TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 11’inci Birleşim

                                                                                         6 Kasım 2014 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Konya-Akşehir-Isparta kara yolunda meydana gelen ve 18 vatandaşın hayatını kaybettiği trafik kazasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta yaşanan bazı sorunlar ile Kangal Termik Santrali’nde işten çıkarılan işçilerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyaz’ın, aile dostu politikalara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, MHP Grubu olarak İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, CHP Grubu olarak İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına ilişkin açıklaması

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, HDP Grubu olarak, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına, YÖK’ün kuruluş yıl dönümüne ve Milliyetçi Hareket Partisine mensup bir milletvekilinin Halkların Demokratik Partisine yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına ilişkin açıklaması

5.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, HDP grup önerisini neden geri çektiklerine ilişkin açıklaması

6.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

10.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nün tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İstanbul Milletvekilleri Mehmet Muş ve Ahmet Berat Çonkar’ın NATO PA üyeliğinden, Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın ise Cumhuriyet Halk Partisinden istifa etmeleriyle boşalan üyelikler için, AK PARTİ Grubu Başkanlığınca bildirilen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk ve Çorum Milletvekili Cahit Bağcı ile CHP Grubu Başkanlığınca bildirilen İzmir Milletvekili Rıza Türmen’in üyeliklerinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1616)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Antalya Milletvekili Menderes Türel’in Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi nedeniyle Akdeniz Parlamenter Asamblesi (Akdeniz PA) Türk Delegasyonundaki üyeliğinin sona ermesiyle boşalan üyelik için, AK PARTİ Grubu Başkanlığınca bildirilen Ordu Milletvekili Fatih Han Ünal’ın üyeliğinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1617)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Mali Ulusal Meclisi Başkanı Issaka Sıdıbe’nin beraberinde bir parlamento heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 13/10/2014 tarih ve 77 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1618)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu Avrupa Sosyal Şartı Alt Komisyonu tarafından 10/11/2014’te Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenecek “Güvenli ve Sağlıklı İstihdam Koşullarının Sağlanması” başlıklı parlamenter seminerine katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1619)

 

B) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Ercan Cengiz’in, (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonundan istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/207)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 24 milletvekilinin, asker kışlalarında meydana gelen intihar olayları ile asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1085)

2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 25 milletvekilinin, 5/9/2012’de Afyonkarahisar’daki askerî mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1086)

3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 25 milletvekilinin, maden arama ve çıkarma faaliyetleri nedeniyle çıkan yangınların Kaz Dağlarına verdiği zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1087)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 23/10/2014 tarih ve 996 sayıyla Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşları tarafından, pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan sıkıntıları ve destekleme miktarının düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 5/11/2014 tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nün tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nün tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) -(S. Sayısı: 615)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640)

5.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 616)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 565)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387)

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve 6 Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun; Mersin Milletvekili Ali Öz'ün; Muş Milletvekili Demir Çelik'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 617)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/52402)

 

6 Kasım 2014 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

        KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Konya-Akşehir-Isparta kara yolunda meydana gelen 18 vatandaşımızın hayatını kaybettiği elim trafik kazası hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Faruk Bal’a aittir.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Konya-Akşehir-Isparta kara yolunda meydana gelen ve 18 vatandaşın hayatını kaybettiği trafik kazasına ilişkin gündem dışı konuşması

 

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 31 Ekim günü Evliya Çelebi’nin şehribeyzasında, Nasreddin Hoca’nın memleketinde kara bulutlar fakir fukaranın üzerine çöktü ve elim bir trafik kazası neticesinde 18 fakir hayatını kaybetti ve 26 fakir de ağır bir şekilde yaralı, bunların da sakat kalması ve hayati tehlikelerinin devam etmesine dair endişeler sürüyor.

Değerli milletvekilleri, bu bir faciadır ve bu bir kaza değil, katliamdır. Bu kazanın ya da facianın hazırlanmasında çok ciddi hizmet kusurları ortaya çıkmıştır. Fakirin hayatının ucuz olduğu, fakirin ölümünün ucuz olduğu, yaralısının ucuz olduğu, yasının ucuz olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Buraya gelene kadar, AKP’nin uyguladığı ekonomik ve tarım politikaları bu kazayı hazırlamıştır. Köyünden, tarlasından, bağından, bahçesinden verim alamayan köylü, Akşehir’in Konarı, Kundullu, Turgut, Ortaköy gibi köylerinden göçüp Akşehir’in varoşlarına yerleşmiştir. Bunlar, açlık sınırı altında bir aile, bir tek odada, 3-4 çocukla birlikte yaşamaya mahkûm edilmiş ve böyle bir durum AKP’nin ortaya koyduğu politikaların neticesinde ortaya çıkan taşeron işçiliğin yanında, köle işçiliği ortaya çıkarmıştır. Köle işçilik şudur: Mevsim nedeniyle haşhaş, pancar çapası, çilek, kiraz, vişne ve elma toplaması için açlık sınırının altında yaşayan insanlar köleliğe mahkûm edilmektedir. Bunlar, “dayıbaşı” adı altında birtakım insanların organizasyonu neticesinde, 80 ila 100 kilometrelik mesafelere insanlığa yakışmayacak şartlar altında taşınmakta ve insanlığa yakışmayacak ücretlere mahkûm edilmektedir. İşte, bu, Akşehir’deki kazayı hazırlayan ana sebeptir.

Dayıbaşı olarak bilinen kişi ve bu kazada rahmetli olan kişi, tarla sahiplerinden işçi başına 50 lira ücret almakta, bunun 15-20 lirasını nakliye ücreti ve komisyon olarak cebine atmakta, geriye kalan 30-35 lirayı… Sabahın dördünde, yemeklerini naylon torbalar içerisine koyan, kuru ekmeği, acı soğanı öğle akşam yemeklerini gidermek için azıklarına koyan işçileri, 46 kişiyi 23 kişilik 1999 model Iveco marka bir araca doldurmaktadır. Böyle doldurmasının sebebi, 23 kişi yerine 46 kişiyi taşıdığı takdirde kişi başına alacağı nakliye ve komisyon onu böyle bir hırsa sürüklemektedir.

Şimdi, böyle bir durumu devletin organlarının kontrol etmesi gerekmektedir. Kaza mahalline gidilirken Akşehir şehir merkezinden hareket edilmiştir. Şehir merkezindeki trafiği belediyenin zabıtası kontrol etmek zorundadır, devletin polisi kontrol etmek zorundadır, devletin jandarması kontrol etmek zorundadır. Eğer bunlar trafiğe çıkmaya müsait olmayacak şekilde arızaları bulunun, fren arızası, kapı arızası, motor arızaları bulunan ve içerisinde 46 fakirin bulunduğu aracı görüp yasanın gerektirdiğini yerine getirmiş olsalardı bu kaza olmayacaktı. Dolayısıyla, devletin burada ağır hizmet kusuru vardır. Bu hizmet kusuru, mahallî ve merkezî birimlerin başında bulunan, idari sorumluluk bakımından, İçişleri Bakanlığına terettüb etmektedir. İçişleri Bakanlığı bu işten doğrudan sorumlu ve İçişleri Bakanlığının mensup olduğu siyasi parti olarak da Adalet ve Kalkınma Partisi siyaseten 18 fakirin ölümünden, 26 fakirin yaralanmasından doğrudan sorumludur. Bu hizmet kusurunun Danıştay kararlarına göre varlığı tespit edildiğine göre fakir fukara mahkemelerde süründürülmemelidir. Bunların uğramış olduğu mağduriyetler gerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca gerek Fak Fuk Fon yönetimince devletin sosyal devlet olmasının gereği olarak giderilmeli, tazminatları ödenmelidir. Bunlar, fakir fukara olarak avukat tutacak, mahkeme peşinde koşacak insan değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Çünkü, bunlar, AKP’nin köleliğe mahkûm ettiği, açlık sınırı altında yaşamaya mahkûm ettiği sadece Akşehir’de mevsimlik olarak çalışan en az bin tane ailedir.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirerek mevsimlik işçilerle ilgili bir düzenleme yapılması ve işçilerin nakliyesiyle ilgili devletin sorumluluklarının tekrar gözden geçirilmesi, yeni can kayıplarının engellenmesi için söz almış bulundum ve buna yüce Meclisin ilgi göstereceğini düşünerek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Kangal Termik Santrali’nden çıkarılan işçilerin sorunları hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta yaşanan bazı sorunlar ile Kangal Termik Santrali’nde işten çıkarılan işçilerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas’ta yaşanan bazı sorunları gündeme getirmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sivas, uzun zamandan bu tarafa işsizlik ve buna bağlı olarak yaşanan göç nedeniyle en çok göç veren illerimizin başında gelmektedir. Ne yazık ki, on iki yıllık AKP iktidarı döneminde AKP’ye Türkiye ortalamasının üstünde oy veren il olmasına rağmen, bu sorunlarımız bir türlü çözülmemiş, tam tersine giderek daha da derinleşmiştir. Şimdi, yaşanan işsizliklere başka işsizlikler eklenmektedir.

Temeli 1978 yılında Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı döneminde atılan bir Kangal Termik Santrali’miz var. Hilmi Bey de Kangallı, buradalar. Bu santral uzun zamandır kâr eden ve elimizde kalan son kamu kuruluşu olmasına rağmen iki yıl önce özelleştirmeye tabi tutulduğunda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bunun doğru olmadığını, özelleştirmeye karşı çıktığımızı söyledik çünkü her özelleştirmenin yeni bir hukuksuzluğa, yeni bir adaletsizliğe ve yeni işsizliklere yol açacağını biliyorduk. Ne yazık ki sözümüzü dinletemedik, burası özelleştirildi, bir firmaya verildi. Şimdi, satın alan firma, daha bir yılı dolmadan, Kangal Belediyesiyle yaşadığı üretimle ilgisi olmayan başka sorunlarını gerekçe göstererek burada çalışan işçilerin işine son vermeye başladı. Bugün itibarıyla, 150’nin üzerinde termik santral çalışanı işinden çıkarıldı. Tam da kış mevsimi ekmeğinden, aşından olan insanlar günlerdir santralin önünde gösteri yapıyorlar, dertlerini anlatacak bir sorumlu arıyorlar. Ne yazık ki bu sorun çözülememiş bir vaziyette devam ediyor.

Yine, Özal döneminde Sivas’ta yapılan bir demir çelik fabrikası var. Adı “demir çelik fabrikası” ama bir garabettir çünkü Türkiye’de demir cevherinin büyük çoğunluğu Kangal ve Divriği’de çıkarılıyor olmasına rağmen, burada cevherden demir üreten bir fabrika yapmak yerine, Özal zamanında hurdadan pik imal eden bir modern haddehane yapıldı. Sivaslı olarak buna da razıydık, hiç olmazsa birkaç insanımız iş bulacak diye düşündük. Bu fabrika da kurulduktan kısa bir süre sonra, uzunca bir dönem de satışa çıkarıldı ve öyle bir süreç yaşandı ki fabrika durmadan el değiştirdi, yıllar boyunca bu fabrikanın gerçek sahibinin kim olduğunu ne yazık ki hiçbir Sivaslı çözemedi. En son, Erol Evcil şirketler grubuna satıldığını biliyoruz. Bir taraftan fabrika çalışıyor ama çalışanların parası ödenmiyor, hiçbir çalışanın sigorta primi ödenmiyor. Sivas’ta esnaf dolandırılıyor kelimenin tam anlamıyla, yasa dışı bir çalışma stili götürülüyor. Ve burada, sendikalı olmayan 150 beyaz yakalı işçi var, çoğu mühendis; bunların dört aydan daha fazla alacakları var, firma bunu ödemiyor. Türkçesi, mafya usulü bir yönetim anlayışı Sivas’ta devam ediyor.

İşini kaybedecek olan insanlar Sivas’ta başka iş bulamayacakları için ve geçmişten bu tarafa biriken kıdem tazminatlarını acaba alabilir miyiz duygusuyla âdeta bir kölelik düzeniyle burada çalışmaya devam ediyorlar. İşsizliği körükleyen bu iki problemin bir an önce çözülmesi lazım.

Bir başka sorunumuz var değerli arkadaşlarım: Başta Kangal, Divriği, İmranlı’nın bağlı köyleri olmak üzere Sivas’ta 300’e yakın orman köylümüz var. Burada yaşayan insanlarımız, geçmişten bu tarafa, devlete her yıl ödedikleri cüzi bir para karşılığında kışlık odunlarını ormandan kesim yaparak karşılarlardı. Bu sene Sivas’ta bir il orman müdürü bu kesimi yaptırmayacağını, müteahhide yaptıracağını ve buradan çıkan odunu köylüye satacağını ifade etti. Böyle bir uygulamanın doğru olmayacağını defalarca anlatmaya çalıştık. Orman Genel Müdürüyle konuştuk, bölge müdürlüğüyle konuştuk, en sonunda il müdürlüğü bu dayatmadan vazgeçti ama geçen yıl insanların 49 liraya aldığı odunu, bu sene 150 liraya satmak durumunda kaldı; kelimenin tam anlamıyla bir orman kanunu işletildi. Şimdi, Sivas’ta kış gelmiş vaziyette. İnsanlar bu gecikmeden dolayı kışlık odun ihtiyaçlarını gideremediler, dağda karın altında orman ürünlerini köye taşımaya çalışıyorlar.

Vaktim yok, biliyorum... Türkiye genelinde bir sorun var, Sivas’ta da yaşanıyor. Meraların kiralanmasıyla ilgili bir yasa çıkarıldı. Gerçekten köylü ancak bu kadar perişan edilebilirdi. İnsanlar malını, davarını otlatacak mera bulamıyor. Devletin sanki başka olanağı, kaynağı yokmuş gibi başka sürü sahiplerine kiraya verildi. Şimdi, bu köylerde giderek sosyal barışın bozulduğu, kavgaların çıkabileceği, oradaki insanlarımızın perişan edildiği bir süreçten geçiyoruz.

Sivas’a ait sorunlar çok fazla, biliyorum, beş dakikada bunları anlatmak mümkün değil ama bu sorunların en kısa zamanda giderilmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, aile dostu politikalar hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyaz’a aittir.

Buyurun Sayın Beyaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

3.- Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyaz’ın, aile dostu politikalara ilişkin gündem dışı konuşması

 

MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; AK PARTİ tüzüğü ve programında yer aldığı üzere, aile dostu politikaları kuruluşumuzdan bu yana geliştirerek uyguladık ve uygulamaya devam ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği üzere eğer bir milletin aile yapısı çökmüşse o millet çökmüştür, çökmeye namzettir ama aile yapısı ne kadar güçlüyse o millet o kadar güçlüdür.

2023 vizyonunu ortaya koyarken dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen yeni Türkiye, elbette bunu, ailenin yaşam kalitesini artırıp ailenin ekonomisini güçlendirerek yapacaktır. Unutmayalım ki güçlü toplumun yolu güçlü aileden geçer. Sosyal politikalarımızın esası, toplumumuzun gücünü oluşturan ve geleceğimizi şekillendiren ailelerimizin korunması, geliştirilmesi ve desteklenmesidir.

2002 yılında kişi başına aylık 30 doların altında bir gelire sahip 136 bin kişi varken 2012 yılında 30 doların altında bir gelire sahip nüfus kalmamıştır. Aylık 65 doların altında bir gelirle yaşayan nüfus 2002 yılında 2,1 milyon kişiyken 2012 yılında 46 bin kişiye düşmüştür. 129 doların altında bir gelirle mutlak yoksulluk düzeyinde yaşamak zorunda kalan kişi sayısı 2002’de 20,7 milyon iken bu sayı 2012 yılında 1,7 milyona inmiştir.

2023 için temel hedefimiz, hak ve sorumluluk temelli, aileyi merkeze alan bütüncül sosyal politikalarla mutlak yoksulluğu tamamen ortadan kaldırmaktır.

Sosyal yardım ve hizmet alanında kullanılan kaynak miktarını 15 kat artırdık. Yıllık ortalama 3 milyon çocuk için annelere, şartlı eğitim ve şartlı sağlık yardım programları kapsamında düzenli nakit desteği sağladık. 2003-2012 döneminde yaklaşık 3 milyar 453 milyon yardım yapılmıştır. 15 milyon öğrenciye ücretsiz ders kitabı, 2 milyonu aşkın haneye her yıl düzenli olarak yakacak yardımı, taşımalı eğitimde yıllık ortalama 600 bin öğrencinin yemek giderlerinin karşılanması sağlanmıştır. Yıllık olarak yaklaşık 240 bin eşi vefat eden kadına aylık 250 TL bağlanmıştır.

Türkiye’de Engelliler Yasası ilk defa 2005’te çıkmış, 15 yönetmelik ve ilgili diğer mevzuatla birlikte yaklaşık 1.500 maddelik engelliler hukuku oluşturulmuştur. Aile politikalarımızın temelinde engelli vatandaşlarımız ve ailelerinin yaşam kalitesini artırmak vardır. Ailesi yanında bakılan 447 bin engellimiz için aylık asgari ücret ödemekteyiz. Tüm engelli çocuklarımızın özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden ücretsiz yararlanmasını sağlamaktayız.

Şehit ve gazi ailelerimiz bizim başımızın tacıdır. 43 ayrı mevzuatta düzenlenen şehit yakınları ve gazilerle ilgili düzenlemeler 6353 sayılı Yasa’yla 12/7/2012 tarihinde kanunlaşmıştır.

Yine 2002’den bu yana TOKİ aracılığıyla üretilen 600 bin konutla, ailenin en temel ihtiyacı barınma noktasında, ev alması hayal olan birçok ailemiz ev sahibi yapılmıştır. Alt gelir grubuna yönelik konut üretimi aile politikalarımız içerisinde önemli yer tutar.

Sağlıkta devrimle yeni Türkiye yolunda hastane kapılarındaki kuyruklar bitmiş, insanımız hak ettiği değeri görmüş ve bu altyapı aileyi güçlendirmiştir.

Anne ve babalar başta olmak üzere ailelere kendi içinde sorun çözme kapasitesi kazandırmak maksadıyla ve ailenin ihtiyaçları doğrultusunda aile eğitim programları yapılmıştır. Türkiye’de Aile Birliğinin Güçlendirilmesi ve Korunması Eylem Planının Uygulanmasına Dair İşbirliği Protokolü 18 Haziran 2013 tarihinde o zaman Başbakanımız olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız, 8 bakanımız ve TOKİ Başkanımız tarafından imzalanmıştır.

2012’de uygulanmaya başlayan ASDEP yani Aile Sosyal Destek Programı haneleri ziyaret ederek yerinde durum tespitiyle aileye direkt ulaşmayı hedeflemiştir. Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun da Hükûmet Programı’nda vurguladığı bu sistemle aile odaklı çalışmalarımız devam edecektir.

Diyarbakır’dan İstanbul’a biz birlikte Türkiye’yiz ve biz birlikte büyük bir aileyiz diyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Halaçoğlu, buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, MHP Grubu olarak İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına ilişkin açıklaması

 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İsrail’in, İsrail askerlerinin saygısızca, İslam dünyası için kutsal bir mekan olan Mescid-i Aksa’ya postallarıyla girmelerini Milliyetçi Hareket Partisi olarak şiddetle kınıyoruz. Hiç kimse unutmasın ki kendileri dışında başka inançlara saygı göstermeyenlere de saygı gösterilmez. İsrail’in pervasız bu hareketinin Orta Doğu’da yeni çatışmalara sahne olacağının, saygısız bu davranışlarının İslam dünyasında Yahudilere yönelik yeni olumsuz birtakım davranışlara yol açması durumunda bunun müsebbibinin de başkaları yerine kendileri olacağının bilinmesini istiyoruz.

İslam’ı terörle eş değer gösterenlere de asıl teröristin kim olduğunu hatırlatıyoruz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun.

 

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, CHP Grubu olarak İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına ilişkin açıklaması

 

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, İsrail’in Mescid-i Aksa’daki bu hoyratça ve dinî inançları ve ibadeti ağır bir baskı altına alan ve kullandırmayacak boyutta oradaki Müslüman kardeşlerimizin bütün duygularının incinmesine neden olacak şekilde yapmış olduğu bu tavır, kabul edilebilir bir tavır değildir. Hangi dinden olursa olsun herkesin farklı dindeki insanların ibadetlerine, onların ibadet yerlerine saygı göstermeleri her türlü dinin başlıca emri olmasına karşın, böyle bir uygulamanın İsrail devleti tarafından Müslüman kardeşlerimizin en kutsal ibadethanesine yapılmasını kabullenmemiz söz konusu değildir, Cumhuriyet Halk Partisi olarak şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum ben de.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Baluken, buyurun.

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, HDP Grubu olarak, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına, YÖK’ün kuruluş yıl dönümüne ve Milliyetçi Hareket Partisine mensup bir milletvekilinin Halkların Demokratik Partisine yönelik bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir süredir Gazze’ye yönelik insanlık dışı saldırılar düzenleyen İsrail devleti, dün sabah saatlerinden itibaren Filistin’e yeni bir saldırı başlatmıştır. İsrail’in son saldırısının hedefi de Mescid-i Aksa’dır. Hiçbir uluslararası hukuk kuralını, insani ve dinî hassasiyeti gözetmeden Mescid-i Aksa’ya giren, Filistin halkına yönelik gaz ve plastik mermileriyle öldürücü müdahaleler yapan İsrail devletini Halkların Demokratik Partisi olarak buradan kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Bu saldırıları hiçbir şekilde kabul etmediğimizi, mazlum Filistin halkının davasına sonuna kadar yanında duracak şekilde her türlü desteği vereceğimizi buradan ifade etmek istiyoruz. Protestolar sırasında yaşamını yitiren 1 Filistinli kardeşimiz var, onun için Filistin halkına başsağlığı diliyoruz ve yaralılara da buradan acil şifalar diliyoruz.

Yine, bugün YÖK’ün kuruluş yıl dönümü. 1980 askerî darbesinin özgür düşünce, bilimsel bilgi ve üniversiteler üzerinde âdeta bir demir yumruk işlevi görsün diye kurmuş olduğu bir kurumdan bahsediyoruz. 1981 yılında kurulan ve akademiyi vesayet altında tutarak Türkiye’de özgür düşüncenin zapturapt altına alınmasına sebep olan YÖK’ün bir an önce kaldırılması gerektiğini, bu konuda Meclisteki bütün siyasi partilere önemli görevler düştüğünü ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, son olarak da Milliyetçi Hareket Partisine mensup bir milletvekilinin partimize yönelik yapmış olduğu ağır hakaretleri bilginize ve Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum. 6-7 Ekim Kobani olaylarıyla ilgili yapmış olduğu bir değerlendirmede, Halkların Demokratik Partisine yönelik “HDP bunun bedelini ödemek zorundadır. Hiçbir şey yanlarına kâr kalmayacaktır. Biz bunları hiçbir şekilde affetmeyeceğiz. Bunu böyle bilsinler. Bunlar giderek Anadolu’yu işgal eden Yunan çapulcularına dönmeye başlamışlardır.” demek suretiyle partimize tehdit, ağır hakaretler ve partimizi bir işgalci kuvvete benzetme teşebbüsünde bulunmuştur. Demokratik siyaset hakkını kullanan, Türkiye’de son yapılan seçimde Türkiye’deki bütün illerden, bütün sandıklardan oy alan bir siyasi partiye yönelik yapılan bu tehditleri, ağır hakaretleri ve çirkin benzetmeleri hiçbir şekilde kabul etmediğimizi, buradan şiddetle kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu söylemlerle ilgili gerekli hukuki işlemleri başlattık. Meclis Başkanlığı, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve grup yönetimi başta olmak üzere, bu durumu bütün siyasi partilerin ve halklarımızın takdirine ve bilgisine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Satır.

 

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısını kınadıklarına ilişkin açıklaması

 

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Gazze’de yaşanan olayları ve Mescid-i Aksa’da son yaşanan olayları yakından ve büyük bir üzüntüyle takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. Mescid-i Aksa, İslam dini için çok önemli bir mekândır. İsrail’de, o bölgede bütün dinler için kutsal mekânların olduğu bu yerde yaşanan olaylar dünya insanlığı için bir vahşettir. Gazze’de, Mescid-i Aksa’da ve diğer bölgelerde yaşanan bu şiddet olaylarının bir an önce sona ermesini, uluslararası toplumun ve ilgililerin daha fazla ilgilenmesini ve bir an önce bu olayların nihayete ermesini diliyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İstanbul Milletvekilleri Mehmet Muş ve Ahmet Berat Çonkar’ın NATO PA üyeliğinden, Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı’nın ise Cumhuriyet Halk Partisinden istifa etmeleriyle boşalan üyelikler için, AK PARTİ Grubu Başkanlığınca bildirilen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk ve Çorum Milletvekili Cahit Bağcı ile CHP Grubu Başkanlığınca bildirilen İzmir Milletvekili Rıza Türmen’in üyeliklerinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1616)

                                                                                06 Kasım 2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İstanbul Milletvekilleri Mehmet Muş ve Ahmet Berat Çonkar'ın NATO PA üyeliğinden; Ankara Milletvekili Emrehan Halıcı'nın ise Cumhuriyet Halk Partisinden istifa etmesiyle boşalan üyelikler için; 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk ve Çorum Milletvekili Cahit Bağcı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen İzmir Milletvekili Rıza Mahmut Türmen'in mezkur Kanun'un 12'nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen üyelikleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                               Cemil Çiçek

      Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

(9/8) esas numaralı Meclis soruşturması komisyonundan bir istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

 

B) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Ercan Cengiz’in, (9/8) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonundan istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/207)

 

                                                                                          05/11/2014

CHP Grup Başkanlığına

Üyesi bulunduğum 4 eski Bakanla ilgili yolsuzluk ve rüşvet iddialarını incelemek için kurulan Soruşturma Komisyonundan istifa ediyorum.

Saygılarımla.

                                                                                       Ercan Cengiz

                                                                                          İstanbul

BAŞKAN –  Bilgilerinize sunulur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 24 milletvekilinin, asker kışlalarında meydana gelen intihar olayları ile asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1085)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Asker kışlalarında meydana gelen intihar olayları ile asker ölümlerinin araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) İhsan Özkes                                                          (İstanbul)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

3) Engin Altay                                                           (Sinop)

4) Mehmet Şeker                                                       (Gaziantep)

5) Ali Sarıbaş                                                           (Çanakkale)

6) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

7) Kadir Gökmen Öğüt                                               (İstanbul)

8) Namık Havutça                                                     (Balıkesir)

9) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

10) Ali Haydar Öner                                                  (Isparta)

11) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

12) Özgür Özel                                                         (Manisa)

13) Aytun Çıray                                                         (İzmir)

14) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

15) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

16) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

17) Hasan Ören                                                        (Manisa)

18) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

19) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

20) Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

21) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

22) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

23) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

24) Ramis Topal                                                       (Amasya)

25) Aytuğ Atıcı                                                          (Mersin)

Gerekçe:

Türkiye genelinde vatani görevini yerine getiren askerlerden zaman zaman intihar ve çeşitli nedenlerle hayatını kaybedenler olmaktadır. Sayıları her geçen yıl artan bu vakalarla ilgili askerî mahkemelerin kararları olmakla birlikte, ölen askerlerin ailelerine tatmin edici açıklamaların yapılmadığı, şüphelerin giderilemediği ve ölüm nedenleri üzerinde şaibelerin olduğu iddia edilmektedir. Bu şekilde hayatını kaybetmiş olan asker ailelerinin verdiği bilgilerin araştırılması ve kuşkularının giderilmesi, insanımızın çocuklarını gönül rahatlığıyla asker ocağına gönderme geleneğinin yara almaması bakımından çok önemlidir.

Görevdeyken hayatını kaybeden askerlerimizin her ne sebepten olursa olsun ölüm nedenlerinin net bir şekilde aydınlığa kavuşturulması, sorumluların cezalandırılması, sebep olan etkenlerin ortadan kaldırılması ve bütün bu sonuçların kamuoyuyla paylaşılarak kuşkuların giderilmesi ve şeffaflığın sağlanması son derece önemlidir.

Yukarıda sunulan ve araştırma sırasında belirlenecek nedenlerle Anayasa’nın 98’nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca, asker kışlalarında meydana gelen intihar olayları ile asker ölümlerinin araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi için Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 25 milletvekilinin, 5/9/2012’de Afyonkarahisar’daki askerî mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1086)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5 Eylül 2012'de Afyonkarahisar'daki askerî mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın nedenlerinin araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104  ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1)  İhsan Özkes                                                 (İstanbul)

2)  Mustafa Sezgin Tanrıkulu                              (İstanbul)

3)  Mehmet Şeker                                              (Gaziantep)

4)  Engin Altay                                                  (Sinop)

5)  Ali Serindağ                                                 (Gaziantep)

6)  Namık Havutça                                             (Balıkesir)

7)  Aytun Çıray                                                  (İzmir)

8)  Ali Haydar Öner                                            (Isparta)

9)  Mehmet Hilal Kaplan                                     (Kocaeli)

10) Mahmut Tanal                                             (İstanbul)

11) Aylin Nazlıaka                                             (Ankara)

12) Candan Yüceer                                            (Tekirdağ)

13) Özgür Özel                                                  (Manisa)

14) Kadir Gökmen Öğüt                                      (İstanbul)

15) Nurettin Demir                                            (Muğla)

16) Mustafa Serdar Soydan                                (Çanakkale)

17) Hasan Ören                                                 (Manisa)

18) Mehmet Ali Ediboğlu                                    (Hatay)

19) Haydar Akar                                                (Kocaeli)

20) Ahmet İhsan Kalkavan                                 (Samsun)

21) Gürkut Acar                                                 (Antalya)

22) Ali Sarıbaş                                                  (Çanakkale)

23) Selahattin Karaahmetoğlu                            (Giresun)

24) Sedef Küçük                                                (İstanbul)

25) Ramis Topal                                                (Amasya)

26) Aytuğ Atıcı                                                  (Mersin)

Gerekçe:

5 Eylül 2012'de Afyonkarahisar Ataköy Kışlacık köyünde konuşlu 500. İstihkam Ana Depo Komutanlığı mühimmat deposunda meydana gelen patlamada 25 asker şehit olmuş, 4 asker de yaralanmıştır.

Olaydan sonra mühimmat tasniflerinde görev alan personellerin yeterlilik düzeyi, mühimmatların imal tarihinden kaynaklı problemler, tasnif işlemlerinde kurallara riayet edilip edilmediği, mühimmat sevkiyatının gecenin geç saatlerine neden bırakıldığı ve sabotaj ihtimalleri üzerine kamuoyunda çeşitli sorular oluşmuştur. Olayın tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulması, sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması ve bu gibi toplumu derinden sarsan olayların bir daha vuku bulmaması için gerekli tedbirlerin alınması ve uygulanması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Yukarıda sunulan ve araştırma sırasında belirlenecek nedenlerle Anayasa’nın 98  ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri uyarınca "5 Eylül 2012'de Afyonkarahisar'daki askerî mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın nedenlerinin araştırılarak alınacak tedbirlerin belirlenmesi" için Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 25 milletvekilinin, maden arama ve çıkarma faaliyetleri nedeniyle çıkan yangınların Kaz Dağlarına verdiği zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1087)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarih, kültür ve mitoloji kaynağı olan Kaz Dağlarının maden arama ve çıkarma şirketlerinin kuşatmasıyla karşı karşıya kalması endişe vericidir. Üstelik son dönemlerde çıkan yangınlar, hem bölge insanının temiz, güvenilir su kaynağı olan hem de dünyanın ikinci oksijen merkezi olan Kaz Dağlarını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Çıkan her yangında yer üstü zenginliğinin yok olmasından dolayı bölge insanı geri döndürülemez kayıplarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu bağlamda, Kaz Dağlarına maden arama ve çıkarma faaliyetleriyle birlikte çıkan yangıların verdiği zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin araştırılması ve incelenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 19.9.2012

Saygılarımızla.

1)   Ayşe Nedret Akova                                               (Balıkesir)

2)   Özgür Özel                                                          (Manisa)

3)   Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                     (İstanbul)

4)   Mehmet Şeker                                                     (Gaziantep)

5)   İhsan Özkes                                                        (İstanbul)

6)   Engin Altay                                                         (Sinop)

7)   Ali Serindağ                                                        (Gaziantep)

8)   Aytun Çıray                                                         (İzmir)

9)   Namık Havutça                                                    (Balıkesir)

10) Ali Haydar Öner                                                  (Isparta)

11) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

12) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

13) Candan Yüceer                                                   (Tekirdağ)

14) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

15) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

16) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

17) Hasan Ören                                                        (Manisa)

18) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

19) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

20) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

21) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

22) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

23) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

24) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

25) Ramis Topal                                                       (Amasya)

26) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

Gerekçe:

Tarih, kültür ve mitoloji kaynağı olan Kaz Dağlarının maden arama ve çıkarma şirketlerinin kuşatmasıyla karşı karşıya kalması endişe vericidir. Üstelik son dönemlerde çıkan yangınlar, hem bölge insanın temiz, güvenilir su kaynağı olan hem de dünyanın ikinci oksijen merkezi olan Kaz Dağlarını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Çıkan her yangında yer üstü zenginliğinin yok olmasından dolayı bölge insanı geri döndürülemez kayıplarla karşı karşıya kalmaktadır.

Kaz Dağlarındaki yer altı maden rezervlerinin yer üstü zenginliğinin yanında bir değeri yoktur. Kaz Dağları, bünyesinde barındırdığı önemli sayıda endemik bitki ve hayvan varlığıyla önemli bir gen merkezidir; tarih, kültür alanı ve mitoloji kaynağıdır; dünyanın en kaliteli meyve ve sebzelerinin yetiştiği bir alandır; ülkemizin önemli zeytin, süt ve et üretim merkezidir; ülkemizin eşsiz orman alanlarından biridir.

Kaz Dağları nda çok fazla maden arama izni verilmiştir ve hâlen yapılan maden aramalarında da çevre ve doğal doku tahrip edilmekte ve uzun dönemde de insan ve hayvan sağlığı tehdit altında kalmaktadır. Bölgede çıkan yangınların arkasında çıkar amaçlı grupların ya da terör gibi nedenlerin olup olmadığının da tespit edilmesi çok önemlidir.

Bölge insanının uzun dönemde doğal kaynakları tüketilmiş, geriye kirletilmiş, tahrip edilmiş doğa ile yalnız, yoksul bir şekilde tek başına kalmaması için, Kaz Dağlarına maden arama ve çıkarma faaliyetleriyle birlikte çıkan yangınların verdiği zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin araştırılması, gereken önlemlerin alınması açısından zorunluluktur. Doğal dengeye geri döndürülemeyecek şekilde zarar veren madencilik faaliyetlerinin ve çıkan yangınların engellenmesi için güç birliği yapmamız, havamıza, suyumuza, toprağımıza, hayvanımıza, insanımıza sahip çıkmamız gereklidir.

Devlet politikasında birinci önceliğin insan ve çevre sağlığının korunması olması gerektiğinden hareketle, Kaz Dağlarına maden arama ve çıkarma faaliyetleriyle birlikte çıkan yangınların verdiği zararın ve yangınların arkasındaki sabotaj ihtimalinin araştırılması ve incelenmesi amacıyla bir Meclis araştırmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini geri çekmişlerdir.

Sayın Baluken, gerekçesini izah edeceksiniz herhâlde, buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, HDP grup önerisini neden geri çektiklerine ilişkin açıklaması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemizdeki en önemli toplumsal sorunların başında mevsimlik tarım işçilerinin yaşamış olduğu ağır sorunlar gelmektedir. Özellikle, son, Isparta’da yaşanan elim bir trafik kazasında da 18 tarım işçimiz yaşamını yitirmişti ve hepimiz hâlâ bu acı olayın üzüntüsünü taşımaktayız. Bugün, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla Genel Kurula Halkların Demokratik Partisi olarak bir grup önerisi sunmuştuk ancak grup önerisi görüşmelerine başlamadan önce gerek iktidar partisinden gerekse diğer muhalefet partilerinden bu grup önerimizi destekleme yönünde görüşler bize iletildi ve önümüzdeki hafta içerisinde de her dört siyasi partinin ortaklaşa vereceği önergelerle bir komisyonun kurulabileceği belirtildi. Biz bunu büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz ve bu komisyonun kurulması amacıyla da bugünkü grup önerimizi haftaya görüşülmek üzere geri çekiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 23/10/2014 tarih ve 996 sayıyla Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşları tarafından, pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan sıkıntıları ve destekleme miktarının düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 6/11/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                  Yusuf Halaçoğlu

                                                                                         Kayseri

                                                                             MHP Grup Başkan Vekili 

Öneri:

23 Ekim 2014 tarih ve 996 sayıyla TBMM Başkanlığına Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşlarının pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan sıkıntıları ve destekleme miktarının düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi amacıyla verdiği Meclis araştırması önergemizin 6/11/2014 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Sayın Varlı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün pamuk üreticilerinin sıkıntılarının araştırılmasıyla alakalı önergemiz üzerine konuşma yapıyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bir zamanlar şiirlere, hikâyelere, filmlere konu olan pamuk üzerinde konuşacağız. Yani “Beyaz altın” dediğimiz pamuk üzerinde konuşacağız. Şimdi ise neredeyse çiftçinin ekmekten nefret ettiği, âdeta çiftçiye bıkkınlık getiren, çiftçiyi uzaklaştıran bir bitki hâline geldi pamuk ne yazık ki. Bunun sebebi, bu ülkede yıllardan beri uygulanan yanlış tarım politikalarıdır, özellikle de pamuk üzerinde uygulanan yanlış politikaların neticesidir.

Pamuk, aynı bir çocuk gibi toprakta ilk fide hâlinde yetişmeye başladığı günden son toplanana kadar sürekli ilgi isteyen, bakım isteyen, aşırı gübre ve ilaçlama yapılan, ekimi dikimi son derece zor, yetiştirilmesi de son derece zor bir bitkidir. Ama pamuk, ülkemiz ekonomisine çok büyük katkı sağlayan bir bitkidir. Bugün tekstil sektörünün gelişmesinde, tekstil sektörünün büyümesinde en büyük katkıyı pamuk bitkisi sağlamıştır. Ama özellikle 2000’li yıllardan sonra uygulanan yanlış politikalar neticesinde ne yazık ki pamuk, şu anda ülkemizde çiftçinin ekmekten vazgeçtiği hatta korkar hâle geldiği bir bitki hâline gelmiştir.

2000’li yıllara kadar, dünyada ender olan, bakın, dünyada ender olan pamuk ihraç eden ülkeler arasındaydı Türkiye; Çin’den sonra pamuk ihraç eden ülkeler arasındaydı ama bugün dünyanın Çin’den sonra en fazla pamuk ithal eden ülkesi hâline geldik ne yazık ki. Elbette ki tekstil sektörü zarar etmesin, elbette ki tekstil sektörünü korumamız lazım, o da bizim göz bebeğimiz ama tekstil sektörünü korurken pamuk üreticisini de batırırsak, pamuk üreticisini yok edersek o zaman biz bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmış oluruz.

Şimdi, Türkiye’nin, aşağı yukarı, tekstil sektörü için ihtiyacı olan lif pamuk miktarı 1,5 milyon ton civarında. Türkiye’nin ürettiği lif pamuk miktarı ne kadar? 800 bin ton civarında. İsterse, çiftçiye destek verilirse, çiftçi korunursa 1,5 milyon ton pamuğu üretebilir miyiz? Fazlasını yine üretiriz. Türkiye yine pamuk ihraç eden bir ülke hâline gelebilir ama siz, her zaman çiftçiyi üvey evlat gördüğünüz gibi, yine pamuk üreticisini… Yani çiftçi üvey evlat ama pamuk üreticisi için daha ağır bir söz söyleyeceğim, terbiyem müsaade etmiyor ne yazık ki yani kusura bakmayın. Ya, bu kadar itilir mi, bu kadar ötelenir mi?

Geçen yıl pamuğun fiyatı eski rakamla 1 milyon 800 bin lira iken bu sene pamuğun fiyatı kiloda -kütlü pamuğun fiyatı- 1 milyon 250 bin lira, yüzde 40 fiyat kaybı var. Yahu, gübre artmış, mazot artmış, işçilik artmış, traktör fiyatı artmış, her şey artmış ama pamuk fiyatı bir yıl önceki fiyattan yüzde 40 aşağıya ne yazık ki alıcı bulabiliyor. Şimdi, bu şartlarda pamuk üreten insanlar nasıl para kazanacaklar, nasıl çoluğunun çocuğunun rızkını çıkaracaklar, nasıl pamuk ekmeyi göze alacaklar?

Bakınız, arkadaşlar, biz eğer ki çiftçimize yeterli desteği verirsek çiftçimiz pamuk üretir ve dünyanın en kaliteli pamuğunu üretir. Bugün Türkiye’ye ithal gelen pamuk Türkiye'de üretilen pamuğun çok daha altında kalitede bir pamuk ve isteyen, istediği her ülkeden, istediği şekilde pamuk ithal edip getirebiliyor. Yani, aynı, Suriye sınırı nasıl kevgir olmuşsa pamuk ithalatı da Türkiye’de kevgir hâline gelmiş. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar ya? Yani biz çiftçimizi korumalıyız ki çiftçimiz üretebilmeli ve ürettiğinden de para kazanabilmeli.

DAP gübresi ne kadar biliyor musunuz? Kilosu 1,5 milyon lira eski parayla. Pamuk ne kadar? 1 milyon 250 bin lira. Yani Allah’tan reva mıdır bu? Bu çiftçiye bu zulmü yapmayın arkadaşlar. Yani bu kadar, çiftçiyi öteleyip çiftçiyi ikinci plana iten politikalar izlemeyin.

Yine bakınız arkadaşlar: “Geçen yılki fiyat ile bu yılki fiyat arasında yüzde 40 fark var.” dedim az önce. Şimdi, 800 bin ton pamuk üretildi, 1,5 milyon ton Türkiye'nin ihtiyacı var. Seneye bu 800 bin ton pamuğu da üretemeyeceğiz biz çünkü çiftçi ekmeyecek dolayısıyla mısıra yüklenecek, ondan sonra mısır fiyatları düşecek. Zaten ithalatın önünü açmışsınız, sınırsız, mısırda da serbest, buğdayda da serbest, pamukta da serbest, ithalata dayalı bir siyaset izliyorsunuz. Kim kazanıyor? Amerika’nın çiftçisi kazanıyor. Kim kazanıyor? Yunanistan’ın çiftçisi kazanıyor. Kim kazanıyor? Hindistan’ın çiftçisi kazanıyor. Ya, benim çiftçim bunu üretebilecek ve bunu yetiştirebilecek kapasitede. Yeter ki destek verin, yeter ki çiftçiyi koruyun. Gübre fiyatları başını almış gitmiş, mazot fiyatları başını almış gitmiş ama pamuk fiyatları her gün geriye doğru gidiyor. Böyle bir çarka çiftçinin dayanması çok zor.

Peki, her defasında çıkıyorsunuz: “Çözüm nedir?” Bakın, ben her defasında size çözümü de söylüyorum: Çözüm, bir defa, fon konulmalı, pamuk ithalatı yapanlara fon konulmalı, fon arttırılmalı, Dünya Ticaret Örgütünün kabul edebileceği limitlerde pamuğa fon konulmalı ve arttırılmalı, pamuk ithalatının önü kesilmeli.

Çin, kendi çiftçisini korumak için senenin başında çıktı, “Ben pamuk ithalatı yapmayacağım.” dedi, Türkiye'de de, bütün dünyada da pamuk fiyatları birden bire gerilemeye başladı. Dolayısıyla, bizim çözüm olarak önereceğimiz birinci konu budur.

Şimdi, ikinci konu nedir? İkinci konu, desteklerin arttırılmasıdır. Gerçi desteklerin arttırılmasına maliye, hazine karşı çıkıyor. Bugün saraylar yapılırken, bin tane odası varken, oraya 1,5 katrilyon para harcanırken hazine karşı çıkmıyor ama çiftçiye vereceği 3-5 kuruşa hazine karşı çıkıyor. Eğer bu ülkede Rıza Zarraf’ı koruduğunuz kadar çiftçiyi korusaydınız vallahi çiftçimiz ihya olurdu. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Ama siz, Rıza Sarraf kadar, çiftçiyi koruyamadınız bu ülkede. Ne diyor dinimiz? “İsraf haramdır.”diyor, “Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyeniz.” diyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Reza’nın önüne yatana kadar çiftçinin önüne yatsalardı keşke!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın  Başkan, lütfen müdahale eder misiniz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Reza ortağınız, rahatsız olmayın.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Siz bu ülkede çiftçi perişanken, çiftçi sıkıntı içerisindeyken 1,5 katrilyonluk saraylar yapıyorsunuz. Ne gerek vardı buna arkadaşlar? O zaman hazine ona karşı çıkmıyor, ona bir şey söylemiyor. Halk Bankasında  Genel Müdürlük yaptığı dönemde ayakkabı kutuları içerisinde para saklayanlara hazine karşı çıkmıyor ama çiftçiye verilecek 3-5 kuruşa hazine karşı çıkıyor.

Diğer bir çözüm önerimiz: Gübre fiyatlarını, mazot fiyatlarını mutlaka kabul edilir seviyeye çekmemiz lazım. Eğer çiftçiyi eker, diker, üretir hâle getirmek istiyorsak, çiftçiyi korumak istiyorsak mazot fiyatlarını ve  gübre fiyatlarını makul seviyelere çekmemiz lazım, yoksa bu çiftçinin bu şartlarda dünya çiftçisiyle mücadele etme şansı yoktur arkadaşlar.

Amerika kendi çiftçisini korumak için çok aşırı sübvansiyonlar uyguluyor. Onun için Amerika’da pamuk üretimi çok fazla, Hindistan’da pamuk üretimi çok fazla ve bizim tekstil sanayicimiz gidiyor Hindistan’dan, ABD’den pamuk alıyor, getiriyor. Niye bizim kendi pamuğumuzu işlemesinler, niye bizim kendi pamuğumuz kumaş hâline gelmesin? Ama, ithalatın önü sınırsız açılmış, ithalata fon koymadığınız için isteyen istediği ülkeden -aynı Suriye sınırı gibi, kevgir gibi- getiriyor, ithalat yapıyor. Dolayısıyla, arkadaşlar, bizim, çiftçimizi korumamız lazım.

Bakın, her defasında yağlı tohumlardan bahsediyorsunuz, yağlı tohumları teşvikten bahsediyorsunuz. Soya fasulyesi ne kadar biliyor musunuz? Soya fasulyesi birinci sınıf yağlık üründür. Soya fasulyesi ne kadar biliyor musunuz? Soya fasulyesi şu anda alıcı bulamıyor, alıcı. Birinci derecede yağ üretimi sağlayan bir bitkidir soya fasulyesi, şu anda alıcı bulamıyor. Arkadaşlar, ya söylediklerinizin arkasında durun ya da söyledikleriniz nedir acaba bunu iyice inceleyin.  Biz çiftçiyiz, alın terimizle üretiyoruz, alın terimizi toprağa döküyoruz ve ürettiklerimizden de para kazanmak istiyoruz. Bedava para kazananlar, müteahhitlik yapıp efendim bu Hükûmetin şişirdiği, zengin ettiği insanlardan değiliz. Biz, alnımızın teriyle toprağı ekip dikip çoluğumuzun çocuğumuzun rızkını kazanmak istiyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan sorunları ve destekleme miktarının düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların yapılması ve buna ilişkin alınacak önlemlere dair Meclis araştırması açılması hakkındaki önergesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanda yaşayan halkın geçimini sağladığı temel bir sektördür. Ayrıca, tarım sektörü, ulusal ekonomilere, halkın temel gıda maddelerinin üretimini garanti ederek, nüfusun önemli bir kısmına istihdam olanağı sağlayarak, ulusal gelire ve ihracata destek olarak ve sanayi sektörüne ara malı sağlayarak ve talep yaratarak katkılar sağlamaktadır.

Tarımdan sanayiye olan destek, ham madde, iş gücü ve sanayi ürünlerine talep yaratma destekleri şeklinde olabilmektedir. Bu yüzden, tarım sektörünün gelişmesi, kırsal bölgelerde yaşayan halkın refahının yükselmesi anlamına gelmektedir. Özellikle tarımda çalışanların diğer sektörlere oranla refah seviyesinin daha düşük olduğu genellemesi göz önünde bulundurulduğunda, tarım sektöründeki gelişme ve refah artışı diğer sektörlerde de oransal olarak daha büyük bir gelişme ve refah artışı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye tarımının yapısal eksikliklerinin ve dünya fiyat ve şartlarına göre üretim yapamıyor olmasının en büyük sıkıntısını yine çiftçilerimiz çekmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye'de pamuk üretimi yaygın olarak üç bölgede, Ege, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu'da yapılıyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ülke üretiminin yarısından fazlasını gerçekleştiriyor. Şanlıurfa, Türkiye lif pamuk üretiminin yüzde 40'ını tek başına karşılıyor.

Dünya pamuk fiyatlarındaki dalgalanma, ithalatın kolaylaştırılması, pamuk üreticisinin alternatif ürünlerden daha iyi para kazanması pamuk üretiminden kaçışın en önemli nedenleri olarak belirtilmektedir.

Değerli milletvekilleri, son yılarda pamuk tarımında ve üretimde çok büyük oranlarda gerilemeler görülmüştür. 1996 yılında yaklaşık olarak 960 bin dekar arazide pamuk ekilirken 2012 yılı verilerine göre bu rakam 505 bin dekara gerilemiştir. Pamuk lif üretimiyse 1996 yılında 98.530 tonken 2013 yılında 112 bin tona yükselmiştir.

Değerli milletvekilleri, dünya pamuk stokunun neredeyse yarısının Çin'in elinde olması, Çin'in pamuk ithalatını kısıtlaması pamuk fiyatlarının uluslararası piyasalarda gerilemesinin nedenleri arasındadır. 2013 yılında 550 bin ton pamuk üreten çiftçimiz, 2014 sezonunda yaklaşık olarak 700 bin ton pamuk üretmiştir. Bu üretim artışının nedeni, pamuk fiyatlarında yükselme beklentisidir.

Türkiye'nin yıllık 1,5 milyon ton pamuğa ihtiyacı varken, cari açık ekonominin en büyük handikabı olarak karşımızda dururken pamuk gibi en az elli sektörde katma değer yaratan bir ürünün Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri standartlarında desteklenmemesi Türk ekonomisi için bir çıkmazdır. Makineleşme, modern tarım gereklerini uygulama, GDO'suz üretim ile dekar başı verimde üstün başarılar elde etme başarısını göstermiş olan pamuk üreticilerimizin küstürülmesi, pamuktan uzaklaştırılması Türkiye ekonomisi ve sosyal hayatı bakımından umulmayacak olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Avrupa Birliği ve ABD gibi pamuk üreten ülkelerin kendi çiftçilerini desteklemeleri, pamuk ihracatına ayrıcalıklar sağlamaları, ülkemiz pamuk üreticisininse sadece 55 kuruşluk bir desteklemeyle baş başa bırakılması pamuk tarım alanlarının ve üretiminin gerilemesinin başlıca nedenleridir.

2000'li yılların başında Türkiye'de yaklaşık 130 bin olan pamuk üreticisi sayısı, 75 bin seviyelerine geriledi. Faal çırçır fabrikası 2013 yılında 210'dan 107'ye kadar geriledi. Uzun yıllar dünya pamuk üretiminden yüzde 4,5 oranında pay alan ülkemizin son yıllardaki payı yüzde 3'ün altına inmiştir. 2000 yılından 2013 yılının sonuna kadar pamuk ithalatı için ödenen döviz miktarı 15 milyar  dolar oldu.

Pamuk üreticimiz, sembolik üretim yapan Bulgaristan, İspanya ve Tayland gibi ülkeleri saymazsak dünyanın en yüksek maliyetli pamuğunu üretmektedir. 2012-2013 sezonu verilerine göre 1 kilogram kütlü pamuk maliyeti Amerika ve Yunanistan’da 88, Çin’de 73, Hindistan’da sulanabilen arazilerde 42, Pakistan’da 35 cent, Türkiye'de ise 95 cent yani 1,71 liradır. Aynı sezonda, ortalama, 1 kilogram kütlü pamuk satış fiyatı 1,29 lira olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıfır gümrük vergisiyle istenildiği       kadar pamuk ithal edilebilen ancak alternatif ürünlerin gümrük vergileriyle korunduğu bir ortamda pamuk üreticisinin üretime devam etmesini bekleyemeyiz.

2000 ve 2013 yılları arasında önemli girdilerden mazot fiyatı reel olarak yüzde 74, gübre fiyatı yüzde 46 artmış, kütlü pamuk fiyatları ise yüzde 13 gerilemiştir. Kısaca söylemek gerekirse pamuk üreticisinin en büyük sorunu maliyettir. Üreticimiz dünyanın en pahalı mazotuyla üretim yapmaktadır. Açıkça görülmektedir ki Türkiye'nin pamuk üretimi düşerken ithalatı artıyor.

Pamuk, ülke tarımı, sanayisi ve ekonomisi için stratejik öneme sahiptir. Pamukta üretim düşerken ithalat artıyor. Bu Hükûmet döneminde 2002'den 2013'e kadar toplam 8 milyon 24 bin ton pamuk ithal edilirken bu ithalat için 13 milyar 82 milyon dolar ödenmiştir.

Tekstil ve hazır giyim sektörlerinin ana ham maddesi olan pamukta 2013-2014 sezonunda dünya pamuk stokunun 20 milyon ton olması bekleniyor. Bu stokun yüzde 50'si Çin'in kontrolünde.

Özetle, pamuk üreticisi olduğu için tekstil ve konfeksiyonda ihracatçı konumunda olan Türkiye, yanlış tarım politikaları nedeniyle pamukta üretim avantajını yitirdi, ürettiğinden çok daha fazlasını ithal etmek zorunda kalıyor. Bu politikalar devam ederse pamuk üretimi daha da düşecek, üretici alternatif ürünlere yönelecek, ithalatın faturası daha da büyüyecek.

Gaziantep başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde faaliyet gösteren pamuk depoları ve çırçır fabrikalarını sigortalamayan sigorta şirketleri, üretici ve sanayiciyi çileden çıkarmış bulunmaktadır. Konuyla ilgili ayrıntılı bir açıklama yapan Türkiye Pamuk Konseyi üyesi ve Şahin Pamuk Enerji AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Cahit Bingöl: "Gaziantep başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde pamuk üreticileri ve pamuk işletme tesisleri artık yerli ve yabancı sigorta şirketleri tarafından sigorta edilmiyor.”

Buradan şunu belirtmek istiyorum: Tabii ki bu sorunları biz çok ciddi buluyoruz. Bu nedenle Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergenin de desteklenmesi gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Turgay Develi, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Develi. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pamuk üreticileri ve çiftçilerin sorunları üzerine verilen Meclis araştırması önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Pamuk” denilince Çukurova akla gelir, “Çukurova” denilince de tarım. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği günden bugüne kadar izlediği tarım politikası, ekonomik politika, küçük çiftçilerin tasfiye edilmesi ve büyük aile şirketleri çiftliklerine dönüştürülerek üretimin artırılmasına dönük. Bir anlamda bu, Dünya Bankasının, küresel finansın Türkiye’ye biçtiği rolün AKP eliyle yerine getirilmesine tekabül ediyor. Peki AKP, Türk çiftçisini, Türk tarımını tasfiye etmek için bu Meclisten hangi yasaları çıkardı, onları sizlere özetle anlatmak istiyorum: Bir tanesi, Toprak Kanunu. Toplulaştırmayı çıkararak küçük çiftçilerin elindeki tarlalarını, küçük arazilerini, geçimlerine yetecek tarlaları toplulaştırma yoluyla, miras bölüşümünü engelleyerek bu çiftçilerin, bu küçük üreticilerin üretimden tasfiyesini sağladılar.

İkincisi, geride kalanlardan, geçtiğimiz günlerde Mera Kanunu’nu çıkararak özellikle hayvancılıkta üreticilerin hayvanlarını otlatacak sahaları bırakmayarak bir taraftan meraları, büyük meraları imar yoluyla ranta açarken diğer taraftan da küçük çiftçilerin, üreticilerin, hayvanlarını besleme alanlarını daralttılar. 2/B Yasası da buna hizmet ediyordu.

AKP sadece çiftçiyi, küçük çiftçiyi tasfiye ederken, onların meralarını elinden alırken, Toprak Kanunu ile topraklarını elinden alırken diğer taraftan da borçlandırarak diz çökmelerini sağlamaya ve bir an önce tasfiyeyi sürekli hâle getirip hızlandırmaya çalışıyor. Mülklerini elinden alarak, mülklerini el değiştirerek, bunları sağlamak için de borçlandırarak süreci hızlandırıyor. Bunlardan en önemlisi, bugün yaşanan, Türkiye’nin bütün bölgelerinde var; özel bankalar aracılığıyla tapular artık ipotek kabul edilerek çiftçiye nakit kredi veriliyor, traktör kredisi veriliyor, diğer tarım ekipmanları kredisi verilerek, hatta kredi kartları verilerek, ceplerine konularak günü kurtarmaları sağlanıyor ama aslında bunlar, yeteri kadar üretemeyen, yeteri kadar üretim alanları olmayan çiftçilerin çöküşünü hızlandıran nedenler.

Tabii, mevcut olanların tasfiyesi sürerken, girdi fiyatlarının sürekli olarak yükseltilmesi, üretimden alınan ürünün piyasada aynı değerde karşılık bulamaması çiftçinin her geçen gün yoksullaşmasına da katkıda bulunuyor. Örneğin, geçen yıl üzümdeki fiyatlar 5 lirayken şimdi 2,5 lira olması, pamukta fiyatların geçen yılki fiyatları bulmaması, mısırda bulmaması bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Artık, tarım kredi kooperatifleri, çiftçinin tasfiyesi için, çiftçiye destek olması, onu yönlendirmesi, üretim kapasitesinin arttırılması için kurulan, bu amaçla organize edilen tarım kredi kooperatifleri, desteklenmesi için kurulan kredi kooperatifleri çiftçinin tasfiyesi için bir araç olarak kullanılıyor.

Peki, arkadaşlar, burada istihdam edilen, burada yerleşik hâlde tutulan Türkiye'nin bütün alanlarındaki küçük çiftçiler tasfiye edilince ne oluyor, nereye gidiyor bu insanlar? Büyük kentlere, gecekondulara, varoşlara sermayenin istediği ucuz iş gücü olarak akıyorlar. Başka bir acı gerçek de şu: Büyük kentlere gitmeyen küçük üreticiler, üretimden tasfiye olan çiftçiler şu günlerde yoğun olarak yaşadığımız maden kazalarının da ucuz, sömürülen iş güçleri hâline dönüşüyorlar.

Zonguldak’ta, Amasra’da, Ereğli’de, Türkiye'nin bütün madenlerinde çalışan, maden ocaklarında çalışan işçilerin neredeyse tamamı köylü. Topraktan koparılan köylü, topraktan tasfiye edilen köylü, en yakınındaki işe, ölümü göze alarak madenlere iniyor, madenlere indiriliyor. Sömürünün bu kadar can alıcı olduğu Türkiye'de -ülkemizde- Soma’da 301 madenciyi kaybettik; yetim bıraktıkları eş, çocukları, aileleri hâlâ kan ağlıyor.

Bu konuşma yapılırken Ermenek’te hâlâ 18 madenciden haber alınamamıştı. Enerji Bakanı ölü yıkayıcılığı yapıyor bugün Ermenek’te. Kendinin Enerji Bakanı olarak müdahil olduğu, denetleyici kurum olarak iş başında bulunduğu Sayın Bakan…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne demek o? Bakan orada olmasın mı?

TURGAY DEVELİ (Devamla) – Tabii.

Sayın Bakan, Çalışma Bakanlığı…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne demek? Böyle şey olmaz, ne demek “ölü yıkayıcılığı?”

TURGAY DEVELİ (Devamla) – Dinlersen öğreneceksin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ermenek’tekiler daha çıkarılmadı Beyefendi, inşallah sağ kurtulurlar.

TURGAY DEVELİ (Devamla) – Çalışma Bakanlığı, maden ocağını kapatmış arkadaşlar; “Bu maden ocağında oksijen yok. Bu maden ocağında hava filtresi çalışmıyor. Bu maden ocağı insanların çalışması için, üretimde bulunması için hayati tehlike taşıyor.” demiş, Çalışma Bakanlığının belgesi. Ama, işte, o Enerji Bakanınıza bağlı Taşkömürü Kurumu, kaçak çalışan madenden tam 6 kat fazla yapılan üretimi sanki kaçak çalışmıyormuş gibi, “Bu üretim nerede yapıldı?” diye sormadan almış, parasını ödemiş. Arkadaşlar, sen kaçak çalışan madene, zor şartlarda köle gibi çalıştırılan o köylülere, insanlık dışı muameleyle çalıştırılan işçilere, kapatılan ocaklarda üretim yaptırıp bunu kabul edersen ardından gelen facia için de gidip Ermenek’te kamp yapıp ölü yıkayıcılığı yapmaman gerekiyor. Önce görevini yapacaksın, önce denetlettireceksin, denetim yetkini kullanacaksın. Bunu yapmayınca, şimdi, çıkıyorlar, “Madenciliğin fıtratında kaza var.” diyorlar.

Arkadaşlar, bu belgeler Sayıştayın belgelerinde duruyor. Sayıştay uyarıyor, diyor ki: “Şu, şu, şu, şu madenlerde üretim yapılamaz, her an facia yaşanabilir.” Bunları denetlemesi gereken, bunları işleme koyması gereken Enerji Bakanı ne yapıyor biliyor muşunuz arkadaşlar? KİT’lere yazı yazmış, diyor ki: “Sayıştayın teftiş ve soruşturma taleplerini karşılamayın.” Niye? Örtmeye çalışıyorlar, gizlemeye çalışıyorlar. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Hani, AK PARTİ Hükûmeti bu kazaların ardını soruşturacaktı; hani, bu kazalara engel olmak için her şeyi yapıyordunuz. Bu kazaların sorumlusu, denetimleri yapmayan, denetimleri uygulatmayan, kaçak çalışan maden ocaklarından üretimi kabul ederek onları legalleştiren hükûmet anlayışıdır, mantığıdır.

Arkadaşlar, bu madende çalışan işçiler köylü. Bölgelerinde üretecek tarla kalmayınca, üretecek ürün kalmayınca, üretecek toprak kalmayınca bir kısmı büyükşehirlere, gecekondulara gidiyor, bir kısmı da kendi bölgelerinde ölümü göze ala ala yerin binlerce metre altına girerek nafakalarını çıkartmaya çalışıyorlar. Bu sistem sürdürülemez, bu sistem sürdürülemez. Bu insanların, en azından toplulaştırma yoluyla küçük toprakların büyük çiftliklere dönüştürülmesi için toprağı elinden alınacak ailelerin, çiftçilerin dünyanın başka modern ülkelerinde olduğu gibi rehabilite edilmesi gerekiyor, bunlara meslek edindirmek gerekiyor; bunlar iş bulana kadar, sosyal sorumluluk çerçevesinde bunların finansmanının, ailelerinin geçiminin sağlanması gerekiyor. Çiftçiyi bitirmek kolay, bitiriyorsunuz zaten ama bunun açtığı sosyal sorunlar şimdi madenlerde olduğu gibi önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin başına çok büyük belalar getirecektir.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Fatoş Gürkan, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Gürkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; MHP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bizi izleyen milletvekillerimize ve değerli, aziz milletimize de buradan saygılarımı sunmak istiyorum.

Tabii, öncelikle, Soma Komisyonu üyesi bir milletvekili olarak, Soma’da, Ermenek’te maden kazası nedeniyle hayatını kaybeden ya da umutla beklediğimiz işçilerimize; yine, Isparta’da, özellikle tarım işçisi olup nakil sırasında hayatını kaybeden işçilere buradan Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum, ülkemizin de başı sağ olsun. 

Tabii, biraz önce eleştiriler oldu. Bir de tabii işin güzel yanı vardı, konuşmacılar Adana Milletvekili arkadaşlarımızdı. Tabii, Adana’da on beş ilçemiz var, pamuk üretimi yapılan ilçelerimizin sayısı yaklaşık beş altı civarında. Beş altı ilçemizin tamamını, hatta köylerinin hemen hemen tamamını gezen biri olarak, acaba aynı şehirde mi yaşıyoruz diye de düşünmedim değil.

Tabii ki tüm dünyada farklı zamanlarda, ülkemizde de olduğu gibi, farklı sektörlerde zaman zaman üretimde, ithalatta, ihracatta daralmalar, artmalar olabilir. Bu, gayet normal ama özellikle tarımda, son yıllara baktığımızda, Türkiye, şu anda Avrupa’nın 1’inci sırasında, tarımda. Pamuk üretiminde, bakıyoruz, dünyada Türkiye 8’inci sırada.

Ben, tek tek rakamları vermek istemiyorum; tabii, Bakanlıktan da, İnternet’ten de merak eden arkadaşlarımız özellikle bu bilgileri alabilir ama özellikle şu rakamları vermek istiyorum: Hükûmetimizin 2003-2013 yılları arasında tarım sektörüne yaptığı desteklerle, son on yılın dokuzunda tarım sektörü büyüyen sektör olmuş.

Yine, tarımda kişi başına düşen millî gelir 1.064 dolardan 3.475 dolara çıkarılmış.

Türkiye, 192 ülkeye 1.681 çeşitle ürün ihraç eden ülke durumuna gelmiş.

Doğal afetlere karşı, biliyorsunuz, tarım sigortasının yüzde 50 sigorta hibe desteğini özellikle Hükûmetimiz karşılamakta.

Yine, biraz önce eleştirildi ama toplulaştırma reformu, eğer bu ülkede topraklar bölünmeye devam ederse gerçekten çiftçi biter. Onun için, toplulaştırma reformu yapıldı ve Türkiye'de birçok alanda, Adana’da da        -özellikle Ceyhan, Karataş, Yumurtalık, İmamoğlu- birçok ilçemizde yapıldı, Türkiye'de de birçok bölgede yapılıyor ve inşallah tamamlanır. Bu, çiftçinin bitirilmesini engelleyen önemli bir reformdur.

Bunun yanında, benim babam çiftçiydi, pamuk da üreten ve tarlada pamuk toplayan da biriyim, yıllarca çiftçilik yaptı babam. Babamın, 100 gram tohumu 1 Adana burmasına satın aldığı tarihleri biliyorum. Türkiye'de pamuk ya da diğer tohumları üreten bir merkez yoktu, dünyanın üçüncü büyük tohum üreten merkezi Türkiye'de açıldı. Bunlarla tabii herkesin gurur duyması lazım.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Tohumculuğu bitirdiniz tohumculuğu, İsrail tohumuna muhtaç kaldık.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) - Bunun yanında, tabii, tarımsal hasılaya bakarsak, 2002 yılında 36 milyar TL iken, 2013 yılında 117 milyar TL olmuş özellikle tarımsal üretim. Tarımsal ihracat 2002’de 4 milyar dolarmış, 2013’te 18 milyar dolar olmuş. Tarımsal destek 2002 yılında 1,8 milyar, 2014 yılında 9,7 milyar olmuş. Mazot desteği bizim dönemimizde başladı, 2003-2014 yılları arasında 5,3 milyar TL mazot desteği sağlanmış. Yine, gübre desteği; 2005-2014 yılları arasında 5 milyar TL destek verilmiş. Yani 2002 yılına baktığımızda, yine, 186 milyon TL iken prim desteği, 2014 yılında 2,9 milyar TL olmuş. Yani Hükûmet çiftçiyi bitirmeye değil, daha da büyütmeye yönelik önemli destekler sağlamış.

Ben, Ziraat Bankasının da avukatlığını yaptım, yüzde 60’lardaydı faiz oranı, bugün Ziraat Bankasının faiz oranı yüzde 0’la 8,25 aralığında. Yine, tarımsal kredi miktarına bakıyoruz, biraz önce ”Kredi çok fazla alınıyor, çiftçi bitiriliyor.” denildi. Adana’dan örnek veriyorum, traktör sayısını, rakamlarını almadım: Adana’da her köyde 4-5 evde traktör varken şimdi evinin önünde traktör olmayan çiftçi yok, bazılarında 3-4 tane traktör var ve son model traktörler. Belki diyeceksiniz ki “Kredi alıp, bununla alıyor.” Kredinin dönüş oranı da bakın, daha önce yüzde 71 oranında dönüş yoktu, şu anda yüzde 38 oranında risk oluşturan grup var. Yani kredi kullanan, traktör alan, üretim yapan çiftçi sayımız da artmış.

Yine, tarımsal mekanizasyonlarda, yani diğer kullandıkları alet edevata da Hükûmet yüzde 50 civarında tarım desteği veriyor.

Ben, özellikle, tabii, diğer rakamları vermeyeceğim. Evet, Türkiye ithal pamuk getiriyor, ama biraz önce rakamları Ticaret Borsamızın Başkanından aldım. Bu sene yaklaşık 850 bin ton civarında pamuk üretimi var Türkiye'nin -TÜİK verileri de o yönde- yaklaşık 1 milyon 400 bin ton civarında da pamuk tüketimi var, ama aradaki üretilen, yani ithal edilen pamuk üretiliyor, tekstil ve konfeksiyon sektörü 26 milyar liralık ihracat yapıyor. Yani bu satın alınan pamuk, Türkiye’deki Türk vatandaşlarının, yani burada kullanılan ürünler için getirilen pamuk değil; biz işliyoruz, üzerine de kârıyla ihracat yaparak Türkiye'ye para kazandırıyoruz.

Tabii ki ithalat yapılacak, ihracat da yapılacak. Önemli olan, sizin bu sektörlerde dengeyi kurabilmeniz.

Şu anda, Hükûmetimiz, özellikle pamuk üretim alanlarının artmasıyla ilgili çok önemli destekler de veriyor; özellikle birçok havzada, 13 havzada pamuk üretimiyle ilgili destekleme ve diğer çalışmalar var. Kütlü pamuğa ürün desteği oldukça fazla.

Bunun yanında, özellikle yeni bir bilgi, onu da belirtmek istiyorum, antidamping soruşturması başlatıldı. Yani özellikle Amerika’dan getirilen pamukla alakalı Hükûmetimiz, ilgili bakanlık şu anda bir çalışma yapıyor; soruşturma bittiğinde antidampingle ilgili bir uygulamaya gidilebilecek ve Amerika’dan getirilen pamuğa artı vergi konulabilecek, böylelikle Türkiye'de üretilen pamuğun fiyatı da artmış olacak. Yani böyle bir gelişme de var, bunu da belirtmek istiyorum.

Tabii ki ben Adanalı biri olarak sadece pamuk değil, Adana’da bu sene çok şükür hem ayçiçeğinde hem mısırda hem limonda, portakalda yani üretilen birçok üründe çiftçimiz gerçekten çok iyi para kazandı. Arıyorlar bizleri, teşekkür ediyorlar. Ben Ziraat Odaları Birliğiyle de, çiftçilerimizle de, oda başkanlarıyla da, hepsiyle de görüşüyorum. Gerçekten bu anlamda çok memnunlar. Sizlerden buraları da ziyaret etmenizi özellikle arzu ediyorum. Siz de bu…

TURGAY DEVELİ (Adana) – Küçük çiftçileri anlat bir de Sayın Vekilim.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Ben küçük çiftçi bir ailenin kızıyım. Babam şimdi yapmıyor, emekli.

TURGAY DEVELİ (Adana) – Babanın 100 gram tohuma 1 burma aldığı zamanlar geçti, geçti!

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Ama ailemde hâlâ çiftçilik yapan var. Onlardan da ben bilgi alıyorum. Hangi çiftçi olursa olsun, kim oy verirse versin, iyi para kazanması, gelirinin yüksek olması hepimizi mutlu eder; beni mutlu eder, eminim ki sizi de mutlu eder.

Arzumuz, pamuk üreticimizin de sayısının artması. Bundan otuz kırk yıl önce, elli yıl önceye gittiğimizde pamuk üretimimiz fazlaydı, aynı oranlara gelmemiz… Ama şunu da özellikle söylemek istiyorum: Havza bazlı üretim belki otuz yıldan daha az olabilir ama verimlilik anlamında verimlilik oranı çok daha artmış durumda. Ben özellikle…

TURGAY DEVELİ (Adana) – Peki, Çukurova çiftçisi niye pamuktan vazgeçti Sayın Vekilim? Bir de onu anlat.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Niye bahçeciliğe döndü?

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Çukurova çiftçisinin de neden pamuktan vazgeçtiğini özellikle söylemek istiyorum. Burada çiftçilik yapan milletvekili arkadaşımız da var, konuşma yapan. Tabii ki tarlada da pamuk üretiminde çalışmış biri olarak şunu söylemek istiyorum: Pamuk, üretimi ve maliyeti yüksek ve üretimi zor bir ürün. Ayçiçeği, mısır buna göre çok daha üretimi kolay olan ürünler. Çiftçi tabii ki daha az yorulacağı, daha fazla para kazanacağı ürünlere giriyor, bu bir gerçek. Yani, milletvekillerimizden bu işi yapan var, Adanalı çiftçimizden de sorabilirsiniz ama bu, Hükûmetin pamuğa destek vermediği anlamına gelmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Biz istiyoruz ki pamuk üretimi daha da artsın, Adanamız pamuk ağalarıyla yine filmlerde de, diğer alanlarda da konu olsun diyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Destekliyor musunuz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Destekliyor musunuz yani?

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Tabii ki Hükûmet çalışmalarını yapıyor pamuk üretimiyle alakalı da, ihracat ve ithalatla alakalı da.

LEVENT GÖK (Ankara) – Destekleyelim, bu öneriyi destekleyelim ama.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Ben önerinin arkasında olmadığımı, gerekli çalışmaların yapıldığını ifade etmek istiyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ama bütün bunları söyledikten sonra “Olmuyorum.” denir mi, bütün bunlardan sonra olur mu?

LEVENT GÖK (Ankara) – Bunu destekleyelim.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Buradan herkese saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın hatip konuşurken bir bölümünde Akşehir’de meydana gelen elim kazada ölenleri Ispartalı olarak tanımladı. Onu düzeltmek için yerimden söz istiyorum efendim.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sataşma yok ki.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

FARUK BAL (Konya) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın hatibe, konuşmasının başında Akşehir’de meydana gelen elim kazaya temas ettiği için teşekkür ediyoruz ancak Akşehir’de yaşayan insanların AKP’nin uygulamış olduğu ekonomik politikalar neticesinde açlığa mahkûm hâle geldiği ve Akşehir’in Konarı, Kundullu, Turgut, Ortaköy gibi köylerinden, evlerinden barklarından, bağlarından, bahçelerinden ayrılarak Akşehir’e yerleştikleri ve burada köle olarak tanımlanabilecek bir hayat tarzı yürütürken açlığa mahkûm olan bu kişilerin Isparta’nın Gelendost ilçesinde tarım işçisi olarak çalışmak üzere giderken öldüklerini, trafik kazasında öldüklerini ve bunların Akşehirli olduklarını düzelterek ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Varlı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın hatip konuşmasında pamuk üretiminin niye terkedildiğini yanlış bilgi aktararak söyledi. Onunla ilgili bir düzeltme yapmak istiyorum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Herkesin görüşü farklı.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Benim görüşüm ya.

BAŞKAN – Buyurun, yerinizden bir dakika süre veriyorum.

 

7.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın hatip konuşmasında pamuk alanlarının neden terk edildiğini, ayçiçeği ve diğer ürünlerin daha kolay olduğunu, daha ucuza mal olduğunu söyledi. Doğru, pamuğun maliyeti yüksektir ancak pamuk ekonomik değeri olan bir üründür. Elbette ki çiftçimiz mecburiyetten ayçiçeğini ekmektedir çünkü ayçiçeği daha çok kıraç alanlarda, kırsal alanlarda ekilir ama pamuk sulu alanlarda ekilen bir üründür ve bu ülkede tekstil sanayisi geliştiyse bunun yegâne sebebi de pamuk ürünüdür.

Sayın milletvekilimiz yanlış bilgi vermişti, ben onu düzeltmek için söz aldım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, 23/10/2014 tarih ve 996 sayıyla Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşları tarafından, pamuk çiftçisinin ithalattan kaynaklanan sıkıntıları ve destekleme miktarının düşüklüğü hakkında gerekli araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken uygulamaların yerine getirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı talebi var, yerine getireceğim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.24

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

        KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Evet, Kâtip Üyeler arasında uyuşmazlık söz konusu. Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.41

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin ikinci oylanmasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

2.- CHP Grubunun, 5/11/2014 tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

6/11/2014

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 6/11/2014 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Levent Gök

                                                                                   Ankara

                                                                          Grup Başkan Vekili

Öneri:

Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekilinin medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 05/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1555 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 06/11/2014 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde bazı yayın organlarında ısrarlı bir şekilde Kurucu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyet değerlerine karşı, kuruluş dönemimize karşı sistematik ve kararlı bir saldırıyla karşı karşıyayız. Saldırıların o kadar ölçüsüz bir hâle geldiğini görüyoruz ki söylenen sözleri günlük yaşam içerisinde yüzümüz kızarmadan ifade edebilmemiz mümkün değil.

Bakın, Atatürk için, Atatürk dönemi için, bu yayın kuruluşlarındaki yalan, iftira üzerine kurulu yayınlarda söylenen sözlere: “Din ve Allah düşmanı.” diyorlar. “Atatürk ve İnönü Allah’a küfrü teşvik ediyor, milletvekilleri de bunun arkasından, bu teşvikin etkisiyle küfür etmeye başlıyorlar.” diyor. “Boyunları tasmalı kapı kulları.” diyorlar bu yayınlarda. “Yirmi yedi yıl Allah’ın zatına düşmanlar yönetti bu ülkeyi.” diye televizyon yayınlarında ayan beyan 77 milyonun değerlerine hakaret edecek yayınlar yapılıyor. Ve en acı olanı “Irz, namus yok.” diyecek kadar ahlak düşkünü bir noktada yayınlar yapılabiliyor.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bunlarla ilgili hukuki mücadeleleri yapıyoruz, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna müracaat ediyoruz ancak bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ve milletle paylaşma ihtiyacımız var. Bu yayınlar ne yazık ki tesadüfen ortaya çıkmış yayınlar değil; bu yayınların arka planında sistematik bir ideolojik saldırı var, bu yayınların arka planında Atatürk düşmanlığının moda olduğu, Atatürk düşmanlığının prim yaptığı ve Atatürk düşmanlığının belirli noktalarda yükselmenin aracı hâline getirildiği bir dönemin yaratılmış olmasının ne yazık ki etkisi var.

Değerli arkadaşlar, bu sistematik bir saldırıdır. Sadece yayın kuruluşları değil, her alanda ideolojik hegemonya mücadelesiyle karşı karşıyayız. Bakınız, burada aslında saldırılmak istenen şey çok nettir, altını çizmek lazım: Atatürk’le başlayan modernleşme hareketi yok edilmek isteniyor, Atatürk’le başlayan modernleşme hareketiyle mücadele bu. Bakın, ısrarla bunun arka planında neler yapıldı, nasıl gelindi bugüne, bir hatırlayalım: Okul kitaplarından Atatürk’e ilişkin değerler ve ifadeler çıkarıldı, tahrip edildi, yalan ve iftiralar okul kitaplarına sokuldu. Yetmedi, devletin en yetkili ağızları “10 Kasımlarda sap gibi ayakta mı duracağız?” demeye başladı. Yetmedi, devletin en yetkili ağızları “iki ayyaş” diye Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den söz etmeye başladılar. Bunlar tesadüfi bir öfkenin ifadesi olmanın ötesinde, bunlar bilinçli ve sistemli bir ideolojik saldırının parçalarıydı.

Bakın, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi ve Atatürk’ün tarihi Türkiye’de mutlakiyetten demokrasiye geçişin tarihidir ve ne yazık ki bugün Türkiye’de içinde bulunduğumuz durum bunun tam tersidir; demokrasiden mutlakiyete hızla sürüklendiğimiz bir iç acısı durumdur.

Bakın, değerli milletvekilleri, bir ülkenin temel problemlerinin altında demokrasinin yokluğu yatar. Eğer demokrasiyi tahrip ederseniz, demokrasiyi tesis edemezseniz, demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldırırsanız, o ülke, temel problemlerini çözemez. Bugün yaşadığımız nokta budur ve geldiğimiz noktada Türkiye'nin bütün temel problemleri, ister Kürt sorununu alın ister inanç özgürlüğü meselesini alın, Türkiye’deki demokratik hak ve özgürlükleri rafa kaldıran rejimlerin ürünüdür. Yani mutlakiyetten demokrasiye yönelen anlayışın ürünü değil, demokrasiden mutlakiyete yönelen anlayışın ürünüdür.

Bakınız, öyle bir tablo yaratıldı ki açıyorsunuz televizyonları, dinliyorsunuz yetkili ağızları, siyasetçiler dâhil olmak üzere, devleti yönetenler dâhil olmak üzere, Kürt sorunu konuşuluyor, sorumlusu Atatürk; inanç özgürlüğü konuşuluyor, sorumlusu Atatürk. Değerli arkadaşlar, herkes elini vicdanına koysun, bu ülkede en büyük mimar Mimar Sinan’ın eserleri, mescitleri 1950-1960 yılları arasında yıkıldı, ne Atatürk döneminde ne de Cumhuriyet Halk Partisi döneminde yapıldı. Ama bütün bunlar olmamış gibi, yalan ve iftira üzerinden bir ideolojik mücadeleyle karşı karşıyayız.

Bakın, yanı başımızda bir Orta Doğu’ya bakın, bir de Türkiye’ye bakın, Suriye’de, Irak’ta yaşananlara bakın, Türkiye’de yaşananlara bakın. Eğer bugün biz, kendi içimizde etnik çatışmaların kurbanı olmadan doksan yıldan bu yana ayakta durabilmiş isek bu, Atatürk milliyetçiliğinin hiçbir etnik gruba ayrıcalık tanımayan anlayışıdır; bu, Atatürk’ün büyüklüğüdür. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer biz doksan yıldan bu yana kendi coğrafyamızda, Anadolu coğrafyasında mezhep çatışmalarının bir parçası olmamış isek, yanı başımızda Şii, Sünni, Alevi, Süryani, Yezidi diye, inançlar ve mezhepler birbirini boğazlarken biz dimdik bütün kışkırtmalara rağmen bu çatışmaların parçası değil isek bu, Mustafa Kemal Atatürk ve -ruhları şad olsun- onun kadrolarının laiklik anlayışıdır, laik Türkiye Cumhuriyeti anlayışıdır.

Değerli arkadaşlar, eğer “Yurtta sulh, cihanda sulh.” anlayışını bir alay etme vesilesi olarak görmemiş olsaydı bugün iktidar sahipleri, bunun yerine “Hazır ol cenge, sulhu salah istiyorsan.” sözünü koyma maceracılığı ve hevesi içerisinde olmasalardı, Türkiye, bugün Orta Doğu bataklığının bir parçası olmazdı.

Bakın, bu sistematik ve ideolojik saldırı hâlâ devam ediyor. Şimdi, bir Atatürk Orman Çiftliği var, tarihimizdeki yeri nadidedir. Atatürk Orman Çiftliği bir simgedir. Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk’ün mülkü değildir. Atatürk Orman Çiftliği, milletin mülküdür, cumhuriyetin kuruluş felsefesinin işaretidir, imajıdır.

RECEP ÖZEL (Isparta) – İtiraz eden var mı?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Atatürk Orman Çiftliği o bataklığın içerisinden bir uygarlığın fışkırabileceğini Mustafa Kemal Atatürk’ün göstermesidir, bizzat yaşatarak göstermesidir.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Uygar bir bina yaptık.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Orada bir bataklıktan büyük bir tarım işletmesi, büyük bir uygarlık vesilesi ortaya kondu. Bakın, Atatürk Orman Çiftliği, üreten Türkiye'nin imajıydı, bütün dünyaya “Biz bataklıkları kurutur, tarımda, sanayide üreten bir toplum yaratırız.” mesajının ifadesiydi ama siz bunu anlamazsınız.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Tamam, Türkiye’de yayıldı.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Siz ancak laf atmayı bilirsiniz. Bunun yerine ne yaptınız? Atatürk Orman Çiftliği’ni, ormanları kestiniz, tahrip ettiniz, şimdi oraya dönüp bir kaçak saray yaptınız, bin odalı, 1,5 katrilyon lira tutarla, bedelle bir kaçak saray yaptınız hem de hukuka aykırı olarak hem de mahkeme kararlarını yok sayarak. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı kaçak binada oturuyor, yakışıyor mu? Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanını kaçak binada oturtmak yakışıyor mu?

HAKAN CAVUŞOĞLU (Bursa) – O binada sizin adınıza hiç kimse oturamayacak, bütün derdiniz o! O binada sizden kimse oturamayacak, millet vermeyecek çünkü derdiniz o!

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu…

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Şimdi, tabii, o kaçak binanın hamisi Cumhurbaşkanının kendisi. Atatürk’ün “üreten Türkiye” mesajına karşı bugün oraya dikilen bin odalı kaçak saray, bugünkü AKP iktidarının “üretmeden tüketen Türkiye” anlayışının mesajıdır, işaretidir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Zorunuza gitti değil mi? Altmış seneden beri vermiyor, gene vermeyecek. Gene vermeyecek o binada oturmayı size millet, orası milletin malı!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Gelinen nokta bu. Cumhuriyeti kuranlar “üreten Türkiye” diyordu, cumhuriyeti yıkmak isteyenler, “üretmeden tüketen Türkiye”nin abidesini oraya diktiler.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Orası milletin malı ama millet vermeyecek işte yetkiyi orada oturmak için! Bütün derdiniz o. Vermeyecek millet işte, vermeyecek. Bunu bildiğiniz için böyle haykırıyorsunuz, dert bu.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi orada kaçak sarayın banisi oturuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin banisinin yaptığı eserleri yıkıp kaçak sarayın banisi, kaçak inşaatın üzerinde oturuyor. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Köprüye karşısınız, Cumhurbaşkanlığı sarayına karşısınız, Marmaray’a karşısınız, her şeye karşısınız!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sükûneti sağlayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu... Sayın Çavuşoğlu…

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Böyle bir Türkiye yarattınız. Bakın, bu sistematik saldırı, Türkiye’nin bütün demokratik değerlerine saldırıdır. Öyle düzenli bir şekilde hareket ediliyor ki, bugün, kral hazretleri çıkmış, balkonda sigara içen gençten rahatsız olmuş, “Cumhurbaşkanının önünde sigara içilir mi?” diyor. İçilir efendim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa)  – Öyle demedi “Kapalı mekânda içilir mi?” dedi.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sağlık, sağlık!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Kimse, Cumhurbaşkanına secde etmek zorunda değildir.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Bu ülkenin kanunları var, kapalı yerde sigara içilmez, senin savunman lazım be!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Krala secde etme dönemi bitti, hiç kimse, kralın kulu değil.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Kapalı yerde sigara içilmez, kanunu var.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Şimdi kalkmışlar, talimatla, balkonda sigara içilmesine rağmen 6 bin lira ceza kesmişler o işletmeye.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - Yasak var yasak, sen el kaldırdın burada o yasağa, Cumhuriyet Halk Partisi de el kaldırdı o yasağa.

AHMET YENİ (Samsun) – Konuştukça batıyorsunuz.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Niye? Çünkü hazretleri, talimat verdi “Buraya ceza keseceksiniz.” diye, açık havada, balkonda içilen sigaraya 6 bin lira ceza kesilmiş.

AHMET YENİ (Samsun) – Konuştukça batıyorsunuz.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – CHP el kaldırmadı mı o yasağa?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Ne yaparsanız yapın, bu memleketin gençleri size kul olmayacak.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) –Ya geç bunları. Hangi kanuna el kaldırdığını bile bilmiyorsun. CHP el kaldırdı o kanuna, yasağa.

AHMET YENİ (Samsun) – Konuştukça battınız.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Şuay Alpay, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun Sayın Alpay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin, medya yoluyla gerçekleştirilen, ulusal değerlerimize yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Meclis araştırması açılması yolundaki grup önerisi aleyhinde AK PARTİ grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yine devlet terörü uygulayan işgalci ve zalim İsrail, dün sabah Mescid-i Aksa’yı kirli ayaklarıyla yeniden işgal etti ve bütün dünyaya bir defa daha utanç tablolarını göstermiş oldu, gerçek yüzünü kirli tarafıyla göstermiş oldu. Zulmün sürekli olamayacağını ve zulümle ayakta kalınamayacağını İsrail, şüphesiz, yakında öğrenecek. Mescid-i Aksa’ya ve Filistin halkına yönelik bu alçakça saldırıyı şiddetle telin ediyorum, kınıyorum, lanetliyorum ve zalimler için “Yaşasın cehennem.” diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin, hatip, kürsüde bu öneriyle ilgili görüşlerini ifade ederken, aslında bildiğimiz klasik CHP manzaralarını bir defa daha aziz milletimize sunmuş oldu. Ama, şunu söylemek lazım, görmek lazım, CHP’de yönetici arkadaşların, milletvekillerinin ve CHP’yi yöneten anlayışın şunu görmesi gerekiyor: Atatürk ve cumhuriyet meselesi üzerinden artık bu ülkede size ekmek yok, başka tarafa bakın.

AHMET YENİ (Samsun) – Hah, bitti.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Hep beraber sahip çıkalım.

ŞUAY ALPAY (Devamla) - Dolayısıyla da çok açık söylüyorum: Bu kapı çoktan kapandı. Polemik meselesi yaptığınız, sürekli tükettiğiniz bir değer olmaktan bu ülke, bu milletin aziz evlatları, AK PARTİ’yle birlikte topyekûn millet olarak, sizin bu faaliyetinizin önüne geçti ve bu konuda buradan size ekmek çıkmayacak, bunu bilmeniz lazım.

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Neyi tükettiğimizi bir açıklar mısınız?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siyaset, ekmek alanı değil ya, iyi idare etme alanı. Siyaseti ekmek için yapmıyoruz, siz yapıyorsanız da lütfen.

ŞUAY ALPAY (Devamla) - Ben de tam da onu söylüyorum. Evet, üretme zamanıdır; siyaset üretme alanıdır ve siyaset değerler üzerinden yapılan iştir ve değerler üzerinden yapılırsa anlam ifade eder, yoksa bazı kurumları, bazı değerleri tüketerek bir noktaya gelinmeyeceğini sizin çok daha fazla görüyor olmanız lazım.

Teklifimiz ve bu konudaki önerimiz, gerçekten, size sonuç vermeyen, sizi de bir noktaya taşımayan, milleti de yeniden birbirine düşürme noktasında, bazı değerleri tüketme noktasında kaotik görüntülere süren bu yaklaşımdan vazgeçmenizdir. Doğru olan, akıllı olan ve siyaset kurumuna yakışan da budur ve ben, CHP’nin bu konuda yeniden bu durumunu test ederek, yeniden bu durumunu kontrol ederek bir defa daha durum değerlendirmesi yapacağına yürekten inanıyorum .

AK PARTİ kurulduğu ilk günden itibaren ve ilk iktidar bayrağını devraldığı günden itibaren bu milletin ve ülkenin değerlerine topyekûn sahip çıkmış ve milletin değerlerini esas almak suretiyle kendine bir siyaset etme modeli geliştirmiş ve programlar çizmiştir. Bütün bu yaklaşımlarını ortaya koyarken de insanı merkeze aldığını hep deklare etmiş ve bunu da samimi duruşla defalarca ortaya koymuştur ve bunu da bu gerçeklik üzerinden inşa etmenin ciddi bir iş olduğuna inanarak ifade etmiştir. Bütün dünya, AK PARTİ kadrolarını da böyle tanımıştır ve inşallah,  böyle tanımaya devam edecek.

Yine, kurulduğumuz ve iktidarı devraldığımız ilk günden itibaren başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımız, AK PARTİ’nin bütün kadroları, cumhuriyeti en  büyük kazanımımız olarak ifade ettik ve bunu da yürekten yaptık, cesurca yaptık, samimi olarak söyledik. Cumhuriyeti en büyük kazanım olarak kabul ederken ve ifade ederken, bu cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını da çok önemsedik ve bu milletin topyekûn değeri olarak, ortak değeri olarak kabul ettik.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – “İki ayyaş” lafını kim söyledi?

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Bu konuda samimi kanaatlerimizi hem Meclis kürsüsünden hem yurdun çeşitli noktalarından aziz milletimize ve bütün dünyaya deklare etmek suretiyle de ortaya koymuş olduk; bu konuda hiçbir endişemiz yok.

Buradan bir kez daha ilan edelim, aslında bu konuda  bir şeyi ispata ihtiyacımız yok ama bunu bir kez daha ilan etmek durumundayız. Evet, AK PARTİ, parti olmanın ötesinde, duruşuyla, tavrıyla, yaptığı icraatlarla bir siyasi harekete dönüşmüştür ve bu siyasi hareket, cumhuriyeti, demokrasiyle taçlanan cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını ve bu anlayışı bu milletin ortak değeri olarak kabul etmiştir; bu konuda kararlıdır ve samimi duruşunu da böyle ortaya koymuştur; bunda hiç kimsenin tereddüdü olmasın.

Tabii, cumhuriyetin en büyük kazanım olduğunu ifade edip, bununla ilgili olarak icraatlar yapan AK PARTİ, bir başka şeyi daha ortaya koydu: CHP’nin demokrasiyle ilgili bütün tarif ve tanımlamalarını kategorik bir şekilde kendine benzetmeye yönelik duruşuna da karşı çıktı. Evet, cumhuriyet kazanımdır, fazilettir ama cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma noktasında biz bir karar verdik ve yola böyle çıktık ve yaklaşık on üç yıllık icraatımız içerisinde cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması noktasında tarihî, cesur ve bütün dünyaya örnek teşkil edecek önemli adımlar attık ve bunu birlikte takip ettik. AK PARTİ kadroları ilk günden itibaren özellikle yasama faaliyetlerini de bu anlayış üzerine, bu eksen üzerine oturttu ve özgürlüklerin önündeki bütün engelleri kaldırmak, demokrasi önündeki bütün engelleri kaldırmak suretiyle önemli bir yaklaşımı da ortaya koymuş oldu.

Evet, biz…

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)- Onun için mi televizyon kanalından Atatürk’e hakaret etmeyi seyrediyorsunuz!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Bakın arkadaşlar, Türkiye, özgürlükler ve demokrasi ülkesi. Hukuk devletinin olduğu yerde bizim gibi düşünmeyen, farklı kanaati olan insanlar olabilir. İlk günden itibaren ifade ettiğimiz şey şu: Bakın, şu anda Türkiye’de, arkadaşlar, değerli milletvekilleri, yüzlerce televizyon kanalı var.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sizin finanse ettiğiniz kanallar bunlar!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Çok açık söylüyorum, yüzlerce televizyon kanalında aynı anda binlerce insan, siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal, sportif, değişik alanlarda görüşlerini serdediyorlar.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – RTÜK ne yapıyor? 

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Allah’ınız aşkına söyler misiniz, yüzlerce televizyon kanalının olduğu yerde ve binlerce konuşmacının olduğu yerde siyaset kurumunu muaheze edecek ve bunu bağlayacak bir konuşmanın yapıldığını kabul etmek doğru olabilir mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizin finanse ettiğiniz televizyon kanalı!

FARUK BAL (Konya) – “Alo Fatih”ler var, “Alo Fatih”ler!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Binlerce konuşmacı var, her farklı düşünceden, her farklı siyasi kanaatten, her farklı etnisiteden insanlar çıkıp düşüncelerini ifade ediyorlar.

Temel yaklaşımımız şudur, çok açık olarak ifade ediyorum: AK PARTİ, düşünce ve ifade özgürlüğünü olmazsa olmaz olarak kabul etmiştir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Onun için mi Başbakanlıkta hâlâ takip kurulu kuruldu, herkesin telefonunu dinlemek için?

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Düşünce ve ifade özgürlüğünün temelini koyarken başkalarının özgürlük alanıyla da sınırlandırmıştır. Anayasa’mız, kanunlarımız bu konuda sınırlamanın nasıl yapılacağını ortaya koyuyor. Bunu benim size anlatmama gerek yok. Başından beri ifade ediyoruz, herkes bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğüne sahiptir, düşüncelerini ifade edebilir, ama, ama hiç kimse, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere cumhuriyetimize ve bu ülkenin müşterek değerlerine hakaret edemez ve kimse bu hakkı da kendinde göremez.

AHMET YENİ (Samsun) – Bravo!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Bu konuda kararlılığımızı ifade ettik. Kanaatimiz, herkes, Türkiye’de… Cumhuriyetle birlikte başlayan siyasi tarihle ilgili olarak Türkiye’de tartışmalar oldu. Bu tartışmalar mukadderdir. Hiç kimse bu tartışmalardan gocunmasın ancak temel problem şudur: Hiç kimse, başta cumhuriyet olmak üzere, Atatürk’ün manevi şahsına, bu ülkeye emek veren hiçbir büyüğe hakaret oluşturabilecek bir söz ve eylem içerisinde bulunmamalıdır. Bunun yolu da bellidir, eğer bir konuşmacı özel televizyonlarda, başka yollar vasıtasıyla görüşlerini ifade ederken hukuk dışına çıkıyorsa, hukukun müeyyideyle karşılayacağı alanlarda suç oluşturan fiilleri işliyorsa, eylemlerde bulunuyorsa bunun adı açıktır. Türkiye, hukuk devletidir. Türkiye’de bununla ilgili olarak işlemler yapılır. Adaletin uygulanmasıyla ilgili olarak hepimizin de zaman zaman yakındığı ve rahatsız olduğu uygulamalar olabilir…

FARUK BAL (Konya) – RTÜK çalışmıyor Şuay Bey, RTÜK çalışmıyor, RTÜK, AKP uydusu olmuş!

ŞUAY ALPAY (Devamla) - …ama genel manada hukuk dışına çıkıldığında, bununla ilgili olarak uygulamalar yasalarda bellidir ve bununla ilgili olarak devletin savcıları gerekli takibatları yapacaktır ve şüphesiz, eğer varsa böyle bir hakaret ve bununla ilgili olarak manevi şahsiyete yönelik bir eylem, sonuçsuz kalmayacaktır. Buna yürekten inanıyoruz ve bu konudaki samimi kanaatimizi hep ifade ettik.

Ve bakın, bu konuşmayı yapmazdan önce RTÜK’le ilgili aldığım bilgilerde bu mesele yani bir özel televizyon kanalında farklı kanaati taşıyan insanların siyasi düşünce ve kanaatlerini ya da başka görüşlerini ifade ederken yapmış oldukları hakaretle ilgili olarak RTÜK’te toplantıların yapıldığını ve bu toplantılarla ilgili olarak ağırlıklı olarak da görüşün ceza verilmesi ve bir müeyyideyle karşılanması yolundadır. Ancak bu eylemin karşılığında uygulanacak cezayla ilgili tartışmaların da olduğunu…

Ve yine, çok açık söylüyorum, CHP’den oraya seçilen arkadaşlarımızın oylamada göstermiş olduğu  tavırlar sebebiyle karar alınamadığını biliyoruz, sizler de biliyorsunuz, çok açık söylüyorum. Biz, RTÜK uygulamalarını…  RTÜK bu konuda üzerine düşeni yapıyor, yapmaya devam edecek. Kurumsal olarak da bu konuda bir tereddüt yaşamıyoruz. Evet, Türkiye’de diğer devlet kurumları gibi RTÜK de üzerine düşen vazifeyi yapacaktır, bu konuda bahse konu eylemle ilgili olarak…

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hepsi sizin üyeniz ya, niye müdahale etmiyorsunuz!

ŞUAY ALPAY (Devamla) - …düşüncenin açıklanması olarak kabul etmeyeceğimiz bir hakaret varsa bunun gereği yapılacaktır. Ama bunun dışında Türkiye, hukuk devletiyken siyasetin buradan hukuka nizam verme, başka türlü yaklaşım içerisinde bulunması kabul edilebilir mi? Aksi takdirde hukuk devletinin gereği kalmaz.

Siz de takdir edersiniz ki -demin de ifade ettim- yüzlerce televizyon kanalından aynı anda binlerce konuşmacı Türkiye’nin geleceğiyle ilgili meselelerle ilgili bir sürü açıklamalarda bulunuyor. Şimdi, bizim bu konuda bütün konuşmacıları muaheze edecek, engelleyecek “Şu konuşmalar yapılmasın.” diyebilme imkânımız var mı? Eşyanın tabiatına uygun olmayan bir şeyden bahsediyorsunuz. Ama Türkiye hukuk devletidir. Tekrar tekrar söylüyorum, bugün itibarıyla bahse konu mesele RTÜK gündemindedir, RTÜK bununla ilgili toplantı yapmıştır, ancak dediğim gibi, maalesef, CHP kontenjanından gelen arkadaşlarımızın, aktarılan bilgi açısından söylüyorum…

TURGAY DEVELİ (Adana) - Önce siz kendi arkadaşlarınıza bakın, kendi arkadaşlarınıza!

ŞUAY ALPAY (Devamla) - Bakın, bir suçlama yapmak için söylemiyorum.

TURGAY DEVELİ (Adana) - RTÜK de AKP’nin stüdyosuna dönmüş. Bırakın bu işleri!

ŞUAY ALPAY (Devamla) - Arkadaşlar, bakın lütfen… Burada bir suçlama yapmak için söylemiyorum.

TURGAY DEVELİ (Adana) - Bizim arkadaşlarımız görevlerini yapıyorlar.

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Ancak, toplantı yapılıyor. Toplantıda yeter sayıya ulaşılamıyor. Yani bir karar alınamıyor, ancak şu anda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) - Bizden 2 kişi var Sayın Başkan, 2 kişi var.

ŞUAY ALPAY (Devamla) – …kurulun gündeminde bu mesele ve kurul da bununla ilgili gerekli araştırmayı yapacak.

Fakat şunu söyleyeyim: Türkiye’de millî ve manevi değerlere sahip çıkan ve bunun üzerinden siyaset yapan AK PARTİ’dir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Onun için yolsuzluk yapılıyor değil mi? Rüşvet, yolsuzluk, banka kayıtları, ayakkabı kutuları…

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Neredeyse, büyük oranda bu değerlerden habersiz olan CHP’nin bizi muaheze edecek açıklamalarını da asla kabul edemez, doğru da bulmayız.

Ben yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın hatibin konuşmasında “Cumhuriyet Halk Partisini yöneten anlayışa ekmek yok. Size buradan ekmek çıkmaz. Cumhuriyet Halk Partisi bu durumu test ederek…”

BAŞKAN – Evet, buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sataşmadan dolayı ben Genel Başkan Yardımcımız Bülent Tezcan’a söz verilmesini istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Tezcan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekili arkadaşımızın, kürsüden, Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyet değerleriyle ilgili bu en son onaylayacağımız sözleri nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum. Demek ki az daha mücadele edersek arkadaşlarımızı o çizgiye çekebileceğiz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, önce, RTÜK’le ilgili bir yanlış ifade var; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda bu yayınlar görüşülürken, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinden iktidar partisi kontenjanından gidenler, cezanın hafifletilmesi yönünde kanaat belirtmişlerdir. Tam tersine, aynı suçun tekerrürü hâlinde daha ağır cezanın verilmesi gerekirken daha hafif ceza verilmesi yönünde bir kanaat taşımışlar, bunu ifade etmişlerdir. Karar çıkmama sebebi budur. Hiç kimseye gerekçe uydurmasınlar, toplantıların kayıtları orada.

Burada bizim temsilcilerimizin siyasi mülahazayla hareket etmesini bırakın, AKP’nin kontenjanından giden temsilciler, doğrudan doğruya iktidar kanadının sözcüsü gibi orada hareket etmektedirler.

İkincisi: “Cumhuriyet Halk Partisine buradan ekmek çıkmaz, Atatürk’ten.” dedi arkadaşlarımız. Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ten ekmek çıkarma peşinde değiliz. Mustafa Kemal Atatürk’ün ekmeğini 77 milyon insan yiyor, nankör olanlar, inkâr ediyor bunu, başkası değil. (CHP sıralarından alkışlar) Atatürk’ün ekmeğini bu millet yiyor. Biz ekmeği inkâr edenler değiliz. Kimlerin Atatürk’ün ekmeğini inkâr ettiğini biliyoruz. Biz, Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyet değerlerini korumak telaşındayız, biz Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyeti hak ettiği yerde tutmak telaşındayız ve iyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var, yoksa bugün, biraz önce söylediğimiz o sistematik saldırıların nereye gideceğini anlamak ve bilmek belki de mümkün olmayacaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 5/11/2014 tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin millî değerlerimize basın üzerinden yapılan saldırı ve tasallutların araştırılmasını isteyen Meclis araştırması önergesi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, siyaset sosyolojisinde devlet oluşumunu açıklayan en önemli teori toplumsal sözleşmedir. Aşiretten millete ve kabile yönetiminden devlete geçiş, toplumsal uzlaşma ve toplumsal sözleşmeye dayandırılır. İnsanlar, varsayılır ki, bir araya gelmiş ve demişlerdir ki: “Bizim bir arada yaşamamızın gerekleri ve sorumlulukları vardır. Bu gerekleri yerine getirip getirmediğimizi, şayet birileri getirmiyorsa da onların cezalandırılmasını temin eden, temin edilmesini sağlayan bireysel iradelerimizin üzerinde bir irade olsun; bizlerin canını korusun, mal emniyetini temin etsin, kural koysun, denetlesin ve ceza versin; işte, bu iradenin adı da devlet olsun.” denilmiştir.

Devlet, bu çerçeveyi çizerken, hem bireyin hürriyetlerini hem de milletin ortak hukukunu ve yaratılan ortak değerleri dikkate almak durumundadır. Birey ve milletin hukukunun dengelenmesini ve herkesin bu hayati dengeye riayet etmesini istemek yine kamunun bir talebidir ve o devletin de ömrünü biçmektedir.

Bu değerleri korumak, yaşatmak ve geleceğe aktarmak da sadece polis ve zabıta gücüyle olmaz. Burada da, hem aile içinde hem de okullarda verilen millî eğitimin öneminin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Sadece bireyler değil, sivil toplum kurum ve kuruluşları da, milleti bilgilendirmekle mükellef olan basın yayın kuruluşları da bu değerlere, millî değerlere sahip çıkmak durumundadır.

Bu, böyle mi oluyor? Maalesef hayır. AKP hükûmetleri döneminde uygulanan siyaset stratejisi ve eğitim yanlışlıklarıyla, “hayati” denilen denge bozulmuş ve onlarca asırlık gelenekler, görenekler ve inançlar ayaklar altına alınmıştır. “Geçmişimizle yüzleşeceğiz, tarihi yeniden yazacağız.” gibi bir hadsizlikle, Türk milletinin tertemiz geçmişini töhmet altında bırakan koca koca laflar edilmiş ve “Ezber bozuyoruz.” nakaratlarıyla milleti bir arada tutan değerlerimiz örselenmiştir.

AKP, insanlığa örnek Peygamber ahlakıyla donatılmış, donanmış abidevi şahsiyetlerin yazdığı tarihimizi tartışılır hâle getirmiştir. Hangi etnik kökenden, hangi inanç kolundan gelirse gelsin “Türk milleti” ortak adıyla anılan ve günümüze kadar milletin tamamının ortak kabulüne mazhar olmuş millî kimliğimiz sorgulanmış; 36 alt kimlik, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrışmasının fitili ateşlenmiştir ve tüm bu aymazlıklar da maalesef “adalet, özgürlük ve demokrasi” gibi yüce kavramların arkasına saklanılarak yapılmıştır.

Gelinen nokta itibarıyla, yedi düvelin pençesinden Türk milletinin iffet ve namusunu kurtaran, ona hürriyet ve bağımsızlığını veren 19 Mayıs ruhu, cumhuriyetimizin temel kabulleri ayaklar altına alınmıştır. Hayatını milletine vakfetmiş, en büyük vasfının da yüce Türk milletine mensubiyet olduğunu ifade etmiş ve milletimize millî kimlik kazandırmaya çalışan Atatürk ve mirası reddedilmiştir.

Anadolu topraklarını Türkleştiren, İslamlaştıran Alperenler, inanç önderleri itelenmiş, Mevlanalar, Yunuslar, Hacı Bektaşi Veliler itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır.

Milletimizin sevincinin, kaynaşma ve kucaklaşmasının zirve yaptığı millî bayramlarımızın manalarına gölge düşürülmüş, altları boşaltılmıştır.

Ay yıldızlı al bayrağımızı sevme, “Bayrak fetişizmi” diye adlandırılmış, bayrağın göndere çekildiği ve yavrularımızın gönlünde bayrak sevgisi oluşturma gayesi taşıyan bayrak çekme törenleri iptal edilmiş hatta bayrağın gönderden indirilmesine seyirci kalınmıştır.

Şehitlerin emanetine sahip çıkılmamış, televizyon kameraları önünde, bedenini milletine adamış gazilerimize hakaret edilmesine göz yumulmuştur. Milleti, devleti ve yüce dini adına gözünü kırpmadan hayatından vazgeçen şehitlerimiz ile Batı emperyalizminin piyonu, Allahsız, kitapsız, Marksist terörist PKK’nın kayıpları aynı kefeye konmuş, 3 tane oy için, milletine hayırlı evlat yetiştirenler ile canilerin ana-babaları bir tutulmuş, havuz medyasınca bu şerefsiz duruş, “Analar ağlamasın, kan dökülmesin.” teraneleriyle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

“Milletin birliği” ve “tek vatan” kavramları örselenmiş, cumhuriyetimizin en anlamlı gününde, terör odaklarına geçit töreni yaptırılmıştır. Eli kanlı caniler şehit kanlarıyla sulanmış vatan topraklarında muzaffer bir ülkenin askerleri geçiyormuş gibi çiçek ve alkış yağmuruna tutulmuştur.

Devletin geri dönülmez, karanlık bir yola girdiği ortamda, PKK müzahiri, devlet, millet ve Türklük düşmanı, emperyalizmin parayla satın alıp maaşa bağladığı köşe yazarlarınca masumlaştırılmaya çalışılmıştır. İslam’a ve onun değerlerine bin yıldır hizmet eden Türk milleti, kendisine ve milletine silah çekmiş, 40 bin evladını katletmiş PKK’yla pazarlık masasına oturtulmuştur.

Sadece devlet yönetimi alanında değil, en temiz, en masum Türk’ün inanç alanında da kafalar karıştırılmış, inançlar sorgulanmış ve hatta şirk boyutuna kadar gidilmiştir. “Başbakan” sıfatını taşıyan ve bir faniden başka şey olmayan şahıs kutsanmış, ona dokunmak ibadet sayılmış, ona -haşa- yüce Yaradan‘ın sıfatları yakıştırılmış, “Tayyip’i üzmek, Allah’ı üzmektir.” denilmiştir. Başbakan için şükür namazı istenmiştir. “Depremler Başbakana teşekkür edilmediği için sürüyor.” denilerek Cahiliye Dönemi ifadelerine başvurulmuştur. İslam’ın giriş kapısı olan kelimeişehadet bile inkâr edilerek “Başbakan ikinci peygambermiş” gibi söylemlerle şirke düşülmüştür.

Daha sayalım mı? Kur’an’ın emirleri yok sayılarak zina suç olmaktan çıkarılmış, domuz eti üretimi serbest bırakılmış, 17-25 Aralık, hırsızlık ve yolsuzluklar meşrulaştırılmıştır. Milletin malının bir avuç harami tarafından soyulup soğana çevrilmesine seyirci kalınmış, mahkeme kapıları kapatılmıştır.

Allah’ın evi olan camilerimiz, imar rantlarına ve kamu arazilerinin yağmalanmasına alet edilerek kullanılmış, Müslüman milletimizin camiye olan hürmeti istismar edilmiştir. Allah’ın haram dediği faiz, faiz lobisine 5 kat artırılarak verilmiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’ne eş başkan olunmuş, 1,5 milyon Müslüman’ın kanının akmasında eller kana bulanmıştır.

Tüm bu yanlışlar, hakaretler, şirkler, kendi milletinin hukukunu emperyalizme peşkeş çekmeler, milleti ayrıştırıp bölmeler, kamu kaynaklarıyla beslenen iktidar borazanı yazılı ve görsel medya marifetiyle yapılmıştır. 1918 sonrası ortaya çıkan mütareke basınını bile aratacak şekilde havuz medyasına mensup gazete ve televizyonlarda bu gidişat milletin gözünde çarpıtılarak gizlenmiştir. 

Haçlı zihniyetinin ülkemizde tam da istediği budur. Millet, gerçekleri bilmesin, görmesin ve uykuya dalsın istenmiştir. Bunun için gazeteler, televizyonlar pazara çıkarılmış, AKP militanı kişiler medyaya yönetici, yazar ve çizer olarak atanmıştır. “Alo Fatih” hatları kurulmuştur. Gerçekleri dillendiren kesimleri daha başta mahkûm eden yalan yanlış haberler servis edilmiş, AKP iktidarının taleplerini yerine getirip sebeplenme hesapları yapılmıştır. Uyuşturucu, terörizm, hukuk dışılık, reyting uğruna televizyon dizilerinin esas konusu yapılmış, bu dizilerde millî değerlerimiz ve dilimiz kasten katliama uğratılmıştır. Bu hususlar elbette yarın kamu vicdanında ve mahkemelerde yeniden yargılanacaktır.

Milleti bir arada tutan bu değerlerin muhafazası hepimizin görevidir. Başkaları istedi diye ne bir insanımızdan vazgeçeriz ne de bu değerlerimizin pazarlığını yaparız. Bizim talebimiz, mücadelemiz, sahiplenişimiz tüm partilerin ortak kaygısı ve mücadelesi olsun diye bekleriz. Tüm partilerin bu değerlere sahip çıkması, millî bünyemizi elbette güçlendirecektir.

Nasıl milliyetçilik sadece bir partinin tekelinde değil ise Atatürk’ün, laikliğin, cumhuriyetin avukatlık hakkı da kimseye verilmemiştir. İslam’ın savunuculuğu da bir partinin uhdesinde olamaz. Din Allah’ındır, bu dinle şereflenen de Müslüman Türk milletinin tamamıdır. Bu değerlerin istismarının iki şekli de yanlıştır, iki şekli de zafiyettir. Dinin savunuculuğunu ifade edenler, Müslüman Türk milletinin ateist bir terör örgütüyle mücadelesinde doğru yerde saf tutmalı; cumhuriyeti, laikliği ve  Atatürk’ün bayraktarlığını kendine yakıştıranlar da PKK’nın siyasi söylemi olan çözüm projesi karşısında dik durmalı, millî ve üniter devlete, millî kimliğe sahip çıkmalıdır.

Basının içinde bulunduğu, Türk milleti dışında herkese ve özellikle emperyalizme hizmet eden yanlışlığın, gaflet ve dalaletin, hatta ihanetin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –…sebep ve sonuçlarını ortaya çıkarmaya yönelik Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırma önergesine olumlu oy kullanacağımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi  grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, cumhuriyeti bu Mecliste kurtuluş mücadelesi vererek kurmuştur. Cumhuriyet, hepimizin ortak değeridir. Cumhuriyet, demokrasiyle ete kemiğe büründürülerek milletin ortak değeri olmalıdır. Bir zamanlar olduğu gibi, cumhuriyet sadece bir kısım marjinal elitlerin, jakobenlerin  temsil edildiği bir rejim değildir, asla olmamalıdır. Aksine, cumhuriyetin demokrasi zırhına ihtiyacı vardır. Demokrasi ne kadar güçlenirse cumhuriyet o oranda güçlenir. İşte, AK PARTİ, cumhuriyeti demokrasi zırhına, demokrasi tacına kavuşturan bir partidir.

Cumhuriyetin cumhurla içi doldurulmalı, cumhuriyet cumhura karşı olmamalı. Evet, bir zamanlar cumhuriyeti cumhura karşı kullananlar olmuştur. Hâlbuki cumhuriyet, cumhurun yönetildiği ve cumhurun yönetime katıldığı bir rejim olmalıdır. İşte, AK PARTİ, cumhuru cumhuriyete ve demokrasiye ortak etmiştir. Cumhuriyete hizmet, kuru, kof, içi boş söylemlerle olmaz, aksine, memlekete hizmet etmekle, kişi başına millî geliri 15-20 dolardan 10 bin doları aşan hâle getirmekle olur.

İşte, AK PARTİ hükûmetleri cumhuriyete, cumhura hizmet ederek, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırarak bunu başarmıştır; bunu da kurucu liderimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde başarmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerisi, demin de söylediğim gibi, hepimizin ortak değerlerine hitap etmekte. Ancak, İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’nı inşallah bugün görüşeceğiz, yasalaştıracağız. Eczacılarımızla ilgili yine bir teklif var, onu inşallah hep beraber yasalaştıracağız. Bu nedenle, gündem önceden belirlenmiştir. Gündem belirlendiğinden dolayı, yine de grup önerisini Genel Kurulun takdirine sunuyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Ancak, yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın Gök, Sayın Tezcan, Sayın Özdemir, Sayın Develi, Sayın Kaptan, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Çelebi, Sayın Öner, Sayın Dibek, Sayın Acar, Sayın Türmen, Sayın Kart, Sayın Akova, Sayın Dudu, Sayın Öz, Sayın Güneş, Sayın Susam, Sayın Haberal ve Sayın Özgümüş.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 16.38

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

     KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 5/11/2014 tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 32 milletvekili tarafından, medya yoluyla gerçekleştirilen ulusal değerlerimize yönelik saldırıları önlemek için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1555 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Genel Kurula yeni ulaşan üç tezkeresi vardır.

Şimdi bu tezkereleri okutacağım, üçüncü okunan tezkereyi ayrıca oylarınıza sunacağım.

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Antalya Milletvekili Menderes Türel’in Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi nedeniyle Akdeniz Parlamenter Asamblesi (Akdeniz PA) Türk Delegasyonundaki üyeliğinin sona ermesiyle boşalan üyelik için, AK PARTİ Grubu Başkanlığınca bildirilen Ordu Milletvekili Fatih Han Ünal’ın üyeliğinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1617)

                                                                                                      06/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Antalya Milletvekili Menderes M. Tevfik Türel, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinden Akdeniz Parlamenter Asamblesi (Akdeniz-PA) Türk Delegasyonundaki üyeliğinin sona ermesiyle boşalan üyelik için; 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2'nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen Ordu Milletvekili Fatih Han Ünal'ın mezkûr Kanunun 12'nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen üyelik Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                                                    Cemil Çiçek

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                       Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

 

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Mali Ulusal Meclisi Başkanı Issaka Sıdıbe’nin beraberinde bir parlamento heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 13/10/2014 tarih ve 77 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1618)

                                                                                                      06/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Mali Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Issaka Sıdıbe'nin beraberinde bir parlamento heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 13/10/2014 tarih ve 77 sayılı Kararı’yla uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                                                    Cemil Çiçek

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                       Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

 

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu Avrupa Sosyal Şartı Alt Komisyonu tarafından 10/11/2014’te Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenecek “Güvenli ve Sağlıklı İstihdam Koşullarının Sağlanması” başlıklı parlamenter seminerine katılmasına ilişkin tezkeresi (3/1619)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu Avrupa Sosyal Şartı Alt Komisyonu tarafından 10 Kasım 2014'te Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenecek "Güvenli ve Sağlıklı İstihdam Koşullarının Sağlanması" başlıklı parlamenter seminerine; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                    Cemil Çiçek

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                       Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Halaman, söz talebiniz var verdiğiniz dilekçe üzerine.

Buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, burada Meclis araştırma önergeleri görüşülürken, Milliyetçi Hareket Partisinin pamukla ilgili önergesinin aleyhinde, mevcut iktidarın milletvekili, pamuğun katma değerinin olmadığını, dolayısıyla bunun yerine ayçiçeği ekildiğini söyledi. Biz Adanalıyız. “Adana” denildi mi akla pamuk gelirdi ama bugüne kadar pamuk -sanayide olsun, joker gibi bir ürün- aşağıya çekildi bu iktidar döneminde. 55 kuruş desteklemesi var. Kütlü pamuk 1.200 lira şimdi. Pamuk gündemden çıktı. Yani Amerika’dan, Yunanistan’dan vadeli gelen, dâhilî işlemle ilgili gelen pamuk Adana’da yok oldu. Dolayısıyla Adana Milletvekilinin pamuğu “Katma değeri olmayan bir bitki, onun yerine ayçiçeği ekildi.” diyerek izah etmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ile benzer mahiyetteki bir kanun teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

3- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) -(S. Sayısı: 615)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

 

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640)(x)

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 640 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’na karşı diyeceklerimizi sizinle paylaşacağım.

Şunu açıkça ifade edeyim: Şu kanunla “Türkiye’de adalet yoktur, bağımsız yargı yoktur, tarafsız yargı yoktur. Türkiye’de makul sürede yargılama yapılmıyor. Türkiye’de adalet işlemiyor. Türkiye’de hâkim, savcı, personel konusunda işlemeyen bir adalet vardır. Kararlar adil alınmıyor, rüşvet iyi çalışıyor. Bu yargıya güvenmiyorum, yargınıza güvenmiyorum. Paramı da getirdim mi Türkiye’ye, bana özel bir mahkeme kurarsanız, İstanbul Finans Merkezine özgü bir mahkeme kurarsanız ben paramı getiririm kardeşim. Orada benim istediğim gibi bir mahkeme olursa ben buraya bunun gereği olarak gelirim. Yok, getirmiyorsanız gelmiyorum.” diyor küresel sermaye şirketleri. Bunun adı bu: “Ben senin devletine, ben senin hukukuna, ben senin mahkemene güvenmiyorum. Sende adalet yok, sende mahkeme tarafsız, bağımsız değil, hakkaniyetle karar vermiyor, evrensel yargılama kurallarına uymuyor, adil yargılama yok.”

Evet, arkadaşlar, hakikaten Türkiye’de adalet yok, ceza adaleti yok. Türkiye’de cezaevlerinin içinde adalet yok, verilen cezaların infazında adalet yok, özel hukukta adalet yok, ticaret hukukunda, uygulamalarında, mahkemelerinde adalet yok. Bunun için de sadece bu Tahkim Kanunu değil, bu İstanbul Finans Merkeziyle ilgili kanundan önce de, biliyorsunuz, bir uzlaşma mekanizması -uyuşmazlıkların çözümü için- CMK yani Ceza Muhakemeleri Kanunu dışında bir sistem kurulmuştu. “Ona da güvenmiyorum.” Yani sizin, CMK dışında getirdiğiniz ‘Uyuşmazlıkların mahkeme önünde değil de tarafların tercih ettiği hakem heyetleri önünde çözülmesini kabul ediyorum.’ anlayışını da yeterli bulmuyorum. Yani, onun dışında özel bir mahkemem olsun.” diyorlar.

Bunların ayrıcalığı ne kardeşim? Bunların ayrıcalığı paraları, dolarları, euroları, sterlinleri mi? Yani bu ülkenin hukuku, adaleti para, dolar, euro söz konusu olduğu zaman, bu kadar, teslim bayrağını çekip “Evet, bende adalet yok. Gelin, size istediğiniz mahkemeyi kuralım. O mahkemenin merkezi de İstanbul olsun. İstediğiniz gibi bir yargılama yapalım…” O zaman, burada niye avukatlar, niye barolar var, niye hâkimler var, niye savcılar var? Yok, arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım.

Bakın, size iki örnek vereceğim. Sivil kuruluşlar şöyle bir toparlama yapmışlar, devletin adalet harcamalarını kıyaslamışlar, nedir demişler. Şöyle bir şeyde diyor ki: “Kamu harcamalarına bakıldığı zaman -adalet harcaması yapan kurumları saymışlar- Anayasa Mahkemesi 25 milyon, Yargıtay 130 milyon, Danıştay 83 milyon, Sayıştay 141 milyon, Adalet Bakanlığı 7,48; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 47, Maliye Bakanlığı Muhakemat -bilmem ne- 214, Maliye Bakanlığı Adli Yardım 42, CMK ödemeleri 21, Avrupa Mahkemesi tazminat ödemeleri 11, ceza infaz kurumları 1,571. Merkezî adalet harcamalarıyla ilgili bütçe, hepsi bir saray etmiyor arkadaşlar, görüyorsunuz değil mi? Bir sarayın faturası kadar etmiyor. Siz adalete, yüksek yargıya, Danıştaya, özel yargıya bu kadar bütçe ayırdıktan sonra, gelin gayri safi hasıla içindeki yerine bakalım.

2014’te tutuklu sayısının üzerinden bir rakam ulaştıralım. Şu an kapasitenin üstünde, 151.349 tutuklu, hükümlü var Türkiye’de. Bir yatakta 3 kişi yatıyor arkadaşlar cezaevlerinde, infaz… Bir yatakta 3 kişi vardiya usulü yatıyor. Bu ceza infaz sisteminde… Her gün, milletvekillerine, sizlere mesaj, e-mail, telefon geliyordur “Denetimli serbestliği bir sene daha uzatın ne olur. İnfaz rejimini düzeltin ne olur.” diye. Bir kısmı da “İnfaz durumu var mı? Bir af var mı, yok mu?” diyor. Perişan oldu insanlar, içeride çürüyor. İçerideki insanın da hakları var. Bununla ilgili sanıyorum en az benim kadar size de geliyordur. Peki, Adalet Bakanlığı bunun için çalışıyor mu? Hayır. Kimin için çalışıyor? Türkiye’de adalet, küresel sermaye için çalışıyor, dolarlar büyüsün, eurolar artsın, sterlinler çoğalsın diye; adalet bunun için var, adalet bunun için çalışıyor.

Bakın, kişi başına  mahkeme ve savcılık harcamalarında -adli yardım hariç- Avrupa ortalaması ne kadar biliyor musunuz? 52,6 euro. Türkiye’de ne kadar biliyor musunuz? 15,9 euro. Türkiye dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi ki biz cihanı titreten bir imparatorluğun, Neoosmanlı’nın nutuklarını atabiliriz, buradan kalkıp bilmem nerede namaz kılacağımızı, nereyi fethedeceğimizin naralarını atabiliriz ama öyle değil, gerçek budur arkadaşlar, gerçek, rakamlara vurulduğunda budur.

Bakın, 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı konusunda size küçük bir kıyaslama yapalım, ne kadar büyük olduğunu görürsünüz adaletimizin: Norveç’te 885 hâkim düşüyor, iniyorum, Almanya’da 144, Fransa’da 55, Bosna-Hersek’te bile 33, Rusya’da 22, Türkiye’de 11 tane düşüyor arkadaşlar. Şimdi, 11 hâkim düşüyor 100 bin kişiye, anladınız mı? Aman sakın suç işlemeyin ha! İşlediğiniz zaman arkanızda dayınız varsa yolsuzluk dosyalarından yırtabilirsiniz ama her zaman da dayı olmuyor ki; iktidarlar değişiyor, gördük, değişince diğerleri bu sefer dosyaları işleme koyuyor çünkü yirmi yıl müruruzamana tabi bu işler, yakasını bırakmıyorlar ondan sonra.

Şimdi, geçiyorum, yeni işe başlayan bir hâkimin net yıllık maaşı avro olarak 2010’da ne kadardı Avrupa’da? Bir standart, 25.348. Türkiye'de ne kadar arkadaşlar? 16.390. “Ne kadar para o kadar köfte.” demişler kardeşim! O hâkime hem bu kadar para verip hem maaş ödemesini düşük tutacaksın hem arkasından işini yüksek tutacaksın. Bakın, işe yeni başlayan bir hâkimin net yıllık maaş rakamını size verdim.

Şimdi, buradan, daha değişik, ilginç bir duruma getireceğim, tutuklu, hükümlü başına yıllık harcamaya: 100 mahkûm başına çalışan sayısı ortalama 31, rehabilitasyon 1, 100 mahkûm başına infaz memuru sayısı 26. Bunu Türkiye'ye vurduğunuz zaman, Türkiye de dibe vuruyor.

Cumhuriyet savcılarının soruşturma evresi dosya sayılarına bakalım, 2002 ile 2002’den sonra bir kıyaslaması vardır Hükûmetin, AK PARTİ'nin, çok sever: 2002’de cumhuriyet savcılarına soruşturma evresinde düşen dosya sayısı 2 milyon 935 bin 300. Aradan geçmiş on iki yıl -iktidarsınız- gelmiş, düşen rakama bakalım, 6 milyon 679 bin 973. Yani, şimdi rakamlar bu.

Şimdi, gelelim kişi başına mahkeme ve savcılık harcamalarına: Adli yardım hariç gayrisafi millî hasıla içindeki rakam, 2010 payına baktığımız zaman, Avrupa ortalaması 0,32, Türkiye'ye bakıyoruz -çok ufak yazmışlar ama buldum- 0,21.

Şimdi, ilk derece bölge mahkemelerinde hâkim ve savcı sayısı 2002’de -hani 2002’yle 2014’ü kıyaslıyor ya Hükûmet- 8.333. Aradan geçmiş on üç sene arkadaşlar, geldik, şimdi kaç? 10.460. Kaç artmış biliyor musunuz? 2 bin. 2 bin artmış, 2 bin hâkim, savcı, 2 bin. Avrupa Mahkemesinde almışsın mahkûmiyetleri tonla, dünya rekorunu kırmışsın, yetmemiş, bireysel başvuruyla önüne geçmek istemişsin, 2 bin tane hâkim, savcı almışsın. Bana kaç tane polis, kaç tane jandarma, kaç tane imam… Kaç tane, ben size sayayım. Kendi kurduğunuz yeni yeni kurumlara kaç tane personel aldığınızı sorarsanız, sayıları 1 milyonu geçiyor, 1 milyonu geçiyor arkadaşlar.

Şimdi, kamunun kişi başına adli yardım harcamasında Avrupa ortalaması 7,70 euro. Türkiye’nin ne kadar biliyor musunuz? 1,10 euro. Şimdi, burada adalet var mı? Yok. Burada hızlı yargılama olur mu? Yok. Burada hâkim, savcı bu kadar dosyanın içinde çabuk iş bitirebilir mi? Yok. Burada adalet işler mi? Yok. Adalet yoksa küresel sermaye diyor ki: “Bana özel mahkeme kur.” “Emredersiniz.” diyor, Hükûmet tasarı yapıyor, getiriyor. Efendim, bu çalışma grubunu Alman Tahkim Derneğinden, Çek Cumhuriyeti’nden, bilmem nereden, şuradan, buradan örnek aldık. Bir heyetimiz de Hong Kong’a gitti, orada çok çok güzel görüşmeler yaptı, buna benzer mahkemeler varmış.” diyor. Şimdi, bizimle dalga geçmenin zamanı değil arkadaşlar.

Bakın, size birkaç ilginç noktayı daha açmak istiyorum. Hong Kong Tahkim Merkezi kurulurken -mahkeme- orada da demişler ki “Örnek alalım.”  “E nasıl alacağız?” “Bu mahkemeyi -hakem kurulu- kuracağız ya, ilk parasını Başbakanlık bütçesinden verelim.” demişler. “Yargının bütçesini yürütmenin, Başbakanın bütçesinden verelim...” Sayıştay “Olmaz ki kardeşim!” demiş. E bizim Hükûmet ya “Olur, olur.” demiş, hemen bunu hükme koymuş, getirmiş.

İlk yıl Başbakanın yapacağı bu tahkim kurulu için, iç hukuk kuralı hâline gelen bir New York Sözleşmesi var -hukuk muhakemeleri kanunu- tahkim düzenlemeleri için. Bakıyorsun, burada, bu özel mahkemede buna da atıf yok.

Bakıyorsunuz, bir şeye daha: Almanya’da bu tahkim mahkemeleri işe yaramamış, tutmamış ki kullanamamışlar. Hemen şeye bakıyoruz, İstanbul Finans Merkezi kuruluyor ya: Burada torba kanunda da hemen önergeyle bir CHP’li belediyenin mahallesini Ümraniye mahallesine bağladılar ya, kendi çıkarları için o alanda işte böyle bir mahkeme kurmayı hedefliyorlar.

Şimdi, buradaki tahkim merkezinin diğer fonksiyonlarına bakalım: Şimdi, sermaye finansı “Ben teknolojimle gelirim. Uyuşmazlıkların çözümü için, bakıyorum, Türkiye’de, sizde ‘gizlilik’ adı altında tarafsızlık, uzun yargılama... E, bunlar, bu kriterler yok. Ben paramı güvencede tutmak istiyorum. Oraya getireceğim yüksek teknolojiyi de korumak istiyorum, kazandığımı da almak istiyorum. Size de güvenmiyorum. O zaman bağımsız, özerk yapıya uygun bu tahkim merkezini kurarsan gelirim, kurmazsan gelmem.” diyor.

Şimdi, kamudan oluşacak bu tahkim merkeziyle ilgili ilginç kanun teklifleri var; işte, baro başkanları bir avukat gösterecek bilmem ne. Yani, o tahkim kurulunda savunma hakkını, vekille dava hakkını, bütün bu olayları da kaldırıp oraya özgü, kendine özgü, tahkime özgü unsurları getirecekler.

Şimdi, buradan baktığımız zaman, biz Halkların Demokratik Partisi olarak, emeği temsil eden bir parti olarak, bağımsız yargıyı ve adaleti, adil yargılanmayı savunan bir parti olarak bu doların, euronun, küresel sermayenin saltanatına isyan ediyoruz arkadaşlar. Böyle adalet olmaz olsun diyoruz, böyle adaleti kabul etmiyoruz. Böyle adalet, özel adalet, özel mahkeme… Özel mahkemeleri kurarsanız, bu Meclisin iradesi üzerinde, bu Meclisin iradesi dışında, bu Meclisin Adalet Bakanının da dışında mahkemeler kurmuş olursunuz. Tıpkı ne gibi? İşte, en uzun Millî Güvenlik Kurulu toplantısını kim yaptı? Sayın yeni Cumhurbaşkanı seçilen. Yeni Cumhurbaşkanı, 10 saat 20 dakika süren toplantıda Türkiye'nin tehdit unsurlarını, tehlike unsurlarını, hepsini kendince saptadı;  işte irticaydı, işte bölücülüktü, eskiden komünizmdi şimdi de paralel deyip -birileriyle kavgalı- onları da koyup kendilerince kırmızı bir kitap, kırmızı bir Anayasa, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi oluşturuyorlar.

Arkadaşlar şu “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözü yalan. Bu Meclisin iradesi üzerinde, şu koltuklarda oturan milletvekillerinin iradesi üzerinde, şu Meclisteki partilerin iradesi üzerinde, şu Meclisin yönetildiği darbe Anayasası’nın da üzerinde gizli bir Anayasa var. Bu gizli Anayasa devlet sırrıymış diyorlar, bu Anayasa devletin gizlilik sırrıymış diyorlar. AKP’nin bakanları oturacak, AKP’nin bürokratları oturacak, bu gizli Anayasa’yı hepsi bilecek, bu gizli kırmızı Anayasa’yı, kitabı hepsi bilecek, bütün AKP’liler bilecek, gizli olacak, sır olacak ama Mecliste grubu olan 3 parti bilmeyecek! Siz buna demokrasi diyeceksiniz, buna adalet diyeceksiniz, buna yeni Türkiye diyeceksiniz, yeni Türkiye'nin adaleti diyeceksiniz. Oradan, güvenlik paketlerini, tedbirlerini çıkarırken siyaseten size muhalif olanları nasıl vururum, kırarım, dağıtırım diyeceksiniz ve arkasından, HDP Genel Merkezinde, parti yöneticimizin IŞİD’vari bir şekilde gelip bıçakla boğazını kesmeye kalkanları cüretlendireceksiniz, koruyacaksınız, destek vereceksiniz…

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Hadi be! Sıkılmıyor musun?

HASİP KAPLAN (Devamla) - …açıklarını, arkalarındakileri çıkarmayacaksınız. Sonra da bu devletin savcıları gitmeyecek olay yerine, inceleme yapmayacak, savcılar görmeyecek ve her yaşanan olaydan sonra buraya araştırma önergesi getireceğiz. Bingöl’de emniyet müdürleri öldürülecek, gizlilik kararı koyacaksınız, bunları da aydınlığa çıkarmayacaksınız, ondan sonra burada adalet nutukları atacaksınız. Adalet, sadece sizin isminizle zikredilen ama kirlenen bir kavram olmaktan öteye gitmemiştir, açık söyleyeyim. Özel sermayeye, sektöre adaleti peşkeş çekebilirsiniz, Türkiye’nin yasalarını gizli anayasalarla yönlendirmeye kalkabilirsiniz ama onun adı demokrasi değildir, ceberut devlettir, dikta devletidir, zorbalık devletidir. Biz bu Mecliste, yeni Türkiye’nin yeni demokratik anayasasını yapmaya söz verdik, hepimizin boynunun borcudur. Yeni sivil, demokratik bir anayasada gizli anayasalar olmayacak, böyle özel mahkemelere yer olmayacak, her yurttaş adaletten eşit yararlanacak; paşa çocuğu da olsa, bakan çocuğu da olsa, Cumhurbaşkanı çocuğu da olsa, maden göçüğünde can veren maden işçilerinin çocukları kadar aynı ve eşit olacaklar bizim özlediğimiz düzende. Gerisi yalan, sizin saltanatınız, sizin getirdikleriniz yalan.

Sonuna kadar “hayır” diyeceğiz buna. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, sayın konuşmacı HDP’ye yapılan saldırıyı cüretlendirdiğimizi iddia etti. Bu konuda söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nün tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Değerli arkadaşlar, Hasip Bey çok heyecanlı konuşuyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben inandığım konularda heyecanlanırım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İnsan bu kadar heyecanlı konuşunca rasyonel değerlendirmelerin dışına çıkabilir. Heyecan insanı kucaklar, transandantal bir hâle götürür.

Öncelikle, HDP’ye yapılan saldırıyı nasıl kınadığımızı biliyorlar. Son derece ayıp ve çirkin bir saldırı. HDP meşru bir siyasi parti. Elbette, bu tür kirli, arkasındaki nedenlerin nihayetinde incelenerek ortaya çıkartılacağı olaya ilişkin iktidarın tavrı gayet açıktır. Bu suçu işleyen kişi de olay yerinde yakalanmıştır; önü arkası belli olur. Buradan böyle, iktidara yönelik “Bunları siz yapıyorsunuz, cüretlendiriyorsunuz.” tarzındaki iddiayı ve yaklaşımı da siyasi nezaketle çok barışık bulmam. Yani, insan heyecan yapabilir ama ne kadar heyecan yaparsanız yapın, o siyasi nezaketi de atlamamak gerekir.

Şimdi, cüretlendirme konusuna gelince: 6-7 Ekim olayları, biliyorsunuz, HDP’nin çağırısı üzerine yaşanan olaylardı ve peşinden çok dramatik olaylar gelişti ve sonradan, gördüğüm kadarıyla, HDP de bundan pişman oldu sonuçları itibarıyla, uygun bulmadı, kınadı ama 1 Kasımda da çağrı yaptı, bu defa olaylar olmadı. İnsan doğal olarak şöyle düşünüyor: HDP, istediğinde olay çıkartıyor ve istediğinde bunlara mani mi oluyor acaba diye bir soru işareti oluşuyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu arada Hükûmet ne yapıyor, onu sormak lazım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Yani, kamuoyunda böyle istifham doğuran bir iş yaptınız netice olarak, 1 Kasımda da olay çıkmadı. Gerçekten, 6-7 Kasımda siz istediniz mi bu olayları sonuçları itibarıyla? İstemediyseniz 1 Kasımda nasıl mani oldunuz diye insanlar sorarlar. Dikkatli olmak gerekir, nezaketten de uzaklaşmamak gerekir.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, grubumuza açık bir sataşmada bulundu Sayın Grup Başkan Vekili.

BAŞKAN – Ne diye sataştı Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “HDP istediği zaman olay çıkartıyor, istediği zaman çıkartmıyor.” demek suretiyle…

BAŞKAN – Öyle değil.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Öyle dedi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Öyle dedi, öyle dedi.

BAŞKAN – “Çıkartıyor mu?” dedi, “Öyle bir soru işareti…” dedi. Yani, burada…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Hem gruba sataştı hem şahsıma sataştı.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “6-7 Ekimde olaylar çıktı, 1 Kasımda ise çıkmadı. Dolayısıyla, burada, HDP, istediği zaman olay çıkartıyor…”

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hem grubuma hem şahsıma…

BAŞKAN - Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum Sayın Baluken.

Buyurun.

 

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın grup başkan vekillerinin siyasi nezaketten başlayarak tekrar HDP’yi suçlayan açıklamasını üzüntüyle karşılıyoruz.

6-7 Ekim ile 1 Kasım arasındaki farkı en iyi sizin bilmeniz gerekiyor. 1 Kasımda, 6-7 Ekimde kıvılcımı çakan polis kurşunları olmadığı için herhangi bir olay gerçekleşmedi. 6-7 Ekim olaylarında ilk kıvılcımı çakan olay, Varto’da 24 yaşındaki bir gencin polis kurşunuyla katledilmesiyle başladı. Kurtalan ve Dargeçit’te korucuların basın açıklaması yapan kitleye öldürücü silahlarla ölümcül müdahaleleriyle başladı. Bunu sizin iyi bilmeniz gerekiyor. Bunu artık buradan sürekli söylemekten sıkıldık. Madem bir iddianız var, bu olayların kronolojisini bir getirin, önünüze koyun. Olaylar nereden başladı, kıvılcım nereden çakıldı, nereden bu yangın çıktı diye kamuoyuna karşı, halkımıza karşı bir sorumluluğunuz var.

Diğer taraftan, bu parti meclisi üyemize yönelik, arkadaşımıza yönelik yapılan saldırıyı kınamanızı biz olumlu buluyoruz. Sayın Başbakanın kınamasını, Hükûmet yetkililerinin partimizi “Geçmiş olsun.” telefonlarıyla aramalarını anlamlı buluyoruz, saldırganın yakalanmasını anlamlı buluyoruz ama biz bu saldırganın tek başına olduğunu düşünmüyoruz. Bu saldırının arka planının bir an önce açığa kavuşturulup hem partimize hem de halkımıza, Türkiye halkına bu konuda bir açıklama yapma sorumluluğunda olduğunuzu buradan size hatırlatıyoruz. HDP’yi hedefleştirmeyle ilgili -hiç detaylara girmeye gerek yok- Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Başbakanın ve Hükûmet yetkililerinin açıklamalarına sadece Google’dan girip baktığınız zaman, burada yapılan bazı yanlışların olduğunu siz de göreceksiniz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sayın hatip direkt şahsımı ifade ederek “Heyecanlı olduğu için söylediklerinin farkında olmadığını…” Cüretlendirme konusunda sataşma direkt…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hasip Bey, heyecanlı değil misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

Sataşma nedeniyle iki dakika…

 

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili beni yeni mi keşfediyor? Ben bu kürsüye milletin oyuyla geldim. Haklı ve doğru davaları heyecanla savunurum. Yeni mi biliyorsunuz? Öyle mızmız değilim yani bazıları mızmız olabilir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Maşallah! Maşallah!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Yalnız bir şey söyleyeceğim, bir şey söyleyeceğim, bakın, iyi dinleyin. Yüreğiniz varsa, iktidarsınız, 6-7 Ekim olaylarında 40’ın üzerinde insanımız yaşamını yitirdi, gelin, tek tek bu Meclisle, savcılarla araştıralım, neyse gerçek ortaya çıkaralım. Var mısınız? Bu bir.

Bir cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı olduğunu unutursa… Açılışlarda, mitinglerde şehir şehir dolaşıp devletin birliğini temsil eden bir cumhurbaşkanının “Sabrımız taşarsa olacakları tahayyül edemiyoruz.” demesi cüretlendirmek değil de nedir bunun adı Türkçe lisanımünasibiyle? Sayın Başbakanın, Bingöl’de “Bir saat sonra failleri bulduk, cezalandırdık.” deyip bir hukuk devletinde adalet varken, savcı varken olaya karışmayan 4 insanın arabada infaz edilmesini, yargısız infazını, yakalanması mümkünken infazının yapılmasını teşvik etmesi suçları, cüretlendirmek ve suça kalkışmayı sağlamak değil de nedir? Bir İçişleri Bakanı “Misliyle ödeteceğiz.” diyorsa cüretlendirmek değil de nedir? Irkçı, milis, korucu, JİTEM’ci suç şebekelerine cesaret veren herkes cüretlendirmiştir, yanlış yapmıştır. Artık, bundan geri dönmek lazım. Biz burada doğruyu konuşuyoruz, siz yanlış anlıyorsunuz, işinize gelmediği için yanlış anlıyorsunuz. Eğer yüreği varsa bir savcının o Cumhurbaşkanı hakkında da, Başbakan hakkında da, Bakan hakkında da bir fezleke yazar gönderirdi. O savcılar gider, birer birer olayları çıkarırdı, o olayların faillerini bir bir bulurdu, yargıya çıkarırdı. Adaletin olduğu yerde bu olur, hukukun olduğu yerde; olmadığı yerde siz borunuzu öttürmeye devam edersiniz ki bunun da sonu vardır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Bostancı, konu anlaşıldı.

Efendim, ne söyledi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, “HDP’yi hedefleştiriyorsunuz.” diye biraz önce Sayın İdris Baluken ifade etti, ona ilişkin olarak söz istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen öyle dedim. Bu fikirdir, bu fikri söyledim, siz de cevap verdiniz.

BAŞKAN – Yerinizden söz veriyorum Sayın Bostancı.

Buyurun Sayın Bostancı.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, HDP’li arkadaşların teşekkür etmesi gerekirken biraz kızgınlıkla konuşmalarını anlayamadım. Ben kamuoyundaki bir istifhamdan bahsettim. Esasen bu istifhamı gidermek yolunda kendilerinin de 6-7 Ekimden bu yana bir çabaları var, bu çabayı da takdir ediyorum. HDP demek istiyor ki netice olarak “Evet biz 6-7 Ekim olaylarını, insanları demokratik gösteriler için çağırdık ama bu yağma, talan, kıyıcılık, ölüm bunları kesinlikle reddediyoruz.”

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - 100 defa söyledik.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu çabanın gösterilmesi dahi kamuoyunda ne kadar güçlü, aksiyon ve bir istifhamın olduğunu gösterir. Ben HDP’ye bir vesile daha sunmuş oldum ve Sayın Baluken geldi burada, şiddetle, terörle, demokrasi dışı unsurlarla aralarında bir mesafe olduğunu teyit etti ama bunu niye kızgınlıkla yaptı onu anlayamadım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati. 17.31

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)

 

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Murat Başesgioğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Başesgioğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İstanbul’da Tahkim Merkezi Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimizi sunmak üzere huzurunuzdayız. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve televizyonlarda bizi izleyen aziz vatandaşlarımızı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyoruz.

Yine, sözlerimin başında, geçtiğimiz günlerde vatanımızın çeşitli bölgelerinde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah’tan rahmet diliyoruz, yakınlarına da başsağlığı diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi tahkim, hukuki uyuşmazlıkların devlet yargısı dışında tarafların seçeceği hakem veya hakemlerce sonuca ulaştırılmasıdır. Hukuk sistemimiz tahkime yabancı değildir, 1850’li yıllarda başlayan ilk tahkim denemeleri söz konusudur. Bugün de mevzuatımızda hukuk mahkemeleri, milletlerarası tahkim ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği kanunlarında tahkime ilişkin hükümler ve kurumlar yer almaktadır.

Ancak ülkemizde tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuru çok sınırlıdır. Ülkemizde tahkim sayısının 150 ile 200 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak uyuşmazlık ister yerli ister yabancı orijinli olsun, öncelikli tercihimiz devlet yargısında çözüme kavuşturulmasıdır. Bunun yanı sıra, yargıdaki yükün azaltılması adına bazı uyuşmazlıkların çözümü için de yeni müesseseler oluşturulmasını da ön görmekteyiz. Bu nedenle, acilen yargının şu anda maalesef içinden geçmekte olduğu güven erozyonuna son verip adil ve süratle işleyen bir yargı sisteminin tesis edilmesi gerekmektedir. Nitekim, ulusal yargıları sorunsuz işleyen ülkelerde alternatif uyuşmazlık yöntemlerine fazla rağbet edilmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel çerçeveyi çizdikten sonra, tasarının daha da olgunlaşması ve kurulacak tahkim merkezinin daha iyi işlemesi adına, eksik gördüğümüz bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Tasarıda, İstanbul’da bağımsız ve özerk yapıya sahip, uluslararası alanda rekabet edebilecek kurumsal bir tahkim merkezinin oluşturulması amaçlandığı ifade edilmiştir ancak tasarı, bu özellikleri karşılamaktan uzaktır. Zira, bu tür kurumsal yapıların oluşumunda ve işleyişinde Hükûmetin, yürütmenin etkisi olmaması gerekir. Oysa tahkim merkezinin genel kurulunu oluşturan birleşenlere baktığımızda kuruluşların tamamı; kamu, kamu kuruluşu ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından oluşmaktadır. Tasarıyla sadece merkezin kurumsal yapısı oluşturulmakta, uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak maddi kurallara yer verilmemektedir. Her ne kadar tahkim, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konular üzerinde olsa da kamu düzeni, genel ahlaka aykırılıklar gibi hangi konuların kapsam dışında olduğu belirtilmelidir. Bu hâliyle tasarıda bir boşluk söz konusudur. İşleyişe ilişkin maddi kuralların tahkim merkezinde yapılacağı ifadesi merkeze düzenleyici hükümler yetkisi vermektedir. Yönetmelik bile çıkarma yetkisine sahip olmayacak merkeze neredeyse yasa yapma yetkisi verilmektedir. Bu eksikliğin giderilmesi için en azından tahkim yeri Türkiye’de ve yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun, iç tahkimde de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, tahkim yeri yurt dışında ise Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizinde New York Sözleşmesi’yle Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun’un emredici hükümlerinin uygulanacağına dair atıfta bulunulmasını önermekteyiz.

Tasarının 6’ncı maddesinde, genel kurulda temsil edilecek kuruluş üyelerinin belirlenmesinde barolara ayrımcı, eşit olmayan bir seçim yöntemi öngörülmüştür. Bunun düzeltilmesini talep etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının dayanağı, hepinizin bildiği üzere, 2009 yılında açıklanan İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı’dır. Bu plan, Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda da yer almış ve İstanbul’da bir tahkim merkezinin kurulması da öncelikler arasında yer almıştır. Konu İstanbul olursa, tahkim merkezi olursa ve İstanbul finans merkezi olursa, müsaadenizle, hem ülkemizin sosyoekonomik göstergeleri hem de İstanbul hakkında birkaç söz söylememiz gerekiyor. Tesadüftür ki Sayın Başbakan bugün “Yapısal Dönüşüm Programı” adı altında bir programı da kamuoyuyla paylaştı.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle bu programın içindeki konular yeni değildir, Onuncu Kalkınma Planı’nda yazılmış, plana girmiş ve Hükûmet Programı’nda tekrar edilen konulardır yani kamuoyuna yeni bir yapısal reform programına ilişkin takdimi yanlıştır ve içeriğine baktığımız zaman da şu anda içinden geçmekte olduğumuz ekonomik sıkıntılara deva olacak, çare olacak bir derinliğe de sahip değildir. Bunu bir iyi niyet temennisi olarak görüyoruz veyahut da zaman zaman uluslararası kuruluşlara yazılan iyi niyet mektupları vardır; Sayın Başbakanın açıklamış olduğu bu tedbirler manzumesini uluslararası kuruluşlara, IMF’ye veyahut da Dünya Bankasına yazılması planlanan, tasarlanan bir iyi niyet mektubu olarak görüyoruz.

Bugün aslında, Türk ekonomisinin çok can alıcı sorunları var, çok kısa vadede konuşulması gereken konuları var. Örneğin, Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Sözleşmesi’ni imzalamak üzereler. Bu, bizi çok yakından ilgilendiriyor. İlgili bakanın ifadesine göre, yılda 3 milyar dolar zararımıza olacak bir gelişme ve sayın bakan diyor ki: “Gümrük Birliğini askıya alırız.” Bu, çok vahim bir gelişmedir. Keşke, böyle bir toplantıda bu konu dile getirilseydi.

Yine, Avrupa Birliğinin Rusya’ya uygulamış olduğu tedbirler var, bizi yakından ilgilendiriyor. Umutlandık, “Tekstil ileri gider, gıda sektöründe ihracat yaparız.” diye ama şu andaki rakamlar bu beklentinin gerçekleşmediğini bize göstermektedir.

Sayın Başbakan bu konuşmasında bize göre, sadece kitabı yarısına kadar okumuştur ekonomi bölümünde, kitabın yarısını okumamıştır. Kitabın okunmayan bölümünde ne, var birkaç cümleyle ben size bunları arz edeyim. Bir kere, öteki Türkiye’de, gerçek Türkiye’de yoksullukla mücadelenin ve yoksulluğun azaltılmadığını görüyoruz. Ermenek’te, bu hepimizin yüreklerini dağlayan kazada çok dramatik olaylar yaşadık, acılar yaşadık. Ama, Türkiye’ye yansıyan bir resim oldu değerli arkadaşlarım. Yaşlı bir amcamız, yaşlı bir Anadolu kadını ve yanında torunları var. Üstlerinden başlarından Türkiye’ye bir yoksulluk resmi verdiler. Ayaklarında hâlâ kara lastik ve torunlarında hâlâ naylon ayakkabı. 1950’li yılların Türkiye'nin yoksulluk manzarası. Karaman neresi? Anadolu’nun orta yeri, başbakan memleketi,  bakan memleketi. Bu yoksulluk manzarası sadece Karaman’da yok, Mardin’de var, Urfa’da var, Van’da var, Giresun’da var, Kastamonu’da var, hülasa kırsal kesimin yoğun olduğu her bölgede bu yoksulluk resmini görüyoruz. Gelirimizi, ürettiğimiz katma değeri maalesef adil paylaşma konusunda ileriye gidemedik, bu gelir dağılımı arasındaki farkı ortadan kaldıramadık.

Başka ne var bu kitapta? Borçlanma mevzusu var. Hem kişisel bazda hem de kurumsal bazda artık borçlanmamız çevrilemez durumda. Kredi borçları ve vatandaşlarımızın diğer kişisel borçları artık taşınamayacak noktada.

Tasarruf oranımız, son on yılın en düşük noktasında, yüzde 13, yüzde 14 seviyesinde. Beğenmediğiniz koalisyon hükûmetleri döneminde Türkiye’nin tasarruf oranı yüzde 24, yüzde 25 civarındaydı. Çok düşük bir oran. Nasıl yatırım yapacak bu ülke? Borçlanması lazım, borçlandığınız zaman da maliyetleri artıyor. Büyüme hedeflerimizi revize ettik, küçülttük; 2014-2015 hedeflerini küçülttük, 3,2’ye ve 4’e çektik.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin  bırakın işsizliği 4’e, 5’e indirmesini, şu andaki seviyesini korumak için bile her yıl yüzde 6 seviyesinde büyüme göstermesi lazım. Yüzde 6 seviyesinde büyüyemezseniz işsizlik oranınızı yüzde 9’lardan, yüzde 10’lardan aşağı indiremezsiniz ama biz kendi elimizle ekonomik büyüme hedefimizi yüzde 3’lere çekiyoruz. Bu, 80 milyonluk bir ülkenin büyüme hedefi   olamaz ama uygulanan politika ve maalesef, yanlış tercihler bizi bu noktaya getirmiş durumda.

Büyümemiz… Yıllardır, bu kompozisyonu değiştiremedik. Nedir? İthalata dayalı, iç tüketime dayalı bir büyüme kompozisyonumuz var. Üreten ve istihdam yaratan bir büyüme içeriğine maalesef bunu kavuşturamadık.

İşsizlik: Resmî rakamlar şu anda 9-9,5 seviyesinde ama bu resmî rakamlar Türkiye’de gerçek işsizliği yansıtmıyor. Alternatif işsizlik hesaplamaları var, arkadaşlarımız bilirler. Alternatif işsizlik hesaplamalarına göre Türkiye’de işsiz sayısı 5,5 milyon arkadaşlar. Bunun da oransal rakamı yüzde 16, yüzde17’dir.

Şimdi, yeni bir unsurla tanıştık, yeni bir aktörle tanıştık. Kim? Suriye’den gelen sığınmacılar, Afrika’dan gelen insanlar. Anket yapmışlar, bunların dörtte 3’ü istihdam piyasasına girmek istiyor, çalışmak istiyor. 2 milyon kişi, dörtte 3’ü 1 milyon 750 yapar. Hadi 750’yi bırakalım, 1 milyon kişi, 5,5 milyon insanımıza ilave 1 milyon insan daha iş gücü piyasasına giriyor. Demek ki bu işsizlik oranınız yüzde 20’lerden aşağı değil ve gençler de, yüksekokulu bitirmiş, varımızı yoğumuzu yatırdığımız, “Bir okulu bitirsin, iş sahibi olsun.” dediğimiz yavrularımız kapı kapı geziyor, almış olduğu diplomanın iş gücü piyasasında karşılığı yok, sanayide karşılığı yok.

Sanayiyi ihmal etmişiz. Büyümenin motoru sanayi. 2013 yılında imalat sanayindeki büyüme 3,7’dir, 2014’ün aynı çeyreğinde yüzde 2’ye düşmüştür yani hangi parametreye bakarsak bakalım, arkadaşlar, bir geri gidişi görüyoruz. Biz, kendi içimize kapanık yaşayamayız. Küresel rekabete dikkat etmemiz lazım, o parametrelere dikkat etmemiz lazım, onların diliyle konuşmamız lazım. Nedir Türkiye’nin, Türk ekonomisinin küresel rekabetteki yeri? 144 ülke var, 45’inciyiz. Önümüzde 100 ülke var. Üstümüzde kim var? Polonya var, Litvanya var, Letonya var. Bu mu bu kadar potansiyeli olan bir ülkenin uluslararası rekabetteki yeri?

Onun için, Sayın Başbakanın bugün açıkladığı bu programlar, ancak Hükûmet içi bir dokümandır yani şu birkaç önemli bölümünü arz etmeye çalıştığım devasa ekonomik sorunlarımıza çare değildir.

Arkadaşlar, gerçekçi olalım, ekonomi hamasetle yürümez. Bakın, FED, varlık alımlarına son verdi, faizleri yükseltecek. Bu, gelişmekte olan ülke ekonomilerini vuracak, vurmak üzere. Herkes can kulağıyla “Ne tedbir alabiliriz.” diye bunu şey yapıyor. Hatta bazı ekonomistler, Sayın Başbakanın bu programı açıklamasını, öne çekmesini bununla bağlantı kuruyorlar. Bu programın takvimi belki daha sonra açıklanacaktı ama bu FED kararları  dolayısıyla piyasaların herhangi bir tsunamiye uğramaması için bu kararların öncelikle açıklandığına dair yorumlar da söz konusu. Onun için ayaklarımızın yere basması lazım, gerçekleri vatandaşımızdan gizlemeden alınacak tedbirleri bütün açıklığıyla kamuoyuyla paylaşmamız lazım.

Evet, birkaç cümle de İstanbul’un sosyoekonomik görünümüyle ilgili ifade etmem gerekirse şunları söyleyebilirim: Büyük Atatürk’ün ifadesiyle “İstanbul, Türk vatanının süsü, Türk tarihinin zenginliği.” Gerçekten hepimizin iftihar ettiği vatanımızın aziz bir parçası, ekonomimizin, ticaretimizin kalbi, sanayimizin kalbi. Ülkemize gelen doğrudan yatırımların yarıdan fazlası İstanbul’da, 40’a yakın ülkeden 17 bin civarında yabancı sermayeli şirket bulunuyor, 41 bankanın genel müdürlüğü İstanbul’da, 2010 yılı verilerine göre Türkiye’deki toplam mevduatın yüzde 41’i, toplam kredinin de yüzde 35’i İstanbul’da. Yani bu değerlere daha birçok değerler eklenebilir, zamanınızı fazla almak istemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu İstanbul’un güzel avantajları yanında dezavantajları var, sıkıntıları var. Ne var? İstanbulluları canından bezdiren trafik sorunu hâlâ devam ediyor. Büyük projelere iyi niyetle başlandı, bitirilmek isteniyor ama hâlâ devam ediyor. İstanbul’a her  yıl 350 bin-400 bin kişilik yeni bir nüfus ekleniyor, bir Kırşehir, bir Kastamonu ekleniyor. Bu kadar gelişmeye alt yapıyı yetiştirmek çok zor. Onun için, İstanbul’un mutlaka ve mutlaka bir metropol planına ihtiyacı var. Deprem, -Allah korusun, çok acılar yaşadık- zaman zaman seslendiriliyor ama şu anda hâlâ hasarlı binaların stokunu elden geçiremedik. Kentsel Dönüşüm Projesi’ni modern siteler, havuzlu villalar yapmakta görüyoruz. Bir an önce bu Kentsel Dönüşüm Projelerinin bitmesi lazım. Beykoz’da, Sarıyer’de, Ümraniye’de hâlâ tapu sorunları söz konusu. Bunların çözülmesi lazım.

Güvenlik sorunu en önemli sorunlardan biri. 6-7 Ekimde yaşadık.  Suçsuz günahsız insanların hayatlarını kaybettiği, mallarının, araçlarının tahrip edildiği bir metropol manzarasını görmek hepimizi üzüyor. İstanbul kentinin güvenliği önümüzdeki günlerde daha da önem arz edecek. Onun için, bu konunun da altını dikkatli bir şekilde çizmemiz gerekiyor.

Sonra, göç konusu: Mutlaka bir şekilde hem İstanbul özelinde hem de Türkiye genelinde yönetimin bunu dikkatli bir şekilde önüne koyması lazım.

Ayrıca imar yetkisinin şehir rantları oluşturmaya ve kamu kaynaklarını peşkeş çekmeye fırsat verecek şekilde kullanılması önlenmelidir.

Sosyal yardımlar ve sosyal hizmetler: Arkadaşlar, bu, çok insani bir şeydir. Bunu, siyasi partilerin mahallî temsilcilerine, belediye hizmetlerinin, görevlilerinin insafına ve himmetine terk etmememiz lazım, bundan kurtarmamız lazım. İnsan onuruna yaraşır çağdaş bir sosyal yardım politikasını mutlaka hayata geçirmemiz lazım.

Yine İstanbul için ve ülkemizin başka vilayetleri için yabancı ve sığınmacılar konusu önemli bir konudur. Şehirlerimizin asayiş ve güvenliğini bozmadan insani görevlerimizi de yerine getirecek şekilde bu konuyu bir disiplin altına almamız gerekiyor.

Evet, sürem bir hayli ilerlemiş farkında olmadan. Onun için notlarımın hepsini sizlerle paylaşamayacağım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, İstanbul finans merkezi olma hadisesinde geldiğimiz nokta şu: Bu strateji ortaya çıktığı zaman 71 tane eylem planı ilan edildi. Bu 71 tane eylem planından bugün kâğıt üzerinde sadece 36 tanesi gerçekleşmiştir. Dokuzuncu Kalkınma Planı’nı aldık, dört yıllık dönem yetmedi. Şimdi, Onuncu Kalkınma Planı’nı aldık, dört yıl daha süre veriyoruz. İstanbul Finans Merkezi… Ve uluslararası endekslerde İstanbul’un ticari merkezler sıralamasındaki yeri geridir ve diğer bütün değerlendirmelerde bu finans merkezi olma konusundaki dinamiklerinin yeterli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Demek ki hem İstanbul kent yönetimi, Büyükşehir Belediyesi hem de merkezî AK PARTİ iktidarı İstanbul’u finans merkezi yapma konusunda yeterli performans gösterememiştir, bu tablo onu gösteriyor.

Değerli arkadaşlar, on iki yıldır AK PARTİ iktidarı merkezî Hükümette, ülkeyi yönetiyor; 1994 yılından bu tarafa Büyükşehir Belediyesi aynı siyasi kadronun elinde. Bugüne kadar harcamış olduğu, yönetmiş olduğu parasal büyüklük -konsolide bütçe itibarıyla söylüyorum- 120 milyar dolar. Buna merkezî bütçeden yapılan aktarımlar yok, ilçe belediyelerinin ödenekleri yok ve büyük projelere merkezî bütçeden yapılan yardımlar yok; 120 milyar dolar. 120 milyar dolar harcayan bir kent yönetiminin şu anda İstanbul’da getirdiği tablo bize budur.

Ve uluslararası İstanbul finans merkezi, uluslararası projelere talip olmanız için birçok şartı yerine getirmeniz lazım ama bunların temel bir anahtar kavramı var; güvenlik.

1) Ülkeniz güvenli olacak,

2) Uluslararası organizasyonu talep ettiğiniz kent güvenli olacak.

Tokyo Olimpiyatları bunun en bariz misali. Tokyo Olimpiyatları İstanbul’un tarihinde olimpiyatı almaya en yakın olduğu bir dönemdir. Nükleer sızıntının olduğu, bizim 19,2 milyar dolarımıza karşılık 4 milyar para ayıran Tokyo’ya sadece ve sadece güvenli olduğu için 2020 Olimpiyatları’nı verdiler. Önümüzdeki dönemde de hem ülkemizin bütünü itibarıyla hem de İstanbul itibarıyla güvenlik kavramı önemli. Ne güvenlik? Asayiş, emniyet güvenliği, hukuk güvenliği ve istikrarı önemli. Eğer siz devlet eliyle bir banka batırmaya kalkarsanız hiçbir uluslararası organizasyonda sizin haddiniz, hesabınız, sözünüz olmaz; sizi müebbeden hapse mahkûm ederler. Bu kesin bir şey. Bunun gibi, ülkedeki hukuk güvenliğini yok edecek bir tasarruf sizi küresel rekabette sınıfta bırakır. Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Ey Hükûmet, ey Büyükşehir; ülkemizin güvenliğini sağlayın, sınırlarımızın güvenliğini sağlayın, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlayın, başka da bir şey yapmayın; seçime gidiyor ülke, seçime gidene kadar hiçbir şeye elinizi sürmeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Devletin çarkının rutin dönmesi için ne lazımsa onu yapın, başka hiçbir şeye karışmayın. 2015 Temmuzunda kim geliyorsa bu ülkenin yeni vizyonunu onlar yapsın.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; böylesine bomboş bir salona konuşuyor olmaktan dolayı gerçekten üzgünüm. Bu yasaları hep beraber çıkartıyoruz; yararlarını ve sakıncalarını hep beraber izlememiz, cankulağıyla dinlememiz lazım ve eğer düzeltilebilecek hatalar varsa bunu birlikte tartışmamız lazım. Aslında Meclisteki, Genel Kuruldaki müzakerelerin amacının bu olması gerekir ama ne yazık ki burada hiçbir arkadaşımızı görmüyoruz. Çalışmalarımızı sizlere anlatabilmek için yeterince bir ilgiyi burada görmemekten ben çok büyük bir üzüntü duyuyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dilek Hanım, hepimiz buradayız, ilgili arkadaşlar burada.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Evet, 640 sıra sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanun Tasarısı’yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşünü sizlere burada aktarmak üzere söz almış bulunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz İstanbul Tahkim Merkezi Tasarısı tahkim merkezinin kurumsal yapısını düzenlemektedir. Bu konuda ülkemizde 1991 tarihinde 3731 sayılı Kanun’la, Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki New York Sözleşmesi onaylanmış ve iç hukuk kuralı hâline gelmiştir.

Yine 2001 yılında Milletlerarası Tahkim Kanunu’yla ilk yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ardından, yine bu dönemde, 24’üncü Dönemde yapmış olduğumuz 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nu bu Meclisten çıkardık. Tahkime ilişkin olarak iç hukuk düzenlememizde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da düzenlemeler bulunmaktadır.

Bu düzenlemelerdeki temel amaç, ulusal yargılamada yaşanan sorunlar, tarafsızlık endişesi ve uzun yargılama süreleri olarak gösterilmektedir. Ara buluculuk ve tahkim gibi alternatif çözüm yöntemleriyle tarafların belirlediği kurallar yoluyla uyuşmazlıkların etkin ve daha az masrafla çözümlenmesinin sağlandığı ve böylelikle de toplumsal barışın daha çabuk korunduğu, daha iyi korunduğu iddia edilmektedir. Lakin özellikle uluslararası tahkimde asıl nedenin küresel şirketlerin yatırımlarına istedikleri hukuksal güvenceyi sağlamak olduğunu ifade etmek mümkündür. Bir anlamda küresel şirketler kendi yargılama usullerini yaratmakta ve finans arayışında olan ülkelere de bu konudaki taleplerini dayatmaktadırlar. Küçük ülkeler ise, gelişmekte olan ülkeler ise, ekonomileri yeterince gelişmemiş ülkeler ise bu konuda ne yazık ki direnememektedirler. Oysaki asıl yapılması gereken bağımsız, güvenilir ve makul sürede sonuçlanan bir ulusal yargının oluşumunu sağlamaktır. Nitekim Almanya’da tahkim yargılamasının rağbet görmemesinin nedeni bağımsız, tarafsız ve çabuk işleyen bir yargı sürecinin orada varlığıdır.

Tasarının gerekçesinde 2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı’nda belirtildiği şekilde hukuki altyapının güçlendirilmesi amacıyla bu Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’nın hazırlandığı ifade edilmektedir.

Yine, gerekçede uyuşmazlıkların mahkemeler önünde değil de tarafların tercih ettikleri tahkim veya alternatif uyuşmazlık yöntemleriyle çözümlenmesi amacını taşıdığı, bunun için de İstanbul’da bağımsız ve özerk bir yapıya sahip, uluslararası alanda rekabet edebilecek kurumsal bir tahkim merkezinin kurulmasının hedeflendiği belirtilmektedir.

Sonuç olarak, uluslararası şirketler ülkelerin ulusal yargılarını kendi ticari çıkarlarına zarar verebileceği endişesiyle kendi özel yargılarının ve usullerinin geçerli olduğu tahkim kurumunun ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin tüm dünyada geçerli olabilmesini istemekte, diğer bir deyişle dayatmaktadırlar. İşte, bu dayatmalara biz tavır alamadığımız için bu kanunları bu şekilde tartışmak ve çıkarmak durumunda kalıyoruz.

Yeni dünya düzeni, “küreselleşme” adı altında dayatılan bu özel yargı sistemi yüzyılların süzgecinden geçerek oluşan, kuralları objektif olarak önceden belirlenen, tarafsız ve bağımsız yargı sistemi yerine ekonomik olarak güçlünün kurallarının geçerli olacağı, güçsüzün ise boyun eğmek zorunda kalacağı, hukuk güvenliğinin ve adaletin tam olarak sağlanamadığı bir yargılama süreci olarak karşımıza ne yazık ki çıkabilecektir.

Bu sakıncaların kısmi olarak giderilebilmesi amacıyla yaptığımız önerilerimiz ve eleştirilerimiz AKP Grubu tarafından ne yazık ki dikkate alınmamış ve tasarı çok ciddi hata ve eksikliklerine rağmen komisyondan geçirilmiştir.

Tasarıya karşı sadece biz eleştiride bulunmuyoruz. Komisyon çalışmaları sırasında tarafımıza dağıtılan bilgi notlarında tasarıya ilişkin görüşleri sorulan bakanlıkların, yüksek yargı organlarının, baroların, bankaların, üniversitelerin, belediyelerin, büyük illerin savcılıklarının, adalet komisyonlarının ve ticaret odalarının eleştirel yaklaştıklarını ne yazık ki görmekteyiz. Bakanlıklar bile bu konuda eleştirel yaklaşırken, o eleştirileri hiçbir şekilde duymama konusunda, kulaklarını tıkama konusunda uzman olan AKP Grubundaki komisyondaki arkadaşlarımıza söyleyecek söz bulamıyorum.

Örneğin Millî Savunma Bakanlığı bildirdiği görüşünde aynen şunu söylüyor: "Tasarıyla kurulması planlanan İstanbul tahkim merkezine ilişkin tahkim yargılaması hususundaki esaslar yani tahkim yargılamasının nasıl yapılacağı, verilecek kararlara karşı kanun yollarına başvuru, hakemlerin reddi, hakemlerin seçilmesi gibi konularda taslakta düzenlenmeler yoktur.” Bu kapsamda tahkime ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği hususundaki atfın uygun olmadığı, çerçeve maddelerin kanunla düzenlenerek ayrıntıların yönetmelikle düzenlenmesinin daha uygun olacağı belirtilmektedir, Millî Savunma Bakanlığı görüşünde.

Dışişleri Bakanlığı ise aynen şöyle söylüyor: "Merkez bünyesinde yürütülmesi öngörülen uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının sonucunda verilecek kararların hukuksal değeri, kararların icrası usulü ve söz konusu mekanizmaların diğer hukuk yollarıyla ilişkisi konularında da genel bir düzenleme içermesinin yerinde olacağı düşünülmektedir." Yani kanunda bizim de eleştirdiğimiz gibi boşlukların olduğunu, bunların kanunla düzenlenmesi gerektiğini Dışişleri Bakanlığı da belirtiyor ama yine AKP Grubundaki arkadaşlarımız bunu ne yazık ki duymadılar, görmediler.

Hatta merkeze intikal edecek uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak usul hukuku kuralları, verilen kararlar için yargı yoluna başvuru gibi esaslı konuların kanunda düzenlenmesi gerektiği,  yönetmelikle düzenlendiği takdirde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebileceği görüşünü biz söylemiyoruz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı söylüyor.

Sermaye Piyasası Kurulu da -bu sermayeyi daha çok ilgilendiren bir yasal düzenleme aslında- bu konuda yine aynı şeyleri söylüyor, diyor ki: “Tasarıda karar alma süreci, kararın niteliği, bağlayıcılığı, karara karşı başvurulacak kanun yolları bulunup bulunmadığı gibi hususlarda boşluklar bulunmaktadır. Merkezin uluslararası faaliyet göstermesi amaçlandığından uyuşmazlık çözümüne ilişkin bu belirsizliklerin merkezin anılan özelliklere sahip bir yapı olarak görülmesini engeller."

Son olarak, Türkiye Barolar Birliği ise  şunu söylüyor: “Gelişmekte olan ülkelerin bazıları da bu müesseseyi gelişmiş endüstri ülkelerine hizmet eden uydurma bir kurul olarak da değerlendirmekte ve sistemin tarafsızlığından şüphe duymaktadırlar. Bu durumda, gelişmekte olan ülkelerin tahkim müessesini dışarıda bırakmasının millî yargılama yetkisine olan katkısını veya zararını hesaplamak suretiyle hareket etmeleri daha mantıklı olacaktır.” görüşlerini dile getiriyorlar ve daha onlarca görüş var; üniversitelerin görüşleri var, yine mahkemelerin görüşleri var. Çok sayıda bu görüşlerde bizim belirtmiş olduğumuz eksiklikler belirtiliyor ama ne yazık ki bu eksikliklerin tamamlanması konusunda bir çaba sarfedilmedi. Biraz önce arkadaşlarımın da söylediği gibi, o zaman aslında bu yasa çıkartılırken bir yerlere selam gönderiliyor, laf olsun diye çıkartılmış gibi oluyor ama gerçek anlamda uygulanabilirliği tartışılmıyor. Uygulanabilirliği neredeyse yok hükmünde, biraz sonra anlatmaya çalışacağım nedenlerle. Hükûmetin, bakanlıklar tarafından bile yapılan bu eleştirileri dikkate almamasını gerçekten ben anlayabilmiş değilim. Finans çevrelerinin de aynı şekilde eleştirilerini dikkate almamış olmalarını yine anlayabilmiş değiliz.

Tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin uygulanacak kuralların İstanbul tahkim merkezi organları tarafından belirleneceği ifade edilmektedir tasarıda. Bu konudaki eleştiri ve sorulara ise tahkim merkezine başvuranların istediği hukuku uygulayabileceği, hakem kararlarının Türkiye’de uygulanması söz konusu olduğunda veya taraflarca Türk hukukunun geçerli sayıldığı durumlarda emredici hükümlerin geçerli olacağı belirtilmekte ama yasada bu konuda en ufak bir hüküm yok, sadece bunlar sözlü olarak belirtildi. Ancak, bu konuda emredici ve sınırlayıcı hükümleri içeren Milletlerarası Tahkim Kanunu’na, iç hukuk kuralı hâline gelen New York Sözleşmesi’ne ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na hiçbir atıf ne yazık ki yapılmamıştır. Yani kanunda olan boşlukların doldurulmasına, atıflar yoluyla bile doldurulmasına izin verilmemiştir. Örneğin, Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 1’inci maddesinde belirtilen: “Bu kanun Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olamayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz.” gibi tahkime başvurulacak anlaşmazlıklara ilişkin konulara bile tasarıda yer verilmemiştir.

Yine, aynı kanunun 4’üncü maddesinde belirtilen tahkim anlaşmasının yazılı şekilde olması; 7’nci maddesinde belirtilen hakemlerin seçimi, reddi, görevin sona ermesi; 15’inci maddesinde belirtilen hakem kararlarının iptal koşullarına tasarıda yer verilmemiştir. Yani, bu tasarıyla aslında hangi uyuşmazlıklar tahkime gidecek, kimler hakem olarak seçilebilir, hakemlerin reddi nasıl olacak; onun yanında, bu hakemlerin kararlarına karşı beğenmeyen, haksızlığa uğradığını iddia edenlerin nereye başvurabilecekleri, nasıl bir yol izleyebilecekleri bütün uluslararası mevzuatta olmasına rağmen bizim mevzuatımızda hiçbir şekilde yer almamıştır.

Tasarı gerekçesinde, İstanbul’da bağımsız ve özerk yapıya sahip, uluslararası alanda rekabet edebilecek düzeyde kurumsal bir tahkim merkezinin oluşturulması amacı dile getirilmiş. Ancak, merkezin oluşturulmasında kamu kurumlarından üye alımından vazgeçilmemiştir. Eğer bağımsız ve tarafsız olacaksa, gerçekten, uluslararası örgütler ya da uluslararası ticari konularda öne çıkmış şirketler burada bizim merkezimizi kabul edebilir diyorsak biz, o zaman niye bir kamu kurumu gibi bunu şekillendiriyoruz, biz bunu da anlayabilmiş değiliz. O zaman kanunun amacı ile yapılış şekli gerçekten birbiriyle çok ciddi anlamda çelişiyor. Örneğin, Adalet Bakanlığı, YÖK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Borsa İstanbul, Sermaye Piyasası Kurulu gibi, yürütmenin doğrudan veya dolaylı kontrolü altındaki kurumlardan temsilci seçimi merkezin tarafsızlık ve güvenilirliğini zedeleyecek niteliktedir. Bir kamu şirketi ile özel şirket arasındaki anlaşmazlıklarda merkeze bu durumda ne denli güven duyulacaktır? O hâlde, yabancı bir ülkedeki tahkim merkezinin tercih edileceğini düşünmek zor olmasa gerektir. Tasarı bu hâliyle yasalaştığı takdirde, uluslararası alanda rekabet edebilecek bir tahkim merkezinin oluşturulması söz konusu olmayacak, hiçbir işlevi olmayan bu merkez sadece kâğıt üzerinde var olacaktır.

Tasarının 6’ncı maddesinde, diğer bileşenlerin yönetim kurulları aracılığıyla üye ataması yapılırken, baronun üye atamasının tüm baro başkanları tarafından, 81 ilin baro başkanları tarafından seçilecek avukatlarla yapılacağı belirtiliyor. Biz şunu anlayamıyoruz burada, pek çok hukukçu var: Diğer bütün kurumlara, YÖK’e güveniyorsunuz, BDDK’ya güveniyorsunuz, Sermaye Piyasası Kuruluna güveniyorsunuz, ticaret odalarına güveniyorsunuz ama Türkiye Barolar Birliğinin yönetim kuruluna güvenilmiyor. “Sadece 81 ilin başkanları bu tahkim genel kurulunda yer alabilecek insanları seçebilirler.” diyor. Bunu anlayabilmiş ve biz arkadaşlarımıza da, avukat arkadaşlarımıza da, barolara da anlatabilmiş değiliz; ben sizlerin de anlatabileceğini sanmıyorum.

Ayrıca, tahkim merkezi genel kuruluna seçilecek kişilerin biz tahkim konusunda uzman kişiler olması konusunda önerilerde bulunmamıza rağmen, ne yazık ki, komisyonda bu önerilerimiz reddedilmiştir. Aynı şekilde, hem katılımcılığı hem de güvenilirliği biraz daha artırmak amacıyla “Bu tahkim merkezi genel kuruluna iki dönemden daha fazla seçilemesin kişiler.” dememize rağmen bu konudaki önerilerimiz de kabul edilmemiştir.

Yine, tahkim merkezinin iktidara bağımlı bir yapı hâline dönüştürülmesinin gerekçelerinden, bizim gerekçelerimizden bir tanesi şudur: Adalet Bakanlığının 1’inci sınıf yargıçlardan seçeceği bir yargıç da genel kurulda yer alacaktır.

8’inci maddede ise genel kurul tarafından seçilecek 3 yönetim kurulu üyesinden birisinin hukukçu olması gerekmektedir. Bu kişinin de kurulun başkanı olması gerekmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki iktidarın bu kadar hâkim olduğu bir yapıda Adalet Bakanlığından gelecek olan yargıç ne yazık ki bu yönetim kurulunun başkanı konumunda olacaktır ve bu tahkim merkezinin her türlü kuruluşuna hâkim hâle gelecektir.

6’ncı maddede, yine, tahkim merkezinin genel kurulunu oluşturacak kişilerin mesleğinde en az on yıllık tecrübeye sahip olması aranırken tahkim ve ara buluculuk konularında deneyimli olmasının aranmamasını da eleştirmemize rağmen bu konudaki eleştirilerimiz de dikkate alınmamıştır.

Tasarının 7’nci maddesinde genel kurulun görevleri belirtilmiştir. Bu görevleri arasında yönetim kurulu tarafından hazırlanan tahkim ve alternatif çözüm yöntemlerine ilişkin uygulanacak kuralların onaylanması da bulunmaktadır. Bu kurallar merkezin en önemli ve can alıcı görevleridir. Yani, bütün kurumlar tarafından eleştirilen bu kurallar yönetim kurulu tarafından önerilecek ve genel kurul tarafından karar verilecektir. Oysaki bütün kurumlardan gelen eleştiri, bu kuralların yani tahkimin işleme kurallarının yasada yer alması gerektiği konusundadır. Ama, ne yazık ki bu eleştirilerimiz dikkate alınmamıştır. Bu durumda merkezin güvenilirliği ve tercih edilirliği ortadan kalkacaktır diye düşünüyoruz.

Ayrıca, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği temsilcisi kendi bünyelerindeki hakem heyetlerine uyuşmazlıkların çözülmesi için avukatlar tarafından herhangi bir yönlendirme olmadığını ve tercih edilmediğini belirtmektedir. Şimdi, siz böyle bir tahkim merkezinde eğer kuralları önceden belirtmezseniz, bu tahkim merkezinde kurallar her an değişebilecek durumda olursa hangi avukat arkadaşımız kendi müvekkilini ticari işlerde de olsa ya da başka işlerde de olsa gönderebilecektir bu tahkim merkezine? Elbette güven duyulmayacaktır. 

Tasarının 8’inci maddesinde ise yönetim kurulunun 3 kişiden oluşacağı ve 2 kişiyle karar verildiğinde de oy birliğiyle karar verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? 2 kişi olduğunda oy birliğiyle karar verilecek. O zaman, demek ki yönetim kurulu karar veremeyecek demektir. Biz bu nedenle yönetim kurulu sayılarının 5’e çıkartılmasını önergelerimizde getiriyoruz. Bu kabul edildiği takdirde en azından bu türden teknik hatalar da düzeltilebilecektir.

Yine, böylesine önemli bir tahkim merkezinde denetçinin 1 kişi olabileceği, 3’ten fazla olmayacağı, 1 kişi olabileceği belirtiliyor. Şimdi, siz uluslararası camiada çok etkin olan bir tahkim merkezi kuracağınızı düşünüyorsunuz ve bunun girdisi çıktısı elbette çok fazla olacak ama “Tek denetçiyle bu tahkim merkezi denetlensin.” diyorsunuz. Bu da olmaması gereken bir şey. Biz o konuda önerimizi de getirdik, umarım kabul edersiniz.

Tasarının 12’nci maddesiyle oluşturulan Millî Tahkim Divanının ve Milletlerarası Tahkim Divanının görev ve yetkileri konusunda bir cümle dahi bulunmamaktadır. Hem uluslararası anlamda siz böylesine bir kurumu kuracağınızı söylüyorsunuz ama o millî ve milletlerarası tahkim divanının görevleri konusunda bile en ufak bir şey ne yazık ki tasarıda yok.

Bu durumda, divana yönetim kurulu tarafından seçilecek hukukçu üyelerin dahi tahkim ve ara buluculuk konularında uzmanlıklarının aranmaması aynı zamanda ciddi bir sorundur. Üstelik yönetim kurulu başkanı ve genel sekreterin doğal üyesi olduğu 5 kişilik divanın kararlarının kesin olması da hak kayıplarına yol açacaktır. Yani siz, Adalet Bakanlığının denetiminde bir tahkim divanı oluşturuyorsunuz, yönetim kurulu başkanı ve oradaki insanları da oranın doğal üyesi yapıyorsunuz, ondan sonra da bu tahkim divanının kararlarına karşı yaptığını itirazlarda da “Kesindir bu." Diyorsunuz. En azından genel kurula itiraz edilebilmelidir. Bu ne için itiraz edilecekse artık. Yani bir görevlendirme olmadığı için gerçekten ne için itiraz edileceğini de anlayabilmiş değilim ben bir hukukçu olarak. Sizler biraz sonra, anlarsanız bize anlatabilirsiniz. Ama bu konudaki düzenleme de bizim talebimizle değiştirilmemiştir ne yazık ki.

Tasarının 15’inci maddesinde yer alan merkezin bağış kabul etme olgusu merkezin tarafsızlığına gölge düşürecek niteliktedir. Merkeze bağış yapan taraflar bu merkeze başvurdukları takdirde onlarla ilgili bir karar verildiği takdirde, ne yazık ki bu konuda bağımsızlık, tarafsızlık ve güvenilirlik konusunda merkez çok büyük yaralar alabilecektir diye düşünüyoruz.

Yine, özellikle merkeze üye veren kuruluşlara mali yükümlülükler getirilmektedir. Merkeze üye veren kuruluşlara siz böyle mali yükümlülükler getirirseniz bu merkeze kimse üye göndermek istemeyecektir. Bu merkez daha doğmadan ölmüş durumuna gelecektir.

Biraz önce de söylediğim gibi, efendim, Merkezle ilgili kuralları koymadınız, yasada herhangi bir değişiklik de yapmadınız, atıf da yapmadınız, dediniz ki: “Bu işin doğası gereği.” Ama bu 16’ncı maddede Medeni Kanuna ve Dernekler Kanunu’na atıf yapılıyor ama Milletlerarası Tahkim Kanunu’na ya da Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na atıf yapılmıyor çünkü kendilerini bağlamak istemiyorlar. Artık nasıl bir  keyfî düzenleme yapılacaksa oradaki kurallar konusunda gerçekten biz bunu bilemiyoruz. Yani orada yönetmelik de denmedi buna karşı çıkılacak diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – O düzenleyici maddelerin nasıl şekilleneceğini ne yazık ki bilemiyoruz.

Şu anda söyleyeceğim şeyler bunlar. Bizim bu eleştirilerimiz aslında dikkate alınması gereken eleştirilerdir. Gerçekten birçok teknik konuda da aksaklıklar vardır. O aksaklıkların önergelerimiz çerçevesinde düzeltileceğini umuyorum, herkese saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Vazgeçtiler efendim.

BAŞKAN – Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Tahkim Merkezi Yasa Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarı üzerindeki görüşlerimi belirtmeden önce, Parlamentonun, yasama organının görüntüsünden yasama organının artık yasama yapamaz hâle düştüğünü görüyorum; yorulduğunu, bıktığını ve usanmışlık duygusu içinde olduğunu görüyorum. Yasama faaliyetlerini verimli hâlde yapmasını bir kenara bırakalım, normal olarak bile yapamaz hâle geldiğini görüyorum ve mensubu olduğumuz milletin taleplerine yanıt veremez bir durumda olduğumuzu görüyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Muhalefetten fazlayız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Aslında, ben yasama organından bahsettim. Yani muhalefet-iktidar ayrımı yapmadım ama siz ısrarla istiyorsanız söyleyeyim. Yani, siz, Adalet ve Kalkınma Partisi, burada Hükûmetin her icraatını savunduğunuza göre ya da yürütme organından gelen her tasarı ya da teklifi kendiniz bir talimat olarak kabul ettiğinize göre Parlamentoda çoğunluğu bulundurmak görevi asıl sizin. Ülkeyi idare etmek nasıl sizin görevinizse, bu Parlamentoyu çalıştırmak sizin hakkınız.

Şimdi, yasama organının temel işlevine baktığımızda, ihtiyaç duyulan konularda yasaları çıkarmaktır. Yasama organı bunun için vardır. Kimin ihtiyacını karşılamak durumundadır yasama organı? Mensubu olduğu, temsil ettiği milletin ihtiyaçlarını karşılayacak yasaları yapmak durumundadır. Oysa yasama organının milletin ihtiyaç duyduğu yasaları çıkarmadığını uzun bir zamandır görüyoruz. Çünkü milletin ihtiyaçlarının artık bu yasama organının umurunda olmadığını ben bu yasama organının bir mensubu olarak söylüyorum.

Şimdi, baktığımız zaman, ya iki ay önce üç ay önce çıkarılan kanunlar tamamen kaldırılıyor ya da iki üç ay önce kaldırdığımız hükümler tekrar getiriliyor. Ve bunlar yapılırken de her seferinde “hukuk reformu”, “büyük reform” adı altında söyleniliyor. Ama yargının sorunlarını çözmek üzere getirilen her paket kamuoyuna büyük bir reform olarak ilan ediliyor. Bizler de şaşırıyoruz, hangi paketin reform, hangi paketin de reform olmadığını bizler de anlayamaz hâle geliyoruz.

Aslında, yeni iktidara gelen bir partinin reform yılları ilk yıllarıdır. İlk yıllarında zaten reform yaptıysa yapmıştır. İlk yıllarında yaptığını sonradan değiştirmeye başlıyorsa, kendi yaptığı kanunları yazboz tahtasına çevirip, evirip çevirip tekrar değiştiriyorsa bunlar reform değildir, bu yasama disiplinsizliğidir. Aslında yasama organının bu disiplinsizliğe itiraz etmesi lazım, oysa bu itirazı yapamıyoruz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu tasarı da bir ihtiyaçtan kaynaklanmıştır, doğrudur ama Türk milletinin böyle bir ihtiyacı yok. Şimdi, bu getirilirken ve buna benzer diğer alternatif çözüm kurumları ileri sürülürken söylenilen laflarda, ulusal yargıda yaşanan sorunlar, tarafsızlık endişesi ya da o uyuşmazlıkların çözüm sürecinin uzun olması gibi gerekçeler ileri sürülüyor ve bu yollarla uyuşmazlıkların yani mevcut olan yöntemin dışındaki yöntemlerle uyuşmazlıkların daha etkin, daha verimli bir şekilde çözüleceği ve toplumsal barışın korunacağı iddia ediliyor.

Şimdi “alternatif çözüm yolları” dediğimize göre, bunlar bir şeyin seçeneği, bir kurumun alternatifi yani mevcut olan, asıl olması gereken, mevcut yargı sisteminin alternatif arayışıdır. Şimdi, eğer, mevcut sistemde, mevcut yöntemde uyuşmazlıkların çözümü konusunda sorunlar varsa bu sorunların giderilmesi lazım. Örneğin, uyuşmazlıkların çözümü konusunda yargılama süreci uzunsa bunun kısaltılması lazım. Yine, tarafsızlık ve bağımsızlık konusunda endişe varsa bu endişelerin giderilmesi lazım, buna yönelik itirazların giderilmesi lazım. Bunu yapması gereken organ Parlamento ama yasa yapma yöntemi artık unutuldu. Yani benim kızım hukuk fakültesini yeni bitirdi, benimle hukuk devleti tartışmasına girdi “Baba, hukuk devletinden ne anlıyorsun?” dedi. “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet şeklinin cumhuriyet olduğu yazılı, cumhuriyetin nitelikleri de sayılırken bunun hukuk devleti olduğu yazılı.” dedim.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletiyse o zaman bizim Parlamentoda yaptığımız yasama faaliyetleri hukuk devletinde olması gereken yasama faaliyetleridir. Yani siyasi iktidar ya kendisi ya da diğer yolları dolanmak suretiyle, mensubu olduğu çoğunluk partisinin milletvekilleri vasıtasıyla bir teklif verdirerek, o teklifler aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinden Adalet Komisyonuna veya ilgili olduğu komisyona geliyorsa ve hiç ara vermeden sanki çok acelesi varmış gibi, insanların tartışma ve konuşma olanağı olmadan hemen komisyonların gündemine alınıp tartışılıyorsa bunlar iktidar partisinin milletvekilleri tarafından verilen tekliflerdir ama hiçbir zaman görüşme olanağı olmayan, komisyon başkanlarının gündeme almadıkları teklifler de muhalefet partisinden gelen tekliflerdir.

Şimdi, bakıyorum, iktidar partisinden milletvekilleri teklif veriyor. Örneğin, bizim Komisyonda Ramazan’la Recep Bey sık sık teklif veriyorlar. Ben de milletvekiliyim, onlar da milletvekili. Sevgili Komisyon Başkanımız gündem yapıyor, hemen onların teklifini gündeme alıyor. Neye göre gündem yapıyor? O teklifleri neye göre gündeme alıyor da benimkini neden gündeme almıyor, onu anlamış değilim.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Seninkini beğenmiyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Hani olsa “Bu tasarı, tasarıyı gündeme aldık, teklifi almadık.” dese ben inanacağım. O da milletvekili ben de milletvekiliyim, Allah’tan korkun ya, böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

Şimdi, bunun kriteri nedir? Yani, komisyonun kendi gündemine hâkim olması demek, komisyonun istediği gibi, keyfî olarak hareket etmesi demek midir? Yani, sürekli olarak, milletvekillerinin bazılarının tekliflerini gündeme alıp değerlendirmesi, bazılarını görmezlikten gelmesi mi demektir? Ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli ihtisas komisyonlarından biri olan Adalet Komisyonu acaba talimatları Başbakandan mı almaktadır, Hükûmetten mi almaktadır, ilgili bakanlardan mı almaktadır? Yani, komisyonlar bakanların ya da Başbakanın emir ve talimatları doğrultusunda mı yürümektedir, bunları anlamak istiyorum, bilmek istiyorum. Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti Batılı anlamda demokratik hukuk devletiyse, biz de demokratik hukuk devletinin parlamentosunun milletvekilleriysek bu aradaki farklılıkları bilmek istiyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 37’ye göre indirebilirsin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu, iktidar partisi mensubu milletvekillerinin oturdukları yerden laf atmasıyla olmuyor.

Bir kere, siz, daha üç ay önce çıkardığınız yasayı niye üç ay sonra kaldırıyorsunuz, noktasına virgülüne niye geri getiriyorsunuz bunları düşünmek zorundasınız. Bakıyorum, orada da “reform” demiş arkadaşlar, aynı arkadaşlar burada da “reform” demişler. Ben bunları bu kürsüde dile getirmekten utanıyorum arkadaşlar ama siz laf atarak bunları belki onaylıyorsunuz, bundan dolayı üzülüyorum.

Saygılar sunuyorum. Hele komisyon üyesi bir arkadaşımın laf atmasını da yadırgıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katkı olsun diye, katkı sağlamak istedim.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Şimdi, yirmi dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma süresi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahıs adına söz var, 1 kişi konuştu.

BAŞKAN – Hayır efendim.

Mevlüt Akgün…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …sordum, yok dediler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Ama iletmediniz efendim soru-cevaba geçtikten…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, hayır, şimdi söylüyorum size, şimdi kişisel konuşma istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, sizin söz talebiniz birinci bölümde var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi istiyorum.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Vermeniz lazım Başkan, yasal hakkı o.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ama zamanında talep edecek.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Genç, söz isteyebilirsiniz, buna itirazımız yok ama “Soru-cevap işlemi yapılacaktır.” dedikten sonra istemeniz doğru değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, efendim, daha geçmediniz ya. Bakın, şimdi, tümü üzerinde iki kişinin konuşma hakkı var.

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir arkadaş konuşmadı, ben istiyorum.

BAŞKAN – Bilinen şeyleri tekrarlamanıza gerek yok, bilinen şeyleri tekrarlamalarınıza gerek yok sizin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne demek yani?

BAŞKAN – El hareketinizi indirin bir aşağıya.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, sen el hareketine bak.

BAŞKAN – Bir defa, nasıl hitap edileceğini öğrenin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğru dürüst Başkanlık yaparsan…

BAŞKAN – Kimsenin burada sizden ders almasına veya üslup öğrenmesine gerek yok, ihtiyacı da yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, peki, bakın, şöyle: Tümü üzerinde…

BAŞKAN – O zaman, Tüzük’ü biliyorsanız, bildiğinizi iddia ediyorsanız zamanında müdahale edeceksiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biliyorum. Zamanında değil şimdi istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, zamanında istemediniz.

Sayın Halaman, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, soru sorduramazsın.

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, söz talebimiz…

BAŞKAN – Bir saniye.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum canım. Hayır, ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Söz talebiniz var ama birinci bölümde Sayın Gök.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi efendim, hayır, şimdi istiyorum.

BAŞKAN – Sordum burada, Sayın Akgün söz istemiyor, vazgeçti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Grup Başkan Vekili söyledi, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, tabii, bu usulü, işlemi arkadaşımızın ne yapacağını biz bilemeyiz ama Sayın Kamer Genç…

BAŞKAN – Hayır, söz istenmediği on dakika önce söylendi efendim, tutanakları isteyelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani konuşma yoksa, arkadaşımız da konuşmayacağını belirtmiştir, yani bizim arkadaşımızın konuşmasına olanak tanımanız gerekir.

BAŞKAN – Sayın Gök, buna itirazım yok. On dakika önce sordum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kime sordun?

BAŞKAN – Sayın Akgün’ün konuşmayacağını söylediler, AK PARTİ Grubu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi istiyorum Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama bizim o konudan haberimiz yok.

BAŞKAN – Haberiniz olması gerekir, dinliyor Sayın Genç.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Hayır efendim, lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, madde üzerinde…

BAŞKAN – Şimdi, benim burada maksadım Sayın Genç’e söz vermemek değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin maksadın o.

BAŞKAN – Eğer usule uyulacaksa Sayın Genç’in zamanında istemesi lazım sözü.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Zamanı şimdi.

BAŞKAN – Tutanakları isteyin efendim, tutanaklar; on dakika önce…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama biz o konuyu bilemeyiz, arkadaşımızın sözünden vazgeçtiğini.

BAŞKAN – Hayır, nasıl bilemezsiniz Sayın Gök, buradasınız, ben soru soruyorum, AK PARTİ Grubu cevap veriyor oradan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi öğrendik ama biz onu, şimdi öğreniyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, anlayış gösterin.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Hayır, niye anlayış gösterelim canım?

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir anlayış gösterin, yani bu konuda bir tablo yok. Konuşmasından feragat etmiş bir arkadaşımız var, Sayın Genç de konuşmak istiyor. Lütfen bu konuda arkadaşımızın sözünü değerlendirmenizi rica ediyorum.

BAŞKAN – Evet, Sayın Gök’ün ricası üzerine veriyorum.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu AKP’li grup başkan vekillerinin bana karşı bu kadar tepkili olmalarını anlayamıyorum. Hak veriyorum da benim konuşmalarımdan korkmayın, ben burada daima doğru şeyleri söylüyorum, bakın, ülkenin içinde bulunduğu durumu izah ediyorum.

Şimdi, bu tahkim merkezi diye bir kanun getirmişsiniz. Yani tahkim merkezi nedir? Görevi nedir? Nasıl çalışacak? Burada çalışan insanlar nasıl maaş alacak? Var mı böyle bir şey? Şurada bir maddede demiş ki: “Efendim, tahkim ve alternatif şey…”

Şimdi, arkadaşlar, öyle anlamsız kanunlar getiriyorsunuz ki. Şimdi, İstanbul’da bir finans merkezini kurmuşsunuz, bunun altını doldurmaya çalışıyorsunuz.

Bu finans merkezini nasıl kurdunuz, biliyor musunuz? Vakıflar Bankası, Halkbank, Ziraat Bankasından ve Merkez Bankasından 1 milyar lira getirdiniz TOKİ’ye verdiniz ve orada bir arsa aldı TOKİ ve bunun üzerinde bir bina yaptı, finans merkezi yapıyor oraya ve dolayısıyla, bu kurumlarla bunları doldurmaya çalışıyorsunuz.

Şimdi, arkadaşlar, içinizde hâkimlik yapan… Yarın bu kanun nasıl uygulanacak bilmiyor.

Şimdi, tahkimin bir tek görevi şu diyor. “Tahkim merkezinin görevleri şunlardır:

a) Tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin kuralları belirlemek ve hizmetlerin yürütülmesini sağlamak.

b) Tahkim ve alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleriyle ilgili tanıtım ve yayın yapmak...”

Şimdi, arkadaşlar, tahkim merkezi nasıl inceleme yapacak, hangi ihtilafları inceleyecek, hangi uyuşmazlıkları inceleyecek, burada bunu belirtmeniz lazım. Yok böyle bir şey.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Genel Kurul belirleyecek onları.

KAMER GENÇ (Devamla) – Genel Kurul neye göre belirleyecek kardeşim? Bak, siz bilmediğiniz için…

Şimdi, arkadaşlar, hangi uyuşmazlıklar bu tahkime gidecek? Hangisi? Türkiye Cumhuriyeti devletinin mahkemeleri var, idari yargıysa idari yargıya gidecek, adli yargıysa adli yargıya gidecek, ama bu tahkime hangi uyuşmazlıklar gidecek, yok o burada. Yani yok burada.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 1’inci maddeyi oku.

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, yani bilmediğiniz için ve çok hayali konuştuğunuz için…

Şimdi, arkadaşlar, yani Türkiye’ye öyle bir sistem getirdiniz ki, şimdi burada Hükûmet sırasında oturan Bekir Bozdağ, bu nasıl gelmiş buraya oturmuş ya arkadaşlar?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet seçti! Sen nasıl geldin buraya?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, İzmir Cumhuriyet Başsavcısına, bakın, telefon ettin mi, etmedin mi sen gece saat on bir-on ikilerde? “Başsavcı, git, o savcıyı görevden al.” dedin mi? Dedin. Ondan sonra başsavcı o tarihte tutanak düzenledi, fezlekeyi gönderdi mi Meclise? O fezleke geldi. Nerede o fezleke şimdi?

Arkadaşlar, Adalet Bakanlığı makamında oturan bir kişi gece başsavcıya telefon edip “ Efendim, git o savcıyı görevden al ve ondan sonra bu soruşturmayı kapat, evrakları ortadan yok et...” Böyle bir şey olur mu arkadaşım?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yalan söylüyorsun, bu lafların hiçbirini söylemedim, yalan söylüyorsun. Milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorsun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, böyle hakaret edebilir mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yalan söylediysem hangimizin yalan söylediğini göstereceğim ben sana. Sen hangi yüzle gelip orada oturmuşsun? Adalet müessesesini perişan eden sensin, adalet müessesesi diye bir şey bırakmadın.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen temiz bir dille konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, beyanat veriyorlar, “Efendim, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eğer bizim istediğimiz adamları seçmezse biz o seçimi hükümsüz sayarız.” diyorlar. Ya, böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Şimdi, Tayyip Erdoğan getirmiş avukatının ağabeyini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğine atamış. Ben şimdi bu adamla 2 tane davaya girdim. Arkadaşlar, hâkim hiç yüzümüze bakmadan “davanın reddine” diyor, aleyhimize karar veriyor. Şimdi, böyle bir sistem olur mu?

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Sen ne kadar yalancı bir adamsın ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben bu yargıdan, bu adaletten nasıl adalet beklerim arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu ya? AKP’nin ilçe teşkilatında çalışan, üyesi olan kişiyi getirip Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeliğine atıyorlar. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Yani, bu kadar kirli bir şey mi, ne var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye’yi çok perişan ettiniz, yargısıyla yok ettiniz. Şimdi artık yargıya güvenmenin mümkünü yok. Başta zaten Adalet Bakanlığı makamında oturan Bekir Bozdağ her an adalete müdahale ediyor. İstanbul’a getirdiler, Emniyet Müdürlüğüne bir tane adam atadılar. İstanbul Başsavcılığı diyor ki buna, yazı yazıyor: “Git Tayyip’in oğlu Bilal’i getir, ifadesini alacağım.”

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz. Cumhurbaşkanına hakaret ediyor.

KAMER GENÇ (Devamla) - Emniyet Müdürü diyor ki: “Efendim, ben onu getiremem.” Ya, peki, sen eğer Adalet Bakanıysan, eğer bir başsavcı bir emniyet mensubuna bir talimat veriyorsa, “Git şu suçluyu veya bu sanığı, bu şüpheliyi al, getir.” diyorsa ve  ondan sonra polis seni dinlemiyorsa senin varlığın neyi ifade eder ya? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz. Türkiye’yi her yönüyle…

Bütün şeyleri şu: 17 Aralık ve 25 Aralıkta rüşvet alırken yakalandılar, telefonlar ortada. Tayyip Erdoğan her gün çıkıyor, diyor ki: “Beni, ailemi ve çocuklarımı dinlediler.” Ya, dinlediler tamam arkadaşlar.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Normal mi?

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, bakın, siyasette sorumluluk duygusunun, ahlakın teşekkül ettiği ülkelerde banttaki bu bilgiler hukuk dışı yollarla elde edilsin. Tamam, cezai sorumluluk yönünden bu bilgilere şey etmeyebilir ama orada konuşulan şeyler eğer doğruysa, rüşvet alındığı doğruysa siyasi sorumluluk, ahlak taşıyan…

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Sende kaç daire var, sende?

KAMER GENÇ (Devamla) - …ve toplum içinde insanlık yani bir topluma karşı sorumluluk duygusu olan kişi artık o makamda oturamaz arkadaşlar, o makamda oturamaz, onun için.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Sende kaç tane daire, dükkân var ya?

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama, şimdi, siz Türkiye’yi ne yapıyorsunuz? Türkiye’yi uluslararasında her yönüyle kişiliksiz, itibarsız bir ülke yapıyorsunuz.

Şimdi, biz KİT Komisyonunda hesapları inceliyoruz arkadaşlar. Bugün Makina Kimyanın hesaplarını inceliyoruz. Kırıkkale Valisi Makina Kimyanın Yönetim Kurulu üyesi. “Ya, Vali, senin ne işin var burada?” dedim.

Ya, arkadaşlar, böyle bir şey olur mu ya? Makina Kimya gibi teknik bir kurumun Yönetim Kurulunda Valinin ne işi var? Ya, böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Bunlar devletin, bir çiftlik yönetiminde gösterilmesi gereken sorumluluğu dahi taşımıyorlar.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Senin Danıştayda ne işin var, senin Danıştay üyeliğinde ne işin var? Hukukçu değilsin sen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, dün Halk Bankasının hesaplarını inceledik. Bakın, şimdi, Halk Bankasının… Biliyorsunuz, eskiden Vakıflar Bankasıyla beraber 750 milyon dolar kredi verdiler, ATV ve Sabah’ı satın aldılar. Sonra, biliyorsunuz, Tayyip Erdoğan bir gün Binali Bey’e telefon etti, Binali Yıldırım’a, “Ya Binali, ya, bak, bizden çok yağlı, ballı ihaleler alan, işte, bu Cengiz İnşaat, Kolin İnşaat, bilmem, Limaklar mimaklar, bunlar o kadar fahiş kârlar ediyorlar ki ya, git, bunlardan 100’er milyon dolar para topla.” dedi, telefonlarda var, parayı verenler var.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Sen yanında mıydın?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bilal gitti, bunlardan 650 milyon dolar topladı arkadaşlar, 650 milyon dolar topladı. Şimdi, Halk Bankası ve Vakıflar Bankası 750 milyon dolar kredi verdiler bunlara, bu, Sabah ve ATV’yi satın aldı. Ben soruyorum Halk Bankasına: “Peki, kardeşim, bu krediyi bunlar bunun için almadılar mı? Şimdi, bu ATV ve Sabah satıldı. Peki, Halk Bankası olarak siz niye bu parayı tahsil etmiyorsunuz?” Diyor ki: “Efendim, 750 milyon dolar kredi verdik ama…” Kredi 2007’de verilmiş arkadaşlar, 2007, yıl 2014, kaç sene? Aşağı yukarı dokuz seneye yakın bir zaman geçmiş ve bu zaman zarfında... Diyor ki: “Efendim, her ikisinden 100 milyon dolar tahsil ettik.” Gerisi ne olacak, 650 milyon dolar ne olacak arkadaşlar?

Değerli arkadaşlar, görüyorsunuz, devletin bütün kurumları çökertilmiş.

Şimdi, bu Atatürk Orman Çiftliği’nde yapılan kaçak saray. Bu sarayla ilgili soru soruyorum. Bakın, arkadaşlar, bu saray Kamu İhale Kanunu’na göre ihale edilmemiştir. Bu saray, özellikle Tayyip Erdoğan bir yakınını çağırmıştır, müteahhit olarak bunu buna vermiştir. Maliyet artı kâr hesabına göre çalışmıştır, maliyet 100’se 1.000 gösterilmiştir, ben iddia ediyorum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Hep iddia ediyorsun, ispat et.

KAMER GENÇ (Devamla) – Burada, Maliye Bakanı diyor ki: “1 milyar 370 milyon liraya mal oldu.” Hayır, 2,5 milyar liraya mal olmuştur. Şimdi, bakın, bir zamanlar bu Meclisin salonu da böyle verilmişti ve burada, o zaman -ben çok iyi biliyorum- 500 bin liraya sökülen bu iç dizayn karşılığında ilgili müesseseye 110 bin liralık fatura verildi. Ya, ben bunları biliyorum çünkü bu siyasi iktidara yakın olanlar tarafından yapılan ihalelerde… Şimdi, herhâlde Tayyip Bey burada, yani dört senelik oradaki kalacağı masrafları bu inşaatın ihale şeyinden kazanmıştır. Yani orada, inanınız ki maliyetin en azından yüzde 200’ü fazla para gösterilmiştir ve onun üzerine de kâr elde etmiştir.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Yazıklar olsun! Meclisin kürsüsünü kirlettin be!

KAMER GENÇ (Devamla) – O binada en az Tayyip Erdoğan’ın o ihaleyi verdiği müteahhit 1,5 milyar lira para kazanmıştır arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Tüh sana!

KAMER GENÇ (Devamla) –  Gelin, gidelim hesapları inceleyelim. Yiğitliğiniz varsa getirip inceleyelim. Milletin o parası sizin burnunuzdan da gelecek.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Kaç dairen var ya senin, onları da söylesene? Sende kaç daire var, nasıl aldın o daireleri be, cevap versene?

KAMER GENÇ (Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Halaman, buyurun.

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanımıza küçük bir sorum şöyle: Şimdi, İstanbul tahkim deniyor. Bu genelde ticari faaliyetlerden, uyuşmazlıktan, karşılıklı ihtilaf çıktığında istekten kaynaklanıyor. Bunu İstanbul’a götürüyorlar ama Türkiye’de potansiyeli yüksek, ticareti, sanayisi yüksek iller var. Mesela Adana gibi, Ankara gibi, İzmir gibi, Çorum gibi. Ya, bu İstanbul merkezli tahkim merkezini diğer illerde de kurmayı düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, burada da konu oldu, adli ve idari yargıdaki hâkim ve savcı sayılarının -çünkü bürokrat arkadaşlar burada- net sayısını siz bize bir aktarır mısınız? Basında da çıkıyor, 10 bin mi, 12 bin mi, 14 bin mi? Ne kadar hâkim, savcı var adli, idari yargıda? Bunları buradan bize bir iletirseniz...

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi İstanbul tahkim merkezinin kuruluş gerekçesinin İstanbul finans merkezinin de İstanbul’da kurulacağı yönünde bir gerekçe söz konusu. Acaba İstanbul finans merkezinin kuruluşuyla ilgili çalışmalar ne aşamada? Bu finans merkezi kurulmazsa tahkim merkezi tek başına beklenen faydayı gösterebilecek mi?

İkinci sorum da: Denetimli serbestlikle ilgili çalışmalar ve gerekli düzenlemeler ne aşamada? Bu konuda bir açıklamada bulunabilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Bekir Bozdağ’dan şunu öğrenmek istiyorum…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İsmini söylüyorum yani “Bekir” değil de “tekir” mi diyeyim? Böyle bir şey olmaz yani “Bekir” ismi.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Söyleyemezsin. Söyleyemezsin ağabey,  ya “bakan” dersin ya “sayın” dersin.

BAŞKAN – Biz size nasıl hitap edelim peki?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana “Kamer Genç” diye hitap ediyorsunuz, ben de “Bekir Bozdağ” diye hitap ediyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “Kamer” mi diyelim?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – “Kamer” diyelim sana.

BAŞKAN – Size “Kamer Genç” diye hitap edilmiyor Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam ya, ben öyle istiyorum, ben insanların ismini…

BAŞKAN – Sorunuzu sorun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, sorumu sorayım mı, sormayayım mı?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sordurmayın Sayın Başkan, hakaret ediyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Şimdi, bu İzmir Cumhuriyet Başsavcısına, ona gece telefon ettiniz, dediniz ki: “Başsavcı, git şu savcıyı görevden al, o belgeleri de yok et ve bu işi kapat.” Başsavcı bir zabıt tuttu, bu konuda bir fezleke Adalet Bakanlığına geldi, iade ettiniz; Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi, iade ettiniz. Bu fezleke nerede şimdi? Bu fezlekeyi biz de biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Hakkında bu kadar ağır bir fezleke olan bir kişi Adalet Bakanlığında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarının 15’inci maddesinde yer alan bu tahkim merkezinin bağış kabul etme olgusu nasıl olacak? Yani, hem Başbakanlıktan karşılanacak masrafları hem de buranın bağış alma yetkisi olacak. Yani, bu bağışlar, TÜRGEV’e zoraki verilen bağışlar gibi bağışların yapılacağı açık olan bir tahkim merkezini nasıl güvenilir kılacaktır?

Bir sorum daha var: TÜRGEV’e ne kadar bağış yapılmıştır, bunu da öğrenmek istiyorum.

Sorularımıza hiçbir zaman da cevap alamadık Sayın Bakan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarının geçici madde 1’in son fıkrasında, (4)’üncü fıkrasında “Merkezin faaliyetlerinin yürütülebilmesi için ilk yıl bütçesi Başbakanlık bütçesinden karşılanır.” deniyor. Ancak, yine Bakanlık tarafından bizlere dağıtılan bilgi notlarında ise Sayıştay Başkanlığından şöyle bir eleştiri var: “Kamu kaynağının tamamen özel hukuk kurallarına tabi bir kuruma aktarılması doğru değildir, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümleri karşısında bu mümkün değildir.” deniliyor.

Şimdi, Sayıştay Başkanlığı tarafından böyle bir eleştiri olmasına rağmen bu madde hâlâ daha niye korunmaktadır? Bu maddenin metinden çıkarılması önergemizi ileride kabul etmeyi düşünüyor musunuz? Bu, çok önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Sayın Eryılmaz…

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, özellikle son dönemde basında sıkça, eğit-donat politikasının uygulanacağı yönünde haberler okuyoruz. Bu eğit-donat politikasıyla neyi kastediyorsunuz? Kimi, ne için eğiteceksiniz, neyle donatacaksınız ve bu eğitip donattığınız militanları nereye göndereceksiniz?

Başka ülkelerden militan devşirip, bunları eğitip donatmak bizim ceza hukukumuz açısından ve uluslararası ceza hukuku açısından suç oluşturmuyor mu? Bununla ilgili açıklama yapabilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu 17 ve 25 Aralık size göre darbe, bize göre ve vatandaşın ekseriyetine göre asrın yolsuzluğu olarak değerlendiriliyor.

Şimdi, bununla ilgili takipsizlik kararları verildi. Ben şunu merak ediyorum, Adalet Bakanı olarak sizden… Bu takipsizlik kararını veren hâkim ve savcılar bu davayla ilgili özel mi atanmıştır, bu takipsizlik kararını vermek için, yoksa normal atama yoluyla mı gelmiştir?

İkincisi de, biraz önce de burada tartışma konusu oldu. Şimdi, PKK’ya terör örgütü diyen,   bunlarla görüşenlerle ilgili AKP sözcüleri birçok laf söylüyor. Geçmiş dönemde, son  beş altı yılda Türk Ceza Kanunu’nda yeri olmamasına rağmen terör örgütüyle pazarlıklar yapıldı. Bugün bunları yapanlarla ilgili herhangi bir kanuni soruşturma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bu Tahkim Yasası’nı zorunlu kılan  İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu’na ihtiyaç neden doğdu, hangi ihtiyaçlar vardı? 

İki, bu yabancı sağlık sektöründe gerek hastaneler var gerek ilaç satımı var, patent var; bunlar bu alanda olabilecek mi?

Üç, burada tarafsızlık ve bağımsızlık açısından buradaki üyelerin reddiyle ilgili herhangi bir düzenleme göremedim. Atıf Medeni Kanun’a yapılmış, Dernekler Kanunu’na. Burada Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na herhangi bir atıf yok. Bunlar eksiklik değil mi?

Tabii ki asıl amaç, zayıfı kollamak ve korumak, hukuk güvenliği açısından gelebilecek olan sermaye, hukuk güvenliği olmadığı için nasıl uygulaması olacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk…   

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, bu tahkim merkezi niye İstanbul oldu, neden mesela Ankara değil, neden Mersin değil? Şimdi, Mersin Limanı, Orta Doğu’ya açılan en büyük liman. Niye, mesela, Mersin, bu tahkim merkezi olmuyor da İstanbul oluyor? Ben, bunu anlayamadım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Bursa’da adalet sarayı inşaatı yapılıyor, BUTTİM’de yapılıyor, Yıldırım’a alındı. Son durumu öğrenmek istiyorum. 2015 programında var mıdır? Ne kadar ödenek ayrılmıştır? Bu konuda bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim. 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz, buyurun.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür  ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, özellikle bu konuşmamda da belirttiğim Millî Tahkim Divanı ve Milletlerarası Tahkim Divanının görevleri ne olacak? Yani burada en ufak bir düzenleme yok. Bu konuda hem bizi hem de vatandaşlarımızı aydınlatabilirseniz çok memnun oluruz. En ufak bir görev tanımı yok burada.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurunuz.

Sorular tamamlandı.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tahkim merkezinin neden İstanbul’da olduğu, başka yerlerde kurulmadığına ilişkin değişik arkadaşlarım soru sordu; Sayın Halaman da sordu, Ali Rıza Bey de Mersin’i istiyor, öyle anlaşılıyor, başka arkadaşlarımız da sordular. Tabii, İstanbul bir finans merkezi, aynı zamanda bir ekonomi merkezi, bir ticaret merkezi, dünyanın da ana merkezlerinden bir tanesi. O yüzden, bunun İstanbul’da kurulması doğal olandır. Eğer biz, İstanbul’a kurmayıp da onun dışında Türkiye’mizin herhangi bir güzel ilinde kursaydık eksiklik olurdu ama İstanbul’un yanında başka yerlerde de kurulur mu? Elbette, bunlarla ilgili değerlendirme yapılabilir. Fakat dünyadaki örneklere baktığımızda tahkim merkezlerinin genellikle ekonomiyle irtibatlı olan yerlerde, daha güçlü, yoğun irtibatlı olan yerlerde olduğunu görüyoruz. Biz de bu çerçevede böyle bir adım attık. Yani, İstanbul’da olması normal.

“Bu, birden fazla, ileride çoğaltılabilir mi?” Tabii, bunu zaman ve ihtiyaçlar belirleyecek ama ben çoğaltılmasına ihtiyaç olabileceğine pek ihtimal vermiyorum çünkü bunu çoğaltmak belki başka başka sorunlar da çıkarabilir. Bir konuda ihtisas merkezi olması, güven merkezi olması, kişilerin buraya güvenlerinin güçlü bir şekilde tesis edilmesi uygulama bakımından da son derece önemli. Dünyanın başka ülkelerinde de bunun örneklerinin, Türkiye’de şu anda kurduğumuz gibi, olduğunu görüyoruz. Ama ileride ihtiyaç olursa elbette başka yerlere aktarım konusu değerlendirilebilir. Şu aşamada yeni olduğu için böyle bir durum yok.

Tabii, ikincisi: Bunun, tahkim merkezinin bütçesiyle ilgili soru soruldu. Bütçeyi biz, Başbakanlık bütçesinden sürekli karşılamayacağız, bir yıl koyuyoruz ve kendisi kendisini finanse edecek yani orada gelir kaynakları da var. Dolayısıyla buraya sürekli bir bütçe tahsisi yok. Yani bir arkadaşımız sordu: “Hem bir yandan, siz, buradan bütçe veriyorsunuz hem de bağışlar alınıyor.” Buna ilişkin eleştiriler de yapıldı. Şimdi, bir yıl kuruluş aşaması olduğu için…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayıştay Başkanlığının eleştirisi var Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - …biz bir yıl süreyle bunu yapıyoruz. Ancak bu tahkim merkezi kurulduğunda, ilk aşamada bunun sekretaryasını TOBB yürütecek. Onlarla yaptığımız görüşmede “Bu yeni olduğu için bir geliri de kısa sürede olmayabilir. Bu topal doğabilir. O yüzden bunu biraz uzatalım.” dediler. Biz, bir önergeyle belki bunu iki yıla çıkaralım ki kuruluşu sağlıklı olsun, finans sorunu yaşamadan kurulsun. Ondan sonra, işlemeye başladıktan sonra, zaten bu kendi kendini finanse edecektir. Buraya insanların zorunlu olarak bir müracaatları yok, gönüllü olarak bir müracaatları var. Ve bu merkezin  kararları tarafların rızasıyla beraber uygulanabilir kararlar oluyor ve bütün bunlar, ayrıca yargı denetimine de açık olan kararlar. Yargıya da taraflar götürebilir veya anlaşmayınca zaten burada bir netice çıkmaz.

Öte yandan, tabii, tahkimin görev alanıyla ilgili de arkadaşlarımız sorular sordular. Esasında, kanunun 1’inci maddesine baktığınızda burada çok açık bir şekilde kanunun amaç ve kapsamı düzenleniyor. Burada, nedir? “Yabancılık unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere, uyuşmazlıkların tahkim veya alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleriyle çözülmesini sağlamak üzere...” deniyor. Bu, bir nevi, tahkim kapsamında, alternatif çözüm kapsamında olan hususları kapsayan bir uygulama. Özel hukuk…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi uyuşmazlıkları?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ  (Yozgat) – Uyuşmazlıklar, idarenin özel hukukla uyuşmazlıkları, imtiyaz şartname ve sözleşmelerine ilişkin uyuşmazlıklar tabii buraya tabi olacak. Kamu düzenine ilişkin olanların, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf yetkisi bulunmayan hususların tahkimin görevine girmediği zaten tartışmadan varistedir. Burada herkes bunda hemfikir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Bir sınırlama yok ki orada.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ  (Yozgat) – Esasında bu kanun, İstanbul Tahkim Merkezinin bir nevi teşkilat kanununu düzenliyor. Bu tahkim merkezindeki organlar nedir, bunlar kimlerden oluşur? Hangi kaynaklardan gelir, finansı nedir? Bunların çalışması, usulü vesaire… Bu noktada ana kuralları düzenliyor ve bu çerçevede de bir yapılanmayı öngörüyor. HMK’daki tahkime ilişkin hükümler ile 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümleri de yine bu kapsamda uygulanacaktır, bu çerçevede ele alınacaktır. Yoksa bu layüsel, “Kafama göre kural koydum, kafama göre çözdüm, kafama göre hallettim.” diyen bir şey kesinlikle değil. Bunu ben özellikle ifade etmek istiyorum. Bu  son derece önemli.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Bakanlıklar bu eleştiriyi getiriyorlar, sizin bakan arkadaşlarınız Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın  Dibek, adli yargıda hâkim, savcı sayımız şu anda 12.500; idari yargı hâkim, savcı sayısı 1.700. Buna yüksek yargı dâhil yani Yargıtay, Danıştay üyeliği yapanlar dâhil. Sayımız budur. Bunu da burada arz etmiş oluyorum.

Sayın Alim Işık’ın sorusunu bir önceki sorular çerçevesinde değerlendirdim, birinci kısmını. Denetimli serbestlikle ilgili hususlarda şu anda yeni bir çalışmamız yok. Ancak, bizim, bu denetimli serbestliği daha yararlı hâle getirmek ve amaca uygun kullanılması hususunda Bakanlığımızın yürüttüğü çalışmalar var. Şu anda Türkiye’de 270 bin civarında insanımız denetimli serbestlik kapsamında bir infaza tabi durumdadır. Yani bu müessese, kurulduğu günden bugüne büyük bir fonksiyon icra etmiştir, bundan sonra da bu fonksiyonunu icra edecektir. Biz bunu geliştirmek, uygulamadaki eksikleri, aksaklıkları görerek daha iyi hâle getirmek üzere sürekli takip ediyor, konuyu tartışıyor, yeni dönemde de bunu daha verimli ve daha uygun nasıl yaparız, onun üzerinde hep beraber çalışıyoruz. Yasal düzenlemeyi gerektiren, şu aşamada bizim elimizde herhangi bir sorun yok. Ama eğer öyle bir durum olursa elbette Meclisin huzuruna getiririz. Ancak kamuoyunda, denetimli serbestlik kapsamına girecek… Şu anda cezasının infazına bir yıl kalanlar bundan istifade ediyorlar. Şimdi bunu artırmaya ilişkin kamuoyunda çok değişik talepler var, baskılar var. Tabii, buna dair ben buradan bir ümit vermek istemem işin doğrusu, çünkü iki yıla kadar bizde tutuklama yasağı var, çocuklar için bu üç yıla kadar. Şimdi, şu anda denetimli serbestlik kapsamında on sekiz ay hapis cezası alan kişi hiç içeride yatmıyor yani daha doğrusu cezasının infazı çünkü on iki ay, bu infazı yapılacak. Sadece içeri giriyor, içeride belli bir süre, bir hafta, iki hafta kalıyor, olduğu gibi dışarı çıkıyor.

Tabii, bu uygulamanın kamuoyunda yarattığı olumsuzluğu da bizim görmemiz lazım. Belki burada bu sistemi daha iyi işler hâle getirmek bakımından farklı alternatifler düşünülebilir ama şimdi biz bunun uygulamadaki sonuçlarını düşünüyoruz çünkü bir suç işlenmiş, yargılanmış, ceza almış, on sekiz ay hapis cezası almış, içeri giriyor, bir hafta sonra dışarı çıkıyor. Bu suçun size karşı işlenmesi hâlinde sizin düşünceniz, bir başkasına karşı işlenmesi hâlinde… O da önemli. O yüzden biz bu konuyu çok değişik şekilde ele alıyoruz. Belki ileride daha farklı alternatiflerle huzurunuza gelebiliriz ama bunu artırma noktasında bir düşünceye sahip olmadığımızı özellikle buradan ifade etmek isterim. Çünkü bunu da bekleyen çok insan var gelen mesajlardan anlıyorum ama şu anda bunun üzerinde bir çalışmamızın olmadığını özellikle ifade etmek isterim.

Tabii, burada, sürekli, konuşmalarda şahsımıza dönük, kendi seviyesine uygun bir üslupla konuşan milletvekilimiz var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim seviyem senden çok yüksek.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, size ben cevap vermek istemiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Korkaklığından vermiyorsun, korkaklığından!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sadece söyledim, “Yalan söylüyorsunuz.” dedim. Bak, bir kez daha buradan söylüyorum, daha önce de bunu söylediniz siz. İşte, bir “Gidin, onu görevden alın, evrakları imha edin.” lafını benim söylediğimi kaçtır burada söylüyorsunuz. Bu lafı benim söylediğimi söyleyip ispat etmeyen namussuz ve şerefsizin ta kendisidir. İspat edin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, siz medyada, şurada burada okuduklarınıza bakıyorsunuz, benim beyanıma itibar etmiyorsunuz. Ben ne söylediğimi biliyorum; ben hep hukuka sahip çıkan bir yaklaşım içerisinde oldum, hukuka sahip çıktım ama siz bu kürsüyü de kirletiyorsunuz, bu Meclisi de kirletiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Bakanım, lütfen…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hakkınız yok!

BAŞKAN - Doğru değil söyledikleriniz...

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben yalanlara, iftiralara cevap vermiyorum ama her tarafı kirletiyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne iftirası, ne yalanı ya?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ayıptır!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Telefon ettin.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, soruma cevap bekliyorum; süre geçiyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Yılmaz bütçeyle ilgili söyledi; bu, kanuna koyduğumuz zaman mümkün olabilir. Yani biz şu anda kanunda bir düzenleme yapıyoruz, o kanuna bir istisna getirebiliriz. Bu, özel hukuk tüzel kişiliği. Biz, geçici bir şekilde bir ihtiyacı gidermek üzere koyuyoruz, bu zaruretten.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayıştay Başkanlığının görüşü böyle.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kanundan kaynaklı bir şey yapıyoruz. O engeli aşmak için de kanuna biz bu yönde hüküm koyuyoruz.

Bursa Adalet Sarayı… Evet, Bursa Adalet Sarayı 400 bin metrekare kapalı alana sahip olacak. Uygulama projelerinin şu anda incelemesi devam ediyor; Ocak veya Şubat 2015’te ihaleye çıkacağız. Bursa’mıza buradan hayırlı olmasını diliyorum. Şu anda bu çalışma da son aşamaya geldi.

Tabii, 17-25 Aralık çok konuşuldu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, şu cevabı vereyim; bir cümle…

BAŞKAN – Bir cümle…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - 17-25 Aralıkla ilgili herkes kendi zaviyesinden bakıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye hâkimleri görevden aldınız, niye savcıları görevden aldınız?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Kimsenin kendi zaviyesinden bakmasına benim bir itirazım yok, herkes öyle değerlendirebilir. Ama düşünün ki insanlar uğraşıyorlar 60 yaşında, 70 yaşında ve birileri bir iddia koyuyor ortaya, gazeteler manşet yapıyor. Sonra, o iddia doğru mu eğri mi bunu bilme imkânınız yok. Bütün Türkiye’nin hâkimleri gelse eğer iddialar asılsızsa, iftiraysa o manşeti temizlemeye yetmiyor.

Hepimizin burada kişilerin lekelenmeme hakkına riayet etmemiz, masumiyet karinesini korumamız bizim vazifemizdir. Soruşturmayı başlatan, bir savcı; soruşturmayı yürüten, bir başka savcı; takipsizlik kararını veren, yine bir savcı. Soruşturmayı açan savcıya iman ediyoruz, “Doğrudur.” diyoruz, soruşturmayla ilgili nihai karar veren savcıya “Bu yanlıştır.” diyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O savcı doğru mu karar vermiş?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu objektif bir yaklaşım değil. Sonuçta bunların ikisi de yargı kararıdır, yargı buna dair bir karar vermiştir, bunlar da itiraza tabidir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Benim soruma cevap vermediniz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sadece savcı mı karar verir, vermesi doğrudur, mahkeme mi?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Mahkemeye gidiyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de sataşmadan söz istiyorum.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Bakan, bizim soruya cevap vermediniz, herkesin merak ettiği şu eğit-donat politikasını biraz açıklasanız…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öğrenme kabiliyetin yüksek, öğrenirsin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nün tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, elbette, Türkiye’nin yoğun gündeminde ve ortada tartışılan pek çok iddia karşısında muhalefetin söyleme, iktidarın da bu iddialar karşısında cevap verme hakkı vardır. Ancak devlet yönetmek, devleti idare etmek başka bir sanattır ve devleti idare edenlerin de, Şeyh Edebali’nin o ünlü dizelerinde olduğu gibi, öfkenin karşısında uysallık içerisinde ve bir ciddiyet içerisinde olması gerekir.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Hakaret ediyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu nedenle, az önce Sayın Adalet Bakanının Meclis içerisinde bir milletvekilimize karşı sarf etmiş olduğu “Namussuzdur, şerefsizdir.” sözlerinin burada maksadını aşan sözler olarak değerlendirilmesini ve Sayın Bakanın bu üslubu terk etmesi gerektiği düşüncesini ifade etmek istiyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Doğrudan bir söz değil o, şarta bağlı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bunlar yakışmamıştır; bu Mecliste bu tarz konuşmaların yeri olmamalıdır. Burada herkesin konuşmasında belli bir üsluba, adaba dikkat etmesi gerektiği tartışmasızdır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Kamer Genç’e söylüyorsun değil mi?

LEVENT GÖK (Ankara) - Bu bakımdan, özellikle devleti yönetenlerin, cevap ve hesap verme durumunda olanların herkesten çok daha özen içerisinde olması tartışmasızdır. Bunu Sayın Bakana Meclisin içerisinde bir kez daha hatırlatmayı bir görev sayarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben sataşmadan söz istiyorum. “Meclisi kirlettin, kürsüyü kirlettin.” dedi.

BAŞKAN – Neden dolayı söz istiyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dedi ki: “Meclisi kirlettin.”

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Daha ne diyecek?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Meclisi kirletiyorsunuz.” diyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Oradan bağırmanız bir şeyi değiştirmiyor yani onu söyleyeyim. Sayın Genç konuşuyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ne diyorsun? Duymadın mı ne dediğini? Kim etrafı kirletiyormuş, Sayın Bakan kendisine baksın.

BAŞKAN – Bağırmanız hiçbir şeyi değiştirmiyor sayın vekil.

Buyurun Sayın Genç.

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nün tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben yılların politikacısıyım. İstiyorum ki bu kürsüye çıktığım zaman güler yüzle, herkese değer vererek, en azında iktidar partisi hakikaten iyi şeyler yapıyorsa, bu memleketi iyi, sağlıklı yönetiyorsa onların o güzel taraflarını dile getirerek burada konuşmak da istiyorum. Ama kardeşim, vallahi, billahi, tallahi düşünüyorum, düşünüyorum, bir tane doğru şey bulamıyorum. Bir de çok yalan söylüyorsunuz.

Bakın, şimdi, Bekir Bozdağ ne dedi arkadaşlar? Dedi ki: “Ben bir savcıya telefon etmişsem ispat etmeyen namussuz ve şerefsizdir.”

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öyle mi dedim?

KAMER GENÇ (Devamla) – Sen öyle dedin aynen.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben öyle demedim.  Gözümün içine bakarak yalan söylüyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yalan söylemiyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu kadar insanın gözünün içine bakarak yalan söylüyorsun, ayıptır ya!

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Söylenen şu: Bakın, bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda da…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ayıptır, ayıp!

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – …getirildi aynen söylendi.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu kadarı ayıptır ya, ayıptır!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bekir Bozdağ İzmir Cumhuriyet Başsavcısına gece saat on birde telefon ediyor. Diyor ki: “Git, o savcıyı görevden al.” Telefon ettin mi etmedin mi?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bak, ben sana…

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika, bir dakika…

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen karşılıklı konuşmayın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Gece yarısından sonra yine telefon ediyorsun; başsavcı orada tutanağı düzenliyor ve buraya gönderiyor Bakanlığa, “Bana göreve müdahale et.” dedi.

Ayrıca da Binali Yıldırım’ın bacanağı hemen yakalanmadı ve o sırada çağırılacaktı, çağrılmadı.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sen orada mıydın, yanında mıydın, nereden biliyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Siz kendinize göre bir savcı buluncaya kadar işi oyaladınız, oyaladınız ve kendinize uygun bir savcı nöbetçi olunca beş gün sonra gitti ve ondan sonra tutuklanmadan geri geldi.

Şimdi, bunlar ortadayken… Ya sen “Adalet Bakanı” diye bir makamda oturuyorsun, o makamda oturan insanın dürüst olması lazım, içinde Allah korkusu olması lazım, yalancı olmaması lazım ama ben arıyorum, hiçbir şey yok sende be kardeşim ya! (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi be, yürü be, yürü!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın  Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın  Bakanım.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Müsaade ederseniz, şahsıma sataşma nedeniyle…

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle, iki dakika da size söz veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

6.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim üslubumu bu Parlamento bilir ve milletimiz de bilir. On iki yıldır bu aziz millete şerefimle görev hizmet ediyorum. Bundan sonra da ömrüm kifayet ettiği müddetçe şerefimle hizmet etmeye devam edeceğim. Ama, hiç kimse benim üslubumla ilgili “Küfür yapıyor, hakaret yapıyor, iftira yapıyor, yalan söylüyor.” gibi bir şeyi bana söyleyemez.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi söyledin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Çünkü, benim söylediklerim ortadadır, çok nettir. “Ben İzmir Başsavcısına telefon etmedim.” diye hiçbir yerde bir açıklamam yok. Aksine, telefon ettiğimi bizzat ben söyledim, burada da söyledim, daha önce de söyledim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de onu söylüyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ama, şimdi ne diyor? Diyor ki: “Git, o savcıyı görevden al, o belgeleri yok et.” Ben diyorum ki: Ben böyle bir cümle söylemedim…

REFİK ERYILMAZ (Hatay) –  Ne söyledin o zaman?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …bu cümleyi söylediğimi iddia edenler bunu ispat etmezlerse namussuz, şerefsizdir. Yine de diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye telefon ettin ne söyledin?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bunun neresinde yalan var? Ama, bakın, siz buraya çıktınız, gene yalan söylüyorsunuz milletin gözünün içine bakarak. Allah aşkına, Allah aşkına!

Ben buradan Sayın  Gök’e diyorum: Sayın  Başkanım, bana söylediklerinizi lütfen arkanızdaki içi kararmış arkadaşa da söyleyin. -yüzünün karası da gösteriyor- ona da söylerseniz memnun olurum.

Saygılarımla arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/758) (S. Sayısı: 640) (Devam)

 

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.20

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri 5’inci sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

 

5.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 616)

 

BAŞKAN- Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine başlıyoruz.

 

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 565)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.  

7’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

 

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 387)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve 6 Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun; Mersin Milletvekili Ali Öz'ün; Muş Milletvekili Demir Çelik'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve 6 Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun; Mersin Milletvekili Ali Öz'ün; Muş Milletvekili Demir Çelik'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 617)(*)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 617 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ECZACILAR VE ECZANELER HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUN VE

KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 18/12/1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1- Eczacılığın herhangi bir uzmanlık dalında uzman olmak ve o unvanı ilan edebilmek için, Sağlık Bakanlığınca kabul ve ilan edilen Türkiye eğitim kurumlarınca verilmiş veya yabancı memleketlerin eğitim kurumlarından verilip Sağlık Bakanlığınca belirlenen Türkiye eğitim kurumlarından biri tarafından tasdik edilmiş ve Sağlık Bakanlığınca tescil olunmuş bir uzmanlık belgesini haiz olmak şarttır.

Yatak sayısı 100 ila 300 olan hastanelerde bir, 300'ün üzerindeki her 200 yatak için ilave bir uzman klinik eczacı istihdam edilir.

Eczacılıkta uzmanlık dalları ile eğitim süreleri '(1) sayılı çizelgede' belirtilmiştir. Bu çizelgede belirtilen eğitim süreleri, Sağlık Bakanlığınca, Eczacılıkta Uzmanlık Kurulunun kararı üzerine üçte bir oranına kadar artırılabilir.

Eczacılıkta uzmanlık eğitimlerine, merkezi olarak yapılacak eczacılıkta uzmanlık sınavı ile girilir.

Uzmanlık dallarının eğitim müfredatları ve bu müfredatlara göre uzmanlık dallarının temel uygulama alanları ile görev ve yetkilerinin çerçevesi, Eczacılıkta Uzmanlık Kurulunca belirlenir.

Eğitim kurumlarına uzmanlık eğitim yetkisi vermek ve uzmanlık eğitim yetkisini kaldırmak, uzmanlık eğitimlerinin çekirdek eğitim müfredatlarını ve rotasyonlarını belirlemek, uzman eczacıların görev ve yetkilerini belirlemek, yabancı ülkelerde uzmanlık eğitimi görenlerin mesleki ve ilmî değerlendirilmesini yapacak olan eğitim kurumlarının belirlenmesi ile ilgili kararlar almak, uzmanlık sınavı jürilerinin tespitine ilişkin esasları belirlemek, uzmanlık eğitimi ve uzman insan gücü konusunda görüşler vermek ve uzmanların mesleki ve teknik gelişmeleri takip etmelerini sağlayıcı inceleme ve araştırmalarda bulunmak ile görevli olmak üzere, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü, 1. Hukuk Müşaviri ve Türkiye İlaç ve Tıbbî Cihaz Kurumu Başkanı ile Bakanlığın ve Yükseköğretim Kurulunun eğitim kurumlarından seçeceği üçer üye ve Türk Eczacıları Birliği'nin seçeceği bir üyeden müteşekkil ve Bakanlığın sürekli kurulu olan Eczacılıkta Uzmanlık Kurulu teşkil edilmiştir. Kurumlar, seçecekleri asıl üye sayısı kadar yedek üye de belirler. Kurul tarafından belirlenen yeni uzmanlık alanları Sağlık Bakanının onayı ile yürürlüğe girer.

Kurula Bakanlık dışındaki kurumlar tarafından seçilecek olan asıl ve yedek üyelerin uzman olmaları ve ayrıca eğitim kurumlarında en az üç yıl eğitimci olarak görev yapmış bulunmaları şarttır. Ancak Türk Eczacıları Birliği'nin Başkanlık Divanından bir üye seçmesi hâlinde bu üye için uzman olma şartı aranmaz. Üyelerin görev süreleri üç yıldır. Süresi bitenler tekrar seçilebilir.

Kurul, Bakanlığın daveti üzerine yılda en az iki defa toplanır. Kurula Bakanlık Müsteşarı veya yapılacak ilk toplantıda üyeler arasından seçilen başkan vekili başkanlık eder. Kurul, üyelerden en az beşinin teklifi üzerine olağanüstü de toplanır.

Kurul, üyelerin üçte ikisinin iştiraki ile toplanır. Kararlar oyçokluğuyla alınır. Oyların eşitliği hâlinde, başkanın görüşü kabul edilmiş sayılır. Ancak, kurumların eğitim yetkisinin kaldırılmasına ilişkin kararların toplantıda hazır bulunanların en az üçte iki çoğunluğu ile alınması şarttır.

Üst üste iki defa mazeretsiz olarak Kurul toplantılarında hazır bulunmayanların üyeliği düşer.

4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun uygulamasında tıpta uzmanlıkla ilgili hükümler, eczacılıkta uzmanlık bakımından da geçerlidir.

Kurulun çalışmasına, uzmanlık eğitimine ve uzmanlık belgelerinin alınmasına ilişkin usul ve esaslar ile uygulamaya ilişkin diğer hususlar, Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- 6197 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 5- Eczacılıkta Uzmanlık Kurulu üyeleri, bu maddenin yayımından itibaren iki ay içinde seçilerek Kurul teşkil olunur. Kurulun ilk teşkilinde, Bakanlık dışındaki kurumlar tarafından seçilecek üyelerde uzman olma ve eğitim kurumlarında en az üç yıl eğitimci olarak görev yapmış bulunma şartı aranmaz. Ancak seçilecek üyelerin, eczacılık alanında profesör veya doçent olmaları şarttır.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce eczacılıkta uzmanlık dalı olarak belirlenen alanlardan birinde doktora eğitimi yapmış olanlar ile bu alanlarda doktora eğitimine başlamış olanlardan eğitimlerini başarı ile bitirenlere talepleri halinde uzmanlık belgesi verilir.

Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla getirilen uzman klinik eczacı istihdamı zorunluluğu 1/1/2023 tarihinde başlar."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna ait bölümlerine eklenmiştir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 4- 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "pratisyen tabip ve diş tabiplerinde" ibaresi "pratisyen tabip ve diş tabipleri ile uzman eczacılarda" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 5- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) Sayılı Cetvelin "A- Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa Göre Alanlar" kısmının "3- Kadroları Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında yer alan personel" bölümünün (ç) sırasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki (d) sırası eklenmiş ve diğer sıralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

"d) Uzman Eczacı kadrolarında bulunanlardan;

1) 1-2 dereceden aylık alanlar 185

2) 3-4 dereceden aylık alanlar 175

3) Diğer derecelerden aylık alanlar 165"

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Domaç, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Hani konuşma yapılmayacaktı?

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın vekillerim, hepinize çok çok teşekkür ediyoruz.

ALİ ÖZ (Mersin) – Ayıp ya! Vallahi ayıp ya! Ayıp kardeşim ya! Sayın Domaç, ayıp ama!

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Söyleyeceğim, sizi de söyleyeceğim ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Olmaz böyle ya! Böyle anlaşmamıştık.

ALİ ÖZ (Mersin) – Söz almayacaktık.

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Vazgeçtim, tamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiş ve teklif kanunlaşmıştır.

Hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyondan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 11 Kasım 2014 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.51



(x)  640  S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(*)  617 S. Sayılı Basmayazı  tutanağa eklidir