TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  16’ncı Birleşim

                                                                                       19 Kasım 2014 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, Türkiye’deki eğitim sistemi ve yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili  Binnaz Toprak’ın, Avrupa HIV Tarama Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun, Çorum’un Bayat ilçesinin Çukuröz köyünde meydana gelen yangın ile sonrasında yapılan çalışmalar ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Büyükşehir Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra Balıkesir’de yaşanan sorunlara ve Balıkesir il merkezi ile ilçelerinde su fiyatlarındaki farklılığın düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Denizli Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün Acıpayam’da yapacağı kanalizasyon ve atık su şebekesinin Dalaman Çayı’nın kirliliğini artıracağına ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Diş Hekimleri Haftası’na ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Küresel Kölelik Endeksi’ne göre Türkiye'nin durumuna ilişkin açıklaması

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki maden işletmelerinin ve maden işçilerinin durumuna ilişkin açıklaması

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilindeki çiftçilerin ve esnafın sorunlarına ilişkin açıklaması

7.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, Samsun’a yapılan hizmetlere ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul’un Esenler ilçesinin Havaalanı Mahallesi’nde başlatılan kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, AKP’nin kamu düzeni anlayışına ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un bazı ilçe ve semtlerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

11.- Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

12.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/1629)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 37 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1117)

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, Köylere Hizmet Götürme Birliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1118)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiye’de uygulanan sosyal politikaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1119)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla 29/1/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, 7/5/2013 tarih ve 12518 sayıyla Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşları tarafından, ziraat ve veteriner fakülteleri mezunlarının yaşadıkları sorunların; 8/5/2013 tarih ve 12631 sayıyla Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin sorunlarının; 23/10/2014 tarih ve 982 sayıyla Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin istihdam sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 8’inci ve 9’uncu sıralarında yer alan 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5’inci ve 6’ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından, Turgutlu Çal Dağı bölgesinde sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarmak için verilen ÇED izniyle kesilecek ağaçların ve yok edilecek ormanların Turgutlu ve çevresine vereceği zararların tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/218), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına, anılan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinden sonra 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın  yeniden düzenlenmesine; 25 Kasım 2014 Salı, 2 Aralık 2014 Salı ve 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640)

5.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655)

6.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

 

X.- KAPALI OTURUMLAR

           On İkinci Oturum

              (Kapalıdır)

 

 

 

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 615) Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Reklam Kurulunun tüketicileri bankaların haksız şekilde aldıkları ücretleri geriye dönük tahsil edeceklerini söyleyerek dolandıran şirketlerin reklamlarıyla ilgili yaptığı işlemlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/53643)

2.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Tüketici Hakem Heyetlerindeki yoğunluk nedeniyle vatandaşların yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/53644)

 

19 Kasım 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.06

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye’deki eğitim sistemi ve yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Kemalettin Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, Türkiye’deki eğitim sistemi ve yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’deki eğitim sistemi ve yaşanan sorunlar hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Takdir edersiniz ki her şeyin temeli eğitimdir. Maalesef on iki yıllık devri iktidarınızda en çok yıpratılan, en çok oynanan, en çok tartışılan ve en çok siyasete alet edilen kurumlarımızın başında eğitim sistemimiz gelmektedir. Adı üstünde, “millî eğitim” olması gerekirken, maalesef, sayenizde, ırki ve mezhebi ayrılık tohumlarının ekildiği ve yerli yersiz tartışmaların odağı noktasına gelmiştir okullarımız. Her değişen Millî Eğitim Bakanıyla yeni bir sistem, yeni bir müfredat, yeni bir kadrolaşma çalışmalarına sahne olmuştur. Olan, velilerimize, çocuklarımıza ve öğretmenlerimize olmuştur. Tüm bunlar ciddi bir zaman ve kaynak israfına sebep olmaktadır. Ne veliler ne öğretmenler ne de öğrenciler önünü, yarınlarını görememektedirler. Eğitim sistemimizle bu kadar sık oynanması kesinlikle ülkemizin yararına olmamıştır. Gelinen noktada, öğretmen tedirgin, veli tedirgin, öğrenci tedirgin, geleceğimiz sıkıntıdadır. Buna sebep olanlar bunun hesabını er geç iki cihanda da vereceklerdir. Eğitimimizin pek çok sorunu vardır. Zaman darlığı nedeniyle, önemli ve güncel olanlara değinmek istiyorum.

AKP iktidarı döneminde bir türlü öğretmen açığı kapatılamamıştır. Atama bekleyen binlerce öğretmen hazır beklerken, bunlara kadro vermek, asaleten atamak yerine, vekil öğretmenliği tercih etmek, ek ders ücretli öğretmenliği tercih etmek eğitimimizi ciddi şekilde zora sokmaktadır. Genellikle ahbap, tanıdık ve siyasi saiklerle yapılan bu görevlendirmeler, haksız uygulamalar ise insanımızı tedirgin etmektedir. Hele geçtiğimiz aylarda yapılan müdür atamaları ise tam bir haksızlık ve hukuksuzluk örneği olmuştur. Bu atamalarda “MEMUR-SEN” denilen, AKP hükûmetlerini âdeta arka bahçesi yapan sarı sendika mensupları idareci kadrolarına çöreklenmişlerdir. Tamamen subjektif değerlendirmelerle yapılan bu atamalarda ne liyakat ne ehliyet ne hakkaniyet ne de adalet vardır. Binlerce idarecinin hakkı gasbedilmiştir. Dolayısıyla okullarımızdaki bu hukuksuz uygulamaları yapanların yanlarına kâr kalmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. İnanıyorum ki her türlü tehdit, şantaj ve rüşvetlerinize rağmen Türkiye’de hâlâ vicdan ve cüzdan arasına sıkışmamış adaletli hâkim ve savcılar vardır.

Değerli milletvekilleri, öğretmenlerimizin ücretleri, gerek görev gerekse sosyal statülerinin gereğinin karşılanmasından çok ama çok uzaktır. Öğretmenlerimizi yoksulluk sınırına âdeta mahkûm ettiniz. 24 Kasım Öğretmenler Günü elleri öpülesi öğretmenlerimizi yılda bir gün hatırlamak ne kadar doğrudur, takdirlerinize bırakıyorum. Şimdiden de öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.

Atama bekleyen öğretmenlerimiz içinde de en çok haksızlığa uğrayan branş dersi öğretmenlerimizin mağduriyetlerini de maalesef göz ardı etmeye devam ediyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, hele hele mücadele noktasından müzakere ve anlaşma noktasına geldiğiniz terör örgütünün okul, dershane ve yurt yakmasına seyirci kalmanız kabul edilemez. Yazık değil mi okulsuz, dershanesiz ve yurtsuz kalan çocuklarımıza? Yazık oluyor geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza.

Taşımalı eğitim derseniz, tam bir kepazelik! İhalelerin geç yapılmasının, iş bilmez idarecilerin sıkıntısını yine çocuklarımız çekiyor. Karda kışta, traktörde, traktör römorkunda veya balık istifi dolmuşlarda ömürlerini geçiriyor çocuklarımız. Diğer taraftan, karayolları kantarları tarafından bu çocuklarımızın âdeta koyun gibi tartılmaları ise tam bir rezalet.

Çıraklık eğitimini zaten, çok şükür, bitirdiniz. Sanayi esnafı çırak ve kalfa bulmakta zorluk çekiyor. Pek çok meslek kaybolmaya yüz tutmuştur. Bir an için empati yapın ve bu çocukların yerine kendi çocuklarınızı koyun. Çok yazık oluyor. Ondan sonra da eğitim eşitliğinden bahsedeceksiniz; mümkün mü bu? Eğitimdeki problemlerimizi doğru teşhis edip, doğru çareler üretmeliyiz; zira dün yapılan hatalar bugün karşımıza çocuk ölümlerini, çocuk gelinleri, boşanmaları, kadına şiddeti, görevliye şiddeti, işsizliği, yalanı dolanı, talanı, terörü, uyuşturucuyu, katliam gibi işçi ölümlerini, trafik kazalarını, kutsallarımızın istismarını, kültür erozyonunu, bilgi kirliliğini, haksızlığı, hukuksuzluğu, havuz birikimlerini, ayakkabı kutularını, sıfırlamaları, takaraları makaraları, tehditleri, şantajları, rüşvetleri ve onlarca olumsuzlukları çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, biz ülke olarak bu olumsuzlukları hiç ama hiç hak etmiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Gündem dışı ikinci söz, Avrupa HIV Tarama Haftası nedeniyle AIDS hastalarının sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Binnaz Toprak’a aittir.

Buyurunuz Sayın Toprak. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’ın, Avrupa HIV Tarama Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; ben Avrupa HIV Tarama Haftası nedeniyle söz almış bulunuyorum.

HIV, biliyorsunuz AIDS hastalığının virüsü, AIDS hastalığına yol açan virüs ve dünyada da ilk kez 1981 yılında bu hastalığın farkına varıldı. Daha önce herhâlde vardı ama bilinmiyordu. Afrika’dan geldiği varsayılıyor ve de çok kısa bir sürede bütün dünyaya yayıldı. Dolayısıyla da o günden bugüne günümüzde insan sağlığını küresel çapta tehdit eden en önemli bulaşıcı hastalıklardan bir tanesi.

Şimdi, bu hastalıkla mücadele etmek için Birleşmiş Milletlerin bir birimi var UNAIDS adında. UNAIDS’in 2013 verilerine göre dünyada 33 milyon ila 37 milyon arası kişi HIV taşıyıcısı; yani bu, korkunç bir rakam aslında. HIV taşıcılarının hepsi AIDS hastalığına yakalanmıyor ama bunu başkalarına bulaştırabiliyor tabii ki. 1,5 milyon insan da gene dünyada AIDS nedeniyle hayatını kaybetmiş.

Türkiye'de Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun birtakım verileri var. Onların 2013 Raporu’na göre 1985-2013 arası Türkiye'de 5.935 yani 6 bine yakın HIV pozitif hasta var, hasta demeyeyim, daha doğrusu HIV pozitif kişi var ve de 1.115 tane de AIDS vakası var. UNAIDS’in, demin bahsettiğim Birleşmiş Milletler biriminin 2014 Raporu diyor ki: “Türkiye aslında AIDS vakalarının az görüldüğü ülkelerden bir tanesi ama hastaların sayısı da taşıyıcı sayısı da ciddi bir biçimde artmakta. Buna rağmen Türkiye 2008’den beri HIV’in önlenmesi için hiçbir kaynak ayırmamakta.”

Şimdi, bunun en önemli nedeni şu gibi gözüküyor: AIDS hastalarının belirli gruplarla sınırlı olduğu ön yargısı veya yanlış bilgisi. Yani kim bu gruplar? Eş cinsel erkekler, seks işçileri, uyuşturucu bağımlıları, mahkûmlar, mülteciler, siyahlar vesaire diye düşünülüyor yani bunlarla sınırlı, başkalarına pek bulaşabilen bir hastalık değil. Oysa bu yanlış, tamamıyla yanlış ve ön yargılara dayalı bir bilgi çünkü araştırmalar gösteriyor ki AIDS’ten etkilenenler en çok heteroseksüeller. Yani AIDS hastalarının önemli bir kısmı -ilk gruptakiler arasında da tabii AIDS hastası var ama- virüsü ya kadın erkek arasındaki cinsel ilişkiden kapıyor ya da kan yoluyla kapıyor. Bu kan yoluyla kapanların da en acıklı olanı anneden bebeğe geçen AIDS hastalığı.

Şimdi, bu yanlış bilgi ve sosyopsikolojik ön yargılardan dolayı HIV’le ve AIDS’le yaşayan insanlar günlük hayatta ciddi insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya. Pozitif Yaşam Derneği Türkiye'de kendilerine bildirilen bu hak ihlallerini sayıyor; damgalama, sosyal izolasyon yani “Aman, AIDS hastasıdır, yanına yaklaşmayın.” gibi, çağımızın vebası gibi görmek, onur kırıcı muameleye maruz kalma, hasta mahremiyetinin, tıbbi verilerinin ihlali, tedavi, sağlık hakkının ihlali -ki bu çok çok önemli bir şey tabii- tıbbi özen gösterilmemesi, evlenme hakkının engellenmesi, seyahat hakkının engellenmesi. Oysa günümüzde tedavi edilebilen bir hastalık AIDS. Bundan kurtulan çok sayıda kişi var ve de HIV virüsü taşıyan hatta annelerin sağlıklı bebek doğurmaları bile günümüzde mümkün.

Şimdi, hem mevcut hastaların tedavisi hem HIV virüsünün yayılmasının önlenmesi hem de HIV AIDS’le yaşayan insanların hak ihlallerinin önüne geçilebilmesi, toplumdaki bu yanlış bilgilerin ve ön yargıların kaldırılması için kapsamlı bir ulusal stratejiye ihtiyacımız var. Yani Türkiye maalesef başına büyük felaketler gelmeden, önceden önlem almayan bir ülke. Bunu işte Soma’da gördük, çeşitli vesilelerle gördük. Avrupa’daki bu işlerle ve Birleşmiş Milletlerde uğraşan kuruluşlar Türkiye'de bu hastalığın artmaya başladığını söylüyorlar. Türkiye büyüdükçe, geliştikçe, ekonomisi büyüdükçe, dışarıdan bu kadar insan gelip gittikçe, buradan dışarıya gittikçe hastalığın yayılma olasılığı artıyor. Dolayısıyla, bir an önce ben Meclisi bu konuya eğilmeye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİNNAZ TOPRAK (Devamla) – …konuyu araştırmaya ve önlem almak için çareler aramaya, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere davet ediyorum.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toprak.

Gündem dışı üçüncü söz, Çorum’un Bayat ilçesi Çukuröz köyünde meydana gelen yangın ile sonrasında yapılan çalışmalar ve alınması gereken önlemler hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Sayın Salim Uslu’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun, Çorum’un Bayat ilçesinin Çukuröz köyünde meydana gelen yangın ile sonrasında yapılan çalışmalar ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

SALİM USLU (Çorum) – Saygıdeğer Başkanım, sayın milletvekilleri; Çorum’a bağlı Bayat ilçemiz Çukuröz köyünden meydana gelen yangın ve yapılan çalışmalar hakkında hem bilgi sunmak hem de bazı önermelerde bulunmak üzere söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere 14 Kasım Cuma günü akşam sularında 27 konut ve ahırın, köy konağı, su deposu ve 1 iş yerinin tamamen yandığı elim bir felaket yaşanmıştır ve 30 ailemiz burada etkilenmiştir. Çok şükür ki burada can kaybı söz konusu değildir, hayvan telefatı söz konusu olmamıştır.

Çorum, Bayat, İskilip, Osmancık, Ankara Büyükşehir, Çankırı, Amasya, Kargı, Tosya belediyeleri ile orman işletme şeflik ve işletmelerine, il özel idaresine, 14 itfaiye, 9 arazöz, iş makinesi, 2 su tankı ve 1 pikapla müdahale eden tüm komşu ilçelerin ve illerin kurumlarına buradan teşekkür etmek istiyorum.

Sağlık Bakanlığımız da 2 ambulans, 2 doktor ve 5 sağlık personeliyle olay yerinde bulunmuştur ve burada tüm kamu görevlileri canhıraş bir şekilde özverili bir çalışma yaparak hizmet vermişlerdir.

Sabah 04.30 sularında yangın bütünüyle kontrol altına alınmıştır. Burada bilhassa belirtmek istiyorum ki hem kamu görevlileri hem belediye personelimiz özverili bir çalışma yapmış, çevre köy sakinleri ve özellikle de Çukuröz halkı çok yoğun bir çaba göstererek aynı zamanda sosyal yardımlaşma ve dayanışma konusunda da cemil örneği bir davranış sergilemişlerdir. Kendilerine bu vesileyle hem teşekkür ediyorum hem de bu örnek çalışmaları nedeniyle teşekkürlerimi sunduktan sonra da geçmiş olsun dileklerimi yineliyorum.

Kızılay burada çok seri bir şekilde hareket etmiş ve 30 çadır, 100 yatak ve 200 battaniyeyi ulaştırmıştır. AFAD ekipleri tarafından çadırlar kurulmuştur. Şimdi, burada, konteyner ulaştırılmıştır, 30 konteynerin kurulum çalışmaları başlamıştır. Burada bulunan, Çorum’da bulunan Başbakan Yardımcımız Sayın Numan Kurtulmuş olaya anında müdahale etmiş ve bu müdahale sonucu gereken katkılar, yardımlar süratli bir şekilde vatandaşlarımıza ulaştırılmak üzere koordine edilmiştir.

Buradan çıkartacağımız iki önemli sonuç vardır, bir tanesi şu: Yangın mevsimi dışında da yangınlar ülke genelinde devam etmektedir ve bu nedenle yangın işçilerinin -ki rakamlar var, 480 civarında ocak ve kasım ayında yangın çıkmıştır yani bir sonraki kasım ayına kadar- sürekli hâle getirilmesi, bilgi ve donanımlarının artırılması gerekmektedir.

İkincisi de özellikle itfaiye teşkilatının belediyelerden… Ya da ormanlardaki itfaiye teşkilatının dağınıklıktan kurtarılıp tek elde toplanması ve bir ulusal ağ içerisinde yer alması gerekmektedir. Böylece, siyasi mülahazalardan uzak, itfaiye teşkilatının daha etkin ve verimli kullanılması sağlanmış olacaktır. Kadrolu, mevsimlik, geçici ya da taşeron işçiliği gibi yapay statülerin mutlaka Avrupa Birliği normlarına, ILO normlarına, çağdaş standartlara göre yeniden dizayn edilmesi, AB pratikleri dikkate alınarak dizayn edilmesi gerekmektedir. Bu noktada da buradan ilgililerin dikkatini çekmek istiyorum.

Dün burada sevgili hemşehrim Sayın Tufan Köse bir konuşma yaptı ve “Çorum’un sağlığı bozuldu.” dedi. Doğrusu, Çorum’un sağlığını ve sosyal barışı bozan düzenlemelerden iki tane örnek verdi, bir tanesi hastanelerle ilgili. Sevgili Tufan Köse kardeşim burada olsaydı daha iyi konuşacaktım, yüzüne ifade edecektim ama mutlaka bu tutanaklardan haberi olacak. Bir: Çorum’da 180 tane poliklinik doktoru vardır ama buna rağmen 118 tane poliklinik vardır. Doktor sayısına göre polikliniklerin düzenlenmesi eski hastanede, yapım inşaatı devam eden barakalarda mümkündür.

İkincisi: Evet, hastanemiz yapılmaktadır ve ocak ayında başlayan hastane yapımının şu anda yüzde 20’si tamamlanmış bulunmaktadır. Bu bittiğinde, eski hastane, bütünüyle, birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetleri olarak devam edecektir. Özellikle, farklı siyasi partilerden belediyeler arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir, Sayın Tufan Köse bunun yakın şahididir, nitekim bizzat ben hem CHP’li belediyelerin hem MHP’li belediyelerin hem de AK PARTİ’li belediyelerin adil bir şekilde kamu hizmetlerinden yararlanması konusunda elimden gelen gayreti yaptım. En son, Mecitözü Belediyesi CHP’lidir, 465 bin liralık su borusu ve Oğuzlar Belediyesine bir cenaze aracı gönderilmesini sağladım.

Toplum yararına hangi belediyeye ne kadar verildiğinden çok, hangi belediyenin ne kadar ihtiyacı olduğu önemlidir. Şu ana kadar Çorum’da 4.716 kişi toplum yararına çalışmadan yararlanmış ve Çorum’a 30 milyon 707 bin liralık, toplum yararına çalışmadan, bir bütçe transfer edilmiştir; herhâlde bununla övünmek, yetinmek hepimiz için daha önemlidir diye düşünüyorum.

Tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

10 arkadaşımıza 60’ıncı maddeye göre söz vereceğim.

Sayın Havutça…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Büyükşehir Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra Balıkesir’de yaşanan sorunlara ve Balıkesir il merkezi ile ilçelerinde su fiyatlarındaki farklılığın düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Büyükşehir Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra bütün ülkemizde sorunlar üretmeye başladı, bizzat yasanın kendisi sorun olmaya başladı. Bakın, Balıkesir’de bütün şehir yasası yürürlüğe girdikten sonra ilçe belediyelerin malları tasfiye edilirken, yasa yürürlüğe girdikten sonra tasfiye bitmiş olmasına rağmen Edremit Belediyesinin hizmet binalarına büyükşehir belediyesi el koyuyor, Altınoluk Belediyesi hizmet binası ve Zeytinli Belediyesinin binasına el koyuyor. Bu bir gastır, mal gasbıdır. Ayrıca, yine Bandırma’da Aksakal hizmet binasına büyükşehir belediyesi el koyuyor.

Bandırma ilçesinde su 3 lira, Balıkesir merkezde 1 liraya su satıyor. Neredeyse yetkilerini ilçe belediyelerin, CHP’li belediyelerin üzerinde bir vesayet aracı olarak kullanıyor, bir baskı aracı olarak kullanıyor; vatandaşlar arasında ayrımcı, ahlaka aykırı ve hukuka aykırı uygulamalar yapıyor. Bugün Bandırma’da su fiyatları merkezin fiyatlarına göre 3 kat fazla ve milletimiz, halkımız sokaklarda isyan hâlinde. Bunların bir an önce düzeltilmesini, hakkaniyete, adalete uygun bir su politikasının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demir…

2.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Denizli Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün Acıpayam’da yapacağı kanalizasyon ve atık su şebekesinin Dalaman Çayı’nın kirliliğini artıracağına ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Denizli Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü DESKİ Acıpayam’ın alt yapısının değiştirilmesini duyurmuş, bu çerçevede atık su kolektör hattını genişleterek, 600’lük, 2.500 metre uzunluğunda şebeke yapımı işine başlamıştır. Yapılan iş kapsamında kanalizasyon ve atık su borularının Acıpayam’dan Muğla’nın Dalaman ilçesine kadar uzanan Dalaman Çayı’na bırakılacağı belirtilmiştir. Kanalizasyon ve atık suyun Dalaman Çayı’na bırakılacağı doğru mudur? Yöre halkı ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından tepki toplayan bu planlama neden arıtma sistemlerinin öncelikle devreye girmesi düşünülmeden yapılıyor? Kirliliği artırarak Dalaman Çayı’nı yok edecek olan bu uygulama için fizibilite çalışmaları yapılmış mıdır? Altyapı çalışmasının sonuçları iyi değerlendirilmiş midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Diş Hekimleri Haftası’na ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu hafta Diş Hekimleri Haftası. Dört yıldır Mecliste sorunlarımızı sürekli dile getiriyoruz. Partilerin ortak önergelerine rağmen bir türlü Hükûmet verdiği sözleri tutmuyor. Dört yıldır mesleğimiz adına hiçbir gelişme sağlayamamanın burada üzüntülerini belirtmek istiyorum.

Serbest muayenehanelerden hizmet satın alınma sözü verildiği hâlde alınmıyor. Bunun yanı sıra, muayenehaneleri de zora sokan yönetmelikler hazırlanıyor. Ağız ve diş sağlığı merkezlerindeki çalışan meslektaşlarımızın özlük haklarında bir gelişme yok. Performans sorunu hâlâ devam ediyor.

Gene, sektörün yan dallarını oluşturan teknisyenlerin ve ithalat, ihracat yapan, üretim yapan sektörün, sanayicilerin sorunları bir türlü halledilemiyor. Buna rağmen umudumuzu yitirmiyoruz. Diş Hekimleri Haftası’nı kutluyoruz. Bütün meslektaşlarıma buradan bu sorunların halledileceğine dair Meclisin tekrar söz vereceğine inanıyorum. Onların bu haftasını tekrar kutluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Küresel Kölelik Endeksi’ne göre Türkiye'nin durumuna ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Küresel Kölelik Endeksi yayınlandı. Dünyada 35,8 milyon insanın kölelik koşulları içinde yaşadığı bu yeni raporla ortaya kondu. Kölelik endeksine göre, dünyadaki 167 ülke arasındaki Türkiye’miz, maalesef, 105’inci sırada yer alıyor. Buna göre, Türkiye 185.500 kişiyle Avrupa'da en çok kölenin yaşadığı ülke. Geçen yıl Türkiye'de 120.201 kişi modern köle kabul edilirken bu sayı bu yıl 65.299 artarak 185.500 kişiye ulaştı. Tekrar söylüyorum, 185.500 kişi bu ülkede köle olarak tanımlanıyor dünya endeksine göre. AKP'nin ülkemizi getirdiği durum budur.

Saygıyla arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki maden işletmelerinin ve maden işçilerinin durumuna ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemiz genelinde olduğu gibi, Kütahya ilimizin Gediz, Altıntaş ve Tavşanlı ilçeleri başta olmak üzere hemen hemen her ilçesinde son bir ay içerisinde çok sayıda yer altı maden işletmesi kapanmış ve bu nedenle de 2 bine yakın işçimiz, maalesef, işsiz kalmıştır. Bu durumdaki işçi sayısı ülkemiz genelinde 10 binden fazladır. Son yapılan yasal düzenlemeler nedeniyle ton başına maliyeti yaklaşık yüzde 50 oranında yükselen yer altı kömür işletmelerinde, maliyet artışına yol açan bazı yüklerin devlet tarafından karşılanarak yerli kömür üretiminin desteklenmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Aksi takdirde, ülkemiz ithal kömüre mecbur kalacak ve çok sayıda yaşanan iş kazasının yenilerine de muhatap olacaktır. Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı başta olmak üzere Hükûmetin ilgili bakanlıklarını göreve bir kez daha davet etmeyi görev addettim.

Teşekkür ediyorum sizlere de.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilindeki çiftçilerin ve esnafın sorunlarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ilinde çiftçiler ve esnaflar büyük sıkıntı içerisinde olup bizleri arayarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde durumlarının gündeme gelmesini istiyorlar. Esnaflar süper ve hipermarketler kanununun kanunlaşmaması neticesi çok zor durumda olup “Dükkânlarımızı kapatma durumuyla karşı karşıya kalmaktayız, işlerimizi kaybediyoruz.” diyorlar. Hükûmetten acilen süpermarketler, AVM’leri ilgilendiren, küçük esnafı koruyan kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi, kanunlaşmasını beklemektedirler.

Ayrıca, Tokat çiftçisi bu yıl zarar etmiştir. Tokat ili Kazova, Zile, Artova, Kelkit Ovası çiftçilerine hacizler gelmeye başlamıştır. Tarlalarını, evlerini kaybetme durumuyla karşı karşıyadırlar. Bu yıl da ekimde kullanacak tohum dâhil hiçbir şey alamadıklarını ifade ediyorlar. Borç batağından kurtulmak için acilen çiftçiye destek olunması gerekmektedir. Tarım Bakanlığını göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Yeni…

7.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, Samsun’a yapılan hizmetlere ilişkin açıklaması

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkanım, Samsunlu hemşehrilerim “Samsun’daki çalışmaları niye anlatmıyorsunuz?” diyorlar.

Samsun merkez adalet sarayı başta olmak üzere Havza, Çarşamba, Terme ilçelerimizde adliyeler inşa ettik, bu kapsamda 57 milyon TL harcama yapılmıştır.

Muhalefet milletvekilleri hangi yolla Samsun’a gidiyorlar merak ediyorum. Kara yoluyla gidiyorlarsa duble yolları biz inşa ettik, hava yoluyla gidiyorlarsa Samsun’a uçak seferleri 2003’te 2.300 uçak kalkarken 2013’te 10.600 uçak sefer yapmıştır. Şimdi hızlı treni de yapıp tüm milletimizin konforlu bir şekilde Samsun’a ulaşmasını sağlamış olacağız.

Ayrıca, yine bizim Bafra ilçemizde 291 yataklı, otel konforunda devlet hastanemizi inşa ettik, hizmete sunulmuştur. Bafra-Sinop geçişini tamamladık. Doğal gaz artık bütün ilçelerimizde, ki Bafra’da özellikle kullanılır durumda ve ayrıca bacasız bir fabrika anlamında muhteşem bir –söylemek istemezdim ama orada birçok insan çalışıyor- cezaevi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…

8.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul’un Esenler ilçesinin Havaalanı Mahallesi’nde başlatılan kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

İstanbul Esenler ilçesi Havaalanı Mahallesi’nde Ekim 2012 yılında başlatılan kentsel dönüşüm çalışmalarında evleri yıkılan yüzlerce hak sahibi şikâyetçi. Hak sahipleri, sözleşmelerde kendilerine verileceği beyan edilen konut metrekareleri yarı yarıya azaltıldığından tepkili. “Sözleşmedeki anahtar teslimi süresi dolmak üzere, bundan sonra kiramızı kim verecek?” diyorlar. Lüks konutlardan oluşan ikinci etap, gelir temini amacıyla 280 bin ile 9 bin TL arasında satışa çıktı. Bu nasıl bir kentsel dönüşüm? Geçen hafta yüzlerce hak sahibi Esenler Belediye binasına yürüdü ve polisler tarafından engellendiler. Şu anda mağdur olduğunu söyleyen yüzlerce hak sahibinin durumu ne olacak? Daha ne kadar evsiz kalacaklar? Sorumlu kim? Esenler Belediyesi mi, ESKON mu, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüzel…

9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, AKP’nin kamu düzeni anlayışına ilişkin açıklaması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan “Küba’ya cami”, “Taksim’e Topçu Kışlası”, “Kudüs, Suriye emanetimizdir.” deyip dünyada Osmanlı egemenliğini sürdüreceğiz mesajları veriliyor. İstanbul Büyükşehir bütçesinde Topçu Kışlası’na yeniden yer verildi. Gezi’ye, halk eylemlerine “darbe” diyenler yine konuşuyor ve “özgürlük” deyip güvenlik gözetenler 2015’te Kore’den 2 milyon adet gaz fişeği alacağını söylüyor, tam 55 milyon lira. Onların “kamu düzeni” dedikleri, yolsuzluk dosyalarının sıfırlanmasına, yaşam alanlarının rant ve debdebeye peşkeşine, özgür geleceklerine, kimlik inançlarına kelepçeye direnenlerin zapturaptının adıdır. Gaz, TOMA, imtiyaz yasaları bunun içindir.

Futbolcu koruması gazeteci döver, üniversitede özel güvenlikçi öğrenci kolu kırar, aceleci zeytin ağacı firma bekçisi köylüyü kelepçeler; bu yolsuz düzenin iktidar kolluğu da Yüksekova’da olduğu gibi millete küfreder. İşte size AKP kamu düzeni, işte size dayak yeme özgürlüğü!

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un bazı ilçe ve semtlerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Sayın Kalkınma Bakanının burada olması sevindirici. Kendisine teşekkür ederiz geldiği için.

İstanbul ili Gülsuyu, Gülensu, Başıbüyük, Zümrütevler, Esenkent ve Fındıklı’da, buralara vatandaşın ulaşım hakkı için küçük halk otobüsleri çalışıyor, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin otobüsleri çalışmıyor ve vatandaşlar istifleme olarak üst üste biniyor ve hızlı da araç kullandıkları için sürekli trafik kazaları yaşanıyor. Bu kazaların bir an önce engellenmesi ve önlenmesi açısından Kalkınma Bakanlığımız dâhil olmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığının komplesinin buralara, vatandaşın ulaşım hakkı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından belediye otobüslerinin tahsisini talep ediyoruz.

İkincisi, Üsküdar ilçemizin Yavuztürk Mahallesi de yine kalkınamıyor. Hakikaten bu Başıbüyük de kalkınamıyor. Kalkınma Bakanı olarak bu bölgelerimizin kalkınması için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Ve bu anlamda halkımız sizlerden hizmet bekliyor.

Teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Güvenlik ve İstihbarat Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/1629)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu; Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçimi için 18/11/2014 Salı günü, saat 19.30’da toplanmış ve kullanılan on dört (14) adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak, İç Tüzük'ün 24'üncü maddesi uyarınca Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                 Ali Haydar Öner

                                                                                                                                        Isparta

                                                                                                                         Komisyon Geçici Başkanı

Başkan: Alpaslan Kavaklıoğlu Niğde Milletvekili: (12) oy

Başkan Vekili: Şirin Ünal İstanbul Milletvekili: (10) oy

Sözcü: Ramazan Can Kırıkkale Milletvekili : (10) oy

Kâtip: Fatoş Gürkan        Adana Milletvekili: (10) oy

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 37 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1117)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizdeki TESK’in (Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu) mevcut yapısı, esnaf ve sanatkârların sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

1) Ramazan Kerim Özkan                                          (Burdur)

2) Mehmet Ali Ediboğlu                                             (Hatay)

3) Ali Sarıbaş                                                           (Çanakkale)

4) Gürkut Acar                                                          (Antalya)

5) Selahattin Karaahmetoğlu                                     (Giresun)

6) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

7) Doğan Şafak                                                        (Niğde)

8) Osman Aydın                                                        (Aydın)

9) Muharrem Işık                                                      (Erzincan)

10) Engin Altay                                                        (Sinop)

11) Umut Oran                                                          (İstanbul)

12) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

13) Ali Haydar Öner                                                  (Isparta)

14) Ali İhsan Köktürk                                                (Zonguldak)

15) Sakine Öz                                                          (Manisa)

16) Hülya Güven                                                       (İzmir)

17) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

18)      İhsan Özkes                                                  (İstanbul)

19)      Hasan Ören                                                   (Manisa)

20)      Ahmet İhsan Kalkavan                                   (Samsun)

21)      Haydar Akar                                                  (Kocaeli)

22)      Mehmet Hilal Kaplan                                     (Kocaeli)

23)      Ramis Topal                           (Amasya)

24)      Aytuğ Atıcı                                                    (Mersin)

25)      Ali Serindağ                                                  (Gaziantep)

26)      Emre Köprülü                         (Tekirdağ)

27)      Dilek Akagün Yılmaz                                      (Uşak)

28)      Refik Eryılmaz                                              (Hatay)

29)      Ali Rıza Öztürk                                              (Mersin)

30)      Haluk Ahmet Gümüş                                      (Balıkesir)

31)      Namık Havutça                                              (Balıkesir)

32)      Arif Bulut                                                      (Antalya)

33)      Yıldıray Sapan                                              (Antalya)

34)      Hasan Akgöl                           (Hatay)

35)      Mehmet Şevki Kulkuloğlu                               (Kayseri)

36)      Aytun Çıray                                                   (İzmir)

37)      Celal Dinçer                                                 (İstanbul)

38)      Ayşe Nedret Akova                                        (Balıkesir)

Gerekçe:

Esnaf ve sanatkârlar, ülkemizin ekonomik ve toplumsal hayatında vazgeçilmez öneme sahiptir. Ülkemizde ekonomik ve sosyal kalkınmanın dengeli biçimde sağlanması, dağıtılması ve sürdürülmesine yaptıkları katkı, işsizliğin azaltılması ve yeni istihdam alanlarının yaratılmasında oynadıkları rol ve piyasa koşullarında meydana gelen değişmelere hızlı uyum sağlayabilen esnek yapıları, esnaf ve sanatkârları ekonomik, toplumsal ve sosyal yönlerden vazgeçilmez konuma taşımaktadır.

Küçük ve orta ölçekli işletmeler, ülkemizdeki işletmelerin yüzde 99,9'unu oluşturmakta, istihdamdaki payları yüzde 81, katma değerdeki payları yüzde 59 olarak hesaplanmaktadır. Bu işletmelerin çok büyük çoğunluğu TESK çatısı altında örgütlenen esnaf ve sanatkârlardır. Esnaf ve sanatkâr camiası, yanlarında çalışanlar ve aileleriyle birlikte ülkemizin neredeyse dörtte 1’ini oluşturmaktadır. Ancak bu kesim nedeniyle etkisi giderek ağırlaşan pek çok sorunla karşı karşıyadır.

Bunun yanında, esnaf sanatkârlarımızın en çok sorunla karşılaştığı konular arasında, destek programlarında ve teşvik paketlerinde esnaf sanatkârlara uygun koşullu finansman imkânlarının yetersizliği, mevzuat düzenlemeleri, pazarlama eksikliği, mesleki eğitim ve teknolojik bilgi eksikliği, planlama, vergi ve sosyal güvenlik uygulamaları, iş yeri temini, ihracat yapamama, bürokratik işlemler sayılabilir. Bunun dışında, motorlu taşıtlarla ilgili sıkıntılar vardır. AVM ve hipermarketler esnafın dokusunu bozmaktadır. Haksız rekabetin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sosyal güvenlik biriminin, sağlık sigorta biriminin tekrar düzenlenmesi gerekmektedir.

Bugün esnafın en önemli sorunu iş yapamamaktır. İş hacminin daralması, düşen kârlılık, esnafı zorunlu giderlerini bile karşılayamaz duruma düşürür.

Aldığı kredisini ödeyemeyen, vergi ve sosyal güvenlik primlerini yatıramayan esnaf ve sanatkâr sayısı hızla artmaktadır.

Yeni teşvik paketinde esnaf ve sanatkârlar için;

Yeni iş yeri açacak esnaf ve sanatkârlara beş yıl süreyle vergi indirimi,

Nakliyeci esnafına indirimli akaryakıt,

Şoför, minibüsçü ve servisçi esnafına bir kereye mahsus KDV ve ÖTV alınmadan araçlarını yenileme imkânı,

Esnafın yanında çalışanların sosyal güvenlik primlerinde indirim,

Kalfaların sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanması,

Enerji fiyatlarında indirime gidilmesi,

T. Halk Bankası tarafından kullandırılan esnaf kredilerinin yüzde sıfırdan başlayan faizlerle çeşitlendirilmesi gibi doğrudan esnafı hedef alan destek, teşvikler yer almalıdır.

Sosyal Güvenlik Kurumunda temsil imkânı sağlanmalıdır. Sosyal güvenlik destek primi oranı artırılmamalıdır. Bu nedenle, adaletsiz olduğu en üst yargı organınca karara bağlanmış bulunan sosyal güvenlik destek primi oranı yüzde 10 oranına çekilmelidir. Prim borcu bulunan sigortalılar da sağlık hizmetinden yararlanabilmelidirler. BAĞ-KUR aylıkları arasındaki farklılıklar giderilmelidir. Esnaf ve sanatkâr olan sigortalılarının işlemlerinde "esnaf ve sanatkâr sicil belgesi" istenmelidir.

Bugün, esnaf ve sanatkârlara sağlanan finansman destekleri içindeki en önemli payı olan Türkiye Halk Bankası güçlendirilmesi gerekirken, bankanın bu konumdan çıkarılarak özelleştirilmesi gündemdedir. Halk Bankasının yeniden esnaf ve sanatkârın bankası yapılması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Dolaylı vergilerin adil olmayan, az kazananın da çok kazananın da aynı oranda ödediği bir vergi türü olduğu bilinmektedir.

AB ve OECD ülkelerinde ortalama yüzde 30 civarında olan dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerindeki payı, Türkiye'de son yıllarda yüzde 70'lere yükselmiştir. Bu da kayıt dışılığı özendirmektedir.

Asgari geçim indirimi, çağdaş vergilendirme sisteminin vazgeçilmez parçasıdır, tüm gelişmiş ülkelerce uzun yıllardır uygulanmaktadır. Oysa esnaf ve sanatkârlarımız çoğunlukla emeğiyle geçinen, kanundaki ifadesiyle faaliyeti sermayesinden ziyade emeğine dayanan bir meslek grubudur. Desteklenmesi ve teşvik edilmesi bir zorunluluktur.

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, Köylere Hizmet Götürme Birliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1118)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde köylere hizmet götürme birliklerinin sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla, Anayasa’nın 98'inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.

1) Ali Halaman                                              (Adana)

2) S. Nevzat Korkmaz                                    (Isparta)

3) Bülent Belen                                             (Tekirdağ)

4) Ali Öz                                                       (Mersin)

5) Cemalettin Şimşek                                    (Samsun)

6) Hasan Hüseyin Türkoğlu                            (Osmaniye)

7) Oktay Öztürk                                             (Erzurum)

8) Ahmet Kenan Tanrıkulu                              (İzmir)

9) Mustafa Kalaycı                                         (Konya)

10) Lütfü Türkkan                                          (Kocaeli)

11) Emin Haluk Ayhan                                   (Denizli)

12) Enver Erdem                                           (Elâzığ)

13) Celal Adan                                              (İstanbul)

14) Zühal Topcu                                            (Ankara)

15) Atila Kaya                                               (İstanbul)

16) Mesut Dedeoğlu                                       (Kahramanmaraş)

17) Münir Kutluata                                         (Sakarya)

18) Mehmet Erdoğan                                      (Muğla)

19) Sinan Oğan                                             (Iğdır)

20) Emin Çınar                                              (Kastamonu)

21) Mehmet Şandır                                        (Mersin)

Gerekçe:

Köylere Hizmet Götürme Birlikleri (KHGB), tek başına ihtiyaçlarını göremeyen köylerin birleşerek kendi ihtiyaçlarını karşılamaları için Anayasa'nın 127’nci maddesi ile 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’nun 18’inci maddesi gereğince İçişleri Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu izni ile kurulan, kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşlardır. Köylere Hizmet Götürme Birlikleri, son yıllarda etkinliğini artıran mahalli idare birlikleridir. 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ile bu birliklere birçok görev verilmiştir.

Köylere Hizmet Götürme Birliklerinin yönetimi 297 personeliyle, illerde valiler ilçelerde ise kaymakamlara bırakılmıştır. Yönetimi devlet tarafından yürütülen ve son yıllarda Hükûmetimizin öncü projelerinden olan KÖYDES projeleri ile de etkin hâle getirilen bu birliklerin çalışanlarının ise işçi statüsünde hizmet akdi ile sürekli çalışan geçici olarak adlandırılan personeller ile yürütülmektedir.

Buna karşılık Köylere Hizmet Götürme Birlikleri, personel istihdamı açısından diğer birliklere göre farklı hükümlere tabi olan kurumlardır.

Bu farklı hükümler, ne yazık ki bu birliklerde istihdam edilen personeli mağdur duruma düşürmekte, ilerisine güvenle bakamayan, diğer bir ifade ile hayat güvencesi olmayan bir duruma itmektedir.

İfadeye çalıştığımız konunun anlaşılabilmesi için birliklerin niteliği ve personel istihdamında tabi oldukları hukuki çerçeve üzerinde kısaca durmak gerekmektedir.

5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’nun "Tanımlar" başlıklı 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) fıkrasında “Mahalli idare birliği, birden fazla mahalli idarenin yürütmekle görevli oldukları hizmetlerden bazılarını birlikte görmek üzere kendi aralarında kurdukları kamu tüzel kişisini ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.

Bu açıdan bakınca, mahalli idare birliklerini;

- Sadece il özel idarelerinin üye olduğu birlikler

- Sadece belediyelerin üye olduğu birlikler

- Sadece köylerin üye olduğu birlikler (KHGB)

- İl özel idareleri, belediyeler ve köylerin üye olduğu birlikler

- İl özel idareleri ve belediyelerin üye olduğu birlikler

- İl özel idareleri ve köylerin üye olduğu birlikler

- Belediyeler ve köylerin üye olduğu birlikler olarak kategorileştirmek mümkündür. Ne yazık ki aynı statüde olmalarına rağmen yukarıda sayılan birliklerden sadece köylerin üye olduğu KHGB’lerinde kadro yoktur.

Bu ayrım, personel istihdamı ve kadroların oluşturulması açısından büyük bir önem arz etmektedir. İşte, bu birliklerde çalışan personelin mağduriyeti de burada başlamaktadır. Bu mağduriyetlerin önüne geçilebilmesi için, bu birliklerin öncelikle 657 sayılı Kanun kapsamına alınması, devamında da Belediye ve Bağlı Kuruluşları İle Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelik kapsamına alınarak bu birliklerde memur ve işçi kadrolarının ihdasının sağlanması gerekmektedir.

Bunun akabinde ise, geçmişte 5620 sayılı Kanun ile yapılan uygulamanın bu birlikler için de yapılacak bir yasal düzenleme ile sağlanması, mağduriyetlerin sona ermesini sağlayacaktır.

Tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizde Köylere Hizmet Götürme Birliklerinin sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi için Meclis araştırması açılması yarar sağlayacaktır.

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiye’de uygulanan sosyal politikaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1119)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de uygulanan sosyal politikaların etkinliğinin araştırılması, farklı gruplara yönelik uygulanan sosyal politikaların, yardımların bu kesimlerin yoksulluk sınırının üzerine geçmesinde etkili olup olmadığının araştırılması, bugüne kadar Hükûmetin yürüttüğü sosyal politikaların kadın ve çocukların aile içi geleneksel rolleri pekiştiren bir rolünün olup olmadığının tespit edilmesi ve AB ülkeleri incelenerek etkin sosyal politikaların oluşturulması için karşılaştırmalı bir araştırmanın yürütülmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Sebahat Tuncel                                                    (İstanbul)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe:

Dünyada her devletin az ya da çok uyguladığı sosyal politikalar sermaye birikim sürecinin yoksul ve emekçi kesimler üzerinde açtığı sarih ve örtük yaraları tedavi etmenin, toplumsal dışlanmışlıkları azaltmanın bir aracı olarak kurgulanır. Ancak devlet eliyle yapılan bu yardımlar daha ciddi sorunlara yol açmaktadır. AKP Hükûmeti, iktidara geldiği yıldan beri uyguladığı sosyal politika yaklaşımı, yoksul ve emekçileri, kent yoksullarını yoksullukta tutarak oy sağlama yönünde uygulamaktadır. Uzmanlar, sosyal politikaların sermaye birikim sürecinde oluşan eşitsizliğin giderilmesi için oluşturulacak sosyal politikaların gönüllü kuruluşların ve sivil toplum kuruluşlarının eliyle yapılması gerektiğinin altını çizmektedir.

Türkiye'deki yoksulluk profilinin çıkarıldığı araştırmalarda yoksulluk sınırının altında yaşayan 13 milyon -nüfusun yüzde 18.2'si- arasından yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalan en kırılgan gruplar 14 yaş altı çocuklar, çoğunluğu 65 yaş üstü kadınlardan oluşan tek kişilik hanelerde yaşayanlar, kırda yaşayanlar ve -güvencesiz ve kötü koşullarda çalıştıklarından- çalışan kadınlar ve engellilerdir. Neoliberal ekonomik politikaların ve küresel krizlerin gölgesinde, az ücretlerle uzun saatler çalışmanın, en azından çalışma imkânı bulabilen yoksullar arasında olmanın şanslı sayıldığı bir dönemde Türkiye'deki iş piyasasının yapısal sorunları nedeniyle istihdamın yüzde 35 ila 40'ı doğrudan yoksulluk riski ile karşı karşıyadır.

Yoksullara yönelik düzenli gelir desteğinin olmaması ve yurttaşlık temelinde bir yaklaşımın olmamasından dolayı Türkiye'nin yoksullukla mücadelede başarılı olmadığı görülmektedir. Sosyal koruma harcamalarının AB ülkelerinde GSMH'ye oranı yüzde 29,5 iken Türkiye'de bu oran sadece yüzde 13'tür. Ancak ayrılan bu pay da hak temelli uygulanmadığı için, özellikle sosyal yardım uygulamaları, hizmetleri vatandaşlık hakkı temelinde sağlamaktan ziyade, yardımı daha çok hak ettiği düşünülen grupları diğerlerinden ayrıştırmaktadır. Özellikle bakım karşılığında yapılan yardımın niteliği, hane içi ilişkilerde süregelen eşitsizlikler üzerine oturmaktadır. Grupları ayrıştıran ve aileyi temel alan sosyal politika uygulamaları, aileler arası ve aile içi cinsiyet eşitsizliklerini yeniden üretmektedir. Yoksulluk önlemleri olarak sosyal koruma alanında özellikle kız çocuğu okula devam eden ailelere yapılan şartlı nakit transferleri (ŞNT) ve eşi ölen kadınlara yapılan nakit yardımı kadını sosyal yardımların bir nesnesi yapmanın ötesine gidememektedir. AKP döneminde kadınlara yönelik doğrudan nakit yardımları, kadının bakım sorumluluğuna vurgu yaparak aile içi cinsiyetçi iş bölümünü güçlendirdiği görülmektedir.

Sosyal politika uygulamaları nasıl bir toplum ve nasıl bir vatandaşlık modeli benimsendiğiyle bire bir ilişkilidir. AKP hükümeti uyguladığı bu politikalarla bağımlı yurttaşlar oluşturmayı hedeflemektedir. Sosyal politikalar oluştururken grupları kategorize etmenin sakıncaları ve dezavantajlı grupların sorunlarını da çözecek evrensel politikalar yaratma gerekliliği mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bölgesel eşitsizlik, etnik ayrımcılık ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinden kaynaklanan eşitsizliklerle mücadele etmede kapsamlı, insan merkezli ve uzun soluklu politikalar üretilmelidir, en önemlisi de insanları yoksulluktan kurtaracak politikaların uygulanmasıdır.

AKP Hükûmetinin seçim yatırımı olarak gördüğü farklı gruplara yönelik uyguladığı sosyal politikalar, sadaka kültürünün oluşturulmasından öteye gidememektedir. Bu anlamda, ilgili bakanlığın, sivil toplum ve akademisyenler gibi farklı aktörlerle birlikte sosyal politikaların iyileştirici etkisini ölçecek etki analizlerini gerçekleştirmesi gerekmektedir. Devletin, yoksulları yoksulluktan kurtarmak için ve belli gruplara yönelik yardımlar yapmak yerine hak temelli sosyal politikalar uygulaması gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkiye'de uygulanan sosyal politikaların etkinliğinin araştırılması, farklı gruplara yönelik uygulanan sosyal politikaların, yardımların bu kesimlerin yoksulluk sınırının üzerine geçmesinde etkili olup olmadığının araştırılması ve AB ülkeleri incelenerek etkin sosyal politikaların oluşturulması için karşılaştırmalı bir araştırmanın yürütülmesi için bir Meclis araştırması komisyonu açılmasını öneriyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla 29/1/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

19/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/11/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Pervin Buldan

                                                                                       Iğdır

                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

29 Ocak 2014 tarihinde, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve arkadaşları tarafından (4897 sıra nolu) cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19/11/2014 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde Şırnak Milletvekili Sayın Faysal Sarıyıldız.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevinde yaşanan hak ihlalleri ve hasta tutsakların durumuna ilişkin verilen Meclis araştırması önergesine ilişkin partimiz, Halkların Demokratik Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de vicdanları yaralayan, insani ve ahlaki değerlerin siyasi hesaplara kurban edildiği cezaevleri bu ülkenin kanayan yarası olmaya devam ediyor. Türkiye'de hak ihlallerinin en çok yaşandığı yerlerin başında cezaevleri geliyor.

Ülkelerin insana, insan haklarına verdikleri değer ve saygının en belirgin bir biçimde ortaya çıktığı mekânlar cezaevleridir. Ne yazık ki, Türkiye, geçmişten bugüne, hak ihlalleri bakımından kötü bir sicile sahip olmuştur. Özellikle cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri uluslararası alanlara da taşınmış ve son yıllarda ciddi bir artış göstermiştir. AKP iktidarıyla birlikte, hak ihlallerine paralel olarak cezaevlerinde kalan tutuklu ve mahkûm sayısındaki artış oldukça dikkat çekicidir. İstatistikler, cumhuriyet tarihinin en yüksek sayısına ulaştığını gösteriyor. 1980 darbesinde dahi doluluk oranı bu kadar olmamıştı. Şu an 145 bini aşkın tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde olumsuz koşullarda yaşamaya çalışıyor. Ancak, yaşanan bu olumsuz tabloya rağmen, Hükûmet, çareyi yeni cezaevleri inşa etmekte buluyor.

Gün geçmiyor ki cezaevlerinden hak ihlalleri haberleri gelmesin. Çıplak arama, keyfî uygulamalar, kelepçeli muayene; kitap, dergi ve gazete gibi yayınların engellenmesi; sohbet ve havalandırma haklarının kısıtlanması, başka cezaevlerine sürgün ve bu sürgünler sonucunda yaşanan sıkıntılar bütün hızıyla devam etmekte ve Hükûmet bu ihlalleri görmezden gelen bir tutum takınmaktadır. Cezaevlerinde yaşanan insanlık ayıbı bambaşka bir boyuta ulaşmış, cezaevleri âdeta ölüm kuyularına dönüşmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek, bir cezaevi ziyareti sırasında kendisine sorulan bir soruya karşılık ‘Cezaevi’ sözü içime dokunuyor, buralar konukevi.” demişti. Beş yıl boyunca kaldığım sözüm ona konukevinde, hak ihlalleri, kelepçeli tedavi, açlık, keyfî disiplin cezaları, tecrit, hastalık ve ölümden başka bir şey görmedik; konukseverliğiniz karşısında gözlerimiz yaşardı! Bu konukseverliği bir daha yaşamak için can atıyoruz doğrusu(!)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinde bugün yaşanan en önemli sorunlardan bir tanesi de kuşkusuz hasta tutsakların durumudur. Cezaevinden çıkan bir vekil olarak, başta hasta tutsaklar olmak üzere bütün siyasi tutsaklara reva görülen antidemokratik uygulamalara, hukuksuzluklara ve keyfî uygulamalara bizzat şahit oldum. Yan ranzamda geceleri inim inim inleyen, aldığı morfinli ilaçlarla ancak uyumaya çalışan hasta tutsaklar gördüm. Cezaevlerinde bir deri bir kemiğe dönüşen ve yüzleri solan hasta tutsaklar bu ülkenin en büyük utancı olarak orta yerde durmaktadır. Cezaevlerinde hasta tutsakların büyük çoğunluğu, devletin sistematik işkence politikalarından ve zindanların kötü koşullarından dolayı ağır hastalıklara yakalandılar. Hasta tutsaklar sorunu AKP Hükûmetinin duyarsızlığı ve küçük siyasi hesapları nedeniyle giderek tehlikeli bir noktaya ulaşmış bulunmaktadır. Şu an 228’i ağır, 578 hasta tutsak kendi kaderine ve ölüme terk edilmiş durumda. Bizzat Adalet Bakanlığının Bilgi Edinme Yasası kapsamında verdiği cevapta, her hafta 5 tutuklunun yaşamanı yitirdiği ifade edilmektedir. Hasta tutsaklar devletin tedricen öldürme politikasıyla karşı karşıyadır.

Bir kişinin cezaevinde olmaktan kaynaklanan hak kısıtlıkları dışında temel insan hak ve özgürlükleri kısıtlanamaz, kısıtlandığında ceza içinde cezaya dönüşür. Nitekim, Türkiye’deki infaz kanunu mahpusları insan yerine koymayan, otorite ve kuralları dayatan, yaşama hakkını değil, güvenlik sorununu öne çıkaran bir anlayışla hazırlanmıştır. Hasta tutsakların hapsedilmesi ve ölüme terk edilmeleri Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi’nin yaşama hakkı ve işkenceden korunma hakkının açıkça ihlalidir çünkü hasta tutsakların sağlık hakkına erişimde yaşadığı adaletsizlik ve cezaevinde tutulması işkencedir. Cezaevlerinde hasta tutsaklara karşı işkence suçu işlenmektedir.

Hasta tutsakların kaderi, 12 Eylül faşist cuntasının ürünü olan Adli Tıp Kurumunun eline kalmıştır maalesef. Bilimsel olmayan ve iktidarın ideolojik çıkarlarını gözeterek karar veren Adli Tıp Kurumunun kötü uygulamaları nedeniyle infazı geri bırakılmayan ağır hasta mahpuslar cezaevinde yaşamını yitirmekte ya da tahliye olduktan birkaç gün sonra yaşama gözlerini yummaktadır.

En son örneklerden biri de geçtiğimiz ay tahliye edildikten kısa bir süre sonra yaşamını yitiren Ramazan Özalp olmuştur. Ramazan Özalp başta olmak üzere, diğer hasta tutsaklar için defalarca Hükûmet nezdinde ve eski Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül nezdinde yaptığımız girişimler sonuçsuz kaldı. Savcının, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve İdil Jandarma Komutanlığının tutanaklarına dayanarak Ramazan Özalp için gönderdiği ibretlik kararı dinlemenizi rica ediyorum: “Şahsın bizzat kendisinin toplum güvenliği açısından bir tehlike teşkil etmediği ancak şahsın Dirsekli köyüne veya İdil ilçesine gelmesi durumunda bazı siyasi şahıslar ve vatandaşlar tarafından propaganda aracı olarak kullanılabileceği ve bu durumun çeşitli toplumsal olaylara sebebiyet verebileceği gerekçesiyle tahliye talebinin reddine karar verildi.” diyebiliyor bu ülkedeki savcılar. Yani, bu hâlde ölse dahi içerideki hasta tutsaklar bırakılmayabiliyor keyfî bir şekilde. Bu, sıradan bir ölüm değildir. Bu ölümün faili Hükûmet, AKP Hükûmetidir. İşte hasta tutsaklar böylesi vicdansızca bir çarka kurban edilmektedir ve bu, adalet adına yapılmaktadır. Böylesi adalete yazıklar olsun!

Hükûmet bu vicdansızca ve gayriahlaki tutumunu ortadan kaldırmalıdır. İddia makamı olan savcıların hasta tutsaklara dair tasarrufu olmamalı, savcıların bu yetkisi derhâl ellerinden alınmalıdır. Devletin ideolojik menfaatlerine göre karar veren ATK’nin hasta tutsaklara ilişkin tek onay mercisi olmaktan çıkarılarak tam teşekküllü bir hastaneden alınacak bir raporla infaz durdurulmalıdır.

Hükûmeti bu insanlık ayıbına derhâl son vermeye çağırıyoruz. Hasta tutsaklar sorunu çözümünün sürüncemeye bırakılması toplumda ciddi bir öfke ve gerginliğe neden olmaktadır. Sayın Öcalan tarafından başlatılan ve Hükûmetin de irade beyanı gösterdiği çözüm sürecinde AKP Hükûmeti samimi olduğunu göstermek istiyor ise toplumdaki öfke ve gerginliği düşürecek adımlar atmalıdır. Dünya deneyimlerine baktığımız vakit, çözüm sürecinde olan taraflar yüreklerde biriken öfkeleri yumuşatacak adımlar atmışlardır hep. Siyasi pazarlık niteliği olmasa da insani, ahlaki yönü olan adımlar büyük barışlara ortam hazırlamışlardır.

AKP Hükûmetine çağrıda bulunuyoruz: Yüreklerde biriken öfkeyi bir nebzede olsa yumuşatmak istiyorsanız derhâl hasta tutsakları serbest bırakın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinde en yoğun hak ihlali yaşanan mevzulardan birisi de “zorunlu sevk” adı altında yapılan sürgünlerdir. Cezaevi idareleri ve ilgili devlet yetkilileri, hükümlü ve tutuklu nakillerinin çoğu zaman yetersiz kapasiteden kaynaklandığını ifade etmektedirler. Ancak, bizler bunun böyle olmadığını gayet iyi biliyoruz. Sürgünler, tutsakların iradesini kırmaya dönük geliştirilen “ceza içinde ceza” politikalarından biridir.

Ayrıca, bölgede kampüs cezaevlerinin de yapılıyor olması, sürgünleri hukuki meşruiyetten uzak kılmaktadır. Binlerce kilometre ötedeki cezaevine gitmek aileler için bir eziyete dönüşmektedir. Birçok aile maddi yetersizlikler nedeniyle yüzlerce kilometre uzaklıktaki cezaevinde bulunan yakınlarını, çocuklarını yıllarca ziyaret edemeyebiliyor. Bu, tutsağın yanı sıra ailesine ve yakınlarına da maddi ve manevi bedel ödetmektir. Hükûmet bu sürgün politikalarına son vermelidir. Tutsaklar, ailelerinin ikamet ettiği illere ya da civar yerleşim birimlerindeki cezaevlerine geri gönderilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşamama son vermeden önce güncel bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Cezaevlerinde süreli ya da süresiz yayınlardan yararlanma hakkı, idarenin keyfî uygulamalarına kurban edilmektedir. 5 kitap sınırlamasıyla gündeme gelen cezaevlerinde bu kez daha büyük bir yasağın uygulanmasına başlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAYSAL SARIYILDIZ (Devamla) – Geçtiğimiz günlerde Tekirdağ ve Kandıra F tipi cezaevleri ile Bakırköy ve Sincan kadın kapalı cezaevlerinde dağıtım şirketleri tarafından dağıtılmayan tüm gazete ve dergilerin cezaevine girişi yasaklandı. Özellikle muhalif ve sosyalist basına dönük bir uygulama söz konusu. Atılım gazetesi bu çerçevede cezaevine alınmıyor. Mahkemenin toplatma ve yasaklama kararı olmamasına rağmen, söz konusu yayınlar cezaevlerine keyfî olarak alınmıyor. Cezaevi idaresinin başlattığı bu uygulama, aynı zamanda bir tecrit politikasıdır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıyıldız.

FAYSAL SARIYILDIZ (Devamla) – Son cümlemi bitiriyorum Sayın Başkanım.

İnsanların bilgiye ulaşma, bilgi üretiminde bulunma ve aydınlanma araçlarından biri olan kitap ve gazetelere karşı bu korku ve baskı, Orta Çağ karanlığında kitapları ve aydınlanmayı büyük bir tehlike olarak gören zihniyetin devamıdır. Kitaptan ve bilgiden korkmayın, onları okuyun lütfen.

Teşekkürler ederim Sayın Başkanım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhine, AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizim toplumumuz, bir kamu vicdanı anlamında, cezaevinde bulunan insanlar için ortak bir yaklaşımla “kader mahkûmu” ifadesini kullanır.

FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) – Kader mahkûmu değil, siyasiler…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu yaklaşımın bile ne kadar kıymetli olduğunu, ne kadar farklı değerlendirildiğini, görüş farkı, suç farkı gözetilmeksizin o alanda olan insanlar için “kader mahkûmu” ifadesiyle meseleye bu toplumun nasıl vicdani bir mesele olarak baktığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, ben de az önce konuşan arkadaşımız başta olmak üzere, tüm kader mahkûmlarına geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Cezaevi bir sonuçtur, gönül ister ki bu suçlar, bu değerlendirmeler hiç olmasa da “Cezaevlerinde biz iyi iş yaptık, şunu yaptık, bun yaptık.” demek yerine, cezaevinde mahkûmumuz olmadığıyla ilgili övünebilsek, gönül bunu ister. Ama, Hazreti Adem’den günümüze gelen insanlık tarihine baktığımızda, hep bir suç işleyen olmuştur, bu suçu kamu otoritesi adına da sahiplenen, bunu cezalandıran bir kamu hakkı olmuştur diye düşünüyorum. Ancak bizim medeniyetimizin, Medrese-i Yusufiye yaklaşımıyla bu meseleye baktığını, bizim partimizin grubu çok iyi bilir. Biz Medrese-i Yusufiye’yi de, biz Pınarhisar Cezaevini de iyi bilen insanlarız. O yüzden, cezaevine yaklaşırken daha hassas olmak, daha dengeli olmak, orada olup dört duvar arasında olan insanlara çok daha dengeli olmak buna ilişkin hatalar varsa düzeltmek hükûmetimizin görevi diye düşünüyorum. Ancak, Medrese-i Yusufiye yaklaşımını gündeme getirirken bununla ilgili kamu idaresinin, kamu hakkının kollanmaması diye bir mesele olamaz diye düşünüyorum. Cezaevindeki mahkûm için olan hakların, cezaevinde olmayan insanlar için de bir kamu hakkını doğurmaması gerekir diye düşünüyorum. Yani, cezaevinde her ne kadar içerideki insanlar için birtakım temel haklar olacaksa buna bağlı olarak da dışarıdaki insanların caydırıcılık özelliğinden kaynaklı tedirginliği olmak durumunda; yoksa, cezaevinin otelden ayrı bir hâli kalmaz diye düşünülür. Ama az önce olduğu gibi: “AK PARTİ hükûmetleri vicdansız davrandı, yanlış davrandı, hata yaptı.” derseniz bu, yanlış olur, kırıcı olur. Önümde belgeler var, raporlar var. Cezaevlerinde şimdiye kadar olmayacak kadar adım atan, mahkûmların fikrine, suçuna bakmaksızın çok ciddi yatırımlar yapan bir Hükûmetimiz var. On yıl önce şunlar vardı, bugün bunlar var diye sizin vaktinizi uzun uzun alacak değilim ama hatırlarsanız on sene önce bu ülkenin gündeminde her hafta, hatta her gün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, işkenceden, cezaevlerindeki uygulamalardan dolayı mahkûm olan bir ülkemiz vardı ama bugün birkaç istisna dışında bu konunun âdeta ülke gündeminden kalktığını biliyoruz. “Kitap gelmedi, yemek şöyleydi…” Bunlar da sorun tabii ki ama temel sorunun yanında bunların çok büyük bir sorun olmadığını düşünüyorum ben. Ama sorun varsa bunu beraber çözmek -ki ben, İnsan Hakları Komisyonu üyesiyim- bunu değerlendirmek bizim de görevimiz. Şimdiye kadar yapılan çalışmaları önce bir takdir edeceğiz, iyisini yaptık ama daha iyisini yapmak için bu konuda hakkımızı, görevimizi yerine getireceğiz diye düşüneceğiz.

Değerli arkadaşlar, cezaevlerindeki mahkûmlar, şimdiye kadar neler olduğuyla ilgili çalışmalara baktığımızda en büyük verileri veren insanlar bize. İnsan Hakları Komisyonumuca alt komisyon kurularak sizin partinizin vekilleriyle hep beraber ilgili yerlere gidildi, şikâyetler yerinde incelendi ama bu şikâyetlerin çok büyük bir çoğunluğunun basın kaynaklı, biraz abartmayla beraber gündeme getirildiği görüldü.

FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) – Abartma yok, ne abartması?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir daha diyorum: Gönül ister ki hiç olmasın ama ivmeye bakmak durumundayız. İnsan hakları açısından aldığımız yolu, demokrasimizin güçlenmesi açısından aldığımız yolu değerlendirdiğimizde, işin hakkını vermek, teslim etmek açısından baktığımızda, AK PARTİ iktidarında cezaevlerinin fiziki şartlarının, ekonomik şartlarının, diğer şartların olumlu anlamda ne kadar düzeltildiğini hep beraber değerlendirebiliriz. Vejetaryenlerin haklarından tutun da dinî inançlarından dolayı yemek tercihine kadar her ince ayrıntı düşünüldü şimdiye kadar değerli arkadaşlar. Bununla ilgili uluslararası alanda birçok, kamu hakkına bağlı olarak, kuruma izin verildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Avrupa Birliğinin, Birleşmiş Milletlerin ilgili kurumlarına Türkiye’deki cezaevlerini sivillerle beraber gezme hakkı, inceleme hakkı konusunda yetki verildi. Sürekli bunlar denetleniyor; bizler de gidiyoruz, sizler de gidiyorsunuz.

Bir daha, bir daha söylüyorum: Bir haksızlığı kollamak gibi görevimiz yok. Hükûmetin insan hakları konusundaki hassasiyetini algılayamayan, bununla ilgili adım atamayan bürokratik bazı adımlar, engeller olabilir ama bunu aşmak da bizim görevimiz. Gelin, beraber konuşalım, tespitleri yerinde paylaşalım, varsa müdahale edelim ama altını bir daha çiziyorum: “AK PARTİ bu konuda adım atmadı.” derseniz, az önceki ithamları söylerseniz buna üzülürüz. Toplumda bunun karşılığını vermez zaten sizlere çünkü bu doğru değil.

Şimdiye kadar yapılan çalışmaları -bir daha diyorum- burada uzun uzun anlatmak istemem sizlere fakat şunu söylemek görevimiz: Cezaevlerinin ulusal ve uluslararası denetimlere açıldığı, cezaevleri izleme kurullarının kurulduğu, cezaevi personelinin eğitim için 4 yeni merkez açıldığı; Denetimli Serbestlik gibi, Adli Kontrol gibi yeni bazı kurumların oluşturulduğu, elektronik kelepçe gibi birtakım hakların verildiği; sağlıkla ilgili, eczaneden ilaç almaktan tutun da, doktor tercihine kadar birçok hakkın mahkûmlara verildiği, çocuk eğitim merkezlerinin cezaevlerine kurulduğu, Adli Kontrol müessesinin hayata geçirildiği, ağır hastalar için mazeret izinlerinin verildiği, disiplin cezalarına karşı infaz mahkemelerine itiraz etme hakkının verildiği, inancı gereği beslenme hakkının gözden geçirildiği, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesine bizim cezaevlerimizi inceleme yetkisinin verildiği, ağır hastaların ceza infazlarının ertelemesine imkân verildiği, mahrem olarak -biliyorsunuz- aile görüşme imkânının verildiği bir çok hakkı daha burada sayabilirim.

Derdimiz, cezaevlerinde ceza çeken arkadaşlarımızın mağdur olması değil, o mağduriyetlerin giderilmesi. Sakine Hanım inanmayacak galiba, çok yan bakıyor bana.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – İnanmadım zaten. Sen inandın mı söylediğine?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama kendi iktidarları zamanında cezaevlerinde insanlara ana dilleriyle konuşma hakkının bile verilmediğini cümle âlem, tüm dünya biliyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı yatakta 3 kişi yatıyor Bülent Bey, aynı yatakta 3 kişinin yattığı cezaevleri var.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Artık bu dünyada, bu ülkede, bu cezaevlerinde ana diliyle yakınıyla konuşmanın gündem bile olmadığını, unutulduğunu hatırlatmak isterim sizlere. Ama daha işimiz var.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Çocuk tacizleri, tecavüzler var cezaevlerinde; neler var, neler…

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, tüm şikâyetler için, mahkûmların tüm şikâyetleri için 135 tane izleme kurulu kuruldu, 141 tane infaz hâkimliği kuruldu arkadaşlar. İnsan Hakları Kurumu gibi, Kamu Denetçiliği gibi, adalet müfettişliği gibi çok önemli kurumlar oluşturuldu. Bunların her biri onar dakikalık başlıktır, her biri hukuk anlamında yeni bir yapılanmadır, yeni bir adımdır ancak referandumdaki iddiamız, demokratikleşme kanunundaki iddiamız, her hafta, her ay bir paket getirmekteki iddiamız bu konudaki hassasiyetimizi gösteriyor. Biliyorsunuz, cezaevlerinde yapılan yanlışlarla ilgili ne kadar fazla idari soruşturma, ne kadar fazla ceza verilmesi talebinin olduğunu tüm kamuoyu biliyor zaten.

Bakınız değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği, Kamu Harcamalarını İzleme Platformu var. Bu platformun hepimize gönderdiği evraklar var, ona baktım bugün. Sadece şu ifade bile somut olarak derdimizin ne olduğunu gösterir diye düşünüyorum: Bakınız, on sene önce devletin mahkûm başına ödediği dile getirilmeyecek kadar küçük bir para varken harcama varken, bugün, Amerika’da 25 bin dolar olan mahkûm başına ödeme, Güney Afrika’da 5 bin dolar olan ödeme, Türkiye’de 24 binleri geçmiş durumda. Değerli arkadaşlar, Amerika’daki mahkûm başına harcama neredeyse ülkemiz kadar. Bu, ufak bir somut örnektir diye düşünüyorum.

Ama yüzbinlerce mahkûmun olduğu yerde hata varsa, bir daha söylüyorum, bunu beraber inceleyelim, değerlendirelim ve çözelim. Ama bakış açımızı hatırlatmak isterim: Biz, oraları bir Medrese-i Yusufiye görüyoruz, biz oraları liderimiz girdiği, gördüğü yerler olarak görüyoruz; oraları bir eğitim merkezi, bir sıçrama merkezi olarak görüyoruz; oraları biz insan haklarına, demokrasimizin gelişmesine kıymet verecek yerler olarak görüyoruz. Oradan çıkan insanlar, toplumda kahrolsun, mahvolsun diye değil; bir anlamda topluma entegre olabilsin, hayatını idame ettirebilsin diye, tekrar hayatını kazanabilsin diye bir ara yer olarak görüyoruz. Gönül ister ki hiç bu konuda sorunlar, sıkıntılar olmasın ama olduğunu maalesef biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, cezaevleri meselesi lokal bir mesele. Cezaevleri sonuçtur; mesele insan haklarıdır, demokrasidir, ülkemizin gelişmişliğidir. Eğer bu ülkede 2023 hedeflerimize ulaşma imkânını bu millet bize verirse, size rağmen bu millet bize bunu verirse görecekseniz 2023’te bu konuları konuşmuyor olacağız, bu istisnaların çok daha az olduğunu göreceğiz. Bizim ivmemiz, gittiğimiz yer, bakış açımız belli. Cezaevlerindeki sıkıntılar bizim baş tacımız, bunları çözmek de bizim görevimiz. Ama bunların çok büyük oranda çözüldüğünü gururla, keyifle söyleyebilirim. Komisyonumuz cezaevlerine gittiğinde birçok zaman sizin partinizin vekillerinin de itiraf ettiği gibi “Ne güzel çalışmalar yapılmış.” dendiğini; yemekten, yataktan, fiziki şartlardan, kitap okumaktan, televizyon izlemekten birçok konudaki her türlü hakka kadar uluslararası standartların da üzerinde çok önemli oranda haklar verildiğini hep beraber yerinde görmüş olduk.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya yapmayın, cezaevleri yaşanacak durumda değil. İnsan Hakları Komisyonu üyesiyim ben, aynı yatakta 3 tane mahkûm yatıyor, etmeyin, tutmayın. Suları akmıyor, yemekleri kaliteli değil.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir daha diyorum: İstisnalar varsa düzeltiriz.

Bakınız, notlar önümde. Yedi yılda 215 tane cezaevi kapatıldı. Bakanlığımızın kararı, 2017’ye kadar 196 tane kapatılacak.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yerine yenileri açıldı, yerine yenileri açıldı.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz açmak değil, kapatmak istiyoruz, şartları düzeltmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Devamla) – Düzelmediği için burada sonuç almak istiyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya tablo bu kadar tam tersine anlatılamaz ya! Irzına geçilen çocuklar var.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…

FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) – Sayın Başkan, arkadaşımızın ifade ettiği cezaevi tablosu gerçeği yansıtmıyor, kısa bir şey paylaşayım müsaadenizle.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – İki dakikalık söz istiyoruz Başkanım.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sataşmadın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, sataşma yapmadı yalnız.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bir sataşma değil Başkanım, yanlış bir…

FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) – Yok, sataşma değil, kesinlikle sataşma yok.

BAŞKAN – Yerinden söz vereyim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Peki, yerinden olsun.

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Sarıyıldız, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) – Sayın Başkanım, şimdi, cezaevinde beş yıl kalmış biri olarak, daha yeni çıkmış biri olarak ben daha çok taze yaşadığım birkaç şeyi paylaşayım arkadaşla; ifade ettiği, çizdiği tablonun gerçekle ilişkisinin ne olduğu çok daha iyi anlaşılır.

Mardin Cezaevinde kaldım, 300 kişi kapasiteli bir cezaeviydi, 1.050 kişi kalıyorduk.

Arkadaşın ifade ettiği gibi, cezaevinin tuvaletinin kapısına kadar ranzalar bırakılmıştı. Revire yazılınca altı ay sonra gidebiliyorduk, yemekler ona göre çıkarılıyordu.

Bir de ben şunu söyleyeyim… Ya, bilmiyorum nereden başlayayım ki.

Şimdi, bu ülkede bir cumhuriyet savcısı şunu diyebiliyor: “Bu adamın durumu ölümcüldür, kendisi bir şey yapamaz. Yalnız, bırakılması hâlinde bu örgüt propagandasına dönüşebilir, buna sahip çıkıldığında ülkenin bölünmezliği zedelenebilir.”

Bunun yanı sıra, daha dün, Sayın Halil Aksoy arkadaşımız, cezaevine gitmek için beş gün boyunca kapısında bekledi, Adalet Bakanlığından izin alamadı.

Kürtçe yazışmalardan söz ettiniz; Kürtçe yazılan bir mektup altı ay sonra verilebiliyor, üç ay sonra verilebiliyor, bunların hepsini lütfen not edin. İsterseniz bir arada bir komisyon oluşturalım, o gerçekliği görmek için cezaevlerini dolaşalım. Böyle bir teklifte bulunuyorum size.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıyıldız.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve arkadaşları tarafından, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin araştırılması amacıyla 29/1/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde, Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri konusunda vermiş olduğu araştırma önergesi lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Biraz önce Bülent arkadaşımın konuşmasını dinlediğim zaman, insanın hapse giresi geliyor, beş yıldızlı otel anlatıyor. (CHP sıralarından gülüşmeler)

Şimdi, 2002 yılında mahkûm ve tutuklu sayısı 59.429’muş. 2014 yılına geldiğimizde, bugün itibarıyla 155.863 tutuklu ve hükümlü var; bunların 22.609’u tutuklu, 11.488’i hüküm özlü, 121.766’sı hükümlü. Başarı bu işte. Çok güzel rehabilite edildiği için 3 katından fazla artış var.

Tabii, ekonomide dünya 6’ncısı ya da dünya 17’ncisiyiz, kişi başına düşen millî gelir 10.500 dolar; prestij için, gösteriş için bin yataklı, 1 katrilyon 375 trilyonluk saraylar yaptırıyoruz; yollar yaptırıyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bin yatak nerede ya?

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Bir dakika.

Ama en fazla -nereye geleceğim- hapishanelerde hırsızlık nedeniyle hapis cezası alanlar var. Çok muhafazakâr olduğunuzu söylüyorsunuz, bunu iddia ediyorsunuz ama iktidarınız döneminde fuhuş ve uyuşturucu patlama yaptı, ikinci sırada bunlardan yatanlar var. Ülkeyi yönetenler toplumun sosyal ve psikolojik dengesini bozdular. Cezaevlerinde şu anda –değişmiş olabilir çünkü rakam günlük değişiyor- 27.366 uyuşturucudan yatan, 26.596 hırsızlıktan yatan, 226.944 cinayet suçundan yatan var. Bunlar da ülkemizin ne kadar güzel yönetildiğinin, ekonominin ne kadar iyi gittiğinin bir göstergesi. Tabii, ülkeye bir türlü huzur ve refah gelmediği için insanlar sürekli ya hırsızlık yapıyor ya uyuşturucuya yöneliyor ya cinayetlere yöneliyor karnını doyurmak için; bu da başka bir çare ama bir türlü çare bulamadınız.

Şimdi, Türkiye’de 2018’e kadar -biraz önce arkadaşımız “Cezaevi sayısını azaltacağız.” dedi- 153 tane daha cezaevi yapma planınız var. 3 Şubat 2014 tarihinde, Adalet Bakanlığı, 2017 yılında hapishanelerin kapasitesinin 255.715’e çıkarılacağını söylemiş, açıklamış bize verdiği cevaplarda.

Tabii, cezaevlerini kategorize ederken de tek amacınız, buraya giren insanları nasıl dizayn ederiz, onları topluma kazandırmak fikrini değil, onları orada nasıl baskı altına alıp dışarı çıkarsa ne yaparsa yapsın -zaten çıkması için de uğraşıyorsunuz- amacını güdüyorsunuz; bu da kesin. “Çıkanlar da bize şey yapsın.” diyorsunuz.

Şimdi bizim -Cumhuriyet Halk Partisi- cezaevi komisyonu olarak gittiğimiz yerlerde gördüğümüz şunlar: Her şeyden önce mahkûmların insan olduğunu unutmuşlar oradaki çalışanlar. Çünkü, öyle baskı yaptırıyorsunuz ki çıplak üst aramaları… Öğrenci, aynı ilçedeki meslek yüksekokulunda okuyor; her gün okula gidip gelmek için çıktığı zaman çıplak arama, geldiği zaman çıplak arama ve insanlığa yakışmayan şekilde aramalar, hâlen devam ediyor. Sürekli gittiğimiz yerler. Sohbet hakkını engelliyorsunuz; kurs, atölye, hobi etkinliklerini engelliyorsunuz. Dayak, işkence gırla gidiyor; istediğiniz kadar söyleyin. Avukatlarla görüştürmeme cezası veriyorsunuz. Kaloriferler yanmıyor, soğuktan korunmak için adam diyor ki: “Gidip bir tane bere alacağım, bir tane eldiven alacağım, kafama takacağım.” “Git, doktordan rapor al.” diyorsunuz, onu da aldırmıyorsunuz.. Böyle bir şey olur mu? Mektupları vermiyorsunuz ya da geç veriyorsunuz. Keyfî hücre cezaları almış başını gidiyor. Sohbet hakkını engelliyorsunuz. Süngerli odalarda işkenceler hırla gidiyor. Zaten çocuklara yapılan fiziksel ve psikolojik şeyler insanlığa sığacak şeyler değil. Bunlar kesinlikle…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Siz bunları engellemelisiniz o zaman.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – İşte, engelleme işini sizin yapmanız lazım. Biz ne yapalım, Hükûmet yapacak. Sizin de bir suçunuz yok da.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Gidin, basın orayı.

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Siz gidip izliyorsunuz, geliyorsunuz ama geldiğinizde verdiğiniz raporları dikkate alan yok.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Beraber gittik, beraber.

MUHARREM IŞIK (Devamla) - Şimdi, bir diğer şey: Sürgünler, mahkûmları başka yerlere göndermek için yaptığınız şeyler. Ya, burada yatan insanlar Rıza Sarraf değil ki parası çok olsun, 50 tane, 100 tane avukat tutsun, kendini savundursun. Bu insanlar zaten oradaki avukata bile yalvarıp yakararak kendini savundurmaya çalışıyor ya da ailesinin parası yok ki gitsin. Bu da başka bir işkence şekli.

Doktora ulaşmada müthiş zorluklar var. Tabii, “İçeri giren mahkûm kesin yalancıdır, kesin üçkâğıtçıdır. Bu hasta değil, yalan söylüyordur dışarı çıkmak için.” Ondan dolayı geleni “Hele biraz bekle, revire haber vereceğiz.” gibi şeylerle geçiştiriyorsunuz.

İçeride yatan bir sürü, tahminimizce şu anda 500’e yakın hasta mahkûm var. 200’e yakınının ölümcül olduğunu, kanser olduğunu, kalp hastası olduğunu biliyoruz.

Şimdi, Van M Tipi Kapalı Hapishanede üç günlük hücre cezası verilen Şevket Sanlav adlı hükümlü 17 Kasımda ölü bulundu, şüpheli bir ölüm.

3 Haziran 2014 tarihinde Bingöl M Tipi Hapishanede Orhan Dursun mide kanseri olduğu için öldü. Raporları vardı ama bırakılmadı.

12 Kasım 2014 tarihinde Ereğli Kapalı Hapishanede Yunus Erzurum ölü bulundu, hâlen nedeni bilinmiyor.

Elâzığ E Tipi Kapalı Hapishanesi’nde 3 Kasım tarihinde Çağdaş Aktepe ölü bulundu. “Sorumlusu, tedaviye göndermeyen cezaevi idaresi.” dediler, soruşturma açıldı ama sonucu belli değil.

Şu anda yatan Kandıra Cezaevindeki Abdullah Kalay ismindeki mahkûmun kalbinin sadece yüzde 30’u çalışıyor. Adli Tıp raporlarının hepsi tamam, hepsi var. Kendi ihtiyacını karşılayamayacak durumda olduğu da belli. Sayısız doktor raporlarına rağmen hâlen çıkarılmadı, ölüme terk edildi.

Tabii, siz her zaman için… Hükûmetiniz daha doğrusu, “siz” dediğimiz zaman yanlış anlamayın. Hükûmetiniz her zaman için Adli Tıbbı sorumlu tutuyor ama Adli Tıbbın da nasıl dizayn edildiği… Ki Adli Tıbbı ben çok iyi bilirim çünkü ben Cerrahpaşa’da okurken oradaydı Adli Tıp, oradaki eski hocalarımızın nasıl olduğunu biliyorduk. Orayı dizayn ederek de oraya da kendi kafanıza göre el attınız.

On iki yılda cezaevinde 2.bine yakın hasta mahkûm ya da hasta olmadığı hâlde ölen kişi var. Bunların da nedenleri bilinmiyor, niye öldüğü bilinmiyor. Sözüm ona soruşturmalar açılmış, araştırma yapılıyor ama bir türlü bunun sonucu bulunmadı. Tabii, en yüz karası işimiz Şakran, Sincan ve Pozantı Cezaevindeki çocuklara yapılan o iğrenç olaylar, oradaki işkenceler, oradaki çocuklara tacizler, tecavüzler. Tabii, hemen Pozantı kapatıldı. Cumhuriyet Halk Partisi özellikle o konuda çok büyük çalışmalar yapmıştı, kapatıldı. Sincan’a falan geldiğimiz zaman, Sincan’da daha sonra neler olduğunu, hepsini tek tek gördük. Ondan dolayı bunları büyük bir başarı olarak görmenin bir anlamı yok.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının cezaevinde yattığından biraz önce arkadaşımız bahsetti. Tabii 5 yıldızlı, 7 yıldızlı cezaevi farklı. Bir de şu anda Cumhurbaşkanı gitsin, bir cezaevini gezsin, cezaevini görsün, oradaki cezaevinin ne olduğunu… (CHP sıralarından alkışlar) Ben kimsenin yatmasını istemem, hiç kimsenin ama bir gitsin, görsün, o zaman ne olacağı anlaşılır. Orayla bir ilgisi yok. Şimdi, o şeyler yattığı zaman, tabii ki tek bir oda, güzelce ayarlanmış, istediği zaman kapıyı kendisinin açıp misafirini alabileceği bir oda. Öyle mahkûmların hepsini görmüşüzdür, biliriz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Her şeyi de biliyorsunuz ya!

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Televizyonu var, halıları duvarda asılı. Bunlarla yatmayla… “İstirahat etti.” deyin ya, ona “mahkûm” demeyin.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Yapmayın ya, yapmayın!

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Bir de gitsin, hele Kandıra Cezaevini bir görsün, Tekirdağ E Tipi Cezaevini bir görsün, orada neler yapıldığını bir görsün, Sivas’a bir gitsin, Sivas’ı bir görsün.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hepsini biliyoruz.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – O cezaevlerini gördüğün zaman nelerin olduğu o zaman açığa çıkar.

Türkiye’de ne yazık ki şu anda övündüğünüz tek şey “Cezaevi yaptık, adliyeleri yaptık…” Cezaevi sayısını biraz önce “Azalttık.” diyorsunuz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayılar önümüzde.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Azaltmıyorsunuz, bak sayı verdim, 255…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Topluyoruz, topluyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Küçük cezaevlerini kapatıp…

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Neyi topluyorsunuz? Toplamakla iyilik mi yapıyorsunuz? Topluyorsunuz, örneğin Diyarbakır’daki adamı buraya sürgün ediyorsunuz. O mahkûma gelmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz? Şimdi topladınız, nereye topluyorsunuz? Belli illere, aynı bu kamu hastanelerini toplayıp şehir hastanesi yapar gibi. Bundan bir şey olmaz ki.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Tunceli gibi mi yapacağız, sizin gibi mi yapacağız, bombalayacak mıyız yani?

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Hayır, önemli olan, bu seviyeye gelmesini engellemek. Onu engellersen eğer yapılacak şey daha güzel olacak.

Tabii, Adli Tıbba gittiğiniz zaman Adli Tıbbı… Şimdi ona tekrar geleyim, çok önemli çünkü hasta mahkûmların durumu var. Adli Tıbba bir düzen getirilmesi lazım. Adli Tıbbın verdiği raporlar şey oluyorsa üniversitelerimiz var.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – O konuda hemfikirim.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Üniversitelere gidip orada rapor almanın kolaylaştırılması lazım, onun sağlanması lazım, bunların yapılması lazım. Ama ne yazık ki Türkiye’de sizin görüşünüz, her ses çıkaran kişiyi, cezaevi sayılarını artırarak, içeri atıp susturmak. Zaten son zamanlarda yine bu gerginliği yapıyorsunuz. Kusura bakmayın öyle bakıyorsunuz ama aldığınız gaz, şu anda ihaleye çıktığınız gazlar, yeni bir firmaya verdiğiniz TOMA sayıları… “Bir tane yanarsa on tane alırız…” Bunlar, geleceğimizin hapishane sayılarının artması; bunlar, geleceğimizin daha çok hapishane, daha çok mahkûm olacağını gösteriyor, insanların daha çok içeri gireceğini gösteriyor.

Ha, bir de şu var: Çok basit suçlardan da insanlar içeri alınıyor. İşte biraz önce bir vatandaş aradı, diyor ki: “Tarım krediden borç almıştık, başkasına kefil olmuştuk. Bundan dolayı icra geliyor, ondan dolayı ödeyemiyoruz, içeri giriyoruz.” Bunlardan da çok fazla alımlar olduğu için yine aynı şekilde sıkıntılar yaşanıyor.

Son olarak da söyleyeceğim şu: Gerçekten bu ülkenin eğer kalkınmasını istiyorsanız, ki öyle iddia ediyorsunuz, gerçekten bu ülkede kardeşliğin gelmesini ve barışın gelmesini istiyorsanız yeni Gezi olaylarının, Validebağ’da yaşananların yaşanmaması için daha dikkatli olmanız lazım. Siz iktidarsanız, iktidar her zaman için verici olmalı, iddialı olmamalı, insanların üzerine gitmemeli. Belediye Başkanının açıklamasına da gerekli cevabı vermeniz lazım.

Hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Tabii, cezaevi hiç kimsenin girmek istemediği, hiç kimsenin içerisinde bulunmak istemediği bir durum. Tabii ki ne kadar şartları güzelleştirirsek güzelleştirelim, bir 5 yıldızlı otel konforunda bile olsa insanın en temel özelliği olan özgürlüğünü elinden alıyorsunuz, ondan dolayı üzerinde hassasiyetle durmamız gereken... Hiçbir zaman cezaevlerinde sorun yok, sıfır sorun gibi yaklaşımda da değiliz ama hiç kimse de 2002’den önceki durum ile şu andaki durumu mukayese ettiği zaman cezaevinde kalan hükümlü ve tutukluların, mahkûmların şartlarının eskiye oranla daha kötüye gittiği iddiasında bulunamaz.

Birçok hak… 2005 yılında burada ceza infaz sistemini yeni bir yasaya kavuşturduk. Orada çok detaylı bir şekilde infazın ne şekilde yapılacağı... Hatta şöyle eleştirilere de maruz kaldık o tarihte: “Çok detaylı bir şekilde madde düzenlemeleri yaptınız, ne gerek var buna?” diye. Biz de o zaman gerekçe olarak, uygulayıcıların ellerine bir inisiyatif bırakmamak için her maddeyi ayrıntılı bir şekilde düzenleyelim ki uygulayıcı elinde bunu çarçur etmesin, yoruma bırakılmasın diye. Mevzuatı ne kadar mükemmel hâle getirirsek getirelim, uygulamada birtakım yanlışlıklar maalesef olabiliyor.

Hiç kimse istemez cezaevlerindeki bir mahkûma insanlık onuruna yakışmayan, hakaret içerisinde, hareket içerisinde bulunulmasını. Hiç birimiz tasvip de etmeyiz. En cani suçluyu, cezaevindeki hükümlüyü dahi temelden kazısanız, altından insan çıkar. İnsan onuruna aykırı bir şekilde yapılan bütün işlemleri reddeden bir iktidar var, bir parti var ama uygulamada birtakım yanlışlık olanları da getirip burada cezaevlerindeki genel uygulama buymuş gibi sunmak da, cezaevinde çocuk mahkûmlara yapılan birtakım yanlış uygulamaları burada gelip konuşmak, etmek de diğer içeride kalanlara biraz haksızlık oluyor gibi geliyor bana. Burada, somut bir şekilde yapılan, bildiğiniz bir husus eğer varsa, gelin paylaşın, üzerine AK PARTİ olarak biz gidelim.

Bakın, “Engin Çeber’in işkenceyle ölümüne yol açan müdüre müebbet hapis...” Cezası verildi. Yani, hiçbir zaman, cezaevinde işkence ve kötü muamelede bulunan idareci, müdür sümen altı edilmemiş, kim yanlış bir uygulama yapıyorsa üzerine bizzat gidilmiştir. Evet, şu anda, fazla hükümlü, tutuklu bulunduğundan dolayı kapasitenin üzerinde olan cezaevleri var. 10 kişi kalacak koğuşlarda 15 kişi, 20 kişi kalanlar var. Bunun fiziki koşullarını iyileştirmemiz lazım, şart. Hızlı bir şekilde cezaevi inşaatları yapılarak küçük cezaevlerinin kapatılıp kampüs şeklinde büyük illerdeki cezaevlerine geçilmesi gerekiyor. O anlamda, cezaevi inşaatları devam ediyor.

Tabii ki aslolan -biraz önce grup adına konuşan Bülent kardeşim de ifade etti- cezaevine insanlarımızın girmemesi ama girdikten sonra bunların topluma yararlı bireyler olarak çıkması, bir daha suç işlememesi yönünde tedbirlerin alınması. Cezaevi ne bir terör örgütünün üssü, karargâhı olsun ne de cezaevi bir kişi oraya girdiği zaman daha kötü bir şekilde, topluma kazandırılmayacak bir şekilde çıkması... Topluma kazandırmak esas olmalı. Toplumda… Şimdi, biraz önce CHP adına konuşan kardeşim de burada “Orada öyle bir şeyler var ki dayak, işkence hırla gidiyor, gırla gidiyor.” gibi… Yani böyle bir sayı elinizde varsa genel bir şey konuşarak “İşkence çok fazla miktarda...” Kaç kişi işkence gördüğünü isim vererek somut bir şekilde burada söylerseniz biz de istifade edelim, üzerine gidelim ama genel bir konuşmayla sanki genel bir uygulamaymış gibi konuşmak…

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Gezilen, görülen şeyler.

RECEP ÖZEL (Devamla) - …haksızlık oluyor, haksızlık yapıyorsunuz.

Bakın, burada, biz ceza infaz sistemine, CMK’ya koymuş olduğumuz bir dünya hükümle, maddelerle cezaevindeki hasta mahkûmların tahliye edilme, adli kontrol sisteminden faydalanma, bir dünya hakkı burada getirdik. Eskiden geçmişte cezaevindekiler ana dilleriyle konuşamazken o yasağı yine biz kaldırdık. Bunları -hiçbir zaman da bir lütuf olarak size verilmiş olan bir şey değil- geç kalmış bir hakkın teslimi olarak da lanse ediyoruz, hiçbir zaman bunların üzerinden de bir siyaset yapma peşinde de değiliz.

Cezaevinde gerçekten kötü bir uygulama varsa bildiğiniz, müşahhas olayları getirin, üzerine el birliğiyle gidelim, bu kötü uygulamaların arkasında hiç kimse duramaz, biz de duramayız. Birtakım uygulayıcılar anlamında, yöneticiler anlamında sıkıntı varsa gerekli soruşturmayı, idari ve hukuki soruşturmayı yapalım, cezalarını çeksinler. Hiç kimse kanundan almadığı yetkiyi kullanma, keyfî uygulamalarda bulunmasın diyoruz.

Bizim bugünkü gündemimiz belli olduğundan dolayı bu önerinizin maalesef lehinde olamayacağız, aleyhine oy kullanacağız diyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.42

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (AK PARTİ sıralarından “var, var” sesleri; CHP ve MHP sıralarından “yok, yok” sesleri)

Gene anlaşamadılar, elektronik cihazla oylamayı yapıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Siz daha fazla çabalıyorsunuz ama maalesef…

BAŞKAN – Yok, ben çabalamıyorum, ben sadece çalışacaksak çalışalım, çalışmayacaksak da çalışmayalım, bilelim böyle; sallanma işinden hoşlanmıyorum.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt) – Sayın Başkanım, bugün çok önemli, bugün çalışmamız gerekiyor; konuşmam var benim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bünyamin’in konuşması var da ondan diyor.

BAŞKAN - Ben bir şeye itiraz etmiyorum bakın yani anlaşamadılar… Oylama yapıyoruz, gelmiyorsunuz kardeşim.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Yok.

Evet, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.56

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin yapılan ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır. Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, 7/5/2013 tarih ve 12518 sayıyla Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşları tarafından, ziraat ve veteriner fakülteleri mezunlarının yaşadıkları sorunların; 8/5/2013 tarih ve 12631 sayıyla Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin sorunlarının; 23/10/2014 tarih ve 982 sayıyla Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin istihdam sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

19/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/11/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                   Yusuf Halaçoğlu

                                                                          Kayseri

                                                              MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

7 Mayıs 2013 tarih, 2013/12518 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının, "ziraat ve veteriner fakülteleri mezunlarının yaşadıkları sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" ve 8 Mayıs 2013 tarih, 2013/12631 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının "ziraat mühendislerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" ve 23 Ekim 2014 tarih, 2014/982 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının “ziraat mühendislerinin istihdam sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" verdiğimiz Meclis araştırma önergelerimizin 19/11/2014 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN – Efendim, bir dakika…

Sayın milletvekilleri, kırk dakika sonra buluşmak üzere sizin bir kısmınızı, gürültü yapanları dışarı alayım, çay için, ondan sonra, kırk dakika sonra burada olun yalnız.

Buyurunuz Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin içinde bulunduğu sorunların araştırılması amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekilleri tarafından verilen ve biraz önce Sayın Divan Kâtibinin okuduğu üç Meclis araştırma önergesinin birleştirilerek gündeme alınması konusunda grubum adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi 1980’li ve 1990’lı yılların en gözde mesleklerinden birisi olan ziraat mühendisliği mesleğiyle veteriner hekimlik mesleğinin maalesef son on, on beş yıllık süreçte hükûmetlerin yanlış tarım politikaları ve ekonomi politikalarının getirdiği bugünkü durumda içinde bulunduğu çok ciddi sorunlarla muhatap olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Tarım mesleği insanların en temel ihtiyacı olan beslenme ihtiyacının karşılandığı en önemli mesleklerden birisi. Bu mesleğin ana elemanlarından birisi de ziraat mühendisliği mesleği. Ayrıca, yine, hayvancılıkla ilgili olan alanda veteriner hekimler; yine, su ürünleriyle ilgili olan alanda da balıkçılık teknolojisi ve su ürünleri mühendisleri bu grup içerisinde hemen hemen aynı şekilde sorunlara muhatap olan insan gruplarını oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, öncelikle tarımın içine düştüğü durumu tespit ederek bu alanda çalışan mühendislerin sorunlarını da beraber değerlendirmemizin yerinde olacağını düşünüyorum. Özellikle son on yılda uygulanan yanlış tarım politikaları maalesef bugün ekilebilir tarım alanlarının yaklaşık 3 milyon hektar civarında azalmasına ve bu alanda elde edilen birçok üretimin de gerilemesine yol açmıştır. Tabii ki iktidar partisinin değerli temsilcileri zaman zaman gelip bu kürsüden “2002 yılında şu kadar tarıma destek verilirken, bugün bu destek şu miktara çıktı.” diye son derece övünerek bahsettikleri birçok konuşmayı zaman zaman yaptılar. Ama şu bir gerçektir ki, durumu iyi olup da gidip Ziraat Bankasından veya tarım kredi kooperatiflerinden kredi talebinde bulunan hiçbir çiftçi dünyada yoktur, Türkiye’de de olmaz. Yani bu kredi rakamlarının yükselmiş olması tarımın iyiye gittiğinin bir göstergesi değil, tam tersine, tarımın kötüleştiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmeli ve bu tespit başta yapılmalıdır.

Bugün tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarını zamanında ödeyemedikleri için binlerce tarım çalışanının evinden kaçak durumda olduğu gerçeğini unutmamamız lazım. Eğer evine giderse, zabıta, polis veya jandarma kolluk güçleri tarafından savcının kararı doğrultusunda yakasından yapışılacak, doğru cezaevine gidecek olduğunu bu insanlar bilmektedir. Bu sorunu bir defa altını çizerek sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tabii, son dönemde artan üniversite sayısı doğal olarak fakültelerin de çoğalmasına ve 90’lı yıllarda 10 civarında olan ziraat fakültesi sayısının bugün 30’un üzerine çıkmasına yol açmıştır. Son birkaç yılda kurulan üniversitelerde 10’a yakın ziraat fakültesi kurulmuş ve fakülteler hemen kurulur kurulmaz da öğrenci alımına başlayınca, bugün, her yıl 4-5 bin civarında yeni ziraat mühendisinin bu fakültelerden mezun olmasına, dolayısıyla, var olan 20-25 bin civarındaki işsiz ziraat mühendisine yenilerinin eklenmesine yol açmıştır.

Maalesef Tarım Bakanı zaman zaman, özellikle de seçimler öncesinde çıktığı televizyon programlarında çok sayıda ziraat mühendisi ve veteriner hekim ya da diğer, biraz önce ifade ettiğim mesleklere ait kadroları ilan edeceğini ve yeni eleman alacağını duyurmasına rağmen ve söz vermesine rağmen taleplerin Maliye Bakanlığına iletildiğini, Maliye Bakanlığının buna olumsuz yanıt verdiği gerekçesiyle de bu kadrolara eleman alamadığını ifade etmek zorunda kalmıştır. Maliye Bakanlığına sorduğunuzda, “Tarım Bakanlığından böyle bir kadro talebi geldi mi?” diye sorulduğunda, maalesef, Maliye Bakanlığı da bu taleplerin kendilerine ulaşmadığını ifade ederek iki bakanlığın hangisinin doğru söylediği konusunda meslektaşlarımızın, ziraat mühendislerinin kafasının karışmasına yol açmışlardır. Bu nedenle öncelikle, şu anda işsiz bulunan ziraat mühendislerinin en az 6.500 dolayındaki kadro taleplerini bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyoruz çünkü bu alanda ciddi bir mühendis eksikliği vardır. Tarımın istihdamında ve gelişmesinde bu meslek mensuplarının çok büyük katkıları olduğunu içinizde bulunan birçok ziraat mühendisi arkadaşım da yakından takip etmektedir.

Diğer önemli bir sorun, Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi ya da kısaca TARGEL Projesi olarak bilinen proje kapsamında işe alınan ziraat mühendislerinin maalesef çakılı olmaları, izin ve benzeri gibi sosyal haklarını kullanamamaları, ayrıca tayin haklarının olmaması; yine, veteriner hekimlerin kendi çalışma alanlarında kendi ihtiyaç duydukları fiziksel ortamı kendilerinin hazırlamak zorunda olması ve birçok konuda diğer meslektaşlarının, kadrolu meslektaşlarının yaptığı işleri kendi ceplerinden harcadıkları paralarla yapacak durumda olmaları onların da içinde bulunduğu önemli sorunlardır.

Bir başka önemli konu, 4/B’li yani sözleşmeli olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında işe başlayan bazı ziraat mühendisleri Bakanlık tarafından açılan diğer kadrolara ya da başka alanlarda açılan diğer kadrolara yüksek KPSS puanlarına sahip olmaları nedeniyle geçiş yapmaları hâlinde maalesef onların işgal ettiği kadrolar boş kalmakta ve bunlara yenilerinin atanmasında gecikmeler yaşanmaktadır. Bunun da bir disiplin altına alınmasında önemli yararlar olduğunu düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bir başka önemli konu, tabii ki, ziraat fakülteleri mezunlarının işsizliğinin yanında bugün ziraat fakültesinde bulunan bazı bölümlere açılan kontenjanların da doldurulamamış olması gerçeği bir tarafta çözüm beklemektedir. Örneğin sadece bitki koruma, bahçe, tarla bitkileri ve tarım ekonomisi bölümlerine yeterli miktarda yeni giren öğrenci bulunabilirken onun dışındaki zootekni, toprak, biyosistem mühendisliği, tarım makineleri veya tarımsal yapılar ve sulama bölümü gibi bölümlere bugün üniversitelerin ilan ettiği kontenjanları doldurmayacak şekilde çok az sayıda öğrenci gelmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi bu bölüm mezunlarının maalesef, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından ilan edilen kadrolarda karşılıklarının olmamasıdır. Dolayısıyla, Bakanlığın ilan edilecek olan gerek sözleşmeli gerekse daimi kadrolara alınacak ziraat fakültesi mezunlarının dağılımında bu dengeyi de gözetmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu bölümler, bu şekilde devam ederse yakın gelecekte artık öğrenci bulamadıkları için kapanmak zorunda kalacaklardır. Bunu da özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Diğer taraftan, yine Çiftçi Kayıt Sistemi’ne göre bugün yaklaşık 5 milyon civarında –kayıt dışında ve kayıt içinde olan işletmelerle birlikte değerlendirdiğimizde- işletme varken maalesef kısıtlı sayıda ziraat mühendisi istihdamının anlaşılabilir bir tarafı yoktur. Mutlaka bunun bu dönemde çözülmesi gereği tartışılmalıdır.

Diğer taraftan, hâlen Tarım Bakanlığı bünyesinde çalışan ziraat mühendisleri, maalesef, diğer meslektaşlarına yani mühendisliklere göre daha düşük maaşlarla çalışmak zorunda kalmışlar ve ayrıca Bakanlık bünyesinde moda tabirle mobbing ya da psikolojik tacizle muhatap olan çok sayıda mühendisin olduğu gerçeğini de yine sizlerle paylaşmak zorundayım.

Bir başka konu, görev sırasında verilen bazı iyileştirmeler ya da tazminatlar, maalesef, ziraat mühendislerinin emeklilerine yansımamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) - Bu sorunun da çözülmesi gerektiğini bir kez daha sizlerle paylaşıyor, önergemize desteğinizi bekliyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Bayburt Milletvekili Sayın Bünyamin Özbek.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sizleri saygıyla selamlıyorum. Özellikle, üniversiteden hocam olan Alim Hoca’dan sonra konuşmanın da ne kadar önemli olduğunu sizlere aktarmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Katıl yeter Bünyamin Bey, bizim söylediklerimize katılırsan problem yok.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – Tarım sektörü gerek sosyal gerek ekonomik olarak ülkemiz için en önemli sektördür. Tarım alanında yapılan köklü reformlar, proje ve çalışmalarla ülkemiz tarımı, yaşanan küresel finans krizlerine ve kuraklıklara rağmen, son on yılın dokuzunda büyüyerek yarım yüzyılın rekorunu kırmıştır. Bu çalışmalar neticesinde ülkemiz tarımsal ekonomik büyüklükte 2002 yılında dünyada 11’inci, Avrupa’da 4’üncü sıradayken, 2013 yılında dünyada 7’nci sıraya, Avrupa’da ise 1’inci sıraya yükselmiştir. Ülkemiz dünyada tarımsal üretimde 7 üründe lider, 31 üründe ilk 5’tedir; tarımsal ihracatta 5 üründe lider, 21 üründe ise ilk 5 sıradadır.

Tarımsal gayrisafi yurt içi hasıla 36 milyar TL’den, bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde 112 milyar TL’ye ulaşmıştır. Tarım sektöründe kişi başına gelir 2002 yılında 1.064 dolar iken, AK PARTİ hükûmetleri döneminde 4 bin dolarlara kadar ulaşmıştır.

Tarımsal ihracat 4 kat artarak 16 milyar dolara ulaşmıştır. Çiftçilerimize karşılıksız olarak dağıtılan tarımsal destek miktarı 2002 yılında 1,9 milyar TL iken, 2014 yılında 9 milyar TL’ye ulaşmıştır. Tarım sektörü, Hükûmetimiz döneminde verilen yaklaşık 60 milyar nakit destek ve başlatılan projeler neticesinde önemli bir gelişim sağlamıştır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın vekilim, tarım sektörü iflas etmiş durumda, köylü perişan.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – Anlatıyorum, dinlerseniz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Dinliyoruz, dinliyoruz da hangi ülkede kişi başı tarımsal gelir 4 bin dolara çıkmış, onu merak ediyorum.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – Değerli vekilim, 2002’deki tarımdaki gelişmelerle 2014’deki tarımdaki gelişmeleri bir incelerseniz ne olduğunu görürsünüz.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Anlatılan Türkiye değil!

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) - 1.064 dolardan bahsediyoruz, 4 bin dolardan bahsediyoruz; 1.064 dolar mı büyüktür, 4 bin dolar mı büyüktür, onun takdirlerini size veriyorum ben. (AK PARİTİ sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Bu anlattıklarınız Türkiye değil ama!

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) - Yukarıda belirttiğim gelişmeler yanında, üretimde kaliteyi, standardı ve kırsalda yaşam seviyesini yükselterek ülke tarımı, sürdürülebilir refahın, kaynağı bir sektör hâline gelmiştir.

Tarım sektörü son on yılda, 1960 yılından bugüne kadar, elli üç yıl içerisinde kesintisiz bir şekilde büyüme gerçekleştirmiştir. Uygulanan etkin tarım politikaları, verilen destekler, teşvik mekanizmaları ve yatırımcılara sağlanan kolaylıklarla tarım sektöründe yatırımlar artmıştır.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Süt kaç para, süt?

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) - 2012 yılında yenilenen ve kapsamı genişletilen yatırımlar, devlet yardımları ve karar çerçevesinde, tarım ve gıda sektörüne yönelik yatırımlarla genel teşvik sistemi ve bölgesel teşvik sistemi kapsamında önemli teşvikler sağlamıştır. Bölgesel teşvik sistemi kapsamında belirlenen limitlerde damızlık dâhil entegre hayvancılık yatırımları, gıda ürünleri ve içecek imalatı, balık yavrusu ve yumurtası dâhil su ürünleri yetiştiriciliği, soğuk hava deposu hizmetleri, lisanslı depoculuk, seracılık yatırımları teşvik kapsamlarında yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, 2003-2014 yılları arasında KPSS sonucuna göre merkezî yerleştirmeyle Bakanlığımıza…

Bakın, burayı iyi dinleyin; değerli arkadaşlar, 2002 yılına kadar Tarım Bakanlığında ziraat mühendisi olarak 6.357 kişi çalışmaktaydı. Bizim iktidarımız döneminde 9.165 kişi alınarak bu sayı 15.474 kişiye ulaşmıştır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – On iki yıl geçmiş, on iki.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) - Seksen yıl geçmişti 2002’ye kadar.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Öyle mi?

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) - Evet.

Artış oranı yüzde 143 olmuştur ziraat mühendisi alımında. Bakın, değerli arkadaşlar, 1997 yılında ziraat mühendisliğinden mezun olan öğrencilere Tarım Bakanlığı istihdam sağlayamadığından dolayı ziraat mühendisleri öğretmen olarak göreve başlamışlardı, bunları unutmayalım. Tarım Bakanlığında istihdam edemediler, üniversiteyi bitiren ziraat mühendisleri öğretmen olarak çalışmaya başladılar 1997 yılında. Biz, 9.165 tane ziraat mühendisi alarak yüzde 143 artış sağlamışız. Gıda mühendisi olarak -bakın çok komik bir rakam- Tarım Bakanlığında çalışan 181 gıda mühendisi vardı, 181; bugünse 1.561’e yükselmiştir. Artış oranı nedir? Yüzde 762.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sizin zamanınızda bakana sahte bal sattılar, bırakın.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – Balıkçılık olarak yüzde 514, su ürünleri mühendisliği olarak yüzde 162 artış sağlanmıştır.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Balık çiftlikleri kapanıyor, adamlar yem alamıyor.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, toplam olarak AK PARTİ hükûmetleri döneminde 23 bin personel artışı sağlanmıştır. Ayrıca, Bakanlığımıza bağlı ilgili kuruluşlarda, Atatürk Orman Çiftliği, TİGEM gibi kuruluşlarda da alımlar yapılarak, 10.982 alım yapılarak; diğer taraftan, sertifikalı tarım danışmanı olarak 12 bin kişi, özel gıda işletmelerinde 20 bin kişi, su ürünleriyle ilgili işletmelerde 2.600 kişi olmak üzere toplam 34.600 kişi özel sektörde çalışmakta. Belki şunu diyebilirsiniz: “Özel sektörden Tarım Bakanlığına ne?” Tarım Bakanlığının yapmış olduğu teşvikler sonucu özel sektör teşvik edilerek ziraat mühendisi, gıda mühendisi, veteriner hekim çalışanları istihdam edilmiştir. Bu da Tarım Bakanlığımızın ciddi anlamda Türkiye’de nereden nereye geldiğinin ifadesidir.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Asgari ücretle çalışıyor çocuklar.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – Bakanlığımızda şu anda 1.967 tane veteriner hekim boşluğu vardır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Dolduralım onları, dolduralım, hemen dolduralım.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – 2.185 mühendis açığı vardır, doğrudur. Diğer bakanlıklarda olduğu gibi çok az sayıda bizim Bakanlığımızda da bu açıklar vardır. İnşallah mart, nisan ayında da bu tür alımlar yapacağız. Tarım sektöründe özellikle Bayburt gibi illerde, tarımla geçinen, ekonomisi tarıma dayalı olan illerde ne anlama geldiğini biz çok iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, 2002’ye kadar göç veren şehrimiz, Bayburt’umuz tarıma verilen desteklerden dolayı, artık, göç vermez hâle gelmiştir. Tarımdaki bu kalkınma hamlesiyle 101 milyon TL Bayburt’umuza yatırım yapılmıştır. Son on bir yılda 10 adet tarımsal işletme tesisi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yüzde 50’lik hibe desteğiyle kurulmuş olup ilimiz ekonomisine ciddi katkılar sağlamıştır.

Diğer yandan, yapımı tamamlanan Demirözü Barajı’yla yaklaşık 11.260 hektar tarım arazisi sulanır hâle gelmiştir. Demirözü Barajı sulama sahasını da içerisine alacak şekilde 16 köyü kapsayan yaklaşık 20 bin hektarlık alanı arazi toplulaştırması ihalesi yapılarak toplulaştırma çalışmaları başlamıştır. Aynı zamanda, Masat Sulama sisteminde de arazi toplulaştırmaları yapılacaktır.

Bayburt, aynı anda hem DOKAP hem de DAP kapsamına giren iki ilden bir tanesidir. Bunun yanında, ilimizde uygulanmak üzere 27 milyon dolarlık Bayburt-Gümüşhane-Rize Kırsal Kalkınma Projesi ile 115 milyon TL’lik Çoruh Havzası Rehabilitasyon Projesi gibi projeler başlatılmıştır.

Çiftçilerimiz faiz yükü altında ezilmekten kurtarılmış olup Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla çiftçilerimize hayvancılık ve sulama yatırımları için yedi yıla kadar vadeli, sıfır faizle kredi verilmektedir. Son on iki yılda ilimizde tarımsal kooperatiflerin kullandırdıkları işletme ve tarım yatırım kredileri tutarı 11 milyon TL’dir.

Değerli arkadaşlar, bunun faydasını biz seçimlerde görüyoruz. Bakın, en son, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan’a Bayburt yüzde 80 oy vermiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bayburt fakir bölgedir, doğudaki bir ilimizdir.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Onun için İstanbul’a gidiyorlar peşinden,. Bayburt’ta ekmek yiyemiyorlar.

BÜNYAMİN ÖZBEK (Devamla) – Eğer, AK PARTİ’ye rızaları olmasaydı Recep Tayyip Erdoğan’a yüzde 80 oy vermezlerdi. Bayburt, Gezi eylemlerinin olmadığı bir ildir. Bayburt, 2011 seçimlerinde AK PARTİ’ye yüzde 63 destek... Bakın, sizin il başkanınız bile seçim çalışmalarına giderken “Recep Tayyip Erdoğan’ı Allah başımızdan eksik etmesin.” derdi, seçimlerde köylerde. Yani, yüzde 80 oy vermiş bir ilin milletvekili olarak Türkiye'deki tarımın ne hâle, nereden nereye geldiğini görüyoruz. En başarılı bakanlıklarımızdan biridir.

Ben başta Bakanımız olmak üzere tüm Tarım Bakanlığı çalışanlarına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde, Bursa Milletvekili Sayın İlhan Demiröz.

Buyurunuz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, ülkemizdeki ziraat mühendisleri, veteriner hekimlerin sorunları ve çözüm yollarıyla ilgili vermiş oldukları Meclis araştırması önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bizleri televizyonları başında izleyen meslektaşlarımızı, yurttaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ben ziraat yüksek mühendisiyim. Mesleğimden, meslektaşlarımdan onur duyuyorum, gurur duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her meslek grubunda olduğu gibi ziraat mühendislerinde de işsizlik oranının, veteriner hekimlerde, gıda mühendislerinde, su ürünlerinde işsizlik oranının yüksek olduğunu biliyorum ama değerli milletvekilleri, bu, meslektaşlarımızın sorunu değil, bu sorun Hükûmetin sorunu. Neden Hükûmetin sorunu? Hemen bir tarımla ilgili çerçeve çizmek istiyorum, on iki yılda tarımı hangi noktaya getirdiğini hep beraber bir görelim.

Türkiye, doğrudur, arkadaşlarımın ifade ettiği gibi tarım ülkesi. Ülkemiz için tarım, sosyal, ekonomik ve politik bakımdan son derece önemlidir; doyuran ve barından bir sektördür; ulusal gelire yüzde 8, istihdama yüzde 25 katkı vermektedir. Bu derece önemli olan bu tarım sektöründe yanlış politikalar nedeniyle çiftçi ve tarımda çalışanlar bitmiş durumdadır. Çok açık ve net ifade etmek istiyorum ki, Hükûmet eliyle, devlet eliyle tarım çökertilmiştir. Biz, 2000’li yılların başında tarımla geçimini sağlayan çiftçi sayısında bugün 2 milyona yakın çiftçinin azaldığını görüyoruz. Yine biz, istihdamda tarımda 2002’de yüzde 36 olan oranın bugün yüzde 23’lere geldiğini görüyoruz. Son on bir yıllık dönemde gayrisafi yurt içi hasılada yıllık yüzde 5 oranında büyürken, tarım sektöründeki büyüme oranı, arkadaşlar, yüzde 2,3 olmuştur. 3 milyon hektar tarım alanından vazgeçilmiştir; ekilmiyor ama Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ne hikmetse Sudan’dan arazi kiralıyor. Burada kimleri çalıştıracak, neler yetiştirecek? Türkiye’de bu oranı sağlayacak tarım arazileri yok mu? Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, son on bir yılda, tarım ürünleri adında gıda maddeleri dış ticaretinde net ihracatçı, tarımsal ham madde dış ticaretinde ise net ithalatçı konumdayız. Bu çerçeveyi çizdikten sonra, tarımın çöküşünü gözler önüne serdikten sonra, tarladan sofraya kadar tarımın her safhasında görev alan değerli meslektaşlarımızın olmadığının, işsizlik oranının yüksek olduğunun nedenlerini araştırırsak hep beraber şunu görürüz ki, bu Hükûmetin bir tarım politikası olmadığını, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının gündelik politikalar üreterek ileriye dönük herhangi bir politika üretmediğini hep beraber görüyoruz.

Hayvancılıkta veteriner arkadaşlarımız, zootekni ziraat mühendisleri; diğer alanlarda, tarım ekonomisinde, tarımsal yapılarda, sulamada, peyzajda bu arkadaşlarımıza ihtiyaç var ama gelin görün ki bu arkadaşlarımız bugün bu alanlarda görev yapamamaktadır. Neden görev yapamamaktadır? Çünkü Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu arkadaşlarımızı gözden çıkarmıştır.

Burada şunun da altını özellikle çizmek isterim: Evet, son zamanlarda ziraat fakülteleri fazlasıyla açılmış, her fakültede en az on bölümün olduğunu biliyoruz. Ancak bu fakülteleri açan sizsiniz, bu Hükûmet ve 2014 yılı başı itibarıyla 35 üniversitenin 28’inde ziraat fakültesi var arkadaşlar. Tabii ki bunun bölümlerini de ortaya koyduğunuz zaman bu oranın çok fazla yükseldiğini hep beraber görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, televizyon başlarında bizi izleyen ziraat mühendisi arkadaşlarıma, veterinerlere, gıda mühendislerine, su ürünlerindeki arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmalar yürütürken Maliye Bakanlığına bir soru yönelttim, dedim ki: “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında 20.270 boş kadro olduğunu ifade ettiler. Doğru mudur bu rakam?” Maliye Bakanı dedi ki: “Doğrudur.” Peki, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı bu kadroları nasıl koruyacaktır veya kullanılacaktır? Olur almak suretiyle yani Maliye Bakanlığından olur almak suretiyle bu kadroları kullanabilir. Bunu bir kenara meslektaşlarımın koymasını istiyorum, 20.270 boş kadro. Peki, yine aynı Plan Bütçede Sayın Maliye Bakanına bir şey daha sordum, dedim ki: “2015 yılında 74.500 kadro verileceği ifade ediliyor Sayın Bakan, bu rakam doğru mudur?” “Doğrudur.” dedi. Peki, bunun 34.500’ü, değerli arkadaşlar, polis, doktor, hemşire yani mezun olan, ihtiyaç olanların atanmasıyla ilgili. Ne kadar geriye bir rakam kaldı? 40 bin. İşte buradan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına seslenmek istiyoruz: Bu 40 bin kadrodan da en az 13.500 kadronun az önce saydığım ziraat mühendislerine, veterinerlere, gıda mühendislerine, su ürünleri mühendislerine verilmek üzere lütfen çaba gösterin.

Bu konuyla ilgili de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim vermiş olduğumuz bir kanun teklifi de olduğunu özellikle söylemek istiyorum. O zaman, şunu söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, boş kadromuz var ve 40 bin de bir diğer, kullanabileceğimiz kadro var ama Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker bu tarafa bakmıyor, meslektaşlarımıza bakmıyor.

Şunu söylüyorum: Bugün, tarladan sofraya kadar her safhasında çalışan arkadaşlarımızın gıda güvenliğiyle ilgili gelinen noktada hangi noktada olduğunu gözler önüne sermek isteriz. Türkiye’de 640 bin işletme var arkadaşlar, altını tekrar çiziyorum, 640 bin. Biz bunu kiminle kontrol ediyoruz? 5 bin ziraat mühendisi, gıda mühendisiyle kontrol ediyoruz. Nasıl kontrol edebiliriz? Benim ilim Bursa’da 20.200 işletme var. Tarım İl Müdürlüğünde bunu kontrol eden arkadaş, ziraat mühendisi sayısı 139. O zaman, 1 kilogram kıyma alırken veya bir sucuğun hangi derecede ne kadar ucuz olduğu konusunda bu halkımızı aydınlatma konusunda kimin, nasıl görev yapacağını ifade etmek isterim. İş sağlığı konusunda, iş güvenliği konusunda bu derece hassas çalışmalar yapılırken neden gıdayla ilgili, bu konuda çalışmalar yapılmadığının da altını özellikle çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, planlı bir program, kalıcı ve sürdürülebilir bir tarım programı olduğu takdirde bu arkadaşlarımıza iş olanaklarının bulunmasının önemli olduğunu ve bu konuda çaba gösterildiği takdirde bunların gereğinin yapılacağını ifade etmek istiyorum.

Ve buradan televizyonları başında bizi izleyen değerli arkadaşlarımıza bir kez daha seslenmek istiyorum: Değerli ziraat mühendisleri, veterinerler, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisi arkadaşlar; sizin sorunlarınızı masaya yatırmak için Mecliste bir komisyon kurulması isteniyor, ancak AKP’li arkadaşlar buna “Hayır.” diyor. Siz de 2015 yılında bunlara gereken cevabı lütfen verin.” diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Devriiktidarınızda kaç mühendis alındı?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demiröz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Evet, Sayın Can, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de tarım sektöründe, önceki dönemlerle mukayese edildiğinde çok önemli gelişmeler sağlanmıştır. Biz tarım sektörünü önceden anlaşıldığı gibi sosyal politika alanı olarak değil, kırsal kesimdeki vatandaşlarımızın maişetlerinin temin edildiği bir sosyal politika alanı olmaktan ziyade, tarım sektörünü Türkiye’nin kalkınmasında temel bir stratejik sektör olarak görüyoruz. İlk tarım kanunu bizim dönemimizde çıkarıldı, tarım sigortası kanunu, tütün ve gıda kanunu, toprak koruma kanunu, arazi kanunları, organik tarım kanunu, üretici birlikleri kanunu, Biyogüvenlik Kanunu gibi 14 temel kanun Meclis Genel Kurulunda yasalaştırıldı. Bu kanunlarla, tarımın temel paradoksları nedir? Hedefler nelerdir? Üretimde verimlilik nedir? Bugün ne yapacağız? Yarın ne yapmalıyız? Dünya konjonktüründe tarımın reel durumu nedir? Türkiye’de tarım stratejisinin durumu nedir? Bu kanunlarla bunu uygulamaya koyduk.

Burada yanlış tarım politikalarından, tarımın çöktüğünden bahsedildi. Allah aşkına, on iki yıl önce Türkiye’de 7,5 milyon çiftçi 24 milyon hektar araziyi işlemekteydi ve toplam 23 milyar dolarlık bir değer kazandırmaktaydı. Tarım hasılamız bu idi. 190 ülke arasında 11’inci sırada idik. Avrupa’da İtalya, Fransa ve İspanya’dan sonra 4’üncü sırada idik. Netice itibarıyla, AK PARTİ’nin tarım politikalarıyla birlikte, 2011 yılına geldiğimizde ise dünyada 190 ülke arasında 7’nci sıraya, Avrupa’da da Fransa, İtalya ve İspanya’dan sonra ise 1’inci sıraya yükseldik. Toplam hasıla payımız ise 62 milyar dolar. 23 milyar dolar nere, 62 milyar dolar nere? Dolayısıyla, tarım sektöründe “Nereden almışız, nereye getirmişiz?”in ölçüsü budur. Bu hasılayla -demin de belirttiğim üzere- 11’inci sıradan 7’nci sıraya yükseldik. Avrupa’nın 1’inci tarım üreticisiyiz. On iki yıl önce tarım ihracatımız 4 milyar dolar iken şu an 20 milyar doları vurmuş durumdayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ziraat mühendislerinin ve veterinerlerin Tarım Bakanlığında ve sair bakanlıklarda istihdamına yönelik 2002 ile 2014 yılına geldiğimiz bugün itibarıyla yapılan mukayeseyi Bayburt Milletvekilimiz Sayın Bünyamin Özbek kardeşim tafsilatlı bir şekilde açıkladı. Onun açıklamalarına aynen iştirak ediyorum. Özellikle şunu söylemek istiyorum ki üniversiteden yetişen öğrenciler kendilerini… Devlette tabii ki ihtiyaç varsa devlet ziraat mühendisi, veteriner alacaktır, gıda mühendisi alacaktır fakat sadece devleti bir istihdam kapısı olarak görmek istismardır, popülizmdir. Devlet ihtiyacını alacaktır ancak üniversitelerimiz öğrencilerini yetiştirirken “Devletten ziyade, özel alanda, serbest piyasada nasıl iş yapılır, nasıl yatırım yapılır?” bu zihniyeti hem üniversiteler öğrencilerine verecek hem de öğrenci sadece devleti istihdam alanı olarak değil, kendisi özel teşebbüs alanında yatırımcı olarak neler yapabilir, onun arayışı içerisinde olmakla birlikte bu zihniyeti de öğrencilerimizin belleğine kazımak durumundayız.

Diğer taraftan, ben hukuk fakültesini bitirdim. Hukuk fakültesi mezunları, biliyorsunuz, hâkim olabilirler, avukat olabilirler, kamuda da istihdam edilebilirler ama hukuk fakültesi mezunları aynı zamanda serbest piyasada avukat olarak da çalışırlar. Kamuda çalışan avukatla serbest piyasada çalışan işine hâkim bir avukattan, hem geleceğini kazanma anlamında hem kamuya hizmet anlamında, kendisine ve çevresine kazandırdığı katma değer anlamında tabii ki serbest piyasada çalışan avukat daha fazla kazanmaktadır. Bütün üniversitelerimize ve öğrencilerimize bu zihniyeti aşılamamız gerekiyor. Tabii ki ihtiyaç varsa –son söz olarak- devletin ihtiyacı karşılaması lazım ancak bunun geçmiş yıllarda zararını hep birlikte çektik, popülizmden kimseye fayda yok, öğrencimize de istihdam edilene de zararı vardır. Geçmişte bunun uygulamalarını, bunun zararlarını hep birlikte yaşadık. Bundan sonra inşallah öğrencilerimiz ve üniversitelerimiz bu alanda daha da dikkat eder diyorum.

Gündem yoğun, gündemin yoğunluğuna binaen grup önerisinin takdirini Genel Kurula sunuyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Öğüt, Sayın Tanal, Sayın Demiröz, Sayın Atıcı, Sayın Yılmaz, Sayın Serter, Sayın Ören, Sayın Öz, Sayın Acar, Sayın Özkes, Sayın Küçük, Sayın Gök, Sayın Kaleli, Sayın Güler, Sayın Loğoğlu, Sayın Tayan, Sayın Korutürk, Sayın Aldan, Sayın Özdemir.

İki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.44

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, 7/5/2013 tarih ve 12518 sayıyla Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşları tarafından, ziraat ve veteriner fakülteleri mezunlarının yaşadıkları sorunların; 8/5/2013 tarih ve 12631 sayıyla Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin sorunlarının; 23/10/2014 tarih ve 982 sayıyla Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşları tarafından, ziraat mühendislerinin istihdam sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Kırk dakika sonra burada olun diyorsam, kırk dakika sonra burada olun muhteremler. Yani sözümü de yere düşürüp duruyorsunuz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 8’inci ve 9’uncu sıralarında yer alan 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5’inci ve 6’ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından, Turgutlu Çal Dağı bölgesinde sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarmak için verilen ÇED izniyle kesilecek ağaçların ve yok edilecek ormanların Turgutlu ve çevresine vereceği zararların tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/218), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına, anılan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinden sonra 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

Sayı:1084                                                                19/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/11/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                            

                                                                                                                          Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                                                                                                       İstanbul

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 8’inci ve 9’uncu sıralarında yer alan 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5’inci ve 6’ncı sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi ile Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin Turgutlu Çaldağı bölgesinde sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarmak için verilen ÇED izni ile kesilecek ağaçların ve yok edilecek ormanların Turgutlu ve çevresine vereceği zararların tespiti amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü (Bugün) birleşimde görüşmelerinin yapılması, anılan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinden sonra 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bu arada Genel Kuruldaki uğultuyu kesebilirsek çok sevineceğim.

Buyurunuz Sayın Ören.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçmiş günlerde yaşadığımız acı olaylar, maden kazaları, ILO Sözleşmesi’nin 176’ncı maddesi ve 176’ya dayalı 167’nci maddesiyle ilgili, inşaat çalışanlarıyla, maden ocaklarında çalışanlarla ilgili Dışişleri Komisyonuna gönderdiğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderdiğimiz ve sizlerin de onayıyla gündeme alınması için verdiğiniz karar doğrultusunda 4 Kasımdan bu yana Parlamentonun gündemine sözleşmenin indirilmesi mümkün olmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, inşaatlarda hayatlarını kaybeden, maden ocaklarında hayatlarını kaybedenlerle ilgili bu yasanın, ILO Sözleşmesi’nin 176 ve 167’nci maddelerinin Genel Kurul salonuna acilen indirilip, görüşülüp imzalanmasıyla ilgili talebimizi ısrarla sürdürmekteyiz ama ne yazık ki sizler hâlâ daha Parlamentonun gündemine getirmediniz, inşallah önümüzdeki günlerde Parlamentonun gündemine indirirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, biz buradan komisyon kurulmasıyla ilgili sizlere neyi getirirsek artık siz bu araştırma komisyonlarıyla araştırılmasını istediğimiz konuları elinizin tersiyle itiyorsunuz. 2014 yılında çok acılar yaşadık. Soma maden kazasında 301 evladımızı kaybettik. Arkasından Ermenek geldi, Ermenek’te 18 yurttaşımızı kaybettik, hâlâ 6 arkadaşımız suyun içerisinde madende. Bunu defalarca söyledik. Buradan Manisa milletvekilleri olarak 3 milletvekilimiz Soma kazalarıyla ilgili “Araştırma komisyonu kurulsun.” dediğinde yine başka şeylerle uğraşıyordunuz ve komisyonun kurulmasına izin vermediniz ama başımıza böyle bir felaket geldiğinde, bütün dünyanın gözü Soma’ya çevrildiğinde hemen komisyonun kurulmasıyla ilgili onay verdiniz. Doğru yaptınız, keşke 3 milletvekilinin daha önce verdiği araştırma komisyonuna “Evet.” deseydiniz belki 301 vatandaşımızın canlarını bu maden ocaklarında teslim etmesine engel olabilirdik.

Şimdi, bir önemli konu daha… Soma’da yaşanan bu facia, arkasından Yırca köyünde binlerce zeytin ağacının kesilerek yeşile karşı düşmanlığınızı, yeşile karşı olan bu önemsemez tavrınızı anlamak mümkün değil. Manisa’nın Turgutlu ilçesinde ağaç katliamının adı Çal Dağı oldu. Manisa’nın Turgutlu ilçesinde “Sülfürik asitle nikel çıkaracağım. Çıkarmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Yandaşlarımızı korumak zorundayız.” anlayışıyla bugüne kadar bu alanda 200 bin ağaç kestiniz, kesilmesine müsaade ettiniz. Buradaki ağaçlar 35 yaşında, 40 yaşında. Ağaç katliamını devam ettirebilmek için en son hazırlanan, 29 Ekimde çıkan ÇED’le beraber yine yüz binlerce ağacın kesilmesine müsaade ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, 1970 yılında erozyonlu bölge olduğu için birinci sınıf toprakların olduğu Gediz havzasında toprakların verimliliğinin, nikelin 10 kat fazla olduğunu MTA tespit edip 1 milyon 971 bin ağaç dikmiş. Şimdi o ağaçlar 35, 40, 50 yaşlarında. 200 bin tanesini katlettiniz, katledilmesine müsaade ettiniz. Şimdi, “Yüz binlerce ağacı keseceğiz.” diyorsunuz ve ÇED raporunu onaylatıyorsunuz. Şehircilik Bakanlığı, 29 Ekimde ÇED raporunu onaylamış. Burada kestiğiniz ağaçlar, 35-40 yaşındaki ağaçlar. Sekiz santim boyundaki ağaçlar, bu 200 binin içerisinde yok, onları saydığınızda 400 bin, 500 bin ağacı katletmeye müsaade ediyorsunuz.

Şimdi, geçen dönemde dedim ki: “Arkadaşlar, ne olursunuz araştırma komisyonunu kuralım, gidelim, bakalım, Turgutlu’nun Çal Dağı’nda, birinci sınıf toprakların olduğu yerde bu araştırma komisyonu bir araştırma yapsın. Eğer bu 35-40 yaşındaki, 50 yaşındaki ağaçlarımızın kesilmesine bu komisyon müsaade edecek ise, komisyon gerçekten birinci sınıf tarım arazilerinde ‘böylesine cehennem çukurlarının açılmasında bir mahzur yok.’ diyor ise o zaman el birliğiyle bu nikelin çıkarılmasına birlikte karar verelim.” Ne yaptınız? Tıpkı, Soma Komisyonunda üç milletvekilinin verdiği ortak önergeyi reddettiğiniz gibi, bizim verdiğimiz önergeyi de yine reddettiniz.

Değerli arkadaşlarım, Soma Komisyonu dün yedi saat aralıksız, bilfiil çalıştı. Komisyonların kurulmasında bu Meclisin ödediği bir para yok, harcırahı yok, masrafı yok. Yeri geldiğinde Türkiye’de AR-GE’den bahsediyorsunuz, sanayiciye diyorsunuz ki “AR-GE kurun, AR-GE ile daha teknolojik mallar üretin, daha fazla ihracat, daha fazla para girsin.” Peki, bu Meclisin AR-GE’si nedir, bu Meclisin AR-GE kurma ihtiyacı yok mudur? İşte bu komisyonlar AR-GE’dir. Yedi saat dün görüştük, konuştuk; yedi saat sonucunda da madenlerle ilgili belirli bir oranda ortak aklı, ortak noktayı yakalamaya çalışıyoruz.

Şimdi, 200 bin ağacın kesileceği, bu cehennem çukurlarının açılacağı, birinci sınıf topraklarda 18 milyon ton sülfürik asitin fabrikasının kurulmasında ne hayır, ne yarar görüyorsunuz? Manisa milletvekilleriyle görüştüğümüzde “Evet, haklısın.” Peki, haklıysak bu komisyonun kurulmasında bir Manisa milletvekili olarak niçin parmağını kaldırmıyorsun? Oraya geldi mi, bu salonda işler bitiyor.

Peki, Manisa milletvekilleri böyle de bakanlar farklı mı? Bundan önceki Orman Bakanı Osman Pepe, televizyona çıkıyor, diyor ki: “Eğer Turgutlu’daki nikel madeninin insan sağlığına, çevreye saygılı bir proje olduğunu görseydim, ben bunun altına imza atardım.” Soruyorlar “Peki, insan sağlığına ve çevreye zararlı mı?” “Zararlı olmasaydı zaten imzayı çoktan atmıştım.” diyor. “Benim bileğimi bükemediler.” diye bir de meydan okuyor. Bu, muhalefete meydan okuma değil, size meydan okuma. Daha sonra gelen Veysel Eroğlu’na soruyoruz, diyoruz ki: “Bu imzayı siz mi attınız?” Eski Bakan kabul etmiyor, yeni Bakan da kabul etmiyor “Ben atmadım.” diyor. Evet, doğru söylüyorlar, bu proje onların da içine sinmiyor ama birilerinin içine siniyor. Kimin içine siniyor? “Bütün maden ruhsatlarını benim haberim olmadan veremezsiniz.” diyen, dünün Başbakanı bugünün Cumhurbaşkanının içine siniyor.

Değerli arkadaşlarım, Çevre Komisyonuna götürdüm. Şu vahşeti görüyor musunuz? Şu an, buradan, 600 milyon dolarlık sadece kuru üzüm ihracatı yapıyoruz. Böylesine bir vahşet olabilir mi!

Bu komisyonun kurulmasını niçin istemiyorsunuz? Bu komisyonu kuralım, gidelim yerinde inceleme yapalım. Bu incelemeleri yaptıktan sonra eğer sizler bu nikel madeninin Türkiye'nin elinde olan yüzde 8’lik birinci sınıf tarım topraklarının, Gediz havzasının korumaya alınmış tarım topraklarının bu nikel madeninin karşılığında yok edilmesine “Evet” der iseniz veya soruyu tersine çevireyim: “Bu nikel madeninin buraya zararı yok. der iseniz hiçbir sorun yok. Bu ülkenin madene de ihtiyacı var, bu ülkenin tarıma da, sanayiye de ihtiyacı var. Ama böylesine vahşi, böylesine duygusuz…”

Hepinizin yüreğinin acıdığını, yüreğinin sızladığını biliyorum, 50 yaşındaki ağacı nasıl kesebilirsiniz? 50 ağaç, 100 ağaç değil, 200 bin ağacı kesmişsiniz, şimdi yüz binlerce ağacı kesmek için Şehircilik Bakanlığı ÇED’i onaylamış. Yasal bütün haklarımızı arayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖREN (Devamla) – Şu sözlerle bitirmek istiyorum konuşmamı: Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar öldüğünde, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hâle geldiğinde paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız sayın AKP milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ören.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisi olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şunu açıkça ifade etmek istiyorum: 2010 yılında Meclisin kurduğu Maden Araştırma Komisyonu içinde ben de üye olarak bulundum ve Çal Dağı’na, bu nikel madeninin olduğu alana da gidip çalışma yaptık, yerinde gördük ve yerinde yaptığımız incelemeler sonrası, önergede de belirtildiği gibi, ÇED raporu da aslında çok net… Açık yığın liçi olarak 15 metre yüksekliğinde, 20 metre genişliğinde, 150 metre uzunluğunda… Böyle, yığıyorlar, ondan sonra da onun üzerine sülfürik asit, maden arıtma yöntemi denen şey.

Orada, hakikaten, o kadar güzel bir doğa var ki, o yeşillikler, hazine arazileri, köyler de var, yerleşimler de var. Dedik ki: “Ya, nasıl bu ruhsat alındı?” Evet, Hükûmet burada, ben soruyorum. İngiliz Kraliyet Ailesi’ne ait bir şirketin çok özel ricaları sonucu ve çok özel bir zamanda bu ruhsat verildi. 2005, 2006 yılları. Kim var o zamanlar? Biz bu Parlamentoda yoktuk henüz; MHP de yoktu, HDP, BDP de yoktu. 2 parti olarak AK PARTİ, CHP vardı. Şimdi, hafızanızı yoklayın, bakın, o dönemde ruhsat tarihine bakın, Türkiye’de tarihî olarak ne oldu? İngiliz Kraliyet Ailesi bastırdı… İyi hatırlayın arkadaşlar. Kraliçe mi gelmişti buraya? Kraliyetten birileri mi gelmişti buraya? Özel bir jest mi yapıldı? Onca dönüm hazine arazisi, onca dönüm ormanlık alan, onca dönüm yer bir imzada… Bu kadar kıyak olabilir mi, mümkün mü?

Sonra, hakikaten içimiz acıdı. Gediz Nehri’ne baktık oradan. Çok yakın akıyor, 15 kilometre, Gediz Deltası. Ve Gediz Deltası öyle bir hüzünlü akıyordu ki, Manisa’nın üzümü, Aydın’ın inciri, İzmir’in -neyi diyelim- narı diyeceğim. Şu mevsimde en güzel nar olur İzmir’de, İzmir’in bu mevsimde narı çok güzel olur. Tabii, zeytinlerini, hepsini, şunu, bunu söyleyeyim ama siz şunu bilin: Türkiye’nin yüzde 10, en verimli deltası burası tarım açısından ama bu sülfürik asit fabrikasının kurulmasıyla, bu sülfürik asitle, bu zehirle Gediz Deltası ve nehir sizlere ömür; hepiniz “el Fatiha” deyin. O bölge olduğu gibi; tarım, ekonomi, bu şehirler, hayat, canlılar, yeşillik, bitki örtüsü, hepsine yazık olacak. Yazık olacak.

Demin Orman Bakanlığının bütçesini görüşüyorduk, oradan geliyoruz. Bakın, ikide bir bizde meşe ormanları yakılırdı. “Sayın Bakan, bu güvenlik nedeniyle bizde durmadan orman yakıyorsunuz.” derdim, “Hasip Bey, en sağlam ağaç meşedir; yakılır, yine kökleri üzerinden çıkar.” derdi.

Size şunu açık söyleyeyim, o araştırmada bulunan bir arkadaşınız olarak, bu maden işlediği zaman şu palamutlar bile yeşermeyecek artık Gediz Deltası’nda ve Ovası’nda. Bakın, en güçlü ağaç meşe palamududur, en güçlü meşe palamudu bile yeşermeyecek. Siz, üzüme, nara, incire, ayvasına, zeytinine, havasına, suyuna hasret kalacaksınız. Sadece bu değil, bunların dışında kuşların yuvalarını yıkacaksınız arkadaşlar, kuşların yuvalarını. Bir İngiliz şirketi zengin olsun diye, kazacak, 2 milyon ağaç keseceksiniz -daha önce de kesmişsiniz zaten yeterince ağaç- ondan sonra çevre örgütleri gelecek, TEMA’sı gelecek, TÜRÇEP’i gelecek, Ege’deki çevre örgütlenmelerinin bütün platformları gelecek, size anlatacak; anlamayacaksınız.

Hadi, anladık, o zaman, kraliçe mi geldi, kraliyetten biri mi geldi, kim geldi, ama bugünlerde kim geldi arkadaşlar, Allah aşkına, söyler misiniz? Bu yeni ilave, yeni 2 milyon ağacın kesilmesi için alan genişletme, bu, nereden çıktı?

Bakın, araştırma sonrası Turgutlu Ticaret Odasının salonuna geldik. Burada, Turgutlu halkının o onurlu direnişine ve onurlu birliğine saygı duyuyorum ve selamlıyorum hepsini. Bütün partiler o salondaydı, AK PARTİ İlçe Başkanı da, MHP’nin de ve -benim partim, o zaman DTP’ydi- benim partimin temsilcileri ve bir de ben milletvekili olarak oradaydık. Hepsi aynı fikirdeydi. Ya, Allah aşkına söyler misiniz; bütün parti, bütün ilçe örgütleri, bütün sanayi odaları, bütün sivil toplum, herkes birleşiyor. O zaman siz niye zehir akıtıp solumak istiyorsunuz? Niye bazı şirketlerin, küresel sermayenin çıkarına bunu yapıyorsunuz?

Çal Dağı’nı çaldırıyorsunuz, göz göre göre çaldırıyorsunuz, gündüz çaldırıyorsunuz, tamtamlarla çaldırıyorsunuz, açık açık çaldırıyorsunuz ve milletin gözünün içine baka baka yaşadığı alanlara hükmedip yakarak çalıyorsunuz, çaldırıyorsunuz. Çal Dağı’nı bir küresel şirkete, İngiliz şirketlerinden birine çaldırıyorsunuz. Soruyorum size: Türkiye’den bir şirket gidip Londra’da Buckingham Sarayı’nın olduğu yerde, İskoçya’nın o yeşilliklerinin olduğu yerde bir maden ocağında bunu yapabilir mi? Sizin bir şirketiniz herhangi bir Avrupa memleketinde bunu yapabilir mi? Yapamaz, yapamaz; size yaptırırlar, size! Çünkü sömürgeciliğin en hassını onlar biliyor arkadaşlar.

Bakın, size şunu söyleyeyim: Şef Seattle, çok şey söylemiş hakikaten ama benim çok hoşuma giden bir cümlesi var, diyor ki: “Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerinin parçasıdır. Unutmayın, bugün diğer canlıların başına gelen, yarın insanın başına gelir.”

Şimdi soruyorum size: Allah aşkına, İzmir’in 25 kilometre yanı, güzel İzmir’in 25 kilometre yanı. Bakın, koyları, dört tane lagün ve kuş cenneti Çamaltı Tuzlası yani 40 bin hektar yani Gediz Deltası’nın sulak ekosistemini zehirleyeceksiniz, Çal Dağı’nın nikel madenini açıp liç yöntemiyle çalıştıracaksınız, atıklarını da atacaksınız Gediz Deltası’na. Arkasından da ülkemizde on tarım arazisini perişan edeceksiniz, ondan sonra dünya standartlarında zeytininden incirine, üzümüne, bütün ürününe bu nikel asidi girdikten sonra ithalatı, ihracatı da yasaklanacak ve çok yakında 153 ton kükürt sis buharı ve sülfürik asit bölge sularına karışacak. Bölge sularına karıştıktan, insanlarımız zehirlendikten, balıklarımız zehirlendikten, meyvelerimiz kuruduktan sonra yani bu nikel madeni on beş yıl çalışıp kârını elde ettikten sonra kapanacak, gidecek ülkemden postallarıyla ama bütün Ege kan ağlayacak, Gediz Deltası kan ağlayacak, kuşlar uçamayacak, ağaçlarınız yeşeremeyecek, üzümleriniz, zeytinleriniz, incirleriniz, hayatınız sönecek. Bunun için bu Meclis bir araya gelemeyecekse arkadaşlar, hiçbir şey için beraber olmaya gerek yok. İnanın, bir ülkeyi müstemleke etmenin, kolonileştirmenin en kolay yolu budur, bunu uyguluyorlar.

Buna karşı dik duralım, gelin komisyonu kuralım, doğrusunu yapalım diyorum, saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin Manisa Turgutlu Çal Dağı bölgesinde kurulan nikel madeninin çevresel etkilerinin araştırılmasına ilişkin verdiği Meclis araştırması önergesinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında ifade etmek isterim ki, 23’üncü Dönemde 2008 yılında ve bu 24’üncü Dönemde 2013 yılında, 18 Nisan 2013 tarihinde biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Turgutlu Çal Dağı’na kurulan bu nikel madeninin çevresel etkilerinin bir Meclis araştırmasıyla araştırılması için önerge vermiştik. Fakat bu önergeler, biliyorsunuz, çeşitli gerekçelerle hep reddediliyor iktidar tarafından ve muhtemelen bunu da reddedeceksiniz. Fakat, değerli arkadaşlar, bizim bu araştırma önergelerimizin kabul edilmesi için illa toplu ölümlerin, toplu katliamların mı yaşanması gerekiyor, o zaman mı… Yani 50, 100, Allah korusun, daha fazla insan hayatını kaybettiğinde, bir telaş ve panikle, bir suçluluk psikolojisi içerisinde Soma maden araştırma komisyonunu kurabildik.

Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda Orman ve Su İşleri Bakanlığının bütçesi görüşülüyor. Gayet güzel bir sunum kitabı var, böyle yemyeşil ormanlar, ağaçlar, güzel bir tabiat ve “Orman, su varsa hayat var.” diyor. Orman, su varsa, evet, hayat var. Peki, burada ne var değerli arkadaşlar? Bunu niye koymuyorsunuz? Bu, Turgutlu Çal Dağı nikel madeninin bir manzarası. Utanç verici, korkunç, cinayet ve katliamdır. Şunu söylesin Orman ve Su İşleri Bakanı bu kitabında, bir dahaki bütçe kitabında: Hani çocukların bir şarkısı var ya “Uzun ip belimizde, baltalar elimizde, biz gideriz ormana…” Bundan böyle, bu Çal Dağı nikel madeninin bu görüntülerini de bu sunumlarda birer hakikat olarak görmeyi diliyoruz.

Bazı arkadaşlar gülümsüyorlar, belki ciddiye almıyorlar ama gerçekten Manisa’nın da, ülkemizin de tabiatı, ormanları, ağaçları ve suları mahvoluyor, mahvoluyor ve gelecek yüzyıllar karartılıyor.

Çal Dağı, dünyanın ve ülkemizin en önemli tarım arazilerinden biridir ve Gediz havzasının da tam ortasında yer alır. Türkiye'deki tarımsal üretimin ortalama yüzde 10’u bu bölgede gerçekleşiyor ve bu ovalarda dünyanın en kaliteli üzümleri, zeytinleri, kiraz ve çilekleri ve diğer ürünleri üretiliyor. Turgutlu’ya 12 kilometre ve 40 milyon ton nikel rezervi olduğu tahmin ediliyor ve bunun piyasa değeri de 6 milyon dolar değerli arkadaşlar. En fazla on yıl bir işletmecilik yapılacak burada. Belki 2-3 milyar dolar ihracat geliri elde edilecek fakat on yıllık işletme için yüzyıllar boyunca tabiat, orman ve su katliamı yaşanacak. Bezirgân yapmaz bu hesabı, gerçekten bezirgân hesabı. Kısa dönem, hemen bugün kârı yapayım; cebimi doldurayım; on yıl, beş yıl, yirmi yıl sonrası ne olursa olsun anlayışının bir neticesidir bu. Oysa, uzun vadeli, hatta orta vadeli baktığımızda ekonomik olarak da, parasal değer olarak da yapılan iş fevkalade yanlıştır. Varsın, nikel madeni olmasın burada veya daha modern teknikler varken onlar niye getirilmiyor?

İşte, en son Çal Dağı’nda açık liç yöntemiyle nikel çıkartacak olan firma hakkında, 2014 yılının başlarında hazırlanan ikinci ÇED raporunun 27 Ekim 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandığını öğreniyoruz. Yani, bu, inadım inattır, yazıklar olsun! Gerçekten, artık, bu, bir faciadır; bu, pupa yelken felaketlerin, rantın, gözü dönmüşlüğün bir örneğidir; başka bir izahı da yoktur. İnsanlara, ülkemize getireceği de bir fayda yoktur.

Daha evvelki konuşmacılar tarafından dile getirildi. Bu şirketin İngiliz Kraliyet Ailesi’nin bir şirketi olduğu ifade edildi ve şimdi 3’üncü elini değiştirdi, 3 üniversiteli gencin üzerinde görünüyor ancak yine şirketin asıl sahibi olmaya devam ettiği iddiaları son derece inandırıcı bir şekilde devam etmektedir.

O zaman, zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Gül, İngiliz Kraliyet Ailesi’nden bir nişan almıştı, İngilizlerden bir nişan da Sayın Erdoğan bekleyecek herhâlde, değil mi Sayın Ören?

Dünyada çevreye etkisi minimuma indiği için yüksek basınçla kapalı liç yöntemi artık kullanılmıyor. Çal Dağı’nda dünyada başka hiçbir yerde kullanılmayan, biraz evvel fotoğrafını gösterdiğimiz, bu yöntem kullanılıyor.

Gediz Deltası, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sulak alanlar sözleşmesiyle de koruma altına alınan bir deltadır. Uluslararası koruma altında olan Gediz Deltası içerisinde yer alan Çal Dağı’nda sülfürik asitle açık liç yöntemiyle nikel çıkartılmasına izin verilmesini anlamak mümkün değil. Türkiye, niye imzaladı bu sözleşmeyi o zaman? Bu, sözleşmeye de bir aykırılık teşkil ediyor.

Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu da Çal Dağı Nikel Projesi’nin doğuracağı çevre felaketlerinin farkındadır. Ondan evvelki Sayın Bakan Osman Pepe de farkındaydı. Sayın Veysel Eroğlu -daha sonradan söylemediğini ifade ettiği- “Aşırı derecede baskıların altında kaldık, direnemedik.” Bunu Çal Dağı nikel madeni konusunda demişti. Yani bu, gerçekten üzücü bir durumdur. Hangi baskıların altında kaldığını Orman ve Su İşleri Bakanı ve Hükûmet açıklamak durumundadır. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle uluslararası, yabancıların baskısı altında kalan bakanları ve Hükûmeti korumaya da hazırız yani bu baskılardan, her türlü baskılardan da koruruz.

3 Nisan 2009 tarihli Orman Tahsis İzni, Manisa İdare Mahkemesi kararıyla iptal edilmişti. Yine, Manisa İdare Mahkemesinin Orman Tahsis İzni’ni iptal kararına rağmen, 5 Haziran 2012 tarihinde bölgede ağaç kesimleri başlamış ve hızla devam etmiştir. Şimdilik 250 bin civarında ağaç kesilmiş. Sayısı 2 milyona kadar ulaşabilecek bir ağaçtan bahsediyoruz. Hani “üç beş zeytin ağacı”, “Atatürk Orman Çiftliği’nde üç beş ağaç”, “Taksim Gezi Parkı’nda hep üç beş ağaç...” Hep “üç beş ağaç” deniliyor, hadise küçültülmeye çalışılıyor. Bu, üç beş ağaç değildir; bu, yüz binleri, milyonları aşan bir ağaçtır. Ayrıca, “Yerine daha fazlasını dikiyoruz.” diyorlar, bu da kesinlikle doğru değil. Kestiğiniz, yıktığınız, söktüğünüz... Âdeta şehir merkezindeki yeşillikleri söküyorsunuz.

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Gökte kaç yıldız var Hocam?” “5 milyar.” “Ya, 5 milyar yıldız olur mu?” “İnanmazsan say.” Şimdi, Hükûmet diyor ki: “2 milyar ağaç diktim.” Nereden bileceğiz, belgesi nerde? “İnanmazsan say.” diyor Hükûmet. İnanmıyoruz biz bunlara değerli arkadaşlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Tabiatımıza, doğamıza sahip çıkalım. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Manisa, bir tarih kenti, Manisa, hem geçmiş dönemlere ait hem de yakın tarihe ait bir tarih kenti; İncil’de geçen 7 kilisenin 3 tanesi Manisa’da; aynı zamanda, 17 şehzadeyi barındırmış, eğitim gördürmüş ve 5 büyük sultan çıkartmış olan bir kent. Manisa, aynı zamanda bir tarım kenti; Manisa, üzümde Türkiye'nin yüzde 85’ini üreten, aynı zamanda Türkiye'deki 177 milyon zeytin ağacının 20 milyonunu barındıran bir kent. Manisa, beyaz et üretiminin yüzde 16’sını üretiyor; aynı zamanda, yumurta üretiminin yüzde 14’ünü, mısır üretiminin yüzde 10’unu üretmektedir.

Manisa, aynı zamanda bir sanayi kenti. Beş büyük sanayisiyle Manisa merkezde 50 bin kişi çalışıyor. 6’ncı organize sanayi hazırlanıyor, kamulaştırması bitmiş vaziyette, Turgutlu’da 2 organize sanayi, Akhisar’da 1 organize sanayi, Salihli’de 1 organize sanayi de hizmete açılmış ve yüzde 50 doluluk oranıyla yüzde 100’e doğru adım atmaya ve yürümeye devam ediyor ve şu an -Allah nasip ederse- Soma’da da bir organize sanayi kamulaştırma aşamasında, altyapıları yapılmak üzere ve burada da 5 bin kişi çalışacak, toplamda 50 bin kişi daha çalışarak Manisa’nın tamamında, organize sanayide, 100 bin kişi çalışacak. Manisa’da Kuzey Ege Çandarlı Limanı bitmek üzere 2015 yılı içerisinde ve bu liman daha biter bitmez 2015 yılının sonunda Avrupa’nın 5’inci büyük limanı olacak ve buraya ilk gemi yanaşacak, 25 bin kişi çalışacak. Hızlı treniyle, İstanbul-Ankara hızlı treni ve İstanbul-Ankara-İzmir hızlı treni, İstanbul-Manisa-İzmir otobanıyla beraber de sanayi entegrasyonu sağlanacak, 4 veya 5 milyona yakın insan da Manisa’yla tanışmış olacak.

Üzümün merkezi, kirazın merkezi, çileğin merkezi, zeytinin ve zeytin yağının merkezi olan bir Manisa kenti gelecekte de, inşallah, hem Ege’nin hem de Türkiye’nin hakikaten bir Süreyya yıldızı olacak ve inanıyorum ki 7’nci büyük ihracatçı olan şehir, “4’üncü veya 5’inci büyük” olma unvanına sahip olacak.

Değerli milletvekilleri, Manisa’da işsizlik yüzde 5, bu, Türkiye’nin 2023 hedefi ve inşallah, bu yapacaklarımızla beraber de işsizliği yüzde 3’e düşürmenin hedefi ve gayesi içerisindeyiz. Aynı zamanda burada nikel madenleri var, Gördes’te, Turgutlu’da nikel madenleri. Burada aynı zamanda rüzgâr enerjisi var, Türkiye’nin 244 bölgesinden bir tanesi Turgutlu, Kırkağaç, Akhisar-Bekirler bölgesinde de çok ciddi rüzgâr güllerimiz, rüzgâr enerjimiz faaliyete geçmiş vaziyette. Türkiye’nin en güzel bölgelerinden bir tanesi Alaşehir’de jeotermalimiz var. Jeotermal, 282 derece buharla beraber elektrik üretiyorlar. Aynı zamanda sağlık turizminde kullanılacak, ısıtmada kullanılıyor. Aynı zamanda Manisa’da uranyum madenleri çıkmış vaziyette. 1 milyar ton civarında kömürümüz var Gördes’te ve de Soma’da olmak üzere. Bir yandan yeni termik santralleriyle, bir diğer yandan yeni kömür ocaklarıyla beraber Manisa’da istihdam artırılacak ve bu istihdamla beraber de katma değer sağlanacak; Manisa’nın ve Türkiye’nin refahına, Türkiye’nin katma değerine de çok ciddi şekilde katkıda bulunacağız.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partililer burada bir grup önerisi verdiler ve dediler ki: “Bir araştırma komisyonu kurulsun, araştırma istiyoruz.” Şu ana kadar, 24’üncü Dönemde 2.664 araştırma talebinde bulunmuş muhalefet ve iktidar, daha çok da muhalefet bulunmuş. Bu komisyonlar kurulduğu takdirde bu Meclisin çalışabileceğini düşünüyor musunuz? Mümkün değil. Daha önce, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri şöyle söylüyorlardı: “Efendim, eğer bizim Meclis araştırma önergemiz kabul edilmiş olsaydı Soma’daki maden kazası olmazdı.”

HASAN ÖREN (Manisa) – Olmayabilirdi.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Ama, 2010 yılında Türkiye’de bu Meclis, Meclis araştırma önergesi verdi, hem de muhalefet ve iktidar beraberce. Burada madenlerin araştırması yapıldı. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu faaliyete girdi ve yaklaşık bin sayfalık rapor sonrasında buradan İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası 2011 yılında çıktı, 2012 yılında faaliyete geçti. Kazaları önleyebildik mi? Bu, bir zihniyet meselesi. Bu, bir kültür meselesi. Bu, bir eğitim meselesi. Sadece Meclis araştırma önergesi vererek kazaları önlememiz mümkün değildir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Madenleri denetlettirmezseniz öyle olur tabii.

Selçuk Bey, araştırma önergesiyle uygulamanın nasıl olduğunu görmeye gitmek istiyoruz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, nikel madenine gelince, Çal Dağı’ndaki nikel madeni…

Önce HDP’nin konuşmacısını düzelteyim. Burası İngilizlere ait bir firma değildir, burası Türklere ait bir firmadır. Ben, herhangi bir firmanın da sözcüsü değilim. “Acaba nikel madeninde, kömür ocaklarında, uranyumda veyahut da bir başka enerjide, jeotermalde Türkiye’ye nasıl katma değer sağlayabiliriz, Türkiye egemen güçlerin hegemonyasından nasıl kurtulabilir, dışa bağımlılıktan nasıl kurtulabilir?”in ben sözcülüğünü ve kavgasını veriyorum. Burada dediler ki: “İngilizlere ait.” Burası Türklere ait, 3 Türk çocuğuna ait ve “VTG” denen bir firmayla NATA Holdinge ait bir şirkettir burası; birincisi bu.

İkinci olarak, Milliyetçi Hareket Partisinin sözcüsünü düzelteyim burada, dedi ki: “Burada, bu madenlerde 6 milyon dolar civarında bir gelir elde edilecektir. Burada yatırımı söylüyorum. Gerek Zorlu’nun Gördes’te yapmış olduğu yatırım, yaklaşık 700 milyon dolarlık yatırım. CHP’liler hatırlarlar, Çin’de yapılan bir kazan Türkiye’ye Almanya’dan getirilen bir araçla, 250 tekerle ancak Gördes’e ulaştırılabildi. O zaman, bu kazan getirilirken kapalı liç usulü yapılıyor, orada bazı milletvekilleri engellemek istediler. 700 milyon dolarlık bir yatırım ve 1.200 kişi çalışacak. Biz nikel madenlerinin tamamını dışarıdan alıyoruz; Yunanistan’dan alıyoruz, Finlandiya’dan alıyoruz, Amerika’dan alıyoruz, İngiltere’den alıyoruz. İşlemeyelim mi bu madenleri? Kömürü işleme, altını işleme, petrol çıkarma, doğal gaz çıkarma. Allah aşkına, soruyorum: Cumhuriyet Halk Partisi veya Milliyetçi Hareket Partisi, gerek İnönü dönemlerinde gerek Karayalçın döneminde gerek Baykal döneminde gerek Devlet Bahçeli döneminde hiç mi yatırım yapmadınız? Bu yatırımlarda hiç mi baraj kurmadınız, hiç mi yol getirmediniz, hiç mi üniversite kampüsü kurmadınız, hiç mi ağaç kesmediniz Allah aşkına, söyler misiniz bana. Demek ki siz hiç yatırım yapmamışsınız, hiç kalkınmaya katkıda bulunmamışsınız. Onun için diyorum ki değerli milletvekilleri “Burada ağaçlar kesiliyor.” deniliyor. O ağaçlar kesildi, önce öğrenin, 168 bin ağaç kesildi bu süre içerisinde ve kesilen ağaçlarla ilgili olarak da mevcut kanunlar çerçevesinde bire bir ağaç dikildi. Şu ana kadar bu firma 65 bin ağaç dikti. Aynı zamanda her yıl için 6 milyon para verdi. Her yıl da, yirmi beş yıl boyunca 4 milyon kira bedeli ve ağaç bedeli ödeyecek. Bunun karşılığını mutlaka ki verecek. Bu Meclisin çıkardığı kanunlar çerçevesinde olacak bunlar.

Değerli arkadaşlarım, 200 bin civarında da aynı şekilde Zorlu grubu nikel madenleri çıkardığı Gördes’te ağaç dikti, bu paraları ödüyorlar. 1.300 kişi çalıştıracaklar. Burada aynı şekilde nikel madenlerinde Çal Dağı’nda da 500 kişi çalışacak ve her yıl 250 milyon dolar gelir elde etmiş olacak. Sayın Erkan Akçay, 250 milyon dolar; bu çok büyük bir rakam. Yirmi beş yıl çalıştıracaklar burayı. Diğerleri otuz beş yıl çalıştırılacaklar. Bu uzun bir süreç ve buradan milyar dolarlık bir gelir elde edeceğiz. Siz şu ana kadar üretmiş olduğunuz… Otomotiv sektöründe, uçak sanayisinde, tencere sanayisinde, mutfak sanayisinde, hatta çatal bıçak sanayisinde dahi bu nikellerin tamamını yurt dışından alıyoruz. Biz, burada bir yandan çevreyi korumalıyız, bir diğer yandan kömürümüzü çıkartmalıyız, enerji üretmeliyiz, bir diğer yandan rüzgâr enerjisinin, bir diğer yandan yenilenebilir enerjinin taraftarı olmalıyız.

Şimdi diyorlar ki: “Rüzgâr enerjisi olmasın.” Peki, ne olsun? “Efendim, termik santraller de olmasın.” Peki, ne olsun? “HES’ler de olmasın.” Peki, ne olsun?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Güneş enerjisi santrali olsun, güneş enerjisi…

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Diyorlar ki: “Güneş enerjisine dönelim.” Türkiye’de güneş enerjisi, batıdan doğuya doğru bir çizgi çekin, ne Antalya’da çok fazla vardır ne Manisa’da vardır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tam 4 katı var, ihtiyacınızın tam 4 katı var.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Manisa’nın güneşinden daha fazla Erzurum’un güneşi vardır. Türkiye tozlu topraklardır. Önce bunu öğrenmemiz gerekiyor. Evet, güneş enerjisine geçelim, Almanya’nın teknolojisine sahip olalım. Bunu yapabilmek için ciddi AR-GE’lere ihtiyacımız var. Bir yandan rüzgârımızdan faydalanacağız, bir diğer yandan nikelimizden, bir diğer yandan kömürümüzden, bir diğer yandan HES’imizden faydalanacağız, bir diğer yandan nükleer santrallerimizi kuracağız. Almanya yaparken bir şey yok, Finlandiya yaparken bir şey yok, İngiltere yaparken bir şey yok, biz yaparken…

Değerli milletvekilleri, şimdi şunda anlaşalım: Eğer burada Çal Dağı’nda veya Gördes’te Zorlu, gerek bu NATA Holding veya VTG Holding veya Gördes’teki Zorlu Holding, eğer bugünkü modern teknolojinin dışında bir teknolojiyle çalışıyorsa ona “dur” diyelim, hep beraber suç duyurusunda bulunalım.

Çevreyi korumaya gelince, çevre konusunda duyarlıyım ben. Milletvekili olduğum zaman 30 bin meyve ağacını bir arkadaşım getirdi, “Her yıl başka şehre veriyorum, bu yıl milletvekili oldun, sana veriyorum.” dedi. Aldım onu, Gördes’te, Demirci’de veyahut da Selendi’de vatandaşlara dağıttık. 13 milyon meyve ağacı diktik biz Manisa’ya, 13 milyon. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Korkunç bir rakam bu değerli milletvekilleri.

Ben sözlerimi şöyle kapatıyorum: Su meselesine gelince…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdağ.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika lütfen…

HASAN ÖREN (Manisa) – ÇED’de yazıyor; 2,5 milyon ton…

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Su meselesini söylüyorum: Biz ne Gediz’den su kullandıracağız ne de dağlardan. Onlara diyeceğiz ki: Turgutlu’nun arıtma tesislerini kur, 7 milyon ton su var, 3 milyon tonunu kullan, 4 milyon tonuyla da -Turgutlu sıcak bir iklim- ağaçlarımızı sulayalım, meyvesiz ağaçları, Türkiye’ye katma değer sağlayalım.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdağ.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, önce Sayın Hamzaçebi’ye… Yani sırayla rica edeyim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Önce Sayın Ören konuşsun da, ben sonra konuşurum.

BAŞKAN – Ben, aynı anda ikiniz beraber ayağa kalkınca, tabii, grup başkan vekilisiniz, sizi dinleme ihtiyacını hissettim.

Buyurunuz.

HASAN ÖREN (Manisa) – İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre…

BAŞKAN – Yani siz sataşmadan mı?

HASAN ÖREN (Manisa) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

Şimdi, böyle sağlıklı, selametli götürmeye gayret ediyoruz. Yangına benzinle gitmeyiniz.

Buyurunuz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASAN ÖREN (Manisa) – Değerli milletvekilleri, bu Manisa milletvekillerini anlamakta güçlük çekiyorum.

YUSUF BAŞER (Yozgat) - Sen de Manisa milletvekilisin.

HASAN ÖREN (Devamla) – Yani bu AKP’nin milletvekilleri, biri gidiyor taşocaklarında Soma’da kefil oluyor, biri gidiyor üzümle ilgili “3 bin liranın altında olursa gelin ben alayım.” diyor, sayın milletvekilimiz de Turgutlu’daki Çal Dağı’na çıkıyor “O rakamdan yüksekten bu madenin kefili benim.” diyor. Peki, siz bu madene nasıl kefilsiniz? Bu maden 200 bin ağaç kesti. ÇED’i okumamışsınız, hâlâ yeni ÇED’den haberiniz yok. ÇED’de diyor ki: Gediz Nehri’nden yılda 2,5 milyon ton su çekeceğiz. ÇED’de diyor ki: 200 bin ağacı kestik, yetmez, 100 hektarlık alanda en az 30 bin ağacı daha keseceğiz. ÇED’de diyor ki -yalan söylüyor ÇED’de, Turgutlu Belediyesinin arıtmasından su alacağız. Yalandır, Turgutlu Belediyesi ve Büyükşehir şirketle hiçbir ilişkisinin olmadığını açıklamıştır.

Ya arkadaşlar, bu kadar facia yaşadık, bu kadar yeşile düşmanlığınızı anlıyorum ama diğer yeşile karşı hassasiyetinizi de anlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) O yeşile karşı olan hassasiyetinizi Çal Dağı’ndaki 200 bin ağaca… Çal Dağı’nda kurulacak olan alanda 1 milyon 800 bin ton sülfürik asidin bu ovayı yok etmesine niye mâni olmuyorsunuz? Ne söylüyorsunuz? Diyorsunuz ki: “Bu grup önerilerini, araştırma önergelerini şu kadar verdiniz.” Kurun, milletvekilini verilmez duruma getirin. Yedi saat sizinle beraber Soma Komisyonunda değil miydik? Soma Komisyonunun kurulması yararlı olmadı mı? Keşke biz Soma Komisyonunu, altı aydır çalışan Soma Komisyonunu 301 insanımız ölmeden önce kursaydık faydalı olamaz mıydık? Sizin söylediğiniz gibi komisyonlar bir işe yaramıyor değil, komisyonlar bu Meclisin AR-GE’sidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖREN (Devamla) - Bu komisyonları kurmadığınız süre içerisinde de başınıza bu kazalar gelecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ben de sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan, 2 defa…

BAŞKAN – Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten çok büyük üzüntü duyuyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinin Manisa milletvekili arkadaşlarımızdaki bu maden sevdasını, muhipliğini yadırgadığımı ifade ediyorum. Üstelik bu maden işletmeleri ya insan katlediyor ya tabiatı, ormanı, suyu katlediyor. Bunu savunmaktan vazgeçsin iktidar ve Hükûmetiniz bunların hesabını versin. Yarın, hep birlikte töhmet altında kalacaksınız. Bunlar ayan beyan ortada.

Yatırımlardan bahsediyorsunuz, hangi yatırımlardan bahsediyorsunuz Allah aşkına siz? Yapılan, yıllarca Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı büyük, devasa işletmeleri satmaktan başka bir doğru dürüst faaliyetiniz yok.

57’nci Hükûmette de yatırımlar, hizmetler yapıldı ama doğa katliamı yapılmadı. Bunu böyle bilelim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, İngiliz şirketi olmadığı ifade edildi. Üçüncü kez el değiştirmiştir, ortada bir muvazaa vardır. Bu İngiliz şirketi tarafından hâlâ idare edilmektedir. O zaman, şu anda adı “Sardes” olan bu firmanın Teknik Müdürü Simon Purkiss, hâlâ bu Çal Dağı nikel madenini niye gezer, arzıendam eder? E, bunun da izahını yapmanız lazım. Yani bu firmanın faaliyetleri devam etmektedir ve bu sevdadan, bu nikel madeni için tabiatı katletmekten, artık insan hayatına ehemmiyet vermeyen anlayıştan iktidarın bir an evvel vazgeçmesini diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben en son, tamam efendim.

BAŞKAN – Sırayla, bir önce kalkanları…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tabii, tabii efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Hamzaçebi’ye söz sıramı verebilirim, en son da konuşabilirim.

BAŞKAN – Tamam, hayhay.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Önce gruplar konuştu, ben en son alıyorum.

BAŞKAN – Tamam.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Lütfen lütfen Sayın Hamzaçebi.

BAŞKAN – Nezaketiniz beni çok memnun etti.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan sayın konuşmacının bir cümlesiyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna bir sataşma olmuştur. Sataşma cümlesi de şuydu: “Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri önerge vererek iş kazalarının, Soma faciasının önleneceğini söylüyorlar.” gibi bir ifadede bulundu. Bizim böyle bir ifademiz yok. Tam tersine, söylediklerimizi bir başka şekilde, çarpıtarak ifade etmiştir efendim. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan sayın milletvekili şöyle bir cümle de kullandı: “Yani Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri diyor ki: ‘Meclis araştırma önergesi vermekle iş kazaları önlenecek.’ Yok böyle bir şey.” diyor. Yani “Meclis araştırma önergesi vermekle iş kazaları, iş cinayetleri, facialar önlenemez.” dedi.

Bu cümlenin daha önce benzer konularda söylenmiş şu cümlelerden hiçbir farkı yok: Yıl 2010, Karadon maden faciası, 30 işçimiz öldü, Sayın Recep Tayyip Erdoğan dedi ki: “Ölüm bu mesleğin kaderinde var.” Zamanın Çalışma Bakanı da dedi ki: “Güzel öldüler.” 2014, Soma faciası, 301 kardeşimiz hayatını kaybetti, Sayın Erdoğan yine “Ölüm bu işin fıtratında var.” dedi. Sayın Özdağ aynı anlayışı devam ettiriyor. “Meclise araştırma önergesi vermekle iş kazaları önlenmez.” Yani “Bu işin kaderinde, fıtratında ölüm vardır.” demek istiyor. Çok yazık, üzüntülerimi bildiriyorum.

Soma faciası 13 Mayıs 2014 tarihinde yaşandı. Biz buraya 29 Nisan tarihinde, “Soma maden ocaklarında her an bir facia yaşanabilir, gelin bunu araştıralım, önlem alalım.” diye bir önerge getirdik. Manisa milletvekillerimiz ve 54 milletvekilimizin imzasını taşıyan bir önergeyi getirdik, burada reddettiniz. Diyorsunuz ki: “Bu önergeyi kabul etseydik bu facia yine olacaktı, yine yaşanacaktı.”

Sevgili arkadaşlar, ondan sonra torba yasa çıkarıldı, bütün kazalar artık önlenecek imajı verdiniz. Ermenek’te 18 işçimiz toprak altında kaldı, hâlâ cesetleri çıkarılamadı. Şu “Ölüm bu işin kaderinde vardır.” anlayışını bir kenara bırakın da şu işçilere bir kulak verin.

Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Kaplan, size teşekkür etmeyi unuttum. Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, demin konuşmamda ifade edilenlerin hepsinin külliyen yalan olduğunu, İngiliz şirketi olmadığını söyledi.

BAŞKAN – Buyurunuz.

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakın, arkadaşlar, o Komisyona bir tek ben kaldım ikinci kez seçilen, bir de Halil, Antep Milletvekili; hiçbiri seçilmedi. Ama ben konuştum mu, benim konuşmalarıma dikkat edeceksiniz üstüne konuşurken.

Bir: European Nickel, İngiliz şirketi, kraliyetin değil mi? Çıkın burada -Hükûmetsiniz- konuşun. Londra borsasında işlem görüyor mu, görmüyor mu? Sonra adını çevirdi bu İngiliz şirketi: Bosphorus. Sonra, Sardes. Sardes’i bilirsiniz, ilk altın paranın basıldığı yer. Olmadı, bir yerli Ankaralı şirket de geldi ortak oldu: VTG. Olmadı, son altı ayda durmadan hisse değiştiriyor. Burada iş birlikçi bir kesim var 2 milyon ağacı kestirip sonradan ruhsatı genişleten. Şimdi yüzde yüz Türk olsa ne yazar? İnsanlara zehir akıtan, Gediz Deltası’nı yakan, her tarafı yakıp yıkan küresel sermayeye iş birlikçi olanları savunmak hangi hukukta vardır?

Bize diyorsunuz ki: “Karşı çıkıyorlar.” Evet karşı çıkıyorum ben. Hasankeyf’i 2014’te sular altında bırakacaksınız. Demin Orman Bakanına ben Hasankeyf’in resmini hediye ettim. Tarih sizi en büyük kültür, tarih katliamını yaparak Hasankeyf’i sular altında bırakanlar olarak yazacak. HES’ler öyle, termik santraller öyle.

Bakın, sizin en son yaptığınız şeyi söyleyeyim mi size, kaç tane santral satıyorsunuz? En son satmaya kalktığınız santral sayısı, evet, 46; 70 milyar… Madem kâr getiriyordu, niye satıyorsunuz? Karadeniz’in derelerini, ondan sonra Munzur’u, Hasankeyf’i, Dicle’yi, İonia’yı, Gediz’i, İda Dağı’nı, her tarafı tarumar ettiniz. Bu tarumarlığınıza nasıl evet deriz? Bu, hainliktir. Bu, ülkeyi soymaktır. Bu, zulümdür. Bu, vahşettir arkadaşlar. Konuşurken dikkatli konuşun burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sakin, sakin…

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Başkan, Hükûmeti davet ediyorum, bütün bu şirketleri çıkarsınlar, kaç tanesi yüzde yüz Türkoğlu Türk’tür görelim. Türkoğlu Türk kaç tane şirket var?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Irkçılık yapma! Irkçılık yapma Hasip!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şu Avrupa firması mı Türkoğlu Türk, şu VTG’mi, şu Sardes mi, hangisi? Çıksın konuşsun. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Irkçılık yapma, ırkçılık. Yabancı düşmanlığı yapma.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, çok teşekkür ediyorum.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Evet, şimdi kayıtlara geçsin diye bir cümle sarf ediyorsunuz, sonra ben çağırıyorum sizi; usulümüz böyle.

Niçin söz istiyorsunuz?

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Efendim, ben bire bir söz isteyecektim ama üçüne beraber söz istiyorum, üç gruba beraber söz istiyorum ayrı ayrı. Hasip Kaplan…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Üç gruba beraber söz istenir mi?

BAŞKAN – Ayrı ayrı olmaz şimdi. Hayır, hayır, hangi maddeye göre dedik. Sataşmadan söz veriyorum size, buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Senin Bakanın çıksın, ticaret sicilini getirsin, bunlar İngiliz mi, Türkoğlu Türk mü görelim kardeşim. Yani niye bilmediğin konularda…

BAŞKAN – Şimdi, ben işler hızlı gitsin diye takip ettim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Kabinede Bakan var burada, bir getirsinler ticaret sicillerini şirketlerin. Bir görelim bunları, ticaret sicillerini. Bunlar İngiliz mi, Türkoğlu Türk mü bir görelim bakalım.

BAŞKAN – İç Tüzük’e göre –tabii, siz hukukçusunuz- benim öyle bir hakkım ve de hukukum yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bizim var sayın Başkan, biz davet ediyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ha ruhsatı da Hükûmet veriyor.

BAŞKAN – Siz ediyorsunuz da ben davet edemiyorum muhteremler, niye beni suç işlemeye yöneltiyorsunuz?

Sayın Özdağ, buyurunuz.

5.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili biraz önce sözlerimi çarpıtarak gündeme getirdi. Ben burada Meclis araştırma önergesi verilmesin demiyorum. “2.664 Meclis araştırma önergesi vermiş milletvekilleri ve gruplar ve bunların tamamını görüşmeye kalktığımız zaman bu Meclis başka bir iş yapmaz.” dedim ve meselenin sadece Meclis araştırma önergesi vermek değil, zihniyet meselesi olduğunu söyledim, eğitim meselesini söyledim. Bu meselede kanunlarımızın eksikliğini gündeme getirdim. O nedenle bu konuyu doğru anlamamız icap ediyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Madene karşı mısın değil misin Selçuk Bey? Madene karşı mısın değil misin, onu söyle!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Diğer bir konuya gelince, Hasip Kaplan diyor ki burada: “Şurayı tarumar ettiniz, burayı tarumar ettiniz.” Bizim yapmak istediklerimizi yıkanları biz biliyoruz. Kimlerin gelip de orada bombaladıklarını, askerleri öldürdüklerini, oradaki HES’leri yaptırtmamak için faaliyet içinde olduklarını biz biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne alakası var? Ne biçim konuşuyorsun?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hadi lan, hadi oradan! Ne alaka lan? Sömürü ile neyi karıştırıyorsun?

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Biz orada havaalanları yaptırtmayanları biliyoruz, baraj yaptırtmayanları biliyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Seni Manisa’da kahraman yaparım ama öyle bir başka kahraman olursun ki Manisa Tarzanı bile olursun. Allah Allah!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Hiçbir yeri talan etmiyoruz. Her yeri düzgün bir şekilde, bir yandan çevreyi koruyarak, bir diğer yandan da katma değer sağlayarak, madenlerimizi, enerjimizi kullanarak Türkiye’ye hizmet ediyoruz. Bunun böyle bilinmesinde fayda var.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 8’inci ve 9’uncu sıralarında yer alan 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5’inci ve 6’ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından, Turgutlu Çal Dağı bölgesinde sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarmak için verilen ÇED izniyle kesilecek ağaçların ve yok edilecek ormanların Turgutlu ve çevresine vereceği zararların tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/218), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına, anılan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinden sonra 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şu yoklamayı yapayım da…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sömürü, şirketle ilgili bir konuda…

BAŞKAN – Söyledim ya, şimdi söyledim, yoklama var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın konuşmacı, şirketle ilgili bir konuda kalkıp bizim şirketle, doğayla ilgili bir konuşmamızı çarpıtıp “Bilmem nereyi bombalayan, bilmem ne eden…” diye konuşuyor.

BAŞKAN – Yok, kaldırdım insanları. Sayın Kaplan, söz vereceğim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sakin cevap vereceğim.

BAŞKAN – Hayır, hayır, söz vermekle ilgili sorunum yok ama şimdi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, ama direkt sataşma…

BAŞKAN – Sizin deminki nezaketiniz işlerse sevineceğim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama Başkanım, direkt bize çok ağır bir itham oldu.

BAŞKAN – Ben size söz vermeyeceğim demiyorum ki, rica ediyorum, arkadaşlar ayağa kalktı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayaktayız, lütfen… Siz bu nezaketi gösterirsiniz.

BAŞKAN – Ben aptala döndüm aranızda ya, vallahi billahi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yoklayın hadi, peki.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, Sayın Yılmaz, Sayın Gök, Sayın Ören, Sayın Atıcı, Sayın Serter, Sayın Serindağ, Sayın Akar, Sayın Acar, Sayın Kaleli, Sayın Küçük, Sayın Dibek, Sayın Toprak, Sayın Eyidoğan, Sayın Tayan, Sayın Susam, Sayın Köktürk, Sayın Loğoğlu, Sayın Danışoğlu, Sayın Özgündüz.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati. 17.54

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 8’inci ve 9’uncu sıralarında yer alan 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5’inci ve 6’ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekili tarafından, Turgutlu Çal Dağı bölgesinde sülfürik asit kullanılarak nikel madeni çıkarmak için verilen ÇED izniyle kesilecek ağaçların ve yok edilecek ormanların Turgutlu ve çevresine vereceği zararların tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/218), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına, anılan Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinden sonra 649 ve 650 sıra sayılı Kanun Tasarılarının görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Sayın Kaplan, ara verdiğimiz için, size ben yerinizden söz vereceğim mikrofonu açarak. Yani, şey için söylüyorum, sataşmadan istiyorsunuz...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sataşmadan dolayı çünkü çok ağır bir itham oldu.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereceğim, ha orada konuşmuşsunuz ha orada; mikrofon açık konuşacaksınız.

Yani, hukuk konusunda süper bir adam olduğunuza göre, beni zora sokmayın.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aslında, 69’a göre…

BAŞKAN - Hayır, hayır… Aynı süreyi vereceğim yani kaybınız yok. Ne güzel, oturduğunuz yerden konuşacaksınız.

Sayın Kaplan, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Manisa deyince, Türkiye’nin ilk çevrecisi -1897- Ahmettin Carlak olarak geçer. Şu resme bütün Manisalıların çok iyi bakmasını istiyorum, şu resme iyi bakın: Manisa Tarzanı, Türkiye’de, Osmanlı Dönemi’nin ilk çevrecisidir arkadaşlar. Manisa’da, daha Soma’da acılarımız tazeyken, 301 insanımız maden ocağında can verirken, Turgutlu’da nikel madenini savunmak, yeşile, hayata, tarihe düşman madenci ve çevreci anlayışları savunmak, bunları özelleştirmek, Manisa’ya büyük bir haksızlıktır; Manisa’ya değil Gediz Deltası’nda yaşayan herkese; Manisa’ya, Gediz Deltası’na değil Aydın’a, İzmir’e, bütün ülkemize büyük bir haksızlıktır. Buna karşı, çevreyi, hayatı, tarihi, kültürü savunanlara karşı çıkıp vatansever pozlarında dolaşanlara da Manisa Tarzanı’nın bir tokadı yeter. Manisa Tarzanı ki hırsızlara, doğayı savuranlara karşı çıkmıştır. Bugün, Manisa’da, madenleri savunanların, madenlerde sömürüyü savunanların, çevreyi kirletenlerin hiç yaşama ve siyaset yapma hakkı yoktur. Manisa halkı bu seçimde bunun hesabını verecektir.

Teşekkür ediyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 25 Kasım 2014 Salı, 2 Aralık 2014 Salı ve 3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 19/11/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                                  Mustafa Elitaş

                                                                                                                                       Kayseri

                                                                                                                      AK PARTİ Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 73, 638, 432, 610, 612 ve 471 sıra sayılı Kanun tasarılarının ise bu kısmın 7, 12, 13, 14, 15 ve 16’ncı sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 21, 28, 29 ve 30 Kasım 2014 Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimlerde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

19 Kasım 2014 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 638 sıra sayılı Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

20 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde 432 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

21 Kasım 2014 Cuma günkü birleşiminde 610 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

25 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek bu birleşiminde 612 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

27 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde 455 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

28 Kasım 2014 Cuma günkü birleşiminde 646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

29 Kasım 2014 Cumartesi günkü birleşiminde 31 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

30 Kasım 2014 Pazar günkü birleşiminde 51 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

2 Aralık 2014 Salı günkü birleşiminde sözlü sorularla diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

3 Aralık 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi,

2      Aralık 2014 Salı günkü birleşiminde 15.00-23.00 saatleri arasında;

3 ve 04 Aralık 2014 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-23.00 saatleri arasında; yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te, günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi;

655 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

655 Sıra Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

Teklifi (2/2397)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 26’ncı maddeler arası

26

2. Bölüm

27 ila 52’nci maddeler arası

26

Toplam Madde Sayısı

52

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlarım; grup önerimizin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, grup önerimizde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 4 Aralık tarihine kadar yani iki haftalık çalışma takvimi önerilmektedir. Bu çerçevede, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri yeniden düzenlenmekte, gündemdeki bir kısım kanun teklif ve tasarıları ön sıralara alınmaktadır.

Bu çerçevede, Genel Kurulun bugünkü yapacağı görüşmelerde, sağlık kanununun oylaması vardı, biliyorsunuz, geçen haftadan kalmıştı ve akabinde, tahkim merkezi kanununun görüşmelerine, inşallah, bugün başlamayı planlıyoruz. Akabinde, 655 sıra sayılı hâkim ve savcılarla ilgili kanun ki bu da oldukça önemli bir kanun. Hâkim ve savcılarımızın özlük haklarında önemli iyileştirmeler yapılmakta, bir kısım disiplin cezalarının affına ilişkin Yine, Yargıtay ve Danıştay da, iş yükünü hafifletmek amacıyla, bir kısım dairelerin kurulması önerilmektedir bu kanunda. Bu kanunun da ön sıralara alınması önerilmektedir.

Bu hafta, Genel Kurulun normal çalışma günlerinin dışında cuma günü de çalışma yapması, önümüzdeki hafta da yine eldeki işlerin tamamlanmasına kadar cuma, cumartesi ve pazar günleri çalışması önerilmekte. Genel Kurulun normal günlerde 24.00’e kadar çalışması, eldeki işin tamamlanmaması hâlinde de işin bitimine kadar yine çalışması önerilmektedir.

Ben önerimize desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kubat.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi üzerine söz almış bulunuyorum, hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi 655 sıra sayılı kanun teklifini vermiş. Türkiye’yle, ile gündemle, Türkiye'nin temel sorunlarıyla hiç alakası olmayan bir tasarı; ben, onun için, bunun üzerinde değil, Türkiye'nin gerçek, temel sorunları üzerinde duracağım.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi ülkemizi on iki yıldır yönetiyor. On iki yıldan bu yana da, köylüyü bitirdiği gibi, esnafı ve sanayiciyi de, bütün esnaf kesimini, bütün toplumu sıkıntıya soktu. Neden? Hemen rakamlarını vereceğim.

Şimdi, biraz önce farklı konuşmalar oldu. Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu söyleyeyim: Türkiye'de, Güneydoğuda 4 bine yakın köy boşaltıldı, 1,5 milyon insan göçe zorlandı, büyükşehirlere geldi, insanlar perişan oldu, doğu ve güneydoğuda üretim azaldı. Ondan sonra, Adalet ve Kalkınma Partisinin döneminde de 2 milyon insan göç etti, yine büyükşehirlere geldi, büyükşehirlerde hakikaten perişanlık içerisinde, çocukları işsiz ve çoğunun da çocukları cezaevinde çünkü iş yok güç yok, hırsızlık yapıyor, suç işliyor.

Üçüncüsü: Bu göç eden insanların arazileri yaklaşık 3 milyon hektar arkadaşlar, 3 milyon hektar tarım arazisi ekilmedi, biçilmedi. Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye'yi samana muhtaç etti ve saman ithal ettik. Evet, ilk defa Cumhuriyet Dönemi’nde, bu kadar geniş arazisi olan, bu kadar geniş tarım ürünleri olan ülkede saman ithal ettik. O ilk samanın dışında, bir de ilk kurbanlık ithal ettik. Allah göstermesin, bizim iktidarımızda kurbanlığı getirmiş olsaydık diyeceklerdi ki “Ya bu hayvanlar nasıl beslendi?” Şimdi, ben buradan söylüyorum: Dışarıdan gelen bütün hayvanlar, domuz sakatatından yapılan yemle beslenerek geliyor. Niye domuz sakatatı, domuz yağıyla besleniyor, yem yapılıyor? Çünkü hayvan onu yediği zaman kilo alıyor, şişiyor; kilo alıp şiştiği zaman da tüccarın işine gelir. Onu da getiriyorlar, bize satıyorlar, bize yediyorlar. Yani, burada, Müslüman mahallesinde salyangoz satılıyor, kimse sesini çıkartmıyor, ben buna da hayret ediyorum. Biz Müslüman ülkeyiz; niye, kardeşim, domuz etinden, domuz yağından, domuz sakatatından yapılan yemi yiyen hayvanı bana yediyorsun? Kendi üretimimizi niye vermiyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, şimdi, AK PARTİ döneminde, ithal hayvana ve tarım ürünlerine 100 milyar dolara yakın para ödendi. Bakın, sıkı durun, 100 milyar dolara yakın para ödendi on iki yılda. Yani, bu korkunç bir para arkadaşlar, 220 katrilyon yapıyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Paramız çok, çok, ondan!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Paramız çok, evet çok, çok. Onun için de saraylar yapıyoruz, hiç merak etmeyin!

Şimdi, değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Ziraat Odaları Birliğinin açıklamasına göre, ilk dokuz ayda -ocak ayı ile eylül ayı içerisinde- 22 bin ton kırmızı et açığımız var. Tavuk artıyor, et düzeliyor. Şimdi enteresan bir şey söyleyeceğim. Hani, diyorlar ya omega 3, yüksek besin değeri olan, kafayı çalıştıran, insanın beynini açan et var ya, kırmızı et, bu mera etidir. Yani özgür, merada dolaşan hayvanın etinde omega 3 besin değeri yüksektir ve bu besin değerini, bu eti Türkiye yiyemiyor. Hep, dışarıdan getirilen, domuz yağıyla beslenen, domuzun yağıyla, sakatatıyla yapılan yemi yiyen hayvanı yiyoruz.

Bakın, Avustralya’da yılda bir kişi 142 kilo et yiyor, Amerika’da yılda bir kişi 125 kilo et yiyor, Almanya’da bir kişi 82 kilo et yiyor. Türkiye’de kaç? 12 kilo. Yani arkadaşlar, neyle övünüyorsunuz?

MUHARREM VARLI (Adana) – Ya kolesterolümüz var ya, kolesterolümüz, ondan!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - On iki yılda ne yaptınız arkadaş? Türkiye’de, düşünebiliyor musunuz, insanlar et yiyemiyor yahu! Siz ne yiyorsunuz?

MUHARREM VARLI (Adana) – Sağlık Bakanı orada, bak. Kolesterolümüz fazla ya, ondan siyah eti…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Merada dolaşan hayvanın etinde kolesterol yok.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, burada Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti bir karar aldı, 15 bin ton et getiriyor Bosna-Hersek’ten, 13/5/2014 tarihinde bir kararname çıkarttı, 15 bin ton ithal et getiriyor. Ama bu etler, benim duyumuma göre –Sayın Bakan cevap versin- Bosna-Hersek’in hayvanı değil, Bosna-Hersek’e dışarıdan, Hristiyan ülkelerinden gelen hayvanları getiriyorlar diye duyuyorum. Bu doğru mu, doğru değil mi? Bunu lütfen araştırın.

Bakın, yakınlarda bir kararname daha çıkarttılar arkadaşlar, 16 Eylül 2014’te yani iki ay önce. Bu da ne biliyor musunuz? Köylüyü batıran, çiftçiyi batıran yani nüfusun yüzde 30’a yakınını temsil eden köylüyü batıran bir karar; burada diyor ki: “İşletme sahibi işletmesindeki mevcut yerli orijinli besi materyali sayısının yüzde 40’ı kadar ithal edebilir.” Eylül ayında bir karar çıkıyor. Bu ne demek? Zenginler, büyük işletmeciler ithalat yapacak, köylüler yapamayacak, zengin getirdiği zaman köylü batacak kardeşim.

Demin bir arkadaş dedi ki burada, Adalet ve Kalkınma Partisinden Bünyamin Bey söyledi: “Ya, biz iki yıl ödemesiz, beş yıl sıfır faizle hayvan verdik.” Doğru ama nasıl verdiler? “Ben, iki yıl ödemesiz, beş yıl sıfır faizli, sana kredi veriyorum ama benim dediğim adamdan gidip hayvan alacaksın.” dedi. 6-7 milyara hayvan aldılar, arkadaşlar. Arkasından ne oldu, çok akıllı Tarım Bakanı ne yaptı? İthalatı bir serbest bıraktı, köylü, bütün o kredi alanlar battı, 6-7 milyar liralık hayvan 2,5 milyara düştü, evet 2,5 milyara düştü. Bu doğru mu, doğru değil mi? Yahu, yazık değil mi peki? Sen kendi çiftçini, kendi köylünü batırıyorsun; Amerika’daki, Macaristan’daki, bilmem neredeki çiftçiyi kalkındırmak için ithal hayvan getiriyorsun, tarım ve hayvancılıkla ilgili de 100 milyar dolara yakın para ödüyorsun. Kardeşim, bu kul hakkıdır ya, bunu Allah affetmez, böyle bir şey de olmaz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bir şey olmaz ya, bir şey olmaz!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şu resmi tanıyor musunuz? Tanıyorsunuz değil mi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Nereden görelim!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Gözlerin seçiyor senin. Senin eski arkadaşın Sayın Kacır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Nereden görelim onu ya!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Kaçak etin altından dünür çıktı.” diyor. “Mersin’den kaçak et geldi. 1.044 ton kaçak et geldi, 28 milyon değerinde. Sayın eski Bakanımız Kemal Unakıtan’ın dünürü çıktı.” diye iddia var.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim yakaladı, kim?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Kim yakaladı? Biz ihbar ettik, devletin memurları da yakaladı, onları da “paralel yapı” diye içeri aldınız. Şimdi, dur şimdi. Onu, Sayın Kacır, konuşacağız.

Şimdi, arkadaşlar, burada suç işleyen memuru polis yakalıyor, diyorlar ki: “Sen paralel yapıdansın.” Küt, içeri giriyor. Ya, böyle bir zulüm olmaz.

Şimdi, Gümrük ve Ticaret Bakanı açıkladı, Sayın Canikli dedi ki: “Bu etler, tamam, gelmiş ama nasıl kesildiğine dair şüphemiz var.” Şimdi, bakın…

AHMET YENİ (Samsun) – Oradan oraya geçme, dünürü söyle, dünür kim?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ahmetciğim, bak, dinle! “Nasıl kesildiğinden şüphemiz var.” diyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yahu, o anlamaz, anlamaz!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, o şüphen varsa kardeşim, bu etleri niye imha etmiyor, geri göndermiyor ve bu adamları cezalandırmıyorsun?

AHMET YENİ (Samsun) – O dünürü bir öğrenelim, oradan oraya sıçrama!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, dışarıda nasıl kesildiği… İslami kurallara göre kesilmeyen hayvanın etini getiriyorsun, Müslümanlara yediriyorsun. Bunu ne Allah kabul eder ne de kulu kabul eder.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak şunu söyleyeyim: Tarım Bakanlığı 9 milyar bütçe ayırdı, çiftçinin 32 milyar bankalara borcu var. Bu, bankalara çiftçilerin borcu silinsin, çiftçiye düzgün kredi verilsin, üretim yapılsın, ithalat gelmesin, köylümüz kalkınsın, insanlarımız sağlıklı et yesin, huzurlu olalım diyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP, MHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun önerisi lehinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizde, Meclis gündeminin iki haftalık programının düzenlenmesi önerilmektedir. 655 sıra sayılı HSYK Kanunu’nda değişiklik öneren Kanun Teklifi’nin gündemin 5’inci sırasına, 73 sıra sayılı Uluslararası Sözleşme’nin -ki bu, Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasası’na Ek Yedinci Protokol’ü içeriyor- gündemin 7’nci sırasına alınmasını, 638, 432, 610, 612 ve 471 sıra sayılı kanun tasarılarının da sırayla 12’nci, 13’üncü, 14’üncü, 15’inci ve 16’ncı sıralara alınması önerilmektedir.

Haftalık çalışma günlerinin dışında, 21 Kasım Cuma günü ve 28 Kasım, 29 Kasım, 30 Kasım Cuma, Cumartesi, Pazar günleri saat 14.00’te toplanılarak çalışılması önerilmektedir.

Birazdan 640 sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanun Tasarısı görüşülecektir.

Meclis gündeminin yoğunluğu nedeniyle, gündeme bir an önce geçmek için, sözlerime son verirken grubumuz önerisine desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, daha ötekinin, hemen bundan önce getirilen bir teklifin mürekkebi kurumadan yeni bir değişiklik. Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ne yaptığını bilmeyen bir Meclis hâline gelmiş durumda. Çünkü, daha bir hafta önce getirilen öneriyle Meclis çalışma saatleri belirlenmişken onları uygulamadan, yeni bir önerge buraya geldi. Tabii, bütün mesele, önümüzdeki hafta getirilmesi planlanan 655 sayılı HSYK Kanunu. Bu kaçıncısı yargı paketi olarak Türkiye’de? Bu, bir yıl içinde dördüncüsü. Bir iki ay önce yaptığınızı bir iki ay sonra değiştiren bir anlayış içerisinde hareket ediyorsunuz. Gerçekten, hayret edilecek bir şey.

Şimdi, bu anlayış içerisinde, bizim yapmamız gereken şey, sizin bu yasayı çıkarmanızı engellemektir, açık ve net olarak söylüyorum. Her türlü uygulamayı deneyerek sizin bu yasayı bu şekliyle çıkarmanızın ve hukuk üzerindeki, yargı üzerindeki bu oyunlarınızın önüne geçmek mecburiyeti bizde hasıl oluyor, bunu veriyorsunuz, bunu söylüyorsunuz. Ama, gerçekten, buna bir çözüm yolu önermiş olsaydınız, bir defa HSYK’nın siyaset üstü bir konumda olduğunu kabul etmeniz gerekirdi ve üzerinde oynamamanız gerekirdi. Bir devleti ayakta tutmanın en önemli özelliği hukuk devletine sahip olmaktır ama siz hukuk devletine değil, yürütmenin hukuka hâkim olacağı bir devlet sistemi istiyorsunuz. Bu, Türkiye’nin geleceği açısından hiç de parlak bir tutum değildir.

Değerli milletvekilleri, daha bundan… Hakikaten, ekim ayının sonunda hâkimlerin maaşını artırmadık mı arkadaşlar? Artırdık. Peki, şimdi nereden çıkıyor tekrar, hangi sebeple bunu çıkarmaya çalışıyorsunuz, “özlük hakları” diyorsunuz? Niye o zaman çıkardınız? Çünkü, HSYK seçimleri öncesinde âdeta hâkimlerin, savcıların, oy kullanacak insanların oyunu kazanmaya yönelik bir tutum içerisindeydiniz. Şimdi, peki neden değiştiriyorsunuz? Çünkü, burada da artık, Yargıtay da dâhil olmak üzere, hepsinin üstüne HSYK’yı oturtuyorsunuz. Eğer siz Yargıtayı… Hani, bundan önce çıkardığınız bir yasa vardır ya, istinaf mahkemeleri diye, istinaf mahkemelerini neden çıkarmıştınız arkadaşlar? Burada, çıktınız, kendiniz konuştunuz. Dediniz ki: “Yargıtayın iş gücü, iş hacmi çok yüksek olduğu için istinaf mahkemelerini –yani ara mahkeme- kuruyoruz, sadece burayı usul yönünden değerlendirecek bir mahkeme hâline getiriyoruz.” Ama ondan önce de yine Yargıtaya buradaki iş gücü dolayısıyla birtakım daireler eklemiştiniz, bunun çözüm olmadığını o zaman görmüştünüz. “Onun için istinaf mahkemelerini kuruyoruz.” dediniz ancak istinaf mahkemelerinin de sizin için çözüm olmadığı görülüyor. Çünkü istinaf mahkemelerinin geçmiş dönemde başarılı bir çalışma sergileyemediğini herkes biliyor yani Osmanlı Dönemi’nde kurulan bu mahkemelerin -bidayet mahkemeleriyle ve ardından istinaf mahkemeleriyle- çözüm olmadığı görülüyor.

Şimdi, siz istinaf mahkemelerini kurmuş olmanıza rağmen bu yeni yasada Yargıtaya yeni daireler ekliyor musunuz eklemiyor musunuz? Neden ekliyorsunuz, bana söyler misiniz, hangi sebeple ekliyorsunuz? Yargıtayı istinaf mahkemelerinin yüklendiği görevi daha fazlasıyla yüklenecek hâle getiriyorsunuz. Hani istinaf mahkemeleri bunun önündeki engel olacaktı ve Yargıtay daha rahat çalışma imkânı bulacaktı? Ama siz onu şunun için yapıyorsunuz: Daireler ekliyorsunuz çünkü HSYK seçimlerinde Yargıtayın sizin arzu ettiğiniz kişileri seçmemesi sebebiyle yeni daireler ekleyerek yeni hâkimler atayacaksınız ve oraya da siyaseti sokacaksınız, bunu yapıyorsunuz, bunun için yapıyorsunuz. Ya, ayıptır, günahtır bunlar. Bunlar tutanaklara geçiyor, siz bu yaptıklarınızla yarın hesap vereceksiniz arkadaşlar. Yani bu hesabı sadece hukuk alanına değil, millete vereceksiniz çünkü bu yol yol değildir arkadaşlar. Dolayısıyla, cumartesi ve pazara çalışma kararı getiriyorsunuz ama bakın, perşembeden sonra siz cuma günü bu Meclisi kapamaya çalışırsanız buna müsaade etmeyeceğimizi de özellikle belirtmek istiyorum yani görüşülmekte olan Tahkim Yasası’nı sonuna kadar devam ettireceğiz, uzatacağız ve cuma günü de bunu devam ettireceğiz. Eğer bunu istiyorsanız bunu yapacağız. Niye o zaman getiriyorsunuz iptal edecekseniz? Bize geliyorsunuz, diyorsunuz ki: “Tahkim Yasası’nı gel anlaşalım, çözelim.” Peki, niye önceden gelip bunları söylemiyorsunuz da cumaya çalışma saati koyuyorsunuz? Gelin, önceden anlaşalım. Niye getirmiyorsunuz? Buraya getirip oldu bittiye getirmeyin. Dolayısıyla, AKP’nin bu önergesi, aslında tamamen Meclisin belli bir düzen içerisinde çalışmasını kabul etmeyen ve “İstediğimiz şekilde, biz istediğimizi yaparız.” anlayışını dikte ettiren bir anlayışın ürünü olarak görülmektedir.

Şunu da söyleyeyim: Burada çıkan yasalar, maalesef uluslararası hukuk kurallarına, teamüllere uyan bir nitelikte ele alınmıyor. Yani şöyle düşünün: Bir yasa çıkarıyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yasa çıkarıyor ve çıkardığı yasayı, bırakın bir gün sonrayı, üç saat sonra değiştirmeye kalkışıyor. Böyle bir hukuk sistemi olur mu, böyle bir yasama organı olur mu kardeşim be? Ayıptır. Yani devlet dediğiniz tedbirli, planlı, nasıl yönetileceğini bilen, ayakları yere basan bir devlet olmak zorundadır. Aksi takdirde yazboz tahtası gibi sürekli olarak Meclisin çalışma düzenini sağlayan, bilmem ne yapan bir hüviyet taşıyor. Aslında, gerçekten İç Tüzük’ün bu konuları da dikkate alarak değiştirilmesi gerekiyor ve Meclisin ne zaman, hangi şekilde çalışacağının da çok iyi bilinmesi gerekiyor.

Yani bir yasayı, mesela İhale Yasası’nı kaçıncı kere değiştirdiniz iktidar olduktan sonra? 28 kere değiştirdiniz -maddelerinden söz etmiyorum- 28 kere İhale Kanunu’nu değiştirdiniz. Sonunda, çok büyük bir bölümünü de ihale dışı tutmak suretiyle, aslında İhale Kanunu’na da gerek kalmayacak bir vaziyete getirdiniz ve istediğiniz gibi “Ben yaparım, oldu.” hesabıyla devlet yönetmeye kalkışıyorsunuz.

Ben tekrar ediyorum: Bu öneriye karşıyız, bu şekliyle sürekli olarak Meclisin yıpratılmasını ve biçim değiştirmesini de kabul etmiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı yok.

BAŞKAN – Ama istenmedi.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Oylaması yapılacak işler var.

BAŞKAN – Şimdi, ben, önümde, bana verilmiş yazıyı okuyorum yani her kafadan bir ses çıkmasın.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyoruz ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Burada.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının, 13/11/2014 tarihli 14’üncü Birleşimde görüşmeleri tamamlanmıştı.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun, tasarının 24’üncü maddesiyle ilgili olarak, İç Tüzük’ün 85’inci maddesine göre düzeltme talebi vardır.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanı, buyurunuz.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – 615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 24’üncü maddesiyle Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 43’üncü maddesinde değişiklik öngörülmektedir.

Ancak, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 43’üncü maddesinde, 10 Eylül 2014 tarihinde kabul edilen 6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına ve Bazı Kamu Alacaklarının Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun’un 95’inci maddesiyle değişiklik yapılmıştır. Kanunun meri mevzuattaki metnine işlenmiş bulunan bu değişiklik karşısında tasarının 43’üncü maddesindeki düzenlemenin bir bölümü yersiz kalmıştır.

Somut olarak belirtmek gerekirse, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 43’üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Bakanlıkça ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi” ibaresinin “Bakanlıkça ve/veya Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi” şeklinde değiştirilmesine ilişkin kısım yersiz kalmıştır. Çünkü, bu değişiklik 6552 sayılı Kanun’la zaten gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, 24’üncü madde çerçevesinde beşinci fıkradaki ibare değişikliğinin çıkarılması gerekmektedir.

Yine, tasarının 24’üncü maddesinin çerçevesinde Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 43’üncü maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “yazılı ve sözlü sınava” ibaresinin “yazılı veya yazılı ve sözlü sınava” şeklinde değişiklik öneren kısımda değiştirilmesi önerilen ibare meri kanunda bulunmamaktadır. 6552 sayılı Kanun’la “yazılı ve sözlü sınava” ibaresi değiştirilerek “yazılı ve/veya sözlü sınava” şekline getirilmiştir. Bu nedenle, tasarının 24’üncü maddesinde altıncı fıkrada değiştirilmesi öngörülen ibarenin “yazılı ve/veya sözlü sınava” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

Yürürlüğe girmiş ve ilgili kanun metnine işlenmiş bulunan değişiklikler nedeniyle meydana gelen bu 2 maddi hatanın düzeltilmesiyle düzenlemedeki iradeye dokunulmaksızın kanun tekniğindeki sorun giderilmiş olacaktır.

Başkanlığın ve Genel Kurulun takdirlerine arz olunur.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, Komisyonun yaptığı düzeltmeler redaksiyon değil. Bu, tamamen İç Tüzük’e aykırı. Bunun geri alınması lazım, tekriri müzakere edilmesi lazım. Yoksa ki böyle çıkmış bir kanunda böyle düzeltmeler yapmak mümkün değil Sayın Başkan. İç Tüzük’e tamamen aykırı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Tekriri müzakereyle yapılması lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tekriri müzakereyi getirmesi lazım. Yoksa ki böyle bir “Şöyle hata ettik…” Bakın, o kadar sahte kanun çıkarıyorlar ki yürürlükten kalkmış bir kanunu, daha doğrusu başka bir şekilde değiştirilmiş bir kanunu getiriyor, burada değiştiriyor. Şimdi diyor ki “Efendim, o değişti.” Sen uyuyor muydun o zaman?

BAŞKAN – Evet, şimdi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, böyle bir düzeltme yapamaz efendim.

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye.

Sayın Halaçoğlu’nun da anladığım kadarıyla itirazları var. Ben grup başkan vekillerini -birleşime ara vereceğim- bir çay içmeye davet edebilir miyim?

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:18.41

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Hükûmet bu düzeltmelere katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun talep ettiği ve Hükûmetin katıldığı düzeltmeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını arayacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise oylama pusulalarını teknik personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

202

 

 

Kabul

:

198

 

 

Ret

:

4

(x)

 

Kâtip Üye

İsmail KAŞDEMİR

Çanakkale

Kâtip Üye

Fehmi KÜPÇÜ

Bolu”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Sayın Bakan, bir teşekkür konuşması mı yapacaksınız?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, emeği geçen tüm arkadaşlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine teşekkür ediyorum.

Gerçekten, özellikle, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığının inanıyorum ki tarihî gelecekte Türkiye’nin sağlık alanındaki dinamiklerine çok önemli katkıları olacaktır. Bu nedenle, gerek Komisyon sürecinde, alt komisyonda ve Komisyon sürecindeki tartışmalarda gerekse Genel Kurul düzeyindeki çalışmalarda gerek sizlere gerekse bürokrat arkadaşlarımıza ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. İnanıyorum ki iktidarıyla muhalefetiyle herkes samimiyetle, iyi niyetle katkı koymaya çalıştı ve bu katkılar sonucu bugün yüce Meclisin takdirleriyle tasarımız kanunlaştı. Ben hepinize teşekkür ediyorum.

Tabii, burada, bir hekim olarak, bir birey olarak, bu mesleğin içinden biri olarak arzu ederdim ki Türkiye sağlık bilimleri üniversitesi de bu anlamda birlikte, ortak bakış açısıyla başarılabilseydi. Bu anlamda, kendim, özellikle muhalefete bu alanı daha iyi anlatabileceğimize ve birlikte, bu alanda da Türkiye’nin ihtiyacı olan o vizyonu koyabileceğimize inanıyorum. Bundan sonraki süreçte, inşallah, birlikte, yine orada da reel ihtiyacın ne olduğunu analiz edelim ve o ihtiyacı da… İnanıyorum ki bu Türkiye Büyük Millet Meclisi doğru olduğuna inandığı, arkasında güçlü bir şekilde durabileceğine inandığı bir tasarıyı da en kısa zamanda getirmeyi başarır diye düşünüyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

4’üncü sırada yer alan, İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada.

Komisyon Raporu 640 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel olarak görüşülen tasarının 6/11/2014 tarihli 11’inci Birleşimde maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 9’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, küresel sermaye çok kıymetlidir, parası da kıymetlidir; bir yere gittiği zaman korunması gerekir. İstanbul’da finans merkezi kurulacak, o paralar da çok kıymetlidir, hatta canlarından da kıymetlidir, onun için korunması lazım. Nasıl koruyacaklar? Onun için özel bir mahkeme lazım, özel bir tahkim lazım arkadaşlar. Yani bu yasanın kısaca adı bu.

Soma’da 301 yurttaşımız korkunç bir kazada can verirken, Ermenek’te bugün cenazeler kaldırılırken bu küresel sermaye şirketlerinin kârları uğruna, bu taşeron, bu özelleştirme zulmünün altında bu tehlikeli iş kolları için var mı özel bir yargılama arkadaşlar? Yok. İşçiler için var mı? Yok. Emekçiler için var mı? Yok. Halk için var mı? Yok, parası olanlar için var. Parası olanlar niye böyle mahkemeler kurar? Bunun da sebebi çok açık arkadaşlar: Türkiye’de adalet olmadığı için, mahkemelere güvenmedikleri için, mahkemeler bağımsız ve tarafsız olmadığı için, burada hukuk olmadığı için, adalet de olmadığı için güvenmiyorlar; bu kadar basit. “İstersen keyfin bilir, finans merkezi kuruyorsun, ben de paramı, sermayemi getiririm ama böyle bir tahkim kurarsan, orada ayrı ayrı böyle kendi bildiğim yasalarla kendimi korursam, sen de Meclisinden bu kararı çıkarırsan olur.” diyor.

Peki, Allah aşkına 6 bin zeytin ağacını kestikleri zaman o zeytinlerin dili olsa da, bunları yargılayacak bir merci yakalasa da, bu geciken adaletin de hesabını sorabilse ne olurdu biliyor musunuz?

Bugün Ermenek’te cenazeler kaldırıldı. Ya, dünyanın hangi maden ocağında su baskını sonrası hayat kaybı vardır? Bana bunu kim izah edebilir? Şimdi, bu sermayenin, bu tür madenciliğin, bu tür işletmeciliğin, bu tür doğa tahribinin, bu tür çevre felaketlerinin özel bir yargılaması yok.

Demin, ilginç bir tartışmaya tanık olduk arkadaşlar. Bu tartışma Manisa’daki nikel ocağıyla ilgiliydi. Gediz Deltası’nı zehirleyecek bu ocak; bu madende, bu nikel madeninde, 2 milyon ağaç kesilecekti. Siz şu resme iyi bakın, lütfen Google’ı bir tıklayın ve Google’da “Manisa Tarzanı”nı tıklayın; Ahmet Bedevi, Osmanlı Dönemi’nde savaştan sonra -bu Kerkük, Samarra’dan bir Türkmen- Manisa’da kalıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değil Osmanlının ilk çevrecisidir, Spil Dağı’nı ağaçlandıran kişidir. Şimdi, Manisa Tarzanı olarak, ilk çevreci olarak Orman Bakanlığı bunun heykelini dikecek değil ya, kimin heykelini diker biliyor musun? Turgutlu Çal Dağı’nda 2 milyon ağacı kesenin, Soma’da 6 bin zeytin ağacını kesenin heykelini diker. Niye? Vahşi kapitalizm var ya, para, para, para; adamın gözünü kör eder, beynini, dimağını dağıtır biliyor musunuz ve insanın vicdanını paramparça eder. İşte bu vicdan muhasebesi için de Hükûmet yeni kanunlar çıkarıyor.

Bu son kanunları biliyorsunuz değil mi? “Güvenlik paketi” falan dediler; hayır, Hükûmeti koruma kanunu arkadaşlar. Bu son, Adalet Komisyonundan geçti ya, Hükûmeti koruma kanununu çıkardılar. Bu, yani TOMA’lar, siparişler, yeni gaz, yeni şeyler… Bütün bunların dışında, yok “güvenlik bakanlığı” tartışmaları derken ilginç bir şekilde -Hükûmete dikkat edin- Hükûmeti eleştirmek el koyma nedeni malına mülküne. Vatandaş “Bu Hükûmet yamuktur, bu Hükûmet yolsuzluk yapıyor, bu Hükûmet terstir.” dediği zaman “Vay sen misin Hükûmeti eleştiren!” deyip yakasına yapışacaklar, sadece içeri almayacaklar, malına mülküne de el koyacaklar. Ya, böyle bir adalet var mı? Küresel sermayenin önüne kalkan olacaksın, kendi vatandaşını da hem içeri atacaksın hem malına mülküne el koyacaksın. Niye? “Hükûmete karşı gelmek.” Yahu muhalefetiz biz, Hükûmete karşı gelmek bizim fıtratımızda var, doğamız gereği Hükûmeti eleştireceğiz. “E, o zaman makul şüphelisiniz. Hadi polisler, peşlerine takılın.”

Şimdi, bakın, özel güvenlik, özel Hükûmeti koruma kanununda “taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma kararı” diyor. Yalnız taşınmaz değil, eviniz, maaşınız, bankada üç kuruş paranız veya bir başka yerden gelecekse... E, o zaman siyasi partiler, sendikalar, dernekler, çevreciler, herkes susacak, Türkiye’de yalnızca iktidar konuşacak arkadaşlar; bu güvenlik de onun için, mahkemeler de onun için.

Şimdi, bu makul şüphe olayı var ya, bu makul şüphe olayı… Arkadaşlar, Türkiye ikiye bölündü; makul şüpheliler ve makul olanlar diye ikiye ayrılacak ilginç bir şekilde. İktidar tarafı makul olacak ama muhalefet makul şüpheli olacak. Şimdi polise, inzibata, jandarmaya, herkese “A, bu muhalefettir takip edin.” diyecek, “Gidin bakayım fasulye yiyorlar mı, fasulyenin içinde et var mı yoksa Kayseri pastırması mı koymuşlar, koymamışlar mı? Bunun kaynağı nereden geliyor, takip edin.” diyecekler; kendileri de küresel sermayeyle İstanbul finans merkezinde dünyaları götürecekler, gemileri de istedikleri gibi onların mallarını taşıyacak, ceplerine istedikleri gibi para koyacaklar. “E, sizinle ilgili bir işlem yapalım mı?” “Dur kardeş, tahkim merkezi var.” Ya bu tahkim merkezini siz kendinize kurdunuz anladık da, bu Hükûmetin bu ülkeye biraz da adalet getirme gibi bir borcu yok mu?

Şimdi bakın, gözaltı, arama, dinleme ve el koyma tedbirleri uygulayabilecekler kanun geçerse. Bak, yakında gelecek arkadaşlar, şöyle antrenman yapın, kendinizi alıştırın. Makul şüpheli olma pozisyonunu edinmek için iki yol var: Ya korunacaksın ya da makul şüpheli gibi ezecekler, sürecekler, mallara da el koyacaklar, böyle bir Türkiye istiyorlar, güvenlik devletinde susturma. Savunmayı da kısıtlıyorlar, avukata da gerek yok. Ne güzel mahkeme değil mi, avukatsız mahkeme. Ee, yolsuzluklar… Bakın, dikkat edin, evrakları avukat inceleyemez, sınırlanıyor ama suçları saymışlar. Yolsuzluk dosyalarında sınırlama yok arkadaşlar. Garip bir şey değil mi, dikkat edin. Yolsuzluk dosyasında avukat istediği yere erişebilir. Sınırsız gizli dinleme getiriliyor. Ya, zaten dinlenmeyen kimse yoktu ki Türkiye’de. Ya, herkesin dinlendiği bir yerde dinlemenin sınırını artırsan ne yazar?

Şimdi burada, Cumhurbaşkanına –yürütme- Başbakana, bakana, Hükûmete iki laf ettiğiniz zaman ne olacak? Bu sefer yine özel yargılama devreye girecek; hem tahkimde özel mahkeme hem burada özel mahkeme.

Şimdi soruyorum size… Allah’tan korkun ya! Hukuk size de lazım olur, adalet size de lazım olur. Bir gün siz de çıkarsınız, size birisi sorar; “Ananın adı nedir? Babanın adı nedir? Sen filan günü şu kadar parayı şuradan şuraya getirdin, şunları şurada yedin. Sen şu ülkeye gittin, bununla iş birliği yaptın. Şundan para kaptın, şuraya götürdün. Allah’tan kork.” der. Elbette, bu dünyada “Niye vergini vermedin?” diye soracak bir siyasi otorite çıkar, çıkar, çıkar muhakkak. Ama öbür dünyada da “Niye zekâtını vermedin?” diye zebaniler Sırat Köprüsü’nden sonra yapışacak yakanıza. Niye zekât da vermiyordunuz? Hem zekât yok hem vergi yok hem adalet yok. Bu kadarı da fazla, fazla arkadaşlar.

Böyle şeylere iş vermiyoruz, “Ret” diyoruz. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Tahkim Merkezi Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere kürsüdeyim. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, ben de Hasip Bey’i dikkatle dinlemeye çalıştım kanunla ilgili olarak ne anlatacak diye ama o biraz karışık anlattı.

Değerli arkadaşlar, aslında, teknik yanları biraz ağır bir kanun yani daha fazla teknik düzenlemeleri içeriyor. O nedenle de belki, kanun ne getiriyor, bu kanunla ne düzenleniyor diye düşünen arkadaşlarımızın veya bizi izleyen vatandaşlarımızın anlamakta güçlük çektiği bir tasarı olduğunu görüyorum çünkü ben de aynı sıkıntıyı yaşıyorum. Bunu bilerek bu tasarıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım biraz daha anlaşılabilir hâle gelsin diye.

Şimdi bu Tahkim Merkezi Tasarısı aslında Türkiye’de yeni değil yani bunun bir geçmişi var. Bununla ilgili çalışmalar bayağı bir önceden başlatılmış, hatta 2014’ün başlarında da bu kanun tasarısının Meclise gelmesi planlanmış. Bakın, artık, dünya küçüldü diyoruz, yani ulaşımda öyle, teknolojide öyle, ciddi anlamda gelişti. Yani bugün Türkiye’den kalktığımızda dört saatte Avrupa’ya da, en uzak köşeye de, Asya’ya da, Orta Doğu’ya da ulaşılabiliyor; aynı şekilde onlar da ulaşabiliyor. Dünyanın her yerinde, bu gelişen teknoloji ve ulaşımın da gelişmesi ticareti de çok geliştirdiği için uluslararası ticaret alanında bu gelişmeler beraberinde ihtilafları da doğurmuş, sorunları da doğurmuş, “Bu ihtilaflar nasıl çözülür?” diye arayışa girmişler. İşte, bunu çözmenin bir yolu da “Daha kısa olsun, hızlı olsun; işte, efendim, ulusal mahkemeler, o ülkelerdeki mahkemeler bu ihtilafları daha tarafsız çözemez.” kaygısıyla tahkim merkezlerinin kurulması amaçlanmış dünyada. Dünyada çok sayıda tahkim merkezi var. Yani biz de Türkiye olarak bunların bir kısmını örnek almışız ve bir tasarı hazırlamışız. İşte, akademisyenler çalışmış, hukukçular çalışmış ve karşınıza bu tasarı gelmiş. Komisyonda da bizler bunu görüştük.

Bakın, bir tahkim merkezi nasıl olmalı diye baktığımızda yani özellikleri ne olmalı, nasıl faaliyet göstermeli veya kullanıcılar ona niye gitmeli dediğimizde birtakım özellikleri barındırması gerekiyor. Yani o tahkim merkezinin alıcı olması lazım. Tahkim merkezi kurulduğunda orada, derler ya, işte “doğuşta daha ölüyse” bunun bir anlamı yok. Bir defa tarafsız olması lazım, bağımsız olması lazım. Öyle bir yapının kurulması gerekiyor bu tahkim merkezi içerisinde. İşin uzmanları olacak, hızlı bir yargılama yapacak, gizli bir yargılama olacak ve buna ait düzenlemeleri içerecek. Böyle bir düzenlemeyi ülkeler yapmışlar. Bunu kanunla yapan ülke zaten çok az değerli arkadaşlar çünkü kanunla yapmaya kalktığınızda işin içerisine devlet giriyor, kurumlar giriyor ve o bahsetmiş olduğum tarafsızlığın, bağımsızlığın, devletin kurumlarının bu tahkim merkezine etki yapması, sirayet etmesiyle güven duygusunun oluşması söz konusu olmuyor. Ne yapmışlar? Dernekler kurmuşlar, üniversiteler kurmuşlar, ticaret ve sanayi odaları, enstitüler de bu tür tahkim merkezlerini kurmuş ve dünyanın her yerinde tahkim merkezleri ciddi anlamda rağbet görüyor.

Şimdi, ben, kanun tasarısına baktığımda arkadaşlar, “Biz nasıl kuruyoruz, peki öyle mi? Yani bunu kurduğumuzda Türkiye’de bunun bir işlevi olacak mı, bir faydası olacak mı? Devlet ne kadar bu işin içerisinde? Adalet ve Kalkınma Partisi o kendine demokrat yanını buraya nasıl yansıtmış?” diye baktığımda gerçekten üzüldüğümü de belirtmek istiyorum. Çünkü bu tahkim merkezi yapısı böyle geçerse değerli arkadaşlar, buradan kimse gelip herhangi bir hizmet almaz, alıcı bulmaz, gelip birileri “Biz burada hakemler vasıtasıyla sorunlarımızı çözelim, uluslararası ihtilaflarda gelelim, çözelim.” diye başvuruda bulunmaz. Çünkü yapı, bir anlamda devletin, iktidarın, Bakanlığın, kurumların elinde tutmaya çalıştığı ve devlet organlarının bu tahkim merkezini kontrol edeceği bir şekilde oluşmuş.

Bakın, bir genel kurulu var, önemli. Tahkim merkezi bir genel kurul vasıtasıyla yönetim kurulunu ve denetçileri seçiyor. Yönetim kurulu da daha sonra genel sekreteri ve genel sekreter yardımcılarını seçiyor. Şimdi, bu genel kurul yapısı esas 25 kişiden oluşuyor. Ben bu genel kurul yapısıyla ilgili olarak biraz konuşmak istiyorum, bu biraz ilginç.

Bakın, Barolar Birliğiyle ilgili bir düzenleme var, ona ayrıca değinmek istiyorum. Aslında, o, sizin yüzünüzü tüm açıklığıyla ortaya çıkarıyor. Yani Barolar Birliğiyle ilgili yapmış olduğunuz buradaki düzenleme gerçekten ne demokrasiyle ne iradeyle ne sizin o söylemlerinizle örtüşüyor; bunu açıklayacağım.

Şimdi, genel kurulda 6 tane TOBB’dan yani ticaret ve sanayi odalarından temsilci seçilecek, bunları TOBB Yönetim Kurulu seçecek, ticaret ve sanayi odalarından gelecek; barolar 4 kişiyi seçecek, YÖK 3 kişiyi seçecek; bakın, devletle ilgili olan, Adalet Bakanlığının 1’inci sınıf idari hâkimlerinden 1’i orada görev yapacak, Türkiye Bankalar Birliğinin seçeceği 1 üye olacak, Türkiye Katılım Bankaları Birliğinin seçeceği 1 üye olacak, Sermaye Piyasası Kurulundan 1 kişi gelecek, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan 1 kişi gelecek, Sermaye Piyasaları Birliğinden 1 kişi gelecek. Yani, aslında işin içerisine devlet tam girmiş. Devletin kurumları genel kurula temsilciler gönderiyorlar.

Şimdi, dünyada niye kurulmuş diye az önce söyledim: Tarafsız olacak, bağımsız olacak, uzmanlar görev yapacak, devlet bu işin içerisine girmeyecek. Zaten değerli arkadaşlar, tahkimde iki taraf anlaşıyorlar, diyorlar ki: “Biz aramızdaki ihtilafı o ülkenin ulusal yargısına götürmeyelim -tabii ki bu da yasanın izin verdiği ölçüde oluyor yani her konuda anlaşarak işte ‘Bir hakeme gidelim.’ deme şansları yok ama- gidelim, bir tahkim merkezinde anlaşarak oradaki hakemler vasıtasıyla bu sorunu görelim.” Yani işin özü bu ama şimdi bu kişiler devletin kurumlarından gelerek nasıl böyle bir yapıyı oluşturacaklar değerli arkadaşlar? Buradan şunu çıkarıyoruz, Hasip Bey’in dediği doğru: Kendinize bir tahkim merkezi kurmaya çalışıyorsunuz yani “Türkiye'de bir tahkim merkezi olsun, bu ihtilafları çözmek üzere bir tahkim merkezi kuralım ama yine bu işi biz takip edelim, biz kontrol edelim, bizim denetimimizde olsun.” anlayışı var. Bunu, Barolar Birliğinden, daha doğrusu barolardan gelecek olan 4 kişiyle ilgili olarak, arkadaşlar çok net görüyoruz.

Bakın, 6’ncı maddede şu hüküm var, diyor ki: Bu temsilcilerin her birini bu kurumların yönetim kurulları seçecek. Yönetim kurulları belirtiğimiz o 6 kişiyi, 4 kişiyi, 1’er kişi seçecek ama barolara geldiği zaman “Hayır.” deniyor. Barolar Birliğine “Siz seçemezsiniz kardeşim. Siz sadece –kanun maddesi burada çok açık- seçimin gününü ve yerini belirlersiniz ama Türkiye'deki 81 baro başkanı gelecek ve Türkiye'den, o Barolar Birliğinden aday olan avukatlar içerisinden baro başkanları, sadece baro başkanları o 4 kişiyi tahkim merkezinin genel kuruluna seçecek.” Deniliyor. Ya böyle bir şey olabilir mi? Sayın Bakan bilmiyorum, biraz beni dinlerse bu konu önemli bir konu, bu bence en önemli unsurlarından bir tanesi.

Bakın “demokrasi” deniyor. Değerli arkadaşlar, TOBB…

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Turgut Bey, Anayasa Mahkemesine de öyle seçiliyor.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bir dakika, bir dakika.

Şöyle: TOBB’un kendi Yönetim Kurulu seçiyor, YÖK Genel Kurulu seçiyor, tüm kurumların, az önce saymış olduğum kurumların tümü yönetim kurulları vasıtasıyla seçiyor ama Barolar Birliğine geldiğinde şunu diyorsunuz Barolar Birliğine: “Hayır, siz seçmeyeceksiniz.”

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Çoğulcu olsun diye.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Ya bırakın, ne çoğulculuğu arkadaşlar? O zaman şunu yapın: Yani TOBB’un 6 kişiyi seçeceği burada yasada hüküm altına alınmış. O zaman, illerdeki ticaret ve sanayi odalarının başkanları var; ticaret odası var, sanayi odası var, deniz ticaret odası var. O başkanları toplayın TOBB’a -burada çok güzel merkezleri var- o başkanlar seçsin -çoğulculuk- onlar seçsin. Türkiye’de kaç üniversite var? 200’e yakın üniversite var. Onların rektörleri gelsin, YÖK’ün seçeceği şu 3 kişiyi çoğulcu olarak onlar seçsin. Onların yönetim kurulları seçiyor. Ama, bakın, Sayın Bakan, lütfen -biz bu işi, biraz sonra önergelere, maddelere geçtiğimizde- “Kör gözüm parmağına.” Bu olmaz, yakışık değil.

Barolar Birliği meselesi için oraya ayrı bir düzenleme getiremezsiniz. Arkadaşlar, Barolar Birliği nasıl seçilmiş, seçim yapmışlar mı?

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – İnsan Hakları Kurumunun seçimlerinin usulleri de aynı, Anayasa Mahkemesinin seçim usulleri de aynı

TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani, Barolar Birliğinin bugünkü yönetimi atamayla mı gelmiş oraya, vesayetle mi gelmiş arkadaşlar? Seçimse seçim. Barolar seçimlerini yapmışlar, Barolar Birliği de orada aday olan ekipler arasından seçilmiş. Bu düzenlemenin mutlaka oradan çıkması lazım. Yani, diğer o 25 kişi belirlenirken nasıl ki yönetim kurulları seçecekse o genel kurula gelecek olan kişileri, 4 hukukçuyu, avukatı da Barolar Birliği Yönetim Kurulunun seçmesi gerekir değerli arkadaşlar.

Onun dışında, yasayla ilgili çok sayıda sakınca var. Ama, biz, bakın, temel olarak buradaki sakıncaları gidermediğiniz takdirde zaten burada bu yasaya “evet” dememiz mümkün değil. Ama, işin özünde, yapıcı baktığımızda -dünyanın gelişen bu süre içinde- Türkiye’de bir tahkim merkezinin olması zaten kaçınılmazdır. İstanbul Türkiye bir masa tenisinde topun sekmesi gibi seken noktadır artık. Yani, top oradan vurulduğu zaman İstanbul’dan sekiyor Asya’ya gidiyor, İstanbul’dan sekiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Orta Doğu’ya gidiyor, işte, efendim, Afrika’ya gidiyor. Dolayısıyla, bu tahkim merkezi kurulacaktır da bu sakıncaları burada gidermek zorundayız. Eğer kayıtsız kalırsanız Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz yanlışları düzeltmek üzere her maddede önerge vereceğiz, konuşmalarımızı yapacağız ama sonuçta bu yasa bu şekilde geçerse desteklemeyeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal.

Sayın Faruk Bal şahıslar adına da söz aldığı için kendisine on beş dakika birleştirerek veriyorum sözü.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

21’inci yüzyılda dünya küçülmüştür. Bilim çağında -bilim toplumu- teknolojik gelişmelerle birlikte sermaye dünya çapında dolaşır hâle gelmiş ve dolayısıyla ortaya çıkabilecek ihtilaflarda birtakım geleneksel yöntemlerin dışında hızlı, güvenli ve bağımsız ve tarafsızlığına inanılır kuruluşlar oluşmuştur. İşte hukuki ve ticari davalar da ihtilaflarda hızlı, güvenilir, bağımsız ve tarafsız tahkim kurulları da bu ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Bu ihtiyaç nedeniyle 2001 yılında 57’nci Hükûmet döneminde Milletlerarası Tahkim Kanunu çıkarılmak suretiyle, Türkiye'nin, sermaye piyasalarının güvenebileceği, dış yatırımların hukuki güvenliğe sahip olan bir ülkeye gelmekte tereddüt etmesini engelleyecek imkânlar yaratılmıştı. Dolayısıyla, böyle imkânların yaratılmış olduğu bir süreçte tahkimle ilgili İstanbul Tahkim Merkezinin kurulmasını -biraz gecikmiş de olsa- hayırlı bir hizmet olarak görmekteyiz. Elbette ki tasarıya olan eleştirilerimiz saklıdır. Eleştirilere girmeden önce uluslararası tahkimin niçin gerekli ve hangi özelliklere sahip olması gerektiği hususunda kısa bilgi arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, sermaye asla, kata ihtilaf çıkmasını istemez çünkü sermaye açısından zaman kıymetlidir, yatırımın gecikmemesi için; sermaye açısından zaman kıymetlidir, faiz ve kredi masraflarının karşılanması için. İhtilaf çıktığında da sermaye, elbette ki hızlı işleyen, önceden ne olabileceğini, hangi kuralların uygulanacağını bildiği, güvenilir bir hukuk düzeni içerisinde ihtilafların çözülmesini ister ve nihayetinde de bu sermaye, o kuralları uygulayacak olan kişilerin bağımsız ve tarafsız olmasını ister. Biz böyle bir bakış açısıyla İstanbul Tahkim Merkezine bakıyoruz ancak önümüze getirilen tasarıda bununla örtüşmeyen çok ciddi hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlerin en önemlisi, tasarının ana maddesi olarak nitelendirdiğimiz genel kuruldur. Genel kurul, tasarıya göre 25 kişiden oluşuyor; bunlar, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden 6, Barolar Birliğinden 4 -ne alakası varsa- Yükseköğretim Kurulundan 3, İhracatçılar Birliğinden 2, Adalet Bakanlığından 1, Türkiye Bankalar Birliğinden 1, Katılım Bankaları Birliğinden 1, Sermaye Piyasası Kurulunun seçeceği 1, Borsa İstanbul’un seçeceği 1, Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonunun seçeceği 1 olmak üzere toplam 25 kişi. Bu genel kurul yönetim kurulunu seçiyor, denetçileri, seçiyor, İstanbul Uluslararası Tahkim Divanını seçiyor ve İstanbul Millî Tahkim Divanını seçiyor, yani genel kurul kendi aralarında parsayı paylaşıyor. Bunun adı nasıl genel kurul oluyor kardeşim? Bunun adı, oraya geldikten sonra belirli koltuklara belirli kişileri oturtma ameliyesidir.

Peki, buraya gelirken ne olacak? Buraya gelirken doğrudan, hiçbir şüpheye gerek kalmadan -Barolar Birliği de dâhil olmak üzere- seçilecek herkesin siyasi iktidarın etkisi ve rengi altında olacağı belli. Siyasi iktidarın etkisi ve rengi altında seçilecek olan genel kurul, uluslararası sermayenin güveneceği bağımsız ve tarafsız bir tahkim olmayacaktır. Bunun doğuracağı iki tane temel sonuç olacaktır. Bunlardan bir tanesi, kötü niyetli veya iyi niyetle başlamış olmakla birlikte sonunda kötü niyetli olan uluslararası güçler, hukuki ihtilaf yaratarak, yarın, Türkiye’yi idare ettiğini düşündükleri Recep Tayyip Erdoğan’ın kapısına varırlar ve dayatırlar: “Şu Rıfat’a bir ‘Alo.’ de de bizim tahkim işini halletsin.” veya Tahkim Kurulu Başkanı -hangi alo olacaksa- ona bir ‘Alo.’ de, bizim işi halletsin.” Bunun örneğini görmedik mi? Gördük Sayın Bakanım. Citibank’ın 2,5 milyar dolarlık vergi borcu uzlaşmayla nasıl sıfıra indirildi bu ülkede? 2,5 milyar dolar, eğer hakikaten tahakkuk etmiş bir belge varsa, bu, tüyü bitmedik yetimin hakkı olan bir vergiydi. Sayın Unakıtan zamanında, küresel dayatmayla, sizin Hükûmetinizin icraatıyla bu 2,5 milyar dolardan vazgeçmiştir Türkiye. Şimdi, buna benzer bir şekilde, uluslararası şirketler imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde veya yerli şirketler sizin havuzunuzda yer alan Danıştay kararlarının uygulanmaması için kanunlar çıkardığınız şirketler -devletin bütçesinden ödenen- idareyle girmiş olduğu tahkim şartını içeren sözleşmelerde, böyle bir tahkim kurulu oluştuğunda, yarın Sayın Cumhurbaşkanına gidip “Havuza 110 milyon dolar koydum, nereden çıkaracağım bunu? Karayollarıyla böyle bir ihtilafım var, Demiryollarıyla böyle bir ihtilafım var –veya- Özelleştirme İdaresiyle böyle bir ihtilafım var, tahkimde iş. Şu işi bir ‘Alo.’ de de, hallet.” diyecektir.

Dolayısıyla, bu, çok ciddi bir sorundur. Bu ciddi sorunu siz de kanunun gerekçesinde ikrar ediyorsunuz Sayın Bakanım. Diyorsunuz ki: Bağımsız ve tarafsız olabilmesi için sivil inisiyatif tarafından kurulması lazım bu kanunun -elhak doğru- ama sivil inisiyatif başaramadı, onun için biz kuruyoruz. Siz kurunca da tabii ki AKP mantığına göre şekillendirilmiş bir kanun oluyor bu. Bunu düzeltmek için teklifimiz var, onu ayrıca izah edeceğim. Ama sizin bakış açınızla Türkiye'nin geldiği duruma birkaç cümleyle temas etmek istiyorum.

2007 yılında Sayın Bakan “Artık istinaf mahkemeleri kuruluyor, Yargıtayın iş yükü hafifleyecek, 250 olan üye sayısını 150’ye indireceğiz.” diye Bakanlar Kurulundan kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi, 2007 tarih. 2011 yılına geldiğimizde bambaşka bir kanun tasarısı geldi, denildi ki: “Yargıtayın iş yükü çok fazla, daireleri artıralım, üye sayısını da toplam 387’ye çıkaralım.” Çıkardınız, Anayasa değişikliği kapsamı içerisinde birlikte mütalaa ettiğimizde 387 üyeli, dünyanın en obez Yargıtayını yarattınız ve dünyanın en obez bu Yargıtayına siyasi hormon enjekte ettiniz. Bunun sizin başınıza bela olacağını bu kürsüden ben söyledim, Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekilleri söyledi. Jurassic Park canavarını örnek vererek söyledik, “Bu yanlıştır. Gelin yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesiyle oynamayın.” Ancak, dinlemediniz.

Şimdi tekrar bir kanun tasarısı var, işte, önümüzdeki hafta gelecek, bu defa 387 de kesmedi sizi, Yargıtay üyesini 516’ya çıkaracaksınız. Değerli arkadaşlarım, bu, siyasi açıdan trajik bir durumdur, hukuki açıdan da komik bir durumdur. Hiç 516 üyeli Yargıtay olur mu? Daha önce çıkardığınız yasalara bakarsak, Yargıtay Genel Kurulu hâkimler ve savcılarla ilgili tazminat davalarında temyiz mercisidir yani 516 üyeli bir mahkeme düşünün, bunun trajik ve komik yönlerinin takdirini size bırakıyorum.

Değerli arkadaşlarım; bu, Türkiye’yi yargının köklü ve temel sorunlarına ilaveten yeni bir noktaya taşımıştır, o da siyasi hormonlu yargı. Bu, Türkiye'nin gerçeğidir. Bu, yargının sorunu değildir; bu, parlamenter demokrasinin sorunu hâline gelmiştir çünkü siyasallaştırılmış yargı parlamenter demokraside yasama organını Anayasa’ya göre denetler, idareyi bütün hukuki iş ve işlemlerinde hukuka göre denetler ve bağımsız ve tarafsız yargı vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini garanti eder. Böyle hormonlu siyasallaşmış bir yargı hangi temel hak ve hürriyetleri koruyabilecek?

Bugün ben size söylerken üzülüyorum ve utanıyorum. Hâkimi tehdit etmek üzere gruplaştıkları ve adliyelerde birbirleriyle konuşamadıkları, selamlaşamadıkları bir ortamdan geçiyoruz. “Son HSYK seçiminde de etnik, inanç, mezhep temeline dayalı olarak hâkimler ayrıştı ve HSYK’da bu temellere dayalı üyeler oluştu.” şeklinde çok ciddi bir algı vardır ve bu çok ciddi algı etnik, siyasi düşünce ve mezhep çatışmasını HSYK’nın içine kadar sokacaktır. Bu çatışmanın altını biz adliyelerde görmekteyiz.

Yargının içerisinde bulunduğu durum budur değerli arkadaşlar ve bunun işaretini sanki köprü bağlantısı gibi bu kanunda da görüyoruz. O işaret de şu: Aynen 2010 Anayasa değişikliğinde olduğu gibi Barolar Birliği Genel Kurulunu baypas etmek için ucube bir teklif getirildi: “Baro başkanlarının seçimiyle temsilci ortaya çıkacak.” Değerli arkadaşlarım, hak var, hukuk var, matematik var. Yani aklımız hakkaniyete çalışmayacak kadar etkilenmiş durumdaysa matematik var. Bayburt’ta baronun avukat sayısı 10’u geçmez, bunun 1 oy hakkı var; İstanbul’da 50-60 bin tane avukat var, oranın Baro Başkanının da 1 oyu var. Böyle bir şey olur mu? Bunun, yani demokrasiyi filan bıraktık, adaleti, hukuku, hakkaniyeti bıraktık da matematikte yeri yok. Dolayısıyla bu hüküm burada da aynen var.

Şimdi Sayın Bakanım, biz bunun değiştirilmesi için -diğer gerekçelerimiz de var- düzenlenmesi için 4 siyasi partinin 4’ünün de Anayasa Uzlaşma Komisyonunda kabul ettiği noktadan hareket ederek tam bağımsızlığı ve tarafsızlığı yaratacak bir önerge sunuyoruz. Bu önergeye göre, kamu organlarından gelecek üyeler çıkarılıyor, örneğin; Adalet Bakanlığından, Sermaye Piyasası Kurumundan gelecek temsilciler çıkarılıyor. Barolar Birliğinden, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden veya sivil inisiyatif olarak kabul edilebilecek diğer kamu kuruluşlarından gelecek temsilciler, her bir temsilci için bir tek oy kullanılmak kaydıyla yapılacak oylamada 1 temsilciye karşılık 4 tane aday adayını belirleyecek genel kurulları. Bu 4 tane aday adayı, 4’er tane aday adayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunda açık bir şekilde değerlendirilecek, dinlenecek. Komisyonun raporu Genel Kurula gelecek ve üçte 2 çoğunluk ile -sağlanabilirse- her bir temsilci seçilmiş olacaktır. Bunun, üçte 2 rakamının konulmasının anlamı şudur: Seçilen kişinin tarafsızlığı konusunda millî iradenin bir mutabakatı var. Dolayısıyla, bu kadar önemli bir mutabakattan sonra oraya seçilen kişinin tarafsızlığı ve doğru dürüst hizmet edeceği konusunda bir endişe olmaz. Şayet üçte 2 çoğunluk iki oylamada da sağlanamaz ise, bu takdirde 4 aday adayı arasından Mecliste kura çekilecektir. Çekilecek kura neticesinde ismi çıkan kişi temsilci olacaktır. İşte böylece, siyasetin etkisi, kurulacak olan Milletlerarası Tahkim Divanından, Millî Tahkim Divanından ve İstanbul Tahkim Merkezinden uzaklaştırılmış olur.

Değerli arkadaşlarım, bu önerinin değerlendirilmesini ümit ediyoruz. Bu ve yargıyla ilgili diğer önerilerde Adalet ve Kalkınma Partisi “Evet.” dedi ancak sadece başkanlık sistemi gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Bu kapsam içerisinde değerlendirirseniz biz de kanun metninin görüşmeleri sırasında pozitif katkıda bulunmaya devam edeceğiz. Yok, “Hayır.” derseniz göğsümüzü siper edeceğiz, AKP yargısına karşı çıktığımız gibi, bir AKP İstanbul Tahkim Merkezinin ortaya çıkmasına da karşı çıkacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Şahıslar adına son söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’te.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Tahkim Merkezi Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yıllarca kanun uygulaması yapan bir kişiyim. Şimdi, bir tahkim merkezi sistemi getiriyoruz ama bu tahkim sisteminde tahkim konusu olacak uyuşmazlıklar nedir, burada belirtilmemiş. Yani ne diyor? “Merkezin görevleri:

1) Tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin kuralları belirlemek...”

Hangi ihtilaflar tahkim konusu olacak? Evvela onu bilelim. Sonra, bu alternatif usul yöntemlerini belirlemek… Yani, işte, bu tahkim kurulu nasıl çalışacak, kaç kişiyle karar verecek, ne konuda karar verecek, bunların olması lazım. Bunları belirleyecek kişi de yasada belirtilir, Yasada belirtilmeden, böyle, bir tahkim kuruluna bu konuda kural koyma yetkisini tanımak kanun çıkarma ilkesine tamamen aykırı. Şimdi, tabii, burada ne gibi şeyler çözümlenecek?

Şimdi, değerli arkadaşlar, yargı maalesef Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın… Eskiden de –gelmesiyle- zaten dumura uğramıştı, rayından çıkmıştı, geldikten sonra da çıkmıştı. Biliyorsunuz ben, bununla ilgili bu kanunun tümü görüşülürken bir konuşma yaptım, burada şunu dedim: İşte, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş tarafından yürütülen çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, örgüte üye olmak, rüşvet, ihaleye fesat karıştırmak, irtikap, nitelikli dolandırıcılık suçlarından yürütülen 2011/12445 sayılı dosyayla ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcısına telefon ettiğini… Evvela müsteşarı ediyor, Kenan İpek ediyor -yani burada teferruatı var da zamanım yetmediği için söylemiyorum- Hüseyin Baş’a hitaben “Bu saatte git, Cumhuriyet Savcısını değiştir, tüm kararları iptal et, bu soruşturmayı durdur, bunu yapamazsan sonuçlarına katlanırsınız.” diyor. Bunu kim söylüyor? Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek. Arkasından, Bekir Bozdağ alıyor telefonu, yine burada yazıyor: "07/01/2014 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş'ın makam odasında çalıştığı sırada, Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın aradığının -ve sekreteri şey ettikten sonra yine o suçlardan, şeyden dolayı- bildirildiği…” diyor. İşte, Bekir Bey kendisine kısaca hâl hatır sorduktan sonra dedi ki: Yani işte “…kısaca kendilerinin bilgilendirildiğini, insanların lekelenmemesini, soruşturmada dikkatli davranılmasını, gözaltı yerine çağrılsa bu kişilerin gelebileceğini, soruşturmayla ilgili Cumhuriyet Savcısından alınarak soruşturmanın bizzat Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yürütülmesi hususunu…” emrediyor kendisine.

Şimdi, ayrıca, Adana’da yapılan bir soruşturmada diyor ki: Telefonu Bekir Bozdağ aldı, “Sayın Bakanımız da özetle ihbara konu olan tırın MİT’e ait olduğunu, MİT kanununda özel düzenleme nedeniyle MİT görevlileri hakkındaki soruşturmanın Başbakanlık iznine tabi olduğunu, bu nedenle görevli savcının bu tırda arama yapamayacağını, yanında İçişleri Bakanı ile MİT Başkanının bulunduğunu ve kendilerinin Adalet Bakanının Müsteşarının tırın içinde silah bulunmadığını söylediklerini, bunların yalan söyleyip de ihbarcının mı doğru söylediğini söylediği, ayrıca ısrarla hukuka sahip çıkmamı, yetkimi kullanarak derhâl görevli savcıyı görevden aldığıma dair yazıyı emniyete, jandarmaya, ilgili yerlere göndererek aramaya engel olmamamı istediği hususları tutanağa geçirilerek tutanak tarafımdan imzalanmıştır.” Bunları, bu tutanakları düzenleyen 2 başsavcı.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz? Adalet Bakanlığı makamında oturan Bekir Bozdağ yargıya bu kadar etki ediyor, “Bu davaları yapma.” diyor.

Ben burada derken, bana, çıktı burada dedi ki: “Benim bu lafları söylediğimi ispat etmeyen namussuz ve şerefsizdir.” İşte sen bu telefonları ettin mi etmedin mi? Kim o zaman şimdi namussuz ve şerefsiz oluyor, onun bir orta yolunu bulalım.

Adalet Bakanının bir başsavcıya önce müsteşarın, sonra kendisinin telefon etmesi... Arkadaşlar, böyle bir memlekette yargı olur mu? Tayyip Erdoğan getiriyor, kendi avukatının ağabeyini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğine atıyor. Gidiyorum, geliyor benim karşımda -tazminat davasını açmışız- hâkim, yüzde yüz haklı olduğumuz davada ret kararı veriyor. Arkadaşlar, ülkede yargı diye bir şey var mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Nasıl olacak, biz nasıl dava kazanacağız? Kimin yanında hakkımızı savunacağız? Türkiye'yi, işte Bekir Bozdağ ve onun Hükûmeti, maalesef adaleti bu kadar yok etti, etkisiz hâle getirdi. Böyle bir adaletle Türkiye'de yaşamak da çok zor.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şu anda, Sayın Bakanım, Türkiye'de kaç tane tahkim komisyonu var? Ve aynı zamanda, yargının işini azaltmak için ne kadar dosya geldi? Ve bu dosyaların gelme sayısı her komisyona, her tahkimin bulunduğu yere... Genellikle ihtilaflar nedir, burada doğan herhangi bir sorun var mı? Yani, yargının yükünü hafifletme oranı ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu son dönemde Cizre ve Silopi’de yaşanan olaylar karşısında PKK’nın gençlik örgütü tarafından yapılan özerklik ilanlarına karşı Hükûmetinizce nasıl bir işlem yapıldı? Bu konuda yargıya intikal etmiş herhangi bir işlem var mı, dosya var mı? Şu anda gelinen durum nedir? Bu özerklik ilanı Hükûmetinizce nasıl değerlendiriliyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Acar...

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu hakemlerin nasıl seçileceği, hakemler ile kararlara itirazların nasıl yapılacağı konusunda bu tasarıda hiçbir şey yok. Şimdi, burada şunu sormak istiyorum: Bu kuralları oradaki tahkim kurulu kendisi mi koyacaktır? Koyacaksa bunlar kanun yapmış olmuyor mu? Kendi usulünü kendisi belirleyen böyle bir tahkime kim itimat edebilir? Dünyada böyle bir merkezi kabul edecek bir ticari veya işletme sahibi olabilir mi? Bu nasıl bir kurul olacak? Kurulları yargılama usulü olmayan bir tahkim kurulu nasıl çalışacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, iki yıla kadar mahkûmiyet gerektiren suçlardan dolayı tutuklama var mı? Türkiye’de terör olaylarında herkesin gözü önünde dürüst vatandaşlar mağdur ediliyor, araçları yakılıyor, dövülüyor, dükkânları darbediliyor ve bunlarla ilgili tutulan, yakalanan kimse yok. Darb edilen yerlerin parasını devlet ödüyor. Bu darbı yapan kişilere bunların ödetilmesi için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Cezaevlerinde kaç mahkûm var ve her mahkûma bir yatak düşüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu 17 Aralık operasyonuyla ilgili “tape”lerde herhangi bir eklemenin, sahteciliğin olmadığı Adli Tıptan gelen raporla sabit oldu. Siz yıllarca avukatlık yaptınız, ben de yıllarca avukatlık yaptım ve dosyayı bilirkişiye savcılık gönderdiği zaman, bilirkişiden o dosya gelmeden hiçbir cumhuriyet savcılığı takipsizlik kararını veremez, vermemiştir. Şu anda, Türk hukuk tarihinde, bilirkişiye dosyasını gönderdiği hâlde bilirkişi raporu gelmeden takipsizlik kararını veren 17 Aralık olayıyla ilgili, siz Bakanlık olarak, yargının itibarsızlaştırılmaması için yazılı emir yoluyla size müracaat gelirse nasıl bir tavır takınacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, birkaç gün önce medyaya yansıyan bir demeciniz oldu, “-sözde- çözüm süreci sonuçlandığında bugüne kadar şehit olmuş tüm şehitler Allah’a dua edeceklerdir.” diye. Anlamak istiyorum yani çözüm sürecini AKP bitirdi, PKK’yla pazarlıkla sona erdi diye şehit nasıl dua edecek? Bu demeciniz gerçekten inanarak verdiğiniz bir demeç mi yoksa bir algı operasyonunun parçası olarak size verilmiş bir yazı mıydı? Nasıl böyle bir cümleyi kullanabildiniz, bunu merak ediyorum, açıklarsanız sevinirim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu tasarıda, tabii, seçilecek olanların çoğu, aşağı yukarı, iktidar tarafından seçilebiliyor, çoğunluk o şekilde görülüyor. Bu, idari ve merkezi özerklik açısından onu yani tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesini zedelemiyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; düzenlemeyle, bu tasarıyla sadece yapısal yönden tahkim merkezi oluşturulmakta, tahkime ilişkin maddi kurallar getirilmemektedir. Aslolan, tahkimde uygulanacak kuralları tarafların kendisinin belirlemesidir. Ayrıca maddi kurallar hem 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda hem de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun’da hakem kararlarının mahkemece incelenebilmesine ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Merkez, kurulduğunda ICC ve UNCITRAL gibi yerleşmiş tahkim uygulamalarına ilişkin modeller esas alınarak kurallarını belirleyecektir. Söz konusu düzenlemelerle tahkim yoluna başvurulması daha etkin ve cazip hâle getirilmiştir. Tahkim kurumunu teşvik amacıyla hakem kararlarının verildiği anda icra edilebilmesi esası benimsenmiştir. Bu şekilde, tahkimin süratli bir şekilde getirilmesi imkânı sağlanmıştır.

Şimdi, tabii bu resmî bir yazı gibi oldu ama ben şöyle, işin doğrusu kendi bilgim çerçevesinde söylemek isterim: Bu kanunda esasında tahkimle ilgili bir teşkilat kurulmakta, bu bir teşkilat kanunu. Tahkimin hangi usullerde çalışacağına ilişkin düzenlemeler Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda var, eğer milletlerarası bir tahkimse onunla ilgili olacak. Eğer millî tahkimse ona ilişkin de tabii HMK’da hüküm var, o çerçevede uygulanacaktır. Yani, bu kanun, usule ilişkin düzenlemeleri içermemektedir, sadece teşkilata ilişkin düzenlemeleri içermektedir, onu özellikle ifade etmek isterim.

Tabii, Silopi’de, Cizre’de yaşanan olaylar karşısında, Sayın Işık’ın iki sorusu var, onları birleştirerek söylemek isterim, özerklikle ilgili ifadelerden bahsetti. Bu ifadeler sadece söyleyenlerin belki kendileri açısından bir anlam ifade edebilir, onlar kendilerini tatmin etmek için kullanabilir ama Türkiye Cumhuriyeti devleti bakımından bunlar yok hükmünde olan şeylerdir. Bunlara hiç kimsenin itibar etmediğini hepimiz biliyoruz. Suç olan konular varsa bunlarla ilgili zaten cumhuriyet savcılıkları resen soruşturma açmakla yetkili ve görevlidir. Şu anda bu konuyla ilgili bir soruşturma var mı yok mu, işin doğrusu, hemen soru sorulur sorulmaz bir cevap alma imkânım olmadı ama öğrenip onu da sizinle paylaşmak isterim.

Tabii, ben geçenlerde Antalya’da söyledim, çözüm süreciyle ilgili konuşma yaparken çözüm sürecinin başarıya ulaşmasının şehitlerimizin ruhunu muazzep etmeyeceğini söyledim. Zira yapılan eleştirilerde “Çözüm süreci şehitlerimizin ruhunu muazzep etmez mi?” şeklinde eleştiriler var. Ben onlara cevap verdim ve şunu ifade ettim: Bizim inancımıza göre şehitler diridir, onlara “ölü” denmez. Mana âleminde Rabb’im kendi ilmi dâhilinde onlara ikramda bulunur, biz öyle inanırız. Şehitlerimizin hepsi “Terör bitsin.” diye, “En son şehit ben olayım, başka şehit olmasın. Gözyaşı dursun, kan dursun. Esasında, bu sorun Türkiye’nin gündeminden çıksın.” diye şehit olmuşlardır. Yoksa herhangi bir şehidimiz “Ben şehit oldum, başkası da şehit olsun. Benim anam ağladı, başkasının da anası ağlasın. Terör ben mücadele ederken bitmedi, hiç bitmesin.” düşüncesiyle şehadet mücadelesini vermediğine biz inanıyoruz. Onların bütün mücadelesi, terörün bittiği, artık kanın durduğu, gözyaşının dindiği, başkaca Mehmetlerin şehit olmadığı, başkaca anaların ağlamadığı bir Türkiye’dir. “Eğer çözüm süreci başarılı olursa –kurduğum cümle aynen budur- terör sona ererse, silahlar tamamen bırakılırsa, Türkiye’de barış iklimi geçici değil, kalıcı bir iklime dönüşürse bundan şehitlerimiz rahatsız olmaz, onların ruhu muazzep olmaz, incinmez, aksine memnun olurlar çünkü bizim mücadelemizi bizim kardeşlerimiz, bizim evlatlarımız başarıya ulaştırdılar diye memnun olurlar.” dedim.

FARUK BAL (Konya) – BDP’liler de varken anlatsaydın bunları Sayın Bakan, BDP’liler yok burada.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben aynı inançtayım. Hiçbir şehit “Çatışmalar devam etsin, bundan sonra başka şehitler olsun diye.” şehit olmaz, onun şeyi eğer terörle mücadele kapsamındaysa hedef terörü sona erdirmektir. Çözüm sürecinin ana hedefi de tabii, terörü sona erdirmektir. Bunu özellikle ifade etmek isterim.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Karşılığında ne veriyorsunuz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Mahkûm sayısını bir sayın milletvekilimiz sordu. Şu anda cezaevlerinde bugün itibarıyla 155.869 kişi var. Bunlardan 22.609’u tutuklu, 133.254’ü de hükümlü durumdadır. Her tutuklu ve hükümlüye yatak var, o noktada herhangi bir sıkıntı yok yani özellikle bunu ifade etmek isterim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, emin misiniz? Geçenlerde İzmit Cezaevinde isyan çıktı bu yüzden.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, şimdi, İzmit’te o cezaevi, biz kapattık orayı biliyorsunuz, kapattık.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biliyorum da “120 kişi 70 yatakta yatıyor.” diyorlar.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, şu anda orada bir sorun yok, tamam mı? Oradakileri de nakil yaptık, herhangi bir sıkıntımız yok. Yani, o noktada bir sorun olmadığını bir kez daha ifade etmek isterim.

Tabii, ülkemizde tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma oranı sınırlı olup, bu yöntemlerin uygulamadaki kullanımını uyuşmazlık sayısıyla karşılaştırdığımızda son derece az olduğu görülmektedir. Türkiye’de görülen yıllık tahkim sayısının 150-200 arasında olduğu tahmin edilmektedir, bunların çoğunluğunda yabancılık unsuru bulunmaktadır. New York’ta Amerikan Tahkim Derneği’nin yaptığı tahkim sayısı 50 binin üzerindedir. Yani, şu anda Türkiye’deki rakam o kadar yüksek bir rakam değil ama umarız ki bu tahkim yasasından sonra bunlar daha da artabilir.

Sayın Acar’ın hakemlerin nasıl seçileceğine ilişkin sorusu: Şu anda şeye göre taraflar seçecek bunu, taraflar seçebilir ve taraflar eğer anlaşamazsa o zaman mahkemeye gidiyor konu. Tek rakamlı olması gerekiyor, sayısında taraflar anlaşıyor, eğer sayısında taraflar anlaşmazsa 3 tane olması gerekiyor. Bu 3’ün 1’ini taraflardan biri, 1’ini diğeri seçiyor, eğer öbüründe anlaşamazlarsa o seçtiği 2 hakem 3’üncüsünü seçiyor. Bununla ilgili kanunumuzun 7’nci maddesinde düzenleniyor, Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 7’nci maddesinde bu açık bir şekilde düzenlenmektedir. Yargılama usulü de yani bu tahkimle ilgili konu da eğer milletlerarası tahkimse Milletlerarası Tahkim Kanunu’na göre, eğer millî tahkimse dediğimiz gibi HMK çerçevesinde usul yapılacaktır, bunu özellikle ifade…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada düzenle, niye milletlerarası tahkime giriyorsun?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İki yıla kadar mahkûmiyetlerde tutuklama yasağı var mı? Doğrudur, şu anda CMK’nın 100’üncü maddesinde iki yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda tutuklama yasağı var. Tabii, Çocuk Koruma Kanunu’nda ise o, üç yıldır, tutuklama yasağı. Yani, kamu düzenini bozan, özellikle bu darp fiilleriyle ilgili, basit darp ile nitelikli darp arasında ceza farkı var. Nitelikli darp esasında tutuklama kapsamına giriyor ancak basit darp tutuklama yasağı kapsamına giriyor, cezanın azlığı nedeniyle oraya giriyor. Burada bir düzenleme yapma ihtiyacı var mı? İşin doğrusu, bir düzenleme yapma ihtiyacı olduğuna ben de inanıyorum, çünkü burada insanların rahatsız olduğu ve darba maruz kaldığı bir noktada, bir kapıdan girip öbür kapıdan çıkması fevkalade yanlış bir durum. Bununla ilgili Bakanlık olarak biz de bir hazırlık içindeyiz, onu özellikle ifade etmek isterim, burada cezayı değerlendiren bir çalışmayı yaptığımızı da bilmenizi isterim.

Tabii, bu vurma, kırma, yakmayla ilgili konularda güvenlik paketi içerisinde yeni düzenlemeler var, muhtemeldir ki önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek.

Tazmin konusu; genel hükümlere göre bir tazminat zaten mümkün, ama onun dışında, bu güvenlik paketi içerisinde de bu konuya ilişkin ilave düzenlemeler olduğunu biliyorum, geldiğinde zaten, onu Parlamento değerlendirecektir.

Takipsizlik kararıyla ilgili, bu adli tıpla ilgili, Sayın Tanal sormuştu. Tabii, adli tıbbın raporuyla savcılığa giden, savcılık rapor gelmeden mi karar verdi, geldikten sonra mı karar verdi, işin doğrusu, benim bildiğim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – İki dakika ekliyorum.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir bakanı, Türkiye'de şehit olan insanlarımızla ilgili, niyetlerini okuyup da “Onlar, burada bir başkası ölmesin diye şehit oldular.” deyip, onlar adına konuşamaz. Türkiye'de şehit olan askerlerimiz…

BAŞKAN – Evet, şimdi, tamam, tamam…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Türkiye Cumhuriyeti toprakları bölünmesin diye şehit olmuşlardır.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın vekilim, benim söylediklerimi lütfen çarpıtmayın.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Türkiye'de şehit olanlar, bu vatan bölünmesin diye şehit olmuşlardır…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, benim söylediklerimi…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bir bakan şehitler adına “Onlar bunun için ölmüşlerdir.” diye konuşamaz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olabilir mi? Olmaz ki böyle, susturun.

BAŞKAN – Nasıl susturayım? Ara vereceğim, gideceğiz, tamam…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, susturun.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, ne yapayım? Nasıl susturayım? Söylüyorum. Hep beraber kavga ediyoruz şu anda.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, ben çok net söyledim…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir bakanı, “Onlar, burada bir başkası ölmesin diye şehit oldular.” diye, şehitler adına konuşamaz. Bu yanlıştır, doğru değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin askerleri Türkiye Cumhuriyeti’nin birliği ve beraberliği için şehit düşmüşlerdir.

BAŞKAN – Lütfen… Anladık da yani usul böyle değil sayın milletvekili… Usulümüz böyle değil…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan, siz devam edin konuşmaya.

BAŞKAN – Evet, buyurunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, tabii, ben teşekkür ediyorum, ama sayın vekilim benim söylediklerimi lütfen bir daha okusun. Ben söylediğim sözü izah ettim. Şehitlerimiz elbette ay yıldızlı al bayrağımızın dalgalanması, ülkemizin birlik bütünlüğü ve bu ülkede kanın, terörün durması, son bulması için şehit olmuşlardır. Yoksa, şimdi benim, “Yok, bu ülkenin toprakları için, bayrağı için mücadele etmiyorlar.” dediğim gibi bir anlam çıkardıysanız o sizin değerlendirmenizdir ama ben çok net bir şekilde söylüyorum: Şehitlerimizin hepsi bizim inancımıza göre diridir, onların değerlendirmesini yapmak bizim haddimize değildir. Allah onların şefaatine bizi nail etsin. Biz öyle inanırız, öyle biliriz ama şehitlerimiz bu ülkenin bölünmez bütünlüğü, ay yıldızlı al bayrağımız ve hakeza bundan sonra başkaca kişilerin terörle mücadele kapsamında en azından şehit olmaması, terörün son bulması için mücadele ederken şehit olmuşlardır. Hiçbir şehidimizin “Benim anam ağladı, başkasının da anası ağlasın.” diye şehit olduğunu ben düşünmüyorum, eğer siz öyle düşünüyorsanız o sizin bileceğiniz iş.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamam, bitti mi.

Evet, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.11

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde 1’de üç adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte Kanun Tasarısının 1. Maddesinde bulunan "amacı" kelimesinden sonra gelmek üzere; "4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu kapsamında;" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                        Emin Çınar                                     Lütfü Türkkan

                       Konya                                           Kastamonu                                          Kocaeli

 

             Ahmet Duran Bulut                             Yusuf Halaçoğlu                                  D. Ali Torlak

                     Balıkesir                                            Kayseri                                             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi kanunu tasarısının 1. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                              Ömer Süha Aldan

                        Uşak                                             Zonguldak                                            Muğla

                Ali Rıza Öztürk                                    Gürkut Acar                                     Turgut Dibek

                      Mersin                                             Antalya                                            Kırklareli

                    Atilla Kart                                           İsa Gök

                       Konya                                              Mersin

"(2) Bu kanun Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olmayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz"

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   Hasip Kaplan                                    İdris Baluken

                        Iğdır                                                Şırnak                                               Bingöl

                   Adil Zozani                                        Erol Dora

                      Hakkâri                                             Mardin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Söz konusu yasal düzenlemenin özü; mevcut yargılamalarda yaşanan sorunlar, yargıya güvenin kırılmış olması, objektif kararların verilmiyor oluşu, iş yükü ve donanım eksikliği nedeniyle yargılamaların uzun sürmesi gibi gerekçelerden ötürü, küresel şirketlerin kendi yargı sistemlerini oluşturmalarına katkı sağlamaktır. Ulusal yargı mekanizmasını işlevsel kılarak bu sorunların çözülmesini mümkün kılmak yerine, bu türden mekanizmalarla ikili bir yargı sistemi yaratmak sakıncalıdır. Yapılan değişiklik ile işbu maddede hangi koşullarda tahkime başvurulacağına, tahkim mekanizmasının hangi işleri kapsayacağına net bir biçimde yer verilmemiş olmasının yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi kanunu tasarısının 1. Maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(2) Bu kanun Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olmayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz"

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının “Amaç ve kapsam” başlıklı tahkim merkezinin kurulmasıyla kurumsal yapı ve faaliyetlerini düzenleyen, usul ve esaslarını belirleyen 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, tahkim ve ara buluculuk gibi alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin durumu ulusal yargı karşısında lehte ve aleyhte pek çok eleştiriyi beraberinde getirmiştir. Uyuşmazlıkların çözümünde taraf iradesinin katkısı nedeniyle toplumsal barışın korunması, uyuşmazlığın daha kısa sürede etkin ve göreceli olarak daha az masrafla çözülmesi, mahkemelerin iş yükünün azaltılması, gizli olması, kararlarının icrasının kolaylığı ve yaygınlığı gibi pek çok gerekçelerle tahkim veya diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin tercih edilmesi gerektiği ifade edilmektedir ancak işin gerçeğine bakıldığında bu gerekçelerden daha çok tahkim ve alternatif diğer uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin gündeme gelmesi dünyadaki ekonomik ve siyasal gelişmelere paraleldir, dünyadaki ekonomik ve siyasal gelişmelerin sonucudur.

Sayın Halil Yılmaz’ın “Uluslararası tahkim örgütlenmeleri” makalesinde açıkça belirttiği üzere, gelişen ve biçim değiştiren uluslararası ilişkilere bağlı olarak çok uluslu sermaye de yayılma eğilimi içerisine girmiş ve sınır ötesi bölgelerde yerleşmenin yollarını aramıştır. Diğer yandan ekonomik ve sosyal düzeyi düşük ülkelerde yaşadıkları işsizlik, dış borç yükü, diğer geri kalmışlık sebepleri karşısında işsizliği önlemek, ekonomik olarak güçlenmek ve yaşadığı diğer iş sorunlarını aşmak amacıyla yabancı sermayenin yaptığı yatırımları kendi ülke topraklarına çekmenin olanaklarını hazırlamışlardır. Bu bağlamda, çok uluslu yabancı sermaye ekonomik varlığını ve kârlılığını güvence altına almayı istemekte, bu anlamda da yatırım yaptığı ülkenin ulusal yargısını bir engel olarak görmekte ve ulusal yargının karşısına alternatif bir çözüm yolu olarak tahkimi koşul olarak ileri sürmektedir.

Değerli milletvekilleri, nitekim ülkemizdeki tahkimin gelişmesine baktığımızda bu tablo açık ve net olarak görülmektedir. Cumhuriyet öncesi dönemde tahkimin ilk adımları olarak, tasarıda da belirtildiği gibi, 1856 yılındaki düzenlemeler karşımıza çıkmaktadır. Anılan tarih Osmanlı Devleti’nin çöküntü içerisine girdiği dönemdir ve Batı baskısının en yoğun hissedildiği dönemdir. Osmanlı Devleti ilk dış borcunu bu dönemde, 1854 yılında İngiltere’den almış ve 1854 yıllarıyla 1874 yılları arasında tam 15 kez dış borçlanma gerçekleştirmiş, bu borçlanmaların baskısıyla, dayatmalarla da yabancılara toprak satış yasası ve bahsi geçen bu düzenlemeler başta olmak üzere pek çok düzenleme yürürlüğe girmiştir. Ancak değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi bu tür düzenlemeler Osmanlının gerilemesi ve çöküşünün önlenmesi için yeterli olmamıştır. Osmanlının vergi gelirlerine Batı devletlerince el konulmuş, Osmanlı hazinesinin iflası açıkça ilan edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının genel gerekçesinde de yabancı sermayeyi ülkeye çekme arzusunun yattığının ve İstanbul finans merkezinin hukuki yapısının güçlendirilmesi için İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’nın hazırlandığının ifade edilmesi tarihsel süreç ve tahkimin çıkış nedenlerine paralellik arz etmektedir. İstanbul bir finans merkezi hâline gelecek ve yabancı sermayenin güvencesi olarak da İstanbul’da bir tahkim merkezi kurulacaktır.

Değerli milletvekilleri, işte bu genel değerlendirmelerin ışığında “dünya düzenini geldiği nokta ve küreselleşmenin kaçınılmazlığı” savıyla tahkim yargılaması ve alternatif uyuşmazlık yöntemlerini eleştirenler “tutuculuk, gericilik, gelişmeye engel olma” gibi savlarla eleştirilse de devletin temel işlevi, organları asla unutulmamalıdır. Devletin temel işlevi, hepimizin bildiği gibi, yasama, yürütme ve yargıdır. Bu üç işlev devletin olmazsa olmaz yapısını oluşturur ve bu işlevlerin genel olarak devri asla söz konusu değildir.

Bu anlamda bakıldığında, sonuç olarak: Tahkim, istisnai bir yargı yoludur; aslolan, ulusal yargı sisteminin güçlendirilmesi, etkinleştirilmesi ve güvenilir hâle getirilmesidir. Ancak, AKP’nin geride bıraktığımız sürecinde yargıyı getirdiği nokta maalesef içler acısıdır. Bugün, yargı “iktidar yargısı ve cemaat yargısı” olarak bölünmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Adaleti gerçekleştirme hedefinden vazgeçmiştir, âdeta yolsuzlukları aklama mekanizmasına dönüşmüştür. Ancak, bizler, “bağımsız yargı” idealimizden, hedefimizden ve mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.09

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 21.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum; 133’le kaldınız, toplayınız, geliniz, bekliyoruz.

Kapanma Saati: 21.18

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 21.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk ve arkadaşlarının önergesinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

1’inci madde üzerinde diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte Kanun Tasarısının 1. Maddesinde bulunan "amacı" kelimesinden sonra gelmek üzere; "4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu kapsamında;" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Bal…

Sayın milletvekilleri, çok fazla uzaklaşmayın, beş dakikada bir oylama yapıyoruz ama gürültü de olmasın, rica ediyorum çünkü sayın kâtip üyenin okuduğunu vallahi ben duymadım, sohbetler kısık sesle lütfen.

Sayın Bal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birinci bölüm üzerinde yaptığım konuşmada, bu tasarıyla “İstanbul Tahkim Merkezi” adı altında kurulan kuruluşun 6’ncı maddesi gereğince, AKP’nin siyasi iradesine göre oluşacağını açıklamıştık. AKP’nin siyasi iradesine göre oluşacak olan bu kanun, bu İstanbul Tahkim Merkezi, doğabilecek hukuki ihtilaflarda, gerek uluslararası tahkim açısından ve gerekse millî tahkim açısından kamu kaynaklarının sömürülmesine veya siyasi iradenin, tahkim merkezi üzerinde baskı unsuru olarak kullanılması noktasına işaret etmiştik. Bu işaretle ilgili olmak üzere de 6’ncı maddede gerçekten bağımsız, gerçekten tarafsız bir seçim usulünü ve genel merkez yapısını önermiştik, bu öneriyi Sayın Bakana da sunduk. Böyle bağımsız ve tarafsız bir organ oluşturulabilirse, Milliyetçi Hareket Partisi, buna destek olacak ve maddelerin pozitif olarak iyileştirilmesine, olgunlaştırılmasına katkıda bulunacak demiştik. Şu ana kadar önerimize herhangi bir cevap gelmedi.

Şimdi, 1’inci maddeyle ilgili olmak üzere de bir değişiklik önergesi verdik. 1’inci madde, kanunun amacını ve kapsamını belirlemektedir. Kanunun amacı ve kapsamı, Milletlerarası Tahkim Kanunu’na ve Millî Tahkim Kanunu’muza uygun faaliyette bulunulmasını ortaya koyacak şekilde bir önergeyle düzeltilmesini talep ediyoruz. Bu da 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu kapsamında faaliyet göstermesine ilişkin bir düzenleme olacaktır. Bu olmadığı millî tahkimle ilgili mevzuat da uygulanmadığı takdirde, İstanbul Tahkim Merkezi, kendisini bunlarla sınırsız, bunlarla sınırlandırılmamış olarak faaliyet alanını düzenleyecektir. Tasarının 12’nci maddesinde de Milletlerarası Tahkim Divanı kurulduğuna, Millî Tahkim Divanı kurulduğuna göre, yine 12’nci madde de bu tahkim divanlarına itirazlar düzenlendiğine göre, itirazlara ilişkin kararların tebliğ tarihleri düzenlendiğine göre ve divanların vereceği karar kesin olduğuna göre burada bir yargılama faaliyeti yapılacaktır. Bu yargılama faaliyeti, örnek, Türkiye’de bulunan gayrimenkullerle ilgili yabancı unsurlu bir sözleşmeden doğan tahkim kararı çıktığı takdirde bunun uygulanmasını, 4686 sayılı Kanun, bunun tenfizini mümkün kılmıyorsa ne yapacağız? Veya, Türkiye’nin kamu düzenine ilişkin ya da tarafların iradesi dışında doğmuş olan uyuşmazlıklar tahkimin mevzusu dışındadır. Buralarda kendisini yetkili hissederek karar verirse ne olacaktır? Bu, kaostur. Bu kaosun anlamı: Hukuki güvenilirliği olmayan bir tasarıyla karşı karşıyayız. Hukuki güvenilirlik ilkesiyse tahkimin ihdas edilme nedenidir yani güvenli bir hukuk olacak ki, güvenilir bir sistem olacak ki oraya yabancı sermaye de, yerli sermaye de, sözleşmeyle kendilerini tahkim şartına bağlayan insanlar da rahatlıkla müracaat edebilsin, rahatlıkla bu şartın gereğini yerine getirebilsin.

Şimdi, bu öneri, o sakıncaları bertaraf edebilecek nitelikte ilk önerimizdir. 6’ncı maddeye kadar olumlu bir şekilde tasarının olgunlaştırılmasına katkı vermeye devam edeceğiz ama 6’ncı maddede eğer aynen kabul edilirse, İç Tüzük’ün tüm yetkilerini kullanarak bir AKP yargısı gibi, siyasallaşmış, hormonlu, obez AKP yargısı gibi İstanbul Tahkim Merkezinin de hormonlu ve obez bir yargı alanı hâline dönüşmesine karşı tüm imkanlarımızı kullanacağız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 2’de üç önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’nın 2. maddesindeki “kendisine” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                 Turgut Dibek

                        Uşak                                                Muğla                                             Kırklareli

              Ali İhsan Köktürk                                Ali Rıza Öztürk                                       İsa Gök

                   Zonguldak                                           Mersin                                              Mersin

                  Gürkut Acar                                        Atilla Kart

                      Antalya                                              Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısı’nın 2. maddesinde bulunan “ve kanunla kendisine verilen görevleri yerine getirmek” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                      Lütfü Türkkan                                     Emin Çınar

                       Konya                                              Kocaeli                                          Kastamonu

             Ahmet Duran Bulut                             Yusuf Halaçoğlu                                  D. Ali Torlak

                     Balıkesir                                            Kayseri                                             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   Hasip Kaplan                                    İdris Baluken

                        Iğdır                                                Şırnak                                               Bingöl

                   Adil Zozani                                        Erol Dora

                      Hakkâri                                             Mardin

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe: Yapılan değişiklik ile işbu maddede hangi koşullarda tahkime başvurulacağına yer verilmemiş olmasının ve kurulacak olan İstanbul Tahkim Merkezinin yargı mekanizmasında yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısı’nın 2. maddesinde bulunan “ve kanunla kendisine verilen görevleri yerine getirmek” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhtemelen oylamadan sonra bizim önerimiz yine reddedilmiş olacaktır ama ben, kanunla birlikte değişiklik önergemizi değerlendirmenize imkân vermek üzere okumak istiyorum. Eğer akıl varsa, mantık varsa, izan varsa, vicdan varsa bunu değerlendirirsiniz diye düşünüyorum.

2’nci madde şu: “Bu Kanunun uygulanmasını sağlamak ve Kanunla kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere tüzel kişiliği haiz, özel hukuk hükümlerine tabi İstanbul Tahkim Merkezi kurulmuştur.” Zaten niçin kuruluyor bu tahkim merkezi? Kanunla kendisine verilen görevi yerine getirmek üzere. Malumu ilamın bir anlamı var mı? Yok. Kanunla bir görev veriliyor ki bu merkez kuruluyor.

Dolayısıyla maddeden ve “Kanunla kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere” ibaresinin metinden çıkarılmasını sağlamak üzere önergeyi vermiş bulunuyoruz. Büyük bir ihtimalle –niyet okumuyorum, hep “Niyet okuyor.” diye ifade ediyorsunuz ama- önerge reddedilecektir çünkü bu kanunun ne getireceğini, ne götüreceğini ciddi bir şekilde incelemediğinizi düşünüyorum. Verilmiş olan talimatların, alınmış olan kararların gereği olarak parmaklar kalkacak, inecek ama neticede, Türkiye, tahkim konusunda çok ciddi sorunlar yaratacak bir düzenlemeyle karşı karşıya kalacaktır.

Bunun ceremesini Türkiye çok çekmiştir; AKP’nin talimatla, biatle, emirle milletvekillerini kontrol ederek çıkarmış olduğu yasalarda ne kadar çamların devrildiğini, ne kadar yanlışlıklar yapıldığını çok acı tecrübelerle ödemiştir. Burada da o acı tecrübeleri hep birlikte yaşayacağız ama ders almanız için ifade ediyorum. 2010 Anayasa değişikliğinde yapılmış olan yanlışlıklar bu kanunun içerisinde aynen var. 2010 tarihinde yüksek yargıya yapılacak seçimlerde baroların genel kurul kararı yerine, ucube bir yöntemle, baro başkanlarının oylarıyla seçilecek kişiler yüksek yargıya taşındı. Taşınan o kişilerin daha sonra bizzat AKP tarafından istiklal mücadelesi verilecek kadar vahamette bir sorun yarattığını hepiniz ikrar ediyorsunuz ve o mücadelenin içerisinde Türkiye’yi bir türbülansa sürüklüyorsunuz. Bu kanunun içerisinde de aynı madde bulunmaktadır. Geçmişten ders almazsanız gelecekte hata yapmak mukadderdir.

Dolayısıyla, biz ilk maddelerde bu önerilerimizi, bu eleştirilerimizi tekrar ederek aklın, vicdanın, izanın harekete geçmesini ve doğruyu, Türkiye’ye yakışan bir kanunu, bir tek Türkiye’ye değil, dünyada Türkiye'nin itibarını sağlayabilecek, New York gibi, Londra gibi, Paris gibi uluslararası tahkim merkezi hâline gelmesi için bir ön adım olarak bu tahkim kanununun faaliyete geçmesini, bu hedefe hizmet etmek üzere olgunlaştırılmasını öneriyoruz. Eğer siz dediğim dedik, çaldığım düdük derseniz bu alanda da yargının genel olarak Türkiye’de yarattığı sorunlarla karşı karşıya kalmaya mahkûm olacaksınız ve hem Türk hukukunda hem de uluslararası hukukta bambaşka sıkıntılar doğabilecek şekilde bir yanlışlığa imza atacaksınız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’nın 2. maddesindeki “kendisine” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 640 sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Yasası, aslında, İstanbul finans merkezi stratejisinin bir parçası olarak önümüze getirilmiş bir yasa tasarısıdır.

Şimdi, düşünüyoruz, acaba İstanbul, Hong Kong, New York veya Londra gibi bir finans piyasası olabilir mi, kapitalizmin kalesi olan bu finans piyasalarından birisi olabilir mi? Olması mümkün görünmüyor, çünkü finans piyasalarının temel özelliği şeffaflık, rekabet, hukuka uygunluk, hukuk devleti gibi temel kavramlara ihtiyaç duyuyor olmasıdır. Oysa Hükûmetin kurmak istediği, AKP’nin kurmak istediği İstanbul finans merkezi bu standartlara uyuyor mu? Baktığınızda, özü itibarıyla, aslında, İstanbul’un Anadolu yakasındaki emlak projelerinin finans merkezi olarak kamuoyuna yutturulması çabasını görüyoruz ve bu İstanbul finans merkezinin alt ilişkilerindeki yolsuzluk ve dolandırıcılık ağını İstanbul Finanspark inşaatı üzerinden anlatacağım, size bunun üzerinden hatırlatacağım. Hatırlattığım her şeyi de Toplu Konut İdaresinin Sayıştay Raporu üzerinden yapacağım değerli arkadaşlar.

İstanbul Finanspark inşaatını Yeni Sarp İnşaat diye bir inşaat şirketi yapıyor. Bu Yeni Sarp İnşaat Şirketini nereden tanıyoruz? Toplu Konut İdaresinin 2004 ve 2005 yılları işlemlerinde KC Group diye bir firma var. Hasılat paylaşımı modelli inşaatlar yapıyor. Hasılat paylaşımı ne demek? Arsa devlete ait, üzerine konut yapıp bölüşüyorlar ve 450 milyon liraya yakın bir ihale KC Group’a veriliyor. Buradaki konutlar devlete ait, bir kısmı devlete ait ve Toplu Konut İdaresi anlaşılmaz biçimde, batmak üzere olan bir firmaya vekâlet veriyor ve bu şirketin ortakları, Doğancan ve Demer diye 2 tane şirket kuruyor ve bu şirketin üzerine bu konutları aktarıyor. Doğancan ve Demer şirketleri de Denizbanka gidiyor ve 150 milyon liralık bir kredi alıyor. Kredi ödenemiyor ve Denizbank da Pupa Şirketi diye bir gayrimenkul şirketi kuruyor ve dolambaçlı işlemlerden sonra gelip devlete ait konutlara el konuluyor ve bunlar icrayla satışa çıkarılıyor ve devletin elindeki konutlar gidiyor.

Bu işlemler sonucunda Toplu Konut İdaresinin 65 milyon lira zararı çıkıyor ve burada bir soruşturma başlatılıyor, çünkü bu vekâletlerin verilmesi, yani satış vekâletlerinin verilmesi suç teşkil ediyor ve bu suçun bedelini dönemin idarecilerine ödetecekleri için de anlaşılmaz başka bir işlem yapılıyor. Bu KC Group’un ortakları ve ortaklarıyla ilgili kişiler yeni bir şirket kuruyorlar. Bu şirketin adı Yeni Sarp Şirketi ve devleti dolandırmış bu şirketler topluluğu, Yeni Sarp Şirketi üzerinden 450 milyon liralık yeni ihale alıyor. Yapılacak bu işlerden kazanılacak paradan devleti dolandırmanın parası ödenecek ve olay kapatılacak sanılıyor. Bu Yeni Sarp İnşaat Şirketi neyi yapıyor? İşte bu yasanın önümüze getirdiği İstanbul Finanskent Projesi’ni, aslında başında söylediğim, bir emlak projesi olan ve dolandırıcılık ve yolsuzluk ağına bulaşmış İstanbul Finans Park inşaatını yapıyor. Peki bununla kalıyor mu?

Asıl yürek yakan nokta şu arkadaşlar: Bu şirket, aynı zamanda Samsun’da dere yatağına, Samsun Canik’teki konutları yapan şirket. Dere yatağına inşaat yapıldıktan sonra ne oluyor? Sel basıyor, 11 can bodrum katlarında, TOKİ inşaatlarının bodrum katlarında can veriyor. Şimdi, bu dolandırıcılık ağının sonucunda sadece devletimiz, sadece halkımız para kaybetmiyor, insanlar bir şekilde bu projelerin sonunda can veriyor.

Şimdi, biz geliyoruz, “İstanbul’u finans merkezi yapacağız.” diyoruz. Başında dediğimiz gibi, İstanbul, New York gibi, Hong Kong gibi, Londra gibi bir finans merkezi olabilir mi? Olamaz arkadaşlar çünkü bu ülkede hukukun üstünlüğü yoktur, bu ülkede rekabet yoktur. Bu ülkenin kamu projelerinin temel amacı belirli çevrelere, Hükûmete yakın şirketlere kaynak aktarmaktır. Sizler bunu yaparak bir finans merkezi yapamazsınız, sizler bunu yaparak sadece İstanbul’da emlak rantı üzerinden, arazi rantı üzerinden İstanbul’un kent sorunlarını çok artırırsınız ve sizden sonrakilere çok ağır problemler bırakırsınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Geçti.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Geçmemişti.

BAŞKAN – Peki, tamam.

Karar yeter sayısı arayacağım.

Elektronik yapıyorum, iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Madde kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Madde 3’te üç adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısının 3. maddesindeki “kanunun uygulanmasında” ibaresinin metinden çıkarılmasını “kanunda” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz              Ömer Süha Aldan          Turgut Dibek

         Uşak                                    Muğla                      Kırklareli

Ali İhsan Köktürk                     Ali Rıza Öztürk           İsa Gök

  Zonguldak                                   Mersin                 Mersin

                       Gürkut Acar                                      Atilla Kart

                        Antalya                                            Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısı’nın 3. maddesinin 1. fıkrasına c) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“c) Başkan: Yönetim Kurulu Başkanını”

Faruk Bal                    Lütfü Türkkan  Yusuf Halaçoğlu

   Konya                          Kocaeli                                  Kayseri

Emin Çınar                 Ahmet Duran Bulut                  D. Ali Torlak

Kastamonu                      Balıkesir                                İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan                                    İdris Baluken                          Erol Dora

     Iğdır                                                  Bingöl                                  Mardin

                 Hasip Kaplan                                           Adil Zozani

                      Şırnak                                                    Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile işbu maddede hangi koşullarda tahkime başvurulacağına yer verilmemiş olmasının ve kurulacak olan İstanbul Tahkim Merkezi’nin yargı mekanizmasında yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Özel, Sayın Yılmaz, Sayın Dibek, Sayın Köktürk, Sayın Erdoğdu, Sayın Kart, Sayın Acar, Sayın Öz, Sayın Demiröz, Sayın Küçük, Sayın Özkoç, Sayın Tanal, Sayın Aygün, Sayın Özgündüz, Sayın Serindağ, Sayın Haberal, Sayın Güven, Sayın Kuşoğlu, Sayın Dinçer.

Yoklamayı başlatıyorum, iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.57

ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 3. maddesinin 1. fıkrasına c) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“c) Başkan: Yönetim Kurulu Başkanını”

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede verdiğimiz önergeyle yönetim kurulu başkanına dikkatinizi çekmek istedik. İnce ince hesaplarla genel kurul oluşturulurken yönetim kurulunun da kim olacağı önceden belli ki onun sıfatları tanımlanmış, hukukçu bir kişi olacağı belirlenmiş, yönetim kurulunun genel sekreter seçeceği belirlenmiş ve netice itibarıyla oy nisapları da buna göre hesaplanmış durumda. Yönetim kurulu başkanı sadece yönetmekle meşgul değil, seçmiş olduğu genel sekreterle birlikte aynı zamanda Milletlerarası Tahkim Divanının tabii üyesi ve aynı zamanda Millî Tahkim Divanının tabii üyesi. Böylelikle, tasarının 7’nci maddesi hükmüne göre, yargısal nitelikteki itirazları karara bağlayacak ve bu kararları kesin hükme bağlanan yönetim kurulu siyasi iradenin ortaya koymuş olduğu şekle göre belirlenmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bunun adı, hukuk güvenliğiyle ilgisi olmayan, bağımsızlık ve tarafsızlıkla ilgisi olmayan, siyasi iradenin hukuki ve ticari ihtilaflarda uyuşmazlığın sonuçlandırılmasına karar verebilecek bir organ oluşturmaktır. Böyle bir organa hangi uluslararası sermaye, hangi uluslararası yatırımcı, hangi uluslararası finans çevrelerinden Türkiye’ye yatırım için gelmiş olan kişiler güvenecek de tahkim şartına müracaat edecek? Böyle durum olduğu takdirde bunların gideceği yer İstanbul tahkim merkezindeki tahkim kurulları olmayacaktır. Onun yerine, AKP’nin Genel Merkezine, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına giderek “Sizin seçtirdiğiniz adamlar bizim ihtilafa bakacaklar. Nasıl olsa sizin alo hatlarınız açık; ‘Alo Fatih’, ‘Alo tahkim’, ‘Alo divan’, ‘Alo İstanbul Tahkim Merkezi’ gibi hatlardan harekete geçin, şu bizim işi halledin.”

Değerli arkadaşlarım, işte bizim endişe ettiğimiz, bizim kaygıyla izlediğimiz en önemli durum budur. Çok iyi niyetle, İstanbul tahkim merkezinin kurulması için çaba gösteriyoruz, olumlu destek vermeye çalışıyoruz ancak buralarda, tüyü bitmedik yetim hakkının ihlal edilmesine, haram sofralarına kurulmuş olan koltuklarda oturup, tahkim merkezinden halkın tüyü bitmedik yetim hakkını koparmaya, kotarmaya çalışanlara karşı da direnç içerisindeyiz.

İşte, bu kanun, tahkim merkezlerinde oluşturulacak olan gerek milletlerarası gerek millî tahkim divanları marifetiyle, kamu kaynaklarına tebelleş olan, haram sofrasında bekleyen sermayedarlara hizmet edebilecek bir organ hâline getirilmektedir.

Bu kanun tasarısında, bu kadar siyasal rengi ortaya koyan bir yapılanmanın varlığı, bize önceden belli birtakım ihtilafları halletmek için, modern tabiriyle, sizin kullandığınız tabirle “kumpas düzeni” kuruluyor. Bu kumpas düzeni, yargıyla, adaletle hiç alakası olmaması gereken bir alanda faaliyet gösteriyor, ama daha önce hep beraber örneğini gördük ki kumpas düzenleri AKP iktidarında yargı marifetiyle kurulmakta. Yargının kumpaslarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin değersizleştirilmesi, itibarsızlaştırılması, moral ve motivasyonunun bozulması gerçekleştirilmiştir, şimdi, sıra, sermaye transferi yapıldıktan sonra, yeni transfer edilmiş sermayenin yandaş olan kişilere, hukuk yoluyla, kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesi amacı güdülmektedir.

Bu amacın gerçekleştirilmesini engelleyecek önergemize destek vereceğinizi ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısının 3. Maddesindeki “kanunun uygulanmasında” ibaresinin metinden çıkarılmasını “kanunda” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güya, hukuk sistemimizi güçlendirmek üzere bir tahkim merkezi kurmak istiyoruz ama yine hukuk sistemimizi bir olay üzerinden tartışıp sonuçta bu tahkim merkezinin faydalı olup olmayacağını anlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sene 1998, halkın bankası, kamuya ait Halk Bankası bir kredi kullandırıyor MEKSAN Anonim Şirketine, 5 milyon 900 bin dolarlık bir kredi kullandırıyor. Firma zora giriyor, 21/6/2000 tarihinde yapılandırma yapılıyor ve 6 milyon lirayla takibe başlanıyor. Bundan yaklaşık on beş yıl önce Halk Bankasının 6 milyon liralık bir alacağı var, bu alacağın karşısında da İstanbul’un en büyük arsası, Pendik Ballıca köyünde 5 milyon metrekarelik bir arsa var, paha biçilmez bir arsa var. Ve aynı zamanda bu kredinin bir de kefili var, SİNPAŞ Anonim Şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Avni Çelik.

Şimdi, bu olaylara bir bakalım. Sonra MEKSAN Şirketi 14/7/2009 tarihinde iflas ediyor ve Halk Bankası bu MEKSAN Anonim Şirketine bugünkü parayla 137 trilyon lira bir ödeme emri gönderiyor. Ondan sonra anlaşılmaz bir şekilde ikinci bir ödeme emri gidiyor, 137 trilyon liralık borç 51 trilyona indiriliyor. Ve sonra Halkbank İstanbul’un en güzel yerinde 5 milyon metrekare teminatı olan ve çok saygın ve güçlü bir iş adamının kefili olduğu bu krediyi, hiçbir ihale yapmadan, kimseye sormadan 15 milyon dolara yani o günkü parayla 22-23 milyon liraya Akabe Şirketine devrediyor. Bu Akabe Şirketinin ortakları çok enteresan. Topbaş soy isimli iş adamı var, Abdullah Tivnikli var, Yönetim Kurulu içerisinde, eski siyasetçilere yakın bir kardeşi var, üst düzey siyasetçilerden birine ve bu Akabe Şirketi, hiçbir rekabet olmadan, Halk Bankasının ilk ödeme emri olan 137 trilyonluk alacağını 22 trilyon liraya devralıyor.

Peki daha sonra ne oluyor? Asıl bundan sonra iş başlıyor. İstanbul’un en kıymetli arsası bu kredinin teminatıydı ya, bu teminatlı arsa satışa çıkarılıyor. Yalnız, satışa çıkarılırken, açık ihale usulüyle satışa çıkarılması gereken bu arsa pazarlık usulü satışa çıkarılıyor ve bu satışa sadece bir firma teklif veriyor. Firmanın adı Güven Enerji. Güven Enerjinin ilginçliği nereden geliyor? 5 bin lira sermayeli bir şirket, 40 milyon liralık teminatı yine bu şahıslara ait olan finans kurumundan alıyor ve Güven Enerji ile Akabe Şirketi aynı adreste faaliyet gösteriyor. Güven Enerjinin ortakları, Akabe Şirketinin ortaklarının çalışanları ve Güven Enerji Şirketi 120 milyon liralık bu arsayı -ki bunun değerinin minimum 500-600 trilyon olduğuna yönelik düzenlenmiş raporlar da var- 120 milyon 2 bin liraya alıyor değerli arkadaşlar. Ve işlemlerin tamamına baktığınızda ne oluyor? Halk Bankası ilk ödeme emriyle 137 milyon lira alacağım var dediği arsayı ve karşısında çok güçlü teminatlar olan arsayı yok fiyatına, 22 trilyon liraya bu şirkete devrediyor ve bu şirket, İstanbul’un en güzel arsasını, rekabetçi olmayan yöntemlerle 120 milyon liraya ele geçiriyor.

Sonuçta baktığınızda, Halk Bankası 110 milyon lira bu işlemden zarar ederken işlemi düzenleyenler bu işten hem İstanbul’un en kupon arsasını en ucuz fiyata kapatıyorlar hem de Halk Bankasını 110 milyon lira zarara sokuyorlar.

Şimdi, bunu niye anlattım biliyor musunuz? Burada kullandığım delillerin hepsi burada, istediğinizde teslim edebilirim. Kullandığım delillerde en ufak bir “tape” yok, polis dinlemesi yok. Ben bunu bu Mecliste bir yıl önce anlattım. Bu, 17 ve 25 Aralıkta soruşturma konusu edilmiş bir yolsuzluk iddiası değerli arkadaşlar. Ama ne oldu? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı… Mahkemeye dahi götürmeden, 17 ve 25 Aralık dosyaları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında kapatıldı.

Şimdi, hiç hâkim görmeden, bu kadar delilli ve ciddi iddialar varken, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, hatta dünya tarihinin en büyük yolsuzluk iddiası kapatılıyorsa sizin getirdiğiniz tahkim yasası sadece aldatmacadır. Bu hukuk sistemini tahkimle düzeltemezsiniz. Sizlere tavsiyem şudur: Bu dosya kapanmayacak, gerçekten kapanmayacak. Şimdiden bunu bağımsız yargıya götürün. Size darbe mi yapılmış, bunu bilmiyoruz ama bildiğimiz şey var, bu iddialar çok ciddi ve bu iddiaların yargılanması gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 4 üzerinde üç önerge vardır.

Sayın milletvekilleri, 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesindeki önerge işlemlerinin kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Kapalı oturum istemine dair önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

640 sıra sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin önerge işlemlerinin kapalı oturumda yapılmasını arz ederim.

                                                                   Yusuf Halaçoğlu

                                                              MHP Grup Başkan Vekili

BAŞKAN - Kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya çıkmaları gerekmektedir. Sayın idare amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.

Yeminli stenografların ve diğer yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kapalı oturuma geçiyoruz.

Kapanma Saati: 22.22

X.- KAPALI OTURUMLAR

                  On İkinci Oturum

                       (Kapalıdır)

ON ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin kapalı oturumdan sonraki On Üçüncü Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)

BAŞKAN – 4’üncü maddede üç adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 4. maddesinin 1. fıkrasının b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Hukuki uyuşmazlıkların tahkim ve alternatif diğer yollardan çözüm yöntemleriyle ilgili araştırma, tanıtım ve yayın yapmak, bilimsel çalışmaları desteklemek, yurt içi ve yurt dışındaki ilgili kişi ve kuruluşlarla işbirliği yapmak.

                    Faruk Bal                                        Emin Çınar                                     Lütfü Türkkan

                       Konya                                           Kastamonu                                          Kocaeli

 

             Ahmet Duran Bulut                             Yusuf Halaçoğlu                                  D. Ali Torlak

                     Balıkesir                                            Kayseri                                             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 4. Maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                                 Turgut Dibek

                        Uşak                                                Muğla                                             Kırklareli

 

              Ali İhsan Köktürk                                Ali Rıza Öztürk                                       İsa Gök

                   Zonguldak                                           Mersin                                              Mersin

 

                  Gürkut Acar                                        Atilla Kart

                      Antalya                                              Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   Hasip Kaplan                                    İdris Baluken

                        Iğdır                                                Şırnak                                               Bingöl

 

                   Adil Zozani                                        Erol Dora

                      Hakkâri                                             Mardin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi lütfen…

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile işbu maddede tahkim anlaşmasının yazılı şekilde olması koşuluna yer verilmemiş olmasının ve kurulacak olan İstanbul Tahkim Merkezinin yargı mekanizmasında yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 4. Maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, burada, 4’üncü maddede bizim verdiğimiz önergemizin ciddiye alınması gerekiyor. 4’üncü maddenin (a) fıkrasının yürürlükten kaldırılmasını istiyoruz.

Nedir 4’üncü maddenin (a) fıkrası? Tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin kuralları belirlemek ve hizmetlerin yürütülmesini sağlamayı merkezlerin görevleri içine alıyoruz ama burada, benim bütünü üzerinde yaptığım konuşmada da belirttiğim gibi, bütün bakanlıkların, neredeyse bütün üniversitelerin ve aslında bütün sermaye piyasası kuruluşları da dâhil olmak üzere, hepsinin söylediği şuydu: “Bu şekilde, kuralsız ve kurallarının ne olduğu belli olmayan bir merkezin oluşturulması, bu merkezle ilgili kesinlikle bir güven bunalımına yol açacaktır.” Bu türden eleştiriler bakanlıklardan da gelmesine rağmen, bütün kurumlardan, üniversitelerden de gelmesine rağmen ne yazık ki biz bunu Komisyonda düzelttiremedik. Şimdi, bir merkez kuruyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bu merkeze finans çevreleri tarafından güvenilsin. Uluslararası çapta ticari uyuşmazlıklarda gelinsin, bu merkezde bu çözümsüzlükler sona erdirilsin ve işte, ulusal yargıya da başvurmadan bu konuda kendi belirleyeceği kurallarla burası işler hâle gelsin.”

Şimdi, ticari işlerde elbette her ticaret erbabının basiretli bir iş adamı gibi davranması lazım, sözleşme serbestisi çerçevesinde kendi kurallarını kendileri koyabilirler, buna belki tasarının kendi mantığı içerisinde bir şey diyemeyebiliriz. Ancak, hangi uyuşmazlıklar bu kurula getirilecek? Bu uyuşmazlıkların çözümü sırasında hangi kurallar uygulanacak? Hakemlerin seçimi nasıl olacak? Hakemlerin reddi nasıl olacak ve bu konuda eğer herhangi bir şekilde bir itirazı olan varsa bu nasıl çözümlenecek? Ulusal yargıya başvuru söz konusu olacak mı, olmayacak mı? Ne yazık ki bu konuda herhangi bir kuralın konmasını biz sağlayamadık. Bu şekilde olduğu takdirde, örneğin ne olabilecek? Uyuşmazlık geldi; uluslararası firmalar burayı güvenilir buldular ve İstanbul tahkim merkezine geldiler ama bu uyuşmazlık geldiği zaman, diyelim ki kurallara karar verecek olan işte, yönetim kurulu öneriyor, genel kurul bu konuda karar veriyor, kurallar değiştirildi. Şimdi, bir daha siz, bu tahkim merkezine uyuşmazlıkların gelmesini sağlayabilir misiniz? Böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Gelmesini sağlayamazsınız.

Bakın, bizim örnek aldığımız Çek Cumhuriyeti’ndeki tahkim merkeziyle ilgili bütün bu düzenlemelerde, özellikle tahkim merkezine gelindiğinde hangi kurallar geçerli olacaktır, uyuşmazlıkların çözümü nasıl başlayacaktır, nasıl itiraz edilecektir, hakemlere nasıl itiraz edilecektir, bunlar tek tek sayılmış. Bizim Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda ve aynı zamanda tahkimi, ulusal tahkimi düzenleyen Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da bunlar tek tek sayılmış durumda ama siz, burada saymazsanız ve nasıl çözümleyeceğinizi hiçbir şekilde dile getirmez ve sadece bu kurula bırakırsanız -yönetim kurulu dolayısıyla da genel kurula bırakırsanız- her an için değişme ihtimali olan bu kurallar nedeniyle bu tahkim merkezine güvenilmez. Aynı zamanda, böylesine kuralları eğer bu kurullar yaparsa, bir bakanlığın uyarısında olduğu gibi Anayasa Mahkemesine de gittiği takdirde –ki biz bunu götüreceğiz Anayasa Mahkemesine- o zaman bu kanun iptal edilebilir. Biz buradan uyarımızı yapıyoruz.

Burada, hep beraber, bunun çözüm kurallarını, uyuşmazlığın nasıl çözümleneceğini beraberce koyabiliriz. Yani, bu konu da zaten hem New York Sözleşmesi’nde –bizim onayladığımız uluslararası anlaşmada, New York Sözleşmesi’nde- hem Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda hem de Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda çok açık belirtiliyor.

Hangi uyuşmazlıklar için başvurulabilir? Bir kere tarafların kendi iradesine bağlı olan uyuşmazlıklar için başvurulabilir. Aynı zamanda, taşınmaz hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulamaz. Yine, kamu düzeniyle ilgili uyuşmazlıklar ise bunlar, burada başvurulamaz. Bunları açıklıkla söyleyip hakemlerin seçiminden tutup da hakemlerin kararına itirazın nasıl olacağına kadar bunu burada belirlersek ancak bu yasa gerçek anlamda yasalaşabilir ve gerçek anlamda uygulanabilirliği olur. Aksi takdirde, bu yasa çıkartılacak, hiçbir şekilde uluslararası firmaların istediği şekilde, küresel sermayenin de istediği şekilde, ulusal yargıyı bertaraf edecek böylesine bir düzenleme çıkartılmasına rağmen bu sorun çözümlenemeyecek ve İstanbul tahkim merkezi uluslararası merkezler ya da ticaret firmaları tarafından asla kabul edilmeyecektir, güvenilir bulunmayacaktır. Eğer bu kanunun amacına uygun çalışmasını istiyorsanız bu merkezin bu kuralları koymak zorundasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Aksi takdirde, aynen TOBB’da olduğu gibi, hiçbir şekilde bu merkez güvenilir bulunmayacaktır ve bu merkez tercih edilmeyecektir; sadece Avrupa Birliğine el sallamak anlamında çıkartılmış bir yasa olacaktır hiçbir işlevi olmayacaktır burada da boşuna uğraşmış olacağız.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Celal Dinçer, Sayın Hamzaçebi, Sayın Dibek, Sayın Köktürk, Sayın Yılmaz, Sayın Özel, Sayın Erdoğdu, Sayın Kart, Sayın Serindağ, Sayın Güven, Sayın Öz, Sayın Tunay, Sayın Haberal, Sayın Öğüt, Sayın Tanal, Sayın Özkoç, Sayın Küçük, Sayın Demiröz, Sayın Acar, Sayın Özgündüz, Sayın Atıcı.

İki dakika süre veriyorum ve yoklamıyı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Pusulaları okuyorum:

Sayın Faruk Çelik? Burada.

Sayın Ülker Can? Burada

Sayın Hüseyin Üzülmez? Burada.

Sayın Semiha Öyüş? Burada.

Sayın Özel çok mutlu!

Şey çıktı, sadece pusulalar ile elektronik oylamayı karşılaştırıyoruz, yani toplantı yeter sayısı var ama orayla da karşılaştırıyoruz ve sonuç olarak ilan edeceğim.

Evet, toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 4. Maddesinin 1. fıkrasının b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Hukuki uyuşmazlıkların, tahkim ve alternatif diğer yollardan çözüm yöntemleriyle ilgili araştırma, tanıtım ve yayın yapmak, bilimsel çalışmaları desteklemek, yurt içi ve yurt dışındaki ilgili kişi ve kuruluşlarla işbirliği yapmak.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

4’üncü madde, İstanbul’da kurulacak olan tahkim merkezinin görevlerini düzenlemektedir. Buna ilişkin değişiklik önergemiz vardır ancak ben sizlerle 4’üncü maddede düzenlenen görevle ilgili düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tahkim merkezi niye kuruluyor? Güvenilir bir hukuki sonuca hızlı ve etkin bir şekilde ulaşabilmek amacıyla. Çünkü, yerel mahkemelerde ve millî mahkemelerde hantal yapı ve siyasi iktidarın etkisinden korkulduğu için tahkim şartını kabul edenler, önceden belirli olan, hukuki güvenilirliğe sahip olan bir alternatif çözüm yolundan yararlanmak istiyorlar.

4’üncü maddenin (1)’inci fıkrasında ne yazıyor? Merkezin görevi şunlarmış: “Tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin kuralları belirlemek ve hizmetlerin yürütülmesini sağlamak.” Değerli arkadaşlarım, demek ki tahkim merkezine ilişkin kuralları bu İstanbul tahkim merkezi belirleyecek yani belirli olmayan kuralları belirleyecek. O zaman güvenilir bir hukuki düzenin varlığından bahsedebilir miyiz? Belirlediği kuralları değiştirme yetkisi de olan İstanbul tahkim merkezi, astığı astık kestiği kestik bir merkez hâline gelecek demektir. Böyle bir merkeze hangi uluslararası finans çevresi, hangi yatırımcı, hangi sözleşmede tahkim şartını kabul etmiş olan kişi, gider de bilmediği kurallara göre varlığının, sermayesinin yargılanmasını ister? Böyle bir durum söz konusu olamaz. Burası, sadece dernek hüvviyetinde bir tahkim merkezi değil. Daha önce de açıkladığım gibi, burası, aynı zamanda 7’nci madde çerçevesi içerisinde kurulan Milletlerarası ve Millî Tahkim Divanlarıyla yargı işlevini yapacak bir merkez. Yargı işlevi yapacak olan bir merkezin kurallarını İstanbul tahkim merkezi belirleyeceğine, bu merkezin ve divanın çalışmalarıyla ilgili karar alabileceğine göre, bu, belirsiz bir düzene sevk etmek demektir. Belirsiz bir düzene sevk etmenin yanı sıra, ikinci olumsuz bir durum daha ortaya çıkmaktadır; o da 6’ncı maddesiyle gerek genel kurulun gerek yönetim kurulunun gerekse Millî ve Milletlerarası Tahkim Divanlarının teşkiline ilişkin siyasi etkidir.

Değerli arkadaşlarım, başından beri vurgulamaya çalıştığım sebepleri bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Bu, bu şekilde kurulduğuna göre, önceden var olan, haram sofrasından nemalanmış, tüyü bitmedik yetim hakkına tecavüz etmiş kişilere, kuruluşlara, şirketlere peşkeş çekmek için hukuki bir yol aranıyor. Eğer, bu yok ise ki “Yok.” diyor Sayın Bakan, Adalet Bakanı -Sayın Bakan değil, Adalet Bakanı- “Öyle bir şey yok.” Diyor. O zaman niye tahkim divanını kuruyorsunuz? Niye Millî Tahkim ve Milletlerarası Tahkim Divanlarını kurup bunların kararlarını, taraflara kararların tebliğini itiraz üzerine düzenliyorsunuz. Eğer, bu yoksa bu maddeyi çıkarın ve adı da “tahkimseverler” gibi bir dernek olsun. Demek ki “kanaryaseverler derneği” gibi bir “tahkimseverler derneği” değil, bu bir yargılama makamıdır, yargılama makamı olarak da aynen ve kelimenin tam anlamıyla transfer edilmiş olan sermayeye tüyü bitmedik yetim hakkına sofra kurdurma muamelesidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 5’te iki adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 5. Maddesindeki " Denetçi " ibaresinin "Denetçiler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                              Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk

                        Uşak                                              Kırklareli                                          Zonguldak

                Ali Rıza Öztürk                                       İsa Gök                                          Gürkut Acar

                      Mersin                                              Mersin                                              Antalya

                    Atilla Kart                                      Mahmut Tanal

                       Konya                                              İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte Kanun Tasarısının 5. Maddesine aşağıdaki 2. fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Merkez’in şubesi yoktur.”

                    Faruk Bal                                      Lütfü Türkkan                                 Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                              Kocaeli                                             Kayseri

                   Emin Çınar                                 Ahmet Duran Bulut                                D. Ali Torlak

                   Kastamonu                                         Balıkesir                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaldığımız yerden devam edelim.

Eğer bu İstanbul tahkim merkezi, “kanaryaseverler derneği” gibi bir “tahkimseverler derneği” değil ise eğer bu İstanbul tahkim merkezi sermaye transferi yapılmış olan iktidarın yanlısı, yandaşı ve haram sofrasına oturmuş olan kişilere hukuki bir yol açma amacıyla düzenlenmemiş ise o takdirde buranın hukuken güvenilebilir, gerçekten bağımsız, gerçekten tarafsız, insanların güvenle gidebileceği bir merkez hâline getirilmesi gerekir. Bizim de bütün çabamız, bütün niyetimiz budur ancak inatla ve ısrarla, bu yöndeki çabalarımız iktidar kanadında ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu karşısında herhangi bir karşılık bulmuyor. O zaman, bizim şüphelerimiz yoğunlaşarak artıyor demektir. Biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin sayın hatiplerinin ifade ettiği gibi, kumpaslarla ortaya çıkmış olan milyon dolarlık ihale yolsuzlukları, milyon dolarlık kamu kaynaklarının yandaş sermayelere, yandaş kişilere, yandaş şirketlere transfer edilmesiyle ilgili önceden doğmuş olan ihtilaflara yeni bir çözüm yolu olarak bu düzenlenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, buraya atanacak olan kişiler önceden bellidir, bu kanun tasarısı tarif ediyor. Bu kanun tasarıyla, iktidar partisinin, bakanlarının, Başbakanlığın ve Sayın Cumhurbaşkanının işaret edeceği kişiler seçilecektir, bundan adımız gibi eminiz. Nasıl? Geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi. Geçmişte AKP için yoğun faaliyetlerde bulunan ve bu nedenle de AKP il başkanı tarafından takdir belgesiyle ödüllendirilen Kayseri Baro Başkanı nasıl yüksek yargı kuruluna üye olarak atanmış ise yine AKP’ye önemli katkılarda bulunmuş kişiler -maddi, manevi veya siyasi- bu kurullarda kurulacak koltuklara oturtulacaktır.

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin “uzun adam” diye Genel Başkanına açıkça iltifatlar yağdıran ve onun yandaşı olduğunu Facebook’unda, Twitter’ında ilan eden hâkimlerin, şimdi devlet mahkemeleri gibi, özel yetkili mahkemeler gibi bir kuruluş hâline getirilen sulh ceza hâkimliklerine atandığı gibi. Onlar, orada ne iş yapmaktadır? Onlar, orada, kulaklarına üflenenin aynısını yapmaktadır. İşte bu ihdas edilmiş olan sulh ceza hâkimlikleri, 17-25 Aralık asrın siyasi yolsuzluk operasyonunda yargı önüne dahi götürülmeden takipsizlik kararı vermişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bavulların içerisindeki milyon dolarları büyük Türk milleti gördü, bakan çocuklarının yatak odalarındaki kasaları ve içindeki milyon dolarları büyük Türk milleti gördü, taksi bagajlarında bakanlara taşınan milyon dolarlarla ilgili çantaları gördü, havaalanlarında kontrol edilen sırt çantalarındaki milyon dolarları gördü. Millet gördü de bu takipsizlik kararını veren savcı görmedi mi? Gördü, görmez olur mu ama etki altında kalan savcı, siyasi talimata uyan savcı, siyasallaştırılan yargının bu unsuru o millet vicdanını kanatan takipsizlik kararını vermekten çekinmedi. Bu, Türkiye'nin bir yargı meselesi değil, demokrasi sorunu hâline gelmiştir; parlamenter demokrasinin en ciddi handikabı hâline gelmiştir.

Şimdi, aynı handikabı genel kurul, yönetim kurulu ve millî ve milletlerarası tahkim kuruluna atayacağınız “alo” hatları açık kişiler marifetiyle tekrarlayacaksınız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 5. Maddesindeki "Denetçi" ibaresinin "Denetçiler" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, İstanbul tahkim merkezini konuşuyoruz. Yalnız tahkim için, bir ülkede alternatif uyuşmazlıkların çözümü için o ülkede istikrarın ve adaletin olması lazım. Adaletin olmadığı bir ülkede istikrarın gelmesi imkânsız.

Bu girişi bu şekilde yapmamın nedeni şu: Biraz önce hatip Türkiye’deki yolsuzlukları, rüşveti, 17 Aralığı söyledi ama toplumumuzda şöyle bir yanlış algı var: 17 Aralık tarihi niçin belirlendi, nasıl belirlendi? 17 Aralığa nasıl geldik?

Değerli arkadaşlar, 17 Aralık soruşturması, o dönem gerek MASAK tarafından gerek başka kişiler tarafından, Rıza Sarraf’la ilgili, Mart 2012 tarihinde gelen ihbar üzerine soruşturma başlatılır. Soruşturmayı başlatan, tabii, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkiyi o dönem emniyete verir, emniyet soruşturmayı başlatınca izleme ve dinleme kararını hâkim verir, izleme ve dinleme kararlarının sonucunda 7’nci aydan sonra bu izleme ve dinleme kararlarına bakanların çocukları takılır yani 7’nci aydan sonra bakanların çocukları bu izleme ve dinlemeye takılır. Bu izleme ve dinlemeye takıldıkları zaman bakan çocukları bakan olmadıkları için onlar hakkında da yine aynı şekilde izleme ve dinleme kararları alınır. Ve bu izleme, dinleme kararları devam ederken o dönemin İçişleri Bakanı gayet rahat, çocuğu kendisinden şüphelenir -“Baba, benim telefonum dinleniyor, ben izleniyorum. Böyle bir olay var.” diyor- ve tabii ki kendisinden şüphelenen çocuk babasını arar, babası da İstanbul Emniyet Müdürünü, daha doğrusu Valisini arar; Vali de der ki: “İstanbul’da bulunan İstihbarat Şube, Mali Şube, Organize Şubedeki ben dosyaların…” Hangi konularda soruşturmalar var, bunları ister. İstanbul Valiliği o dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ı arar, Hüseyin Çapkın o dönemin şube müdürleriyle görüşür, maalesef… “Yoktur soruşturma,” denir eksik bilgiler verilir. O dönemin Bakanı güvenilir bir vaziyette, ilerlemek istediği yollarda devam ederler yollarına, çalışırlar. Ve netice itibarıyla o dönemde TÜRGEV’in Başkanı der ki: “Bizim her şeyimizi yapabilecek olan…” Bir aday gösterirler, İstihbarat Şube Müdürlüğüne güvendikleri kişiyi getirirler. Çünkü “tape”lerde bunların hepsi gayet rahat var. Onlar devam ederken bu arada, tabii, Mali Şube ile Organize Şube çalışmalarına devam eder. Hani oğlu babasını aramıştı ya, şüpheleniyordu ya, Hüseyin Çapkın’a baskın yapılır. “Efendim, Mali Şube ve Organize Şube Müdürünü görevden alın.” denir. Hüseyin Çapkın çok dürüst ve düzgünce görevini ifa eder, o iki şube müdürünü görevden almaz,çünkü il içerisindeki şube müdürlerini görevden almak, yer değişikliğini yapmak o il emniyet müdürlüğünün görevleri arasındadır. Ancak, bakıyorlar, Hüseyin Çapkın yer değişikliğini yapmayınca bu şube müdürlerinin görevden alınması gerekir. Ne yapıyorlar? Hüseyin Çapkın almıyor, görevinin başında. Bu arada bu görüşmeleri emniyet müdürleri cumhuriyet savcısıyla paylaşır, cumhuriyet savcısına der ki: “Bizim bu soruşturma gizli. Biz bu soruşturmayı operasyona dönüştürmeyelim, çünkü önümüzde mahallî seçimler var 30 Martta, ondan sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Seçimlerde manipülasyon olmasın. Mümkünse bu olay seçimlerden sonra düşünülür.”

Ancak şüphelenen kişinin kendi babasını araması, babasının emniyet müdürlerinin üzerinde baskı kurması neticesinde Emniyet Müdürü görevlerinden almayınca, netice itibarıyla savcı bu soruşturmanın tehlikeye düşeceği düşüncesiyle emniyete talimatı verir. Operasyonun 17 Aralıkta başlamasının esas nedeni… Bakan çocuğunun kendisinden şüphelenmesi, o dönemin Bakanının baskı ve etki yapması nedeniyle 17 Aralıkta soruşturmanın düğmesine basılır. 17 Aralık aslında Hükûmete bir darbe değil, Hükûmetin yargıya, halka yaptığı bir darbedir.

Hepinize teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6’da dört adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı “İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı”nın 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Mustafa Elitaş                            Mihrimah Belma Satır                      Mehmet Doğan Kubat

                      Kayseri                                             İstanbul                                            İstanbul

                  Hilmi Bilgin                                     Metin Külünk

                       Sivas                                              İstanbul

“a) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, ticaret ve sanayi odalarından iki, ticaret odalarından bir, deniz ticaret odalarından bir, sanayi odalarından bir ve ticaret borsalarından bir olmak üzere seçeceği toplam altı,”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 6. Maddesinin, 1. fıkrasının d) bendinin metinden çıkarılmasını, j) bendindeki “Baro Başkanları” ibaresiyle başlayan metnin bent sonuna kadar metinden çıkarılmasını, b) bendinin ve 2. fıkranın aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Atilla Kart                                Dilek Akagün Yılmaz                              Turgut Dibek

                       Konya                                                Uşak                                              Kırklareli

              Ali İhsan Köktürk                                Ali Rıza Öztürk                                    Gürkut Acar

                   Zonguldak                                           Mersin                                              Antalya

                      İsa Gök

                      Mersin

“b)Türkiye Barolar Birliğinin baroya kayıtlı, tahkim konusunda tecrübeli avukatlar arasından seçeceği dört,

(2) genel Kurul üyeleri dört yıl için seçilir. Süresi dolan üye en fazla bir kez daha seçilebilir. Üyeliğin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde bu üyenin kalan süresini tamamlamak üzere aynı kontenjandan seçim yapılır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte Kanun Tasarısının 6. maddesinin 1. Fıkrasının;

1- a) bendinde bulunan “deniz ticaret odalarının göstereceği adaylar arasından bir, sanayi odalarının göstereceği adaylar arasından bir” ibaresinin “deniz ticaret odalarının göstereceği adaylar arasından iki, sanayi odalarının göstereceği adaylar arasından iki” şekilde değiştirilmesini,

2- b) bendinin “Barolar Birliği Genel Kurulunun göstereceği baroya kayıtlı adaylar arasından onaltı” şekilde değiştirilmesini,

3- c), d), g), ı) bentlerinin metinden çıkarılmasını,

4- j) bendinin "En fazla üyeye sahip ilk 4 işçi ve işveren sendikaları konfederasyonlarında birer” şekilde değiştirilmesini,

5- j) bendinin devamında bulunan “temsilci” kelimesi ile başlayan cümlenin “temsilci olmak üzere 41 üyeden oluşur. Her bir temsilcilik için aday adayı olanlar arasından 4'er kişi yukarıda sayılan kuruluşların genel kurulları tarafından her aday adayına bir oy kullanılmak suretiyle aday olarak seçilir. Bu adaylar TBMM Adalet Komisyonunda mülakata alınır. Komisyon raporu Genel Kurula sunulur. Her bir aday için yapılan oylamada üye tam sayısının 2/3 oranında oy alan aday seçilmiş sayılır. Birden fazla aday yeterli oyu alırsa aralarında kura çekilir. Adaylar yeterli oyu alamaz ise oylama aynı usul ile 2 defa tekrar edilir. Oy oranına ulaşılamadığı takdirde, 4 aday arasında çekilecek kura ile temsilci seçilmiş sayılır." şeklinde değiştirilmesini,

6 - 6. Maddenin 1. Fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını,

7 - 6. Maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Bir kişilik temsilcilerin görev süresi iki yıldır. Birden fazla temsilciler arasında kura çekilir. Kurada isimleri çıkan temsilcilerin görev süresi iki yıldır. Diğerlerinin görev süresi dört yıldır. İki yıl görev yapacak üyelerin yerine (1) ve (2) Fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır.”

                    Faruk Bal                                      Lütfü Türkkan                                     Emin Çınar

                       Konya                                              Kocaeli                                          Kastamonu

               Yusuf Halaçoğlu                             Ahmet Duran Bulut                                D. Ali Torlak

                      Kayseri                                            Balıkesir                                            İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ıncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Erol Dora

                        Iğdır                                                Bingöl                                              Mardin

                                             Hasip Kaplan                                     Adil Zozani

                                                   Şırnak                                              Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile kurulacak olan İstanbul Tahkim Merkezi'nin yargı mekanizmasında yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır. Üstelik bu hükümde tahkim merkezi genel kurulunda işveren ve finans kuruluşlarına geniş yetki verilirken işçi sendikasının sembolik temsiliyeti önemli bir eksikliktir. Yine genel kurulda Adalet Bakanı tarafından seçilecek bir yargıcın yer alması hususu da yürütmenin yargıya yönelik bir müdahalesi olarak değerlendirilmelidir. Sözde bağımsız bir tahkim merkezi oluşturma saikinden söz edilirken dahi Adalet Bakanının denetimi altında bağlı bir kuruluş oluşturulması son derece manidardır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte Kanun Tasarısının 6. maddesinin 1. Fıkrasının;

1-    a) bendinde bulunan "deniz ticaret odalarının göstereceği adaylar arasından bir, sanayi odalarının göstereceği adaylar arasından bir" ibaresinin "deniz ticaret odalarının göstereceği adaylar arasından iki, sanayi odalarının göstereceği adaylar arasından iki" şekilde değiştirilmesini,

2-    b) bendinin "Barolar Birliği Genel Kurulunun göstereceği baroya kayıtlı adaylar arasından onaltı" şekilde değiştirilmesini,

3-    c), d), g), ı) bentlerinin metinden çıkarılmasını,

4 - j) bendinin "En fazla üyeye sahip ilk 4 işçi ve işveren sendikaları konfederasyonlarında birer” şekilde değiştirilmesini,

5 - j) bendinin devamında bulunan "temsilci" kelimesi ile başlayan cümlenin "temsilci olmak üzere 41 üyeden oluşur. Her bir temsilcilik için aday adayı olanlar arasından 4'er kişi yukarıda sayılan kuruluşların genel kurulları tarafından her aday adayına bir oy kullanılmak suretiyle aday olarak seçilir. Bu adaylar TBMM Adalet Komisyonunda mülakata alınır. Komisyon raporu Genel Kurula sunulur. Her bir aday için yapılan oylamada üye tam sayısının 2/3 oranında oy alan aday seçilmiş sayılır. Birden fazla aday yeterli oyu alırsa aralarında kura çekilir. Adaylar yeterli oyu alamaz ise oylama aynı usul ile 2 defa tekrar edilir. Oy oranına ulaşılamadığı takdirde, 4 aday arasında çekilecek kura ile temsilci seçilmiş sayılır." şeklinde değiştirilmesini,

6- 6. Maddenin 1. Fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını,

7- 6. Maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Bir kişilik temsilcilerin görev süresi iki yıldır. Birden fazla temsilciler arasında kura çekilir. Kurada isimleri çıkan temsilcilerin görev süresi iki yıldır. Diğerlerinin görev süresi dört yıldır. İki yıl görev yapacak üyelerin yerine (1) ve (2) Fıkralarda belirtilen hükümler uygulanır.”

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının en önemli maddesi bu madde. Bu maddeye göre 25 genel kurul üyesi, siyasi iktidarın etkin olduğu kamu görevlileri arasından veya siyasi iktidarın etkili olduğu kamu kurumu niteliğindeki, kuruluşu niteliğindeki teşekküllerden seçilecektir ve bu 25 kişi kendi aralarında oluşturacakları yönetim kurulu, milletlerarası tahkim divanı, millî tahkim divanı, denetçiler şeklinde koltukları paylaşacaklardır. Dar bir kast sistemi oluşturulmaktadır. Bunlar da bağımsız ve tarafsız, güvenilir hukuk hizmeti sunacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, özellikle telefonla meşgul olan AKP milletvekillerine hitap ediyorum: Bizim kültürümüz, ihtilafı çözen, hak konusunda karar veren makamı, peygamber koltuğunda oturan kişi olarak tarif ediyor. Ve Türk milletinin kültür ve medeniyeti, hakka karar veren hâkimi “müstakim kişi” olarak tanımlıyor, “emin kişi” olarak tanımlıyor, “fehim kişi” olarak tanımlıyor, “mekin kişi” olarak tanımlıyor ve metin kişi olarak tanımlıyor. Bunun anlamı, hiç kimseden korkmayan, hiç kimseden çekinmeyen, hiçbir etki altında kalmadan ve her şeyi bilen, bildiğini dosdoğru icra eden kişi yani hâkim.

Değerli arkadaşlarım, işte bu tasarı, bu kültür ve inanç değerlerini ortadan kaldıran, siyasi iktidarın talimatına göre ortaya çıkacak olan hukuki ve ticari ihtilaflarda karar veren bir mecra hâline geliyor. Bunun...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sizin Hükûmetiniz döneminde getirildi. Şimdi karşı çıkıyorsun, yapma ya!

FARUK BAL (Devamla) – Bırak şimdi bizim Hükûmetimiz dönemini. Bizim Hükûmetimiz dönemi böyle hakim, fehim, metin, mekin, müstakim hâkim istiyor; sizin gibi kumandalı, “Uzun yaşa uzun adam.” deyip 17-25 Aralık operasyonunda takipsizlik kararı veren kumandalı hâkim istemiyor. İşte bizim Hükûmetimiz bunu getirdi, bunu getirdi bizim Hükûmetimiz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tahkim uzlaşmadır.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gelin, yol yakınken dönelim.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bizim inancımızda tahkim vardır.

FARUK BAL (Devamla) – Yılmaz, bilmiyorsan öğren kardeşim, ben bunun kitabını -İslam- Londra Üniversitesinde tanınmasını, tenfizini, tahkim kurullarını tahsil edip geldim. Kime öğretiyorsun sen?

Aferin, iki dakikayı yedin.

Değerli arkadaşlarım, işte böyle bir kurulun gerçekten güvenilebilir, gerçekten tarafsız olabilmesi için size bir öneride bulunuyorum.

BAŞKAN – Şimdi ben sizden susmanızı rica ediyorum yalnız.

FARUK BAL (Devamla) – Bu dünyayı milyon dolarlarla geçirebilirsiniz, öbür tarafta cayır cayır yanmamanız için, kul hakkına ilişmemeniz için, tüyü bitmedik yetim hakkına ilişmekten suale çekilmemeniz için, kul hakkında suale çekilmemeniz için bir öneri getiriyoruz, diyoruz ki: Bunun sayısı 41’e çıksı; seçilecek olan kişilerin hakikaten bağımsız ve tarafsız olabilmesi için seçim sistemi ortaya çıksın, genel kurulları seçsin. Talimatla değil, doğrudan bakanların talimatıyla hareket edecek kamu organlarının temsilcileri ortadan çıksın ve bunlar da gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisine. “Demokratik meşruiyet” diyordunuz ya, o demokratik meşruiyeti gerçekleştirelim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapalım bu işi. Niye? Çünkü, Türk milleti adına yargı yetkisini kullanacak bu insanlar. Türk milletinin iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde tecelli ettiğine göre yetkiyi buradan devredelim, buradan seçelim ve burada da herkesin inanabileceği, güvenebileceği, gelmişiyle, geçmişiyle kul hakkı yemeyeceğine inandığı kişileri hep beraber seçelim; önergenin özü bu.

Ama, demokrasiyi yok eden canavarların parmaklardaki akıl noksanlığından kaynaklandığını Sayın İyimaya ifade etmişti. Bir kere daha onun bu güzel vecizesini sizlere hatırlatıyor, her ne kadar, eminim ki ret oyu vereceksiniz, sizi vicdanınızla baş başa bırakıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – 80 kişi var, ona göre, saydım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tabii, tabii, itirazım yok.

Sayın Halaçoğlu, kalkmaya gerek yok, şöyle yaptığınız zaman tamamdır.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır, kalkmamı istediler başka zamanlarda da onun için kalkıyorum, “Görmüyoruz.” diyorlar.

BAŞKAN – Yok, ben görüyorum, önemli olan o.

Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.19

ON DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 23.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin On Dördüncü Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylamnasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 6. Maddesinin, 1. fıkrasının d) bendinin metinden çıkarılmasını, j) bendindeki “Baro Başkanları” ibaresiyle başlayan metnin bent sonuna kadar metinden çıkarılmasını, b) bendinin ve 2. fıkranın aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“b)Türkiye Barolar Birliğinin baroya kayıtlı, tahkim konusunda tecrübeli avukatlar arasından seçeceği dört,

(2) Genel Kurul üyeleri dört yıl için seçilir. Süresi dolan üye en fazla bir kez daha seçilebilir. Üyeliğin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde bu üyenin kalan süresini tamamlamak üzere aynı kontenjandan seçim yapılır.”

Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

6’ncı maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Öncelikle saygılarımla selamlıyorum sizleri.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu tasarıyı burada görüşüyoruz ama Sayın Bakan yukarıda, Plan Bütçe Komisyonunda. Öyle bir çakışma var. Yani az önce de konuştuk; şimdi biz yukarıya gidemiyoruz, Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülüyor Plan Bütçede ve Sayın Bakan burada yok. Yani bunu yarın görüşsek ne olurdu? Yani böyle de bir gayriciddi görüşme ortamı içerisindeyiz. Tamam, orada bir bakan var ama Adalet Bakanının burada olması lazım veya bizlerin Adalet Komisyonu üyeleri olarak Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken yukarıda olma hakkının olması gerekir diye düşünüyorum, öncelikle bunu belirteyim.

Değerli arkadaşlar, bu madde, Sayın Bal’ın da belirttiği gibi gerçekten tasarının en önemli maddesi. Şimdi, ben bölüm üzerinde konuşurken de söylemeye çalıştım. Gerekçeniz var, açın okuyun. Yani şu sıra sayısının içerisindeki gerekçeye baktığınızda, bizzat sizler, tasarıyı hazırlayan Bakanlar Kurulu, Hükûmet diyor ki: “Özerk, bağımsız bir tahkim merkezi kuracağız.” Onun da koşullarını yazmışsınız buraya, nasıl özerk olacak, nasıl bağımsız olacak.

Değerli arkadaşlar, bu yapıyla… Çünkü genel kurul, bu teşkilatın, tahkim teşkilatının ana kademesi, oradan aşağıya doğru geliyor; genel kurul yönetim kurulunu seçecek, denetçileri seçecek, işte yönetim kurulu da daha sonra bu millî tahkim, uluslararası tahkim divanlarını seçecek, artı, genel sekreteri, genel sekreter yardımcılarını seçecek ama işin özü bu.

Şimdi bakıyorum, nasıl özerk olacak, nasıl bağımsız olacak? Bunu görünce o zaman aklıma şu geliyor değerli arkadaşlar: Sizin niyetiniz Türkiye’de bir tahkim merkezi kurulması mı? Bu tahkim merkezini, gerçekten dünyadaki diğer örnekleriyle eş değer bir hâlde bir çekim merkezi olarak yabancı unsurların da Türkiye’de, işte, sorunları çözmek adına buraya gelip alıcı olmalarını sağlamak mı ya da “Hayır kardeşim, bizim yabancılarla işimiz yok, biz Türkiye’deki, bizim yurt içindeki kendi şirketlerimizin –yani Türk şirketlerinin- kamuyla ya da burada sayılan kurumlarla ihtilaflarında bir ayrı seçenek kuralım.” mı diye düşünüyorsunuz?

Bunu şöyle açayım: Şimdi, HSYK yapısında biz bu mantığı gördük. Bakın, 2010’dan bu yana HSYK’yı ne hâle getirdiniz, sizler dahi içinden çıkamıyorsunuz. Haftaya yeni bir paket gelecek, orada da görüşeceğiz. Danıştay ve Yargıtay, aynı anlayış, aynı mantık. Arkadaşlar, bugün Yargıtay 500 kişiyi geçti, 500 kişi. 515 olacak bu son tekliften sonra, onları oturtacak Yargıtayda nerede yer bulacaksınız merak ediyorum. Danıştay, dünyanın neresinde 200 kişilik Danıştay olur? 200 kişi oluyor Danıştay, 195 ya da 196 kişi oluyor. Oradaki mantığı buraya getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Her şeyi biz kontrol edelim.” Burada da bir yargılama kurumu var, yargılama makamı oluşacak çünkü bir ihtilaf çözüm merkezi olacak, alternatif olacak ama “Burayı da biz oluşturalım, burayı da biz kontrol edelim.” Genel Kurula öyle katılımcılar belirlemişsiniz ki en az yarısı, ne yarısı, ben Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden gelecek 6 kişinin de kim olacağını üç aşağı beş yukarı görüyorum, bakıyorum ama onun dışındaki kurumlardan, kuruluşlardan gelecek olanlar da doğrudan sizin düşündüğünüz, istediğiniz, arzu ettiğiniz kişiler olacak. Burada bir tek tehlike olarak Barolar Birliğini görmüşsünüz. Orada da en hafif deyimiyle yaptığınız ayıptır, saygısızlıktır. Bakın, ağzınızdan düşmeyen, en çok kullandığınız söz “demokrasi, irade” sözüdür. Türkiye’de on binlerce avukat var, her ilde var. Onlar kendi baro başkanlarını, baro yönetimlerini seçiyorlar, onlar daha sonra kalkıyorlar Barolar Birliği yönetimini seçiyorlar ve seçimle geliyorlar arkadaşlar. Darbeyle falan geldikleri yok, işte vesayetle geldikleri yok, seçimle geliyorlar ama siz “Hayır kardeşim, biz, sizi tanımıyoruz -bunu açık açık söylüyorsunuz- sizin yönetim kurulu olarak bu tahkim merkezine, genel kurula isim vermenizi biz kabul etmiyoruz, buna izin vermeyeceğiz.” diyorsunuz ve bunu Anayasa’ya da açıkça aykırı bir şekilde yapıyorsunuz, biliyor musunuz? Bizim Anayasa’mızın 10’uncu maddesi var, eşitlik kuralı.

Şu 6’ncı maddenin -süre bitiyor da- son cümlesini okuyayım, orada 10 civarı kurum, kuruluş var, onlar genel kurulu oluşturacak ve kişileri seçecekler, diyorsunuz ki: “Bu temsilciler, yukarıda sayılan kurumların yönetim organları tarafından seçilir.” Seçildi ama geliyorsunuz aşağıya, Barolar Birliğine “Ey Barolar Birliği, sen ancak 4 tane seçilecek olan avukatla ilgili baro başkanlarının yapacağı seçimin yerini ve gününü belirleyebilirsin, senin yetkin bu kadar.” diyorsunuz.

Arkadaşlar, ayıptır, yakışmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, bu Anayasa’ya da aykırı az önce söylediğim gibi, Anayasa Mahkemesine gidildiğinde de eşitlikle ilgili bir handikapla karşılaşılacak.

Ben, bunu az önce arkadaşlara da sordum, “Ya, daha sonra değiştirilir…” Benzer olayı adli yıl açılışında, arkadaşlar, o törenlerle ilgili maddeyi kaldırarak yaptınız Komisyonda, bilmiyorum burada ne olacak?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani orada Barolar Birliği Başkanı gelip konuşmasın diye, kanun maddesi değiştirmeyi dahi, değerli arkadaşlar, göze aldınız veya buna niyetlendiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı “İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı”nın 6’ ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“a) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, ticaret ve sanayi odalarından iki, ticaret odalarından bir, deniz ticaret odalarından bir, sanayi odalarından bir ve ticaret borsalarından bir olmak üzere seçeceği toplam altı,”

Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu, on beş üyeden oluşmakta ve bu üyelerin dördü ticaret ve sanayi odalarından, dördü ticaret odalarından, dördü ticaret borsalarından, ikisi sanayi odalarından ve biri deniz ticaret odasından gelen temsilcilerden oluşmaktadır. Yönetim Kurulunda tüm oda ve borsaların temsilcileri bulunmaktadır.

TOBB'a bağlı oda sayısı dikkate alındığında fiziki olarak tüm odaları bir araya getirip seçim yapmak birçok zorluğu ve zaman kaybını beraberinde getirecektir. İstanbul Tahkim Merkezi Genel Kuruluna gönderilecek temsilciyi seçme yetkisi doğrudan TOBB Yönetim Kuruluna verilmek suretiyle hızlı ve efektif bir seçim yapılabilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddede üç adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 7. Maddesinin:

1- (2) Fıkrasının 1. Cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,

"Genel Kurul yılda iki defa Ekim ve Nisan aylarında toplanır, toplantılardan biri yönetim, diğeri c) bendindeki faaliyetlere ayrılır."

(3) Fıkrasının sonuna "Bu fıkranın c) bendine ilişkin kararlarda üye tam sayısının 2/3 çoğunluğu aranır.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                      Lütfü Türkkan                                     Emin Çınar

                       Konya                                              Kocaeli                                          Kastamonu

             Ahmet Duran Bulut                             Yusuf Halaçoğlu                                  D. Ali Torlak

                     Balıkesir                                            Kayseri                                             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 7. Maddesinin, 1. fıkrasının c) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                              Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk

                        Uşak                                              Kırklareli                                          Zonguldak

                Ali Rıza Öztürk                                       İsa Gök                                           Atilla Kart

                      Mersin                                              Mersin                                               Konya

                  Gürkut Acar

                      Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı kanun tasarısının 7 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Erol Dora

           Iğdır                                                Bingöl                                              Mardin

   Hasip Kaplan                                     Adil Zozani

         Şırnak                                              Hakkâri

BAŞKAN –Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile kurulacak olan İstanbul Tahkim Merkezi'nin yargı mekanizmasında yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, iş bu madde hükmünde, madde metninde belirtilen hakemlerin; seçimi, reddi, görevin sonlanması gibi hususlara yer verilmemiş olması da önemli bir eksikliktir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 7. Maddesinin, 1. fıkrasının c) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN –Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı idari ve adli personel yapılanmamızda onarılmaz tahribatlara yol açmıştır. On iki yılın sonunda anayasal kurumlarımız işlevini kaybetmiştir ya da askıya alınmıştır. Mevzuatımız talan edilmiştir, mevzuatımız uygulanma kabiliyetini kaybetmiştir. Türkiye’de artık hukuk güvenliği ya da hukuk istikrarı söz konusu değildir. Böyle bir tablo içinde bağımsız yargı, adil yargılanma, adalete erişim, makul sürede yargılanma, yargının aleniyeti gibi temel kavramların ve kurumların varlığından söz edilemez. Böyle bir tabloda aslında yapılması gereken şudur: Öncelikle bu temel kurumları ve kavramları inşa etmeyi amaçlamalıyız.

Bakın “Kopenhag Kriterleri, Ankara kriterleri olacak.” diyenler on iki yılın sonunda Roboskileri yarattılar, Soma ve Ermenek facialarını yarattılar, 17 ve 25 Aralığın faili konumuna geldiler. Yaratılan ve yönetilemez hâle gelen bu kaos ortamında İstanbul tahkim merkezi ya da benzeri yapılanmalar siyasi iktidar tarafından bir umut ya da reform olarak sunulmaya çalışılıyor. İşte böyle bir tasarıyı şu anda tartışıyoruz değerli milletvekilleri. Büyük fotoğrafı ve onarılamaz tahribatı göz önüne almadan bu tasarının şeklî ya da hukuki teknik değerlendirmesini yapmanın anlamsızlığı ortadadır.

Şundan emin olunmalıdır: On iki yılın artık kronik hâle gelen örneklerine dayanarak ifade ediyoruz, işbu tasarıyla getirilen bu yapılanmanın da İnsan Hakları Kurumu, Kamu Denetçiliği ya da Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulundan hiçbir farkı yoktur. Bu kurum da içi boş olmaktan öteye gitmeyen bir kurum olacaktır. Üst kurul ya da benzeri nitelikte olan bu kurumlar, doğrudan Hükûmet ajanları eliyle yönetilen ve bu anlamda parti devletinin şeklî ve kurumsal altyapısını oluşturan birimler olmaktan öteye gitmeyecektir, gidemeyecektir.

Tasarının gerekçesi ile tasarının metni arasında bile çok bariz çelişkilerin olduğunu görüyoruz. Bu aşamada şunu ifade etmek isterim: İstanbul Barosunun bu tasarıya yönelik olarak yaptığı çok ciddi bir çalışma var; o çalışmadan bazı alıntıları sizlerle paylaşmak isterim değerli arkadaşlarım.

Bakın, Türkiye’de yargıdaki temel sorunlardan biri adalete erişimin giderek güçleşmesidir. Giderek vatandaş, o temel haklarını, dava hakkını, hak arama özgürlüğünü kullanamaz hâle geliyor. Bakıyorsunuz burada 2012 yılında yapılan değişiklikle, bir ticaret mahkemesindeki dava harcını binde 58’den binde 69’a çıkarıyoruz. Bunun bir açıklaması olabilir mi? Adalete erişimi giderek güçleştirmenin elbette bir açıklaması olabilir çünkü vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyen bir anlayış Türkiye’yi yönetiyor. Bunu daha yargılama aşamasında, hak arama aşamasında görüyorsunuz.

Bir diğer husus: Bakın, tahkim sonucu, tahkimde yapılan yargılama sonucu verilen kararlar aleniyetten yoksun, aleniyet ilkesinden yoksun. Bunun yaratacağı sakınca nedir? O da şu: Özellikle bazı sektörlerde faaliyette bulunan kurumların, sadece kendi taraf oldukları davalarda değil, sektörün herhangi bir aktörünün taraf olduğu davalarda bile aleyhlerine emsal yargı kararı oluşturmamak için toplantılar düzenledikleri, iş birliği ve bilgi alışverişi yaptıkları ve birlikte tavır alacakları konuları ve kişileri belirledikleri bilinmektedir yani tahkim üzerinden yargılamaların yönlendirilmesi, etkilenmesi söz konusu olacaktır değerli milletvekilleri.

Buradan adalet çıkmaz, buradan toplumsal barış çıkmaz değerli milletvekilleri.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 7. Maddesinin:

1- (2) Fıkrasının 1. Cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,

"Genel Kurul yılda iki defa Ekim ve Nisan aylarında toplanır, toplantılardan biri yönetim diğeri c) bendindeki faaliyetlere ayrılır."

(3) fıkrasının sonuna "Bu fıkranın c) bendine ilişkin kararlarda üye tam sayısının 2/3 çoğunluğu aranır.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

D. Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle genel kurulun görevleri ve çalışma usulü düzenlenmektedir. Genel kurulun 2 tane görevi vardır; bir yönetim işleri, bir de İstanbul tahkim merkezinin yönetim kurulu tarafından hazırlanmış olan alternatif uyuşmazlık ve tahkim yöntemlerine ilişkin kuralların belirlenmesi vesaire.

“Bu görevleri yerine getirirken genel kurul kanunla yılda 1 defa toplanır.” deniliyor. Genel kurul zaten 25 kişi. Bu 25 kişinin bir bölümü yönetim kurulu üyesi, bir bölümü Milletlerarası Tahkim Divanı, bir bölümü Millî Tahkim Divanı, bir bölümü denetçiler, yani sen ben bizim oğlan, koltuklar paylaşılmış. Zaten tahkim merkezinde bulunan bu 25 kişiyi niye yılda 1 defa topluyoruz? Bizim önergemiz yılda 2 defa toplansın. Birincisinde yönetim işlerini yapsın, ikincisi yargıyı ilgilendirdiği için ayrıca tahkim usulleriyle ilgili geniş müzakereler olacaktır -eğer olursa- “Alo”lar harekete geçmez, birtakım talimatlar verilmezse bir müzakere süreci olacaktır. Dolayısıyla, salim bir mücadele olsun, seçim işleriyle ilgilenilmesin o toplantıda, tahkimin usulü, yöntemleri ve alternatif çözüm yolları üzerinde genel kurul ciddi bir müzakere yapabilsin. Bunu öneriyoruz. Bundan daha masum, bundan daha tabii, bundan daha makul bir öneri olabilir mi?

İkinci fıkrasında ise, önergenin ikinci fıkrasında ise tahkim usulleriyle ilgili belirlenecek kurallarda genel kurul üçte 2 oy çoğunluğuyla kabul edilsin, yani salt çoğunluk yerine üçte 2 çoğunluk olsun ki herkesin güvenebileceği usul kurallarına ulaşılabilsin.

Bu kadar masum bir önergenin reddedileceğinden eminim. Eminim, çünkü şimdiye kadar yaptığımız görüşmelerde anlaşıldı ki bizim şüphelerimiz doğrudur, bizim şüphelerimiz haklıdır. Bu İstanbul tahkim merkezi, gerçekten tahkim hukukuna hizmet için değil, önceden ortaya çıkmış, özellikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kamu kaynaklarına musallat olmuş yandaş şirketlerin sorunlarını halledebilmek için getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu kul hakkıdır, bu tüyü bitmedik yetim hakkıdır; hakka, hukuka ilişenlerin iki cihanda da iki yakası bir araya gelmez diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 8’de dört adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı "İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı”nın 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "seçilen üç" ibaresinin "seçtiği beş", "iki" ibaresinin "dört", "En az bir asıl ve bir yedek" ibaresinin "En az üç asıl ve iki yedek" şeklinde; ikinci ve üçüncü fıkralarının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mihrimah Belma Satır              Mustafa Elitaş                   Mehmet Doğan Kubat

           İstanbul                            Kayseri                                  İstanbul               

 

Metin Külünk                     Hacı Bayram Türkoğlu                     İdris Şahin

     İstanbul                                   Hatay                                    Çankırı

 

İsmail Aydın

       Bursa

"(2) Yönetim Kurulu en az üç üyenin katılımıyla toplanır ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile karar alır. Yönetim Kurulu toplantılarını elektronik ortamda da yapabilir.

(3) Yönetim Kurulu üyeliğinin herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde, birinci fıkra nazara alınarak seçimle belirlenen sıraya göre yedek üye kalan süreyi tamamlar."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 8. Maddesinin, 1. Ve 2. fıkralarının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz                   Turgut Dibek                        Ali İhsan Köktürk

         Uşak                                   Kırklareli                               Zonguldak

 

Ali Rıza Öztürk                               İsa Gök                                Atilla Kart

        Mersin                                    Mersin                                    Konya

 

   Gürkut Acar                                     

        Antalya                                       

"(1) Yönetim kurulu Genel Kurulun kendi üyeleri arasından dört yıl için seçeceği tahkim konusunda tecrübeli beş asıl ve iki yedek üyeden oluşur. Süresi dolan yönetim kurulu üyeleri en fazla bir kez daha seçilebilir. En az bir asıl ve bir yedek üyenin hukuk fakültesi mezunu olması zorunludur. Yönetim kurulu hukuk fakültesi mezunu üyeleri arasından bir başkan seçer.

(2) Yönetim kurulu en az üç üyenin katılımıyla toplanır. Kararlar çoğunlukla alınır. Yönetim Kurulu toplantılarını elektronik ortamda da yapabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte Kanun Tasarısının 8. Maddesinin;

1- (1) Fıkrasının 1. Cümlesinin "Genel Kurul kendi üyeleri arasından Hukuk Fakültesi mezunu birisini Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçer. Yönetim kurulu üyelikleri için yapılan oylamada en çok oyu alan ilk 4 kişi asil üye ve takip eden 4 kişi de yedek üye olarak seçilir. Bu oylamada, en çok oyu alan yönetim kurulu üyesi Başkan vekili olarak görev yapar."

şeklinde değiştirilmesini,

2- (1)            Fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını,

3- (2) Fıkrasının 1. Cümlesinde bulunan "iki" rakamlarının "üç" olarak değiştirilmesini,

4- (2) Fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını,

5- (3) fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını,

Arz ve teklif ederiz.

 

    Faruk Bal                            Lütfü Türkkan                       Yusuf Halaçoğlu

       Konya                                   Kocaeli                                  Kayseri

 

   Emin Çınar                       Ahmet Duran Bulut                      D. Ali Torlak

   Kastamonu                               Balıkesir                                 İstanbul

 

     Alim Işık

     Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan                         İdris Baluken                             Erol Dora

        Iğdır                                     Bingöl                                    Mardin

 

Hasip Kaplan                           Adil Zozani

       Şırnak                                   Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe lütfen…

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile kurulacak olan İstanbul Tahkim Merkezi'nin yargı mekanizmasında yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, merkezi yönetim kurulunun sınırlı sayıda belirlenmiş olması da karar alma sürecinde olumsuzluklar yaşanmasına etki edecek bir düzenlemedir.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Dibek, Sayın Köktürk, Sayın Özel, Sayın Erdoğdu, Sayın Yılmaz, Sayın Serindağ, Sayın Kart, Sayın Demiröz, Sayın Acar, Sayın Küçük, Sayın Öz, Sayın Özgündüz, Sayın Dinçer, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Haberal, Sayın Tunay, Sayın Öztürk.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve de yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.57

ON BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin On Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Şimdi, burada 180, 4’ünü de okuyorum arkadaşlar.

Semiha Öyüş? Burada.

Sayın Hasan Karal? Burada.

Faruk Çelik? Burada

Gürsoy Erol? Burada.

Evet, toplantı yeter sayısı vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kendi kendinizi alkışlıyorsunuz!

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmedi.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte Kanun Tasarısının 8. Maddesinin;

1- (1) Fıkrasının 1. Cümlesinin "Genel Kurul kendi üyeleri arasından Hukuk Fakültesi mezunu birisini Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçer. Yönetim kurulu üyelikleri için yapılan oylamada en çok oyu alan ilk 4 kişi asil üye ve takip eden 4 kişi de yedek üye olarak seçilir. Bu oylamada, en çok oyu alan yönetim kurulu üyesi Başkan vekili olarak görev yapar."

şeklinde değiştirilmesini,

2- (1)            Fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını,

3- (2) Fıkrasının 1. Cümlesinde bulunan "iki" rakamlarının "üç" olarak değiştirilmesini,

4- (2) Fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını,

5- (3) fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını,

Arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Gecenin bu vaktinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 8’inci maddesi tahkim merkezinin yönetim kurulunun nasıl oluşturulacağını ve nasıl çalışacağını düzenleyen bir madde. Mevcut hâliyle 3 kişilik asil, 2 kişilik de yedek üyeden oluşan bir yönetim kurulu yapısı öngörülmektedir. Bu 3 kişinin 2 kişisiyle yönetim kurulunun asgari düzeyde toplanması ve her ikisinin ortak kararıyla karar alınması öngörülüyor. Yine, yönetim kurulunun, isterse toplantılarını elektronik ortamda yapabileceğini öngörüyor. Ayrıca, “Yönetim kurulu üyeliğinin herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde seçimle belirlenen sıraya göre yedek üye, yönetim kurulunda hukuk fakültesi mezunu tek üye bulunması durumunda da bu yedek üye kalan süreyi tamamlar.” diyor ve diğer birkaç çalışma usulünü belirleyen fıkra var.

Önergemiz geleneklere uygun ve 5 kişilik bir yönetim kurulunu öngörmekte. Bunun 1’isi yönetim kurulu başkanı, diğeri de genel kurulda en çok oyu alan ilk 4 kişinin asil, diğer 4 kişinin de yedek olmasını öneriyor ve ayrıca, toplantıların da 2 kişiyle değil, 3 kişiyle yapılmasını ve kararların buna göre alınmasını öngörüyor. Diğer düzenlemelerin de çıkartılması yönünde önerilerimiz var.

Değerli arkadaşlar, buradan da görülüyor ki, bu kanun tasarısı usulen, yargının hantallaşan yükünün bir kısmının alınması amacıyla ama bazı konularda da iktidarın istediği gibi kararların çıkartılması amacıyla getirilmiş. Eğer, siz 3 kişilik bir yönetim kurulu öneriyor ve bunun da 2 kişiyle toplanıp karar almasını öngörüyorsanız bu daha baştan çalışmayacak bir merkez olduğunu göstermektedir. 2 kişi diyelim ki anlaşamadı, 2’si de aynı konuda birleşemedi, nasıl karar alacak? Alması mümkün değil. Belki uzun süre bir araya bile gelemeyecek bir yapıyı hantallıktan kurtaralım... Normal şartlarda bu ülkenin birçok kurulunda olduğu gibi genel ilkelere uygun bir yönetim kurulu yapısı öngörüyoruz.

Ayrıca, elektronik ortamda toplantı yapıp karar alınması gibi son derece gerçek dışı ve Türkiye gerçekleriyle uyuşmayan bir düzenlemenin de madde metninden çıkartılmasını öngörmekteyiz.

Bu önergenin kabul edilmesini temenni ediyor, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 8. Maddesinin, 1. ve 2. fıkralarının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Turgut Dibek (Kırklareli) ve arkadaşları

"(1) Yönetim kurulu Genel Kurulun kendi üyeleri arasından dört yıl için seçeceği tahkim konusunda tecrübeli beş asıl ve iki yedek üyeden oluşur. Süresi dolan yönetim kurulu üyeleri en fazla bir kez daha seçilebilir. En az bir asıl ve bir yedek üyenin hukuk fakültesi mezunu olması zorunludur. Yönetim kurulu hukuk fakültesi mezunu üyeleri arasından bir başkan seçer.

(2) Yönetim kurulu en az üç üyenin katılımıyla toplanır. Kararlar çoğunlukla alınır. Yönetim Kurulu toplantılarını elektronik ortamda da yapabilir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Görüşülmekte olan tasarının 8’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, getirilen bu tasarının Türkiye'nin yargıdaki sorunlarına çözüm getirmesi, katkı sağlaması, sorunları çözmek anlamında mümkün değil. Gelin, ne yapalım? Yargıdaki temel sorunlarla yüzleşme cesaretini ve sorumluluğunu gösterelim. Nereden başlayalım? Türkiye'de bakın, seçimlerin meşruiyetini tartışma noktasındayız değerli milletvekilleri. Neyi tartışalım seçimlerin meşruiyetiyle beraber? 17 Aralıkla bağlantılı olarak ortaya çıkan “tape”lerle ilgili adli tıp raporunu konuşalım. Neyi konuşalım? Yine bu “tape”lerle bağlantılı olarak TÜBİTAK’ın daha evvel verdiği, ilgili bakanın, Bilim Bakanının hissiyatla “Montajdır.” dediği o raporu tartışalım, bunları konuşalım. Nasıl oluyor da TÜBİTAK gibi bir bilimsel kurum böylesine bir rapor düzenleyebiliyor, bunları konuşalım, bunlarla yüzleşelim. Neyi konuşalım? Türkiye'de Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu ile Basın Yayın Genel Müdürlüğü ilişkilerini konuşalım.

En başta nereden başlayalım? Seçimlerin meşruiyetinden başlayalım. Bakın, Türkiye'de seçimler 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan itibaren sıhhat anlamında, güven anlamında tartışılır noktadadır. Hatırlayınız, 12 Eylül 2010 Anayasa referandumunda okyanus ötesinden birileri çok yakın ilişki içinde olduğunuz birileri zamanında ne diyordu? O referandum öncesinde ne diyordu. “Ölülere bile oy kullandıracaksınız.” diyordu. Dönemin Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin ne diyordu? “Efendim, bu seçim, bu referandum o kadar önemli ki beş, on genel seçime bedel.” diyordu. Mesaj verildi, orada talimat verildi iş birliği içinde. Ne için verildi mesaj? Seçimlere müdahale edilmesi için mesaj verildi, talimat verildi. Bakın, bunun devamında ne oldu? Mayıs 2012 ve devamında Temmuz 2012’de bir gece yarısı, 298 sayılı seçim mevzuatıyla ilgili 28-29 maddelik o suç listesini düzenleyen o seçim suçlarına ilişkin olarak zaman aşımı süresini iki yıldan altı aya düşürdük. Bunun anlamı neydi değerli milletvekilleri? Bunun anlamı şu: 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuyla 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde kanunsuz emir ve talimat yoluyla seçim sandıklarına müdahale eden ve büyük bölümü Adalet ve Kalkınma Partisinin üyesi olan, -bir bölümü de kamu görevlisi olan- kamu görevlilerinin, bunlarla ilgili soruşturmaların, yargılamaların, o dosyaların düşürülmesi anlamına geliyor; örtülü af düzenlemesi anlamına geliyor.

Bakın, bunları Sayın Adalet Bakanına soruyoruz. Tabii keşke burada olsa da kendisi doğrudan cevap verebilse. Israrla soruyoruz, cevap vermiyor. Sonuçta Adalet Bakanı vermiş olduğu önerge cevabında 2.586 soruşturma dosyasının varlığını kabul etti. Ne kadar ciddi bir rakamdır bu. 2.586 soruşturma dosyasından söz ediyorum ama orada da yine bir bilgi kirliliğinin, bir karartmanın yapıldığını, yapılmaya devam ettiğini görüyorsunuz. Orada soruyoruz, bunların kaçı AKP’li diyoruz, kaçı kamu görevlisi diyoruz. Diyor ki: “Efendim, bu bilgilere ulaşmamız mümkün değil.” Oysaki o bilgilere çok rahatlıkla ulaşmanın mümkün olduğu, bunun kişisel verilere ihlal teşkil edecek bir yönünün olmadığı açık. Siz, UYAP kayıtlarından ya da kimlik kayıtlarından çok rahatlıkla o bilgilere ulaşabilirsiniz ama o tablonun ortaya çıkmasını istemiyorsunuz.

Bakın, nasıl bir tablo bu? İktidar olarak, iktidar gücüyle, iktidar nüfuzuyla birilerine diyorsunuz ki: “Sen suç işleyebilirsin, merak etme, ben seni affederim.” Onlar suç işliyor ve sonuçta da verdiğiniz sözü tutuyorsunuz, affediyorsunuz. Suç işleyenleri Anayasa’nın 137’nci maddesine rağmen, iş birliği içinde affediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) - Yani birlikte seçimin güvenliğini ihlal ediyorsunuz değerli milletvekilleri. Bunu biraz vicdanınızda tartın.

Kafanızı sallamanızdan pek de umursamadığınızı anlıyorum ama biraz…

BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt) – Aynen öyle…

ATİLLA KART (Devamla) – E tabii, “Aynen öyle.” diyorsanız hakikaten o zaman toplumsal barışımız adına, demokrasi adına nasıl bir saldırının karşısında olduğumuzu bir kez daha kaygıyla görüyoruz değerli milletvekilleri.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve sizleri, bir kez daha, sorumluluğa, sağduyuya davet ediyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı "İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’nın 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "seçilen üç" ibaresinin "seçtiği beş", "iki" ibaresinin "dört", "En az bir asıl ve bir yedek" ibaresinin "En az üç asıl ve iki yedek" şeklinde; ikinci ve üçüncü fıkralarının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(2) Yönetim Kurulu en az üç üyenin katılımıyla toplanır ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile karar alır. Yönetim Kurulu toplantılarını elektronik ortamda da yapabilir.

(3) Yönetim Kurulu üyeliğinin herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde, birinci fıkra nazara alınarak seçimle belirlenen sıraya göre yedek üye kalan süreyi tamamlar."

Mihrimah Belma Satır (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi lütfen…

Gerekçe:

Geniş katılımlı bir genel kurul oluşturulurken üç kişilik bir yönetim kurulunun, merkezin ihtiyaçlarını karşılar sayıda olamayacağı düşünülerek ve elektronik ortamda da yönetim kurulu toplantılarının yapılabileceği öngörüldüğünden sayı, beşe çıkarılmıştır. Ayrıca, uluslararası tahkim merkezlerinin yönetim kurulları da çoğunlukla benzer sayılardan ve hatta daha çok sayıdan oluşmaktadır. Nitekim Alman Tahkim Merkezi (DIS) yönetim kurulu on dokuz, Kahire Bölgesel Tahkim Merkezi yirmi bir, Stockholm Tahkim Merkezi yönetim kurulu on altı, Singapur ve Viyana Tahkim Merkezleri yönetim kurulları on bir ve Dubai Uluslararası Tahkim Merkezi yönetim kurulu yirmi ve icra komitesi ise beş üyeden oluşmaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 9’da iki adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9. maddesinin 2. Fıkrasının 2. Cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Başkanın yokluğunda Başkan vekili başkanlık görevini yürütür.”

                    Faruk Bal                                        Emin Çınar                                     Lütfü Türkkan

                       Konya                                           Kastamonu                                          Kocaeli

             Ahmet Duran Bulut                             Yusuf Halaçoğlu                                  D. Ali Torlak

                     Balıkesir                                            Kayseri                                             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu tasarısının 9. Maddesinin I. Fıkrasının a) bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Atilla Kart                                Dilek Akagün Yılmaz                           Ömer Süha Aldan

                       Konya                                                Uşak                                                Muğla

                 Turgut Dibek                                 Ali İhsan Köktürk                                Ali Rıza Öztürk

                    Kırklareli                                         Zonguldak                                           Mersin

                      İsa Gök                                          Gürkut Acar                                    Mahmut Tanal

                      Mersin                                             Antalya                                             İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5’inci maddede nerede kalmıştık? 17 Aralık operasyonundaki olayda kaldık. 17 Aralıkta operasyona başlandı, İstanbul’daki organize ve mali şube müdürleri -Ankara’da Genel Müdürlükte- görevden alındı ve olay böyle devam ederken, o dönemde, hatırlarsanız, bir yönetmelik değiştirildi, denildi ki: “Efendim, illerde eğer soruşturma başlatılıyorsa mutlak suretle mülki idare amirine ve cumhuriyet savcısı da bulunduğu başsavcıya bilgi vermek zorundadır.” Onun üzerine Başbakan ve bakanlara direkt uzanan 25 Aralık operasyonunda savcı o yönetmelik çıkar çıkmaz, mevcut olan, onlara yönelik soruşturma da ifşa edileceğinden dolayı 25 Aralıkta operasyonu başlatmak için düğmeye bastı ve maalesef, Emniyet o operasyonu yapmadı, yapamadı, operasyon yarıda kaldı ve 26’sından itibaren devam eden süreçte cumhuriyet savcıları görevden alındı, emniyet müdürleri görevden alındı ve kimisi de açığa alındı. Bir süre geçtikten sonra Emniyet mensupları hakkında soruşturma başlatıldı ve gelinen aşamada, burada, aslında ne iktidara bir darbe, burada ne de Hükûmete bir darbe söz konusu. Aslında bu düpedüz yolsuzluğun, iltimasın ta kendisi.

Deniliyor ki: “Efendim, 3 tane soruşturma niçin var?” İçimizde değerli hukukçu arkadaşlarımız var; takdir edersiniz, memur suçlarıyla ilgili ayrı bir büro bakar, organize suçlarla ilgili ayrı bir büro bakar, mali işlerle ilgili ayrı bir büro bakar. Peki, memurlarla ilgili ne vardır? Memurlarla ilgili -Sayın Aykut Bey bu konuyu çok iyi bilir- TOKİ ayağı vardı. Çünkü orada TOKİ ayağı nasıl devreye giriyor? Hatırlarsanız 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılacak olan planlamaların bir kısmı Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına o kat yükseklikleri vesairesi şu şekillerde geçiyor: Bir, ya direktmen Bakanlık kendisi düzenlemeyi yapıyor, bir uygulama alanı hâline getiriyor veyahut büyükşehir belediyesine götürülen planı reddediyor, direktmen Bakanlık devreye giriyor veyahut da büyükşehir belediyesi, ilgili belediye planlama yapmıyor, üç aylık süre geçtikten sonra otomatik olarak Bakanlık devreye giriyor.

Şimdi, bakın, bunun üzerine TOKİ… Yani memur suçlarıyla ilgili TOKİ’nin de devreye girişi bu şekilde. Burada biz yolsuzluğa karşı ceza hukuku sözleşmelerinin onaylanmasını 14 Ocak 2004 tarihinde kabul etmişiz. Bu sözleşmeye göre “Yolsuzluk; hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları için bir tehdit oluşturmakta, iyi yönetim, hakkaniyet ve sosyal adalet ilkelerini temelden yıkmakta, rekabeti bozmakta, iktisadi gelişmeyi kösteklemekte ve demokratik kurumların istikrarını ve toplumun ahlaki temellerini tehlikeye atmaktadır.” diyor.

Şimdi, biz bu sözleşmeyi imzaladığımız hâlde, maalesef 17 Aralıktaki operasyonla ilgili, imzalamış olduğumuz bu sözleşmenin tam aksine işlemler yapıldı. Şimdi, bakın, bu dosyayla ilgili 40’a yakın, sulh ceza mahkemesinde karar var, 40’a yakın. O dönemin yani 17 Aralık operasyonunun şüphelilerini oy birliğiyle tutuklama kararına sevk eden cumhuriyet savcısına, hangi hikmet, hangi güç, hangi ilahi kudret bunlara bir şey gönderdi de, ne zaman ki emniyet mensupları cezaevine alındı, haklarında soruşturma başlatıldı, o oy birliğiyle karar veren cumhuriyet savcıları 360 derece dönüş yapıp takipsizlik kararını verdiler.

İki: Şu anda bizim elimizde o takipsizlik kararını veren cumhuriyet savcılarının başka suçlarla ilgili düzenlemiş olduğu iddianameler var. Eften püften sebeplerle iddianame düzenleyen o cumhuriyet savcılarının bu kadar kuvvetli deliller olmasına rağmen takipsizlik kararını vermeleri tam bir skandaldır.

Hepinize teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum tekrar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9. maddesinin 2. Fıkrasının 2. Cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Başkanın yokluğunda Başkan vekili başkanlık görevini yürütür.”

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde bir kez daha huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu önerge, yönetim kurulu başkanı bulunmadığı takdirde ona vekâlet edecek olan kişinin kurumsal kimliğe uygun olarak belirlenmesi amacıyla verilmiştir. Tasarıda nasıldı? Tasarıda başkan yoksa zaten iki tane olacak yönetim kurulu üyelerinden en sadakatli olanı, “Alo.” denildiğinde “Hayır.” demeyecek olanı, en mutemetini görevlendirme işidir. Bu, kişisel bir tercihe imkân veren düzenlemedir, yanlıştır. Böyle bir düzenleme tahkim kurulunda olması gereken güvenilirlik ilkesini ihlal eder ama sizin aradığınız hukuka güvenilirlik ilkesi değil, emre itimat ilkesidir, emre itaat ilkesidir. Dolayısıyla, siz 2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle ortaya koymuş olduğunuz büyük yanlışın aynısını bu tasarıda tekrarlıyorsunuz. Kişiye hizmet edecek bir yargı organını tahkim çerçevesi içerisinde inşa ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, nasıl 2010’da inşa ettiğiniz yargı düzenine karşı istiklal mücadelesi verecek kadar bir tahribat yapmışsanız gelecekte de bu tahkim kuruluna istiklal mücadelesi verecek kadar mücadele azmi içerisinde olan insanlar üreteceksiniz. Şimdi, o istiklal mücadelesinden söz açılmışken birkaç cümle de ona temas etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir istiklal mücadelesi vermiştir ve Kuvayımilliye ruhuyla vermiştir. Irzını, namusunu, vatanının, milletinin bağımsızlığını korumak için istiklal mücadelesi verilmiştir. Yolsuzluk olaylarının kapatılması için istiklal mücadelesi verilmez. Verecekseniz istiklal mücadelesi var, verecekseniz bir paralel yapı da var. Paralel yapı, uluslararası hukukta bir anlam da ihtiva eder. Bilmeyenleriniz öğrensin “state of parallel” adı altında uluslararası hukuka girmiş ve devletin yanında yargı gücünü kullanan; PKK kullanıyor, Başbakanınız itiraf etti, İçişleri Bakanınız itiraf etti. Devletin yanında silah gücü kullanılan; PKK, devletin yanında silah gücünü kullanıyor, AKP’nin başına da doğrultuyor “Bunları yapacaksın.” diyor. Yapmazsan işte Kobani olayları nedeniyle Türkiye’nin altını üstüne getiriyor. Yetmiyor, devletin asker toplama gücü gibi PKK’ya militan topluyor. Üç, PKK vergi topluyor. Dört, PKK asayiş kontrol ediyor. Vatandaşın, Türkiye Cumhuriyeti devletinin can ve mal güvenliğini koruması gereken insanlarımızın, hâkim olduğu ilçelerde, beldelerde ve illerde can ve mal güvenliğini koruyor, kimlik soruyor. Hâkimden kimlik soruyor, savcıdan kimlik soruyor, polisten kimlik soruyor, askerden kimlik soruyor. İşte paralel devlet bu, buna karşı verin istiklal mücadelesini. “Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır.” diyen Kuvayımilliye’nin kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinde silahlı PKK örgütü bunu yapıyor, siz bununla mücadele etmiyorsunuz; istiklal mücadelesi gibi mübarek bir kavramı, yılsızlığın, yolsuzluğun, rüşvetin, kara para aklamanın, altın kaçakçılığının, petrol kaçakçılığının delillerini bulmuş insanlarla, delillerini bulmuş olan yargı organlarıyla mücadele ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu yol, yol değil. Bu yolla giderek bu dünyada birtakım rahata ulaşabilirsiniz ama ya öbür dünyada? Sizi, öbür dünyada haşrolacağınız şekilde vicdanınızla baş başa bırakıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici madde 1 dâhil, 10 ila 18’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Dilek Akagün Yılmaz, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu saatinde, zorlayarak da olsa bu yasa tasarısını çıkarmaya çalışıyoruz. Görüyoruz ki herkes yorgun. Bizim, ikinci bölümle ilgili konuşmayı yapacak olan arkadaşımız Ömer Süha Aldan da rahatsızlandı, gitti. Grup başkan vekillerine “Yarın görüşelim, ikinci bölüme yarın başlayalım.” diye rica etmemize rağmen kabul etmediler. O nedenle, Ömer Bey’in de aslında alt komisyonda yaptığı o büyük emeğin sonucunu ben burada sizlerle paylaşmak durumunda kalıyorum. Yani, böylesi bir ricamızı kırk yılda bir kabul edeceğinizi zannediyordum ben ama ne yazık ki bu rica kabul edilmedi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, bu tasarı görüşülürken de, komisyonda görüşülürken de, burada Genel Kurulda görüşülürken de hep şunu söyledik: Ulusal yargıya alternatif olarak böylesi bir düzenleme çıkartılıyor. Bu düzenleme çıkartılırken, ara buluculuk ve tahkim gibi konular gündeme getirilirken ne deniyor; öncelikle ulusal yargılamada yaşanan sorunlar, tarafsızlık endişesi ve uzun yargılama süreleri olarak gösteriliyor. Bu nedenle de, özel yargılama sistemleri diyebileceğimiz ara buluculuk ve tahkim gibi konular gündeme getiriliyor. Özellikle de uluslararası sermaye ulusal yargıya güvenmediği için, kendi sermaye çıkarlarının hiçbir şekilde korunmayabileceğini düşündüğü için de özellikle tahkimi bize dayatıyor. Bizim gibi ülkelerde tahkimin bu kadar dayatılmasının gerekçesi budur diye düşünüyoruz. Aslında Anayasa’ya aykırılık söz konusu olan bir düzenlemedir bu çünkü yüzyıllar boyunca bütün süzgeçlerden süzülmüş gelmiş, tarafsız, objektif ve güçsüzün güçlüden tarafa korunmasının sonucunu getirecek olan ulusal yargımızın işlevsizleştirilmesi ve geçersiz kılınması gibi sonuçları olabileceği için Anayasa’ya aykırı bir düzenlemedir bu diyoruz ama tabii, siz bunu hiçbir zaman ne Komisyonda dikkate aldınız ne de burada dikkate alıyorsunuz. Sadece tutanaklara geçmesi amacıyla ben bunu burada söyleme gereğini duyuyorum.

Şimdi, yine şunu söylemiştik biz: Özellikle bu tahkim merkezinde belirlenecek kuralların bu yasada geçirilmemesi nedeniyle, bütün kurumların itirazlarına rağmen geçirilmemesi nedeniyle, bu yönüyle de sorun olacak, güvenilir bir merkez olmayacaktır burası demiştik. Yine, Komisyon çalışmaları sırasında, aslında Odalar ve Borsalar Birliğinin avukatı şunu söyledi, dedi ki: “Bizim tahkim merkezimize yeterince insanlar gelmiyor, avukat arkadaşlar da yönlendirmiyorlar.” Elbette yönlendirilmez çünkü bu tahkim merkezindeki bu türden sorunlar, özellikle güvenilirlik sorunu, kuralların belirsiz olması sorunu ve yeterince bu konuda tanıtım yapılmamış olmasının yanında, güçsüzün güçlünün karşısında korunmaması nedeniyle avukat arkadaşlar buralara yönlendirme yapmıyorlar. Şimdi, bu tahkim merkezine niye yönlendirme yapsınlar? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğininkine yönlendirme yapmayan avukat arkadaşlarımız buraya niye yönlendirme yapsınlar? Yine, burası işlevsiz olarak kalacaktır diye bunu burada söyleme gereğini hissediyorum.

Şimdi, ben şu konuda AKP Grubuna teşekkür etmek istiyorum: Yönetim kurulunun 3’le sınırlandırılması ve 2 kişinin oy birliği olması konusundaki eleştirilerimizi dikkate almışlar ve 8’inci maddede yönetim kurulunun 5 kişiden oluşması ve 3 kişiyle karar verilmesi, 3 kişiyle toplanması konusunda önerge getirdiler. Bizim şimdiye kadar yaptığımız eleştirilerden en azından bir tanesini dikkate almışlar ve önergeyle onu düzelttiler. Ama ne yazık ki diğer eleştirilerimizi hiç dikkate almadılar. Biz görüyoruz ki yaklaşık üç beş ay sonra aslında bu yasanın işlevsizliğini gördükleri için, eleştirileri gördükleri için, güvenilmezliğini gördükleri için diğer yasalarda olduğu gibi, bu konuda yeniden bir düzenleme gelecek diye düşünüyoruz çünkü hiçbir uyarımızı dikkate almadınız, onu söyleyeyim.

Şimdi, 10’uncu maddede de aynı şekilde bir sorun var. 10’uncu maddede özellikle denetçi konusu gündeme getiriliyor. Uluslararası nitelikte olacağı düşünülen İstanbul tahkim merkezinde 1 denetçiyle bu işlemlerin yapılabileceği söyleniyor. Ve yasanın yazım şekli de o kadar ilginç ki 3’le sınırlandırılıyor “1 denetçi de seçilebilir.” diyor. Şimdi, böylesine önemli işlevi olan ve girdisi, çıktısı, bağışı, işte, geliri, gideri çok fazla olabilecek böylesi bir tahkim merkezinin tek denetçiyle olabilmesinin, tek denetçiyle yürütülebilmesinin mümkün olmayacağını düşünüyoruz. O nedenle de denetçinin en az 3 kişi olması gerektiği konusunda önergemiz olacak. Umarım yönetim kurulu konusunda olduğu gibi, bu konuyu da dikkate alırsınız diye düşünüyoruz.

Bu tasarının en önemli maddelerinden bir tanesi de 12’nci maddesi. Bu maddeyle oluşturulan Millî Tahkim Divanının ve Milletlerarası Tahkim Divanının görev ve yetkileri konusunda bir cümle dahi bulunmamaktadır tasarıda. Ancak (3)’üncü fıkrada, karar nisabı ve karara itiraz süresinin düzenlenmesi nedeniyle hakem kararlarına karşı itirazın divana yapılacağı izlenimi doğmaktadır. Bu durumda, divana yönetim kurulu tarafından seçilecek hukukçu üyelerin dahi tahkim ve ara buluculuk konularında uzmanlıklarının aranmaması ciddi bir sorundur. Üstelik yönetim kurulu başkanı ve genel sekreterin doğal üyesi olduğu 5 kişilik divanın kararlarının kesin olması da hak kayıplarına yol açabilir.

Tasarı bu hâliyle yönetim kurulu üyelerinin tam hâkimiyeti sonucunu doğuracaktır çünkü yönetim kurulu, genel sekreterini, divan üyelerini ve uyuşmazlık yöntemlerini belirlemektedir. Yönetim kurulunun belirlediği ve doğrudan etkili olduğu divanın yapılan itirazlar üzerine verdiği kararların kesin olması adilane bir yaklaşım değildir. Bu nedenle, en azından itirazların genel kurula yapılabilmesi hakkaniyete daha uygun olacaktır diyoruz.

Şimdi, burada gerçekten ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Divanı yönetim kurulu belirliyor. Bu divana yapılan itirazlar konusunda da divanın kararı kesin. Şimdi, itiraz ne için yapılacak, neye karşı itiraz yapılacak, neden dolayı yapılacak, bu konuda tasarıda en ufak bir şey yok.

Biz anlıyoruz ki bunun yazılış biçiminden, hakem kararlarına karşı itirazlar divana olabilecek. Şimdi, hakemleri siz oluşturuyorsunuz, hakemleri yönetim kurulu seçiyor, divanı yönetim kurulu seçiyor, ondan sonra da divanın verdiği kararlar kesin oluyor. Bu, kesinlikle olmayacak bir şey. Yani neredeyse karar merci konumunda olanlara yeniden itiraz yaptırıyorsunuz ve kesinleştiriyorsunuz. Bu konuda en azından teknik olarak yapılabilecek şey, itiraz konusunun, itiraz hususunun genel kurula yapılması konusunda vereceğimiz önergemizi kabul etmenizi istiyoruz teknik sorunu çözümleyebilmek açısından.

Yine tasarının 15’inci maddesinde, bu merkezin gelirleri açısından bağışın da kabul edilmesi söz konusu. Bağış da gelirler safında görünüyor ama bu bağışı şimdi siz kabul ederseniz eğer, bu merkeze anlaşmazlığını getirecek olan şirketlerin yan şirketleri ya da o şirketlerle bağlantılı olanlar eğer bu merkeze bağışlarını yaparlar ve aynı şekilde anlaşmazlıklarını getirirlerse bu kararlar, bu merkezin kararları asla güvenilir olmaz. Doğmadan ölmüş olur bu merkez. Bu bağış konusunun kesinlikle bu metinden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.

Bunun dışında, merkezin gelirlerinin giderleri karşılamaması durumunda merkezin bileşenlerine salma salınıyor. Deniliyor ki: “Şu kadar, işte merkezin giderlerine yetecek kadar masraflara siz de katkı koyacaksınız.” Böylesi bir durumda eğer bu merkez kendi kendini idare edemeyecekse sevgili arkadaşlar, yani buralardaki üyeleri neredeyse üye tayin etmek istemeyecektir bu bileşenler. O nedenle, merkezi kendi kendine idare edebilecek bir duruma getirmek lazımdır. Gelirleri merkezin sorunludur. Gerçekten bu konuda doğmadan ölmüş bir merkezle karşı karşıya kalacağımızı düşünüyoruz.

Bunun yanında, tasarının 16’ncı maddesinde, bu tasarıda herhangi bir boşluk olduğu takdirde Medeni Kanun ve Dernekler Kanunu’na atıf yapılmaktadır. Şimdi, biz hep şunu söyledik: Bu tasarıda kurallar belli değil. Milletlerarası Tahkim Kanunu’na ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapılmamaktadır, boşluk vardır. Bu konuda eğer bir sorun olduğu takdirde, hakem kararlarına itirazlar ve iptal davası söz konusu olduğu takdirde mutlaka bu Milletlerarası Tahkim Kanunu’na ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapılmalıdır dedik. Bize denildi ki: “Zaten işin doğası gereği bu atıfları yapmasak da bunlar uygulanacak.” Peki, madem işin doğası gereği uygulanacak da Medeni Kanun’a ve Dernekler Kanunu’na neden atıf yapılıyor? Bunun cevabını bize hiç kimse veremedi. Ne yazık ki Sayın Adalet Bakanı da burada olmadığı için bundan sonraki soracağımız sorulara da yine cevap verilmeyeceğini biz aynı şekilde görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu tasarı gerçek anlamda hem istenilen sonuca ulaşamayacaktır hem de ulusal yargı sistemimize bir darbe niteliğinde olduğu için, Anayasa’ya aykırı olduğu için bu tasarının düzeltilmesi ya da kabul edilmemesi gerektiği konusunda görüşümüz vardır.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde ikinci bölümle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Birinci bölümle ilgili olmak üzere gayet iyi niyetle bir çaba gösterdik. Verdiğimiz önergelerle İstanbul tahkim merkezinin gerçekten hızlı, gerçekten bağımsız, gerçekten tarafsız ve güvenilir bir tahkim merkezi hâline getirilmesine çaba gösterdik. Ancak bunun karşılığı iktidar partisi grubunda ve Sayın Bakanlıkta olmadı.

Değerli arkadaşlarım, ben o zaman sizi biraz daha farklı bir boyuta getirebilmek için on iki yıllık AKP iktidarlarının ortaya koymuş olduğu icraatı özetleyerek bir perspektif çizmeye çalışacağım. On iki yıl içerisinde devletin üç tane erki olan yasama, yürütme ve yargıyla ilgili olmak üzere AKP “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” noktasının dışına zerre miktarda çıkmadı. Yasama organı yani Türkiye Büyük Millet Meclisini gerek kendi parti içi disiplin ve denge unsurlarını sıfırlayarak gerekse milletvekillerini talimatla parmak kaldıran bir konuma sürükleyerek tek adamın iradesine bağlamıştır. Dolayısıyla, şimdi Sayın Cumhurbaşkanı olan, o zamanın Başbakanı ne demişse Adalet ve Kalkınma Partisi o yönde irade beyan etmiştir. Yani, yasama organı kendi iç denge ve denetim araçlarını kullanamamıştır.

Böyle tek adam iradesi aynen yürütme organına da sâri olmuş, Sayın Cumhurbaşkanı, o dönemin Başbakanı ne derse bürokratik teamüller, tecrübeler, devletin hafızası, o konuyla ilgili daha önce yapılmış olan iş ve işlemler hiç dikkate alınmadan, hepsi bir kalemde çizilerek tek adam iradesi oraya da hâkim olmuştur.

Geride bir tek yargı kalıyordu, yargıyla da cebelleşe cebelleşe 2010, 2007, 2011 düzenlemeleriyle yargı hallaç pamuğu gibi atıldı. Önümüzdeki hafta gelecek olan HSYK’yla da dünyanın en garip, dünyanın en obez ve dünyanın en siyasi hormonlu Yargıtayı, Danıştayı, HSYK’sı oluşturulacak. Burada hedef, sadece Yargıtayın bir Başkanıyla uğraşmıyorlar, sadece Yargıtayın daire başkanlarıyla uğraşmıyor, sadece dairedeki üyelerle uğraşmıyor; ta tetkik hâkimlerine, savcılara varana kadar “Hepsi benim yandaşım olsun, hepsi benim talimatımla hareket etsin.” mantığıyla bir düzenleme yapılıyor. Bu amaçla da değerli arkadaşlar, Yargıtayın ve Danıştayın, ikisi birlikte, bütün yönetim organı olan başkanlık divanları değiştiriliyor, dairelerin bakacağı işler değiştiriliyor, dairelere atanacak ya da dairelerde görev yapacak hâkimlerin, üyelerin yerleri değiştiriliyor yani zülfüyâre dokunan işlerde, davalarda emre uyacak olan kişiler oraya getiriliyor. Bu amaçla da Yargıtay üyesi 516’ya çıkarılıyor, 120 yeni toplu üye seçilecek. Bu bir vahşettir, bu bir hukuk katliamıdır ama AKP bunu yapıyor. Bütün bunları yaparken bir de özel hukuk alanında yani özel hukukun tahkim alanında da emre uyacak, “Alo” denildiğinde “Hayır.” demeyecek insanlar buraya getirilecek. Dolayısıyla, AKP, bu kapsam içerisinde, “TÜGEV” midir, “TÜRGEV” midir adını tam çıkaramıyorum, öyle bir vakıf var, o vakfa 99 milyon doları bağışlayan hamiyetperver olduğu bu vesileyle anlaşılan ya da AKP’ye o derecede yakınlık hissedebilmek için, yakınlığını bu derece ispatlayabilmek için 99 milyon dolar hibe etmiş olan vatandaş çıksa dese ki “Kurulmuş olan İstanbul tahkim kurulunda benim şöyle bir davam var, bu bağışın gereğini yerine getir bakalım Sayın Cumhurbaşkanı.” Ya da Ali Ağaoğlu kıymetli arsasını “TÜGEV”e bağışlarken “Herhâlde bundan sonra benim bir dediğimi iki etmezler.” diye bir beyanı düştü “tape”lere. Demek ki Ali Ağaoğlu’yla ilgili bir sorun var ki o sorunun çözülebilmesi için genel yargıdan ayrı böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu. Bunu artırabiliriz. Havuz medyasına düşen, milletin en mahrem alanlarına hakaretamiz laflar söyleyerek yüz milyonlarca doları ödeyen havuz medyasının değerli iş adamları bir talepte bulunduğu zaman herhâlde bu İstanbul tahkim merkezi bunun gereğini yerine getirecektir.

Bunları toparlarsak değerli arkadaşlarım, niçin bu böyle oluyor? Yani sizin aklınız, mantığınız, vicdanınız, izanınız yok mu? Var elbette ama kurgu yanlış. Kurgu niçin yanlış? Kurgu başından yanlış değerli arkadaşlarım. Çünkü siz, AKP iktidarları olarak on iki yıl boyunca yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı tek adama bağlarken bir hedefe doğru kilitlendiniz. O hedefte tek adam devletinin inşasında kullanılacak olan sermaye transferini gerçekleştirdiniz.

Sermaye transferi basit bir laf değildir, iki tane kelimeden oluşan bir laf değildir. Sermaye transferi demek, iktisat ilminde iktisadi bir ihtilaldir yani belirli yerlerde oluşmuş, belirli yerlerde teraküm etmiş olan sermayeyi sermaye piyasasının kurallarıyla değil kamu gücünü kullanarak yolsuzlukla, hırsızlıkla, görevi suistimalle, rüşvetle, iltimasla, zimmetle oradan alıp bir tarafa vermek; verdiğiniz taraf yandaş. Sermaye bu kadar gayriahlaki, gayrikanuni yollarla teraküm etse de sizden talep edeceği iki tane şey vardır. Bunlardan bir tanesi “Kamuya karşı, kamuoyuna karşı beni koruyacaksın.” Nasıl yapacaksın bunu? Yandaş basın yaratarak yapacaksın. İşte AKP’nin on iki yıl içerisinde yapmış olduğu basın üzerindeki tahribatı, baskı, zulmün sebebi budur. 2 bine yakın basın çalışanı bu nedenle işinden, aşından, köşesinden, ekranından olmuştur. Bu, demokratik bir ülkede görülecek iş değildir değerli arkadaşlar. Basın bu şekilde kontrol edilirken sermaye size talimat veriyor “Bana hukuk yaratacaksın.” Nasıl tahkim “Uluslararası alanda hızlı, güvenli, bağımsız ve tarafsız bir yargıya ihtiyacım var.” diyorsa transfer edilmiş yandaş sermaye de “Taraflı, hızlı ve benim güveneceğim yani benim dediğimi yapacak olan bir yargıya ihtiyaç var.” İşte sizin yapmış olduğunuz gerek 2010 tarihindeki Anayasa değişikliğiyle gerek 2011 tarihindeki Yargıtayın üye sayısını 250’den 387’ye çıkararak, Danıştayın üye sayısını 137’ye çıkararak yapmış olduğunuz düzenlemenin özü, sözü budur. Bunu yaparken ne oldu? Bunu yaparken demokratik değerler ortadan kalktı. Bunu yaparken ne oldu? Bunu yaparken insanların hini hacette hakkı zayi olduğunda veya bir iftiraya uğradığında “Ben yargıya giderim, bağımsız mahkemelerden hakkımı alırım.” düşüncesi ortadan kalktı. Onun yerine “Ben AKP’ye, ben AKP’nin bakanına, ben AKP’nin milletvekiline, ben Cumhurbaşkanına giderek hakkımı alırım.” düşüncesi hâkim oldu. İşte, bu İstanbul tahkim merkezinin de amacı sermaye transferi yapılmış olan yandaş, haram sofralarında beslenmiş, tüyü bitmemiş yetim hakkını yemiş olan kişilere kendi istedikleri karara ulaşabilmek için bir organizasyondur. Bu organizasyonun değerli arkadaşlarım, Türkiye’ye faydası yoktur, size de faydası olmayacaktır. Günü gelecektir, bunun hesabı Anayasa çerçevesi içerisinde elbette ki sizlerden sorulacaktır ama bir de öbür dünyada hesabı vardır, öbür dünyadaki hesabında da bu amellerle haşrolacağınızı ifade eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Şahıslar adına Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu ikinci bölümde birtakım hususlar var ki gerçekten belirsizliklerini koruyan konular. Mesela “Denetçiler, Genel Kurul üyeleri arasından ya da dışarıdan 3’ten fazla olmamak üzere 1 veya 1’den fazla kişiyi dört yıl için denetçi olarak seçer.” Dışarıdan kimlerden seçeceği burada belirsiz bir durumda bırakılmış. Yine, Danışma Kurulunun “Çözüm yöntemleri konusunda yeterli tecrübeye sahip 15 üyeden oluşur. Danışma Kurulu üyeleri Yönetim Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurul tarafından dört yıl için seçilir…” Kimden seçeceksiniz, belli değil. Keza, “Yönetim Kurulu tarafından mesleğinde en az on yıl tecrübeye sahip hukukçular arasından seçilecek 3’er üye yer alır.” Nerede? Millî Tahkim Divanı ve Milletlerarası Tahkim Divanında. Yönetim kurulu tarafından seçilen Tahkim Divanı üyelerinin görev süresi 5 yıldır. Bunu nereden seçeceksiniz? Bu da belli değil. Keza Tahkim Divanı kararlarına karşı taraflar kararlarının kendilerine tebliğinden itibaren bir hafta içinde karar veren divana itiraz edebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. Şimdi, burada divanda verilen kararı kesin olarak nitelendiriyorsunuz. Demek ki bir hukuka, mahkemeye ihtiyaç duymuyorsunuz. Bundan sonra kişi, haklarını bir mahkemede arayamaz anlamına getiriyorsunuz.

Yine, genel sekreterlik konusunda: “Genel Sekreterlik, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcısı ve yeteri kadar personelden oluşur.” Ne kadar yeteri kadar? “Yeteri kadar” kelimesinin bir sınır yoktur. İstediğiniz kadar yani bin kişi, 10 bin kişi, 20 bin kişi mi getireceksiniz? Yeteri kadar.

Yine, aynı şekilde “yeteri kadar büro personeli çalıştırılır.” Yine, aynı şekilde “yeteri kadar” kelimesinin anlamı burada aynı biçimdedir.

Yasaklılık ve gizlilik konusunda “Danışma Kurulu üyeleri dışındaki Merkez organlarının üyeleriyle çalışanları görev süreleri boyunca Merkez bünyesinde hakemlik ve ara buluculuk yapamazlar.” diyorsunuz. Ama bir sonraki maddede diyorsunuz ki “Gelirler” kısmında “Merkez tarafından ücretli olarak sunulan hizmetler karşılığında elde edilecek gelirler.” Hem yapamaz diyorsunuz hem de gelirler diyorsunuz Merkezden. Ayrıca “bağışlar” diyorsunuz. Bağışı kim verecek? Yani taraf olan karşınızdaki insan bağış verirse, siz masaya oturduğunuzda bağış veren kişiye nasıl ceza vereceksiniz? Burada bu durum söz konusu.

Değerli arkadaşlar, yani bakın, demin söylemiştim, bir yönetmelik hazırlama ihtiyacını bile hissetmemişsiniz burada. Eğer hiç olmazsa bu kurulun bir yönetmelik hazırlayarak o yönetmelik çerçevesinde hareket etme imkânı vermiş olsaydınız bir yere kadar bunlar çözülebilirdi ama bunu koymamışsınız. Belirsizlik üzerine oturan bir kurum oluşturuyorsunuz. Bu kurum neye göre karar verecek, neye göre hareket edecek, ne kadar personel alacak, bunun niteliği ne olacak? Bunların hiçbir tanesi belli değil. Yani bir devlet kurumu oluşturuyorsunuz arkadaşlar. Bu devlet kurumunu oluştururken muhakkak bunun bir yönetmeliği olması gerekir. Ama siz, nasıl olsa “Biz yaptık oldu.” diyorsunuz çünkü kamu denetçiliği kısmında da aynı şeyi yaptınız. Bugün kamu denetçiliği ne işe yaradı? Bugüne kadar hiçbir iş yaptı mı? Önümüzdeki günlerde herhâlde onun raporları gelecek bize? Kim, ne kadar güven duyarak kamu denetçiliğine başvurabiliyor. Aynı şeyi burada da göreceksiniz ve ben size burada söylüyorum: Çok uzun zaman geçmeden bununla ilgili yeni bir yasa tasarısı getireceksiniz düzeltmek için. Başka bir yolu yok çünkü düzeltemezsiniz ve kargaşaya sürükleneceği kesindir. İkinci bir yolunu görmeyeceksiniz. Ben işte bunun için söylüyorum: Bunları yapıyorsunuz ama belli bir tecrübeyle yapın.

Ben açıkça söyleyeyim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunlara oy veren arkadaşlarımız, kaç kişi bu yasayı baştan sona okumuştur ve hazmederek okumuştur? Bir kere ciddiyetle söyleyin, kendi vicdanınızda tartın, bana cevap vermeyin, bana cevap vermeyin, kaç kişi okumuştur? Yani burada oy verenlerden -184 kişi oy veriyor diyelim AKP’den- kaç kişi bu yasayı okuyarak oy vermiştir?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kaç kişi “Hayır” diyor okuyarak? Kaç kişi “Hayır” diyor okuyan?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Biz hepimiz okuduğumuz için bu önergeleri hazırladık. Bakın, ondan sonra çıkıp konuşuyoruz. Herkes okumuştur bunları, herkes biliyor merak etmeyin. Ama önemli olan bizim “Hayır” dememizin ötesinde “Evet.” diyen sizler sorumluluk altına giriyorsunuz. Devleti yöneten sizsiniz, yürütme sizsiniz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Muhalefetin hiç mi sorumluluğu yok, hep iktidar mı sorumlu?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bakın, muhalefet sorumluluğunu yerine getiriyor…

BAŞKAN – Şimdi ben rica ediyorum, şu karşılıklı atışmayı bırakın, dövüşmeyin, kavga etmeyin, beş dakikamız kaldı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama soruyor Sayın Başkan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - …ve “Şunlarda, şunlarda, şunlarda yanlış yapıyorsunuz, bunları düzeltin.” diyor, biz sorumluğumuzu yerine getiriyoruz. Ama o sorumluluğu görmeyen ve kale almayan sizlersiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – 20 tane hukukçu var burada şu anda.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

Şimdi, şahısları adına konuşmalar bitti.

Soru-cevap yok.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.02

ON ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 01.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin On Altıncı Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve Isparta Milletvekili Recep Özel ile 52 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın; 1512 Sayılı Noterlik Kanunun 59. Maddesinde Noterlerin Hastalıkları Halinde Yapılacak İşlemlere İlişkin Sorunların Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile 33 Milletvekilinin; Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay ile 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/2397, 2/2101, 2/2209, 2/2380, 2/2418) (S. Sayısı: 655)

BAŞKAN – 5’inci sıraya alınan 655 sıra sayılı Kanun Teklifleri ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – 6’ncı sırada yer alan Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da Komisyon bulunamayacağı anlaşıldığından, Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükûmetçe Takdir ve Tespit Edilmek Üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Birliği’nin Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali’de İcra Ettiği Harekât ve Misyonların Kapsamında Yurt Dışına Gönderilmesi ve Hükûmet Tarafından Verilecek İzin ve Belirlenecek Esaslar Çerçevesinde Bu Kuvvetlerin Kullanılması İçin Hükûmete Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine İlişkin Başbakanlık Tezkeresi ile kanun, tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 20 Kasım 2014 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler.

Kapanma Saati: 01.07



(x) 615 sıra sayılı Basmayazı 10 Temmuz 2014 tarihli 115’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(X) 640 S. Sayılı Basmayazı 6/11/2014 tarihli 11’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.