TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

12’nci Birleşim

11 Kasım 2014 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar'ın, Uzun Mehmet’in taş kömürünü buluşunun 185’inci yıl dönümüne ve taş kömürünün Zonguldak ekonomisindeki katkısına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem'in, ülkemizde ve çevremizde son günlerde yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Hakkâri Yüksekova’da yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

V.-AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, Soma’nın Yırca köyünde yapılacak santral için 6 bin zeytin ağacını yok eden kapitalist yağmayı ve buna göz yuman siyaseti lanetlediğine ilişkin açıklaması

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Osman Yüksel Serdengeçti’nin ölümünün 31’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

5.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, üniversite hastanelerinde çalışan hemşirelerin sorunlarına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan'ın, İstanbul Validebağ Korusu’nda yeşil alana sahip çıkan halka karşı devletin tutumuna ilişkin açıklaması

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbul Validebağ Korusu’nda yeşil alana sahip çıkan halka karşı devletin tutumuna ve hayatını kaybeden Nasuh Mitap’ı saygıyla andığına ilişkin açıklaması

10.- Ankara Milletvekili Ülker Güzel'in, ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlamak, uluslararası alanda ülkelerin gizli hedefleri ve oynadıkları oyunları çözmek için çalışmak gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Mersin Limanı’nda ortaya çıkarılan kırmızı et ve gıda kaçakçılığına ilişkin açıklaması

12.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, Adana’dan güneydoğuya giden nakliyecilerin güvenlik sorunlarına ilişkin açıklaması

13.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Kolin İnşaat firmasının henüz açıklanmamış olan Danıştay kararını elde etmesinin bir yargı ayıbı olduğuna ve 6 bin zeytin ağacını katletmesine ilişkin açıklaması

14.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, 18 Ekimdeki yoğun sağanak yağış sonucu toprak kayması nedeniyle Vakfıkebir-Tonya yolunun kapalı olduğuna ilişkin açıklaması

15.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer'in, Gaziantep’in 2014 yılı Ekim ayında ihracat rekoru kırması nedeniyle Gaziantepli sanayici ve iş adamlarını kutladığına ve İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadığına ilişkin açıklaması

16.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ve büyükşehirlerdeki ilçe belediyelerinin gelirlerinin azaldığına ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, İç Tüzük’ün 51’inci maddesindeki amir hükümlerin, Meclis Başkanlık Divanının önem vermemesi nedeniyle uygulanmadığına dikkat çekmek istediğine ilişkin açıklaması

18.- Mersin Milletvekili Ali Öz'ün, restorasyon çalışmaları tamamlanmış olan Süleymaniye Cami’nin avlusunda kulübe gibi bir yer yapıldığı haberlerinin doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ve Tokat ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

20.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Antalya’nın Manavgat ilçesindeki sel felaketine ve Antalya Büyükşehir Belediyesi yönetiminin, CHP’li eski belediye yönetiminin yaptırdığı yurt binasını hangi koşullarda TÜRGEV’e verdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu’nun inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine ilişkin açıklaması

22.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu’nun inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12/11/2014 tarihinde Ürdün’ün başkenti Amman’da “Küçük Çaplı ve Hafif Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar” konulu parlamenter seminere katılması Genel Kurulun 4/11/2014 tarihli 9’uncu Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere ilgili siyasi parti grubunun bildirmiş olduğu isme ilişkin tezkeresi (3/1620)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 31’inci kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siber’in vaki davetine icabetle 14-15 Kasım 2014 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1621)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’na göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu ile Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu’nun Başkanlık Divanında 13/10/2014 tarihinde yapılan inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/1622)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Necdet Ünüvar ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde Azerbaycan Millî Meclisi Sosyal Politika Komisyonunun ev sahipliğinde 21-22 Kasım 2014 tarihlerinde Bakü’de düzenlenecek olan TÜRKPA Üye Ülkeleri Sosyal İşler ve Sağlık Komisyonları İkinci Toplantısı’na katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1623)

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/208)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, (2/185) esas numaralı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/209)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, balıkçılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1088)

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 23 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınmayla ilgili sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1089)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 28 milletvekilinin, suç istatistiklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1090)

4.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1091)

5.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1103)

6.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1104)

7.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)

D) Gensoru Önergeleri

1.- Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Soma ve Ermenek’te meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde işçi sağlığı ve güvenliğini göz ardı ederek kazaların önüne geçmediği ve maden işletmelerinde emek-sermaye dengesini sermaye lehine dönüştürerek genel piyasa dengesini bozduğu iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/38)

2.- Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Soma ve Ermenek’te meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde iş kazalarını önleyici politikalar geliştirmediği ve tedbirleri almadığı, iş yeri denetimlerinin etkin olarak yapılmasını sağlamadığı, siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiği ve mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını çözmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/39)

E) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 652 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 5’inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; gündemde bulunan (10/34), (10/55), (10/679), (10/801) ve (10/904) esas no.lu Meclis Araştırması Önergeleri ile Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, HDP Grubu Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ile bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17’sinin hayatını kaybetmesinin, 28’inin de yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların yaşadığı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde okunmasına; bu önergelerin birleştirilerek görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/34)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)

3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/679)

4.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/801)

5.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici ve geçici kadın tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/904)

6.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1091)

7.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1092)

8.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1093)

9.- Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1094)

10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1095)

11.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz kaldığı olumsuz sağlık koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1096)

12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların yaşadığı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1097)

13.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098)

14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099)

15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin başta barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100)

16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1101)

17.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1102)

18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1103)

19.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1104)

20.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1105)

21.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik tarım işçiliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1106)

22.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması önergeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması önergeleri üzerinde önerge sahibi olarak yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun 615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)

XII.-YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, Kırklareli'de etkili olan yağış ve fırtına nedeniyle tarım alanlarının zarar görmesine,

- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, çiftçilerin ekonomik durumunun iyileştirilmesi ve üretime teşvik edilmesi adına yürütülen çalışmalara,

- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, 6357 sayılı Toprak Kanunu ile taşınmazların satılmasına getirilen kısıtlamaların neden olduğu mağduriyetlerin giderilmesine,

- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Kızılırmak Deltası’nda meydana gelen kuş ve balık ölümlerine,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/52679), (7/52680), (7/52681), (7/52682)

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, yasa dışı ve usulsüz avlanmalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/52883)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, ziraat fakültesi mezunlarının Bakanlıkça istihdamına,

Gıda mühendislerinin Bakanlıkça istihdamına,

Su ürünleri fakültesi mezunlarının Bakanlıkça istihdamına,

Balıkçılık teknolojisi mühendislerinin Bakanlıkça istihdamına,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/52997), (7/52998), (7/52999), (7/53000)

4.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir'in, Sivas'ın bazı köylerinde ormanlık alanlardan yakacak temini için köylülere izin verilmemesine ve ormanlık alanlardan yakacak temin işinin özel firmalara verileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/53154)

5.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın, Suriye'nin Kobani bölgesinden kaçarak Türkiye'ye giriş yapan sığınmacı sayısına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/53193)

6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan medya ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/53200)

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş'ın, Afyonkarahisar'ın Emirdağ ilçesi ve çevresindeki bölgelerde yaşanan kuraklık nedeniyle çiftçilerin yaşadığı mağduriyete,

- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan medya ve tanıtım hizmetlerine,

- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman'ın, Bursa'da Bakanlığa bağlı kurumlardaki engelli merdivenleri ve tuvaletlerine,

- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Afrika ve mavi dil hastalıklarına karşı alınan tedbirlere, bu hastalıklarla ilgili yapılan denetimlere ve üreticilerin zararlarının karşılanmasına,

- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Bakanlık bünyesinde denetim hizmetlerinde görev yapan gıda mühendisi sayısına ve yeni mühendis alımına,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/53223), (7/53224), (7/53225), (7/53226), (7/53227)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan'ın Posof ilçesinin bir köyünde yapılmasına karar verilen afet konutlarına ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/53331)

9.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, Bandırma ilçesi sınırlarında öngörülen sanayi alanı için acele kamulaştırma kararı alınıp alınmadığına ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/53754)

11 Kasım 2014 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.04

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Uzun Mehmet’in taş kömürünü buluşu ve Zonguldak ekonomisindeki katkısı hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar'ın, Uzun Mehmet’in taş kömürünü buluşunun 185’inci yıl dönümüne ve taş kömürünün Zonguldak ekonomisindeki katkısına ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uzun Mehmet’in 8 Kasım 1829’da taş kömürünü buluşunun 185’inci yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 76’ncı yıl dönümünde rahmetle ve şükranla anıyorum.

Konuşmama ülkemizi derinden etkileyen, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı yaşanan Soma kazasında ve son olarak Ermenek’te meydana gelen kazada hayatını kaybeden maden emekçilerini saygıyla anarak başlamak istiyorum.

İlimiz ve ülkemizin kaderini değiştiren, ekonomimizin can damarı olma özelliği her zaman devam eden madenimiz taş kömürü, 8 Kasım 1829’da Uzun Mehmet tarafından Ereğli’nin Neyren köyü civarındaki dere kenarında bulunmuştur. Uzun Mehmet taş kömürünü bulduğunda bir gün “kara elmas” adını alacağını ve hayatımızı bu denli değiştireceğini bilemese de kendisini şükranla ve minnetle anıyoruz.

Kara elmas diye adlandırılan taş kömürümüz ilimiz ve ülkemiz ekonomisine yaptığı önemli katkılardan dolayı Zonguldak’ın bugünü de şekillendirmiştir. Taş kömürünün bulunuşuyla ilimiz ve ülkemizin enerji ve istihdam alanında kaderi değişmiştir. Kara elmasın varlığı, Zonguldak ve çevresinde sanayileşmeyi teşvik etmiş, başta Ereğli Demir Çelik Fabrikası olmak üzere birçok fabrika kurulmasına vesile olmuştur. Ayrıca Zonguldak, taş kömürü sayesinde yerleşim alanı olarak açılmış ve cumhuriyetin ilk vilayeti olmuştur. Ülkenin kalkınmasında ve sanayileşmesinde Zonguldak Havzası yıllarca önemli bir lokomotif görevi üstlenmiştir. Bu nedenle emeğimiz ve taş kömürümüzle gurur duyuyoruz.

Taş kömürü, bölgemiz için çok önemlidir. Kömür ocaklarının işletmeye açılması ve devletimiz tarafından işletilmeye başlanması, Ereğli’de ERDEMİR’in kurulması ardından tersaneler bölgesinin yapılanması hep o kara taşın, taş kömürünün eseridir. Bugün sanayide ve konut ısıtma sistemlerinde yerini farklı enerji kaynaklarına bıraksa da taş kömürü hâlâ belli noktalarda vazgeçilmez bir enerji kaynağıdır. Zonguldak Havzası’ndaki taş kömürü üretim faaliyetleri önemli bir istihdam kaynağı ve ülkemizin sanayileşmesinde çok önemli rolü olan demir çelik üretiminin de temel girdisi olmuştur. Ülkemizin dört bir tarafından insanlar ilimize gelmiş, yerleşmiş, madenciliği aşlarının kazanç kapısı olarak benimseyip ilimizin de ayrılmaz bir parçası hâline gelmişlerdir.

Yüz seksen beş yıl önce Uzun Mehmet’in kömürü buluşuyla kaderi değişmeye başlayan Zonguldak, 1848 yılında kömür üretiminin başlamasıyla birlikte hızla gelişmeye başlamış, köyden mahalleye, mahalleden üç şehir çıkaracak bir ile dönüşmüştür. Madencilikte devlet işletmeciliği 1929 yılındaki büyük bunalım sonrası bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de rağbet görmüş ve bu tür işletme sayıları 1980 yılına değin artmıştır. 1980’li yıllardan sonra ekonomi politikalarında devletin rolü, sorumlulukları, öncelikleri değiştirilmeye başlanmıştır. Mal, hizmet ve sermayenin önündeki engeller kaldırılmakta, korumacı politikalar terk edilmekte ve bu bağlamda enerji piyasaları serbestleştirilmektedir.

Uzun süre ülkemizin taş kömürü talebini karşılayan TTK, 1970’li yıllarla birlikte talebi karşılamakta yetersiz kalmıştır. Taş kömürü üretimi 1987’de yüzde 50’nin altına, 2000’li yıllarda yüzde 16’ya düşmüştür. 1973’te 16 bin ton olarak başlayan taş kömürü ithalatı 2011’de 21,3 milyon ton düzeyine ulaşmıştır.

Bugün ocaklarımız maalesef istediğimiz kapasitede, istediğimiz istihdam sayısında çalışmıyor. Bunda belki en önemli sebep verimli bir çalışma ortamını sağlayamamış olmamızdır. Bunun nedenleri, niçinleri geçmişte de günümüzde de tartışılmıştır.

Bizi ısıtan, sanayide çeliği eriten, fabrika bacalarını tüttüren taş kömürünü çıkartmak için yerin yüzlerce metre altında alın teri döken işçilerimize şükran borçluyuz. Cefakâr Zonguldak halkı yüz seksen beş yıldır bu taş kömürünü canını vererek, kanını dökerek üretiyor, Türkiye ekonomisine büyük katkıda bulunuyor.

Hükûmet olarak taş kömürü üretimindeki politikamız kendi kaynaklarımızın değerlendirilebileceği ve ithalatın azaltılacağı yönündedir. Bu nedenle, taş kömürümüz Hükûmetimizin politikalarıyla hak ettiği noktalara gelmeye devam edecektir. Bizim dönemimizde Türkiye Taş Kömürü Kurumuna 5.226 işçi alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirirken bugüne kadar maden kazalarında hayatını kaybetmiş bütün maden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yüz seksen beş yıl önce Zonguldak’ta taş kömürünü bulan Uzun Mehmet’i saygıyla anıyorum. Madenlerimizde alın teri döken tüm işçi kardeşlerimize sağlık, sıhhat ve Yüce Yaradan’ın kolaylıklar vermesini diliyorum. Zonguldak halkı ve madenciler adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ulupınar.

Gündem dışı ikinci söz, ülkemizde ve çevremizde son günlerde yaşanan olaylar hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Mustafa Erdem’e aittir.

Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem'in, ülkemizde ve çevremizde son günlerde yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk milletinin aziz milletvekilleri, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, beslenen terörden mağdur olmuş, rahmet-i Rahman’a kavuşmuş, Hakk’a yürümüş bütün polislerimize, askerlerimize -insan ürünü hataların, bir imtihan sonucu ödenen canların- Soma’da, Ermenek’te yaşanan acı facialar sonrası hayatını kaybetmiş bütün kardeşlerimize; trafik kazalarında kendilerini yitirmiş olan ve bir şekilde rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olan bütün rahmet-i Rahman’a kavuşanlara rahmet, minnet duygularımı arz ediyor, kederli ailelerine sağlık, başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Şûra Suresi’nde Cenab-ı Hak insanın başına gelen musibetlerin kendi elleriyle olduklarını bizlere ifade buyurur. Şu anda ülkemizde birtakım maden kazaları oluyorsa ve insanlar şu veya bu şekilde hayatlarını kaybediyorsa bu olaylara vesile olanların kendilerini bir vicdan terazisinde tartmaları, bu konuda sorumluluk sahibi olup olmadıklarının muhakeme ve muhasebesini yapmaları lazım gelir.

Yine, aynı şekilde terörle ilgili olarak bu yüce Meclisin çatısı altında çıkarılan yasalardan kaynaklanan sebeplerle vatanını, milletini, devletini bölmeye çalışan, bu devletin askerini öldürüp polisini sokak ortasında şehit eden ve devletin yok olduğu mesajını vererek şehitleri sokak ortasında saatlerce durmaya mahkûm edenlerini kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk milletinin bir milletvekili olarak yaşanagelen olaylardan acı ve ızdırap duyuyorum. Acaba sizler de bir vicdan azabı çekiyor ve bu olaylar karşısında vicdanınızın rahat olup olmadığını sorgulayabiliyor musunuz?

“Açılım” dediniz, “çözüm” dediniz, PKK’yı beslediniz ve neticede bugün Cizre’de sokağa çıkılamıyor, Silopi’de sokağa çıkılamıyor, Yüksekova’da sokağa çıkılamıyor ve siz kalkıp sorumlular olarak “Biz devleti yönetiyoruz.” diyebiliyorsunuz. Yazıklar olsun böyle devlet yönetimine ve yazıklar olsun devleti yönettik iddiasıyla bölünmesine vesile olanlara.

Değerli milletvekilleri, Şırnak’ta olan olaylardan vicdanınız rahat mı? Cizre’de olan olaylardan vicdanınız rahat mı? Yüksekova’da, Bingöl’de yaşananlardan vicdanınız rahat mı? Hangi vicdan sahibisiniz? Bu vicdan neye göre size sorumluluk yüklüyor ve bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız bunun takdirini yapın.

Cenab-ı Hak Rûm Suresi’nin 41’inci ayetinde yeryüzünde yaşanagelen felaketlerin insan elleriyle olduğuna dikkatlerimizi çeker. O zaman, PKK’lıların bir şekilde peşmerge elbisesi giyerek Ayn El Arap’a Türkiye sınırlarını geçerek gitmesinden dolayı vicdan azabı çekiyor, kendinizi bu noktada sorumlu hissediyor musunuz? Suriye’de yaşanan olaylardan, orada akan kardeş kanından, Müslüman’ın Müslüman’ı öldürmesinden, İslam medeniyetinin tahrip olmasından ve Müslümanların hâk ile yeksan olmasından vicdanen rahatsız olmuyor musunuz? Kudüs’ü İsrail’in alçakça işgalinden, Beytü’l-Makdis’in ayaklar altına alınmasından ve netice itibarıyla dünyayı idare ediyoruz duygusallığıyla bu millete bir şekilde müsekkin yutturmaktan dolayı vicdanen rahatsız olmuyor musunuz?

Değerli milletvekilleri ve yüce Türk milleti, size sesleniyorum: Bu vatan bize emanettir, bu değer bize emanettir. Asırlardır bu vatan üzerinde emelleri olan Haçlıların bir hayal uğruna hilali parça parça etmesine göz yumanlar, bir hayal uğruna onların imkânlarını bu milletin, bu Müslümanların başına musallat edenler acaba vicdan azabı çekmiyorlar mı?

Sizi vicdanlarınızla baş başa bırakıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Gündem dışı üçüncü söz, Hakkâri Yüksekova’da yaşanan olaylar hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Zozani.

3.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Hakkâri Yüksekova’da yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, eğer bugün siz bu Meclis oturumunu yönetmemiş olsaydınız yani bir kadın Meclis Başkan Vekili bugün burayı yönetmiyor olsaydı bugün konuşmama konu olan hadiseyi ben bu mikrofonlardan Türkiye kamuoyuna dinletecektim, bütün milletvekillerine dinletecektim.

Sözünü ettiğim olay şu: 8 Kasım 2014, çokça tekrarlanan ama 8 Kasımda kayıtlara alınan, kamera kaydına alınan Hakkâri Yüksekova ilçe merkezinde polisin halka küfürlü anonsunu dinletecektim. Ağza alınmayacak, kayıtlarda bile, haber kayıtlarında bile nokta nokta nokta şeklinde geçen, valinin ve kaymakamın da kabul ettiği küfürler yani öyle montaj falan olmayan, montajla üstü örtülemeyecek nitelikte olan küfürlerden söz ediyorum. Sokakta, polis, halkı tahrik etmek için araçlarında siren çaldırıyor, TOMA’lardan dükkânlara su sıkıyor ve anons yaparak, halka küfrederek “Çıkın dışarıya hesaplaşalım.” diyor. Böyle vahim bir olaydan söz ediyorum, afaki bir şeyden söz etmiyorum.

Başta söyledim, eğer bugün burada bir kadın Meclis Başkan Vekilliği yapmamış olsaydı ben küfürlü konuşmaları bu mikrofondan herkese dinletecektim. Artık buna dur diyeceğimiz bir yerdeyiz, bu tahriklere dur diyeceğimiz bir yerdeyiz. Defalarca bu Meclisi göreve davet ettik. “6, 7, 8 Ekim olayları” denildi durdu, herkesin ağzında sakız. Defalarca bu Meclisi burada göreve davet ettik: “Buyurun gelin. Yüksekova’daki 3 askerin ölümü de dâhil, Bingöl’deki polislerin öldürülmesi ve yaralanması olayı da dâhil, Dargeçit, Diyarbakır, Kurtalan, Varto hepsi de dâhil olmak üzere Meclis araştırması komisyonu kuralım, birlikte bu olayların hepsinin üzerine gidelim.” Buradan defalarca Meclisi göreve davet ettik. Üç defa önerge, sırf bu mesele nedeniyle önerge indirdik ama her defasında burada reddedildi. Yüksekova Merkez’den de söyledim, çağrıda bulundum “Meclisteki siyasi irade Meclis araştırma komisyonu kurmuyor, en azından Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu buradan çağrımıza kulak versin.” dedim “Yüksekova’ya gelsin, Hakkâri’ye gelsin buradaki devletin kolluk görevlisinin fütursuz yaklaşımlarını, halka yaklaşımlarını yerinde incelesin, sorunları yerinde tespit etsin.” O çağrıyı Yüksekova Merkez’den yaptım, 1 Kasımda yaptım. Çağrımıza karşılık 8 Kasımda polisin, yine aynı noktada, bizim Meclisi göreve çağırdığımız noktadan polisin bize cevabı küfürlü konuşma olmuştur, küfürlü anons olmuştur. Şimdi, bunun üzerine söylenebilecek ne var? Küfre karşılık söylenebilecek ne var? Ne söylememizi bekliyorsunuz? Bu küfre karşı nasıl bir karşılık vermemiz gerekiyor size soruyorum, vicdanınıza soruyorum, insanlığınıza soruyorum. Yüksekova’daki esnafın, halkın duygusunu buradan anlamanızı istiyorum. Taşa mermiyle karşılık verirsiniz. Bu küfre neyle karşılık verirsiniz? Hadi size soru. Taşa mermiyle karşılık verdiniz. Raporlarla ortaya çıktı, polis kurşunuyla 6,7,8 Ekim olaylarında yaşamını yitirenlerin sayısı 17. Taşa mermiyle güzel cevap vermişsiniz. Bu küfre nasıl cevap vereceksiniz? Cevabı size soruyorum. Bu küfrü eğer siz kabul ediyorsanız ben de bir şey demiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Gündeme geçmeden önce sisteme girmiş sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.

İlk sözü grup başkan vekili olarak sisteme girmiş olan Sayın Altay’a veriyorum.

Buyurunuz Sayın Altay.

V.-AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın eşsiz kahramanı, cumhuriyetimizin ve modern Türkiye’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 76’ncı yıl dönümünde rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz. Kurduğu laik ve demokratik cumhuriyetin sonsuza dek yaşayacağına olan tam inancımla aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın Tüzel…

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, Soma’nın Yırca köyünde yapılacak santral için 6 bin zeytin ağacını yok eden kapitalist yağmayı ve buna göz yuman siyaseti lanetlediğine ilişkin açıklaması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, günlerdir termik santral yapımına karşı direnen Soma Yırca köylülerini selamlıyorum.

Soma Yırca köyündeki zeytinliğe yapılacak santral için 6 bin zeytin ağacını yok eden kapitalist yağmayı ve buna göz yuman siyaseti lanetliyorum.

AKP zengini yandaş firma Kolin İnşaat özel güvenlikçileri, 1800’lü yılların düzen bekçileri gibi zeytinlikleri savunan köylüleri darbetmiştir ve bunlar kendileri gibi yoksul, emekçi insanlara yaptıkları zulmü işten atılarak ödüllendirilmiştir.

Bütün bunlar olurken Danıştay acele kamulaştırma ve santral yapılamayacağına dair yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bunu önceden fark eden Kolin İnşaat, burayı zeytinlik olmaktan çıkarmak için vahşi saldırısını örgütlemiştir.

Ermenek’te, Soma’da, Yalvaç’ta işçi cinayetlerinin olduğu her yerde sermaye düzeninin adaleti işlemekte, halk için adalet gecikmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Enerji Bakanının “Zeytinler için ceza kestik.” demesi de işledikleri suç ortaklığını ve günahlarını örtmeyecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.

Sayın Özdağ…

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Osman Yüksel Serdengeçti’nin ölümünün 31’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Osman Yüksel, namıdiğer “Serdengeçti”yi ebedî âleme uğurlayışımızın 31’inci senesindeyiz. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” düsturunca, Müslüman Türk milletinin susmayan, susturulamayan sesi olmuş büyük bir inanç, dava ve mücadele adamıdır o. Kırk yılda ancak 33 sayı yayınlayabildiği mecmuasının ismi olan “Serdengeçti” ona ne kadar da güzel yakışmış ve onu ne kadar güzel tanımlamıştır. Nefsi söz konusu olduğunda mütevazı ve yumuşak başlı olan Serdengeçti, din, vatan ve adalet söz konusu olunca çılgına dönen bir Hak âşığıydı. Fırtınalı ve cepheden cepheye koşan bir asker misali bir hayat yaşadığından daha fazla yazamamıştır. Bu durum onun 20’nci yüzyıl Türk düşünce hayatına daha derin izler bırakmasına müsaade etmemiştir. Tüm bunlara rağmen, Allah, Peygamber, din, vatan ve millet yolunda kalemini kılıç gibi kullanmıştır. Bundan dolayı hakkında 100’den fazla dava açılmış, 8 kez tutuklanmış ve dört buçuk yıl hapis yatmıştır. O, kendi ifadesiyle, büyük İslam ve insan davasının kara sevdalılarındandır. “Kırk yıl mahpus, dört yıl mebus.” diyerek bir dönem Parlamentoda da bulunmuştur. Anadolu’nun yiğit, kara yağız, dik duran, eğilmeyen, eli kalem tutan bir evladı olan ve bu coğrafyayı İslamlaştırmak için Horasan’dan gelen dervişler ve alperenler misali bir hayat süren merhum Osman Yüksel Serdengeçti’yi tekrar rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.

Sayın Tanal.

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul ili Sultanbeyli ilçemizde, Mecidiyeköy’den, Taksim’den Sultanbeyli’ye giden araçlarda çift bilet kullanılmakta ve çift araçla gidilmekte. Sultanbeyli’de oturan vatandaşlarımız bu sebepten dolayı çok mağdur.

Ayrıca, Sultanbeyli ilçemizin merkezinde umuma ait tuvaletler bulunmadığı için böyle uzun süreli seyahatten dolayı Sultanbeyli halkımız mağdurdur.

Sultanbeyli’de, ayrıca, mülkiyet sorunu vardır. On iki yıldan beri Sultanbeyli’nin mülkiyet sorununu halletmesi gereken iktidar söz verdiği hâlde halletmemiştir. Sultanbeyli bu anlamda mağdurdur. Bu mağduriyetin giderilmesini talep ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Demir.

5.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, üniversite hastanelerinde çalışan hemşirelerin sorunlarına ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üniversite hastanelerinde çalışan hemşireler hemşire yetersizliğinden dolayı birçok sorun yaşıyor. Örneğin, İzmir 9 Eylül Üniversitesi Hastanesinde her 1 hemşire en az 12 hastaya bakıyor. Bu durum hemşireleri hata yapma olasılığıyla karşı karşıya bırakıyor. İş yüklerinin artmasından kaynaklı, mesleklerini verimli bir şekilde yerine getiremeyen hemşireler, taşeron hemşireler kadro talebinde bulunuyorlar. Ayrıca, maaş koşullarının düzeltilmesi, ek ödemelerin artırılması, kreş saatlerinin çalışma saatlerine göre ayarlanmasını ve izin raporlarında kesinti olmamasını istiyorlar. İş yükünün hafiflemesi ve insanca çalışma şartları oluşturulması için hemşirelerin kadroları artırılacak mıdır, hemşirelerin çalışma koşulları iyileştirilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Sayın Eyidoğan…

6.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan'ın, İstanbul Validebağ Korusu’nda yeşil alana sahip çıkan halka karşı devletin tutumuna ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

İktidarın sözcüleri, milletvekilleri her yerde diyorlar ki “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” ama devlet İstanbul Validebağ Korusu’nda yeşil alanına sahip çıkan halkına haftalardır azap çektiriyor. O yeşil parka inatla inşaat yapılmasına izin veren Üsküdar Belediyesi, onun arkasında duran İstanbul Büyükşehir Belediyesi, onun arkasında duran İçişleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlıkları, Başbakan insanı böyle mi yaşatacak; eziyetle, gazla ve TOMA’yla mı? Vatandaşına “azgınlar” diyen bir belediye başkanı olur mu? Vatandaşın talepleri neden umursanmıyor? Vatandaşının taleplerini ve yaşam hakkını umursamayan devlet nerede? “Adalet mülkün temelidir.” diyen devlet nerede?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.

Sayın Halaçoğlu…

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün, 10 Kasım tarihi, Büyük Ata’mızın vefatının 76’ncı yıl dönümüydü. Bir milletin makûs talihini değiştiren, vatan topraklarını düşman çizmesi altında ezilmekten kurtaran, minarelerinden ezanın özgürce okunmasına vesile olan ve düşmanı denize döküp modern Türkiye’yi kuran cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün bu 76’ncı yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.

Sayın Satır…

8.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de 10 Kasım vesilesiyle söz aldım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mustafa Kemal Atatürk’ün temel felsefesi, bu ülkeyi muasırlaştırmak, milletimizin sahip olduğu imkânları güçlendirmek, Türkiye’yi birlik ve beraberlik içinde çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaktı. Hepimizin en temel görevi, onun bu ideallerini en ileri bir demokrasi bilinciyle hayata geçirmektir. Bu düşüncelerle, vefatının 76’ncı yıl dönümünde cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tüm silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi, gazilerimizi şükranla ve rahmetle anıyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Satır.

Sayın Öğüt…

9.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbul Validebağ Korusu’nda yeşil alana sahip çıkan halka karşı devletin tutumuna ve hayatını kaybeden Nasuh Mitap’ı saygıyla andığına ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Validebağ Korusu’nda kanunsuz inşaat ve güvenlik güçlerinin saldırıları tüm hızıyla devam etmektedir. Dün de nöbetini sürdüren mahalle sakinleri basın açıklamasının ardından polisin tazyikli su ve gaz bombalı şiddetinden nasibini almış, darbedilmişlerdir.

Saldırı sonrası polis, gazdan kaçanları ana caddede dakikalarca kovalamış, gazdan sitelerin otoparkına sığınanları buradan ters kelepçe uygulayarak gözaltına almıştır. Ayrıca, molotofkokteyli attıkları iftirasında bulunmuştur. Gözaltındakiler araçta ağır hakaretlere uğramıştır. Toplam 15 kişinin gözaltına alındığı olaylarda Cumhuriyet gazetesi muhabirinin de kafasına sekiz dikiş atılmıştır.

Mahalle sakinlerine uygulanan şiddete gösterdiğim tepki üzerine, Emniyet Müdürü Suat Ekici şahsıma yönelik ithamlarda ve tehditlerde bulunmuştur. Polis, iktidar ve yöneticilerinden aldığı güçle elindeki yetkiyi acımasız kullanmaktan çekinmemektedir.

Bu arada, geçen hafta kaybettiğimiz büyük devrimci Nasuh Mitap’ı da burada saygıyla anıyorum. O, bir devrimciydi, Türkiye’nin önderlerinden birisiydi.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Güzel…

10.- Ankara Milletvekili Ülker Güzel'in, ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlamak, uluslararası alanda ülkelerin gizli hedefleri ve oynadıkları oyunları çözmek için çalışmak gerektiğine ilişkin açıklaması

ÜLKER GÜZEL (Ankara) – Sayın Başkan, çocukların çocukluğunu yaşayamadığı, anaların ve babaların ana baba olma mutluluk ve duygularını hissedemediği, toprakların bile bereketini fışkırtamadığı bir dünyada yaşıyoruz.

Bugün uluslararası alanda ülkelerin gözü dönmüş hırslarına peşkeş çektikleri masum insanlar, tarihî mekânlar ve medeniyet dolu toprakların durumunu görüyoruz. Nerede sözde hukuki düzenlemeler, nerede Birleşmiş Milletler, nerede göstermelik anlaşmalar? Hangisi uygulanıyor? İslam âlemini birbirine kırdırmak için organize olmuşlar âdeta. Bütün bu yapılan zulümlerden utanç duyuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir ferdi olarak hedefimiz, on iki yıldır devam eden Hükûmet icraatlarını tenkit etmek olmamalıdır. Elimizi vicdanımıza koyarak, aklımızı ülkemizin birlik ve beraberliğini sağlamak, uluslararası alanda ülkelerin gizli hedefleri ve oynadıkları oyunları çözmek ve fikir geliştirmek için çalıştırmalıyız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güzel.

Sayın Atıcı…

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Mersin Limanı’nda ortaya çıkarılan kırmızı et ve gıda kaçakçılığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizin sınırları delik deşik olduğu gibi, gümrüklerimiz de kevgire dönmüştür. Ülkemizin en önemli limanlarından birisi olan Mersin Limanı’nda, birkaç gün önce binlerce ton kırmızı et kaçakçılığı yapıldığı ortaya çıktı. Olay biraz soruşturulunca sadece et değil başta bakliyat olmak üzere birçok gıda maddesinin transit geçiş maskesiyle iç piyasaya sürüldüğü anlaşıldı. Söz konusu kaçakçılık gıda üzerinedir ve halkın sağlığını tehlikeye atmaktadır. Ayrıca ithali yasak olan bu maddelerin kaçak olarak iç piyasaya sürülmesi Mersin halkının ve esnafının fakirleşmesine neden olmaktadır. Halka sorulduğunda herkes şunu söylüyor:

1) AKP iktidarları döneminde yukarının haberi olmadan hiçbir şey olmaz, kimse kendi başına yolsuzluk yapmaya cesaret edemez.

2) Yolsuzluk ortaya çıkarsa birkaç kişi önce cezalandırılır, sonra ödüllendirilir.

3) 17,25 Aralıktan sonra, boş verin Allah aşkına.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Halaman…

12.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, Adana’dan güneydoğuya giden nakliyecilerin güvenlik sorunlarına ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, gerçi burada bakanlardan kimse yok. Ama bizim o taraf, Adana tarafında bugünlerde iktisadi hayatımız pek iyi değil yani ekonomi çok bozuk. Bizim o taraftan Cizre, Silopi, Diyarbakır gibi yerlere nakliyeciler yük taşıyor veya mallarını satmak istiyorlar. O sınırlardan girdiklerinde “Kürdistan mahkemesi var.” diyerek vergi isterlermiş, kazalarda kendi, işte, güvenlik güçleriyle yargılatmak isterlermiş. Ben, Başbakan bu kamu güvenliğini çok da konuşuyor, İçişleri Bakanı konuşuyor, bunlarla bir ilgilenseler yani bu kamu güvenliğini sağlasalar olmaz mı diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halaman.

Sayın Türkoğlu…

13.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Kolin İnşaat firmasının henüz açıklanmamış olan Danıştay kararını elde etmesinin bir yargı ayıbı olduğuna ve 6 bin zeytin ağacını katletmesine ilişkin açıklaması

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Hükûmetinden aldığı imtiyaz ve güçle hareket eden yandaş firmalar hukuk düzenimizi de tehdit etmekte, altüst etmektedirler. AKP Hükûmetinin yandaş firmaları ihaleler almakta, imtiyazlar elde etmekte, millete küfretmekte, hatta itiraz eden halkı dövdürmektedirler. Soma’nın Yırca köyünde yaşananlar bunun en son örneğidir. Daha da kötüsü, yargının vermiş olduğu ancak henüz açıklanmamış Danıştay kararını elde eden “Kolin İnşaat” isimli firma 6 bin zeytin ağacını katletmiştir. Bu katliamın Kolin İnşaatla beraber fiil ortağı AKP Hükûmetidir. Danıştayın henüz gizli olan, açıklanmamış kararının nasıl elde edildiği bir yargı ayıbıdır ve üzerinde durulması gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.

Sayın Canalioğlu…

14.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, 18 Ekimdeki yoğun sağanak yağış sonucu toprak kayması nedeniyle Vakfıkebir-Tonya yolunun kapalı olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

18 Ekim günü Trabzon’da yoğun sağanak yağış nedeniyle Tonya, Vakfıkebir, Maçka, Akçaabat ilçelerinde heyelanlar ve toprak kaymaları meydana gelmiştir. Bu heyelanlar nedeniyle bilhassa Vakfıkebir ilçemizi Tonya ilçemize bağlayan yol, toprak kayması nedeniyle kapanmıştır. İki ilçe arasında ulaşımı sağlayan yol yaklaşık yirmi dört güne yakın kapalı olmasına karşılık yetkililer en kısa zamanda yolu ulaşıma açacağız diyorlar. Oysa yirmi dört güne yakındır Tonya ilçemizin yolu hâlâ kapalıdır. Kış yaklaşmaktadır, yüksek kesimde bulunan Tonya ilçemizin ulaşımı kar yağışı başladığında daha zorlaşacaktır. Yolun kapalı olması nedeniyle kooperatifler, üreticiler ürettikleri orman emvalini taşıyamıyorlar. Esnaf zor durumda; un, yem, kepek, kömür ilçeye ulaşamıyor. Kısaca, Tonya ve Tonyalılar unutuldu. Büyükşehir belediye başkanı, bakan yardımcısı, ilçe belediye başkanından ses çıkmıyor. Tonyalıların yolu artık açılsın diyor, yetkilileri göreve davet ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Canalioğlu.

Buyurunuz Sayın Koçer.

15.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer'in, Gaziantep’in 2014 yılı Ekim ayında ihracat rekoru kırması nedeniyle Gaziantepli sanayici ve iş adamlarını kutladığına ve İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadığına ilişkin açıklaması

 

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

2014 yılı Ekim ayında Türkiye ihracatında yüzde 6,7 artışla 12,6 milyar dolarlık ihracatla bir cumhuriyet rekoru kırıldı. Türkiye ihracatının başarısının yanı sıra Gaziantep yaşadığı tüm bölgesel sıkıntılara rağmen bu ihracat içerisinde rekor kırmaya devam ediyor. Ekim ayında Gaziantep 569 milyon dolarlık ihracatıyla tüm zamanların rekorunu kırmış oldu. Bu yıl 7 milyar dolarlık ihracat hedefiyle Gaziantep 6’ncı sırada yerini alıyor. Buradan bu rekora imza atan tüm Gaziantepli sanayici ve iş adamlarımızı kutluyorum.

Bunun yanı sıra, İsrail’in Kudüs’te Mescid-i Aksa’da yaptığı zulmü ve Müslümanlara yaptığı haksız uygulamaları da burada şiddetle kınıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçer.

Sayın Özkan…

16.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ve büyükşehirlerdeki ilçe belediyelerinin gelirlerinin azaldığına ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Dün 10 Kasım 2014 idi. Ölümünün 76’ncı yıl dönümünde rahmet, minnet, şükran ve özlemle andığımız yüce önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum.

Sayın Başkan, büyükşehirlerdeki ilçe belediye başkanlarından aldığım bir mağduriyeti Hükûmet yetkililerinin dikkatine sunmak istiyorum. Büyükşehir Yasası’yla ilçe belediye gelirlerinin yaklaşık yüzde 50-60 oranında azaldığı saptanmaktadır. Bundan dolayı, İller Bankası paylarında bir artış öngörülmektedir. Ben buradan Hükûmet yetkililerini uyarıyorum. Bu ilçe belediyelerinin yaz nüfusları, sahillerde, kat kat artmaktadır. Bu mağduriyetin giderilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Sayın Ekşi…

17.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, İç Tüzük’ün 51’inci maddesindeki amir hükümlerin, Meclis Başkanlık Divanının önem vermemesi nedeniyle uygulanmadığına dikkat çekmek istediğine ilişkin açıklaması

OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan, tüm milletvekili arkadaşlarımın dikkatini İç Tüzük’ün 51’inci maddesindeki amir hükümlerin Meclis Başkanlık Divanının önem vermemesi nedeniyle uygulanmadığına çekmek istiyorum. Yıllardır süren yanlış uygulama yüzünden haftanın -tatil hariç- her günü yayınlanması gereken elimdeki şu gelen kâğıtlar dağıtılmıyor. Biz milletvekilleri, kim neyi sormuş, nasıl bir öneride bulunmuş, Genel Kurula gelmedikçe öğrenemiyoruz. Meclisin şeffaflığı engelleniyor, ses çıkartmıyoruz. Dilekçe Komisyonunda en yüksek mahkeme kararından daha etkili olabilecek yargısal nitelikte kararlar veriliyor, onları göremiyoruz, itiraz hakkımızı kullanamıyoruz. Tutanaklarda düzeltme yapma imkânı veren geçen tutanak özetinin hepimize basılı şekilde dağıtılması lazım, dağıtılmıyor. Kısaca, İç Tüzük’ü gereğince uygulatmayan Başkanlık Divanını görevini yapmaya davet ediyorum.

Teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ekşi.

Sayın Öz…

18.- Mersin Milletvekili Ali Öz'ün, restorasyon çalışmaları tamamlanmış olan Süleymaniye Cami’nin avlusunda kulübe gibi bir yer yapıldığı haberlerinin doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Basında yer alan bir habere göre, İstanbul’daki Süleymaniye Camisi’nin yeniden restorasyon çalışmaları aşamasında -restorasyon tamamlanmış olmasına rağmen- caminin avlusunda, orada, birilerine kulübe gibi bir yer, bir şey yapılma imkânı tanındığı yer aldı. Dolayısıyla hem “Kışlada, camide siyaset olmaz.” diyeceksiniz, öbür taraftan da caminin bir alanını kamufle ederek oraya getirip birilerinin toplantı yapabileceği, siyasi konuşmalar yapabileceği bir alan yaratıyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bu konuda duyarlılık göstermesini, eğer gerçekten kendi yandaşlarından birisinin yeri değilse bu alana acil müdahale etmesini özellikle tavsiye ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Doğru…

19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 76’ncı yıl dönümüne ve Tokat ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Büyük Atatürk’ü ölümünün 76’ncı yıl dönümünde minnetle, şükranla anıyorum, mekânı cennet olsun diyorum.

Ayrıca, Tokat ilinde; Kelkit, Kazova, Zile, Artova Ovaları çiftçileri, bu yıl havaların sıcak ve kurak olmasından dolayı yeterli ürün üretemediler, ürettikleri ürünleri de yeterli değerine satamamışlardır, değerlendirememişlerdir. Sonuçta, çiftçi, köylü, borçlarını ödeyememiş ve tarım kredi ve bankalar özel sektöre rehin kalmıştır, çiftçinin evine icralar gelmeye başlamıştır. Acilen Tarım Bakanlığı ve Başbakanlığın çiftçi ve köylüyü icradan ve borçtan kurtarması noktasında çalışma yapılması beklenmektedir. Bunu iletmek istedim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Son olarak Sayın Acar…

20.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Antalya’nın Manavgat ilçesindeki sel felaketine ve Antalya Büyükşehir Belediyesi yönetiminin, CHP’li eski belediye yönetiminin yaptırdığı yurt binasını hangi koşullarda TÜRGEV’e verdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Antalya’nın Manavgat ilçesinde geçtiğimiz günlerde meydana gelen sel felaketinde ağır zarar gören yurttaşlar devletten bir destek bekliyorlar, bu konuda bir adım atılacak mıdır? Manavgat afet bölgesi ilan edilip üreticinin, esnafın, yurttaşların zararları karşılanacak mıdır? Ak saray için 1,5 katrilyon lira harcanırken Manavgat’a kaynak bulunamayacak mıdır?

Antalya’da CHP’li belediye yönetiminin bütçe ayırıp yaptırdığı yurt binası Bilal Erdoğan’ın söz sahibi olduğu TÜRGEV’e verildi. Yurt ücretleri 200-300 liradan yüzde 100, yüzde 150 zamla 500-600’e çıkarıldı yani TÜRGEV’e geçince öğrencilerin ödeyeceği para 600 TL’ye çıktı. Vakıf, çocuklara katkı mı sağlayacak, yoksa çocuklar ve bedava alınan bina üzerinden vakıf mı zenginleşecek? Bu bina hangi koşullarda verilmiştir?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır. Ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12/11/2014 tarihinde Ürdün’ün başkenti Amman’da “Küçük Çaplı ve Hafif Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar” konulu parlamenter seminere katılması Genel Kurulun 4/11/2014 tarihli 9’uncu Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturmak üzere ilgili siyasi parti grubunun bildirmiş olduğu isme ilişkin tezkeresi (3/1620)

7 Kasım 2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12 Kasım 2014 tarihinde Ürdün'ün başkenti Amman'da "Küçük Çaplı ve Hafif Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar" konulu parlamenter seminere Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir heyetin katılması Genel Kurulun 04/11/2014 tarihli ve 9'uncu Birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca ilgili siyasi parti grubunun bildirdiği İzmir Milletvekili Hamza Dağ Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                  Cemil Çiçek

                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                  Başkanı

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 31’inci kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siber’in vaki davetine icabetle 14-15 Kasım 2014 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1621)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığındaki heyetin KKTC'nin 31’inci kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Dr. Derviş Eroğlu ve Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr. Sibel Siber'in vaki davetine icabetle KKTC'ye 14-15 Kasım 2014 tarihlerinde ziyarette bulunması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6’ncı maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                  Cemil Çiçek

                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                  Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ait dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi vardır. Okutup bilgilerinize sunacağım.

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’na göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu ile Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu’nun Başkanlık Divanında 13/10/2014 tarihinde yapılan inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/1622)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununa göre; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu ile Sayıştay'ın 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu Başkanlık Divanının 13 Ekim 2014 tarihli toplantısında Üst Yöneticilerin cevapları da dikkate alınarak görüşülmüş ve ekteki inceleme sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir.

Bilgilerine sunulur.

                                                                               Cemil Çiçek

                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Sayıştay'ın 2013 Yılı Dış Denetim Raporları İnceleme Sonuçları

1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013 mali yılı hesaplarının dış denetimini yapmak üzere görevlendirilen Sayıştay Uzman Denetçileri tarafından düzenlenen 15.09.2014 tarihli Dış Denetim Raporunda; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödeneklerin, harcama birimleri tarafından kullanımı sırasında düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, hazırlanan mali tablolarının doğruluğu, denkliği ve güvenilirliği hususlarının incelendiği belirtilmiştir.

Yapılan inceleme sırasında; 2013 yılına ait cetvel ve tablolarda gösterilen gider rakamlarının; doğru ve denk olarak kaydedilip kaydedilmediği, toplamlarının doğru, denk ve tutarlı olup olmadıkları ve hesapların birbirleriyle mutabık bulunup bulunmadıklarına bakılmıştır. Bütçede tahmini olarak yer alan kullanılabilir ödenek rakamlarıyla kesin hesap sonuç rakamları karşılaştırılmak suretiyle gerçekleşme oranları ve uygunluk durumları, programa alınan yatırımların gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği araştırılmış, cetvellerdeki rakamların dayandıkları sarf belgelerinin ilgili mevzuatına uygunluğu örnekleme yoluyla denetlenmiştir.

Raporda özetle;

TBMM Başkanlığı 2013 yılı başlangıç ödeneği 773.260.000 TL olup yıl içinde yapılan aktarmalar ve eklemelerle birlikte 722.741.520,42 TL olmuştur. 31.12.2013 tarihi itibariyle bu ödeneğin 651.897.008,77 TL'si, başka bir deyişle % 90,2'si harcanmıştır.

Ekonomik sınıflandırmaya göre harcamalara bakıldığında, personel için ayrılan ödeneğin %99,7'sinin harcandığı, Sosyal Güvenlik Kurumu prim giderlerine ayrılan ödeneğin %97,6 oranında harcandığı, cari transferlerin %97,3 oranında gerçekleştirildiği, mal ve hizmet alımlarına tahsis edilen ödeneğin %78,9 oranında harcandığı, sermaye giderlerine ayrılan ödeneğin %55,8 oranında kullanıldığı belirtilmiştir.

Ayrıca;

TBMM Başkanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığınca arşivlenen ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleri tutarlarıyla bunların kaydedildiği ilgili hesaplardaki tutarların mutabık olduğu,

Kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, ödenek üstü harcama yapılmadığı,

Üst yöneticinin, 5018 sayılı Kanunda öngörülen mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi ve bütçe ile verilen ödeneğin etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla, İdari Teşkilatın görevlerini mevzuata, İdari Teşkilatın amaç ve politikaları ile stratejik planına uygun olarak düzenlenmesine ve yürütülmesine özen gösterdiği,

Harcama birimleri başkanlıkları ile Strateji Geliştirme Başkanı ve çalışanlarının, mali işlemlerin yürütülmesinde ve buna ilişkin harcama belgelerinin düzenlenmesinde, ilgili mevzuatta öngörülen usul ve esaslara uygun şekilde işlem yaptıkları,

ifade edilmiştir.

Harcama belgelerinin incelenmesinde ise;

Sözleşmesinde belirtilen sürede alım konusu işin teslim edilmediği durumlarda gecikilen günler için cezai yaptırım uygulanmasının,

Taşıt tanıma sistemi yoluyla yakıt alımlarında, fatura detay raporlarında aracın akaryakıt alındığı andaki kilometrelerinin yazılmasının,

Doğrudan temin yoluyla yapılan bazı alımlarda, alım sürecine ilişkin işlem tarihlerinin uyumlu olmasının,

Doğrudan temin yoluyla yaptırılan bazı yapım-onarım işlerinde, işin gerçekleştirilmesinin belli bir süreye bağlı olduğu durumlarda sözleşme düzenlenmesinin,

İhale dokümanlarında yer alan işin teslim tarihinin sözleşmede de belirtilmesinin,

Eleman çalıştırılmasına dayalı hizmet alımlarında işçi ücretlerinin hesabında dikkate alınan fiyat farkı hesabına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı, sözleşme, idari ve teknik şartname hükümlerinin birbirleriyle uyumlu olmasının,

gerektiği yönünde değerlendirme ve tavsiyelerde bulunulmuştur.

Bu çerçevede, dış denetçilerin denetim bulguları ve önerileri dikkate alınarak düzenlenen Üst Yönetici Cevabında;

Dış denetim sırasında konunun öğrenilmesi üzerine söz konusu işe ait gecikme cezasının 23.07.2014 tarihli ve 02502139 nolu dekontla tahsil edildiği ve bundan sonraki uygulamalarda gerekli dikkat ve özenin gösterileceği,

Taşıt Tanıma Sistemi (TTS) 124 adet araçta teknik şartnameye uygun olarak çalıştığı ancak, makam hizmetlerinde kullanılmak üzere hizmet satın alma yöntemiyle kiralanan 70 adet araçta dijital kilometre bulunması nedeniyle araçların ön göğsünün tamamen sökülerek TTS cihazının montajının yapılabileceği, bu işlemin yapılması halinde ise araçların garanti kapsamı dışına çıkacağı belirtilerek, teknik şartnamede belirtilen kilometre denetiminin sağlanabilmesi için araç şoförleri yakıt fişlerine ad-soyad ve kilometre bilgilerini yazarak yakıt fişini imzaladığı ve ayrıca tüm araçların kilometre bilgileri oluşturulan akaryakıt takip programına günlük işlenerek takibinin sağlandığı,

Doğrudan temin kapsamında yapılan işlem akış süreçlerinin ihale mevzuatına uygun yürütülmesine ve harcama belgelerinin bu durumu tevsik edecek şekilde düzenlenmesine özen gösterileceği,

Genel Sekreterlikçe "Doğrudan Temin" kapsamında yapılacak alımlarda birimler arasında uygulamada standardın ve birlikteliğin sağlanması amacıyla tip sözleşme örnekleri hazırlanarak 30.04.2013 tarihli ve 121098 sayılı yazıyla tüm harcama birimlerine duyurulduğu belirtilerek, bu tür hataların yinelenmemesi için belirlenen tip sözleşmelerin düzenlenmesi hususunda gerekli dikkat ve özenin gösterileceği,

Sözleşme taslağındaki işin teslim süresine ilişkin husus, sözleşmeye geçirilirken sehven eksik yazıldığı ve bahse konu iş sözleşme taslağında öngörülen süre içerisinde tamamlanmış olduğundan cezai yaptırım uygulanmadığı belirtilerek, bundan sonraki uygulamalarda gerekli dikkat ve özenin gösterileceği,

Fiyat farkına ilişkin sözleşme ve idari şartnamede yer alan ifadelerin, Kamu İhale Kurumunun Tip Sözleşme ve İdari Şartnamelerinden alındığı belirtilerek, işçi ücretleri hesabının, işin yürütüldüğü tarihteki mevzuat hükümlerine uygun olarak hesaplandığı ve herhangi bir şekilde fazla ödeme yapılmadığı,

ifade edilmiş ve Dış Denetim Raporunda yer alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin alınacağı belirtilmiştir.

2- Sayıştay Başkanlığının 2013 mali yılı hesaplarının dış denetimini yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca görevlendirilen İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişleri tarafından düzenlenen 12.06.2014 tarihli Dış Denetim Raporunda; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödenekler kapsamında yapılan harcamalar ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak, bu ödeneklerin kullanımı sırasında düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığı, yapılan harcamaları gösteren mali tabloların güvenilirliği ve doğruluğu hususlarının incelendiği belirtilmiştir.

Raporda özetle;

Sayıştay Başkanlığına 2013 yılı bütçesinde 164.587.200,00 TL ödenek tahsis edildiği, bu ödeneğin 141.002.930,93 TL'lik kısmının harcandığı, söz konusu bütçe ödenekleri ve harcama rakamları oransal olarak karşılaştırıldığında ise; 2011 yılında tahsis edilen bütçe ödeneğinin % 85'inin, 2012 yılında % 91'inin, 2013 yılında da % 85,67'sinin harcandığı belirtilmiştir.

Ayrıca;

Kurumun ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine dayalı olarak tahakkuk ettirdiği ödemeleri ile banka hesap özetlerinin mutabık olduğu,

Kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, ödenek üstü harcama yapılmadığı,

Sayıştay Başkanının üst yönetici olarak, bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek mali tedbirlerin alınmasında, 5018 sayılı Kanunda öngörülen mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret gösterdiği,

Harcama yetkilisi, gerçekleştirme görevlisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe yetkilisinin, mali mevzuatın uygulanmasında ve gerekli tedbirlerin alınmasında azami çaba sarf ettikleri,

İdarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü,

ifade edilmiştir.

Harcama belgelerinin incelenmesinde ise;

Ödeme emri belgelerinde harcama yetkilisinin imzasının bulunmasına özen gösterilmesinin,

Bazı ödeme emirlerinde "kontrol edilmiştir ve uygun görülmüştür" sütununun boş bırakıldığı, yetkili kişinin imzasının bulunmadığı belirtilerek, ödeme emirlerinde adlarına imza yeri açılan yetkili kişilerin sorumlulukları gereği evrakta imzalarının bulunmasına özen gösterilmesinin,

Doğrudan temin usulü ile yapılan taşıtların bakım ve onarım harcamalarında, muayene ve kabul belgesi şeklinde bir belge düzenlendiği ve bunun da teknik eleman olmayan bir personel tarafından imzalandığı belirtilerek, kabul işleminin içinde teknik elemanın da bulunduğu 3 kişilik komisyon marifetiyle yapılmasına özen gösterilmesinin,

Hizmet alımı olarak yapılması gereken lojmanların onarımı ile üye odalarının dekorasyonu inşaatı işlerinin, yapım işi olarak ihale edildiği belirtilerek, ihaleler yapılırken hizmet alımı mı yoksa yapım işi mi olduğunun isabetli tespit edilmesine özen gösterilmesinin,

Denetim Yönetim Yazılımı hizmeti alımının Kamu İhale Kanununda sayılan ihale usulleri ile yapılması gerekirken, doğrudan temin usulünün uygulandığı belirtilerek, Kanunda sayılan ihale usullerine göre yapılmasına özen gösterilmesinin,

gerektiği yönünde değerlendirme ve tavsiyelerde bulunulmuştur.

Bu çerçevede, dış denetçilerin denetim bulguları ve önerileri dikkate alınarak düzenlenen Üst Yönetici Cevabında;

Söz konusu ödeme emri belgesi, harcama yetkilisinin imzası tamamlanmadan sehven TBMM Strateji Geliştirme Başkanlığına gönderildiği, ödemeden önce imza kontrolü esas olarak ilgili saymanlık personeline ait olmakla birlikte, bundan sonra ödeme emri belgelerinde imzaların tam ve eksiksiz olmasında gerekli özenin gösterileceği,

Harcırah ve yabancı dil kursuna ilişkin rutin ödemelere ilişkin olan söz konusu belgeler, sehven ön mali kontrole gönderilmediği belirtilerek, bundan sonraki uygulamalarda ise gerekli özenin gösterileceği,

Araç onarım işleri, Kamu İhale Kanunu uyarınca doğrudan teminle gerçekleştirilen işler olup, bu tür işlerin muayene ve kabul işlemlerine ilişkin bir mevzuat bulunmadığı için, esasen yapılan işlemde mevzuata aykırı bir husus bulunmamakla birlikte, içinde teknik elemanın da bulunduğu 3 kişilik komisyon marifetiyle kabulün yapılması yönünde işlem tesis edileceği,

Kamu İhale Kanunundaki "Yapım" kavramının tanımı ve Kamu İhale Genel Tebliğinin "Bakım Onarım İşleri" başlıklı 63 üncü maddesi incelendiğinde, inşaat niteliğindeki onarımların, yapım ihalesi olarak yapılmasının zorunlu olduğu belirtilerek, raporda bahsi geçen işlerin uygulamasında mevzuata aykırılığın bulunmadığı,

4734 sayılı Kanunun 22-b maddesi ve Kamu İhale Genel Tebliğinin 22.3 üncü maddesi birlikte değerlendirildiğinde, üzerinde sadece tek kişinin yasal bir telif hakkı bulunan fikir ve sanat eserlerinin, doğrudan temin ile temin edilebileceği, Raporda bahsi geçen CAP marka yazılımın da, 5846 sayılı Fikir Ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca, üretici firması tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığına fikir ve sanat eseri olarak tescil ettirildiği ve firmanın bu ürünün tek satıcısı konumunda bulunduğuna dair belgeyi Kuruma ibraz ettiği, dolayısıyla "CAP" isimli yazılımın, ülkedeki tek satıcısı durumunda olan firmadan doğrudan temin ile alınmasının, mevzuata aykırı bir yönünün bulunmadığı,

ifade edilmiş ve Dış Denetim Raporunda yer alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin alınacağı belirtilmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de bu konuda bir…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu’nun inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Sayıştayın 2013 yılına ilişkin Dış Denetim Raporu’nun bulguları, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre, Sayıştayın dış denetimi, yani harcamalara ilişkin denetimi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Sayın Başkan tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından yapılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin harcamalara ilişkin dış denetimi ise Sayıştayın görevlendirdiği denetçiler tarafından yapılmaktadır. Bu iki kurumun denetimi, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda tanımlanan dış denetimden daha farklı bir denetimdir. Daha doğrusu, bu denetimi, normal olarak, dış denetimi yapmakla görevli olan Sayıştay değil, görevlendirilen kişiler yapmaktadır.

Denetim sonuçları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunuldu. Ancak bu sunum üzerine herhangi bir görüşme yapma imkânı yok çünkü sadece Genel Kurulun bilgisine sunuluyor. Oysa, bir kurumun dış denetimi sonucu düzenlenen rapor, normal olarak, sunulan kurul tarafından tartışılabilmeli, değerlendirilebilmeli. Bunu ben yasalarda ve İç Tüzük’te bir eksiklik olarak görüyorum. Bir İç Tüzük değişikliğiyle bunu değiştirebiliriz, yapabiliriz.

Bundan sonra, benim, Sayın Başkana, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına önerim, Sayıştayın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin dış denetimi sonucu düzenlenen raporların Genel Kurulda ayrıca görüşülmesinin sağlanmasına yönelik bir İç Tüzük değişikliğinin yapılmasıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Bu isteğiniz, İçtüzük Komisyonu görüşmelerinde dikkate alınır herhâlde.

Sayın Genç, buyurunuz.

Siz de sisteme girmişsiniz.

22.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Sayıştayın 2013 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu’nun inceleme sonuçlarıyla ilgili tezkeresine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de bu sunumla ilgili bir iki düşüncemi söylemek istiyorum.

Bir defa, bu sunumda, birtakım yolsuzluklar olduğunu, usulsüzlükler olduğunu idare de kabul ediyor, denetimi yapanlar da kabul ediyor ama ne olduğu belli değil.

Ben KİT Komisyonundayım. Maalesef, Sayıştay, ciddi bir denetim yapmıyor, yolsuzlukların üstünü örtüyor. Büyük ihalelerde yolsuzluklar var. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 70’in üzerinde araç kiralanmış, süper lüks araçlar. Kimlerden kiralanmış? Nasıl kiralanmış? Bunlar belli değil. Şimdi, böyle bir… Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi bir kurum kendi harcamalarını bir… Mesela benim olduğum… Tabii, aslında bunların bize önceden dağıtılıp bizim bunları okumamız lazım ki buradaki bu şeylerde yolsuzluk var mı, yok mu… Şimdi, biraz önce okunan şeyde…

İçişleri Bakanlığından iki müfettiş görevlendiriliyor bu Sayıştay raporlarının kontrolü için. Hâlbuki, bunun Maliye Bakanlığı müfettişleri tarafından yapılması lazım. İçişleri Bakanlığı müfettişleri pek bütçe uygulamaları hakkında ihtisas sahibi kişiler değildir. Onun için ben…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada, Mecliste bir sürü alımlar var.

Müsaade ederseniz, durun bir söyleyeyim.

Alımlar var, yolsuzluklar var. Bunlar örtbas ediliyor. Bu kadar düzeyde ihaleler yapılıyor, malzemeler alınıyor, işte Türkiye Büyük Millet Meclisinin… Kendisine bir saray yapılıyor Çankaya’da. Burada birtakım odalar yapıldı. Onlar kime yapıldı? Kaç liraya yapıldı? Bunları hepimizin bilmesi lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) –Çünkü onları… Ben biliyorum, bu Mecliste eskiden de büyük yolsuzluklar yapıldı ama hep örtbas ediliyor. Bunlar teşekkürle olacak şeyler değil. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…

BAŞKAN – Ben verdiğiniz katkı için, sizin sözünüze teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuları incelemesi lazım, örtbas etmemesi lazım.

BAŞKAN – Şimdi, komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/208)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi olduğum Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonundan istifa ediyorum. Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                  Orhan Düzgün

                                                                                                                                        (Tokat)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, balıkçılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1088)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğal şartları birbirinden farklı denizlerle çevrili bulunan, çok sayıda gölleri olan ve akarsuları önemli yer tutan Türkiye'nin yüksek bir su ürünü potansiyeli olmasına rağmen, bu potansiyeli gerekli düzenlemelerin ve yatırımları yapılmaması nedeniyle kullanılamamaktadır. Balıkçılığa önemli değerin verilmesi durumunda hem toplumun sağlıklı beslenmesi hem de ihracat maddeleri artırılarak ülke ekonomisine yararı artacaktır.

Türkiye'nin önemli bir su ürünleri potansiyeli olmasına rağmen balıkçılığa yönelik sürdürülebilir politikaların hayata geçirilememesinden dolayı bu potansiyel güce dönüşmemektedir. Sürdürülebilir politikaların hayata geçirilmesi için üniversiteler sektöre yetişmiş ve eğitimli eleman yetiştirmek zorundadırlar. Buradan yetişen elemanların kamuya ait araştırma enstitülerinde çalışarak mevcut üretimi daha da artırıcı çalışmalara katkıda bulunmaları gerekmektedir. Sektörün sorunlarının yıllardır net bit şekilde bilinmesine rağmen çözüm önerilerinin hayata geçirilmemesiyle bu potansiyel gizli bir güç hâline gelmekte ve bu güç sürekli olarak başka bahara ertelenmektedir.

Türkiye'de balıkçılık sektörünün idari yapıları, balıkçılık yetkilerinin farklı bakanlıklar arasında dağılmış olmasından kaynaklanan sorunlar nedeniyle sektörün sorunlarına sağlıklı çözümler getirilememektedir. Yetki alanlarının farklılığı ve bu soruna duyarsız kalınması sonucunda ülkemiz için ciddi bir güç olacak ekonomik kaynak da bir nevi bu önemsizlikle bir elin tersiyle itilmektedir.

2003 yılında Avrupa Birliğinin sektöre yönelik aldığı kararlar ile birlikte tüm Akdeniz ülkelerinin ağları imha edilmiş, Türkiye dışında tüm ülkeler, balıkçıların zararlarını giderecek tazminat yardımlarda bulunmuştur. Ülkemizde ise AB yasalarıyla yaşanan mağduriyetin giderilmesi için tanınan tazminat hakları balıkçılara aktarılmamıştır. Ayrıca, tüm ülkelerde avlanma yasakları için yeni düzenlemeler yapılmış ve mağduriyetler giderilmiştir ama ülkemizde Tarım Bakanlığı bu sektörü görmeyerek balıkçıları kendi kaderleri ile baş başa bırakmaktadır.

2011 yılında yasaklanan driftnet ağları neticesinde balıkçılardan istenen taahhütlerin Bakanlığa ulaşmasına rağmen 1 Temmuz 2011 tarihinden itibaren av izni verilmemektedir. Hem ülke ekonomisi hem de beslenme açısından önemli bir yer tutan sektöre bu duyarsızlığın sürmesi durumunda ot ve saman ithalatına kadar düşen ülkemiz, denizlerle çevrili olmasına rağmen su ürünlerinin ithalatına da basiretsiz ve duyarsız politikalarla muhtaç kalacaktır.

Su ürünleri konusunda zenginliğimizi en verimli şekilde kullanmak ve bunun sonucu olarak sürdürülebilir balıkçılık kavramına ulaşılması, sektörün karşılaştığı sorunların tespiti ve çözümünü belirlemek, gerek besinsel gerek maddi gelir sağlamak amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) İhsan Özkes                                                         (İstanbul)

3) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

4) Kadir Gökmen Öğüt                                               (İstanbul)

5) Namık Havutça                                                     (Balıkesir)

6) Ali Haydar Öner                                                    (Isparta)

7) Engin Altay                                                          (Sinop)

8) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

9) Mehmet Hilal Kaplan                                            (Kocaeli)

10) Aylin Nazlıaka                                                    (Ankara)

11) Candan Yüceer                                                   (Tekirdağ)

12) Özgür Özel                                                         (Manisa)

13) Aytun Çıray                                                        (İzmir)

14) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

15) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

16) Hasan Ören                                                        (Manisa)

17) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

18) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

19) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

20) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

21) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

22) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

23) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

24) Ramis Topal                                                       (Amasya)

25) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 23 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınmayla ilgili sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1089)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Barınma hakkı, eğitim hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Yıllardır gerek hükûmet gerekse kurumlar tarafından kalıcı çözümler üretilmeyen barınma konusu, öğrencilerimizin de en büyük sorunlarından bir tanesidir. Ülkemizde hemen her yıl çok sayıda yeni üniversite açılmasına rağmen aynı oranda öğrenci yurdu yaptırılmaması öğrencilerin kalacak yer konusunda büyük sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Gerekli altyapı ve fiziki koşulları tam olarak hazırlanmadan, önce devlet üniversitelerinin, sonrasında ise YÖK'ün de verdiği destekle vakıf üniversitelerinin sayısı hızla artmıştır. Öğrenci ve üniversite sayılarının hızla artmasına karşın, ne yazık ki yurt sayıları arttırılmamıştır. Bu durum, üniversiteyi kazanan binlerce öğrencinin barınma sorunu yaşamasına neden olmaktadır.

Ailelerinin sonsuz özveri ve desteğiyle, üstün bir çaba sonucunda üniversite sınavını kazanarak büyük bir sevinç yaşayan öğrenciler, kayıt sırasında ne yazık ki barınma sorunuyla karşı karşıya kalmakta ve okulları bitinceye kadar da bu sorunla mücadele etmektedirler. Yurt sorununa kalıcı çözümler getirilmediği için öğrenciler ve aileleri barınma ihtiyaçlarını kendileri karşılamak zorunda kalmaktadırlar. Bugüne kadar çok sayıda öğrenci barınma sorunlarını çözemediği için ya eğitim hakkından mahrum kalmış, ya eğitimini yarıda bırakmış ya da çok zor koşullar altında eğitimini sürdürmeye çalışmıştır.

Yıllardır aileleriyle birlikte yaşayan ve kazandıkları okul nedeniyle başka bir şehre gitmek zorunda kalan öğrencilerimizin aileleri, çocuklarının, kayıt sırasında, hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen vakıflar tarafından kandırılarak tarikatların tuzağına düşürülme korkusuyla büyük bir tedirginlik yaşamaktadırlar. Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların kapasitesinin sınırlı olması nedeniyle yer bulamayan çoğu üniversiteli, üniversite yurtları, özel yurtlar ve ev kiralama seçeneklerinden birine yönelmek zorunda kalmaktadır. Ancak, bu tercihler de ancak maliyeti karşılayabilmek koşuluna bağlı olmakla birlikte, ailelere ek bir maliyet anlamına da gelmektedir.

Son dönemde uygulanan piyasacı politikalar sonucunda, özel yurtlar kısa zamanda eğitim alanında kendisine bir yer edinmiş, bu yurtların sayıları da giderek artmıştır. Böylelikle, eğitimin ve üniversitelilerin en temel ihtiyaç alanları da piyasalaştırılmıştır. Oysaki, barınma hizmeti, tüm üniversitelilere eşit koşullarda, parasız yararlanacakları bir hak olarak sunulmalıdır. Üniversitelerin kuruluş yasasının içerisine yurtlarla ilgili madde konulmalı, barınma sorunu üniversiteler kurulurken çözülmelidir. Üniversitelilerin barınma sorununun çözülmesi için öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını tam olarak karşılayacak biçimde yeni yurtların yapımına başlanmalı, üniversite yurtları parasız olmalı, özel yurtlar kamulaştırılmalı, yeni yurtlar yapılana dek öğrencilere kira yardımı yapılmalıdır. Yurtlarda tüm hizmetler ücretsiz olarak sunulmalıdır.

Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar nedeniyle ve çözüm önerileri çerçevesinde, üniversite öğrencilerinin barınmayla ilgili sorunlarının araştırılması, bu sorunla ilgili problemlerin önceden tespit edilerek kalıcı çözüm yollarının bulunması, var olan öğrenci yurtlarındaki sorunların tespit edilerek koşullarının iyileştirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

3) Engin Altay                                                          (Sinop)

4) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

5) Ali Haydar Öner                                                    (Isparta)

6) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

7) Mehmet Hilal Kaplan                                            (Kocaeli)

8) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

9) Özgür Özel                                                           (Manisa)

10) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

11) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

12) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

13) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

14) Hasan Ören                                                        (Manisa)

15) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

16) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

17) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

18) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

19) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

20) Doğan Şafak                                                      (Niğde)

21) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

22) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

23) Ramis Topal                                                       (Amasya)

24)Aytuğ Atıcı                                                          (Mersin)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 28 milletvekilinin, suç istatistiklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1090)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği üzere ulusal ve uluslararası sosyal ve ekonomik gelişme hedeflerinin belirlenmesi ve bu hedeflerin başarısı güncel, güvenilir istatistiklerle sağlanmaktadır. Doğru bilgi, doğru yorum ve doğru karar sürecinde tüm araştırmacılar, politikacılar, karar alıcılar ve tüm bireyler çalışmalarında istatistiki bilgileri etkin olarak kullanmaktadırlar.

Türkiye’de derlenmekte olan tüm istatistiki veriler kendi alanında oldukça önemlidir.

Bu verilerden en önemlilerinden biri de suç istatistikleridir. Suç istatistikleri karar alıcılar, bilim adamları ve kullanıcılar açısından gereklilik arz etmekte, bu veriler ışığında gerekli önlemler alınabilmektedir.

Hızla artış göstererek toplumumuzu ve bireyi doğrudan etkileyen cana ve mala karşı işlenen suçların toplumda güvenlik endişesi oluşturmayacak seviyede azaltılarak daha radikal önlemlerin alınması artık kaçınılmazdır. Bu kapsamda, suçun önlenmesi için yapılması gereken yatırımlar, suçluların yakalanmasına harcanan çabadan daha fazla yararlı olacaktır. Bu nedenle, suçla ilgili önemli araştırmalar yapılmalı, suçların nüfus, sosyoekonomik gelişmişlik, göç ve şehirleşme gibi faktörler üzerindeki etkileri değerlendirilmeli, hızlı nüfus artışı, kontrolsüz şehirleşme, işsizlik, turizm faaliyeti, polis sayısı, karakol sayısı, boşanma oranı, eğitim gibi değişkenlerin suç üzerindeki etkileri de araştırılmalıdır.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye geneli polis sorumluluk alanında meydana gelen kişilere, mal varlığına, topluma, millete ve devlete karşı asayiş olayları ile takibi gereken asayiş olayları, terör, toplumsal ve kaçakçılık olaylarının suç türlerine göre dağılım istatistiklerine 2008 yılına kadar kurumun İnternet adresinden ulaşılırken, maalesef bu istatistikler 2008 yılından itibaren kaldırılmıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğüne defalarca yapılan yazılı müracaatlar neticesinde, maalesef suç istatistiklerine ilişkin bilgiler verilmeyerek milletvekillerinin yazılı soru önergeleri cevapsız bırakılmıştır.

En son olarak İçişleri Bakanlığı tarafından 16 Şubat 2012 tarih ve 7/1948 esas numaralı yazılı soru önergesine verilen cevapta suç istatistiklerine ilişkin verilerin Türkiye İstatistik Kurumu tarafından analiz edilerek 2012 Şubat ayından itibaren anılan kurumdan temin edilebileceği belirtilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından kurumun İnternet sayfasında daha önceleri açıklanmakta olan suç istatistiklerine göz atıldığında oldukça detaylı verilere ulaşılırken, bugün gelinen noktada TÜİK tarafından hazırlanan verilerin oldukça yetersiz ve detay içermediğini görmekteyiz. Hâlbuki Emniyet Genel Müdürlüğü kasten öldürme, yaralama, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, hırsızlık, mala zarar verme, genel ahlaka karşı suçlar, aile düzenine karşı suçlar, çevreye karşı, topluma karşı suçlar, millete-devlete karşı suçlar, intihar, intihara teşebbüs, kayıp şahıslar, şüpheli ölüm, iş kazası, kayıp eşya, kayıp silah, terör olayları, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti, organ-doku kaçakçılığı, yolsuzluk, narkotik kaçakçılığı, silah ve mühimmat kaçakçılığı, bilişim kaçakçılığı, kayıp şahıs sayısı vesaire birçok konudaki istatistikleri önümüze koymaktadır. Ayrıca TÜİK bilgi edinme başvurusuna verdiği 02.03.2012 tarih ve 1514 sayılı cevabi yazısında Emniyet Genel Müdürlüğünden veri sağlanamadığını belirtmiştir.

Hızla artış göstererek toplumumuzu ve bireyi doğrudan etkileyen cana ve mala karşı işlenen suçların artık toplumda güvenlik endişesi oluşturmayacak seviyede azaltılarak daha radikal önlemlerin alınması artık kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiye’de suç istatistiklerinin önemi oldukça büyük olup, detaylı bir şekilde araştırılarak verilerin derlenmesi, kamuoyuyla ve bilim adamlarıyla paylaşılması gerekmektedir.

Yukarıda kısaca özetlenen bilgiler ışığında, suç istatistiklerinin tespit edilmesi ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması amacıyla TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri ile Anayasa’nın 98’inci maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim. 19/3/2012

1) Muhammet Rıza Yalçınkaya                                   (Bartın)

2) Celal Dinçer                                                         (İstanbul)

3) İhsan Özkes                                                         (İstanbul)

4) Engin Altay                                                          (Sinop)

5) Doğan Şafak                                                        (Niğde)

6) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

7) Ahmet İhsan Kalkavan                                          (Samsun)

8) Mehmet Ali Ediboğlu                                             (Hatay)

9) Haydar Akar                                                         (Kocaeli)

10) İlhan Demiröz                                                     (Bursa)

11) Mehmet Şeker                                                    (Gaziantep)

12) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

13) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

14) Ali Serindağ                                                       (Gaziantep)

15) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

16) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                    (İstanbul)

17) Candan Yüceer                                                   (Tekirdağ)

18) Özgür Özel                                                         (Manisa)

19) Ali Haydar Öner                                                  (Isparta)

20) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

21) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

22) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

23) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

24) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

25) Hasan Ören                                                        (Manisa)

26) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

27) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

28) Ramis Topal                                                       (Amasya)

29) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

İki gensoru önergesi vardır.

Önergeler daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:

D) Gensoru Önergeleri

1.- Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Soma ve Ermenek’te meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde işçi sağlığı ve güvenliğini göz ardı ederek kazaların önüne geçmediği ve maden işletmelerinde emek-sermaye dengesini sermaye lehine dönüştürerek genel piyasa dengesini bozduğu iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/38)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Soma ve Ermenek başta olmak üzere madenlerde meydana gelen facialar nedeniyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız hakkında Anayasa’nın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.

Pervin Buldan                                                          İdris Baluken

Iğdır                                                                        Bingöl

HDP Grup Başkan Vekili                                            HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

AKP hükûmetleri boyunca, Türkiye'nin temel sorunları çözülmediği gibi daha da derinleşmiştir. Bu sorunların başında, enerji alanındaki rantçı ve gayriinsani üretim politikaları gelmektedir.

Türkiye, alternatif enerji kaynakları bakımından oldukça avantajlı bir ülke olmasına rağmen bunlardan yararlanmamış, aksine HES, nükleer santral ve fosil kaynaklar gibi canlı yaşamına kasteden ve doğal dengeyi bozan kaynaklara, ilkel üretim yöntemleriyle yönelmiştir.

13 Mayıs 2013'te Soma'da yaşanan maden faciasında 301 işçi hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, Soma'dan önce olduğu gibi sonrasında da ilgili Bakanlık sorumluluğu altındaki bu alana ilişkin hiçbir önleyici adım atmamıştır. Partimiz başta olmak üzere muhalefetin yapısal çözüm önerileri getiren teklifleri reddedilmiş, uzmanların, ilgili sendikaların öneri ve uyarıları dikkate alınmamıştır.

Soma katliamının üzerinden henüz altı ay geçmeden bu kez de Karaman'ın Ermenek ilçesinde bulunan madende 18 işçi madende sular altında kalmış ve akıbetleri hâlen belirsizdir. Aynı günlerde Bartın'da 2, Zonguldak'ta da 1 maden işçisi göçük altında kalarak can vermiştir.

Ermenek'te meydana gelen elim kazanın üzerinden bir haftayı aşan bir zaman geçmesine karşın, hâlen 18 işçiye ulaşılamamış olması, Bakanlığın bu gibi hayati durumlara karşı bir hazırlığının olmadığını, işçi sağlığı ve can güvenliğini tamamen göz ardı ettiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Emekçisine ölümü reva gören bu siyasal ve etik anlayışın, toplumsal adalet açısından ne denli sakıncalı olduğu gerçeği yaşadığımız bu facialarla bir kez daha ortaya çıkmıştır.

3213 sayılı Maden Yasası 4’üncü maddesinde madenlerin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilmiş, 5’inci maddesinde hakların bölünmemesi ilkesi kabul edilmiş olmasına rağmen, ilgili bakanlık redevans uygulamalarıyla maden çıkarma ve satış haklarını özel kişilere bırakmış, aralarında madencilik alanında uzman sadece 8-10'u geçmeyen şirketin bulunduğu 200'den fazla redevansçı taşeron şirkete müdahale etmeyerek bu iş cinayetlerinin önünü sonuna kadar açmıştır.

Soma katliamının ardından gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin uygulamada ortaya çıkaracağı sorunlar görmezden gelinmiş, gerekli önlemler alınmadığı için, işverenin, ortaya çıkan ek maliyetleri çalışanlara yansıtmasına izin verilmiş, hiçbir bilimsel çalışmaya tabi tutmadan Ermenek'te rezerv tükendiği için kapanan madenlerin hemen yanında ocak çalıştırılmasına göz yumarak madencilerimizin canı pahasına bu alanları sermaye için tam bir ilkel birikim zeminine çevirmiştir.

Maden ruhsatlarının neredeyse hepsinin iktidar partisine yakın veya organik ilişki içinde olanlara verilmesi tesadüfi olmadığı gibi, iktidarın bu yöntemlerle yandaş sermaye yaratma politikasının sonucunda genel piyasa dengesi bozulmuş, sermayenin karşılaması gereken maliyetler emekçiler omuzlarına yıkılarak emek-sermaye dengesi sermaye lehine radikal bir şekilde dönüşmüştür.

Enerji politikalarında sürekli sermayenin önceliklerini dikkate alan Sayın Yıldız, gelişmiş ülkelerdeki madencilik uygulama ve mevzuatını dikkate almamıştır. TBMM bünyesinde kurulan maden araştırma komisyonu raporları başta olmak üzere, çok sayıda bilimsel rapor görmezden gelinmiş, katliamdan hemen önce muhalefet vekillerinin feryadına kulak tıkanmıştır.

Madenlerde gerekli düzenlemeleri yapmayan, madencileri işverenin insafına terk eden, yer altı maden kaynaklarını sermaye lehine yasaları hiçe sayarak sermayeye peşkeş çeken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız'ın, emekçilerin can güvenliği ve çalışma koşulları için işgal ettiği mevkiden istifa etmesi, toplumsal, ahlaki ve demokratik bir zorunluluk hâlini almıştır.

2.- Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Soma ve Ermenek’te meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde iş kazalarını önleyici politikalar geliştirmediği ve tedbirleri almadığı, iş yeri denetimlerinin etkin olarak yapılmasını sağlamadığı, siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiği ve mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını çözmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/39)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Soma ve Ermenek başta olmak üzere yaşanan iş kazaları ve işçi ölümleri nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik hakkında Anayasa’nın 98'inci ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ederiz.

    Pervin Buldan                                                               İdris Baluken

           Iğdır                                                                           Bingöl

HDP Grup Başkan Vekili                                            HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Türkiye'de 1980 darbesinin ardından girilen neoliberal siyaset kulvarı, AKP hükûmetleriyle birlikte daha derinleşmiş ve bugün Türkiye halkları ve emekçi sınıflara ağır faturalar çıkarmış, çıkarmaya devam etmektedir. Piyasalaşma ve esnek üretim modellerinin yaygınlık kazandığı bu dönemde, AKP iktidarlarının Türkiye emekçi halklarını içine çektiği durum tam bir kölelik düzeniyken, on iki yılda en az 14 bin emekçi çalışırken hayatını kaybetmiştir.

Bu politikaların en büyük faturasını çalışan emekçi kesimler her gün canlarıyla öderken, bu konuda önlem alması gereken ve çalışanların can güvenliğine yönelik politikalar üretmesi gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı vurdumduymaz tavrını sürdürmektedir.

13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa'nın Soma ilçesinde bulunan bir madende meydana gelen hazin olay neticesinde 301 madencimiz hayatını kaybetmiş, çok sayıda madenci de yaralanmıştı. Soma faciası kuralsız, düşük ücrete dayalı, sermayenin azami kâr hırsının varacağı boyutları en açık şekliyle gösteren elim olaylardan biriydi. İlgili bakanlık ve siyasi sorumlular, binlerce madencinin Soma benzeri birçok faciadan sonra ortaya çıkan toplu ölümlerden hiçbir ders çıkarmamış, gerekli tedbirler ve yasal önlemler alınmamıştır.

Dur durak bilmeyen maden facialarından biri de geçtiğimiz 28 Ekim tarihinde Karaman’ın Ermenek ilçesinde yaşanmıştır. Soma sonrası meydana gelen ve 18 maden işçisinin akıbetinin hâlen netleşmediği Ermenek’te yaşanan bu facia başta olmak üzere, madenlerde yaşanan sayısız bu tür toplu işçi katliamı, çalışma hayatının insan hayatı için büyük riskler taşıdığını ve bu alana ilişkin herhangi bir önleyici politikanın devreye konmadığını bir kez daha göstermiştir.

İş yeri denetimleri etkin olarak yerine getirilmemiş, yaşam odaları oluşturulmasına dönük çalışmalar yapılmamış, işçilerin şikâyetleri yok sayılmış, çalışanların sosyal ve ekonomik haklarından mahrum vaziyette işverenin inisiyatifine terk edilerek emekçi katliamının yolu daha fazla açılmıştır.

Bakan Faruk Çelik’in, Karaman’ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden faciası sonrasında ifade ettiği “Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor.” demesi ise tam bir itiraftır. Sayın Bakan bu konuya ilişkin hâlen kamuoyunu ikna edici bir açıklamada bulunmamıştır. Bu açıklama AKP iktidarının ve Sayın Faruk Çelik’ in başında olduğu Bakanlığın siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiğini göstermiştir.

Geçtiğimiz mayıs ayında bir konuşmasında “Taşeron sistem emeğin sömürüsüdür.” diyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik, bu itirafına rağmen sorumluluğu altında bulunan bu alana ilişkin iyileştirici adımlar atmamıştır. Bu durum, Sayın Bakanın ya siyasi olarak irade sahibi olmadığı ya da doğruları sadece toplumsal manipülasyon ve oyalama aracı olarak kullandığını göstermektedir. Her iki ihtimal de oldukça vahimdir.

Aynı zamanda sayısı 4 milyon dolayında olan mevsimlik tarım işçilerinin sorunları da hâlen çözülmemiş, milyonlarca kadın, çocuk ve genç her gün ayrımcılığa ve sömürüye maruz bırakılmaya devam edilmektedir. En son Isparta’da kaza yapan araçtaki çoğu kadın ve çocuk 18 mevsimlik tarım işçisi hayatını kaybetmiştir. Bu tür kazalarda bugüne kadar binlerce tarım işçisi hayatını kaybetmesine rağmen bu durum ilgili Bakanlığın gündemine dahi girmemiştir.

İş yeri denetimlerinin yetersizliği ya da hiç yapılmaması işçi ölümlerini daha da arttırırken, iş yeri denetçilerinin hâlen kamusal bir güvenceye kavuşturulmaması ve maaşını aldığı iş yerini denetlemesinin istenmesi cehalet değilse tam olarak ilgili bakanlığın sermayeyle iş birliğidir.

Bütün bu yaşananların net bir şekilde orta koyduğu, Sayın Faruk Çelik'in böylesine kritik bir alanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini layıkıyla ifşa edemeyeceğidir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin günü daha sonra belirlenecektir.

E) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 17 Kasım 2014 Pazartesi günü saat 18.00’e kadar Türkiye Büyük Millet Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Necdet Ünüvar ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde Azerbaycan Millî Meclisi Sosyal Politika Komisyonunun ev sahipliğinde 21-22 Kasım 2014 tarihlerinde Bakü’de düzenlenecek olan TÜRKPA Üye Ülkeleri Sosyal İşler ve Sağlık Komisyonları İkinci Toplantısı’na katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1623)

06/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde Azerbaycan Millî Meclisi Sosyal Politika Komisyonunun ev sahipliğinde, 21-22 Kasım 2014 tarihlerinde Bakü'de düzenlenecek olan TÜRKPA Üye Ülkeleri Sosyal İşler ve Sağlık Komisyonları II. Toplantısı'na Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Necdet Ünüvar ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi'nin katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

 

                                                                                                                                    Cemil Çiçek

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                       Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 652 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 5’inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; gündemde bulunan (10/34), (10/55), (10/679), (10/801) ve (10/904) esas no.lu Meclis Araştırması Önergeleri ile Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, HDP Grubu Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ile bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17’sinin hayatını kaybetmesinin, 28’inin de yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların yaşadığı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde okunmasına; bu önergelerin birleştirilerek görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi

11/11/2014

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 11/11/2014 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

                                                                                                         Cemil Çiçek

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                       Başkanı

 

          Mehmet Naci Bostancı                                                                                       Engin Altay

       Adalet ve Kalkınma Partisi                                                                          Cumhuriyet Halk Partisi

           Grubu Başkan Vekili                                                                                 Grubu Başkan Vekili

 

                  Oktay Vural                                                                                              İdris Baluken

        Milliyetçi Hareket Partisi                                                                        Halkların Demokratik Partisi

           Grubu Başkan Vekili                                                                                 Grubu Başkan Vekili

Öneriler:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 652 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın sırasıyla 5’inci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Gündemde bulunan (10/34), (10/55), (10/679), (10/801) ve (10/904) esas no.lu Meclis araştırması önergeleri ile;

Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 19 milletvekilinin mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin maruz kaldığı olumsuz sağlık koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların yaşadığı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin başta barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin mevsimlik gezici ve geçici işçilerin yaşam ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Bingöl Milletvekili Halkların Demokratik Partisi Grubu Başkan Vekili İdris Baluken'in mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin mevsimlik tarım işçilerinin iş sağlığı ve iş güvenliği alanında temel insani hakların verilebilmesi için yaşadıkları sorunların nedenleri ve bu sorunlar için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 11/11/2014 tarihli Salı günkü (Bugün) birleşiminde okunması,

Bu önergelerin birleştirilerek görüşmelerinin bu birleşimde yapılması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, (2/185) esas numaralı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/209)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/185) sıra sayılı Kanun Teklifi’m ile ilgili İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca işlem yapılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                            Ali Rıza Öztürk

                                                                                  Mersin

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumda seçim barajının indirilmesine yönelik beklentileri de dikkate alarak Siyasi Partiler, Milletvekili Seçimi Yasası’nda seçim barajının değiştirilmesine ilişkin bir kanun teklifi verdim. Bu kanun teklifi, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 33’üncü maddesinde öngörülen ülke seçim barajı yüzde 10’un düşürülmesine ilişkin bir kanun teklifidir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 67’nci maddesinde 1995 yılında yapılan bir değişiklikle bir hüküm konuldu: “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerine uygun olarak düzenlenir.” hükmü öngörüldü. Burada bir siyasi sistemin hem adaleti hem de yönetimde istikrarı sağlaması uygulanan seçim sistemine bağlı.

Aslında bu kanun teklifi çok önemli, demokrasiyi doğrudan ilgilendiriyor çünkü Anayasa’mızın 6’ncı maddesi “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri de bu milletin egemenliğini kullanan temsilcileridir. Dolayısıyla, milletin kayıtsız şartsız sahip olduğu egemenlik kullanım organlarından bir tanesi Türkiye Büyük Millet Meclisidir, yasama organıdır. Bu nedenle bir ülkedeki seçim, demokrasinin ve özgürlüklerin gerçekleştirilmesine yetmez, aynı zamanda seçimler, hem güvenlik içerisinde hem de seçme hakkına sahip olan herkesin iradesinin yasama organına yansımasına olanak tanımalıdır. Demokratik kurallara uygun bir seçim için seçimin dürüst bir şekilde yapılmış olması yine yeterli değildir, aynı zamanda seçmen iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisine tam ve eksiksiz olarak yansıması gerekir. Bunu sağlayacak olan da seçim sistemidir.

Hukuk devletinin güçlenmesi, demokrasinin gelişmesi, adaletin temeli millî egemenliktir. Oysa bugün ülkemizde hâlen ülke barajlı D'Hondt sistemi uygulanıyor ve bu D'Hondt sisteminin getirdiği haksızlıklar ve adaletsizlikler ortada. 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 34 oy alarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüzde 66’sına sahip oluyor, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 19 oy alarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüzde 33’üne sahip oluyor. Meclise yansıması gereken yüzde 45 civarında oy yansımıyor. Yani 2002 yılında verilen her 2 oydan 1 tanesi boşa gidiyor.

Yine, 2007 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 46,5 oy almasına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüzde 62 oranında temsil ediliyor, Cumhuriyet Halk Partisi ise yüzde 21 oy almasına rağmen yüzde 20 oranında temsil ediliyor.

Değerli milletvekilleri, eğer biz bugün gerçekten Türkiye’de yaşayan herkesin Meclisi olmak istiyorsak, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ülkede etnik kökeni, dini, inancı, mezhebi ne olursa olsun herkesin temsilcisi olan bir Meclis olacaksa, o zaman, bu ülkedeki bütün milletin iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisine yansımalıdır. Bugün bu Meclisin, bu milletin yüzde 90’ının iradesini temsil ettiği yolundaki inanç doğru değildir, gerçek dışıdır. Çünkü bu, iki nedenle böyledir: Birincisi, insanlar tam düşüncelerine uyan siyasi partinin barajı aşmayacağı endişesiyle, oyunun telef olmaması için başka siyasi partilere oy verebiliyorlar. Dolayısıyla, bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin de, MHP’nin de, BDP’nin de, AKP’nin de aslında temsil ettiği oyun gerçekten milletin iradesini tam olarak temsil ettiğini söylemek mümkün değildir. Aslında yapılması gereken, seçim barajını tamamen kaldırarak insanların iradelerinin, seçmenin iradesinin, millî iradenin Türkiye Büyük Millet Meclisine tam olarak yansımasını sağlamaktır. Nitekim, Avrupa Konseyine üye 47 ülkenin içinde yüzde 10 barajı sadece Türkiye’de vardır, Rusya ve Gürcistan’da yüzde 7’dir, 15 tane üye ülkede baraj yüzde 5’tir ve 7 devlette ise hiç baraj yoktur, 13 devlette yüzde 5’in altındadır.

12 Eylülle, darbeyle her vesileyle hesaplaşma iddiasında olan Adalet ve Kalkınma Partisinin, toplumun beklentisi olan bu Seçim Kanunu’ndaki barajı hâlen indirmemiş olması ve 12 Eylül hukukunun kurduğu kurumlardan yararlanmaya kalkışması akılla, izanla izah edilecek bir durum değildir. 12 Eylül 1980 darbesine karşı olmak demek, o darbe hukukunun getirdiği kurumları ortadan kaldırmak demektir. O nedenle, bu kanun teklifinin gündeme alınmasını talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, Mersin Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza Öztürk Bey’in getirmiş olduğu kanun teklifi, demokrasinin, özgürlüklerin gelişimi açısından önemli bir kanun teklifi. Hani iktidar partisi hep der ya: “Biz demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz.” Bu bir turnusol kâğıdıdır. Eğer demokrasi ve özgürlük istiyor isek, gerçekten iktidar demokrasi ve özgürlükten yana olacaksa seçim barajının kanun teklifinde öngörülen yüzde 5’e indirilmesi hususunda olumlu oy kullanmalarını bekliyoruz. Yüzde 5 eğer kabul edilmiyorsa, önerileri varsa yüzde 7 de olabilir ama Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbir tanesinde yüzde 10 seçim barajı yok.

Tabii, bugüne kadar, 2002, 2007, 2011, üç tane genel seçimin karşılaştırmalarını ben size okuyacağım, ne kadar bir adaletsizliğin ortaya çıktığını çıplaklıkla göz önüne sermiş olacağız.

2002 seçimlerinde seçimlere katılan 18 partiden sadece AKP ve CHP yüzde 10 seçim barajını aşabilmiştir. Oyların yüzde 34,26’sını alan AKP Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sandalyelerin yüzde 66’sını yani 366 sandalye kazanmıştır. Yüzde 19,4 oy alan CHP sandalyelerin yüzde 33’ünü yani 178 sandalye kazanmıştır. Ayrıca 9 bağımsız aday milletvekili seçilmiştir.

Geliyoruz, 2007 seçimlerinde AKP, CHP, MHP yüzde 10 barajını geçmiştir. AKP oyların yüzde 46,58’ini alarak Meclisteki toplam sandalye sayısının yüzde 62’sini elde etmiştir ve 341 sandalye kazanmıştır. CHP oyların yüzde 20,88’ini alarak Meclisteki toplam sandalye sayısının yüzde 20,36’sını elde etmiş ve 112 sandalye kazanmıştır.

2011 seçimlerinde ise Türkiye’deki oyların yüzde 49,83’ünü AKP kazanmış, sandalye sayısı 327, sandalye sayısına oranı yüzde 59,5; Cumhuriyet Halk Partisi kullanılan oyların yüzde 25,98’ini kazanmış, aldığı milletvekilli sayısı 135, sandalye oranı yüzde 24,5; Milliyetçi Hareket Partisi yüzde 13, aldığı sandalye sayısı 53, sandalye oranı 9,6; bağımsızların kullanılan oy oranına dağılımı yüzde 6,57, kazanılan milletvekili sayısı 35, sandalye oranı 6,3.

Şimdi, bu seçimlerin hepsine baktığımız zaman, Türkiye’de 550 milletvekili var, 550 milletvekilinin, yani yüzde 50’nin hep altında oy almıştır. Yüzde 50’yi kabul etsek dahi ne yapar bu? 275 milletvekili yapar ki 366, 327… Dikkat edilirse, burada, hep 70, 80, 53 milletvekili sürekli fazlalık vardır. Bu neyi getirir? Savundukları tez: “Efendim, istikrar.”

Değerli arkadaşlar adalet, istikrarı sağlar, adaletin olmadığı bir yerde istikrar olmaz. Eğer siz istikrarı tercih ederseniz adaletten uzaklaşmış olursunuz. Bu, aynı zamanda fazla alınan, yani hak edilmediği hâlde… Mecliste gerçekten temsil edilmesi gereken gruplar da temsil edilmemiş oluyor. Bu, demokrasiye, özgürlüklere getirilmiş olan bir engel olmuş oluyor. Aynı zamanda bu, bir hırsızlık suçu da oluşturuyor. Yani vatandaş aslında iktidar partisine oy vermemiş, o iktidar partisinin, o bölgede seçim barajını aşamayan oylar direkt iktidar partisinin hanesine yazılmış oluyor. Bu, bir nevi haksız kazanç, haksız iktisap ve hırsızlık suçunu teşkil ediyor.

Bu açıdan, bu adaletsizliğin önlenmesi açısından, yönetimde istikrarın sağlanması açısından bu kanun teklifimize destek vermenizi istirham eder, hepinize saygılarımı sunarım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Kabul edilmiştir Başkan, biz daha fazlayız. 3 parti kabul etti yani.

BAŞKAN – Daha fazla değil efendim, onun için olmadı.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan 1 üyelik için seçim yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisine düşen 1 üyelik için 3 katı olarak gösterilen adayların isimlerini okuyorum:

Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk.

Bakalım kim çıkacak? Torbanın içine atıyorum şimdi, çıkartıyorum; İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk çıkmıştır efendim.

Böylece (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğine İstanbul Milletvekili Sayın Osman Taney Korutürk seçilmiş bulunmaktadır.

2.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Tokat Milletvekili Orhan Düzgün aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.59

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin (10/34), İstanbul Milletvekili merhum Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin (10/55), Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 milletvekilinin (10/679), Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 22 milletvekilinin (10/801), HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın (10/904), Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin (10/1091), Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin (10/1092), Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin (10/1093), Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin (10/1094), Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin (10/1095), Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin (10/1096), Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin (10/1097), Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin (10/1098), Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin (10/1099), Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin (10/1100), İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin (10/1101), Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin (10/1102), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 19 milletvekilinin (10/1103), Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin (10/1104), Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin (10/1105), HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in (10/1106), Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin (10/1107) esas numaralı mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte yapılacak görüşmesine başlıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Şimdi, birlikte görüşülecek olan Meclis araştırması önergelerinden bilgiye sunulmamış bulunan Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin (10/1091), Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 19 Milletvekilinin (10/1103), Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 Milletvekilinin (10/1104), Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 Milletvekilinin (10/1107) esas numaralı önergelerini sırasıyla okutuyorum.

Birleştirilerek görüşülecek olan bütün önergelerin tam metni tutanak dergisinde yer alacaktır. (x)

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)

4.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1091)

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de mevsimlik tarım işçiliği önemli bir politik sorundur. Ülkemizin birçok ilinde yaşanmakta, yüz binlerce çocuğu doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan ya da aileleriyle birlikte mevsimlik tarım göçünden etkilenen çocukların yaşadıkları sorunların araştırılması ve bu sorunların çözülmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Erol Dora                                                             (Mardin)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

17) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe:

Türkiye'de istihdamın yaklaşık dörtte 1’i tarım alanındadır. Bu oran çalışan kadınlar için yüzde 48,2 çalışan çocuklar içinse yüzde 41'dir. Tarımsal üretimin yapısından dolayı mevsime bağlı olarak artan işgücü ihtiyacı mevsimlik gezici ve mahalli tarım işçileri tarafından karşılanmaktadır. Nitekim, resmî tahminlere göre yaklaşık 300 bin kişi mevsimlik ve gezici tarım işçisi olarak çalışmakta yani yılın belirli dönemlerinde yerleşimlerinden ayrılıp başka yerlere göç etmektedir.

Mevsimlik tarım işçiliği sektörü içerisinde çocukların ücret karşılığı mevsimlik tarım işlerinde çalışması veya ailesiyle mevsimlik olarak göç etmesi, çocuğun eğitimi, gelişimi ve sağlığı açısından kısa dönemde önemli risklerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Çocuk, eğitim sürecinden kopabilmekte, kazalarda yaralanabilmekte hatta yaşamını yitirebilmektedir. Olumsuz barınma koşulları ve ağır çalışma şartları ile yetersiz beslenmeden dolayı birçok geçici ve kalıcı sağlık sorunu da yaşayabilmektedir.

Kısa dönemde çocuğun sağlık ve eğitim konuları başta olmak üzere maruz kaldığı tüm bu olumsuzluklar, uzun dönemde geri döndürülmesi güç sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Bireyin çocukken eğitim sürecini erken terk etmiş olması yoksulluk ve yoksunluk hâlinin devam etmesine, yine çocukken mevsimlik göç sırasında maruz kaldığı olumsuz barınma ve çalışma koşulları tüm hayatı boyunca kronik sağlık sorunları yaşamasına yol açabilmektedir. Yine, çocukken tarım işçisi olarak çalışmak veya mevsimlik tarım göçüne katılmak çocuğun şiddet, ihmal, istismar ve toplumsal dışlanma açısından kırılganlığını artırabilmekte, buna bağlı olarak duygusal ve toplumsal gelişimini olumsuz şekilde etkileyebilmektedir.

Mevsimlik tarım işçiliğinde yer alan çocukların sorunlarının çözülmesi ve bu sektörlerden acilen uzaklaştırılması gerekmektedir. Öncelikle, zorunlu eğitim süresinin 2012 yılında 12 yıla çıkarılmasıyla birlikte mevsimlik tarım işçiliği daha çok sayıda çocuğun zorunlu eğitime düzenli devamını engelleyecektir. Ayrıca, ILO'nun 182 sayılı Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Acil Önlemler Sözleşmesi'nde 2015 yılına kadar çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden olan tarımda aile işleri dışında ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işlerinde çalışmanın tüm çocuklar, yani 18 yaşını doldurmamış tüm bireyler için ortadan kaldırılması öngörülmektedir.

Mevsimlik tarım işçisi olan ya da aileleriyle birlikte göçe maruz kalan çocukların eğitim, sağlık, barınma ve benzeri alanlarda yaşadıkları sorunların giderilmesi ve bu konuda yapılan yasal düzenlemelerin daha kapsamlı hâle getirilmesi amacıyla Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

5.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1103)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla bulundukları il veya ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşlarımızın ulaşım, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının tespiti ile bu sorunların giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması için Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ediyoruz.

1) Mustafa Kalaycı                                                    (Konya)

2) Ali Öz                                                                  (Mersin)

3) Yusuf Halaçoğlu                                                   (Kayseri)

4) Oktay Vural                                                          (İzmir)

5) Ali Halaman                                                         (Adana)

6) Mehmet Erdoğan                                                  (Muğla)

7) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

8) Faruk Bal                                                             (Konya)

9) Murat Başesgioğlu                                                (İstanbul)

10) Ali Uzunırmak                                                     (Aydın)

11) Celal Adan                                                         (İstanbul)

12) Alim Işık                                                            (Kütahya)

13) Adnan Şefik Çirkin                                              (Hatay)

14) S. Nevzat Korkmaz                                              (Isparta)

15) Erkan Akçay                                                       (Manisa)

16) Sümer Oral                                                         (Manisa)

17) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                     (Osmaniye)

18) Cemalettin Şimşek                                              (Samsun)

19) Mehmet Günal                                                    (Antalya)

20) Mustafa Erdem                                                   (Ankara)

21) Mehmet Sandır                                                   (Mersin)

Gerekçe:

31 Ekim 2014 günü, Konya'nın Akşehir ilçesinden Isparta'nın Gelendost ilçesine elma toplamaya giden işçilerimizin balık istifi bindirildiği midibüsün Akşehir-Yalvaç yolunda şarampole devrilmesi sonucu yaşanan kazada 18 kişi ölmüş, çoğu ağır olmak üzere 26 kişi yaralanmıştır.

Milletimizi büyük bir üzüntüye boğan bu kaza, mevsimlik tarım işçilerinin içinde bulundukları sorunları bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Bu sorunların temelinde de işsizlik, yoksulluk, borçluluk ve çaresizlik yatmaktadır.

Türkiye'de 1 milyonun üzerinde mevsimlik tarım işçisi olduğu tahmin edilmekte olup bunların çoğunluğunu da kadın ve çocuk işçilerin oluşturduğu bilinmektedir.

Mevsimlik tarım işçileri başta ulaşım olmak üzere, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların yanı sıra, uzun çalışma süreleri, ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır.

Çok düşük ücretlerle, ağır çalışma koşullarında ve hiçbir güvencesi olmaksızın çalışan mevsimlik tarım işçilerinin insan onuruna yakışır ve güvenli bir şekilde ulaşımı da sağlanmamakta, kaza sonucu yaralanma veya ölümler tarım işçilerinde en fazla görülen sorunlar olup işçiler iş kazalarına karşı korunamamaktadırlar.

Türk hukuk sisteminde mevsimlik tarım işçilerine yönelik düzenlemeler son derece yetersiz olup mevsimlik tarım işçileriyle ilgili özel bir yasa bulunmamaktadır.

Tarım işçilerinin iş güvencesi, ekonomik ve sosyal hakları bulunmamaktadır. Tarım işçileri “dayıbaşı” denilen aracılar aracılığıyla iş bulmakta, bunun karşılığı aracılara para vermektedir.

27/05/2010 tarihli Tarımda İş Aracılığı Yönetmeliği'ne göre, aracılık belgesi almayan kimselerin aracılık yapamayacağı ve aracıların işçilerden ücret alamayacağı düzenlenmiş olmasına rağmen, uygulamada buna uyulmamakta, bu konuda gerek Türkiye İş Kurumu gerekse mahalli mülki idare amirliklerince yeterli ve etkin bir denetim yapılmamaktadır.

Başbakanlık tarafından "Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi" konulu 24 Mart 2010 tarih ve 2010/6 sayılı bir genelge yayımlanmış, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da 2010 yılında "Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Stratejisi ve Eylem Planı" hazırlamış ancak uygulamada genelge ve eylem planında belirtilen tedbirlerin hayata geçirilmediği, öngörülen hedeflere ulaşmada bir mesafe katedilmediği, verilen görevlerin yerine getirilmediği gözlenmektedir.

Mevsimlik tarım işçilerinin başta ulaşım olmak üzere, beslenme, barınma, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda yaşadıkları sorunların giderilmesi, yaşam ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve yasal koruma altına alınmaları için gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması ve tedbirlerin alınması gerekmektedir.

6.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1104)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde çalışma ilişkileri alanında sorunlar yaşayan mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Mehmet Erdoğan                                                  (Adıyaman)

2) Durdu Mehmet Kastal                                            (Osmaniye)

3) Yunus Kılıç                                                           (Kars)

4) Ramazan Can                                                       (Kırıkkale)

5) Salih Fırat                                                            (Adıyaman)

6) Yıldırım M. Ramazanoğlu                                      (Kahramanmaraş)

7) Mehmet Erdoğan                                                  (Gaziantep)

8) Osman Boyraz                                                      (İstanbul)

9) Ali Ercoşkun                                                         (Bolu)

10) Eşref Taş                                                           (Bingöl)

11) Halil Mazıcıoğlu                                                 (Gaziantep)

12) Tülay Babuşcu                                                    (Balıkesir)

13) Fehmi Küpçü                                                      (Bolu)

14) Yılmaz Tunç                                                       (Bartın)

15) İdris Şahin                                                         (Çankırı)

16) Hakan Çavuşoğlu                                                (Bursa)

17) Ertuğrul Soysal                                                   (Yozgat)

18) Hilmi Bilgin                                                        (Sivas)

19) Bünyamin Özbek                                                 (Bayburt)

20) İlknur İnceöz                                                      (Aksaray)

21) Ahmet Yeni                                                         (Samsun)

22) Tevfik Ziyaeddin Akbulut                                     (Tekirdağ)

23) Gülay Samancı                                                   (Konya)

24) Mehmet Emin Dindar                                           (Şırnak)

Gerekçe:

1950'li yıllardan önce Türkiye'de göçten ziyade toprağa bağımlılık, aşiret ve köylülükten kopmama yani göç etmeme durumu söz konusu iken, 1950'li yıllardan sonra tarımda modernizasyon ve daha fazla arazinin tarıma açılması, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi gerçeğinde olduğu gibi hızlı nüfus artışı, arazi dağılımındaki adaletsizlik ve istihdam alanı ve alternatiflerinin sınırlı olması mevsimlik tarım işçisi gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

Çukurova'da pamuk üretiminde başlayan mevsimlik tarım işçilerinin hikâyesi, bugün tüm Türkiye'de neredeyse bütün ürünlerin hasat dönemlerini içine alacak şekilde devam etmektedir.

Ülke istihdamının yüzde 25'ini oluşturan tarım kesiminin içerisinde mevsimlik işçiliğin oranı yüzde 40'lar civarındadır. Bu da yaklaşık, kadın, çocuk, yaşlı, genç olmak üzere 1 milyon insana tekabül etmektedir.

Sorun, işçilerin yaşadığı şehirlerdeki yüksek işsizlik oranlarıyla başlar. Güneydoğu Anadolu'da çalışma olanaklarının yetersizliği, kırsal alanda toprak dağılımının dengesizliği burada yaşayanlar için geçinme imkânlarını oldukça sınırlar.

Genellikle her ilde nisan, mayısta yolculuğa başlanır. Ne yazık ki ülke gündemine meydana gelen trafik kazaları ile yerleşmiş olurlar. Önceleri kamyonlarla yapılan bu yolculuklar, denetimlerin artmasıyla beraber azalmaya başlamıştır. Şimdilerde, işçiler yataklarını, kilimlerini, mutfak eşyalarını da yüklediği, kapasitelerine göre çok fazla ağırlık taşıyan minibüslerle benzer tehlikeli yolculuklarını yapmaya devam etmektedirler.

Çalışacakları yerlere vardıklarında yaşayacakları barınma yerleri bir diğer önemli sorun alanıdır. İşçiler neredeyse tüm zamanlarını açık alanda geçirirler.

İşçilerin oluşturduğu çadır yerleşkeleri, mutfak, tuvalet ve banyonun olmadığı, suya erişim imkânlarının kısıtlı olduğu, tüm doğal koşullara açık yerlerdir. Birçok defa yapılan art arda göçlerle aslında bu yolculuk hiç de geçici bir süreç değildir.

Çalışma ilişkilerine gelindiğinde daha iyi bir görüntüyle karşılaşamayız. İşçilerin çalışma ilişkileri “elçi” veya “dayıbaşı” olarak adlandırılan aracı ve işverenlerden oluşmaktadır. İşçiler işverenden hiçbir şey talep etme hakkına sahip değildir. Bütün ilişkileri elçiler kurar ve böylelikle de işçileri kendilerine bağımlı hâle getirirler.

Mevsimlik tarım işçilerinin özgün durumlarıyla ilgili çözüm üretmek amacıyla Bakanlık 2010 yılında 6 sayılı Genelge’yi yayımlamıştır. Genelge, mevsimlik tarım işçilerinin özgün sorunlarını tanımlaması ve çözmeyi amaçlaması açısından son derece önemlidir.

Bundan sonra başlatılan bazı projelerle birçok ilde işçilerin barınma sorunlarını, çocukların eğitime erişme haklarını kullanmayı amaçlayan projeler hayata geçirilmiştir.

Bazı yörelerde elektrik ve su bağlantılarının, çadır okulların, seyyar tuvalet ve banyoların olduğu yerleşkelerin kurulma çabaları söz konusudur.

2011 yılında ise, yürürlüğe giren tarım işinde araç yönetmeliği, tarım araçlarının faaliyetlerini denetim altına almaya çalışmakta ancak, alınması gereken meselelerin büyük olduğu da kabul edilmektedir. Ancak sorun sadece devletin yaşam koşulları ve çalışma ilişkilerine yönelik düzenlemeleri ile çözülebilecek gibi de değildir.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde tarımdaki mevsimsel işçilik ilk defa önemli bir sorun kaynağı olarak tespit edilmiş, ciddi gözlem ve izlenimler yapılarak, sorun büyük oranda tespit edilmiş, çözüm önerileri getirilmesi ile alakalı önemli çalışmalar yapılmış, mevzuatları oluşturulmuş olmasına rağmen hâlâ tamamen ortadan kaldırılabilmiş veyahut da tam düzene oturmuş bir alan olmadığı da açıktır. Bu yüzden ülkemizin bir gerçeği ve sıkıntılı alan olması hasebiyle konunun daha kapsamlı olarak araştırılması, çözüm önerilerinin getirilmesi ve uygulamasının etkinleştirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurulmasının uygun olacağı düşüncesindeyiz.

7.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mevsimlik gezici ve geçici tarım işçileri yıllardır sadece hasat zamanlarında yaşanılan trafik kazalarında hatırlanan emekçilerimizdir. Bu hatırlamalar da sorunların asıl nedenleri tespit edilerek çözüm yolları araştırılmamış, sadece geçirdikleri kazalarda yaşanan ölümler, okula gidemeyen çocuklar, çadırlarda sürdürdükleri olumsuz yaşam koşulları ile haber olduklarında hatırlanmaktadırlar.

Oysa ülkemizde mevsimlik tarım işçileri açısından yaşam daima çok zor koşullar altında sürmektedir. Her yıl hasat dönemlerinde her türlü can güvenliği ve trafik kuralları alt üst edilerek bir yerden başka bir yere kamyon, dolmuş gibi açık ve kapalı araçlarda adeta balık istifi gibi doldurularak geçimlerini sağlamaktadır. Bu emekçilerimiz barınma ve beslenme koşulları hiç de uygun olmayan, sosyal hakları bulunmayan çocukları eğitim ve öğretimden uzak ve çok düşük ücretler alarak hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadır.

Özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinden gelen mevsimlik tarım işçilerimizin temel sorunları yaşadıkları bölgelerde sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan karşılaştıkları sorunlar oluşturmaktadır. Bu işçilerimizin düzenli üretim yapabilecekleri ve bulundukları yere adapte olacakları kalıcı işlerinin olmaması en büyük sorunlarıdır. Bu nedenle yılın belli dönemlerinde sadece hayatta kalabilmek için yaşadıkları yerden ayrılarak üç dört aylık süreler için daha çok Ege, Çukurova ve Karadeniz Bölgesi’nde çalışırlar. Son dönemde hasat yapılan hemen her bölge ve ilimiz Bursa'da da mevsimlik tarım işçilerimizi görmek mümkün hâle gelmiştir. Bursa Yenişehir, Mustafakemalpaşa, Karacabey ilçelerimizde çoğunluktadır.

Mevsimlik tarım işçilerimizin bu koşullardan kurtulmaları için zaman zaman bazı düzenlemeler getirilmiş olsa da uygulamada bu düzenlemelerin bir karşılı olmadığı yaşanılan ölümlü kazalar neticesinde ortaya çıkmıştır.

Mevsimlik tarım işçilerimizin iş sağlığı ve iş güvenliği alanında, insan hakları ile bağdaşmayan, sosyal devlet anlayışının yer almadığı, çocuk, kadın, ve yaşlılar başta olmak üzere düzenli beslenme ve eğitim/öğretim verilemediği temel insani haklarının verilebilmesi için; yaşadıkları sorunların nedenleri ve bu sorunlar için alınacak tedbirlerin tespiti ile sorunlarının giderilmesi için gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) İlhan Demiröz                                                      (Bursa)

2) Tolga Çandar                                                       (Muğla)

3) Ömer Süha Aldan                                                 (Muğla)

4) Osman Taney Korutürk                                          (İstanbul)

5) Kemal Ekinci                                                        (Bursa)

6) Dilek Akagün Yılmaz                                             (Uşak)

7) Tanju Özcan                                                         (Bolu)

8) Osman Oktay Ekşi                                                 (İstanbul)

9) Rıza Türmen                                                         (İzmir)

10) Muharrem Işık                                                    (Erzincan)

11) Ali Demirçalı                                                      (Adana)

12) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

13) Muhammet Rıza Yalçınkaya                                 (Bartın)

14) Mustafa Ali Balbay                                              (İzmir)

15) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

16) Kamer Genç                                                       (Tunceli)

17) Binnaz Toprak                                                    (İstanbul)

18) Osman Faruk Loğoğlu                                         (Adana)

19) Malik Ecder Özdemir                                           (Sivas)

20) Ramazan Kerim Özkan                                        (Burdur)

21) Aykut Erdoğdu                                                    (İstanbul)

22) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

23) Osman Aydın                                                      (Aydın)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/34)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)

3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/679)

4.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/801)

5.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici ve geçici kadın tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/904)

6.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1091)

7.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1092)

8.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1093)

9.- Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1094)

10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1095)

11.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz kaldığı olumsuz sağlık koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1096)

12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların yaşadığı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1097)

13.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098)

14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099)

15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin başta barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100)

16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1101)

17.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1102)

18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1103)

19.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1104)

20.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1105)

21.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik tarım işçiliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1106)

22.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107)

BAŞKAN – İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmet ve siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.

Şimdi söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç.

Gruplar adına: Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan.

Önerge sahipleri olarak: (10/1091) esas numaralı önerge sahibi olarak Mardin Milletvekili Erol Dora, (10/1099) esas numaralı önerge sahibi olarak Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker, (10/1103) esas numaralı önerge sahibi olarak Adana Milletvekili olarak Seyfettin Yılmaz, (10/1104) esas numaralı önerge sahibi olarak Kars Milletvekili Yunus Kılıç konuşacaklardır.

İlk konuşmacı olarak Hükûmet söz alacaktır.

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili tüm siyasi parti gruplarınca verilen Meclis araştırma önergeleri üzerine Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım işçileri, aslında yıllardır Türkiye’nin gündeminde olan bir konudur. Vatandaşlarımız evlerini barklarını geride bırakıp ülkemizin dört bir yanından kalkarak iş ve aş için yollara düşmektedir. Esasında biz vatandaşlarımızın yaşadıkları yerlerde istihdam olanaklarına kavuşmalarını arzuluyoruz ancak hayat şartlarının zorluğu, işleyecek toprakların olmayışı veya yetersiz oluşu vatandaşlarımızı kısmi bir göçe zorlamaktadır. Mevsimlik tarım işçilerinin bu gurbet yolculuğu çeşitli sosyoekonomik zorlukları da beraberinde getirmektedir. Aileleriyle birlikte diğer illere çalışmaya giden vatandaşlarımız ulaşım, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler gibi konularda çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sıkıntıları gidermek amacıyla 24 Mart 2010 tarihli ve 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayımlanmıştır. Buna istinaden, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak 2010-2013 yılları arasında Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma Ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi’ni başlattık. Bu projeyle dört yıl boyunca, göç alan 38 ilimize toplam 96 milyon Türk lirası kaynak aktarılmıştır. Bu kapsamda, sağlık, eğitim, barınma, altyapı gibi alanlarda 326 bin mevsimlik tarım işçimize hizmet götürdük.

Peki, bu proje kapsamında neler yaptık? Öncelikle, mevsimlik işçilerimizin barınma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çalıştıkları yerlerde çadır köyler kurduk. Bu yerleşim yerlerini her türlü insanî ihtiyaçlara cevap verecek şekilde donattık. Yollarını yaptık, elektrik, su, altyapı ihtiyaçlarını giderdik. Temel ihtiyaçlarının yanında, çocuk oyun alanları dâhil çocukların eğitimlerini aksatmayacak uygulamaları hayata geçirdik. Eğer okullar, çadır yerleşkelerine yakınsa taşımalı sistemle, değilse çadır okulları devreye sokarak çocuklarımıza eğitim imkânı sağladık. Mevsimlik işçilerimizin, sadece çalışma ve yaşam koşullarını değil sosyal güvenlik koşullarını da önemli oranda iyileştirdik. Tarımda hizmet akdiyle çalışan vatandaşlarımızı 5510 kapsamına alarak, 21 gün prim ödeyerek 30 gün hizmet alma imkânına kavuşturduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu projeler, yerel yönetimlerimizin katkılarıyla devam edecektir. Bunun yanında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak mevsimlik işçilerimizin yoğun olarak yaşadığı illerimiz başta olmak üzere ülkemizin genelinde toplum yararına programlar uygulanıyor. Bu programlarımızdan son beş yıl içinde 672 bin kişi yararlandı. Bu programla da amacımız, vatandaşlarımızı yaşadıkları yerde istihdam olanaklarına kavuşturmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin istihdamının yüzde 25’i tarım sektöründe çalışanlardan oluşmaktadır. Bu dönemde ilk kez, tarım sektöründe çalışanlar da 2012’de yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kapsamına alındı. Elbette ki “Sorunlar bitti.” diyemeyiz, sadece mevsimlik tarım işçilerinin değil tüm çalışanlarımızın sorunlarını çözmek bizim görevimizdir. Hükûmet olarak sorunları çözmek için azami gayret sarf ediyoruz. Bu amaçla kurulacak olan -4 partimizin de onayıyla- Meclis araştırma komisyonunun ortaya koyacağı düşüncelerin bize yol gösterici olacağına inanıyorum.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kılıç.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Zozani.

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta Meclis gündemine grubumuz aracılığıyla getirilmiş bir önerge üzerinde Mecliste grubu bulunan 4 siyasi partinin bir mutabakata varıp ortak bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasına ilişkin, grubumuz adına, bugün ben de görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına ilişkin olarak, geç de olsa Meclisin bir araştırma komisyonu kurarak, bu sorunların yerinde incelenmesini sağlayıp çözüm yollarının, çözüm önerilerinin geliştirilmesine ilişkin bir komisyonu kuracak olması elbette ki sevindiricidir. Ancak, bu komisyonların kurulması için ille de işçilerin ölmesi gerekmiyor, ille de bir yerde işçiler ölüp ardından Meclis “Ya, aman, hangi koşullarda bu insanlar yaşıyor ya da yaşatılıyor?” deyip bu sorunlara eğilmesi gerekmiyor. İnsanlar ölmeden Meclisin bu tarz tedbirleri geliştirecek refleksleri göstermesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın -tabii ki diğer grupların da araştırma önergeleri var, araştırma komisyonlarının kurulmasına dair önergeleri var- sadece grubumuzun 13 tane önergesi var. Bu döneme ilişkin 13 tane önerge var yani 24’üncü Döneme ilişkin 13 tane var, bazı araştırma önergelerimiz 23’üncü Dönemden kalma, burada önergeyi indirmişiz ama bugüne kalmış. Bugünden sonrasını kurtarmaya çalışacağız, “Bu da iyidir.” diyoruz, “Yanlışın neresinden dönülürse kârdır.” diyoruz ve Meclisin böyle bir karar alacak olmasını da sevinçle karşıladığımızı ifade etmek isteriz.

Önemlidir çünkü bizler, zaman zaman bu kürsülerden, buradan dillendirdiğimiz sorunları sahada görme şansına sahip olacağız. Buradaki birçok vekil zaten -eminim- gençliğinde, çocukluğunda belki o tezgâhlardan geçerek buraya geldi, o ızdırabı bilerek buradadır ve o süreçleri yaşadı. Ama, unutulmaması gereken bir süreçtir ve bu ülkenin kanayan yarasıdır.

Özellikle tarım sektöründe çalıştırılan mevsimlik işçilerin hiçbir sosyal güvencelerinin olmadığını öncelikle bir yere not etmek lazım. Bu insanların hiçbirisinin bir sosyal güvencesi yok. SGK kapsamında sonradan çalışsalar da, çalışmasalar da devlete ödemek durumunda kaldıkları bir prim var, o da son bir yılın tezahürü, öncesine ilişkin hiçbir düzenleme yok, hiçbir şekilde bir sosyal güvenceleri yok; bunu bir kenara not edelim.

Bakın, yıllar önce okuduğum bir romandan bir pasajı sizlerle paylaşmak isterim. Yılmaz Güney’in -biliyorsunuz- yaşamının büyük bir kesimi Çukurova’yla bağlantılıdır, sanatı da Çukurova’yla ilintilidir, bağlantılıdır, esin kaynağı da Yılmaz Güney’in Çukurova’dır. Yaşar Kemal’in redaksiyonunu yaptığı “Boynu Bükük Öldüler” romanı -okuyanlarınız mutlaka vardır- orada güzel bir şeyi ifade ediyor, Yılmaz Güney’in bu tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili olarak güzel bir belirlemesi vardır, onu Hükûmete uyarlayarak ifade etmek istiyorum.

Ne diyor? Mealen ifade ediyorum, “hükûmet” ibaresini ben yerleştiriyorum oraya: “Bu Hükûmetin, bu Hükûmet üyelerinin, bu işçilerin yani tarım sektöründe çalışan işçilerin sorunlarından anlamaları için, sorunlarını bilmeleri için ağustos sıcağında Çukurova’da getirip tarlada çalıştırmak gerekiyor.” diyor. Başka türlü bunların hâlden anlayacakları yoktur, gerçekten öyledir. Ya işçiler yeraltında ölecek ya da trafik kazalarında, 27 kişilik araca 46 kişi bindirilerek ölüme gönderilecek ki bu müspet bir ölüm şeklidir, bir kazadır. Artık kimse ona “kaza” da demiyor, evet, gerçek anlamda bir faciadır o. Öncesinde olanları pek hatırlamıyor yani kaç römork bu ülkede devrildi, kaç kamyon devrildi, kaç işçi o kasalarda öldü? Bunun istatistikleri dahi çok az tutulur oldu.

Üzülerek ifade ediyorum: AK PARTİ Hükûmetleri döneminde, on bir yıllık dönemde, yılda ortalama 1.315 işçi ölmüş, toplamda 14.455 işçi ölmüş. Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süreli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını yapmış Sayın Faruk Çelik döneminde kaç işçi ölmüş? Onun dönemindeki istatistikler çok daha vahim. Beş yıllık bakanlık döneminde 8.504 işçi yaşamını yitirmiş. Onun yıllık ortalaması Hükûmetin yıllık ortalamasından çok daha kabarıktır. Sayın Faruk Çelik döneminde yılda ortalama 1.700 işçi yaşamını yitirmiş. Buna rağmen pişkinlik yapıyor “Kimi işverenlerin acımasız kâr hırsı” deyip bu işin üstünü örtmeye çalışıyor, kendini unutturmaya çalışıyor. Ya, biz bu işin kaynağında acımasız bir kâr hırsının olduğunu biliyoruz zaten, defalarca ifade ettik. Bizim argümanlarımızı bize satmaya kalkıştınız, “vahşi kapitalizm” kavramını kullanmaya başladınız. Biz bunları biliyorduk, defalarca biz buradan ifade ettik. Şimdi, Bakan, bizim kavramlarımızla kendi sorumluluğunu gizlemeye çalışıyor, perdelemeye çalışıyor. Gerek yok, halk yutmaz. Gereğini yapacaksınız. Bence, cumadan önce perşembe var, cuma günü bunların karşına çıkmasını istemiyorsan perşembe günü gereğini yap, istifa et. Bunu izah edemezsiniz, yılda ortalama 1.700 işçi sizin döneminizde yaşamını yitirmiş olacak ve siz “Benim hiçbir sorumluluğum yok.” diyeceksiniz, olacak iş mi?

Bakın, sorumluluğunuzun olduğu yerleri söyleyeyim size. Daha birkaç ay önce, üç dört ay önce burada torba yasayı görüştük. Torba yasa neyin üzerine gelmişti, hangi sözlere binaen geldi? Torba yasa Soma faciasından sonra, Başbakanın, bakanların Soma faciasından kaynaklı olarak halka verdiği sözlerin tezahürü olarak Meclis gündemine geldi. Ne yapılmak isteniyordu orada? Yer altında çalışma koşullarını iyileştireceklerdi. Oysaki hiçbir düzenleme yapılmadı, yer altı çalışma koşullarına ilişkin hiçbir düzenleme yapılmadı. Diyeceksiniz ki: “Ücretleri artırdık, mesai sürelerini indirdik.” Mesai süresini indirmediniz, aynen duruyor. Kelime oyunu yapıldı, son dakika önergesiyle, yer altında çalışan insanların, emekçilerin çalışma süresini yer üstünde çalışanlarla gene eşit tuttunuz. Orada bir kelime oyunu yapıldı. Dediniz ki: “Yaşam odalarını kuracağız.” Sayın Erkan Akçay’ın tespitidir, affına sığınarak burada aynı ifadeyi ben de kullanacağım, iki gün önce komisyon çalışmaları esnasında ifade etti. Yaptığınız sarayın maliyetiyle yer altında iş güvenliğini sağlamaya dönük olarak 1.800 yaşam odası kurabiliyormuşsunuz, saraya sarf edilen parayla 1.800 yaşam odası kurabiliyormuşsunuz. Maliyetini hesaplamış sayın vekilim, bu konuda daha fazla söylenecek şey yok.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O milletin sarayı(!)

ADİL ZOZANİ (Devamla) - İsrafçı, müsrif bir Hükûmete dönüştünüz. İşçilerin hak ve hukukunu en son düşünür duruma geldiniz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sarayda bin tane oda var, yaşam odası var, evet(!)

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Hangi politikanın ürünü olarak bu noktaya geldiniz? Ucuz emek sömürüsü mekanizmasını işleterek bu noktaya geldiniz, kendinizi kaybettiniz. Ne diyordunuz? Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ın, Sayın Cumhurbaşkanının daha iki yıl önceki referanslarını ifade ediyorum: “Bu konularda politika geliştirirken Çinleşeceğiz, Çin’le yarışacağız.” diyordunuz. Hangi konularda yarıştınız Çin’le? Emek sömürüsü mekanizmasını işleterek Çin’le yarıştınız. Şimdi öyle bir canavar yarattınız ki o canavar sizi de yutuyor, taşeronlaştırma canavarı. Siz, artık önünü alamayacak duruma geldiniz.

Bu çatı altında bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bile Meclisin ara hizmetlerinin tamamı taşeron firmalara teslim edildi. Meclisin kendisi taşeron çalıştıracak durumdaysa, taşeron aracılığıyla hizmetlerini gördürecek durumdaysa vay vatandaşın hâline. Şimdi önüne geçemiyorsunuz. Önüne geçme şansınız da kalmamıştır çünkü Hükûmet olarak, bu konuda, gerçek anlamda sizin bu koşulları düzeltmeye dönük ne bir niyetiniz var ne gayretiniz var. Varsa yoksa dönemsel krizler üzerinden kendinizi unutturmak, sorunları unutturmak. Malzeme de kalmadı, bu konuda artık kullanacağınız malzeme de yok. İyi hoş, zaten çok sıkıştığınız zamanlarda İsrail yardımınıza yetişiyor. Ne hikmetse, ne zaman bu Hükûmet bir konuda sıkıntıya girerse, problem yaşamaya başlarsa, kendini iç siyasette izah edemeyecek duruma gelirse İsrail bir kriz başlatıyor, Hükûmet onun üzerine de yatıyor, gerçeği unutturmaya çalışıyor. Yani bu kadar denkleşme, bu kadar eş güdüm doğrusu polisiye romanlarında bile kimsenin aklına gelmez. Örtüşüyorsunuz, İsrail’le her sıkıştığınızda bir yerde örtüşüyorsunuz. Ama orada da politika geliştirmek sizin yaptığınız şey değildir.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Ne alakası var şimdi bununla?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bir parantez var. “Ne alakası var?” dediğiniz için bir parantez olarak açayım konuyu, kapatacağım tekrar.

Bu konuda, gerçekten, Mescid-i Aksa konusunda İsrail’in yaptığı mezalimi kabullenmeyecek noktadaysanız İsrail’le yapılmış askerî ve ticari anlaşmalarınızı askıya alırsınız, tepki koyarsınız. Bunu yapamıyorsanız İsrail Büyükelçisini Başbakanlığa davet edin, uyarın. Bunlardan birini yapın. Bunlardan birini yaparsanız size inanmış olacağız.

Parantezi burada kapatayım, sanırım size yeterli cevap oldu.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Millet inanıyor bize, senin inanman önemli değil.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Şimdi, bu Hükûmet tarım işçisini ne zaman hatırlıyor, söyleyeyim: İstihdam istatistikleriyle oynayacağı zaman tarım işçisini hatırlıyor, hileye başvuracağı zaman hatırlıyor işin açıkçası. TÜİK verilerinde Türkiye’nin istihdam rakamlarını düşük göstermek için tarım işçilerini, tarım emekçilerini bu Hükûmet çok iyi hatırlıyor, orada hatırlıyor. Çünkü az buz değil, 6,5 milyon insanın sorunundan söz ediyoruz, tarım sektöründe mevsimlik işçi olarak çalışan 6,5 milyon insanın sorunundan söz ediyoruz. Bu rakamı, tek başına yılda üç ay, dört ay, beş ay çalıştığı zaman, geçici olarak çalıştığı zaman, siz onu istatistiklere bir şekilde dâhil ettiğinizde işsizlik verisini asgariye indirmiş olursunuz, işsizlik verisini düşük gösterme şansına sahip oluyorsunuz. Şimdi, Bakan böbürlenerek ifade ediyor, diyor ki: “İşsizlik verimiz yüzde 9,8.” Biz de yuttuk(!) Öyleymiş. Tarım dışı bu rakamı hesapladığınız zaman yüzde 14 civarında. TÜİK’e başvurmayan, bir şekilde İŞKUR’a iş talebiyle gitmeyen insanları eklediğiniz zaman bu rakam yüzde 20’leri buluyor. Yani, Türkiye’deki işsizlik rakamı sizin Hükûmet olarak -TÜİK’in istatistik hilesi marifetiyle- açıkladığınız rakamın neredeyse 2 katı. Gerçek bu değil. Gerçek bu olmuş olsaydı, sizin ifade etmiş olduğunuz gibi olsaydı sokakta bu kadar insan da kahve köşelerinde işsizlikten yakınıyor olmayacaktı. Demek ki sizin yaptığınız hesaplamalarda bir problem var, problem olduğu da aşikâr. Nereden biliyoruz? Şimdi, bakanlara özel, bakanlıklara özel hesap ve işlem yapan bir TÜİK var Türkiye’de(!) Her bakanın ihtiyacına göre bir hesaplaması var, her bakanın ihtiyacına göre önüne rakam koyan, istatistiklerle oynayan bir TÜİK var(!) Mesela, Maliye Bakanına rakam hazırlıyor, gönderiyor. O rakamda diyor ki: “İş gücüne katılım oranı yüzde 56’dan -son beş yıl içerisindeki rakamı ifade ediyor- yüzde 48’lere inmiş.” Maliye Bakanının bize sunduğu rakam bu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı geliyor -ona da ayrı bir rakam verilmiş ya da bakanlar TÜİK verisi olarak bizimle paylaştıkları için biz de mecburen “TÜİK verisi olarak” diyoruz- diyor ki: “Yüzde 47’den yüzde 51’e yükselmiş bu rakam.”

Kime inanacağız? Adrese teslim veri hazırlayan bir istatistik kurumumuz var ve bu istatistik kurumunun verilerine dayanarak Türkiye’de bir algı yönetimi var. Hükûmet işi bu şekilde idare etmeye çalışıyor ancak bir yere kadar bunlar gizlenebiliyor, bir yere kadar üstü örtülebiliyor, bir yerden sonra bunların hepsinin açığa çıktığı aşikâr, defalarca örnekleriyle ortaya çıktı.

Şimdi, tarım sektöründe bir çalışma yapılacağı, bir komisyon kurulacağı için o alanın sorunlarına ilişkin hiçbir şey söylemedim esasında. O insanların çocuklarının içinde bulunduğu sefalet, eğitim sorunları, tarım iş sektöründeki bu ucuz emek gücünün nasıl bir sömürü çarkına döndüğüne ilişkin belirlemelerin hiçbirine girmedim çünkü bu komisyon sahaya indiği zaman, sahada bu insanlarla konuştuğu zaman bu gerçekliklerin hepsini görecektir. Ama Hükûmete buradan bazı hatırlatmalarda da bulunmak istiyoruz: Bakın, 2010 yılında maden iş sektörüyle ilgili olarak bir araştırma komisyonu kurulmuş ve o araştırma komisyonunun raporu Meclisin gündemine gelmiş. O raporun bir yerinde Soma’daki madenlerin sorunları ve karşı karşıya kalınabilecek tehlikeler tek tek sıralanmış. Bu kadar süre geçti, beş yıl geçmiş, kimsenin aklına gelmemiş yani onu Meclis gündemine getirip onun üzerinde duracak vakti olmamış Meclisin, çok daha önemli işler yapmış. Ama aklınıza gelen bazı şeyler var. İş Güvenliği Yasası’nın gereklerini yerine getirmemek konusunda siz çok maharetlisiniz. Şimdi de iş güvenliği uzmanlarının istihdamına ilişkin olarak 2012 yılında Meclisin kabul ettiği yasanın gereğini yerine getirmemek için kırk takla atılmış, 2016’ya ertelenmiş iş güvenliği uzmanlarının çalıştırılmaması meselesi.

Taşeron yasasını konuştuğumuz zaman, Soma meselesi ile taşeronları konuştuğumuz fasılda da bunu gördük, son dakika gelişmesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) - …maden iş kolunda çalışan, bu sektörü elinde bulunduran iş adamlarının yükünü hafifletmek için oradaki uygulama yükümlülüklerinin bir kısmını 1/1/2015’e ertelediniz.

Dilerim, kurulacak bu komisyonun ortaya çıkaracağı raporun gerekleri daha önce kurulmuş komisyonların ortaya koydukları raporların akıbetine benzemez.

Şimdiden, kurulacak komisyona başarılar diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım işçilerinin sorunları hakkında Meclis araştırması açılması önergemiz üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde toplam istihdamın yaklaşık yüzde 23’ü tarım sektöründe çalışmaktadır. Bunun yarısının mevsimlik tarım işçilerinden oluştuğu tahmin edilmektedir. Mevsimlik tarım işçilerinin çoğunluğunun da kadın ve çocuk olduğu bilinmektedir.

Mevsimlik tarım işçileri, başta ulaşım olmak üzere, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların yanı sıra, hiçbir güvencesi olmadan, uzun çalışma süreleri ve ağır çalışma şartları altında ve düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır. Mevsimlik tarım işçilerinin insan onuruna yakışır ve güvenli bir şekilde ulaşımı sağlanmamakta, ölümlerin ve ağır yaralanmaların yaşandığı kazalarla sıkça karşılaşılmaktadır. Bu defa kara haber Akşehir’den gelmiştir. 31 Ekim 2014 günü Konya’nın Akşehir ilçesinden Isparta'nın Gelendost ilçesine elma toplamaya giden tarım işçilerinin balık istifi bindirildiği midibüsün Akşehir-Yalvaç yolunda şarampole devrilmesi sonucu yaşanan feci kazada 17 kişi ölmüş, çoğu ağır olmak üzere 29 kişi yaralanmıştır. Akşehir’de ocaklara ateş düşmüş, gözyaşları sel gibi akmış, gencecik fidanlarını kaybeden, “Olmaz olsun şu fakirlik! Bebeleri ortada kaldı!” diye ağıtlar yakan anaların ve babaların feryatları Akşehir semalarını inletmiş, yürekleri dağlamıştır. Buradan bir kez daha kazada hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Milletimizi büyük bir üzüntüye boğan bu kaza mevsimlik tarım işçilerinin içinde bulundukları sorunları bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Sorunların temelinde de işsizlik, yoksulluk, borçluluk ve çaresizlik yatmaktadır, Akşehir’de de bu durum açık bir şekilde görülmektedir. Akşehir’in, Tuzlukçu’nun, Yunak’ın köylerinde tarımdan geçimini sağlayamadıkları için Akşehir’in varoşlarına göçen insanımız 1 göz, 2 göz evlerde 5-6 nüfusla zor şartlarda geçim mücadelesi vermektedir. Gençlerimiz, kızlarımız, gelinlerimiz kimi okul harçlığı, kimi çeyiz parası, kimi de aile bütçesine katkı için mevsimine göre kimi pancar çapasına, kimi elma toplamaya gitmekte, on iki saati aşan sürelerde çalışmakta, bunun karşılığında 30-35 lira almaktadır. Kendilerini bu işe götüren çavuş, dayıbaşı, işverenden aldığı 50 lira yevmiyenin 15-20 lirasını komisyon ve servis parası diye kesmektedir. Başka çaresi olmayan insanlarımız canlarını tehlikeye atma pahasına 23 kişilik midibüse 46 kişi balık istifi binmek zorunda kalmaktadır. Hâl böyleyken insanımızla dalga geçercesine kişi başına düşen millî gelirimizin 3 kat arttığını ve 10.500 dolara yükseldiğini söyleyenlere soruyorum: Akşehir’deki, Yunak’taki, Tuzlukçu’daki insanımız bu 10.500 dolarlık payını neden alamıyor? Her bir çiftçimizin, her bir tarım işçimizin payına düşen bu paraları kimler hortumluyor? Bu paraları kimler sıfırlıyor, bu paralar kimlerin ayakkabı kutularına, kimlerin elbise kılıflarına, kimlerin çikolata kutularına, kimlerin çelik kasalarına giriyor, milletimize gelin bunları da anlatın. Tarım işçisi aileler çadırlarda, tek odalı evlerde barınırken, maden ocaklarında yaşam odaları yapılması teklifi reddedilirken milletin parasıyla 1,5 katrilyon liraya bin odalı saltanat sarayı yaptıran, tarım işçileri kamyon ve römork kasalarında taşınırken, balık istifi arabalara binmek zorunda kalırken milletin parasıyla 410 trilyon liraya yeni uçak alanlar tüm bunların hesabını vermek zorundadır.

Değerli milletvekilleri, hesap vermekten kaçmaya ve gündem değiştirmeye çalıştığı anlaşılan Sayın Başbakan, 15 yıl önce yaşanan asrın felaketi Marmara depreminde bölgeye kim, ne zaman gitmiş bunun derdine düşmüştür. Bu kapsamda Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’ye basit, ucuz, çarpık ve yalan yanlış içerikli soru yöneltmiştir. Sayın Başbakan, siz başkasının ne zaman, nereye gittiğini bırakın da kendiniz Akşehir’e niye gelmediniz bunun hesabını verin. Hem de seçim bölgeniz olan Konya’nın Akşehir ilçesine niye gitmediniz? Hemşehrilerimizin ağıtlarını sağır sultan duydu, siz mi duymadınız? Önce bunun cevabını verin. Sayın Başbakan, bırak geçmişi, bugüne gel, Akşehir’e gel. Akşehir’de cenazeler defnedilirken 100 kilometre ileride kamp yaptığınız otelden zahmet edip hemşehrilerimizin acılarını paylaşmaya gelmiyorsunuz, sonra da suçluluk psikolojisiyle başkalarına laf ediyorsunuz.

Akşehir’de, Ermenek’te yaşananlar faciadır, cinayettir. Siyasi sorumlusu olarak öncelikle bunların hesabını verin. Siz daha maden ocağındaki suyu tahliye etmekten acizken, kalkıp asrın felaketiyle karşılaştırma yapıyorsunuz.

Başbakanlıkta elinizin altındaki belgelere, dosyalara bakarsanız Marmara depremiyle ilgili neler yapıldığını, yaraların nasıl sarıldığını göreceksiniz. O dönem Milliyetçi Hareket Partisinden bakanlık yapan arkadaşlarımız depremin ilk saatlerinden itibaren bölgede olmuşlardır. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli de Başbakan Yardımcısı olarak deprem bölgesine gitmiş, çalışmaları yerinde incelemiş, “devlet adamı” vasfıyla depremzede vatandaşlarımızı sevgiyle, şefkatle kucaklamış, acılarını paylaşmıştır. Ama sizin gibi binlerce polis ve jandarmayı dağa taşa dikerek koruma ordusuyla gitmemiş, içinde benim de bulunduğum dar bir kadroyla ve arama kurtarma çalışmalarına zerre zarar vermeden dolaşmıştır. Sizin gibi uçakla gitmemiş, arabayla giderek il il, ilçe ilçe, köy köy tüm deprem bölgesini dolaşmış, vatandaşımızla ilgilenmiştir. Sizler gibi, vatandaşlarımıza galiz küfür edip, danışmanına tekmeletmemiştir.

374 bin konutun hasar gördüğü Marmara depreminin enkazı sekiz ayda kaldırılırken, siz, Konya’da göçen Zümrüt Apartmanı’nın enkazını on yılda ancak kaldırabildiniz. Bunlar gün gibi ortadayken Sayın Başbakan konuları çarpıtarak gündem değiştirmeye çalışmaktadır.

Sayın Başbakana yine Akşehir’le ilgili sormak istiyorum: On iki yıllık AKP iktidarında Akşehir için ne yaptınız? İl olmayı hak eden ve yıllardır bekleyen Akşehir’i görmediniz, görmezden geldiniz. Akşehir sizin döneminizde geriye gitmiştir. Akşehir’in köy ve beldeleriyle birlikte nüfusu 2000 yılında 114.918 iken, her geçen yıl azalarak 2013 itibarıyla 93.883’e inmiştir. Adrese dayalı nüfus sayım sonuçlarına göre son beş yılda Türkiye’nin nüfusu yüzde 7,2 artarken Akşehir ilçemizin nüfusu yüzde 2,4 azalmıştır. Özellikle köyler ve beldeler boşalmıştır. Peki neden? Akşehir’in gençlerine istihdam sağlayacak yeni yatırım yapmadığınız gibi engel çıkardınız. Teşvik politikalarınızla Akşehir’i mağdur ettiniz. Uyguladığınız yanlış tarım politikalarıyla çiftçimizi, köylümüzü perişan ettiniz; yerini yurdunu terk edip kentlerin varoşlarına göç etmek zorunda bıraktınız.

Akşehir Gölü’nü bile kuruttunuz, tedbir almadınız. Akşehir Gölü etrafında bulunan ve yıllardır vergisini ödedikleri tapulu tarlalarına ektikleri ürünler için vatandaşlarımıza tarımsal destek vermediğiniz gibi “Ecrimisil ödeyin.” diye yakasına yapıştınız.

Döneminizde ürün fiyatları yerinde sayarken mazot, gübre, enerji, ilaç, tohum gibi girdilerin fiyatlarındaki yüksek artışlar çiftçilerin üretim yapmasını güçleştirmiştir. Çiftçimizin, köylümüzün mazot ve gübre alabilecek gücü dahi kalmamıştır.

Kiraz ve vişne gibi meyveler toplama masrafını bile kurtarmıyor. Kuraklık ve don hububatı ve meyveleri vurdu. Şeker pancarı para etmiyor. Bugünlerde pancarını söküp şeker fabrikalarına teslim eden çiftçilerimiz, pancarın şeker varlığını gösteren polar oranının düşüklüğü nedeniyle uğradığı zararı nasıl telafi edeceğini kara kara düşünmektedir. Ama siz hiç umursamıyorsunuz, size göre çiftçimiz, köylümüz çok iyi durumda.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet pişkince ve gerçeklerden uzak açıklamalar yapmaktadır. Geçtiğimiz perşembe günü Sayın Başbakanın “Kes yapıştır, kopyala yapıştır” yöntemiyle hazırlandığı anlaşılan yeni ekonomi programına dair bakanlarıyla birlikte yaptığı sunumda bir gazetecinin Ermenek’te işçilerin madende çalışmasıyla ilgili sorduğu soruya Tarım Bakanı: “Nüfus artıyor, insanlar tarımsal faaliyet yapıyor ama tarımsal faaliyet yılın on iki ayı yapılan bir faaliyet değil, geri kalanında da bu adam başka bir iş de yapmak istiyor. Eğer orada bir ekonomik faaliyet varsa, örneğin bir madende çalışma imkânı varsa o zaman gidip bir de madende çalışıyor.” diyerek Karaman’ın tarımsal üretim değerinde ciddi artış olduğunu söylemiş ve Sayın Başbakan da bakanı tasdik ederek bölgeye teşvik verildiğinden ve kiraz üretiminden bahsetmiştir. Allah aşkına Ermenek’te ve bölgede hangi nüfus artışından, hangi tarımsal üretimden, hangi teşvikten bahsediliyor? Zannedersiniz ki insanlar hobi olsun diye yerin altına girip çalışıyor, spor olsun diye elma toplamaya gidiyor. İnsanımızın hangi şartlarda yaşadığını görünce aslında kendilerinin utanıp yerin dibine geçmeleri lazım. Bugünlerde, televizyon ve gazetelerde sıkça gösterilen Ermenekli hemşehrilerimin kıyafetlerini, kasketlerini, lastik ayakkabılarını, naylon ayakkabılarını da mı görmediniz?

Türkiye'nin nüfusu beş yılda yüzde 7,2 artarken, Ermenek’te nüfus ne olmuş? Beş yılda yüzde 4,1 azalmış, özellikle köy ve beldeler boşalmış. Aynı bölgedeki yani Toroslardaki Karaman ve Konya’nın diğer ilçelerinde durum yine aynı. Nüfus beş yılda Başyayla’da yüzde 19’un üzerinde, Sarıveliler’de yüzde 11’in üzerinde, Taşkent’te yüzde 14,5, Hadim’de yüzde 12,5, Bozkır’da yüzde 11 azalmış. Bölge insanı ekonomik sorunlardan dolayı göçüyor.

Sayın Başbakana ne demeli? Lafa gelince Torosların evladı olduğunu söylüyor ama Torosların “T”sini dahi bilmiyor. Ermenek, Sayın Başbakanın doğduğu Taşkent ilçemizin de yer aldığı Toroslarda ilçelerimiz, köylerimiz ekonomik gelişmişlik yönüyle ülkemizin en geri kalmış bölgesidir. Toroslarda işsizlik, yoksulluk had safhadadır. Şiddetli geçim sıkıntısı çeken hemşehrilerim gırtlağına kadar borca batmıştır.

Bu arada geçtiğimiz günlerde sayın bakanlar Ermenek’te kömür ocağında mahsur kalan işçilerin kredi borçlarının silineceğini, diğer işçilerin ve esnafın kredi borçlarının üç ay erteleneceğini söylemiş. Şimdi buna ne dersiniz değerli arkadaşlar. Bankalar kredi verirken sigorta yapmaktadır. Kişi hayatını kaybederse sigortadan karşılanmaktadır. O nedenle kredi borçları silinecek demek, Ermenek’teki asil insanımızla alay etmekten başka bir anlama gelmemektedir.

Diğer taraftan, Sayın Başbakanın talimatıyla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan Akşehir’e 100 bin lira gönderilmiş. Kazada yakınlarını kaybeden ailelere belediye 500 lira, kaymakamlık 500 lira yardım yapmış, yaralılara da 250 lira verilmiş. Duydunuz mu? Akşehir’de basın toplantılarıyla bunlar duyurulmuş. Yardımın reklamı olur mu arkadaşlar? İnsanımızı niye rencide ediyorsunuz? Bizim inancımızda bir elin verdiğini diğer elin bile görmemesi asıldır. Ayrıca, bu parayla kaç gün idare edebilecekler? Sayın Başbakana diyorum ki: Bugüne kadar yapmadın, bari şimdi memleketine ve hemşehrilerimize sahip çık.

Bu kapsamda soruyorum: Soma faciasında ölen 301 madencimiz için yapıldığı gibi, Akşehir ve Ermenek’te hayatını kaybeden işçilerimizin de borçlarını silip ailelerine, anne ve babalarına ölüm aylığı bağlanması için kanunda belirtilen şartların aranmayacağına dair düzenleme yapacak mısınız? Bu ailelere iş imkânı verecek misiniz? Yoksa, yaşanan faciaların üzerini örtüp “Mevsimlik tarım işçilerinin, madencilerin fıtratında böylesi kazalar vardır.” deyip unutturacak mısınız?

Değerli milletvekilleri, Türk hukuk sisteminde mevsimlik tarım işçilerine yönelik düzenlemeler son derece yetersiz olup mevsimlik tarım işçileri ile ilgili özel bir yasa bulunmamaktadır. Tarım işçilerinin sosyal güvencesi, ekonomik ve sosyal hakları yoktur. Tarım işçileri çavuş ya da dayıbaşı denilen aracılar aracılığıyla iş bulmakta, bunun karşılığı aracılara para vermektedir. 27/05/2010 tarihli Tarımda İş Aracılığı Yönetmeliği’ne göre, aracılık belgesi almayan kimselerin aracılık yapamayacağı ve aracıların işçilerden ücret alamayacağı düzenlenmiş olmasına rağmen uygulamada buna uyulmamakta, bu konuda gerek Türkiye İş Kurumu gerekse mahallî mülki idare amirliklerince yeterli ve etkin bir denetim yapılmamaktadır. Hükûmet kendi çıkardığı yönetmeliğe niye uyulmadığının, işçilerimizin hiçbir belgesi olmayan çavuş ve dayıbaşlarının insafına neden terkedildiğinin, niye etkin bir denetim yapılmadığının hesabını vermelidir.

Yine Başbakanlık tarafından “Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi” konulu 24 Mart 2010 tarih ve 2010/6 sayılı bir genelge yayımlanmış; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da 2010 yılında “Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Stratejisi ve Eylem Planı” hazırlamış ancak uygulamada genelge ve eylem planında belirtilen tedbirlerin hayata geçirilmediği, öngörülen hedeflere ulaşmada bir mesafe katedilmediği, verilen görevlerin yerine getirilmediği görülmektedir.

Bu arada Sayın Bakanım, Cihanbeyli’den bir mesaj geldi. Spor Bakanımız gitmiş herhâlde. “Sayın Bakanın dedikleri hiç doğru değil. Cihanbeyli’de, bu bölgede ne çadır var ne okul yapıldı.” diye de beni uyardı. Kendisinin dikkatine sunarım.

Hükûmet, öngördüğü tedbirleri ve eylemleri niye hayata geçirmediğinin, verilen görevlerin sorumlularınca neden yerine getirilmediğinin hesabını vermek zorundadır.

Mevsimlik tarım işçilerinin yaşam ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi, başta ulaşım olmak üzere beslenme, barınma, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda yaşadıkları sorunların giderilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve tedbirlerin alınması, kısacası tarım işçilerinin mutlaka yasal koruma altına alınmaları gerekmektedir.

Anayasa’mıza göre, devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü bulunmaktadır. Ancak bugün itibarıyla ülkemizde en önemli sorun işsizliktir, yoksulluktur, güvencesiz istihdam koşullarıdır, uzaklaşılan, piyasalaştırılan sosyal devlet anlayışıdır. Sosyal devletin temel amacı, herkese insan onuruna yaraşan asgari bir yaşam düzeyini sağlamaktır. Ancak ülkemizin dört bir yanında milyonlarca işçi, hakları ihlal edilerek, insanca çalışma koşullarından uzak, iş güvencesinden yoksun biçimde, ağır çalışma koşullarında, günde on iki saati bile aşan sürelerde asgari ücretle, köle gibi çalıştırılmaktadır.

Kamuda çalışan taşeron işçileri ve mevsimlik işçiler kadro umudu taşımakta, ne zaman kadroya alınacaklarını sürekli bizlere sormaktadır.

Bilindiği üzere, Karayollarında “taşeron işçisi” adıyla çalıştırılan işçilerin açtıkları davalar sonucu, yargı bu işçilerin işe başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel Müdürlüğü işçisi olduğuna karar vermiştir. Yargıtay da bu kararı onaylamıştır. Ancak AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır bu yargı kararlarını uygulamamaktadır.

İşçiler ekmeğinin peşindedir, haklarının peşindedir. AKP Hükûmeti; yargı kararlarına saygı göstermeli ve gereğini yerine getirmelidir. İşçilerin yasal, haklı ve meşru haklarına saygı duymalıdır. Bu işçilerin hâlen taşeron işçisi olarak çalıştırılması suçtur. AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır yargı kararlarını çiğnemekte, açıkça suç işlemektedir.

Milliyetçi Hareket Partisinin kamu hizmetlerinde çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini öngören, mevsimlik işçilere kadro verilmesini öngören kanun teklifleri, maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmamaktadır. Taşeron işçiler, kıdem tazminatı haklarına halel getirilmeden behemehâl ve derhâl kadroya alınmalıdır.

Aslında, bu Meclis araştırması önergesinin kapsamına taşeron işçileri ve kamuda çalışan mevsimlik işçilerin sorunları da alınmalı, bir bütünlük içerisinde konuya çözüm getirecek öneriler getirilmelidir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın.

Buyurunuz Sayın Günaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette mevsimlik gezici ve geçici tarım işçileri gibi Türkiye'nin çok önemli bir toplumsal sorununda Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasal partinin birlikte bir araştırma komisyonu kurulmasına yönelik iradesini önemsiyorum. Ancak bu iradenin samimi ve ciddi olması lazım. Bu ön koşulla birlikte bu irade ancak önemsenebilir bir irade hâline gelir.

Ne demek istiyorum? Hükûmet burada bir konuşma yaptı. Hükûmetin konuşmasını kim yaptı arkadaşlar? Spor Bakanı yaptı. Yirmi dakikalık süresinin ne kadarını kullandı Spor Bakanı? Dört dakikasını kullandı. Zaten Hükûmet Programı’nda da mevsimlik tarım işçilerine ilişkin yalnızca iki satır var. O hâlde, Hükûmetin böylesine yaklaştığı bir konuda “Bir ortak komisyon kuracağız, meseleyi araştıracağız.” diye sevinmek, herhâlde baştan yeterince meselenin ciddiye alınmadığını gördüğümüz zaman bizim için yeterince etkin bir duygu olamıyor. Ben isterim ki, böylesine toplumsal, ciddi bir konuyu dört siyasal parti birlikte, ciddiyetle ve samimiyetle ele alsın ve bir çözüm önersin.

Arkadaşlar, “Önemli bir toplumsal sorun.” diyoruz. Neyi tarif ediyoruz? Bu memlekette çok büyük bir tarım sektörü var ama bu tarım sektörüne yeterince teknoloji aktaramadığımız için emek-yoğun bir şekilde üretim sürüyor ve bu ülkede, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden her yıl Orta Anadolu’ya, Karadeniz’e, Ege’ye, Çukurova’ya 1,5-2 milyon civarında yurttaşımız aileleriyle, çoluğuyla çocuğuyla, bebeğiyle, yaşlısıyla beraber göç ediyor. İşte bu insanların karşı karşıya olduğu çok ciddi sorunlar var ve altını özellikle çizmek isterim ki, bu ülkenin en altındakiler işte bu insanlardır.

Uluslararası Çalışma Örgütü diyor ki: “İnşaattan ve madenden sonra en riskli çalışma ilişkileri mevsimlik tarım işçilerindedir.” Ben iddiayla söylüyorum: Elbette maden çok tehlikeli, yaşadığımız acı olaylardan biliyoruz. Elbette inşaatlarda her gün çocuklarımız, işçi kardeşlerimiz ölüyor. Bu ülkenin günde 4 işçi ölüm istatistiği vardır. Ancak çalışma koşulları açısından mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin yaşamı başka hiçbir sınıfla kıyaslanmayacak ölçüde kötüdür.

Bu insanların çocukları okula gidemezler. Bakın, ben size bir istatistik veriyorum; her ne kadar bu çocuklarımız, bu insanlarımız istatistiğe giremiyor ise de eğitimle ilgili istatistikler şunu söylüyor: Mevsimlik gezici, geçici tarım işçilerinin çocuklarından düzenli okula gidemeyenlerin oranı yüzde 94. 21’inci yüzyıl Türkiye'sinde biz bir grubun çocuklarının yüzde 94’ünün düzenli okula gidemediğinden söz ediyoruz. Bu bize bir şey hissettiriyor mu? Bu bize yeterli önlem almayı gerektiriyor mu, buna yönelik bir çağrı yapıyor mu?

Bakın, biraz evvel konuşan arkadaşlarımız ifade ettiler; 25 kişilik bir minibüse 50 kişi bindirilmiş, bir trafik kazası olmuş, onlarca kadın erkek ölmüşler. Bu arkadaşlarımızı biz genellikle kamyon kasalarında, traktör kasalarında öldükleri zaman hatırlarız ve gerçekten, asla insan taşınamayacak koşullarda bu insanlar uzun seyahatler yaparlar; yalnızca mekândan tarlaya değil, kendi bulundukları illerden çalışacakları illere de çok kötü koşullarda giderler ve her yıl yüzlerce insan ölür ama biz bunu bizden uzak bir dizi film gibi seyretmeye âdeta devam ederiz.

Konaklama koşulları inanılmazdır. Çadır bulabilirlerse bazen lüks olur. Tahtaların üzerine naylonlar gerilir, bir dere kenarında bu insanlar yaşamaya mahkûm edilirler. Çoğunlukla banyoları yoktur, çoğunlukla tuvaletleri dahi yoktur. Bir yerel yönetim birimi oraya su götürmeyi, elektrik götürmeyi gerekli görmez çünkü bu insanlar âdeta o toplumdan dışlanmışlardır. Her türlü hastalığa karşı hiçbir güvenlik önlemi alınmadan bu insanlar çocuklarıyla beraber yaşamaya kalkarlar ve üstelik de sevgili dostlarım, tarlalarını çapalamaya gittikleri illerde, ilçelerde genellikle hakir görülürler; etnik, ırksal ayrımcılığa tabi tutulurlar, bununla muhatap olurlar, bununla yüzleşirler.

AKP Hükûmetinin buna karşı aldığı önlemleri, o trajikomik önlemleri birazdan sayacağım. Ama bu meseleye devletin -tırnak içinde devletin- yaklaşımı güvenlik önlemlerini arttırmaktan ibarettir. Yani sosyal devlet olarak sorun çözmek yerine “Kimlik numaralarını alalım da bunlara karşı diğer vatandaşların güvenliklerini sağlayalım”dan ibaret bir yaklaşıma maalesef girerler.

Sosyal güvenlik meselesi. Bakın, sırayla sayıyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nde iyi kötü işleyen bir sosyal güvenlik sistemi var. Ben şimdi buradan soruyorum: Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma süresi ne kadardır, bilen var mı arkadaşlar? Sekiz saat mi çalışırlar, on saat mi çalışırlar, on dört saat mi çalışırlar? Bunun düzenlendiği bir yer var mıdır? Bunun düzenlendiği hiçbir yer yoktur. En azı on iki saat çalışır, altını çizerek söyleyelim. Hafta tatili. Memurun, işçinin hafta tatilinin olduğunu varsayalım, memurun var, bazı işçilerin var. Mevsimlik tarım işçisinin hafta tatili var mıdır? Ben hemen söyleyeyim: Yoktur, yedi gün çalışırlar. Bunların yıllık ücretli izinleri var mıdır? Yoktur. İşten çıkarılmaya karşı bir koruyucu hüküm altında mıdırlar? Değildirler. İhbar ve kıdem tazminatı hakları var mıdır? Yoktur.

O hâlde biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vekilleri olarak hep beraber utanç içinde olacağız, diyeceğiz ki: “21’inci yüzyılda, bu memlekette çalışan 2 milyon insana biz iş sağlığı ve iş güvenliği ve sosyal güvenlik alanında hiçbir şey vermemişiz.” Bütün bunlar Türkiye’nin gerçekleri.

Beslenmeleri nedir? Arkadaşlar, bunların araştırmaları yapılmıştır. Bu insanların çok önemli bir bölümü haftada bir kez tavuk yiyebilirler, kırmızı eti asla yiyemezler. Beslenmeleri çorbadan, patatesten ve kalitesiz makarnadan ibarettir ve çoluk çocuk bu yaşama düzeyini bu insanlara biz maalesef uygun görüyoruz.

Bakınız değerli arkadaşlarım, Türkiye’de istatistiklere göre 893 bin çocuk çalışıyor 6-17 yaş grubunda. Bu 893 bin çocuğumuzun 400 bini mevsimlik tarım işçisi olarak çalışıyor ve bu çocukların kendilerini suistimal etmeyecek bir iktisadi çalışma koşullarına ihtiyacı olduğu hâlde bedensel, ruhsal, toplumsal gelişimlerini riske edecek çok kötü koşullarda çalışmak zorunda bırakıldıklarını hep beraber biliyoruz.

Kadınlarımızın durumu nasıldır? Bakınız, tarımın gelir getirici özelliği kayboldukça erkekler madenlere kaçtılar, inşaatlara kaçtılar; tarım işçiliği neredeyse önemli oranda kadın işçilere kaldı. Buna fiyakalı adlar da bulunuyor: Tarımın feminizasyonu. “Tarımın feminizasyonu” deyince, sanki iyi bir şey, kadın eli değen yer iyi bir şey olacakmış gibi geliyor bize. Oysa gerçek nedir? Kadınların sömürülme derecesinin daha da yükseldiği bir sektörden bahsediyoruz demektir ve yine altını çizerek söylüyorum ki tarım işçisi kadınlar her türlü istismara ve sömürüye açık koşullarda çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar.

Şimdi, hakkını yemeyelim, AKP Hükûmeti bu konuda çeşitli mevzuat çıkartmış. Ben isterdim ki Spor Bakanı konuşmasında hiç olmazsa bu mevzuata değinsin. O değinmemiş, ben değineyim. Bakın, 6 sayılı Genelge’yi çıkarmışlar, 2010/6 sayılı Genelge. Tarih ne? 24 Mart 2010.

Arkadaşlar, bu 6 sayılı Genelge şunları söylüyor: Bir izleme kurulu kuracağız mevsimlik tarım işçilerini izlemek üzere. Nasıl bir kurul kurmuşlar? 8 tane bakanlık, genel müdürlük görevlisi, yanına 1 tane sendika, 1 tane de Türkiye Ziraat Odaları Birliği... Yani 10 kişilik kurul, bunun 8’i bürokrat. Ben soruyorum: Siz bunu zaten tek başına Hükûmet olarak çözebilecektiyseniz neden bugüne kadar çözmediniz? Burada bile demokratik kitle örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına bir alan açmaktan çekiniyorsunuz.

Sonra, ilçe izleme kurulları var. Aynı bürokratik yapılanmanın ilçeye olan yansıması. Dolayısıyla, buradan hiçbir iş çıkmayacağını hepimiz biliyoruz.

Genelge diyor ki: “Trafik denetimleri sıklaştırılacak.” Yani bu, genelgeye yazılmasaydı trafik denetimi yapılmayacaktı da bu, genelgeye yazıldığı için mevsimlik tarım işçilerini taşıyan minibüsler, traktörler, kamyonlar trafik polisleri tarafından denetlenecek. Böyle trajikomik bir şey olabilir mi, böyle gayriciddi bir şey olabilir mi? Tren seferleri yapılacakmış, konaklama koşulları artırılacakmış. İşverenlerin yükümlülükleri hatırlatılıyor, sanki işveren yükümlülüğü iş kanunlarında belirtilmiyor gibi. Seyyar kolaylaştırma tesisleri kurulacak. Kim kuracak? İl özel idareleri kuracak. Zaten bu memlekette 30 büyükşehirde il özel idaresi kaldırılmış. Ben burada Sayın Bakandan veya benden sonra konuşacak AKP sözcüsünden “Biz bu genelgeye yazdık seyyar kolaylaştırma tesisini. Bugüne kadar üzerinden dört yıl geçti, şu kadarını kurduk.” demesini beklerim. Buraya yazmakla hiçbir şey olmuyor, hayatı değiştiremiyorsunuz. Sosyal güvenlikte gelişmeler sağlanacakmış. Herhangi bir gelişme sağlandı mı sosyal güvenlikte? Yani biz burada bu renkli koltuklarda birbirimizi kandırmak için mi oturuyoruz?

Sonuncu hüküm, en önemli hükme geliyorum. Bu genelge kaynağı nereyi gösteriyor biliyor musunuz sevgili dostlarım? Bu genelge kaynağı İşsizlik Fonu’nu gösteriyor, insafınız kurusun. Siz 1,5 milyar liraya saray yaptırırken mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını çözmek için kaynağı da İşsizlik Fonu’ndan gösteriyorsanız zaten artık sözcüklerin bittiği ve başka bir âleme geçildiği yerdeyiz. Bütün bunları söylüyorum çünkü elimizde rakamlar var. Hani denilebilir ki: “Somut konuşmak lazım. Ne biliyorsunuz? Belki de hayatları iyiye gitmiştir.”

Bakın, arkadaşlar, yetersiz istatistiklere yansıyan durumu söylüyorum size: 2010 yılında 269 tarım işçisi kardeşimizi kaybetmişiz, 2013’te 292, 2014’te 322 kardeşimizi kaybetmişiz. Şimdi, bu genelgeyi çıkartmakla eğer sorunları çözüyor olsaydık herhâlde ölümlü kaza sayısı artmazdı.

Ben size yaralanmayı söyleyeyim: 2010’da 12.315 tarım işçisi kardeşimiz yaralanmış, zehirlenmiş, boğulmuş, ezilmiş, trafik kazasına uğramış, 12.315 kişi. 2013 yılında bu rakam 23.723’e çıkmış yani arkada bıraktığımız dört yıl içerisinde yaralanan işçi sayısı kardeşimiz 2’ye katlanmış, 12 binden 24 bine çıkmış.

Şimdi, dolayısıyla birbirimizi kandırmanın herhâlde bir anlamı yok. E şimdi, ben gene olmayan Sayın Bakan adına söyleyeyim: AKP 25 sayılı Genelge de çıkartmış canım, onu söylemedi ben söyleyeyim. 25 sayılı Genelge ne diyor? Ben bu mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının okula gitmesini sağlayacağım diyor bu genelge, 2011 tarihli. Biraz önce size istatistiğini verdim. Bu çocukların düzenli okula gitmeme oranı yüzde 94’tür. Eğer bu genelgeyi masa başında yazarak sorunu çözebilmiş olsaydık herhâlde orta yerde bir sorun bugün kalmamış olurdu.

E, bir de yönetmelik çıkartmışlar, bu da İş Aracılığı Yönetmeliği. Buraya çıkan herkes dedi ki: “Bu iş aracılarını yeterince biz sistem içine alamadık.” Arkadaşlar, benim aklım almıyor, mazur görün, eğer yanlış düşündüğüm varsa beni de ikaz edin. Kimdir bu iş aracıları? Elçiler, dayıbaşılar yani hukukun içine almaya çalıştığımız insanlar kimdir? Bu işçilerin 30 liralık, 40 liralık maaşları, yevmiyeleri üzerinden para kesip kendisine bir gelir sağlayan aracılar.

Şimdi, bir çağdaş hukuk devleti bu aracıları yasallaştırmalı mı yoksa bu aracıları ortadan kaldırarak çalışma ilişkisini çağdaş standartlara dönüştürmeli mi? Herhâlde hiç kuşkusuz ki doğru olan ikincisi. Neyi yapıyoruz? Elbette birincisini yapıyoruz. Var olan sistemi saptayıp bunun yönetmeliğini yazıyoruz. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisine gerek yok. 3 uzmanı görevlendirirseniz, size bir raporu bir hafta içerisinde, işte bu yönetmelikte olduğu gibi getirirler. Yani, verili durumu saptarsınız ama insanların hayatları mahvolmaya, sömürülmeye ve insanlar yaralanmaya, ölmeye devam ederler.

Şimdi ben bir kez daha soruyorum: Amacımız gerçekten yapıyormuş gibi görünmek mi yoksa amacımız gerçekten bu 2 milyon insanın yaşamını bizlerin de empati yapmak suretiyle doğru dürüst bir standarda çekme konusunda bir çaba göstermek mi?

Değerli milletvekili arkadaşlarım, konuşmamın bu bölümünde tarım işçilerinin sorunlarına değindiğimiz gibi, onları çalıştıran tarım çiftçisinin de sorunlarına değinmeyi ben faydalı görüyorum. Buraya çıkan AKP sözcüleri hep belirtmiştir: “Türkiye, işte, 77 milyon nüfusunu besliyor, üzerine 25 milyon, efendim, turisti besliyor.” Ben rakamları bilirim arkadaşlar. Boş nutuğa karnımızın tok olduğunu bu millet artık söylüyor, ben rakamları bilirim.

Bakın, 2003-2013 döneminde Türkiye’nin tarım ve gıda ithalatına ödediği para 121 milyar dolardır. Geçerli döviz kuru açısından çarpar bölerseniz, son on bir yıl içerisinde 266 katrilyon liranın tarım ve gıda ithalatı için ödendiğini görürsünüz. Hani Türkiye kendi karnını doyurabiliyordu? Yılda 25 katrilyon lira dışarıya para akıtmazsanız bu memleketin gıda ve yem sanayisinin ihtiyacını göremiyorsunuz.

Ne yapıldı biliyor musunuz arkadaşlar? On bir yıl içerisinde, iktidarınızda 27,5 milyon ton buğday ithal edildi. Ben şimdi soruyorum: Konya’da buğday üretilmiyor mu?

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Un ihraç ediliyor, un.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Adana’da buğday yok mu? Edirne’de buğday üretilmiyor mu?

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Dünyada 1’inciyiz un ihracatında.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Ben sizinle un ihracatını isterseniz yüzde 70 randıman üzerinden, isterseniz katma değer üzerinden konuşurum, oradan laf atarak olmuyor. Gelin, beraber oturalım, un ihracatıyla bunun açıklanamayacağını ben size teker teker anlatayım. İhtiyacınız varsa anlatayım.

Türkiye buğday ithalatında 1’inci. Rakam ne biliyor musunuz arkadaşlar? 27,5 milyon ton buğday ithalatı karşılığında 18 milyar lira ödemişiz.

Sayın milletvekili, un için gerekli olan buğdayı kendi memleketinde üretemez misin? Üretemez misin? 27,5 milyon ton buğday ithalatı sizi utandırmıyorsa ben başka ne söyleyeyim size?

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Paramız varmış, çok şükür; kasamız dolu.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Dışarıdan aldığın para, dışarıdan; dışarıdan aldığın borç o, ben sana ifade edeyim. Bunlar çok ucuz laflar.

Bir rakam veriyorum arkadaşlar: Türkiye'nin yağlı tohum ve türevleri ithalatına AKP döneminde ödediği para 54 milyar lira. Yani bu memleket ayçiçeği üretemiyor, bu memleket pamuk üretemiyor, soya üretemiyor, dışarıya 54 milyar lira para aktarıyorsunuz. Bunun neyini gıda sanayisinde üretip de ihraç ediyorsunuz?

Ben size bir rakam daha vereyim.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Tarımda net ihracatı söyleyin.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Yerinizden atmakla olmaz. Gelirsiniz, Dünya Ticaret Örgütü rakamlarına bakarız, oradan bu istatistikleri görürüz. (CHP sıralarından “Devam et.” sesleri)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Boş konuşuyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Pamuk, pamuk… Bu memleket pamuk memleketi değil mi? Arkadaşlar, AKP döneminde Türkiye 8 milyon ton pamuk ithal etti ve karşılığında 29 milyar lira para ödedi.

Bütün bunlar neye yol açıyor biliyor musunuz? On yıl evvel buğday 30 kuruştu, mazot da 1 liraydı. Yani 3,5 kilo buğday satan adam 1 litre mazot alabiliyordu. Bugün buğday 65-70 kuruş, mazot 5 lira. Bugün 1 litre mazot alabilmek için vatandaşın 7 kilo buğday satması gerekiyor. İşte, bu sizin yaptığınız, çiftçiye zulümdür ve bu zulüm çerçevesinde Türkiye iki Trakya büyüklüğündeki alanı işlemekten vazgeçmiştir.

Karacabey’in Sultaniye köyünde beş yıl evvel 800 dönüm toprak işleyen İsmail Hakkı -telefonunu verebilirim size- buğday ekti, iflas etti; çeltik ekti, iflas etti; domates ekti, iflas etti; şimdi çobanlık yapıyor. 65 yaşında K1 yetki belgesi peşinde koşuyor ki acaba bundan sonra rızkımı kamyon şoförlüğünden çıkarabilir miyim diye.

Özetle bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Bu koltuklarda bedava ve rahat oturmak yok. Eğer biz milletvekiliysek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – …iktidarıyla, muhalefetiyle bu gerçekleri göreceğiz ve çözmek için uğraşacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günaydın.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan.

Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Şimdi konuş, orada konuşacağına.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Biz de başlıyoruz şimdi laf atmaya.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; teşekkür ediyorum.

Benden önce 3 kıymetli hatibi dinledim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama anlamamışsın. Peşin söyleyeyim, anlamamışsın.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Burada biz 4 grup olarak “Mevsimsel tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili neler yapabiliriz?” diye birlikte, beraber çalışma iradesi göstermek için bu komisyonu kuralım dedik ama ne yazık ki… Bununla ilgili konuşmaya başlamadan önce birkaç hususu sizlerle paylaşmak isterim.

Tarımda net ihracatçı bir ülkeyiz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “İthalatçı” mı dediniz? “İthalatçı” mı dediniz, “ihracatçı” mı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Demin CHP’li hatip söyledi, “50 milyar doları, 18 milyar doları nasıl verdiniz?” dedi.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Rakamlarla barışın, barışın rakamlarla. Sallamakla olmaz, rakamlarla barışın.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, tabii, anlayamazlar, 1 milyar dolar IMF’den borç alabilmek için IMF kapılarında kırk takla atanlar bizim çiftçiden yana olan tavrımızdan tabii habersizler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, bırak bu işi ya!

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ya, onlar ucuz polemik, ucuz, ucuz!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yüzde 47, yüzde 59 faizle çiftçiye kredi verenler, gübre desteğini kaldıranlar, mazot desteği vermeyenler, IMF'ye söz verip “Şeker pancarı, hububat fiyatlarını senin dediğin gibi yapacağız.” diyenler bizim çiftçiyle olan irtibatımızı anlayamazlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne irtibatınız var? Saman ithal etmediniz mi? Et ithal etmediniz mi?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bunların tarımla ilgileri ne yazık ki bu kadar.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Tarım Bakanı geldi, bak; Bakan var, Bakan konuşsun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Artı, Sayın Başbakanımız bugün grup toplantısında ifade ettiler, değerli dostlar, değerli arkadaşlar; dünyanın neresinde bir mazlum varsa elini oraya uzatan, merhamet eli olarak uzatan bir Türkiye var.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ya, sen onu boş ver, tarımdan bahset, tarımdan!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Dünyanın neresinde bir zalim varsa sesini yükselten bir Türkiye Cumhuriyeti var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne oldu yükselttin de?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Kobani’deki mazlumlara, iki gün içerisinde 200 bin kişiye toprağında, evinde, bağrında, sofrasında “Buyur.” diyen bir Türkiye var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tarım mı bu, tarım mı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Kobani’deki zalim, terörist IŞİD’e “Sen teröristsin.” diyen bir Türkiye var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama Obama sopayı gösterdikten sonra...

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, postallarıyla Mescid-i Aksa’yı kirleten, İslam’ın ilk kıblesi, Hazreti Peygamber’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüdüğü o mübarek mekânla olan irtibatımızı anlayamamalarına, değerli dostlar, gerçekten çok üzüldüm.

Bir ses çıkıyor, zalim İsrail’e “Sen zalimsin, teröristsin, katilsin.” diyen Türkiye Cumhuriyeti’nin sesidir bu.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – İsrail’le ticaret 3 milyar dolara çıktı. Ne diyorsun sen?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Şu anda yapılan bütün uygulamalar, Türkiye Cumhuriyeti’nin sesini kısma adınadır ama şundan ümitvarız…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen buna inanıyor musun ya!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bir dava adamının dediği gibi, ümitvar olunuz, istikbaldeki en gür sada bu milletin sadası olacaktır inşallah.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tarihte bu millet bu kadar aldatılmamıştı.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bizim İsrail’le olan ilişkilerimizin büyükelçilik düzeyinde değil birinci kâtiplik düzeyinde devam ettiğini bile bilemeyen hatipleri de milletin takdirine bırakıyorum.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, tarım işçilerini anlatacağına İsrail’i anlatıyor hatip.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Zaten aziz milletimiz bizim yaptığımız bu çalışmaların, milletin yüreğiyle, milletin derdiyle dertlendiğimizin farkında da onun için AK PARTİ’ye “Devam.” diyor, onun için emin adımlarla devam ediyoruz. Rahmetli Erdem Ağabey’in dediği gibi “Dünyanın kalbini dinle, geliyor adım adım/ Dallar meyveye dursun, toprak tohuma dursun/ İnsan barışa dursun, selama dursun zaman.” Evet, biz insanımızın, dünyanın neresinde bir mazlum varsa elini oraya uzatan merhamet eli bir Türkiye Cumhuriyeti’nin fertleriyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tarım mıydı bu?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Sabırlı olursan geleceğim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bekliyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Yaptığın yanlışları teker teker söylüyorum da hazmedemiyorsun, yerinde oturamıyorsun.

Türkiye’de, evet, bir sorun var. 6,5 milyon tarım işçisi var. Yaklaşık yarısı mevsimlik tarım işçisi. Her yıl 1 milyon kişi çoluk çocuk ailece Ege, Çukurova, Karadeniz bölgelerine çalışmak amacıyla göç ediyorlar.

Mevsimlik tarım işçileri güvenli olmayan araçlarla taşınıyor, sağlıksız ve kötü barınma koşullarında yaşıyor. Yasa dışı olarak çalışan çocuklar eğitimlerinden mahrum kalıyor. Her sene, mayıs-ekim ayları arasında çalışan işçiler kapasite üstü yükle, eski araçlarla taşındıkları için trafik kazalarında hayatlarını kaybediyor. Kamuoyu olarak bu işçileri, ölümlü trafik kazaları ve sosyal sorunlarla tanıyoruz. Bu işçilerimizin çalışma şartları, ulaşım, sağlık, eğitim, sosyal güvence ve sosyal barışı ilgilendiren birçok sorunları bulunmakta. İşçilerin konakladığı bölgeler çoğunlukla insan sağlığını tehdit eden, altyapıdan yoksun doğal alanlar. İşçilerin günlük çalışma süresi güneş altında ortalama on iki saat. Ücrette bir düzenlilik yok. İş ayarlamadan giden işçiler her şartta çalışmaya razı olmakta. İş bulmaktaki aracılık sistemi çoğu zaman ücret ve emek sömürüsünü de beraberinde getiriyor. Sosyal güvencesi bulunmayan işçilerin önemli bir kısmı yeşil kartlı. Aileleriyle birlikte çalışan yavrularımızın ruhsal, fiziksel sorunları, eğitimlerinin yarım kalması ve çocuk işçiliği tespit edilen sorunların başında gelmekte. Bu işçilerimiz kimi zaman adli veya siyasi potansiyel suçlu muamelesi görmekte ve bu olaylar neticesinde uygun bir konumda addedilmemektedirler. Bu olaylar kardeşliği ve sosyal barışı da zedelemekte. Bir şekilde çalışabileceği yere ulaşan bu işçilerimiz, öncelikle konaklama, sağlık problemleri, hele hele çocuklarının eğitim problemleri, ücret ve sosyal güvenceye ilişkin sorunlar, bulundukları yerde potansiyel suçlu muamelesi görme tehdidi altında. Bu vatandaşlarımız sadece kendi karınlarını ve ailelerinin maişetini temin etmek için çalışıyorlar.

Karşılaştığımız sorunları biliyoruz ve bu sorunun belki bu derece büyüyor olmasının en temel sebeplerinden birisi ailelerin topluca çalışmaya birlikte gitmek zorunda kalmalarından dolayıdır. Kundaktaki bebekten 70 yaşındaki yaşlı, yatalak dedeye varıncaya kadar herkes birlikte gitmekte, deyim yerindeyse eli kolu tutan herkes birlikte çalışmak zorunda. Bu sorunları tespit ederek birlikte çalışmalar yaptık. 2007 yılında da seçim bölgem olan Adıyaman’dan Karadeniz’e fındığa giden kardeşlerim Sivas yolunda bir trafik kazasında vefat ettiler, 24 kardeşimiz vefat etmişti. Allah’tan rahmet diliyorum hem Akşehir’deki hem Adıyaman’daki kardeşlerime hem bu olaydan dolayı vefat eden bütün kardeşlerimize.

Biz 2007’den sonrası için bir çalışma içerisinde zaten bulunuyorduk. “Neler yapabiliriz?” diye gayret ettik ama ILO’nun, MAZLUMDER’in, İHD’nin çalışmalarının haricinde çok da fazla bir çalışma ne yazık ki o süreçte göremedik ama AK PARTİ Grubu olarak oturduk bir çalışma yaptık. Çalışma Bakanlığımız başta olmak üzere İçişleri, Millî Eğitim, Sağlık Bakanlıklarımız bir çalışma yaptılar ve birer genelge yayımladılar. Bu genelgeler sorunu önemli ölçüde çözmek isteyen genelgelerdi. 2010 yılının Mart ayında Başbakanlık bir genelge yayımladı. Değerli arkadaşlar, bu genelge sosyal devlet açısından bir ilktir ve de çok önemlidir. Şimdi, burada tüm siyasi partilerimize düşen görev bu genelgenin uygulanmasını takip etmek Bu genelgenin uygulanmasını bürokratlar, valiler, siyaset kurumu nezdinde nasıl takip edeceğiz, aksayan yönleri nelerdir, tabii ki bunları konuşacağız. Ama bu genelge, o kadar içten, o kadar samimi bir dille ve sorun içselleştirilmiş bir bakış açısıyla hazırlanmıştı ve yine bu genelgeyle birçoğumuzun gözünden kaçan önemli öyle yenilikler gelmekteydi ki… Demin hatip, sanki dalga geçer gibi “Şunlar, şunlar yapılıyor...” Sen yönetmeliği okumamışsın, benim yüreğimdeki vatandaşıma olan bakışımı, arzumu algılayamamışsın onun için konuşursun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sen yönetmeliği bir daha oku.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ama benim vatandaşım, benim milletim, AK PARTİ’yle aynı yüreği, aynı dertleri, aynı dilden konuştuğunu fark ettiği için seçimlerde de destek oluyor.

Yaptıklarımızın farkındayız ama aksayan yönlerin, sıkıntılı yönlerin evet, bunların da farkındayız. Onun için gelin, birlikte beraber çalışalım, bir araştırma komisyonu kuralım. Yaptığımız çalışmalar da var, bir hakkı teslim edin ya, Allah’tan korkun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Allah’tan sen kork, yönetmelikte hiç bir şey yok.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bunlar var ama bir eksik olan da var mı? Tabii ki eksik olanı da var, işte bunları birlikte konuşacağız.

Örneğin, bu işçilerimiz bir yerden bir başka yere nakloluyor iken, eğer bir yerde konaklamaları gerekiyorsa onların otogarlarda, tren garlarında alelusul konaklamaları yerine Hükûmete, devlete ait misafirhanelerde misafir edilmesi, bu, sizi niye rahatsız ediyor?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Kaç kişiyi misafir ettin, onu söyle hemen, sayı ver, rakam ver?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Geleceğim, sabırlı ol, geleceğim.

Bu genelgede sağlık tedbirleri, mobil sağlık ekiplerinin oluşturulması, çocuklarımızın yatılı bölge okullarında misafir edilmesi, gerekiyorsa mobil sınıfların oluşturulması hatta oraya gidip çalışmayan genç kızlarımıza ve gençlerimize yönelik meslek edindirme, iş edindirme çalışmalarının bile yapılması bu genelgeyle belirtilmiştir.

Bürokrasi açısından genelgenin de çok önemli bir yeniliği vardır, nasıl? Bu genelge kapsamında herhangi bir valilik “Ben bu yıl tahmini olarak şu kadar mevsimsel işçi bekliyorum, bunlar için bir yer tayin ettim, bu yerin altyapısını, gezici tuvaletini, banyosunu, fırınını yapacağım, aydınlatmasını yapacağım, ihtiyacım var, bana da şu kadar par ver.” dese… Evet, bununla ilgili finans sorunu çözülmüş “Başüstüne.” denilmiş.

Bu genelgenin sözde bir genelge olmaması için Çalışma Bakanımız göç alan veren bütün illerin belediye başkanlarını ve il valilerini toplamış, buna o günkü Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ve diğer partilerden de belediye başkanlarımız katılmış ve burada şu denilmiş: “Biz bir genelge çıkarttık. Bu genelgenin uygulama alanını size emanet ediyoruz. Biz devletin bütün imkânlarını size seferber ediyoruz. Sizler projelerinizi hazırlayın, Bakanlığa sunun, biz de bunları finanse edelim.” Ve göç veren illere de çalışma için giden işçilerde farkındalık oluşturulması için çalışma yürütülmesi istenmiş, denilmiş ki: “Siz işçileri bu haklarından haberdar edin. Bu haklardan faydalanmayan işçilerimiz gittikleri yerde, göç alan ve veren illerde oluşturulan Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerini İzleme Komitesi, bir de Bakanlık bünyesinde, Müsteşar Yardımcılığı başkanlığında ve ilgili bakanlardan tarım iş kolunda faaliyet gösteren sendika ile Türkiye Ziraat Odaları Birliğinden temsilcilerin ve arzu eden sivil toplum temsilcilerinin de katılacağı bir yapılanmayla, gerçek anlamda bir sivil toplumun da katkısının alınabileceği bir izleme kurulu oluşturulmuştur. Bu izleme kurulu her yıl bu genelge nedeniyle ortaya çıkan sorunları takip ederek gelecek yıla yönelik alınması gereken tedbirleri Genel Kurula bildirecektir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Mehmet Bey, o zaman mesele yok yani, sorun yok!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Sabırlı olacaksın. Sorunun varlığından da haber ettim, devamından da, neler yapabileceğimizden de.

Peki, mevsimlik gezici tarım işçileri olarak çalışmak amacıyla bulundukları illerden diğer illere aileleriyle birlikte vatandaşlarımızın, özellikle çocuklarımızın bu süreçte yaşadıkları sorunların tespiti, giderilmesi amacıyla, Çalışma Bakanlığınca, 2010-2013 yılları arasında, Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirme Projesi uygulanmıştır.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Nerede?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Şimdi geliyorum, sabırlı ol.

Projenin uygulanmaya başladığı 2010 yılından bu yana 38 il valiliği tarafından teklif edilen tam 65 yerel proje desteklenmiştir. Proje kapsamındaki mevsimlik işçi sayısı 326 bine ulaşmıştır. Proje finansmanı için tahsis edilen ödenek 96 milyon TL’dir. Demin dedi ya: “Altyapı, kolaylık tesisi kurulmuş mu, var mı bunun için ayrılan bir para?”

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sonra ne oldu? Ölen adam sayısı niye arttı, yaralanan adam sayısı niye arttı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Sabırlı ol.

Gönderilen ödeneklerin 72 milyon TL’si barınma, altyapı ve kolaylık tesisi, 5 milyon TL’si eğitim, 3 milyon TL’si sağlık, 16 milyon TL’si diğer harcamalardan oluşmakta.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hikâye anlatma, rakam ver.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu eylem planı sonrasında önceki yıllara göre çok ciddi tedbirler alınmış ve önemli uygulamalar hayata geçirilmiştir.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – O paralar hangi ile gönderildi, hangi ile?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bilhassa tarım işçisi çalıştırılan illerde toplulaştırılmış çadır yerleşim yerleri tesis edilmiş olması, il halk sağlığı müdürlüklerince alanda önleyici sağlık hizmetleri verilmiş olması…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Bursa’ya kaç lira gelmiş?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …il, ilçe izleme kurulları oluşturularak soruna sahip çıkılmış olmasıyla beraber bu süreçte ne yazık ki kısmen ya da tamamen çözümlenememiş sorunların da farkındayız ve bu sorunlar devam etmekte. Bunların temelinde, en başta gelen, aracılardan kaynaklanan sorunlar, ulaşımdan kaynaklanan sorunlar, eğitimden kaynaklanan sorunlar.

İşte biz bu araştırma komisyonuyla birlikte, beraber çalışacağız. Böyle can yakıcı bir insani konuda da hepimizin siyasi kimliklerimizi bir kenara bırakarak tamamen insani temelli olarak yaklaşmamız gerektiği açıktır. Çalışmalar yapıldı, genelgeler yayınlandı, izleme kurulları oluşturuldu, sivil toplumun katkısı alındı, alınmaya da devam edecek ama her şeyde Hükûmeti sorumlu tutmak ve Hükûmeti bu konudan dolayı “Hiçbir şey yapmadı.” diye suçlamak elhak insafsızlıktır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ee, bir sorun varsa Hükûmet sorumludur.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Olsa olsa bunun adı “siyasi kaygı”dır.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Kim sorumlu? Kimi sorumlu tutalım? Bana sorumlu tutulacak birini göster.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ama bizim yüreğimiz Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyeti’nde; Edirne’den Kars’a, Mersin’den Sinop’a kadar yüreğimiz insanlarımızla birlikte; yüreğimiz Arakan’da, Myanmar’da; yüreğimiz Irak’ta, Suriye’de; yüreğimiz Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da; yüreğimiz mazlum olan bütün coğrafyada diyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Günaydın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hatip, konuşmasında, bizi böylesine önemli bir konuyu siyasi polemik meselesi hâline getirmekle suçlamıştır. Oysa biz meseleyi samimi bir şekilde ele alma meselesini dile getirdik. Dolayısıyla, sataşmadan dolayı söz talebim var.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bunda sataşma yok ki. Tabii ki siyaset yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Bir de orayı sildirin efendim. Ayağı kayar düşer şimdi, yağ oldu oralar hep. Orayı bir sildirelim, ayağı kayar düşer şimdi arkadaşımız ya!

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması önergeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ben konuşmamın başında dört siyasal partinin böylesine önemli bir konuyu ele almasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilkeselliği açısından yararlı olduğunun altını çizdim ama beraberinde bir şey daha söyledim; dedim ki: “Samimi olursak, ciddi olursak, bu 2 milyon insanın perişanlığını anlamaya çalışırsak çözeriz.” Ama biz yapıyormuş gibi davranırsak, buraya gelen Hükûmeti temsilen bakan yalnızca dört dakika konuşursa, Hükûmet Programı’nda yalnızca iki satırla yer veriliyor ise, 6 sayılı Genelge, 25 sayılı Genelge çıkartılmasına rağmen ölümlü kazaların sayısı, yaralanmalı kazaların sayısı artmışsa, bu çocuklarımızın yüzde 94’ü okula gidemiyor ise; ee, biri bana söylesin ben kimi sorumlu tutacağım? Arkadaş diyor ki: “Her şeyden Hükûmeti mi sorumlu tutacağız?” Vallahi ya Hükûmeti ya bir kediyi sorumlu tutacağız, birini tutacağız. Onun için, ben Hükûmeti tercih ettim.

Hükûmet bu memlekette olandan bitenden elbette sorumludur, elbette o sorunların çözülmesi için bir inisiyatif kullanacaktır. Genelge çıkartmış kötü mü? Elbette hiç yoktan iyi. 6 sayılı Genelge’yi çıkartmış. Ben diyorum ki “O genelgeyle ilgili ne yaptınız?” Hatip buradan şiir okuyor.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Mescid-i Aksa’dan rahatsız mı oluyorsun?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Şiir okumak güzeldir. Ben şiiri severim. Gelin, sizinle sabaha kadar şiir de okuyalım ama şu anda amaç, şiir okumak değil. Şu anda amaç, bu 2 milyon insanın işini, sorunlarını ciddiyetle ele almak. Onun için herkesi ciddiyete davet ediyorum. Siyasi polemik konusu asla yapmıyoruz bunu, samimiyetle, ciddiyetle meseleyi çözmeye çalışıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günaydın.

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/34) (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55) (Devam)

3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/679) (Devam)

4.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/801) (Devam)

5.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici ve geçici kadın tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/904) (Devam)

6.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1091) (Devam)

7.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1092) (Devam)

8.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1093) (Devam)

9.- Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1094) (Devam)

10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1095) (Devam)

11.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz kaldığı olumsuz sağlık koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1096) (Devam)

12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların yaşadığı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1097) (Devam)

13.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) (Devam)

14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099) (Devam)

15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin başta barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100) (Devam)

16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1101) (Devam)

17.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1102) (Devam)

18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1103) (Devam)

19.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1104) (Devam)

20.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1105) (Devam)

21.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik tarım işçiliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1106) (Devam)

22.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107) (Devam)

BAŞKAN - Önerge sahibi olarak, Mardin Milletvekili Erol Dora.

Buyurun.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Çetin bir cevize rastladın.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Çetin ceviz değil, çürük ceviz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Yani size yakışmıyor. “Aynen iade ediyorum.” desem, yakışır mı bu size!

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sana demedim, cevize söyledim ben, size demedim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Kürsüye sayın konuşmacı geldi, ona söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Dora.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili Meclis araştırması açılması hakkında önerge üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Mevsimlik iş gücü göçü, kırsal kesimde yaşayan insanların büyük şehirlere, tarımın yoğun olarak yapıldığı ya da turizmin geliştiği yerlere bir süreliğine çalışmak üzere göç etmeleriyle gerçekleşmektedir. Kırsal kesimdeki hızlı nüfus artışıyla beraber hane başına düşen tarım alanlarının yetersiz kalması, işsizlik oranlarının sürekli yüksek seviyelerde olması ve yaşanan çatışmalı ortam sürecinde gerek devlet eliyle gerçekleştirilen zorunlu göç politikaları ve gerekse uygulanan yayla yasakları gibi tarım ve hayvancılığa vurulan darbeler, ayrıca ulaşım ağının da kolaylaştırılması gibi nedenlerle insanlar aileleriyle birlikte sürekli ya da mevsimlik olarak yaşadıkları yerlerden göç etmeye başlamışlardır.

Değerli milletvekilleri, mevsimlik tarım işçileri yaşam ve barınma koşullarının uygunsuzluğu nedeniyle yetersiz ve dengesiz beslenme sorunu, sağlık sorunları, aşırı sıcak ve soğuğa maruz kalma gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Ayrıca kaza ve yaralanmalar, hizmete erişememe gibi nedenlerle erken ölümler gibi çalışma yaşamının en kötü şartlarına maruz kalmakta ve sosyal dışlanmanın bütün boyutlarını yaşayarak da tarım toplumlarında özel bir risk grubunu oluşturmaktadırlar. Yapılan araştırmalar gelişmekte olan ülkelerde mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 60’ından fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığını ve en az yüzde 80’inin sosyal güvencesinin bulunmadığını ve yüzde 70’inin tarlalarda çocuklarıyla birlikte çalıştıklarını göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevsimlik tarım işçilerinin Türkiye'deki durumuna baktığımızda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre sayıları 300 bin civarında verilen mevsimlik gezici tarım işçilerinin çocuk işçilerle birlikte en az 1 milyonluk bir nüfusu kapsadığı tahmin edilmektedir. Kuzey, Güney ve Batı Anadolu’daki 48 ilde mevsimlik gezici tarım işçileri çalışmaktadır.

Tarım işlerinin özelliği gereği mevsimlik iklim koşulları, teknoloji kullanım düzeyi gibi unsurların yanı sıra ülkenin içinde bulunduğu ekonomik konjonktür hareketleri de mevsimlik gezici tarım işçilerinin sayılarında değişikliğe yol açabilmektedir. Çalışma amacıyla bulundukları illerden diğer illere aileleriyle birlikte giden mevsimlik tarım işçilerinin barınma, eğitim, sağlık, güvenlik gibi birçok haktan yararlanamadığı bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, mevsimlik tarım işçilerinin sorunları, çalışmaya çıktıkları andan itibaren başlamaktadır. Güvenli ulaşım konusunda yaşanan sıkıntıların yanı sıra çalışma sırasında yaşanan barınma ve sağlık sorunları, ciddi boyutlardaki yoksulluk ve yoksunluk, işçilerin ve ailelerinin hayatlarını tehlikeye atan koşulları beraberinde getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma süresi boyunca genelde çadırlarda kalan işçiler, gerekli sağlık koşullarından uzak bir şekilde barınma ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bunun yanı sıra içme suyuna ulaşımın zahmetli olması, çalışma koşullarının zor olması, tarlada kullanılan kimyasalların insan sağlığına verdiği zararlar nedeniyle sağlık sorunlarına da oldukça sık rastlanmaktadır. Tüm bu problemlerin yanı sıra işçilerin toplumsal hayattan dışlanmaları ve etnik kökenleri, ekonomik sınıfları nedeniyle zaman zaman nefret söylemlerine maruz kaldıkları da, bilinen sosyolojik bir gerçekliktir.

Değerli milletvekilleri, TÜİK'in 2013 verilerine göre Türkiye'de nüfusun önemli bir bölümünün geçiminin sağlanmasında etkili olan tarım sektörü, istihdam edilen iş gücünün yaklaşık yüzde 23'ünü oluşturmaktadır. Bu oranın yarısını mevsimlik tarım işçilerinin oluşturduğu tahmin edilmektedir. Sayıları azımsanamayacak ölçüde fazla olan mevsimlik tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları insan onuruna yakışır düzeyde olmamasının yanı sıra, yeterli yasal korumadan da uzaktır.

Değerli milletvekilleri, tarım işçileri çalışacakları yerlere son derece güvenliksiz, toplu taşıma kurallarına aykırı ve insanlık dışı koşullarda taşınmaktadırlar. Bu da kazaları beraberinde getirmektedir. İşçi sağlığı ve iş meclisinin raporlarına göre, 2013 yılında hayatını kaybeden 1.215 işçiden 433'ü trafik ve servis kazasında hayatını kaybetmiştir. Yine aynı raporlara göre 2014 yılının ilk dokuz ayında ölen 1.314 işçiden 290 işçi trafik ve servis kazasında yaşamını yitirdi.

Son olarak, geçtiğimiz günlerde Isparta'nın Yalvaç ilçesinde elma işçilerini taşıyan midibüsün şarampole yuvarlanması sonucu 18 işçinin hayatını yitirdiği, 28 kişinin de yaralandığı olayla birlikte meselenin kapsamını ve ortaya çıkarabileceği acı tabloyu bir kez daha görmüş olduk.

Değerli milletvekilleri, Isparta'da işçileri taşıyan midibüs sadece 24 kişilikti. Ancak, kaza anında midibüste şoför dâhil 46 kişi bulunmaktaydı. Toplu taşıma araçlarının insan yaşamını hiçe sayan anlayışlara teslim olmasında, şüphesiz, en büyük sorumluluk gerekli tedbirleri almayan ve uygulamayan Hükûmetin ve idarenindir.

Değerli milletvekilleri, Isparta'da gerçekleşen işçi kıyımının açığa çıkardığı bir diğer gerçeklik de çocuk işçiler konusudur. Örneğin, kazada hayatını kaybeden 15 yaşındaki Veli Can Çelik lise 1'nci sınıf öğrencisiydi ve okul harçlığını çıkarmak için o gün okula gitmeyip annesiyle birlikte çalışmaya gitmişti. Mevsimlik tarım işçiliği sektörü içerisinde çocukların ücret karşılığı mevsimlik tarım işlerinde çalışması ve ailesiyle mevsimlik olarak göç etmesi çocuğun eğitimi, gelişimi ve sağlığı açısından kısa ve uzun dönemde önemli risklerin ortaya çıkmasına da yol açmaktadır. Çocuklar eğitim sürecinden kopabilmekte, kazalarda yaralanabilmekte, hatta yaşamını yitirebilmektedir. Çocuklar olumsuz barınma koşulları ve ağır çalışma şartları ile yetersiz beslenmeden dolayı birçok geçici ve kalıcı sağlık sorunu da yaşayabilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma Atölyesi, 2011 ve 2013 yıllarında Hollanda Büyükelçiliğinin desteğiyle mevsimlik tarım göçünün 6’yla 14 yaş grubu çocuklara etkileri konusunda Urfa, Yozgat, Ordu ve Adana'da araştırma projeleri yaptı. Araştırmanın çarpıcı bulgularına göre mevsimlik tarım göçündeki 6-14 yaş grubu çocukların yaptıkları işler incelendiğinde "tarlada çalışma" en fazla katılımın olduğu iş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer çarpıcı bulgu ise çocukların su taşıma, kardeşlere bakma, eşyaları gözetleme, bulaşık yıkama, yemek hazırlama, temizlik yapma gibi işleri yerine getiriyor olması. Aynı araştırmaya göre, mevsimlik tarım göçünde çalışan çocuklar günde ortalama on bir saat çalışıyor gözükmektedirler.

Araştırmaya katılan çocuklardan yüzde 97'sinin okula kaydı bulunuyor. Okul kaydı olmayan çocukların yüzde 3'ünün okula kayıt yaptırmama nedenleri arasında "ailenin istememesi, mevsimlik tarım göçüne katılma, maddi zorluklar, Türkçe bilmeme, okulun uzak olması" gibi çeşitli ifadeler yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocukken tarım işçisi olarak çalışmak veya mevsimlik tarım göçüne katılmak, çocuğun şiddet, ihmal, istismar ve toplumsal dışlanma açısından kırılganlığını artırabilmekte, buna bağlı olarak duygusal ve toplumsal gelişimini olumsuz şekilde etkileyebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunları; eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik, barınma, sosyal çevreyle ilişkiler, iş ve sosyal güvenlik ve benzeri. gibi çok boyutlu niteliktedir.

Mevsimlik tarım işçileri İş Kanunu, İş Güvenliği Kanunu, İş Sağlığı Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gibi işçileri ilgilendiren, işverene belli sorumluluklar yükleyen yasaların kapsamı dışında tutulmuştur. Bu durum onları aracıların, elçilerin ve patronların insafına bırakmaktadır. Bu temelde, çalışma yaşamında karşılaşılan sorunların önemli bir kısmı ancak çok geniş çaplı bir yasal ve sosyal anlamda iyileştirmelerle birlikte düşünülmeli ve gerekli adımlar atılmalıdır.

Ayrıca çocuk tarım işçileri meselesine ilişkin Uluslararası Çalışma Örgütünün 182 sayılı Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi'nde, 2015 yılına kadar, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden olan tarımda aile işleri dışında ücret karşılığı gezici ve geçici tarım işlerinde çalışmanın tüm çocuklar, yani 18 yaşını doldurmamış tüm bireyler için ortadan kaldırılması öngörülmüştür.

Bu temelde dört siyasi partinin ortak iradesi sonucunda kurulacak bu komisyona şimdiden başarılar diliyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker…

Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının ve bu sorunları çözecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Mehmet Bey bölgemin milletvekili, çok da kıymetli bir milletvekili arkadaşımız. O kadar güzel anlattınız ki 2010/6 sayılı Genelge’yle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çıkardığı eylem planlarıyla ilgili birtakım şeylerin gerçekleştiğinden bahsettiniz. E bunlar olduysa biz bu Komisyonu niye kuruyoruz, bilmiyorum. Eğer her şey tamamsa, burada demek ki boşa zaman harcıyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Her şey tamam değil.

MEHMET ŞEKER (Devamla) – Ama işin o tarafı öyle değil. Gerçekten çok ciddi sorunlar var. Kanun çıkarmakla olay çözülmüyor, bir maddeyi buradan geçirmekle sorunu çözmüş olmuyoruz. Eğer kanunla çözülebilseydi bugün yapılan pek çok olayı çözmüş olurduk ya da gündeme gelmemiş olurdu. Ama trafik kazaları oluyor, madende insanlar ölüyor, pek çok sorun yaşanıyor bu ülkede. Bütün bu sorunların hepsinin altında da bu Meclisin çıkardığı kanunlar var. Demek ki denetlemiyoruz, eksik bir şey yapıyoruz ve bundan dolayı bu insanlar hayatını kaybediyor. Onun için, sadece “Allah rahmet eylesin.” demekle de olmuyor çünkü biz, son zamanlarda 2 ya da 3 bakanı aynı karede gördüğümüzde biliyoruz ki en az 20 insan hayatını kaybetmiş durumda. Bunların olmaması lazım. Bu ülkenin artık Avrupa normlarında, demokrasiyi özüne sindirmiş ve gerçekten kanunları da çok iyi yorumlayan bir şekilde bir ülke olması gerektiğine inanıyorum.

Evet, 6 milyon 15 bin tarım alanında çalışan işçimiz var. Bunların yarısı gezici tarım işçileri. Geçici bir iş olarak nitelendirilen ancak toplumun önemli bir kesimi için asıl meslek hâline gelen mevsimlik tarım işçiliğinin eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşamama, kötü koşullarda barınma, temiz içme suyuna erişememe, yetersiz beslenme, yüksek iş kazası riskiyle karşı karşıya olma, sosyal güvenceden yoksunluk, çalışma ilişkilerindeki düzensizlik ve denetimsizlik gibi çok ciddi, nasırlanmış sorunları bulunmaktadır.

Türkiye’de mevsimlik gezici tarım işçilerinin çileleri ve sorunları çok sayıda can kaybının yaşandığı trafik ve diğer iş kazaları sonucu gün yüzüne çıkmıştır. Bu işçilerin hiçbir önlem alınmadan, tıka basa bindirildikleri araçlarda toplu şekilde can vermeleri toplum vicdanını kanatmış ve Hükûmeti de zorunlu olarak birtakım tedbirler almaya yöneltmiştir.

Bu kapsamda -işte biraz önce bahsettiğimiz- 2016 sayılı Başbakanlık Genelgesi yayınlanmış, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Tarım Eylem Planı gündeme gelmiş. Bunlarla sorunlar çözülmüş mü? Hayır, ancak bu tür tedbirler daha çok kâğıt üzerinde kalmış ve tarım işçilerinin sorunları etkin bir şekilde çözülememiş.

Değerli arkadaşlar, mevsimlik gezici tarım işçilerinin nisan-aralık ayında yoğunlaşan zorunlu göçlerinin başlamasıyla birlikte sorunlarının da sık sık gündeme gelmesini, bahsedilen genelge, yönetmelik, plan ve projelerin bu işçilerimizin çalışma ve sosyal yaşamlarında önemli iyileşmeler yaratmadığının bir kanıtı olarak görmekteyiz.

Örneğin, kâğıt üzerinde yer alan tedbirler arasında tarım işçisi göçü alan ve veren yerler arasında ulaşım ile ilgili kontrollerin yapılmasına yönelik ifadeler bulunmasına karşın, Isparta’da meydana gelen ve 18 tarım işçisinin yaşamına mal olan kaza bu kontrollerin etkili bir şekilde yapılmadığını tüm Türkiye’ye göstermiştir.

Yine, mevzuatta işçilerin kötü koşullardaki barınma sorunlarının ortadan kaldırılması için toplulaştırılmış uygun yerleşim yerleri oluşturulması ve buralarda tuvalet, banyo gibi ihtiyaçlarını insani koşullarda giderecekleri seyyar kolaylık tesisleri kurulması öngörülmüştür. Ancak uygulamada çoğu il ve ilçemizde tarım işçileri barınma alanlarını hâlâ kendileri yaratmaktadır. Su kaynaklarına yakın yerlere kurulan ve naylon, karton, kumaş gibi malzemelerden oluşan bu çadırlar oldukça sağlıksız koşullardadır.

Bu insanlık dışı barınma alanlarında tarım işçileri ve çocukları sivrisinek, akrep ve yılan sokması, bunların taşıdığı bulaşıcı hastalıklar, güneş çarpması gibi tehlikelere karşı maruz kalmaktadırlar. Mevsimlik gezici tarım işçileri yeşil kart ile sağlık hizmetlerine kısmen de olsa ulaşabilmelerine rağmen göç dönemlerinde yeşil kart süresi dolanlar aldıkları bu kısmi sağlık hizmetinden de mahrum kalmaktadırlar.

Mevsimlik tarım işçileri yılın sekiz ayı sürekli yer değiştirdiklerinden dolayı düzenli bir şekilde okula gitmeleri de mümkün olmamaktadır. Bu çocuklar eğitim problemleri de henüz çözüme kavuşturulamamış çocuklardır. Bugün 15-49 yaş arası mevsimlik kadın tarım işçilerinin yüzde 90’ı ilkokulu bitirmemiştir değerli arkadaşlar.

Diğer taraftan, tüm bu zorluklara karşın aldıkları ücretler de son derece düşüktür ve bu düşük ücretlerini de elçi, dayıbaşı gibi farklı isimlerle anılan aracılarla paylaşmak zorundadırlar. Tarım işinde Aracı Yönetmeliği, bu aracıların hizmetlerinin karşılığını yalnız işverenlerden isteyeceklerini düzenlemiş, ancak uygulamada durum böyle olmamıştır. Bakın, yine Isparta’da yaşanan kazada konuşan işçi şunları söylüyor, dayıbaşı olan kişinin işverenden 50 lira aldığını, yol parası ve kendi komisyonunu çıkarttıktan sonra işçilere 30 ile 35 lira arasında para ödendiğini söylüyor. Yani aracılar ya da dayıbaşı denilen kişiler hâlâ işçilerin yevmiyelerine ortak olmaktadırlar. Yine, yönetmelikte, aracıların kayıtlı olması şartı koşulmasına rağmen aracıların büyük çoğunluğu kayıtsız bir şekilde faaliyetlerine devam etmekte, kayıt altındakiler ise yeterince denetlenememektedir. Bu durum mevsimlik tarım işçilerinin aleyhine işlemekte ve mağduriyetlerini katlamaktadır. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çalışma ve sosyal hayatlarının iyileştirilmesi projesi ise sayıları 3 milyonu bulan insanların sadece 47 binini etkilemektedir.

Evet değerli arkadaşlar, tüm Türkiye’yi yasa boğan facialarla ve toplu işçi ölümleriyle bir kez daha karşılaşmadan önce mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılması için altı ay önce verdiğimiz, bu benim verdiğimdi sadece, yine Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer partilere mensup arkadaşlarımızın da verdiği 20’ye yakın önerge var, ancak nedense toplu ölümler olduktan sonra biz bunları gündeme getiriyoruz ve ondan sonra bu Mecliste çalışmaya başlıyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, maalesef halkın da bize karşı, vatandaşın da bize karşı itimadı ve güveni bu konuda yok çünkü zamanında müdahil olamıyoruz.

Ben yıllar önce, 1988 yılında Çukurova Üniversitesindeyken tarım işçileriyle çok karşılaşırdık. O zaman en çok o bölgeye tarım işçileri gelirdi. Bugünkü sorunlar yani çadırlarda konaklama, temiz suya ulaşamama, çok ciddi hastalıklarla karşılaşma, yılan ve akrep sokmaları, sivrisinekten dolayı sıtmaya yakalanmaları gibi çok ciddi problemlerin olduğunu ve bu insanların bu şekilde hastaneye geldiklerini gördük.

Olay yerine gittiğimizde, gerçekten, temiz suyun olmadığı, yaşanılası bir koşulun olmadığı yerde, güneşin altında tarım ilacına maruz kalan bu çocukların eğitimsiz kaldıklarını ve bu çocukların gerçekten çok ciddi problemler yaşadığını, kadınların banyo bile yapacak ortamı bulamadıklarını, içme suyunda sıkıntıların olduğunu hep birlikte gördük ve müşahede ettik. Yıllar geçti, işte, aradan, bu bahsettiğimin üzerinden otuz yıl geçti değerli arkadaşlar, yine aynı bölgelere gidiyoruz, yine aynı sorunlar var, aynı problemler var. İnsanlar yine çadırlarda yaşıyor, insanlar yine sağlık koşulları çok kötü ortamlarda yaşıyor. Güneşin altında çalışıyor, tarım ilaçlarına maruz kalıyor. Oraya giden tarım işçilerinin çocuklarının büyük bir çoğunluğu okumuyor. Bugün TÜİK’in yaptığı araştırmada da öyle. 15-49 yaş arası tarım işçisi kadınların yaklaşık yüzde 92’si maalesef ilkokulu bile bitirmemiş durumda.

Peki, bütün bunları nasıl çözeceğiz? İşte, sadece kanun çıkarmakla olmuyor. Komisyonun kurulması elbette çok önemli, çok önemsiyoruz ve çok ciddi tartışmaların yapılması gerekiyor. Çözüm önerilerinin Meclise bir an önce getirilmesi gerekiyor. Ben daha önce de Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunda çalıştım. Çok ciddi çalıştık ama bu Meclise bir tek maddesi gelmedi. Burada okunmadı bile. Madem öyle olacaktı, niye kurduk?

İnşallah bu Komisyon başarılı olur, bu Komisyon Türkiye’deki tarım işçilerinin sorunlarına cevap verir diye düşünüyorum. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla hazırlamış olduğumuz bu önergeye, Türkiye’nin Gazap Üzümleri sahnelerine son vermesini umduğumuz bu önergemize destek vereceğiniz için şimdiden teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şeker.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır… (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için Meclisimizde bir araştırma komisyonunun kurulmasıyla ilgili grupların verdiği ortak önergelerden biri olan Milliyetçi Hareket Partisi önergesi üzerinde önergeye imza koyanlar adına söz aldım. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önemli bir sorunu, bizim yüreğimizi yakan bir sorunu, bizi acıtan bir sorunu konuşurken Genel Kurulumuz yine maalesef kıpkırmızı, muhtemelen yüzlerimizdeki utancımız koltuklara yansıdı. Sebep ne olursa olsun, burada çok güzel konuşmalar, rakamların acıtıcı yönleri ifade edildi. Onların üzerine söyleyecek çok fazla sözüm yok, tekrarlamanın da bir anlamı yok ama sonucu tekrarlamakta fayda var ki meselenin önemini iyi anlayalım, iyi idrak edelim diye.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu konu, en son Isparta’da, 17 insanımızın, hatta 18 insanımızın hayatını kaybettiği Isparta’nın Yalvaç ilçesinde elma toplamaya giden işçilerimizin, çoğu kadın ve çocuk olan işçilerimizin geçirdiği trafik kazasından sonra, 18 işçimizin ölmesinden sonra mesele gündeme geldi. Hâlbuki bu olayı yalnız -son- Isparta Yalvaç’ta yaşamıyoruz. Kısa bir araştırma yaptığınızda göreceksiniz ki, her sene çok sayıda ölümün olduğu, çok sayıda ölen insanımızın olduğu böyle bir kitlesel kıyıma dönüşen bu tür kazalarla maalesef yüz yüze geliyoruz ama birkaç beylik laftan veya işte Genel Kurulun, Meclisin böyle bir komisyon kurma teşebbüsünden öte değişen bir şey yok, sürekli tekrarlanıyor.

Değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum, kimseyi suçlamak, ilzam etmek anlamında söylemiyorum ama meselenin bizi utandırması, bizi acıtması gereken sonuçlarını tekrarlamakta fayda var. Bakınız, 2007 yılında 6 Ağustosta 14 kişilik bir minibüse binen 24 Adıyamanlı... Sayın Mehmet Erdoğan burada Hükûmetin aldığı tedbirleri böyle çok güzel yüzüyle, güler yüzüyle anlattı ama ne hikmetse, benim çıkarttığım listede Adıyaman’da 2 tane çok ölümlü kaza yaşanmış. Bir sonuç, kader deyip geçemezsiniz ama bu kazada 2 katı yolcu alınarak 24 Adıyamanlı hayatını kaybediyor. Aynı yılın 18 Ağustosunda -bir hafta sonra- 18 kişi hayatını kaybediyor Şanlıurfa’da, yine tarım işçisini taşıyan bir aracın geçirdiği kazayla. 2008’de, çoluk çocuk onlarca tarım işçisinin bulunduğu kamyon Afyon’da devriliyor, 9 kişi hayatını kaybediyor. Ankara Beypazarı’nda 11 işçi gene böyle bir kazada hayatını kaybediyor. Yine Adıyaman’da, 2013 yılında 9 kadın tarım işçisi, yine böyle bir trafik kazasında hayatını kaybediyor. Sakarya’da yine 8 kadın tarım işçisi yine böyle bir kazada hayatını kaybediyor. Ve en son, Isparta Yalvaç’ta, Konya’nın Akşehir ilçesinden Gelendost ilçesine elma toplamaya giden kadın, çocuk ve muhtaç insanların, aldığı 35 liraya muhtaç insanların bindiği o araçta, o makûs kazada maalesef 18 insanımız ölüyor, 27 kişi de yaralanıyor.

Değerli milletvekilleri, birtakım tedbirler alınıyor, genelgeler çıkartılıyor, işte kanunlar da çıkartıyoruz ama anlaşılıyor ki bir yerde bir yanlışlık var. Bu sonuçlar yani insan hayatının bu kadar ucuzlaması, böyle bu kadar çoklu ölümlerin yaşanması bir yerde bir yanlışlığın olduğunu ifade ediyor. Tabii ki tarımın değişen şartları, kitlesel üretim, ihtiyaç olan iş gücü, bunları karşılamak için, işte kapitalizm denilebiliyor, kâr hırsı denilebiliyor… Bu gezici tarım işçilerinin gerçeği bizim ülkemizin bir gerçeği. Niye böyle? E, böyle, buna ihtiyaç var ama 21’inci yüzyıla yakışan, Türkiye’ye yakışan, devletimize, milletimize yakışan, bir mecburiyetten gencecik çocukların, kadınların gezici tarım işçisi olarak şehirden şehre göçerek, çadırlarda yaşayarak rızkını kazanma gayretine saygı göstermemiz lazım, bunun için gereken tedbirleri almamız gerekir. Yeterli tedbirlerin alındığını söyleyebilmek mümkün değil, alınabilseydi bunlar olmayabilirdi.

Bakınız, çok övünerek ifade ettiğiniz genelge… Genelge benim yanımda, detaylı da okudum, genelgeyle ilgili yazılan raporları da okudum. Deniliyor ki: “Yeterli denetim yapılmadığı için eski model, yaşlı araçlarda istiap haddinin üzerinde yolcu taşınmasından dolayı bu kazalar oluyor.”

Değerli arkadaşlar, meseleyi böyle tespit ederseniz alacağınız tedbir de çok önemli değil. Siz o insanların yani o minibüsü kullanan insanın, o işverenin ve o minibüse canı pahasına binmek durumunda kalan o işçinin mecburiyetini, zorluklarını, zorunluluklarını hesaba katmaz, denetim yapılmamasına suçu yüklerseniz çözüm üretemezsiniz. Türkiye’de uygulanan ekonomik politikalar, Türkiye’de uygulamalar öyle bir sonuç getirmiştir ki insanlar bile bile 24 kişilik minibüse 45 kişi, hatta ben sordum Sayın Kalaycı’ya bazı günlerde 70 kişi biniyor diyor. Şimdi, böyle bir ölüme mecbur bırakmak aslında araştırılması gereken bir husus. Evet, genelgeyle böyle bir husus getirmişsiniz; denetim yapılacak, cezalar verilecek ama o insanı o şartlara mecbur eden ekonomik politikaları sorgulamıyorsunuz.

Bir başka genelgede yine dikkatimi çeken bir şey: Efendim “Bu gezici işçilere konaklama temin edilecek, özel idare tarafından altyapısı yapılacak ve verilen hizmetler bedeli karşılığında işçiden alınacak.” diyorsunuz. Genelgenin kaçıncı maddesi, 3’üncü maddesi midir, nedir? Şimdi, insaf buyurunuz. Yani, bu işçi hangi bedeli ödeyerek elektrik kullanacak?

Değerli arkadaşlar, zaten aldığı ücreti biriktirerek çalışmadığı aylardaki giderlerini karşılamayı amaçlıyor. Siz buna, işte, bedeli karşılığında elektrik vermeye kalkarsanız, su vermeye kalkarsanız, kolaylaştırıcı hizmetler sunarsanız bunu almıyor ve dolayısıyla gerçekten 21’inci yüzyıla yakışmaz manzaralarda bir çalışma koşulları, şartları hazırlanıyor ve sonuç itibarıyla insanlarımız bunun karşılığında bunu bir kader olarak görüyorlar.

Değerli arkadaşlar, gezici tarım işçileri sorunu -Ben HDP’li arkadaşlarıma da seslenmek istiyorum- yalnız Kürt soylu vatandaşlarımızın meselesi değil. Yazdığınız araştırma önergesinde Kürt ailelerin, işte, güneydoğudan batı illerine göçünü yazıyorsunuz. Hâlbuki Konya’nın Akşehir’inde de aynı şey yaşanıyor.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 13 tane önerge var Sayın Başkan, 13.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Mersin’de de aynı şey yaşanıyor.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hepsi yazıyor.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Türkiye'nin her yerinin ve herkesin bir ortak sorunu bu; ekmek sorunu bu. Bu mesele böyle ayrımcı bir dille ifade edilirse yanlış olur. Bunu, dikkatimi çektiği için ifade ediyorum. Ama bir şey yaşanıyor: Gezici tarım işçilerinin çalıştıkları yerlerde yaşadıkları o ayrımcılık, o dışlanmayı çok dikkatle takip etmemiz ve gereken tedbirleri her şeyden önce almamız gerekiyor. Gezici tarım işçileri bu ülkenin ayrışmasına bir sebep teşkil etmemeli. Ekmeğini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...arayan, rızkını arayan insanlar bu ülkenin gerçeğidir ve ortak paydasıdır.

Bu komisyonun faydalı olacağına, bu sorunların tekrar konuşulmasına vesile edileceğine inanıyor, hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Kars Milletvekili Yunus Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kılıç.

YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tabii, son konuşmacı olmanın avantajları da var.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Niye siz son? Biz de konuşacağız.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Efendim, diğer hatipleri dinledik. Aslında herkes meseleyi çok doğru bir şekilde ortaya koydu. Sorun büyük. Ülkenin bir gerçeği, aynı zamanda dünyanın da bir gerçeği. Dünyada yaklaşık, iş hayatında 1,1 milyar insan var ve bunun yaklaşık 450 milyonu tarım işçisi ve yine gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, aşağı yukarı bunun yarısı da mevsimlik gezici ya da geçici tarım işçisi. Yani tarım işçiliği dünyanın en zor, en meşakkatli işi. Hele bir de bunun üzerine gezici ve geçici olmaktan kaynaklanan ağır şartları eklediğiniz takdirde bir o kadar daha hayatı zorlaştıran, insanların yaşamlarını sıkıntıya sokan, yaşlısını, gencini, çocuğunu, bütün aileyi bu ızdırapla birlikte bir ömür boyu yaşamaya zorlayan bir süreç.

Şimdi, tabii gerçeği bilimsel altyapısına baktığınız zaman, aslında, 1950’li yıllardan sonra, 1960’larda, 1970’lerde, bugün potansiyeli oluşturan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne baktığınız zaman, şehirlere göç en alt seviyelerde, diğer bölgelerden çok daha aşağıda bir göç var. Ama, 1970’li yıllardan sonra baktığınız zaman, özellikle ortakçılık, kiracılıktan daha ziyade, insanların nüfus sayısının artmasıyla beraber, kendi alanlarındaki tarım arazilerinin de küçülmesiyle beraber yaşamlarını sürdürememeye başladıktan sonra başka yollar aramaya başlıyor. Yani, temelinde kendi yaşadığı alanlardaki istihdam problemleriyle başlayan bir süreç.

O kadar ağır bir süreç ki bu, çocuklar boyutuyla baktığınız zaman, arkadaşların hemen hemen hepsinin ifade ettiği gibi, kendi yaşamış oldukları bölgelerdeki çocukların yüzde 10’u bu mevsimlik tarım işçisi göçüne tabi oluyor. Aynı zamanda, arkadaşlar, bunların okullardan uzaklaştığı ortalama sürelerin toplamı yılda yetmiş gün. Okullar açılmadan otuz sekiz gün önce ayrılıyor, açıldıktan sonra okula gelebiliyorlar, otuz iki gün de okullar kapanmadan önce okuldan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Üç buçuk ay yani dokuz aylık eğitimin üç buçuk ayında çocuklar okuldan uzak.

Sağlık alanına geldiğiniz zaman, özellikle bu alanda sağlığa yeterince erişim olamadığı için, insanların… Özellikle kadınlarda gebelik takibi Türkiye ortalamasının yarısı kadar. Arkadaşlar, kadınlarda doğumlardaki ölüm oranı Türkiye ortalamasının 10 kat üstünde. Bebeklerde ölüm oranı Türkiye’nin ortalamasının 5 katı üzerinde. Doğurganlık, bütün bu sıkıntılara rağmen, aslında hiç de istememelerine rağmen, takipler yapılamadığı için, bilgilendirilemediği için Türkiye’nin 2 katı arkadaşlar.

Dolayısıyla, hangi boyutundan bakarsanız… Örneğin, temiz içme suyuna, kullanma suyuna ulaşım oranı bu alanlarda, siz ne kadar buraları iyileştirecek olsanız bile yüzde 33’ün üzerinde değil. Beslenme problemleri, barınma problemleri… Doğayla baş başa olduğunuz bir süreçten bahsediyoruz.

Arkadaşlar, bu, Türkiye'nin bir gerçeği. Bu, eskiden de vardı, bugün de azalarak da olsa devam ediyor ama var. Ama daha çözülmesi gereken oldukça sıkıntılı bir alan olduğunu unutmamamız lazım. Zaten unutmamış olmalıyız ki bütün partilerin ortak görüşüyle birlikte böyle bir araştırma komisyonu kurulmasını arzu ediyoruz.

Evet, burada takdir, tenkit ve tekdir dengesini çok iyi ayarlamak lazım. Arkadaşlar sorunun altını çizdiler, problemi anlattılar fakat AK PARTİ hükûmetlerinden sonra bu alana atılmış olan elin de ehemmiyetini ortaya koymak lazım. İlk defa, AK PARTİ döneminde olan bir süreç değil, çok önceden başlayan ama AK PARTİ hükûmetleriyle farkına varılan, tespitler yapılan, genelgeler yayınlanan, eylem planları ortaya konulan ve bunun takibine başlandığı önemli süreçlerden geçiyoruz. Elbette sorun bugüne ait bir sorun olmadığı için çözümü de bir günde, üç günde, beş günde olacak değil. Bu konudaki kararlılığımızın ve bu sorunun ehemmiyetine olan inancımızı devam ettirmemiz ve aksayan taraflarını yer yer araştırarak ortaya koyup, gerekli tedbirleri ve önlemleri alma gayretimizin devam etmesi lazım; önemli olan bu. Şu anda yapmaya çalıştığımız da bu.

Biz diyoruz ki evet, genelge yayınlandı, eylem planları yapıldı, çadır kentler kuruldu. Bir tane örneğini vereyim, “Hiç yaptınız mı?” dediniz ya. Bitlis’in Ahlat’ında mesela, 100 konutluk son derece insani imkânlara sahip olan mevsimlik tarım işçileri kenti kuruldu. Son derece modern alanlar. Bunu, toplumun geneline, bu 38 ile doğru yayabilirsek, önemli bir ölçüde mesafe almış olacağız. Bunları görmezlikten gelmemek lazım arkadaşlar. Bunlar, Türkiye’de bu alandaki önemli gelişmeler. Eksik yok mu? Çok fazla. İşte, Hükûmet kanadı olarak biz de diyoruz ki, evet, biz bunların uygulanmasında meydana gelen sıkıntıları hep beraber, kimsenin kimseden bir şeyi saklamayacağı bir şeffaflık içerisinde ortaya koyalım, araştıralım, tespit edelim. Yine hep beraber toplanalım gelelim, bunların sonuçlarını burada değerlendirelim, ne yapılması gerekiyorsa bu sıkıntılı alanda bizim insanımıza karşı olan sorumluluğumuzdan kaynaklanan borcumuzu hep beraber bunların hayatlarını kolaylaştıracak önlemleri alarak, sürdürülebilir yaşantılarını onlara sunarak ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde, Çocuk Hakları Beyannamesi’nde, Bildirgesi’nde onlara sağlamamız gereken hakları yeterince onlara vererek biz Hükûmet tarafı olarak da, muhalefet tarafı olarak da Parlamento topyekûn bunlara bunları sağlama noktasında gayret sarf edelim. Bugün, sizlerin de, bizlerin de ortak amacı ve gayreti buna yöneliktir. İnanıyoruz ki arkadaşlar, bu araştırma komisyonunun kurulmasıyla beraber özellikle, yayımlanmış olan Başbakanlık genelgesinin yürütülmesinde meydana çıkan sıkıntıları hep birlikte gözlemleme ve bunları da gerekli yeni mevzuatlarla, insan kaynaklarının geliştirilmesiyle, finansal kaynakların geliştirilmesiyle aşamama gibi bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmayacağımıza şimdiden inanmamız lazım.

Yani “Ne yaptınız bugüne kadar?” Evet, arkadaşlar, insanın içerisinde bulunduğu bir süreç, bir günlük değil, bir günde çözülecek değil ama 3 milyona yakın insandan bahsediyoruz. Bakın, 3 milyon insan her yıl yer değiştiriyor ve bunlar aynı zamanda, her yıl bir kere de yer değiştirmiyor. Arkadaşlar, birçok zaman bir istihsal sezonu içerisinde, bir üretim dönemi içerisinde birkaç yer değiştirmek suretiyle aslında hiç de geçici olmayan yaşamlar kuruluyor burada. Altı ay, sekiz ay bu aileler tamamen kendi yaşam alanlarından çocuklarıyla, yaşlılarıyla, hastalarıyla birlikte uzaklaşıyorlar. Bunların rehabilitasyonuyla alakalı, yaşam alanlarının iyileştirilmesiyle alakalı ve bunların ücretleriyle alakalı, sağlık hizmetleriyle alakalı, barınma, korunma, güvenlik hizmetleriyle alakalı son derece önemli tedbirlerin artırılarak alınmasına ihtiyaç olduğu bir alan. Bunların gelirleri de çok düşük. Bakın, Türkiye’de kadınların, bu mevsimlik işlerde kadınların günlüğü ortalama 36 lira, erkeklerinki 48 lira. Bunların altı ay çalıştıklarını düşünün arkadaşlar, bir evde 2 kişinin çalıştığını düşünün yani 48’e 36 daha koyduğunuzda 70-80 lira bir günde bir ailenin kesesine giren para. Bunu altı ay aldıklarını varsayarsanız arkadaşlar, geri kalan altı ayda ortalama bir günde harcayacakları paranın toplamı 40 lira. Aslında böyle sıkıntılı ekonomik şartların yaşandığı bir alan.

Evet, ülkemizin bir sorunu mu? Sorunu ve AK PARTİ hükûmetleriyle beraber geliştirilen bu sorunu çözmeye yönelik gayreti sizin de katkılarınızla kurulacak araştırma komisyonuyla beraber ortaya koyup gerekli tedbirlerin, varsa mevzuat noksanlıklarının, varsa insan kaynağı noksanlıklarının ve finansal noksanlıkların çözümü noktasında önemli tespitler yapacağımıza inanıyor, mevsimlik tarım işçilerinin sürdürülebilir yaşamına ciddi katkı sunacağımıza hepimiz gibi biz de inanıyor ve vereceğiniz destekten dolayı şimdiden hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kılıç.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Demin söz istemiştim ama sanırım duyulmadı.

Sayın Mehmet Şandır konuşması sırasında partimizin vermiş olduğu önergelerde “Kürt” vurgusunun olduğu ve dolayısıyla bir ayrımcılık yapıldığı imasında bulundu, müsaade ederseniz bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın birleştirilerek görüşülen Meclis araştırması önergeleri üzerinde önerge sahibi olarak yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak üzere buraya geldim. Sayın Şandır’ın son derece verimli ve güzel bir konuşması oldu ama konuşmasının sonunda araştırma önergemizde “Kürt” sözcüğü geçtiği için bir ayrımcılık yaptığımızı söyledi. Ben öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Konuyla ilgili 13 araştırma önergesi vermişiz ve bu 13 araştırma önergesinin hiçbirinin içeriğinde bir etnik ayrımcılık söz konusu değil. Halkların Demokratik Partisi açısından Akşehir’deki, Cihanbeyli’deki, Edirne’deki, Diyarbakır’daki işçiler arasında bir ayrım yapmak söz konusu bile olamaz. Biz bütün önergelerimizde emek sömürüsü üzerinden bir çerçeveyi ve bu sorunlara çözüm perspektifini ortaya koymaya çalışmışız. Eğer tatmin olacaksanız söyleyeyim, bu 13 önerge içerisinde hiç “Kürt” kelimesinin geçmediği araştırma önergelerimiz de var. Ancak burada şöylesi bir durum var: Bu ülkede bir Kürt realitesi var. 4 bin köyün yakıldığı, 4 milyon insanın zorunlu göçe, sürgüne tabi tutulduğu, merası, yaylası yasaklandığı için geçim olanaklarının elinden alındığı, bu nedenle metropole göç etmek zorunda kalıp mevsimlik tarım işçiliği başta olmak üzere, güvencesiz çalışmak zorunda kalan bir Kürt realitesi var, ki bu insanların çoğu pek çok zaman da gittiği yerde valiler başta olmak üzere etnik ayrımcılığa maruz kalmışlar. Dolayısıyla, bu önergelerimiz içerisinde bu ayrımcılığı ve bu realiteyi ortaya koyduğumuz zaman, bunu ayrımcılık olarak değerlendirmeyi biz bir talihsizlik olarak değerlendiririz.

Bunu dile getirmek değil, dile getirmemeyi bir ayrımcılık olarak gördüğümüzü ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ilköğretim çağındaki çocuklarının eğitime devam sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/34) (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55) (Devam)

3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/679) (Devam)

4.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 22 milletvekilinin, mevsimlik işçilerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/801) (Devam)

5.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, gezici ve geçici kadın tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/904) (Devam)

6.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1091) (Devam)

7.- Mardin Milletvekili Erol Dora ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1092) (Devam)

8.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1093) (Devam)

9.- Adana Milletvekili Murat Bozlak ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1094) (Devam)

10.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1095) (Devam)

11.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin maruz kaldığı olumsuz sağlık koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1096) (Devam)

12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların yaşadığı mağduriyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1097) (Devam)

13.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ve 28 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) (Devam)

14.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 21 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1099) (Devam)

15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin başta barınma, ulaşım ve sağlık konularında olmak üzere tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1100) (Devam)

16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1101) (Devam)

17.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 29 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışanlardan, çalışacakları yere gitmek için bindikleri aracın kaza yapması sonucu 17'sinin hayatını kaybetmesinin, 28'inin de yaralanmasının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1102) (Devam)

18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 20 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla, bulundukları il ve ilçelerden diğer il veya ilçelere giden vatandaşların ulaşım, barınma, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik bakımından mevcut sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1103) (Devam)

19.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 23 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları ve bu konudaki tüm sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1104) (Devam)

20.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1105) (Devam)

21.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, mevsimlik tarım işçiliğinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1106) (Devam)

22.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 22 milletvekilinin, mevsimlik gezici ve geçici tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1107) (Devam)

BAŞKAN – Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.

Şimdi Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.44

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

10/07/2014 tarihli 115’inci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının tümü üzerindeki görüşmelerinde kalınmıştı.

Sayın milletvekilleri, 615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelerin kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır. Kapalı oturum istemine dair önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

615 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerin İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre gerçekleştirilmesini talep ederim.

                                                                 Engin Altay

                                          Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili

                                                                     Sinop

ENGİN ALTAY (Sinop) – Geri çektim Başkanım.

BAŞKAN – Geri mi çektiniz efendim?

Önergeyi okuttuk ama önerge geri çekilmiştir.

Şimdi görüşmelerimize devam ediyoruz.

Gruplar adına söz talepleri var.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Öz’e aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öz.

MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 615 sıra sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Aslında görüşmeye başlayacağımız, Komisyonda alt komisyon oluşturarak uzun uzun tartıştığınız, Türkiye Büyük Millet Meclisine torba yasa tasarısı olarak gelen, sadece sağlık enstitüsü dışında başka bakanlıkların ilgi alanına da giren ve tamamının diğer tali komisyonlarda görüşülmesi yapılmadan böyle bir teklifin Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesini kanun yapma usulü anlamında doğru bulmadığımı ifade ederek başlamak istiyorum.

Teklifin ana temasına baktığımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Türkiye sağlık enstitüleri başkanlığı kurulmasının gerekçesi irdelendiğinde, aslında çok da yanlış olmayan, hedefi doğru ama uygulamada birtakım sıkıntıları ortaya çıkaracak veya Türkiye’de bugün alternatifi mevcut olan yapıları güçlendirerek sonuca varacağımız bir noktadan uzaklaşılarak yeni bir kurum ihdas edilmesi, bu kuruma gerek hukuki gerek idari gerekse mali yönden yeni özellikler kazandırılması noktasında birtakım endişelerimizin olduğunu ifade etmek istiyorum.

Teklif, sağlık bilim ve teknolojileri alanında ülkeye ve insanlığa hizmet amacıyla Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak ve sürekli kılmak, kalkınma hedefleri ile Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun belirlediği öncelikleri de dikkate alarak ülkemizin ileri teknoloji ve inovasyon ihtiyacını karşılamak, yeni ürünlerin üretimini ve var olanların geliştirilmesini sağlamak, araştırmacılara bilimsel ortam temin etmek, kamu hukuku ve özel hukuk tüzel kişileriyle iş birliği yaparak bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak, bu araştırmaları koordine etmek, teşvik etmek, AR-GE’lere katkı sağlamak, sağlık bilim ve teknoloji kültürüyle ekosistemlerin geliştirilmesinde öncülük yapmak, sağlık hizmetlerinde akreditasyon faaliyetlerini yürütmek üzere Türkiye sağlık enstitüsü başkanlığının kurulması ve teşkilat ve görevleriyle ilgili usul ve esasları düzenleyen bir tekliftir.

Amaç böyle belirtilmiş olsa da, bu amaçlarla kurulması planlanırken, baktığımız zaman, yapısını incelediğimizde Türkiye sağlık enstitüsü başkanlığı bilimsel olmaktan uzak, ticari ve siyasi bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni tıp fakültelerinin açılması, Sağlık Bakanlığı tıp fakültesi… Yani bu kanun içerisinde Komisyon görüşmelerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda da baştan itibaren şiddetli bir şekilde itirazımız olan, kabul etmekte ve gerekçesini anlamakta zorlandığımız Sağlık Bakanlığına bağlı olarak bir sağlık bilimleri fakültesinin açılmasının gereği olmadığını düşünüyoruz.

Acaba Türkiye’de, ülke genelinde, sadece binalar içerisinde, tabelasında “üniversite” olarak belirtilen, altyapısı ve akademik kadrosu yetersiz tıp fakülteleri varken aynı amaçlı kurumları desteklemek yerine yeni bir kurum oluşturmanın kimlere faydası olacağını da merak etmekteyiz.

Uluslararası standartlarla Türkiye’yi karşılaştırdığımız zaman, Türkiye’de özellikle 2002 yılından sonra her yere bir üniversite kurma alışkanlığınızın altyapısı tamamlanmadığı için Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda sayısal olarak çok önde görülüyor gibi de olsak kalite yönünden onlardan geri kaldığımızı herkesin bilmesi gerekir.

İngiltere 64 milyon nüfusuyla 32 tıp fakültesine sahip, Almanya 81 milyon nüfusuyla 36 tıp fakültesine sahip, Fransa 63 milyon nüfusuyla 47 tıp fakültesine sahip, Yunanistan 11 milyon nüfusuyla 7 tıp fakültesine sahip. Türkiye’deki durumla karşılaştırdığımız zaman, Türkiye’de tıp fakültelerinin sayısı son zamanlarda özellikle çığ gibi artmış, 86’ya ulaşmış. Biz, gerçekten, sağlık enstitüleri kurma, aynı zamanda da Sağlık Bakanlığına bağlı bir üniversite açma noktasında hızlı bir şekilde ilerlerken ülkemizin gerçekliğinden, ülkemizde yaşanan sorunlardan biraz uzak olduğumuzu da hepimizin görmesi ve buna katılması gerektiğine inanıyorum.

Türkiye ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerde 100 bin kişiye düşen hekim sayısı karşılaştırıldığında Avrupa Birliği üyesi ülke ortalaması 346 iken Türkiye’de 171. Bakanlığın her defasında dile getirdiği -bizim de kendi görüşlerine katıldığımız- Türkiye’de gerek doktor, uzman hekim gerekse yardımcı sağlık personeli sayısında bir eksik olduğu doğru ancak bu eksikliği giderme adına hızlı bir şekilde üniversiteler açıp ve bu üniversitelerde halkın sağlığını emanet edebileceğimiz nitelikli hekimlerin yetişmesini sağlayamazsak açmış olduğumuz bu fakültelerle sadece sayıyı arttırmanın ötesine gidemeyiz.

Tabii ki bu kanunun getirmiş olduğu temel özelliklerden bir tanesi, bu enstitülerin kuruluş amacı -âdeta sanki sadece o amaçla kuruluyor gibi- Türkiye’de ve dünyada ölümlerin en başta gelen sebeplerinden kanser enstitüsünü açmak veya böyle bir enstitüyle beraber -Bakanlar Kuruluna da yetki vererek enstitü sayısı da daha fazla olmak üzere- 6 temel enstitüyü açmak üzerine hedeflenmiş. Gerçekten, Türkiye’deki enstitülerin, fakültelere bağlı olan enstitülerin bugünkü durumları incelendiğinde, eğer bu enstitüler yeteri kadar desteklense Türkiye’de yeni enstitü açmanın çok da fazla bir anlamı olmadığını düşünüyorum.

Yine, bu kanunda, vakıf üniversitelerinin mali ve yönetsel yapısına müdahale edilerek, vakıf üniversitelerinin yıllarca bilime ve eğitime yaptığı hizmetleri yok sayar nitelikte, siyasi iktidar âdeta onları da kontrol altına alabilecek yeni birtakım maddeler sunmaktadır.

Ağırlıklı kanser enstitüsü kurulması, kanser ölüm sebeplerinin başında… Sağlık Bakanlığının daire başkanlığı varken, buradan değişik alanlara yönelik kazanım düşüncesi var ki böyle bir enstitüyü daha fazla öne çekmekte. Üniversitelerde kurulu enstitülerle iş birliği yapmak yerine yeni enstitüler kurmanın amaçlanmasının altında yatan gizli hedefler de olabileceği kanaatini taşımaktayız.

Bu arada, Türkiye’nin TÜBİTAK denilen bir kurumu varken, insan ve para kaynağının TÜBİTAK yerine Bakanlığa aktarılması özellikle aklımıza çok değişik soruları getirmektedir. Ülkedeki projeleri geliştirip değerlendirecek bir kurum varken, projelerde âdeta sipariş usulü ekonomik kazanım amaçlandığını görmekteyiz. “İleri teknoloji ve inovasyon ihtiyacını karşılamak.” ibaresiyle sağlık TÜBİTAK’ı kurulması doğru bir uygulama olarak lanse edilmesine kılıf hazırlanılmaktadır, bu bir AKP klasiği ve sizin çok sık başvurduğunuz önemli maharetlerinizden birisidir.

Görevi olmayan alanlara kaynak aktarılması yine bu kanun içerisinde önemli maddelerden bir tanesi. Sağlık Bakanlığının başta gelen görev alanları dışında yeni sahalara açılım yapması ve diğer kurumlarla yarış içerisine girmesi asli görevlerini aksatma anlamına gelmektedir. Oysaki Sağlık Bakanlığının ana görevleri halk sağlığını korumayı yani önleyici sağlık hizmetleri vermeyi ve gerektiğinde tedavi etmek, ülke genelinde koordinasyon, denetim ve yapılanmayı sağlamak iken, kurulacak bu özel hukuka tabi, özerk olmayan ve şirket kurabilecek bir yapıyla âdeta tüccarlığa soyunduğunu görüyoruz. Şirket kurmak kâr amaçlı olur, yoksa bilimsel gelişim için bunun yapılması çok da mümkün görülmemektedir.

Sağlık enstitüsü başkanlığının -bunu komisyonlarda da dile getirdik- merkezî olarak İstanbul’da kurulmayı amaçlaması İstanbul'un finans merkezi olmasından kaynaklandığı öne sürülmüş olsa da kurumun bağlı olduğu, asıl kuruma başkanlık yapan, kurumun yapısını oluşturan Bakanlığın, müsteşarın veya kurum içerisinde yer alacak olan çalışanlarının Bakanlık ve bağlı kuruluşları Ankara'da iken bütün sağlık alanlarında enstitü kurabilecek bir yapının İstanbul’da olmasını anlamanın herhâlde manidar bir sebebi olması gerek diye düşünüyorum.

Üniversitelerde enstitüler birçok bürokratik engellerle muhatap iken özellikle kurulması amaçlanan Türkiye sağlık enstitüsü başkanlığının özel hükümlere tabi olması kabul edilemez. Üniversite enstitüleri kaynak sıkıntısı nedeniyle can çekişirken sizin enstitüleriniz kamu kaynaklı ekonomik özgürlüğe sahip olacaklardır. Bu anlayış, üniversitelerimizin enstitülerdeki zorluklarını daha da artıracaktır.

Sağlık enstitüsü başkanlığı, teknopark, teknoloji merkezi, kuluçka merkezi, teknoloji transferi gibi ticari faaliyet alanlarına talip olacaktır. Oysaki bu merkezlerin üniversitelerde desteklenmemesi araştırma ve bilgi üretimi noktasında kaynak sıkıntısını üniversitelerin aleyhine daha da derinleştirecektir.

TÜSEB’in yapısının yani Türkiye sağlık enstitüsü yapısının özerk bir yapı olduğu iddiası vardır teklifin içerisinde. Oysa bunun yetkili organlarının, denetim organlarının kurulması aşamasına baktığınızda kurulda yönetici noktasında üyeliğe sahip olanların yarıdan fazlasının siyasi irade tarafından belirlendiği veya başkanlığını Bakanın ve Bakan tarafından seçilecek diğer 2 üyeyle -2 enstitü başkanı- ve Bakanın seçeceği bir başkan olarak belirlenmesi kurumun içerisinde özerklikten bahsedilemeyeceğinin en büyük kanıtıdır.

Görüşmelerimiz sırasında oda temsilcilerinin Yüksek Danışma Kuruluna dâhil edilmesinin, Bilimsel Kurula ağırlık verilmesinin daha anlamlı olacağını ifade etmemize rağmen, maalesef, teklifimiz kabul görmemiştir.

TÜSEB’in şirket kurmasına şiddetli bir şekilde karşıyız ve eleştiri olarak değerlendiriyoruz. Şirketleşmenin, işin içerisine bu kadar ticaretin sokulduğu bir alanda bilimle yan yana, maalesef, durması pek de kabul edilir bir durum değildir. Özel sektör ve özellikle üniversitelere eşit olmayan rekabet anlayışı gelecektir.

Yine, bu kanun teklifi içerisinde “Lisans düzeyinde ikinci bir yükseköğretim yapan öğrenciler katkı payı ve öğretim ücretlerini yüzde elli fazlasıyla öder.” denilmektedir. Bu durum, aslında, eski Başbakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanının, Hükûmetimizin açıkladığı ve müjde olarak ilan ettiği öğrenci harçlarının kaldırılmasıyla da çelişen bir durumdur.

İkinci lisans eğitimi alan başarılı öğrencilerin yüzde 50 zamlı tarifeye muhatap olması başarının cezalandırılması anlamına gelmektedir ki, bu da kabul edilebilir bir durum değildir.

Türkiye’de açılmış tıp fakültelerinin onlarca sorunu ve kalite sorunu varken bunları çözmeyi daha fazla öne almak, öncelikle bunların eksiklerini, altyapı sorunlarını, mali durumlarını düzeltmek üzere tüm iktidarıyla muhalefetiyle birlikte kafa yormamızın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Türkiye’de doktor açığını kapatma girişimindeki yanlış politikalar, maalesef, ileride vatandaşımıza ağır faturalar ödetecek düzeye gelmiştir. Üniversite öğretim elemanlarının ve genel anlamda sağlık çalışanlarının iyileştirilemeyen özlük hakları dururken “özerk” adı altında başka statülerle -tabirimi belki haksız bulabilirsiniz ama- burada da bir yandaşlık, burada da bir yakınlık, siyasi iktidara yakın olanların yeni kadrolarda yer bulacağı endişemizi şimdiden milletin kürsüsünden ifade etmek istiyorum.

Sağlık çalışanlarına verilen sözlerin büyük bir kısmı zaten yerine getirilememiştir. Dolayısıyla bunları iyileştirmek üzere birtakım girişimlerde bulunulsa da, en basitiyle her Tıp Bayramı olduğunu da ifade ettiğimiz sağlık çalışanlarına “Şöyle cefakâr, böyle çalışkan. Aslında kanunen hakları yerine verilmeli.” dense de bunların yıpranma payını vermek noktasında bile bu Meclis olarak bir adım öteye gidemediğimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sağlık Bakanlığıyla, özellikle Sağlık Bakanlığına bağlı üniversitenin açılacak olması değişik sıkıntıları beraberinde getirecek, üniversitelerle Sağlık Bakanlığı karşı karşıya gelecek ve bu işin kazananı olmayacak ama kaybeden üniversiteler, Türk eğitimi ve vatandaş olacak.

Yine, kanunun içerisinde, eğitim ve araştırma hastanelerinde şef yardımcılarının iptali ve eğitim görevlisi olarak atananların çektikleri sıkıntılar tamamen göz ardı edilmiş, bunların sorunlarının çözümü noktasında da herhangi bir öneride bulunulmamıştır.

Yine, kanun maddesinde vekil ebe ve hemşire istihdamı bir özlük hak ihlalidir. Bunların da açıklığı herkes tarafından malum olan standart kadrolar tarafından değerlendirilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Yine, bu kanunun içerisine hiç de aslında olmasını arzu etmediğimiz, kendi komisyonunda görüşülmesi gerekirken ama çok klasik olarak torba yasa yapma tekniğine tamamen yatkın hâle geldiğimizden 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen ek madde büyük bir haksızlıktır. Aslında burada yapmak istediğiniz şey hukuku arkadan dolanmaktır. Danıştayın almış olduğu ve Danıştaya açılan davalar sonucunda son bir yıl içerisinde şube müdürü olarak atanan 1.702 kişinin iptali söz konusuyken buraya koymuş olduğunuz, görevde yükselme veya görevde yeni görev belirleme ve atama noktasındaki yapmış olduğunuz haksızlığı gidermek için buraya bir madde sıkıştırıyorsunuz ve diyorsunuz ki: Görevde yükselme için bir şekilde çağrılacak olanları belirlerken yazılı sınav yapalım ama sonuçta bunların hangisini alacağımız noktasında, her alanda yaptığınız gibi, sonuçta da liyakatten uzak davranılarak, başınıza farklı nedenlerle, daha sonra sizin bile açıklamakta zorlandığınız sıkıntıların geldiğini görmeyerek burada bir sözlü sınavı esas kılıyorsunuz. Bakınız, bu sözlü sınavı esas kılmak sadece siyasallaşmanın, devlet içerisinde kadro yapılaşmasının ötesinde, bugüne kadar hangi iktidar olursa olsun -geçmiş ve bugünkü dâhil- hiç kimseye, özellikle de bu memlekete bir fayda sağlamamıştır. Sadece, orada belli bir siyasi erkin gücünü daha da artırmasına, işlerin çözümsüz bir noktaya taşınmasına doğru gittiği hepimiz tarafından bilinen bir gerçektir.

Kadrolaşma hastalığınız devam ettiği için Danıştayın iptal kararı olmasına rağmen özellikle Millî Eğitimde okul müdürlerinin atanması noktasında yaptığınızın bir benzerini, müdürlerin atanmasında da bu maddeyle tekrardan yapmak istiyorsunuz. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Özellikle bu maddeye, en azından Türkiye’de bir enstitü başkanlığı kurmak, Türkiye’de eksik bazı alanlarda yeni çalışmalar yapmak, bilime katkı sağlamak… Bilimsel bir mevzunun konuşulduğu bir ortamda böyle bir maddenin bu teklif içerisine yerleştirilmiş olması kabul edilebilir bir durum değildir.

Özet olarak şunları söylemek gerekirse: Bu kanun, tüm üniversite bileşenlerini yakından ilgilendiren değişiklikler içermekte, yapısal tanzimi Hükûmetin kesin tahakkümünde bir araştırma enstitüleri serisinin açılmasını planlamaktadır. Başka enstitülerin kurulması için de Bakanlar Kuruluna yetki vermektedir. Sayılan hedeflere bakıldığında, bilim, araştırma alanında ciddi bir piyasalaşmanın öngörüldüğü, üniversitelerin derinleşen bir mali krizle yüz yüze geleceği ve beklentileri karşılayacak hızda araştırma patentli ürün, kâr üretilememesinin cezasının üniversitelere kesilmek istendiği yer almaktadır.

Mütevelli heyetiyle yönetilen Türkiye sağlık bilimleri üniversitesi kurulması öngörülmektedir. Kurulan bu üniversitenin başkanı Sağlık Bakanı olacaktır. Bir bakanı üniversitenin en üst yetkilisi olarak tanımlamak üniversite özerkliğinin engellenmesine yönelik önemli bir müdahaledir. Yine, doçentlik sınavları Üniversitelerarası Kuruldan bu kanunla alınıyor, YÖK’e devrediliyor. Öğretim elemanlarının üniversite yöneticilerinden izin alarak gerçekleştireceği araştırma ve inceleme gerektirdiği gezileri yapmalarına “Araştırma ve incelemenin yeterli ve yerinde bulunamaması” ibaresi, “Yüksek Öğretim Kurulunun, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının görüşünü alarak belirleyici öncelikli alanlarda araştırma yapmalarına olanak verecek şekilde değiştiriliyor. Öncelikle hedeflenen değişiklik, bir akademisyenin yurt içi ve yurt dışında bir inceleme gezisi yapma olasılığını tamamen ortadan kaldırıyor. İkinci olarak, akademik araştırmaların Bakanlığın belirlediği öncelikli alanlarda yapılabilmesi koşulu -bu çok önemli bir şeydir- akademik alanın sınırlandırıcı olması nedeniyle kabul edilebilir bir durum değildir.

Üniversite, kendini sadece piyasacı, “Para kazandıracaksa araştırabilirim.” anlayışıyla sınırlandıramaz. Üniversite, adı ve anlamı gereği sınırlamaların ötesindedir ve bu bakış açısıyla toplum ve doğayla uyumlu bir etkinlik sürdürebilir.

Yapılmak istenen, yasalar çıkartarak üniversite alanını ve anlamını daraltmaya, üniversite üzerinde baskı oluşturmak için adımlar atmaya devam etmektir. Bilim, sadece piyasa koşullarının ve kâr güdüsünün belirlediği bir alan olamaz; bilim, bağımsız, özgürlükçü ve eleştirel yaklaşarak toplum yararına bilgi üretebilmeli ve bağımsız düşünen bireyler geliştirebilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZ (Devamla) – Bu saldırıların durdurulması, açıktır ki, daha örgütlü ve akademisyenlerin de başı çektiği, tüm herkesi de içerisine alan ülke çapında bir hareketi gerektirmektedir diyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Baluken.

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 615 sıra sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerimizi ifade etmeden önce, AKP iktidarının yasama anlayışını ters düz eden, yasaların kategorizasyonunu anlamsızlaştıran bir yasama tekniğini tekrar bu Meclisin gündemine getirmesinden dolayı duymuş olduğumuz üzüntüyü ve kaygıyı burada paylaşmak istiyoruz.

Bu “torba kanun” denilen, aslında hiçbir toplumsal, siyasal, ekonomik sorunu tam anlamıyla ele alıp çözüm önerisi geliştirmeyen yaklaşımları AKP Hükûmetinin terk etmesi gerektiğini defalarca bu Meclis kürsüsünden dile getirdik ama maalesef bu konudaki alışkanlığınızı bugün de sürdürmeye devam ediyorsunuz. Özellikle, millî eğitim ve sağlık gibi en temel iki kamusal hizmetle ilgili bütün sorunları çözecek bir yasa tasarısını düzenlemekten çok, kıyısından, köşesinden geçerek aslında sorunları daha fazla büyütecek yeni bir yasa tasarısı çalışmasına imza atıyorsunuz diyorum.

Bu yasa değişikliğiyle, teklifiyle Sağlık Bakanlığına bağlı bir Türkiye sağlık bilimleri enstitüsü başkanlığı kurulmak isteniyor. Yine, tıp fakültelerine âdeta amir niteliğinde olan bir sağlık bilimleri üniversitesi kurulmak isteniyor. Ve vakıf üniversiteleriyle ilgili de vakıf üniversitelerindeki tıp fakültelerinin özellikle siyasi iradenin müdahalelerine açık olmasını sağlayacak bir düzenleme getiriliyor.

Bütün bu uygulamaların sakıncalarıyla birlikte, neden olmaması gerektiğini buradan ifade etmeye çalışacağız. Ancak, burada her zaman yaptığınız bir kurnazlığı yine bu yasa tasarısında da yapmışsınız. Gerekçede daha çok kanser hastalığıyla mücadele üzerinden, kanser hastalığıyla ilgili teknoloji ve inovasyon çalışmalarını yapan enstitüler üzerinden bu yasayı formüle etmişsiniz ve topluma, Meclise de o şekilde sunuyorsunuz. Bunun da ne kadar yanlış olduğunu mümkün olduğunca ifade etmeye çalışacağız.

Her şeyden önce şunu belirteyim: Türkiye’de kanserle ilgili yapılacak olan bütün çalışmalara biz destek sunmaya hazırız. Bunların bilimsel bir şekilde ele alınması, kanser hastalığının gerçek anlamda iller düzeyinde örgütlenmiş bir teşkilatlanma üzerinden bir mücadele hattına oturtulması bizim en büyük arzumuzdur. Çünkü neredeyse her yıl Sağlık Bakanlığının verilerine göre 140 bine yakın insan kanser hastalığından yaşamını yitiriyor. Yine, her yıl 150 bini aşkın insan da yeni kanser hastalığı teşhisi alıyor.

Kanser hastalarının sayısı neredeyse 1,5 milyona ulaşırken, kanser hastalığının Türkiye’ye yıllık maliyeti 2,5 milyar dolar civarındayken burada bu şekilde palyatif birtakım göstermelik yasa tasarılarıyla meseleyi ele almamanızı, tam tersine, güçlü bir kanser mücadelesi programıyla bu Mecliste bir mesai harcatmanızı beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle kanserle mücadelede mevcut durumumuz nedir? En basit, en anlaşılır parametreler üzerinden biraz bunu açmak istiyorum.

Şimdi, etkin bir kanser mücadelesi yapılması için toplumsal bilinçlendirme, uzman hekim sayısını artırma ya da bu konuyla ilgili bilim adamı ve bilim çalışmalarını artırma, buraya kaynak aktarma ve her şeyden önce de kanserden önleyici birtakım düzenlemeleri uygulamaya koyma konusunda AKP’nin sağlık politikaları ne düzeydedir, öncelikle bunu masaya yatırmak gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, uzman hekim sayısı açısından ya da yetişmiş bilim adamı sayısı açısından en fazla şu anda Türkiye’de sıkıntı çekilen konu uzman onkolog ve hematolog sayısıdır. Pek çok bölgede, bölge hastanelerinde bile uzman hematolog ya da onkolog bulmak konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Daha bu konuyla ilgili bile Sağlık Bakanlığı kendi önüne ayrıntılı bir programı alıp onkolog ve hematolog olmayı özendiren kapsamlı bir projeyle maalesef kanser hastalarının önüne çıkmamıştır.

Yine, özellikle bu konuda, ilaçlara erişim konusunda hepinizin, her milletvekilinin eminim ki her hafta muhatap olduğu çok ciddi sıkıntılar var. Bugün Türkiye’de ölümle pençeleşmek zorunda kalan, yaşam mücadelesi vermek zorunda olan pek çok kanser hastası ilaca erişim sorunu yaşamaktadır. Türkiye’deki kanser hastaları ilaçların pek çoğuna maalesef ulaşamamaktadırlar. Yani, bir yönüyle kanser hastası ölümle mücadele ederken bir yönüyle de ilaçlara ulaşmanın zorlu mücadelesinin yollarına girmek zorunda kalmaktadır. Bu kullanılması gereken ilaçların pek çoğu yurt dışından bile temin edilemiyor ya da temin ediliyorsa Bakanlık onayıyla ilgili, yüksek katkı paylarıyla ilgili, bekleme süreleriyle ilgili çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalıyor. Biliyoruz ki pek çok kanser ilacında neredeyse bir karaborsa durumu oluşmuş vaziyette. “Karaborsa” demek bu işin bir pazarlık merkezi hâline gelmesi demektir. Yani, insan sağlığıyla ilgili en temel ilaçlar konusunda Hükûmetiniz döneminde âdeta “karaborsa pazarlık merkezi” diyebileceğimiz uygulamalarla karşı karşıyayız. Bununla etkin bir mücadeleyi, bu sorunları gidermeyi bugüne kadar bu Meclis gündemine getirdiğinize biz tanıklık etmedik. Bugün yaşanan durum kanser hastaları için de “Paran varsa ilacı temin edebilirsin, paran kadar tedavi olabilirsin.” anlayışıdır ki bu ülkenin büyük bir çoğunluğunun yoksul olduğu bir gerçeklikte maalesef çok büyük sıkıntıların gündemde olduğunun en açık göstergesidir. Dolayısıyla, burada -dediğim gibi- en temel konularda yani ilaç temini, onkolog sayısı konusunda bile kanser hastalığına deva olacak uygulamalardan çok uzak bir Hükûmetin getirdiği bir teklifle karşı karşıyayız.

Bakın, toplumsal bilinçlenme açısından da içinde bulunduğumuz durum aynı. Bugün kanser hastalığının etkin bir şekilde tedavi olması için yürütülen toplumsal bilinçlenme mücadelelerinde Sağlık Bakanlığının ya da sağlık politikalarının hiç inisiyatif belirleyen, irade beyan eden bir pozisyonunu görmüyoruz. Ülkenin her tarafına HES barajı, termik santraller, nükleer santraller yaparsanız kanser vakalarında patlama olmaması imkânsızdır. Bunu bilmek için sağlıkçı olmaya da gerek yok. Bunu sıradan bir eğitimden geçmiş olan her vatandaş bilir. Siz bugün ülkenin her tarafına termik santralleri kurarsanız, nükleer santral hazırlıkları yaparsanız o bacalardan çıkan atıkların kirlettiği hava, o santrallerden çıkan atık suların kirlettiği sular tabii ki bir ülkedeki kanserin prevalansını, insidansını artırır, bunlar bilinmeyen şeyler değil. Bunun için uzaklara gitmeye de gerek yok. Bakın, yakın dönemde Soma Yırca köyünde 6 bin zeytin ağacı bir gecede bir termik santral kurma uğruna âdeta katledildi. Bu konu hakkında biz bu ülkenin Sağlık Bakanından bir tek cümle bile duymadık. İşin siyasi boyutu, toplumsal boyutu, sosyal boyutu tartışılmış olabilir ama bu ülkenin Sağlık Bakanının zeytin ağaçları ve termik santral arasındaki ikilem üzerine söyleyeceği birkaç cümlenin olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu yaşamın her alanına uyarlayabilirsiniz. Yüksek voltajlı enerjilerin salındığı HES barajlarından tutalım da, kanserojen olan baz istasyonlarının mantar gibi çoğalmasına kadar, her toplumsal gösteride insan öldüren biber gazlarının kullanılmasına kadar, bu ülkenin sağlıkla ilgilenen politikacılarının söylemesi gereken bir çift söz olması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, pratiğiniz bu olunca kanserle ilgili getirmiş olduğunuz bir düzenlemeyi de biz burada getirmiş olduğunuz olumsuzlukların bir kamuflaj çabası olarak halka anlatma, teşhir etme durumunu buradan ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu yasa tasarısında dile getirilen Türkiye sağlık enstitüleri başkanlığı ve sağlık bilimleri enstitüsü kurulmasıyla ilgili AKP iktidarının genel bütün yasa tasarılarında görülen merkezîleşme, kadrolaşma ve ranta açma kaygısını burada da ciddi bir şekilde gördüğümüzü ifade etmek istiyoruz. Siz, bugüne kadar defalarca 12 Eylül Anayasası’na ve 12 Eylül kurumlarına karşı olduğunuzu söylediniz ama buradaki getirdiğiniz TÜSEB uygulaması âdeta bir nevi süper YÖK uygulaması şeklinde, Kenan Evren’i de aratacak bir uygulamayı maalesef gündemleştiriyor.

Burada, TÜSEB’in özerk bir kurum olması üzerinden bazı genel ifadeler var ama hemen altındaki cümleleri okuduğumuzda, gerekçeyi okuduğumuzda bu özerklikten ne anladığınızı da biz doğrusu anlayabilmiş değiliz. Burada, TÜSEB’le ilgili yönetim kurulu başkanlığına Sağlık Bakanını getirmek, yönetim kurulu üyelerinin çoğunu siyasi irade tarafından belirlemekle eğer bir özerklik tanımı yapıyorsanız, burada sizin özerklik tanımınızda ciddi bir defekt var demektir. Siz, tam tersine, burada, özerklik yerine daha fazla merkezîleşmeyi esas alan, daha fazla kadrolaşmayı esas alan yeni bir uygulama getiriyorsunuz. Yönetim kurulu başkanının, yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun siyasi irade tarafından belirlendiği bir mekanizmada iktidar lehine kararların çıkmasını beklemek kadar doğal bir şey olamaz ki bu da bahsetmiş olduğumuz bilimsel özerkliğin ruhuna tamamen aykırı bir uygulamadır.

Biz, özellikle bu TÜSEB’le yüksek öğretim kurumları ve onların bünyelerindeki hemen hemen tüm enstitülerin de görev ve işlevlerini yeniden tanımlayacak şekilde bir uygulamaya imza attığınızı buradan ifade etmek istiyoruz. Bilimsel ve idari özerklik sadece sizin belirttiğiniz bir husustur. Bu yasa teklifindeki özerklik kavramının hiçbir geçerliliği yoktur, tam tersine, sağlık alanında Hükûmetin ve sermayenin inisiyatifini artıran yeni bir düzenlemeyi burada önümüze getiriyorsunuz.

Özellikle yasanın içeriği incelendiği zaman da yine son derece vahim birtakım düzenlemeler var. AKP iktidarının hep eleştirdiği önceki muktedirlerin OYAK’ına benzer bir uygulamayı âdeta sağlık alanı OYAK’ı oluşturarak siz bu yasa düzenlemesiyle Meclisin gündemine getiriyorsunuz çünkü yasa tasarısı incelendiğinde TÜSEB içerisinde şirketlerin kurulabileceği ve bu şirketlerin de vergiden muaf tutulacağıyla ilgili gerçekten son derece kuşkulu, son derece şüpheli düzenlemelerin olduğunu buradan ifade etmemiz gerekiyor.

Yasa tasarısının özellikle bu şirketle ilgili kısmında, bizde bir hekim olarak “şirket” lafı geçtiğinde aklımıza sağlıkla ilgili bir şey gelmiyor. Sağlıkta şirketle ilgili hususları gündemleştirerek siz bir yönüyle artık sağlık alanını da tamamen ticarileştirdiğinizi, ticari anlayışınıza yedeklediğinizi bizce ortaya koyuyorsunuz, vergiden muaf tutarak da sosyal ve ekonomik hayata da yeni bir uygulama getirdiğinizi, yeni bir müdahale yaptığınızı, hatalı müdahale yaptığınızı uygulamaya koyuyorsunuz düşüncesindeyiz.

Değerli milletvekilleri, özellikle tasarıda yer alan bu mali borç yükü yüksek olan vakıf yükseköğretimlerinin kapatılmasıyla ilgili durumu da yine son derece vahim bir düzenleme olarak ele aldığımızı buradan vurgulamak istiyoruz. Vakıf üniversitelerinin siyasi iradenin müdahaleleriyle kapatılmasıyla ilgili bir düzenleme var burada ve bu düzenlemenin de biz Anayasa’ya aykırı olduğunu buradan ifade ediyoruz. Özellikle, Anayasa’nın 130 ve 131’inci maddeleri nettir. Burada açık bir şekilde Anayasa’ya aykırı bir düzenlemeyi bu Meclis gündemine getiriyorsunuz.

Yine, özellikle bu tasarıda oluşacak tıp fakültesinin, Türkiye’deki bütün eğitim ve araştırma hastanelerinin kendisine bağlanmasıyla güçleneceği savınızın, öngörülen savınızın da doğru olmadığını, aslında bu uygulamayla tıp fakültelerindeki mevcut sorunları daha fazla derinleştireceğinizi, tıp alanında yapılan pek çok çalışmayı olumsuz bir şekilde etkileyeceğinizi ve kendinize bağlı yeni bir kartel oluşturma hevesinizi buradan biz ifade etmek istiyoruz.

Yine, bir önceki kurumda olduğu gibi burada da kurulması düşünülen üniversitenin mütevelli heyetinin; sağlık bakanı, bakan müsteşarı ve bakanın seçeceği bir üyenin olmasını ise biz yine bir akademik kadro alımlarında kadrolaşmanın önünü açacak bir arayış olarak değerlendiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu sağlıkla ilgili bahsetmiş olduğumuz hususların bir yönüyle millî eğitim boyutuna da aynı şekilde taşındığını yine bu teklifte görüyoruz. Millî eğitimle ilgili yapılan düzenlemede de Anayasa’ya aykırı olan pek çok uygulamalar var. Özellikle yükseköğretim öğrencilerinin okul bitirme sürelerinin azami bir süre şartına bağlanması bizce eğitim hakkına aykırı bir uygulamadır ve Anayasa’nın güvence altına aldığı herkesin eğitim hakkından faydalanması hususuna bu aykırı uygulamayı da burada tekrar gözden geçirmeniz gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Yine, özellikle ikinci yükseköğretimde katkı paylarının yüzde 50 oranında artırılmasıyla ilgili düzenlemede katkı paylarını kaldırdığını söyleyen, ücretsiz eğitime geçildiğiyle övünen bir Hükûmetin çelişkisi, uygulaması olarak buradan ifade edilmesinde fayda olduğunu düşünüyoruz.

Eğitim alanıyla ilgili uygulamalarda da liyakatten çok demin sağlıkta bahsetmiş olduğumuz kadrolaşmayı esas alan birtakım mülakat usulleriyle bu yasa teklifinde düzenlemelerin olmasını da yine biz büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz. Genel olarak hem eğitimde hem de sağlıkta bugüne kadar yaptığınız şeyin daha çok özel sektöre, özel sermayeye alan yaratma, kendi kadrolaşmasını sağlama ve yeni bir rant alanı tanımlama olduğunu buradan ifade etmek istiyoruz. Bu yönüyle, bu getirmiş olduğunuz teklife karşıyız, buna karşıt oy kullanacağız. Sizin de yapmanız gereken şey bu kanun teklifini geri çekmek, 12 Eylül kurumlarını hatırlatan düzenlemelere hiç başvurmamak; tam tersine, YÖK başta olmak üzere, bu 12 Eylül kurumlarını kaldırmak, sağlıkta özelleştirme ve kartel oluşturma anlayışından vazgeçmek, bilimsel, özerk üniversitelerin önünü açacak uygulamalara hem imkân sağlamak hem de kaynak aktarmak diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı.

Buyurunuz Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 615 sıra sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Kendi yandaşlarını kollamak uğruna ülkeyi kaosa sürüklemeyen bütün milletvekillerini de saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı ne getiriyor, önce onu maddeler hâlinde bir özetlemek istiyorum.

Birincisi: Sağlık Bakanlığı kendisine bağlı Türkiye sağlık enstitüleri başkanlığı yani TÜSEB kuruyor. Yani, Sağlık Bakanlığı birinci basamak, ikinci basamak hizmetlerini o kadar mükemmel yaptı ki, her şey bitti, şimdi işin daha üst basamaklarına çıkıyor yani enstitü kurmaya çalışıyor. Bu yetmez Sağlık Bakanlığımıza, keser mi bu? Kesmez. Dönüyor, enstitü de neymiş diyor, enstitü bana yetmez, bütün üniversitelerin üzerinde ciddi yaptırım gücü bulunan, ciddi parası olan ama yine Sağlık Bakanlığına bağlı bir sağlık bilimleri üniversitesi kuruyor. Yani, beni doğru duyuyorsunuz, evet, şaşırdığınızın farkındayım ama yani Sağlık Bakanlığı kendisinin anayasal görevi olan birinci basamak sağlık hizmetlerini, bizim de vatandaş olarak anayasal hakkımız olan sağlık hizmetleri hakkını veremediğini birazdan size anlatacağım. Sanki veriyormuş gibi bunu, hiç de üzerine vazife olmayan, hiçbir şekilde halkın kendisinden beklemediği bir akademik çalışma içerisine girmeye çalışıyor. Bir de hazır elimiz değmişken, üniversitelere dokunmuşken, ülkenin millî eğitimine de bakalım, alıştık torba yasalara, bunu da torbaya çevirelim diyor, vakıf üniversitelerinin mali ve yönetsel yapısına müdahale ediyor, onları da kendisine bağlıyor bir noktada ve Millî Eğitim Bakanlığının da Teşkilat Kanunu’nda çok önemli ve yine kendi yandaşlarını koruyacak birtakım düzenlemeler getiriyor. Yani, özetle, yasalarla belirlenmiş görev ve yetkilerinin dışına çıkıyor Sağlık Bakanlığı. Halkın gerçek gereksinimlerini istismar ediyor. Ne için istismar ediyor? Bu daha vahim: Hadi bir noktaya kadar anlarız, deriz ki, ya Bakanlık yani eğitim hastaneleri var, araştırma hastaneleri var, hadi akademik kadroları biraz toparlamak istiyor diye düşünebilirsiniz ama gerçek amacı, gerçek niyeti makam, mevki dağıtmaktır; nokta. Sağlık Bakanlığı işi gücü bırakmıştır, kendi yandaşlarına makam, mevki ve ulufe dağıtmakla meşgul olmaktadır; bu da beni bir hekim olarak, bir sağlık emekçisi olarak derinden yaralıyor.

Yandaşlarına kadro nasıl dağıtacak? Jet profesörleri çok uzun yollardan geçirmek yerine doğrudan doğruya üniversite kurma görevini kendine devşiriyor ve ulufeleri bu şekilde dağıtmaya başlıyor, üstelik de bütün bunları bir kanunla yapıyor.

Ben buradan Sayın Bakana sesleniyorum: Sayın Bakan, siz, bu yasa tasarısı içerisinde bulunan birçok maddeye kefil olabilirsiniz ya da altına imza atabilirsiniz; bu, idarenin bir tasarrufudur, halk bizi seçti, biz de bunu yapıyoruz, halka hesap vereceğiz diyebilirsiniz, tıpkı diğer bakanların dediği gibi. Ancak, sizi buradan uyarmak istiyorum: Gelin, Meclisi boşuna meşgul etmeyelim, kurmaya çalışacağınız üniversite kesinlikle Anayasa’ya aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletinde üniversiteler ya vakıf üniversitesi olur ya devlet üniversitesi olur. Vakıf üniversitesi kuracaklarsa birileri, kalkarlar mütevelli heyetiyle beraber kurarlar; kanunu bellidir. Devlet de üniversite kuracaksa YÖK aracılığıyla kurar. Şimdi, siz kalkıyorsunuz bir karma sistem getirmeye çalışıyorsunuz, devlet eliyle mütevelli heyeti olan üniversite kurmaya çalışıyorsunuz.

Bu olmaz Sayın Bakan, bu nasıl olsa Anayasa Mahkemesinden dönecek. Gelin, hem milleti hem de yüce Meclisi meşgul etmeyelim. Bunu çıkarın, gerisini konuşalım.

Şimdi TÜSEB’e bakalım. TÜSEB’le yani sağlık enstitüleri kurarak neler yapıyorsunuz? Kansere el atıyorsunuz. E, güzel. Kanser enstitünüz zaten var, niye bir daha yapacaksınız onu anlamadım.

Biyoteknoloji, bakın arkadaşlar, biyoteknoloji yapıyor Sağlık Bakanlığımız yani kulağa o kadar hoş geliyor ki insanın alkışlayası geliyor. Yani anne-bebek ölümleri yükselecek, bu sene geçen seneye göre 600 tane bebek ölecek. Benim Bakanlığım, o bebeklerin ölümünü engellemek yerine, kalkacak biyoteknolojiyi geliştirecek.

Ya, bu ülkenin Bilim Bakanlığı var, bu ülkenin üniversiteleri var, bu ülkenin akademileri var. Onlar üretecekler, onlar size hizmet edecekler Sayın Bakan. Siz onların hizmetini alıp halkımızın yararına kullanacaksınız, göreviniz odur. Siz hem bilimi üretip hem halkın yararına kullanacak durumda değilsiniz, olamazsınız, olmamalısınız.

Anne, çocuk, ergen sağlığı enstitüsü kuruyorsunuz. Ya, bunu kuracağınıza… Anne ölümleri arttı bu sene, haberiniz var çünkü sizin genel müdürünüzün yayınladığı rakamlara göre, hem anne ölümleri hem bebek ölümleri kırk yıldır ilk defa arttı. Bunu defalarca buradan dile getirdim. Bir yılda sizin uygulamalarınız yüzünden, 600 bebek fazladan ölmeye başladı. Bu sene ne olacak? Henüz onu bilmiyoruz.

Şimdi, “Kanser enstitüsü kuracağım.” diye yola çıkıyorsunuz ve buradaki milletvekillerini de doğru bilgilendirmiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bakın, AKP milletvekili olabilirsiniz ama Hükûmet sizi yanıltıyor, kanser enstitüsü vardır. Kanser enstitüsü kurmak yerine yani dünyadaki ölümlerin en önemli sebebi olan kanseri kullanarak bir enstitü kurmaya çalışıyor, farklı bir şekilde parayı değişik yerlere kullanmak istiyor Hükûmet. Buna siz de izin vermemelisiniz. Sizlerin de içinde hekim arkadaşlarım var, sağlıkçılar var. Sizin de benim geçtiğim yollardan geçtiğinizi biliyorum. Çıkın deyin ki: Biz Sağlık Bakanlığımızdan birinci basamak halk sağlığına yönelik iş ve işlemler istiyoruz. Sen kanseri istismar ederek bir enstitü kurmaya çalışma, buradaki parayı bu şekilde kullanma. Zaten yürürlüğe baktığınız zaman kanser enstitüsü hemen kuruluyor, zaten var. Diğer enstitüler diyor ki: Üç sene sonra kuracağım. Bu yasayı niye getirdin o zaman? Üç sene sonra getir, çıkaralım ama bu yasayı getirmekteki amacı birazdan sizlere anlatacağım.

Bakın, yasanın adında üniversite kurmak yok, enstitü kurmak var. Çünkü halkımız çok iyi bilir ki üniversite kurmak Sağlık Bakanlığının görevi değil, üniversite kurmak Adalet Bakanlığının, Millî Eğitim Bakanlığının görevi değil. Sizler akademilerin ürettiği bilgileri kullanmak zorundasınız ve ona göre de halkımızın sağlığını korumak zorundasınız. Bunu ben söylemiyorum, Anayasa’mız söylüyor. Ama siz ne yapıyorsunuz? Bakın gerekçenizde diyorsunuz ki: “Ben ileri teknoloji ve inovasyon ihtiyacını karşılayacağım Sağlık Bakanlığı olarak.” Pes doğrusu! Sen benim bebeklerimi kurtar, annelerimi kurtar; ülkede kızamık patlamış, çocuk felci gelmiş. Sen bunlarla uğraşacağına Sağlık Bakanlığı olarak, kalkıyorsun diyorsun ki: “Hayır, ben ülkenin ileri teknoloji ve inovasyon ihtiyacını karşılayacağım.” Ya, beni küçük düşürmeye hakkınız yok uluslararası arenada Sayın Bakan, gülerler bize, yemin ediyorum gülerler. Dünyada bir tane sağlık bakanlığı örneği gösterin ki ileri teknoloji ve inovasyon üretme amacıyla, bu saikle yola çıkmış olsun. Hiçbir şekilde bulamayacaksınız. Sizin böyle bir şey yapmaya ve paramızı buraya harcamaya hakkınız yok. Çünkü siz, yürütmenin bir parçasısınız ve asla böyle bir şey yapmamalısınız. Peki, hadi diyelim ki ileri bir ülkeyiz ve diyorsunuz ki: Kardeşim her şey bitti, yaptım ben her şeyi. Bakıyorum OECD göstergelerine, sağlık göstergeleri açısından en son sıradayız. Şimdi diyoruz ki biz: En son sırada olan Türkiye’yi yukarı çıkar. Bunun yöntemi inovasyon değildir. Sağlıkta yaptığınız dönüşümle milletvekillerine, hepimize, iş talebinden sonra gelen en çok talep sağlık talebidir. Bakın, biriniz çıkın deyin ki: “Bana kimse sağlıkla ilgili bir şey için gelmiyor.” Allah rızası için bir milletvekili -AKP’den, MHP’den, HDP’den- desin ki: “Vallahi her şey tıkırında. Bize kimse sağlıkla ilgili hiçbir şey söylemiyor. Biz dönüşüm yaptık çok rahatladık.” Her gün yirmi otuz telefon alıyorum ki “Randevu al.”, işte efendim, “Para ödeyemiyorum.”, “Ameliyat olamıyorum.” vesaire vesaire diye. Vatandaşlarımız artık ameliyat olmak için aylarca sıra bekler duruma geldi. Üniversite hastanelerinde bile, parasını verse bile -sizin yönteminizle- yine sıra bekliyor aylarca ve biz araya girerek bunları azaltmaya çalışıyoruz. Hele, sizin SUT uygulamalarınız -Çalışma Bakanıyla beraber- yüzünden özellikli ameliyatların tamamı durdu çünkü o özellikli ameliyatı yapmak için kullanılan aparatların hiçbirisini ödemiyorsunuz.

Bakın, övünüyorsunuz, diyorsunuz ki: “Vatandaşlarımız doktora daha kolay erişiyor.” Hesaplar diyor ki: “Ortalama olarak vatandaşlarımız 8,2 kere doktora gidiyor yılda.” 72 milyon vatandaş 8,2 kere yılda doktora gidiyor, bir türlü iyileşemiyor. Doktor doktor geziyor, sizin bu sisteminiz yüzünden bir türlü iyileşemiyor. Üstelik de her gittiğinde tam 11 yerde katkı payı ödüyor Sayın Bakan. Gelin bunu kaldırın. Sizin ne işiniz var inovasyonla, ileri teknolojiyle, nanoteknolojiyle, bunu üretmekle? İşiniz tabii ki var, alın kullanın. Onları da üreten benim insanım, onları da üreten benim bilim insanım. Ama siz bu uygulamalarla üniversiteleri yok edip Sağlık Bakanlığını güya ön plana çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Kızamığı, çocuk felcini mutlaka yok etmek zorundasınız. Bunlarla uğraşın.

Şimdi, 3’üncü maddede diyorsunuz ki: “TÜSEB’i İstanbul’da kuracağım.” Neden? Bütün Bakanlık ve bağlı kuruluşları, her şey Ankara’da, ama -Komisyonda da söylendiği üzere- efendim, o İstanbul iş dünyasına biraz daha yakın. Anlamadık yani, ne demek? Siz, bu TÜSEB’i niçin İstanbul merkezli yapıyorsunuz? Bilimin merkezi İstanbul mudur? Hiçbir şekilde bunu kabul etmiyoruz. Burada sağlığı yine piyasalaştırıyorsunuz İstanbul’da, yine götürüyorsunuz üzerinden kâr edilebilir bir duruma getiriyorsunuz.

Bakın, utanç tablosu 2 vesika göstereceğim size Sayın Bakan, utanç tablosu. Sağlık Bakanlığı olarak bir broşür hazırladınız beslenmeyle ilgili, çok güzel, diyor ki: “Kime inanalım, nasıl beslenelim?” Güzel. İnsanların nasıl besleneceğini yazmışsınız -özellikle kararttım, reklam olmasın diye, ben o utancı yaşamayayım diye- ama Sağlık Bakanlığı logosu altında diyorsunuz ki: “Makarna yiyin.” Altında AKP’nin adayının makarna reklamı var. Böyle bir şey olur mu Sayın Bakan? Benim Sağlık Bakanlığım kalkıp da bir makarna reklamı yapacak kadar düştü mü? Bunu nasıl bize yaşattınız?

Bakın, 2’nci bir reklam, diyorsunuz ki: “Sezaryen doğum değil, bir ameliyattır. Sakın sezaryen olmayın.” Ben ömrümü geçirdim sezaryenden korumak için insanları. Evet, iyi bir şey, yapın. Ama arkasında bu reklamın ne işi var “Çocuğunuzun ateşini şuradan ölçün, buradan ölçün.” diye? Yani siz neyle uğraşıyorsunuz?

Sağlığı bu kadar piyasalaştırdınız, sağlık üzerinden bu kadar kâr eder duruma getirdiniz ve ondan sonra kalkmışsınız diyorsunuz ki: “Ben ileri teknoloji yapacağım.” Kim inanır size? Makarnayla uğraşan bir Sağlık Bakanlığının ileri teknolojiyle uğraşacağını biz nasıl anlayacağız? Nasıl inanacağız buna? Hiçbir şekilde bize bunu yaşatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Buradan derhâl bunu yapanların cezalandırılması gerektiğini söylüyorum, sizi uyarıyorum, size şikâyet ediyorum bu insanları Sayın Bakan, lütfen en kısa sürede gereğini yapın.

Ve gelin, illa “TÜSEB kuracağım.”, illa “Yapacağım.” diyorsanız, merkezini Ankara’da kurun.

Sonra kalkıyorsunuz TÜSEB için diyorsunuz ki: “Efendim, ben bir yüksek danışma kurulu kuracağım.” Şimdi ben size sorarım: Bir enstitü kuruyorsunuz, sağlık enstitüleri kuruyorsunuz, yüksek danışma kurulu, insanın aklına ne gelir? Büyük hocalar, doktorlar, profesörler, bilmem, sağlıkçılar gelir. Hiç alakası yok. Dar, seçkinci, müsteşar, müsteşar yardımcılarından oluşan bir kadroyu getirmişsiniz yüksek danışma kurulu yapıyorsunuz. Yani, bunların hangi birisi bilimsel? Biz Komisyonda uğraşa uğraşa birazcık oda temsilcileri, birazcık, işte, bilim insanlarını koymaya çalıştık. Asla bu yeterli değil. Hiçbir şekilde emirle el kaldıran yüksek danışma kurulu olmaz, olmayacak hiçbir şekilde.

Bakın, bu işin ticaretini yaptığınız nasıl belli. Yine 3’üncü maddede diyorsunuz ki: “TÜSEB özel hukuk hükümlerine tabidir.” Allah Allah! Yani bir sürü iş yapılacak ama siz bunları özel hukuka, özel hukuk hükümlerine tabi tutacaksınız. Özel bütçeli olacak, bilimsel olacak ve idari özerk olacak. Yani bütün kurul siyasi iradenin emri altında, Yönetim Kurulu Başkanı Sağlık Bakanı, yanında Sağlık Bakanının Müsteşarı, Başkanın atayacağı insanlar, bütün bunlar... Efendim, özerkmişiz! Neresi özerk? Hiç olmazsa Türk Dil Kurumunun bir sözlüğünü açın, “özerk”in ne olduğunu oradan bir okuyun Sayın Bakan ve bunun özerk değil, sadece özel bütçeyle, Hükûmet eliyle maalesef bilim adamlarına para dağıtan bir sistem olduğunu siz de anlayacaksınız.

Bakın, diyorsunuz ki: “Bu TÜSEB yurt içinde, yurt dışında şirket kurar.” Ya, niye şirket kursun bilimle uğraşan insanlar? Bir insanın kafası üç türlü çalışmaz Sayın Bakan. Bir insanın kafası ticarete çalışırsa, saygı duyarım, önümü iliklerim, tüccardır. Bir insanın kafası bilime çalışırsa saygı duyarım, o bilim insanıdır. Bir insanın kafası hem bilime hem ticarete hem siyasete hem başka bir şeye çalışıyorsa…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – AKP’lidir o ya!

AYTUĞ ATICI (Devamla) - …bunun adı “şarlatan”dır, başka da hiçbir şey değildir. O yüzden lütfen şarlatanları buraya sokmayınız ve bu kâr amacından da Sağlık Bakanlığımızı arındırınız.

Bakın, öyle bir noktaya geldi ki Sağlık Bakanlığımız, siz böyle yapınca alt kademeleriniz daha çok kâr etmek istiyor. Ah, bir belge daha, AFAD’dan geliyor, AFAD yani Afet ve Acil Durum Başkanlığı. Yani afetler çok önemli, AFAD çok önemli, her yerde görüyoruz. Bir yazı gönderiyor, diyor ki aile hekimlerine: “Size gelen Suriyelileri mutlaka kayıt altına alın ve bize bildirin.” Neden? “Çünkü biz buradan kelle başı Hükûmetten para alacağız.” diyor. İşte buyurun yazı burada. Tarihini de söyleyeyim: 22 Ekim 2014. Yani siz böyle yaptıkça sizin alt kademeleriniz makarna reklamı veriyor, sizin alt kademeleriniz Suriyeliler üzerinden kendi bütçesine para devşirmeye çalışıyor.

Şimdi, bizim sağlığımızı bu şekilde idare etmemelisiniz. Ben de bir bilim insanı olmaya çalışan bir hekimim, bizim kafamız böyle çalışmaz Sayın Bakan. Bizim kafamız bilimsel yöntemlerle ve hizmet odaklı olarak çalışır ve bu şekilde anlar. Ama tabii, şu anda parlamenter olduğumuz için okuyup öğrenmeye çalışıyorum ben de. 17’nci maddede diyorsunuz ki: “Şirket kurdum ama bu kuracağı şirket de vergi ödemeyecek.” Hoppala! Yani hem kâr edeceksin hem bilim yapacaksın, bilimi satacaksın, üstelik de vergi ödemeyeceksin. Öbür taraftan herhangi bir üniversite, herhangi bir hastane yaptığı bütün işlerde vergi öderken siz bunları ödemeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu kurulması öngörülen TÜSEB bakın bir başka şey daha yapıyor: Bu TÜSEB’in içerisine bir sağlık hizmetleri kalite ve akreditasyon enstitüsü kuruyor. Ne için biliyor musunuz? Kendi kendini denetlemesi için. Yani Bakanlık diyor ki: “Ben bir enstitü kurdum; gerektiğinde şirketleşir, para alır, bilmem ne yapar ama aynı zamanda gelir de beni denetler.” Ya kendi kendini denetleyen bir sistem olur mu? Ee, olduğunu gördük işte madenlerde. Geldiler, oradaki iş müfettişleri maden patronundan parayı aldılar, denetlediler -denetlediler tırnak içinde- bütün madenlerimiz çöktü, patladı. Ee, aynı şey burada da olacak. Yani insanın kendi kendini denetlemesi kadar komik bir şey dünya yüzeyinde olabilir mi? O yüzden asla böyle bir şeyi yapmamalısınız Sayın Bakan. Daha önce Anayasa’ya aykırı bir şekilde kişilerin mahrem bilgilerini zorla sattınız Çalışma Bakanlığıyla beraber. Şimdi 19’uncu maddeyle de bunu yine alışkanlık hâline getiriyorsunuz ve devam ettiriyorsunuz.

Bakın Sayın Bakan, burada çok daha önemli bir madde var. Çok daha önemli bir madde, bu da sizin sağlık bilimleri üniversitesi kurmanızdır. Sağlık bilimleri üniversitesi kurarak siz ülkemizin bir asırdan daha fazla olan üniversite birikimine ve hocaların hayatlarını vererek elde ettikleri akademik ortama ihanet ediyorsunuz. Lütfen bunu yapmayınız. Sağlık Bakanlığı üniversite kurmaz Sayın Bakan. Üniversiteyi kurmamalısınız. Üniversiteyi kurmanızın amacının akademik olmadığını biliyoruz. Arkadaki dağıtılan kadrolardan biliyoruz, yapılan konuşmalardan biliyoruz. Anayasa’ya aykırılığı bir tarafa gerçekten gereksizdir ama sizin de elinizde bir şey yok biliyorum. Sayın Cumhurbaşkanı “Bizim çocuklar profesör olsun.” dediler, siz de kalktınız bu yasayı çıkardınız. Şimdi sizin de elinizde bir şey yok ama ben olsam vallahi billahi o koltukta oturmam Sayın Bakan. Eğer bir üstüm bana derse ki “Bizim çocuklar profesör olsun Sayın Bakan, çıkarın bir yasa, görelim bakalım.” vallahi billahi derim ki buyurun buraya bir başkasını oturtun, o gitsin yapsın. Bir uzman olmak için on yılını harcıyor bir hekim, doçent olmak için on beş yılını harcıyor, profesör olmak için yirmi yılını harcıyor. Şimdi, siz, hiç böyle bir ruhu olmayan bir insanı alıyorsunuz, “Efendim, gel evladım, sen bizim çocuksun, doçent ol, arkasından benim fakültemde de gel profesör ol.” Diyorsunuz. Bunun doğru olmadığını, bunun vebalinin de olduğunu size hatırlatıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, MHP, HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Şahsı adına Muğla Milletvekili Nurettin Demir.

Buyurunuz Sayın Demir. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 615 sıra sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım adına söz aldım. Öncelikle yüce Divanı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, gerçekten de günde 100 tane telefon alıyorsak, bu telefonlarda en çok istenen ve bizden, milletvekillerinden istedikleri öncelikle iş. Türkiye’yi işsiz bir memleket hâline getirdiniz.

İkinci sırada ise: Efendim, benim hastama biyopsi için üç ay sonraya –bakın, dikkat edin- altı ay sonraya gün veriyorlar. Bir tiroit biyopsisi için altı ay sonraya gün veriliyor. Bırakın üniversiteleri, Sağlık Bakanlığının eğitim hastaneleri de üç ay sonraya veriyor. Bir ameliyat için, büyük ameliyatlar için aylarca sonrasına randevu alamamış insanlar var maalesef.

Şimdi, bu kadar sizin birinci ikinci basamaklardaki hizmetlerinizin durmuş olduğu bir Türkiye’de çıkıyorsunuz diyorsunuz ki: “Ben sağlık enstitüsü kuracağım, yok üniversite kuracağım.” diye başınızdan büyük işler yapmaya kalkışıyorsunuz. Siz Bakanlık mı yapacaksınız yoksa vakıf mı kuruyorsunuz? Türkiye'yi üniversite ortamından yok eden bir anlayışla ve dünyada da bir örneği olmayan yeniden bir tıp fakültesi veyahut da üniversite kurmaya kalkışıyorsunuz. Var mı bir örneği? Bir sağlık bakanlığının bir üniversite kurduğu görülmüş mü?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Rusya’da var.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Rusya’da da yok efendim. Rusya’da da yok.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – İran’da var.

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Ve özellikle de siz kurdunuz şimdi üniversite, tıp fakültesi hastanesi, bilmem ne fakültesi, üniversitesi kurdunuz. Peki, Adalet Bakanlığı ne yapacak? Hukuk fakültesi mi kuracak? Tarım Bakanlığı ziraat fakültesi mi kuracak? Peki, güvenmiyorsanız, 199 üniversiteye ve 86 tıp fakültesine Türkiye’de güvenmiyorsanız ve insan yetiştirmiyor, bilim yetiştirmiyor diyorsanız ve komisyon başkanı yanınızda -tıp fakültesi profesörü olarak- acaba yanlış mı yetiştirildik biz? Ben bir tıp fakültesi profesörü olarak farklı mı, eksik mi yetiştirildim? Ben onu anlamakta zorluk çekiyorum.

Komisyonda da bu maddeleri görüştük, Islarla da söyledik, “Bunlar yapılmasın.” dedik, gelin etmeyin eylemeyin dedik, “Türkiye’deki bu üniversite geleneğini ortadan kaldırmayın.” dedik. Tasarının 1’inci ve 19’uncu maddeleri Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye sağlık bilimleri enstitüsünün (TÜSEB) kurulmasını düzenliyor. TÜSEB’le ülkemizde ve dünyada en önemli ölüm sebeplerinden birisi olan kanseri maalesef ve maalesef hem AKP milletvekillerine hem kamuoyuna gerekçe olarak gösteriyorsunuz. Yapmayın etmeyin Sayın Bakan.

TÜSEB’le -ülkemizin ve dünyanın en önemli ölüm sebeplerinden olan- kanserden başka farklı 6 enstitü daha kurmaya kalkışıyorsunuz. Ancak, toplumun hassas olduğu bir konu bahane edilerek üniversitelerin kurulu enstitüleriyle iş birliği yapılması yerine yeni bir enstitü kurulması anlaşılır bir şey değildir. TÜBİTAK ve Türkiye’nin saygın üniversiteleri varken yeni bir enstitü başkanlığı kurulması, kaynak ve israfı, karmaşadan öteye gitmez. Oysaki para ve insan gücü TÜBİTAK çatısı altında birleştirilebilirdi, daha verimli bir uygulama yapılmış olurdu.

Buna ek olarak, Bakanlık ve tüm bağlı kuruluşlar Ankara’da yer alırken, bütün sağlık alanlarında enstitü kurulabilecek bir yapının İstanbul’da yönetim merkezinden uzak olması oldukça düşündürücüdür. Yer olarak da rant değeri yüksek olan Marmara Üniversitesi Haydarpaşa kampüsünün seçilmesi de son derece manidardır.

Üniversiteler bürokratik engeller altında eziliyor, onlara hiçbir yatırım yapılmıyor, yerine özel bütçeli, bilimsel ve idari özerkliğe sahip yeni bir enstitü kuruluyor. Çünkü, TÜSEB’le tüm kadrolarının siyasi irade tarafından atandığı Hükûmete bağlı bir yapı oluşturuluyor. Böylesi bir düzenleme güdümlü bir yapının oluşturulduğunu ortaya koymaktadır.

Biz bu konuda, enstitünün kadrolarının bilim kurulları tarafından seçilmesi gerektiğini tekrarlıyoruz ve yineliyoruz. Sağlık Bakanlığı açıkça yasayla konulmuş ayrıcalıklarıyla devlet ve vakıf üniversiteleriyle yarış içerisine girmektedir.

Sağlık bilimleri enstitüsü tasarının bir diğer can alıcı ve üzücü bölümünü oluşturmaktadır. Sağlık Bakanlığına bağlı bir üniversite kurulmaktadır. Doktor ve diğer sağlık personelinin yetiştirilmesi için kurulması öngörülen üniversiteye tüm eğitim ve araştırma hastanelerinin bağlanması düzenlenmektedir. Sağlık Bakanı, bakanlık müsteşarı ve bakanın seçeceği 1 üye ve rektör ile toplam 5 üyeden oluşan mütevelli heyetiyle üniversite doğrudan Bakanlığa bağlanmaktadır. Peki, idari özerklik nerede kaldı Sayın Bakan? Mali özerklik nerede kaldı? Anayasa’nın 130’uncu maddesi nerede kaldı? 131’inci maddesi nerede kaldı? Hiç olmazsa Anayasa’yı değiştirin de ondan sonra yapın!

AKP Hükûmetinin uzun bir süredir üniversite hastanelerinin borç batağında olmasını işaret ederek fiilen tıp fakültelerinin patronu hâline gelmeye çalıştığını biliyorduk. Bu tasarıyla bu sağlanmış oluyor, tıp fakülteleri Bakanlığa bağlanmaya çalışılıyor.

Biraz önce söylediğim gibi dünyada bir başka örneği yok. Bu düzenleme Anayasa’nın 130 ve 131’inci maddelerine aykırıdır, ayrıca oluşturulan yönetim biçimi de Anayasa’ya aykırılıklar içermektedir. Bu uygulamanın Adalet Bakanlığının ve diğer bakanlıkların fakülte açmasından ne farkı vardır? Bu iki kuruluş aracılığıyla, YÖK ve üniversitelerin yapabildiği tüm işleri Sağlık Bakanlığının yapabileceği… Her şey tamamen Bakanlığın güdümüne veriliyor; üniversitelerin hizmet denetleme, akredite etme, bilim üretme ve lisansüstü eğitim yetkileri veriliyor. Yani Bakanlık mı yapıyoruz yoksa akademik işler mi yapıyoruz, iyice kafam karıştı, anlayamıyorum!

Aslında doğrusu neydi sayın vekiller, sayın milletvekillerim? Üniversiteler güçlendirilmeliydi ve afiliasyon sisteminin Batı’da uygulandığı şekilde burada uygulanması gerekirdi. Ama, maalesef, iktidar hem siyasi hem de şahsi görüşlerini tatmin etme yöntemi olarak bu yasayı getirmiştir.

AKP Hükûmeti artık standartlaşan yasa yapma biçimi olan torba yasa özelliğini bu tasarıda da korumaktadır. İlgili ilgisiz birçok madde bu tasarıda da yer almaktadır. Buna göre, doçent adaylarının belirlenmesiyle ilgili esaslar Üniversitelerarası Kuruldan YÖK’e devredilmektedir. Bunu da anlamış değilim neden yapıyorlar. Siyasi değerlendirmelere açık, iktidar çevrelerine makbul ancak yeterli akademik nitelikleri taşımayanların hızlıca unvan alabilmelerinin de yolu açılmaktadır. Akademide doçentlik unvanının alınması tamamıyla siyasi iradeye bırakılmaktadır. Üniversitelerde, maalesef, mobbing, baskı, yıldırma, sınırsız uygulamalar artmaktadır, özerklik yok edilmektedir ve sadece Berkin Elvan eylemlerine katıldığı için 2-3 tane öğretim üyesi uzaklaştırılmıştır. Bunları önümüzdeki süreçte daha da artıracaklarının göstergelerini burada maalesef görüyoruz. Sadece bununla ilgili değil, millî eğitimle ilgili de yeni yasa maddeleriyle, özellikle çok komik hâle gelen bu yönetici atamalarıyla ilgili, özellikle sözlü mülakat sınavlarıyla atamaların yapıldığını ve yüzlerine gözlerine bulaştırdıklarını görüyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Hükûmet adına Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu…

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) –Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii sağlık alanı ve tıpta dünyadaki duruma baktığımızda belki de herkesin her boyutuyla, her türlü cümleyi söyleyebileceği bir alan. Bir dakika yok ki sağlıkta bilimsel gelişmelerde yenilikler olmasın, bir dakika yok ki sağlıkta tıbbi teknoloji alanında yeni yeni gelişmeler olmasın ve insanoğlu da insanlık da her an, her dakika sağlığıyla ilgili bu gelişmelerin bire bir muhatabı olmak ve bu gelişmelerden istifade etmek istiyor olmasın.

Biz Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri olarak, özellikle AK PARTİ döneminde, sağlıktaki bütün imkânların ülke insanımızın hizmetine sunumunda hakkaniyetli bir ulaşım ve hakkaniyetli bir hizmet alımı yönünde bütün sıkıntılara, bütün zorluklara rağmen önünde engel bırakmama gayreti içinde yoğun bir çalışma gayreti sarf ettik on iki yıldır. Gerek hekime ulaşmada gerek hastaneye ulaşmada gerek ilaca ulaşmada gerek tıbbi teknolojiye ulaşmada önemli mesafeler kaydettik. Tabii ki yirmi dört saat hasta, hasta yakını ve sağlık sorunuyla ilgilenen bir alanın sorunsuz olmasının veya sorunlar bitiyor, azalıyor deniyor olmasının çok mümkün olmadığını hepimiz takdir ederiz.

Ama bugün Türkiye olarak geldiğimiz nokta: On yıl önce Almanya’yı örnek gösterenler, on yıl önce İngiltere’yi örnek gösterenler, on-on iki yıl önce “Amerika, Fransa” diyenler, bugün artık oralardaki insanlar bile Türkiye’deki bu sağlıkta dönüşümün yakaladığı dinamikleri takdir ediyor ve bu dinamiklerin topluma yansımasının verilerini de dünya bilimsel olarak, veri olarak değerlendiriyor. Dünya Sağlık Örgütü 2002 yılında Avrupa bölgesinde Türkiye’yi en son sırada gösterirken, 2012 yılında Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’yi sağlıktaki dönüşümle örnek ülke olarak 52 ülkeye, bölgesindeki ülkelere gösterebiliyorsa yakaladığımız önemli bir performans var. Ama bütün buna rağmen, yirmi dört saat hasta ve sağlık sorunlarıyla ilgilenen ve yirmi dört saat dünyadaki bilimsel gelişmeleri takip eden, tıbbi gelişmeleri takip eden, tıptaki teknolojik gelişmeleri ülke insanına sunan bir yapının tabii ki eleştirilen veya eksik kalan yönleri olacak veya ceplerimizde telefonlar dinmeyecek. Çünkü bundan on yıl önce çocuk endokrinoloğunun ne olduğunu bilmeyen anne bugün bize “çocuk endokrinoloğu” diyor, “çocuk hematoloğu” diyor ve dolayısıyla bunu yalnız İstanbul’da, Ankara’da demiyor, Şırnak’ın Cizre’sinde diyor, Çanakkale’nin Ezine’sinde diyor.

Dolayısıyla, bütün bunlarla hep birlikte neticede bu ülke insanının sağlığına hizmet veriyoruz. Siz de eleştirilerinizle katkı sağlamaya çalışıyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizin yaptığınız karanlık çağa gitmek…

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bu yasa tasarısıyla ilgili alt komisyonda da, Komisyonda da gerek MHP’nin gerek HDP’nin gerek CHP’nin gerekse AK PARTİ’li arkadaşların önerilerini, eleştirilerini, şerhlerini ve bu anlamda değerlendirebileceğimiz önerilerini aldık; fikirlerine saygı duyuyorum, değer veriyorum. Bu anlamda, ortak önergelerle, yanılmıyorsam 24 önergeyi tüm gruplar ortak olarak verdik ve o önergeler çerçevesinde değişiklik yaptık, 12 önergeyi AK PARTİ Grubu verdi ve Cumhuriyet Halk Partisinin, muhalefetin verdiği 6 önergeyi kabul ettik ve bir olgunlaşma noktasına getirmeye çalıştık.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin Kanser Enstitüsü üzerinden gittiğimizi ifade ediyor değerli konuşmacılar. Bakın, iki taneyi öncelikliyoruz ilk altı ay için: Kanser Enstitüsü ve akreditasyon. Türkiye sağlık endüstrisinde ve sağlık AR-GE’sinde ve sağlık turizminde bir hedefi koyacaksa -ki bu ülke bu yakın coğrafyasının bu anlamda merkezi olabilir; bu tıbbi altyapısı var, birikimi var, tecrübesi var- ve bütün bunu sağlıklı bir şekilde, vizyoner bir şekilde götürebilecekse akreditasyon enstitüsüne ihtiyacı var. Bunun yönetim şekli bağımsız mı değil mi tartışırız ve bütün bunları değerlendiririz ama ihtiyacı var mı yok mu, buna herhâlde hep birlikte “İhtiyacı var.” deriz.

Türkiye Kanser Enstitüsü… Değerli milletvekili arkadaşım diyor ki: “Diğerlerini üç yıl sonra…” Hayır, ilk altı ayda bu ikisi, üç yıl içinde de diğer altıyı tamamlamak. Bir Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsü… kronik hastalıklar yükünün dünyada da, gelişen ülkelerde de, bizde de her yıl arttığı bir süreçte Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsünün bu ülkenin dinamiklerine zarar getireceğini düşünebilmek veya iddia edebilmek açıkçası belki şu… Yani yine değerli milletvekili arkadaşım dedi: “Hem bilim adamı hem siyasetçi hem ticaret…” Yani o zaman arkadaşlar bilim adamı yalnız bilim adamlığı yapsın, niye burada siyaset yapıyor? Bilim adamı yalnız bilim adamlığı yapsın, niye yönetici oluyor? Bilim adamı yönetici, hele hele çok… “Yönetici” demek çok yönlü yönetebilen demektir. Yarın kendisi veya buradan bir arkadaşımız bir üniversitede rektör olduğunda veya bakan olduğunda yalnız bilim alanında mı iş yapacak yoksa iyi bir yönetici mi olacak?

Şimdi, burada inovasyon diyoruz. Evet, üniversitelerimiz bu ülkede önemli roller üstlenmiştir ama inovasyonda hâlâ sıkıntılarımızın veya olmamız gereken noktada olmadığımızı kim söyleyebilir? Biz üniversitelerimizin inovasyon dinamiklerine katkı sağlamak… Eğitim araştırma hastanelerimiz bu ülkede cumhuriyet öncesinden var olan kurumlar. Haseki Hastanesinin, Ankara Numunenin yüz-yüz elli yıllık geçmişi var. Bugün için bizim uzmanlarımızın, tıptaki uzmanlarımızın yüzde 45’ini yani yaklaşık yarısını biz bu eğitim araştırma hastanelerinde ülkemizin hizmetine sunuyoruz. Yani ben dahiliye uzmanı olarak Haseki Hastanesinden ihtisas aldım. 59 tane eğitim araştırma hastanesi -Ankara Numune, İstanbul’daki Şişli Etfal- olan bir ülkede eğitim araştırma hastanelerimizin dinamiklerinin daha güçlü olmasından bu ülke mi kazanır, yoksa Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu mu kazanır? O bugün var, yarın yok ama eğitim hastaneleri bu ülkenin zenginliği, bu ülkenin kurumsal yapıları. Bu kurumsal yapıların yarınlara daha güçlü yürümesi ve buralarda doçentin, profesörün görev yapıyor olması kimi niye rahatsız ediyor veya neden buraların daha güçlü olmasından, millet adına, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği adına neden rahatsızlık duyuluyor, anlamakta zorlanıyorum.

Diyor ki: “Profesörlüğü yandaş…” Arkadaşlar, bunların hiçbiri… Ben eğitim araştırma hastanelerinde profesörlük veya doçentlik unvanı vermiyorum, vermedim ve vermeyeceğim, böyle bir şey yok; YÖK kime veriyorsa, dün neyse bugün o devam edecek, kanun tasarımız yasalaştıktan sonra da o devam edecek. Niye toplumu veya kendi algımızı yanlışlara sürükleyecek, kendi kendimizi yanıltacak cümleleri söylüyoruz, anlamakta zorlanıyorum.

Yani şimdi, bu ülkede 6 tane enstitüsü için “Kanserle başlıyorsunuz.” diye… Ben sondan başlayayım: Biyoteknoloji enstitüsü bu ülkenin ihtiyacı mı değil mi? Halk sağlığı ve kronik hastalıklar enstitüsü bu ülkenin ihtiyacı mı değil mi? Anne, çocuk ve ergen sağlığı enstitüsü ihtiyacı mı değil mi? Geleneksel ve tamamlayıcı tıpta Almanya, Amerika bu anlamda farklı noktalara geldiyse Türkiye’nin bu noktada kendi dinamiklerini ortaya koymasından niye rahatsızlık duyulur? Teknik hata bakımından eleştiriler olabilir ama bütün bunları Sağlık Bakanlığı yapıyor diye rahatsızlık duymayı da açıkçası… Bu Sağlık Bakanlığı bu ülkenin Sağlık Bakanlığı. 77 milyon ülke insanının sağlık ihtiyaçlarını daha iyi karşılama sorumluluğu olan bir bakanlık. Bu sorumluluğu daha iyi yerine getirebilme derdi için, sorumluluğunu üstlenmek için bu yasalara ihtiyacı var ama değerli milletvekili arkadaşım diyor ki: “Anne ölümleri arttı, kırk yılda.” Ya arkadaşlar, anne ölümlerinin kırk yıl öncesi, on yıl öncesi, on iki yıl öncesi rakamlarına bir bakalım, bebek ölümlerine bir bakalım. Yeni doğan yoğun bakımını bu ülke insanı on yıldır duymaya başladı. Şu anda yeni doğan eleştirilerini alıyoruz. Niye? Yoğun bakımlar açtığımız hâlde yeni doğan yoğun bakım uzmanımız yok diye. Bütün bunların daha iyi olabilmesi için hem üniversite hem de enstitülere bu ülkenin, bu ülke insanının ihtiyacı var. Dolayısıyla, bunu ideolojik bakışlarla veya “AK PARTİ bu anlamda puan kazanır.” diyerek karşı çıkıyorsak, arkadaşlar ne olur, siyaset yapıyoruz. Bu ülkeye hizmet yapıyoruz, siyaseti hizmet için yapıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Kamer Bey, anlamadığınız konularda ne olur ya…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Üniversite bünyesinde yapalım ya!

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bakın, ben size değer veriyorum, ne olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Üniversite dışından gelmiş bir adamsın ya!

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap ediniz, karşılıklı konuşmayınız.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, ben şurada polemiğe girmeyeceğim, polemiğe girmiyorum.

Bakın, ben bu anlamda komisyonlarda ve samimiyetle ister CHP’den gelsin ister MHP’den gelsin ister HDP’den gelsin, arkadaşlar, doğru olduğuna inandığımız her önerinin başımızın üstünde yeri var. Ben Aytuğ Bey’e -burada isim vererek- bir konuda sitem etmek istiyorum kürsüden: İşte bu obeziteyle ilgili veya sağlıklı beslenmeyle ilgili, konuyu bana iki üç saat önce gösterdi. Ben de kurum başkanımızı aradım, dedim ki: Bu yanlışlığı yapan arkadaşımızla ilgili gerekeni yapın. Şimdi, orada bunu söyledikten sonra ve bununla ilgili gerekeni yapacağımızı onun yanında, kurum başkanıyla konuştuğum hâlde bu kürsüde, çok böyle popülist bir tarzı Aytuğ Bey’e yakıştıramadığımı ifade ediyorum ama yine de o söylemeseydi ben burada onu söylemeyecektim.

Ben bu yasa tasarısının ülkemizin sağlıklı geleceğine, sağlık açısından olumlu katkı sağlayacağına inanıyorum. Sağlıkta, özellikle sağlık endüstrisinde ve sağlık turizminde bu yasa tasarısına ihtiyacımızın olduğunu ifade ediyor, katkı sağlayan tüm arkadaşlarıma, Komisyonda katkı sağlayan, bugün, yarın Genel Kurulda katkı sağlayacak tüm arkadaşlara teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Müezzinoğlu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan popülist yaklaştığımı söyleyerek sataşmıştır. İzninizle iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen Sayın Atıcı.

Buyurunuz.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun 615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, evet, doğru, ben size oturduğum yerde bunları gösterdim, sizinle dertleştim ve size dedim ki: “Sayın Bakan, ben bunları kürsüde söyleyeceğim.” Siz de bana dediniz ki: “Tabii, buyurun, söyleyin, ben de memnun olurum.” Şimdi, işin o kısmını çıkardığınız zaman, ben popülist olurum gerçekten ama ben size konuşmamı hazırladığımı ve bunları kürsüden ifade edeceğimi orada söyledim, siz de buna “Tamam.” dediniz.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ben de dedim ki: “Gereğini yapacağım.” Sizin yanınızda yaptım.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – “Gereğini yapacağım.” dediniz ama “Memnun olurum, kürsüden de söyleyin.” dediniz.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Öyle bir şey yok…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şimdi, kişiler arasındaki konuşmaları buraya yansıtmak âdetim değildir ama siz yansıttınız, yapacak bir şey yok.

Sayın Bakan, birkaç konuya da bu vesileyle değinmek istiyorum. Benim hem bilim adamı hem siyasetçi olmamam gerektiğini söylediniz. Ben bilim adamı değilim artık, ben artık bilim adamı değilim, ben artık hekim de değilim. Ben Parlamentoya seçildiğim günden beri, hatta öncesinde, aday adayı olduğumdan bu yana kadar bir tek çocuğa dokunmadım. Çok özledim, o ayrı konu, hakikaten çok özledim mesleğimi. Keşke şu sağlığı iyi idare etseniz de ben de yavrularıma geri dönebilsem, keşke!

Efendim, “Rektör hem rektör hem yönetici hem hoca olur mu?” Efendim, rektörler zaten yöneticidirler, rektörler zaten gidip araştırma yapmazlar, rektörler gidip bilim insanı olup da yazı da yazmazlar çoğunlukla. Nadir, istisnalar bunun haricindedir.

Sağlık Bakanlığının gelişimi beni rahatsız etmez, tam tersi, memnun eder ama Sağlık Bakanlığındaki gelişmeler beni memnun eder. Bebek ölüm hızı geçen yıla göre artmıştır Sayın Bakan, siz yokken de, AKP Hükûmeti yokken de sağlık göstergeleri korkunç bir şekilde iyileşti, düştü bebek ölümlerinde. Bunda sizin de katkınız var, yok diyemem, bütün hekimlerin, bütün hemşirelerin katkısı var ama son bir yılda arttı, bunu lütfen önemseyin.

“Dün neyse bugün de o olacak profesörlük için.” Hayır, efendim, dün jet profesörler vardı, bugün Bakanlık profesörleri olacak, aradaki tek fark bu olacak, bu da size yakışmıyor hakikaten Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına Uşak Milletvekili İsmail Güneş.

Buyurunuz Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 615 sıra sayılı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetlerimiz süresince 2002 yılından günümüze dek sağlıkta çok büyük değişim ve dönüşümler gerçekleştirilmiştir. Sağlıkta değişim, dönüşüm programı neticesinde hastaneler tek çatı altında toplanmış, tüm vatandaşlar sosyal güvenlik çatısı altına alınmış, hastanelere kalite standartları getirilerek hem tıbbi donanım anlamında hem de altyapı açısından çok önemli mesafeler katedilmiştir.

Diğer taraftan, sağlıkta ölçülebilir, izlenebilir, sürdürülebilir politikalara geçilmiştir. Bu değişim ve dönüşüm politikaları neticesinde nitelikli yatak sayısı yüzde 6’dan yüzde 46’ya çıkmış ve yoğun bakım yatak sayıları önemli derecede artmıştır. Kişi başına hekime müracaat -benden önceki konuşmacılar da söyledi- yılda yüzde 3,2’den yüzde 8,2’ye çıkmıştır. Sağlık kriterlerinin önemli göstergelerinden olan doğumda beklenen yaşam süresi 2002 yılında 71,8 iken 2012 yılında 76’ya yükselmiştir. Ayrıyeten, bebek ölümleri hızı 2002 yılında, özellikle bunu vurgulamak istiyorum, 1.000 canlı doğumda 31,5 iken bugün yüzde 4,7’ye düşmüştür. Anne ölüm hızları yine her 100 bin canlı doğumda 64 iken bugün yüzde 15,4’e inmiştir. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı yüzde 39’lardan yüzde 75’lere yükselmiş, hastanede yapılan doğum sayısı yüzde 69’dan yüzde 97’ye çıkmıştır. Bebek izleme oranı da yine yüzde 62’den yüzde 99’a çıkmıştır. Yine, diğer taraftan yeni doğanlarda tarama adına işitme taraması, hipotiroidi taraması, biyotinidaz taraması gibi pek çok taramalar yapılmaktadır.

Hükûmetlerimiz döneminde sağlıktaki ikinci en büyük atılım, altyapıyla ilgili olmuştur. Hükûmetlerimiz döneminde Türkiye’nin hemen hemen her ilinde ve birçok ilçelerinde yeni devlet hastaneleri yapılmış ve bunlardan da en sonuncusu olan ve gerçekten de çok önemli yatak kapasitesine sahip olan şehir hastaneleri yapımına geçilmiştir. Sağlıkta değişim, dönüşüm uygulamaları ve yeni devlet hastanelerinin yapılmasıyla sağlık standartlarımız oldukça yükselmiştir. Bu gelişimin üçüncü basamağı olan Türkiye sağlık enstitüsünün kurulmasıyla, hem kronikleşmiş hem de büyük maddi külfetler getiren hastalıkların azaltılması, ayrıca teşhis ve tedavide kullanılan tıbbi cihazların ve ilaçların ithalatından vazgeçilerek yerli üretimin yapılması, anne ve çocuğun kronik hastalıklardan korunması sağlanacaktır. Diğer taraftan, insan ölümlerinde önemli bir yer işgal eden kanser nedenlerinin ve korunma yöntemlerinin araştırılması ve ayrıca halk tarafından kullanılan ve uzun süredir varlığı bilinen alternatif tıp metotlarının bilimsel yönden araştırılarak halkın hizmetine sunulması alanında çalışmalar yapmak gibi sağlığın geliştirilmesi için Türkiye sağlık enstitüsü kurumunun kurulması sağlanacaktır.

Türkiye’deki AR-GE çalışmalarına harcanan mali kaynaklara bakıldığında, OECD ve Avrupa ülkeleri gayrisafi millî hasılasının yüzde 2’si gibi AR-GE’ye kaynak aktarırken bu bizim ülkemizde gayrisafi millî hasılanın yaklaşık olarak yüzde 1’lik kısmını oluşturmaktadır. Fakat sağlık AR-GE çalışmalarına baktığımız zaman Avrupa ülkelerinde ve OECD ülkelerinde sağlık AR-GE çalışmalarına tüm AR-GE çalışmaları içinde ayrılan pay yüzde 8-9’lardayken bu bizim ülkemizde maalesef yüzde yarım bile değildir, yarımın da daha altındadır.

Diğer taraftan, dünya örneklerine baktığımız zaman, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Fransa’da, Almanya’da, Kanada’da, pek çok ülkede kanser enstitüleri ulusal bir politika olarak izlenmektedir ve bu enstitüler kurulmuştur. Diğer taraftan, bizim ülkemizdeki bakanlıklara bağlı enstitüler var mı derseniz, yine Orman Bakanlığımıza bağlı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımıza bağlı pek çok enstitü vardır. Diğer taraftan da TÜBİTAK çatısı altında da pek çok enstitü faaliyet göstermektedir fakat ülkemizde TÜBİTAK son yıllarda ciddi gelişmeler sağlasa da sağlık alanında ne yazık ki umut edilen başarılar elde edilememiştir. TÜBİTAK’ın pek çok alanla ilgilenmesinden dolayı sağlık üzerine yeterince eğilememesi, ayrıca sağlık paydaşlarının yeterince koordine olamaması beklenen sonuçları vermemiştir.

Bizim buradaki, sağlık enstitülerindeki temel amacımız şudur: Yani, burada belki otuz yıllık üniversitelerimizin, işte, kanser enstitüsü gibi bazı enstitüleri mevcuttur fakat burada üniversitelerimiz bireysel anlamda çalışmaktadırlar, ülke politikasını oluşturamamaktadırlar.

Buradaki, Sağlık Bakanlığımızın enstitü kurmasındaki temel amaç bu enstitülerde Türkiye çapında bir politika oluşturmak, bir strateji belirlemek ve bunun üzerinde yoğunlaşmaktır.

Diğer taraftan, tabii ki bu sağlık enstitülerimizin yapısına bakıldığı zaman, gerçekten de sağlık enstitülerimizde mesela yüksek danışma kurulunun yapısına baktığınız zaman hem bakanlıklardan üyeler vardır hem de ayrıca diğer sivil toplum örgütleri olan, işte Türk Tabipleri Birliği, Eczacılar Birliği, Dişhekimleri Odası gibi pek çok odadan da bunların üyesi vardır. Diğer taraftan da bu atanacak 6 üyenin de ayrıyeten bu alanda en az doktora yapmış ilgili kişi olması bunun bilimsel yönden de çok güçlü olduğunu göstermektedir.

Diğer taraftan, tabii ki bu sağlık enstitülerinin kurulmasıyla da kazanacak olan Türkiye’dir ve bu alandaki çalışmalar Türkiye’de pek fazladır ama bunların nihai ürüne döndürülmesi veya diyelim ki, bunlara göre sağlık politikalarının belirlenmesi veya önleyici politikaların oluşturulmasında şimdiye kadar etkin bir rol oynamaması etken olmuştur. Bundan sonra inşallah, bu olumsuzluklar ortadan kalkacaktır.

Diğer taraftan tabii ki, burada en çok eleştirilen konulardan bir tanesi de, işte Sağlık Bakanlığı tarafından bir sağlık üniversitesinin kurulması. Burada tabii pek çok eğitim ve araştırma hastanemizde yaklaşık 1.500 tane doçent ve profesör öğretim üyesi elemanlarımız vardır. Bunların özlük haklarına bakıldığı zaman gerçekten de özlük hakları yönünden çok büyük eksiklikler içindedirler. Hem bunların özlük haklarının oluşturulması hem de burada eğitim gören, ihtisas yapan binlerce doktorumuz vardır, buradaki eğitimin bir standarda kavuşturulması, öğretim üyesi zenginliğinin artırılması yönünden bunun katkısı olacağını düşünüyorum ve bu hem sağlık enstitülerinin kurulmasının hem de Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık üniversitesinin kurulmasının Türkiye'nin sağlığı açısından önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum.

Bu kanunun lehinde olduğumu ifade ediyorum. Bu kanunun ülkemize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güneş.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Soru-cevap bölümü yirmi dakikadır. On dakikasını sorulara ayıracağım. Sisteme girmiş sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.

Sayın Işık, buyurunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bugün Türkiye’de hem devlet üniversitelerinde hem vakıf üniversitelerinde çok sayıda tıp fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi varken bu sağlık bilimleri üniversitesi kurulma ihtiyacı nereden doğdu? Birinci sorum bu. Onların güçlendirilmesi yerine böyle bir yola gidilmesinin sebepleri nelerdir?

İkincisi, bu üniversite ne vakıf üniversitesi ne devlet üniversitesi. Tabiri caizse ne deve ne kuş;+ deve kuşu. Anayasa ve mevcut yasa hükümlerine aykırı bir şekilde rektör seçimini aday adayları arasından mütevelli heyeti oluşturuyor. 6 kişiyi üniversite öğretim üyeleri seçmesi gerekirken sizin başkanlığınızda toplam 5 kişiden oluşan ve maalesef 5 kişilik mütevelli heyetinin 3’ü Sağlık Bakanlığının üyeleri olan kişiler tarafından rektör adayı oluşturuluyor. Yani bu nasıl bir anlayış? Acaba bu model, kafanızdaki YÖK modelinin bir kopyası mı, bundan sonra onu mu getireceksiniz? Bunları öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Şimşek…

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bugün Sağlık Bakanlığına bağlı kamu hastanelerinin polikliniklerinde ortalama günde 100-150 hasta bakılmaktadır. Dolayısıyla da “Yıllık 8,5 hasta müracaatına eriştik.” diye de zaman zaman iktidar tarafından övünüldüğü tarafımızdan tespit edilmiştir.

Bir evrak memurunun bile günlük tekâmül ettireceği evrak belliyken sizce bu kadar kamu hastane polikliniklerinde yoğun bir şekilde hasta bakılması doğru mudur? Buradan nitelikli sağlık hizmeti ortaya çıkacağına inanıyor musunuz? SGK, özel hastanelerde poliklinik sayılarını bazı branşlarda 50, bazı branşlarda 40 olarak sınırlamıştır. Doğrusu bu mudur yoksa 100-150 hasta bakmak mıdır? Buradan nitelikli bir sağlık hizmeti çıkar mı? Sorum bu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sağlık İstatistikleri Genel Müdürlüğü rakamlarını verdim size. Demin AKP adına konuşan, şahsı adına konuşan sayın milletvekili de doğru bilgi vermedi. Sağlık İstatistikleri Genel Müdürlüğü diyor ki: “Anne ölümleri 2012’de yüz binde 15,4, 2013’te 15,9; bebek ölümleri 2012’de binde 7,4, 2013’te binde 7,8.

Bakın, kırk yıldan uzun bir süredir ilk defa yükselişe geçti Sayın Bakan. Bunu çocuk hekimi olarak ben yüreğimde hissediyorum. Ne olur, bunu siyasi polemik konusu yapmayın.

Sayın milletvekilleri, lütfen, bu siyasi polemik konusu değildir. Bebek ölümü binde 7,4’ten 7,8’e çıktığında 0,4’lük bir artış demek, yılda yaklaşık 1,5 milyon bebeğin doğduğu bu ülkede 600 bebeğin fazladan ölmesi demektir. Neyi konuşuyoruz biz Allah aşkına? 600 bebek ölüyor diyorum, polemik yapıyorsunuz, lütfen.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’de bulunmayan, ruhsatlı olmayan ilaçları Türk Eczacıları Birliği sadece düşük bir masraf karşılığında getirip hastaların evlerine kadar teslim ediyordu ve yüzde 50’si yetim ilaç, yüzde 50’si bioteknolojik ürünler. Siz, yasaya açıkça aykırı olarak on beş tane depoya bu işi yapma izni verdiniz. Bunlardan bir tanesi eski milletvekili Burhan İsen’e ait İDM. Daha önce de Gatamed Şirketiyle kişisel sağlık verilerini pazarlamıştı SGK’dan alarak. Bu İDM ilaç takip sistemindeki bütün verileri ele geçirerek eczacılara, hastalara SMS, e-mail çekiyordu ve İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanlığı bir doktorun yerleştirildiğini, onun sızıntı yaptığını ve Burhan İsen’e bütün verilerinizi sızdırdığını ifade etti, İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanlığı. Bu soruşturmada durum nedir? Bizim sizi defalarca uyarıp bu tehlikeyi söylememize rağmen tedbir almadınız, hastaların da sağlığı ve verileri de tehlikede. Ayrıca da bir yandaş şirkete çok büyük bir rant sağlamış durumdasınız. Buna ne diyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu kanun tasarısıyla Sağlık Bakanlığı doktor ve diğer sağlık personeli yetiştirmek için üniversite kurmaktadır. Bu durum Anayasa’nın yükseköğretimi düzenleyen 130 ve 131’inci maddelerine aykırı değil midir? Bu yönüyle beraber oluşturulan yönetim biçimi de Anayasa’ya aykırı değil midir? Oluşturulan tıp fakültesine Türkiye’deki tüm eğitim ve araştırma hastaneleri bağlanmaktadır. Bu durum ülke gerçeklerini yok saymak değil midir? Sağlık Bakanlığı üniversite hastaneleriyle haksız ve gereksiz bir yarışa girmekte değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Sağlık enstitüleri başkanlığı hem bu enstitülere hem de üniversitelerde kurulacak enstitülere, hatta sağlık alanındaki tüm üniversitelere denetim sağlayacak, tüm üniversiteler üzerinde yetki ve kontrolü olacak mıdır?

İkinci sorum: Sayın Bakan, siz de bir hekimsiniz. Emekli hekimler maalesef çok kötü durumdadır. Bu konuda bir düşünceniz var mı ya da bir getiriniz var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Sayın Dinçer…

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım -Sayın Işık da benzer soruyu sordu- ilk sorum: 199 devlet ve vakıf üniversitesi, 86 tıp fakültesi varken, Hükûmet olarak bu üniversiteleri ve fakülteleri geliştirmeniz gerekirken bu tasarıyla 12 Eylül YÖK’ünü aratmayacak yeni bir sağlık YÖK’ü mü devreye sokmak istiyorsunuz?

İkinci sorum: Suriye’den gelen “göçmenler” diyelim, “misafir” diyelim veya “mülteci” diyelim, yüzünden ülkemizde eradike edilmiş çocuk felci hastalığı baş göstermişti o bölgeden. Yapılan çalışmalar ne aşamadadır? Bu hastalık hangi boyuttadır, eradike edilmiş midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Şanlıurfa Üniversitesinde üniversite hastanesi ne zaman bitecek? Tabii, Şanlıurfa nüfusu sürekli artmakta, mevcut olan hastaneler halkın sağlık ihtiyacına cevap verememekte. Bu konuyla ilgili planlamanız var mı?

İkinci soru: Bu tasarıda mevcut olan “Şirket kurabilir.” hükmü vergi muafiyeti getiriyor. Diğer şirketlerle arasındaki fark Anayasa’mızın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Şimdi, sorumuz Sağlık Bakanına. Bu Kamu Hastaneleri Birliği var, yeni kuruldu bu. Bu Kamu Hastaneleri Birliği kurulduktan sonra, hastalara bir hastaneden diğer bir hastaneye sevk yapılıyor, bu hasta yakınlarına da soruluyor ama karşı taraftaki hastane kabul ediyor veya etmiyor. Bu ambulansların içinde siren sesleriyle şehir içinde dolanan bir sürü hasta oluyor; zaman zaman, sık sık telefon açıyorlar bize “Yer bul.” diye. Ya, bu müthiş de bir sorun yaratıyor. Ya, Sayın Bakanım, buna net bir çözüm bulma imkânımız yok mu? Dolayısıyla, hasta yakınları hastanede yetkili olanları nasıl ikna edecek, bunlara nasıl yer bulacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Moroğlu…

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Bakan, yaptığınız bu tasarıyla ilgili büyük bir işe, büyük bir atılıma soyunduğunuz gerçeğini ifade ettiniz. Halletmeniz gereken küçük bir işi de arkadaşlarımın yanında ben de söyleyeyim: Hastanelerimizde hemşire yokluğu yüzünden ameliyatlar erteleniyor. Hemşireler gece gündüz çok uzun saatler nöbet tutmak zorunda kalıyor ve hastane yöneticilerimiz de hem size hem de Maliye Bakanlığına değişik taleplerde bulunmalarına rağmen hâlâ bu hemşire eksiği giderilebilmiş değil. Bunu gidermek için ne düşünüyorsunuz? Yoksa, “hemşire vekiller” gibi bir de vekillik düşündüğünüz söylentileri var. “Vekil değil, hemşire istiyoruz.” diyor yöneticiler. Bunu bir an önce halletmenizi istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum.

Öncelikle Alim Işık Bey’in “Üniversite ihtiyacı nedendir?” Tabii, Komisyonda da, bugün, olabildiğince üniversite ihtiyacımızı, neden olduğunu anlatmaya çalıştık ama bir daha hemen özetle…

Alim Bey, değerli arkadaşlar; şu anda bizim eğitim araştırma hastanelerimizin sayısı 59 ve bunların birçoğu tarihî geçmişi olan hastaneler ve bunlar zaten “eğitim araştırma hastaneleri” adıyla varlar ve uzman kadrolarımızın yüzde 45’ini buralar yetiştiriyor. Buralarda iki tane sorunumuz baş gösterdi: Bunlardan birincisi, daha önce şef, şef muaviniyle verdiğimiz eğitim. Doçent ve profesör kadrolarını burada istihdam sorunumuz var. İstihdam edemeyince, buradaki eğitim standardımız düşüyor. Hâlbuki bu, ülkenin zenginliği.

İkincisi; buralarda özellikli ameliyatlar, A grubu ameliyatları yapabilmek ve asistanlara bunları eğitim olarak verebilmek adına buranın dinamiklerini güçlü hâle taşımamız lazım. Bunun için de bu eğitim ve araştırma hastaneleri bu ülkenin Sağlık Bakanlığına bağlı zenginliği ve bu milletin zenginliği ve bu eğitim araştırma hastaneleri zaten var. Bu var olanların dinamiklerini korumak ve bunu bir basamak daha yukarıya çıkarabilmek adına böyle bir yapıya ihtiyacımız var. Yani bu anlamda bu yapının, 86 tane tıp fakültesi olan bir ülkede Sağlık Bakanlığının bu anlamda da bir yapısının 87 oluyor olması “Üniversitelerimizin dinamiklerini zayıflatıyor veya ne gereği var?” 86 tane var, 87 olduğu zaman ne zararı var? Yani bunu da anlamakta… Artı, bir ihtiyaç; bu ülkenin, bu milletin yapılarının bir ihtiyacı bu. Bu ihtiyacı karşılayabilmek için.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama Hocam, bu, yeni bir model; bu üniversitenin adı belli. Böyle bir örnek yok yani şu an Anayasa’ya aykırı bu.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ya, şimdi, Anayasa’ya da aykırı olmadığını inşallah hep birlikte değerlendiririz ama neticede bir örnek yok. Arkadaşlar, bugün tıpta dün yapmadığımız birçok ameliyatın örneği var, dün olmayan branşların bugün birçok örneği var. Bu anlamda da yeni örneğe ihtiyacımız varsa, bu yeni örneği de doğru olduğuna inanıyorsa bu Meclis bu doğru örneği de çıkartacak.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Bu Meclisin çıkardığı birçok kanun Anayasa Mahkemesinden döndü.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Yasa hükümlerine aykırı mı, değil mi? Biz olmadığı kanaatindeyiz. Ona da, bu anlamda yasal dayanaklarına diğer sorularda inşallah cevap vermeye çalışayım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Rektör seçimi belli şu anda.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Efendim?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Rektör seçimleri belli. Siz öğretim elemanını, mütevelli heyetini YÖK’ten atıyorsunuz. Yani böyle bir şey var mı? Nasıl bunu aşacağız? Çelişki de olacak.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ya, YÖK’ün yasalarında var olmayan bir şeyi koymadık. İsterseniz onu zaman kaybetmemek için sonra paylaşalım.

Sayın Şimşek, yani bir defa, 100-150 poliklinik yapılıyor kısmı belki istisnai olarak olabilir. Doğru olmadığını, bizim burada belirli sınırlamalarla bu sayıyı… Yani 50-60 bile esasında tartışmamız gereken bir poliklinik sayısıdır ama tabii ki, hekim sayısı açısından sorunu olan bir ülkeyiz. SGK özelde 50 hasta veriyor veya 40-50-60 gibi filan. Biz de buna özellikle acillerde bir düzen getirmeyi planlıyoruz ama çok da kolay olmadığını… Sizin talebinizin doğru olduğuna ben de katılıyorum, planlamanın çok kolay olmadığını da paylaşmak istiyorum.

Sayın Atıcı yani burada ben bir polemik gibi bu cümleleri söylemedim. Yalnız o “beslenme” kısmını polemik…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yok, ben milletvekilimiz için söyledim.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Yani burada tabii ki, bir eksik bebek ölümü, bir eksik anne ölümü temel hedefimizdir. Anne ölümlerinde, bebek ölümlerinde çok daha aşağılara, 5’lere, mümkünse çok daha aşağılara indirmek hep birlikte dinamiklerimizi… Ama söyledim, bebek yoğun bakım uzmanı, yenidoğan uzmanı olmayan bir ülkeyiz. Bu dönemde tek bir tane yenidoğan uzmanı yan dalı tamamladı ve onu mecburi hizmete gönderdik. Çocuk yoğun bakım uzmanı…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Kadro vermiyorsunuz Sayın Bakan üniversitelere.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Nurettin Bey, bu kadroları biz kıyıda stoklamıyoruz, bu ülke insanının hizmetine planlayarak sunmaya çalışıyoruz. Şimdi, bir yerde depoda stok tutmuyoruz ki, hepsi bu ülke insanının hizmetinde ya üniversitede ya bizde ya özel sektörde. Bir tanesinin boş kalmaması için... Ve bir taraftan da şikâyet ediyoruz, daha çok mesai istiyoruz, daha çok özveri istiyoruz, daha çok fedakârlık istiyoruz. Aile hekimliğinde sayımız eksik, uzmanda sayımız eksik ama burada geçmişe doğru gidersek polemiğe gider. “Bu ülkede hekim fazlası var.” diyerek 2007 yılına kadar tıp fakültesine öğrenci sayısını donduran yirmi-yirmi beş yıllık bir süreç var, hekim açığımızı da şimdi tartışıyoruz. 2007’den itibaren ilk defa 2.500 fazla öğrenci almışız, şimdi 11.800’lere çıktık ve burada da neyi tartışıyoruz? “Eğitim kalitesi düşüyor.”u tartışıyoruz. Arkadaşlar, neticede bu sorunun her boyutu var. Elimizdeki yetişmiş insanımızı verimli kullanma, paylaşarak değerlendirmek gibi bir görevimiz ve sorumluluğumuz var. Tabii ki bu anlamda yüzde 30’lardan yüzde 7,4’lere inen bebek ölümlerini arzumuz yüzde 5’e indirebilmiş olmayı başarmak ve onu burada konuşmak ama bunu polemik konusu ne siz yapın ne biz yapalım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ama yükseldiğini de görelim Sayın Bakan. Yükseldiğini görelim, tespit edelim, yani ondan da kaçınmayalım.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Bir rakamı ne inkâr ederiz ne de yüzde 7,4’ü çok övünerek söylemek gibi bir iddiamız yok, keşke 5 olsa. Ama 30’lardan indiğini, bunu da kabul etmek lazım.

Polioyla veya kızamıkla ilgili… Belki soru sırası gelmeden söyleyeceğim, şu anda ülkemiz açısından Polio Bilim Kurulu, risk alanlarında aşılama gerekliliğini söyledi. Yanılmıyorsam mayıs, haziran aylarında 7 ilimizde iki doz aşılama yaptık. Geçtiğimiz haziran ayında İstanbul’da 6 ilçede, ikinci periyodu da geçtiğimiz ay ekim ayında -ikinci dozunu- yaptık. Kızamıkta 2013’ün Mayıs veya Haziranında iki, üç aylık bir pik oldu. Şu anda yine -Türkiye'nin üç yıl, dört yıl önceki- en alt seviyeye inmiş durumda. Dolayısıyla, bu anlamda bir sıkıntılı sürecimiz söz konusu değil.

Özgür Özel kardeşimin sorusunu belki sonra daha detaylı… Ama SGK soruşturması şeklinde bana bir cevap geldi. Onu, sonra, sizinle, bilgiyi geniş alıp yine paylaşmaya çalışalım.

Sayın Acar’ın, “Anayasa’ya aykırı değil mi?” Bu anlamda, biz AK PARTİ Grubu olarak Anayasa’ya aykırı olmadığı kanaatindeyiz. Dayandırdığımız madde gerekçelerini şu anda zaman kaybı olmasın diye… Ama, o gerekçeleri de sizlerle paylaşırız.

Emekli hekimlerin durumu… Başarabilirsek, arzu ediyorum.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sizin elinizde.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Denetim hakkı konusunu… Belki soruyu eksik aldım. “TÜSEB üniversiteleri denetleyecek mi?” Öyle bir şey söz konusu değil.

Sayın Tanal, Şanlıurfa’da Harran Üniversitesi Rektörü’yle yaklaşık bir buçuk ay önce görüşme yaptık. Afiliasyonla ilgili protokol imzalama aşamasında ve yanılmıyorsam, yılbaşı itibarıyla da hastaneyi devreye sokabilecek noktadayız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben milletvekili olmadan önce planlama vardı, milletvekili sürem bitti hâlâ bu hastane sorunu halledilmedi.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Şimdi, Sayın Tanal, üniversitenin hastanesiyle ilgili kısmı söylüyorum. Neticede, rektörle bir hafta önce ilkesel anlaştık, protokolü imzalama aşamasında. Üniversite kısmı şu anda bizim bir buçuk aydır gündemimize geldi. Kamu-özel iş birliğiyle şehir hastanesinin YPK onayı geldi, ihale süreci başladı. Eyyübiye’nin de ihalesi yapıldı, haziranda bitiyor.

Şirket kurmayla ilgili, Anayasa’ya aykırı değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Şimdi, bir, TÜBİTAK mevzuatına…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süremizin sonuna geldik.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Bitireyim isterseniz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İzin verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – İsterseniz cümlenizi bitirin lütfen, devam edin.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Şimdi, bu şirket konusunu çok ticari yorumluyor arkadaşlar.

Şimdi -özellikle, biyoteknoloji enstitüsünün- bu anlamda bize ilaç sanayisi veya ilaç sanayisinin AR-GE’si bir anlamda bir proje getiriyor. Diyor ki bu projenin üç yıl, beş yıl, hatta on yıl… Bu projenin bir yıl, üç yıl, beş yıl, on yıl desteklenmesi gerekiyorsa, o zaman bize o öneriyi getiren o ilaç sanayisine -bilim kurulu da bunun sonucunun başarılı çıkabileceğine inanan bir rapor veriyorsa- biz, orada pozitif bir başarı yakalandığında evet, bu şirket yüzde 10 hissedarı olabilir, yüzde 5 hissedarı olabilir… Bu anlamda da bu biyoteknoloji enstitüsünün buradan özel hukuka tabi para kazanıyor olması diğer yatırımları için de… Neticede maliyenin de hukukun da denetimine açık bir yapı. Ama zaman gelecek biz bu araştırmalara 1 milyon, 3 milyon, 10 milyon destek vereceğiz. On yıl süresince desteklenmiş bir proje ve sonunda da başarı kazanıldıysa, buradan bir pay alıyor olmanın -Aytuğ Bey beni mazur görsün- yani bir yöneticinin düşünmesi gereken ve bunun da yabancı şirketlerle, gerekiyorsa yabancı şirketlerle de… Neticede ülkeye… Şimdi, plazma teknolojisi diyoruz, yabancı şirketlerle bunu yapmadan bu ülkede plazma üretimi yapabilir miyiz? Dolayısıyla, bu anlamda arkadaşlar, denetime açık olmalı, hukuk bunu takip etmeli ama bu ülke bunları yapabilmeli.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bakacağım efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.39

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yeniden oylama yapacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var Başkanım.

BAŞKAN – Ya, “Var.” deyince var olmuyor.

Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.45

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

615 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinde yapılan iki oylamada da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yeniden oylama yapacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Yapılan üçüncü oylamada da karar yeter sayısı bulunamadığından alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 12 Kasım 2014 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.48



(x) (10/1092), (10/1093), (10/1094), (10/1095), (10/1096), (10/1097), (10/1098), (10/1099), (10/1100), (10/1101), (10/1102), (10/1105), (10/1106) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri tutanağa eklidir.

(x) 615 S.Sayılı Basmayazı 10/07/2014 tarihli 115’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.