TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                13’üncü Birleşim

                                                                                       12 Kasım 2014 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, İskenderun Demir Çelik Fabrikası hissesine sahip olan emekli işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, amatör spor kulüpleri üzerinden yapılan yolsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’nın, baraj alanı içinde kalan Sakarya’nın Kocaali ilçesinin Ortaköy beldesinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, PKK ve KCK’nın devlete paralel yapılar oluşturduğuna ve Hükûmetin üniter yapıyı ortadan kaldıracak bu hain girişime neden müdahale etmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, ülkenin genel durumuna ve iktidarın neyle meşgul olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

3.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, Gaziantep’te yapılan Türkiye İnovasyon Haftası Toplantısı’na ve Gaziantep’in inovasyon vadisi olma yolunda ilerlediğine ilişkin açıklaması

4.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının personel alımı ilanının yeniden düzenlemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Palu-Genç-Muş demir yolunun yer değiştirmesiyle ilgili ihalede yolsuzluk yapıldığına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 2012 yılında oy birliğiyle reddettiği imar planında Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca değişiklik yapılmasının gerekçesini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, Afyonkarahisar’ın yaşanılabilir kentler arasında 58’inci, eğitimde ise 52’nci sırada olduğuna ve Hükûmetin Afyonkarahisar’ın öğretmen ve derslik açığını kapatmayı düşünüp düşünmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ilinin sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, 13/9/2014’te Resmî Gazete’de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’e göre yapılan işlemlere ilişkin açıklaması

10.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinin Küçükkuyu beldesinde bulunan Küçükkuyu İlköğretim Okulunun depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yedi aydır kapalı olduğunun doğru olup olmadığını ve bu okulla ilgili hangi işlemlerin yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’ün, bazı sanatçı ve iş adamlarının yabancı bir gençlik örgütüyle iş birliği yaparak Gezi protestolarını hazırladığına yönelik bir fezleke hazırlayanları kınadığına ilişkin açıklaması

12.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Tokat’ta bir doğa katliamı yaşandığına  ilişkin açıklaması

13.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Muğla Yatağan’da bazı kişilerin sahte belgelerle iş yerlerinde teftişler yaptığına ve Şanlıurfa’da toplum yararına program kapsamında işe alımlarla ilgili sorunlara ilişkin açıklaması

14.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Alparslan Türkeş’le ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili takipsizlik kararının Maliye Bakanlığı İstanbul Muhakemat Müdürüne tebliğiyle ilgili olarak Adalet Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, son günlerde Cizre ve Silopi’de PKK terör örgütünün gençlik yapılanması tarafından yapılan özerklik ilanlarına karşılık Hükûmetin bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana ilinin sorunlarına ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa’nın Salihli ilçesinin bazı mahallelerinde taşımalı eğitim ihalesinin sonuçlanmadığına ve Millî Eğitim Bakanlığınca ailelere bir yardım yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 

 

 

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay’ın Suriye sınırında güvenliğin nasıl sağlandığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1108)

2.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 29 milletvekilinin, ülkemizin enerji politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1109)

3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekilinin, 23/10/2012 tarihinde yaşanan depremden sonra Van’da yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1110)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 29/1/2013 tarihinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de madencilik sektöründe çalışan işçilerin iş ve yaşam koşullarının, çalışma alanlarında karşı karşıya kaldıkları sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 24/10/2014 tarihinde Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu ve 23 milletvekili tarafından, balıkçılık faaliyetinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/38) ve (11/39) esas numaralı Gensoru Önergelerinin 14 Kasım 2014 Cuma günkü gündemin “Özel Gündemde Yer alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bu birleşimde yapılmasına; 18 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin önerisi

 

VIII.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 1/1/2014 – 30/6/2014 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/6/2014 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ve tezkereler

 

 

 

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Trakya Üniversitesinde okuyan öğrencilerin yurt sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/48260)

2.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, maaşında icra takibi ve haciz olan personel sayısına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/48734)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Kütahya'da bir futbol karşılaşmasında polis tarafından yapılan müdahaleye ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/48735)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarınca yaptırılan kamu spotlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/49024)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014 yılları arasında görev yapan özel kalem müdürü, müşavir ve basın ve halkla ilişkiler müşavirlerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/49026)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 926 sayılı Kanun'da yapılan bir değişiklik sonrası gerçekleştirilen başvurulara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/49069)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan web hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan temizlik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan lojistik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan eğitim hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan güvenlik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/49238), (7/49239), (7/49250), (7/49251), (7/49252)

8.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, Amerika Birleşik Devletleri'nin çelik boru ithalatına anti-damping vergisi getirmesi sonucu üreticinin yaşadığı sorunlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52307)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık merkez ve yurt dışı teşkilatı tarafından temin edilen hizmet binalarına ve bu kapsamda gerçekleştirilen harcamalara,

Yeni teşvik sisteminin gözden geçirilmesi ve teşvik uygulamalarının hayata geçirilmesi kapsamında yürütülmekte olan çalışma ve projelere,

Serbest ticaret antlaşmaları yoluyla pazarlara giriş koşullarının iyileştirilmesi ve yeni pazarlara giriş imkanı sağlanması kapsamında yürütülmekte olan çalışma ve projelere,

Ticarette Teknik Engeller Türkiye Bilgi Bildirim Merkezine ait internet sitesine üye ihracatçı firmaların sayısının artırılması kapsamında yürütülmekte olan çalışma ve projelere,

Bakanlık merkez ve yurt dışı teşkilatı tarafından kullanılan hizmet binalarının teşrifine ve bu kapsamda gerçekleştirilen harcamalara,

Yurt dışı müteahhitlik ve teknik müşavirlik hizmetleri sektörlerinin uluslararası rekabet gücünün artırılması kapsamında yürütülmekte olan çalışma ve projelere,

İhracatçıların yurt dışı pazar paylarının artırılması kapsamında yürütülmekte olan çalışma ve projelere,

Turquality ve Marka Destek Programları kapsamında desteklenen markalar ile ilgili çeşitli verilere,

Serbest bölgelerde AR-GE ve yenilikçiliğe dayalı ürün ve hizmetlerin paylarının artırılması kapsamında yürütülmekte olan çalışma ve projelere,

Döviz kazandırıcı hizmet ihracatının geliştirilmesine yönelik yasal altyapının tamamlanması kapsamında yürütülmekte olan çalışma ve projelere,

İlişkin soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52980) (7/52981) (7/52982) (7/52983) (7/52985) (7/52986) (7/52987) (7/52988) (7/52989) (7/52990)

 

12 Kasım 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşimini açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, elinde İskenderun Demir Çelik Fabrikası hissesi bulunan emekli işçilerin sorunları hakkında söz isteyen Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’na aittir.

Buyurunuz Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olursak kürsüdeki sayın milletvekilini daha iyi duyabileceğiz.

Buyurunuz efendim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, İskenderun Demir Çelik Fabrikası hissesine sahip olan emekli işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; elinde İskenderun Demir Çelik Fabrikası hissesi bulunan emekli işçilerin sorunlarını dile getirmek için gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Demir çelik sektörü çalışma şartları açısından işçinin, emekçinin en ağır şartlara maruz kaldığı sektörlerin başında gelmektedir. Üretim aşamasında çalışanların risk altında ter attığı bir sektördür. Bu yönüyle ele alındığında demir çelik sektöründe alın teri ve emeğiyle çalışanların emekliliklerinde maddi refaha sahip olmaları çok önemlidir.

Seçim bölgem Osmaniye başta olmak üzere, birçok ilde İskenderun Demir Çelik Fabrikaları binlerce işçiye iş ve aş imkânı sağlamıştır. Bu fabrikalar, bir yandan ülke ekonomisi için en kritik ihtiyaçlardan biri olan demir çelik üretimi yapmakta, diğer yandan cevherden üretim yapmakla doğal kaynaklarımızı ülke ekonomisine katmakta, üretilen mamullerin yurt dışına ihraç edilmesi suretiyle de döviz girişini sağlamaktadır.

Bu fabrikalar 1970’li yılların başında kurulmuştur. Bu fabrikaları Türk milletine armağan eden o günün yönetimleri devletin ve milletin parasıyla kendilerine saray yapmayı değil, milletin çocuklarına ekmek kapısı inşa etmeyi tercih etmişlerdir.

2001 yılında Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57’nci Hükûmet bu fabrikaların özelleştirilmesine karar vermiştir. 57’nci  Cumhuriyet Hükûmetinin özelleştirme kararında bugünkü AKP iktidarının anlayışından farklı olarak, sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, işçileri sokağa atmak yerine, özelleştirilen bu fabrikalardan işçilere hisse vermek yaklaşımı benimsenmiştir. Böylece, büyük riskler içeren ağır çalışma şartlarına tabi tutulan emektar demir çelik işçisine yaptığı fedakârlıkların karşılığı bir parça ödenmeye çalışılmıştır.

Özelleştirme kararıyla bir vakıf kurulması öngörülmüş ve bu fabrikaların yüzde 11 oranındaki hissesinin çalışanların kurmuş olduğu vakfa devri hususu düzenlenmiştir. Bu karar doğrultusunda, 2002 yılında İSDEMİR’in yüzde 11’lik hissesi çalışanların kurduğu yardımlaşma sandığına devredilmiş ve pay defterine tescil edilmiştir.

Yaklaşık 11 bin civarında kişi vakıf üzerinden İSDEMİR’in hisselerine ortak olmuştur. 2002 yılının sonundan 2013 yılının başına kadar vakıf uhdesinde kalan bu hisseler hak sahiplerinin namına yazılı hâle getirilememiştir. 2013 yılında vakfın yapmış olduğu müracaat üzerine Sermaye Piyasası Kurulu 13 Aralık 2013 tarihli kararıyla hak sahibi işçilerin hisselerinin nama yazılı hisse senedi olarak düzenlenmesine karar vermiştir. 2014 yılının Şubat ayından bu yana bu nama yazılı muvakkat hisse senetleri şirket pay defterine tescil edilmiştir. Böylece, elinde bu şekilde hisse bulunduranların bu hisseleri devir ve ciro etmek kaydıyla satma imkânı doğmuştur.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; emekli demir çelik işçilerinin çoğu aylık 1.200 ila 1.300 lira civarında emeklilik ücretiyle yaşamını devam ettirmektedir. Bu rakamlar fakirlik ve açlık sınırının altındadır. Yaşamlarını devam ettirebilmek için demir çelik işçisi, diğer emekliler gibi pazarcılık, işportacılık yapmak ya da başkalarının yanında çalışmak durumundadır. Bunu bilen uyanık bazı siyaset, ticaret ve iş adamları bu emekli kardeşlerimizin elindeki hisseleri ölü fiyatına, çok düşük bedellerle almaktadırlar. Yokluğa mahkûm edilmiş olan emekli demir çelik işçileri reel değeri 80 ila 110 bin lira olduğu söylenen bu hisseleri 15 ila 20 bin lira gibi düşük rakamlara elden çıkarmak zorunda kalmaktadır.

Diğer yandan, İSDEMİR yönetimi sermaye artırımı yapmak suretiyle demir çelik işçilerinin elinde bulunan hisselerin yüzde 11 olan oranını yüzde 4,93’e kadar geriletmiştir. Bunun anlamı şudur: İSDEMİR yönetimi bu hisseleri zaman içerisinde bu işçilerin elinden çok komik fiyata alabilecektir.

Demir çelik işçileri bu hususlardan dolayı feryat etmektedirler. Onların feryatlarının sözcüsü olarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine iki önerimiz var: Birincisi, bir an evvel bu hisselerin borsaya kota edilmesi ve borsada gerçek değerini bularak devir, teslim ve nakledilmesinin sağlanmasıdır. Diğeri ise, bu işçilere ait yüzde 11’lik hissenin sermaye artışından etkilenerek geriye gitmesini önlemesi bu Hükûmetin vazifesidir. Bu hususa ilişkin idari ve yasal düzenlemeleri hayata geçirmek, bu mağduriyetleri gidermek bu Hükûmetin görevidir, bunu bekliyoruz. Bunu yapmak suretiyle fırsatçıların önü tıkanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, amatör sporda yapılan usulsüzlükler hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, amatör spor kulüpleri üzerinden yapılan yolsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, amatör spor kulüpleri üzerinden yapılan yolsuzluklar üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yolsuzluğa bulaşmamış, yolsuzlukları mazur görmeyen ve yolsuzluklar karşısında sessiz kalmayan bütün milletvekillerini saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.” demiştir. Bu özdeyişe katılmayan yoktur sanırım. Bütün spor yöneticilerinin sporcu yetiştirirken de bu özdeyişi hatırlaması gerekir.

Peki, şu anki durum nedir? Maalesef AKP hükûmetleri döneminde spor yolsuzluk ve usulsüzlüklerin adresi konumuna getirilmiştir. Nasıl mı? Bakın, bir örnek vereceğim: Mersin’de 2 Ocak 2014 tarihinde bir amatör spor kulübü kurduruluyor. “Kurduruluyor” diyorum çünkü kulüp başkanı kim? Kulüp Başkanı Mersin Gençlik ve Spor İl Müdür Vekili. Mersin’de yıllardır kurulu diğer spor kulüplerinden her biri devletten yaklaşık olarak, ortalama, azı çoğu 3 bin lira yardım alırken bu imtiyazlı grup, kurulmasının üzerinden daha bir ay geçmeden, henüz yetkili kurulları bile oluşmadan devletten yüklü miktarda yardım almaya başlıyor bir ay içerisinde.  Bu yardımlar kulüp kurulalı daha dokuz ay olmadan 800 trilyon liraya ulaşıyor değerli arkadaşlarım. Diğerleri 3 bin lira alırken bu kulüp 800 bin lira para alıyor devletten. Yani diğer kulüplerin tam 250 katı olarak fazla para alıyor. Kulübü incelediğinizde, kurulalı daha bir ay olmuş. Yaptığı başarılar var mı? Hiçbir şey yok. Benzer bir şekilde, diğer bir kulübe de 200 bin lira para aktarılmış yani dokuz ay içerisinde Mersin’deki iki amatör spor kulübüne tam 1 trilyon para aktarılıyor devlet aracılığıyla. Alan kişi aynı, spor kulübünün başkanı, Gençlik Spor İl Müdürü Vekili, kulübü kuran o, parayı dağıtan o.

Şimdi, buraya kadar anlattıklarımı bir iddia olarak değerlendirmeyin. Bunlar devletin resmî belgelerinden yani bilgi edinme hakkıyla elde edilmiş olan bilgilerden toparlanmıştır. Bu sadece Mersin’de böyle. Diğer yerlerde durumun ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Amatör spor kulüplerine ayrılan paranın nasıl dağıtıldığı, dağıtımda hangi kriterlerin rol oynadığı sporla birbirini besleyen ahlak açısından da çok önemlidir. 2 Ocak 2014 tarihinde kurulan spor kulübüne bir ay içinde yapılan anormal orandaki bu yardım işin objektif olmadığını, ahlaklı olmadığını bize gösteriyor.

Arkadaşlarım, amatör spor daha da fazla ahlaklı olunmasını gerektirir. Amatör spor topluma örnek, saf ve temiz sporcular yetiştirir, yetiştirmelidir, olimpik ruh aşılamalıdır. Ama bu şekilde istismar edilerek yolsuzluklara bulaştırılmış görülüyor AKP Hükûmeti tarafından. Şimdi, bu saf ve temiz duyguları yolsuzluk gibi kirli emellere alet etmek spora teşvik ettiğimiz çocuklarımıza yapılan en büyük kötülüktür. İşte AKP hükûmetleri bu kötülüğü yapmakta hiçbir mahzur görmemiş ve amatör spor kulüplerini de istismar etmiş, kötü emellerine alet etmiştir. Bizim yaptığımız araştırmalarda kulüp yöneticileri diyor ki: “Sayın vekilim, vallahi billahi gönderilen bu paradan bir bardak çay bile içmedik.” Ne yaptınız? “Bize dediler ki: ‘Paraları şuraya dağıtın.’ Oralara dağıttık.” Bakın, arkadaşlarım, bu paralar Akdeniz Oyunları’ndan sonra gönderildi ve Akdeniz Oyunları’nda yapılan, Sayıştay raporlarına yansıyan yolsuzluklar yetmemiş gibi buradan oralara para pompalanmaya devam edildi, bir.

İki: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yapılan yardımların nereye gittiği belli değil, yerel seçimlerden önce bu amatör spor kulüplerine verilen paraların nereye gittiği belli değil. Mersin’imiz maalesef bu iktidar döneminde her yönüyle istismar edilmiştir. Akdeniz Oyunları şehrimize şan, şöhret kazandıracağına dopingle anıldı, Sayıştay raporlarına yansıyan yolsuzlukla anıldı, içinde futbol oynanması mümkün olmayan Arena gibi stadyumlarla anıldı. Daha dün Kayseri’de yapılan bir spor tesisinin, bir stadyumun 3 katından daha fazla bir paraya Mersin’de stadyum yaptınız, doymadınız mı diye ben buradan Hükûmete soruyorum. Bu konu, genç Gençlik ve Spor Bakanı için turnusol kâğıdıdır, ya o da kirlenecektir ağabeyleri gibi ya da bu işin üzerine gidip aklanacaktır.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Gündem dışı üçüncü söz, baraj alanı içinde kalan Sakarya’nın Kocaali ilçesi Ortaköy beldesinde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Kutluata.

3.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’nın, baraj alanı içinde kalan Sakarya’nın Kocaali ilçesinin Ortaköy beldesinde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde söz aldığım konu Sakarya’da bir belde ve çevre köyleri halkının iktidar tarafından göçe zorlanmasıyla ilgilidir. Bu belde Kocaali ilçesinin Melen Barajı rezervuar alanı içinde kalan Ortaköy beldesidir. Göç ettirme işi belde halkına bugüne kadar yeni bir iskân alanı göstermeden yapılıyor yani “Nereye gidersen git.” deniliyor. Devlet Su İşlerinin İstanbul’daki 14. Bölge Müdürlüğü yetkililerince yapılan tebliğler, 17 Kasımda bu insanların sularının ve elektriklerinin kesileceği ve bir hafta içinde jandarma gücüyle ile asırlardır yaşadıkları yerlerden çıkarılacakları şeklindedir.

Konunun üç ilgili bakanlığı var: Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı -ki bu ikisine konu tarafımdan defalarca iletilmiştir- üçüncü bakanlık da bu aileler sokağa atılmakta olduğuna göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmalıdır. Bakanlıklar bu haksızlıkla ilgilenmemektedir. Sakarya’da, iktidar partisinin biri bakan olmak üzere 5 milletvekili var, kimse konuyla ilgilenmiyor. Şehrin valisi var, Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyesi var, kimse ilgilenmiyor. Hepsinin dilinde aynı gerekçe: “Bu insanlar istimlak bedellerini almışlar, yapacak bir şey yok.” verilen cevap budur. İstimlak bedelini alamayan çok insan var, istimlak bedelinin tamamını alamayan pek çok insan var. Ancak, mesele bu değil. İktidara sormak lazım: Siz bu insanların yerlerini, yurtlarını istimlak ederken kendilerine şunu sordunuz mu: “İstimlak bedelin budur, bunu mu almak istersin yoksa sana gösterdiğim yeni iskân alanına ailenle, komşularınla, hayat tarzınla birlikte yerleşmek mi istersin?” diye bir seçenek sunuldu mu? Sunulmamıştır.

Soma maden faciasının arkasından çıkarılan ve maden işçilerinin derdine deva olmak yerine iktidarın her yasal müşkülünü halletmeyi amaçlayan son, namlı torba yasanın 139’uncu maddesi Ortaköy beldesi bahanesiyle bir düzenleme getirmişti. Söz konusu torba yasanın 139’uncu maddesi diyor ki: ”Sakarya ili Kocaali ilçesinde bulunan ve Melen Barajı rezervuar alanı mutlak koruma alanında kalan yerleşim yerlerindeki halkın iskân edilmesini sağlamak üzere Orman Bakanlığından belirli bir alan TOKİ’ye devredilmiş ve tescil edilmiştir.” deniliyor. Yasada, bu alanın Ortaköy ve çevre köylerinde yaşayan halk için Orman Bakanlığından alınıp TOKİ’ye verildiği ifade ediliyor. Alanı Ortaköy halkı için TOKİ’ye veren Orman ve Su İşleri Bakanlığı, ahaliyi zorla evlerinden çıkarmaya kalkışan da Orman ve Su İşleri Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü; çelişkiye dikkatinizi çekiyorum.

Şimdi şu soruyu sormak zorundayız: Madem Ortaköy halkını iskân etmek için orman arazisini TOKİ’ye verdiniz, neden aileleri jandarma zoruyla sokağa atıyorsunuz?

Bu düzenlemeyi bütün ikazlarımıza rağmen zamanında yapmadığınıza göre, en özel arazisi olan bölgeyi, Ortaköy’ün çaresiz insanlarını bahane ederek TOKİ’ye neden veriyorsunuz? Bu hususu, torba yasa görüşülürken, söz konusu 139’uncu madde için söz alarak dile getirmiştim. Bir değişiklik önergesi vererek “Caferiye köyü sınırları içerisinde kalan alan Ortaköy ve çevresindeki köylerin iskânı dışında bir maksat için kullanılamaz.” ifadesinin eklenmesini istemiştim ama reddedilmişti. “Eğer Ortaköy’de yaşayan insanlarımızın sorunları çözülmeyecekse, Türkiye'de yaşanmakta olan ve çoğu zaman TOKİ’nin içinde bulunduğu olumsuzlukların ve şaibelerin bölgemize ve bu ilçemize sirayet etmesini istemiyoruz.” demiştim. Şimdi, ilgili bakanlıkları, kurumları ve makamları bu çelişkiyi ortadan kaldırmaya davet ediyorum; aksi takdirde, kendi sorumsuzluğu yüzünden ortaya çıkan her sosyal problemden bir rant kapısı açmayı beceren iktidar, Ortaköy halkının yaşadığı sorunları da ranta tahvil etmeyi ihmal etmemiştir hükmüne varılacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kutluata.

Gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş olan sayın milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.

Sayın Korkmaz...

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, PKK ve KCK’nın devlete paralel yapılar oluşturduğuna ve Hükûmetin üniter yapıyı ortadan kaldıracak bu hain girişime neden müdahale etmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, AKP’li yıllar, PKK’nın taleplerinin AKP tarafından yerine getirildiği yıllar olarak hatırlanacaktır. Adına  “çözüm” denen süreç ülkemizin doğusunda asayişi terör örgütüne bırakmış, devletin resmî görevlileri sokağa çıkamaz hâle gelmiştir. Bölgede PKK ve KCK’nın, devlete paralel yapılar oluşturduğu, Kürtçe ana dilde eğitim yapan okullar, mahkemeler, vergi daireleri ve alternatif kolluk güçleri kurduğu bilinmektedir. En son, ecdat yadigârı toprakların bir kısmında özerklik ilan edildiği basına yansımakta ve adım adım bu ilan kitleselleştirilip yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Her konuya laf yetiştiren Cumhurbaşkanı sessizdir, Başbakan sessizdir, İçişleri Bakanı sessizdir.

Milletimiz sormaktadır, bir: Sükût ikrardan mı gelmektedir? İki: Hükûmet, üniter yapıyı ortadan kaldıracak bu hain girişime neden müdahale etmemektedir? Üç: Bu densizliğin nereye gittiği konusunda Hükûmetin bir fikri var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.

Sayın Yeniçeri…

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, ülkenin genel durumuna ve iktidarın neyle meşgul olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir ülke düşünün ki Başbakanı klasik Kerbela-modern Kerbela ayrımıyla meşgul olsun. Bir ülke düşünün ki fiilen tek yetkili hâle gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetiminde, Amerika’nın baskısıyla peşmergeye koridor açsın. Bir ülke düşünün ki terörist olarak nitelendirdiği örgüte kendi eliyle yardım yapsın. Bir ülke düşünün ki sokaklarında 1,5 milyon insan serseri mayın gibi mülteci olarak dolaşsın. Bir ülke düşünün ki denizlerinde ancak günaşırı meydana gelen kaza sonucu boğulmalardan haberdar olunabilen kaçak insanlar bulunsun. Bir ülke düşünün ki Enerji Bakanı zamanın büyük kısmını madenlerde meydana gelen kitlesel ölümlere refakat etmekle meşgul olsun. Bir ülke düşünün ki teröristler yol kessin, vergi toplasın, yargı infazı yapsın, özerklik üstüne özerklik ilan etsin. Bir ülke düşünün ki birileri İmralı’da yol, birileri sınırlarda Kürdistan haritası çizsin. Böyle bir ülkede kamu düzeninden, demokrasiden ya da istikrardan bahsedilebilir mi? Dahası, böyle bir ülkede sizce bir iktidar var mıdır, varsa neyle meşguldür?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Koçer…

3.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, Gaziantep’te yapılan Türkiye İnovasyon Haftası Toplantısı’na ve Gaziantep’in inovasyon vadisi olma yolunda ilerlediğine ilişkin açıklaması

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta Gaziantep’te yapılan Türkiye İnovasyon Haftası toplantısında, üç günde 8 bin katılımcı ile tüm illerin katılımcı rekoru kırıldı. İnovasyon Haftası dolasıyla bu başarılı organizasyonu yapan Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Ekonomi Bakanlığımıza buradan teşekkür etmek istiyorum. Marka şehir Gaziantep’i Türkiye’nin yenilikçi şehri yapmak yolunda çalışmalar yapan Gaziantep Sanayi Odamıza, Ticaret Odamıza ve ihracatçı birliklerimize buradan teşekkür etmek istiyorum. Kendi inovasyonunu kendi geliştiren Gaziantep’in inovasyon vadisi olma yolunda ilerlediğini de memnuniyetle ifade etmek istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçer.

Sayın Dibek…

4.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının personel alımı ilanının yeniden düzenlemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Batman, Mardin, Siirt, Diyarbakır, Adıyaman ve Trakya bölge müdürlüklerinde personel alımı için bir ilan vermişti geçtiğimiz günlerde.

Şimdi, benim seçim bölgem olan Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesinde bulunan Trakya Bölge Müdürlüğüne de 35 personel alınacak değişik dallarda. Gelin görün ki şöyle bir sorun var: Şimdi, ilanda, alınacak olan personelin Kırklareli’nde ikamet etmesi gerekiyor ama herhangi bir zaman sınırı konmadığı için yani “son altı aydır, üç aydır, bir yıldır” gibi ikamet sınırı konmadığı için, düne kadar Türkiye’nin her yerinden çok sayıda insan gerçeğe aykırı bir şekilde Kırklareli’ne ikametgâhını nakletmiş. Dolayısıyla, burada, o kentte oturan ve yeterliliği bulunan vatandaşlarımızın hakları gasbedilmiştir.

Ben buradan hem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını hem TPAO’yu uyarıyorum. Yani, bu şekilde bir ilan insanların haklarını hiçe saymaktır ve iyi niyetin de kötüye kullanılmasının önünü açmaktadır. Bu ilanla ilgili olarak mutlaka yeniden bir düzenleme yapmaları gerekir. Ve 105 kişi çağrılmış Kırklareli’nde, bunun 53 kişisi dışarıdan maalesef.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Sayın Atıcı…

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Palu-Genç-Muş demir yolunun yer değiştirmesiyle ilgili ihalede yolsuzluk yapıldığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Palu-Genç-Muş demir yolunun yer değiştirilmesiyle ilgili ihalede AKP döneminde tam 740 milyon yani 740 trilyon lira usulsüzlük yapıldığını ve bu yolsuzluğu örtbas etmek için özel kanunlar çıkarıldığını defalarca buradan sizlere anlatmıştım.

Bugün, 740 milyon para haksız bir şekilde verildiği hâlde, işin yüzde 50’si tamamlanmıştır. Kalkınma Bakanlığının resmî olarak yazdığına ve bildirdiğine göre, yenen 740 milyon lira yetmemiş ve ilgili firmaya -dikkat edin- tam 930 trilyon lira yeniden para aktarılmıştır. Yani usulsüzce ödenen para 1 milyar 630 milyon 563 bin liraya yani 1,5 katrilyon liradan daha fazla bir paraya çıkmıştır. AKP hükûmetlerinin ülkemizi getirdiği nokta budur ve utanç vericidir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Öğüt…

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 2012 yılında oy birliğiyle reddettiği imar planında Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca değişiklik yapılmasının gerekçesini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 2012 yılında oy birliğiyle reddettiği, 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla birlikte adı gündemden düşmeyen Cengiz İnşaatın sahibi Mehmet Cengiz’in Ataşehir’deki arazisiyle ilgili imar planına, Belediye Meclisi baypas edilerek Çevre Bakanlığınca değişiklik yapılmıştır. Yeni imar planı daha bir iki ay önce askıya çıkmıştır ancak bu süre içinde Cengiz İnşaat çoktan inşaatını tamamlamıştır. İBB Meclis kararını hiçe saymak suretiyle birilerine emsal değerinin üzerinde özel imar çıkarmak nasıl izah edilebilir?

Bakanlığın Belediye Meclisinin seçilmiş üyelerinin verdiği kararı yok sayarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca planda değişiklik yapılmasının gerekçesi nedir?

İnşaatın çoktan bitme noktasına geldiği düşünüldüğünde Bakanlık mı Cengiz İnşaatın yaptığı binaya uygun imar değişikliği yapmıştır yoksa imar değişikliği Cengiz İnşaata önceden bildirilmiş midir?

Ataşehir’deki bir alanın Ümraniye Belediyesine verilmesinin sebebi de bu imar değişikliklerinde kolaylık sağlamak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Yılmaz…

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, Afyonkarahisar’ın yaşanılabilir kentler arasında 58’inci, eğitimde ise 52’nci sırada olduğuna ve Hükûmetin Afyonkarahisar’ın öğretmen ve derslik açığını kapatmayı düşünüp düşünmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık ve çevre kriterlerine göre yapılan bir araştırmada seçim bölgem olan Afyonkarahisar, yaşanılabilir kentler arasında 58’inci sıradadır.

Afyonkarahisar’da hâlen 8.500 norm kadronun 1.800 tanesi boştur. 1.370 tane de derslik açığı vardır. Eğitim sıralamasında ise Afyonkarahisar maalesef 52’nci sıradadır. Afyonkarahisar’ın öğretmen ve derslik açığını kapatmayı düşünüyor mu Hükûmet?

Diğer taraftan, şubat ayında öğretmen ataması yapılacak mı? Özellikle branş dersi öğretmenlerine şu ana kadar yapılan haksızlıkları ne zaman gidermeyi düşünüyorlar? Yetkilileri göreve çağırıyorum.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın Tanal…

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ilinin sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şanlıurfa ilimizde şehir merkezinde otopark yok, otoparklar yetersiz. Şanlıurfa ilimizde engelli vatandaşlarımızın şehir merkezine çıktığı zaman tuvalet ihtiyacını karşılayabilecekleri tuvaletler yok.

Şanlıurfa ilimizde üniversite kampüsünde üniversiteye gidip gelecek öğrencilerimiz için yeteri kadar belediye otobüsü sayısı ve seferleri düzenlenmemiş. Bu açıdan vatandaşımız mağdur.

Ayrıca, tarihî yerlerle ilgili, E-5 kara yollarının üzerinde tarihî yerleri, turistik yerleri belirten tabelalar yok.

Bakanlıkların bu konularla, bu mağduriyetlerle ilgilenmesini arz eder, hepinize saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Yüceer…

9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, 13/9/2014’te Resmî Gazete’de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’e göre yapılan işlemlere ilişkin açıklaması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

13 Eylülde Resmî Gazete’de sessiz sedasız yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’le liselerde ara sınıflara puan koşulu aranmaksızın nakil olacağı getirilmiştir. Yönetmeliğe göre, 10, 11 ve 12’nci sınıfların nakilleri için taban puan şartı aranmazken öğrenci puanı kaç olursa olsun nakil yaptırılabilecektir. Bunun öncesinde de kontenjan artırımına gidilerek, sınıf mevcutları 30’dan 34’e çıkarılarak boş kontenjan yaratılmıştır. Kayırılan imtiyazlı öğrencilerin kimler olabileceğini, geçtiğimiz günlerde Üsküdar Amerikan Lisesindeki okulun kontenjanının dolmasına ve öğrencinin puanının ön kayıt için bile yetersiz olmasına karşın, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürü ve bizatihi Millî Eğitim Bakanı tarafından söylenmesiyle, emriyle kayıt yapıldığı basına yansıdı. Bu öğrencinin özel bir yayın grubunun yönetim kurulu başkanının torunu olduğu iddia ediliyor ve Bakan Avcı’nın kayıt konusunda bizzat emir verdiği öne sürülüyor. Bu nasıl olabiliyor? Bu, hukuka, vicdana sığabilir mi diyorum ben buradan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Bir çocuğun geleceğinin hakkı gasbedilebilir mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.

Sayın Sarıbaş…

10.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinin Küçükkuyu beldesinde bulunan Küçükkuyu İlköğretim Okulunun depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yedi aydır kapalı olduğunun doğru olup olmadığını ve bu okulla ilgili hangi işlemlerin yapıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizlerin aracılığıyla Millî Eğitim Bakanıma sormak istiyorum. Ayvacık Küçükkuyu beldemizde bulunan Küçükkuyu İlköğretim Okulunun yedi aydır depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle kapalı olduğu doğru mudur? Doğruysa bu okulumuzla ilgili bugüne kadar hangi işlemler yapılmıştır? Küçükkuyu Belediye Başkanlığının bu okulumuzla ilgili “Biz Belediye olarak bu okulu yapalım ve tekrar öğretime açalım.” diye başvurusu olduğu hâlde yetkililerin “Siz karışmayın, biz yapacağız.” diye uyardıkları doğru mudur? Siz yaptığınıza göre okulun Küçükkuyu Belediye Başkanlığı tarafından yapılmasına niçin izin verilmemiştir? Küçükkuyu İlköğretim Okulu kapalı olduğu için öğrenciler başka bir okula gitmek zorunda. Sabahçı ve öğlenci olarak da sabahın sekizinde ders başlayıp beş dakikalık teneffüslerle öğretim gördüğünden haberiniz var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.

Sayın Küçük…

11.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’ün, bazı sanatçı ve iş adamlarının yabancı bir gençlik örgütüyle iş birliği yaparak Gezi protestolarını hazırladığına yönelik bir fezleke hazırlayanları kınadığına ilişkin açıklaması

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bazı sanatçı ve iş adamlarının yabancı bir gençlik örgütüyle iş birliği yaparak Gezi protestolarını hazırladığına yönelik geçtiğimiz yıl polis tarafından bir fezleke hazırlandığı, Radikal muhabiri İsmail Saymaz tarafından ortaya çıkarıldı. Böyle akıllara zarar bir fezleke hazırlanmış olması, hepimizin güvenliğini sağlaması gereken polislerin, siyasetin dümen suyuna girdiğinde olabilecekler açısından aydınlatıcıdır. Bu fezlekeyi hazırlayanları ve hazırlatanları kınıyorum. Böyle yapılarak hedef gösterilen kişilere karşı güvenlik güçlerinin de bir özür borcu vardır diye düşünüyorum.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Küçük.

Sayın Düzgün…

12.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Tokat’ta bir doğa katliamı yaşandığına  ilişkin açıklaması

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Tokat’ta bir doğa katliamı yaşanıyor. Daha geçtiğimiz yaz Zile’de, belediye tankerlerle evlere su götürmek zorunda kaldı. Hâl böyleyken şimdi Çekerek Çayı üzerine 3 adet HES kuruluyor ve 19 tane köy muhtarı feryat figan hâlinde çünkü bu HES’lerin kurulması sonucunda buradaki toprakların kuruyacağı ve ekime müsait olmayan bir hâle geleceği çok açık olarak görülmekte. Aynı şeklide, Reşadiye’de Zinav Gölü’ndeki olağanüstü güzel kanyonlar taş ocağı olarak kullanılıyor. Şu anda dinamitler patlıyor orada. Yine, Kelkit Çayı, Kelkit Ovası perişan edilmiş durumda. Şu anda Kelkit Çayı akmıyor. Binlerce dönüm tarım arazisi susuzlukla, kuraklıkla karşı karşıya kalmış durumda, nehirdeki bütün canlı hayat sona ermiş durumda. Bu ülkenin Tarım Bakanı, Çevre Bakanı ne iş yapar merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Düzgün.

Sayın Demir…

13.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Muğla Yatağan’da bazı kişilerin sahte belgelerle iş yerlerinde teftişler yaptığına ve Şanlıurfa’da toplum yararına program kapsamında işe alımlarla ilgili sorunlara ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muğla Yatağan’da son günlerde bazı kişilerin sahte belgelerle iş müfettişliği unvanını kullanarak iş yerlerinde teftiş yaptıklarına dair şikâyetler tarafıma iletilmektedir. Ayrıca, bu kişilerin kitap, dergi ve benzeri nitelikteki yayınları da para karşılığı sattığı iddia edilmektedir. Bu konuda herhangi bir denetim yapılmakta mıdır?

Şanlıurfa’da toplum yararına program kapsamında işe alımlar yapılmaktadır. Daha önce de bu konuda sorunlar dile getirmiştim. İşe alımlar kurasız olarak yapılmakta, AKP’lilerin kendi yakınlarını aldıkları iddia edilmektedir. Her sene 10 bin kişinin başvurduğu kayıtlara bu sene daha az kişi kaydını yaptırmıştır. Onlara nasıl haber verildiği bilinmemektedir. Bu alımlar nasıl yapılmaktadır? Bu garibanlar ne yapacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Sayın Türkoğlu…

14.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Alparslan Türkeş’le ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başbakan Sayın Davutoğlu rüyalarında Hegel’i gördüğünü söylemekte, bizim de rüyalarımızda merhum Başbuğ Türkeş’i görüp görmediğimizi merak etmektedir. Tabii ki her Türk milliyetçisinin rüyasında merhum Başbuğ Türkeş’i görmesi söz konusudur. Merhum Başbuğ rüyalarımızda bizlerden Türk vatanını ve Türk milletini bölenlerden, bölünmesine göz yumanlardan ve teröristlerle müzakere edenlerden hesap sormamızı istemektedir. Ayrıca merhum Başbuğ Türkeş, milliyetçiliği ayaklar altına alanlardan ve “Milliyetçilikle hesaplaşma zamanı geldi.” diyen Davutoğlu’nun bugünlerde milliyetçi olmak suretiyle bir istismara soyunmuş olmasından da hesap sormamızı istemektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.

Sayın Acar…

15.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili takipsizlik kararının Maliye Bakanlığı İstanbul Muhakemat Müdürüne tebliğiyle ilgili olarak Adalet Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları, savcı değişiklikleri, hâkim değişiklikleri, yasal mevzuat değişikliklerinin ardından takipsizlik kararıyla sonuçlandırıldı. Yani Türkiye’de bağımsız yargı ve hukuk olmadığı için bu sonuca şaşırmıyorum.

Şimdi, 25 Aralıkla ilgili Hazine adına itiraz etme yetkisi Maliye Bakanlığı İstanbul Muhakemat Müdürlüğündedir. Oraya da müdahale edildi, Muhakemat Müdürü izne gönderildi, sonra emekli edildi ve yerine yeni bir müdür geldi. Bu müdür de soruşturmada takipsizlik kararı veren savcının eşi. Yani savcının kararını eşi inceleyecek, sanki aile içi bir mesele gibi. Bunu anlamak mümkün değil ama ben yine de sormak istiyorum Adalet Bakanından: Savcıların takipsizlik kararı İstanbul Muhakemat Müdürüne tebliğ edilmiş midir? Hangi tarihte tebliğ edilmiştir; edilmemişse gerekçesi nedir? Muhakemat Müdürlüğü bu tebligata ne yanıt vermiştir? Aile yargılaması beklenen sonucu vermiş midir? Türk halkının bunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Sayın Işık…

16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, son günlerde Cizre ve Silopi’de PKK terör örgütünün gençlik yapılanması tarafından yapılan özerklik ilanlarına karşılık Hükûmetin bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son günlerde Cizre’de ve Silopi’de Türk emniyet güçlerinin gözleri önünde PKK terör örgütünün gençlik yapılanması tarafından yapılan özerklik ilanlarına karşılık Hükûmetin herhangi bir açıklamada bulunmaması ve medyaya yansıyan görüntüler aziz milletimizi kahretmektedir. Ülkeyi yöneten AKP yöneticilerinin bu konuda herhangi bir seslerinin çıkmamasına karşın, her gün televizyonlara çıkarak siyasi propaganda yapmaları, ancak terör örgütüne karşı sözde çözüm sürecinin aksamaması adına herhangi bir eylemde bulunmaması bu millete ihanettir diyorum ve Hükûmeti bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi başta olmak üzere aziz Türk milletine bir açıklama yapmaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Yılmaz…

17.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana ilinin sorunlarına ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hafta sonu Adana’da toplumun çeşitli kesimleriyle yaptığım görüşmelerde ve ziyaretlerde… Adana, biliyorsunuz, 1950’li yıllarda ilk sanayileşen kentlerden biri olmasına rağmen, özellikle, Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıldır uyguladığı yanlış politikalar neticesinde -tarım ve sanayi kenti olan Adana- şu anda birtakım kaoslarla baş başa kalmıştır. Özellikle taşeronlaşmanın yaygın olduğu kentimiz, Türkiye'de işsizler arasında en işsiz kent olarak geçmektedir. İki yıl önce çıkan teşvik yasası da bu süreci körüklemiştir. Adana’yla ilgili Hükûmet tarafından özel birtakım önlemler alınmadığı takdirde sosyal patlamanın boyutlarının ileri dereceye varacağını belirtmek isterim.

Yine, geçen yıl burada orman ve hazine arazilerinin satışıyla ilgili çıkan yasanın uygulamalarında çok ciddi sıkıntılar yaşanmakta. Bölgeyi gezdiğimizde, özellikle hazinenin uhdesinde bulunan tarım amaçlı kullanılan arazinin satışlarında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Son olarak, Sayın Öz…

18.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa’nın Salihli ilçesinin bazı mahallelerinde taşımalı eğitim ihalesinin sonuçlanmadığına ve Millî Eğitim Bakanlığınca ailelere bir yardım yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Manisa ili Salihli ilçesinin Burhan, Damatlı, Eminbey gibi bazı mahallelerinde okul hatlarının dönemin yarısına gelinmiş olmasına rağmen taşımalı sistemle taşınacak okulların ihalesi bitmemiş ve çocuklar taşınamamaktadır. Dar gelirli Eskiköy, Yenimahalle olarak adlandırdığımız yerleşim yerlerindeki çocuklarımızın okuyabilmesi için aileler olmayan paralarına rağmen çaba harcamaktadırlar. İhalenin bugüne kadar sonuçlanmamasının sorumlusu Millî Eğitim Bakanlığıdır. Bu sorumluluktan dolayı bu haklarını kullanamayan ailelere Bakanlık tarafından eğitim yardımı veya yol parası gibi bir yardım yapılması düşünülecek midir? Buradan Bakanlığa sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öz.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay’ın Suriye sınırında güvenliğin nasıl sağlandığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1108)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Akçakale’de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli haberler kamuoyuna yansımıştır. Bu iddiaların ve Türkiye'nin Suriye’yle özellikle Hatay sınırında güvenliğin nasıl sağlandığının araştırılması için Anayasa'nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

İdris Baluken

BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Şanlıurfa'nın Akçakale ilçe merkezine sınıra yaklaşık 200 metre mesafede olan Toprak Mahsulleri Ofisinin lojmanlarının olduğu bölgeye 3 Ekim 2012 tarihinde saat 15.30 sularında Suriye'den atılan bir top mermisi isabet etmiş ve herhangi bir can kaybı yaşanmamıştır. Bu olayın üzerinden bir saat geçmeden bu kez aynı bölgedeki Kazım Karabekir Caddesi'ne Suriye tarafından atılan iki havan mermisi düşmesi sonucunda anne Zeliha Timuçin ve çocukları Fatoş, Ayşegül, Zeynep ve yakınları Gülşen Özer hayatını kaybetmiştir. Akçakale'deki bu olaydan önce ve sonra da çeşitli zamanlarda Suriye'nin Hatay sınırında özellikle Hatay'ın bazı ilçelerine zaman zaman havan toplarının düştüğü görülmüştür. Bu olayların olduğu sırada Türkiye sınırlarında, Suriye'de yönetime karşı savaşan paralı askerlere, El Kaide üyelerine ve Suriyeli muhaliflere para ve silah yardımında bulunulduğuna dair çeşitli haberlerin Türkiye basınına yansıdığı görülmüştür.

Yine, yakın zamanda Hatay'da Suriyeli mültecilerin zaman zaman silahlı eğitim aldıkları, mülteci kampında karargâh kurdukları ve ambulanslar aracılığıyla Suriye'deki rejime karşı savaşan muhalif güçlere silah yardımında bulunulduğuna dair çeşitli güçlü iddialar, gerek Hatay halkı arasında yayılmış gerek Türkiye'deki iç basına zaman zaman yansımıştır.Bu haberlerde, aynı zamanda Hatay'ın Yayladağı ilçesindeki bir apartmanın tamamen Suriye'den getirilen paramiliter güçlere ayrıldığı ve burada bomba yapımı için özel olarak boruların kesildiği şeklinde birtakım önemli bilgilerin yer aldığı gözlenmiştir. Yaşanan bu olaylar, bir yandan Hatay halkının sürekli gerginlik içinde olmasına ve dolayısıyla, Türkiye kamuoyunun da her geçen gün daha da endişelenmesine neden olmaktadır. Hatay'da Suriyeli muhaliflere herhangi bir silah yardımında bulunup bulunulmadığına dair haberlerin açıklığa kavuşturulması, Türkiye'ye yönelik saldırıların provokasyon olma ihtimalinin açığa çıkarılması, olası bir provokasyona karşı hazırlıkların incelenmesi ve Türkiye kamuoyunun bu konuda yeterince aydınlatılması amacıyla, Hatay'ın Suriye sınırında güvenliğin nasıl sağlandığının araştırılması için, Anayasa'nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

2.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 29 milletvekilinin, ülkemizin enerji politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1109)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin enerji konusunda yüzde 70 oranda dışa bağımlı olduğu gerçeği, ülkemiz ne kadar gelişme gösterse de asla bir prestije sahip olunamayacağının ifadesidir.

Her yıl enerji tüketimimizin yüzde 4,5 ile 5 oranında arttığı ve bu artışa bağlı olarak, üretim gerçekleşmezse dışa bağımlılığın daha da artacağı gerçeğinden hareketle, enerjide dışa bağımlılık, arz güvenliğini ve ülkenin ekonomik, ticari ve sanayi geleceğini riske sokmaktadır. Bu nedenle, enerjide dışa bağımlılığımız acilen ve düzenli bir şekilde azaltılmalıdır. Ancak Türkiye'de bugüne kadar enerji açığını kapatmak için tek çare olarak yeni enerji yatırımları öngörülmüş, yeni yatırım denince de ithal kaynaklara ve fosil yakıtlara başvurulmuştur. Bu durum da hem dışa bağımlılığı hem de sera gazlarının salınımını arttırmıştır.

2011 yılında üretilen elektriğin yüzde 10'u ithal kömürden üretilmiştir. Mevcut kurulu gücün yüzde 181 düzeyinde olan 8.965 megavat kapasitedeki taşkömürü santrallerine lisans verilmiş olup, 11.765 megavat kapasitedeki yatırımların lisans başvuruları ise inceleme aşamasındadır. Bu santrallere lisans verilmesi hâlinde, çok büyük çoğunluğu ithal kömüre dayalı santrallerin yaratacağı ilave kapasite 20.730 megavata ulaşacaktır. Bir başka deyişle, Türkiye'de kurulu gücün yüzde 41'i kadar yeni ithal kömür santrali kurulacaktır.

21 Mayıs 2009 tarihli Elektrik Enerjisi ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı için alınacak tedbirler sonucunda, elektrik üretiminde doğal gazın payının yüzde 30'un altına düşürüleceği ifade edilmiştir.  Ancak 2011 yılında üretilen elektriğin yüzde 44,7'si doğal gazdan üretilmiştir.  Ayrıca, mevcut kurulu gücün yüzde 281 oranında 14.104 MW kapasitede doğal gaz santral lisansı verilmiştir.  Başvuru, inceleme-değerlendirme aşamasındaki santrallerin kurulu gücü ise 30.422 MW'dir.  Bu santrallerin de lisans alması durumunda 44.525 MW kapasiteyle bugünkü toplam kurulu gücün yüzde 88'i oranında ilave doğal gaz santrali kurulacaktır.

Bu nedenlerle, ileride yeni bir sorunla karşılaşılmaması için, ülkemizde enerji ihtiyacımızın azaltılması ve dışa bağımlılığın en aza indirilmesi, rüzgâr ve güneş enerjisi alanlarında enerji kullanımı ve üretimini teşvik etmek ve yaygınlaştırmak ve alınacak tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Celal Dinçer                                                         (İstanbul)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

3) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

4) Veli Ağbaba                                                          (Malatya)

5) Umut Oran                                                            (İstanbul)

6) İhsan Özkes                                                          (İstanbul)

7) Engin Altay                                                           (Sinop)

8) Ahmet İhsan Kalkavan                                           (Samsun)

9) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

10) Doğan Şafak                                                       (Niğde)

11) İlhan Demiröz                                                     (Bursa)

12) Ali Serindağ                                                       (Gaziantep)

13) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

14) Mehmet Şeker                                                     (Gaziantep)

15) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

16) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

17) Özgür Özel                                                         (Manisa)

18) Namık Havutça                                                    (Balıkesir)

19) Ali Haydar Öner                                                  (Isparta)

20) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

21) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

22) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

23) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

24) Hasan Ören                                                        (Manisa)

25) Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

26) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

27) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

28) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

29) Ramis Topal                                                       (Amasya)

30) Aytuğ Atıcı                                                          (Mersin)

3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 28 milletvekilinin, 23/10/2012 tarihinde yaşanan depremden sonra Van’da yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1110)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Van merkez ve çevresinde 23 Ekim 2012'de yaşanan büyük deprem ve sonrasında yaşanan artçılarla birlikte yüzlerce yurttaşımız yaşamını yitirdi, on binlerce insanımız ise evsiz kaldı. Zorlu bir kış koşulunun ardından Vanlı kardeşlerimizin hâlen büyük güçlükler yaşadığını, aradan geçen on ayın ardından 19-20 Ağustos 2012 tarihlerinde Van merkez, Muradiye ve Erciş ilçeleri ile Canik Köyü'nde yerinde yaptığımız incelemelerde saptadık.

Van genelinde birçok örneği olduğu gibi Canik Köyü ve çevresinde 17 cami yıkılmasına karşın aradan geçen üç yüz günü aşkın sürede yenileri yapılmadı. Canik'te sağlık ocağı bulunmasına karşın personelin lojmanının yapılmaması nedeniyle personelin hafta sonu köyde kalması mümkün olmamakta ve tetanos aşısı dahi yapılamamakta, bunun için büyük masraf yapan köylü yurttaşlarımız 50 kilometre ilerideki Van'a gitmek zorunda kalmaktadır.

Muradiye ilçesinde hizmet veren DSİ, Tapu Kadastro, meteoroloji müdürlükleri ile cezaevinin kapatılması nedeniyle zaten zorda olan esnaf tamamen bitme noktasına gelmiştir. Çünkü, ilçede sadece Emniyet Müdürlüğü, Belediye ve Ziraat Bankası ile kamu hizmetleri verilmektedir.

Erciş'te ise tekerlekli sandalye ile yaşama tutunmaya çalışan bedensel engelli, okuma yazma bilmeyen Menşure Durmaz, kirada oturdukları evde deprem nedeniyle ağabeyinin vefat ettiğini, şimdi dul kalan yengesiyle birlikte konteynerde yaşadıklarını, kendilerine konut yardımı yapılmadığını söyledi. Kiracılara konut yardımı yapılmamasının özellikle dul kalan kadınlar için büyük sıkıntı yaratması yaygın bir sorundur.

Erciş Kışla Mahallesi'nde toplam 17 bin 500 nüfus olmasına karşın sadece 12 derslikli bir okul olması ve bu durumun Van genelinde geçerli olması sorunlardan birisini oluşturmaktadır. Çelebibağ beldesinde yıkılan evlerin yerine yenisinin yapılmasına izin verilmemesi halk arasında rant kaygısına yol açmıştır.

Erciş'te deprem sonrasında 7 bin büyük ve küçükbaş küpeli hayvan daha güvenli diye Muradiye'ye gönderilmesine ve daha sonra bu hayvanlar sahipleri tarafından geriye getirilmesine karşın devletin söz verdiği büyükbaş için 400 TL, küçükbaş içinse 60 TL'lik destek bedelinin ödenmemesi dikkat çekici sorunlardan birisidir.

Erciş'te 5.350 konteyner yapılmasına karşın hâlen bunların sadece yüzde 30'unun dolu olduğu belirtilmektedir. Yine Erciş'te 4.500 ağır hasarlı konut bulunmasına karşın burada 5.500 konut yapıldığı ve bu konutlar için sadece 2.300 kişinin başvurduğu, bunların yüzde 90'ının da koşullarının uygun olmaması nedeniyle iptal edildiği öğrenilmiştir. Sonuç olarak sadece 1.400 konut verilmesi, uygun planlama yapılmayarak kamu kaynağının israf edildiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca yapılan konutların 100 bin TL karşılığında depremzedeye teslim edildiği, bunun 70 binini ilgili kişinin ödemesine karşılık sadece 30 binini devletin karşılaması sosyal devlet anlayışına uygun görüntü oluşturmamaktadır. TOKİ'nin bu konutları maliyetine, kâr amacı gütmeksizin teslim etmesi gerektiği vatandaş tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Konutların yapım aşamasında ise yüklenici firmaların malzeme ve işçilikte yerel kaynaklardan yararlanmaması da istihdam açısından bölge ekonomisi için sekter bir tavır ortaya koymuştur.

Yöre halkı 1976 depreminde dahi büyük hasar gören binalar için yapılan konutların yirmi yıl geri ödemesiz olarak teslim edildiğini, bugün ise TOKİ'ye iki yıl sonra ödeme yapmak durumunda kalınmasının büyük çelişki oluşturduğunu belirtmektedir.

Doğunun kendine özgü koşullarından ötürü tapular baba veya baba yoksa büyük ağabeyin üzerine kayıtlı olması nedeniyle örneğin depremde yıkılan 10 dairelik bir binada büyük sıkıntıya yol açmakta, binada yaşayan 10 kardeş veya akrabaya bu nedenle sadece tek konut tahsisi yapılması çok çarpık bir uygulama oluşturmaktadır.

Van esnafı sermayesini kaybetti, ancak Halkbank ve Ziraat Bankası kredilerinin ertelenmesinden kaynaklı ve KOSGEB yardımlarında büyük sıkıntı yaşanmaktadır. Kredilerin ertelenmesinde beklenilen sonuç alınamadı ve bu bölgede deprem bölgesinde SGK primlerine dahi gecikme cezası kesilmesi dikkat çekicidir.

Mart 2012'de elektriğe zam yapıldı, ancak depremin yaşandığı Ekim 2011'den sonra fatura kesilemediği için mart ayında gelen toplu faturalara da zam olduğu gibi yansıtıldı. Zaten dondurucu kış koşullarında ancak elektrik sobasıyla ısınabilen ilkbaharda da 650 TL- 2 bin TL arasında toplu fatura gelmiş olan vatandaş bunu ödeyemezken bir de buna gelen zammın geriye yürütülerek borcun katlanılmaz hâle getirilmesi kabul edilemez.

Deprem ivmesi 1. derece deprem bölgesi sınırlarına yaklaşmasına karşın Van'da tüm resmî kurum binalarının 2. derece bölgesine göre inşa edildiği yönünde vahim bir iddia da yüksek sesle bölgede dile getirilmektedir.

Hâlen bugün bile Karayolları Müdürlüğü deposunda erzak ve ayni yardımların stoklanmış vaziyette bekletildiği belirtilmektedir.

Tüm bu nedenlerle yaklaşan kış mevsimi öncesinde Van ve Vanlıların içinde bulundukları sorunların irdelenmesi, gereken acil önlemlerin saptanması amacıyla Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederiz.

1) Umut Oran                                                           (İstanbul)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

3) Bihlun Tamaylıgil                                                 (İstanbul)

4) Celal Dinçer                                                         (İstanbul)

5) İhsan Özkes                                                         (İstanbul)

6) Ahmet İhsan Kalkavan                                          (Samsun)

7) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

8) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

9) İlhan Demiröz                                                      (Bursa)

10) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

11) Mehmet Şeker                                                    (Gaziantep)

12) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

13) Ali Haydar Öner                                                  (Isparta)

14) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

15) Özgür Özel                                                         (Manisa)

16) Candan Yüceer                                                   (Tekirdağ)

17) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

18) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

19) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

20) Hasan Ören                                                        (Manisa)

21) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

22) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

23) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

24) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

25) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

26) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

27) Ramis Topal                                                       (Amasya)

28) Engin Altay                                                        (Sinop)

29) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 29/1/2013 tarihinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de madencilik sektöründe çalışan işçilerin iş ve yaşam koşullarının, çalışma alanlarında karşı karşıya kaldıkları sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 12/11/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

Grup Başkan Vekili

Öneri:

29 Ocak 2013 tarihinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından verilen (2462 sıra no.lu) Türkiye’de madencilik sektöründe çalışan işçilerin iş ve yaşam koşullarının, çalışma alanlarında karşı karşıya kaldıkları sorunların araştırılması amacıyla  Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/11/2014 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel.

Buyurunuz Sayın Tüzel (HDP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maden sektöründe yani yer altında çalışan işçi ve emekçilerin çalışma koşullarının ağırlığı nedeniyle ve Türkiye'nin gündeminden hiç eksik olmayan iş cinayetleri, işçi cinayetleri nedeniyle grubumuz bu konuda bir Meclis araştırması yapılmasını önerilerinize sunmaktadır. Kaldı ki bu konuda aslında yapılmış Meclis araştırmaları var, büyük maden kazalarından, facialarından sonra. En sonuncusu da, hâlen, Soma’da 13 Mayıs 2014’te 301 madencinin ölümünden sonra bir araştırma komisyonu oluşturuldu ama daha öncesindeki komisyon raporlarına riayet edilmemesi, Hükûmetin bütün bu acılı olayları âdeta seyrediyor olması nedeniyle Türkiye’nin gündeminde ve Meclisin gündeminde bu konuyu yeniden dile getirmeyi gerekli gördük.

Öncelikle, Soma’dan Şırnak’a bütün maden sahalarında 50 bin işçinin çalıştığı, binlerce işçi ailesinin ve onların çevresinde yaşayanların ekmek yediği, yaşam sürdürdüğü bu alanda hayatlarını kaybetmiş olan bütün emekçiler için başsağlığı diliyorum. En son olarak hâlâ bedenleri toprak altında olan Ermenek’teki madencilerin acılı ailelerine sabırlar diliyorum. Özellikle hepimizin hafızalarına kazınmış olan, “Benim oğlum yüzme bilmez ki.” diyen acılı annenin acısını paylaşıyoruz ama ne yazık ki bu vahşi kapitalist düzen ve bu düzen üzerinde egemen siyaset olarak iktidar yapan güçler var oldukça annelerimizin acıları hiç dinmeyecek. O nedenle, Meclis araştırması talebimiz bu konuda hem Hükûmetin adım atmasını, Meclisin çalışma yapmasını bekleyen madenciler açısından, onların aileleri açısından hem de işçi sağlığı ve güvenliği için mücadele eden bütün emek örgütleri açısından önemlidir diye düşünüyoruz.

Yer altında çalışma koşullarının ne kadar ağır, ne kadar zorlu, külfetli olduğunu ve burada, özellikle, kâr hırsı peşindeki vahşi sömürücü sermaye şirketlerinin, maden firmalarının nasıl acımasızca “Hadi, hadi” yani aşırı üretim, çok üretim, daha fazla üretim için işçileri zorladıklarını, çalışma saatlerinin çok çok daha üstünde bir çalışma mesaisine zorladıklarını özellikle Soma’dan sonra çok çarpıcı bir şekilde gördük. Ve 13 Mayıstan sonra maden mühendisleri odaları başta olmak üzere, bu konuda sorumluluk duyan herkes buraların âdeta patlamaya hazır birer bomba olduğunu ifade ederek, Türkiye’deki 250 maden ocağının benzer koşulları yaşadığını söyleyerek uyarıda bulunmuştu ama buna rağmen Ermenek oldu. Neden? Çünkü hemen yanı başında kapatılmış ama denetlenmemiş, su basmış, su dolmuş ocak olmasına rağmen orada, o havzada üretim yapılmasına izin verilmesi nedeniyle.

Denetimsizlik aslında bütün bunların üzerine geliyor ama “Sorumlu nerededir, kusur nerede aranacaktır?” denirse tabii ki öncelikle ta Özal döneminden bu yana bu serbest piyasacı, her şeyi özel sektöre bir pasta hâlinde sunan özelleştirmeci mantığında aramak gerekiyor. Bütün maden sahalarının devlet eliyle buralara sunulması, özelleştirilmesi, redevans sistemi, ardından taşeron sistemi, Hükûmetin sıkıştığında çokça yakındığı gibi “aşırı üretim zorlaması, acımasız kâr hırsı” diye gözyaşı dökmesinin ortamı aslında tam da bundan olmaktadır.

Üstüne üstlük, 13 Mayıstan sonra, Soma faciasından sonra torba yasada madenciler için iyileştirici düzenlemeler beklenirken Hükûmet, âdeta kör gözün parmağına, bütün bu alandaki taşeron sistemini ve hizmet alımı yöntemini daha da kalıcı, daha da sistematik bir hâle getirecek şekilde yani işçi ölümlerini daha da genişletecek şekilde uygulamalar getirdi. Oysaki yılın başından itibaren yürürlüğü koydukları “İş Sağlığı ve Güvenliği” düzenlemesiyle bütün bu acımasız, can alan ortama son verilecekti, Çalışma Bakanı böyle diyordu ama böyle olmadığını görüyoruz. Zihniyet değişiminden söz eden Hükûmetin, üstüne üstlük bugün Sayın Başbakanın açıkladığı İş Sağlığı ve Güvenliği Paketi’nde de aynı anlayışı, aynı yaklaşımı görüyoruz. Nedir? Redevans sistemi en az on beş yıl süreyle geçerli olacak. Yani, nedir? Bütün bu iş cinayetlerinin ve facialarının yarattığı ortam içerisinde halka hesap vermek zorunda kalan Hükûmet, bu sıkışmışlıkla bir paket ilan ediyor Ama, bu paket, değil yaraya merhem olmak, değil sorun çözmek bu alanda acılara, facialara daha da kapı aralayan, büyüten bir anlayışı ortaya koyuyor.

Değerli milletvekilleri, denetim sistemi önemli. Yaşam odalarından, gaz maskelerinden, istasyon mekanizmalarından çokça söz ediliyor ama işin esası kaza olmadan bunun önüne geçecek denetimleri, hazırlıkları ve maden işletmeciliğine uygun bilimsel, teknik düzenlemeleri orada yürütmek. Özel sektörün, taşeronun, redevansla, kiralama yöntemiyle buraları işletenlerin o kâr hırsıyla bunu yerine getirmedikleri, getirmeyecekleri de ortada. Siyasi, yönetim mekanizması, temsilci... Hükûmetin işi “Ya, bunlar insanın gözünün yaşına bakmıyorlar, daha çok kazanalım diye yapıyorlar.” deyip şikâyet etmek değil, bunu engelleyecek, önleyecek mekanizmalar kurmaktır. Ama bunu yapabilir mi? Yapamaz elbette. Çünkü, bu Hükûmeti seçenler, araya aracılar koyanlar, bir olay olduğunda “Aman madenler kapanmasın.” deyip 50 kişiyi araya koyanlar -işte Çalışma Bakanının şikâyet ettiği konu- aslında bu kapitalist sistemin işleyişi ve bu siyaset, burjuva, kapitalist siyasetin yönetim tarzının ta kendisi.

Şimdi de Başbakanın önerdiği bu İş Sağlığı ve Güvenliği Paketi’nde bakıyoruz, ortalık bağımsız denetim kurullarına, yapı denetim firmalarına yani piyasaya terk ediliyor. Bundan önce hazırlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’ndaki işçiye zerre kadar değer, kıymet vermeyen; bu denetim kurullarına rol ve sorumluluk biçmeyen; her şeyi, bütün sorumluluğu oradaki iş yeri uzmanına, hekimine yükleyen, patronu tamamen sorumsuz kılan bir anlayış, bu denetimleri taşeron firmalara yükleyen anlayış şimdi aynı şekilde bir kere daha karşımıza çıkıyor. Hayır, özerk denetim kurulları olmalıdır, şimdiki gibi konsey tarzında değil. İşte, konseye katılan mühendis odalarının temsilcisi “Hiçbir işlevimiz yok orada.” diye bizzat kendisi ifade ediyor. Özerk işçi sağlığı ve güvenliği kurulları oluşmalıdır.

Havza madenciliğine geçilmesi -bu Ermenek’ten yola çıkarak- yani küçük küçük madenciliğin ortadan kaldırılması ve bunların düzenlenmesi elbette önemlidir ama burada da patronlara kıyak anlayışıyla hareket edilirse sonu hüsran olacaktır. Yani, bu ruhsatlardan toplanan, bütün bu primleri ödenen harçları devletin toparlayıp, buraların rehabilitasyonu için, iyileştirip, güzelleştirip tıpkı özelleştirmeci mantıkla buralara geri sunması kabul edilebilir bir şey değildir. Bu cezaların hiçbir caydırıcılığı yoktur ve hiçbir şey de canı geri getirmeyecektir. Bakın, bir de üstüne üstlük, işverene zorunlu olarak yapması gereken, alması gereken önlemleri aldı diye prim teşviki yapılacakmış. Eğer kaza olursa da cezalandırma sistemiyle prim artırılacakmış. Böyle bir şey olabilir mi, hangi mantıkla?

Bakın, bu yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren 475 bin iş yeri, iş sağlığı, güvenliği uzmanı şartını yerine getirmemiş, on aylık borçlarını ödememiş. Sayıştay raporları bunları, oradaki usulsüzlükleri, prim kaçaklarını bir bir döküm hâline getirmiş ama hangi birisi takip edilmiş, hangi birisi yerine getirilmiş?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - Örgütlenme, örgütlenme, örgütlenme... İşçi sınıfı örgütlü olmadığı sürece, denetim hakkını bizzat elinde hayata geçirmediği sürece, sendikalar bütün bu işçi cinayetlerine seyirci kalmayıp harekete geçmediği sürece bu vahşi kapitalist düzen can almaya, işçi ölümlerine devam edecektir. Bunu önlemek de Meclisimizin sorumluluğu altındadır.

Hepinizi bu araştırma önergemize destek ve kabule davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.

Aleyhinde Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Türkmenoğlu.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokrasi Partisinin...

PERVİN BULDAN (Iğdır) – “Demokratik.” Bir türlü ismimizi öğrenemediniz.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) - …Türkiye’de madencilik sektöründe çalışan işçilerin iş ve yaşam koşullarının, çalışma alanlarında karşı karşıya kaldıkları sorunlarının araştırılmasıyla ilgili ve bu alanlarda yaşanan sorunlara karşı gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verdikleri Meclis araştırması önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Karaman ilimizin Ermenek ilçesinde meydana gelen kazada hayatını kaybeden tüm madenci emekçilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerinin ve Türkiye'mizin başı sağ olsun diyorum.

Ama şunu da söylemeden geçmek doğru değil: Şu anda tabii ki Soma’da yaşanan elim kaza nedeniyle madencilik sektöründeki sorunlar tekrar gündeme geldi. Ama şöyle bir algı da var Türkiye’de: “Madencilik sektörüyle ya da ağır çalışma koşullarıyla ilgili, mevzuatta yetersizlikler var ya da mevzuat yok.” gibi bir algı oluşturuluyor. Tabii ki böyle bir şey söz konusu değil. Mevzuatta gerekli düzenlemeler yapılmış, gerekli tedbirler alınmış ama daha da detaylandırılabilir mi? Ki onun çalışmalarını yapıyoruz şu anda.

Bilindiği üzere, Soma ilçemizde mayıs ayında büyük bir kaza meydana gelmişti ve 31 madencimiz şehit olmuştu.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 301, 301.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bu madenlerde meydana gelen kazalar nedeniyle maden facialarının tekrar incelenmesi ve alınacak önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesiyle ilgili, biliyorsunuz, Soma Maden Kazasını Araştırma Komisyonumuz kuruldu. Sosyal açıdan kazanın oluş nedenleri konusunda toplumsal duyarlılığımızı artıran Soma Eynez Ocağı kazasının detaylı bir şekilde araştırılması hâlen devam ediyor. Şu anda, Meclis Komisyonumuz son hazırlıklarını da yaptı; rapor, hazırlanma aşamasına geldi, yakın bir sürede tamamlanacak. Madencilik sektöründeki güvenliklerin artırılması, iş hayatındaki güvenliklerin artırılması ve yaşam koşullarının düzenlenmesiyle ilgili araştırmalar da yapılıyor.

Buradaki araştırmamız, Soma kazasındaki araştırmamız sadece Soma kazasının oluş nedenleri değil, zaten Komisyonda olan arkadaşlarımız bunu çok net bir şekilde biliyorlar. Tüm muhalefet ve iktidar milletvekili arkadaşlarımızla hep beraber olay yerine gittik, madenlerde incelemelerde bulunduk. Sadece Soma’da değil, Zonguldak’ta -Karaman Ermenek’te de yapacaktık, bir vesileyle o iptal edilmişti, daha sonrasına, ileriye ötelenmişti ama gidememiştik- Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kazalarla ilgili araştırmalar yapıldı, uzmanlar dinlendi. Tabii ki yurt dışına gidilmesi de gündeme geldi ama ana muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımız yurt dışındaki güvenli maden ocaklarının araştırılması noktasında itiraz ettiler, “Yurt dışına gidilmesin, para harcanmasın, Meclisin parası gitmesin.” diye. Biz de şunu söyledik: Biz, Avusturalya’daki ya da Amerika’daki madenlerin nasıl olduğuna dair duyumlarımızla ya da okumalarımızla mı bilgi sahibi olacağız, “öyleymiş” diye mi geçireceğiz araştırma Komisyonumuza dedik. Bilmiyorum, artık ileriki dönemlerde nasıl bir karar verilecek hep beraber göreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonumuz, dediğimiz gibi, sadece madenlerin durumuyla ilgili incelemelerde bulunmuyor, bundan sonrasında madenlerde meydana gelebilecek kazaların önlenmesiyle ilgili, yaşam ve çalışma koşullarının düzeltilmesiyle ilgili geniş ve kapsamlı bir araştırma yapıyor, bu konuyla ilgili uzmanlardan gerekli bilgiler alınıyor.

Soma kazasından sonra gerek Çalışma Bakanlığımızın gerekse Enerji Bakanlığımızın yapmış olduğu denetimlerin ardından 94 maden ocağı kapatılmış bulunuyor. Bunlarla ilgili cezai müeyyideler de yapıldı ve gerekli olan işlemler de başlatıldı. Tabii ki amaç, hiçbir şekilde hiçbir çalışanımızın, emekçimizin burnunun kanamaması, onunla ilgili azami tedbirlerin alınması ama takdir edersiniz ki önemli olan mevzuatın yapılmış olması, mükemmel kanunların yapılması değil, yürürlükte bunların nasıl uygulandığı, nasıl hayata geçirildiği. Bu da tabii ki yürütmenin unsurları olan organlarla harekete geçiriliyor. Bir anlamda, daha önce de şu söylenmişti: Denetimlerin artırılması. Mevzuatın, mevzuat hükümlerinin tam anlamıyla işlendiğine dair denetimlerin kâğıt üzerinde kalmamasıyla ilgili bugün Sayın Başbakanımızın da açıklamış olduğu bazı, biliyorsunuz, hazırlıklar var. Özellikle şunu belirtmek istiyorum ben: Biraz önce Halkların Demokrasi Partisinden arkadaşımız söyledi, bugün Başbakanımızın açıkladığı paketin yetersiz olduğunu söyledi, biraz daha detaylı dinleme imkânı bulsaydı aslında bunların şu anda bizim Soma Komisyonumuzda görüştüğümüz hususlar olduğunu anlarlardı diye düşünüyorum. Çünkü bizlere de bu komisyonda bilgi veren bilim adamlarımız, uzmanlarımız özellikle madenlerdeki tedbirlerle ilgili çok detaylı bilgiler verdiler, yurt dışındaki uygulamalardan bilgiler verdiler ve bugün ben Sayın Başbakanımızı dinlerken bunların hayata geçirileceğini gördüm. Bunları belki başlıklar hâlinde söylemem gerekirse şunları paylaşmak isterim sizlerle:

Maden şirketleri işçilere hayat sigortası yapacak, bu geçiş süreciyle ilgili bütün madenciler de hayat sigortası kapsamına alınacak.

Maden sahalarının izlenmesi akredite bağımsız kuruluşlar tarafından gerçekleştirilecek. Evet, bununla ilgili yasal mevzuat hayata geçirildi ama şu anda maalesef iş sağlığı ve güvenliği uzmanları o iş yerinden maaş alarak iş yerinin denetimini yapıyorlar. Bunun doğru olmadığı hepimizce malumdu, bunu Soma Araştırma Komisyonunda da konuştuk. Bu nedenle bağımsız akredite şirketlerin ve kuruluşların bu denetimi yapması çok önemli diye düşünüyorum.

Yine, küçük işletmelerin birleştirilmesi hususu sağlanacak.

Ruhsat bedelinin bir kısmı Maliye Bakanlığı tarafından madenlerin rehabilitasyonu ve modernizasyonu konusunda kullanılacak. Özellikle bu noktada maden işletmecilerine gerekli olan yardımlar da devlet tarafından yapılacak çünkü oradaki standartların yükseltilmesi maden kazalarının da azalmasını sağlayacaktır.

Yine, maden işletme projelerinin yüksek standartlarda hazırlanması için gerekli olan düzenlemeler yapılacak.

Maden işletmelerinde görev alacak personelin niteliklerini yükseltmek için gerekli eğitimler yapılacak. Özellikle bizim Komisyon araştırmalarımızda şunu gördük: Madencilere eğitimler nasıl veriliyor diye araştırdık. Bunların “Hadi bugün işe alındınız, yarın işe başlatılıyorsunuz.” şeklinde mi, yoksa uzun bir eğitim sürecinden sonra mı işe başlatıldıkları noktasında bilgiler elde etmeye çalıştık. Maalesef gördüğümüz şuydu: Evet, mevzuatta eğitimden geçirilerek işe başlamaları gerekiyor ama uygulamada, pratikte eğitimden geçirilmiş gibi gösterilerek madencilerin işe başlatıldığı noktasında bilgi sahibi olduk. Bunların da belki bundan sonrasında denetimleri çok daha net bir şekilde yapılacak.

Çok tehlikeli işlerde çalışan 2 milyon 700 bin çalışanımıza mesleki yeterlilik belgesi alma zorunluluğu getirilecek. İşçilerimizin profesyonel olarak yaptıkları işle ilgili mesleki formasyonu, sertifikası olacak. Bu çerçevede meslek liseleri ve üniversitelerin ilgili fakültelerine zorunlu iş sağlığı ve güvenliği dersi konulacak.

Yine, yapı denetim firmalarına iş sağlığı ve güvenliğinde sorumluluk yüklenecektir.

Yaptırımlarda ödül-ceza dengesi getirilecek, ölümlü iş kazası olan iş yerlerinde primler yükseltilecektir. Burada işçilerimizin SGK’yla ilgili primlerini işveren ödüyor ve primler yükseltilecek.

İdari para cezalarına artışlar getirilecek, standartlara uygun kişisel donanım sağlamayan işverene idari para cezası kesilecek.

Belirli alanlarda acil durdurma faaliyetleri müfettişin inisiyatifine kalmadan durdurulabilecek. Bazen müfettişin gelmesiyle süre geçebiliyor ve tehlikeli şekilde çalışmalar devam ediyor. Bu noktada sürecin hızlandırılması sağlanacak.

Yine, işverenin ölümlü iş kazasında kusuru bulunması hâlinde, Türk Ceza Kanunu’na göre alacağı cezaya ilave olarak iki yıl boyunca devlet ihalelerine girmesi men edilecek.

Yer altı maden işlerinde çalışanların nerede bulunduğu yanındaki çiple kontrol edilecek. Bunu özellikle, Avusturalya’da ve başka bazı ülkelerde çalışan bilim adamları, akademisyenler bize, Komisyonumuza anlatmışlardı; çok güzel bir uygulamaydı. Türkiye’de de inşallah bu, hayata geçirilecek.

Yine, yer altı çalışmalarında planların üç boyutlu olma zorunluluğu getirilecek. Bu, özellikle kaza riskinin azaltılması ve eğitim çalışmalarında çok önemli bir aşama diye düşünüyoruz.

Maden işletmeyle ilgili dokümanlar elektronik ortama işlenecek ve böylece bir madende neler olduğu bilinecek.

Bununla ilgili uzun uzadıya, biliyorsunuz, bugün açıklamalar yapıldı. Yine, cezalarla ilgili artırıma gidilecek ve özellikle denetimlerde ve tatbikatlarda bir yıllık süre altı aya indirildi.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz çalışma döneminde de torba yasada madencilik sektörüyle ilgili, işçilerimizin durumlarıyla ilgili özel düzenlemeler yapmıştık.

Şunu söylemem gerekiyor ki: Evet, HDP önerisi doğrudur ama şu anda zaten bu konuyla ilgili Meclis araştırması yapılıyor ve bununla ilgili son aşamaya gelmiş bir Komisyon çalışması var. Dolayısıyla, aynı konuyla ilgili tekrar Komisyon kurulmasının çok da makul olduğunu düşünmüyorum ben. Bu nedenle, mevcut Komisyon çalışmalarımızın sonucu beklenilerek raporun Genel Kurula getirilmesinin ve burada tartışılmasının daha uygun olduğunu düşünüyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkmenoğlu.

Lehinde Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1974-1980 arasında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesinde maden mühendisliği eğitimi almış, on iki yılını yer altı maden işletmelerinde geçirmiş, ondan sonra da avukatlık yaşamımda iş davalarında, iş kazası davalarında avukatlık ve bilirkişilik yapmış bir kardeşiniz, bir arkadaşınız olarak konuşuyorum.

Şimdi, Hükûmetin açıkladığı, Sayın Başbakanın açıkladığı önlemler elimde. Benden önce de AKP adına konuşan arkadaşımız söyledi. Aslında şunu söylemek istiyorum: Bu Başbakanın açıkladığı şeyler, bir mühendis olarak söylüyorum, fasa fiso yani işçilere hayat sigortası yapılmamış olmasından dolayı mı kazalar meydana geldi? Başbakan burada sadece iki şey söylüyor elle tutulabilecek. Birincisi: “Birleştireceğiz.”. diyor. Ben 2008 yılında bu kürsüde  söylemişim “Madenlerin, etkin, verimli ve iş güvenliğine uygun olarak çalıştırılabilmesi için havza madenciliği yapılmalıdır.” demişim. Şimdi Başbakan diyor ya “Birleştireceğiz küçük işletmeleri.” diye, burada onu ben 2008 yılında söylemişim değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Sayın Başbakanın önlem olarak saydıklarının hiçbirisi ama hiçbirisi, bir mühendis olarak söylüyorum, bu işlenmekte olan iş cinayetlerini önleyebilecek nitelikte değildir. Öyle anlaşılıyor ki, Hükûmet, bu önlemleri yazarken bu konunun uzmanlarıyla görüşmeye tenezzül dâhi etmemiştir. Enerji Bakanı da –az önce buradaydı- böylesine bir konu konuşuluyor, çekip gitmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Soma’da mayıs ayında 301 kişi öldü. Şimdi Ermenek’te 18 kişi öldü. Ben, Ermenek’te 28 Ekimde olayın meydana geldiğinin ertesi günü, 29 Ekim günü Ermenek’e gittim ve “tweet” attım,“Yer altında olduğu söylenilen 18 işçimiz maalesef ölmüştür.” dedim. Vatandaşları kandırmanın anlamı yok. 50 metre su çıkıyor insanların bulunduğu seviyeden; siz, hâlâ orada cenaze levazımcılığı yapıyorsunuz, orada umut veriyorsunuz vatandaşa “Kurtarılıyor, kurtarılıyor.” diye. Kurtarma çalışmalarının “k”si dahi yoktu orada. Şimdi geliyorlar “Şlam çıktı, bilmem, toprak çıktı, çamur çıktı…” Tabii ki çıkacak.

Değerli arkadaşlarım, bu Başbakanın açıkladığı önlemlerde suçlu işveren ve işçi, çalışanlar, mühendisler. Burada devlet yok, Hükûmet yok. Şimdi, daha önceki arkadaşımız söyledi, dedi ki: “Efendim, mevzuat yeterlidir.” Mevzuat yeterli falan değil arkadaşlar.

Şimdi, bakın, iş kazalarını minimum eden Batı ülkelerinde iki şeye dikkat ediliyor: Birincisi, madenlerde alınacak emniyet tedbirlerine ilişkin yönetmelik; ikincisi, bu yönetmeliğin uygulanıp uygulanmadığının sıkı bir şekilde denetlenmesi. Oradaki yönetmeliklerde madencilikte uygulanacak tedbirler madde madde açık ve net olarak sayılmış yani bir maden mühendisi, bir maden çavuşu, bir maden işvereni nerede, neyi, nasıl yapacağını yönetmelikten biliyor. Bizim Türkiye’de ise böylesine açık bir yönetmelik yok. 2013 yılında çıkarılan işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki yönetmeliğin sadece 9 maddesi güvenlik tedbirlerine ilişkin, bunların hepsi de muğlak ifadelerle dolu. Örneğin 7’nci maddesi: “İşveren, iş yerinde gerekli tedbirleri alır.” 

Şimdi, hangi önlemler gerekli, hangi önlemler gereksiz? O iş yerinde bir iş cinayeti olduğu zaman işveren ya da oradaki mühendis, kendi bilgisi çerçevesinde, iyi niyetli olarak alması gereken önlemleri aldığını iddia ediyor; dolayısıyla, sorumluluktan kurtarmaya çalışıyor kendisini. O ülkelerde, Batı ülkelerinde birinci sorumlu devlet, oraların yönetmeliklerinde sorumluluk devlete ve işverene verilmiş. Teknik personele yüklenen yükümlülük, sadece yönetmelikte açık olarak belirlenen önlemlerin uygulanıp uygulanmadığını sağlamaktan ibaret. Bizde ise bu tedbirleri kimin alacağı belli değil. Zaten  devletin hiçbir sorumluluğu yok, Enerji Bakanının hiçbir sorumluluğu yok, Enerji Bakanlığına bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün hiçbir sorumluluğu yok. O kadar sorumsuz bir Hükûmetle karşı karşıyayız ki maden iş yerlerini denetlemekle görevli Maden İşleri Genel Müdürlüğünün başında maden mühendisi yok, iktisatçı ya da işletmeci bir arkadaşımız var. Böylesine gayriciddi bir anlayışla madencilikte meydana gelen iş kazalarını ve cinayetlerini önlemek mümkün değildir. Orada maden mühendislerini, teknik elemanları günah keçisi ilan ederek, tüm suçu, sorumluluğu onların üzerine yıkarak iş cinayetlerini önlemeniz mümkün değildir arkadaşlar.

İkinci şey: Denetim. O ülkelerde gerçekten işin ehli uzman müfettişler tarafından yapılan sıkı denetimler var. Ve bizde ise düşünün ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında 1,5 milyondan fazla iş yerini denetlemekle görevli sadece 565 iş müfettişi var, onlar da konunun uzmanı değil. Uygulamada maden ocaklarını denetleyenlerin kimya mühendisi olduğunu biliyorum, iktisat mezunu iş müfettişlerinin gelip maden ocaklarını denetlediğini biliyorum; denetlemiş gibi yapıyorlar.

Üçüncü konu: Türkiye’de maden sahalarını denetlemekle görevli Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında 235 eleman 25 binden fazla ruhsat sahasını denetliyor. Şimdi anlayabiliyor musunuz Türkiye’deki denetimin ne kadar ciddi, ne kadar gayriciddi olduğunu? Bu anlayışla bu olayları çözmek mümkün değildir arkadaşlar. Hükûmet önce sorumluluğunu bilecek.

Bakın, Soma’da olay oldu, olayın akabinde bu kürsüde konuştum. Şimdi, Soma’da meydana gelen olayın oluş şekli üzerindeki tüm şüpheler kalktı ve benim bu kürsüde söylediklerim bir bir doğrulandı bilirkişi raporuyla. Şimdi de Ermenek’le ilgili söylüyorum ve baştan “tweet” atarak “tweet”imde söyledim olayın olduğu gün, Ermenek’teki kaza eski bir imalattan gelen suyun basması sonucu olmuştur. dedim. Hayatında yer altında çalışmamış Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, kalkmış, orada savcıyı da tahrik ederek dikkatleri, kamuoyunun dikkatini ocaklardan adliye koridorlarına çekmeye çalışmıştır, savcının yapması gereken soruşturmayı yönlendirmeye kalkmıştır. Bir buçuk aylık kadın maden mühendisini suçlu olarak ilan etmişlerdir. İmalat haritasını vermeyen Maden İşleri Genel Müdürlüğü elemanları ne yapıyor Sayın Bakan? 29 Ekimde Sayın İlhan Cihaner, Sayın Gökhan Günaydın ve ben oraya gittik. Kurtarma çalışmalarının “k”si yoktu. Kurtarma ekibinden imalat haritasını görmek istediğimde “İmalat haritası yok.” dediler. Nerede? “Maden Dairesinde belki de vardır.” O hapishaneye giren mühendis bana dedi ki: “Vekilim, sen bizim meslektaşımızsın. Bize imalat haritasını vermedi Maden Dairesi çünkü Maden Dairesinde imalat haritası yok.” Değerli arkadaşlarım, imalat haritası nedir biliyor musunuz? İmalatta yapılan üretimlerin, yapılan işlemlerin işlendiği haritadır. Şimdi, orada o harita olmadan eski imalat olup olmadığını mühendis nereden bilecek? O ruhsatı devrederken Maden Dairesi onu da verecekti.

Bu kürsüden ilan ediyorum: Ermenek’teki kazanın birinci derece sorumlusu devlettir, onun yansıması Hükûmettir, Maden İşleri Genel Müdürlüğüdür. Bunu mühendis olarak söylüyorum. Şimdi duyuyorum, mahkeme aşamasında yeni bir imalat haritası devreye sokuluyormuş olaydan günlerce sonra. o haritanın da nasıl yapıldığını teknik eleman arkadaşlarımız bize iletiyorlar. Kazaları böyle önleyemezsiniz arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Olayın oluş şeklinin nedenini ve sorumluları gizleyerek bu kazalar önlenmez.

O nedenle, yapılması gereken gerçekten işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda önce zihniyeti değiştirmektir, işçinin insan olduğunu unutmamaktır. Üretim sürecinde, insanın, sadece iş gücünün parayla alınıp satıldığı bir meta değil, onun onurlu bir insan olduğu dikkate alınmalıdır diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Aleyhinde, Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın.

Buyurunuz Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi hakkında şahsım adına görüşlerimi belirtmek için söz aldım.

3/3/1976’da 14 yaşında ortaokul öğrencisi olarak maden galerisinde bir maden işçisi ve bir maden şehri olan Gümüşhane’nin Milletvekili olarak sözlerime başlamak ve sadece madende değil, tüm iş kazalarında, kontrol edilebilir ve önlenebilir tüm kazalarda rahmete ulaşmış, en son olarak da Ermenek’te ve Soma’daki kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Gönül, hiçbir zaman, insanoğlunun önleyebileceği kazalarda bir başka insanoğlunun kaybedilmesini arzu etmez. Bu doğrultuda da yasamaya düşen, yürütmeye düşen tüm önlemlerin alınmasının gerekli olduğunu, baştan 14 yaşındaki bir maden emekçisi olarak, sorumlu olduğunu burada paylaşmak istiyorum.

Meclis araştırması önergesi eski bir tarihte verilmiş, ihtiyaç duyulduğunda verilmiş ama bugün gündeme geldiğinde son günlerde kardeşlerimizin bu kazalara maruz kaldığını da görüyoruz. Mayıs ayında Soma’da kaybetmiş olduğumuz 301 kardeşimizden sonra Meclisimizin ortak görüşüyle kurulmuş olan maden kazalarının araştırılarak bu sektörde alınması gereken iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin  belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması Komisyonu söz konusudur ve Meclis Araştırma Komisyonunun şu ana kadar oldukça iyi bir çalışma yürüttüğüne, kısa bir zaman içerisinde de Genel Kurula görüşlerini sunacağına, Genel Kurulun da bunu kabul ederek diğer kamusal alanın da bu çalışmanın ortaya koyduğu ürünlere göre gereğini yapacağına inanıyoruz.

Elbette ki Meclis Araştırması Komisyonu sürüyor ama bu arada Hükûmetimizin, başta Soma kazasından sonra Ermenek’le beraber alınması gerekli olan önlemler konusunda hızla çalıştığını, yasamanın kamusal olarak yapılması gerekli olanları hızla yerine getirdiğini, insan faktörünün veya… Sermayenin kamusal görevler yerine getirilirken arkasından dolanarak ya da emeği sömürme adına kendi gelirlerini artırması noktasında yapmış olduğu bu tür kazalara sebebiyet veren önlemlerin azlığını da elbette anlamakta zorlanırız. Bunun için de Hükûmetimizin bu sermayenin insan emeği üzerindeki gelirlerini artırma ya da vahşi kapitalizmin emek sömürüsüne karşı dik duruşunu, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan tüm milletimiz bilmektedir.

Bu doğrultuda, özellikle de Sayın Başbakanımızın son açıkladığı önlemlerin hızla yürürlüğe girmesiyle beraber, bu kazalarda, Bakanlığın görevini yapmasının yanında ailelerin yanında olması, kaza yerinde olması ve kaza yerinde “Bu önlemleri eksik alarak kazaların bu şekilde olmasına neden olan her kimse onun hesabı sorulacak.” diyen başta Enerji Bakanımız Sayın Taner Yıldız’a, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza ve Hükûmetimize, Hükûmetimizin Başkanı Sayın Davutoğlu’nun bu konuları asla hoş görmeyeceğine ve kimin kolu kesilecek ya da kimin ekmeği elinden alınacaksa bunu yerine getireceğine inancımız tam olduğundan; Meclis Araştırması Komisyonunun da çalışmasını sürdürmesinden dolayı, bugün için, bugünün ve gelecek günlerin gündeminde her şeyin yolunda gittiğini düşünerek, Meclisin çalışmaları anlamında yolunda gittiğini düşünerek araştırma komisyonunun aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum:

Kabul edenler…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – “Kabul edenler…” dedikten sonra…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İstenmedi ki…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sonra söyledi Sayın Başkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayır, aynı anda söyledi.

BAŞKAN – Yok ama… Karar yeter sayısını istediler.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.30

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 116 kişi var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Elektronik cihazla yapacağız, ben yok gibi görüyorum.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.46

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır.

HDP grup önerisi kabul edilmemiştir.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, 24/10/2014 tarihinde Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu ve 23 milletvekili tarafından, balıkçılık faaliyetinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 12/11/2014 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Engin Altay

Sinop

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Trabzon Milletvekili M. Volkan Canalioğlu ve 23 milletvekilince balıkçılık faaliyetinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1537 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/11/2014 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde, Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu.

Buyurunuz Sayın Canalioğlu. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su ürünleri kooperatifleri ve balıkçıların sorunlarıyla ilgili olarak CHP grup önerisi üzerine söz aldım.

Vira Bismillah.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Salonda çok ciddi uğultu var Sayın Başkan. Salondaki uğultudan hatibi dinleyemiyorum.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) – Evet, Sevgili Başkan… Sayın Başkan, uğultu çok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olur musunuz. Kürsüdeki milletvekillerimizi lütfen daha rahat duyalım.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) – Yoklamayı verdiniz, artık çay içebilirsiniz ama bir dinleyelim, şu balıkçıların sorunlarını bir dinleyelim arkadaşlar.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Canalioğlu.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) – Evet…

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su ürünleri kooperatifleri ve balıkçıların sorunlarıyla ilgili olarak CHP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi selamlarken balıkçı tabiriyle “Vira Bismillah.” diyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyadaki konumu ve üç tarafının denizlerle çevrili, yarımada olması nedeniyle farklı ekolojik özellikteki 4 denize, 200 doğal göle, 293 baraj gölüne, 1.000 gölet ile 8.333 kilometrelik bir deniz kıyı şeridine, 177.714 kilometre uzunlukları olan 33 nehre sahiptir. Ülkemiz, kendisine özgü ekosisteme, zengin su kaynaklarına ve dünyanın en önemli denizlerine sahip olmasına rağmen bu durum balıkçıların, istedikleri verimi alamamalarından dolayı denize çıkamamalarına yol açmaktadır. Bunun başlıca nedenleri arasında uygulamaya yönelik uzun süreli yönetim, strateji ve planların olmayışı vardır. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren ülkemizdeki sosyal ve ekonomik alanlardaki gelişmelere bağlı olarak denizel kıyı alanları doğal yapısından uzaklaşarak yoğun bir bozulma sürecine girmiş, denizel ekosistemin olumsuz yöndeki değişiminde balıkçılık aktivitelerinin yanı sıra kıyı kaynaklarının yetersiz yönetiminin de -bu durum üzerinde- önemli payı bulunmaktadır. Nitekim kıyı bölgelerinde yıllardan beri kentsel alan ve kara yolu geçirmek amacıyla denizin doldurulmasıyla arazi kazanma çalışmaları, mahmuz, dalgakıran, balıkçı barınağı ve liman gibi kıyı yapıları, şehirlerin ve sanayi kuruluşlarının katı ve sıvı atıklarının denizlere boşaltılması, akan su ağızlarındaki ve kıyıya yakın mesafelerde faaliyet gösteren kum, çakıl ocakları, yoğun ve bilinçsiz balıkçılık gibi çok çeşitli aktiviteler sonucu avlanan balık miktarında azalışlara duyarsız kalınması bu durumun belli başlı nedenlerindendir.

Bunun sonucu olarak, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin 5 bölgesinde, Doğu Karadeniz Bölgesi, Batı Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, Akdeniz Bölgesi olmak üzere 5 bölgemizin 32 ilinde deniz ürünleri bölgesindeki denizlerde hatalı avlanma ve kirlenmeye bağlı olarak birçok balık türünün nesli tükenmiştir. Böylelikle balıkçılar önemli bir gelir kaybına uğradığı gibi ülkemiz de güvendiği en büyük kaynağını kaybetmeye başlamıştır, oysa ülkemizde su ürünlerinin yüzde 90’ı denizlerden elde edilmektedir. Denizlerden sağlanan balık üretiminin yüzde 81’ini Karadeniz, yüzde 11’ini Marmara, yüzde 5’ini Ege, yüzde 3’ünü Akdeniz karşılamaktadır. 2013 yılında avlanan balık türlerinden birkaç tanesini, önemlilerini vermek istiyorum: Hamsi 179.615 ton, palamut 13.157 ton, sardalya 23.919 ton, istavrit 21.817 ton, lüfer 5.225 ton, mezgit 9.396 tondur.

Değerli milletvekilleri, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de kıyı alanlarının en yoğun ve en eski kullanıcıları hiç kuşkusuz balıkçılardır. Durum böyleyken balıkçıların mesleki sorunlarıyla bireysel olarak başa çıkabilmeleri mümkün değildir. Avlanan balıkların tatmin edici fiyattan satılabilmesi, sosyoekonomik koşullarının iyileştirilmesi için, yasa dışı avcılıkla mücadele edilebilmesi için de bakanlık yanı sıra, bakanlığa destek olmak amacıyla balıkçı kooperatifleri kurulmuştur. Dayanışma içinde olan ve bir kooperatif çatısı altında bir araya gelen balıkçılar, balıkçılığın içinde bulunduğu sorunları ortadan kaldırmak, bunun yanı sıra balık stoklarını ve balıkçı toplumunu sürdürülebilir kılmak için gayret sarf etmektedirler.

Ülkemizde hâlen 576 su ürünleri kooperatifi ve 16 bölge birlik kooperatifi mevcuttur. Birlik kooperatifleri de bir araya gelerek Su Ürünleri Merkez Birliğini oluşturmuşlardır. Su ürünleri kooperatiflerinde 31.137 balıkçı örgütlenmiş bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu küçümsenecek bir rakam değildir. 16 Haziranda da Uluslararası Balıkçılar Örgütü tarafından yani ICFO tarafından 2010 yılında Seul Deklarasyonu ile Uluslararası Balıkçılık Kooperatifleri Günü olarak kabul edilmiştir.

Kooperatiflerin önemli görevleri arasında ortakların ürettiği balığı pazarlamak vardır. Ancak, böyle bir imkân bulamadıkları için balık satışı sırasında komisyon ödemek durumunda kalınmakta, bu yüzden balıkçıya en iyi katkısı olan komisyoncularla beraber çalışma tercih edilmektedir. Ayrıca, kooperatif balıkçılığı yapan küçük balıkçı, avlanırken en az 5 parça balıkçı ağını deniz kirliliği, çöp ve akıntıdan dolayı risk fazla olduğundan denizde bırakmakta ve önemli bir maddi kayba da uğramaktadır.

Ayrıca, teknesinin yakıt gideri yanı sıra yine gelir olarak balıkçıdan barınak parası alınmaktadır. Bir sürü giderlerinin yanı sıra kendi balıklarını satacak yer bulamayışları da önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Balık fiyatları da denetimsizlik nedeniyle günübirlik belirlenmekte, kaçak av ve dışarıdan gelen balıkla birlikte düşen fiyatlar, birçok ekonomik külfetin altında bulunan balıkçıyı tamamen zor durumda bırakmaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, bu genel anlatımdan sonra Türkiye’de balıkçılığın gelişememesinin nedenlerini sıralayacak olursak, bir: Denizlerimizin balık bakımından zengin olmaması, açık deniz yani okyanus balıkçılığı yapılamayışı, taşıma ve depolama imkânlarının yetersizliği, dinamit patlama, trol avcılığı gibi zararlı avlanma yöntemlerinin uygulanması, denizlerimizde kirlenmenin önlenmesi gibi birçok sorun balıkçılığın gelişmesini engellemektedir. Bunun için, bu sorulara cevap olarak açık deniz balıkçılığı yapılmalıdır, tatlısu balıkçılığı teşvik edilmelidir, zararlı balık avlama yöntemleri önlenmelidir, kıyı kirlenmesi önlenmeli, modern balıkçılık yöntemleri uygulanmalı, depolama ve soğutucu araçlarla taşıma imkânlarının artırılmasının yanı sıra, kültür balıkçılığına da destek verilmeli ve geliştirilmelidir.

Bu çözüm önerilerimizin elbette Bakanlıkça da bilinmekte olduğunu düşünüyorum. Bazen bütün bu önerilerin bilinmesine rağmen, Türkiye'de neden su ürünleri sektörü krizdedir? Bu kriz, plansız avcılık, stokların aşırı düşürülmesi ve politikasızlıkların sonucu değil midir? Bu kapsamda, Türkiye açık deniz balıkçılığına yıllardır neden geçmemiştir? Bakanlık şimdiye kadar, on iki yıldır, neden başta Afrika ve Asya ülkeleri olmak üzere, başka ülkelerle balıkçılık anlaşması yapılmasına yanaşmamıştır? Balıkçı teknelerinin azaltılması için devlet para vererek geri almaktadır. Bu, su ürünleri stoklarının neredeyse bittiği bir ülkede ne işe yarayacaktır? Su ürünleri stoklarının artırılması için neden Marmara ve Karadeniz’de deniz koruma alanları ilan edilmemektedir? Su ürünleri üretimini azaltan etkilerden biri olan deniz kirliliğiyle neden hâlen mücadele edilmemektedir? Hâlâ birçok sahil kesiminde evsel atıklar denize gitmekte, bu ise balıkların yumurta ve üreme alanlarını bozmaktadır. İlgili Bakanlık, yasa dışı avcılık, denetimsiz avcılık ve aşırı avcılık nedeniyle stoklardaki azalma karşısında hangi tedbirleri alacaktır veya almaktadır? Su ürünleri denetimlerinde, balık çıkarma alanlarında neden yeterli personel bulunmamaktadır? Avrupa Birliğinin Türk alabalık ihracatına getirdiği kısıtlama neden engellenememiştir? Alabalık üreticilerinin mağduriyetleri nasıl giderilecektir?

İşte bütün bu sorunlara cevap bulmamız lazım değerli milletvekilleri. Biraz sonra, benden sonra grup önerisi üzerinde görüşecek arkadaşlarımız da sanıyorum aynı konulara temas edeceklerdir. Gerçekten, balıkçılar ve su ürünleri kooperatifleri darboğaz içindedirler, zor şartlarda hayatlarını geçirmektedirler ve bunun sonucu olarak da balık stoklarımız her geçen gün azalmaktadır. Küçük balıkçılar, balıkçı avı yapan balıkçılar ağlarını denizde bırakmakta ve maddi zarara uğramaktadır. Balıkçı barınaklarının da üst yapıları henüz yeterli şekilde tamamlanamamış, olduğu gibi… Bunlara yine fazladan gelir elde etmek için ücret tahsis edilmekte, bu da balıkçıları zor durumda bırakmaktadır.

İşte sevgili milletvekilleri, değerli arkadaşlarımız; bütün bu soruların cevaplarını bulmamız için ve ülkemizin balıkçılıktan hak ettiği payı alabilmesi için, kooperatiflerimizin daha etkin neler yapabileceklerinin araştırılması için Meclis araştırma komisyonu kurulmalı diyoruz ve yüce Mecliste görev yapan siz değerli milletvekillerimizin destek oylarını bekliyoruz. Balıkçı terimiyle başladık, balıkçı terimiyle bitiriyorum: Hadi, rastgele.

Teşekkürler. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Canalioğlu.

Aleyhinde, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ama yok, daha sonra… Geldiniz mi? Peki.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kolay olmuyor, yukarıda bütçe görüşmeleri var Plan ve Bütçe Komisyonunda, hem orayı hem burayı idare edeceğiz.

Tabii, aleyhte diye herhâlde bana söz verdiniz Sayın Başkan, oysaki 13 Ekim 2011’de balıkçılığın sorunlarıyla ilgili araştırma önergesini Meclise vermiştik, ben kendim vermiştim o dönemde, geçen dönem de verdim. Yani, bunun araştırılması gerektiğini ve ülke ekonomisi açısından ne kadar önemli olduğunun altını çizerek… Tabii, elbette ki burada bizim görüşümüz de böyle bir araştırmanın yapılması, Meclisin böyle bir karar vermesi. AK PARTİ’li arkadaşlara, Tarım Komisyonu Başkanımıza da buradan sesleniyorum, Sayın Arınç’a da sesleniyorum: Hakikaten, böyle bir konuda, sırf muhalefet partisinin bir tanesi getirdi diye, istiyor diye ret oyu vermeyin. Yani, benim size tavsiyem, bir kere gözleriniz daha iyi görür balık yerseniz, sağlığınız daha iyi olur, kolesterolünüz düzelir. Yani, şimdi, burada Karadenizlilere, Akdenizlilere, Egelilere, Marmara’da yaşayan milletvekillerine ve Trakya’da, denize komşu olan illerin bütün milletvekilleri kendi illerine hakikaten faydalı olmak istiyorlarsa basacaklar buradan, ellerini kaldıracaklar. Hatta, muhalefet milletvekillerine önerim, şöyle yazılı bir şey hazırlayın, açık oylamaya dönüştürelim, kim ret oyu vermişse belli olsun, zaten 2015’te seçim geliyor, getirip “Aha bu balıklara karşı bu adam, aha bu balıklara karşı, denize karşı bu adam…” Bunu anlatalım.

Şimdi ben buradan verilere girmeyeceğim. Nasıl gireyim, anlatmışım zaten benim araştırma önergemi tıklarsanız. Yani tam 10 milyon hektar üzeri bir deniz yüzeyi var, su. 8.333 kilometre sahil -arkadaşlar vermiştir bu verileri- arkasından da nehirlerimize geldik, 178 bin kilometre; göllerimiz, barajlarımız… Bir de Bahrevan’ı, Van denizini ekleyin buna, Hazar’ı ekleyin buna, Keban Barajı’nı, yapılanları ekleyin buna. Ben de bir Şırnaklıyım kardeşim, Dicle’yi ekleyin, Nerduş’u ekleyin, Habur’u ekleyin, Hezil Çayı’nı ekleyin, Botan Çayı’nı ekleyin, barajlarımız var ve bunları eklediğiniz zaman bütün Türkiye’de göllerin, nehirlerin ve denizlerin bir hukuku olmalı artık, bunları trollere bırakmamalıyız. Bilinçsiz avcılıkla perişan olmuş balıkçılar var. Balıkçıların feryadı ayrı bir konu.

Bakın, Avrupa Birliği faslını Türkiye daha geçememiş, 13 no.lu balıkçılık faslı. Sayın Komisyon Başkanı, keşke burada anlatsaydın niye balıkçılık faslını geçemedin? Hadi özgürlüğü geçemediniz, adaleti geçemediniz, insan balıkçılıktan da geçmez mi bir fasıl Avrupa Birliğine girmek için. Hep de sınıfta mı çakacaksınız? Allah sizden razı olsun. Yani insan bazen şaşırıyor.

Şimdi bakın, 16.500 tekne var, 40 bin tayfa var fiilen çalışan. Belki Torlak bu rakamları açıklamıştır ama o gemi endüstrisini daha çok anlatmıştır. Şimdi kıyı balıkçılığında 2 bin endüstriyel balıkçı var, 2 binin içinde 40 metrenin üzerinde 350 tekne var. Bir de açık denizde avlama yapan 5 adet, 70 metrenin üstünde tekne var. Onları da Torlak yapıyor herhâlde, öyle tahmin ediyorum yani Karadenizliler yapıyor.

Şimdi buradan şunu çıkarıyoruz: Şimdi, Avrupa Birliğine girmek için taviz veriyorlar, “10 metrenin üstündeki tekneleri getirin, biraz fazla para vereceğiz.” Tekneleri avcılıktan çekip balığın üremesini sağlayacaklar. Böyle bir ters kafa mantığı dünyada var mı arkadaşlar? Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey mümkün mü? Alıyorsun gemiyi 10 metrenin üstünde, parasını basıyorsun... Kim yapıyor bunu? Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. Neresi yapıyor? Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü. Alıyor, parayı veriyor. E, balıkçı kazanamamış, sezon kötü gitmiş, borcu var, bankaya borçlu, bankaların kredileri altında haciz gelmiş. Ne yapacak? Ondan sonra mecburen satıyor, veriyor. Devlet ne yapıyor? Aldığı gemiyi yakıta çeviriyor, parçalıyor, tahtalarını yakıyor. Böyle bir israflık olabilir mi, böyle bir zulüm olabilir mi?

Bakın arkadaşlar, bu devletin, denizlerine, toprağına, dağına, limanlarına, ırmaklarına sahip çıktığı yok, Hükûmetinin ve Meclisinin. Açık söylüyorum, Hükûmet sahip çıkmıyor. Bakın, örgütlenmeyi biz önerdik. Parti olarak dedik ki: “Bir denizcilik bakanlığı kurun arkadaşlar. Denizcilik bakanlığı denizle ilgili bütün sorunları kapsasın; denizcilik bakanlığı gemilerden, tescilden; işte, ekip belgelerinden, alımdan, satımdan, balıkçılıktan, kıyılardan, çevreden, denizden…” E, ne yapıyorsunuz? Allah’tan korkun, gidiyorsunuz Akkuyu’ya, Akkuyu’da, Mersin’de nükleer santral yapıp balıkların hepsini öldürüyorsunuz, bırakın insanları. Yetmiyor, gidiyorsunuz Karadeniz’de Sinop’a, yine nükleer santral yapıyorsunuz. Yetmiyor, üçüncü santrali de İğneada’da yapmaya çalışıyorsunuz, Bulgaristan sınırında.

Şimdi, bakın, bu zihniyetle, atıklarını denize atan, Tuna’dan kurşuni zehirlerin gelişiyle beraber Türkiye’nin en fazla balığının üretildiği Karadeniz’i, Karadeniz havzasını kurutursunuz çünkü en fazla balık Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz’de çıkıyor. Marmara’da, Ege’de, Akdeniz’de çıkan balık bunun sonucudur.

Şimdi, arkadaşlar, doğru dürüst konuşalım. Daha önce neredeydi bu balıkçılıkla ilgili sorunlar? Ulaştırma, Denizcilik Müsteşarlığındaydı. “Ulaştırma Bakanlığı ne alaka deniz ürünleriyle?” diye soracaksınız. Sonra çevirdiler, Tarıma, Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğüne getirdiler. Size yemin ederim, bakın, aha burada, aha iktidar partisi burada, Hükûmet, Başbakan Yardımcısı, bu Tarım Bakanlığındaki Su Ürünleri Genel Müdürlüğündeki bürokratları getirin, aha burada hizaya çekip -sınava- soralım. Eğer lüfer ile kefali birbirinden ayırırsa, eğer hamsi ile istavriti birbirinden ayırırsa, eğer kerevit ile yengeci birbirinden ayırırsa, eğer karides ile -bakın, açık söyleyeyim arkadaşlar- ahtapotu birbirinden ayırırsa ben de Hasip Kaplan değilim. Bilmiyorlar kardeşim, şimdi, bu adamları getirip, koyun bakacak adamları getirip balık baktırıyorsunuz. Böyle bir yanlış olur mu yani böyle bir yanlış olur mu arkadaşlar?

Bir de kahraman sivil balıkçılar var, buradan bir selam vermek istiyorum, “Seninki kaç santim?” diye bir kampanya açtılar, Boğaz’ın lüferini kurtardılar arkadaşlar, palamudu kurtardılar.

Şimdi, böyle bilinçli bir toplumu geliştirmek lazım. Yeni yeni Tarım Bakanlığı sempozyumlara başladı.

Arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz. Siz bu çevre düzenlemesini, kıyı düzenlemesini yapmazsanız, kıyıya beş yıldızlı otel dikip yine kültür balıkçılığının esaslarına uymazsanız size Avrupa Birliği 13’üncü Faslı açmaz. Sorun o değil. Bakın, hamsi zamanı geliyor. Türkiye’de bütün balıkların da insanların da en çok sevdiği yemdir. Ya, hamsinin hatırına e hey Trabzonlu Cumhurbaşkanı, e hey Konyalı Başbakan; aha soruyorum size, balıkların sizde hukuku olmalı.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Cumhurbaşkanı Rizeli.

HASİP KAPLAN (Devamla) – “Balıkların hafızası küçüktür.” demeyin, size gözleri öyle bir bakar ki Karadenizlileri asla affetmez. Karadenizlileri de affetmez, kıyısında, gölünde, ırmağında balığı olanı da affetmez. Gelin, bir araştıralım. Ya, Türkiye’nin zenginliği bu, buna sahip çıkalım. Buna sahip çıkarsak Türkiye kazanır, ne sizin parti ne bunun parti ne benim.

Bir de gelin, balıkçıların banka borçlarını erteleyelim, üç sene devlet destek versin, balıkçılığı sınırlayalım, üç sene de balık dolar denizlerimiz arkadaşlar, bu kadar kafayı çalıştırın. Bir de şu troller var ya, siyasi trollerle balıkçı trollerin yakasına yapışıp yapışıp teşhir etmek lazım. Balıkçılık da kurtulur, ülke de kurtulur.

Saygılar arkadaşlar. Aha, el kaldırmayanların resmini çekeceğim burada, açık söylüyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Lehinde, İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak.

Buyurunuz Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde balıkçılık ve su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verilen Meclis araştırması önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, balık projesi sonsuz, millî ekonomiye sağladığı parasal katkı ve yarattığı katma değer açısından çok önemli olduğu kadar, beslenme ve insan sağlığı açısından da üstünlüğü tartışılamaz bir gıda ürünüdür. Ayrıca, işsizlik sorununun günden güne arttığı ülkemizde su ürünleri ve balıkçılık iç suların bulunduğu bölgelerde ve özellikle kıyılarımızda yaşayan insanlarımıza iş imkânı yaratabilecek ekonomik bir kaynaktır. Su ürünleri üretim ve avcılığının iş gücüne dayanan bir uğraş olması sebebiyle, üretimin artırılması ve istenen düzeye çıkarılması çok sayıda kişiye iş imkânı yaratabilecek ve ülke ekonomisine bu yönde de katkıda bulanabilecek bir sektördür. Bununla birlikte, ekonomik öneme sahip balık stoklarının yenilenmesine ışık tutacak, aynı zamanda çare olacak bir yöntem geliştirilememiş, endüstriyel avlanma yapanlara uluslararası sularda avlanma imkânı tam olarak sağlanamamıştır. Sonuçta, denizlerimizde doğal kaynaklar hem aşırı avcılık hem de kirlilik yüzünden eski verimli gücünü büyük ölçüde yitirmiş durumdadır. Diğer tarafta, sektörde yaşanan haksız rekabet, destekleme ve teşviklerin doğru kullanılmaması ve yetersizliği ile eğitim eksikliği balıkçılık sektörünün önemli sorunları arasında yer almaktadır.

Dünyanın hemen her tarafında bulunan ve birçok yasal işlevler üstlenen balıkçılık kooperatifleri, ülkemizde maalesef birçoğu genel kurullarda bir araya gelinen tabela kooperatifleri görünümünden kurtarılamamıştır. Balıkçılığın gelişimi ve balıkçıların refah seviyesinin iyileştirilmesine odaklanmış, sektördeki avcılık, işleme, yetiştiricilik veya pazarlama faaliyetlerinin ilgililerini bir araya getiren bir hedefle kurulan balıkçılık kooperatifi üyelerinin çoğunun küçük teknelerle, genellikle yan uğraş olarak amatör balıkçılık yapması çoğu zaman sektörün anlaşılmasında sıkıntıya sebep olmuştur.

Ayrıca, akılcı yönetildiğinde projesi sonsuz ve önemli bir besin kaynağı olan balık, yüksek disiplin gerektiren bir bilim dalı olup bu bilimin ışığında yönetilmesi gerekmektedir. Ancak, Marmara dâhil 3 denizde kıyımız ve 1 iç denizimizin olmasına rağmen, bu kıyı şeridinde fiziki kurumsal yapılanması bulunan resmî idareye bağlı balıkçılık araştırma istasyonu olması gerekirken yöresel balıklar için fikir verebilecek, Trabzon ve Antalya’da bulunan 2 araştırma kuruluşu dışında 1972 yılından bugüne bu ihtiyaçlar balıkçılık yatırım politikalarında gündeme bile alınmamıştır. Bununla birlikte, size Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünü hatırlatmak isterim. Bu enstitü önce süngercilik araştırma birimiydi,  daha sonra ismi değiştirildi ve su ürünleriyle ilgili araştırmalar yapıp en önemli denizlerimizden Ege Bölgesi’ndeki balıkçıların dertlerine derman olduğu bir okuldu. Ama ne yazık ki, AKP Hükûmeti tarafından bu okul kapatıldı.  Otuz yılı aşkın bir süre, sektör için onca yapılan bilimsel çalışmaları ve yayınları olan, neredeyse tüm sektöre insan yetiştiren bir enstitü kapatıldı, dolayısıyla bu politika AKP Hükûmetinin bilime ve bilim insanlarına yaklaşımını gözler önüne sermektedir. Yaşanan bu duruma ise şüphesiz, denize 600 kilometre mesafede bulunan balıkçılıktan sorumlu idarenin masa başında metoduyla yaptığı düzenlemelerin neden olduğu bir türlü kavranılamamıştır. İşte, yıllardır süregelen bu olumsuz süreçler geçimini balıkçılıkla sağlayan esnafımızı zor duruma sokmuş, 15 nisandan ağustos sonuna kadar olan avlanma yasağı da eklenince balıkçılıkla uğraşan profesyonel balıkçı esnafımızın içine düşmüş olduğu sorunlar yumağı daha da büyümüştür.

Değerli milletvekilleri, denizlerimizde ekonomik önemi olan balık türlerinin sürdürülebilirliği için göz önünde bulundurulması gereken avlanma yönteminin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğinin bilimsel veriler ışığında tespit edilmesi önemli bir gerekliliktir. Ancak  dünyanın her yerinde balıkçılık örgütleri araştırmacılara ve onların önerilerine soğuk bakmışlardır. Çünkü araştırmacılar yaptığı önerilerle mutlaka bir kısıtlama veya bir düzenleme getirecektir. Hâliyle, denizlerden daha çok üretim yapmak isteyen balıkçı kesimine bunlar itici gelmektedir; bu, dün de böyle olmuştur, yarın da böyle olacaktır. Bu nedenle, balıkçılık ve su ürünleri kooperatifleri kanalıyla üyeler, kullanılması gereken ağ tipi ve avlanma yöntemleri konusunda makul, bilimsel gerekçelerle ikna edilmeli ve ekonomik güçleri de dikkate alınarak uzun vadeli kredi kolaylığı getirilmelidir. İstanbul ve Çanakkale boğazlarında rastgele balıkçılıkla kullanılan ağların göz genişlikleri küçük olması nedeniyle henüz eşeysel olgunluğa erişmemiş balıkları avladıklarından stoklar için negatif bir etki yapıldığı göz önüne alınarak pelajik balıklar için satış boyuna uyarlanmış sade ve fanyalı ağ kullanımının sağlanması, teşvik edilmesi ülkemiz balıkçılığının sürdürülebilirliğine katkıda bulunacaktır. Bununla beraber, Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından trol balıkçılığı bilimin ışığı altında yeniden gözden geçirilerek rekabet edilebilir ve sürdürülebilir avcılık yapabilmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca, denizlerimizde yaklaşık 7 alt türde isimlendirilen kefal balıklarının av yasakları, avlanma usul ve yöntemlerinin güncellenerek günümüz koşullarına adapte olabilecek bir konumda hayata geçirilmesi bu balıkların stok miktarlarının artmasını sağlayacaktır. Marmara ve Karadeniz’de balık stoklarının yenilenmesi gerçekleşinceye kadar da devam edecek bir süreç içerisinde Çanakkale Boğazı’nın Marmara çıkış ve İstanbul Boğazı’nın giriş ve çıkış alanlarında on iki ay avlanmanın yasak olduğu sahalar dışında Marmara ve Karadeniz’de endüstriyel balık avcılığının aralık ve ocak ayları olmak üzere sadece iki ay yapılması sağlanmalıdır. Diğer tarafta ise, Marmara Denizi’nde bulunan ve ekonomik değeri yüksek olan palamut ve lüfer türü stokların Ege Denizi’ne ve oradan da uluslararası sulara göç dönüşlerini balıkçılık ekonomimize kazandırmamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de sektörün genel müdürlük oluşumunun yanında özellikle politikadan arınmış, özerk, çağdaş, bilimsel araştırmaya dayalı sürdürülebilir bir balıkçılık ve su ürünleri yapısına kavuşturulması gerekmektedir. Bu özerk yapıyı da geçmişteki balık üretiminin ulaştığı yüksek üretim verileri göz önüne alınarak balıkçılığın ülke ekonomisine ve gayrisafi millî hasılaya olan katkısını uygun bir bütçeyle taçlandırmak gerekir. Millî politikaların uygulanabilmesi noktasında balıkçılık teknolojileri mühendisleri ile su ürünleri mühendislerinin Bakanlığa bağlı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünde daha çok istihdam edilmeleri mutlaka sağlanmalıdır. Sektörün sağlıklı bir gelişme gösterebilmesi için teknik ve uzman personel istihdamı önemli bir gerekliliktir. Çünkü ülkemiz ve dünyanın, yakın gelecekte balıkçılık ve su ürünleri kapsamında bugünkü durumdan çok daha vahim noktalara doğru gittiğini bütün bilim adamları söylemektedirler.

Dolayısıyla, bozuk düzen yöneticiliğinin alışkanlıkları bir tarafa bırakılarak, teknik ve uzman personel denetiminde, büyük balıkçılarla küçük balıkçılar arasında bir dengenin kurularak, balıkçılığa verilen zararın asgari düzeye indirilmesi sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, benden evvelki hatip, yapılan teknelerin bizler tarafından yapıldığını ifade etti. Ben, 2007 yılına kadar tersaneci bir arkadaşınız idim, 2007 yılına kadar senede 3 tane gemi yapardım, milletvekili olduktan sonra, üzülerek söylüyorum -belki üzüleniniz de çıkabilir- bir sandal dahi yapmadım. Bunun sebebi de şudur: Sanıyorum ben fişlendim, hiç de önemli değildir; malı ben yaptım, ben kaybederim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Torlak.

Aleyhinde, Giresun Milletvekili Adem Tatlı.

Buyurunuz Sayın Tatlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADEM TATLI (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Karadeniz Bölgesi’nin önemli geçim kaynaklarından biri olan balıkçılığın sorunlarının araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması komisyonu kurulması hakkında CHP Grubunun verdiği önergenin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, su ürünleri üretimi, dünyada 2012 yılında avcılık sektöründe 67 milyon ton, yetiştiricilikte 67 milyon ton olmak üzere, toplamda 134 milyon ton olarak gerçekleşmişken, Türkiye'de 2013 yılında avcılıkta 374 bin ton, yetiştiricilikte ise 233 bin ton, toplamda ise 607 bin ton olarak gerçekleşmiştir.

Su ürünleri yetiştiriciliğinde ise 2002-2013 yılları arasında, faal tesis sayımızda yüzde 89 oranında artış olmuş, kapasite ise yüzde 826’lık bir artış kaydederek 460 bin ton kapasiteye ulaşmıştır. Üretimimiz ise yüzde 282 artışla 233 bin ton olarak gerçekleştirilmiştir. Üretimdeki artışa paralel olarak da ihracatımızda yaklaşık 4 kat artış görülmektedir. 2002 yılında 27 bin ton olan ihracatımız 2013 yılında 101 bin tona, değer olarak da 97 milyon dolardan 568 milyon dolara ulaşmıştır. 2013 yılında gerçekleşen su ürünleri ihracatı bir önceki yıla göre miktar olarak yüzde 28, değer olarak da yüzde 27,5 artış göstermiştir.

Su ürünleri yetiştiriciliği de Hükûmetimiz döneminde 2003 yılından itibaren destekleme kapsamına alınmış ve 2003-2013 yılları arası 941 milyon TL kaynak aktarılmıştır. Denizlerimizdeki su ürünleri stokları ile av filosu arasındaki dengesizlik kaynaklar üzerinde aşırı av baskısı oluşturduğundan, sürdürülebilirlik olumsuz etkilenmiştir.  Bu nedenle, 2012 yılında önemli bir uygulamayı hayata geçirmiş bulunuyoruz. Gönüllülük esasına göre, 12 metre üzerindeki balıkçı gemisi sahiplerine, gemilerini avcılıktan çıkarmaları karşılığında gemi boyuna göre destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu desteklemeden yararlanan 364 balıkçı gemisi sahibine 62,1 milyon TL ödenmiştir. 2013 yılında desteklemenin kapsamı daha da genişletilerek 10 metrenin üzerindeki balıkçı gemileri de destek kapsamına alındı.

Başvuruda bulunan 529 balıkçı gemisi sahibine toplam 67 milyon TL destek veriyoruz. Şu anda gemi teslim ve ödemeleri devam ediyor. 2014 yılında 264 balıkçı gemisi sahibi başvuru yapmıştır. Avcılık faaliyetlerinde bulunan balıkçılarımıza, girdi maliyetlerini düşürmek için, 2004 yılından itibaren ÖTV’siz yakıt uygulaması başlatılmıştır. Bugüne kadar balıkçılarımıza bu kapsamda 1 milyar TL’nin üzerinde destek sağlanmıştır. Bir başka ifadeyle, balıkçılarımızdan çıkacak olan bu para balıkçılarımızın cebinde kalmıştır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızda 2002 yılında 318 olan su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendisi sayısı yüzde 235 artışla 1.067’ye ulaşmıştır. Ayrıca 2006 yılında getirilen düzenlemeyle 50 ton ve üzeri kapasiteye sahip her işletme ile her kuluçkahanede en az 1 su ürünleri mühendisi çalıştırmak zorunluluğu getirilmiştir. Bu kapsamda yaklaşık 2.600 su ürünleri ve balıkçılık teknolojisi mühendisi özel sektörde istihdam edilmektedir.

Avcılık ve yetiştiriciliğin etkin olarak izlenebilmesi için su ürünleri bilgi sistemini kurduk. Uygulamaya konulan Ulusal Balıkçılık Veri Toplama Programı’yla sezon içerisinde avcılık faaliyetleri yakından takip ediliyor. 2002-2013 yılları arasında yaklaşık 61 milyon yavru sazan balığı değişik illerde, değişik yerlerdeki su kaynaklarına bırakılmıştır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından nesli tehlike altında olan türlerden 10 bin adet mersin balığı, 50 bin adet kalkan balığı, 5 bin adet Karadeniz alabalığı yetiştirilerek denizlere bırakılmıştır. Biyolojik çeşitliliğin korunması, geliştirilmesi, yaşam alanlarının iyileştirilmesi, üretimin artırılması, kaçak avcılığın engellenmesi ve kıyı balıkçılığının desteklenmesi amacıyla Su Ürünleri Kaynaklarının Yapay Resifler ile Korunması ve Geliştirilmesi, Edremit Körfezi Pilot Projesi 2012 yılında tamamlanmış, izleme çalışmaları devam etmektedir. Avcılık sırasında kaybolan av araçlarının neden olduğu kirlilik ve doğal hayata verdiği zararları önlemek için Denizlerin Terk Edilmiş Av Araçlarından Temizlenmesi Projesi Adana, Hatay, İstanbul ve Muğla illerimizde uygulamaya konulmuştur.

Denizlerimizdeki balık stoklarının izlenmesi, araştırılması ve uluslararası sular dâhil balıkçılık denetimlerinin etkin yapılabilmesi amacıyla tam donanımlı, 32 metre boyundaki Arama-1 araştırma ve kontrol gemisi hizmet vermek üzere 2014 yılında denize indirilmiştir. Av filosundan çıkarılan balıkçı gemilerinden 25’i araştırma ve eğitimlerde kullanılmak üzere üniversitelerimizin su ürünleri fakültelerine ve araştırma kuruluşlarına hibe edilmiştir. 43 ilimizde su ürünleri şube müdürlüğü kuruldu. Sadece su ürünleri konusunda çalışacak ihtisas şube müdürlükleri kurulmasıyla sektöre daha etkin hizmet verilmesi sağlanmıştır.

Aldığımız tedbirler, uyguladığımız politikalar, stokları doğru yönetme gelecekte çocuklarımızın ve torunlarımızın da balık avlayabilmesine imkân tanıyacak bir uygulamayı hayata geçirmek içindir. O nedenle, biz daha çok yetiştiriciliğe önem vermek ve balık yetiştiriciliğini geliştirmek durumundayız.

Hükûmetimiz balıkçılığı daha iyi noktaya taşımak, denizleri ve denizdeki kaynakları doğru kullanıp korumak için birtakım politikalar uygulamaktadır. Denizdeki balıklar elbette ki avlanacak ama biz bu kaynağı bugün kurutursak, bugün balıkçılarımızın yarın çocukları avlanacak balık bulamayacaklar. Onun için kaynaklarımızı kullanırken aynı zamanda korumamız gerekiyor.

Trabzon'daki Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü bünyesinde yeni bir merkez kuruyoruz. Bu merkez balıkçılığımızın geleceği açısından önemli. İlk defa bir su ürünleri gen bankası biyoteknoloji merkezi kuruyoruz. Bu proje 5 milyon lira tutarında olup proje aşaması tamamlanmış, kaynak aktarımı yapılmış olup kısa sürede inşaatına başlanacaktır.

Avcılıktaki hedefimiz, koruma ve kullanma dengesini gözeterek kaynakların sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde yönetilmesi ve işletilmesidir. Bunun için avcılık yönetimimizde daha fazla korumacı bir yaklaşım benimseyerek, “sürdürülebilirlik” ilkesi ön plana çıkarılmıştır.

Burada konumuz balıkçılık olması sebebiyle konuşmamın tamamında bu konuya değindim ama burada şunları da belirtmeden geçemeyeceğim: Tarımın genelinde AK PARTİ Hükûmetleri çok önemli mesafeler katetmiştir. Türkiye’de yaklaşık 77 milyon insanımızın ve 35 milyon turistin gıda ihtiyacını karşılayıp, 192 ülkeye 1.681 çeşit tarımsal ürün ihraç eden ülke konumuna yükselmiştir. Tarım sektöründe son on bir yıllık ortalama yüzde 2,3 büyüme ile Avrupa Birliği tarımının yüzde 0,24 olan büyümesinin 10 katı fazla büyümüştür. Dünyanın en büyük 6’ncı tarım ülkesiyiz, Avrupa’da da en büyük tarım ülkesiyiz.

Dolayısıyla, CHP Grubunun vermiş olduğu önerge aleyhinde söz almış bulunuyorum ve önergenin aleyhindeyim.

Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III. – YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisinden önce.

Sayın Altay, Sayın Çelebi, Sayın Demiröz, Sayın Canalioğlu, Sayın Tanay, Sayın Öner, Sayın Genç, Sayın Özgümüş, Sayın Küçük, Sayın Öz, Sayın Haberal, Sayın Serter, Sayın Güven, Sayın Atıcı, Sayın Türkkan, Sayın Çam, Sayın Aydın, Sayın Kaptan, Sayın Türkoğlu, Sayın Yılmaz.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.41

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:16.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

 

III. – YOKLAMA

BAŞKAN –  Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 24/10/2014 tarihinde Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu ve 23 milletvekili tarafından, balıkçılık faaliyetinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/38) ve (11/39) esas numaralı Gensoru Önergelerinin 14 Kasım 2014 Cuma günkü gündemin “Özel Gündemde Yer alacak İşler” kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarına alınmasına ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bu birleşimde yapılmasına; 18 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin önerisi

12/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 12/11/2014 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Mehmet Naci Bostancı

Amasya

AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 464, 638, 432, 610 ve 612 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5, 15, 16, 17 ve 18’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 14 Kasım 2014 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bastırılarak dağıtılan (11/38) ve (11/39) esas numaralı Gensoru Önergelerinin, 14 Kasım 2014 Cuma günkü gündemin "Özel Gündemde Yer alacak İşler" kısmının 1’inci ve 2’nci sıralarına alınması ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bu birleşimde yapılması, görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,

18 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmeyerek bu birleşiminde 432 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

19 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde 610 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

20 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde 641 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kubat.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; AK PARTİ grup önerisi lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, grup önerimizde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu haftaki çalışma gün ve saatleri ile önümüzdeki haftaki çalışma saatleri ve gündemdeki bir kısım işlerin sıralarının değiştirilmesi önerilmektedir. Bu çerçevede, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkındaki gensoruların cuma günü görüşülmesi önerilmektedir.

Yine, bir kısım uluslararası sözleşmelerin ön sıralara alınması önerilmektedir. Bunlardan, 5’inci sıraya alınan, Makedonya’yla ilgili uluslararası bir sözleşmemiz var. Bu sözleşme çerçevesinde, Yunus Emre Kültür Merkezimize Makedonya devleti tarafından tahsis edilecek Kurşunlu Han’la ilgili, bunun sözleşmesinin gecikmesinden kaynaklı bir sorun var. Bu sebeple, bunu öne almak suretiyle, inşallah, ikili anlaşma imzalanmak suretiyle bu sorunu da aşmış olacağız.

Önerimize desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kubat.

Aleyhinde, Sinop Milletvekili Engin Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kadir Gökmen Öğüt’e devrettim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öğüt, İstanbul Milletvekili.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Mecliste iktidar partisinin, parmak sayısına güvenerek yaptığı keyfî uygulamalar ve gündem değiştirme çalışmaları, Meclisin ana gündemini saptırmakta ve çalışmalarına sekte vurmaktadır. Bu ciddi sekte vurma eylemlerine karşı, girişimlerine karşı biz de muhalefet partisi olarak bu önergeye katılmadığımızı belirtmek istiyoruz. Bu önergenin reddedilmesi yönünde oy kullanmanızı sizden rica ediyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu konunun yanı sıra, iki gün önce Validebağ’da meydana gelen nahoş bir olayı size burada anlatmak istiyorum. Henüz iç güvenlik yasa tasarısı Mecliste yasalaşmadan maddelerinin yürürlüğe girdiğine birkaç gündür tanıklık etmekteyiz. Nitekim, yasa tasarısı, toplumu gözetim altına almaktan çok, sürekli tedirgin etme, korkutma ve fişleme esasına dayanmaktadır. Halk, suçlu suçsuz ayırt edilmeksizin tepesinde sopayla sindirilmeye çalışılmaktadır. Sayın Davutoğlu’nun Amasya ziyareti öncesi kentte sıkıyönetim ilan edilerek sivil polislerce esnafın kimliklerine GBT sorgulaması yapılması da bunun bir tezahürüdür.

Bir başka örneği Adana’da yaşanmıştır. “Fuat Avni” kitabının yazarı gazeteci, makul şüphe gerekçesiyle evi aranarak gözaltına alınmıştır. Makul şüphenin oluştuğuna kim karar verecektir? Türkiye'yi neredeyse Rıza Sarraf’a borçlu çıkaracak savcılar mı? Bu düzenlemelerin hukukla, bilimle alakası yoktur. Türkiye’de yasalar, hukuka değil siyasete dayanmaktadır. Kendi halkından korkan, tahammül edemeyen siyasiler, gün gelip o halkın gücü altında yok olmaya mahkûmdur.

Bu yasa tasarısına ek olarak bazı polis amirlerinin resen emekli edileceği açıklandıktan sonra, iktidarın gözüne girmek isteyen polis müdürlerinin taşkınlıkları ve görevlerini yaparken vatandaşa, kamu görevi yapan milletvekillerine yaptıkları davranışlarla görevleri dışına çıktığını görmekteyiz.

Biliyorsunuz, yirmi beş gündür Validebağ’da vatandaşlarımız, yeşil alana yapılan inşaata kanunsuz olduğu için direnmektedir. Belediye Başkanının “azgınlar” diye tanıttığı mahalle halkını ve oradaki vatandaşlarımızı -bütün direnmelerine rağmen- gece yarısı operasyonuyla saçlarından sürükleyerek oraya bu inşaatın yapılması sağlanmaya çalışılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yine burada, evvelsi gün Validebağ Korusu’nda güvenlik güçlerinin saldırıları tüm hızıyla devam etti. Nöbetini sürdüren mahalle sakinleri, basın açıklamasının ardından polisin tazyikli su ve gaz bombalı şiddetinden nasibini aldı, darp edildi. Saldırı sonrası polis, gazdan kaçanları ana caddede dakikalarca kovaladı. Gazdan sitelerin otoparkına sığınanları buradan ters kelepçe uygulayarak gözaltına aldı. Polis ayrıca molotofkokteyli attıkları iftiralarında bulundu. Gözaltındakiler araçta ağır hakaretlere uğradı. Toplam 15 kişinin gözaltına alındığı olaylarda Cumhuriyet gazetesi muhabirinin de kafasına 8 dikiş atıldı. Cumhuriyet gazetesi muhabiri, kendisinin hedef alındığını anlattı.

Polis, iktidar ve yöneticilerinden aldığı güçle, elindeki yetkiyi acımasız bir şekilde kullanmaktan çekinmemekte. Mahalle sakinlerine uygulanan şiddete gösterdiğim tepki üzerine Emniyet Müdürü Suat Ekici, şahsıma yönelik, basına da düşmüş olan hakaretlerde, ithamlarda ve tehditlerde bulunmuştur. Bu tehditlerin sonunda ne İçişleri Bakanı ne “millî irade, millî irade” lafını ağzından düşürmeyen AKP yöneticileri ne de millî iradenin temsilcisi olan Meclis Başkanı Cemil Çiçek bir tek telefon bile açma nezaketi göstermişlerdir.

Polisleri burada uyarmak istiyorum. Bunu yaparak herhangi bir şekilde iktidarın gözüne girme şansınız yok. İktidar sizi her zaman geçici olarak kullanıyor. Aynısını Gezi olaylarında yaptınız, o zamanki Başbakan ne dedi? “Bunlar, Çanakkale destanı yazdılar, kahraman polislerimiz.” dedi. Aradan üç ay geçti, dört ay geçti, “O polislerin yüzünden Gezi olayları çıktı, paralel polis bunlar.” dedi, o polislerin hepsini görevden aldı. Yani yaptıkları, sadece o polislerin utanç hanesine yazıldı. Burada da yapılmak istenen bu. Buradaki polis müdürü arkadaşlar, oradaki polis gücünü kullanarak yörenin sakinlerinin, yaşlı kadınlarının, oranın oturanlarının gözlerine biber gazı sıkarak, onları yerlerde sürükleyerek çok ciddi tacizlerde bulunmuşlardır. Burada sürekli konuşulan “seçilmiş atanmış” lafı var. “Seçilmişler atanmışlar” şeyinde yıllardır mağdur edebiyatı yapan AKP, kendisinin seçilmişlerden olduğunu ve mağdur olduğunu söylerken, muhalefet milletvekillerine yapılan bu saldırının en ufak bir şekilde yanında bile olmamıştır.

Buradan ben tekrar o polis müdürü hakkında soruşturma açılmasını istiyorum, aynı şekilde, dava açacağımızı bildiriyorum. Seçilmiş iradenin, Meclisin Başkanı olan Cemil Çiçek’in de milletvekillerine yapılan bu saldırıya karşı bir kınama duyurusu yapmasını istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Lehinde, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak.

Buyurunuz Sayın Bak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ grup önerisi lehinde söz aldım. Grup önerimizde bazı uluslararası sözleşmelerin gündemin ön sıralarına alınması öngörülmektedir.

İkinci olarak da, Meclisçe bastırılarak dağıtılan (11/38) esas numaralı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkındaki ve (11/39) esas numaralı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik hakkındaki gensoru önergelerinin 14 Kasım Cuma günü saat 14.00’te görüşülmesi önerilmektedir.

Grup önerimizin lehinde olduğumu bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bak.

Aleyhinde, Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisinin aleyhinde konuşmak üzere söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclis Genel Kurulunun ülke gündemine ve İç Tüzük’e uygun olarak çalıştırılması sorumluluğu, hepinizin bildiği üzere, Meclisteki çoğunluğa ait, AKP Grubuna ait. Beklenir ki ileri demokrasiyi ağzından düşürmeyen ve yetmiş sene öncesinde kalmış tek parti yönetimini sürekli tenkit eden AKP, bu hususlarda demokratik kaidelere uygun davransın, hem gündem belirlemede hem de Genel Kurulda müzakereler esnasında muhalefetin de tartışmalara katkı vermesini temin etmek üzere çoğulculuğa riayet etsin. Tabii, biz bunları temenni olarak söylüyoruz ama nerede? Her geçen gün otokratlaşan ve muhalefeti yok sayarak itibarsızlaşmaya gayret eden bir rota çizmiş AKP, kafasını da önüne eğmiş, habire durmadan ilerlemekte.

Değerli milletvekilleri, Meclis Genel Kurul gündemi neredeyse her gün değişikliğe uğramakta. Bunun iki anlamı olabilir. Eğer masumane yorumlar isek, denilebilir ki: “AKP’nin bir planı programı yok, saldım çayıra Mevla’m kayıra misali karanlıkta el yordamıyla yolunu bulmaya çalışıyor.” Diğer bir anlamı ise çok daha vahim: Muhalefeti, sürekli değişikliklerle ve gündem maddelerini sürekli kaydırarak hazırlıksız yakalamak ve bu görüşmeleri de Meclis televizyonunun kapandığı saatlerde yapmak. İşte, bakın, cuma günü gensoru görüşülecek 2 bakan hakkında; Meclis denetimiyle alakalı olarak muhalefetin elinde vatandaşı aydınlatmak üzere en önemli imkânlardan birisi. Cuma günü görüşülsün istiyor Adalet ve Kalkınma Partisi. Niye? Çünkü cuma günü Meclis televizyonu kapalı. O zaman, sayın bakanlara ben sormak istiyorum. Hakikaten, alnınızın akıyla vatandaşa bu olan biteni anlatabilmek için, eğer bir kaygınız, bir endişeniz yoksa bizzat sizin istemeniz lazım, “Meclis televizyonu açıkken bize savunma imkânı verin ve biz de düşüncelerimizi milletimize aktaralım.” demeniz lazım. Bu bile AKP’nin çoğulcu demokratik anlayışını sergilemesi bakımından manidar.

Birkaç gün önce gruplarla istişare edilerek değerli arkadaşlar buradan eczacılık hakkında bir kanun geçti yedi dakikada. Yani, şunu demek istiyorum: Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, Meclis çoğunluğunu oluşturan grup, istişarenin önemini kavrayabilmiş olsa, inanın, millet adına, Meclis adına çok fazla zaman kazanırız ama Benim çoğunluk sayım yeter, sizlere de ihtiyacım yok, sizin vereceğiniz katkılara da ihtiyacım yok. Babında -söylediğim gibi- âdeta tek kale maç yapmayı kendine ve demokratik anlayışına uygun görüyor. 

Değerli arkadaşlar, ülkeye sürekli zaman kaybettiren bir AKP Hükûmetiyle karşı karşıyayız. İş bilmez avukatın, mahkemede davayı kaybettikten sonra suçu mahkemelere, hâkimlere yüklemesi gibi, yaptığı, sürekli “Muhalefet, çalışmalara engel oluyor.” demek. Bakın, muhalefetin çalışmalara engel olmadığını, muhalefeti dikkate aldığınızda ve onlarla istişare ettiğinizde -dakikaları hesap ederek- dakikalarla nasıl kanun geçirildiğini muhalefet gösterebiliyor.

Değerli arkadaşlar, AKP önerisi içerisinde, diğer ülkelerde açılan Yunus Emre kültür merkezleri anlaşmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanması da var. Milliyetçi Hareket Partisi, sorumlu muhalefet anlayışı gereği ve ülke dışında bir ve beraber hareket etme zaruretinden dolayı, bunun öne alınmasını uygun görmekte ve oylamasında da olumlu bir duruş sergileyeceğini ifade etmekte.

Çalışma saatlerinin, “tamamlanıncaya kadar, bitimine kadar” değiştirilmesine ise, kusura bakmayın, sadece müstehzi bir ifadeyle gülüyoruz. Çünkü biz burada olacağız arkadaşlar ama adım kadar eminim, siz yine  toplantı yeter sayısını bulamayacaksınız, siz yine karar yeter sayısını bulamayacaksınız. Bunun böyle olduğu defalarca görüldü. Yine, muhalefet sıralarına geleceksiniz “Arkadaşlar, yardımcı olun bunu geçirelim.” Yani, istişare etme konusunda muhalefet yok ama istediğiniz hükümlerin, maddelerin Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi esnasında, Meclisin açık tutulması açısından sevgili muhalefet… Bu duruşunuza açıkçası bir çekidüzen vermeniz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, son dönemlerde, hakikaten, Başvekil Davutoğlu’nun duruşu, düşünceleri, konuşmaları gerçekten olağan dışı, sıra dışı bir fevrilik ve bir saldırganlık taşıyor. Ülkeyi germeden ve her kesime saygılı, uzlaşmacı bir lisanla ülkeyi yönetmesi gereken Başbakan, özellikle Milliyetçi Hareket Partisine karşı kan kusan cümlelerle iftiralar atmaktadır. Birileri, Davutoğlu’na muhtemelen şöyle demiş olmalı: “Milliyetçi Hareket Partisine ne kadar yüklenirsen Erdoğan’ın gözüne o kadar girersin ve böylece sana olan itimadı artar, hareket alanı bulursun, hatta ümitvar olmak lazım, bazı alanlarda sana danışır, senin görüşlerini alır.” Davutoğlu da gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi, -arkadaşlar grup toplantılarını izliyorum- Milliyetçi Hareket Partisine zehir zemberek açıklamalar yapıyor.

Sayın Davutoğlu’na bizim tavsiyemiz şudur: Milliyetçi Hareket Partisine iftira atmak ve laf yetiştirmek yerine, ülkeye hizmet etmeye zaman ayırmalısın, sen bunun için varsın, yoksa lafla peynir gemisi yürümez. Muhalefete çatmakla ülke abat, insanımız huzur bulmaz.

Diğer taraftan, Sayın Davutoğlu aynı zamanda bir akademisyen -kendisinden beklenir ki -akademik bir olgunlukla ve aydın namusuyla, başka kapılarda beğenilme ve takdir edilmeyi beklemeden, dürüstçe ve bihakkın sorumluluğunu, görevini yerine getirmesi gerekir diye düşünüyoruz. Yoksa, siyasi mevtaların defnedildiği kabristana baktığınız zaman çok emanetçi bakanlar, çok atanmış başbakanlar görürsünüz ve millet, onların, maalesef, adını bile hatırlamamaktadır.

Sayın Davutoğlu, Başbuğ ve arkadaşlarına uygulanan tabutluk işkencelerinin kaygısına düşmüş, sürekli bunu dillendiriyor, sanki Milliyetçi Hareket Partisi tabanını kandıracağını sanıyor.

Daha dün, Sayın Başvekil, Milliyetçi Hareket Partisine “faşist, ırkçı, kafatasçı” diyen, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alan sen değil miydin, sizler değil miydiniz? Hatta “Türk milleti diye bir millet yoktur.” diyen sizin yol arkadaşlarınız değil miydi? Bu nasıl bir laf cambazlığıdır. Başbuğ ve arkadaşları, kabrinden doğrulsalar, muhtemelen, bu riyakârlığı telin eder ve “Bizim avukatlığımız sizin gibi BOP çukurlarına düşmüş insanlara mı kaldı?” derlerdi. Öyle ya, Başbuğ ve dava arkadaşlarına iftira at, bühtanda bulun, Türklüğü ve Türk milliyetçiliğini karala, “milliyetçiyim” diyen öğretmene, doktora, milliyetçi kadrolara her türlü zulmü yap, hatta o kadar tahammülsüzlük göster ki, devletine, milletine onun kadar hizmeti geçmemiş birtakım insanların isimleri için “Evet” de ama rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in üniversiteye isminin verilmesine “Hayır” de. Sonra da 1944 tabutluk olayları için gözyaşı dök. Ne denir buna? Timsahın gözyaşları denir.

Değerli milletvekilleri, Başvekil, Milliyetçi Hareket Partisine, yine hatırlayın, “Ermenek’i eleştireceğine, 17 Ağustos Marmara depremine bak.” demişti. Kendisine de, herhâlde, AKP içindeki aklıselim insanların şöyle demesi gerekiyordu: “Ya, bırakın bu Milliyetçi Hareket Partisiyle uğraşmayı, yani işini yap, sen Başbakansın, icra makamısın”. Ne dedi? “Deprem mahalline bir haftada ulaşamadılar.” dedi. Sayın Davutoğlu, bakın, hatırlatıyorum, sadece bizler değil, kendi memleketinde, seçim bölgende, maden ocağında o ölüm çukurunda hâlâ daha gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen 16 tane hemşehrin var, her gün sayıyoruz, bugün 16’ncı gün. Sayın Davutoğlu, âdeta, kömür ocağının bütün suçunu bir bardak çay içen müfettişlere yıktın. Hatırlayın arkadaşlar, senin Enerji Bakanın âdeta “selfie” çektirir gibi maden ocağının sahibinin vermiş olduğu yemekte fotoğraflar çektirmedi mi? Ee, o haramsa bu nedir? O sofraya, o zaman, haram sofrası mı demek lazım? Sen müfettişlere laf söyleyeceğine, önce kabine arkadaşlarına laf söyle diyor, yüce milleti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisinin oylanmasından önce.

Sayın Altay, Sayın Özdemir, Sayın Tanal, Sayın Demiröz, Sayın Toptaş, Sayın Şeker, Sayın Kaplan, Sayın Serter, Sayın Acar, Sayın Özgümüş, Sayın Gümüş, Sayın Atıcı, Sayın Düzgün, Sayın Akova, Sayın Öz, Sayın Küçük, Sayın Güven, Sayın Öğüt, Sayın Haberal, Sayın Korutürk, Sayın Onur.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.24

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Başkan, komisyonlardan buraya beş dakika içinde gelinemeyeceğini siz de takdir edersiniz. Bu, Meclisi kapatmak istediğinizin çok açık delilidir Sayın Başkan.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulanamadığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Kasım 2014 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.33

VIII.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1.- 1/1/2014 – 30/6/2014 tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/6/2014 tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ve tezkereler (x)



(x) Tutanağın sonuna eklidir.