattınız. MİT Yasası’yla neredeyse bırakın sıradan yurttaşları, milletvekillerinin dahi şu an kapıdan dışarı çıktıktan sonra başına ne geleceğini kestiremeyecek bir noktaya getirdi.

Bakın, polis şiddeti öylesine aldı başını gitti ki son olarak Gezi olaylarında zirveye çıkmadı mı? Bakın, Gezi olaylarında; Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı, İrfan Tuna ve en son da Selim Önder. Bu kardeşlerimiz barışçıl gösterilerde, Gezi olaylarında, demokratik, barışçıl gösteriler yaparken hayatlarını kaybettiler bunlarla ilgili soruşturmalar yapıldı mı? Hayır, yapılmadı.

Bakın, bundan bir ay önce, Abdullah Cömert davasıyla ilgili Balıkesir’deydim. Abdullah Cömert kim, nerede oldu bu olay? Hatay’da oldu. Hatay’da bir polis tarafından vurularak öldürüldü. Peki, o polis nerede şu anda? Mersin’de görev yapıyor. O bölgede yargılanması güvenlik bakımından sakıncalı bulunduğu için duruşma Hatay’dan 1.300 kilometre mesafedeki Balıkesir’e verildi. Peki, Balıkesir’deki yargılamada ne vardı? Söyleyeyim ben sizlere ne olduğunu: Sanık yok, tanıklar yok; tanıklar Hatay’da, sanık Mersin’de görev yapıyor, dava Balıkesir’de görülüyor. Yahu, dışarıdan baktığınızda böyle bir anlayışla... Burada tüm bir polis teşkilatını asla suçlamak istemiyoruz ama şu bir vakıadır: Türkiye, Avrupa Birliği raporlarında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Rusya’dan sonra en fazla tazminat ödeyen ülkedir. Gelin kurtaralım Türkiye’yi. Burada, bütün polisler işkencecidir, bütün polisler insanlara kötü davranıyor diye bir iddia içerisinde değiliz ama polisler üzerinde yapılan tespitlerde siyasi iktidarın ciddi anlamda baskısı olduğu açıktır. Bakın, Sayın Başbakanı Gezi olaylarından sonra ne dedi? “Türk polisi orada destan yarattı.” dedi.

Değerli arkadaşlarım, destan Çanakkale’de yaratıldı, Çanakkale’de, destan düşmana karşı yaratılır. Bir ülkenin Başbakanı kendi evlatlarını öldüren polisine “Siz destan yarattınız.” derse o polisi durdurabilir misiniz siz? O polis her zaman destan yazacaktır. Kime karşı? Gezi olaylarında demokratik barışçıl haklarını gösteren kendi yurttaşına, evladına karşı. Ben buradan sormak istiyorum: Mısır’daki Esma’ya ağlayan Sayın Başbakanın acaba Berkin Elvan’ın, 15 yaşındaki evladımızın ölümünden sonra gözlerinden iki damla yaş aktı mı? O evlat bizim evladımız değil miydi? Bakın, bunları biz tespit etmiyoruz, ben size örneklerini söylüyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden örnekler. Bakın, 6 Mart 2005’te Beyazıt’ta düzenlenen Kadınlar Günü eylemine katılan Nergis İzci’ye biber gazı ve copla saldırıldı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi işkence yasağını ve toplanma özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etti.

İki: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yine, İstiklal Caddesi’nde F tipi cezaevlerini protesto eden Avukat Gülizar Tuncer Güneş’e, ona ağır bir şekilde muamele edildi, beş gün rapor aldı, mahkemeler zaman aşımına uğradı, o polisler cezasız kaldı ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yine kötü muamele ve işkenceden Türkiye’yi mahkûm etti, Türkiye savunma bile yapamadı. Yine Ali Çoban, İzmir’de düzenlenen 1 Mayıs gösterilerinde polis kendilerini tekmelediği, dövdüğü ve göz yaşartıcı bomba kullandığı için 2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikâyet başvurusunda bulunduktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi suçlu buldu ve cezalandırdı.

Şimdi, bakın bunu yine biz söylemiyoruz. İnsan Hakları İzleme Örgütü Eylül 2014’te yayınlanan raporunda Türkiye’nin otoriterleşme eğilimlerine dikkat çekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlar bizim tespitlerimiz değil, Uluslararası Af Örgütünün, İnsan Hakları İzleme Örgütünün, uluslararası kurumların tespiti. Yani, bir şey yoktu da ortada biz burada boşuna mı konuşuyoruz? Türkiye’de, daha dün sendikal hak talepleriyle ilgili toplanan öğretmen arkadaşlarımızın Kızılay Meydanı’nda kafasını gözünü yarmadı mı polis? Daha dün, önceki gün yine, İstanbul’da gazeteci arkadaşlara, haber alma hakkını kullanan gazetecilere hunharca saldırmadı mı? En sonunda çağdaş hukukçulara, avukat arkadaşlara saldırdı. Şimdi bu bir vakıa. Buradan bütün bir polis teşkilatını biz “işkencecidir” diye yargılamak istemiyoruz. Ama, polis teşkilatı içerisinde demokratik hak ve özgürlüklere saldıran, hakkını ve yetkisini kötü kullanan bu durumu da durdurmak, araştırmak ve çözümlerini bulmak zorundayız. Bakın, Türkiye zaten şiddet içeren bir toplum. Ailede şiddet var, okulda şiddet var, askerde sopa yiyor gençlerimiz, e ne yapsın Türkiye de bir şiddet toplumu. Artık bu şiddeti kaldırmak zorundayız. Okullarımızda artık öğretmenler bir tek öğrencinin kulağını sıkamaz, tokat atamaz, yok öyle bir şey; yapanlar da ağır ceza alır. Polislerde de aynı şeyi yapmak zorundayız.

Türkiye, işkenceyi önlemede aldığı hukuksal tedbirlerle, rahmetli Ecevit zamanında çıkan yasayla bakın işkenceyi karakollarda kaldırdı. Nasıl kaldırıldı? Soruşturmanın ilk evresinde, polis evresinde avukat bulundurma zorunluluğu getirildi ve bir daha karakollarda karakol değil şeffaf karakol uygulamasına geçildi ama sokak eylemlerinde, dışarıda bunu yapamadık, yapamıyoruz ama yapılması gerekiyor.

Bakın arkadaşlar, İnsan Hakları İzleme Örgütü “Türkiye'nin İnsan Hakları Alanındaki Gerilemesi ve Reform Önerileri” başlığı taşıyan raporunda, AKP yönetimindeki Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ilkesini zayıflatmak, medyayı ve İnternet’i kontrol etmek ve Hükûmeti eleştirenleri ve protestocuları sindirmek için çok aşırı adımlar atıldığını belirtiyor. Doğru bunlar. Doğru değil mi? Bizim tespitlerimiz değil, İnsan Hakları İzleme Örgütünün, Avrupa’nın tespitleri. Şimdi ne yapıyorsunuz bakın, işte MİT Yasası’nı siz getirdiniz. Şimdi de sanki bu yetkiler yetmiyormuş gibi, Türkiye Avrupa’da en çok eleştirilen ülke değilmiş gibi polislerin yetkilerini artıracak adımlar atmaya çalışıyorsunuz. Daha dün Komisyona geldi, şu anda durdurduğunuzu duyduk. Yine yargıyla ilgili birçok şey getiriyorsunuz.

Yine, ne diyor bakın: Ceza yargılamaları sisteminde reformların yapılması gerektiğini söylüyor. “Devlet görevlileri tarafından hâlen yapılmakta olan ve geçmişte yapılmış insan hakları ihlallerine son verilmesi” diyor. Ve “ifade, medya, İnternet özgürlükleri ile toplanma ve örgütlenme haklarına getirilen kısıtlamalara son verilmelidir.” diyor. Bunu kim söylüyor? Bunu Avrupa İnsan Hakları İzleme Örgütü söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, gerçek anlamda bir demokratik özgürlükler ülkesi olacaksa eğer, kendimizle ve korkularımızla yüzleşmek zorundayız. Bu ülkeyi 1980’lerin sistematik işkence ülkesi olmaktan çıkarıp hepimizin kabul ettiği, uygarlığını kabul ettiği Avrupa Birliği kriterlerinde hukukun üstünlüğünü, gerçek özgürlükleri teminat altına alacak yasal düzenlemeleri yapmak zorundayız. Nasıl okullarımızda şiddeti kaldırdıysak, artık gençlerimiz, evlatlarımızın ve Türkiye'nin tüm farklı siyasal görüşleri haklı taleplerini sokaklarda, meydanlarda özgürce söyleyebilmeli ve polis de bunun korumasını yapmalıdır; onları korkutarak değil.

Polis arkadaşlarımızın üzerinde çok ağır baskının olduğunu biliyoruz. Onların psikolojik sorunları, ağır çalışma koşulları olduğunu biliyoruz. İşte bu araştırma önergesi bir anlamda bunlarla da yüzleşmemiz için bir olanak yaratacaktır. Bunu Türkiye’nin demokrasisi için, evlatlarımıza çağdaş, özgürlükçü, çoğulcu bir demokraside insan haklarına saygılı bir Türkiye yaratmak adına bu araştırma önergesinin lehinde olacağımızı ifade ediyorum ve bu, sadece toplumumuzun değil, o polis mensubu arkadaşlarımızın da sağlığı ve güvenliği için gereklidir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Sayın Recep Özel, Isparta Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Evet, polisin zaman zaman uygulamış olduğu birtakım yanlış uygulamalardan bahsedilerek bir araştırma önergesi talep edilmiş. Tabii, sayın konuşmacılar buraya geldikleri zaman “Bu kötü muamele uygulanan vatandaşlarımızın her gün…”, “Günde 2 vatandaş işkence ve kötü muameleye maruz kalıyor.” gibi, “Yılda da 10 kişi polis namlusu karşısında hayatını kaybediyor.” gibi birtakım rakamlar verdiler. Keşke aynı konuşmanın içerisinde şehit olan polislerimizin, taş, sopa ve molotofkokteylinden yaralanan polislerimizin, şehit olan polislerimizin de sayısını burada verebilmiş olsalardı hakkı, adaleti birlikte tesis edebilirdik.

Evet, polis bazı uygulamalarda elindeki yetkiyi kötüye kullanarak yanlış uygulamalar yapıyor olabilir. Aslolan bu yanlış uygulamanın arkasında bir siyasi irade ya da biz var mıyız, yok muyuz? Kim yanlış yapıyorsa, kim yanlış uygulama yapıyorsa onun yargı önüne çıkartılması, gerekli olan idari, hukuki soruşturmanın yapılması, ceza almasının sağlanması. Tabii, polise, kamu binalarına, özel iş yerlerine, araçlara taş atmak, molotofkokteyli atmak da herhâlde hiçbir özgürlükle, hiçbir toplantı, gösteri hakkının kullanıldığıyla da izah edilemez. Hem güvenliği sağlayacağız hem özgürlükleri teminat altına alacağız. Hiçbir özgürlük sonuna kadar değildir, o kadar geniş de değildir. Aslolan kamu düzeninin tesis edilmesidir. Kamu düzeninin olmadığı bir yere yatırımcı gelmez, hiçbirimiz güvenli bir ortamda siyaset yapamayız, hiçbir yatırımcı, iş yeri sahibi, vatandaşımız mutlu ve huzurlu hissedemez. Kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlayacağız. Bunu sağlayan polis teşkilatındaki sayın polis kardeşlerimize de elimizden gelen desteği burada… Hunharca birtakım muameleler yapılıyor diye onları hep işkencenin başaktörleri gibi de sokmamamız gerekiyor, demoralize etmememiz gerekiyor. Onların yanlış uygulamaları varsa da yargı önüne çıkması önünde de ne engel varsa, kim yanlış yapıyorsa da el birliğiyle onu da kaldırmamız gerekiyor.

Tabii, 17 Aralıktan sonra ilk yapmış olduğumuz burada MİT Yasası’nı değiştirmek gibi herhâlde yanlış bir bilgi var. MİT Yasası 17 Aralıktan sonra değil 7 Şubat 2012 tarihinde olmuştu. Böyle bir yanlış bilgiyi de burada düzeltmek istiyorum.

Sonuna kadar güvenlik, sonuna kadar özgürlük diyorum. HDP’nin bu araştırma komisyonu kurulmasına dair önerisinin… Bugün gündemimizde yargı paketi var, onu çıkaralım diyoruz. Kamuoyunda hâkim ve savcıların beklemiş oldukları özlük haklarıyla ilgili iyileştirmeler var, disiplin affı var, onu bir an önce çıkaralım.

Gündemimiz belli olduğu için ben karşı olduğumuzu bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 25/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Tarih:26/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 26/11/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Yusuf Halaçoğlu

Kayseri

MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

25 Ekim 2014 Tarih, 2014/2310 Sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşlarının "Öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla" verdikleri Meclis araştırması önergesinin 26/11/2014 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak öğretmenlerin sorunlarına yönelik olarak verdiğimiz araştırma önergesi için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyoruz.

24 Kasım dolayısıyla pazartesi günü kutlamasını yaptığımız Öğretmenler Günü aslında birçok trajikomik durumlara sahne olmuştur. Özellikle bunlardan birincisi 81 ilden gelen öğretmenlere kaçak sarayda verilen resepsiyondu.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Saray kaçak değil Hocam.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Bu, kaçak sarayı legalize etme çabalarından başka bir şey değildi. Fedakâr, cefakâr ve bu ülkeyi, bu ülkenin çocuklarını seven ve bu ülkeye hizmeti karşılıksız olarak yerine getiren bu ülke sevdalılarını da bu kaçak saraya çağırsanız millet üzerinde kaçak sarayın yarattığı infiali perdelemeye yetmeyecektir bu uygulamalar.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sarayın neresi kaçak?

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Bir de o kadar üzüntü vericidir ki, 24 Kasım günü için öyle süslü laflar edildi ama on iki yıldır icraata bakıldığında icraatta hiçbir şey olmadığı görülmektedir. Aslında 24 Kasım olmasa öğretmenleri hatırlayan yok. On iki yılda, gerçekten, eğitim camiası çalışanları tüketilmiştir, bitirilmiştir. Verilen hiçbir söz yerine ulaşmamıştır. Eğer AKP iktidarı samimi olsaydı on iki yılda bu millî eğitim camiasının daha olumlu gelişmelere adım atması için birtakım aktivitelerde veya projelerde bulunabilirlerdi ve bu öğretmenlere özellikle görüşleri sorulurdu “Gerçekten ihtiyacınız ne, nasıl bir sistem istiyorsunuz?” diye. Öyle tepeden inmeci, dayatmacı bir uygulama getirildi ki bunu da demokrasi adı altında satmaya çabalamaktadırlar. Zaten Millî Eğitim Bakanlığı ne yaptığını bilmiyor, Bakan hele hiçbir şey bilmiyor. Bu ülkenin birliğine ve dirliğine yönelik en önemli icraatlardan birisi eğitim içinde yapılmaktadır. Eğitim dili Kürtçe olan korsan eğitim kurumları açılmıştır, şu anda eğitimlerine devam etmektedirler. Bunları buradan biz duyurmak istiyoruz. Eğitimlerine başlamışlardır. Bu aslında birlikte yaşama kültürümüzü sabote etmeye yönelik olarak yapılan, atılan adımlardır. Sayın Bakana Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde özellikle sorduk, dedik ki: “Sayın Bakan, bu okullar hizmete açıldı, şu anda devam ediyor.” Bakanın verdiği cevap -yanında müsteşarlarıyla birlikte, aslında bunların çıktıları alınabilir- “Bizim böyle bir şeyden haberimiz yok.” şeklinde. Acaba neden haberleri var? Sayın Bakanın bu cevabı vermesinden biriki saat sonra İnternet sitelerine görüntülü olarak düşen haberler vardı, bu da bu okulların başarılı bir şekilde hayatlarına devam ettiği ve eğitimlerini sürdürdüklerine yönelik. Biz de buradan soruyoruz: Acaba teröristbaşıyla yapılan gizli anlaşmalar çerçevesinde “görmüyorum, duymuyorum ve bilmiyorum” mu denmektedir her şeye? İşte, çözüm sürecinin yeni Türkiye’sinin en önemli uygulamalarından birisi budur ve on iki yıllık AKP iktidarının genel durumunun ortaya çıkardığı yapı da gerçekten… Bizim ülkemizde yoksulluk var ama diğerinde, yeni Türkiye’de yolsuzluk var; bizim ülkemizde, Türkiye’mizde mağdurlar var, kendilerininkinde mağrurlar var; bizde utanma var ama diğerlerinde bir arsızlık durumu hakimdir. Eğer bunlar böyle olmasaydı bugün şu anda söz konusu ettiğimiz öğretmenlerin durumlarının en azından çok daha farklı olması gerekirdi. Özellikle on iki yıllık AKP iktidarında Millî Eğitim Bakanlığında 5 bakan, 5 tane müsteşar, 360 tane de Bakanlık üst düzey yöneticisi, idarecisi, 68 tane il müdürü, 200 civarında da müdür yardımcısı değişmişti. Sürekli söylediğimiz gibi dünyanın hiçbir ülkesinde, böyle, temel eğitimden ortaöğretime geçişte de sınav sistemi beş yılda 3 kere değişmemişti.

Şimdi, baktığımızda, gerçekten eğitim pedagojisinden anlamayan bir üst yönetimle yönetilmektedir Millî Eğitim Bakanlığı ve özellikle Sayın Avcı da gerçekten silik bakanlar listesinde yer almaktadır.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Hakaret ediyorsunuz. Size hiç yakışmıyor.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Zaten eğitim camiası da Sayın Millî Eğitim Bakanına zayıf bir karne vermiştir. Millî Eğitim Bakanı sınıfta kalmıştır, hem durumdan bihaber hem de kendinden bihaberdir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Eğitimden bahsediyorsunuz. Üsluba biraz daha dikkat ederseniz…

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Çünkü bakıldığında, öğretmenlerin genel durumlarına bakıldığında, gerçekten, öğretmenlerin durumunun, millî eğitim camiasının durumunun içler acısı olduğunu görebiliyoruz. Ve eğitim camiası sahipsizdir çünkü eğitimi otomatik pilota bağlamışlardı bir ara. Bir diğer bakan öğretmenleri güvercinlere benzetmişti, diğeri de “Zaten on beş saat çalışıyorlar ve şu kadar da maaş alıyorlar. Bunlar zaten memura haksızlık.” demişti. Bu şekilde sayın bakanların ve başbakanın ifadesi vardı. Ama bu öğretmenler bu söylemlere rağmen hoşgörülü davranmışlar ve bu söylemleri onların hamlığına vermişlerdi. Ve artık gerçekten öğretmenlerin statüsü iyice düşüktür çünkü maaşlar önemli belirleyicilerdir. Öğretmenlerin yüzde 30’u ek iş yapmaktadır.

Şimdi, baktığımızda, özellikle aldıkları maaş ortalamalarında 2.150 lira -en aşağı ve üstü topladığımızda, genel olarak, 2.200 de diyebilirsiniz buna- maaş alıyorlar. Bu maaşlara bakıldığında, inanın, yoksulluk sınırında, yoksulluk sınırıyla açlık sınırının arasında bir yerde yaşıyorlar. Sürekli olarak öğretmen maaşları mukayeselerini bu iktidar 2002 yılında yaparken ama artık günümüzde öğretmen maaş mukayesesini yapmaya güçleri yetmemektedir. Özellikle Maliye Bakanı maaş zammı gündeme geldiğinde sanki o işi, o tarafı görmezden gelirken, saraylara veya lüks yatırımlara yapılan harcamaları gündeme getirirken öğretmen maaşlarına hiçbir zaman dikkat edilmemekte ve pervasızca bu kurum, bu müessese harcanmaktadır.

Öğretmenlerin yüzde 80’ninin kredi kartı borcu var, evlerini geçindiremiyorlar artık, çocuklarına rızık götüremiyor öğretmenler ve öğretmenlerin yarısının yeni yapılan araştırmalarda kendilerine ait bir evinin olmadığını görebiliyoruz. Artık öğretmenler hem bu iktidara hem de yönetime güvenmiyorlar çünkü öğretmenler artık ne yapacaklarını bilmiyorlar, çaresizler. Bu mesleğin itibarının kalmadığının artık bütün öğretmenler arasında bir yaygın kanaat olarak geliştiğini de buradan paylaşıyoruz. Çünkü artık öğretmenler aynı zamanda kendilerinin etkilerinin okullarda sıfıra indirildiğini de kendi düşüncüleriyle paylaşıyorlar burada.

Öğretmenlerin etkisi okullarda kalmadı ama lafa gelince herkes işte “Öğretmenler şöyle, çok değerli varlıklar, eli öpülesi varlıklar, işte bu eğitimin itici gücü” derken bir bakıyorsunuz gerçekten öğretmenlere hizmete gelince öğretmenlerin en arka sıralarda olduğunu görebiliyoruz. Sahipsiz bırakıldığını, özellikle bu iktidar tarafından iyice bu mesleğin itibarının düşürüldüğünü de görebiliyoruz.

Yine özellikle bütçeye baktığımızda, Millî Eğitim bütçesine, Sayın Bakan bu bütçenin yüzde 78’inin bu bütçenin personel giderlerine harcanacağını açıklamıştır. Acaba bu giderlerle, yalnızca bu bütçeyle öğretmenlere veya eğitim kurumlarına nasıl hizmet götürmeyi düşünmektesiniz ve bu sorunları nasıl çözmeyi düşünmektesiniz? Birçok okulda taşeron şirketler eliyle temizlikçi çalışıyor, yardımcı personel çalışıyor ve yardımcı hizmetli veya güvenlik elemanı çalıştırılmaktadır.

Onun için, hep birlikte, diyoruz ki gelin, bu belki son dönemeç, özellikle öğretmenlerin sorunlarına el atalım.

Teşekkür ediyoruz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Malatya Milletvekili Sayın Mustafa Şahin.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; MHP’nin öğretmenler hakkında mevcut sorunların araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce, Türkiye’nin dört bir yanında gelecek nesillerimizi bilginin ışığında yetiştiren tüm öğretmenlerimizin geçmiş Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. Bu kutsal mesleği ifa ederken maalesef terör örgütü tarafından şehit edilen öğretmenlerimizin ailelerine tekrar başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyanın en kutsal ve en eski mesleklerinden biri olan öğretmenlik her zaman bilginin üretilmesi, geliştirilmesi ve yarınlara aktarılması sürecinde çok önemli bir role sahiptir. Dolayısıyla öğretmenlerimiz dün olduğu gibi bugün de değişimin, gelişimin, yenilenmenin ve daha ileri hedeflere doğru yürümenin anahtarı konumundadır.

Ülkemizin gelişim, değişim, dönüşüm ve kalkınmayı gerçekleştirecek, gelecekle ilgili 2023 ve 2071 hedeflerine ulaşmasında en önemli görev öğretmenlerimize düşmektedir. Eğitim ve gelişme arasındaki sebep-sonuç ilişkisi dikkate alındığında yüksek okullaşma, kaliteli eğitim, öğrenci başına yapılan harcama, eğitimin bütçedeki payı, yükseköğretimde okullaşma ve ekonomik gelişmişlik arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Kuşkusuz ekonomik kalkınmışlıkla, ulaştırmada, bayındırlıkta, sağlıkta, adalette, savunmada ulaşılan son noktaları ileriye taşımak için bize en önemli ivmeyi kazandıracak olan unsur eğitim ve eğitimin ivmesini de kalitesini de belirleyenler ise öğretmenlerimizdir.

Değerli arkadaşlar, bu kapsamda okullarımızı bilgi ve teknoloji çağının gereklerine uygun şekilde donatarak bizleri daha güzel bir geleceğe ulaştıracak gençlerimize ve o gençleri yetiştirecek öğretmenlerimize her türlü imkânı sağlamanın ve özlük haklarını daha da iyileştirmenin gayreti içindeyiz. Ancak, AK PARTİ iktidarları döneminde yapmış olduğumuz bu çalışmaları yeterli görmemekteyiz. Çünkü eğitim camiamızın tüm sorunlarının çözülmesi için yapılacak pek çok şey olduğunun bilinciyle şimdiye kadar hareket ettik ve bundan sonra da aynı bilinçle hareket edeceğiz. Bu düşüncede olan Bakanlığımızın öğretmenlerin aleyhine bir söylem içinde olduğu iddiası insaf sınırlarını zorlayıcı niteliktedir.

Bugün ne mutlu ki bütçede en fazla payı millî eğitime ayırmak bizlere nasip olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 2002 yılında 7,5 milyar TL iken, 2013 yılında yüzde 532'lik artışla 47,4 milyar TL olmuştur. 2014 yılında ise –şu anda öngörülen- 55,7 milyar TL’dir ve 2002 yılına göre yüzde 642,6 oranında artmıştır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarlarımız döneminde 2003 yılından 2014 yılına kadar 458.496 kadrolu öğretmen alımı sağlanmıştır. 30/09/2014 tarihli Bakanlığımıza bağlı resmî örgün ve yaygın eğitim kurumlarında 784.720 öğretmen görev yapmaktadır. Ayrıca 62.282 eğitim kurum yöneticisiyle birlikte toplamda 847.002 öğretmen görev yapmaktadır. Eylül 2014 tarihi itibarıyla özellikle engelli personel istihdamı kapsamında 1.582 öğretmen ve 9.015 personel de mevcuttur.

Yıllardan beri sürekli öğretmenlerimizin yaşam standartları ve çalışma koşullarıyla ilgili olarak muhalefet partilerimizin hep klasik grup önerilerine şahitlik etmekteyiz. Özellikle 9’uncu derecenin 1’inci kademesinde olan bir öğretmenimizin net maaşı 2002 yılında 470,20 TL iken, 1/1/2014 tarihi itibarıyla 2.104 TL'ye yükseltilmiştir. 2002 yılında aynı öğretmenin aylık altmış saat ders karşılığı olarak ek ders ücreti 165 TL iken, yine 01/01/2014 tarihi itibarıyla 544,86 TL'ye yükseltilmiştir. 2002 yılında ek ders ücretiyle birlikte bir öğretmenin eline toplam 635 TL geçerken 2014 yılında 2.649 TL geçmektedir. 2002 yılına göre aynı öğretmenin eline geçen parada yüzde 317'lik bir artış sağlanmıştır. 9’uncu derecenin 1’inci kademesinde olan bir öğretmenimizin 2002 yılındaki 470 TL olan net maaşı, Maliye Bakanlığının yayınladığı 2002 yılı ortalama dolar döviz kuru olan 1,506 TL'ye göre 312 dolardır yaklaşık olarak.

Aylık altmış saat karşılığı ek ders ücreti olan 165 TL ise 109 dolara ve toplamda maaş artı ders ücreti 421 dolara tekabül etmekteydi. 2014 yılının birinci döneminde 9’uncu derecenin 1’inci kademesindeki öğretmenimizin net maaşı olan 2.104 TL Maliye Bakanlığının yayınladığı Ağustos 2013 ortalama dolar döviz kuru olan 1,955 TL'ye göre 1.076 dolara, 544 TL olan ders ücreti ise 278 dolara karşılık gelmektedir. Toplamda ise maaş artı ders ücreti dolar bazında 1.355 dolara karşılık gelmektedir. 2002 yılına göre maaş artı ders ücretinin dolar bazında artış miktarı 933 dolardır.

2002 yılında bir öğretmenin eğitim ve öğretim hazırlık ödeneği 175 TL iken, bu ödenek 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında 700 TL'ye, 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında ise 850 TL'ye yükseltilmiştir. 2002 yılına göre yüzde 385'lik bir artış olmuştur. Enflasyon hesaplayıcısı söz konusu olan aralıktaki en yeni mal ve hizmet sepetiyle yapılan hesaplama sonucuna göre 2002 yılı Ocak ayındaki 100 TL olan bir mal sepeti 2014 yılı Ocak ayında 326 TL yapmaktadır. Toplam değişim yüzde 226’dır. Bu durumda, yeni göreve başlayan öğretmenin net maaşında ek ders hariç 2002 yılına göre 2014 yılı Ocak ayı itibarıyla enflasyondan arındırılmış olarak yüzde 121'lik bir artış olduğu görülmektedir.

Diğer taraftan, yine örnek verilmiş, OECD'nin 2014 raporlarına göre, Türkiye'de on beş yıllık bir öğretmenin yıllık brüt maaşı -satın alma gücü paritesi kullanılarak hesaplanan- 2012 yılı için okul öncesi eğitim kademesinde 26.653, OECD ortalaması ise 37.350; ilköğretim birinci kademede 26.678, OECD ortalaması 39.024; ilköğretim ikinci kademe ile ortaöğretim kademesinde 27.607, OECD ortalaması ise ilköğretim ikinci kademe’de 40.570, ortaöğretim kademesinde ise 42.861 ABD dolarıdır.

Söz konusu raporun öğretmen maaşlarının bir de Türkiye bağlamında değerlendirildiği bölüm: vardır ki nedense bu bölümden hiç bahsedilmemektedir. Çünkü raporun devamında ülkemizdeki aynı nitelikte eğitim görenlerin maaş karşılaştırmalarında öğretmen maaşlarının oldukça iyi olduğu görülmektedir.

Şöyle ki, on beş yıllık bir sınıf öğretmeninin maaşı aynı yükseköğretim derecesine sahip 25-64 yaş grubu çalışanların ortalama yıllık kazancına göre yüzde 9 daha fazladır. Branş öğretmenleri ise aynı yükseköğretim kademesine sahip diğer çalışanlardan yüzde 13 daha fazla kazanmaktır.

Bu konuda OECD ortalamasına bakıldığında, ülkemizin, ekonomisi içinde öğretmen maaşlarına en çok pay ayıran ülkeler arasında olduğu gözükmektedir. Yine, Türkiye, aynı zamanda, 2000-2012 yılları arasında öğretmen maaşlarındaki reel artışın en fazla olduğu OECD ülkelerinden biridir.

Evet değerli arkadaşlar, ayrıca öğretmenlerimize fiziksel olarak vermiş olduğumuz düzenlemelere baktığımızda, derslik başına düşen öğrenci sayısı 2002-2003 yılında ilköğretimde 36, ortaöğretimde 31, genel ortaöğretimde 34, mesleki ve teknik ortaöğretimde 27'dir. 2013-2014 yılında ise bu rakamlar; ilköğretimde 29, ortaöğretimde 29, genel ortaöğretimde 29, mesleki ve teknik ortaöğretimde 29'a düşmüştür.

Özellikle öğretmenlerimizle alakalı yapmış olduğumuz çalışmaları her seferinde küçük göstermeye çalışan muhalefet partilerimizin bu ayrıntılara da dikkat etmesini özellikle arzu etmekteyiz. AK PARTİ hükûmetleri eğitimde yapmış olduğu tüm bu çalışmalarla öğretmenlik mesleğinin, yöneltilen isnadın tersine, itibarını artırmıştır. Çünkü, bizim eğitimde 2023 vizyonumuz, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, istikrarlı büyüyen, bölgesel ve küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, dünyanın gelişmiş ilk 10 ülkesinden biri olacak, bölgesinde lider Türkiye'de nitelikli ve donanımlı bireylerin yetiştirilmesine uygun eğitim imkânlarını ve ortamlarını planlı, sistemli ve sürekliliğini de koruyacak şekilde herkes için sağlamaktır. Bunu da yegâne gerçekleştirecek olan öğretmenlerimiz olduğunun bilinciyle hareket etmekteyiz.

Bu sebeplerden dolayı MHP'nin vermiş olduğu grup önerisine katılmıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Özcan.

Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – 2002’yle karşılaştırma yaptı yani o dönemki Hükûmet ile şu ankini karşılaştırma yaptı. Bu sebeple söz istiyorum.

BAŞKAN – Açıklama yapacaksınız?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Sayın Özcan, bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın Halaçoğlu, yerinizden bir dakikalık bir açıklama rica edeyim.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, 2002’yle maaş yönünden kıyaslama yaptı. Sadece şunu söyleyeyim: 2002 yılında, o tarihte yeni başlayan bir öğretmen tam 24 çeyrek altın alıyordu maaşıyla, şu an 14 çeyrek altın alıyor, sadece bunu söyleyeyim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kaç dolardı, kaç dolar?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yani, bu her şeyi açıklıyor ama onun dışında şunu da ifade edeyim: Yine, yapılan yeni istatistiklere göre, öğretmenlerin yüzde 55’inin kendisine ait evinin olduğunu, yüzde 45’inin kendisine ait bir evi olmadığını; öğretmenlerin yine yüzde 53’ünün kirada olduğunu; yüzde 29’unun ek iş yaptığını; öğretmenlerin yüzde 41’nin esnafa borcu olduğunu; borcu olanların yüzde 51’inin 5 bin lira, yüzde 21’inin 5 bin ila 10 bin lira arasında olduğunu; öğretmenlerin yüzde 39’unun şahıslara nakit borcu olduğunu; öğretmenlerin yüzde 79’unun herhangi bir bankaya borcu olduğunu ve bu borcun yüzde 48’inin 20 bin lirayı aştığını; öğretmenlerin yüzde 81’inin kredi kartı borcu olduğunu ve bunların yüzde 64’ünün 5 bin lira, yüzde 21’inin 5-10 bin lira arasında borcu olduğunu; öğretmenlerin yüzde 40’ının annesinden, babasından ya da arkadaşlarından maddi destek aldığını herhâlde arkadaşlarımız biliyordur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Bu konuyla ilgili mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu konuyla ilgili.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden…

4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 2002 yılında altının onsu 300 dolardı, 2014 yılında altının onsu 1.600 dolara çıktı. Şu anda herhâlde 1.200-1300 dolar civarında. 2002 yılında öğretmen, maaşıyla 24 çeyrek altın alabilirken eğer bugün 12 çeyrek altın alıyorsa; 2002 yılında altının onsu 300 dolarken 5 misli artıyorsa, bugüne baktığımızda, dünya piyasalarındaki altın fiyatlarıyla Türkiye'deki altın fiyatlarını değerlendirip öğretmenin aldığı maaşa baktığımızda olağanüstü derecede bir iyileştirme yapıldığının da bir göstergesidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Özcan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Anlayışınızdan dolayı teşekkür ederim ayrıca.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Alım gücüne bakın siz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – İşinize gelince yuvarlayın. Benzinin litresi 1 liraydı, şimdi 5 lira. O zaman arabaya biniliyordu, şimdi araba yük. İşine gelince yuvarlıyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, konuşmacıyı dinliyoruz.

Buyurun.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 25/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan,değerli milletvekilleri; tabii, önemli bir konu ancak iktidar partisinin sıraları her zamanki gibi boş.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Nasıl boş ya Sayın Özcan?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizden fazlayız be!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ben, burada sorunlarını gündeme getirdikleri için Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna teşekkür ediyorum. Ancak, öğretmenlerimiz ve atanamayan öğretmenlerimiz artık şu gerçeği görsünler: İşte, iktidara getirdiğiniz, iktidara gelmesine katkı verdiğiniz bu iktidarın temsilcilerinin, maalesef, onda 1’i bile şu anda Genel Kurulda değil, sorununuzla falan ilgilenmiyorlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Şu anda salondaki AK PARTİ’lilerin sayısı CHP’lilerin sayısının 5 katından fazla.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Evet, burada çok güzel bir konuşma yapıldı benden önce. Ben buna katkı sağlamak istiyorum. Tabii, Sayın Elitaş hemen rakamları ters çevirerek, işte, altının onsu şöyleydi, o tarihte şu şöyleydi diyerek, rakamlarla oynayarak bir şeye varmaya çalıştı.

Sayın Elitaş, bakın, varamazsınız bir yere. Öğretmenin durumunda 2002 yılı ile 2014’ü kıyaslarsanız kimse size şunu söylemez: “Çok şükür, 2014’te bizim durumumuz daha iyi.” Nasıl hesap yaparsanız yapın, çay simit hesabı yapın, temel tüketim maddeleri üzerinden hesap yapın herkes şunu görür ki 2002 yılındaki öğretmenin durumu 2014 yılındaki öğretmenin durumundan çok daha iyi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Maaşının yarısını kiraya veriyordu, şimdi ise beşte 1’ini kiraya veriyor.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, şimdi, “öğretmenin sorunları” deyince bunu ikiye ayırmak lazım. Bir, hâlihazır öğretmenlerin, 850 bin civarında şu anda görev yapan öğretmenlerin sorunları, bir de atanamayan öğretmenlerin sorunları.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – 2002’de ne kadardı söyle.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, bakın, Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Cevap verme hakkı…

BAŞKAN – Dinliyoruz arkadaşlar,dinliyoruz

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama bana laf atıyor Başkanım.

BAŞKAN – Size mi bakıyor?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Yaptıkları araştırmalar var, bir kısmı da yandaş sendikaların…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tanju Bey, 2002’de sayı kaçtı?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkanım, müdahale edecek misiniz.

BAŞKAN – Sürenizi katacağım. Bir dakika Sayın Özcan, sürenizi hesap ederek dâhil edeceğim.

Bir sohbete başladınız siz de…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Yok, yok, sohbete falan başlamadık Sayın Başkan.

BAŞKAN - …o yüzden müdahale etmekte geciktim biraz sohbetinizi bozmayayım diye.

Buyurun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkanım, sizin bir dakika ek süre vereceğinizi biliyorum artık bu aşamadan sonra.

BAŞKAN – “Bir dakika” demedim, “Sürenizi kestim, ekleyeceğim sonra” dedim.

Buyurun devam edin.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkan, konu son derece önemli.

Bakın, Sayın Elitaş, size yakın olan, yandaş sarı sendikaların, sapsarı sendikaların bile verdiği rakamlar var. Onlar diyorlar ki, artık onlar bile şunu söylüyorlar: “Tek başına bir öğretmen aile reisi olarak evde tek çalışansa, o aile, Türkiye'de, devletin resmî İstatistik Kurumunun araştırmalarına göre yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Hatta neredeyse açlık sınırının altında yaşayan aileler kategorisine girmek üzere.” Eğer 4 kişilik bir ailede karı koca birlikte çalışıyorsa ancak yoksulluk sınırının kıl payı üstünde yer alabiliyorlar. Siz hâlâ bu şartlarda nelerden bahsediyorsunuz?

Bakın, en düşük emekli maaşı 2.136 lira. Peki, en son açıklanan yoksulluk sınırı rakamı ne? 3.926 lira. Açlık sınırı da 1.205 lira, her ay da artmaya devam ediyor. Şimdi, siz hâlâ şu şartlarda çıkıp göğsünüzü gere gere “Devriiktidarımızda biz, öğretmenlere fazlasıyla her şeyi verdik, öğretmenlerimiz refah içinde yaşayabiliyorlar.” diyebiliyor musunuz? Hâlâ bunu söyleyebiliyor musunuz? Ya, bunu söylerken insanın yüzünün kızarması gerekmiyor mu Sayın Elitaş? Sizde böyle bir şey de fark edemiyorum, üzülerek söylüyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bana laf atıyor. Kürsüden laf atanı da ilk defa görüyorum.

BAŞKAN – Cevap verirsiniz sonra.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, şimdi az önce Sayın Halaçoğlu kısaca değindi. Şimdi bakın, yirmi beş yıllık bir öğretmenin maaşı 2.482 lira. Aynı araştırmadan bahsediyoruz ocak ayında bir öğretmenin maaşına gelecek zam sadece 64 lira. 64 lira zam gelecek bu öğretmene. Şimdi öğretmenlerin yaklaşık yarısının evi yok, kendisine ait evi yok. Öğretmenlerin yüzde 80’inin bankalara borcu var, yüzde 80’inin üzerinde de kredi kartı borcu var. Bakın, bu çok önemlidir: Annesinden babasından hâlâ yardım alan öğretmen aile sayısı ne biliyor musunuz oran olarak? Yüzde 40. Yani hâlihazırda görev yapan öğretmenlerimiz hâlâ annesinin babasının eline bakar durumda. Borç nedeniyle sağlık sorunu yaşıyorlar, yüzde 57 oranında. Bakın, bu araştırmaları -muhakkak sizlere de geliyordur- lütfen bir inceleyin, inceletin ve ondan sonra çıkın deyin ki, öğretmenler bizim iktidarımızda çok önemli kazanımlar elde ettiler. Yok böyle bir şey.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Emekli öğretmenler de aynı.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Evet, emekli öğretmenlerin durumu da zaten aynı. Genel emeklilerden çok çok farklı değil.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Tanju, bu verileri nereden aldın?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu veriler isteyen herkese geliyor, hatta istemeyen herkese de geliyor, istemeseniz de geliyor. Bakın…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nereden geliyor? Rüyanda mı gördün, nerede gördün?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, şu anda açın Twitter’ınızı, Facebook’unuzu, mesaj sisteminizi, her gün, size, atanamayan öğretmenlerin organize bir şekilde mesaj gönderdiğini göreceksiniz.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Biraz okumak lazım.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Organize bir şekilde mesaj gönderdiklerini göreceksiniz. Diyorlar ki: “Bakın, biz artık üçte 1’imiz intiharı düşünür hâle geldik. Çok zor durumdayız. Bizim atanmamız için mücadele edin. Bu konuda bir şeyler yapın.” Sürekli olarak Twitter’ımızı, Facebook’umuzu kilitliyorlar, doğru mu? Bize gelen bu mailler, mesajlar size gelmiyor mu?

Bakın, sayın milletvekilleri, 50 bin atanamayan öğretmenle bu ülkeyi teslim aldınız, bugün 350 bini buldu.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Üniversite sayısı ne kadar arttı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen izin verin.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Dün Başbakan çıkıyor, 24 Kasımda “Çok büyük bir müjde vereceğim.” diyor. Çok büyük bir müjde vereceğim dediği ne? 330 bin, 340 bin atanamayan öğretmen içinden 15 bin öğretmen ataması müjdeliyor. Yazıklar olsun! Tek kelimeyle yazıklar olsun!

Öğretmenler devriiktidarınızda itibarsız hâle getirildi. Keşke şu Abdullah Öcalan’ın itibarını düşündüğünüzün yarısı kadar öğretmenin itibarını düşünseydiniz…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ama o da olmadı şimdi.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - …bugün öğretmenler bulundukları noktadan çok daha iyi bir noktada olurlardı. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) En azından toplumda bir itibarları olurdu.

Evet, atanamayan öğretmenlerle ilgili biz muhalefet temsilcileri olarak, dilimiz döndüğünce, sürekli olarak, her bulduğumuz fırsatta Meclis kürsüsünden “Bu öğretmenleri atamalısınız. Atayamıyorsanız, başka türlü bir tedbir alın.” diyoruz.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Ne yapalım?

TANJU ÖZCAN (Devamla) - “Ne yapalım?” diyorsunuz sadece. E, ne yapalım? Yapacak bir şey bulamıyorsanız, o zaman bırakın iktidarı bu işi çözecek olanlar gelsin, bu ülkeyi onlar yönetsin Hocam.

Şimdi, hem “Ne yapalım?” diyorsunuz, “Çare bulamıyoruz.” diyorsunuz, hem de hâlâ eğitim fakülteleri Türkiye’de açılmaya devam ediyor. Ya bu sorun nasıl çözülür? Her yıl 70 bin öğretmen unvanlı mezun veriyoruz, 70 bin.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Yok öyle bir şey, yok.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Öğretmen unvanlı diye bir şey yok, eğitim fakültesi mezunu veriyoruz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - En fazla 30 binini atıyorsunuz. E, 40 bin artıyor bu sayı. Başka da bir çözüm öneriniz yok. Bu şartlarda bu nasıl olacak?

Ama ne diyorsunuz? “Efendim, işte hazine imkânlarımız sınırlı.” Bunlara verdiğiniz cevap bu. E, hazine imkânlarınız sınırlı da bu bin odalı sarayı nasıl yapıyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanına son model bu uçağı nasıl alıyorsunuz?

Bakın, değerli hocamız az önce bana bir bilgi verdi, dedi ki, sadece şu kaçak saray olarak nitelendirilen Sayın Cumhurbaşkanının şu anda ikamet ettiği sarayın yapım masrafıyla siz 71 bin öğretmeni atayıp bir yıllık maaşlarını verebiliyorsunuz. Ama siz bunu tercih etmiyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sonra, gelecek yıl ne yapacağız?

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Siz oradaki insanlara “Hazinenin imkânları yetersiz, devletin imkânları yetersiz ne yapalım kardeşim?” diyorsunuz ama müsrif olma noktasında, maalesef, diktatörlerle yarışıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, söylenecek çok şey var ama ben sizi bir konuda da uyarmak istiyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Vallahi iyi masal anlatıyorsun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bakın, paralel yapı, paralel yapı… Hep ağlıyorsunuz ya. Bir senedir paralel yapı diye tutturmuşsunuz “Paralel yapı bize böyle yaptı, paralel yapı bize şöyle yaptı…”

Bakın, ben, bir paralel yapı uyarısında daha bulunmak istiyorum size, bu daha ciddi: Şimdi MEMUR-SEN diye bir konfederasyon var biliyorsunuz değil mi? Bu MEMUR-SEN Konfederasyonu devletin içinde bir paralel yapıyı kurdu asıl. Doğuda, güneydoğuda KCK; diğer yerlerde de bunlar. Bakın, farkına varın artık, şu anda illere atadığınız bürokratları Hükûmet olarak siz yönetmiyorsunuz, MEMUR-SEN yönetiyor valileri, il millî eğitim müdürlerini.

Bakın, sadece bir örnek verdim burada bir dakikalık bir konuşmada, dedim ki: Hani yakında illerde okul müdürü atamaları yapıldı, 70 puanlık bir başarı kriteri getirildi. Bolu’da bu 70 puanlık kriteri kim geçti biliyor musunuz? 29 okul müdürü. Bu 29 okul müdürünün 26 tanesi MEMUR-SEN’e bağlı EĞİTİM-BİR-SEN üyesi, 2 tanesi sendikasız, 1 tanesi de TÜRK EĞİTİM-SEN üyesi. Peki, rakamlara bakıyorsunuz, TÜRK EĞİTİM-SEN ile EĞİTİM-SEN’in toplam üye sayısı MEMUR-SEN’den hâlâ oldukça fazla. Böyle bir şey olabilir mi? 29’un 26’sını atatıyorlar. Birçok ilde millî eğitim müdürlüklerini MEMUR-SEN yöneticileri yapıyor fiilen, birçok yerde kendilerini vali yerine koyuyorlar, her türlü atamaya burnunu sokuyorlar.

Bakın, ben bu kürsüden uyarıyorum: Sayın Elitaş, yarın bir gün, altı ay sonra “İşte, bak, ikinci bir paralel yapı daha çıktı, bizim haberimiz yoktu. Ondan kurtulmaya çalışırken bunların yanına oturmuşuz.” demeyin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kürsüden laf atanı da ilk defa gördüm.

BAŞKAN – Otuz saniye ekliyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ama teşekkür etti arkadaş.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ekleyin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ama “Teşekkür ederim.” dedin.

Evet, Sayın Özcan…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkanım, siz benim konuşmama müdahale ettiniz, ben de…

BAŞKAN – Kim edecek müdahale? Affedersin, düzeni sağlamak zorundayım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz ettik müdahale, Başkan etmedi.

BAŞKAN – Ben size otuz saniye süre veriyorum, siz teşekkür ediyorsunuz, yine de ben eleştiriliyorum; nasıl bir şey bu, anlamadım ben.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – E, Başkanım…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Milliyetçi Hareket Partisi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İlk defa hatip kürsüden oturan birine laf attı, sataştı.

BAŞKAN – Doğru.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İzin verirseniz cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yalnız, bana sataşırken otuz saniye verdiniz, şimdi bana ne kadar vereceksiniz?

BAŞKAN – İki dakika.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşmaya otuz saniye, bana sataşıyor, otuz saniye veriyorsunuz.

BAŞKAN – İki dakika veriyorum, otuz saniyeden büyük iki dakika.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, o bana sataşırken otuz saniye veriyorsunuz…

BAŞKAN – Hayır, öyle demedim, yeniden başlatıyorum.

Otuz saniye küçük iki dakikadan.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; verilen rakamların tamamı yanlış.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Doğrularını sen ver o zaman.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kim, nerede, ne yaptı, hangi İnternet sitesinden, Facebook’tan söyledi bilmiyorum ama şunu söylemek lazım: Az önce söylediğiniz rakamları doğru olarak varsaydığımız takdirde o hesaplamalar 4 kişilik aileye göre yapılır. “En düşük memur emeklisinin maaşını 2 bin küsur lira.” diye söylediniz, “4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı da şu kadar.” diye söylediniz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – “Tek çalışıyorsa.” dedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Evde tek…

Bakın, şu anda 26 milyon insan çalışma hayatında. Türkiye’nin nüfusu 77 milyon derseniz, her aileye di çalışırsanız 3 kişilik bir aileden 1 tanesi çalışıyor demektir bütün bunları böldüğünüz takdirde. Şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye’de çalışan sadece öğretmenlerin değil, çalışan, kamu kesiminde çalışanların tamamının aslında gelir seviyeleri düşük ama bunlar imkânlar doğrultusunda.

Açık bir şey ifade etmek istiyorum size: Yani “Öğretmenlerin maaşlarını olağanüstü arttırdık, memurların maaşlarını şu noktaya doğru getirdik.” değil, “Mevcut imkânlar çerçevesinde, 2002 yılından bugüne gelen süre içerisinde baktığımızda, en iyi şekilde hem emekli maaşını hem çalışanların maaşını satın alma gücü yönünden en iyi hâle getiren iktidar bizim iktidarımız.” diyoruz.

Rakamla bir örnek vereyim size: 2002 yılında Türkiye’nin bütçesi yaklaşık 100 milyar liraydı. Bütçe içerisindeki ücretlere giden pay yüzde 20’ydi. Yani bu ülke 100 milyar liranın 20 milyar liralık kısmını memur maaş ve ücretleri olarak veriyordu. Şu anda Türkiye’nin bütçesi yaklaşık 500 milyar lira. Bütçeden ücretlere ve maaşlara ayrılan kısım yüzde 30 olmuş, 150 milyar lira. O günden bu tarafa on iki yılda ücretlere olan kısmı 7 misli artmış. Cumhuriyet tarihi boyunca 400 bin öğretmen alınmış, AK PARTİ iktidarı döneminde 450 bin öğretmen alınmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yani “50 bin atanamayan öğretmenle geldiniz, 300 bine çıkardınız.” diyorsunuz…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …ama şu anda 400 bin öğretmeni eğer biz istihdam edip onları hizmet etme noktasına getirdiysek bunun alkışlanması gerekir, takdir edilmesi gerekir. Eniştesi ve kardeşi öğretmen olan biri olarak söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özcan, buyurun.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, sayın hatip konuşmasında benim verdiğim rakamları çarpıtmak suretiyle benim yalan beyanda bulunduğumu ifade etmiştir.

BAŞKAN – “Çarpıtmak” demedi, “Yanlıştır.” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Yalan” demedim, “Yanlış” dedim, yalanın ne olduğunu bilirim.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sataşmada bulunmuştur, kürsüden cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

“Yanlıştır.” dedi, “Verdiğiniz rakamlar yanlıştır.” dedi. “Çarpıtmak” demedi.

Buyurun.

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben gerçekten Sayın Elitaş’ı şaşkınlıkla izliyorum. Bakın, bizim verdiğimiz rakamlar herkesin ulaşabileceği, sendikalar tarafından, meslek odaları tarafından yapılmış araştırmaların sonuçları.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hangi sendika?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Devletin resmî kurumlarının verdiği rakamlar bunlar.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hangi sendika söyle.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, siz hâlâ şunu nasıl söyleyebiliyorsunuz?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hangi sendika?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Elitaş, sapsarı sendikanın rakamları bunlar. Yani daha objektif sendikaların rakamlarını buradan vermedim, en azından size yakın olan sendikanın rakamlarını vereyim ki siz de bir kez daha düşünün dedim.

Şimdi, arkadaşlar böyle bir şey olur mu? Şimdi, değerli hocamızla, siz konuşurken değerlendirdik. Kamuda net anlamda, ücretinde en az artış olan öğretmenler. Bunu herkes biliyor, en düşük oranda gelir elde edenler -kamu çalışanları arasında- öğretmenlerimiz. Siz hâlâ neden bahsediyorsunuz? Bunun aksini nasıl savunabiliyorsunuz? Sayın Elitaş, şunu söylüyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yine sataşıyor.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – “400 bin öğretmen devriiktidarımızda atandı.” diyorsunuz da atanamayan öğretmen sayısı devriiktidarınızda 350 bine çıktı. Bunun cevabını veremiyorsunuz. Dünyaya rezil oluyoruz. İzlanda’nın nüfusundan daha büyük bir atanamayan öğretmen kitlemiz var. (Gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 140 bin öğretmen açığı var.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi siz hâlâ neyi savunuyorsunuz?

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – 140 binden 350 bine çıktı.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ne olacak bu öğretmenlerin hâli? Bakın, ben atanamayan öğretmenlere de sesleniyorum, bu sorunu bu şekilde çözemeyiz. 330 bin atanamayan öğretmeni ben Türkiye Büyük Millet Meclisinde AKP Grubunu bir izlemeye davet ediyorum. Öyle mesaj çekerek falan bu sorun çözülmüyor, 50 kişi bir araya gelerek, eylem yaparak bu sorunu çözemezsiniz. Gelin, binlerce atanamayan öğretmen AKP Grubunu bir ziyaret edin bakalım, derdinizi orada anlatın. Bunu da bir çağrı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden yapıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Benim ismimi kullanarak bana sataştı. Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, “Yanlış” diye kullandığım cümleden dolayı, sataşmadan dolayı söz verdiniz, izin verirseniz…

BAŞKAN – Evet, “Dünyaya rezil oldunuz.” dedi.

Buyurun.

Kapatacağım şimdi ama.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mutlaka sataşacak.

4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce arkadaşlarım uyardılar, bir dil sürçmesinden dolayı bir ifade kullandım. Ben aslında “450 binin üzerinde.” diyecektim. Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkede 400 bin öğretmen görev yapmışken, AK PARTİ iktidarı döneminde sisteme katılan, öğretmen olarak atanan öğretmen sayısı 457 bine çıkartılmıştır. Bunu düzeltmiş oluyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu başarı mıdır? 140 bin açık var daha, bu başarı mıdır? Cumhuriyet tarihi boyunca her zaman 16’ncı büyük ekonomiydik, 17’nci büyük ekonomi olduk sayenizde.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, en düşük öğretmen maaşı 2002 yılında 470 lira iken, bugün 2.148 liraya çıkmıştır. En düşük öğretmen maaşı...

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Öğrenci sayısı ne kadar arttı?On iki yılın sonunda eğitimin hâli ne?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu muhalefetin sadece işi gücü laf atmak, başka bir şey yapmıyor. Sayın Başkan, yani kürsüden laf atanı uyarmıyorsunuz, oradan laf atanı uyarmıyorsunuz. Lütfen, laf atanları bir uyarır mısınız?

BAŞKAN – Çok yüksek burası da o yüzden.

Buyurun, devam edin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Senin imama yaptığın zamları anlat Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – En düşük öğretmen maaşı 2002 yılında 470 lira iken, bugün 2.148 liraya çıkmıştır. Şunu söylüyoruz: Maaşlar hiçbir zaman tatmin edecek seviyede olmamıştır ama bizim iktidarımız döneminde verilen maaşlarla, imkânlarla, şartlarla, bu ülke ekonomisinin ortaya çıkardığı kaynaklarla en iyi maaşı AK PARTİ iktidarı döneminde verdik diye ifade ediyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylemiyorsunuz Sayın Elitaş. Öğretmen aç, aç; yüzde 70’i borçlu; evleri yok; borçlu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz, kimsenin zoruyla burada iktidar olarak durmuyoruz. Milletin getirdiği yetkiyle, milletin verdiği yetkiyle burada iktidarız. Haziran 2015 tarihinde yine seçimler var, sandıklar önümüze çıkacak, sandıklar ortaya konulacak ve haziran ayında kim iktidar, kim değildir yine göreceğiz. On iki yıldır biz burada diyoruz. “Şunu yaparsanız, bunu yaparsanız.” diye ifade ediyorlar ama on iki yılda 9 sandıktan sürekli olarak AK PARTİ iktidar olarak çıkmıştır.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sıkışınca sandık!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, 2002’de 346 bin olan derslik sayısı bugün 650 bine ulaşmıştır. 2002’de 80 ila 100 kişilik olan sınıflar, bugün 25-30 kişilik sınıflara gelmiştir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nerede ya! Nerede ya!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – 70 kişilik sınıflar var İstanbul’da.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Eğitim seviyesi, kalitesi yükselmiştir. Bunu milletimiz biliyor, altı ay sonra da takdir edecek, sandıkta herkesin hesabını görecek.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi...

Hocam, sizin söz talebinizi alacağım. Yalnız...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Daha oraya gelmedik Hocam. O aşamaya gelince tekrar edersiniz.

Sizin de söz talebinizi alacağım. Yalnız, bir konuşmacı var, onu konuşturayım, ondan sonra konuşmak için size söz hakkı vereceğim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 25/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın konuşacak.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu kürsüden, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden çok değerli öğretmenlerimizden özür diliyorum. Çok değerli öğretmenlerimiz, başta rahmete ulaşmış olan babam ve ailemdeki 5 öğretmen ve onunla beraber tüm öğretmenlerimizden özür dileme nedenim şudur: Öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların tartışılması amacıyla verilmiş olan araştırma önergesinde önergeyi veren arkadaşımızın on dakikalık sürenin altı dakikasını öğretmenlerin sorunları dışındaki politik konularda konuşmuş olması, bir diğer muhalefet milletvekili arkadaşımızın da öğretmenlerin sorunları hakkında hemen hemen bir iki dakikalık konuşmanın dışında siyasi polemiğe malzeme etmesinden dolayı bütün öğretmenlerden özür diliyorum.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sen öğretmenlerden veremediklerinizden dolayı özür dile.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Öğretmenlerin sorunlarını AK PARTİ iktidarının iyi bildiğini, öğretmenlerin sorunları konuşulurken…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Öğretmenlerin içinde bulunduğu durumdan dolayı onlardan özür dile sen.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – …mekânsal ve sınıfsal kalabalıkların olduğunu, çift tedrisatlı eğitimde sınıftan sınıfa koşarak büyüyen kentlerde okullarına ulaşırkenki yaşadıkları zorluklar gibi zorlukları bilen AK PARTİ iktidarı, biraz önce size matematiksel olarak anlamsız gelen artan sınıfların aslında o öğretmenlerin mekânsal olarak çalışırken çalışma, yaşam kalitesini artıran mesele olduğunu, yine 80 kişilik sınıfların bugün 20-30’luk sınıflara düştüğünde o öğretmenin öğretmenlik mesleğini uygularken almış olduğu hazdaki artışın örnekleridir. Siz bunları sadece rakamsal olarak algılarsanız bunu tartışamayız.

Kısacası, sözü çok uzatmanın gereği yok, biz, öğretmenlerimizin sorunlarını iktidarda olmamıza rağmen, çözüp önemli bir kısmını aşmamamıza rağmen çözemediklerimizi biliyoruz ve onlarla ilgili de çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu nedenle de sorunları önemli bir oranda çözülmüş olan ama yine birçok sorunuyla, çocuğunun kreş sorunundan, mekânsal problemlerinden, maaşının tüm artışlara rağmen yüksek bir ücret olmaması gibi nedenlerden dolayı, çözmüş olduğumuz sorunları aynı hızla gelecek bir süre içerisinde daha çözmeye devam edeceğimizi tüm öğretmenlerimizle paylaşıyor, kendilerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, onların yetiştirmiş olduğu bir evlat olarak hürmetlerimi, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Topcu, buyurun, talebiniz nedir, lütfen onu öğreneyim.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Konuşmacı sataştı.

BAŞKAN – Ne dedi?

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Özellikle “Özür diliyorum onlar adına.” dedi. Çünkü sorunları dile getirmek için…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sataşma yok efendim, bu eleştiri, başka bir şey değil, açık oturum da değil burası.

BAŞKAN – Sayın Topcu, siz konuşmacı kürsüye gelmeden önce söz talebinde bulundunuz. Niçin söz talebinde bulundunuz, onu soruyorum.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Orada şunun için: Bizim verdiğimiz rakamları çarpıtıyorlar çünkü şu anda elimizde…

BAŞKAN – Kim çarpıtıyor? 2 tane konuşmacı vardı, kim çarpıtıyor?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – İkisi de, ikisi de.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Özellikle AKP adına konuşan arkadaşlarımız, Grup Başkan Vekili çarpıttı çünkü öğretmen maaşlarının diğer çalışanlar arasındaki…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Elitaş her şeyi çarpıtıyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen. Ben utanıyorum size bu ikazda bulunmaktan, lütfen. Bir milletvekili arkadaşınız konuşuyor.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, Elitaş’ı bu kadar sorgulamadınız. Bu hassasiyetiniz niye?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ya, önerge sahibi yani en azından.

BAŞKAN – Buyurun.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Şimdi, bakın, öğretmen maaşlarının diğer meslek maaşlarıyla beraber mukayese edildiğinde ne kadar doyurucu olduğuna yönelik açıklamalar yapıldı. Ben de diyorum ki, şimdi, şu anda elimizde…

BAŞKAN – Buyurun, siz yerinize oturun Sayın Topcu. Ben mikrofonu açacağım, bir dakika süre veriyorum size açıklama yapmanız için.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Şurada yapsam açıklamayı.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

Usul böyle, lütfen.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Usul herkese göre değişiyor galiba.

BAŞKAN – Hiç kimseye göre değişmiyor, Tüzük’e göre gerçekleşiyor.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın MHP grup önerisi üzerinde ve Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Şimdi, Kasım 2014 itibarıyla bakıldığında bir polis memurunun 2.765 lira, uzman doktorun 3,962 lira, en yüksek öğretmen maaşının 2.422 lira ve avukat maaşının 3.923 lira olduğunu görebiliyoruz buradan. Yani, buradan bakıldığında da öğretmen maaşlarını aile yardımı ve diğer ek ödenekler hariç olarak aldığımızda, bu maaşların bu şekilde olduğunu görünce en düşük maaşlının öğretmen olduğunu görebiliyoruz ve son konuşmacı arkadaşımızın yaptığı açıklamaya göre “Özür dilerken, burada özellikle milletten özür dilerken öğretmenlerin sorunlarını dile getirmediler.” diye aslında bugün şu anda bu öğretmenlerin sorunlarına yol açan AKP zihniyetidir. “Güvercin” olarak algılayanlar, “Yalnızca parayı düşünüyor.” diyenler, işte diğer memurlara “Bunlar yan gelip yatıyor.” diyenler, on beş saatle yalnızca öğretmenliği ders saati üzerinden değerlendirenler AKP zihniyeti olduğu için biz baştan bu söylemlerden bahsederek konuşmamıza başladık, onu da belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Konuşmaya başlamadan önce “Herkese göre değişiyor.” dediniz. Size bir bilgi vermek isterim. Sataşma olduğu zaman kürsüye geliyorlar iki dakika, açıklama yaptıkları zaman yerlerinden bir dakika veriyoruz. Bilginize sunarım. Böyle bir teamülümüz var, bunu uyguluyoruz sadece.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Evet ama sataşma vardı.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Zühal Hanım’a da sataşma oldu.

BAŞKAN - Sayın Özcan, buyurun.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Efendim, az önce AKP Grubu adına konuşan sayın hatip konuşmasında, benim bir iki dakika öğretmenlerin sorunlarına değinerek konuşmamın kalan bölümünde de öğretmenlerin sorunlarını siyasi polemik malzemesi hâline getirdiğimi…

BAŞKAN – Sizi kastetmedi, genel olarak konuştu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu, eleştiridir, sataşma değil.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkanım, “diğer muhalefet partisi milletvekili” diyerek, zaten önergeyi veren Zühal Hanım MHP Grubu adına, diğeri de, konuşan burada benden başka kimse olmadığına göre kimi kastettiği açık. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu, iktidarı susturmak demektir.

BAŞKAN – Sayın Özcan, bu nedenden dolayı size söz vermeyi düşünmüyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Niçin efendim?

BAŞKAN – Çünkü, bu bir sataşma değildir, eleştiridir. Lütfen, bu konuda hassasiyet göstermenizi rica ediyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Böyle şey olur mu? Efendim, bu, eleştiri değil, çok açık bir sataşma.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve arkadaşları tarafından, öğretmenler hakkındaki mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 25/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Başkan, benim konuşmam bitmedi.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.29

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile Ankara Milletvekili Levent Gök ve 24 milletvekili tarafından, Uludere olayının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 26/11/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Levent Gök

Ankara

Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili M. Sezgin Tanrıkulu, Ankara Milletvekili Levent Gök ve 24 milletvekilinin "Uludere olayının tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (936 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 26/11/2014 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bugün, şu anda görüşmekte olduğumuz araştırma önergemizde… Bundan yaklaşık üç yıl önce Uludere’de 34 yurttaşımızın Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yürütülen bir operasyon sonucu öldürülmesinden sonra, önceki gün yaşadığımız bir gelişmeyle Uludere olayı -bugün çok ciddi ve çok vahim gelişmelerle- önümüzde tekrar güncelliğini korumuştur. Ne olmuştur Uludere olayında, Roboski’de, 28 Aralık 2011 tarihinde? PKK’nın silahlı eylemlerinden sorumlu olan Fehman Hüseyin’in, “Bahoz Erdal” isimli PKK’lının 28 Aralık 2011 tarihinde sınırımızdan geçerek eylemlerde bulunacağı bilgisi üzerine bir hava operasyonu düzenlenmiş ve bu operasyonda -13-14 yaşlarında olmak kaydıyla-, çoğu 18 yaşının altında olan tam 34 yurttaşımız katledilmiştir. Bu olay üzerine Türkiye’de ondan sonra inanılmaz derecede bir karartma, soğutma ve olayı unutturma çabaları bizzat iktidar tarafından sürdürülmüş ama bugün gelinen noktada artık mızrağın çuvala sığmadığı bir tabloyla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz değerli milletvekilleri.

Bu olay olduktan sonra -kısaca hatırlatmak isterim- Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde bir komisyon kurulmuş, İçişleri Bakanlığı müfettiş görevlendirmiş ve olay yargı boyutuyla takip edilmiş ise de bugün gelinen noktada, Meclis İnsan Hakları Komisyonunun AKP’li üyelerinin çoğunluk oylarıyla, olayda herhangi bir hata olmadığını belirten raporuyla olay Meclis bünyesinde kapatılmış, İçişleri Bakanlığı sadece bir ön inceleme izni vererek soruşturma iznine dönüştürmediği bir olayla dosyayı kapatmış ve yargı boyutuyla yürütülen soruşturmada ise sonuçta Genelkurmay Askerî Savcılığı verdiği takipsizlik kararıyla dosyayı kapatmıştır değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Uludere’de hayatını kaybedenlerin yakınları adalet arayışlarını sürdürüyorlar. Bu adalet arayışı içerisinde aileler Anayasa Mahkemesine bireysel olarak başvurmuşlar ve hak ihlalinin tespitini istemek zorunda bırakılmışlardır ne yazık ki.

Değerli milletvekilleri, bizler bu olayın üzerine gittiğimiz günlerde MİT, İçişleri Bakanlığı ve zamanın Başbakanı birbirinden farklı açıklamalarda bulunmuşlardır. Bakın, beni lütfen dikkatli dinleyiniz değerli arkadaşlarımız. Devletin çöktüğü ve devletin bütün organlarının olayı kapatmak için nasıl iş birliği içerisinde olduğunu sizlere anlatmaya çalışıyorum. 28 Aralık 2011 tarihinde bir Millî Güvenlik Kurulu vardır ve o Millî Güvenlik Kurulunda bulunan herkes bu olayı bilerek bu operasyon kararı alınmıştır ama olayın sorumlularının üzerine kimse gidememiştir çünkü devletin bütün üst yönetimi olayın sorumlusudur değerli arkadaşlarım.

Bizler olayı soruştururken İnsan Hakları Komisyonunda, MİT tarafından bize aynen şu yazı gelmiştir. “İstihbaratı kim vermiştir?” sorusuna cevap arıyoruz. MİT’in gönderdiği yazı aynen şöyledir değerli arkadaşlarım. Türkiye’deki MİT’in durumunu’da gözler önüne sermek açısından ibret vericidir. 34 yurttaşımız ölmüş, bütün ajanslar geçiyor ve Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olan MİT, İnsan Hakları Komisyonuna göndermiş olduğu raporda aynen şunları söylüyor: “Müsteşarlığımızın taşra ünitelerinden (bağlı bakanlık ve müdürlüklerden) söz konusu olaya ilişkin olarak 28/12/2011 tarihinde intikal etmiş bir bilgi bulunmamaktadır. Bahse konu olaya ilişkin ilk resmî bilgi Müsteşarlığımıza 29/12/2011 günü saat 09.35 itibarıyla genel mahiyette bir içerikle ulaşmıştır.” Yani, MİT ne diyor? 28 Aralık 2011 tarihi, gece 21.39 ilk bombanın atıldığı saattir, MİT “Tam on iki saat sonra ben bu olaydan haberdar oldum.” diyor bize, İnsan Hakları Komisyonuna gönderdiği raporda değerli arkadaşlarım. 34 kişi acil olarak hastanelere sevk edilmiş, yaralılar katır sırtlarında taşınmış, ajanslar bunu haber olarak bildiriyor ama bizim koskoca MİT’imiz diyor ki: “Ben on iki saat sonra öğrendim.”

Değerli arkadaşlar, Başbakan 30/12/2011 tarihinde -zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı- basına verdiği demeçte diyor ki: “Güya Millî İstihbarat Teşkilatımız yanlış bilgi vermiş. Bu yanlış bilgiler nedeniyle bu tür hareketler yapılmıştır. Oysa Millî İstihbarat Teşkilatımızın son anda vermiş olduğu herhangi bir istihbarat bilgisi yoktur.” Kim söylüyor bunu? Şimdiki Cumhurbaşkanı, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan söylüyor değerli arkadaşlarım.

MİT ne diyor? “Ben on iki saat sonra öğrendim.” Zamanın Başbakanı diyor ki “MİT’in son anda vermiş olduğu herhangi bir bilgi yoktur.” MİT, güya sağır sultan, Başbakan MİT’i koruma, kollama görevini üstlenmiş. Peki, istihbaratı kim verdi değerli milletvekilleri?

Şimdi, geliyoruz önceki güne. Tabii, vicdanlarda yara kanayınca bir yerde gerçekler de ortaya çıkmaya başlıyor. Aslında biz Meclis İnsan Hakları Komisyonunda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihe not düştük ve o günlerde bütün gerçeklikleri bir bir söyledik. Ne dediysek aynısı çıkıyor, kimse bunları yalanlayamıyor. Birazdan AKP sözcüsünü de izleyeceğiz. Şimdi, MİT diyor ki “Ben on iki saat sonra öğrendim, kimseye bilgi vermedim.” Zamanın Başbakanı diyor ki “MİT’in verdiği bilgi yoktur.” Peki, o gün görevde olan eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ne diyor değerli milletvekilleri? Önceki gün -ibretle takdirlerinize sunuyorum- İdris Naim Şahin, aynen şunu söylüyor, Uludere olayı olduğu zaman zamanın İçişleri Bakanı diyor ki: “MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey -dikkatle dinleyin değerli milletvekilleri- MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri bizzat aranarak Fehman Hüseyin’in yani Bahoz Erdal’ın hududu geçmekte olduğu bildirilmiştir. Silahlı Kuvvetlerin yetkilileri bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen, MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir.”

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – İnandın mı?

LEVENT GÖK (Devamla) - Kim söylüyor bunu? Zamanın İçişleri Bakanı söylüyor. Sonuçta, MİT’ten gelen birden fazla resmî istihbarat raporları ve telefon bilgileri üzerine, maalesef, Uludere olayı yaşanmıştır.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hangi gazete o? O gazeteyi söyler misiniz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Paralel!

LEVENT GÖK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ortada ciddi, vahim bir tablo var. İdris Naim Şahin mi yalan söylüyor, MİT mi yalan söylüyor, zamanın Başbakanı mı yalan söylüyor? Kim yalan söylüyor? İnsanları niçin kandırıyorsunuz? Niçin karartıyorsunuz? Ölen o 34 yurttaşın ailelerinin adalet arayışlarına niçin set çekiyorsunuz? Bu olay, şu andan itibaren artık başka bir boyut kazanmıştır. Bu konudaki bu soruşturma derhâl tekrar açılmalıdır. Anayasa Mahkemesi derhâl bu konuda hak tespiti ihlali kararı vererek ailelere yargı yolunu açmalıdır. Kimdir bu MİT görevlisi? Kimdir değerli arkadaşlarım?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hakancığım… Hakancığım…

LEVENT GÖK (Devamla) – Bilindiği hâlde niçin korunmuştur? Niçin hakkında soruşturma açılmamıştır? Hakkında niçin soruşturma açılmadığını da önceki gün şimdiki Başbakan Ahmet Davutoğlu söylüyor, diyor ki: “MİT’i kurban etmeyiz.” Öyle mi Sayın Başbakan, öyle mi? O kadar ucuz mu hayatlar? Yani siz 14 yaşında ölen Özcan Uysal’ı feda edeceksiniz, Seyithan Enç’i feda edeceksiniz, Cemal Encü’yü, Vedat Encü’yü, Selim Encü’yü, Nadir Alma’yı, Selahattin Encü’yü ve Roboski’deki diğer gençleri kurban edeceksiniz, kendi yetkililerinizi feda etmeyeceksiniz; yok öyle yağma! Bu soruşturma artık, Türkiye’nin önündeki birinci gündem maddesidir. Bundan kimse kaçamaz. Biliniz ki, Uludere’de kaçakçıların hangi kimlikte olduğu bilinerek ama içinde Fehman Hüseyin’in olduğu farz edilerek bu operasyon yapılmıştır. Olayın örtülmek istenmesinin nedeni devletin bütün üst düzeyinin olayın içinde olmasıdır. Emir, Millî Güvenlik Kurulunda Başbakanın bilgisi dâhilinde Genelkurmay Başkanı tarafından bizzat verilmiştir. Bu gerçekleri niçin saklıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Devamla) – Gerçekler gün yüzüne çıkmak üzeredir. Adalet diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mecburen mi aleyhinde konuşuyorsunuz?

BAŞKAN – Dinleseydiniz, söyledim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Zorunlu.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Başkan.

Halkların Demokratik Partisi olarak tabii ki lehinde konuşacağız, önemli bir durum. Eğer böyle bir gelişme yaşanmışsa, Millî Güvenlik Kurulunun da bir üyesi olan AK PARTİ’nin İçişleri Bakanı bazı itiraflarda bulunmuşsa bu itiraflarının gereğini hukuk yapmalı, özel yetkili mahkemeler kapandı, Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı, şimdi Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı hemen soruşturma açmalı. Hatta, o Bakan gidip gönüllü olarak ifade vermelidir çünkü söylediği sözler öyle yenilir yutulur sözler değil. Kendisinin bulunduğu Millî Güvenlik Kurulunda, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan var, Genelkurmay Başkanı Özel var ve Millî İstihbarat Teşkilatı da var. Yani, burada, Hükûmetin eski bir İçişleri Bakanı direkt Hükûmetin emri altında bir kurumu suçlayan bir beyanda bulunmuştur ve bu beyanı da son derece vahimdir.

Şimdi, bu vahim durum karşısında yasamanın da yapması gerekenler var, bu araştırma önergesini o anlamda almak lazım. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bir alt komisyon oluşturmuştu. Gitti, bir rapor hazırladı. Bu rapor maalesef iktidarın oy çokluğuyla örtbas edildi.

Şimdi şunu sormak lazım… Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 34 can karşısında hakikaten vicdani bir sorumluluk duyuyorsa bu eski İçişleri Bakanlarının itirafları sonucu bu alt komisyonu tekrar işletmesi bir yöntem olabilir ama doğrusu, bunun bir fayda sağlamadığıdır. Burada Sayın Gök’ün de açıkladığı gibi, araştırma önergesiyle Meclisin bunu araştırması… Yani, tıpkı, Maden Araştırma Komisyonuna rağmen nasıl Soma Komisyonu tekrar kurulduysa Meclis buna karar vermelidir. Meclis töhmet altında kalmamalıdır. Meclis insanlığa karşı soykırım suçlarının ve toplu katliamların hamisi, koruyucusu olmamalıdır. Yani, tarihî sorumluluğu Meclisin bu noktadadır, Meclis bunu aydınlatmak zorundadır, yasamanın görevi budur. O zaman Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği araştırma önergesi karşısında Meclisin sorumluluk alması gerekiyor ve bir araştırma komisyonu kuralım, vaktimiz de var. Yeni yasama dönemi, seçimlere kadar da bu komisyon görevini tamamlayabilir. Hiç olmazsa kendi ihmalini, kendi sorumsuzluğunu yeni bir yasama döneminde bir başka seçilecek üyelere devretmemiş olur.

Şimdi, burada çok ciddi konular var. Bu açıklama, bu itiraftan sonra… Sadece samimi pişmanlık duyanlar veya bu özel yetkili mahkemelerde, DGM’lerde itirafçı olmuyor, siyasette de itirafçı oluyor. Siyasette itirafın sebepleri değişebilir. Bazıları vicdanen rahatsız olduğu şeyde, bir konuda söyleyebilir; bazıları muttali oldukları bir konuda bunu konuşabilirler, bazıları da… Gerçekten, bu konuyla ilgili üç dört AK PARTİ’li milletvekili, dönemin İçişleri Bakanının buna benzer bilgilerini bana aktarmıştı ama elimde veri yoktu. Veri olmayınca da bir şey yapma şansı yok. Bu nedenle, bu itirafları basında yer aldı yani bütün dünya duydu. Yeni bir durumdur yani bu çok vahim bir durumdur. Bu durum karşısında, o zaman Meclisin harekete geçmesi gerekiyor. En doğrusu da vicdanı olan milletvekillerine sesleniyorum: Vicdanı olan milletvekilleri 34 canın katliamı karşısında buna “Evet.” der. Yani, birbirimizi kandırmayalım arkadaşlar. Sayın Davutoğlu ne diyor? “Devlet diz çöker, özür diler diyor. Dersim’de.” Peki, bu devlet Roboski’de özür dilemeyecek mi halktan, milletten özür dilemeyecek mi? Yalnız Dersim’de mi? Kendi dönemindeki katliamlardan özür dilemeyecek mi, gereğini yapmayacak mı? Yani, burada çok tarihî bir sorumluluk var.

Şimdi, bu tarihî sorumlulukta size iki önemli noktayı açıklamak istiyorum. Şimdi, “kaçınılmaz hata” argümanı arkasına saklanarak 34 cana bir saat boyunca defalarca bomba yağdırılan bir olayda siyasi sorumlu dönemin başbakanının, dönemin genelkurmay başkanının… Hava harekâtı emrini, vur emrini kim verdi, bütün mesele bu, Meclisin bunu araştırması gerekiyor. Hangi siyasi verdi, hangi asker verdi, hangi otorite verdi?

Şimdi, burada silahsız sivillere yönelik hava harekâtını yaparken bu istihbaratı kim verdi? Şimdi, bu istihbaratta Predator’ler var Amerika’nın, Heron’ları var İsrail’in. MİT’in açıklamaları var o dönemde. Burada İçişleri Bakanının açıklaması direkt istihbaratı işaret ediyor. O zaman burada çok daha vahim bir durum var.

Millî Güvenlik Kurulu çalışmasını yaparken takipsizlik kararında, sağ olsun, o savcı bunu güzel yazmış çünkü orada diyor ki: “Saat 20.00’de çalışma ofisindeydi, Genelkurmay Başkanına bilgiyi gönderdik. Genelkurmay Başkanı Özel evdeydi, onay verdi.” Yani, MGK’da olanların hepsinin bilgisi var, yani, bu itirafta bulunan İçişleri Bakanı da bilgisi olduğu için konuşuyor zaten. Bu yeni bir delildir. Bu yeni delil karşısında Genelkurmay Askerî Savcılığı tekrar bir soruşturma açar mı, açmaz mı? Tabii ki onların da sorumluluk alanıdır çünkü 5 şüphelinin içinde 4 tane general, 1 tane albay var. Bu durumda ekleme yaparsak, vur emrini verenler de bu kapsama giriyor, bunun içine Genelkurmay Başkanı da giriyor.

Şimdi, takipsizlik kararına karşı yapılan itirazda, avukatların yaptığı itirazda bir muhalefet oyu var. Orada, kararda aynen “Kamu vicdanı tatmin edilmeli.” diyor. Uzun vadede mülkün temeli ve adalete zarar verecek. Şimdi, Meclis bu konuda bu suça ortak olmamalı, insanlığa karşı suçta, toplu katliam suçunda susarak, engelleyerek, onaylayarak bu suça ortak olmamalı. Hiçbir milletvekilinin böylesi bir duruma düşmesini istemem ben şahsen.

Şimdi, buradan baktığımız zaman, Anayasa Mahkemesine de 18 Temmuz 2014’te Roboskili ailelerin bir bireysel başvurusu olduğunu görüyoruz. Tabii, ben şahsen ulusal üstü hukukta, Strazburg’da çokça davaya giren bir kişi olarak Anayasa Mahkemesine buradan, tıpkı Strazburg Mahkemesi gibi, yerinde delil incelemesi yapmasını öneririm yani çağır bu İçişleri Bakanını, itirafları doğru mu, değil mi ve o dönemin Genelkurmay Başkanını da, Başbakanını da, istihbaratını da dinle. “Tanık bulgulama” denir buna ulusal üstü hukukta. Anayasa Mahkemesinin de böyle bir tarihî sorumluluğu var yargı olarak. Bakın, Şırnak Uludere’den, Şırnak Başsavcılıktan başlattım bu hukuk sorumluluğunu, Genelkurmay savcılığına getirdim, Anayasa Mahkemesine gittim. Anayasa Mahkemesi böyle bir kararı aldığı anda hayata geçer.

Yasama olarak da Sayın Gök’ün söylediği bir konu var, vicdanlarınızı temizlemek sizin elinizde arkadaşlar. Sizler eğer bu araştırma önergesine “evet” derseniz biz bu durumu Türkiye’de çözeriz, ulusal yargı içinde. Eğer “hayır” derseniz, inanın, bu ulusal üstü yargıya gidecek ve orada yargılama daha şeffaf, daha açık ve daha acımasız olacak.

Sizleri şimdi vicdanlarınızla baş başa bırakıyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak bu yeni gelişme, bu yeni itiraf karşısında derhâl bir komisyon kurulması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan Hakları Komisyonunda Uludere Komisyonu içerisinde de yer almıştım ve bununla ilgili orada ciddi araştırmalar yapıldı ancak kafamıza hep takılan bir soru vardı: İstihbaratı kim verdi? Yani, kim istihbarat vererek bu bombalama işi yapıldı? Çünkü sınırlarımız ötesinde yapılan bir bombalama işi ve burada bu bombalamayı yapabilmek için muhakkak Genelkurmay Başkanının ve tabii ki hâliyle Başbakanın haberi olması gerekirdi, onun dışında hareket edilmesi ve bu bombalamanın yapılması mümkün değildi. Çünkü alınan kararlara göre, önce top ateşiyle müdahale edilmesi ancak daha sonra bu kararın çekilerek uçaklarla vurulması şeklinde bir karar alınmış olduğu görülüyordu.

O tarihlerde MİT Müsteşarlığı bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Uludere ile ilgili herhangi bir istihbari bilgi biz sunmadık.” O zaman kim sunmuştu? Amerika Birleşik Devletleri mi sundu bu istihbaratı veya kim sundu? Ki söylenen şeyin başında şu vardı: Teröristlerden bir tanesi, Fehman Hüseyin’in bu gelen kafilenin içerisinde yer aldığı şeklindeydi. Nitekim, İdris Naim Şahin AKP’den ayrıldı, yeni bir parti kurdu. O zamanın İçişleri Bakanı şimdi tuttu, şöyle bir ifade kullanıyor: “İstihbaratı MİT verdi.” Tabii, o zaman bunu söylemesi gerekir miydi, gerekmez miydi, o ayrı bir tartışılacak konu ama eğer bu istihbaratı MİT verdiyse MİT kaynaklı mıdır bu istihbarat, Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı mıdır? Çünkü orada insansız hava araçlarıyla bütün hareketler tespit edilmişti, yaklaşık yedi saatlik bir kayıt vardı, bu kayıtları da incelemiştik orada.

Şimdi, bunu şunun için söylüyorum: Bu konuları, Türkiye’de buna benzer konuları çok ciddi şekilde ele almak gerekir. Mesela, Hrant Dink meselesinde de -katledilmesi meselesinde- konuların şeffaflıkla ortaya çıkarılması gerekir ki birilerine malzeme teşkil etmesin. Çünkü, Hrant Dink’in öldürülmesinde de Türkiye aslında mahkûm edilecek bir pozisyona getirildi ve ellerine pankart alıp “Hepimiz Ermeni’yiz.” diye bağıranlara bir fırsat tanındı. Böylece Türkiye’de aleni olarak soykırım meselesini gündeme getirme imkânı buldular ve uluslararası kamuoyunda da Türkiye’yi mahkûm eder bir pozisyona düşürdüler.

Aynı şey Uludere için geçerli. Burada öldürülen vatandaşlarımızın birçoğu aslında korucuydu, bu işi yapıyorlardı. Ama daha sonra bu insanların öldürülmesiyle birlikte işin rengi çok farklı bir boyuta gitti ve Türkiye bu konuda insan haklarını da ihlal eden bir konuma düşürüldü. Bu konunun temelinde aslında şunun çözülmesi lazım: Bu istihbaratı kim verdi? Bu istihbarata Türkiye nasıl kandı veya neden böyle bir istihbarat içerisinde hareket etti? Çünkü, arkadaşlar, bombalama tek safhada olmadı, tam 4 kere bombalama yapıldı. 1’inci bombalama sonrasında oradaki insanların dağılıp kaçmamasını veya gizlenmemesini veya sipere girmemesini göz önüne alarak bu bombalamanın 2’ncisinin, 3’üncüsünün, 4’üncüsünün belki yapılmaması gerekirdi. Eğer şüphe duyuluyorsa, en azından orada duran insanların Türkiye’den gönderileceklerle kim olduklarının tespiti yapılabilirdi veya helikopterle gönderilecek askerlerle -bir operasyonla- bunlar kontrol edilebilirdi ama bunlar yapılmadı. 2’nci bombalama yapıldı, ardından 3’üncü bombalama yapıldı. Bunlar yirmişer dakika arayla yapıldı. Kırk dakika sonra da 4’üncü son bombalama yapıldı. Şimdi, bu kadar insanının öldürülmesine ve böyle bir harekete kimin sebep olduğunun ortaya çıkarılması, aslında bu harekât emrini verenlerin de bir yerde aklanması anlamına gelecektir. Kime inanıldı ve kim bu istihbaratı verdi ve bu kadar insanın hayatının kaybedilmesine sebep olundu? Bunun, muhakkak ki Türkiye’nin çözümlemesi gereken bir konu olduğunu düşünüyoruz. Zira, kim olursa olsun ülkesine, milletine bağlı her insanın haklarının korunmasını sağlamakla mükelleftir Türkiye Büyük Millet Meclisi. Dolayısıyla, biz bu açıdan meseleyi değerlendiriyoruz. İstihbaratı verenlerin kimler olduğunun ortaya çıkarılması, ki aşağı yukarı harekâtın tüm safhalarını biliyoruz ama bu safhalar içerisinde eğer MİT “Ben istihbaratı vermedim.” diyorsa o zaman kimden bu istihbaratın alındığını Genelkurmay Başkanının açıklaması gerekir çünkü uçakların kaldırılması ve bombalaması emrini veren orası. Öyleyse bu istihbaratı onlar biliyordur, kim tarafından verildiğini; bunu açıklamaları gerekir. Ama, şimdi, sabık İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bunun MİT tarafından verildiğini söylüyorsa o zaman MİT’in bu bilgiyi neden geçmişte sakladığını veya kimden aldığını da açıklaması gerekir. Ama, şu an için bu konuda MİT’in soruşturulması ve MİT’in bir şekilde araştırılması mümkün değil. Neden? Çünkü Başbakanın talimatına ancak bağlıdır. Şimdi, bir içişleri bakanı eğer “Böyle bir talimatı, böyle bir istihbaratı MİT verdi.” diyorsa herhâlde bunu bilmemesi mümkün değil.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ya yalan söylüyorsa…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Eğer yalan söylüyorsa da onun da yine ortaya çıkarılması gerekir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yani, hepimizi kandırmaya çalışıyorsa siz de hemen üstüne atlıyorsanız…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Yani, eski İçişleri Bakanı yalan söylüyorsa, bugün yalan söylüyorsa yalan söylediğinin de ortaya çıkarılması gerekir. Nasıl çıkaracaksınız?

HAMZA DAĞ (İzmir) – O zaman her söylenenin peşindenmi koşacağız? Ne yapacağız yani?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bakın, siz devletsiniz, devlet olduğunuz için koşmak zorundasınız.

Arkadaş, bak, eğer kamuoyunu yanıltan ve Türk halkını, bütün insanları, kamuoyunu yanlış bir yere sevk eden bir anlayışın, bir söylemin, bir ifadenin eğer biz arkasına gidip bunun doğruluğunu ortaya koymayacak olursak o zaman toplumsal düzeni nasıl sağlayacaksınız, mümkün mü? Bakın bir şey söylüyorum, bunun ortaya çıkarılması kimseyi küçültmez, aksine büyültür diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Hamza Dağ.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şırnak ili Uludere ilçesi Gülyazı köyü Irak sınırında yaşanmış, 34 vatandaşımızın vefat ettiği 28 Aralık 2011 günü gerçekleşen bu olay, bu dönemin en acı olaylarının başında gelmektedir. Bu olayın yaşanmasından hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu içinde bir inceleme komisyonu kurulmuş ve bu komisyon 9 Ocak 2012 günü toplantısını gerçekleştirmiş, 6 Şubat 2012 günü de Gülyazı’ya gidip hem oradaki vatandaşlarımızla hem de bu olayın tanıklarıyla görüşme yapmıştır. Daha sonra, İHA görüntüleri incelenmiş, Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı, Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemeden bilgi ve belgeler istenmiş ve aynı zamanda bu konuyla alakalı olan kişiler dinlenmiştir.

Bütün bu incelemelerden sonra gerçekleşen bu üzücü olayın meydana gelmesinin, yani bu yanılmanın nedenlerini düşündüğümüz takdirde önümüze, biraz önceki konuşmacılar da değindiler, İHA görüntüleri ve istihbarat konusu gelmektedir.

Komisyona gelen bilgi ve belgelerden çıkardığımız nokta olarak, kasım ve aralık ayına ilişkin olarak, yoğun bir istihbarat paylaşımı söz konusudur. Bu istihbaratlar hem jandarmadan hem MİT’ten hem de diğer kurumlardan değişik defalarda gelmiş ama 28 Aralık gününe has bir istihbarat Komisyona gelen bilgilerde görülememiştir.

Burada bir askerî yetkilinin bizlere ifade ettiği, olayın askerî boyutunun anlaşılması noktasında önemli olan şu sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum: “Ben tümen komutanı olarak, İHA görüntülerini izleyen bir komutan olarak, bu görüntüleri izledikten sonra, bu kişilerin kaçakçı olduğunu bilsem, uçar birlik harekâtı planlamam. Neden planlamam derken endişem şudur: Çünkü o kaçakçıda yakaladığım şey de o riske değmez. Ben orada 2 helikopterimi kırarsam yani düşerse iyi eğitimli en az 30 vatan evladı hayatını kaybeder. Birinin düştüğünü düşünün -15 kişi olduğunu düşünün bir helikopterde- 15 kişinin vefat etmesi demek. Ben, yıllardır -generalliğimin 5’inci senesi- böyle bir şey duymadım, ben de böyle bir şey planlamadım. Ha, bana emir verirlerse kaçakçı için uçar birlik harekâtı planla diye, önce itiraz ederim, risklerini söylerim ama emir verirlerse de bunu yapmak durumundayım.” Dolayısıyla, burada tümen komutanı dahi, yer güvenliği alınmadığı hâlde bu uçar birlik harekâtını düşündüğünü ifade etmektedir. Burada kasdi bir durum olsa idi görüntüleri izleyen bu kişi, sivil kişilerin olduğu ve bölgede sürekli hâle gelmiş -ismine ister “kaçakçılık” deyin, isterse “sınır ticareti” deyin- kişilerin olduğu bu gruba karşı böyle bir harekâtı düzenlemek gibi bir duruma düşer miydi?

Bu incelemeler, Şırnak’ta yaptığımız görüşmeler ve oradaki tümen komutanının vermiş olduğu beyanat, açıkçası bu olayın gerçekleşmesi noktasında kasdi bir durumun olmadığını bizlere gösterdi ve raporda da bunları dercettik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu olayın olması üzerinden yaklaşık üç yıla yakın bir süre geçti. Şimdi, bugün, Cumhuriyet Halk Partisi acaba bu grup önerisiyle, bu Meclis araştırma konusuyla bunu niye gündeme getirdi diye ben de açıkçası bu konuşmadan önce düşünmüştüm. Levent Bey, burada bu konuyu açıklığa kavuşturmuş oldu. Ben acaba tarihleri mi karıştırdılar dedim. 28 Aralıkla 27 Aralık, 27 Kasım; bunları karıştırmışlardır diye düşünmüştüm. Söylemiş olduğu şeyden bugün haberdar oldum. Açıkçası, siyaseten mevta olanların gündeme gelme derdi üzerinden memleket yönetilmez. Böyle bir konu üzerinden, bunların söylemiş olduğu sözler üzerinden ülke yönetilmez.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi bunu niye gündeme getirdi? Cumhuriyet Halk Partisi son günlerde bir konu üzerinde iyice sıkıştı. Nedir bu konu? Dersim konusu. Biliyorsunuz, Dersim konusunu gündeme getiren de...

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – İdris Naim Şahin’e söyleyin.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Rahat olun, rahat olun.

...ve son günlerde tartışılmasını sağlayan da aslında kendi partileriydi. Kendi Genel Başkan yardımcıları “Tarafsız Bölge” programında Dersim’den dolayı özür dilediğini söyledi ve hemen akabinde ulusalcı arkadaşlar bir açıklama yaptı. Bu açıklamada da bunun tamamen tersi olduğunu, hatta hakarete varan, kurucu iradeye aykırı bir şey olduğunu çok net bir şekilde ifade ettiler. Genel Başkanları da bunun üzerine herhangi bir şey söyleyemedi. Aynı Genel Başkan Yardımcısı o televizyon programında benim de ismimi anarak ve ismimi söyleyerek Dersim’le ilgili araştırma önergesini HDP’nin verdiğini ve bizim de aleyhe bir ifademiz olduğunu söyledi. O gün yurt dışındaydım, cevap veremedim, o günden beri acaba bu konuya nasıl cevap versem diye düşünürken baktım ki bugün bu grup önerisi geldi ve teşekkür ediyorum, bu sayede cevap verme imkânı buldum. 8 Mayıs 2014 günü yapmış olduğum konuşmada Dersim’le ilgili, Sayın Başbakanımızın söylemiş olduğu hususlarda…

LEVENT GÖK (Ankara) – Konumuz Uludere ama Hamza, konumuz Uludere, konuya gel ama.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Geleceğim konuya, hiç merak etmeyin. Konuyu siz nasıl bağladıysanız, siyasi mevta olan bir kişi üzerinden nasıl konuyu bağladıysanız ben de bağlayacağım. Hep beraber, birlikte, paralel, CHP, eski sabık bakanlar, birlikte yürüyorsunuz, devam edin. Ben şimdi geleceğim konuya.

LEVENT GÖK (Ankara) – Önemsemiyor musunuz bunu, Uludere’yi önemsemiyor musunuz?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Ben en son demişim ki: 1937-1938 yıllarında yaşanan bu acı olaylarla ilgili Barış ve Demokrasi Partisinin, önceki ismi BDP ve yeni ismi HDP olan, ilk defa Anayasa Mahkemesi tarafından parti kapatmayla değil, siyasi mücadeleyle değiştirme durumunda kalan BDP’nin vermiş olduğu bu öneriyi anlamlı buluyorum, doğru buluyorum, mantıklı buluyorum ama Meclis çalışmalarımız doğrultusunda önergenin aleyhinde olduğumuzu söylemişim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hamza, hukukçu olarak sana “Bunu araştıralım.” demek yakışır.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Şimdi, bu Dersim konusunu da o gündemden bir şekilde kaldıramayınca CHP Genel Başkanı bu sefer çıktı dedi ki: “Bizi MİT karıştırıyor.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Hamza, konumuz Uludere.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Aynı yere geliyoruz, bakın, aynı yere geliyoruz.

BAŞKAN – Sayın konuşmacı, polemiğe girmeyin lütfen.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Lütfen arkadaşlar, biz sizi rahatlıkla dinledik.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının “Partimizi MİT karıştırıyor.” diye bir ifadesi oldu ve aynı şekilde CHP’nin İzmir Milletvekili “Zaten bizim içimiz karışık, bizi MİT’in karıştırmasına gerek yok.” dedi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Dağ, yakıştı mı sana? Bir katliamı konuşuyoruz, ayıp ya, başka konulara girdin, yakışmadı sana. Eski bir MAZLUMDER üyesisin.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Aynı şeyi bir daha söyle, bir daha söyle. Tam üç senedir aynı şeyleri söylüyorsunuz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Uludere’de ne yaptın, Uludere’de? Uludere’den korkma.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Rahat olun arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bu konuda da Dersim’i gündemden düşüremeyince Cumhuriyet Halk Partisi şimdi yeni bir konuyu gündeme getirme derdinde.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Doksan yıllık olayları getirme, Uludere’yi konuş. Sen Uludere’yi konuşmuyorsun, başka şeyleri konuşuyorsun.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Arkadaşlar, hiç böyle olmayacak işlerle uğraşmayın.

BAŞKAN – Sayın konuşmacılar, lütfen…

Sayın Acar, lütfen…

HAMZA DAĞ (Devamla) – Biz AK PARTİ iktidarı olarak AK PARTİ döneminde ve bu dönemde yaşanmış her türlü hadisenin ve meselenin her zaman için arkasında olmuşuzdur ve biz şu anda işin sahibiyiz. “Dicle kenarında bir kurt kaparsa koyunu, adli ilahî gelir, Ömer’den sorar bunun hesabını.” diyen bir anlayışa sahibiz, bu anlayışla hareket ediyoruz.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Uludere’yi anlat bize, Uludere’nin sorumlusu kim, onu anlat bize.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Şimdi, bir süreç yaşıyoruz, bakın, çözüm sürecini yaşıyoruz. Size tavsiye ediyorum ki bir yerlerinde olun bu çözüm sürecinin ve 2011 öncesi yaşamış olduğumuz o çatışmasızlık…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Uludere’de ne olmuş, sana bunu soruyoruz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Uludere’den kaçma!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Keşke, Silvan da yaşanmamış olsaydı ki o olay, bu olaylar da yaşanmasaydı, yüzlerce insanımız keşke vefat etmemiş olsaydı.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Vefat etmediler, öldürüldüler.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Keşke, o dönemden sonra Nergiz Evin, Zeynep Evin, Nurcan Olgaç, Kevser Çekin, Hatice Belgin, Ceylan Önkol, Yasin Börüler vefat etmemiş olsaydı.

Çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekilleri; bu öneri açıkçası tamamen gündem değiştirmeye yöneliktir.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Katilleri korumak hukukçulara yakışmaz.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi bu araştırma önergesini 2013 yılında vermiş ama bugüne kadar grup önerisi hâline getirmemiştir. Meclisimizin şu anda gündem noktasında mevcut kanunu devam ettirmesi ve mevcut kanunun bir an önce yasalaşması…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Bombaladınız mı, bombalamadınız mı?

HAMZA DAĞ (Devamla) - …yargı paketinin hayata geçmesi gerektiği kanaatiyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dağ.

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacının ifadeleriyle benim gündeme getirmek… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Gök’le konuşuyorum, sataşmadan dolayı kendisine söz vereceğim. Yalnız, kayda geçmesi anlamında gerekçesini dinlemek zorundayım. Lütfen…

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın konuşmacı konuşmasında getirmiş olduğumuz önergeyle ilgili konuşurken özellikle bu konuyu gündemden saptırmak ve siyasi mevta olmuş bir siyasetçiden yararlanmak suretiyle gündeme getirmeye çalıştığımızı ifade etti. Bu ciddi bir konudur, bu konuda söz istiyorum.

BAŞKAN –Sayın Gök, buyurun.

İki dakika…

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sayın Şahin’e sataşma var aslında ama…

BAŞKAN – Sayın Dağ, lütfen…

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten büyük bir üzüntü yaşıyorum. Tarihimizde ki elbette ki her türlü acılarla yüzleşmek bir büyük devlet olmanın gereğidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda her türlü arşivlerin açılması konusunda, her konuda gerekli önergelerimizi vermiş durumdayız.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Gerek var mı arşive, her şey ortada, arşive gerek yok.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bugün burada -lütfen bir sessiz olalım- somut bir olayı konuşuyoruz.

Daha kanı kurumamış 34 Uludereli gencimizin katledildiği bu olaydan sonra zamanın İçişleri Bakanı ve AKP Grubunun içinden milletvekili çıkmış ve onlarla beraber siyaset yapmış bir eski İçişleri Bakanı çok önemli ifadelerde bulundu değerli arkadaşlar. Şimdi, bu ifadeleri görmezden mi geleceksiniz? Bunu mu söylemek istiyorsunuz?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Gelsin burada konuşsun, hesap soralım ondan, gelsin kürsüden konuşsun.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ben de şunu söylüyorum: Kim yalan söylüyor, MİT mi söylüyor?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Levent Bey, beyanları hangi gazeteden aldınız?

LEVENT GÖK (Devamla) – Hepsinde var.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Nerede hepsinde var?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Bahsettiğiniz tek gazete Zaman gazetesi.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Nerede hepsinde?

LEVENT GÖK (Devamla) – Başbakan mı yalan söylüyor, İdris Naim Şahin mi yalan söylüyor?

Bakın, böyle yapmakla işin içinden kurtulamazsınız.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Yok, öyle hiç rahatsız değiliz.

LEVENT GÖK (Devamla) – İdris Naim Şahin bu açıklamaları yapmıştır, bu açıklamaları ortadadır. Şimdi, bizlere yakışan nedir biliyor musunuz, bizlere yakışan: Burada az önce konuşan arkadaşımızla biz Uludere’ye gittik, aileleri gördük, hepsinin göğsünde çocuklarının fotoğrafları vardı. “Göz yaşlarımızı dindirin, adalet.” dediler. Biz adaletin peşinde koşalım. Sevgili Hamza, sen hukukçusun, ben isterim ki o ailelerin adalet arayışlarına hepimizin bir katkısı olsun. Bu önergeleri biz defalarca getirdik, defalarca reddettiniz ama ortaya çıkan bu yeni durumu kimse görmezden gelemez, kimse görmezden gelemez, bunun altında herkes kalır.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Arkasında Pensilvanya mı var?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Ya, derdiniz başka, yine Pensilvanya’dan mı talimat aldınız?

LEVENT GÖK (Devamla) – Ben istiyorum ki gerçekleri ortaya çıkartalım, bundan niye kaçıyorsunuz? Gerçekleri ortaya çıkartmak için, adalet için verdik bu önergeyi.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Nereden aldınız talimatı? Zamanında çıt yok. İdris Naim Şahin konuşuyor, bir gün sonra sen gelip burada öneri veriyorsun.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile Ankara Milletvekili Levent Gök ve 24 milletvekili tarafından, Uludere olayının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim biz karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Söyledikten sonra istediniz ama bir dahaki sefere.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın Gök, bir alacağınız var bende, karar yeter sayısı alacağınız var çünkü zamanlaması yanlış oldu.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanununun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Hâlinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin geçen birleşimde birinci bölümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanmıştı. Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddede üç adet vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesinde bulunan "Boşalan," kelimesinin metinden çıkarılarak, "Boşalan ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

            Faruk Bal                       Yusuf Halaçoğlu            Cemalettin Şimşek

              Konya                                Kayseri                          Samsun

       Mustafa Kalaycı                 Kemalettin Yılmaz

              Konya                          Afyonkarahisar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 1 - Boşalan, açılan ve dördüncü sınıftan üçüncü sınıfa geçirilen noterlikler Resmi Gazete’de ilan olunur."

 

Turgut Dibek                         Ali İhsan Köktürk Ömer Süha Aldan

       Kırklareli                                         Zonguldak                                  Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                İsa Gök                            Uğur Bayraktutan

          Uşak                                                Mersin                                     Artvin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Ertuğrul Kürkcü

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

       Erol Dora                                     Sebahat Tuncel                                   Demir Çelik

         Mardin                                             İstanbul                                               Muş

BAŞKAN – Okunan sön önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Demir Çelik konuşacak, Muş Milletvekili.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; sizleri şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlayarak iyi akşamlar diliyorum.

Üzerinde konuşulan 655 sıra sayılı HSYK’yla ilgili bir kanun teklifini görüşmekteyiz. Evet, HSYK’yla ilgili yasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin doksan beş yılı bulan tarihinde, yakın zamanda Meclisin gündemine gelip üzerinde yoğunca tartışmalara rağmen Hükûmetin beğenisi, tercihleri ve öncelikleri göz önünde bulundurarak çıkarılan bir yasaydı. Ancak aradan onlarca yıl geçmedi, topu topu üzerinden üç yılı bulamayan bir zaman dilimi geçmiş olmasına rağmen yeniden kimi ihtiyaçlarının açığa çıkmış olmasına binaen gündeme getirilmiş olması, Meclisin gündemine getiriliyor olması anlaşılmazdır.

Evet, Meclis yasa yapmak için vardır ama bu yasa, toplumun özgürlüklerini, toplumun ihtiyaçlarını meşru, demokratik zeminde kalınarak karşılamak durumunda olduğumuz bir yasama faaliyeti olmalıdır. Fakat böyle olmuyor, her yerde, her zaman ve her şeyde olduğuna benzer bu konuda da toplumun özgürlüklerini, ihtiyaçlarını meşru, demokratik noktada kalınarak karşılamak yerine, iktidarın, iktidarı elinde bulunduran siyasal partinin kaygıları, kuşkuları, endişeleri, korkularıyla bir kısım pragmatist hesaplarına hizmet edip etmediğinden hareketle soruna yaklaşılıyor. “HSYK bize hizmet ediyorsa bu konumda kalmalıdır, statükocu bir konumda kalmasında bir beis ve sakınca yoktur.” anlayışı egemendir ama “Eğer bize hizmet etmiyorsa, bir kısım -sıfat içi, tırnak içi- paralel yapılara hizmet ediyorsa, bu paralel yapıların hizmetinde olan bir organsa ve örgütlü bir yapıysa müdahale edilmelidir, irade kırılmalıdır, teslim alınmalıdır.” anlayışının hükümranlığıyla hareket ediyor iktidar ve AKP Hükûmeti. O nedenle, söz konusu olan faaliyet demokratik olmadığı gibi demokratik katılımcılıktan da yoksundur. Yargıtaya müdahale edeceksiniz, yargının bağımsızlığı ilkesinin dışında kendinize ve size bağlı bir yargı sistemini öngöreceksiniz. Bu yargı itiraz ettiğinde, “İradesi kırılmalı, tasfiye edilmeli, uzaklaştırılmalı” anlayışına yaklaştığınızda günümüz demokrasisinin diyaloğa ve müzakereye açık olması ilkesiyle bağdaşmayan, çelişen, çatışan bir noktada kalırsınız.

Devleti devlet yapan sadece ve tek başına hiyerarşik ilişkisine bağlı olarak özgürlükleri çalması, gasbetmesi değildir. Devlet, toplum nezdinde eğer itibar sahibi olacaksa, meşruiyeti söz konusu ve tartışma dışı olacaksa, devlet her şeyden önce toplumun çoklu kimliğini, çoklu kültürünü, çeşitliliğini ve karmaşasını dikkate alan, üstünde hegemonik olarak kendini var eden değil, onunla birlikte kendini sürdürebilen bir konumda olmalı. O nedenle, verimlilik, sürdürebilirlik, etkin hizmet, adil yaklaşım ama her şeyden de önemli olanı hesap verebilir ve şeffaf olması gerekli olandır.

Hükûmet, bırakın şeffaflığı, hesap verirliği, hesap veren yapıları; kurumları, organları da baskılayan bir noktadan soruna yaklaşmaktadır. Denetimden uzaklaştırdığı Meclis faaliyetleriyle, bütçe faaliyetleriyle yetinmiyor, yargının içine el atarak, uzanarak, müdahale ederek yargıyı, Yargıtayı, Danıştayı, Sayıştayı kendine bağımlı ve kendisine hizmet eden bir konumda tutmak istemektedir. Yüksek Seçim Kuruluna bakışı da böyledir, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yaklaşımı da bu zihniyetle yeniden şekillendirilmek istenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim buradan bir kez daha Hükûmete çağrım odur ki: Siz toplumu kendi sivil demokratik örgütlüğü üzerinden öz gücüne dayanarak ihtiyaçlarını karşılamasına fırsat vermediğinizde, siz her şeyin ve toplum dinamiklerinin özgün özetliği yerine her şeyi tek tipleştirip merkeze bağladığınızda, merkezde bir otoriteye kilitlediğinizde buradan adalet, özgürlük, eşitlik çıkmaz, olsa olsa egemen olan, sulta olan, otoriteyi elinde bulunduran şahsa, gruba, kesime hizmet eden bir yapıyı var etmiş olursunuz ki burada da kaos çıkar, kriz çıkar, ekolojik, demokratik, siyasal yıkım olur diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 1 - Boşalan, açılan ve dördüncü sınıftan üçüncü sınıfa geçirilen noterlikler Resmi Gazete’de ilan olunur."

Uğur Bayraktutan (Artvin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyor efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce özellikle bu kanuna ilişkin olarak görevde olmayan hâkimlere ilişkin bir problem var, onu anlatmak istiyorum.

Emekli hâkimlere ilişkin bir düzenleme yok. Emekli hâkimler, ne yazık ki birinci sınıfa ayrılamayanlar… Biraz önce -buradan adını da anayım- 28 yıl 7 ay görev yapan Süleyman Mustafaoğlu’yla görüştüm. 28 yıl 7 ay görev yapmış, birinci sınıfa ayrılamamış, 1’in 4’ünden emekli olmuş baypas ameliyatı geçirdiği için, 2.200 TL maaş alıyor değerli arkadaşlarım. Bir de avukatlık yaptığı için de maaşı kesiliyor, ciddi anlamda bir sorun var. Sayın Bakan da burada, Adalet Komisyonu Başkanıma da sesleniyorum: Bu konuda eğer bir düzenleme yaparsak… Emekli hâkimler bu paralelle alakalı oy da kullanamıyorlar, o konuda mağduriyetleri var ama sizin vicdanlarınıza bırakıyorum. Eğer bu konuda bir maaş düzenlemesi yaparsak sorunu gideririz diye düşünüyorum. Dün akşam Sayın Bakana da söyledim, burada bir kere daha tekrarlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, noterlere ilişkin düzenlemede ciddi anlamda sorunlar var. Buraya gelmeden evvel milletvekillerine baktım “Parlamentoda hukukçu olan kaç milletvekili var?” diye, 122 milletvekili var. Türkiye Büyük Millet Meclisi 122 milletvekilini tanımlarken “hâkim” diyor, “savcı” diyor, “avukat” diyor değerli arkadaşlarım. Parlamentoda bir tane noter yok. Hiç kimse hukuk fakültesine giriyorken de şunu demiyor: “Ben noter olacağım.” diye hukuk fakültesine giren yok. Sanıyorum Sayın Bakan da aynı düşüncededir. Buradaki hukukçu milletvekillerinden hiçbir tanesi “Ben fakülteyi bitireceğim, noter olacağım.” dememiştir değerli arkadaşlarım. Ama gelinen noktada hepimiz kaymakam oluyoruz, vali oluyoruz, hâkim oluyoruz, savcı oluyoruz. Bir yandan da üvey evlat muamelesi görüyor noterlik mesleği. Avrupa’da öyle değil. Avrupa’da noterlik önleyici yargı hizmeti anlamında bir meslek grubu değerli arkadaşlarım. Ama biz ne yapıyoruz? Bir yandan bunu elimizin tersiyle itiyoruz, öbür yandan da başka şeyler yapıyoruz. Bakın, 7’nci maddede getirilen düzenlemeyi düşündüm, bizim Komisyon üyeleriyle de tartıştım “Acaba 7’nci maddedeki düzenlemenin esprisi nedir?” diye. Neydi 7’nci maddede getirilen düzenleme? Ben bunun noterlik mesleğiyle alakalı olduğunun altına imza atarım. Sayın Bakanla da akşam görüştüm. İdari mahkemelerdeki hâkimlerden beş yıl görev yapanlar, hukuk fakültelerini bitirmeyenler veya Cumhurbaşkanı tarafından Danıştaya atanan hukuk fakültesi mensubu olmayan kişilere ilişkin bir düzenleme getiriliyor. Diyorlar ki: “Efendim, bunlar hukuk fakültelerine sınavsız olarak girebilirler.”

Değerli arkadaşlarım, buradan sesleniyorum bütün Türkiye’ye: Bir yandan noteri elimizin tersiyle itiyoruz, öbür taraftan da diyoruz ki yirmi yıl görev yapmış olan hâkimlere “Hukuk fakültesini bitirmemiş de olsan, sen üniversiteye sınavsız gir, hukuk fakültesinden diplomanı al, görevinin ilk yıllarında git, mevcut mevzuata göre bir noterlik belgeni al. O noterlik belgenin şarap gibi kenara koy yıllansın. Aradan yirmi yıl geçsin, emekli olmadan evvel de gel ‘Ben noterliğe geçeceğim.’ de.” Bunu kabul etmek mümkün değil değerli arkadaşlarım. Neden kabul etmek mümkün değil? Bakın, bu düzenlemenin niye geldiğini tahmin ediyorum. İki üç maddede konuşmam var, ayrıntılarıyla anlatacağım. Bu düzenleme, muhtemelen, noter olmak isteyen, hukuk fakültesi mezunu olmayan yargı mensuplarının lobi faaliyetinden dolayı geliyor değerli arkadaşlarım. Neden? Bakın, Türkiye’de 1.771 noterlik var değerli arkadaşlarım, 1.771 noterliğin içerisinde 589 tane yeşil pasaport taşıyan noter var. Bu ne demek? Demek ki bunlar emekli hâkimler veya -kamudan gelen çok azdır- hazine avukatlarıdır. Bunun dışında 923 tane yeşil pasaport taşımayan noter var. Bu ne demektir? Demek ki bu noterlerin yaklaşık üçte 1’ini aşkın bir kesim yüksek yargıdan geliyor değerli arkadaşlarım. Eğer, siz, hukuk fakültesini bitirmemişseniz, hukuk fakültesine ilişkin probleminiz varsa ne yapmanız gerekiyor? İşte, bu tip dayatmalar getirmeniz gerekiyor. Buradan sesleniyorum, dün Sayın Bakana da söyledim: Eğer Anayasa’da bize öğretilen bir eşitlik ilkesi varsa, böyle bir kural varsa, değerli arkadaşlarım, yarın bir gün bu, Anayasa Mahkemesine gittiği zaman “Bir kişi üniversite sınavına girmeden üniversiteyi kazanır.” diye bir istisnayı hangi Anayasa kuralına dayanarak Türkiye’nin önüne getirebiliriz değerli arkadaşlarım? Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Asla bu şekildeki bir düzenlemeyi kabul etmiyoruz.

Ben buraya gelmeden evvel avukatlık yaptığım yıllarda şunu görürdüm değerli arkadaşlarım, bize şunu derlerdi: “‘Kanun koyucu’ diye bir terminoloji var, çok ulvi bir güç var.” Ben de bu kanun koyucuyu bir şey zannederdim. Derdim ki: “Nedir efendim?” “Kanun koyucu böyle yapıyor.” diye… Avukatlar, hâkimler, meslektaşlarım derlerdi ki: “Kanun koyucu böyle bir düzenleme yapıyor.” Burada şunu öğrendim: Kanun koyucu diye bir şey yokmuş arkadaşlar. Yandan bir tane önerge geliyor, diyorlar ki: “Şunu, şunu, şunu yapın.” El kaldırıyoruz “Kabul edenler… Etmeyenler…” diye. Bugün yargılama görevinde bulanan bütün hâkimlere, bütün savcı arkadaşlarıma, bütün meslektaşlarıma, avukatlara buradan sesleniyorum: Yarın bir gün uygulamada bir şeyle karşılaştığınız zaman kanun koyucu böyle istiyor filan demeyin. Kanun koyucu sanal bir kavrammış arkadaşlar, “kanun koyucu” diye bir şey yokmuş. Ben bunu Parlamentoda gördüm. Bu anlamda bu değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Noterlerin sorunları var mı? Var. 2 tane maddede konuşmam var, o ciddi sorunları da “Parlamento boyutunda neler halledilmesi gerekir, noterlik mesleğiyle alakalı sorunlar nedir?” onları tek tek, somut örnekleriyle beraber yüce Parlamentonun ve sizlerin huzurlarına sunacağım.

Bu maddede bu şekilde söz aldım.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesinde bulunan "Boşalan," kelimesinin metinden çıkarılarak, "Boşalan ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Celal Adan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN.-.Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Noterlerle ilgili düzenlemelerin sonuna kadar yanındayız, destekliyoruz.

Hâkimler, savcılarla ilgili iyileştirmeden yanayız, yetersiz buluyoruz. Emekliliklerine yansımasını ve şimdiye kadar emekli olanların da durumunun iyileştirilmesini istiyoruz. İnşallah, Adalet Bakanlığında çalışan tüm personelle birlikte emeklileri de işin içine alan düzenlemeler Milliyetçi Hareket Partisi iktidarına nasip olur.

Değerli milletvekilleri, iki önemli konu var bugün sizinle paylaşmak istediğim; biri terör, diğeri yolsuzluk. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının terörle iş birliği yaparak işlediği suçlarla ilgili adaleti oyuncağa çevirdiğini biliyoruz. Bir de 17-25 Aralıktan sonra Türkiye’de adaleti değiştirme noktasındaki iradeyi de utanarak, tarihe not düşecek şekilde takip ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan terörle ilgili işlediği suçu şöyle açıklıyor, diyor ki: “Türkiye’de adam öldürülmeyecekse, adam kaçırılmayacaksa, bölgelerde kurtarılmış bölge olmayacaksa ben bölücülerin siyasi uzantılarıyla görüşürüm.” diyor. Yani ilan ediyor, diyor ki: “Türkiye’nin bir bölgesinde adam öldürülüyor, vergi toplanılıyor, kaçakçılık yapılıyor, orada devlet yok.” Bunu kim diyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yardımcısı diyor. Arkasından “Görüşeceğim.” diyor. Bir siyasi merkezi hedef gösteriyor, “O siyasi merkez bir daha bunları yapmayacaksa görüşeceğim.” yani fiilî durumu ortadan kaldırabilecek bir gücün olduğunu itiraf ediyor, fiilî durumun devam ettiğini söyleyen bir süreci hepimizin gözünün içine baka baka söylüyor. Bunu Allah’tan başka kim yargılanmaktan kurtarabilir? Dolayısıyla, 17-25 Aralığa endeksli adaletteki bütün düzenlemeler tarihin en büyük utanç vesikası olarak karşımıza çıkacaktır önümüzdeki günlerde.

İkinci temel olay: Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan Yardımcısı “Siz İmralı’nın örsüyle Kandil’in çekici arasına sıkışmayın.” diyor, sonra utanmadan arlanmadan çıkıyor, “Niye hakaret ediyorsunuz?” diye eşkıya başını savunuyor. Türkiye Cumhuriyeti devletini babasının oyuncağı gibi kullanan bu irade adaletle de oynuyor. 98 kişiyle ilgili takipsizlik kararı çıktı. Ben İstanbul milletvekiliyim, İstanbul’da tanımadığım da yok. Orada bir savcı kardeşimizi aradım, dedim ki: “Yahu kardeşim, bu işe niye alet oluyorsunuz? Mahkemeye verin bunları, mahkeme bunlarla ilgili takipsizlik kararı alsın.” Bana söylediği şey, emin olun, sizin hemen şu anda vazgeçmeniz gereken bir şeyi söyledi: “Ağabey, Yargıtaydan korkuyorlar.” dedi. Siz Yargıtay da sizin olduğu zaman yani şu anda Yargıtay tamamen Adalet ve Kalkınma Partisi iradesiyle şekillenmiş bir yargı olsa hiç buraya dokunmayacaksınız, takipsizlik de çıkmayacak. Hırsızlığı, arsızlığı bastırma adına adalette düzenleme yapılır mı, Allah aşkına, yapılır mı? Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk olayı olarak tarihe geçmiş bir yolsuzluğu, bırakın, mahkemeler ayıklasın yüreğiniz yetiyorsa. Neden kaçırıyorsunuz siz bunu? Yargıtaydaki üye sayısını artırmak, Danıştaydaki üye sayısını artırmak, geçmişte devrim niteliğinde anlattığınız… Bütün milletin önüne çıkıp Milliyetçi Hareket Partisini sanık sandalyesine oturtarak “Siz darbede bu kadar hapis yattınız ama referanduma ‘hayır’ dediniz.” diye bizi Türkiye’nin her tarafında gammazladınız. Oysa biz o zaman dedik ki: “Siz darbenin yargılanmasını ayırın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu kapsamından çıkarın, sonuna kadar destek verelim.” Sonra yaptığınız bu düzenlemenin altında kaldınız.

Kiğılı’dan giyinen, takım elbisesine baktığınız zaman 200 lirayı geçmeyen polis memurlarının bir hikâyesi İstanbul’da anlatılıyor; onları da sizinle paylaşmak istiyorum. Hikâye aynen şöyle: 4,5 milyon doları alınca, demişler ki: “Çocuklar, bu parayı götürün, sizin olsun.” Yozgatlı mı, Orta Anadolu’dan bir polis memuru yüzüne tükürüyor “Al bu paranı, bana haram para gereksiz.” diyor. Üç tane polisin, dört tane hâkimin sarstığı, yolsuzluğu yakalayınca yerden yere vurduğu bu iktidarın bu arsızlığı, bu yolsuzluğu matematiksel olarak parmaklarla aklamaya gücü yeter mi? Yetmemeli. Sizler gelmelisiniz. Defalarca söyledim, Parlamento her seçime girdiğinde yüzde 65’i yenilenir, yani şuradakilerin yüzde 65’i önümüzdeki seçimlerde milletvekili olamayacak. Gelin, adalet tahakkuk etsin, bırakın mahkemelere gidin madem bu kadar güçlüyseniz. Yargıyı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu babanızın şirketine dönüştürmeye ne hakkınız var? (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesinde bulunan "tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek” ibaresinin metinden çıkarılarak, "resmi ve özel kuruluşlar nezdinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

 

Kemalettin Yılmaz                             Mustafa Kalaycı

  Afyonkarahisar                                        Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesi ile değiştirilen 1512 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "son" ibaresinin "Resmî Gazete'de" şeklinde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Noterlere Türkiye Noterler Birliği tarafından verilen kimlik kartı, tüm resmî ve özel kuruluşlar tarafından resmî kimlik kartı yerine geçer."

    Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

       Kırklareli                                         Zonguldak                                            Muğla

 

Dilek Akagün Yılmaz                             Gürkut Acar                                          İsa Gök

          Uşak                                               Antalya                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 2 inci maddesinin 1 inci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                                  Erol Dora

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mardin

  Sebahat Tuncel                                   Demir Çelik                                   Ertuğrul Kürkcü

        İstanbul                                               Muş                                                 Mersin

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Evet, devlet, 6 bin yıldır hiyerarşik ve tahakkümcü olma özelliğiyle toplumun geleceğini, özgürlüklerini gasbetmeye devam ediyor. Devlet, bu gasbına nasıl meşruiyet kazandırabilir? Ancak ve tek bir koşulu vardır; toplumun çoklu kültürüne, kimliğine saygılı olan, toplumun canlı bir organizma olmasından kaynaklı, engelleyen, onun gelişmesini, erteleyen değil; onu büyüten, çoğaltan, ihtiyaçlarını meşru zeminde tutan olmalıdır. Devlet bu özelliklerini muhafaza ettiğinde yani kimliklere, dinlere, kültürlere eşit ve adil yaklaştığında itibar sahibi olur, güç sahibi olur, bu devlet adil ve eşitlikçi olur. Adil ve eşitlikçi olamayan, hiyerarşiyi, tahakkümü, hegemonik gücünü topluma ve toplum dinamiklerine dayatan ise kaybedendir, otoriterizmden totaliterizme, oradan faşizme kadar evrilecek bir kısım tarihsel düzeyde siyasal, sosyal, kültürel, ekolojik yıkımlara neden olur. Tarih bununla doludur, örneklerini çoğaltabiliriz ama güncelimiz değil.

Buna karşın toplum eğer insanlığın ortak değerleri olarak kültürüne, kimliğine, dinine, vicdanına seslenir, sahip çıkarsa, ötekisi Yaradan’ın yarattığı özellikleriyle kabul görür, saygılı olunursa kazanan toplum olur, toplumsal dinamikler olur. Ama kimliklerden birini reddeder, kimliklerden birine düşman hukukunu uygularsanız, devlet adaleti dağıtan, devlet adil davranmayı sağlayan organizmadan çıkmış olur; adaletsizliğin, hukuksuzluğun dize vurduğu, çöktüğü ve çözümlendiği bir noktaya gelmiş olur ki orada devlet de kaybeder, toplum da kaybeder.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle, devlet adil ve eşit olacaksa dinî kimliğe ve kültürel farklılıklara nötr olmalı, eşit davranmalı, eşit mesafede yaklaşmalıdır. Eşit mesafede yaklaştığı dinsel kimliğe, cinsel kimliğe ya da etnik kimliğe bağlı olarak barış içerisinde bir arada yaşamanın fırsatı her zamandan çok Türkiye halklarının ihtiyacı olmakla karşı karşıdır. Doksan yıldır başaramadığımız, beceremediğimiz, öteleyerek, erteleyerek, baskılayarak devletin zor aygıtını, ideolojik aygıtlarını, baskılayıcı aygıtlarını dayattığımız için de içimizden düşmanlar ürettik, üretiyoruz. Halklar, inançlar düşman değil; halklar, inançlar dosttur, kardeştir. Bu kardeşlik hukukunun diyalog ve müzakereye dayalı çözüm parametreleri her zaman insani, vicdani noktada kalmıştır. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti Meclisinin yapması gereken, birikmiş olan tarihsel, siyasal, sosyal, ekolojik, ekonomik, demokratik sorunlarımızı diyaloğa açık, barış eksenli çözümü öngören bir noktadan yaklaşmamız gerekiyor. Savaş kaybettirendir, savaş ölümdür, yıkımdır, yoksulluktur, açlıktır, sefalettir. Barış özgürlüktür, adalettir, kardeşliktir. Barıştan yana olmak insani, vicdani sorumluluğumuzun gereğidir. Dinî kimliğimiz, etnik kimliğimiz ya da siyasal düşüncemiz ne olursa olsun insanlığın ortak değerlerinde buluşmak adına atmamız gereken adımların yerine, biri diğerini ötekileştirdiğinde, baskıladığında tırnak içerisinde kriminalize edip terörize ettiğinde kaybeden hepimiz oluruz. Burada söz konusu olan gasbedilmiş hakların, ertelenmiş, ötelenmiş ve baskılanmış özgürlüklerin bir an evvel topluma, toplum dinamiklerine devredilmesidir. Sivil toplum örgütlerini dinlemediğinizde, sivil toplum örgütlerinin meşru taleplerini göz önünde bulundurmadığınızda katılımcı davranmış olamazsınız.

Sivil toplumun bu demokratik katılımcı eksenli taleplerini dikkate alan ama birikmiş tarihsel sorunlarımızdan hareketle de kimliklerin, dinlerin ve kültürlerin mevcut var olan problemlerini çareye ve çözüme kavuşturan bir noktada Meclis duruma el koymalı, diyalog ve müzakereyi esas alan bir noktada toplumun önünü açan pozisyonda olmalıdır diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesi ile değiştirilen 1512 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "son" ibaresinin "Resmî Gazete'de" şeklinde değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Noterlere Türkiye Noterler Birliği tarafından verilen kimlik kartı, tüm resmî ve özel kuruluşlar tarafından resmî kimlik kartı yerine geçer."

Gürkut Acar (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Gürkut Acar konuşacak, Antalya Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili önergemiz üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarım; hep bunu yapıyorsunuz, yaptığınız şey halka kaşıkla verirseniz sapıyla da hep gözünü oymaktır. Kamuflaj yapıyorsunuz gerçek amacınızı gizlemek için, halktan gizlemek için, sürekli halkın lehinde birtakım maddeleri öne sürerek onun altında halkın aleyhinde olacak, Türkiye’de cumhuriyetin temel kurallarını ihlal edecek bütün hükümleri getiriyorsunuz.

Bakınız, bu maddede, 2’nci maddede, noterlerin gereksiz olan ilan giderlerini kaldırmak için Resmî Gazete’yle ilanı getiriyorsunuz. Ayrıca, Noterler Birliği tarafından verilen kimlik kartlarının da resmî kart olacağını söylüyorsunuz. Bu resmî kimliklerle ilgili, avukatlara da bu resmî kimlikler verilmişti ama avukatların kimlikleri maalesef gittiğimiz her yerde geçersiz oldu; bankalarda geçmiyor, tapuda geçmiyor, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisinin girişinde de geçmiyor. Ben geldim, kendim, bizzat, orada avukatlık belgesini gösterdim, beni içeri sokmadılar kapıdan, o zaman milletvekili değildim ve dedim ki ben: Eğer, Büyük Millet Meclisi kendisinin resmî kimlik olarak kabul etmiş olduğu bir belgeyi kendi kapısında kabul etmiyorsa, geçiremiyorsa, o zaman buna ne gerek var? İçeri girmedim, milletvekili arkadaşlarım gelip beni içeri soktular.

Değerli arkadaşlarım, eğer burada da verecekseniz, bu Bankalar Kanunu’nda da geçerlidir, diğer kanunlarda da geçerlidir, bunun istisnası olmamalı. O nedenle, burada bir eksiklik var, bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım.

Şimdi, gelelim başka noktalara. Biraz önce söyledim, “Esas amaç gizlemek.” dedim. Değerli arkadaşlarım, bakın, her şeyi halktan gizleyerek yapıyorsunuz; ufak ufak, el altından, yavaş yavaş, sindire sindire yapıyorsunuz. Gerçekten, 12 Eylül 2010 referandumunda da böyle yaptınız. Yani, amacınız neydi? YAŞ kararlarına, Yüksek Askerî Şûra kararlarına yargı yolunu açmaktı, askerleri sivil mahkemelerde yargılamaktı, darbe suçu nedeniyle Ergenekon ve Balyoz yargılamalarına olanak tanımaktı. O adaletsizliği siz yaptınız, alt yapısını siz yaptınız. Anayasa Mahkemesi üye sayısını 11’den 17’ye çıkararak karar süreçlerine müdahale etmek istediniz. HSYK’nın yapısını değiştirdiniz. Ama öne sürdüğünüz nelerdi? Kadın erkek eşitliğini sağlayacağız dediniz, kişisel verilerin korunmasını sağlayacağız dediniz, yurt dışı seyahat özgürlüğü dediniz, aile ve çocukların korunması dediniz, birden fazla sendikaya üye olma olanağı, memurlara toplu sözleşme hakkı, vadettiniz de vadettiniz. Bunların hiçbirisi gerçekleşmedi ama Balyoz, Ergenekon davalarının yollarını açarak, Türkiye’de adaletsizliğin feriştahına sebebiyet verdiniz.

Şimdi, bu kanuna gelelim. Bu kanunda asıl amacınız nedir? Asıl amacınız, Hükûmete bağlı, Adalet ve Kalkınma Partisinin emrinde olan bir yargı yaratmaktır, açık ve kesindir bu, tarihe bunu not olarak düşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada getirdiniz, asıl amacınız Danıştay üyeliği için şartları esnetmek, Danıştay tetkik hâkimlerinde başkanlar kurulu yerine başkanı etkin kılmak, Danıştayda iki yeni daire kurmak, Danıştay dava dairelerinin üyelerini belirlemede Bakanlar Kurulu yerine başkan yetkili olacak, Danıştay Başkanı aracılığıyla dairelerin üye sayısına müdahale etmek. Görüyorsunuz, bütün bunların hepsinin altında Adalet ve Kalkınma Partisinin parti olarak burada yargıya egemen olması yatıyor.

Evet, şimdi ne getiriyorsunuz? Noter kimliği resmî kimlik olacak, elektronik noterlik getiriyorsunuz, hukuk okumamış hâkimlere hukuk eğitimi vadediyorsunuz, hâkim ve savcı maaşlarını artırıyorsunuz, zam yapıyorsunuz, disiplin affı, silah affı yapıyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, bakınız, bunların hiçbirisi gizlemeye yetmez ve bu halk bunları öğrendiği zaman bilin ki sizi sokaklarda bir gün süpürge sapıyla kovalayacaktır, göreceksiniz. Şimdi gülün, bir gün de biz güleceğiz, göreceksiniz.

Bakın, bugün ilk defa, yarın sabah, Profesör Doktor Rennan Enünlü türbanlı öğrencilere Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını hatırlattığı için, öğretimi engellemeden dolayı iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı. Sizin sisteminizin yaptığı ilk mahkûm budur. Bu, antilaik devlet sistemini kurmak üzere yaptığınız ilk mahkûmiyettir. Tarihe not düşüyorum, bunun hesabını mutlaka vereceksiniz. Yarın tarihî bir gündür.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesinde bulunan "tüm resmi ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek” ibaresinin metinden çıkarılarak, "resmi ve özel kuruluşlar nezdinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

  Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Adalet Komisyonu Başkanının çok gür bir sesle “Katılmıyoruz Sayın Başkan.” deyişine nazire olarak niçin katılması gerektiğini ifade etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, kanunlar lafzı ve ruhuyla meridir. Lafzına ve ruhuna göre uygulanır, Türkçesi. Tabii ki lafzı dediğimiz yani kanun tek tek, kelime kelime yazılır iken iki tane husus çok önemlidir. Bunlardan bir tanesi, temiz ve yaşayan Türkçeyi kullanması; ikincisi ise beliğ olması. Bu “beliğ” kelimesini Sayın İyimaya iyi anlar.

Şimdi, bizim verdiğimiz önergede şu şekilde garip bir ifadeyi temiz bir dile çevirmeye çalışıyoruz “Noterlerle ilgili olmak üzere noterlere Türkiye Noterler Birliği tarafından verilen kimlik kartı -bundan sonrasına, telefonlardan fırsat bulabilirseniz sayın milletvekilleri, dinlerseniz belki aklınızda bir şey kalır- tüm resmî ve özel kuruluşlar tarafından kabul edilecek resmî kimlik hükmündedir.” Ne demek bu? Oysa, biz bunun yerine, bu cümle yerine “Resmî ve özel kuruluşlar nezdinde resmî kimlik hükmündedir.” ifadesini getirmekteyiz. Bu kadar açık, net bir ifade dururken Sayın Başkan ve Sayın Bakan böyle bir rette bulundu. Tabii, biz bunu anlıyoruz. Neden anlıyoruz? Dalgalara kapılarak sürüklenen Adalet ve Kalkınma Partisi siyaset dünyasında yarattığı operasyon dalgalarına mümasil bir şekilde yargıya karşı dalga operasyonlarını başlatmıştır. Bu dalga operasyonları Ceza Muhakemesi Kanunu’nda 11 defa gelmiştir adı “reform” olarak, Yargıtay Kanunu’nda 8 defa gelmiştir, Danıştay Kanunu’nda 6 defa gelmiştir ve HSYK Kanunu’nda da yine 8 defa dalga operasyonuna maruz kalmıştır. Bu kanunda da dalga içerisinde dalga bulunmaktadır. Birinci dalgaya bir itirazımız yok, birinci dalga noterlerle ilgili bir düzenlemedir; bu doğrudur, yerindedir, olması gerekir, destekleriz.

İkincisi ise hâkimler ve savcıların maddi imkânlarının artırılmasına ilişkindir. Bu yetmez ama evet diyoruz, azdır ama buna da şükür diyoruz ve destek veriyoruz.

Ancak, ondan sonra gelen iki adet dalga var ki burada sizin yıkmak istediğiniz bariyerlerden bir tanesi: Parlamenter demokrasi içerisinde yasama, yürütme ve yargı arasında bulunan denge ve denetim mekanizmalarını ortadan kaldırıyorsunuz. Bu denge ve denetim mekanizmalarında yasama organını denetleyecek olan yargıyı siyasal etki altına alıyorsunuz, siyasal nüfuz altına alıyorsunuz, siyasi baskı altına alıyorsunuz ve bunu, gelecekte silah olarak kullanmak amacıyla yapıyorsunuz. Yürütme organının iş ve işlemlerini denetleyecek olan yargıyı siyasal baskı, siyasal nüfuz altına alıyorsunuz ve bunu silah olarak kullanmak için birtakım planlar ve gizli gündemler içerisindesiniz.

Şimdi, tam da buraya geldiğimiz zaman yargı üzerinde yapılan bu operasyonun ikinci boyutunda yargı içerisindeki denge ve denetim araçlarını ortadan kaldırıyorsunuz. Yargı tek başına astığı astık, kestiği kestik bir kuruluş değildir, yargı hukukla sınırlıdır; yapmış olduğu işlemlerde, verdiği kararlarda ise kendi içerisindeki denge ve denetim mekanizmaları tarafından kontrol edilir. Bu kontrol cümlesi içerisinde Yargıtayın, Danıştayın ve HSYK’nın kendi yapıları, idari yapıları birbirlerine karşı yetkilerle donatılmıştır. İşte bu donatımı siz ortadan kaldırıyorsunuz. Yani, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun Yargıtaydaki dairelere iş dağılımını ortadan kaldırıp sizin siyasi etkiniz altında bulunan Birinci Başkanlık Kuruluna iş bölümünü vermek suretiyle, bütün daireleri kontrol altına alıyorsunuz. Bu yetmiyor, o dairelerde görev yapacak üyelerin dağılımını Birinci Başkanlık Kuruluna veriyorsunuz, siyasi nüfuz altındaki Birinci Başkanlık Kuruluna veriyorsunuz ve buradaki denge ve denetim araçlarını ortadan kaldırıyorsunuz. Yetmiyor, ta bu ifadenin sonuna kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Bu yıkıntı, sizin, gelecekte, 2010 gibi yaşadığınız hayal kırıklığının başka bir hayal kırıklığına dönüşmesine sebep olacaktır.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “Bakanlığınca” ibaresinin “Bakanlığı tarafından” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3. Maddesinde bulunan “verilen” kelimesinin metinden çıkarılarak, “tanzim edilen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

    Faruk Bal                         Kemalettin Yılmaz                    Yusuf Halaçoğlu

       Konya                              Afyonkarahisar                             Kayseri

Cemalettin Şimşek                 Mustafa Kalaycı

     Samsun                                   Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 3. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 3- Atama yapılırken, aynı sınıftan noterlerin noterlik mesleğindeki kıdemleri esas alınır. Kıdemde eşitlik hâlinde Adalet Bakanlığınca verilen noterlik belge sıra numarası önce olan tercih edilir.”

  Turgut Dibek                     Dilek Akagün Yılmaz                         İsa Gök

    Kırklareli                                   Uşak                                     Mersin

Ali İhsan Köktürk                   Ömer Süha Aldan                      Namık Havutça

    Zonguldak                                 Muğla                                   Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye yargı bağımsızlığı konusunda giderek gerçekten kan kaybediyor.

Bakın, Sayın Bakan da burada. Eleştirilerimizi, biz, CHP olarak, sadece sistematik bir siyasal argüman olarak değil, aldığımız uluslararası raporlara dayanarak koyuyoruz.

Bakın, OECD’nin yaptığı tespit, bizimle ilgili yaptırdığı araştırma: Türkiye, 41 ülke arasında ekonomi politikalarında 23’üncü sırada, sosyal politikalarda 39’uncu sırada, demokrasi kalitesinde 41’inci yani sonuncu sırada Sayın Bakan.

Yargı bağımsızlığında ne durumda? Onu da söyleyeyim. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu’nda (2014) yer alan yargı bağımsızlığı endeksinde 7 puan üzerinden 3,4’le 148 dünya ülkesi arasında 85’inci ve kimin yanındayız? Fas, Kazakistan, Vietnam gibi ülkelerle yan yanayız. Türkiye'nin yargı bağımsızlığında geldiği durum bu.

Neden böyle oluyor bu? Hani hepimiz, 1965’li yıllardan beri, Türkiye’yi Avrupa Birliği kriterleriyle, kurumsallaşmış bir demokrasi, insan hakları, özgürlüklerin kalitesinde Avrupa Birliği değerleriyle buluşturmak istemiyor muyuz? Evet, irademiz o yönde.

Peki, siz ne yapıyorsunuz? Bakın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı konularda, mahkûmiyete en önlerdeyiz Avrupa’da. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında bizimle ilgili yani Türkiye’yle ilgili ciddi eleştiriler var. Son Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu okuduysanız Sayın Bakan, Türkiye'nin yargı bağımsızlığında ne kadar ağır bir ihlal içerisinde olduğunu görürsünüz.

Bu getirdiğiniz yasada da hiç kimseyle istişare etmeden… Baroların hepsi dün açıklama yapıyor, Barolar Birliği açıklama yapıyor barolarımız açıklama yapıyor. Türkiye’de, şu anda, yargıda gerçekten birçok sorun var. Adliye çalışanlarının maaşlarındaki mağduriyet var, davaların uzaması var, davaların bitmemesi var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bizimle ilgili yaptığı uyarılar var; bunlar düzeltilmiyor. Barolarla oturup da niye… Türkiye’de bu hukukun en önemli tarafı, iddia-savunma-yargıdır. Peki, biz, savunmanın temsilcileri barolarla oturup da nasıl bir yasal düzenleme yapacağımız konusunu tartıştık mı? Hayır. Sayın Bakan kendince bir yasal düzenleme getiriyor, 3 milletvekili imzalıyor, önümüze geliyor, Adalet Komisyonunda arkadaşlarımız ne kadarını düzeltebilirse düzeltiyor. Yahu, Türkiye'nin yönü neresi? Biz bir Orta Doğu ülkesi mi olacağız, yoksa Avrupa Birliğinin onurlu bir üyesi, hukukun standartlarını yükselten demokratik bir ülke mi olacağız? Yönümüzü bilelim.

O nedenle, bakın, bu maddede de… Evet, Türkiye’de UYAP sistemi sağlıklı çalışan bir sistem, avukat arkadaşlarımız bilir ama Noterlik Kanunu’nda bu getirdiğiniz maddede bizim endişemiz var. Nedir? Bilgi paylaşımı, gizlilik içeren noterlik işlemlerinin ilgisi olmayan üçüncü kişilerin öğrenmesi olasılığını yaratıyor. Bu, çok önemli bir risktir. Bakın, bu yasal düzenleme bu şekliyle geçtiğinde nasıl ki… Gizlilik içeren özel hayat bilgileri Türkiye’de bugün birçok şikâyete söz konusu. İşte, böcek komisyonunda arkadaşlarımızla çalıştık. Birçok bilginin -eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanının bize ifade ettiği şekilde- devletin arşivinde olduğu, yeri geldiğinde bu bilgilerin kullanılacağı ifade ediliyor.

Yine, MİT Yasası’nda da biliyorsunuz, çıkan yasayla meslek örgütlerinin, siyasi partilerin, sendikaların, kurumların, holdinglerin tüm hesaplarına girme hak ve yetkisi verildi. Bu bilgiler kontrolsüz bir şekilde başkalarının eline geçtiğinde özel hayat ilkesini, kişi hak ve özgürlüklerini ne kadar etkileyeceğini hepimiz tahmin edebiliyoruz.

O bakımdan, biz, bir kez daha burada tarihî uyarımızı yapıyoruz. Türkiye, artık, gerçekten yargı bağımsızlığını, gerçekten hukuk devletini, demokratik hak ve özgürlükleri teminat altına alacak bir yasal düzenleme iradesi ortaya koymalıdır diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3. Maddesinde bulunan “verilen” kelimesinin metinden çıkarılarak, “tanzim edilen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

   Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek konuşacak.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu değişiklik önergesiyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle değerli heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nda bir fıkra değiştirilerek, noterlerin bir yerden bir yere atanmalarında göz önüne alınacak kriterlerde bir değişiklik yapılarak aynı yere atama isteyen noterlerin atanmaları yapılırken önce Adalet Bakanlığınca verilen noterlik belgesi sıra numarasının esas alınması öngörülmektedir. Bizim ise bu maddeyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde, “verilen” kelimesinin madde metninden çıkarılarak “tanzim edilen” şeklinde değiştirilmesi anlam bozukluğunun giderilmesi için istenmektedir. Ancak, bu maddeyi makul bulduğumuzu, daha anlamlı olması için bu değişiklik önergesini verdiğimizi de ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin esas kaygısı ve üzüntüsü şudur: Adalet ve Kalkınma Partisinin artık yasa yapma tekniği hepimizce malum olmuştur. Meclisin karşısına genellikle bir torba kanun tasarısıyla gelmek ve bu kanunda olduğu gibi, içerisine birkaç maddeyle “tatlandırıcı” diyebileceğimiz maddeler koyarak esas amacın üstünün örtülmeye çalışılmak istenmesidir.

Milliyetçi Hareket Partisi sözcülerinin daha önce de ifade ettikleri gibi, bu kanun teklifi içerisinde bulunan, yetersiz bulmamıza rağmen, hâkim ve savcılarımızın ücretlerinde iyileştirmeler yapmaya ve diğer olumlu düzenlemelere destek verdiğimizi buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak endişemiz, Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık iktidarı döneminde “Demokratikleşiyoruz.”, “Dünyada saygın ülke oluyoruz.”, “Ekonomimiz uçtu.” gibi sözlerle bir algı operasyonu yaparak ülkemizi oradan oraya savurmasıdır. Türkiye, Adalet ve Kalkınma iktidarında temel hak ve özgürlüklerde, hürriyetlerde, insan haklarında ve basın özgürlüğünde sürekli aşağı doğru basamak değiştirmektedir. Son olarak 2014’te, Türkiye, basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içerisinde 154’üncü sırada gösterilmektedir. Türkiye giderek dünyada yalnızlaşan bir ülke hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, peki, ülkemizde bu gelişmeler yaşanırken Adalet ve Kalkınma iktidarı ne yapmaktadır? Özellikle üçüncü dünya ülkelerindeki totaliter rejimlerde olduğu gibi, haksız ve hukuksuz bir kazanç sonucu gittikçe zenginleşen bir lider; millet delikli “kara lastik” dediğimiz ayakkabıyla dolaşmak zorunda bırakılmışken bu lidere haksız ve hukuksuz şekilde yapılmış bir saray; 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları başta olmak üzere bu süreçte yapılan haksızlık ve hukuksuzluklara karşı yasama, yargı ve yürütme de dâhil bütün demokratik organları, kurumları kullanarak yolsuzluk ve rüşvet gibi kanunsuz işlere kılıf hazırlamak. Bu süreçte AKP’nin Meclisimize getirdiği yasaların içeriğine bir bakalım, bunların içinde ülkemizin genel olarak sorunlarına taalluk eden, vatandaşımızın problemini çözen bir yasa teklifi hemen hemen hiç görülmemektedir.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu yasadaki amacı nedir? Birtakım düzenlemeler yaparak, kendince karşısına çıkan zorlukları aşarak yasamayı ele geçirmek. Tabii, yasalar hiç tartışmaya açılmadan, sözde birtakım tedbirler için çıkarıldığından yasaların tümünün ömrü de maalesef kısa olmaktadır. Bu yasa teklifinde, daha önce olduğu gibi altı ay önce Ceza Muhakemesi Usul Kanunu’nda değişiklik yapılarak”Şüpheli ya da sanıkla ilgili arama” maddesindeKİ somut deliller yerine, bugün tekrar geriye dönülerek makul şüphe aranması getirilmektedir. Bu, o günkü ihtiyaçlara göre düzenlenmiş bir maddeydi. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu maddeyle ilgili olan ihtiyacı ortadan kalkınca da bu maddeyi tekrar doğru olan, doğruya daha yakın olan kısmına döndürüyorsunuz. Yasa yapma tekniğinde bu gibi hatalar, eksiklikler olduğundan sık sık Meclisimiz de bunlarla meşgul edilmektedir.

Şimdi, getirilmek istenen bu yasa teklifiyle… Evet, Milliyetçi Hareket Partisi, içinde bulunan “tatlandırıcı” diyeceğimiz birtakım maddelere karşı değildir, destekleyeceğimizi de daha önce ifade ettik ancak esas…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) – …çıkarmak istediğiniz birtakım maddelere de karşı olduğumuzu ifade ediyorum.

Bu vesileyle hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “Bakanlığınca” ibaresinin “Bakanlığı tarafından” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile anlatılanın anlamlı kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4. Maddesinde bulunan “nedeniyle alacakları” ibaresinin metinden çıkarılarak, “sebebiyle, sağlık kuruluşları tarafından verilen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

Mustafa Kalaycı                                Mustafa Erdem                              Kemalettin Yılmaz

         Konya                                              Ankara                                       Afyonkarahisar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 4. Maddesi ile değiştirilen 1512 sayılı Kanunun 59 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Hasta noterler Cumhuriyet savcılığı kanalı ile Hükümet tabiplerinden veya Devlet hastanesi doktorlarından” ibaresinin “Noterler, rapor aldıkları hastalıkları nedeniyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Turgut Dibek                              Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk

       Kırklareli                                              Uşak                                             Zonguldak

Ömer Süha Aldan                                     İsa Gök                                          Tufan Köse

         Muğla                                               Mersin                                              Çorum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"1512 sayılı Kanunun 59 uncu maddesinin birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

'Noterler, hastalıkları halinde, hastalıkları nedeniyle alacakları doktor raporu üzerine hizmet sürelerine göre aşağıdaki esaslar dâhilinde izinli sayılırlar. ‘”

   Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

Sırrı Süreyya Önder                                Erol Dora                                        Demir Çelik

        İstanbul                                             Mardin                                                Muş

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Demir Çelik konuşacak, Muş Milletvekili.

Buyurun.

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlar; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Gerçi Adalet Bakanımız yok.

Bir reformda istenen, arzulanan temel amaç nedir, Toplumun birikmiş siyasal, tarihsel sorunlarını çözüme kavuşturmak mıdır? O nedenle radikal olmak zorundadır, değişimci olmak zorundadır, toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilmenin potansiyeline ama aynı zamanda da çözüm parametrelerine sahip olmalıdır. Reform, sadece ve tek başına sorunu çözermiş gibi bir algı yaratmaya hizmet edecekse bu manada bize elma şekeri sunmaktan başka bir anlamı da, bir niteliği de olmayacaktır. Burada  yapılanlar, bir kısım açmazları açmaya yönelik radikal müdahaleler yerine, durumu idare eden, günü kurtaran, bu yönüyle de palyatif bir kısım çözümleri getiriyormuş algısına rağmen de sorunu, biriktiren, çözümsüzlüğe yol açan bir konumda bırakmıştır.

Evet, yargı önemlidir, yargının bağımsızlığı her şeyden de önemlidir çünkü yargı kişiye, gruba, kesime devletin esirgediği özgürlüğü de, adaleti de sunmak için vardır. Devleti elinde bulunduran güç askerî olabilir, militarist davranabilir, polis devleti olabilir, faşizan uygulamalara yönelebilir, kişi ve hükûmetlere bağlı otoriterizmi sürdürüyor olabilir; bütün bunlara karşın tek güç, toplumun ihtiyaçlarını karşılamanın garantisi, garantörü bağımsız yargıdır. Hukuk devletinin de olmazsa olmazı olan silahların bağımsızlığı söz konusu olduğunda anlaşılması gereken, yargının, yasamanın, yürütmenin siyasal vesayetten, devletin hiyerarşik ilişkisinden bağımsız, azade bir noktada kendi tarihsel rolünü oynamasıdır. Ama burada öngörülen, her şeyden önce siyasi vesayete tabi yargıyı, Yargıtayı, Danıştayı, Sayıştayı kurmak ve biçimlendirmekle yetinmiyor ama aynı zamanda noterlik sistemine, baro sistemine, toplumun sivil, demokratik örgütlülüğüne de devletin kaygıları, kuşkuları nezdinde müdahale edip şekillendirmeye ihtiyaç duyuyor. Buradan da demokrasi çıkmaz.

Türkiye’nin, evet, doksan yılı aşkın bir zamandır çözemediği yargısal problemleri maalesef çok. Hâkimlerin, savcıların özlük hakları, ertelenmiş ve çözülemeyen davalar, raflarda birikmiş tozlarla karşı karşıya olan dosyalar çözüme muhtaç bir konumdadır. Ancak, reform olarak bize pazarlanan, her zaman olduğu gibi, adalet ve özgürlük yerine bir yanıyla köle-efendi ilişkisini dayatan bir ilişki. O yönüyle de sorunların birikmesine, kangrenleşmesine yol açan bir anlayış ve yaklaşımla soruna yaklaşılmaktadır.

Son iki gündür Cumhurbaşkanımızın bir kez daha gündeme damgasını vuran söylemleri, yargıdan ne anladığını, Hükûmetin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın ne anladığını deşifre eder niteliktedir.

Esnaf, evet esnaf ticari faaliyetini yürütebilmenin özgürlüğüne de özgünlüğüne de sahiptir. Esnaf polis olamaz, esnaf hakem olamaz, esnaf hâkim olamaz; esnaf da bir sivil toplum örgütünün bireyidir, unsurudur, devlet dışıdır, iktidar dışıdır. Ona düşen, devletin kutsiyetini esas alan bir noktadan soruna yaklaşmak değil, devletin kendi haklarını gasbeden noktadan muhalefet etmektir, karşı çıkmaktır. Toplum ancak böyle ilerleyebilir. Siz, toplum ve toplumun yerine hiyerarşiyi, iktidarı, devleti herkese ama herkese dayatırsanız buradan adalet çıkmaz. O yönüyle de Adalet ve Kalkınma Partisinin isminin üzerindeki “adalet” yerine ve onun ısrarla on iki yıldır “Yolsuzluk, yasak ve yoksullukla mücadele edeceğim.” söylemi yerine, siz, işsizliği, yoksulluğu, sefaleti artıran, çoğaltan; adaleti, adil davranışı da azaltan bir noktadan soruna yaklaşacaksınız ki çözülen, çöken ve toplum nezdinde de giderek itibarsızlaştıran bir konudan kendinizi kurtaramayacaksınız.

O nedenle, yol yakınken Sayın Adalet Bakanına da hatırlatmak isterim, yasakçı zihniyetten mümkün olduğunca uzak duran, özgürlükleri, barışımızı tez elden harekete geçiren bir reform reform niteliğini taşır; ötesi aldatmadır, ötesi zaman, kaynak ve emek israfıdır diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 4. Maddesi ile değiştirilen 1512 sayılı Kanunun 59 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Hasta noterler Cumhuriyet savcılığı kanalı ile Hükümet tabiplerinden veya Devlet hastanesi doktorlarından" ibaresinin "Noterler, rapor aldıkları hastalıkları nedeniyle" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Tufan Köse (Çorum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Çorum Milletvekili Sayın Tufan Köse konuşacak.

Buyurun.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanundan önce birkaç şeyden bahsetmek istiyorum çünkü biz, noterlerle ilgili yapılan düzenlemelerde -6’ncı madde hariç- mutabıkız parti olarak.

Az evvel öğretmenlerle ilgili araştırma önergesi vardı, onunla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Eski Türkiye’de -bin odalı saraylar Türkiye’sinden daha yoksuldu ama- yoksul çocukları parasız yatılı okullarda okuyabiliyorlardı hem de yemeli içmeli olarak. Yoksul aile çocuklarının köyden başlayan yolculukları, sonu garanti bir umuda yolculuktu. Öğretmen okulundan mezun olan her öğretmene bir iş verirdi AKP öncesi eski Türkiye. Eski Türkiye’de işsiz öğretmen diye de bir şey yoktu. Benim dedem bir öğretmen maaşıyla 5 çocuğuna üniversite tahsili yaptırabilmişti, yine babam da bir öğretmen maaşıyla 2 çocuğunu üniversitede okutabilmişti. Eski Türkiye’de öğretmenler bugünkü gibi yine zengin değillerdi ama saygı zenginiydiler, eski Türkiye’de umut yüklüydüler, şimdiki gibi işsizliğe, mutsuzluğa mecbur değillerdi.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta, bugünün Başbakanı geçmişteki Başbakan gibi “Alevi açılımı” adı altında Dersim’de bazı görüşmeler yaptı, konuşmalar yaptı. Son altı yılda 7 tane Alevi çalıştayı düzenlenmiş. Ne gerek var 7 tane Alevi çalıştayına? Eğer siz Alevilerin sorunlarını çözmek konusunda samimiyseniz getirin yarın düzenlemeyi ya da bizim elimizde olan talepleri getirin, yarın buradan çıkartalım. Açılımlarla, çalıştaylarla, ziyaretlerle, şovlarla Alevilerin gözlerini boyayamayacağınızı artık anlamalısınız. Siz “Alevilerin sorunları var.” mı diyorsunuz, yoksa “Alevilerin kendileri bir sorun.” mu diyorsunuz, önce bunun iç hesaplaşmasını kendi aranızda yapın.

Başbakan gitti, “Dersim” diyor. “Dersim” diyorsun Sayın Başbakan, “Horasan erenleri” diyorsun, “Hacı Bektaş Veli” diyorsun, “Baba Mansur” diyorsun ama üçüncü köprüye de “Yavuz Sultan Selim” diyorsun. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? (AK PARTİ sıralarından “Ne olmuş?” sesi)

Ne olduğunu sen çok iyi biliyorsun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – O da bizim, o da bizim.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Yavuz Sultan Selim Alevilerin gözünde bir Hitler’dir, Yavuz Sultan Selim Alevi çocuklarının kanını içmiştir döneminde.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bırak, sen ne konuşuyorsun?

TUFAN KÖSE (Devamla) – Bırakacak bir şey yok.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bunlara ne gerek var ya?

TUFAN KÖSE (Devamla) – “Yavuz Sultan Selim” diyorsun. Sivas davasının avukatlarını bakan yapıyorsun, milletvekili yapıyorsun, Anadolu Ajansına yönetim kurulu üyesi yapıyorsun…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bırak tarihçilere tarihi.

TUFAN KÖSE (Devamla) – …Anayasa Mahkemesine üye yapıyorsun. Siz ölü Alevileri seviyorsunuz ya, yaşayan Alevilerin sorunlarını samimiyetle çözmeye çalışmıyorsunuz ki.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu iktidar dönemine gelene kadar hukukun güvenilirliğine ve istikrarına gerçekten bir zarar verilmemişti. Şimdi, az evvel “Rennan Pekünlü” dedi bizim arkadaşlarımızdan birisi, AKP sıralarından herkes itiraz… Ya Rennan Pekünlü ne yapmış? Anayasa Mahkemesi kararlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre tutanak tutmuş. Bunun ötesinde bir şey var mı? Bana göre iki yıl bir ayı bu yargı düzeni, bu siyasallaşmış yargı düzeni az bile vermiş, aslında asalım bunu, Rennan Pekünlü’yü. Yarın cezaevine girecek. Buradan kendisine grubum adına selam ve saygılarımı gönderiyorum, sevgilerimi gönderiyorum.

Şimdi, bu kanunla ilgili Yargıtay Başkanı geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Yargıtay Başkanı diyor ki: “Daha evvelden verdiğimiz görüşlerimiz, tekliflerimiz hiç değerlendirmeye alınmadığı ve kurumsal olarak da görüşümüz sorulmadığı için bu kanunla ilgili olarak biz Başkanlar Kurulu olarak herhangi bir görüş bildirmeyeceğiz.”

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, ben özür diliyorum, hatibin sözünü kesiyorum ama şurada bulunan beyefendi, milletvekili size sırtını dönüyor.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizden istirham ediyorum.

BAŞKAN – Böyle bir hakkınız yok, lütfen.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sana ne ya arkadaşım, sana ne? Ne terbiyesiz adamsın sen ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mecliste oturmanın bir adabı, bir usulü vardır.

BAŞKAN – Buyurun devam edin sayın konuşmacı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Lütfen sizden istirham ediyorum.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sana ne kardeş ya?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen. Buraya gelip bana söyleyebilirsiniz. Böyle bir müdahaleye hakkınız yok, lütfen.

Buyurun sayın konuşmacı.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Şimdi süremi ilave ederseniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Edeceğim.

Böyle bir usul, musul, bir şey yok. Artık her şeyi bir kenara bıraktım, böyle bir şey yok.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, 28/06/2014 tarihinde 6545 sayılı Kanun’la Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunun görevine son verilmişti. Ne kadar olmuş bu zamana kadar? Beş ay olmuş. Beş ay sonra yeniden, bu kanunla, getirmek istediğiniz bu teklifle Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulunu lağvediyorsunuz. Nerede kalıyor burada hukukun güvenilirliği, nerede kalıyor yargının bağımsızlığı? Ne istiyorsunuz siz Yargıtay Başkanlar Kurulundan, merak ediyorum. Yani, burada hukukçu milletvekilleri kendi gruplarında hiç bunu sorgulamıyorlar mı acaba?

Yine, Yargıtay Başkanı diyor ki: “Değiştirilmek istenen maddeler Yargıtayın taleplerine dayanmıyor. Yargıtaya, Yargıtay kültürüne ve yargı bağımsızlığına ciddi zararlar verecektir.” Niye bunları hiç dikkate almıyor hukukçu milletvekillerimiz? Merak ediyorum, merakla soruyorum.

Geçmişte Ergenekon’un hâkimleri de hiç bu düzenin değişeceğine inanmıyorlardı, hatırlarsınız belki. Siz de hiç bu düzenin değişeceğine inanmıyorsunuz ama inanın, günü gelecek bugün yaptığınız bu işlerin hesabını muhakkak vereceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4. Maddesinde bulunan “nedeniyle alacakları” ibaresinin metinden çıkarılarak, “sebebiyle, sağlık kuruluşları tarafından verilen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Mustafa Erdem (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Erdem konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Yüce Meclisin asli görevi yasa yapmak, kanun çıkarmaktır. Bu kanun, toplumun huzuru, milletin birlik ve beraberliği, devletin geleceği açısından çok önem arz etmektedir. Ancak gelin görün ki bugüne kadar çıkarılan yasaların şahsa yönelik, kesime yönelik, gruba yönelik veya bir siyasi partiye yönelik olarak düşünülmesi devlet geleneğimiz, millî birliğimiz ve toplumsal bütünlüğümüz açısından fevkalade tehdit edici olarak görülmektedir. Zira bugün kişiye özel çıkarılan yasaların yarın bir başkası için yeni bir kişiye özel yasa şeklinde değiştirilmesi bu Meclisin uygulamaları arasında sıradanlaşmış, olağan hâle gelmiştir. Burada şöyle bir hatırlatma yapmak istiyorum: Eğer gerçekten toplumsal bütünlüğümüz açısından bazı yasaların çıkarılması lazım gelecekse o zaman buna aceleye gerek yok, bekleyelim, sabredelim, önünü sonunu, enini boyunu değerlendirelim ve yasaları ona göre çıkaralım. On iki yıllık AKP iktidarı döneminde her gün yeni bir mevzuat değişikliği, her gün bir yasa değişikliği artık toplumsal olarak gına geldiğimiz bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bizim yüce dinimiz ve kültürel geleneklerimiz öncelikle işin başının Allah korkusu olduğunu bizlere telkin eder. Hangi yasayı çıkarırsanız çıkarın, eğer insanlarda bu duyguyu telkin edemez, insanlara bu ruhu, bu şuuru temin edemezseniz çıkardığınız yasaların hiçbirisi bir anlam ifade etmez.

Yine, bizim geleneklerimizde, kendiniz için istemediğinizi başkası için isteme hakkınızın olmadığına vurgu yapılır ama gelin görün ki yine bu yüce Mecliste, birine olan husumet, birinin haklarını gasp veya birisini diğerleri arasında ayrıcalıklı bir konuma getirme hususu hep yasamayla gündeme getirilmiş ve yasalarla güvence hâline getirilmek istenmiş bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yine, bizim değerlerimiz içerisinde, sizin bir kavme olan kininiz veya hasmane tutumunuzun, onlara karşı adaletsizliğe sizi sevk etmemesi gerektiği öğretilir ama gelin görün ki biz öyle bir toplum hâline gelmişiz ki kin normal davranış hâline gelimiş, başkalarına karşı tavır sıradanlaşmış ve bir şekilde bunu, bu yüce Meclisin kutsal çatısı altında yasalarla güvence altına almaya gayret etmişiz.

Şimdi size bir soru sormak isterim: Değerli milletvekilleri, on iki sene iktidarda olan bir AKP iktidarının, şu kadar süre geçmiş olmasına rağmen bu yasal düzenlemeleri yapmasına ne engel oldu da bugüne kadar kaldı? Vicdanınıza buradan çok şeyleri hatırlattığımı buradan bir kere daha hatırlatmak istiyorum: Ne değişti de hemen apar topar hâkimler, savcılar, yargıçlar veya Danıştay üyeleriyle alakalı olarak bir yasamaya ihtiyaç hissettik? Yoksa bir endişemiz, bir kaygımız, bir korkumuz mu var? Veya birilerini terbiye etme hususunda yüce Meclisin iradesini ipotek etmek veya bu masum milletin duygularını bu konuda istismar etmek gibi bir görev mi üstlendik? Bize yakışan, adaletin herkes için adilane olmasıdır. Aksi hâlde, adalet terazisinin şaşması demek, bugün çıkarılan yasaların yarın başkaları için de bir tehdit unsuru olacağını görmezden gelmemiz demektir.

Burada Sayın Bakanımız dün yapmış olduğu açıklamalarda, bütçe imkânları elvermediği için adalet kurumunda çalışan bazı gariplerin maddi olarak değerlendirilemeyeceğine dikkatlerimizi çekmişti. Peki, hâkim ve savcılar bir oy vermek, bir el kaldırmak için 1.155 lirayı hak ediyor da bu vatanın, bu milletin, bu devletin mensubu olmak gurur ve şuurunu yaşayanlar, o hâkim ve savcılara hizmet etmek durumunda kaldığı hâlde, bunların hakkını bu Meclisin dışında kim koruyacak? Ve soruyorum size: Bu milletten aldığımız bu güveni nasıl temin ve tesis edeceğiz?

Değerli milletvekilleri, biz burada adilane davranmadığımız sürece bu toplumun huzur ve sükûnunun olmayacağına dikkatlerinizi çekiyorum. Önce adı “adalet” olanların adilane hükmetmesi lazım geldiğini söylüyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 5’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 5. Maddesi yer alan “şeklinde” ibaresinin “olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

    Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

       Kırklareli                                         Zonguldak                                            Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                İsa Gök                                     Uğur Bayraktutan

          Uşak                                                Mersin                                               Artvin

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 5 inci maddesinde yer alan “116 ve 198/A” ibaresinin “116 ıncı ve 198/A” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

Sırrı Süreyya Önder                                Erol Dora                                                

        İstanbul                                             Mardin                                                   

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

Mustafa Kalaycı                              Kemalettin Yılmaz                                          

Konya                                                 Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, tartıştığımız, konuştuğumuz bir yargı paketi ve torba yasayla geçirmek durumunda kaldığımız, üzerinde yoğunlukla tartışmaya muhtaç olduğumuz bir konu. Bu konuya ilaveten, günümüzün ve gündemimizin önemli konularından birini sizlerin de dikkatine sunmak istiyorum.

Son günlerde, özellikle AKP Hükûmeti, gündemi değiştirmek, gündemle birlikte yaklaşan seçimlere pragmatist yaklaştığından kaynaklı, günümüzün çözümsüz kalan bir kısım sorunlarına neşter atarmış gibi davranarak çözüm umudunu yeniden tazelemek istiyor. Her zaman yaptığı gibi, tüccar olmanın büyük ve kazandırıcı özelliklerini esirgemeden, sokaktaki Ayşe’nin, Ahmet’in, Mehmet’in ya da Ayşe Teyze’nin, Emine Hala’nın problemlerini çözermiş gibi görünüp çözümsüz bırakmak alışkanlığı, olası ihtimalleri gölgeleyen bir noktadadır.

Aleviler, bizim Türkiye dediğimiz ülkenin eşit, özgür vatandaşları olmasına karşın, 76 milyonun içerisinde 15 milyon civarında homojen olmasa bile heterojen kimlik denilen varlıklarını yıllardır sürdürüyor olmasına karşın onların ne inançsal ne ibadet noktasında ne de eşit, özgür vatandaşlıktan ileri gelen haklarını düşünmüyoruz, düşünmek istemiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı dile getirdi, yetinmedi, üzerine Sayın Başbakan dillendirdi. Hatta Dersim’e giderek sorunu çözecekmiş gibi bir beklenti içerisine insanları soktu ama her zamanki gibi çözümsüz kalan, yine tarihin ertelenmiş sorunlarından biri olmakla bizi karşı karşıya bıraktırmıştır.

Din, 3 semavi din başta olmak üzere, insanlığın hiyerarşiye karşı, adaletsizliğe karşı, tahakküme karşı, sömürüye karşı, baskıya karşı adalet arayışıdır, özgürlük arayışıdır, eşitlik arayışıdır. Din, insanın iyiye, güzele, doğruya erişmesinin temel yollarından biridir. Ama dinlerin devlet dini olmaya başladığından beri adalet, eşitlik, özgürlük sağlayan değil eşitlik ve özgürlükten mahrum bıraktıran bir noktada kalmışlardır. Yetinmemişlerdir, iyiyi, güzeli, doğruyu unutmuş, her şeyi ama her şeyi merkez için, iktidar için biriktirilmeye muhtaç konular olarak görmüşlerdir.

Din, eğer iyiye, güzele, doğruya erişmekse Alevilik de bu inançlardan birisiyse devlet bu inancı engelleyen, öteleyen, baskılayan bir noktadan soruna yaklaşmamalıydı. Aleviler bu toplumun ve bu ülkenin kadim inançlarındansa, bu inancı sürdüren Türk, Kürt, Arap Alevisi gibi bir realite, bir gerçeklik söz konusuysa onların da bu temel ihtiyaçlarını karşılayan noktadan yaklaşmak durumundayız. O nedenle, Adalet Bakanı bu reformu getirmişken, Alevilerin kendi kendisini yönetme statüsünü de içeren bir kapsamda olmalıydı. Cemevleri ibadethane seçilmeli, ibadethane olarak yasal güvenceye kavuşturulmalıydı, din dersleri mecburi olmaktan çıkarılmalıydı ve devlet, dini ne olursa olsun, kimliği ne olursa olsun, cinsi ne olursa olsun herkese, her kesime nötr olmalıydı. Nötr olması gereken devlet, hukuk devletidir ama görünen o ki Türkiye Cumhuriyeti devleti bundan nasibini almama ısrarında devam ediyor.

Bugün Diyanet dediğimiz kurum 5 bakanlığın üzerinde bir bütçeye sahipse bu 5 bakanlığın ötesinde, eğitim, sağlık ve benzeri bakanlıklardan da pay alabilme hakkına sahipken Aleviler kendi ibadethanelerini hâlâ özgürce kullanamıyorsa, imamlarını, dedelerini ya da ocak sahipleriyle ilgili ilişkiyi yasak ve günah olarak devlet hâlâ onlara reva görüyorsa bu ayıbı kaldırmak herkesten ve her şeyden önce halkın iradesi olan bu Meclisin görevidir. Meclis bu sorunları çözmeyecekse, bu sorunları çözme iradesi göstermeyecekse toplum nezdinde de hak ettiği temsiliyeti, iradi temsiliyeti gösteremeyecek demektir. O nedenle, ertelenemez bir noktada iki yıldır çözemediğimiz, çözümden yana görünüyormuş gibi görünüp Kürt sorununu barışçıl demokratik çözümde nasıl ki başaramadık, Alevi sorununu da çözemeyeceğimizin açığa çıktığı bugünlerde çözüm bizden geçiyor, halklardan, inançlardan, toplumun sivil demokratik örgütlerinden geçiyor diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer konuşmacı Konya Milletvekili Faruk Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Yargının parlamenter demokrasi içerisindeki yerini dengeleyen ve denetleyen bir araç olarak ifade etmiştik. Bu tasarıyla da yargı içerisindeki denge ve denetim mekanizmalarının bozulduğundan söz ediyorduk.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtayda olduğu gibi, Danıştayda olduğu gibi HSYK’nın içerisinde de denge ve denetleme mekanizmaları kurulmuştur. Bu denge ve denetleme mekanizmaları olduğu müddetçe yargı kendini güvende hisseder, bu güven duygusu hukuki güvenilirliğe dönüşür, ülkenin huzura ve güvenliğe, esenliğe kavuşmasına vesile olur, netice itibarıyla da vatandaşın yargıya olan güveni artar ancak bu tasarıda yargının kendi içerisindeki denge araçları bozulmaktadır, denge mekanizmaları bozulmaktadır. Bu bozulan mekanizmayı geçmişle ilişkilendirerek sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hani geçmişte, siz 2010 yılında Anayasa değişikliği yaparken “Kast rejimini yıkacağız. Birisi birini seçiyor, o da birilerini seçiyor ama milletin burada sesi yok, nefesi yok.” diyerek düzenlediğiniz 2010 Anayasa değişikliğinde de bu denge ve denetim araçlarını bozmuştunuz ve netice itibarıyla Türkiye darmadağın bir yargı ve paramparça bir hukuk düzeniyle karşı karşıya kalmıştı. Sonuç itibarıyla, 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarında yargı AKP’nin zülfüyârine dokunmaya başlayınca aklınız başınıza geldi, şimdi dalga dalga bu yargıya karşı bir operasyon peşindesiniz. Bu operasyonla Danıştay içerisindeki dengeleri tekrar bozuyorsunuz, Danıştay içerisinde birtakım yargısal nitelikli idari kararları veren Başkanlar Kurulundaki yetkilerin tamamını alıyor, Danıştaya ilave edilecek 37 üyeyle birlikte çoğunluğu ele geçirdikten sonra yani daha önce şikâyet ettiğiniz kast sistemine benzer kendi kastınızı oluşturarak bir Başkanlık Kurulu oluşturuyorsunuz. Bu Başkanlık Kurulu, Danıştay dava daireleri, vergi daireleri içerisindeki görev yapacak olan üyeleri belirleyecek, onların hangi davalara bakacaklarını belirleyecek, Danıştayda tetkik hâkimleri dahi bu kurulun iki dudağı arasından çıkacak bir karara geleceklerini teslim edecekler ve böylece, Danıştay hem daireleri itibarıyla hem dairede görev yapacak üyeleri itibarıyla ve hem de o dairelerin mutfağında çalışacak olan tetkik hâkimleri itibarıyla inşa ettiğiniz yeni AKP kastının gölgesi altında, nüfuzu altına çalışacaktır. Böyle bir Danıştay asla ve kata demokratik parlamenter sistem içerisinde kendisine yüklenmiş olan idarenin yani iktidarın tüm eylem ve işlemlerini, hukuka uygunluğunu denetleme fonksiyonunu yerine getiremez çünkü siyasi nüfuz altındadır, çünkü siyasi renk altındadır, çünkü kendisini oraya getirenlere karşı vefa borcu vardır ya da kendisini oraya getirenlerin üzerinde kullanacağı nüfuzun etkisi altında kalacaktır. İşte bu, idari mahkemeler niteliğinde “hukukun üstünlüğü” dediğimiz kavramı hayata geçirmekle mükellef olan Danıştayın bu fonksiyonunun ortadan kaldırılması neticesini doğuracaktır. Bundan gelecekte en fazla zarar görecek olan yine siz olacaksınız. Dolayısıyla gelin, aklınız başınıza gelsin, işi başından çözelim. Bu bir mesele midir? Evet, bu bir meseledir, bu bir hukuk meselesidir ve hukukun üstünlüğü kurallarıyla çözülmelidir. Hukukun üstünlüğü kurallarında temel olarak kabul edeceğimiz değer, yargının bağımsızlığıdır, tarafsızlığıdır ve hâkim teminatıdır. Onun üzerine inşa edilecek kast sistemine Milliyetçi Hareket Partisi karşıdır ve karşı olmaya devam edecektir.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 5. Maddesi yer alan “şeklinde” ibaresinin “olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ  (Sivas) –  Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Sayın Uğur Bayraktutan konuşacak, Artvin Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben bu kanun teklifinde birçok sakatlık olmasına rağmen noterlere ilişkin sorunları gündeme getirmek istiyorum.

Sayın Bakana, Millî Savunma Bakanına noterlikle alakalı ne anlatayım diye düşündüm, aslında Adalet Bakanına anlatmak isterdim. Sayın Bakan buradayken noterlerin askerlik sorunlarına ilişkin konuşulabilirdi ama öyle sorunları yok Sayın Bakan.

Neyse, Sayın Adalet Bakanı geldi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, noterliğe ilişkin ciddi sorunlarımız var. Nedir? Bakın, şimdi bir tane beyaz kâğıt getirdim size. Bu kâğıdın önüne arkasına bakın, normalde, Sayın Bakan dünyanın hiçbir yerinde, Avrupa’da bile bunlara ilişkin, Türkiye’deki sistemin dışında değerli kâğıt  bedeli yok değerli milletvekili arkadaşlarım. Diyeceksiniz ki ne kadar ayrıntıyı biliyorsun? Onun da özel durumu var, sonunda anlatacağım.

Bakın, şu kâğıdı notere götürdüğünüz zaman, devlet bunun altına mühür vurduğu zaman 7,55 TL para alıyor değerli arkadaşlarım. Değerli kâğıt bedeli Avrupa Birliğinin hiçbir ülkesinde yok. Bir de bunun haricinde eğer bu bir vekâletnameyse, vekâletname veriliyorsa bunun altına yine devlet mühür vuruyor, şu boş kâğıda 15 lira para alıyor değerli arkadaşlar. Noter bundan ücret almıyor Sayın Bakan. Bu, aslında, değerli kâğıt bedeli filan değil, daha Türkçesi haraç; harç da değil.  Devlet bunun altına vuruyor mührü, karşılığında para alıyor. 1972’de Noterlik Kanunu yayımlanmış, bununla alakalı ciddi problem var. Noter ücretlerinin pahalı olmasına ilişkin halkımızda genel, yaygın bir kanı var.

Değerli arkadaşlarım, buna ilişkin Maliye Bakanlığıyla bir istişare içerisinde olarak öncelikle bunu düzeltmemiz gerekiyor yani şu boş kâğıda mühür vurulduğu zaman nasıl 7,55 lira oluyor, nasıl 15 lira oluyor? Önce bunu düzeltmek gerekiyor.

Dün Sayın Bakana söyledim, değerli milletvekilleri, Türkiye Barolar Birliğinin bir talebi var. Türkiye Barolar Birliği diyor ki: “Bizlere yeşil pasaport verilsin.” Görüldüğü kadarıyla, Dışişleri Bakanlığı, bu konuda bir duvar örüyor. Dışişleri Bakanlığının bu duvarı örmesi, 100 bin avukatla alakalı bir talep.

Şimdi, ben, Türkiye Barolar Birliğinin bu talebinin niye ütopik olduğunu anlatıyorum. Şimdi, Türkiye’de 1.700 küsur noter var değerli arkadaşlarım. Bunlara ilişkin olarak Türkiye Noterler Birliği bir araştırma yapmış “Bunların içerisinde yeşil pasaport kullanan kaç noter var?” diye ve çıkan rakamlar ilginç. 923 tane noter yeşil pasaport kullanmıyor, 600’e yakın noterin yeşil pasaport hakkı var.

Bu ne demek Sayın Bakan, değerli milletvekilleri? Demek ki 600’e yakın noter, mesleğe geçmeden önce, daha önce ya hâkimlik görevi yapıyormuş ya aynı zamanda hazine avukatlığı görevi yapıyormuş. Şimdi, bunlar mesleğe geçince bunların yeşil pasaport ihtiyacı yok. Türkiye Noterler Birliği diyor ki: “Bin tane notere yeşil pasaport verin.” Bin tane notere değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bin tane notere yeşil pasaport vermeyen bir Hükûmet, 100 bin tane avukata yeşil pasaport verebilir mi? Bana göre, Türkiye Barolar Birliği bu angajmanını geri alsın, bu talebini geri alsın. Bu bir ütopya, bu hayalin gerçekleşmesi mümkün değil değerli arkadaşlarım.

Şimdi, dünyanın her yerinde, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde –ki Avrupa Birliği ülkelerinde 40 bin noter var değerli arkadaşlarım- noterlerde gayrimenkul satışı yapılıyor, gayrimenkul satışları noterde yapılıyor. Miras hukukunda, özellikle Medeni Kanun’un kabulünden sonraki biliyorsunuz hem miras hukuku hem aile hukuku hem şahsın hukuku hem diğer hukuk çerçevesi içerisinde baktığınız zaman cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir düzenleme yapılmış ve gayrimenkul satışlarına ilişkin düzenlemeler tapu sicil dairelerinde yerine getiriliyor değerli arkadaşlarım ama gelinen noktada olması gereken şudur: Satışın iki aşaması var. Bunlardan bir tanesi sözleşme aşaması, diğer aşama tescil aşaması. Olması gereken –ki Avrupa Birliği ülkelerinde de böyle değerli arkadaşlarım- tescil aşaması tapu sicil müdürlüğünde yapılıyor ama olması gereken, sözleşme aşamasının da mutlaka hukuk ehli olan, hukuku bilen kişilerin önünde yapılması gerekir. Ne yazık ki buna ilişkin şey göz ardı ediliyor. Bugün satış işlemleri, gayrimenkul satış işlemleri noter dairelerinde gerçekleştirilmiyor. Bu konuda ciddi anlamda problemler var. Bakın veraset ilamlarına ilişkin bir  düzenleme var değerli arkadaşlarım. 2011 yılından bugüne kadar, veraset ilamlarını noterlere vermeye ilişkin yasal düzenlemeden sonra noterler 1 milyon 200 bin veraset ilamı verdiler. Dikkat edin rakama değerli arkadaşlarım. 2011 yılının Ekim ayından bu tarafa doğru noterler tarafından verilen veraset ilamı sayısı 1 milyon 200 bin  Sayın Bakan. Bir tek itiraz bile yok. Bu ne demektir? Demek ki noterler, hukuk ehli olan kişiler sadece bir bilgisayar çıktısı alıp vermiyorlar Sayın Bakan; aynı zamanda, kendi hukuki formasyonlarını da ortaya koyuyorlar ve veraset ilamlarına ilişkin kendi hesaplamalarını yapıyorlar ve aksi ispat olana kadar geçerli belgeleri de gelip ilgilisine veriyorlar. Bugün vatandaşlarımız sulh hukuk mahkemelerine gitmiyor, noterlere geliyor. Ama gelinen düzenlemede ilginç bir olay var. Aldığımız duyumlara göre İçişleri Bakanlığı ve İçişleri Komisyonunda buna ilişkin, veraset ilamlarının hiçbir sulh hukuk hâkimlerine de gerek kalmadan, noterlere de gerek kalmadan bir bilgisayar çıktısı şeklinde nüfus müdürlüklerinden alınacağına ilişkin bir hazırlık var. Bu, noter camiasında büyük bir faciaya yol açmıştır, büyük bir infiale yol açmıştır. Umarım bu bilgi bizde yanlış olur, umarım Noterler Birliğinin bana vermiş olduğu bu bilgi yanlış olur.

Önümüzdeki maddede de geri kalan konuları konuşacağım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6. Maddesiyle eklenen 198/A maddesinin 1. Fıkrasında bulunan "öngörülen" kelimesinin metinden çıkarılarak, “belirtilen" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Cemalettin Şimşek                            Yusuf Halaçoğlu                                    Faruk Bal

        Samsun                                            Kayseri                                              Konya

 

Kemalettin Yılmaz                             Mustafa Kalaycı

  Afyonkarahisar                                        Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 6. Maddesinin 3. Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Turgut Dibek                              Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk

       Kırklareli                                              Uşak                                             Zonguldak

 

        İsa Gök                                     Ömer Süha Aldan                             Uğur Bayraktutan

         Mersin                                               Muğla                                                Artvin

Türkiye  Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte  olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ıncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                      Hasip Kaplan                                  Ertuğrul Kürkçü

         Mardin                                              Şırnak                                               Mersin

 

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “yargı reformu” bunun adı. Buna Hükûmet “devrim” diyor. Arkasından güvenlik paketi gelecek, o da bunu tamamlayacak.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Karşı devrim, karşı devrim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ona da “devrim” diyor. Ne devrimi arkadaşlar? Bu, bal gibi Meclis çoğunlukçu darbesidir. Yani öyle bir sistem getiriyorsunuz ki bu sistemde makul şüpheyi getiriyorsunuz, istediğiniz gibi gizli dinlemeyi getiriyorsunuz -yani bu “yargı reformu” dediğiniz olaylarda Anayasa’yı ihlal ediyorsunuz- arkasından da bu “yargı reformu” dediğiniz olayda avukatların dosyayı incelemesini engelliyorsunuz. Avukatların kutsal olan savunma hakkını ortadan kaldırıyorsunuz. Kutsal olan savunma hakkında eğer dosyaları inceleyemiyorsa bir avukat… Silahların eşitliği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6’ncı maddesinin vazgeçilmez unsurudur. Yani, iddia ile savunma arasında eşitlik yoksa adalet de yoktur. Adalet bitmiştir, kimse kimseyi kandırmasın.

Şimdi, buradan şu çıkıyor: Bir de takip sistemi getiriyorsunuz; teknik takip, izleme takibi. Bir de bir şey daha yapıyorsunuz -garip ama- suç kapsamını genişletiyorsunuz, Hükûmete karşı suçlarda el koymayı getiriyorsunuz. Yani kişiler cezaların şahsiliği prensibi uyarınca kendi eyleminden sorumlu olur. Yani evine de tedbir koyacaksınız -malların müşterek olduğunu biliyorsunuz evliliklerde- yani aileyi de cezalandırmaya kalkacaksınız.

Şimdi, bu yönüyle Hükûmet artık bir dedektif kurumuna dönüyor ama dedektif kurumu da yetmediği için, güvenlik paketi İçişleri Komisyonuna çarşamba günü inecek ve orada, polisler istediği eve girip -yani, arama kararı, mahkeme kararı falan da gerekmiyor- “şüpheli” diye istediği aramayı yapacak. Aracınızı çevirecek, “Dur bakalım, senin tipini beğenmedim, şüphelisin.” diyecek, “Motoru aç, kaputu aç, çekil sağa, yirmi dört saat arayacağım seni.” Hiç kimse itiraz edemeyecek, kişi güvenliği ve özgürlüğü ortadan kalkacak. Bu emri valilere vereceksiniz, 81 tane olağanüstü hâl valisi, süper vali durumuna getireceksiniz. Bu, güvenlik devleti değil; bu, açık, faşizmin hukukunda dahi kabul edilemeyen hükümlerdir. Çünkü 2015 seçimleri var, yarın kazara iktidarınız giderse, bu yasalarla vay hâlinize, vallahi duman olursunuz. Sizin evinize her gün polis gelir, sizin evinizi arar, üstünüzü arar, arabanızı arar. Yani birisi bu yasaları kötüye kullanmak isterse iflahınızı keser vallahi. Yani buna “devrim” demeyin arkadaşlar, bu bal gibi “darbe”dir ve dikta rejimlerini ayakta tutmak için genellikle dikta rejimlerinde getirilen hükümlerdir. Şimdi, düşünsenize, güvenlik paketinin içine öyle hükümler koymuşsunuz ki mahkeme kararı yok, itiraz hakkı yok ve faili meçhullerin en çok işlendiği 90’lı yıllara bakın, evinden alınıp kaybolacak insanlar, faili meçhule gidecekler. Her kendine bir sahte polis hüviyeti, kimliği bulan gidip milletin evine girecek, diyecek ki: “Eller yukarı, şüphelisiniz, aranıyorsunuz, açın bakayım kasaları, çekin çekmeceleri.” Hiç kimse buna itiraz edemeyecek. Edebilir misiniz? 6 tane sahte MİT’çi kimliğiyle Meclise girilmedi mi kardeşim? 6 tane sahte MİT kimliğiyle Meclise girdiler. Zaten MİT’e bu yetkiler verilmişti, e zaten MİT emrinizde sizin. Şimdi her kendine bir sahte polis kimliği bulan ensenizde olacak arkadaşlar. Siz arama kararı arayamayacaksınız. Valinin, bilmem, kaymakamın emrine de gerek yok. Sizi şüpheli görmüştür. Tipiniz bozuk, tipiniz uymuyor, tipinizden rahatsız olmuş, tipten kaybediyorsunuz…

Arkadaşlar, düşünün polisin durumunu: “İn aşağı arabadan, kaldır bakayım, aç bagajı.” Eve giriyor gecenin on ikisinde: “Eller yukarı!”, “Ee?”, “Arama yapacağım. Tipiniz şüphelidir.”, “Ya, burada filan şarkıyı çaldınız, şüphelisiniz. Yok, şunu yaptınız, ışıklarınızı fazla açtınız, şüphelisiniz.” Şüpheli yaptınız Türkiye’yi, şüpheli! Şüpheli oldunuz, şüpheli!

Arkadaşlar, bu kimseye kazandırmaz, hepiniz için kötü, hepimiz için kötü. Bu yanlışa dur diyelim, dur diyelim diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 6. Maddesinin 3. Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Uğur Bayraktutan (Artvin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, noterlerin sorunlarını anlatmaya devam ediyorum kaldığım yerden.

Şimdi, biraz önce gayrimenkullere ilişkin olarak Noterler Birliğinin ve Türkiye’deki noterlerin taleplerini anlatmıştım. Buradaki temel argümanın hukuki güvenlik ilkesi olduğunu, gayrimenkul satışı yapılıyorken karşılıklı güvenin yanında hukuki bir kişinin bu senedin altına imza atması gerektiğini, gayrimenkul satışları noterde yapıldığı zaman ileriye doğru muhtemel sahtecilik iddialarının ve tapu iptali ve tescil davalarının muhtemelen azalacağına ilişkin öngörümü belirtmiştim.

Bu konuda yıllardır Noterler Birliği talepte bulunmasına rağmen ne yazık ki sonuç alınmadı. Biraz önce de ifade ettiğim gibi Avrupa Birliği ülkelerinde 40 bine yakın noter var. Türkiye Noterler Birliği de buna gözlemci olarak katılıyor. Bu gayrimenkul satışları Noterler Birliğinin de talepleri doğrultusunda noterlerde yapılıyor ve hiçbir sorun çıkmıyor, bunu bir kere daha Parlamentodan, yüce Parlamentodan ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Bakın, daha önceden trafik tescil dairelerinde araç satışlarına ilişkin fiili bir durum vardı; bu konuda da büyük sorunlar yaşanıyordu. Özellikle, şahıslar arasındaki ihtilaflara ilişkin ciddi sorunlar yaşanıyordu, asliye hukuk mahkemelerine bu konuda davalar geliyordu. Trafik tescilde yapılan mülkiyeti devir sözleşmelerinin iptaline ilişkin davalar oluyordu ama gelinen noktada, bu satışlar notere geldikten sonra özellikle imzaya ilişkin itirazlar, mülkiyetin devrine ilişkin itirazlar da ortadan kalktı. O nedenle, bu şekildeki satışların notere gelmesinin önünde de herhangi bir sorun yok.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, asıl maddeye ilişkin konuları da görüşmek istiyoruz.

Şimdi, bakın, elektronik işlemlere ilişkin olarak Noterler Birliğinin her ne kadar problemi olmasa da, herhangi bir muhalefet şerhi olmasa da bir çekinceleri var elektronik işlemlerle alakalı. Niye? Türkiye, dünyada Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra siber suçların işlenmiş olduğu ikinci sıradaki ülke değerli arkadaşlarım. O nedenle, Türkiye, uluslararası parlamentolarda, kendi taraf olmuş olduğu bütün parlamentolarda siber suçlarla mücadeleyle ilgili olarak birçok angajmanın altına, birçok anlaşmanın altına imza atıyor.

Şimdi, bu şekildeki bir irade beyanının, özellikle bizim ülkemizdeki gibi okuma yazma bilmeyen bir kesimin varlığını da ortaya koyduğumuz zaman elektronik işlemlerle yapılacak olan uygulamada ciddi sorunlar var. Bu konuda Türkiye Noterler Birliği herhangi bir şey demiyor ama ben biliyorum, bizzat noterlerle de, Yönetim Kurulundakiler’le ve dışarıda olan noterlerle, bu işle ilgili olan, bu işin uzmanlığını yapan arkadaşlarımızla görüştüğümüz zaman özellikle elektronik işlemlere ilişkin, ileride bunların güvenliği açısından bir sorun çıkabileceğine ilişkin tereddüt yaşıyorlar. Bu şekildeki bir siber saldırının, çünkü noterde belge bulundurulması zorunluluğu karşısında belgelerin güvenliği açısından problem olabileceği, kişiler eğer noter huzuruna gidip veya noter huzurunda ayrıca elektronik imzayla bir belge düzenledikleri takdirde yarın bir gün, biraz önce de ifade ettiğim gibi, işin güvenliği açısından, taraflar açısından, akdedilen bu sözleşme açısından muhtemel bir problem ortaya koyabileceğini ifade ediyorlar. Bu konudaki çekincelerimizi tarihe not düşmesi açısından  Parlamentoda ifade etmek istiyorum.

Biraz önce ifade ettim değerli milletvekilleri, bakın, noterler başka bir şey istemiyorlar, bir pasaport olayı. Sayın Bakan buna eğer duyarlı davranırsa -dünden beri anlatmaya çalışıyorum- bin kişi değerli arkadaşlarım, Türkiye’de sadece bin kişi. Devlet -küçük görmüyorum, hakir de görmüyorum- en alt düzeydeki kamu görevlisine yani kendisine uzun yıllar hizmet etmiş kamu görevlisine, hiyerarşik mertebeisilsile açısından baktığınız zaman en alttaki kamu görevlisine yeşil pasaport veriyor değerli arkadaşlarım. Noterlere yeşil pasaport vermiyor, niye? Şimdi bunu tartışalım.

Noter, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en çok güvendiği memur sevgili milletvekilleri, en çok notere güveniyor devlet. Neden notere güveniyor biliyor musunuz? Çünkü mührünü sadece Türkiye'de notere veriyor, diyor ki: “Al, bu benim mührümdür, al, bu mührü kullan.” diye. Ama işlem pasaport aşamasına geldiği zaman “Hayır, sen üvey evlatsın, tukakasın.” diyor, bunu kabul etmek mümkün değil değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakanın bu konuda iyi niyetli olduğunu biliyorum ve umuyorum, ummak istiyorum, Noterler Birliği de öyle söylüyor. Sayın Bakan, bu konuda Dışişleri Bakanlığının örmüş olduğu duvarı, Avrupa Birliğinin bizim önümüze koymuş olduğu duvarı ortadan kaldırarak noterlerin gerçek anlamda hizmet görmesi açısından, bir anlamda onlara itibar kazandırması açısından, mesleki itibarlarını yükseltmesi açısından bir yeşil pasaportu onlara vermek çok mudur değerli arkadaşlarım? Bunu burada Parlamentoda seslendirmek abesle iştigal midir diye seslenmek istiyorum.

Noterlerin sorunları belli, biraz önce de ifade ettiğim gibi. Özellikle 7’nci maddeye ilişkin çekincelerimi 2-3 kere konuştum, biraz sonra 7’nci madde gelecek -Levent Bey bana oradan gülüyor- 7’nci maddedeki tashih, bu konudaki düzenleme hem Noterler Birliğini hem hukuk fakültelerini hem Anayasa’daki eşitlik ilkesini, hepimizi rahatlatacaktır diye umuyorum. Bu konudaki, Parlamento grubunun ortak konsensüsü hukukun egemen olduğunu Türkiye'de göstermesi açısından ilginçtir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6. Maddesiyle eklenen 198/A maddesinin 1. Fıkrasında bulunan "öngörülen" kelimesinin metinden çıkarılarak “belirtilen" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın  Komisyon Başkanı değişik bir cevap verdi. İştirak etmediği önerge değil de ben başka konulardan bahsedeyim artık, böyle bir nezaketi gösterdi.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki eğer ders alınmaz ise tarih tekerrür edecektir. Siz “kast” diyerek hukuk sistemi içerisinde yer alan denge ve denetim mekanizmalarını bozarsanız başka bir felaket geleceği belliydi, nitekim geldi. 

Şimdi, o felaketi yaratan sebepleri teker teker hukuk düzeni içerisinde suçların şahsiliği ve kanuniliği ilkesine uygun olarak gereğini yerine getirmeniz gerekmektedir. Yani, istiklal mücadelesi verdiğiniz cemaat kitlesine karşı, hukukla sınırlı olarak, eğer varsa bir suç onun gereğini yapmak durumundasınız. Şayet eski Adalet Bakanının ifade ettiği gibi Yargıtayda bir cemaat imamı varsa, dosyaları alıp Pensilvanya’ya götürüyor ise -bu onun iddiası- bu, Yargıtay Kanunu’nda belirli müeyyidelere tabi bir disiplin suçudur, bunu çalıştırmanız lazım. Yine, Ceza Kanunu’nda belirli müeyyidelere tabi bir suçtur, bunu çalıştırmanız lazım. Hukukun üstünlüğü bunu gerektirir. Ancak, siz öyle yapmıyorsunuz. Nasıl yapıyorsunuz? İstiklal mücadelesi ölçüsünde gördüğünüz cemaati bir kitle olarak karşınıza alıyorsunuz ve ona karşı hukuk dışı yollarla birtakım faaliyetlerde bulunuyorsunuz. Bu faaliyetlerde cephane olarak da yüksek yargıya seçtireceğiniz üyeleri kullanacaksınız, asker olarak onları kullanacaksınız. Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi? Bu hukuk anlayışı bizi şöyle garip noktalara götürüyor: Değerli arkadaşlarım, 2007 yılında zamanın Adalet Bakanı Bakanlar Kurulunun imzasını taşıyan bir kanun tasarısı sevk etti Meclisimize. Orada diyor ki: “Yargıtayın 250 olan üye sayısı fazla, bunu 150’ye düşürelim. Daire sayısı da fazla bunu da daha aşağı seviyeye indirelim.” Elhak, o dönemin şartları içerisinde farklı bir amaca hizmet etme niyetiyle gönderilen bu tasarıdaki düşünce doğruydu.

Şimdi, aradan dört yıl geçti, 2011 yılı geldi. 2011 yılında Yargıtaydaki ve Danıştaydaki üye sayılarını şaşılacak bir biçimde artırdınız. Yani, 250 olan Yargıtayın üye sayısı 387’ye çıkarıldı, 95 olan Danıştay üye sayısı da 154’e çıkarıldı. Burada duracak diye bekliyorduk, durulmadı, kesmedi bu rakamlar. Bu defa Yargıtay üye sayısını 516’ya, Danıştay üye sayısını da 195’e çıkaracak şekilde yeniden düzenleme yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bunun dünyada eşi menendi olmayan bir obez mahkeme yaratmaktan başka bir anlamı yoktur. Bunun başka bir anlamı vardır o da: Yargının içerisine siyasal görüntü ile hormonlanmış bir enerji enjekte ediyorsunuz, bu olmaması gereken bir iştir. Yargının terazisini tutan heykelin de gözü bağlıdır. Niçin? Çünkü yargıladığı kişilerin dili, dini, cinsi, felsefi inancı, mezhebi ne olursa olsun herkese karşı eşit davranmak için gözü bağlıdır. Ama siz göz göre göre gözünü açıyorsunuz ve belirli bir kitleye karşı, asker olarak kullanmak üzere, Yargıtayın üye sayısını 517’ye, Danıştayın üye sayasını da 137’ye çıkarıyorsunuz. Böylelikle, siyasal hormonlu bir Yargıtay, siyasal hormonlu bir Danıştay ve obez bir yüksek mahkeme sürecine Türkiye girmiş oluyor. Bu, size bir fayda sağlamayacaktır. Eğer varsa mücadele ettiğiniz kesimle mücadeleniz hukuk içerisinde, suçların şahsiliği ve kanuniliği ilkesine göre her kim ne yapmışsa hukuk önünde cezasını çekmeli. Buradan ayrıldığınız takdirde farklı farklı alanlara ve ufuklara yol açıyorsunuz, yelken açıyorsunuz demektir. Gideceğiniz hedef diktadır, diktatörlüktür.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.13

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisin 19’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerindeki Konya Milletvekili Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.23

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, 7’nci maddede dört adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, geri çekiyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Biz de çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz çekiyorsunuz, CHP çekiyor.

Başka? Sayın Halaçoğlu, siz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Çekmiyorsunuz.

O zaman önergeler çekildiği için 7’nci maddede iki adet önerge vardır.

Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun tasarısının 7. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Ahmet Aydın                                     Hilmi Bilgin                              Mehmet Doğan Kubat

      Adıyaman                                             Sivas                                              İstanbul

Mustafa Moroğlu                                Hüseyin Şahin                                 Ertuğrul Soysal

          İzmir                                                Bursa                                               Yozgat

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 7. Maddesinin Anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                               Mustafa Kalaycı

         Konya                                              Kayseri                                              Konya

Cemalettin Şimşek                          Kemalettin Yılmaz

        Samsun                                      Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak, Kayseri Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7’nci maddede, aslında, dikkat edersek “İdari yargıda beş yıl süreyle görev yapmış hâkim veya savcılar ile Cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş Danıştay üyelerinden hukuk fakültesi mezunu olmayanlar, talepleri halinde Yükseköğretim Kurulu tarafından, mevcut kontenjanlara ilave olarak hukuk fakültelerine sınavsız olarak yerleştirilir. Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu tarafından birlikte belirlenir.” deniyor.

Şimdi, bunu her ne kadar Hükûmet çekmek durumundaysa da, Anayasa’ya aykırı olan bu maddenin buraya konmuş olması başka maddeleri de doğrudan etkilediği, ilgilendirdiği için söz aldım.

Aslında, daha sonra gelecek 11’inci maddede bir ifade var: “2575 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında yer alan ‘Başkanlar’ ibareleri ‘Başkanlık’ şeklinde değiştirilmiş…” Ki burada 6’ya indiriyorsunuz, 7’ye indiriyorsunuz, tamam, ama ardındaki şu maddenin anlamını ortaya koymak lazım: “…maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.”

14’üncü maddede üçüncü fıkra ne diyor? Doğrudan doğruya Danıştaya atanacak üyelerin siyasal bilgiler mezunu olsa da hukuk bağlantılı fakültelerden mezun olmaları şartını getirirken, bunu maalesef bir şekilde tamamen yürürlükten kaldırıyor, bütün dairelere hukuk formasyonu olmayan kişilerin atanmasına da imkân tanıyor. Aslında, 7’nci madde ile 11’inci madde birbirine zıt düşüyor. Şimdi, siz 7’inci maddede idari mahkemelerde yer alan kişilerin hukuk öğrenimi görmesini sağlarken aslında diğer taraftan bunu ortadan kaldırıyorsunuz, Danıştayda tamamen farklı bir yapı meydana getiriyorsunuz. Bu sebeple, 14’üncü maddenin üçüncü fıkrasına da ters düşen bir hüviyet taşıyorsunuz. Şimdi, eğer siz 14’üncü maddenin bu üçüncü fıkrasını da kaldırmayacak olursanız 7’inci maddeyi kaldırmanız hiçbir işe yaramayacaktır. Onu tekrar gözden geçirmenizde büyük yarar vardır. Dolayısıyla bizim “Anayasa’ya aykırı” sözünü sarf etmemiz buradan kaynaklanmaktadır.

Yani şunu söyleyeyim: Siz Danıştaya bundan sonra bir tarihçiyi atayabileceksiniz, tarihçi Danıştayda yer alabilecek. Böyle bir şey olmaz yani hukuk normlarına uygun olmayan bir kişinin orada ne işi var? Bunu nasıl izah edeceksiniz? Yani bu şöyle bir şey olur: Tıp fakültesinde cerrahi bölümüne bir sosyal bilimcinin atanması gibi bir hâle gelecek, hukuktan anlamayan birisini oraya koymuş olacaksınız. Yani bunun akıl ve mantık tarafı yoktur, hukuka uygunluk tarafı yoktur. Dolayısıyla bunun bu şekliyle kabulü aslında 11’inci maddenin de birlikte kaldırılmasıyla ancak mümkün olabilir. Anayasa’nın da eşitlik prensiplerine aykırı olduğu için de 7‘nci maddenin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle biz kaldırılmasını istedik ama dediğim gibi, bu atamaların çok ciddi şekilde değerlendirilmesi lazım.

Niye Danıştaydaki bu maddeyi kaldırıyorsunuz yani 11’inci maddeyle o fıkrayı kaldırıyorsunuz? Zannediyorum, Danıştaya atanmış öğretmen olan bir kişinin Danıştay Başkanlığına kadar çıkabilmesine imkân tanımak için yapıyorsunuz. Dolayısıyla…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yeni aday olamaz mı?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Hayır, olamaz tabii. Yani bir öğretmen olan, hiç hukukla alakası olmayan birisini nasıl atayabiliyorsunuz? Danıştaya üye atayamazsınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Üye olan herkes her yere atanır.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ama üye olarak da atayamazsınız. Şimdi, az önce diyorsunuz ki: İdari mahkemelere…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İdare mahkemelerinde hukuk mezunu olmayanlar var.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – İdari mahkemelere siz her türlü branştan adamı atayabiliyorsunuz ama ardından da diyorsunuz ki, bunu hukuk fakültelerine sınavsız olarak almayı kabul ediyorsunuz. Niye aldırmak istiyordunuz, o maddeyi getirdiniz? Çünkü hukuk formasyonu olmadığı için, hukuk formasyonu olan bir kişi olarak burada bulunsun istiyorsunuz.

11’inci maddede konuşuruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun tasarısının 7. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Mustafa Moroğlu (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, bireysel olarak katılıyor, kurumsal olarak yüksek Genel Kurulun takdirlerine arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Takdire bırakıyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Konunun yeniden değerlendirilmesi ihtiyacı nedeniyle maddenin çıkarılması uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Bu şekilde, kabul edilen önerge doğrultusunda 7’nci madde komisyon metninden çıkarılmıştır.

Bir karışıklığa mahal vermemek için teklifin mevcut maddeleri üzerinden görüşmelere devam ediyoruz. Kanunun yazımı sırasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

Yeni bir önerge geldi, onun hazırlığını yapmak için bir on dakika ara vermemiz gerekiyor.

                                                                               Kapanma Saati: 20.32

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisin 19’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, 8’inci maddede dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8. Maddesinde yer alan "on yedi" ibaresinin "onyedi" olarak düzeltilmesini arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                          Alim Işık                                     Yusuf Halaçoğlu

         Konya                                             Kütahya                                             Kayseri

Mustafa Kalaycı                             Cemalettin Şimşek                           Kemalettin Yılmaz

         Konya                                             Samsun                                       Afyonkarahisar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Doğan Kubat                           Hilmi Bilgin                                      Ali Ercoşkun

        İstanbul                                              Sivas                                                 Bolu

Ahmet Tevfik Uzun                                Oya Eronat

         Mersin                                           Diyarbakır

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                             Tuncel

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü                                  Hasip Kaplan

         Mardin                                              Mersin                                               Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk                           Dilek Akagün Yılmaz                                   İsa Gök

      Zonguldak                                            Uşak                                                Mersin

    Turgut Dibek                                 Ömer Süha Aldan                                  Oğuz Oyan

       Kırklareli                                             Muğla                                                İzmir

   Turhan Tayan                                Uğur Bayraktutan

          Bursa                                                Artvin

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hasip Bey konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Hasip Kaplan konuşacak, Şırnak Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu yargı paketinde… Yani devletin, milletin çıkarlarını da McCarthy döneminde cadı avıyla korumaya çalışmışlardı, biliyorsunuz. Bu güvenlik paketini de buna eklediğiniz zaman benzer bir uygulamanın geliştiğini görürsünüz. Yine ünlü İtalyan hukukçu Beccaria’nın bir sözü var, diyor ki: “Soyut ve mesnetsiz birtakım suçlar ile insanları itham etmenin çok açık bir suistimal olduğu herkesçe bilinmekle beraber dünyanın birçok ülkesinde gücünü ve meşruiyetini kaybetmiş hükûmetler bu yöntemi sıklıkla kullanırlar.”

Bakın, biz bu kanun teklifleriyle bağlantılı teklif vermişiz. Ne demişiz: “Birtakım istihbari birimlerin olması, denetlenmesi ve herkesin dinlenmesi olaylarında birtakım adımlar atalım. Ne yapalım? Uygulamada zorunluluk olunca savcılıklar dinleme kararı veriyor, onu da polise devrediyor, polis de herkesi dinliyor. Biz bunu kontrol altına alalım, kanun teklifinde de suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerini arayalım.” Bu teklifi biz vermişiz. Yani biz diyoruz ki: “Gelin sizi dinlenmekten kurtaralım.” Siz de diyorsunuz ki: “Hayır, hepinizi dinleyeceğiz kardeşim.” Kardeşim, siz değil miydiniz 17 Aralıkta dinlenmekten şikâyet eden? Siz değil miydiniz telefon kayıtlarının kamuoyuna yansıtılmasından şikâyet eden? Dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı değil miydi “Kriptolu telefonum da dinleniyor.” diyen? Ya, sizin için teklif veriyoruz kardeşim, siz tersini yapıyorsunuz, hakikaten size şaşıyorum.

Bakın, yine, kanun teklifi vermişiz. Şimdi, siz zannediyorsunuz ki siyasi iktidar olunca, sandıktan çıkınca meşruiyet kazanıyorsunuz. Hayır, meşru olabilmeniz için hukuka uymanız lazım, hukukun da evrensel ilkeleri vardır; mesela adil yargılanma hakkı, mesela bağımsız mahkeme, mesela tarafsız mahkeme, mesela iddia ve savunmanın eşitliği, mesela silahların eşitliği, mesela tarafı olduğunuz Strasbourg Mahkemesi.

Ya, kardeşim, demişiz ki size: Sizin özel yetkili mahkemeleriniz ve savcılarınız… Siz şimdi müştekisiniz ya, mahkemelik oldunuz ya bu savcıların birçoğuyla, hatta polislerin çoğuyla, hatta bunları değiştirmek için de bir güvenlik paketi getirip binlerce polisin de yerini değiştireceksiniz ya, biz teklif verdik, bakın gerekçemize, diyoruz ki: “Adil yargılanma hakkı silahların eşitliğini zorunlu kılmaktadır. AİHM’e göre genel ve geniş kapsamlı bir kavram olan hakkaniyetin ilk önemli gereği, taraflar arasında silahların eşitliği, diğer bir deyimle mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından tam bir eşitlik.” Yani savcı ile avukat arasında, iddia ile savunma arasında eşitliği kuracaksınız ki adil yargılama olsun. Şimdi, sözleşmenin 6/3-b bendinde sanığın bilgilendirilme hakkı var mı? Var. İsnadı bilme hakkı var mı? Var. Buna karşı savunma hakkı var mı? Var. Biz kanun teklifi vermişiz arkadaşlar, demişiz ki: Bakın, bu özel yetkili mahkemelerde kanıtları, CD’leri, DVD’leri, elektronik postaları, ortamları, flash diskleri, bütün delilleri vermiyorlar, avukatlar buna erişsin, görev yapsınlar. Siz diyorsunuz: “Hayır kardeşim, hiçbir şeye erişmesinler, dosya evrakını da incelemesinler.” Siz biliyor musunuz Menderes yargılandığı zaman da 1960’ta Yassıada’da kendi dosyasının evraklarını avukatları inceleyemiyordu ve orada “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.” demişti bir tane hâkim. Gün gelir sizi tıkan kuvvet de böyle bir şey isteyebilir bu çıkardığınız kanuna istinaden. Biz size doğru yolu gösteriyoruz, siz tersine gidiyorsunuz. Burada tarih sizi affetmez, ben açık söyleyeyim. Halkımız da bu yanlışınızla sizi affetmez, yanlış yapıyorsunuz.

Ben bunu çok uyaracağım daha, kolay gelsin size. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 8’inci madde hakkındaki önergemizi savunmak üzere huzurlarınızdayım, saygılar sunuyorum.

Öncelikle, çerçeve 7’nci maddenin çekilmesinden dolayı adalet duygusu adına ben gruplara teşekkür etmek istiyorum. Herhangi bir meslek taassubu değil, adil olmak, fırsat eşitliğini egemen kılmak, olması gereken sağlandı. Çok teşekkür ediyorum, tekrar aklıselim yerine geldi, herkese teşekkürler.

Ancak, avukatların tabii sorunları yalnızca o idari yargıdaki özel düzenlemenin kalkmasıyla geçmiş değil. Hepiniz biliyorsunuz ki Havana Sözleşmesi’ni imzalayan Türkiye, serbest dolaşım hakkı bulunan avukatlara yeşil pasaport konusunda ayak diremektedir ve avukatlar Havana Sözleşmesi gereği meslek ifasını gerçekleştirememektedirler. Dışişleri Bakanlığının kaygıları bence bundan sonra gelmek zorundadır.

Yine, bu teklifte var, silah edinmesi konusunda hâkim ve savcılara tanınan imkânlar avukatlara tanınmamaktadır. Oysaki saldırının asıl muhatabı her zaman için savunmanlardır, hep vefatlar, hep şehitler avukatlardan verilmektedir. Bu hakkı avukatlara vermemeyi de anlamak da mümkün değildir. Kamu avukatlarının zaten durumu içler acısıdır. Bu bir türlü gündeme gelmemektedir, konuşulmamaktadır.

Önceki 7’nci maddeyle bağlantılı, bu Meclisin bir hatası vardır. 2007 yılında 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu düzenlenirken, arkadaşlar, hatırlayınız, idari yargıya yüzde 20 oranında bir kontenjan verilmişti. 2802 sayılı Yasa’nın 8’inci maddesinde bu yüzde 20 kontenjanın -her ne kadar Sayın Bakan dün farklı şeyler söylese de- tümüyle kaldırılması lazım.

Hâkimlik farklı bir şeydir; avukat, hâkim, savcı için önce hukuk fakültesi bitirme zorunluluğu vardır. Arkadaşlar, bu kontenjandan idari yargıya gelen hâkimlerin hangi okullardan geldiğini ben size sayayım: Çalışma ekonomisi, ekonometri; açık öğretim fakültesi bunlar arkadaşlar. Şu anda idari yargıda -açık öğretim fakültesinden- ekonometri, finansal ekonomi, iktisat, işletme enformatiği, maliye, pazarlama, siyaset bilimi, dış ticaret gibi konularda okumuş açık öğretim mezunu insanlar hâkimlik yapmaktadır; bu hakikaten bir ironi, bu insanlar hâkim. Az kalsın, bu insanlara az önce bir de stajsız avukatlık hakkı verecektiniz; bu kabul edilemez.

8’inci maddeye gelince, arkadaşlar, bakın, rakamların duygusu yoktur, rakamlar aslında en yalın gerçeği ortaya koyar. Yalnızca rakamlara bakın, 2007 ve öncesinde, arkadaşlar, Yargıtayda 32 daire vardı, 250 üye vardı. Sayın İyimaya iyi hatırlar -o zamanlar Bakan farklıydı ama Sayın Bakanımız değildi- 250 üyeyi 150’ye, 32 daireyi 20 daireye indiren bir Hükûmet tasarısı vardı. Tasarı aslında kendi içinde mantıklıydı, niye? İstinaflar, bölge istinaflar geliyordu; temyiz hakikaten Fransa anlamındaki bir içtihat mahkemesi olacaktı, doğru mantıktı. O zaman belki taktik hata istinafların engellenmesiydi, belki o taktik hataydı ama ne oldu arkadaşlar? 250 olan Yargıtay üyesi 387’ye, şimdi de 515’e çıkıyor. 20 olarak planlanan 32 Yargıtay dairesi 38’e çıktı, şimdi 46 daireye çıkıyor; matematikti bu, rakamlardır. Danıştaya baktığınızda, 13 daireydi, 15 daireye çıkarttınız, şimdi 17 daireye çıkıyor. İdari yargıda, Danıştayda 95 hâkim, savcı vardı, 95’i 156’ya çıkarttınız, şimdi de 195 üyeye çıkartıyorsunuz ve “İstinafları uygulamaya koyacağız.” diyoruz.

Evet, önünüzde bir sorun var, bu sorunu aşmak için müteaddit kereler farklı formüller denediniz ama hiçbir formül tutmadı, yine tutmayacak. Kafanızdaki ilk formül çokluk içerisinde azlığı yenmek, bu aslında doğal denklemdir. Anlaşılan yeni formülünüz de yüksek yargıdaki görev süresini sınırlamak yani Yargıtay ve Danıştay üyeliklerini sınırlamak, bir süre sınırı koymak… (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Ercoşkun (Bolu) ve arkadaşları

“MADDE 8- 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasına (d) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiş; ikinci fıkrasında yer alan “yirmi” ibaresi “onyedi” şeklinde değiştirilmiştir.

e) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel Kurulun takdirlerine arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kabul ediyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği görevini yapanların da Danıştay üyesi seçilebilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önerge teklifin 8’inci maddesini yeniden düzenlemekte ve Konya Milletvekili Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin de içeriğini kapsamaktadır. Bu nedenle, Sayın Bal ve arkadaşlarının önergesini işlemden kaldırıyorum.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddede üç adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

Sırrı Süreyya Önder                                Erol Dora

        İstanbul                                             Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan             Kırklareli                    Zonguldak                                            Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                İsa Gök                                                                               Uşak                       Mersin

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir. Okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 9. Maddesinin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                   Kemalettin Yılmaz                            Cemalettin Şimşek

         Konya                                        Afyonkarahisar                                      Samsun

  Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu                             S. Nevzat Korkmaz

          Konya                                              Kayseri                                              Isparta

     Reşat Doğru

           Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’ya aykırılık sebebiyle 9’uncu madde için vermiş olduğumuz önergeyle bu maddenin de teklif metninden çıkarılmasını istiyoruz. Anayasa’daki hukuk devleti, hâkim teminatı ve yargı bağımsızlığıyla çeliştiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle dün Adalet ve Kalkınma Partisi grup toplantısında Genel Başkan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Sayın Genel Başkanımıza yöneltmiş olduğu hususlara bir açıklık getirmek istiyorum. Başvekil Davutoğlu, Sayın Genel Başkanımızın Dersim İsyanı’nın 3,5 oy için istismar edildiği yönündeki eleştirisine “Cesaretin varsa git bunları Tunceli’de söyle.” dedi. Sayın Davutoğlu, görüldüğü kadarıyla, ülkenin Başbakanı olarak Dersim İsyanı ve elebaşları aleyhinde konuşmanın cesaret gerektirdiğine ciddi ciddi inanmış. Müflis siyasetin maalesef bozguncu bir yorumudur bu ve yüzde yüz Milliyetçi Hareket Partisi düşmanlığıdır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Maddeye gel, maddeye.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Sormak lazım: Dersim isyancılarına övgü düzmek korkaklığınızın, pısırıklığınızın eseri mi? PKK ve bebek katiliyle masaya oturmanız, onu müzakereci konumuna getirmeniz de teröristlerden ve örgütten korkunuzdan mı kaynaklanıyor? Kendinize eziyet eden, döven, çarpan iri kıyım bir zorba karşısında taşın, kovuğun arkasına saklanıp “Ben söyleyemiyorum, cesaretin varsa sen söyle, Tunceli’de söyle.” demekten ne farkı var? Çocukça ve maalesef çapsız bir söylem. Sayın Başvekil, korkarak, saklanarak yalçın kayalar aşılmaz. Devleti yönetmek cesaret ister, cesur yürekli olmayı gerektirir, zamanı geldiğinde anadan, yârdan, serden, mevki ve makamdan vazgeçmeyi gerektirir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hepsi var, hepsi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Tabii, bugüne kadar bulunduğunuz makama emeksiz, mihnetsiz asansörle yükseldiğiniz için…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede asansörle ya? Saygılı ol biraz ya! Biraz cümlelerine dikkat et ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - …ağababanız tarafından görevlendirildiğiniz için bunları bilmezsiniz. Devlet umurundan yoksun, gücünü yaptıklarından değil de dilinden alan bir adamsınız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kimse bir yere getirmedi onu, biz seçtik.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Sayın Başvekil, senin yönettiğin ülkede farklı görüşlerin ifadesi cesaret gerektiriyorsa bu kimin acizliği, kimin basiretsizliğidir? Devletin gücünün, hukukun, ifade hürriyetinin oluşmadığı yerler olduğunu itiraf ederken ben de soruyorum: Sayın Davutoğlu, siz ne iş yaparsınız, ne iş yaparsınız?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başbakanlık yapıyor.

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Ne biçim konuşuyorsun sen ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Herkesin ağzına bir parmak bal çalmak değildir devlet adamlığı, hakikati her yerde korkmadan ifade edebilmektir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Evet.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bizi cesaret sınavına davet etmek senin kalibreni aşar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Biz devlet için, millet için, ay yıldızlı al bayrak için canından vazgeçmiş ülkücüleriz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Oo!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bunu dün de yaptık, gerektiğinde bugün de yaparız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Geç bunları, geç, geç geç…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Sizin gibi, ülkenin doğusunda ayrı, batısında ayrı, sabah ayrı, akşam ayrı konuşup siyasi literatüre dans numuneleri sunan değil, batıda her daim söylediğimiz gibi “Ne mutlu Türk’üm diyene!” düsturunu Diyarbakır’da da, Rize’de de…

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Gidebilir misin? Gidebilirsen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –…Şırnak’ta da, Isparta’da da, Van’da da meydanlarda söyleyen efeleriz, seğmenleriz, Türk milliyetçileriyiz.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Hadi canım, Hakkâri’ye kaç kere gittin, Şırnak’a kaç kere gittin?

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Boş bir zamanında nasıl yürekli olunur, Sayın Başvekil, gelin, size öğretelim. Bizim için tek bir doğru vardır ve bu doğruyu vücudumuzun hiçbir uzvu oynamadan, her yönde korkusuzca söyleriz. Sizin gibi PKK sever, Öcalan hayranlarının yüzüne “Bebek katili Apo” diye her zaman haykırmıyor muyuz? Sizin gibi küçük hesap yaptığımızı hiç gördünüz mü?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Allah Allah Allah!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Senin ağababaların da Sivas’tan öte diye Misakımillî sınırları içerisinde sınır çizmeye kalkıyorlardı, “Öteye geçemezsiniz.” diyorlardı.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Doğru.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Geçtiniz mi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Yönettikleri ülkenin bir bölümüne sözlerinin geçmediğinin acziyetini ifade ediyorlardı.

Bu söylediklerinizi inşallah bir kere daha düşünür, soğukkanlılıkla milletten özür dilersiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ahmet Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başbakanımızla ilgili, hatip, çok ileri geri sözler ifade etti. Ben sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerindeki konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Niye sormuyorsunuz ne dedi diye?

BAŞKAN – Müsaade ederseniz ben karar vereyim ona. Bir dahaki sefere size sorarım, siz ne derseniz onu yaparım, olur mu?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bize gelince “Ne dedi, ne dedi?” diyorsunuz.

BAŞKAN - Söyledi, ben duydum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Olur, olur!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne söyledi?

BAŞKAN - Bundan sonra size soracağım.

AHMET AYDIN (Devamla) – Niye zorunuza gitti arkadaşlar? Bir grup başkan vekili olarak, Grubumuza, Grup Başkanımıza o kadar sataşılacak, ondan söz almayıp neden söz alacağız?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sizin Grup Başkanı herkese sataşıyor ama.

AHMET AYDIN (Devamla) – Sizin gibi burada boş boş konuşmuyoruz, kusura bakmayın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Senin “Grup Başkanı” dediğin kişi herkese her zaman sataşıyor.

BAŞKAN – Sayın Aydın, buyurun lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Biz öyle kuru edebiyatla milliyetçilik yapmayız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ooo!

AHMET AYDIN (Devamla) – Milliyetçiliğin içini dolduracaksınız. Milliyetçilik, milletine hizmet etmekle olur. Kimin bu millete hizmet ettiğini bu millet çok iyi takdir ediyor, bugüne kadar gidilen bütün seçimlerde de bunu gösterdi.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Siz milliyetçiliği ayaklar altına aldınız be!

AHMET AYDIN (Devamla) – Eğer değerli arkadaşlar, orada ay yıldızlı al bayrak dalgalanıyorsa, kusura bakmayın, MHP’nin partisi o bölgede niye yok? Niye siz yoksunuz, niye yoksunuz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Nerede dalgalanıyor al bayrak? Adıyaman’da dalgalanıyor mu, Diyarbakır’da dalgalanıyor mu?

AHMET AYDIN (Devamla) – 780 bin kilometrekarenin bir parçası değil mi o bölge?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Her yerde varız, her yerde, cuma günü de oradayız.

AHMET AYDIN (Devamla) – Devriiktidarınızda o bölge olağanüstü hâllerle idare ediliyordu ve bu ülkenin bir bölgesini farklı hukuki rejime tabi tutmuştunuz. İşkenceler var mıydı Türkiye’de? Vardı. Faili meçhuller var mıydı? Vardı.

ALİM IŞIK (Kütahya) – PKK haracını senden de aldılar mı? Senden haraç aldı mı PKK?

AHMET AYDIN (Devamla) – Siz o bölgeyi kafanızda bölmüşsünüz zaten. Asıl bölücülüğü yapan sizsiniz. Biz, bu Türkiye’nin, bu ülkenin çimentosu olduk, harcı olduk. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – PKK’ya ne kadar haraç verdin bugüne kadar?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

AHMET AYDIN (Devamla) – Sizin kafanızda böldüğünüz Türkiye’yi AK PARTİ birleştiriyor, AK PARTİ kaynaştırıyor.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – 36 etnik kimliğe bölüyorsunuz ülkeyi.

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kusura bakmayın, lafla peynir gemisi yürümüyor. Siz orada nerede varsınız, orası Türkiye’nin bir parçasıysa niye yoksunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Cuma oradayız, bekleriz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Her yerde varız?

AHMET AYDIN (Devamla) – “Her yerde varız.” diyorsunuz, böyle kuru edebiyatlarla olmuyor. Kimin bu ülkeye ne verdiğini, kimin nerede ne hizmet yaptığını bu millet çok iyi takdir ediyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ak sarayı anlatsana!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ak sarayı da takdir ediyor, ak sarayı da!

AHMET AYDIN (Devamla) – Evet, Kürt sorunuyla da ilgileniyoruz, Alevilerin sorunlarıyla da ilgileniyoruz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Samimi değilsiniz, samimi değilsiniz!

AHMET AYDIN (Devamla) – …mütedeyyin insanların sorunlarıyla da ilgileniyoruz, gayrimüslimlerin sorunlarıyla da ilgileniyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaçak sarayı açıklasana bir, kaçak sarayı açıkla!

AHMET AYDIN (Devamla) – 77 milyonu bir ve beraber gören bir anlayışla idare ediyoruz Türkiye’yi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yetimin hakkını ye, gel de burada efe gibi konuş.

AHMET AYDIN (Devamla) – 7’den 70’e, doğudan batıya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Devamla) – …kuzeyden güneye ne söylersek her yerde alnımız açık bir şekilde söylemeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kaçak sarayı anlat!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Grup Başkanı Milliyetçi Hareket Partisini suçladı ve orada oraları böldüğümüzü iddia etti. Dolayısıyla, sataşmadan söz istiyorum.

Buyurun, iki dakika…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama doğru söyledi Başkanım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çok doğru söylüyor!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Çok doğru söylüyor! Kaçak sarayı anlatamıyor, efelik yapmaya kalkıyor bir de burada!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, konuşmacı konuşmasını yaparken müdahale etmeyin.

Buyurun.

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Türkiye’nin her yerinden oy alan tek parti AK PARTİ

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, kimin nereyi bölüp bölmediği meselesini bizimle burada tartışmaya yüzünüz var mı, bilmiyorum ama şu an Türkiye’de beş bölgede özerklik ilan eden bir grup var; Diyarbakır, Silvan, Cizre başta olmak üzere.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Gelseniz, görseniz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Şimdi, oralara müdahale edemeyen, kendi güvenlik güçleriyle oralara girmeyen, hatta polisleri tutuklama kararı alan PKK’lılara karşı sesi çıkmayan bir kişinin tutup da bizi bölücülükle suçlaması abesle iştigalden başka bir şey değildir. Her şeyden önce, siz o bölgelerde var olup olmadığımızı iddia ediyorsanız, eğer oraya gidemediğimizi iddia ediyorsanız kendi ayıbınızı itiraf ediyorsunuz demektir.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Siz söylüyorsunuz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Eğer o bölgeler güvenli değilse ve gidemiyorsak o zaman siz orayı güvenli hâle getirmediniz demektir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ama biz gidiyoruz.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Siz gidin, siz gidin! Geçen hafta Cizre’deydik.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, suçu başkasına atmakla kurtulamazsınız.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Hocam, siz nerede varsınız?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ama siz 5 bin kişiyle, 10 bin kişiyle Kayseri’den, Ankara’dan polis götürerek oralara gidiyorsanız herhâlde başarıya ulaşmış olarak kendinizi göremezsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Gel, beraber gidelim, gel!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ama bir tek konuda başarıya ulaşmışsınızdır: Orada ülkeyi gerçekten bölmüş olan insanlar, Hükûmet olarak ortaya çıkarsınız. Çünkü, bakın, siz ne derseniz deyin…

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Gelin, sizi misafir edelim, buyurun.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Gelin, misafirimiz olun, gelin, gelin!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Her zaman gittiğimizi biliyorsunuz ama şunu söyleyeyim.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Gelmiyorsunuz canım! Diyarbakır’a niçin gelmiyorsunuz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ama siz “Gidemiyor.” diyorsunuz, gidip gidemediğimizi de görüyorsunuz. Bırakın onları!

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ne zaman gittiniz, ne zaman?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hocam, ne zaman gittiniz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, ne zaman gittin?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Asıl, siz saray yapmakla meşgulsünüz, oradaki insanların durumuyla meşgul değilsiniz. “Tunceli’ye gidiyor mu?” diyorsunuz. İşte, cuma günü Genel Başkanımız Tunceli’dedir ve oradaki gerekli ziyaretleri de yapacak.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ahmet Bey, kaçak sarayı açıklamadan senin orada konuşma hakkın olmaz.

BAŞKAN – Hiçbir şeyi duymuyorum, Sayın Halaçoğlu’nun konuşmalarından da hiçbir şey anlamadım, şimdi sizinkinden de anlamayacağım gürültüden.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Başkan ben mi anlatamadım yoksa gürültüden mi anlamadınız?

BAŞKAN – Çünkü buradaki konuşmacılar cevap verirken hangi grup başkan vekili konuşuyorsa diğer gruptaki milletvekilleri o kadar yüksek sesle tepki gösteriyorlar ki ne burada sataşmadan dolayı cevap veren anlamlı bir sonuç çıkartıyor kendi grubu açısından ne de onu dinleyen karşıt grupta olanlar kendi düşündükleri kârı elde edebiliyorlar. O yüzden, ya bunun sonu da yok, sizi de dinleyeceğim Ahmet Bey ama bundan sonra söz vermeyeceğim.

Buyurun…

Dinlemedim sizi, bir dakika, ne içindi? Lütfen Ahmet Bey, nedenini söylemediniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım “Bölgeye 5 bin polisle gidiyorsunuz.” dedi, haksız bir ithamda bulundu böyle…

ALİM IŞIK (Kütahya) – 10 bin miydi yoksa?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “10 bin polisle gidiyorsunuz bölgeye.” diyordu, haksız bir ithamda bulundu ve sataştı. (MHP sıralarından gürültüler)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hükûmetin Bakanı burada, o cevap versin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

8.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Değerli arkadaşlar, bir dakika, rahat olun.

Öncelikle biz bölge çok güvenli, güvenlikten dolayı gidemezsiniz demedik. Bölgeyi güvenli hâle getiren AK PARTİ. (MHP sıralarından gürültüler) Siz bu politikalarınızla bölgeye gidemiyorsunuz. Demek ki biz öyle biliyorduk, bu politikalarla bölgeye gitmediğinizi biliyoruz ama demek ki siz korkuyormuşsunuz, bölgeye gitmiyormuşsunuz, onu gördük burada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, arkadaşlar, şu “kaçak”, şu “ak saray”, “kaçak saray” bir sürü laflar yaptınız. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti, büyüyen, kalkınan, gelişen bir ülke. Bu ülkenin onuruna yakışan bir sarayı kendi ülkenize, kendi Cumhurbaşkanınıza yakıştıramıyorsunuz. Bu milletin Cumhurbaşkanına yakıştıramıyorsunuz, bu haksızlık. (MHP sıralarından gürültüler)

ALİM IŞIK (Kütahya).-.Kaçak…

AHMET AYDIN (Devamla) – Şu kaçak değil, bu yapı ruhsatı.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaçak, kaçak.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yapı ruhsatı kapı gibi burada, sana göndereyim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaçak, getir bakalım, milletin parasıyla kaçak yapı.

AHMET AYDIN (Devamla) – İki: Yapı kullanma, iskân ruhsatı. Burada kaçak hiçbir şey yok, hiç kusura bakmayın. Bir başka husus…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Normal bedeli rayiç bedelinin 5 katı fazla olmazdı.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, yerel seçim sonuçlarını söylüyorum:

Mardin: CHP 0,9; MHP 0,9; AK PARTİ 29,3. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Van: CHP 0,8; MHP 0,7; AK PARTİ 41,2. (MHP sıralarından gürültüler)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – HDP’yi niye saymıyorsun?

AHMET AYDIN (Devamla) – Batman: CHP 0,8; MHP 0,5; AK PARTİ 31.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ahmet Bey, niye HDP’yi saymıyorsunuz?

AHMET AYDIN (Devamla) – Siirt: CHP 0,8; MHP 0,9; AK PARTİ yüzde 41.

Şanlıurfa: CHP 0,9; MHP 2,4; AK PARTİ 61,7.

Bitlis: 1,5 CHP; AK PARTİ 40,6.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kaçak saray 1 milyar dolar, uçak 185 milyon dolar, asgari ücret 850 lira!

AHMET AYDIN (Devamla) – Erzurum: 1,6 CHP; 29 MHP; 58,8 AK PARTİ.

Adıyaman’a gelince, zaten Adıyaman yüzde 70 AK PARTİ, sizin varlığınız, esameniz bile orada okunmuyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz kendinizi “check” edin.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ahmet Aydın, kaçak saray 1 milyar dolar, asgari ücret 850 lira, onu da söylesene!

AHMET AYDIN (Devamla) – O bölgede niye yoksunuz, bu millet size niye oy vermiyor? Siz kendi kendinize bakın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaçak sarayın kaç para olduğunu niye söylemiyorsun?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

(AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Sayın milletvekilleri, lütfen, bir dakika.

Sayın milletvekilleri, ben bu Mecliste göreve başladığımdan bu yana...

Beş dakika ara veriyorum.

                                                                                Kapanma Saati: 21.11

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı 3 Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi teklifin 9’uncu maddesi üzerinde Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı ve Anayasa’ya aykırılık önergesi olan Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.19

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerindeki Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, grup başkanlarının grup toplantılarında yaptığı konuşmalarının Genel Kurulda polemik konusu yapılmaması gerektiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeleri görüşmeden şimdi size bir şey söylemek istiyorum. Benim bildiğim kadarıyla, burada görev yaptığım süre içinde grup başkan vekillerinin almış olduğu bir prensip kararı, bir centilmenlik anlaşması söz konusuydu. Teyit de ettirdim arkadaşlarıma, grup başkanlarımızın özellikle grup toplantılarında yapmış olduğu konuşmalar burada polemik konusu yapılmamaktaydı. Ben bunu özellikle size hatırlatmak istedim. Elbette ki genel başkanlarınızın hepinizde ayrı ayrı tartışmasız önemli bir yeri vardır ve zedelenmesine asla izin vermezsiniz ama onlar üzerinden burada siyasi polemik yapmak da doğru değil diye düşünüyorum.

Şimdiye kadar bu yasada gayet güzel -herkes konuşarak, düşüncelerini söyleyerek- görüşmelerimize devam ettik. Bundan sonra da aynı sükûnet içinde, tabii ki düşündüklerimizi ve arzu ettiklerimizi söyleyerek, eleştirilerimizi sunarak devam ettirmenizi özellikle rica ediyorum. Yoksa bunu söylemek istemezdim ama ben burada bütün arkadaşların eleştiri sınırları içinde kalarak düşündüklerini söylemesinden yanayım ama İç Tüzük’ün de belli noktaya kadar beni bağlayacağı ve bağlamakta olduğu kurallar var. Bunları da bir kez daha size hatırlatmak isterim.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi aynı mahiyetteki diğer iki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 9’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

Sırrı Süreyya Önder                                Erol Dora

        İstanbul                                             Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

       Kırklareli                                         Zonguldak                                            Muğla

 

        İsa Gök                                  Dilek Akagün Yılmaz

         Mersin                                               Uşak

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.

Buyurun.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun teklifinin 9’uncu maddesiyle 2575 sayılı Kanun’un 11’inci maddesinin 2’nci fıkrasında yer alan “Başkanlar” ibaresinin “Başkanlık” şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir. Öncelikle Danıştayla ilgili getirilen düzenlemelerin genel mantığını kavrayabilmek için Başkanlar Kurulu ile Başkanlık Kurulu kavramlarının açıklanması gerekmektedir. Danıştay Başkanlar Kurulu, mesleğinin zirvesinde olan Danıştay Başkanı, başkan vekilleri, baş savcısı ve tüm daire başkanlarından oluşan 19 kişilik bir kuruldur. Buna karşın Başkanlık Kurulu ise Danıştay Başkanının başkanlığında 3 daire başkanı ve 3 üyeden oluşan dar bir kuruldur. Başkanlık Kurulunun yapısı dikkate alındığında teklifle getirilen bu düzenlemeyle bu kurula verilen yetkiyle her biri ayrı bir yüksek mahkeme olan Danıştay daire ve kurullarının bağımsızlığı zayıflatılmaktadır. Başkanlık Kurulunun Demokles'in kılıcı gibi üyeler üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanılmasına yol açılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifinin en önemli tarafı yargı mekanizmasındaki kadroların değiştirilmesine yönelik yürütülen bir dizi çalışmanın halkalarından birisi belki de en önemlilerinden birisi olmasıdır. Bu yasa tasarısında da yüksek yargıya ilişkin daha önce görüşülen yasa tasarılarının izlerini görmek mümkündür. Yine bu bağlamda Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararlarının etrafından dolaşıldığı ve yasalar nezdinde kadrolaşmaya imkân veren en uygun düzenlemelerin hayata geçirilmesine de tanık olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifle AK PARTİ hükûmetlerince amaçlanan iktidar ya da parti yargısının bir an önce hayata geçirilmesi hedefine uygun olarak kadrolaşmaya hız verilmesidir. Bu, bazen, zamanlaması nedeniyle, hâkim ve savcılar arasında kadrolaşma -devşirme amacı- algısı yaratan, ücret artışıyla ilgili düzenlemelerle dolaylı olarak bazen de avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçişte aranan beş yıllık mesleki tecrübe kriterinin üç yıla indirilmesi, Yargıtay tetkik hâkimlerine atama yetkisinin ilgili Yargıtay kurullarından alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna verilmesi örneklerinde olduğu gibi, doğrudan ve apaçık bir şekilde yasalaştırılmaya çalışılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, bir süre evvel Danıştay Kanunu ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda değişiklik öngören bir dizi yasa hükümleri, çeşitli yargı paketleriyle peyderpey gündeme geldi, birçok düzenleme de yasalaştı. Bilhassa idari yargının işleyişine ilişkin çeşitli kereler çalışmalar yapılmış olup, bu çalışmalarla bireyin hak arama mekanizmalarının daraltıldığını açıkça belirtmek gerekmektedir. Her ne kadar yapılan düzenlemeler genel olarak Danıştayın iş yükünün hafifletilmesine yönelik olarak ele alınsa da, bazı düzenlemelerin bireysel hak kayıplarına neden olduğu ve bu kayıpların daha da artacağı açıktır.

Teklifle, Başkanlar Kuruluna verilen bir yetkiyi ele alacak olursak, denilmektedir ki: Başkanlar Kurulu, Danıştay tetkik hâkimlerinin çalışacakları daireleri, kurulları ve görecekleri işleri belli etmek ve gerektiğinde yerlerini değiştirmek yetkisine sahip olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de AK PARTİ iktidarı, yasama organını yani Meclisi sayısal çoğunluğuna güvenerek kendi tekelinde tutmaya çalışmaktadır ve yasama sürecini baskı altında tutmaktadır. Yasa yapma ile yasayı uygulama gücünün aynı organda olması hâlinde ise özgürlüğün olmayacağı açıktır. Yargı yetkisi ile yasa yapma yetkisinin aynı organ tarafından kullanılması durumunda özgürlükten ise bahsedilemez. Yasama,yürütme ve yargı erklerinin aynı kişi ya da organ tarafından kullanılması durumu ise, bildiğiniz gibi, hukuk literatüründe “despotluk” olarak değerlendirilmektedir. Unutmamamız ve her defasında altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekir ki temel hak ve özgürlüklerin temini ve iktidarın sınırlanması ancak gerçek anlamda bir yargı bağımsızlığından geçmesiyle mümkün olabileceğini belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Diğer önerge üzerinde Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 9’uncu maddesine yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 9’uncu maddesi aslında yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkelerini derinden etkileyen, yargısal faaliyeti, özellikle Danıştayın yargısal faaliyetini biçimlendiren son derece önemli bir düzenlemeyi içermektedir. Az önceki konuşmacının da ifade ettiği gibi, teklifin 9’uncu maddesiyle Danıştayın Başkanlar Kuruluna  ait olan pek çok yetki maalesef Başkanlık Kuruluna verilmektedir. Bu 9’uncu maddede tetkik hâkimlerinin görev yerlerinin belirlenmesi yetkisi olmakla birlikte, teklifin 9’uncu maddesinden sonra devam eden diğer maddelerinde Danıştay üyelerinin, dairelerin belirlenmesi, daireler arasındaki iş bölümü planının yapılması yetkileri de, bu çok önemli yetkiler de maalesef Başkanlar Kurulundan alınarak Başkanlık Kuruluna devredilmektedir.

Yine az önceki konuşmacının ifade ettiği, bu değişiklik niçin yapılmaktadır? Bu değişiklik, tasarının genel gerekçesinde ifade ettiği gibi, Danıştayın iş yükünü azaltmak, davaların makul sürede sonlandırılmasını amaçlamak, davalar makul sürede sonuçlanmadığı için Türk yargısının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde sarsılan itibarını geri getirmek amacıyla mı gerçekleştirilmektedir yoksa, bu görünen amaçların arkasında, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, bundan önceki yargı paketlerinde olduğu gibi, başka hedeflere, başka amaçlara, hukuk devletiyle örtüşmeyen amaçlara yelken mi açmaktadır?

Değerli arkadaşlar, maalesef burada yargının iş yükünü azaltmak, Danıştaydaki biriken dava sayısını azaltmak amacından daha çok, yargıyı ele geçirme, yargıyı yürütmenin kontrolü altına alma hedefi çok açık bir şekilde görülmekte, çok net bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Başkanlar Kurulu ile Başkanlık Kuruluna baktığımızda, “Başkanlık Kurulu” kavramı Danıştay mevzuatına maalesef olağanüstü bir yöntemle, genel  bir yetki yasası çerçevesinde çıkartılan kanun hükmünde kararnameyle girmiştir. Olağanüstü bir yöntemle Danıştay mevzuatına sokulan bu Başkanlık Kuruluna yine olağanüstü kanun hükmünde kararnamede  Danıştay dairelerinin iş bölümünü belirleme yetkisinin yanında, Danıştay üyelerinin de görev yapacakları dairelerin belirlenmesi gibi yargısal faaliyetin özüne ilişkin geniş yetkiler verilmiştir. Ancak uygulamada Başkanlık Kuruluna bu yetkilerin verilmesinin hukuk devletiyle, anayasal düzenle bağdaşmadığı görüldüğü için kanun hükmünde kararnameyle Başkanlık Kuruluna verilen bu yetkiler daha sonra kaldırılarak yeniden Başkanlar Kuruluna devredilmiştir.

Ancak, değerli arkadaşlar, anayasal düzene aykırılık oluşturduğu için, hukuk devleti ilkeleriyle örtüşmediği için Başkanlık Kurulundan alınarak yeniden Başkanlar Kuruluna döndürülen, avdet ettirilen bu yetkiler, maalesef yeniden, ikinci kez bu düzenlemeyle Başkanlık Kuruluna verilmektedir.

Değerli arkadaşlar, Başkanlık Kurulu 7 üyeden oluşuyor. Danıştay Başkanının iradesi doğrultusunda karar verdiği, yürütmenin kontrolü altına girdiği şüpheden, uzak bir kurul olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi siz 19 üyeden oluşan bir kuruldan Danıştayın üyelerinin görev yapacakları dairelerin belirleme yetkisinin alınarak, yine Danıştay dairelerinin iş bölümü tasarısının hazırlanma yetkisinin alınarak, 19 kişilik kuruldan alınarak sadece 7 kişilik, 3 daire başkanı, 3 üye ve Danıştay Başkanından oluşan ve yürütmenin etki ve kontrolü altında bir kurula devredilmesiyle acaba bu teklifte ifade ettiğiniz hedef ve amaçları nasıl bağdaştırıyorsunuz? Yani bu teklifin yargıdaki, Danıştaydaki iş yükünün azaltılmasıyla, davaların makul süreçte sonuçlanmasıyla arasında nasıl bir bağlantı görüyorsunuz? Ben Adalet Bakanına şahsen bu soruyu sormak istiyorum. Tabii ki böyle bir hedef ve amaç maalesef yok. Hedef, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmak. Danıştayı yürütmenin kontrolü altına sokarak Başkanlık Kurulunu hem dairelerin üzerinde hem dairelerde görev yapan üyelerin üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanma amacı içerisinde olduğunuzu çok açık ve net olarak görüyoruz. Bu düzenleme açıkça Anayasa’ya aykırıdır, tasarı metninden çıkartılmasını arz ve talep ediyoruz.

Son sözüm de Ahmet Aydın’a. Sayın Ahmet Aydın az önce, kaçak sarayla ilgili olarak  “Bu sarayı -Türkiye gelişiyor- Sayın Cumhurbaşkanına layık görmüyor musunuz?” dedi. Ben de Sayın Ahmet Aydın’a şunu söylemek istiyorum: Milyonlarca insanımızın açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşama tutunmaya çalıştığı, 300 bini aşkın öğretmenin atama beklediği, çalışanların yüzde 56’sını aşkın bir bölümünün asgari ücrete talim ettiği, sabah evinden çıkan gençlerimizin artık, iş bulma umudunu kaybederek evine döndüğü bir ülkede devletin, halkın 1,5 katrilyon lira parasının böylesine bir binaya yatırılmasını siz nasıl uygun görüyorsunuz, kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz? Ben şahsen bunu merak ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, yoklama talebinde bulunmuştuk.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Bu tarafa bakmadınız Başkan.

BAŞKAN – Görmedim, çok özür dilerim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Bu tarafa bakmadınız; kalkmıştı Sayın Gök.

BAŞKAN – Şimdi şu maddede…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, bir defa olsun bakmadınız ve bir Sayın Grup Başkan Vekili ayaktayken devam ettiniz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama buraya bakmadınız Sayın Başkan, o tarafa baktınız. Lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Şimdi, oylamayı yaptım.

FARUK BAL (Konya) – Hayır, oylamadan önce ayağa kalktı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bekliyorum.

BAŞKAN – Şimdi, bunu ben görmedim, arkadaşlarım da uyarmadı. Sayın Gök, tekrar mı yapalım oylamayı?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Buraya bakmıyorsunuz.

BAŞKAN – Yapmadılar uyarıyı… Tekrar mı yapalım?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Olmaz Sayın Başkan, yani herkesin gözü önünde kalktı Grup Başkan Vekili.

BAŞKAN – Sayın Akagün Yılmaz, sizinle değil Sayın Gök’le konuşuyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, belki siz de yoruldunuz tabii ama ben nezaketle kalktım,  elimi de kaldırarak yoklama talebimi ilettim. Siz tabii, dikkat etmediniz ya da duymadınız ama ben zamanından önce kalkmış ve bekliyordum. Dolayısıyla bir müktesep hakkımız var yani ben takdir edersiniz ki…

BAŞKAN – Peki, oylamayı nasıl tekrar edebileceğiz, yapacağız?

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani durum bu şekilde oldu ve siz de “Oyladım” dediniz.

BAŞKAN – Gerçekten görmedim, kâtip üyeler ve görevliler de bana bunu söylemediler; yoksa niye kastım olacak ki? Daha önümüzde bir yığın madde var.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, o zaman şunu rica edeyim sizden: Eğer böyle bir mazereti bildiriyorsanız bir dahaki oylamalarda rica ediyorum, lütfen gruplara bakarak…

BAŞKAN – Tamam, önce size bakacağım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani istirham ediyorum bunu çünkü biz de kendimizi ifade edelim.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim anlayışınızdan dolayı.

10’uncu maddede üç adet önerge vardır, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Turgut Dibek                              Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk

       Kırklareli                                              Uşak                                             Zonguldak

        İsa Gök                                     Ömer Süha Aldan                                Ali Özgündüz

         Mersin                                               Muğla                                              İstanbul

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                               Mustafa Kalaycı

         Konya                                              Kayseri                                              Konya

Cemalettin Şimşek                          Kemalettin Yılmaz

        Samsun                                      Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüştüğümüz maddeyle Danıştayda dava dairesi sayısı 14’ten 15’e, idari daire sayısı 1’den 2’ye ve toplamda Danıştayın daire sayısı 15’ten 17’ye çıkarılmaktadır. Bu kanun teklifiyle Danıştay ve Yargıtayın yapısında ve işleyişinde değişiklik öngören düzenlemeler daha önce de tekrar tekrar değiştirilen hükümlerdir. Yine, aynı mahiyetteki bir tasarı da Genel Kurul gündeminde görüşülmeyi beklemektedir.

Ülkemizde adalet sistemi AKP iktidarının âdeta oyuncağı hâline gelmiştir. HSYK, Danıştay, Yargıtay gibi birçok kuruma yapılan müdahalelerle Anayasa çiğnenmiş, yargı bağımsızlığı ilkesi yok sayılmış, hukukun üstünlüğü ayaklar altına alınmıştır. Vatandaşlarımızın adalete olan güvenini temelden sarsan bu durum, uluslararası arenada da ülkemizin itibarını zedelemektedir.

Yargıya güvenin sağlanabilmesi için AKP iktidarı elini yargıdan çekmeli, hukuku daha fazla katletmemelidir. Kişilerin devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk düzeninde gerçekleşebilir. Yargı kararlarının alenen uygulanmadığı bir ülkede hukuk güvenliğinden, hukukun üstünlüğünden bahsedilebilir mi? Yargı kararlarını uygulamayanların haktan, hukuktan, adaletten bahsetmeye, hukukun üstünlüğünü savunmaya, demokrasiyi ağzına almaya hakkı var mıdır?

Bakınız, Karayollarında çalıştırılan taşeron işçilerin açtıkları davalar sonucu, yargı bu işçilerin işe başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel Müdürlüğü işçisi olduğuna karar vermiştir. Yargıtay da bu kararı onamıştır. Yargının kadrolu işçi olduklarına karar vermesine rağmen, dört yıldır hakları verilmeyen binlerce taşeron işçisi iki gün önce Karayolları Genel Müdürlüğü önünde yine eylem yapmıştır. Sayın  Adalet Bakanına soruyorum: Yargı kararlarını niye uygulamıyorsunuz, nerede hukukun üstünlüğü? Taşeron işçilere yaptığınız zulüm değil midir, haklarını niye vermiyorsunuz? Taşeron işçiler behemehâl ve derhâl kadroya alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yine, Seydişehir ETİ Alüminyum Tesisleri, Çeşme Limanı, Kuşadası Limanı, SEKA Balıkesir Tesisleri ve TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76 hissesinin satışının iptaliyle ilgili olarak yargı tarafından verilmiş birçok karar bulunmaktadır. Kendi bölgem içinde olduğu için söylüyorum, sadece Seydişehir ETİ Alüminyumla ilgili 15 adet yargı kararı vardır. Ancak, AKP Hükûmetince ne yürütmeyi durdurma ne iptal ne de onama kararları uygulanmış, yıllardır hiçbir şey olmamış gibi davranılarak yargı kararları, yasalar, Anayasa, dolayısıyla hukuk baştan aşağı çiğnenmiştir. Seydişehir Eti Alüminyum AŞ’yle ilgili yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi 27 Mart 2012 günlü kararıyla dönemin Başbakanı ve ÖYK üyesi 5 bakanı ile Özelleştirme İdaresi Başkanı ve Başkan Vekilini 10 bin lira tazminata mahkûm etmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24 Eylül 2013 tarihli kararıyla da onanmıştır. AKP Hükûmeti yargı kararlarını uygulamak yerine, hukuksuzluğunu ve yargı kararlarını uygulamamaktan doğan suçunu örtmek için kanunlar çıkarma yoluna gitmiştir. Özelleştirmelerle ilgili söz konusu yargı kararlarını uygulamamaya dönük gerek 2012 yılında gerekse bu yıl yapılan düzenlemeler Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. Ülkemizde bugüne kadar hiçbir iktidar bu kadar pervasız ve hukuk tanımaz bir anlayış içinde olmamıştır. AKP’nin “hukukun üstünlüğü” sözlerinin sadece slogan olduğu, esasen kendi üstünlerinin hukukunu oluşturduğu açık bir şekilde ortadadır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Nitekim Danıştay daire sayısının artırılmasının iş yükünün azaltılmasına dönük bir hamle olmadığı açıktır. İş yükünün azaltılması daha yapısal bir değişikliği gerektirdiğinden ve bu hüküm ile daire sayısının artırılmasının iş yükünün azaltılmasından çok Danıştay'ın yürütmenin yörüngesine girmesi gibi bir tehlike arz etmesinden ötürü bu hüküm tasarı metninden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, üzerinde konuştuğum madde Danıştayda dava dairelerine 1 daire ekliyor, idari daireye de yine 1 daire ekleyerek daire sayısını 17’ye çıkarıyor. Şimdi, niye bunu yapıyor? İşte, efendim, Danıştayın böyle bir talebi var mı yok mu onu bir kenara bırakıyorum, fakat, önemli olan Danıştaya bakış açısını değiştirmek değerli arkadaşlar, yargıya bakış açısını değiştirmek. Geçen gün Cumhurbaşkanı diyor ki: “Efendim, Galataport ihalesini verdik, Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi. Vatana ihanet!” Şimdi, bu bakış açısıyla yaklaşırsan Danıştayı 17 değil, 27’de yapsanız hiçbir anlamı yoktur. Sayın Bakan, siz HSYK’nın Başkanı sıfatıyla niçin bu konuda bir açıklama yapmıyorsunuz, niçin demiyorsunuz ki “Sayın Cumhurbaşkanı, Türk yargısını nasıl vatan ihanetle itham edersiniz?” Böyle bir sorumsuzluk olur mu? Cumhurbaşkanının görevi devletin organları arasındaki uyumu sağlamaktır, eş güdümü sağlamaktır, bir organı hedef almak değildir. Niye Danıştay Galataport’ta yürütmeyi durdurma ve iptal kararı verdi? O tarihte Galataport ihalesini sizin, şu anda Cumhurbaşkanı olan kişinin yardımcısı, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’e bağlı Yüksek Planlama Kurulu da onaylamamıştı zaten. O zaman bunu size sormazlar mı: Sizin Başbakan Yardımcınız da mı vatana ihanet ediyordu? Kime verilmişti o ihale? İsrailli Ofer Grubuna. İyi ki verilmemiş, iyi ki Danıştay iptal etmiş. Ne olacaktı? Bu kişi aldığı paraları götürüp kendi ülkesinde bugün, Mescidi Aksa’yı kirleten İsrail askerlerinin postalının parası olacaktı o para. Selamlıyorum o Danıştay üyelerini, vatansever üyeleri selamlıyorum, iyi ki iptal etmişlerdir. Şimdi, böyle bir kararı veren insanları siz vatan hainliğiyle itham ettikten sonra, “Efendim bunu yaptım onu yaptım.” bunların hepsi palavradır.

Bir başka şey değerli arkadaşlar, yargı kararları uygulanmayan bir ülke, hukuktan kopan bir ülke artık meşruiyetini yitirir. Yani, yine, zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı, efendim, İstanbul'un silüetini bozan, Sultanahmet’in silüetini  bozan Onaltı Dokuz kuleleriyle ilgili olarak “Arkadaşımdır, söyledim tıraşlasın, tıraşlamadı, konuşmuyorum.” Böyle bir şey olur mu? Yani, İstanbul kimsenin babasının malı değil. İstanbul bizim bile değil, İstanbul bütün insanlığın şehridir. Kimin ne haddine, kimin ne hakkına yani o silüeti, o görüntüyü bozmak? Birileri rant elde edecek diye, milyon dolarlara daire satacak diye İstanbul’a yazık ediyorsunuz, tarihe yazık ediyorsunuz, kültüre yazık ediyorsunuz, bunu demek istiyorum. Mahkeme kararları uygulanmadığı zaman bir anlamı yok bu çalışmaların arkadaşlar, bakış açısını değiştireceksiniz. Hukuk devletinde mahkemeler ancak kişilerin, organların, yürütmenin, idarenin eylemlerini ancak hukuk içinde denetler, gereğini yapar, herkes de buna uyar. İşine geldiği zaman onaylayacaksın, işine gelmediği zaman vatan hainliğiyle suçlayacaksın. Böyle bir bakış açısıyla olmaz. Kime göre o zaman yani size göre mi doğru? Böyle bir anlayış olur mu?

Yine, Meclisin gündeminde olan, sizin eski bakanlarınızla, şu anda şüpheli konumda olan 4 bakanla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonunun çalışmalarına Komisyon Başkanının talebi üzerine yayın yasağı getirildi. Arkadaşlar, neyi gizlemeye çalışıyorsunuz? Yani, efendim, Bakanınız Çağlayan Muş Malazgirt’te, memleketinde okul açarken orada bir konuşma yapıyor -Hani, Rıza Sarraf’ın da uçağıyla gidiyorlar ya diğer bakanlarınızla birlikte- diyor ki: “Bazı insanların amel defterini Allah hep açık tutar, öldükten sonra da açık tutar. İşte, ben de bu hayır işini yaptım. Şükür ki Allah bana bunu nasip etti, amel defterimiz açık kalacaktır.” Anlaşılıyor ki şimdi Zafer Çağlayan’ın amel defterini Rıza Sarraf açık tutuyormuş çünkü o okulun parasını da Rıza Sarraf ödemiş. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bunların bilinmesini istemiyorsunuz, milletten gizliyorsunuz. Olmaz arkadaşlar, bırakın, bu Meclis millet adına görev yapıyor, millet de ne yaptığınızı öğrensin. Bu şekildeki anlayışla, bu şekildeki yaklaşımla ancak siz de bu hırsızlığa, yolsuzluğa bulaşan kişilerin suçuna ortak olursunuz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoklama istiyoruz…

BAŞKAN – Şimdi yoklama mı istiyorsunuz, karar yeter sayısı mı?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Ama yoklama istiyorsanız o zaman usulüne göre yapalım. Bu talebi 20 kişi aynı anda ayağa kalkarak yerine getirelim, İç Tüzük madde 57/2.

III.-YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz tamam derseniz biz ayağa kalkarız.

BAŞKAN – Sayın Gök, Sayın Yılmaz…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – “Aynı anda” demiyor İç Tüzük.

BAŞKAN – 20 kişinin ayağa kalkması lazım “Yoklama” denildiği zaman. O zaman usulüne uygun yapacağız bu işleri.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, “Aynı anda” demiyor.

BAŞKAN – Tartışmayalım, İç Tüzük’le ilgili maddeyi söyledim. İsterseniz açıp okuyabilirsiniz.

…Köktürk, Dibek, Acar, Tanal, Özgündüz, Havutça, Özcan, Cihaner, Kart, Moroğlu, Şeker, Haberal, Aygün…

Herkesi yazdıracağım, ayağa kalkan herkesi yazacağım.

…Topbaş, Akar, Gümüş, Özgümüş, Kulkuloğlu, Köse, Bayraktutan, Gök.

Kalkan herkesi söyleyeceğim.

Yoklama için…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir de on dakika verin efendim (!)

BAŞKAN – …iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

Kırdım sizi, iki dakika verdim Sayın Akar.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN –  Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655)(Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci maddede üç adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Turgut Dibek                              Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk

       Kırklareli                                              Uşak                                             Zonguldak

Ömer Süha Aldan                                     İsa Gök

         Muğla                                               Mersin

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 11. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

       Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı                              Kemalettin Yılmaz

        Kütahya                                             Konya                                        Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce 7’nci madde çerçevesinde değerlendirdiğimiz bu 11’inci madde de aslında Anayasa’ya aykırıdır. Çünkü Anayasa’nın hukuk devleti, hâkim teminatı ve yargının bağımsızlığı ve tarafsızlık ilkelerine aykırıdır.

Her şeyden önce şunu ifade edeyim: Bir kurumu ayakta tutmak istiyorsanız o kuruma, o kurumun işlevleriyle ilgili ehil insanların atanması gerekir. Biliyorsunuz ki bununla ilgili tarihte çok büyük hatalar işlendiği gözlenmektedir. En basiti, hepinizin çok yakından bildiği, Yeniçeri teşkilatının bozulma sebeplerinin başında gelen III. Mehmet’in oğlunun sünnet düğünü sırasında hokkabazların Yeniçeri teşkilatına alınmasıyla ilgilidir.

Şimdi, siz buradan öyle bir maddeyi, fıkrayı kaldırıyorsunuz ki, diyorsunuz ki: “Danıştay Dava Dairelerinde görev yapacak üyelerin yükseköğrenimlerini, Hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yer veren Siyasal Bilimler, İdari Bilimler, İktisat ve Maliye alanlarında yapmış olmaları gerekir.” Siz bunu kaldırıyorsunuz. Yani bir hukuk kurumuna tutup hukukla hiç alakası olmayan kişileri atama imkânı veriyorsunuz.

Burada ne yapmak istediğiniz aşağı yukarı belli. Yani bizim tespit ettiğimiz, en yüksek makamdaki bir şahsın bir yakınının bir şekilde değişik dairelerde de görevlendirilmesi imkânı vereceksiniz. Bunun ne olduğunu biz iyi biliyoruz.

Diğer taraftan, Başkanlık Kuruluna bu yetkileri vererek, aslında paralel yapıyla mücadele edeceğiz derken, istediğiniz kişilere ancak bu kurul içerisinde, Başkanlık Kurulu içerisinde yer vermek suretiyle bir karara varacaksınız ama bu neyi getirecek? Aslında, Danıştayın güvenilirliğini ortadan kaldıracaktır.

Diğer taraftan, biraz önce söylediğim, eğer siz buraya rastgele, oradan buradan devşirme insanları veya siyasi tercihleri sebebiyle buraya insanları getirecek olursanız, Danıştayın da hüviyetini ortadan kaldırırsınız. Zaten, aslında hep yaptığınız, hukuk sistemlerine siyaseti alet etmek ve bir şekilde hukuku ayaklar altına almaktır. Bu, bir ülkenin de ayakta kalmasını ortadan kaldıran en önemli husustur.

Size demin söylemiştim, siz de itiraz ediyordunuz. Yani güneydoğuda güvenliğin olmadığını İçişleri Bakanınız kendi ağzından Afyon’da söylemedi mi? Söyledi. Şimdi, beş ayrı bölgede özerklik ilan edildi mi? Edildi. Hendekler kazıldı mı? Kazıldı. “Güvenlik güçleri kendi üniformalarıyla çıkmasın.” diye talimat verildi mi? Verildi. Daha dün Diyarbakır’dan 10 kişi kaçırıldı mı? Kaçırıldı. Silahlı güçler haraç topluyor mu? Topluyor. Mahkeme kurdular mı? Kurdular. Peki, aynı şekilde, kimlik kontrolü yapıyorlar mı? Yapıyorlar. Aksini iddia edemezsiniz, polislerin bile kimlik kontrolünü yapıyorlar. Yani Allah aşkına, siz diyorsunuz ki: “Güvenlik var, her şey güllük gülistanlık, gidin…”  O zaman yiğitseniz siz de gidin, o kadar polisi toplamadan da gidin göreyim. Yapamazsınız.

Kayseri’den giden polislerden iki seferinde meydana gelen kazalarda 5 kişi hayatını kaybetti, 5 polisimiz şehit oldu. Malatya’dan aynı şekilde oldu. Kaç yerden oldu. Niye gitti oraya kadar polisler? Oradaki polisler yetmiyor muydu?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yapma yahu!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Kiminle alay etmeye çalışıyorsunuz? Bırakın Allah aşkına, orada güvenliğin olmadığını siz de bal gibi biliyorsunuz ama PKK terör örgütüyle seçim sebebiyle size yapılan her türlü baskıyı kabul ediyorsunuz ve ondan sonra, bunları yarın göreceksiniz, hepimiz göreceğiz ve bunun vebali altında kalacaksınız. Ama inancınız olsun ki yaptığınız, bugünkü verdiğiniz tavizler yarın Türkiye'nin başına büyük  bir dert açacaktır ama o dert aynı şekilde sizin başınızda da patlayacaktır, bundan hiç şüpheniz olmasın. Dolayısıyla, bu gibi konularda “Ben Hükûmetimi savunacağım.” adı altında, devleti savunmak yerine bunları savunursanız bunun altından kalkamazsınız.

Bir askerî birliğin içinden bayrağı indiren kişiler olabiliyorsa, onu ayaklar altına alabiliyorlarsa siz şunu bunu söyleyemezsiniz. Daha 6-7 Ekimde 49 vatandaşımız katledildi mi? Edildi. Niye engelleyemediniz? Niye 1.113 binanın yakılmasını engelleyemediniz?

FARUK BAL (Konya) – Öcalan’dan rica ettiler, Öcalan’dan!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Niye 1.177 aracın yakılmasını engelleyemediniz? Ondan sonra da âdeta gittiniz, Bakanınız aracılığıyla yalvardınız, “Bir daha bu olayları çıkarmayın.” diye 1 Kasım itibarıyla. Bugün de aynı şeyi yapıyorsunuz. Vereceğiniz tavizler hiç şüpheniz olmasın ki yarın size dönecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Turgut Dibek (Kırklareli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Zira tasarıda yer alan bu hüküm Danıştay daire ve kurullarının zayıflatılmasına ve bağımsızlıklarına gölge düşürülmesine elverişli nitelikte bir düzenlemedir. Yürütmenin yargı üzerindeki hegemonyasının kırılması "Hukuk Devleti" olmanın ve adalete duyulan güvenin birincil koşulu olup bu bahisle bu düzenlemenin yasalaşması önlenmelidir.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Değerli arkadaşlar, 11’inci madde üzerindeki önergemizle ilgili olarak söz aldım. Sizleri öncelikle saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, bu düzenlemeler, Sayın Bakanın, sizlerin söylediği, işte, arkadaşlarımızın da ısrarla vurguladığı “Dosyaların çok yoğun olması nedeniyle yeni üyelere ihtiyaç var. İşte, Danıştayda çok sayıda dosya bekliyor, binlerce dosya bekliyor, davalar uzuyor ve vatandaşlarımız mağdur oluyor.” gerekçelerini ortadan kaldıran, onları bertaraf eden, onların gerçek olmadığını ortaya koyan düzenlemeler. Çünkü öyle olsa bunlarla zaten, arkadaşlar, ilgilenmemeniz gerekir.

Şimdi, Danıştay -ben burada dün akşam da söyledim- Türkiye’nin en önemli kurumlarından biri, anayasal kurum, Yargıtay da öyle, ikisi de öyle, yüz elli yıllık geçmişleri var. Böyle kurumların yapılarıyla oynamak, onların tüm DNA’larını değiştirmek, işte, onların o yapılarıyla hele hele son üç yıla, dört yıla bakarsak -birazdan hatırlatacağım- o kadar fazla oynamışsınız ki, bunları dosya sayılarıyla, efendim, işte, “Danıştayda yeni üyelere ihtiyaç var.” gerekçeleriyle açıklamak mümkün değil, tabii olayın ardında başka bir şey var.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu Başkanlık ve Başkanlar Kurulu olayı Danıştayın içerisindeki önemli kurumlar. Danıştay Başkanlığı, Genel Sekreterlik, Başkanlık Kurulu, Başkanlar Kurulu. Bu kurulları son üç yıl içerisinde, özellikle referandumdan sonra, o oluşan HSYK yapısıyla, yani bir önceki HSYK yapısından bahsediyorum, o koalisyondan, yani bugün darbe yapıldığını iddia ettiğiniz o kişilerle beraber koalisyon hâlinde oluşturduğunuz o yapıdan sonra bu, Danıştay içerisindeki Başkanlık, Başkanlar Kuruluyla ilgili o zaman da operasyonlar yapılmıştı. Amaç neydi? Bugünün aynısıydı. Yani Danıştayın… Ben çok iyi hatırlıyorum, bugünün Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan o zaman Başbakanken Danıştayla ilgili ağzından çıkan cümleleri, “Danıştay bizi çıldırtıyordu.” demişti, hatırlıyorum, “Danıştay ideolojik kararlar veriyor.” demişti -daha önceki tarihlerden bahsediyorum- ve o açıklamaları AKP Grubu adli yılın açılışıyla ilgili törenlerde olduğu gibi, yani oradaki maddeyi kaldırır gibi hemen emir telakki etmişti arkadaşlar. “Ya, bu Danıştay çıldırtıyorsa bizi, efendim, işte, Danıştayın verdiği kararlar bizim istediğimiz gibi değilse ne yapalım? Şunu yapalım: Danıştayın yapısıyla, DNA’larıyla oynayalım ve yapısını değiştirelim.” demiştiniz. Hatta, arkadaşlarımız, Bakanlıktakiler öyle işler yapmışlardı ki, tam, böyle, seçimleri 2011 yılının Haziran ayında yaptık, Meclis tatildeydi. Bu ağustos ayında bir 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarmıştı Hükûmet. O kararnamenin bir 10’uncu maddesi vardı. Şimdi, o maddede, değerli arkadaşlar, Danıştaydaki yapı “Başkanlık Kurulu”ydu zaten. Yani Danıştayda, o Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılmadan evvel zaten bu görevlerin hepsi Başkanlık Kuruluna aitti. Yani bu daireler içerisindeki görevlendirmeleri yapmak, dairelerin hangi davalara bakacağını, işte, bu dairelerin içerisindeki üyeler nerelere gidecek, acil durumlarda Başkan dâhil üyeleri başka yerlere görevlendirme gibi yetkiler zaten Başkanlık Kurulundaydı.

O 2011 Ağustosunda kalktınız, “Başkanlar Kurulu”nu aldınız. Yani Kanun Hükmünde Kararnameyle alındı. Niye alındı? O Başkanlık Kurulu istediğiniz yapı değildi. İşte, çıldırtan kararlar falan veren o Danıştayı değiştirmeye müsait değildi. Başkanlar Kurulu… “Ah, biz bunu -işte o gün yeni Danıştay üyeleri de seçilmişti, sayı da artmıştı, 95’ten 156’ya çıkmıştı-yeni Başkanlık Kuruluyla hallederiz.” demiştiniz. Onu Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. İptal ettikten sonra 2012’de yine “Başkanlar Kurulu” olarak kaldı ama “Başkanlık Kurulu”ydu. Şimdi, bugün ne yapıyorsunuz biliyor musunuz değerli arkadaşlar? O “Başkanlık Kurulu” tekrar geri geliyor. Yani beğenmediğiniz “Başkanlık Kurulu”, “Başkanlar Kurulu” yaptığınız kurul tekrar “Başkanlık Kurulu” olarak geriye geliyor ve buradaki tüm görevler bu Başkanlık Kuruluna verilecek.

Şimdi, bunun hangi amaçla olduğunu zaten biliyoruz. “Danıştayın içerisindeki mevcut yapıyı ancak böyle kontrol edebiliriz ya da değiştirebiliriz.” düşüncesi var. Baktım önergelere -sanıyorum 13’üncü maddede yeni bir önerge daha var- idari dava daireleri kuruluyla ilgili de yeni bir önerge geliyor.

Yani değerli arkadaşlar, Danıştay Danıştay olalı -ben hep bunu söylüyorum- böyle zulüm, böyle işkence görmemiştir. Bakın, ben içindeyim, arkadaşlarımız da içinde. Benim anlattıklarımın birçoğunu siz de anlamıyorsunuz. Başkanlık Kurulu, Başkanlar Kurulu, İdari Dava Daireleri Kurulu… Ya, böyle uğraşılır mı kurumlarla!

Şimdi, Sayın İyimaya orada yok. Gerçi buradaydı. Sayın Bakan da orada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Arkadaşlar, kanunları, normları çıkarırız ama kurumların yapısıyla böyle uğraşmayın. Bence bu son olsun, yapacaksınız belli yani bunları geçireceksiniz ama bundan sonra olmasın arkadaşlar. Zaten üç dönemlik arkadaşlar var, Sayın Bakan da üç dönem, bundan sonra da yok yani bu üç dönemi tamamlayan arkadaşlarımız, bunlar iyi anılsınlar, buradan gittikleri zaman iyi anılsınlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

12’nci maddede üç adet önerge vardır, öncelikle okutacağım önergeler aynı mahiyettedir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 12. maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

                                   Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

                                     Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

       Kırklareli                                         Zonguldak                                            Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                İsa Gök                                           Atilla Kart

          Uşak                                                Mersin                                               Konya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 12. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Kemalettin Yılmaz

         Konya                                              Kayseri                                       Afyonkarahisar

Cemalettin Şimşek                            Mustafa Kalaycı                                      Alim Işık

        Samsun                                             Konya                                              Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık konuşacak.

Buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, bu önergemiz, getirilen düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle söz konusu düzenlemenin teklif metninden çıkartılmasını amaçlamaktadır. Çünkü, mevcut 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 16’ncı maddesiyle düzenlenen İdari İşler Kurulunun yapısını değiştiren bu düzenleme, hukuka, hukuk devletine ve hâkim teminatına, yargının bağımsızlığına aykırılık teşkil etmektedir. Genel Kurulun yapacağı işi, 7 kişiden oluşan Başkanlık Kuruluna veren bu düzenlemenin kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Bu Meclisin, yasama kalitesinin neredeyse sıfıra yaklaştığı bir dönemde bir kez daha bu hatayı yapmamasını tavsiye ediyoruz ve çıkartılmasının yerinde olacağı görüşümüzü sizlerle paylaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugün bu kanun teklifinin hangi nedenlerle buraya geldiğini eminim ki iktidar partisi milletvekilleri de çok iyi biliyor. Çünkü, geçmişte yapılan, üzeri örtülmeye çalışılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının araştırılması ve soruşturulması amacıyla kurulan bir komisyonun çalışmalarının engellendiği, Komisyon Başkanının Türkiye Cumhuriyeti yargısının en başta adamıymış gibi bu konudaki haberlere yayın yasağı koyduracak kadar kendisini güçlü hissettiği bir dönemde, “Acaba önümüzdeki dönemde bu dosyalar yeniden açılırsa ne yaparız?” korkusuyla tüm yargıyı tamamen siyasallaştırmaya ve kuşatmaya yönelik düzenlemelerden oluşan bir demeti şu anda görüşüyoruz.

Biraz önce Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekili geldi buraya, milliyetçilik nutukları attı, belli yerlerde Milliyetçi Hareket Partisinin olmadığını söyledi ama kaçak sarayda milletin hakkının nasıl yendiğini ısrarlarımıza rağmen bir cümle dahi onunla ilgili konuşmadan gitti.

Bakınız değerli milletvekilleri, size şunu söylüyorum: Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı tabii ki en güzel yerlerde oturmaya en layık kişilerdir, buna hiç itirazımız yok ama hakkıyla, milletin hukukunu gözeterek, yetimin hakkını yedirmeden, yemeden yaptıysanız orada oturabilirsiniz.

Size bir iki örnek veriyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının resmî birim fiyatlarına karşılık müteahhide ödediğiniz belli işlerdeki paraları paylaşıyorum: Toprak kazma işi, birim fiyat 3,10 Türk lirası/ metreküp, müteahhide verdiğiniz para 11,2 kat daha fazla. Küskülük kazma işi, birim fiyat 4,55 TL/ metreküp, müteahhide verdiğiniz para 9,5 kat fazla. Elle kum, çakıl serme işi 3,49 TL/ metreküp, müteahhide verdiğiniz para 19,2 kat fazla. Kazılara aralıklı iksa yapılması 15,96 TL/ metrekare, müteahhide verdiğiniz para 4,5 kat fazla. Tüvenan kum, çakıl dolgu yapılması 5,59 TL/ metreküp, müteahhide verdiğiniz para 5,2 kat fazla. Düz düzeyli beton ve betonarme kalıbı 19,59 TL/ metrekare birim fiyat, müteahhide verdiğiniz para yaklaşık 3 kat fazla. 200 dozlu beton 96,80 TL/ metreküp, müteahhide verdiğiniz para 2,3 kat fazla; 300 dozlu beton yine 104,98 TL/ metreküp, müteahhide verilen 2,3 kat fazla.

Değerli milletvekilleri, bunu yiyenlere, ortalama 1’e 5 kat fazla para ödetenlere hesap sormak sizin göreviniz değil mi? Neden bundan alınıyorsunuz? Bu yargı bir gün sizi yargılayacaktır. Gelin, aklıselim davranın, hırsızlara destek olmayın.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.20

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 22.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerindeki Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında bir anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapalım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi aynı mahiyetteki diğer iki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 12. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Turgut Dibek (Kırklareli) ve  arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Zira tasarıda yer alan bu hüküm Danıştay daire ve kurullarının zayıflatılmasına ve bağımsızlıklarına gölge düşürülmesine elverişli nitelikte bir düzenlemedir. Ayrıca bu hüküm, demokratik meşruluk ve katılımcılık esaslarını egale etmekte ve çoğunluğu ortadan kaldırarak tekçi zihniyet hâkimiyetini geliştirici niteliktedir. Bu bahisle, yürütmenin yargı üzerindeki hegemonyasının kırılması “Hukuk Devleti” olmanın ve adalete duyulan güvenin birincil koşulu olup bu bahisle bu düzenlemenin yasalaşması önlenmelidir.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 12’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu tasarı ve ayrıca İçişleri Komisyonunda görüşülecek olan tasarı birlikte değerlendirildiğinde anayasal rejime nihai darbenin indirilmekte olduğunu görüyoruz. Ülkemizde on iki yılın sonunda, on iki yıllık AKP iktidarının sonunda artık anayasal kurumlarımız işlevini kaybetmiş durumdadır, bu kurumlar öylesine işlevini kaybetmiştir ki artık kanunsuz emir ve talimatlarla yönetilmektedir. Bu söylediğimi hemen somut ve güncel örneklerle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bakın, yakın zamanda çok acı olaylar yaşadık, Soma’da, Ermenek’te çok vahim olaylar yaşadık. O ocaklarla ilgili meydana gelen olaylar hakkında -biliyorsunuz- maden mevzuatında, ilgili maddede maden işleriyle ilgili olarak Maden İşleri Genel Müdürlüğünün maden ruhsatı vermek, maden sicilini düzenlemek, maden envanterini tutmak konusunda yasal sorumlulukları var, yetkisi var, görevi var. Peki, neyi görüyoruz? Bakıyorsunuz, bu yetki hâlen varlığını sürdürürken, bu yetkiye yönelik olarak bir değişiklik söz konusu olmamasına rağmen Başbakanlığın 2012/15 sayılı Genelge’yle bu yetkiyi kendi uhdesine aldığını görüyoruz; madenlerle, ormanlarla, merayla ilgili olarak tahsis, ruhsat, devir, benzeri işlemleri kendi uhdesine alıyor. Öbür tarafta yasal yetki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında. Bu yasal yetki Bakanlıkta dururken Başbakanlık bir genelgeyle ve kanunsuz emir ve talimatla görev yapıyor. Ondan sonra Soma faciaları yaşanıyor, Ermenek faciaları yaşanıyor ama o Enerji Bakanı ağzını açmıyor, o Bakanlık yine, bir taraftan yetki ve görev kendisinde olmasına rağmen, bu yetkisini kullanamaz hâlde. Bakıyorsunuz, benzeri olayı Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşadık değerli arkadaşlarım. Orada da 15 Ağustos tarihi itibarıyla Sayın Recep Tayyip Erdoğan seçilmiş Cumhurbaşkanı konumuna gelmiş olmakla Anayasa’nın ilgili maddesine göre artık siyaseten ve genel başkanlık anlamında bütün görevleri sona ermiş olmakla ve bunun devamında da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının, 11’inci Cumhurbaşkanının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görevleri söz konusu olmasına rağmen, bu kurumların devreye girmediğini, Türkiye’nin kanunsuz emir ve talimatlarla yönetilen bir ülke hâline geldiğini böylesine dramatik olaylarla, böylesine çarpıcı olaylarla yaşadık.

Türkiye’de, değerli milletvekilleri, bu uygulamalar artık Hükûmet klasiği haline gelmiştir. Temel hak ve özgürlüklerimiz bu anlamda tehdit altındadır. Anayasal kurumların işlevini yitirmesi sebebiyle Türkiye’de idari ve adli anlamda, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13’üncü maddesindeki ifadesiyle söylüyorum, etkili başvuru yolları tükenmiş durumdadır değerli milletvekilleri. Bunların bir anlamı yok mu sizin için, bunların hiç mi bir değeri yok değerli milletvekilleri?

Bakın, bu anlattıklarımızı biraz daha somutlaştırarak ifade etmek istiyorum. Aslında, bütün bunların sebebi nedir, bütün bunların gerekçesi nedir, bunu biraz daha somutlaştırmak gerekiyor. Burada şunu görüyorsunuz: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının ta başlangıçtan itibaren, 2004, 2005’li yıllardan itibaren aslında devleti yönetmek yerine, devleti ele geçirme mantığıyla, hedefiyle, amacıyla hareket etmiş olmasının yaratmış olduğu tahribatı yaşıyoruz, bunun çok ağır sonuçlarını yaşıyoruz. Bu sonuçların neler olduğunu müteakip maddelerde daha da somutlaştırarak anlatmaya gayret edeceğiz değerli arkadaşlarım.

Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

13’üncü maddede dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Ahmet Aydın                             Mehmet Doğan Kubat                             Harun Karaca

      Adıyaman                                           İstanbul                                            İstanbul

     Oya Eronat                                    Tülay Kaynarca                                            

      Diyarbakır                                          İstanbul                                                  

"MADDE 13- 2575 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde, üçüncü fıkrasında yer alan "otuzbir" ibaresi "yirmibeş" şeklinde değiştirilmiştir.

1. İdari Dava Daireleri Kurulu, idari dava dairelerinin başkanları ile her idari dava dairesinden iki yıl için Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen iki asıl ve iki yedek üyeden; Vergi Dava Daireleri Kurulu ise, vergi dava dairelerinin başkanları ile her vergi dava dairesinden iki yıl için Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen üç asıl ve üç yedek üyeden oluşur. İki yıllık süre sonunda Başkanlık Kurulunca, her iki kuruldaki üyelerin yarısı iki yıl süreyle yeniden görevlendirilirken, diğer yarısı kurullarda daha önce görevlendirilmeyen üyeler arasından yenilenir. Kurullarda görevlendirilen asıl üyeler, üst üste en fazla iki dönem görevlendirilebilir. Asıl üyenin görevini geçici olarak yerine getirememesi durumunda ilgili daireden, zorunlu hallerde diğer dairelerden görevlendirilen yedek üye kurul toplantılarına katılır. Kurulların asıl veya yedek üyeliklerinde boşalma olması halinde Başkanlık Kurulu tarafından yedi gün içinde, kalan süreyi tamamlamak üzere yeni üye görevlendirilir."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 13 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

Sırrı Süreyya Önder                                Erol Dora                                                

İstanbul                                                     Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

    Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk                              Ömer Suha Aldan

       Kırklareli                                         Zonguldak                                            Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                İsa Gök                                           Atilla Kart

          Uşak                                                Mersin                                               Konya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir. öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 13. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

Mustafa Kalaycı                              Kemalettin Yılmaz                                 Reşat Doğru

         Konya                                        Afyonkarahisar                                         Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemizle, maddenin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle tekliften çıkarılmasını teklif ediyoruz. Teklifin bu maddesi Danıştay Genel Kurulu tarafından seçilen İdari Dava Daireleri Kurulu ve Vergi Dava Daireleri Kurulu yeniden düzenlenmekte ve Başkanlık Kurulu bu düzenlemede etkin hâle getirilmektedir. İdari ve vergi davaları daireleri kurullarında hiçbir hukuki gerekçe bulunmadan yapılan bu düzenleme, siyasi iktidarın etkin olduğuna inandığı Başkanlık Kuruluna verilen yetkiyle birlikte değerlendirildiğinde paralel yapıya karşı istiklal mücadelesi adı altında Danıştay ve üyeleri ile idari ve vergi davaları daireleri kurulları üzerinden siyasi baskı oluşturulmaktadır. Bu düzenleme Anayasa’nın hukuk devleti, hâkim teminatı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine aykırıdır.

Sonuçta, AKP iktidarı istediği kanuni değişiklikleri yapmak için her türlü çalışmayı yapmaktadır. Kanun tasarısı maddelerinin içerisine de çok önemli değişiklikler sinsice konulmaktadır ama ülkenin çok önemli sorunları vardır. Ancak AKP, kendi gündem değişikliğiyle her şeyin üzerini maalesef kapatmaktadır. Ancak, ülkemizde ekonomi batıyor, insanlar aç, sefil şekilde kalıyorlar; senetler, çekler, kredi kartları maalesef ödenmiyor. Çiftçi üretemiyor, esnaf kepenk kapatıyor, insanlar ne yapacaklarını bilemiyorlar, borç batağı almış başını gidiyor. Ancak, bütün bunların yanında, ülkemiz için en önemli tehlike olan bölünme tehlikesi de her geçen gün maalesef artarak devam ediyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, bakınız on iki yıllık bir AKP iktidarında tek başına iktidar gücü millet menfaatlerine maalesef kullanılmamış ve birçok mesele karmakarışık olmuş, çözülememiştir. Bazı sorunlar dağları aşmış, içinden çıkılamayacak konuma da getirilmiştir. Özellikle AKP iktidarı başında “Terör, fakirlik ve yolsuzlukla mücadele edeceğiz, halkı rahatlatacağız.” denilmişti ancak sonuç hiç de öyle olmamış; fakirlik, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk almış başını gitmiştir. Toplumun neredeyse yüzde 70’i açlık ve fakirlik sınırı içerisinde hayatını idame ettirir konumda bulunmaktadır. İşsizlik yüzde 13-14’lere dayanmış, gençlerde büyük bir moral bozukluğu, psikolojik bunalım oluşmaya başlamıştır. En önemlisi de çiftçi üretemez konuma gelmiş, borç bataklığı her geçen gün artmış ve icralar da kapıya dayanmıştır. Ancak 17-25 Aralıkta ortaya çıkan yolsuzluklar maalesef aydınlanmamış, eski Başbakan ve bakan çocukları, bürokratlar suçlamaların altında kalmış, fakir ve fukara maalesef korunmamıştır. Yolsuzluk girdabına devletin en üst kademelerindeki insanlar bulaşmış, kamu vicdanı ağır şekilde etkilenmiş, kanamıştır, kanama devam etmekte, toplumda ahlaki, ekonomik çöküş ve çözülmeler devam etmektedir. Ülkemizde bütün kurumlara olduğu gibi yargıya güven de yüzde 20-25’ler seviyesine düşmüştür. Yargının ve Hükûmetin oturup bunu düşünmesinin zamanı herhâlde gelmiştir. Adaletin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. “Adalet mülkün temelidir.” Mustafa Kemal Atatürk demiştir, ne kadar doğru ve gerçek olduğu da bir kez daha ortadadır.

Ancak bütün bunların yanında ülkemizde her şeyin dışında dış politikanın da çökmüş olduğunu görüyoruz. Türk devleti büyük bir itibar kaybını AKP iktidarında yaşamaktadır. Komşu devletlerin hepsiyle çok büyük sıkıntılar vardır, dost olan hiçbir ülke maalesef kalmamıştır. Ayrıca, Türk devletini bölmek ve parçalamak isteyen iç ve dış düşmanların çok büyük mesafeler almış olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. 2002 senesinde AKP iktidarı öncesinde durma aşamasına gelen terör ve bölücülük, maalesef çok büyük mesafeler almıştır. Terör örgütü ve yandaşları tahayyül bile edemedikleri çok büyük mesafeleri maalesef on iki yıllık süre içerisinde çok büyük oranda almışlardır, ulaşmışlardır. Önce terör örgütü kimlik sorununun kabul edilmesini istemiş, kabul ettirmiştir; sonra ana dilde televizyon yayını istemiş, o da olmuştur; sonra özel okul açılması, ana dilde savunma, üniversitede bölümler açılması talebi gelmiş, bunlar da kabul edilmiştir. Kandil ve İmralı’daki vatan hainleriyle her gün yeni yeni görüşmeler yapılmakta, kararlar alınmaktadır. Daha önceki görüşmeler kamuoyundan saklanırken şimdi gayet rahat, pişkinlikle, çözüm süreciyle beraber, Birinci Dünya Harbi’nden sonra imzalanan Sevr Anlaşması’nın yırtılmasının hesabı maalesef sorulmaktadır. Ülkemiz bölünmeye doğru son sürat gitmektedir, küresel dayatmalar her geçen gün artmaktadır. Terör örgütü ve yandaşları dağlarda alamadığı mesafeleri AKP iktidarında Türkiye Büyük Millet Meclisinden maalesef almıştır. Bu durum vahametiyle devam etmektedir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 13 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ertuğrul Kürkcü (Mersin) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 13’üncü madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel yaptığım konuşmada, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının ta başlangıç aşamasından itibaren yani 2002’den sonra, 2003-2004’lü yıllarda ortaya çıkan tabloya göre -somut olarak ifade edeceğim- devleti yönetmek değil, devleti ele geçirme mantığıyla, amacıyla, hedefiyle harekete geçtiğini ifade ettim.

AHMET YENİ (Samsun) – Devlet kimin elindeydi?

ATİLLA KART (Devamla) – Anlatayım, anlatayım değerli arkadaşım; dinle, dinleme lütfunda bulunursan bunları anlatacağım.

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen...

AHMET YENİ (Samsun) – Devleti ele geçirmek ne demek ya?

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen, müdahale etmeyin konuşmacıya.

ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, ne yaptı siyasi iktidar? Daha başlangıç aşamasında koalisyonlar içine girdi, iç ve dış dinamikleri olan koalisyonlar içine girdi. Bir taraftan da ne yaptı? Avrupa Birliği ilişkilerinde destek sağlamak, güven yaratmak amacıyla Başbakanlık bünyesinde İnsan Hakları Danışma Kurulu ve benzeri yapılanmaları gerçekleştirdi. İnsan Hakları Danışma Kurulu bir rapor hazırladı, iki rapor hazırladı daha doğrusu, 7 sayfalık azınlık hakları ve kültürel haklar konulu raporu hazırlayan 2 profesöre yönelik olarak kamuoyunda çok ciddi tartışmaların olduğunu, tepkilerin olduğunu, bunun giderek bir hamasete, demagojiye ve linç kampanyasına dönüştüğünü hatırlatmak istiyorum. Ama, bu arada ne oldu? 81 sayfalık insan hakları raporu hiç konuşulmadı. 81 sayfalık raporda ne diyordu, onu dinlemeye var mısınız değerli arkadaşlarım? Bakın, Ekim 2004 tarihinden söz ediyorum. Diyordu ki o 81 sayfalık raporda, aynen okuyorum rapordan: “Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasa tasarıları kanunlaşırken muhalefet milletvekillerinin vermiş oldukları yasa tekliflerinin ve önergelerin ön yargılarla ve kararlılıkla reddedildiği, Başbakanın kanun tasarılarının görüşülmesinde milletvekillerinin görüş açıklamasından rahatsız olduğu, Tasarıların virgüle bile dokunmayacaksınız. dediği, Avrupa Birliği sürecinde önemli bir yeri olan Türk Ceza Kanunu’nun panik mevzuatı olarak hazırlandığı, Başbakanın Meclisin görevine açıkça müdahale ettiği ve yönlendirmelerde bulunduğu, karakol baskını, emniyet-hükûmet-mafya ilişkilerinin sorgulamasının yapılmadığı, işkence olaylarında artış olduğu, yolsuzlukla mücadelede zafiyet ve tutarsızlıklar gösterildiği” ve en nihayet…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi yıllara ait o?

ATİLLA KART (Devamla) - …”sistemin, anayasal rejimin Başbakanlıkçı sisteme döndüğü” ifade ediliyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi yıllara ait o? 2012 öncesine ait herhâlde.

ATİLLA KART (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım, bu sürçle bağlı olarak bu kurulun lağvedilmek istenip istenilmediğine dair tartışmalar başladı. Tarafımızdan ve Adana Milletvekili Ziya Yergök tarafından önergeler verildi, dönemin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı “Böyle bir çalışma yoktur.” dedi. Üç ay sonra, dört ay sonra o kurul lağvedildi. Ne yapıldı? 2010 yılında bu kez, İnsan Hakları Kurumu adıyla bir kurum kuruldu ama o kurum doğrudan Hükûmet ajanlarından, Hükûmetin memurlarından oluşuyordu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hükûmet ajanı ne demek ya? Ne kadar ayıp ya.

ATİLLA KART (Devamla) – Aslında bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2014 yılında ortaya çıkardığı fotoğrafı, yönetim anlayışını İnsan Hakları Danışma Kurulu 2004 yılında, on yıl evvel üstün bir öngörüyle ve analizle ortaya koymuştu.

Değerli milletvekilleri, siyaset bilimi anlamında değerlendirme yapıldığında, aslında Adalet ve Kalkınma Partisinin kendisini demokrat muhafazakâr olarak tanımladığını biliyoruz. Sizler de bu kimliği benimsiyorsunuz.

Ben o görüşlere katılırım katılmam ayrı bir konu ama nedir? Tutarlı olmak kaydıyla -siyaset bilimi anlamında- her ideolojik görüşe saygı duyarım. Bu, demokrasi anlayışımızın da gereğidir. Ama neyi görüyoruz? Bu kimlikle kendisini tanımlayan Adalet ve Kalkınma Partisinin, kişisel, siyasi ve ekonomik çıkar sağlamak amacıyla her türlü Makyavelist yöntemi kural hâline getirdiğini ve ayrıca, siyaset anlamında da, siyaset bilimi anlamında da aslında anarşist  bir anlayışa sahip olduğunu görüyoruz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Size ne, size ne.  Sizi ilgilendiren bir durum yok.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu, gerçekten, siyaset bilimi anlamında analiz edilmesi gereken, bu anlamda siyaset bilimciler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – …için muazzam bir deney olan bir yönetim anlayışını, kadroyu ortaya koyuyor. 

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Neyi nasıl yapacağımıza biz karar veririz.

ATİLLA KART (Devamla) – Tabii, bunları konuşmaya, bunları müzakere etmeye medeni cesaretinizin, o yüzleşme sorumluluğunuzun olmadığını görüyorum. Bunları anlatmaya devam edeceğiz değerli arkadaşlarım.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Boş laflar ya. Ne siyaset bilimi ya.

ATİLLA KART (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları

"MADDE 13- 2575 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde, üçüncü fıkrasında yer alan "otuzbir" ibaresi "yirmibeş" şeklinde değiştirilmiştir.

1. İdari Dava Daireleri Kurulu, idari dava dairelerinin başkanları ile her idari dava dairesinden iki yıl için Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen iki asıl ve iki yedek üyeden; Vergi Dava Daireleri Kurulu ise, vergi dava dairelerinin başkanları ile her vergi dava dairesinden iki yıl için Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen üç asıl ve üç yedek üyeden oluşur. İki yıllık süre sonunda Başkanlık Kurulunca, her iki kuruldaki üyelerin yarısı iki yıl süreyle yeniden görevlendirilirken, diğer yarısı kurullarda daha önce görevlendirilmeyen üyeler arasından yenilenir. Kurullarda görevlendirilen asıl üyeler, üst üste en fazla iki dönem görevlendirilebilir. Asıl üyenin görevini geçici olarak yerine getirememesi durumunda ilgili daireden, zorunlu hallerde diğer dairelerden görevlendirilen yedek üye kurul toplantılarına katılır. Kurulların asıl veya yedek üyeliklerinde boşalma olması halinde Başkanlık Kurulu tarafından yedi gün içinde, kalan süreyi tamamlamak üzere yeni üye görevlendirilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel Kurulun takdirindedir efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Amasya Milletvekili Sayın Naci Bostancı konuşacak.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; muhalefet elbette bizi eleştirecek. Siyasette muhalefetin elindeki yegâne unsur beyandır. İktidar yapar, kendini icraatlarıyla gösterir, muhalefet de diliyle iktidarın yapmış olduklarını eleştirir. Bütün eleştiriler başımızın üzerine. AK PARTİ rasyonel bir parti, eleştirilerden sonuçlar çıkartır. Başkalarının aklını da biz kendi aklımıza dâhil ederek bugüne kadar genişledik, büyüdük, daha fazla kesimi temsil eder hâle geldik. Bundan sonra da çizgimiz böyle olacak muhakkak ancak tabii eleştiri ile hakaret arasındaki çizgi geçmişte de burada hep tartışma konusu olmuştur, ona dikkat etmek çok önemlidir.

Şimdi, hukuk tanımazlık, Anayasa’ya aykırılık, sürekli olarak hukuku kendi siyasal amaçları için kullanma vesaire sözlerini hadi eleştiri bahsi altında toparlayalım. Ama şuna da dikkatinizi çekmek isterim: Hukuk denildiğinde “Benim hukukum iyidir, senin hukukun kötüdür.” şeklinde bir aksetme biçimini de görüyorum. Mesela biraz önce bir komisyon, bu 4 Bakanla ilgili kurulan Komisyon Başkanının almış olduğu mahkeme kararı hukuki bir karardır. Sabahtan beri arkadaşlar değerlendirme yaparken hukuka saygı ifade ediyorlar ama bu mahkeme kararına nedense aynı saygıyı göstermiyorlar. Sonuçta demek ki hukuki olan ve olmayan, ne hukuki ne hukuki değil, bunu tayin eden nedir? Bunu tayin eden de işte arkasındaki siyasal anlayıştır, benim hukukum, senin hukukun dediği. Lenin’in bir haklı savaş, haksız savaş ayrımı vardır bilirsiniz. Kimi savaşları haklı görür kimilerini haksız görür. Şiddet de öyledir. Yani kendi siyasal anlayışına uygun gelenleri hukuki sayıp diğerlerini saymamak şeklinde bir tür siyasal esaslı çifte standart anlayışına dikkat çekmek isterim, bu bir.

İkincisi: Biraz önce Atilla Bey burada siyaset bilimi üzerine konuştu. Aslında hem Machiavelli’nin hakkını yedi hem de bizim hakkımızı yedi, bu arada anarşistlerin de hakkını da yedi Atilla Bey. Bakın Machiavelli, arivizm denilen bu Makyavellistik anlayışı her türlü rejim için savunmamıştır. “Amaca varmak için her yol mübah.” derken belli şartlar altında bunu iddia etmiştir. Yani Machiavelli, hakikaten büyük adamdır. Söylediklerini de doğru ve yerinde okumak gerekir. Eğer bugüne bir sonuç çıkartılacaksa da hangi şartlarda, neyi söylemiş  onu görerek çıkartmakta fayda vardır. Kaldı ki AK PARTİ de Machiavelli’nin o “Özel şartlar altında gereklidir.” diye kendi görüşüne göre söylediği sözlere uygun bir siyaset yürütmüyor. Machiavelli onu kargaşaya düşmüş, iflas etmiş, iç karışıklıklar yaşayan bir ülkede hükümdar başkalarında olmayan bir ahlakı temsil ettiği için kendi siyasetini her şeyin üzerinde görür ve o çerçevede amaca varmak için her yol mübahtır.” der. Oturmuş, demokrasinin, cumhuriyetin  olduğu bir toplum için bunu söylemez. Aksine orada “nomos”u vurgular, tıpkı bizim bugün “nomos”u vurguladığımız gibi. Bunu bir dipnot olarak belirteyim. Yani tarihten böyle veri getirirken, lütfen, onu da yerli yerine getirmekte hem tarihe haksızlık yapmamakta hem de bugünün siyasetine haksızlık yapmamakta fayda var.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Hocam, hukuki ile meşru olanı bir anlatır mısınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Anarşizm meselesine gelince, anarşizm bu kadar ulu orta hakikaten kullanılmaz, çok özür diliyorum. Yani, tabii, oturup burada siyaset bilimi dersi vermek niyetinde değilim. Atilla Bey’in de kastının bir esinleme olduğunu düşünüyorum, nihayetinde bir gönderme olduğunu düşünüyorum ve elbette siyasette bu tür işler de yapılabilir.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun sizi dinliyorum.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Grup Başkan Vekili, son derece nezaketli bir dille şahsıma sataştı, o anlamda cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Ne dedi şahsınıza? Şimdi, Sayın Kart, bütün konuşmasının…

ATİLLA KART (Konya) – Nezaketli bir dille, onu ifade ediyorum.

BAŞKAN – Bakın, Sayın Kart, bütün konuşmasının özeti burada.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Normal görüş, açıklama da artık sataşma mı oldu?

ATİLLA KART (Konya) – Hayır, orada, tabii, o değerlendirmeyi yaparken nezaketli bir dille…

BAŞKAN – Bakın, lütfen…

ATİLLA KART (Konya) – Nezaketli bir dille “anarşizm, Makyavelizm” kavramları konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığımı ifade etti.

BAŞKAN – Bir şey söylemedi. Sadece Makyavelizmin ne olduğunu anlattı. Şimdi, burada Makyavelizmi tartışmayalım. Size bir sataşmada bulunmadı.

ATİLLA KART (Konya) – Bunları açıklamam gerekiyor. 

BAŞKAN – Sayın Kart…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle iddia etti, yeterli bilgiye sahipmiş Sayın Başkan, kayıtlara geçti.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, müsaade eder misiniz, ben Sayın Kart’la konuşuyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Yeterli bilgiye sahipmiş.” diyorum, kayıtlara geçti.

BAŞKAN – Sahsınıza yönelik İç Tüzük’ün amir hükmüne uygun olarak bir sataşmada bulunmadı. Sadece, size, sizin de söylediğiniz gibi, son derece nazik bir dil kullanarak Makyavelizmden ne anladığını anlattı.

ATİLLA KART (Konya) – Orada Makyavelizmi yanlış yorumladığımı, anarşizmi anlamadığımı, anlatamadığımı ifade etti. Buna…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, verelim, bir dakikada Atilla Bey nezaketle cevap versin.

ATİLLA KART (Konya) – Buna ben de nezaketle cevap vermek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, nezaketinize güveniyorum, buyurun. Yeni bir tartışmaya neden olmayalım ama.

Ne güzel, Mecliste felsefe tartışıyoruz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerindeki konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, ben, öncelikle, Sayın Bostancı’nın üslubuna gerçekten teşekkür ediyorum. Zaman zaman, o akademik üslubunu -tırnak içinde söylüyorum-

“kibir” aşamasına vararak her ne kadar kullanmış ise de bugün kürsüde gerçekten son derece dikkatli bir tavır içinde olduğunu hemen ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bakın… Tabii, ben hocamın bilim adamı kimliğine saygı duyuyorum. Elbette, Makyavelizm konusunda, anarşizm konusunda, bilimsel anlamda analizler yapmak konusunda benden çok daha derin, engin bilgiye sahiptir. Benim böyle bir iddiam yok. O konuda hocamla yarışamam. Ama nedir? Ben, naçizane, işte, bir hukukçu olarak, hayatın içinden gelen, uygulamanın içinden gelen bir kişi olarak diyorum ki: Makyavelizmden, anarşizmden anladığım, siyaseten tutarlı olmamak, dürüst olmamak. Yani…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Değil işte, değil!

ATİLLA KART (Devamla) – Bunları, tabii, akademik boyutuyla -Sayın Metiner, sizin de çok derin bir bilgiye sahip olduğunuzu biliyorum- ayrıca tartışabiliriz ama siyasette, siyaset pratiğinde bunun karşılığı budur, bunun halk tarafından, kamuoyu tarafından algılaması da budur. Yani, siz kalkıp 2009’lu yıllarda, o zaman Silivri süreçlerinde, Haberal örneği üzerinden hukuk sistemimizi altüst ediyorsanız, iki yıl sonra geriye dönüyorsanız, şimdi güvenlik paketinde o idari tahkikatlar için benzeri uygulamayı bir kez daha gündeme getiriyorsanız, bunun adı siyaset biliminde, kamuoyunda Makyavelizmdir; yani, kişisel ve siyasi amacına ulaşmak için her türlü yönteme başvurmaktır, bunun adı anarşizmdir, bunun adı istikrarı yok etmektir. Bunun algılaması budur değerli arkadaşlarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. (CHP sıralarından gülüşmeler)

Ben de gördüm, biraz karışıklık oldu ama herkesin başına gelir böyle şeyler, olur.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Oylama tersine oldu Sayın Başkan, biz sadece üçümüz kabul ettik, diğerleri kabul etmedi. (CHP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Evet, kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, reddedildi bu.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, reddedildi, el kaldırmadı arkadaşlar.

BAŞKAN – Kaldırdılar, ben gördüm, hatta Dilek Hanım bile kaldırdı,

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Oylama ters oldu Sayın Başkan.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Olur mu? Hayır, çoğu kaldırmadı.

BAŞKAN – Dilek Hanım bile “Evet” oyu verdi, ben gördüm.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Hayır, çoğu kaldırmadı.

BAŞKAN – Evet, 14’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan                        Sebahat Tuncel                       Ertuğrul Kürkcü

        Iğdır                                    İstanbul                                   Mersin

 

Sırrı Süreyya Önder                     Erol Dora

     İstanbul                                  Mardin

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:


             Gürkut Acar                          Ali Rıza Öztürk                           Atilla Kart

      Antalya                                   Mersin                                    Konya

 

Ömer Süha Aldan                   Ali İhsan Köktürk                        Tanju Özcan

       Muğla                                 Zonguldak                                   Bolu

 

  Turgut Dibek                     Dilek Akagün Yılmaz                         İsa Gök

    Kırklareli                                   Uşak                                     Mersin

BAŞKAN – Bu okuttuğum önergeler aynı mahiyetteydi.

Şimdi, Anayasa’ya aykırılık önergesi vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 14. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    Faruk Bal                          Yusuf Halaçoğlu                    Kemalettin Yılmaz

       Konya                                   Kayseri                             Afyonkarahisar

Cemalettin Şimşek                 Mustafa Kalaycı

     Samsun                                   Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Anayasa’nın anlam sınırlarına bir aykırılık yoktur, katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Her zaman şaşırtıyorsunuz bizi Sayın İyimaya.

Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde kim konuşacak acaba?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, AKP’nin önergesi demin reddedildi. Şimdi tutanakları getirmeye gidiyorum.

BAŞKAN – Kabul ettik, kabul ettik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz kabul ettik, AKP reddetti kendi önerisini.

BAŞKAN – Herkes kabul etti.

Sayın Halaçoğlu, kim konuşacak?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Cemalettin Şimşek.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Cemalettin Şimşek konuşacak, Samsun Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önceki konuşmalarımda da vurguladığım gibi, bu madde AKP’nin, ülkenin ihtiyaçlarına göre değil, kendi ihtiyaçları için getirdiği maddelerden bir tanesidir.

Ayrıca, bize göre Anayasa’ya aykırılık içermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi bu maddenin Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle teklif metninden çıkarılmasını istemektedir.

Dünyanın hiçbir ülkesinde 196 üyeli Danıştay bulunmamaktadır. AKP, Danıştaydaki daire sayılarını artırarak, orada Danıştayı kendi egemenliği, kendi hükmü altına almaya çalışmaktadır. Bu maddeyle AKP’nin Danıştayda kendi lehine çoğunluğu sağlamak istediği ise açıkça ortadadır. Bu maddeyle AKP Danıştayı ele geçirmek istemektedir. AKP bugün kamuda büyük bir kadrolaşma yapmakta, özel sektörde havuzcu iş adamları vasıtasıyla kendine yakın olanlara ve aynı zamanda kendilerine menfaat temin etmekte, medyaya müdahale ederek yandaş medya yaratmakta, basını sindirmekte, bu haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluklar için yürütmeyi ve yürütmenin kontrolündeki yasamayı kullanmaktadır. Bu yolda yürüyebilmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun tasarıları getirerek geçirmek istemektedir.

Değerli milletvekilleri, buradan defalarca ifade ettik. Bu haksızlıklar devam ettiği müddetçe biz ifade etmeye devam edeceğiz. Gelin bu yoldan geri dönün. Bu tutum gelecekte ne ülkemizin ne de sizin menfaatinize değildir. Geliniz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde insanımız ve ülkemiz için daha yararlı, daha faydalı, temel hak ve özgürlükleri daha da ileri götüren, ülkemizin kalkınması, milletimizin refahını sağlayacak diğer işlerle uğraşalım. Başta 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu olmak üzere bütün kanunsuzlukları açık ve şeffaf bir şekilde soruşturalım, onların önünü kesmek yerine bunların önünü açalım. Bu başta ülkemizi yönetenlerin görevidir. Ülkemizi hep beraber bu üçüncü dünya ülkesi görüntüsünden kurtaralım; dünyada tekrar ülkemizi saygın, sözü dinlenir ve sözüne güvenilir bir ülke hâline getirelim. Halkımızı ve birbirimizi kandırmayalım; ülkemizin her bakımdan görüntüsü geri gitmektedir. Hep beraber bu ülkeye hak ettiği itibarı kazandıralım.

Bugün ülkemizin bir bölgesinde devletimizin hâkimiyeti yoktur. Buradaki güvenlik güçlerimizin, vatandaşlarımızın can ve mal güvenlikleri tehlikededir, hâkimiyet bir terör örgütünün elindedir. Her gün devletimizi tehdit etmektedir. Bu, devlet otoritesine ve devlete güvene vurulmuş bir darbedir. Devletimiz birlik ve beraberliğimizi, sınırlarımız içerisinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamalıdır.

Hep söylüyoruz, burada bir defa daha söyleyeceğiz; bir tarafta açlık sınırının altında yaşayan yoksul vatandaşları olan, diğer tarafta ise haksız yere zenginleşmiş ve bunun kaynağını izah edemeyen, kaçak saraylarda yaşayan, özel uçakları olan bir lider. Bakın, bu görüntüyü hep birlikte ülkemizin saygınlığı ve yararı için ortadan kaldırmamız gerekir. Bu, Türkiye’ye yakışmayan bir görüntüdür. Herkes bu ak sarayın Recep Tayyip Erdoğan’a özel yapıldığını bilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı eğer seçilmeseydi orası bugün Başbakanlık konutuydu, hepiniz bunu biliyorsunuz. Yani orası şahsa özel yapılmıştır. Bunun için hiçbir şekilde izahı yoktur. Ülkemizin dünyaya karşı bu görüntüsünü hep birlikte değiştirelim, ülkemiz demokrasisini daha ileriye taşıyalım. Ülkemiz açısından bu ihtiyacı sadece biz muhalefet milletvekilleri söylemiyoruz, bunu zaman zaman bir Hükûmet üyesi olan Sayın Ali Babacan da ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak Mecliste ülkemizin ve milletimizin ihtiyacı olan yasaları görüşelim, ülkemizi her bakımdan ileri götürelim. Yoksa böyle, başta 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk üstünü örtmek, “Devletin birtakım anayasal kurumlarını nasıl ele geçiririz?” diyerek yasalar yapmak kimsenin menfaatine değildir.

Biraz evvel, birkaç madde önce konuşan AKP Grup Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın dedi ki: “Güneydoğuda biz iktidara geldiğimizde olağanüstü hâl vardı, biz ise bu olağanüstü hâli kaldırarak normalleştirdik.” Değerli arkadaşlar, bir olağanüstü hâl niye ilan edilir bir bölgede? Devletin insanımızın can ve mal güvenliğini temin etmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) – …orada kanun hâkimiyetini sağlamak için. Bütün bunlar ortadan kalkmış, şimdi bir terör örgütüne teslim edilmiş, siz diyorsunuz ki: “Orada olağanüstü hâl yok.” Nasıl bir olağanüstü hâl olmaması bu? Ben bunu anlayamıyorum, anlayan varsa da izah edersiniz diyorum. Bu vesileyle tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Hocam, geçti.

FARUK BAL (Konya) – Ama, Sayın  Başkan, siz hep yüzünüzü o tarafa dönüyorsunuz.

BAŞKAN – Bakın, bu konuda çok ısrarlıyım. “Kabul edenler…” diye baktım, Hocam elini kaldırmadı.

FARUK BAL (Konya) – İki defa, Levent Bey’e oldu, şimdi de bize oldu.

BAŞKAN –  Lütfen, Faruk Bey,  hatta Levent Bey’le Sayın  Halaçoğlu aynı anda el kaldırdılar, bunu da gördüm. Lütfen, bu kadar itham etmeyin insanları.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri).-.Tamam Sayın Başkan.

BAŞKAN.-.Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan                        Sebahat Tuncel                       Ertuğrul Kürkcü

        Iğdır                                    İstanbul                                   Mersin

Sırrı Süreyya Önder                     Erol Dora

     İstanbul                                  Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

   Gürkut Acar                          Ali Rıza Öztürk                           Atilla Kart

      Antalya                                   Mersin                                    Konya

Ömer Süha Aldan                   Ali İhsan Köktürk                        Tanju Özcan

       Muğla                                 Zonguldak                                   Bolu

  Turgut Dibek                     Dilek Akagün Yılmaz                         İsa Gök

    Kırklareli                                   Uşak                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elazığ) – Katılmıyoruz Sayın  Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Zira tasarıda yer alan bu hüküm Danıştay daire ve kurullarının zayıflatılmasına ve bağımsızlıklarına gölge düşürülmesine elverişli nitelikte bir düzenlemedir. Yürütmenin yargı üzerindeki hegemonyasının kırılması "Hukuk Devleti" olmanın ve adalete duyulan güvenin birincil koşulu olup bu bahisle bu düzenlemenin yasalaşması önlenmelidir.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Tanju Özcan konuşacak, Bolu Milletvekili.

Buyurun Sayın  Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14’üncü maddeyle ilgili bizim gerekçemiz belli. Burada “Başkanlar Kurulu” yerine “Başkanlık Kurulu” ibaresi getirerek bunu devredip yetkiyi bir anlamda devretmek istiyorsunuz. Bunun Anayasa’nın 2’nci maddesine aykırı olduğunu ifade ettik ve tasarıdan çıkartılması gerektiğini düşünüyoruz.

Sayın  Bakan, hazır siz buradayken ben bir başka konuya da dikkat çekmek istiyorum. Şimdi, 2010 referandumu öncesinde burada bu HSYK’yla ilgili düzenlemenin bu metne konulmaması konusunda arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinde defalarca eleştirilerini sıralamışlar. Biz, o 2010 referandumu sırasında şunu sürekli söylediğimizi hatırlıyoruz Anadolu’da: “Bakın, bu HSYK düzenlemesi eğer Anayasa maddesi hâline gelirse yargı siyasallaşacak, yargıçlar ve savcılar siyasallaşacak, siyasal kimlik kazanacaklar.” demiştik. Hatırlıyorsunuz bunları herhâlde. Şimdi, son HSYK seçimlerinde ne oldu? Hani, Hükûmetinizin hazırladığı liste belki kıl payı da olsa seçimi kazandı. Ama Sayın Bakanım şunun farkında mısınız bilmiyorum: Bugün, artık hangi hâkim ve savcının hangi siyasal görüşe, hangi dünya görüşüne sahip olduğunu herkes biliyor. Kendi camiasındaki herkes biliyor, zabıt kâtipleri biliyor, vatandaş biliyor, avukatlar biliyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen Genel Kurula hitap etsinler.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, hoş oldu mu bu?

BAŞKAN – Genel Kurula hitap ederek konuşmanızı rica ediyorum.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hoş oldu mu? Artık her hâkimin, her savcının siyasal görüşünü, dünya görüşünü herkes biliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, samimi bir şey söyleyeyim size. Ben avukatlık yaparken…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Daha önce bilinmiyor muydu?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …Bolu’da görev yapan hâkim savcıların çok önemli bir kısmının siyasal görüşünü bilmezdim, samimiyetle söylüyorum.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O arkadaş bilmiyor mu?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Siyasetin içinde olan bir insan olarak bilmezdim. Ama bugün Bolu’daki, Düzce’deki bütün hâkim, savcıların siyasal görüşlerini biliyorum.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O arkadaş bilmiyor mu?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Korkmaz, siz bilmiyorsanız Düzce’deki hâkim…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ben biliyorum, biliyorum.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …savcıların siyasal görüşlerini, düşüncelerini, o sizin bu konuyla hiç alakanız olmamasından kaynaklanıyor.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ben biliyorum. O arkadaş bilmiyor mu?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın arkadaşlar, hoş değil.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ben hepsini biliyorum.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şu konuda biz uyarmıştık: Bir vatandaş, bir hâkim, savcının karşısına çıktığında hâkimin, savcının vatandaşın siyasal düşüncesine göre değil, vatandaşın da hâkimin veya savcının siyasal düşüncesine göre davasıyla ilgili bir tereddüdü olmamalı. Hukuk hâkimi haklı mı, haksız mı buna bakmalı. Ceza hâkimi suçlu mu, suçsuz mu buna bakmalı. Ama şimdi, vatandaş ceza hâkimine “Bu benim siyasal görüşüme yakın.” gözüyle bakıyorsa veya bir başka vatandaş hukuk davasında “Bu hâkim benimle farklı siyasal görüşü paylaşıyor, benim davama olumsuz etkisi olur mu?” diye düşünüyorsa bu gerçekten hukuk açısından çok ciddi bir sıkıntı yaratacak.

Sayın Bakan, siz artık bunu alışkanlık hâline getirdiniz, bir kurulu ele geçirmek için şunu yapıyorsunuz: O kurulun üye sayısını artırıyorsunuz. Doğru mu? Burada da bunu yapıyoruz, ele geçirmek için yapıyorsunuz ama her zaman işe yaramıyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Lütfen Genel Kurula hitap edin.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ele geçirmek ne demek?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bakın, Anayasa Mahkemesinde üye sayısı arttı değil mi Sayın Metiner? 11’den 17’ye çıktı. Ne oldu peki, ne oldu şimdi? Bir seçim kanunu çıkaracaktınız, çıkaramadınız, gözünüz yemedi.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Allah Allah! Sanki düşman ordusuyuz, ele geçirmeye çalışıyoruz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – O Anayasa Mahkemesi, sayısını artırmak suretiyle sözde yandaş yapmaya çalıştığınız mahkeme, gün geldi sizin çıkarmak istediğiniz çok önemli bir yasa, eğer çıkarırsak sonu nereye gider…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Demek ki yandaş değilmiş.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – O paralel yapı tasfiye olacak burada.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ya, bırakın paralel yapıyı.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Demek ki teziniz doğru değil. 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, demek ki olmuyor. Bir kurulun sadece üye sayısını artırarak o kurulu her zaman kendinize yandaş yapamıyorsunuz, olmuyor. Bazen ava giderken avlanıyorsunuz. İşte Anayasa Mahkemesinde düştüğünüz durum bu.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Arkasına sığındığınız o paralel yapıyı tasfiye edeceğiz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bugün, Yargıtay ve Danıştaydaki üye sayılarını, daire sayılarını artırarak kısa vadede kazanmış gibi görünüyorsunuz ama uzun vadede bu da ayağınıza dolaşabilir diye düşünüyorum.

Bir de, Sayın Bakan, Bolu milletvekili arkadaşımızla da konuştuk da hâlâ şu Bolu Adliyesi meselesini çözemedik.

BAŞKAN – Sayın Özcan, lütfen Genel Kurula bakıp hitap ediniz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – İlçeleri kapattınız merkeze bağladınız ama küçücük bir adliyemiz var. Sizi Bolu Adliyesine davet ediyorum, gelin bir bakın, vicdanınız sızlar eminim. Bu süreci de belki hızlandırırsınız. Ben sizden bunu da istirham ediyorum.

Diğer maddelerde inşallah farklı konulardaki düşüncelerimi de aktarma şansı bulacağım. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sevgili Tanju kardeşim, paralel yapı gidecek, hiç rahatsız olma!

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz? Peki.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.14

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi üzerindeki maddenin teklif metninden çıkarılmasını öngören aynı mahiyetteki iki önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15’inci maddede 3 adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım 2 önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 15 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk              Turgut Dibek                     Ömer Süha Aldan                   Zonguldak                                         Kırklareli                                             Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                İsa Gök                                       Ali Rıza Öztürk

          Uşak                                                Mersin                                              Mersin

      Atilla Kart                                        Gürkut Acar

         Konya                                              Antalya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle onu işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 15. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

Kemalettin Yılmaz                             Mustafa Kalaycı

  Afyonkarahisar                                        Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Kemalettin Yılmaz konuşacak, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önergeyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri; hukuk niye vardır? Hukuki istikrar, hukuki güvenilirlik, hukuki öngörülebilirlik gibi anayasal ve evrensel kurallar ve prensipler niye vardır? Kuvvetler ayrılığı ne için vardır? Yargı’nın asayişi sağlamak, kamu düzenini korumak, suça karşı caydırıcı olmak, adil olmak ve herkese aynı şekilde uygulanması esas olması gerekirken AKP tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinde son yıllarda “Yargı Paketi” adı altında sunulan tasarı ve teklifler bir gereklilikten öte tamamen konjonktürel, günü kurtarmayı esas alan değişikliklerden oluşmaktadır. Hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının iyileştirilmesiyle başlayan bu teklif, diğer kanun teklifleriyle birlikte 52 maddelik âdeta bir torba kanun şekline dönüşmüştür. Hâkim ve savcılarımızın özlük hakları addedilmiş, altına pek çok konu toplanmıştır. Yani AKP’nin klasik kanun yapma tekniğiyle karşı karşıyayız. Tamamen konjonktürel, kişiye özel, haftalık, aylık, yıllık değişiklikler söz konusu olmaktadır. Bu tutum hukuk devletine yakışmadığı gibi Parlamentomuzun da her geçen gün güven kaybetmesine sebep olmaktadır. İktidar, toplumun ve hukukun ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamak için değil, kendi günlük ve kısa vadeli ihtiyaçlarına cevap verecek, çoğu zaman da Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas ederek kanun hükmünde kararnamelerle kanun çıkartmayı âdeta kural hâline getirmiştir.

AKP, on iki yıldan beri Parlamentodaki kahir ekseriyetine güvenerek, dayanarak sürekli yargıyı ele geçirme, yürütmeyle uyumlu bir yargı oluşturma gayreti içinde olmuştur. Hukuk devleti anlayışını ve kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayarak kendisi için sorun olan her konuyla ilgili yasa çıkartmak suretiyle âdeta bu işin suyunu çıkartmıştır. Bu durum gerçekten yüce Parlamentoya yakışmamaktadır. Yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması gerekçesiyle hem Danıştay ve Yargıtaydaki daire ve üye sayıları artırılmakta hem de bu iki mahkemenin örgütlenme biçimi ciddi şekilde değiştirilmektedir. Böylece Yargıtay ve  Danıştayda Hükûmet lehine elde edebileceği çoğunlukla yargıyı yeniden yapılandırmayı amaçlamakta olduğu açık ve nettir. Değerli milletvekilleri, bu durum kesinlikle ülkemizin, hukukun ve kamunun yarına değildir.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 15 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                   Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                                                                            Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha sizi saygıyla selamlıyorum.

655 sıra sayılı Teklif’in 15’inci maddesine yönelik önerge üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Danıştay Kanunu’nun 27’nci maddesi’nin ikinci fıkrasına göre “Özel kanunlarda başkaca bir hüküm öngörülmediği takdirde, dava daireleri arasındaki işbölümü maddedeki esaslar çerçevesinde Başkanlar Kurulunca belirlenmektedir.” Bu akşam görüştüğümüz bu teklifin 15’inci maddesiyle de Başkanlar Kuruluna tanınan dava daireleri arasındaki iş bölümünü belirleme yetkisi Başkanlar Kurulundan alınarak Başkanlık Kuruluna verilmektedir.

Oysaki değerli milletvekilleri, az önce de ifade ettiğimiz gibi, daireler arasındaki iş bölümü Danıştayın bağımsızlığını, yargı bağımsızlığını doğrudan ilgilendiren yargısal bir faaliyettir. Danıştayın bağımsızlığını, yargının bağımsızlığını doğrudan ilgilendiren böylesine bir yargısal faaliyetin kanun hükmünde kararnamelerle Danıştay mevzuatına, hukuk mevzuatımıza girmiş ancak sakıncaları sonradan görülmüş, Başkanlık Kurulu gibi daha niteliksiz sınırlı sayıda üyeden oluşan idari nitelikte bir kurula verilmesinin hukuk devleti içerisinde, demokratik devlet içerisinde yeri kesinlikle yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu maddedeki değişiklik sadece bu sakıncayı da doğurmamaktadır çünkü 27’nci maddenin sekizinci fıkrasına göre “Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri normal çalışma ile karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından dengesizlik oluşmuş ise hâlinde takvim yılı başında bir kısım işler Başkanlar Kurulu tarafından başka bir daireye verilebilir.” hükmü yer almaktadır.

Şimdi, 27’nci maddenin sekizinci fıkrasında yer alan bu yetki bu akşamki teklifle, 15’inci maddesindeki bu teklifle Başkanlık Kuruluna devredilmektedir. Yani Başkanlık Kurulu daireler arasında dava dosyaları sayısındaki dengesizlik bulunması veya diğer soyut sebeplerle bir dava dosyasını bir daireden alıp başka bir daireye verebilecektir.

Değerli arkadaşlar, hukuk devletinin temel normlarından, temel ilkelerinden bir tanesi, hepimizin bildiği gibi, doğal hâkim, doğal yargıçlık ilkesidir. Diğer ilke, yine hukuk devletinde olması gereken bir ilke öngörülebilirlik ilkesidir, hukuki güvenlik ilkesidir. Şimdi, bir ihtilafın doğumundan önce o ihtilafın hangi mahkemede çözümleneceğine dair evrensel bir hukuk prensibi olan doğal hâkim ilkesini bertaraf ederek bir uyuşmazlığın doğumundan sonra bir dava dosyasının Başkanlık Kurulu tarafından bir daireden başka bir daireye nakledilmesi tamamen davaya mahkeme aranması veya davaya mahkeme bulunması ve oradan iktidarın, yürütmenin ve sair güçlerin istediği, hedeflediği sonuçların çıkartılması anlamına gelmektedir. Şimdi, böyle bir düzenlemeyi hukuk devleti içerisinde kabul etmek mümkün olabilir mi değerli arkadaşlar? Teklifin gerekçesinde “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki adil yargılama hakkı ihlallerinden doğan olumsuz görünümümüzü ortadan kaldırmayı hedefliyoruz bu teklifle.” diyorsunuz. Peki, şimdi, adil yargılamanın temel koşulu doğal hâkim ilkesine uygun bir yargılama değil mi? Şimdi, doğal hâkim ilkesini bertaraf ederek bu uyuşmazlığın doğumundan sonra istediğiniz sonucu çıkartabilecek bir mahkemeye bu dosyayı naklettiğinizde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde veya diğer hukuk çevrelerinde, uluslararası hukuk çevrelerinde acaba Türkiye'nin, Türk yargısının saygınlığı artacak mıdır, azalacak mıdır değerli arkadaşlar?

Şimdi, bu getirdiğiniz teklifin bu teklifte ileri sürdüğünüz gerekçelerle bağdaşması mümkün mü arkadaşlar? Yani lütfen, vicdanınıza ve aklınıza, hukuk bilginize seslenmek istiyorum buradan. Yani bu tür düzenlemeler Türkiye’ye de bir şey kazandırmaz, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına da bir şey kazandırmaz; sadece ve sadece Türk yargısını olduğundan daha kötü bir noktaya götürür ve uluslararası hukuk çevrelerinde saygınlığını daha da azaltır.

Bunun dışında Adalet Bakanımıza da bir şey söylemek istiyorum. Bundan sonraki düzenlemelerin bir tanesinde, biliyorsunuz, maaşların artışı söz konusu; hâkim maaşlarını, savcı maaşlarını artırıyoruz. Bunun her ne kadar HSYK seçimlerinden sonra yapılması şık olmamış olsa da -yani hâkimlere bir havuç örneği gibi- hâkimlerin saygınlığını azaltacak bir biçimde Meclis Genel Kuruluna getirilse de biz maaş artışını olumlu bulduğumuzu ifade etmiştik. Ancak, yargısal faaliyet bir bütündür Sayın Bakanım, bunu Komisyonda da söyledik. Mübaşiriyle, yazı işleri müdürüyle, efendim, 4/B’lisiyle, 4/C’lisiyle, kamu avukatıyla yargısal faaliyet bir bütündür. Bunun için, bu maaş zamlarının bütün yargı çalışanlarına yapılmasını ifade ettiğimizde bütçenin buna elvermediğini, yeterli olmadığı söylemiştiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Şimdi, ben size vicdanen şunu söylüyorum: 1,5 katrilyon lira gibi bir parayı kaçak saraylara aktarırken kendi yargı çalışanlarınızı açlık sınırının altında bir maaşa talim ettirmenin vicdani sorumluluğunu acaba hissediyor musunuz, taşıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Zira tasarıda yer alan bu hüküm Danıştay daire ve kurullarının zayıflatılmasına ve bağımsızlıklarına gölge düşürülmesine elverişli nitelikte bir düzenlemedir. Yürütmenin yargı üzerindeki hegemonyasının kırılması "Hukuk Devleti" olmanın ve adalete duyulan güvenin birincil koşulu olup bu bahisle bu düzenlemenin yasalaşması önlenmelidir.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı maddede üç adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 16 ıncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                                 Sebahat Tuncel                                Ertuğrul Kürkcü

           Iğdır                                               İstanbul                                             Mersin

Sırrı Süreyya Önder                                Erol Dora

        İstanbul                                             Mardin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahip sahipleri:

Ali İhsan Köktürk                                 Turgut Dibek                                 Ömer Süha Aldan

      Zonguldak                                         Kırklareli                                             Muğla

      Atilla Kart                                Dilek Akagün Yılmaz                                   İsa Gök

         Konya                                                Uşak                                                Mersin

     Gürkut Acar

        Antalya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir. Öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 16. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                   Kemalettin Yılmaz                              Yusuf Halaçoğlu

         Konya                                        Afyonkarahisar                                       Kayseri

Mustafa Kalaycı                             Cemalettin Şimşek                                         

         Konya                                             Samsun                                                  

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Kemalettin Yılmaz konuşacak, Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önergeyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin bu maddesiyle, Danıştaya ilave bir daire daha kurulmasıyla birlikte oluşan duruma göre 17. Daireye görev verilmektedir. Açıkça söyleyeyim ki bu bir, yargıyı ele geçirme, yargıda egemen olma gayretidir. Danıştayda çoğunluğu ele geçirmek için yeni daire kurmak, üye sayısını artırmak resmen abesle iştigaldir. Yargıyla bu kadar oynamak doğru değildir. Sayenizde yargı kamuoyunda çok ciddi itibar kaybetmiştir. İmralı’dakinin itibarını korumaya çalışacağınıza yargıya bir bakın, hatta kendinize de bir bakın lütfen.

Değerli milletvekilleri, bu kadar kalabalık üyeli bir Danıştay dünyanın hangi ülkesinde vardır? Bu sayıyla, inanın, bir dünya rekoru kırılmak üzeredir. Keşke ileri demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri, fert başına düşen millî gelir, adalet, sağlık, eğitim, sanayi, tarım gibi konularda dünyada rekorlar kırabilmiş olsak.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının iyileştirilmesinden yanayız. Bu iyileştirmenin emekliliklerine de yansıması gereklidir. Burada ihmal edilmiştir.

Diğer taraftan, diğer adalet çalışanları yani infaz koruma memurları, kâtipler, muhtelif müdürler, mübaşirler, sosyolog, psikolog, doktor gibi diğer personellerin de özlük haklarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Bu hususlar bu teklifte yoktur. Ciddi bir eksiklik ve kurumda ciddi bir adaletsizliğe de sebep olacaktır.

Diğer taraftan, bu teklifin âdeta tatlandırıcısı olan noterlerle ilgili düzenlemeleri gerekli ve yeter bulduğumuzu da ifade etmek istiyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi bu kanun teklifiyle ciddi bir kadrolaşmayı ve yargıyı ele geçirmeyi amaçlamaktadır. Noterlerle ilgili değişikliklerle hâkim ve savcılarımızın özlük hakları da buna alet edilmektedir. Hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı prensipleri maalesef ayaklar altına alınmak istenmektedir.

Bir gün gelecek, hukuk ile bu kadar oynayanlara da hukuku bu kadar siyasallaştıranlara da hukuk gerekecektir.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 16 ıncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahip sahipleri:

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Nitekim Danıştay daire sayısının artırılmasının iş yükünün azaltılmasına dönük bir hamle olmadığı açıktır. İş yükünün azaltılması daha yapısal bir değişikliği gerektirdiğinden ve bu hüküm ile daire sayısının artırılmasının iş yükünün azaltılmasından çok Danıştay’ın yürütmenin yörüngesine girmesi gibi bir tehlike arz etmesinden ötürü bu hüküm tasarı metninden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Gürkut Acar konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerindeki önergemiz üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu 16’ncı madde -biraz önceki konuşmacı arkadaşımızın da anlattığı gibi- Danıştay Kanunu’nun 41’inci maddesiyle ilgili bir madde, “İdari işlere ilişkin idari uyuşmazlıklar ve görevler Birinci Daire ve İdari İşler Kurulunda görülür.” diyor. Biz bunu ne hâle getiriyoruz? 2575 sayılı Kanun’un 41’inci maddesinde yer alan “Birinci Daire ve” ibaresini “Birinci ve Onyedinci daireler ile” şeklinde değiştirmiş oluyoruz yani 17. Daireye yetki veriyoruz.

Şimdi, Danıştayın 15 dairesini 17’ye çıkarıp kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerini 17. Daireye aktardınız mı –ki yaptığınız budur- hidroelektrik santralleri (HES), rüzgâr santralleri, limanlar, Galataport’lar, Haydarpaşa Garı, hepsini yağmalayabilirsiniz ve hatta kent merkezinde kalmış bütün kamu arazilerini, kıyılarımızı, sahillerdeki bütün kamu hizmetine ayrılmış alanları yağmalayabilirsiniz, yandaşlarınıza aktarabilirsiniz. Çünkü artık sizin onları göndereceğiniz bir daireniz oluyor, nur topu gibi bir daire yaratıyorsunuz kendiniz, yeniden bir daire ve orada bu davaların hepsi o daireye gidecek ve bu sizi mahvedecek bir olaydır değerli arkadaşlarım. Sanmayın ki “Biz bunları başardık, büyük başarı sağlıyoruz, yarın bunlar bize puan olarak gelecek.” Göreceksiniz, bunlar sizi mahvedecek, hiçbir yolsuzluk sonsuza kadar ayakta kalmaz değerli arkadaşlarım.

Bakınız, öyle bir hâle getirdiniz ki Türkiye’de artık idare hukukunda “kamu yararı” kavramını ortadan kaldırıyorsunuz, kamu yararı diye bir şey yok, yandaş yararı var. Bütün kent merkezindeki araziler yağmalanıyor. Kent merkezinde para eden, rant getiren, rantı artmış ne kadar askeriyeye ait yer varsa, kamuya ait yer varsa hepsi TOKİ vasıtasıyla zaten büyük bir oranda yağmalandı.

Şimdi, bize diyorsunuz ki değerli arkadaşlarım: “Burada iş yükü çok fazla, biz Yargıtayın ve Danıştayın bu nedenle artırıyoruz üye sayısını.” Bakınız, değerli arkadaşlarım, Ali Alkan Yargıtay Başkanı, 2-3 sayfalık bir yazı yayınladı, bu konuyla ilgili rahatsızlığını. Sadece iki paragrafını size okuyacağım, ne diyor: Türkiye’ye ve Avrupa Birliğine, yıllardır istinaf mahkemelerinin faaliyete geçirileceği vaadinde bulunulmaktadır. Yargısal alandaki pek çok iyileştirici etki, bu mahkemelerin faaliyete geçmesine bağlı olarak ortaya çıkacaktır. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 16/7/2014 tarih ve 131 sayılı Kararı’nda belirtildiği gibi Yargıtay daireleri arasındaki iş bölümü düzenlemeleri de bu mahkemelerin 2014 yılı Kasım ayında faaliyete geçirileceğine ilişkin yetkililerin yaptığı açıklamaya bağlı olarak 2014 yılı sonuna bırakılmıştır. Eğer istinaf mahkemeleri ileri sürüldüğü gibi faaliyete geçirilecekse Yargıtayın iş yükü yaklaşık yüzde 90 oranında azalacak ve 2015 yılı sonunda arşivde temyiz incelemesini bekleyen dosya kalmayacaktır.” Ne istiyorsunuz, niye bunu getiriyorsunuz? İstinaf mahkemelerini getirin çıkartalım, kurtaralım Danıştayı da Yargıtayı da bu iş yükünden ama işinize böyle geliyor, böyle yapıyorsunuz ve bunu yapmanızın sebebi de yandaşlara daha fazla bir şey aktarmaktır ama ben bu kısa zaman içerisinde esas yarınki olayı anlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Profesör Doktor Rennan Pekünlü, türbanlı öğrencilere Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını hatırlatması nedeniyle eğitim öğretimi engelleme suçunu işlediği gerekçesiyle İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 2012 yılında iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırıldı ve şimdi karar uygulama aşamasında ve kesinleşti. Siz böyle yargıçlar, böyle bir mahkeme istiyorsunuz. Bir akademisyen, bir profesör yasal mevzuatı uyguladığı için, laikliği savunduğu için cezaevine girecek. Bu karar aslında bir yargı kararı değildir. Bu karar, iktidarın muhaliflerini, aydınlığı, çağdaşlığı savunanları yıldırma, sindirme kararıdır, bir intikam kararıdır. İktidar diyor ki: “Bana yan bakanı ya gaz bombasında boğarım ya da cezaevinde bunun bedelini öder.” Şimdi, bu kanun tasarısı da aynı şeyi taşımaktadır. Yargıyı kendinize göre biçimlendirdiğiniz zaman o yargı olmaktan çıkar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 23.43

ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerindeki maddenin teklif metninden çıkarılmasına ilişkin aynı mahiyetteki iki önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci maddede üç adet önerge vardır.

Şimdi okunacak olan önergeler aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 17 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                             Sırra Süreyya Önder                            Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk                                 Turgut Dibek                Ömer Süha Aldan

      Zonguldak                                         Kırklareli                           Muğla

      Atilla Kart                                Dilek Akagün Yılmaz                 İsa Gök

         Konya                                                Uşak                             Mersin

                                                              Gürkut Acar

                                                                 Antalya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 17. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

Mustafa Kalaycı                              Kemalettin Yılmaz

         Konya                                        Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüştüğümüz maddede Danıştayda yeni kurulması öngörülen 17. Dairenin idari daire olarak görev yapması ve idari daireler arasındaki iş bölümünün Danıştay Başkanı tarafından yapılması öngörülmektedir. 10’uncu maddedeki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, Danıştayda daire ve üye sayısı artırılmak suretiyle çoğunluğun ele geçirilerek Danıştayın siyasi baskı altına alınmak istendiği açıktır. Bu durum, Anayasa’nın hukuk devleti, hâkim teminatı ve yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle hâkim ve savcılarımızın maaşlarına 1.154 lira artış getiren düzenlemeye Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu bakıyoruz. Ancak, verilen ek tazminatın emekli aylıklarına da yansıyacak şekilde düzenleme yapılması, mevcut emekli hâkim ve savcılarımızın da bu tazminattan mutlaka yararlandırılması gerektiğini savunuyoruz.

Hâkim ve savcılarımız daha fazla maaş almayı hak ediyorlar. Ancak diğer adalet çalışanlarını hiç gözetmeyen bu düzenleme üzerinden maalesef hâkim ve savcılarımız yıpratılmaktadır. Buna asla fırsat ve meydan verilmemesi gerekmektedir. Ancak, adalet hizmetini hâkim ve savcılarla birlikte üreten adalet çalışanlarını sürekli dile getirmemize rağmen, AKP bu arkadaşlarımızın özlük haklarında bir iyileştirmeye yanaşmamıştır. Sayısız dava dosyası arasında ter dökerek ekmeğini kazanmaya çalışan adliye çalışanları ne yazık ki bu görevlerini yaparken birçok özlük haklarından yoksun bir şekilde çalışmaktadır. Yaptıkları iş ile bu işe karşılık aldıkları ücret kesinlikle tatmin edici olmaktan çok uzaktır. Adalet hizmetlerinin yürütülmesinde önemli sorumluluk yüklenen zabıt kâtibi, mübaşir, hizmetli, şoför, emanet memurları, veznedar, icra memurları, icra ve yazı işleri müdürleri, bilgi işlem memurları ve teknik personel ne yazık ki AKP tarafından yok sayılmıştır. Ceza ve tevkifevlerinde, denetim müdürlüklerinde çalışan infaz koruma memurları, psikologlar, öğretmenler ve diğer çalışanlar dört duvar arasında sorunlarıyla baş başa bırakılmıştır. Yıpranma hakları ellerinden alınan, fazla çalışma ücretinden dışlanan infaz ve koruma memurlarına ve diğer çalışanlara verilen sözler de göz ardı edilmektedir. Adliye çalışanları adalet hizmetinin yerine getirilmesinde büyük katkısı olan gizli kahramanlardır. Gerektiğinde mesai mefhumu gözetmeden fedakârca görev yapan adliye çalışanları şu an kendilerini üvey evlat olarak görmektedir. Adliye çalışanları adalet istiyor, hakkaniyet bekliyor. Adalet, Adalet Bakanlığının sadece isminde var, adaletin tecelli etmediği yer maalesef Adalet Bakanlığıdır. Yine, ismi “Adalet”le başlayan iktidar partisi, adliye çalışanları birbirlerine girsin, adliyeler huzursuzluk ortamına sürüklensin mi istiyor? Kamu avukatları da yine görmezden gelinmektedir. Kamuda çalışan avukatlar ile hukukçuların özlük haklarıyla ilgili yıllardır yaşadığı mağduriyet yine giderilmemektedir.

Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ burada yaptığı açıklamada “Bütçe imkânları çerçevesinde biz ancak bunu yapabiliyoruz.” demiştir. Sayın Bakana soruyorum: AKP iktidarının bütçe imkânları, milletin parasıyla 1,5 katrilyon liraya bin odalı saltanat sarayı yaptırırken oluyor, 400 trilyon liraya yeni uçaklar alırken oluyor, bakkaldan ciklet alır gibi trilyonlarca liraya makam arabaları alırken oluyor da çalışanlara, emeklilere gelince mi olmuyor? Zaten yandaş sendikayı kullanarak kamu çalışanlarına ve emeklilere maaş zammı konusunda büyük bir kazık attınız. 2014 yılında ortalama yüzde 5,2 maaş zammına karşın, on aylık enflasyon yüzde 9, gıda ve alkolsüz içeceklerdeki enflasyon ise yüzde 14 olmuştur. Kamu görevlileri ve emeklileri temmuzda zam alamamış, 2015 Ocakta da enflasyon farkı alamayacaktır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 17 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)  ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Nitekim Danıştay daire sayısının artırılmasının ve dairelerin görevlerinin yeniden ele alınıp düzenlenmesinin iş yükünün azaltılmasına dönük bir hamle olmadığı açıktır. İş yükünün azaltılması daha yapısal bir değişikliği gerektirdiğinden ve bu hüküm ile daire sayısının artırılmasının iş yükünün azaltılmasından çok Danıştay'ın yürütmenin yörüngesine girmesi gibi bir tehlike arz etmesinden ötürü bu hüküm tasarı metninden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, hiç teknik madde çözümlemesine girmeyeceğim. İçinizde birçok arkadaşımız 2010 yılında da Meclisteydi ilk döneminde. Hatırlamanızı istiyorum ve bir soru soracağım. 2010 Anayasa değişikliği 26 maddeydi, 13 tanesi yargıyla alakalıydı. 2010 referandumuyla değişen yargı bölümünden dolayı Hükûmet kanadı olarak memnun musunuz? Hiç kimse “Memnunuz.” diyemiyor. O zaman da Cumhuriyet Halk Partisi bütün gücüyle, tüm bilgisi, birikimiyle hataları söylemeye çalıştı.

Şu anda Yargıtay ve Danıştay üzerindeki egemenlik kavgası alabildiğince gidiyor çünkü yüksek yargı içerisine çok ciddi oranda hukuk dışı yapılanmalar çöreklendi. Evet, daha önce de vardı ama 2010 referandumu önemli bir milat oldu, elden çıktı. Üstelik de öyle bir ekip geldi ki hukuk, içtihat, kanun ve hatta birikimi nazara almaksızın talimatla karar verenlerin… Bakın, hâkimler artık ayrıldı; ülkücüsü, solcusu, sağcısı, İslamcısı, hepsi var ama hiç olmazsa bu yapı içerisinde herkes bir şekilde kararını bir Yargıtay içtihatına, bir kanuna, bir şeye dayandırmak için çalışır çünkü bir hukukçuluk var idi derken, talimatla doğrudan sonuca giden bir yapı geldi. Yapının bu denli kuvvetli olarak gelmesinin ve özellikle Yargıtay ve Danıştaya gelmesinin müsebbibi 2010 referandumu değil mi, 159’uncu madde değil mi? Yargının içerisine sandığı, seçimi, yeni HSYK’yı siz soktunuz ve buradan günlerce uyardık. Gelinen nokta ne? Kanuna bakmayan, hukuka bakmayan, talimatla iş yapan bir ekip. Şimdi onunla mücadele ediyorsunuz.

Bakın, şu anki mücadele yalnızca Yargıtay, Danıştay. Arkadaşlar, daha Anayasa Mahkemesi kavganız başlamadı. 2015 Mart, Anayasa Mahkemesi kavgası fitili ateşlenecek mart ayında, biz bunu biliyoruz, bekleniyor, olmak zorunda. Çünkü, 2010 referandumu Anayasa Mahkemesinde de bir yapılanmaya izin verdi. Evet, artık 1984 sonrası dünyada kimi siyasi projeler yargı eliyle yapılmak isteniyor, tümüyle karşıyım. Gürcistan’da denendi, Mısır’da denendi, Türkiye’de denendi. Şu anda bazı yargı mensupları demokrasi diyorlar, hukuk diyorlar ama aynı yargı mensupları 2007’deki operasyonlarda hukuka aykırı deliller yaratılırken susuyorlardı, o savcılar, hâkimler… Kes-yapıştırlarla, dijital sahte delillere göz yumup “Biz adalet dağıtıyoruz.” diyorlar, şimdi bağırıyorlar.

Ne olursa olsun, bakın, öyle veya böyle siz yargı içerisine siyasi, dinî, cemaat -ister paralel, ne derseniz deyin- bunların girmesine anayasal sistemle izin verirseniz ve kendi disiplin mekanizmasıyla bunu engelleyemezseniz o gider, başkası gelir.

Ben avukatım, benim oğlum avukat, benim kızım avukat olmak istiyor. Ben bu ülkede hukukçu olmak istiyorum ama üzülüyorum. Çünkü, gelinen son nokta itibarıyla Yargıtayda herkes ayrılmış vaziyette. Arkadaşlar, adliye yemekhaneleri bizim “ağabey” dediğimiz, “üstat” dediğimiz hâkimlerin, savcıların buluştukları, dosya konuştukları yerlerdi. Artık yemekhanelerde masalar ayrı. Gidiyorum gene ben oralara, üzülüyorum. Bir grup hâkim burada, bir grup hâkim burada. Hepsi ne yazık ki etnisitesine göre, dinî duruşuna göre, cemaatine göre ayrılmış vaziyette. İçim kan ağlıyor. Ben otuz yıldır ekmeğimi yargıdan kazanan bir insanım. Nereye varacağız? Bunun çözümünü teşkilat kanunlarında mütemadiyen oynayarak bir yere getiremezsiniz. Teşkilat kanunları her zaman için hastalığı büyüten değişiklikleri yaşamıştır. Ne olur, 159’u masaya yatırın, konuşun muhalefetle, bizle konuşun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Devamla) – Çözmek zorundasınız bu konuyu.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunacağım, yoklama talebi var.

Sayın Gök, Sayın Bal, Sayın Korkmaz, Sayın Özensoy, Sayın Yılmaz, Sayın Dibek, Sayın Köktürk, Sayın Acar, Sayın Tanal, Sayın Haberal, Sayın Gök, Sayın Atıcı, Sayın Günaydın, Sayın Aldan, Sayın Toptaş, Sayın Dudu, Sayın Akova, Sayın Özgündüz, Sayın Öz ve Sayın Işık.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı) 

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655) (Devam)

BAŞKAN.-.Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18’inci maddede üç adet önerge vardır.

Okutacağım önergeler aynı mahiyettedir, buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk                           Dilek Akagün Yılmaz                              Turgut Dibek

      Zonguldak                                            Uşak                                              Kırklareli

        İsa Gök                                          Gürkut Acar                                  Ömer Süha Aldan

         Mersin                                             Antalya                                              Muğla

      Atilla Kart                                     Ali Rıza Öztürk

         Konya                                               Mersin

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 18. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                   Kemalettin Yılmaz                              Yusuf Halaçoğlu

         Konya                                        Afyonkarahisar                                       Kayseri

Cemalettin Şimşek                            Mustafa Kalaycı                                      Alim Işık

        Samsun                                             Konya                                              Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önergemiz, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 52’nci maddesinde yer alan Başkanlar Kurulunun görevleriyle ilgili düzenlemelerin Anayasa’mızın bazı maddelerine aykırılık içermesi nedeniyle söz konusu metnin tekliften çıkarılması ve dolayısıyla, işleme alınmaması amacını taşımaktadır. Özellikle, mevcut yasa çok değil, tam bu tarihten on yedi ay önce, yine AKP hükûmetleri döneminde ama bir özelliği var, 17, 25 Aralıktan önce yani 27 Haziran 2013 tarihinde 6494 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesiyle düzenlenmiş, daha üzerinden bir buçuk yıl bile geçmeden, bugün yine Genel Kurul gündemine geliyor ve deniyor ki: “Başkanlar Kurulunun (a), (b) ve (c) bentlerinde sayılan görevlerini çıkaralım, ayrıca, (3)’üncü fıkrasında yer alan hükmü de kaldıralım yani herhangi bir şekilde Başkanlar Kurulunun kararlarına karşı itiraz edecek olursa bunun önünü keselim, yargı yolunu kapatalım.”

Değerli milletvekilleri, AKP, on iki yıl önce bu ülkeyi yönetmeye talip olurken “3Y” sloganıyla milletten oy istedi: “Yolsuzluğu bitireceğiz, yasakları kaldıracağız ve yoksulluğu yeneceğiz.” dedi ama bugün bakıyoruz ki, bu 3 Y AKP’nin markası hâline geldi, tüm yasakları koyan bir parti hâline dönüştünüz. Sebep belli, sebebi 17-25 Aralık tarihinde arayıp o tarihte kamuoyuyla paylaşılan ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde montaj iddialarıyla vatandaşın kafasının bulandırıldığı konuların, en son Adli Tıp Kurulunun kararıyla montaj olmadığı yönünde açıklamasına binaen, önümüzdeki günlerde birileri gelir bu dosyaları yeniden açar ise biz ne yaparız? O zaman tedbirini almak zorundayız. Bu yargıyı AKP’nin yargısı hâline getirmezsek bizi yakarlar. O zaman yasaklar bizi yakar korkusuyla bu düzenlemeleri yapıyorsunuz. Bunlar Anayasa’nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 40’ıncı maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin korunması hükümlerine, yine 138’inci maddesindeki yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine ve 139’uncu maddesindeki hâkimlik ve savcılık teminatı ilkelerine aykırıdır. Bu düzenlemelerin kabul edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla işleme alınmaması gerektiğini sizlerle paylaşıyoruz.

Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili Ahmet Aydın Bey buradayken, kendisine bir teşekkür borcum var. Kaçak sarayla ilgili yapı ruhsatı ve yapı kullanma ruhsatı belgelerini gösterdi -demin yoktu şimdi var- hemen gündeme taşıyayım.

Değerli Grup Başkan Vekili, bu sarayın kaçaklığı yapı ruhsatından ve yapı kullanma izninden kaynaklanmıyor. Bu sarayın kaçaklığı, 1’inci derecede sit alanını, 3’üncü dereceye dönüştüren ve  bunu iptal eden yargı kararını saymamanızdan kaynaklanıyor. Ama sizinle paylaşmak istiyorum: Bu belgeyi Sayın Grup Başkan Vekili incelemeden dağıtmış, hemen incelemesini tavsiye ediyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İnceledik.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bu belgede değerli milletvekilleri, tam 94.914 metrekarelik Şu anda bitmiş alanla ilgili birim metrekare maliyeti 800 lira, toplam maliyet de 78 trilyon lira gösteriyor eski parayla ama Maliye Bakanlığı bunu tam 1 katrilyon 370 trilyon lira olarak açıkladı.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kaba inşaat, kaba inşaat…

ALİM IŞIK (Devamla) – Buradaki belgelere iyi bakın.

Dolayısıyla yirmide 1’ini gösteren bu belgede bile usulsüzlüğü görmemişsiniz. Bunları bu yargı çok tartışacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Devamla) – Dolayısıyla bunun arkasında durmaktan vazgeçiniz diyor, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, belgeleri göstererek benim açıklamalarım dışında başka açıklamalar yaptı.

BAŞKAN – Bir dakika…

Belgeleri gösterdi, sizin açıklamalarınız vardı…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet, benim açıklamalarımı tamamen yanlış bir şekilde orada aksettirdi ve rakamdan bahsetti.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bununla ilgili açıklama yapmadı Sayın Başkan, sadece belgeyi gösterdi. Belgeyi de açıkladım ben.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – O rakamı açıklamak istiyorum efendim.

BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bu bir sataşma konusu değil yani eğer sizin söylediğiniz şeyi…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çarpıttı efendim benim konuşmalarımı.

BAŞKAN – Aksini söylüyorsa bir açıklama yapma durumu söz konusu.

Buyurun yerinize oturun, size bir açıklama için süre vereyim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, kendisi bu konuda hiçbir açıklama yapmadı.

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Aydın.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Belgeyi gösterdi, zannetti ki her şey doğru.

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen…

ALİM IŞIK (Kütahya) - Dolayısıyla açıklama yok.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Işık…

Buyurun Sayın Aydın.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesiyle ilgili önerge üzerindeki konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Birincisi, evet, bu yapının kaçak bir yapı olmadığını ifade ettim ve bu, belgelerle de sabit.

İkincisi, bütün koruma kurullarından gerekli izinler alınmış. Koruma kurulları izinleri haricinde yapılan hiçbir işlem yok. İnşaat başlangıcında yapı ruhsatı çıkartılmış, biten bloklar için de yapı kullanma izni Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığınca Başbakanlığa teslim edilmiştir. Dolayısıyla kaçak hiçbir durum söz konusu değil. Koruma kurullarından da izinler alındığı için sit alanına da bir müdahale söz konusu değildir.

Yine söz konusu binanın yapılmış olduğu alan Bakanlar Kurulu kararıyla Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje alanı ilan edildiğinden Belediye Kanunu’nun 73’üncü maddesine göre Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından düzenleniyor bu belgeler. Kaldı ki burada tamamen kaba inşaatına ait birtakım bilgiler var. Binanın bitimi, tamamen bitimi ve tefrişatı haricindedir. Bu yapı kullanmada yapı ruhsatında diğerleri olmaz, tefrişatı diğer hizmetler olmaz. Bunu bilmesi lazım arkadaşımızın. Ama maalesef söylenenleri tamamen çarpıtmıştır.

Yine bir başka husus: Ya değerli arkadaşlar, bütün kamuoyu da bizi takip ediyor. Türkiye’nin faizlerden 1 puan bile aşağı çekilmesine en az iki tane o sarayı yapabilecek para doğuyor. Türkiye…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ya, yol yap kardeşim, hastane yap, okul yap!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Onları da yapıyoruz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Her yerde yaptı. AK PARTİ  iktidarında adalet sarayları mı yapmadı, okullar mı yapmadı, üniversiteler mi yapmadı, yollar mı yapmadı, köprüler mi yapmadı. Türkiye artık onların bıraktığı eski Türkiye değil. Yeni Türkiye’de yeni Türkiye’ye yakışır…

BAŞKAN – Sayın Aydın…

AHMET AYDIN (Devamla) - …bir Cumhurbaşkanlığı sarayı da şarttır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Devamla) - Türkiye’mizin onuruna yakışır bir saray şarttır. Şahsa ait değildir millete aittir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın, tamam teşekkür ederim

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Gök, siz ne için söz istediniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben bu tartışmalı konuda çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum yerimden olmak kaydıyla.

BAŞKAN – Bu konuyla ilgili mi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet.

BAŞKAN - Ama yani şu anda Sayın Işık’ın  sataşması nedeniyle Sayın Aydın’a söz verdim. Siz hangi açıklamayı yapacaksınız?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, konu önemlidir, benim de sayın Meclisimizle paylaşmak istediğim bir bilgi var.

BAŞKAN – Ama maalesef konumuz o değil. Yasa görüşüyoruz, konumuz o değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır ama…

BAŞKAN – Size de yerinizden…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir dakika…

BAŞKAN - Bir dakika…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi değerli arkadaşlar, geçen gün Sayın Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı bütçesi de görüşülürken açıkladı ama farklı bir mahkemeden bahsetti, Ankara 11. İdare Mahkemesinden bahsetti. Ankara 5. İdare Mahkemesinin…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 5’inci değil 11’inci.

LEVENT GÖK (Devamla) – 5’inci, hayır, Sayın Bakan tam 25 sayfalık Ankara 5. İdare Mahkemesinin birinci dereceden üçüncü dereceye sit alanına düşürülmesi ve ayrıca çevresindeki açılan yolların nâzım imar planına aykırılığından dolayı vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararı ortadadır. Bu karar kaldırılmamıştır. Ama endişem o dur ki, 5. İdare Mahkemesinin Başkan ve üyeleri değiştirilebilir bu arada. Şimdi, bir mahkeme kararı ortadayken bu mahkeme kararına uyulmasını herhâlde Adalet Bakanından beklemek hepimizin hakkıdır. Bu kararın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) - …ortada durduğu bir zaman dilimi içerisinde başka bir konu tartışılamaz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Işık, sizin nedir talebiniz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili, yaptığım açıklama üzerine söz konusu maliyetlerle ilgili açıklamama karşı “Bu kaba inşaat maliyeti.” dedi, yanlış bilgi verdi, onu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Size de bir dakika süre veriyorum, yerinizden.

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Grup Başkan Vekili, siyaseti sadece günü kurtarma anlayışıyla değerlendirmektedir.

BAŞKAN – Açıklama yapın lütfen Sayın Işık, sataşmaya neden olmayın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu eldeki belgelere göre bir metrekarelik maliyet 800 TL üzerinden şu anda 97.914 metrekarelik bitmiş alan için bu belgede 78 milyon 331 bin 200 TL olarak yer almaktadır. Ama Maliye Bakanının yapmış olduğu bugüne kadarki bu biten kısmıyla ilgili açıklamada bu rakam 1 milyar 370 milyon TL’dir. Dolayısıyla, buraya, yirmide 1’lik bir rakam konmuştur. Burada da bir usulsüzlük yapılmıştır. Onu paylaşmak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, ben sadece tutanaklara geçsin diye söylüyorum çünkü Levent Bey eksik bilgi verdi. Evet, Ankara 11. İdare Mahkemesinin kararından bahsetti. 

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – 5, 5…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Onun üzerine Yargıtayın vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararından…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, bu konuda konuşma yaptırmayacağım kimseye, lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ahmet Bey ama benim söylediklerimi yanlış ifade etti.

BAŞKAN – Hayır.

Sayın Bakan, siz açıklama mı yapmak istiyorsunuz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – İki dakika da size veriyorum ve konuyu kapatacağız çünkü konumuz bu değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ahmet Bey ama benim söylemimi…

BAŞKAN – Lütfen, lütfen Sayın Gök, konumuz bu değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tamam da yanlış ifade etti.

BAŞKAN – Lütfen…

Buyurun Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – 5. İdare Mahkemesi…

8.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Gök’ün söylediği Ankara 5. İdare Mahkemesinin bir kararı var. Benim Plan ve Bütçe Komisyonunda bahsettiğim karar Ankara 11. İdare Mahkemesinin kararı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben bunu söyledim.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O kararla ilgili Danıştay 14. Dairesi (2014/3469) esas no.lu şeyle karar vermiştir.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – 5 duruyor mu?

LEVENT GÖK (Ankara) - 5 ne oldu efendim?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onu da söyleyeceğim.

5. İdare Mahkemesi (2011/1879) esas numaralı dosyasında İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı vermiştir ama Bölge İdare Mahkemesi de bunu kaldırmıştır. Şu andaki durum bu. Dolayısıyla, mahkeme kararıyla engellenmiş bir şey yok. Mahkeme bir karar vermiş, diğer mahkeme de bu kararın yürütmesini kaldırmıştır. Olay bundan ibarettir.

Benim bahsettiğim 5 değildi çünkü ona ilişkin bir sorun yoktu, öbürüyle ilgili tartışıldığı için ben ondan bahsetmiştim. İki karar da burada var.

AYTUN ÇIRAY(İzmir) – Mahkeme yürütmeyi durdurmadı mı?

LEVENT GÖK (Ankara) – 5’i ne zaman kaldırdınız Sayın Bakan? 5’in kararı ne zaman kaldırıldı Sayın Bakan?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O da burada, şey de burada, ben sana vereyim.

BAŞKAN – Tamam mı Sayın Bakan, bitti mi?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, bitti Sayın Başkan.

BAŞKAN.-. Peki, teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Lütfen sayın milletvekilleri, konumuz bu değil, biz başka bir şeyi görüşüyoruz. Başka bir bağlamda istediğiniz gibi tartışabilirsiniz.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Ali İhsan Köktürk                           Dilek Akagün Yılmaz                              Turgut Dibek

      Zonguldak                                            Uşak                                              Kırklareli

        İsa Gök                                          Gürkut Acar                                  Ömer Süha Aldan

         Mersin                                             Antalya                                              Muğla

      Atilla Kart                                     Ali Rıza Öztürk

         Konya                                               Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Nitekim Danıştay daire ve kurullarını zayıflatmaya, çoğulculuk yerine tekçi zihniyet hegemonyası oluşturmaya dönük işbu düzenlemenin tasarıdan çıkarılması elzemdir. Zira, Başkanlık Kurulu biçiminde önerilen düzenleme yürütmenin etki alanına girmesi muhtemel ve kastedilen bir yapıya işaret etmektedir. Katılımdan uzak, tek merkezden verilen kararların idari yargıya hâkim olmasını öngören bu düzenlemeye karşı çıkıyoruz.

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz konuşacak.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, konunun dışında konuşmayalım, olur mu?

BAŞKAN – Peki, olur. Söylerim milletvekillerine.

Buyurun.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biliyorsunuz, Anayasa’mızda çok açık söylüyor, milletvekilleri sözlerinde özgürdürler. Özgürce düşüncelerimizi ifade etmek durumundayız.

Ve biraz önceki tartışmayla ilgili de Bölge İdare Mahkemesi tarafından yürütmenin durdurulmasının kaldırıldığına dair bir karar olduğunu söyledi Sayın Bakan, bunu bekliyoruz, grup olarak da bekliyoruz, Sayın Grup Başkan Vekilimiz de bekliyor.

Ayrıca ben şunu da söyleyeyim Sayın Ahmet Aydın; bakın, Atatürk Orman Çiftliği gibi bizim için tarihî bir miras olan bir yerin kentsel dönüşüm alanına sokulması ne demek Ahmet Aydın? Olabilir mi Ahmet Bey böylesi bir şey?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sizin iktidarınızda oraya moloz döktürmüşlerdi, moloz.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Kentsel dönüşüm alanına nasıl sokuluyor, ben bunu anlamıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, sizi konuya davet ediyorum ve bu birinci davetimdir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Evet, konuya geçiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – 655 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 18’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine de konuşacağım ama ondan önce Sayın Bakandan bir ricamız daha var. Biraz önceki arkadaşlarımız da söylediler. Profesör Doktor Rennan Pekünlü sadece Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ve iç hukuk kuralı hâline gelen kararlar çerçevesinde, türbanla üniversiteye girmek isteyen bayan öğrencilere tutanak tutmuş ve bu kararları hatırlatmış ancak öğrenim özgürlüğünü engellememiştir. Bu nedenle, hiçbir şekilde fiilî öğrenim özgürlüğünü engellememesine rağmen, iki yıl bir ay ceza verilerek ve hükmün açıklanmasının ertelenmesi de engellenerek Rennan Hoca yarın son dersini vererek Foça Açık Cezaevine gidecektir.

Şimdi, bizim geçen hafta grubumuz tarafından, Sayın Bakan ve  Adalet Komisyonu Başkanı da dâhil olmak üzere bütün AKP Grubuna şöyle bir teklifimiz oldu -yasa teklifi grubumuz tarafından verildi- dendi ki: Türk Ceza Kanunu madde 112 uyarınca bu ceza verilmiştir. Bu cezada cebir ve tehdit kullanılarak öğrenim özgürlüğünü engelleme varsa elbette o kalsın ama “ya da hukuka aykırı başka bir davranışla…” Ne demektir bu? Böylesi muğlak bir tanım olmaz. Bunun kaldırılmasını talep ettik.

Ayrıca “Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara ve bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına engel olunması hâlinde” deniliyor. Oraya da “fiilen” sözcüğünün eklenmesini istedik ve cezanın da iki yıldan beş yıla kadar değil, altı aydan iki yıla kadar olmasını belirttiğimiz bir teklifimizi verdik; ancak şimdiye kadar bir cevap alamadık. Rennan Pekünlü Hoca yasaya aykırı bir şey yapmamıştır. Sadece o dönemde yani ve şu anda da geçerli olan aslında Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını birilerine anlatmak, bu konuda uyarmak, bu konuda uyarıda bulunmak asla suç değildir. Rennan Pekünlü Hoca’nın cezaevine gitmesine Sayın Bakan, gönlünüz razı olacak mı? Bu yasa teklifimizin bir an önce -ki yargı paketi görüşülüyor, Türk Ceza Kanunu da bunun içinde var, bunu hep beraber de verebiliriz arkadaşlar- Genel Kurula indirilmesini ve Rennan Pekünlü Hoca’ya yapılan bu haksızlığın ortadan kaldırılmasını istiyoruz; öncelikli taleplerimizden bir tanesi budur.

Onun ötesinde, sevgili arkadaşlar, sayın milletvekilleri; şimdi ben 18’inci madde üzerinde konuşmak için buraya çıktım. 18’inci madde üzerindeki değişiklikle, Başkanlar Kurulunun yani daire başkanları, başsavcı, başkan vekilleri ve Danıştay Başkanından oluşan çoklu bir kurulun yetkileri sınırlanıyor ve bu aslında teklif olarak bize geldiğinde -Şuay Bey zannederim o teklifi verenlerdendi- deniliyordu ki birilerinin görev yerleri, zorunlu hâllerde daire başkanlarının görev yerlerinin değiştirilmesi, tetkik hâkimlerinin görev yerlerinin değiştirilmesi, bunlar Başkanlık Kuruluna veriliyor, daha az kapsamlı, daha küçük bir kurul olan Başkanlık Kuruluna çünkü daha çabuk kontrol edilebilecek. Ama bakın, Komisyonda gece yarısı önergesiyle, aynı zamanda daireler arasındaki iş bölümü karar tasarısını hazırlamak da yine Başkanlık Kuruluna verildi yani hiç alt komisyona falan gitmeden. Gelen teklif böyle olmamasına rağmen Komisyonda gece yarısı önergesiyle değiştirildi.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gece yarısı çalışması olmadı.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Ve bir de şunu söyleyeyim: Başkanlar Kurulunun üyelerin ve daire başkanlarının yerini değiştirmesiyle ilgili şeyi de 52’nci maddede Danıştay Kanunu’nun buna itiraz hakkı vardı, üyelerin itiraz hakkı vardı, şimdi bununla kaldırıldı. Biraz önce neleri tartışıyoruz? Kaçak sarayla ilgili bir mahkeme kararından bahsediyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – CHP’den ruhsat mı alacağız kardeşim?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Aynı zamanda, bakın, Sayın Cumhurbaşkanının söylemiş olduğu Galataport ihalesinin iptaliyle ilgili de konuşuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Aynı zamanda, Yırca köyünün zeytinliklerinin kesilmesiyle de ilgili konuşuyoruz. Bunların hepsi, Danıştay ve idare mahkemesi’de, Danıştayla idare mahkemeleriyle oynamanızın nedeni aslında bu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – O türden kararlar, yürütmenin durdurulması kararı, Yırca köyü için de kaçak saray için de altın madenleri için de çıkmasın diye.

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Yılmaz. Arkadaşlarınıza, diğer milletvekillerine haksızlık yapmayın lütfen.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Bunu anlıyoruz ve bu nedenle de bu konuda sizleri uyarıyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.29

ON İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram Özçelik (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin  görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Sayın  Bakan, bir açıklama yapacaktınız galiba.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Sayın Gök’ün bahsettiği 5. İdare Mahkemesi kararıyla ilgili bilgi verirken orada bürokrat arkadaşların bana naklettiği şekilde konuştum. Onlardan, elimizde mahkeme kararları var, bu 5. İdare Mahkemesinin verdiği kararın akıbetini sorduğumda, işte, “Bölge idare mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi.” şeklinde beni bilgilendirdiler. Ben, onun üzerine, size yürütmeyi durdurma kararı olduğunu ifade ettim. Siz karar söyleyince ben kararı istedim. Tabii, bu arada, onlar, yürütmeyi durdurma talebini ret kararı verdiğini bana anlatırken, sehven öyle ifade ettiğini söylediler. Kusura bakmayın. O nedenle, aktarılan bir bilginin, sehven yanlış aktarılması nedeniyle ben size onu doğru bilgi olarak takdim ettim, düzeltiyorum. 5. İdare Mahkemesinin verdiği YD’ye karşı itiraz, bölge idare tarafından reddedilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Şu anda kaçak mıdır efendim yapı?

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, tamam.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655) (Devam)

BAŞKAN – 19’uncu madde üzerinde 3 adet önerge vardır.

Şimdi okunacak önergeler aynı mahiyettedir, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 19 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk                                  Turgut Dibek                                 Ömer Süha Aldan

      Zonguldak                                         Kırklareli                                             Muğla

     Levent Gök                                       Gürkut Acar                               Dilek Akagün Yılmaz

         Ankara                                             Antalya                                               Uşak

        İsa Gök                                       Ali Rıza Öztürk                                  Mahmut Tanal

         Mersin                                              Mersin                                             İstanbul

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı Kanun Teklifinin 19. Maddesinin anayasaya aykırılık sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal                                    Yusuf Halaçoğlu                             Cemalettin Şimşek

         Konya                                              Kayseri                                             Samsun

Mustafa Kalaycı                              Kemalettin Yılmaz                              Nevzat Korkmaz

         Konya                                        Afyonkarahisar                                       Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Sakin olmanız gerekiyormuş, öyle söyledi kâtip üye Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Meclis Başkanlık Divanına saygımdan dolayı da buna cevap vermek istemiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun, çok naziksiniz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizim bu önergemizde, 19’uncu maddede yine Anayasa’ya aykırılık iddiamız var. Üye ve daire sayısını artırarak Danıştayda hâkimiyet kurmak isteyen Hükûmet bununla da yetinmiyor, yargı faaliyetlerini kontrol altına almak üzere Başkanlık Kuruluna olağanüstü yetkiler veriyor ve Başkanlık Kurulu kararlarına karşı da yargı yolunu kapatıyor. Bu durum hepinizin de bildiği üzere Anayasa’daki “hukuk devleti”, “hâkim teminatı” ve “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı” ilkelerine aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan da biraz önce tashih ettiğine göre artık rahatlıkla buna “kaçak saray” diyebiliriz çünkü ortada idare mahkemesinin bir kararı var, henüz bu kararla ilgili de iddia edildiği gibi bu kararı bozan bir karar yok. Biraz önce ben konuştuktan sonra AKP Grup Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın ne zaman kaçak sarayın konusunu açsak artık dinleye dinleye kabak tadı veren yine aynı gerekçeyi söyledi: Efendim, Sayın Cumhurbaşkanına yakışmaz mıymış böyle bir saray diye.

Değerli arkadaşlar, bu milletin en büyük sıkıntısı, sadece AKP döneminde değil, cumhuriyet hükûmetlerinin en büyük sıkıntısı kaynakların kıt olmasıdır. İhtiyaçlar fazla ama bu ihtiyaçları giderecek kaynaklar kıt. Bütçeyi görüşeceğiz on beş, yirmi gün sonra. Biz taleplerimizi ileteceğiz ve siz de diyeceksiniz ki: “Efendim bütçe imkânları bu kadar, ne yapalım?” Ucu ucuna bütçe yapan, hatta 10 milyarlarca lira bütçe açığı veren ülkede, evet, Cumhurbaşkanının, arsa değeri ve içindeki mefruşatı da hesaplandığında yaklaşık 1 milyar doları bulan sarayın yapımı sadece israf değil, Allah inancı olan herkes için haramdır. Parası varsa devletin, Hükûmetin, işçiye verecek, memura verecek, emekliye verecek, çiftçiye verecek. Saray, Cumhurbaşkanına layık oluyor da bu kesimlere insanca yaşam neden çok görülüyor ve neden sadece o zamanda bütçe imkânları akla geliyor? Tüm millet bir adama mı çalışacak yoksa mevkileri, makamları temsil edenler millete mi çalışacak? Hani milletin adamıydınız değerli arkadaşlar?

Bakın, Isparta İl Özel İdaresi bütçesi onaylandı. Sayın Recep Özel Bey, muhtemelen rakamlar sana da ulaşmıştır. Bakıyoruz rakamlara, İl Genel Meclisinin 2015 yılı bütçesi yaklaşık 50 trilyon lira. Bunu dolar üzerinden hesap ettiğiniz zaman 23,4 milyon dolar yapıyor, 25 milyon dolar kabul edelim. Değerli arkadaşlar, özel idareye bağlı kurumlar 300 trilyon talep ediyor, 50 trilyonla bağlanıyor bütçe. Yani, 1 milyar doların içerisinde, o kaçak sarayın içerisinde değerli arkadaşlar, tam 40 tane il özel idaresi bütçesi var, Allah'tan korkacaksınız! Bakın, 40 tane. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakıyoruz, değerli arkadaşlar, Ahmet Aydın Bey, ben bilmiyorum, sizden öğrenmek istiyorum, Adıyaman İl Özel İdare bütçesi nedir? Yani, köylere, kasabalara hizmet götüren Adıyaman İl Özel İdaresi bütçesini Allah rızası için o kaçak sarayın maliyeti içerisinde bir kıyasla. O kaçak sarayın içerisinde kaç tane Adıyaman var? Ramazan Bey, konuştuğumuzda sürekli itiraz ediyorsun burada kürsüye gelmeden.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen elmayla armudu mukayese ediyorsun ya.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Allah rızası için kaç tane Kırıkkale var? Yani, bunları biz sorgulamayacak mıyız arkadaşlar?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Karpuzla hıyarı karıştırıyorsun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Sayın Recep Özel kardeşim, bu sadece benim vazifem mi? Isparta için senin, Sayın Sadi Bilgiç’in, Sayın Ali Haydar Öner Bey'in de bu konuda sorumlulukları yok mu?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Var. Biz yapıyoruz da siz yapmıyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – E, o zaman arkadaş, bunu sorgulayacağız. Ne diye kaçak sarayı savunuyoruz? Bizim görevimiz Isparta’ya hizmeti savunmak değil mi?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir şey mi söyleyeceksiniz Sayın Aydın, vaz mı geçtiniz? Vazgeçtiniz tamam.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, ismimi zikrederek Adıyaman İl Özel İdaresi bütçesini sordu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, burada sataşma yok ki, Adıyaman’dan bilgi istedim.

BAŞKAN – Vazgeçtiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Vazgeçmedim.

BAŞKAN – Vazgeçtiniz, oturdunuz yerinize ve vazgeçtiniz, lütfen.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Vazgeçtim Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 19 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır. Madde, Anayasa’nın 155 inci maddesinde yer alan “Daire başkanları genel kurul tarafından bir daireye başkan olarak seçilmektedir.” Hükmüne göre belli bir daireye başkan olarak seçilenlerin dört yıl olan görev süresi dolmadan dairesinin değiştirilmesi mümkün değildir. Bu bahisle Anayasa’ya açıkça aykırılık teşkil eden bu düzenlemenin tasarıdan çıkarılması elzemdir.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Mahmut Tanal konuşacak, İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biraz önce, haram saray mı diyeceğim ak saray mı diyeceğim, kaçak saray mı diyeceğim, birden fazla ismi var ama burada vatandaşımızın vermiş olduğu isim  “haram saray” Sayın Aydın Bey “ak saray” diyor. Ben de “kaçak saray” diyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Ak saray” demiyor, “Cumhurbaşkanlığı sarayı” diyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Cumhurbaşkanlığı sarayı.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen önerge üzerine konuşun. Ben bunu 66’ncı maddedeki yetkime dayanarak söylüyorum ve bu da size birinci davetimdir.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Netice itibarıyla Anayasa’mızın hükümleri uyarınca milletvekilleri milletvekili seçildiği zaman kanuna, Anayasa’ya bağlı kalacaklarına namus ve şerefleri üzerine ant içerler ve hep birlikte burada ant içmiştik. Netice itibarıyla aynı zamanda Anayasa’mızın amir hükümleri “Mahkeme kararları, yasama,  yürütme, yargıyı bağlar.” der ama ne hikmetse bu kaçak saray, haram saray dediğimiz saray bugüne kadar inşaata devam etti ve bununla bağımlı olan ne Bakanlık ne de Büyükşehir Belediye Başkanlığı ne de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, zabıta, hiçbirisi görevini yerine getirmedi, yemin resmen ihlal edildi.

Şimdi Sayın Aydın burada, teşekkür ediyorum Aydın’a, elindeki belgeleri bizimle paylaştı. Muhtemelen yarın öbür gün “Bu evraklar sahtedir.” bize demeyin. Yapı ruhsatında mühür var, imza yok. Kimin imzası olacaktı bu?

RECEP ÖZEL (Isparta) – İmza diye bir şey yok.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Netice itibarıyla burada sadece mühür var, imza yok. Peki, bu yapı ruhsatı verildiği, mahkeme kararı olduğu zaman yürütmeyi durdurma kararı varsa yürütmeyi durdurma kararına rağmen yapı kullanma izin belgesinin verilmesi… Sayın Bakan, siz de yıllarca avukatlık yaptınız, Sayın Adalet Komisyonu Başkanımız da çok deneyimli bir hukukçu, bu yürütme kararı olduğu müddetçe yapı kullanma izni belgesinin verilmemesi lazım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Suçtur, suçtur.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Eğer verilmişse bu da resen sahte evrak düzenleme suçudur. Burada ben cumhuriyet başsavcılıklarının hepsini görevlerini yapmaya davet ediyorum. Mahkeme kararının olduğu yerde yapı kullanma izin belgesinin verilmesiyle açıkça suç işlenmiş olur ve burada imzası olan ve bu belgeyi kullanan kişiler hakkında cumhuriyet savcılarının ve Adalet Bakanlığının görevinin gereği olarak, Ceza Kanunu 278 ve devamı uyarınca bunlar hakkında işlem yapmanızı istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 16 Eylül 2014 tarihinde Sayın Başbakan Davutoğlu, Sayın Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının bitiminde ve öncesinde “Efendim, bundan sonra Mecliste artık torba kanun, torba yasa teklifi Genel Kurula gelmeyecektir.” demişti. Ne zaman? 16 Eylül 2014 tarihinde.

Peki, Sayın Bakan, şu anda bize gelen bu teklif ne zaman geldi? Bu da 14 Ekim 2014 tarihinde geldi. Devleti idare edenlerin ağızlarından çıkan laflarla ilgili tutarlı davranmaları gerekiyor. Maalesef, bu, devlet ciddiyetiyle, devlet tutarlılığıyla bağdaşan bir husus değil.

Mevcut olan bu 19’uncu madde nedir? Bizim Anayasa’mızda mevcut olan 154’üncü maddeye açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Açıkça hukuk devleti, 2’nci maddeye aykırılık teşkil etmektedir. Açıkça Anayasa’mızın 36’ncı maddedeki hak arama özgürlüğüne aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’mızın 125’inci maddesi “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir.” der. Başkanlar Kurulunun oradaki yer değiştirme, tayin işlemleri birer idari işlemdir. İdari işlem olması nedeniyle açıkça, bu, 125’inci maddeye de aykırı.

Daha ötesi, hukuki güvenlik ilkemiz var bizim. Başkanlar Kurulu tarafından atananlar dört yıllık süreyle görevli. Dört yıllık süreyle görevli olan insanların bu dört yıllık süresi bitmeden üçüncü yılın sonunda veya ikinci yılın sonunda görevden alınmaları hukuk devletindeki hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu sebepten dolayı bu, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne hem Anayasa’nın belirtmiş olduğum maddelerinin tamamına aykırı.

Parlamentonun bunu yapması demek, bunun hukuki olduğu anlamına gelmez. Bu, evet, bir yasa olur ama hukuksal anlamda sakattır. Onun için, bu maddenin geri çekilmesini talep eder, hepinize saygılarımı sunarım.

İyi çalışmalar diliyorum. İyi geceler diliyorum size (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci maddede üç adet önerge vardır.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 20 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                             Sebahat Tuncel

           Iğdır                                               İstanbul                                            İstanbul

       Erol Dora                                     Ertuğrul Kürkcü

         Mardin                                              Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk                                 Turgut Dibek                                 Ömer Süha Aldan

      Zonguldak                                         Kırklareli                                             Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                İsa Gök                                          Gürkut Acar

          Uşak                                                Mersin                                              Antalya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 20. Maddesinin Teklif Anayasaya aykırı olması sebebiyle  metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mustafa Kalaycı                             Cemalettin Şimşek                             Yusuf Halaçoğlu

         Konya                                             Samsun                                             Kayseri

Kemalettin Yılmaz                                  Faruk Bal

  Afyonkarahisar                                        Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günaydın. Yeni bir gündeyiz. İnşallah, bugünün ilk saatlerinde uyanma imkânı hasıl olur. Uyanmanız için daha önce yaptığım konuşmalara birazcık özetle değinmek istiyorum.

Bu kanun teklifiyle Danıştayı siyasi iktidarın emrine alabilmek için üye sayısını 196’ya çıkarıyorsunuz, çoğunluğu sağlıyorsunuz. Bu çoğunlukla, ikinci adım olarak Danıştayda kanun hükmünde kararnameler gibi olağanüstü rejimlerde uygulanan dönemin hukukundan yararlanarak Başkanlık Kurulu ihdas etmiştiniz. O Başkanlık Kurulu 7 kişilik üyeden oluşuyordu. Bu 7 kişilik üyelikte çoğunluğu garanti ediyorsunuz 196 üyeyle. 196 üyenin seçeceği bu 7 kişilik Başkanlık Kurulu görev olarak şunları yapacaktı. Bir: Dairelerin başkanları kimler olacak, üyeleri kimler olacak, üyeleri kimler olacak, hangi üyeyi -cinsine, cibilliyetine, rengine, inancına, felsefi düşüncesine göre, ona göre- dairelerde görevlendirecekler? Çünkü öyle bir boyutta. İkinci olarak, bu dairelerde bakılacak olan dosyalara karar verecek, hangi dosyayı nereye sevk edeceğine karar verecek. Yetmiyor, tetkik hâkimlerine kadar iniyorsunuz. Yani iğne deliği kadar boşluk bırakmıyorsunuz.

Dahası var, bu dairenin vereceği kararlar da, bu Başkanlık Kurulunun vereceği kararlar da kesindir, herhangi bir kanun yoluna, itiraz, temyize veya başka bir yargı yoluna başvurulamaz. Değerli arkadaşlarım, bunun adı Meclis aktivizmidir, Meclisin hukuk devletini gasbıdır. Bunun anlamı, parlamenter demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesinin iptalidir.

Buna niye ihtiyaç var? Hukukun üstünlüğü bir anlam ifade etmiyor sizce çünkü üstünlere bir hukuk yaratıyorsunuz. Üstünlerin hukuku güce hizmet eden hukuktur. Kendinizi güçlü hissediyorsunuz, o hukuku yaratmaya çalışıyorsunuz. Yaratacağınız hukuk gün gelir sizin ihtiyaç duyacağınız güvenli bir liman olmaktan çıkacaktır.

Değerli arkadaşlarım, üstünler suçüstü yakalandı, onun için buna ihtiyaç var. 17-25 Aralık operasyonlarında bavullarda, kasalarda, kutularda milyon dolar, milyon avrolar yakalandı. Bunu hepimiz gördük, Türk milleti gördü bunu ama bu konuda üstünlere hizmet eden hukuk, cumhuriyet savcısının kararıyla takipsizlik kararı verdi. Herkesin gördüğü milyon dolarları bu savcı görmedi mi? Bavullardaki, kasalardaki, kutulardaki paraları bu savcı görmedi mi? Gördü, görmesine rağmen siyasi bir baskı ve patent altında bulunduğu için böyle bir kararı verdi.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 138’inci maddesi herkesin yargı kararıyla bağlı olduğunu emreder; yasama bağlı, yürütme bağlı. Ancak, Anayasa’nın bu hükmü AKP’nin üstünlerine işlemez. AKP’nin üstünleri kimdir? Seydişehir Alüminyum Müessesesinin ihalesinde Oymapınar Barajı bonus olarak şartname dışında verilir, Danıştay bunu iptal eder, bu iptali bu Meclis, Meclis aktivizmi yaparak Danıştay kararını ortadan kaldırmak üzere kanun yapar. Kuşadası Limanı, Çeşme Limanı, SEKA ve TÜPRAŞ’la ilgili Danıştay kararlarını, bu Meclis hukukun üstünlüğü ve Anayasa’nın 138’inci maddesini bir kenara bırakarak mahkeme kararını iptal eder, bu yolsuzlukların üstünü Meclis kararıyla, kanunla örter. İşte bunun adı tam anlamıyla “Makyavelizm”dir, bunun adı tam anlamıyla “hukukun üstünlüğü” değil, “hukuk içerisinde hukuk yoluyla anarşi”dir. Şimdi o devri yaşıyoruz.

Buna son örnek de Sayın Cumhurbaşkanının ifadesi. Bugün yaptığı konuşmalarda Galataport ihalesine işaret ediyor ve yargıya oradan talimat veriyor, yargıyı hizaya çekiyor. Oysa bu Galataport hikâyesini hepiniz biliyorsunuz, ilk önce Abdüllatif Şener’in başını yiyen ihaledir. Ofer’le ilgili Danıştay kararı vardır, şimdi de bir güce, yani AKP yandaşı bir güce alet edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Bunu iptal eden yargı kararına da, Sayın Cumhurbaşkanı, uyulmaması ya da onun bir şekilde bertaraf edilmesi için size mesaj gönderiyor.

BAŞKAN – Sayın Bal, süreniz bitti.

FARUK BAL (Devamla) – Elinizi vicdanınıza koyun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN.-. Teşekkür ederim. 

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 655 sıra sayılı kanun teklifinin 20 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

20’nci madde üzerindeki önergemizle ilgili olarak söz aldım. Sanıyorum bu gece son konuşmayı yapacağım. Daha sonra kapatıp yarın devam edeceğiz.

İşte, önerge önemli çünkü önergenin içeriğini biliyorum. Ben İdari Dava Daireler Kuruluyla ilgili olan süreci de yakından takip etmiştim ama Sayın Başkan müdahale etmezse bir iki dakika da şu kaçak sarayla ilgili bir iki şey söylemek isterim. Bu akşam şunu öğrendik arkadaşlar. Burada çok fazla basın mensubu var mı? Var, birkaç arkadaşımız var.

BAŞKAN – Diğer arkadaşlara müdahale ettim, size de ederim. Lütfen, konuya davet ediyorum sizi Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Etmeyin Sayın Başkanım. İki dakika, tamam.

Şimdi, şunu söylüyorduk ki Sayın Cumhurbaşkanının oturmaya başladığı bu saraya biz “kaçak” diyorduk. Bu akşam bunun kaçak olduğunu Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, belki de istemeyerek de olsa itiraf etmiş oldu değerli arkadaşlar.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben kaçak olduğunu söylemedim.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi itiraf etmiş oldu, şöyle itiraf etmiş oldu: Bakın, hem Komisyonda hem burada Sayın Bakan şunu söylüyordu, diyordu ki: “Bu inşaatla ilgili olarak yargıda verilmiş olan bir yürütmeyi durdurma kararı yok. Verilen bir karar var 11’inci İdare Mahkemesi tarafından Ankara’da. O karar daha sonra Danıştayın ilgili dairesi tarafından kaldırıldı.” Ama şunu o da öğrendi, o da bilmiyormuş demek ki ya da biliyordu da… Belki bilmiyordu, onu da bilmiyorum ama Ankara 5’inci İdare Mahkemesinin verdiği bir karar var arkadaşlar. Bu birinci derece sit alanı olan bölgeyi üçüncü dereceye dönüştüren ve yollarıyla ilgili olarak da bir durdurma kararı var.

Sayın Bakan, şimdi bu karar orada duruyorsa ve bir yürütmeyi durdurma kararı varsa, o karara rağmen yapılan faaliyet, inşaat, yollar, neyse, bunlara biz ne diyeceğiz? Yani bunun hukuki nitelemesi ne olacak? Kaçak olacak.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Karar hangi tarihte verilmiş, bakar mısın? 2014’ün 2’nci ayında.İnşaat bittikten sonra yürütmeyi durdurma kararı verilmiş.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Neyse, sonra yapılanlar varsa yine kaçak. O yüzden, değerli arkadaşlar, bu saray kaçak. Bakın, belki sizi rahatsız ediyor, inanıyorum buradaki çok sayıda milletvekili arkadaşımız rahatsız, dışarıda milletimiz de rahatsız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç rahatsız değilim. Orası milletin sarayı. Sizde geleceksiniz bir gün oraya.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Hiç öyle başınızı falan sallamayın.

2002’de iktidara geldiğinizde bu konudaki söylemlerinizi bir hatırlayın. Hatırlatayım mı size neler diyordunuz? Bakın, arkadaşlar, 12’nci Cumhurbaşkanını seçtik, milletimiz seçti. 11 Cumhurbaşkanı Çankaya Köşkü’nde oturdular. Tamam mı? Tamam.

BAŞKAN – Sayın Dibek, lütfen önerge konusuna gelir misiniz? Bu size birinci davetimdir, ikinci daveti yapmak zorunda bırakmayın beni lütfen.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Hiçbir itirazları ve hiçbir talepleri olmadı. Milletimiz bundan rahatsızdır değerli arkadaşlar, sizler de rahatsızsınız. Bunu anlatma imkânınız yoktur, vicdanlar bunu kabul etmez, etmedi. Şimdi, bakın, hadi bizim bu söylediklerimize itibar etmiyorsunuz, az önce baktım, Borsalar Birliği Başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu diyor ki: “Ya, son altı yıldır yerimizde sayıyoruz.” Değerli arkadaşlar, sizlere söylüyorum, Türkiye’yi siz yönetiyorsunuz. “Yerimizde sayıyoruz, reform falan yok.” diyor. Tabii, sizin aklınız, işiniz şu anda bunlarda olduğu için, yıllardır reform diye bunlarla uğraşıyorsunuz, milletin karşısına bunları getiriyorsunuz ama Hisarcıklıoğlu diyor ki: “Yerimizde sayıyoruz.” 2015’te Türkiye’deki tahmini büyüme oranını biliyor musunuz, ne kadar büyüyecek Türkiye, ne kadar tahmin ediliyor sizler veya uzmanlar tarafından? 2,8.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yüzde 4, yüzde 5, gerçekleşeceğe bak sen.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Ya, arkadaşlar, bakın, Türkiye gibi büyük bir ülkenin 2,8 büyümesinin tahmin edilmesi yerinde sayması demektir, bence bunlarla ilgilenin siz. Ha, şu var: 2015 Haziran ayından sonra Türkiye yeni bir yola girecek, bu kaçak saraylarla ilgili de…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Daha büyüğünü yaparız.

TURGUT DİBEK (Devamla) – …reformlarla ilgili de hep beraber düzenlemelerimizi yapacağız.

Şimdi, İdari Dava Daireleri Kurulu, bakın, bu kurul Yargıtayla karşılaştırdığımızda, Yargıtayın Hukuk Genel Kurulu vardır, onun bir anlamda muadilidir yani özdeşidir, öyle söyleyebiliriz. İdare mahkemelerinin verdiği direnme kararları buraya gelir, yine, Danıştayın idari dava dairelerinde ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyiz incelemeside buraya gelir. Şimdi, bu daire, İdari Dava Daireleri Kurulu daha doğrusu, 17’nci maddede sanıyorum 100 küsur kişiyle toplanıyordu. Bununla ilgili geçici bir düzenleme yaptınız, o geçici düzenlemeyle, baştan bir yıllık bir geçici düzenlemeydi, çünkü “Çok sayıda dosya var, bekleniyor, onları eritmemiz lazım.” denmişti, ben 7 bin diye hatırlıyorum, daha da farklı olabilir, baktınız içinden çıkamadınız, üç yıllık, 2016’nın sonuna kadar bir geçici maddeyle, işte 2012’deydi sanıyorum, bir ilave daha yapıldı. Şimdi, Komisyonda bu konuyu konuşuyorduk. Arkadaşlar, Komisyonda çok biliyorsanız bu işi niye bununla ilgili önerge gelmedi? Vergi Dava Daireleri Kuruluyla ilgili geldi de bununla ilgili gelmedi.

Şimdi, bu İdari Dava Daireleri Kurulu 2016’dan sonra yeni bir yapıya kavuşacak. Bu önergeyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek teşekkür ederim.

Önerge üzerinde 46 saniye konuştunuz.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bence gayet iyi oldu. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN.-. Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.14

ON ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 01.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Yedinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/337) (S. Sayısı: 73)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun görüşmelerde hazır bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Kasım 2014 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Herkese iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 01.16



(X)  655 S. Sayılı Basmayazı 25/11/2014 tarihli 18’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.