TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 9’uncu Birleşim

                                                                                              4 Kasım 2014 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Grup Başkan Vekili seçilmesinden dolayı Ankara Milletvekili Levent Gök’ü tebrik ettiğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Divan olarak, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

V.- KAPALI OTURUMLAR

              İkinci Oturum

                (Kapalıdır)

VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Karaman’ın Ermenek ilçesinde bir maden ocağında yaşanan su baskını sonucu 18 işçinin mahsur kalmasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, muharrem ayı, Kerbelâ olayı ve Aşure Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, muharrem ayına ilişkin gündem dışı konuşması

 

 

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı üzüntüyle karşıladıklarına, 3 Kasım Türk alfabesinin kabulünün ve 1 Kasım saltanatın kaldırılmasının yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, TEOG puanıyla özel okullara yapılan kayıtlarda yaşanan bazı olaylara ilişkin açıklaması

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı kınadığına, Ermenek’teki maden kazasına, Isparta’nın Yalvaç ilçesinde meydana gelen kazada ve İstanbul Boğazı’nda bir teknenin batması sonucunda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Kerbela olayına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı kınadıklarına ve Organ Bağışı Haftası ile Lösemili Çocuklar Haftası’na ilişkin açıklaması

5.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun 651 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubu eski Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/204)

2.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin’in, Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/205)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, (2/63) esas numaralı Bazı Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesi Hakkında Bazı Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/206)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker ve 19 milletvekilinin, Suriye’de yaşanan iç karışıklık ve ikili siyasi ilişkilerin bozulmasının bazı illerimizin yerel ekonomilerine olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1079)

2.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 22 milletvekilinin, Suriye’de meydana gelen olaylar nedeniyle Hatay başta olmak üzere bölgede bulunan diğer illerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1080)

3.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 21 milletvekilinin, madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1081)

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

D) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin Gürcistan Parlamento Başkanı David Usupashvili’nin vaki davetine icabet etmek üzere Gürcistan’a resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1613)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12/11/2014 tarihinde Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenecek “Küçük Çaplı ve Hafif Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar” konulu parlamenter seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1614)

3.- Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 21/11/2014 tarihinde Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenecek “Temel Haklar, Ayrımcılık Yasağı ve LGBTI (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların Korunması” konulu seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1615)

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, son zamanlarda yaşanan işçi ölümlerinin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/820), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla Suriye’nin Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29/10/2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşları tarafından, Ermenek’teki kömür ocağı faciası esas alınarak artık “sistematik iş cinayetlerine” dönüşen bu ve benzeri olayların sebeplerinin, sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

XI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

 

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)

4.- Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun; Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403) (S. Sayısı: 651)

 

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, yeni Halkla İlişkiler Binasının engelli erişimine uygunluğuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44653)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 2002 yılından itibaren yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/46739)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, savunma sanayi alanında faaliyet gösteren bir şirkete ve bu şirketten yapılan araç alımlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/47679)

4.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/47773)

5.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer'in, idari yargılamaya ivedi yargılama usulü getirilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/48149)

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, ülke genelindeki tutuklu ve hükümlü sayısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/48308)

7.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane'nin, Siirt E Tipi Kapalı Cezaevindeki siyasi hükümlülere kötü muamelede bulunulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/48313)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarınca yaptırılan kamu spotlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/49063)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan web hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49226)

10.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan temizlik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49227)

11.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Türkiye-İsrail arasındaki kerosen ithalat-ihracat miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49228)

12.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilere ve yapılan anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49229)

13.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'da enerji hizmetlerinin yeterli olmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49230)

14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan lojistik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49231)

15.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan eğitim hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49232)

16.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında doğal gazda teknik kayıp-kaçak miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49233)

17.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan güvenlik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49234)

18.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Rize'de çevre güvenliğini tehlikeye attığı iddia edilen bir maden ocağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49235)

19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, taşınır ve taşınmaz kiralamaları nedeniyle yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49236)

20.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Atatürk Barajı Hidroelektrik Santralinin yıllık elektrik üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49237)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan ve Çıldır Gölü’ne yıldızlı oteller yapılmasına,

Elazığ ve Adıyaman'a yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

Bitlis, Bingöl ve Batman'a yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

Mardin, Şırnak ve Hakkari'ye yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

Van ve Ağrı'ya yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

Gümüşhane ve Bayburt'a yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

Kars ve Iğdır'a yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

Ardahan'a yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

Erzurum'a yatırımlar için daha fazla pay ayrılmasına,

İlişkin soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/49314), (7/49315), (7/49316), (7/49317), (7/49318), (7/49319), (7/49320), (7/49321), (7/49322)

22.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan eğitim hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/49370)

23.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında satın alınan fuarcılık ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/49423)

24.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Yalova'ya yönelik yatırımlara,

Düzce'ye yönelik yatırımlara,

Karabük'e yönelik yatırımlara,

Kilis'e yönelik yatırımlara,

Osmaniye'ye yönelik yatırımlara,

İlişkin soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/49434),(7/49435), (7/49436), (7/49437), (7/49438)

25.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan güvenlik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/49452)

26.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlatılan kamu spotlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49510)

27.- Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, Amasya'nın Merzifon ve Suluova ilçelerinde termik santral yapım projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49511)

28.- Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, Erzurum'un İspir ilçesindeki bir acele kamulaştırma işlemine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49512)

29.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli'nin, Suriyeli sığınmacılara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/49595)

30.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kastamonu-Araç-Safranbolu Enerji İletim Hattı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/49737)

31.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlıkta verilen kurum içi ihale eğitimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/49745)

32.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlığın satın aldığı fuarcılık ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/49746)

33.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de bulunan yeni hizmet binasının yapım ihalesine ve TBMM binalarının tarihî eser niteliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/49747)

34.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Soma maden kazasında alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49763)

35.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İran'dan yasa dışı petrol satın alımlarında bulunulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49764)

36.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, otobüslerde kullanılan akaryakıta ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49765)

37.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kastamonu-Araç-Safranbolu Enerji İletim Hattı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49766)

38.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, bakanlığın tanıtım ve reklam harcamalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49767)

39.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Şanlıurfa'nın Yeşildirek mahallesinde yaşanan bir olaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49768)

40.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Türkiye'den İsrail'e ve İsrail firmalarına satılan yakıt miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49769)

41.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlığın satın aldığı fuarcılık ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49770)

42.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, şahsi bir hukuki meselesinin Bakanlık avukatlarınca araştırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49771)

43.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Ankara Batıkent'te bulunan bir sitenin doğal gaz aboneliği sorunlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49772)

44.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Başkent Gazın abonelerini sayaç değiştirmeye zorladığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49774)

45.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik olarak elektrik kesintisi olmaması için alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/49775)

46.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlığın satın aldığı fuarcılık ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/49897)

47.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, 2002 - 2014 yılları arasında işçi alacak davalarının ve icra takiplerinin sayılarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/50050)

48.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Gaziosmanpaşa Belediyesinin başlattığı bir kentsel dönüşüm projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50073)

49.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan yabancı ülke vatandaşlarının sayısına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50075)

50.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, Ankara Saraçoğlu mahallesinde bulunan kamuya ait toplu konutların satılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50079)

51.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Türkiye ile İsrail arasındaki enerji işbirliği anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50097)

52.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Bayburt'un enerji hizmetlerinden faydalanma açısından durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50098)

53.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan yabancı ülke vatandaşlarının sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50099)

54.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu'nun, Ankara'nın Polatlı ilçesine bağlı bir köyde yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50100)

55.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından vergiye tabi olmayan kimselerden satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50101)

56.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde yapılan ihaleler için verilen kurum içi ihale eğitimlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50102)

57.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın, Kocaeli'nin Karamürsel ilçesine bağlı bazı köylerde yaşanan elektrik kesintilerine ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50103)

58.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Adıyaman'ın enerji hizmetlerinden faydalanma açısından durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50104)

59.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın, Türkiye Taşkömürü Kurumu ile bir şirket arasında imzalanan rödovans sözleşmesinin hukuka aykırı uygulandığı ve Sayıştayın uyarılarının dikkate alınmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50105)

60.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından vergiye tabi olmayan kimselerden satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/50153)

61.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde yapılan ihaleler için verilen kurum içi ihale eğitimlerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/50154)

62.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak'ın, temel işgücü göstergelerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/50155)

63.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk'ün, Erzurum'un Pasinler ilçesinde meydana gelen şiddetli dolu yağışına ve çiftçilere yönelik desteklere ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/50156)

64.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Adıyaman'ın tarım ve hayvancılık alanlarındaki durumuna ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/50157)

65.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde yapılan ihaleler için verilen kurum içi ihale eğitimlerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/50203)

66.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Et ve Süt Kurumu Ağrı Kombinasından Van'daki bir askerî birliğe gönderilen etlerin bozuk olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/50204)

67.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın, Bartın'da yapılmak istenen termik santralle ilgili olarak ÇED sürecine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50321)

68.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, doğal sit alanlarının yeniden değerlendirilmesi ve bu alanlarda HES yapımı ile ilgili alınan ilke kararına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50325)

69.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, doğal sit alanlarının yeniden değerlendirilmesi ve bu alanlarda HES yapımı ile ilgili alınan ilke kararına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50327)

70.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Cumhurbaşkanı seçiminin güvenliğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50337)

71.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Kütahya'da Bakanlığa ait bir arazinin tahsisi için bir vakfın talepte bulunduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50338)

72.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, kapalı maden ocaklarının sayısına, kaçak kömür üretimine ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50339)

73.- Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, ülkemizdeki maden ocaklarında düzenli ve günlük jeoteknik parametrelerin toplanıp toplanmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50340)

74.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, akaryakıt ve akaryakıt ürünleri alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50341)

75.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, akaryakıt ve akaryakıt ürünleri alımlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/50354)

76.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan'ın, Eskişehir Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığında çalışacak motor meslek lisesi mezunlarının personel alımlarında usulsüzlük olduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/50416)

77.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında yapılan medya ve tanıtım hizmet alımlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/50485)

78.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında yurt dışından satın alınan lobi ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/50486)

79.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz'ın, kara listeye alınan esnaf ve sanatkârlara sicil affı getirilmesine ve kredi almalarının kolaylaştırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/50495)

80.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların seyahat giderlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50551)

81.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların yurt dışında kiraladığı gayrimenkullere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50558)

82.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların tamir ve tadilat işleri için hangi firmalara ne kadar ödeme yaptığına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50560)

83.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 30 Haziran 2014 tarihi itibarıyla bağlı kurum ve kuruluşların sahibi olduğu taşınmazların listesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50561)

84.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya'da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50596)

85.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından yurt dışından satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50597)

86.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların seyahat giderlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50598)

87.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların hizmet alım sözleşmesi imzaladığı firmalara yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50599)

88.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların otopark alanları kiralanması için gerçek kişilere ve firmalara yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50602)

89.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların kiraya verdiği binalardan elde ettiği gelirlerin toplamına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50603)

90.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların yurt dışında istihdam ettiği personeller için yaptığı tüm giderlerin tutarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50604)

91.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların yurt dışında kiraladığı gayrimenkullere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50605)

92.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların tüm temsil ve ağırlama giderlerinin toplam tutarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50606)

93.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 30 Haziran 2014 tarihi itibarıyla bağlı kurum ve kuruluşların sahibi olduğu taşınmazların listesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50607)

94.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların tamir ve tadilat işleri için hangi firmalara ne kadar ödeme yaptığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50608)

95.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında başka şirketler üzerinden yurt dışında istihdam edilen personellerin ülkelere göre dağılımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50609)

96.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 1 Ocak 2002 tarihi itibarıyla bağlı kurum ve kuruluşların sahibi olduğu taşınmazların listesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50610)

97.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların seyahat giderlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/50622)

98.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Başbakanlık örtülü ödenek harcamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/50676)

99.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, Yalova iline yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/50741)

100.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul'un Üsküdar ilçesinde bulunan Validebağ Korusu'nda gerçekleştirilmesi planlanan projeye ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50803)

101.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, belediye statüsünü kaybederek mahalleye dönüşen beldelerden kaç tanesinde Bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşların şubesi ve alt birimi olduğuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50805)

102.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002 - 2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar personelinden maaşında icra takibi ve haciz olanlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50806)

103.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, otoparkların sosyal donatı fonksiyonundan çıkarılarak gayrimenkul değerine çevrileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/50808)

104.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan medya ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50821)

105.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan insan kaynakları hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50822)

106.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan yemek hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50823)

107.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan lobi ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50824)

108.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2013 yılları arasında Bakanlık ile bağlı ve ilgili kuruluşların Ankara'da gerçekleştirdikleri yatırımlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50825)

109.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, belediye statüsünü kaybederek mahalleye dönüşen beldelerden kaç tanesinde Bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşların şubesi ve alt birimi olduğuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50826)

110.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002 - 2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar personelinden maaşında icra takibi ve haciz olanlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50827)

111.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İran'a konan ambargoyu delerek petrol parasını yurt dışına kaçıran bir işadamının Türkiye'de bazı kişilerle ilişkili olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50828)

112.- İstanbul Milletvekili Melda Onur'un, İzmir'in Gaziemir ilçesinde bir arazide bulunan radyoaktif atıkların temizlenmesinde TAEK'in sorumluluğuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50829)

113.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Başbakanın adını kullanan bir kişinin İran'a bor sattığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/50830)

114.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002 - 2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan yemek hizmetlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/50860)

115.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2013 yılları arasında Bakanlık ile bağlı ve ilgili kuruluşların Ankara'da gerçekleştirdikleri yatırımlara ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/50891)

116.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2013 yılları arasında Bakanlık ile bağlı ve ilgili kuruluşların Ankara'da gerçekleştirdikleri yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/50904)

117.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Suriyeli sığınmacılara yapılan konut satışlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/51005)

118.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bodrum'da özelleştirilen bir araziye ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/51007)

119.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Van'ın Gevaş ilçesinde TOKİ'nin tarihî bir yapının yanına bina inşa ederek zarar görmesine neden olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/51015)

120.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Maden İşleri Genel Müdürlüğü müfettişlerinin Soma'da bir maden ocağı sahibiyle buluştukları iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51030)

121.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Şanlıurfa'da borcunu ödemediği gerekçesiyle dört sulama birliğinin elektriğinin kesildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51031)

122.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Ankara'nın Haymana ilçesinin bazı mahallelerinde elektriklerin sık sık kesilmesi nedeniyle bazı vatandaşların zarar gördüğü iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51032)

123.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Başbakanın Çek Cumhuriyeti ziyareti sırasında gerçekleştirildiği iddia edilen bir toplantıya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51033)

124.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında Bakanlık tarafından kiralanan binalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51035)

125.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2013-2014 yılları arasında Bakanlık ile üniversiteler arasında gerçekleştirilen projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51036)

126.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın, Mardin'in Derik ilçesindeki bazı köylere elektrik verilmemesi üzerine çıktığı iddia edilen olaylara ve alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51038)

127.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın, Şanlıurfa'da yerleşim yerlerinin üzerinden geçen yüksek gerilim hatlarının neden olduğu can ve mal kayıplarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51040)

128.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, 17 Aralık 2013'ten 25 Ağustos 2014'e kadar iflas eden şirketlere ve bunların borçlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/51063)

129.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Cumhurbaşkanının görevini yerine getirirken kullanması için alındığı iddia edilen uçağa ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/51147)

130.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2013-2014 yılları arasında Bakanlık ile üniversiteler arasında gerçekleştirilen projelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/51149)

131.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Tekirdağ'da Bakanlığa bağlı bir hizmet binasının inşaat bedelinin siyasi müdahaleyle yükseltildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/51239)

132.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Türkiye sınırından Suriye ve Irak'a cihatçıların geçtiği iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/51246)

133.- Adana Milletvekili Ali Demirçalı'nın, Adana, Hatay, İskenderun, Osmaniye ve Mersin'de yaşanan elektrik kesintilerine ve Toroslar EDAŞ ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51248)

134.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Trabzon'un Maçka ilçesindeki bir taş ocağında meydana gelen patlama sonucunda köylülerin zarar gördüğü iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51249)

135.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Ankara'nın Mamak ilçesinde bir mahallenin doğal gaz abonelik taleplerinin karşılanmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51250)

136.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların yurt dışında istihdam ettiği personellerin ülkelere göre dağılımına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/51277)

137.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların yurt dışında istihdam ettiği personeller için yaptığı tüm giderlerin tutarına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/51278)

138.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların yurt dışında kiraladığı gayrimenkullere ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/51279)

139.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal'ın, Antalya'nın Kemer ilçesinde bulunan su sporları parkur alanının bir derneğin iktisadi işletmesine kiralanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/51303)

140.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin'in, SGK'nın internet sayfasında verilen bilgilerin yanlış olduğu iddiasına ve emeklilerinin aylık tutarlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/51377)

141.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın, Balıkesir'in Edremit ilçesinde deniz suyunun temizliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/51382)

142.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman'ın, Bursa'da bazı çiftçilerden tarımsal sulama için yeniden abone parası alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51389)

143.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Sosyal Politika ve İstihdam faslı ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/51525)

144.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Üsküdar Belediyesinin bir araziyi hukuka aykırı şekilde TOKİ'ye devrettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/51534)

145.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, iç savaşın devam ettiği Suriye'ye ihracat artışı ile IŞİD ve El Nusra örgütlerinin elindeki sınır kapılarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/51542)

146.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak'ın, Niğde ilinin bazı belde ve köylerinde ve ülke genelinde yaşanan su baskınlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51609)

147.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul'da bir vakfın işlettiği kafeteryanın ihalesiz olarak bir başka vakfa devredildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/51617)

148.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlatılan kamu spotlarına ve bunların bedellerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/51619)

149.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan yabancı ülke vatandaşlarının ve çifte vatandaşların sayısına,

- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlatılan kamu spotlarına ve bunların bedellerine,

2011-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen iletişim ve haberleşme giderlerine ve makamlara tahsis edilen cep ve araç telefonlarına,

2011-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından kiralanan binalara,

2011-2013 yılları arasında bağlı ve ilgili kuruluşların Ankara'da gerçekleştirdikleri yatırımlara,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51665), (7/51666), (7/51667), (7/51668), (7/51669)

150.- Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın, Suriye'den kaçan ve Türkiye'ye sığınan Ezidilerle ilgili çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51670)

151.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında Bakanlık tarafından hazırlatılan kamu spotlarına ve bunların bedellerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/51712)

152.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan yabancı ülke vatandaşlarının ve çifte vatandaşların sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51717)

153.- Amasya Milletvekili Ramis Topal'ın, Rusya'dan alınan doğal gazın kesilmesi ihtimaline karşı önlem alınıp alınmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51718)

154.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında Bakanlık tarafından hazırlatılan kamu spotlarına ve bunların bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51719)

155.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'ın, İzmir'in Aliağa ilçesi yakınında bulunan bir arazinin termik santral kurulması amacıyla bir şirkete tahsis edileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51720)

156.- Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun, Muğla'nın Marmaris ilçesi sınırları içerisinde bulunan Bozburun Deniz Hudut Kapısı’nın 2014 yaz sezonu boyunca kapalı kalmasının nedenlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/51733)

157.- Van Milletvekili Özdal Üçer'in, Van AFAD İl Müdürlüğünde yapılan ihalelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51869)

158.- Van Milletvekili Özdal Üçer'in, IŞİD'den kaçıp Türkiye'ye sığınanların sayısına ve Van Depremi sonrasında kullanılan konteynerlerin bu kişilere tahsis edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/51870)

159.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya'da kamuya ait bir arazinin bir vakfa verildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/51877)

160.- Muş Milletvekili Demir Çelik'in, Muş ili ve ilçelerinde elektrik altyapısının durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/51969)

161.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, bölge müdürlüklerinin yeniden konumlanma stratejisine ve yeni hizmet binaları için gerçekleştirilen harcamalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/51999)

162.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen insan kaynakları hizmet alımlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/52214)

163.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

Sözlü soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/52215), (7/52216)

164.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Suriye'den ve Irak'tan gelen göçmenlerin kayıtlarına ve göçmenlerden suç işleyenlere yapılacak işlemlere,

Sığınmacıların ülkemize maliyetine,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52230), (7/52468)

165.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık tarafından gerçekleştirilen insan kaynakları hizmet alımlarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/52269)

166.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık tarafından gerçekleştirilen insan kaynakları hizmet alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/52278)

167.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, IŞİD'in bir Türk iş adamının Musul'daki mallarına el koyduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/52306)

168.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

Sözlü soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

İlişkin soruları ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/52365), (7/52366)

169.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger'in, THY bünyesinde İranlı pilotlar çalıştırılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/52372)

170.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/52378)

171.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, yeni Halkla İlişkiler Binasındaki kuaför salonunda kadın personel çalıştırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/52451)

172.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın, Kosova'da TİKA tarafından restore edilen bir caminin imam hatibinin IŞİD ve El-Nusra ile ilişkili olduğu için gözaltına alındığı iddiasına,

- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, TİKA'nın Kosova'da desteklediği bazı sivil toplum kuruluşlarının IŞİD ve El-Nusra ile ilişkili oldukları gerekçesiyle kapatıldığı iddiasına,

İlişkin Başbakandan soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52463), (7/52640)

173.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Cumhurbaşkanlığı seçimi kesin sonuçlarının Resmî Gazete'de geç yayınlanmasından dolayı ilgililer hakkında idari soruşturma başlatılıp başlatılmadığına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/52464)

174.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, Azerbaycan'a ihraç edilen damızlık gebe düvelere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52469)

175.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

Sözlü soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

İlişkin soruları ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/52479), (7/52480)

176.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Libya'nın Türkiye'deki büyükelçisini geri çağırdığı iddialarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/52489)

177.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/52505)

178.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, sözlü soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/52506)

179.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, TİKA'nın Kosova'da desteklediği bazı sivil toplum kuruluşlarının IŞİD ve El-Nusra ile ilişkili oldukları gerekçesiyle kapatıldığı iddiasına,

- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, TİKA'nın Kosova'da desteklediği bazı sivil toplum kuruluşlarının IŞİD ve El-Nusra ile ilişkili oldukları gerekçesiyle kapatıldığı iddiasına,

İlişkin Başbakan'dan soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52625), (7/52626)

180.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında ülkemizde meydana gelen deprem sayısına, depremlerden zarar görenlere ve ortaya çıkan maddi zarara,

2002-2014 yılları arasında ülkemizde meydana gelen doğal afet sayısına, doğal afetlerden zarar görenlere ve ortaya çıkan maddi zarara,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52641), (7/52642)

181.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlara yönelik siber saldırılara ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/52660)

182.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık tarafından satılan veya kiralanan sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’ın cevabı (7/52661)

183.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunun Bakanlığın gözetimi ve denetimi altına alınmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52675)

184.- Kütahya Milletvekili İdris Bal'ın, bir vakfın sahip olduğu gayrimenkullere ve mevduata ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/52926)

185.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Artvin'de meydana gelen sel felaketinden etkilenen ilçelerin zararlarının giderilmesine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/52929)

186.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey'in, Paris Başkonsolosluğuna pasaport çıkartmak için yapılan bir başvuruya ve yurt dışındaki pasaport işlem ücretinin yüksekliğine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun cevabı (7/52978)

187.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Malatya'da yatırım teşvik belgesi iptal edilen işletmelere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52979)

188.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Girdi Tedarik Sistemi kapsamında eylem planları hazırlanması çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52984)

189.- Van Milletvekili Nazmi Gür'ün, IŞİD tarafından saldırıya uğrayan Türkmenlere yardım edilmediği iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un cevabı (7/53175)

190.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan medya ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/53214)

191.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından alınan medya ve tanıtım hizmetlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/53228)

192.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Bakanlık santral memurlarının kullandıkları telefonlarda kurum dışı arama yapılamamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/53288)

193.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, bazı soru önergelerinin işleme konulmamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/53313)

 

 

 

 

 

4 Kasım 2014 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce 8 Eylül 2014 tarihli 137’nci ve 9 Eylül 2014 tarihli 138’inci birleşimlerde yapılan kapalı oturumlara ait tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz gerekmektedir. Bu nedenle sayın milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica ediyorum.

Tutanak özetleri okunduktan sonra açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir. Sayın idare amirlerinin bu konuda yardımcı olmalarını ve salon boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini rica ediyorum.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Grup Başkan Vekili seçilmesinden dolayı Ankara Milletvekili Levent Gök’ü tebrik ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Gök, Grup Başkan Vekili seçilmeniz dolayısıyla tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun.

BAŞKAN – Oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati: 15.03

V.- KAPALI OTURUMLAR

İkinci Oturum

(Kapalıdır)

-----0-----

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimin kapalı oturumdan sonraki Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Karaman Ermenek ilçesinde bir maden ocağında yaşanan su baskını sonucu 18 işçimizin mahsur kalması hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

VI.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Karaman’ın Ermenek ilçesinde bir maden ocağında yaşanan su baskını sonucu 18 işçinin mahsur kalmasına ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karaman’a bağlı Ermenek ilçemizde bir kömür madeninde su baskını nedeniyle yaşanan facia konusunda söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ermenek ilçemizin Güneyyurt beldesi ve Pamuklu köyü yakınlarındaki sahada özel bir şirketin işlettiği madende yaşanan su baskını sonucu kömür ocağında bulunan 26 kardeşimizden 8’i dışarı çıkarak kurtulmuş, 18’i ise maalesef mahsur kalmıştır. 8’inci güne girdiğimiz şu an itibarıyla aradan tam yüz yetmiş bir saat geçmesine karşın 18 kardeşimize hâlâ ulaşılamamıştır. Yerin 350 metre altında bulunan işçilerimizin kurtarılması için devlet imkânları seferber edilmiş olup yoğun çaba harcanmaktadır. Ocaktaki su hemen hemen çıkarılmakla birlikte, 20 metreye varan balçığın çıkarılmasına çalışılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ben Ermenek’ten geliyorum. Acı haber duyulur duyulmaz Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin talimatıyla oluşturduğumuz Milliyetçi Hareket Partisi heyeti olarak inceleme, araştırma, destek ve yardım amacıyla bölgeye intikal ettik. Tüm enerji, tüm çalışma, tüm dua ve temennimizi 18 kardeşimizin toprağın altından çıkarılmasına yönelttik.

Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili adli soruşturma başlatmıştır. Başsavcılığın dünkü açıklamasına göre, bilirkişi heyetince düzenlenen ön raporda, yaşanan facianın, eski imalat bölgesinde yıllar içerisinde birikmiş olan suların zaman içinde basınç eşik değerini aşarak zayıflayan topuktan çalışma alanlarında aniden su baskınına neden olmasından kaynaklı olduğu belirtilmiştir. Bu faciayla ilgili sorumsuzlukta, ihmalde, tedbirsizlikler halkasında kimlerin dahli varsa haklarında gerekli işlemlerin yapılması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak elbette gerekenleri yapacağız.

Bölgedeki metruk ocakların neden kapatılmadığını, buraların suyla dolu olduğunu bölge halkı bildiği hâlde yetkili ve sorumluların yıllardır niye görmediğini ve neden önlem almadığını, imalat haritası ve planların neden sağlıklı bir şekilde takip edilmediğini, bu nedenle devletten belki de milyarlarca liralık kömür kaçırılmasına da neden olunduğunu, içi su dolu metruk ocakların hemen yanında imalat yapılmasına nasıl izin ve onay verildiğini, böylesi olayları önleyebilecek 25 metrelik kontrol sondajının neden yapılmadığını, neden etkili bir denetim sistemi oluşturulmadığını, göstermelik denetimler yapıldığını, torba yasayla yapılan düzenlemenin getirdiği mali yük gerekçesiyle kırk beş gün çalıştırılmayan işletmelerin tekrar çalışması için işçiler ile firmalar arasında görüşmelerin nasıl yapıldığını; buna, bakan ve yetkililerin müdahil olup olmadığını, önceden firmaca karşılanan yemek ve servis işini işçilerin üstlenmesi için ve sekiz saat yer altında kalarak yemeklerini ocakta yemeleri konusunda kimlerin baskı yaptığını, işçileri AKP mitinglerine kimlerin götürdüğünü, seçimlerde işçilerini AKP’ye yönlendirmesi için işletme sahiplerinin müfettişle tehdit edilip edilmediğini elbette ki soracağız. Konunun tüm yönleriyle araştırılması, incelenmesi ve soruşturulması için gerekenleri yapacağız.

Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bölgeye gelişlerinde tüm arazi ve yollar güvenlik çemberine alınmış, benim aracım da defalarca durdurulmuştur. Kendi güvenlikleri için sahadaki her yere, dağa, taşa binlerce polis ve jandarma dikenlerin işçilerimizin güvenli bir şekilde çalışması için neden gerekli tedbirleri almadığını tabii ki soracağız. “Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor.” diyen bakana mutlaka hesap soracağız. Bakan vaziyeti düzeltmek için faturayı işçilere, esnafa kesmiş ve Ermenek’teki işçileri örnek göstermiştir. Evet, Ermenekli kardeşlerim çalışmak zorundadır, Hükûmet olarak senin görevin de güvenli bir çalışma ortamını sağlamaktır. Kendileri için 1 milyar 370 milyon liraya saray yaptıranlar -eski parayla 1 katrilyon 370 trilyon liraya saray yaptıranlar- 185 milyon dolara yeni uçak alanlar, zevküsefa içinde saltanat sürenler işçilere güvenli bir çalışma ortamını neden sağlamadıklarının elbette hesabını vermek zorundadır.

Ermenek’te bölge halkı ekmeğini kömürden çıkarmaktadır. 11 kömür işletmesinde 1.500 civarında işçi çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Ermeneklinin ailesinin nafakasını sağlamak, borçlarını ödeyebilmek için çalışabileceği başka bir iş de yoktur.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, muharrem ayı, Kerbelâ ve aşure konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’e aittir.

Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, muharrem ayı, Kerbela olayı ve Aşure Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

“Eşginle divane menem,

Diyerem şamu seher ya Hüseyin.

Şemine pervane menem,

Yanaram şamu seher ya Hüseyin.

Muharremin geldi gene,

Adın düştü dillere,

Evladı resul Hüseyin.

Mazlum, şehit, susuz Hüseyin.”

Selam olsun Seyid-i Şüheda’ya, Şah-ı Kerbela’ya; Selam olsun Bedir’den Kerbela’ya, Kerbela’dan Çanakkale’ye ve günümüze, tüm şehitlere. Selam olsun bu yüce Meclise ve bu güzel millete ki bu güzel milletin, bu güzel Meclisinde İmam Hüseyin’i yâd edebiliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muharrem ayındayız, dün aşure günüydü yani muharremin 10’uncu günü, yani Kerbela vakasının yıl dönümü. Biliyorum ki, adım gibi eminim ki bu Mecliste herkes -milletim gibi, Hanefi’si, Şafi’si, Alevi’si, Caferi’si- benim kadar İmam Hüseyin’e yanar, ehlibeyte ihtiram gösterir, saygı gösterir ve muharrem ayını hüzünlü olarak geçirir. Bu, bizim, bu toprakların, Anadolu topraklarının, bizim insanımızın güzelliğini, özelliğini gösterir. Bu toprakların İslam anlayışı, Emevi Arap anlayışı gibi değildir. Yani bu ülkenin Sünni’si de, Alevi’si de, Caferi’si de Kerbela’da olsaydı İmam Hüseyin’in safında yer alacaktı, Yezid’in değil. Çünkü Yezid, karanlığı, zorbalığı, zulmü, pisliği, fitneyi, fesadı temsil ederken Azad İmam Hüseyin, gerçek İslam’ı, ceddi Resulullah’ın getirdiği Allah yoluyla, Allah’ın Resulullah yoluyla tebliğ ettiği o gerçek orijin İslam’ı, güzelliği, doğruluğu, onurlu duruşu, özgürlüğü, insanlığı temsil ediyordu ve benim milletim o safta yer alır.

Aslında İmam Hüseyin Kerbela’da insanlık onurunu korumuştur, insanlık onurunu kurtarmıştır çünkü bizim inancımıza göre insan yaratılmışların en şereflisidir, eşrefimahlukattır, Allah kendi ruhundan can vermiştir. İnsanı insan yapan odur; onurudur, şerefidir, haksızlığa karşı başkaldırabilmesidir. En büyük cihat zalimin karşısında, zalim hükümdar karşısında gerçeği haykırabilmektir. Bunu yaptığınız anda insan oluyorsunuz, bunu kaybederseniz insanlığınızı kaybedersiniz. Dolayısıyla, Hazreti İmam Hüseyin, Kerbela’da aslında insanlık onurunu, özgürlüğü, haksızlık karşısında susmamayı, insan olmayı temsil etmiştir ve kazanmıştır. Niye kazanmıştır? Çünkü Yezid bugün lanetle anılırken İmam Hüseyin saygıyla minnetle anılıyor.

Yezid’in üç yıl, iktidarı boyunca birinci icraatı Kerbela’da Peygamber evladını şehit etmek, ikinci icraatı Medine’de Mescidi Nebevî’ye sığınan binlerce Peygamber ashabının kanını dökmek ve üç gün bütün ordusuna Peygamber ashabının namusu dâhil her şeyi helal etmek, üçüncü icraatı da Mekke’yi mancınıklarla taşlatıp yakıp yıkmaktır, ki onu yaparken mezarında kömürleşmiş bir hâlde ölü olarak bulunmuştur lanetli bir şekilde.

Dolayısıyla, insanlar güç, iktidar uğruna bazen Peygamber’in evladını bile katledebiliyor. Bugüne geldiğimizde bu dersi çıkarmalıyız ki çevremizde bugün bile o Yezid anlayışını temsil edenler “Allahuekber.” diyerek baş kesiyorlar. Şükür ki ülkemiz bu anlayıştan, o çarpık anlayıştan uzaktır.

Allah, ülkemizin ve milletimizin birliğini bozmasın diyorum, Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, yine muharrem ayıyla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’e aittir.

Buyurun Sayın Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, muharrem ayına ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muharrem ayı münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, Konya Ermenek’te yaşanan maden faciasındaki tüm işçi kardeşlerimizin yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Hepimizi derinden üzen bu olayların yenilerinin yaşanmaması en büyük dileğimizdir.

Değerli milletvekilleri, muharrem ayı vesilesiyle, her yıl olduğu gibi bu yıl da, Kerbela’da yaşanan vahşi insanlık dramının ne ülkemizde ne de dünyada bir benzerinin yaşanmaması temennilerimi sunmak istiyorum. Tarihimizde bir insanlık suçu olarak yerini almış olan Kerbela olayları, İmam Hüseyin ve çoğunluğu kadınlardan oluşan 73 canın katledilişi nedeniyle de Müslüman toplumumuzda bir yas ve matem ayı olarak kabul edilmektedir. Dileğimiz, bu matemin o günkü yaşananları bize hatırlatarak bizi birleştirmesi ve farklı etnik köken ve mezheplerden oluşan insanları yan yana getirerek kardeşlik, hoşgörü ve birlikte yaşam duygularının güçlendirilmesine hizmet etmesidir. Çünkü insanlık tarihimiz etnik ve mezhepsel çatışmalardan hiçbir zaman, hiçbir sonuç elde edememiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün gene coğrafyamızda benzer insanlık dramlarından biri daha yaşanmaktadır. Gerçek amaçları belli olmayan ve bazı güç odaklarınca yönlendirildiği düşünülen bu terör örgütü ne Müslümanlık adına ne de insanlık adına hareket etmektedir. Bölgemizin kan gölüne dönmesinden ve zayıflamasından yararlanmak isteyenlerin bu emelleri, yarattıkları Orta Doğu bataklığında yok olmaya mahkûmdur. İnsanların kardeşçe yaşamasından ve güçlü bir bölgenin varlığından rahatsız olanların yaratmak istedikleri kaosa hiçbir ülke, etnik grup ve mezhebin alet olmaması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, ehlibeyit özünü insan sevgisinden bulur ve bütün düşünceleri bir insan hakkı olarak kabul eder. Hiç kimseyi inancından dolayı hor görmez. Asıl olan, bilgi, candan dostluk, merhamet, eşitlik ve erdemli insan ortaya çıkarmaktır. Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi “Okunacak en büyük kitap insandır. Yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.” Bu sözler ehlibeytin inanç ve felsefesini çok güzel bir şekilde özetlemektedir. Kerbela’da yaşanan olaylar ise bütün bu değerlere karşı işlenmiş, güç ve iktidar hırsıyla onlarca masum insanın hayatlarını kaybetmesine neden olmuştur.

Sayın milletvekilleri, daha önceleri de dile getirdiğim gibi, inanç hem toplumlar hem de fertler için çok hassas bir konudur. Toplumun hiçbir ferdi inancına müdahale edilmesini istemez. Bugün gelinen noktada, ülkemiz içerisindeki bütün inanç ve mezhep gruplarının kendi inanış ve felsefelerini daha özgürce yaşaması hususunda ciddi adımlar atılmaktadır. Yıllarca devletin baskısına maruz kalan ve görmezden gelinen Alevi toplumu son yıllarda kendilerini ifade edebilir ve birçok sorununu ve talebini de devletle tartışabilir hâle gelmiştir. Önceleri gündeme bile getirilmemiş birçok sorundan bazıları çözüme kavuşmuş, bazıları ise zaman içerisinde çözülmeye çalışılmaktadır. Önemli olan, çözüm konusundaki samimi ve içten yaklaşımlardır. Hazreti Ali’nin dediği gibi, fikir çatışmalarından hakikat çıkar. Ortak akılla hareket etmek sorunların çözümünü daha da kolaylaştıracaktır; aksi takdirde, ortaya çıkacak istenmeyen çatışma ve gerilimlerin kimseye bir fayda sağlamayacağı açıktır.

Değerli milletvekilleri, muharrem ayında tutulan matem orucu, günlerce susuz bırakılmış, Kerbela’da İmam Hüseyin’le birlikte hunharca katledilmiş 73 can içindir. Tarih bu insanlık dramını sayfalardan hiçbir zaman silmeyeceği gibi, zalimleri de affetmeyecektir. İmam Hüseyin ve efradı ise insana zulmedenlere karşı onurlu direnmenin sembolü olarak tarihteki yerlerini bugünkü gibi korumaya devam edeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken özellikle son günlerde yaşanan olaylar nedeniyle ülkemizdeki ve bölgemizdeki toplumsal barış ve huzur ortamının bozulmaması, insanların kardeşçe, barış içerisinde yaşaması dileklerimle ölüme karşı yaşamı savunmak, insan olarak herkesin görevi ve sorumluluğudur diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun, söz talebiniz var.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı üzüntüyle karşıladıklarına, 3 Kasım Türk alfabesinin kabulünün ve 1 Kasım saltanatın kaldırılmasının yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Öncelikle bugün öğlen saatlerinde Halkların Demokratik Partisinin Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı büyük bir üzüntüyle ve infialle karşıladığımızı belirtmek ve Halkların Demokratik Partisine geçmiş olsun demek isterim.

Bu saldırının yapılış biçimi bir parça bizi fazlasıyla endişelendiriyor ve düşündürüyor. Saldırganın yakalanmış olması sevindirici olmakla beraber saldırının yapılış biçimi ve uygulanan yöntem dikkate alındığında arkasının çok dikkatli bir şekilde araştırılması ve bu konuda toplumu gerçekten aydınlatıcı açıklamaların emniyet güçleri tarafından yapılmasını bekliyoruz. Biz de konuyu dikkatlice takip ediyoruz.

Sayın Başkan, bugün 4 Kasım 2014. Bundan tam seksen altı yıl önce, 3 Kasım 1928’de Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun çıkartılmış ve Türkiye Türk alfabesine geçmiştir. Alfabeye geçilmesiyle, ülkemizde ulusal okulların açılmasıyla Türkiye’nin bütününe yönelik, Arapça ve Farsça egemenliğinden kurtulmak kaydıyla, Türkiye’deki yaşayan yurttaşlarımızın yeni alfabeyle tanışması ve okuma yazma oranının bir anda artması söz konusu olmuştur. Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden bir tanesidir tam seksen altı yıl önce gerçekleştirilen harf devrimi.

Yine, aynı şekilde, tam 4 Kasım 1922’de, ondan üç gün önce 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla, hüküm sürmekte olan Tevfik Paşa Hükûmetinin 4 Kasım 1922’de yani bundan tam doksan iki yıl önce istifa etmesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi artık meşru ve Türkiye’nin tek hükûmeti olarak kalmıştır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin… Esasında bugün, tam doksan iki yıl önce gerçekleşen saltanatın kaldırılmasıyla millî egemenliğin halka dayandığı ve çağdaş uygarlığın temelinin atıldığı bir gün olarak da tarihe geçmesi açısından bu konuyu dile getirmeyi uygun gördüm.

Hepinizi ve Büyük Atatürk’ü saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Hamzaçebi, buyurun.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, TEOG puanıyla özel okullara yapılan kayıtlarda yaşanan bazı olaylara ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu yıl ortaöğretim kurumlarına yani liselere TEOG puanıyla kayıt yapıldı. Özel okullar ise TEOG puanına esas olan verilerden hareketle hesaplanan bir başka puanla kayıt yaptılar. Bu çerçevede, İstanbul’da bulunan Özel Üsküdar Amerikan Lisesi de 168 kişilik kontenjanını doldurdu. Özel Üsküdar Amerikan Lisesinin 168 kişilik kontenjanı dâhilinde en düşük puanla almış olduğu öğrencinin puanı 789’dur.

Kayıt dönemi kapandıktan sonra, medya gücünü arkasında almış olan bir öğrenci velisi bu güce yaslanarak, dayanarak hak etmediği hâlde 782 puanlı bir öğrenciyi Millî Eğitim Bakanlığı ve il millî eğitim müdürlüğü üzerinden bu okula kaydettirmiştir. Bu kayıt, diğer öğrencilerin haklarını çiğneyen, onların haklarını elinden alan bir kayıttır. TEOG puanının esas alınması gerektiğini söylemiştir Millî Eğitim Bakanlığı. TEOG puanıyla da bu öğrencinin puanı 477’dir. Bu puanın üzerinde hem TEOG puanı hem özel okul puanı aldığı hâlde bu okula ve diğer özel okullara kaydolmamış öğrencilerin hakkı ortadan kaldırılmıştır, hakkı yenmiştir. Öğrenci velileri büyük bir infial hâlindedir, büyük bir isyan hâlindedir. Eğer ortada özel okulların yaptığı bir yanlışlık olduğu düşünülüyor ise o zaman 477 TEOG puanının üzerindeki tüm öğrencilerin bu okullara kaydolması için Millî Eğitim Bakanlığının gerekli düzenlemeyi yapması gerekmektedir.

Bir kişiye yönelik olarak, sadece o öğrenci velisinin isteğini karşılamak için yapılmış olan bu düzenlemeyi kınıyorum. Sayın Millî Eğitim Bakanını da şu an Genel Kurul salonunda görüyorum, umarım, bu konuda Sayın Bakan bir açıklama yapar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Baluken, buyurun.

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı kınadığına, Ermenek’teki maden kazasına, Isparta’nın Yalvaç ilçesinde meydana gelen kazada ve İstanbul Boğazı’nda bir teknenin batması sonucunda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Kerbela olayına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günlerdir hedef gösterilen partimize yönelik bu sabah Ankara’da çok planlı ve örgütlü bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Parti Meclisi Üyemiz Sayın Ahmet Karataş sabah 09.30 sıralarında HDP Ankara il binasında 1 kişinin bıçaklı saldırısına uğramıştır ve arkadaşımız, şu anda da hastanede yaşam mücadelesi vermektedir. Biz Halkların Demokratik Partisi olarak, Ankara’nın göbeğinde gerçekleşen bu saldırının planlı, organize ve örgütlü olduğunu buradan tekrar ifade ediyoruz.

Günlerdir açıkça partimiz hedef alınıyor. Bu saldırı partimize yönelik yapılmış olan linç kampanyasının bir sonucudur. Başta Hükûmet yetkilileri ve Hükûmete yakın basın yayın organları olmak üzere bazı köşe yazarlarının, günlerdir eş genel başkanımızı, partimizi, milletvekillerimizi, yöneticilerimizi hedef gösteren açıklama ve yayınların tüm uyarılarımıza rağmen kesintisiz bir şekilde sürdürülmüş olmasının bugünkü saldırıya zemin hazırlamış olduğunu açık bir şekilde ifade ediyoruz.

Bu karanlık saldırıyı ve arkasındaki odakları, bu saldırıya zemin yaratanları Halkların Demokratik Partisi olarak şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz. HDP’yi hedef olarak gösteren Hükûmeti de bir an önce bu tutumundan vazgeçmeye, bu hunharca saldırıyı da bir an önce aydınlatmaya çağırıyoruz.

Yine, Sayın Başkan, özellikle ülke olarak siyasetin gerilimli olduğu bugünlerde maalesef ihmallere ve uğursuzluklara bağlı her geçen gün bir ölüm haberiyle sarsılıyoruz. 27 Ekim tarihinde Karaman’ın Ermenek ilçesinde bir madende yaşanan su baskını nedeniyle 18 maden emekçisinin hâlâ göçük altında bulunmasının üzüntüsünü, acısını biz halkımızla paylaşıyoruz. Bu konuda hazırladığımız bir araştırma önergesini de Genel Kurulun bilgisine sunacağız. Neredeyse rutin hâle gelen bu iş cinayetleriyle ilgili bu Meclisin artık inisiyatif alması gerektiği çağrısını bugün tekrar yineliyoruz.

Yine, 31 Ekimde Isparta’nın Yalvaç ilçesi yakınlarında elma toplayan tarım işçilerini, tarım emekçilerini taşıyan bir midibüsün devrilmesi sonucu da 18 emekçinin yaşamını yitirmesinden dolayı acımızı, üzüntümüzü halkımızla paylaşıyoruz.

Dün de İstanbul Boğazı’nda bir teknenin batması sonucu 24 göçmen yaşamını yitirmişti. Bütün bu ölümlerden Halkların Demokratik Partisi olarak üzüntümüzü halkımızla paylaşıyoruz, yaşamını yitiren tüm insanlara Allah’tan rahmet, ailesi ve yakınlarına ve tüm halkımıza başsağlığı diliyoruz.

Son olarak, bugün “yas-ı Kerbela” için, hak için Hakk’a yürüyen Şah Hüseyin’i, Kerbela’yı ve yârenlerini saygıyla anıyoruz, Alevi halkımızın Kerbela direnişi anısına tuttukları orucu ve bağladıkları yası da Halkların Demokratik Partisi olarak paylaştığımızı ve selamladığımızı iletmek istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Satır, buyurun.

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı kınadıklarına ve Organ Bağışı Haftası ile Lösemili Çocuklar Haftası’na ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Halkların Demokratik Partisi önünde bugün cereyan eden şiddet olayını şiddetle kınıyorum. Hiçbir şiddeti tasvip etmek mümkün değil. Yaralanan kişiye de geçmiş olsun, acil şifalar diliyorum. Kamu düzeni gereği, kamu otoriteleri, suç aletiyle birlikte olayın failini yakalamıştır. Geçmiş olsun dileklerimizi tekrar iletiyoruz. Bu adi olay ile HDP’ye yapılan eleştirilerin karşılaştırılmasına ve özdeşleştirilmesine de bir anlam veremediğimi tekrar söylemek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kasım ayının ilk haftası Organ Bağışı Haftası olarak kutlanıyor. Ülkemizde bu haftanın çok önemli olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyorum. Organ bağışı, kişi hayatta iken kendi iradesiyle, tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastalığın tedavisinde kullanılmasına izin vermesidir. Ülkemizde 20 bini aşkın kişi hayatlarını devam ettirmek için organ nakline ihtiyaç duymaktadırlar. Özellikle kalp, karaciğer nakli bekleyen hastalar uygun ve yeterli verici olmaması nedeniyle kısa süre içinde hayatlarını kaybetmektedir. Halkımızın organ bağışı konusunda hassasiyetlerinin artması, bizlerin de ihtiyacımız olduğunda organ bulabilmesi anlamına gelmektedir. Ne yazık ki bizler ancak alıcı olduğumuz durumda bağışın önemini fark edebiliyoruz. 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası vesilesiyle tüm halkımızın organ bağışına katılımlarını gönülden destekliyoruz.

Ayrıca, bu hafta Lösemili Çocuklar Haftası’dır. Halk arasında “kan kanseri” olarak bilinen lösemi hastalığının çoğunlukla kemik iliğinden kaynaklanan ve bir tek hücrenin kanserleşmesi, daha sonra bu hücrenin bölünerek çoğalıp önce kemik iliğini, daha sonra tüm organları istila etmesi olarak bilinir. Lösemi, çocukluk çağında görülen kanserler arasında tedavi şansı en yüksek olanlardan biridir. Günümüzün modern tedavi protokolleriyle akut löseminin genel anlamda tedavi şansı yüzde 70-75 oranındadır. Bazı lösemi tiplerinde bu oran yüzde 90’lara çıkmaktadır. Ülkemizde löseminin her türlü tedavisi en modern şartlarda ve yurt dışından çok daha ucuza yapılmaktadır.

Bu vesileyle, lösemiyle mücadele eden tüm kardeşlerimize Allah’tan şifa diliyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

5.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hamzaçebi’nin sözünü ettiği olayla ilgili kısa bir açıklama yapmak ihtiyacını duydum.

Bu konuda Sayın Hamzaçebi’de aslında daha fazla bilgi de var. Çünkü iki gün önce -biz kendisiyle- telefonda bu konuyu bana aktardığında, ben de durumu araştıracağımı, eğer bu konuda bir usulsüzlük söz konusuysa ve bunda Millî Eğitim Bakanlığı bürokrasisinin bir hatası veya kusuru varsa onu da araştıracağımı ve soruşturma açtıracağımı söylemiştim.

Bu konuyu araştırdım. İlgili hemen hemen bütün taraflarla da bizzat görüştüm. Ortaya çıkan durum şu: Bir defa, yapılan işlemde, çocuğun bir okuldan diğerine naklinde Saint-Joseph’ten Amerikan Lisesine naklinde yönetmeliğe aykırı bir durum yok. Çünkü yönetmeliğe göre özel okullar hangi kriterlere göre öğrenci alacaklarını kendileri belirlemek durumundalar. Bizim daha önce Özel Okullar Birliğiyle yaptığımız toplantılarda da kendilerine söylediğimiz, bir araya gelerek bütün özel okulların bizim devlet okullarındaki yerleştirme sistemimize alternatif oluşturacak paralel bir kabul sistemi oluşturmamalarını ama her özel okulun kendi kriterlerini oluşturmasında bir beis olmadığını konuşmuştuk zaten. Yönetmelik de zaten buna imkân veriyor. Burada şüpheli olan durum, öğrencinin, Saint-Joseph’ten Amerikan Lisesine geçen öğrencinin kaydının alındığı tarihte kayıtların açık olup olmadığı ve kontenjan dışı bir kayıt yapılıp yapılmadığıydı. Ben bilgisayar kayıtlarını çıkarttırdım bu öğrenciyle ilgili, orada da herhangi bir usulsüzlük söz konusu değil, yani normal zamanda, kayıtlara bağlı olarak yönetmeliklere uygun bir biçimde yapılmış. Buna rağmen, resmen görülmese bile acaba bürokrasiden sizin de ima ettiğiniz veya açıkça söylediğiniz biçimde bir baskıyla mı bu işlem gerçekleştirilmiş olabilir diye okul Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı İlter Turan Bey’le de görüştüm. Onun da bu tür şüpheler izhar etmesi üzerine eğer mümkünse kaydı biraz durdurmalarını… Fakat bana verilen bilgi “Kaydını yapmayın.” dediğimiz hâlde kayıt yapılmış. “Ben bir araştırayım, ondan sonra kaydını netleştirirsiniz.” dediğimiz hâlde okul tarafından kayıt yönetmeliklere de uygun olarak yapılmış. Daha sonra şunu da öğrendim: Sadece kayıt yapılmakla kalmamış, okul, aynı zamanda, öğrenci velisiyle mali sözleşmeyi de imzalamış, yanlış hatırlamıyorsam 40 bin lira parasını da almış. Şimdi bir yandan bu kayıt işlemleri bu şekilde yapılıp edilirken bir yandan da bir başka medya grubunun gücünü arkaya alarak bu konuda bir soru işareti oluşturulmak isteniyor. Burada -Sayın Hamzaçebi ne kadar işin taraflarının farkında bilmiyorum- aslında, iki medya grubunun da müdahil olduğu… Yani iki ayrı medya grubu, âdeta, bizim sırtımızdan birbirleriyle bilek güreşi yapıyorlar. Biz, buna, Millî Eğitim Bakanlığı olarak izin vermeyiz. Yönetmeliklere uygun olan işleri onaylıyoruz, uygun olmayan bir iş şüphesi duyduğumuz zaman da gerekli soruşturmayı yapıyoruz. Bu konuda gerekli araştırmayı yaptım, vardığım netice bu.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Sayın Bakanın vermiş olduğu bilgiler son derece eksik, son derece yüzeysel bilgiler olup benim yaptığım açıklamanın bir başka anlama gelecek şekilde yorumlanmasına neden olmuştur. Sataşma nedeniyle 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Ben yerinizden söz vermiştim ama ne söyleyerek sataştı ki size Sayın Hamzaçebi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Sayın Bakan diyor ki: “Sayın Hamzaçebi’nin söylediği doğru değil, yönetmeliklere uygun bir…”

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Doğru değil.” demedi ki.!

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın vermiş olduğu bilgi doğru değil. Özel Üsküdar Amerikan Kolejine İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğünce yazılmış olan bir yazı vardır ve yazıda hilafıhakikat bir gerekçe vardır. Yazı burada, İl Millî Eğitim Müdür Yardımcısı Murat Altınöz yazmış Üsküdar İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne. Üsküdar İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü de okul müdürlüğüne aynı yazıyı intikal ettirmiş.

Yazıda diyor ki: Falan öğrencinin yedek listede bırakılarak kendisinden daha düşük puana sahip öğrencilerin kaydedilmesi usulsüzdür.

Bir kere öğrenci yedek listede değil. Öğrencinin puanı 782, Üsküdar Amerikan Lisesi en son 789 puana inmiş. Açıkça bir usulsüzlük var. Siz eğer 782 puanlı öğrenciyi oraya alıyorsanız -ve kontenjan dışı alınıyor Sayın Bakan, bunu siz gayet iyi biliyorsunuz, kontenjan 168 kişi, dolmuş, 169’uncu kişi olarak oraya gidiyor ve kayıt döneminden sonra gidiyor- o zaman 782 puanın üzerindeki tüm öğrencilere duyuru yapacaksınız, diyeceksiniz ki: “Bu okul bu uygulamayı yanlış yapmıştır. Bu puanın üzerindeki bütün öğrenciler buraya kaydolsun, gelsin.” Gelen gelir, gelmeyen gelmez. Olay açıkça usulsüzdür Sayın Bakan.

Pazar günü, evet, sizinle ben telefonla görüştüm. Bana biraz daha farklı söylemiştiniz, yani haklı olabileceğim yönünde bir ifade kullanmıştınız ama bugün tam tersi bir şey söylüyorsunuz. Buna üzüldüğümü ifade etmeliyim.

Bu öğrencinin bir kabahati yok tabii. Sonuçta onun velisi, velisinin dayandığı medya gücü, konu oradan kaynaklanıyor. Bir başka medyada bu haksızlığın haber olmasını, Sayın Bakan, iki medya gücünün arasındaki bir mücadele olarak görüyor; değil. Hayır, diğer gazete, Hürriyet gazetesi haksızlığı gündeme getiriyor.

Bunu sürekli olarak gündeme getireceğim. Bu hukuksuzluğun üzerini hiç kimse örtemeyecektir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Divan olarak, HDP Parti Meclisi üyesine yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biz de Halkların Demokratik Partisine yapılan saldırıyı kınadığımızı belirtiyor, olayda yaralanan vatandaşımıza acil şifalar diliyor, failin yakalanmasını da sevindirici buluyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının bu konuyla ilgili araştırması, soruşturması biraz önce söylediğim şekilde. Buna rağmen şunu da biliyorum: Bu, bir dava konusu olacak; nitekim, şu anda müracaat eden veliler de var. Bekleyelim, yönetmelikler ortada, yapılan işlemler ortada. Açılan davaların neticesini görelim, kimin haklı olduğunu o zaman hep beraber görürüz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Bakanım, diğer müracaat eden velilerin taleplerini karşılayacak mısınız efendim?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yani o puanın üzerinde olanları karşılayacak mısınız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Özel okulların hangi koşullarda öğrenci alacakları yönetmeliklerde çok açık.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyonlardan gelen istifa tezkereleri vardır, okutuyorum:

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/204)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilliğine seçilmem nedeniyle İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden ayrılıyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 03/11/2014

                                                                                      Levent Gök

                                                                                      Ankara

                                                                               CHP Grup Başkan Vekili

 

2.- Ankara Milletvekili Fatih Şahin’in, Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/205)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

                                                                               Fatih Şahin

                                                                                Ankara

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker ve 19 milletvekilinin, Suriye’de yaşanan iç karışıklık ve ikili siyasi ilişkilerin bozulmasının bazı illerimizin yerel ekonomilerine olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1079)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanının izlediği dış politika ve açıklamaları, Suriye'deki iç karışıklıklar Mersin'den Şırnak'a kadar olan bölge illerimizin yerel ekonomilerini sarsmış ve insan hayatını tehlikeye atmıştır.

Bu nedenle Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz. 4/10/2012

1)  Bahattin Şeker                                                     (Bilecik)

2)  Muharrem Varlı                                                    (Adana)

3)  Yusuf Halaçoğlu                                                  (Kayseri)

4)  Ahmet Kenan Tanrıkulu                                        (İzmir)

5)  Münir Kutluata                                                     (Sakarya)

6)  Hasan Hüseyin Türkoğlu                                       (Osmaniye)

7)  Sinan Oğan                                                         (Iğdır)

8)  Ali Öz                                                                  (Mersin)

9)  Emin Çınar                                                          (Kastamonu)

10) Mesut Dedeoğlu                                                  (Kahramanmaraş)

11) Murat Başesgioğlu                                              (İstanbul)

12) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

13) Faruk Bal                                                           (Konya)

14) Oktay Öztürk                                                       (Erzurum)

15) Özcan Yeniçeri                                                   (Ankara)

16) Lütfü Türkkan                                                     (Kocaeli)

17) D. Ali Torlak                                                       (İstanbul)

18) Edip Semih Yalçın                                              (Gaziantep)

19) Necati Özensoy                                                  (Bursa)

20) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

 

Gerekçe:

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun söylemleri ve izlediği politikalarla gelinen Suriye’yle ikili ilişkiler, bu ülkeyle yoğun ticari ilişkiler içindeki illerimizde ciddi ekonomik kayıplar ve Şanlıurfa ilimizin Akçakale ilçemizdeki insanların ölümü ve hayati tehlikesinin yaşanmasına neden olmuştur. Ekonomi Bakanlığının verilerine göre Türkiye'nin Suriye ihracatında 2011 yılında bir sene öncesine göre yüzde 13 düşüş yaşanmıştır.

Suriye’yle ticari ilişkilerde başta Mersin olmak üzere Hatay, Gaziantep, Kilis, Mardin, Şırnak ve Adana'da ekonomik sıkıntılar belirgin olarak çıkmaya başlamıştır. Suriye’yle ticaret Adana, Hatay, Kilis, Mardin, Şırnak ve Gaziantep’le yapılmakta ise de özellikle Mersin'de turizm faaliyetlerinde bulunan şirketler ve esnaf zararlı çıkmıştır. 2006-2010 arasında Arap turist patlaması yaşanan kente 2010 yılında toplam 50.178 turist gelmiştir. Bu rakam 2011'de 8.774’e kadar gerilemiştir. Mersin'i tercih eden Suriyeli, Ürdünlü ve Lübnanlı turist sayısının 2012 yılında da düşüş gösterdiği turizmciler tarafından dile getirilmektedir.

Adana'dan Suriye'ye gıda, inşaat malzemesi ve mobilya başta olmak üzere önemli ölçüde ihracat gerçekleştirilirken ikili ticaretin daralmasıyla Adana'da ihracat yapan firmalar artık mal satamaz hâle gelmiştir. Benzer şekilde, 2010 yılında gümrük kapılarından Gaziantep'e 1 milyon 33 bin 571 kişi giriş yapmasına karşın 2011'de bu sayı 804.343'e düşmüştür.

Nakliye sektöründe ekonomik kayıplar ciddi oranlara yükselmiştir. Hatay Cilvegözü Sınır Kapısı bozulan ilişkilerden dolayı işlerliğini yitirmiştir. Suriye’yle olan iyi ilişkiler döneminde araçlarını yenileyen pek çok nakliyecinin finans kurumlarına borçlandığı ancak nakliyecilerin borçlarını ödeyemez duruma düştükleri bölgede sıkça dile getirilmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Suriye'de yaşanan iç karışıklık ve ikili siyasi ilişkilerin bozulmasının Mersin'den Şırnak'a kadar olan illerimizin yerel ekonomilerine olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

2.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 22 milletvekilinin, Suriye’de meydana gelen olaylar nedeniyle Hatay başta olmak üzere bölgede bulunan diğer illerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1080)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Suriye'de meydana gelen olayların yansıması nedeniyle Hatay başta olmak üzere bölgede bulunan diğer illerde meydana gelen sorunları araştırmak ve alınacak önlemleri belirlemek amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımla. 2/10/2014

1) Adnan Şefik Çirkin                                               (Hatay)

2) Mehmet Şandır                                                     (Mersin)

3) Yusuf Halaçoğlu                                                   (Kayseri)

4) Münir Kutluata                                                      (Sakarya)

5) Alim Işık                                                              (Kütahya)

6) Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

7) Tunca Toskay                                                       (Antalya)

8) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir)

9) Lütfü Türkkan                                                       (Kocaeli)

10) Bahattin Şeker                                                    (Bilecik)

11) Bülent Belen                                                      (Tekirdağ)

12) Oktay Öztürk                                                       (Erzurum)

13) Meral Akşener                                                    (İstanbul)

14) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

15) Kemalettin Yılmaz                                               (Afyonkarahisar)

16) Erkan Akçay                                                       (Manisa)

17) Celal Adan                                                         (İstanbul)

18) Sadir Durmaz                                                     (Yozgat)

19) Murat Başesgioğlu                                              (İstanbul)

20) Emin Çınar                                                         (Kastamonu)

21) Zühal Topcu                                                       (Ankara)

22) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

23) D. Ali Torlak                                                     (İstanbul)

Üç semavi dinin asırlardır iç içe yaşadığı, ezan sesinin çan sesine karıştığı, Medeniyetler Korosu'yla Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen hoşgörü şehri Hatay'da, Suriye'de meydana gelen olaylar nedeniyle huzur kalmamıştır.

Yaklaşık bir buçuk yıl öncesinde ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapılan, Asi Nehri'ndeki taşkınları önlemek, Amik Ovası'nın sulanmasını sağlayabilmek amacıyla Dostluk Barajı temeli atılan Türkiye-Suriye ilişkileri, Suriye'de meydana gelen siyasi kriz sonrasında Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad muhaliflerinin yanında tavır almaları nedeniyle bozulmuştur.

Özelikle silahlı muhalif grupların Türkiye'ye sığınması ve uluslararası basın kuruluşlarında Tayyip Erdoğan Başbakanlığındaki Hükûmetin bu gruplara silah, askerî eğitim konusunda yardım ettiği iddialarının yer alması, Suriye’yle ticari, diplomatik, ekonomik bütün ilişkilerin bitmesine neden olmuştur.

Hatay, daha bir yıl öncesine kadar ülkemizin ihracat, narenciye, tarımsal üretim, ticaret ve uluslararası taşımacılık alanlarında öncülük teşkil eden illerimizin başındayken bu gerilimli durum nedeniyle ekonomisi bitmiş bir il durumuna gelmiştir.

Suriye'den kaçarak Türkiye'ye sığınan kişilerin çadır kentler dışında sebep olduğu asayiş olayları, Özgür Suriye Ordusu mensuplarına yönelik gündüz kampta kaldıkları, gece savaşmak için sınırı geçtikleri iddiaları, sığınmacı kalkanı altında Libya'dan gelen silahlı grupların Suriye rejimini yıkmaya yönelik çalışmalarda bulundukları, Özgür Suriye Ordusunun üs merkezi olarak Hatay'ı adres gösterdiği, Hatay'da sağlık hizmeti başta olmak üzere her türlü kamu hizmetinde önceliğin Suriyeli sığınmacılara verildiği, parası olan sığınmacıların kamplar dışında kendilerine yaşam alanı oluşturduğu ve buralarda silahlandıkları, kendilerine seyyar hastaneler kurdukları ve ilaç ve diğer desteğin Hükûmet tarafından sağlandığı, Suriyeli muhaliflerin Hatay'daki esnaf üzerinde baskı kurduğu, silah zoruyla esnafı haraca bağladığı, Türkiye-Suriye sınırının fiilen kalktığı, Yayladağı'ndan Suriyeli muhalifler olmak üzere PKK terör örgütü mensuplarının da rahatlıkla girip çıktığı, Hatay'da Alevi-Sünni çatışmasına zemin hazırlayacak girişimlerinde bulunulacağı ve benzeri iddialar Hükûmet tarafından araştırılması ve tedbir alınması gereken sorunları oluşturmaktadır.

Hatay başta olmak üzere Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş ve Adıyaman olmak üzere bölgede yaşayan vatandaşlarımız can ve mal güvenlikleri endişesi ile yaşamakta, bölgede depresyon tedavisi alan vatandaşın sayısı her geçen gün artmaktadır.

Suriye'de meydana gelen olayların Türkiye'ye etkileri hakkında TBMM'nin bir araştırma yapması ve alınacak önlemler konusunda Hükûmete yardımcı olunması Türkiye'nin selameti açısından doğru bir uygulama olacaktır.

Bu gerekçeyle, Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve 21 milletvekilinin, madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1081)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uyuşturucu başta olmak üzere, madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz

Saygılarımızla. 2/10/2012

1) Adnan Şefik Çirkin                                               (Hatay)

2) Yusuf Halaçoğlu                                                   (Kayseri)

3) Münir Kutluata                                                      (Sakarya)

4) Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

5) Tunca Toskay                                                       (Antalya)

6) Alim Işık                                                              (Kütahya)

7) Meral Akşener                                                      (İstanbul)

8) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir)

9) Bülent Belen                                                        (Tekirdağ)

10) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

11) Lütfü Türkkan                                                     (Kocaeli)

12) Oktay Öztürk                                                       (Erzurum)

13) Kemalettin Yılmaz                                               (Afyonkarahisar)

14) Erkan Akçay                                                       (Manisa)

15) Murat Başesgioğlu                                              (İstanbul)

16) Sadir Durmaz                                                     (Yozgat)

17) Celal Adan                                                         (İstanbul)

18) Zühal Topcu                                                       (Ankara)

19) Emin Çınar                                                         (Kastamonu)

20) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

21) D. Ali Torlak                                                       (İstanbul)

22) Bahattin Şeker                                                    (Bilecik)

Gerekçe:

Ülkemizde son yıllarda "uyuşturucu tehlikesi”, “uyuşturucu sorunu" gibi ifadelerin yanı sıra "uyuşturucu politikaları”, “etkin önleme faaliyetleri”, “rehabilitasyon" gibi terimlere sıkça rastlanır olsa da, uyuşturucu ve keyif verici maddelerin kullanılmasının önüne bir türlü geçilememiştir.

Uyuşturucu madde bağımlılığı sadece gençlerimiz arasında değil ilköğretim çağındaki çocuklar arasında bile yaygınlaşmaya başlamış, Emniyet Genel Müdürlüğünün verilerine göre madde bağımlılığı nedeniyle tedavi gören kullanıcı yaşı ne yazık ki 12'ye kadar düşmüştür. Yine aynı verilerde, tedavi görenlerin ilk uyuşturucu ile tanışma yaşı da acı gerçeği ortaya koymaktadır. Buna göre, tedavi görenlerin yüzde 10,72'sinin 15 yaşından küçük, yüzde 1,59'unun 15-19, yüzde 28,55'inin 20-24, yüzde 14,17'sinin 25-29, yüzde 6,97'sinin 30-34 ve yüzde 4,83'ünün ise 35-59 yaşları arasında yer aldığı görülmektedir.

İnternet kullanımının yaygınlaşması ile gençler, uyuşturucu tacirlerinin kolay avı hâline gelmiştir. Sanal ortamda uyuşturucu, uyarıcı madde satışının denetlenebilmesinin zorluğu, bu maddelerin satın alınabilmesini kolaylaştırmış; macera arayışları, arkadaş çevreleri, eğitimsizlik ve sosyoekonomik etkenler, öncelikle ilk ve ortaöğretim çağındaki gençleri tehdit eder bir duruma gelmiştir.

Resmî verilerde, eroindeki düşüşe karşın Türkiye'de esrar kullanımının hızla arttığı ürkütücü bir gerçek olarak ortadadır. Türkiye'de son 5 yılda ele geçirilen esrar miktarının yüzde 249 oranında yükselmesi, en tehlikeli uyuşturuculardan biri olarak bilinen ve Türkiye'de yakın zamana kadar görülmeyen metamfetamin kullanımının da 2009'dan itibaren hızla artması ülkemize yönelik tehdidin boyutlarını da ortaya koymaktadır.

Öte yandan uyuşturucu ile ilgili bir diğer tehdit de terör örgütlerinin en önemli finansman kaynaklarının uyuşturucu kaçakçılığı olmasıdır. Gençleri zehirleyen, kanlı elleriyle askerimize silah sıkan bu eller, fuhuş, cinayet, hırsızlık, her türlü adi suçu uyuşturucu müptelası hâline getirdiği gençlere işletmekten de geri kalmamaktadırlar.

Bu arada en korkutucu olan da Türkiye birkaç yıl öncesine kadar, uyuşturucu kaçakçılığı ve sevkiyatında sadece transit ülke iken, artık aynı zamanda önemli bir üretici ülke de olmuştur. Geçtiğimiz günlerde ulusal bir yayın organında yer alan haberde, uyuşturucu tacirlerinin, Diyarbakır ile Bingöl arasındaki kırsal bölgede terör örgütünün kontrolünde pervasız bir şekilde kenevir yetiştirmesi, 80 köy ve mezranın esrar yatağı olması üzerinde düşünülmesi önemli bir sorundur.

Sonuç olarak, uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı, yaş sınırının ilköğretim çağına inmesi ve ülkemizde etkin mücadele girişimlerine rağmen uyuşturucu kaçakçılığına engel olunamadığı acı gerçeklerinden yola çıkılarak, bu konuları araştırmak ve alınması gereken önlemleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 ve İç Tüzük’ün 104’üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonlarında, siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak isteyen, siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin, 10 Kasım 2014 Pazartesi günü saat 18.00’e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

D) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin Gürcistan Parlamento Başkanı David Usupashvili’nin vaki davetine icabet etmek üzere Gürcistan’a resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1613)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığındaki heyetin Gürcistan Parlamento Başkanı David Usupashvili’nin vaki davetine icabet etmek üzere Gürcistan'a resmî ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                               Cemil Çiçek

                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12/11/2014 tarihinde Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenecek “Küçük Çaplı ve Hafif Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar” konulu parlamenter seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1614)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ürdün Temsilciler Meclisi ile Küçük Çaplı ve Hafif Silahlar Parlamenter Forumu tarafından 12 Kasım 2014 tarihinde Ürdün'ün başkenti Amman'da "Küçük Çaplı ve Hafif Silahların Yayılması: Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İçin Sorumluluk, Tehlike ve Fırsatlar" konulu parlamenter semineri düzenlenecektir.

Söz konusu seminere katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                               Cemil Çiçek

                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                  Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3.- Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 21/11/2014 tarihinde Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenecek “Temel Haklar, Ayrımcılık Yasağı ve LGBTI (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların Korunması” konulu seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1615)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 21 Kasım 2014 tarihinde Arnavutluk'un başkenti Tiran'da "Temel Haklar, Ayrımcılık Yasağı ve LGBTI (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların Korunması" konulu seminer düzenlenecektir.

Söz konusu seminere katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                 Cemil Çiçek

                                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, son zamanlarda yaşanan işçi ölümlerinin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/820), ön görüşmelerinin Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 4/11/2014 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmında yer alan (10/820) numaralı "son zamanlarda yaşanan işçi ölümlerinin" tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 4/11/2014 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tuncel. (HDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de konuya ilişkin görüşlerime geçmeden önce, yas-ı Kerbela orucu vesilesiyle bin üç yüz yıl önce hak için hakka yürüyen Şah Hüseyin’i, Kerbela’yı ve yoldaşlarını bir kez daha saygıyla anıyorum ve aslında, onların ortaya çıkardığı bu direniş, zalime karşı direnme, mazlumun yanında olma, asla baş eğmeme ve diz çökmeme geleneğinin bugün de devam ettiğini, insanlık adına bir umut olduğunu bir kez daha söylemek isterim.

Doğrusu, aslında bu vesileyle gruplar da kınadı, Sayın Meclis Başkanı da partimize yönelik saldırıyı kınadı; bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Bugün sabah itibarıyla bir HDP Parti Meclisi üyemiz boğazından kesilerek öldürülmek istendi. Arkadaşımız Kürt Alevi birisidir. Çok tesadüf mü bilmiyorum ama Kerbela olayını yaşadığımız bir dönemde arkadaşımıza yönelik böyle bir saldırının gerçekleşmesinin çok manidar olduğunu düşünüyoruz.

Bu kürsüde çok konuştuk özellikle IŞİD’in hem Ezidi Kürtlere yönelik saldırısını, Türkmenlere, Araplara, Asuri Süryanilere… En sonunda Kobani’de Kobani halkına karşı geliştirdiği soykırım kıskacında aslında uyguladığı yöntem, kafa kesme, taciz, tecavüz… Ki görüntüler yansıdı. Aslında bu yaklaşımın bir yanının da yanı başımızda olduğunun ve bizim de güvende olmadığımızı gösteren bir emare olduğunun altını çizmek istiyorum.

Ben arkadaşımıza acil şifalar diliyorum. Gerçekten çok ucuz atlattı ve 2 santim daha boynuna gelmiş olsaydı şimdi yaşamıyor olacaktı. Şu an ameliyattan çıkmış olması gerekiyor.

Gerçekten, Türkiye açısından da bunlar, bizim, sadece HDP’nin değil, bu Parlamentonun da kendi gündemine alması gereken bir konu.

Değerli milletvekilleri, biz bu kürsüde işçi sağlığı, iş güvenliği konusunda çok fazla konuştuk, bir kez daha bir araştırma önergesi gündeme getiriyoruz. Her ölümün olduğu yerde, biz her defasında bir araştırma önergesiyle bunu gündeme taşımaya çalışıyoruz.

Baştan belirtelim, bu araştırma önergemiz de kabul edilmeyecek, öyle görünüyor çünkü iktidar, aslında bu konuda bizim verdiğimiz her türlü önergeye hayır diyor baştan. Ama biz buradan hatırlatmak isteriz: Yani biz, sadece ölülerin, işçi ölülerinin yanına gidip orada maden kapılarında nöbet tutmak değil, ölüleri ailelerine teslim etmek değil, onların yaşaması için işler yapmak zorundayız. Yani, biz kadınlar olarak da hep böyle, kadınlar, öldüğünde gidip onları mezarlara taşımaktan, tabutlardan sıkıldık, işçi tabutlarını taşımaktan sıkıldık. Daha altı ay olmadı değerli arkadaşlar, bu ülkede Soma gibi bir facia yaşandı, 301 işçi diri diri toprağa gömüldü. O zaman da ifade etmiştik “Gelin, bu konuda ciddi bir iş yapalım.” Burada, bir daha bu maden kazalarının olmaması konusunda, işçi kazalarının olmaması konusunda ne yapıyorsak birlikte yapalım diye torba yasa çıkarıldı. AKP Hükûmetinin genel politikası, her şeyde bir rant elde etme yaklaşımı ne yazık ki buradan da, bu cinayetten, işçi katliamından, işçi katliamını önlemek üzerinden değil, buradan bir rant elde etmek üzerine kurulduğu için torba yasaya konuldu. Sadece işçilerin, sadece emekçilerin sorununu ilgilendiren bu konuda kapsamlı bir değerlendirme yapan değil, torbanın içerisinde, buradan işçileri değil, patronları daha çok nasıl koruruz yaklaşımı içerisinde oldu.

Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; AKP on iki yıldır iktidarda. Her defasında buraya çıkan milletvekili arkadaşlarımız “İyi şeyler yapmadık mı, niye hep bizi sorumlu tutuyorsunuz?” diye söylüyorlar. İyi şeyleri de söylüyoruz ama tabloya baktığımızda ne yazık ki iyi şeyler söyleyemiyoruz. On iki yılda en az 14.455 işçi, sadece ekim ayında ise 160 işçi yaşamını yitirdi. Ki, iş kazaları nedeniyle, ölümlü olmayan iş kazalarını da düşündüğünüzde aslında nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz ortada. Bakın, 2002 yılında 146 işçi, 2003 yılında 811 işçi, 2004 yılında 843 işçi -artıyor dikkat ederseniz- 2005 yılında 1.096, 2014 yılının ilk on ayında ise 1.600 işçi can vermiş. Yani, bunlar ciddi anlamda bu Meclisin kendisinin dert edip, bunu sorun edip çözmesi gereken konular. Ama şimdiye kadar AKP Hükûmeti daha çok “Birçok yasa çıkarttık, olmadı mı?”; işte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıyla görüştüğümüzde “Sorunları çözeceğiz...” Hatta öyle ki bazen diyaloglar, HEY Tekstil işçileriyle Sayın Bakanla görüştüğümüzde neredeyse diyeceğim Sayın Bakan sosyalist; öyle emekten, işçiden, işçi sınıfından bahsediyor, sorunlarımızı anladığını ifade ediyor ama pratik uygulamalara geldiğinde hâlâ hiçbir sorun çözülmüyor. HEY Tekstil işçileri hâlâ ücretlerini alamadı, hâlâ işçiler ölüyor, ölmeye devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, Ermenek’teki olay da geliyorum diyen bir olay. Hatırlarsanız, Soma faciası olduğunda biz dedik ki: “Bütün maden durdurulsun, ağır iş kolu durdurulsun, bu konuda güvenli hâle gelince çalışma başlatılsın.” İktidar dedi ki: “Bu HDP’liler istemiyor işçilere istihdam sağlayalım.” Biz istiyoruz işçilere istihdam sağlansın. Tabii ki insanlar çalışmak istiyor, bu ülkede yaşayabilmek için çalışmak zorunda ama siz öncelikle güvenli mekânlar yaratmak durumundasınız. Güvenli mekânlar yaratmadan insanlara “Gidin ölün.” demek… Ki insanlar bilerek ölüme gidiyor, çok ilginç bir durum. Türkiye’de insanlar madenlerin güvensiz olduğunu bildiği hâlde… Medyayı hiç takip ettiniz mi? Soma maden faciasında söylenen sözlerle Ermenek’teki neredeyse aynı. Herkes diyor ki: “Aslında biliyorduk.” Bilerek gelmiş, bile bile gelmiş facia; şöyleymiş, böyleymiş, aynı cümleler neredeyse. Medyanın şeylerini bir alt alta koyun, aynıdır sevgili arkadaşlar.

Bakın, hele Isparta’daki olay çok vahim bir olay. Şimdi, 25-26 kişilik bir minibüsle siz 46-47 kişiyi götüreceksiniz. Hatta 81 kişi, 87 kişi bindiği dahi söyleniyor. Şimdi, bunların hiçbirinde denetim yok. Mevsimlik tarım işçileri, bunlar da onun trajedisi. Nereden bakıyor? “Küçük kalkar, büyüğe bakar.” diye bir söz var. Vatandaş da bakıyor iktidara, iktidar her şeyi kâr için yaptığı için oradan bakıyor: “Nereden kâr elde edebilirim? Minibüs sayısını azaltalım, hepsini iç içe koyalım.” Burada, sevgili arkadaşlar, 15’i kadın olmak üzere 18 yurttaşımız yaşamını yitirdi elma toplamaya giderken. Yani, arkasından, işte, Zonguldak; bize SOS veriyor. Türkiye’de sınıf mücadelesi yürütenler her gün eylem, etkinlik yaparken sendikalar buna, Hükûmete uyarıda bulunuyorlar.

Bu Hükûmet sivil toplum örgütlerini, bu alanda çalışan meslek örgütlerini de devre dışı bıraktı. Bakın, meslek örgütlerinin bütün raporları gerçekçi çıkıyor çünkü Hükûmet bunu dikkate almıyor. Aslında başka bir denetim olayını da devreden çıkarmış oldu. Siz kendiniz denetlemiyorsunuz, Bakanlık denetlemiyor, Bakanlığın denetim için gönderdiği kişiler gidip patronla içli dışlı oluyor, patronun raporuna “Eyvallah.” diyor ama bunun dışında sivil, bağımsız kurumların raporlarını da, denetimlerini de hiçbir şey sayıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi?

Buradan çok yasa çıkarttık. Biz onayladık ya da onaylamadık, sonuçta bizim de sorumluluğumuz var. Buradan buradaki milletvekili arkadaşlarımıza bir kez daha hatırlatıyoruz: Demek ki yasalar çıkıp hâlâ katliam engellenemiyorsa, ölüm engellenemiyorsa bir sorun vardır. O zaman gelin, bu sorunu birlikte araştıralım. Bütün dünyada uygulanan, AKP Hükûmetinin dört elle sarıldığı bu neoliberal politikaların, esnek çalışmanın, güvencesiz çalışmanın, taşeron çalışmanın, kayıt dışı çalışmanın başımıza ne büyük felaketler getirdiğini bir kez daha araştıralım. Partizanlık yapmayalım, bütün alanlarda, Şırnak’tan Zonguldak’a kadar her alanda bunun çalışmasını yapalım. Ağır iş kollarında, özellikle maden işlerinde başlayalım, tersanelerde başlayalım. Her gün ölümler olunca mı biz bu meseleyi konuşacağız? O yüzden bunu kapsamlı değerlendirmek, bunun üzerinden bir araştırma yapmak ve bunun sonucuna göre yasa çıkarmak… Bakın, bu Parlamento ne yapıyor? Önce yasa çıkartıyor, sonra yasadan çıkan pürüzleri düzeltmek için bir daha yasa çıkartıyor. Herhâlde hiçbir dönemde AKP iktidarı dönemi kadar yasa çıkartılmadı. Böyle bir şey olabilir mi?

Değerli milletvekilleri, sizlere de, özellikle iktidar partisinin milletvekillerine söylüyorum: Sizin tek işiniz el kaldırıp indirmek değildir, ne olduğunu bilmeden onaylamak değildir; aynı zamanda bu sizin sorumluluğunuzdur. Buradan, her bir milletvekilinin kendi iradesiyle bu işçi ölümlerine dur demesi gerektiğini düşünüyoruz. Eğer bu yapılmazsa, kapsamlı bir değerlendirme yapılmazsa burada çok ciddi sorunlar olacak.

Sevgili arkadaşlar, mesele zihniyet meselesidir. Hangi perspektiften bakıyorsunuz, işçiye nereden bakıyorsunuz; sizin için önemli olan patronun kazancı mı, işçinin sağlığı mı? Şimdiye kadar iktidarın ortaya koyduğu perspektifte önemli olan “Para, para, para” yani Napolyon’un sözünü gerçekleştirmek. Daha çok para kazanmak için her türlü koşulu zorlamak, her alanı ranta açmak; işte, diyelim ki, bunun karşısında işçi sağlığı konusunda da tedbir alamamak.

Bir tek Türkiye’de mi maden var? Niye dünyanın diğer yerlerinde maden kazası olmuyor, bu kadar işçi ölümleri olmuyor? Tek Türkiye’de mi inşaat var; inşaatta bu kadar işçi cinayeti olmuyor, kazalar olmuyor? O yüzden değerli milletvekilleri, demek ki bir sorun var. Bu sorunu gidermek konusu da hepimizin sorumluluğu.

Başta söylediğim şey -umarım yanılıyorumdur- yani iktidar oylarıyla bu araştırma önergemiz reddedilecek. Umarım bizi yanıltırlar, bir defa daha bu araştırma önergesine “evet” deriz. Yani, eğer, şöyle deniliyorsa: “Biz hazırlamadık, o yüzden ‘evet’ demiyoruz.”, gelin birlikte hazırlayalım. 4 parti gelsin, birlikte hazırlayalım ve buradan işçi ölümlerinin önüne duracak çok ciddi bir çalışma başlatalım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.17

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP Grubu önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, özellikle son aylarda yaşamış olduğumuz iş kazaları, Soma başta olmak üzere, son, ekim ayı sonu itibarıyla Karaman Ermenek ilçesindeki su baskını sonucu meydana gelen göçük ve neticesinde 18 işçimizin madende mahsur kalması süreci, Türkiye'deki iş kazaları noktasında konunun yeniden değerlendirilmesi ve konuyla ilgili yeni bir bakış açısıyla bu hususların ele alınması gerçeğini hepimizin gözleri önüne seriyor.

Türkiye, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili son yıllarda çok önemli yasal düzenlemeler yapmış olmasına rağmen, hatta, imzalamadığımız, onaylamadığımız ILO sözleşmelerinin ilgili hükümlerini yasal düzenlemeler içerisinde dercetmesine rağmen, maalesef, son iki yılda gerek iş kazaları sayısındaki artış ve gerekse de ölümlü iş kazaları noktasında son iki yıldır gerçekten sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz.

Türkiye, 30 Haziran 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’yla birlikte, aslında, bu anlamda son derece önemli bir yasal düzenleme gerçekleştirdi. Bu yeni yasanın en önemli özelliklerinden biri, kuralcı yaklaşımlardan ziyade önleyici, iyileştirici ve geliştirici bir yaklaşıma sahip olmasıdır. İş yerlerinin risk analizlerine göre değerlendirilerek sınıflandırılması, hayati ve özel tehlike bulunan yerlerde sadece özel eğitim almış elemanların girmelerine müsaade eden bir düzenleme olması, 1 ve 9 çalışanı olan, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıflarda yer alan iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin finansmanının Çalışma Bakanlığı tarafından yapılmış olması; iş yerlerinin az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olmak üzere üç gruba ayrılması, tüm çalışanların iş sağlığı ve güvenliği kapsamına alınması gibi son derece önemli, devrim niteliğinde bir yasal düzenlemeyi hep birlikte hayata geçirdik. Soma kazasıyla birlikte son torba yasada özellikle maden alanında ve yer altında çalışan işçilerimizin çalışma koşullarını düzeltmeye yönelik, onların çalışma sürelerini günlük altı saate indiren ve bazı çalışma koşulları içerisinde işverene yeni yükümlülük getiren çok önemli bir düzenlemeyi hayata geçirmemizin hemen arifesinde Ermenek’te yaşanan hadise meselenin yalnız yasal düzenlemelerle çözülemeyeceğini, bu konuda mutlaka güvenlik tedbiri noktasında bir bilinç oluşturulması gerektiğini, gerek çalışanlar açısından ve gerekse de toplum açısından bir farkındalık oluşturmamız gerçeğini net bir şekilde ortaya koymuş durumda.

Değerli arkadaşlar, 6 Eylülde meydana gelen ve 10 işçimizi kaybettiğimiz inşaat kazasının hemen sonrasında Sayın Başbakanımızın yapmış olduğu açıklama bundan sonraki süreçle ilgili son derece önemli ve yol haritasını belirleyen bir açıklama. Sayın Başbakanımızın yaptığı açıklamada her türlü soruşturmanın en detaylı şekilde yapılacağını, bu tür hadiselerin oluş şekli, varsa ihmal veya başka sebeplerle derinlemesine araştırılacağı ve kamuoyunun bu konularla ilgili çok şeffaf bir şekilde bilgilendirileceğiyle ilgili bu sürecin takibi noktasında önemli bir açıklaması oldu. Bu açıklamanın hemen ertesinde, 8 Eylülde toplanan Bakanlar Kurulunun en önemli gündem maddesi iş kazaları, iş kazalarıyla ilgili yapılan yasal düzenlemeler ve bundan sonrasıyla ilgili yapılması gereken hususlar oldu. Burada, Çalışma Bakanlığınca sosyal tarafların katılacağı bir toplantı yapılması kararlaştırıldı. Hemen ardından, 12 Eylülde Çalışma Bakanlığında yapılan toplantı sonucunda 4 başlıktan oluşan bir eylem planı ortaya kondu ve Sayın Başbakanımızın Çalışma Bakanını ziyareti sonrası kamuoyuyla paylaşmış olduğu bu 4 eylem planının birincisi süreç yönetimi, ikincisi insan faktörü ve eğitim, üçüncüsü toplumsal duyarlılık, bilinçlendirme ve iş güvenliği kültürü, dördüncüsü de yasal düzenlemeler adı altında, dört temel başlık unsuru olarak eylem planı ortaya konuldu.

Yasal düzenlemelerle ilgili, gerek iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılan ve yapılması gerekenler ve gerekse de Türkiye'nin İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun ILO ve Avrupa Birliği standartlarına yükseltilmesi noktasında, Türkiye'nin 176 sayılı ILO Sözleşmesi’ni onaylamasıyla ilgili yasal düzenleme paketi hazırlandı ve hepinizin bildiği gibi bu konuyla ilgili gereken yasal düzenlemeler noktasındaki hazırlıklar Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi.

Yalnız, geldiğimiz noktada, yasal düzenlemelerin çok daha ötesinde hepimizin üzerinde durması gereken temel konunun eğitim konusu olduğu, toplumda farkındalık oluşturma olduğu ve çalışma bilinciyle ilgili başta çalışanlarımızın bu konudaki yetkilerini, sorumluluklarını ve kendilerinin sağlığını ve hayatını koruma noktasında gereken farkındalığın oluşturulması noktasında bir mesafe almamış olmamız.

Son olarak Yalvaç’ta çok vahim bir kazayla karşı karşıya kaldık. Aslında bu konularla ilgili yasal düzenlemelerde sorumluluklar net bir şekilde tarif edilmiş olmasına rağmen, maalesef, gerek işverenin kapital yaklaşım içerisinde daha fazla kazanma arzusu ve gerekse de çalışanlarımızın iş sağlığı ve güvenliği bilincine yeterince sahip olmamaları, kendi hayatlarını riske eden yaklaşımlara karşı bir duruş ortaya koyamamaları neticesinde çok vahim sonuçlar doğuran bir kazayla karşı karşıya kaldık.

Düşünün ki bir jandarma kontrol noktası var ve bu kontrol noktasında çalışanların nasıl taşınmaları gerektiğiyle ilgili kurallar belli, 3 minibüsle jandarma kontrol noktasından yasal prosedüre uygun bir şekilde bir geçiş sağlanıyor, ama maalesef oradan geçtikten hemen sonra kapital işveren zihniyeti ortaya çıkıyor, ama buna karşılık çalışanlarımızın da iş güvenliğiyle ilgili yeterli bilince sahip olmamaları neticesinde, 3 minibüsten işçilerimiz ayrılarak -hepimizin bildiği- 20 küsur kişinin binmesi gereken bir yere 40 küsur işçimiz binerek ve gerçekten makine mühendislerinin -zannediyorum- yapmış olduğu incelemelerde de kesinlikle ve kesinlikle taşıma yapılamayacak bir minibüste fren patlaması sonucu burada birçok vatandaşımız maalesef hayatını kaybediyor.

Burada bizim gerek bütün aktörler olarak bu yeni yol haritasında bir yandan yasal düzenlemelerin yapılması ama diğer yandan da ilgili bütün birimlerin üzerine düşen görevi yapması noktasında ciddi bir farkındalık oluşturmamız gerekiyor. Denetim sistemimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Çünkü geldiğimiz noktada, denetim sistemiyle ilgili ciddi anlamda bazı aksaklıklar olduğu, özellikle denetim ve işveren ilişkisinin çok ciddi anlamda facialara davetiye çıkardığı noktasında önemli tespitler var. Denetim sistemimizi masaya yatırmamız gerekiyor.

İşçimizde, işverenimizde ve bürokrasimizde iş sağlığı ve güvenliği kültürünü yeniden masaya yatırmamız gerekiyor. Sendikalarımız ve sendikalaşmayla ilgili, Türkiye’de bu konuyu yeniden gündeme alıp özellikle sendikaların iş sağlığı ve güvenliği noktasında üzerine düşen görevleri yapma noktasında çok daha farklı inisiyatifler almaları gerekiyor. İş kazalarını açıklama dilimizle ilgili yeniden bir hususu masaya yatırmamız gerekiyor ve en önemlisi kazaları tartışmamız ve ders çıkarmamız noktasındaki yaklaşımlarımızı yeniden masaya yatırmamız gerekiyor.

Önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen yasal düzenlemeler, Türkiye’nin onaylanmak üzere Meclise sevk etmiş olduğu, ILO’nun 176 Sayılı Sözleşmesi ve şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi 176 Sayılı Sözleşme. Bu anlamda, zannediyorum… Ve Soma faciasını araştırmaya yönelik olarak kurulan Meclis araştırma komisyonu sonuçlarıyla birlikte, zannediyorum hep beraber bu konuyu yeniden masaya yatırmamız ve yol haritası belirlememiz gerekiyor.

Ben artık bu konuyu tekrardan bu şekilde hepimizin gündemden çıkarmamız gerektiğini, bu konuda siyaset üstü bir yaklaşımla… Ki şu anda Mecliste grubu bulunan partilerin de bu konudaki yaklaşımları ve samimiyetleri de ortada, ben inanıyorum. Mecliste grubu bulunan siyasi partilerle birlikte, Hükûmetin getirmiş olduğu yasal düzenlemelerle birlikte inşallah artık Türkiye bu anlamda, iş sağlığı, güvenliği anlamında yasal tedbirlerini almış ve artık iş kazaları olmaktan çıkıp katliamlara dönüşen, cinayetlere dönüşen bu hususun da inşallah gündemimizden çıkarılmış olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sakine Öz, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubu tarafından verilen işçi ölümlerinin nedenlerinin araştırılması hakkındaki Meclis araştırma önergesi üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, muharrem ayında Kerbela’da yaşanan acıların yaslarını yaşadığımız ve lanetlediğimiz günlerde oruçlarını tutanların oruçlarının Allah katında kabulünü ve bir daha böyle acıların yaşanmaması temenni, dileklerimle sözlerime başlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu önergenin verildiği tarih olan 2012 Nisan ayındaki işçi kayıplarımızın sayısına bir bakın, bir de aylardır ülkemizin en can yakan ve bir türlü sonu gelmeyen iş cinayetleri gündemine.

Önergenin gerekçesinde de belirtildiği gibi bizde insan hayatı ve işçi sağlığı büyük işverenlerin büyük maliyet hesaplarının arasında yok sayılmaya devam ediyor. İş cinayetleri 2012 Nisan ayından bugüne çok da fazla katlanarak artıyor. Devletin yayınladığı ve sadece sayı olarak anıp geçtiği işçi kıyımları Cumhuriyet Halk Partisinin, Uluslararası Çalışma Örgütünün, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin ve birçok kurumun raporlarında emeğin karşılaştığı tüm baskıları açıkça ortaya koymaya Hükûmeti ve Meclisi acilen görev yapmaya çağırıyor. İş kazaları ve emek cinayetlerinin önüne geçmek, açıkça bir adalet çağrısı niteliğinde bizlerin karşısına geliyor.

Açıkça konuşmak gerekirse Soma, Ermenek, Kozlu ve Amasra’da madenlerde, İstanbul’da asansör kazası yaşanan inşaatlarda düşük ücretlerle, güvencesiz ve güvenliksiz çalışmaya, insanlık dışı koşullara itilen, sosyal devletin sağladığı hakların esirgendiği işçilerimizin, Isparta Yalvaç’ta bir servis kasasına 46 tarım işçisini, kadın işçileri dolduran ve buna ses çıkarmayan kara düzenin hepimiz üzerinde ahı var. Geçen yıl Manisa Alaşehir’de küçük bir minibüse 40 işçiyi doldurup yine çiftçilerin ölümüne neden olan düzeni sorgulayıp yetkilileri uyardığımızda susanların üzerinde ahımız var.

Sayın milletvekilleri, Soma’da yüzlerce kadın hemşehrimin, 432 çocuğumun babasız kalmasına neden olanların tepeden tırnağa kadar sorumluluk sahibi olduğu düzende, daha geçen hafta girdiğim Eynez’deki madenin içinde hissettiğim duygularla, tek tek madenin içinde ve acısını paylaştığım Soma evlerinden yükselen feryatlarla yapıyorum sizlere bu konuşmayı.

Ben bugün bu kürsüde, Ermenek’te mahsur kalan madencimiz Mehmet Özcan’ın 5 yaşındaki oğlu Ömer Asaf’ın “Babama Galatasaray maçı var dersek madenden çıkar.” diyen sesini duyurmak için, “Oğlum yüzme bilmezdi, suda ne yaptı?” diyen Ayşe Gökçe anamın feryadını anlatmak için buradayım.

Madenden inşaata, tarladan tersaneye, fabrikadan atölyeye, yol inşaatından nakliyeye, hastaneden imalathaneye, kısacası her bir emek yuvasının sınırsız kâr ve üretim hırsına terk edildiği, işçiden çalınanla yeni ihalenin alındığı, herkesin bildiği sömürünün bir sır gibi gizlenmeye çalışıldığı, devleti yönetenlerin faciadan sonra ortalıkta boş boş dolaştığı bu yüzsüz düzende işçilerin daha güvenli koşullarda, daha insanca yaşaması için yapıyoruz bu çağrıyı sizlere. İşçilerin hayatından ve kursağından çalınanların, bir avuç kömür için ömrünü verenlerin, bir parça ekmek için bileği, kolu kesilen, sakat bırakılıp yüzüstü konan işçilerin, en çok da Somalı madencilerin çağrısını sizlerle paylaşıyor, Meclisi korkusuzca tavır almaya çağırıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2012 Nisanda verilmiş bu önerge 2012’nin ilk üç ayındaki iş kazası sonucu ölümlerin sayısını 163 olarak vermiş. Bugün geldiğimiz aşamada, Soma yarasıyla kavrulduğumuz 2014’te işçi hayatını hiçe sayanların karnesi çok daha ağır bir sonuçla dolu. Uluslararası Çalışma Örgütüne göre 2014 yılının ilk dokuz ayında 1.414 işçimizin yaşamına son verildi. Son on iki yılda en az 14.455, sadece ekim ayında 160 işçimiz yaşamını kaybetti.

Ekim ayında iş cinayetlerine, ucuz emeğe, pahalı bedellerin ödendiği bu düzene kimleri kurban verdik, bazılarını bir de benden dinleyin ve artık iş cinayetlerini önleyecek adımları atmaya sizler de karar verin. İşçi sağlığı ve iş güvenliğini Meclisin ve partimizin açıkladığı gibi öteki Türkiye’nin tablosunda ölüme gönderilen 35 işçi inşaat ve yollarda, 25 işçimiz madenlerde, 10 işçimiz nakliyatlarda çalışıyordu. Belediyelerde 9 işçi, büro, eğitim, sinema iş kolunda 6 işçi, savunma güvenlik iş kolunda 6 işçi ve -böyle giden nitelikte- konaklama eğlence iş kolunda 1 işçimiz canını yitirmiştir.

Meclisin üst katında Plan Bütçe Komisyonu odasında büyüme rakamlarıyla hava atanlar adaletsiz büyümeden bahsedilirken susuyor, dünyada en fazla iş kazası olan 3’üncü ülke olduğumuzu görünce kafasını kuma sokuyor. Kalkınmasını ve adaletini insansız, emeksiz kurmaya, binlerce işçi çocuğunu babasız ve annesiz büyütmeye kararlı olanlar, adı belli maden firmalarını, inşaat şirketlerini ihya etti. Madencinin ve inşaat işçisinin baretinden, maskesinden düşülen maliyetler her bir işçimize mezar olarak geri döndü. Madenlerde, tüm dünyada kabul edilmiş ilkeleri, çalışma düzenini ve denetimleri sanki hiç görmemiş gibi, emekçilerin canına kastedenler ile devleti yönetenler açıkça iş birliğine girdi. İhaleler, maden ruhsatlarının kime verildiği tek adamın kararına bağlanırken on binlerce işçimizin önce canı, sonra alacaklarının hesabı sorulduğunda o adamlar yalan sözlerle ortalıktan sıyrıldı.

Daha ocak ayında, Soma’da, Uyar Madende yüzlerce madencinin alacağı için kapısını çaldığımız Taner Yıldız madencinin gözünün içine bakarak “Bulun maden sahibini, ruhsatını iptal edeceğim.” dedi. Sonra, geçen hafta Uyar Madeninden pay sahibi olduğunu gördüğümüz manzaranın önünde “Uyar’ın işlerinden memnun değiliz.” dedi. Geçtiğimiz yıl kasım ayında Soma Işıklar’da kolu kopan madencimiz Mustafa Asal’ın büyük bir ihmal sonucu hayatını kaybettiğini daha geçen hafta bana itiraf eden Bakan Faruk Çelik’in güvencesiz bakanlığında madenlerin kapanmaması için acaba hangi 50 kişi kuyruğa girdi, hiç düşündünüz mü?

Bir çalışma yerinin, bir madenin en önemli güvenlik önlemlerinden olan, günlük yapılması gereken jeolojik zemin etüdü yapmayan işletmeyi kontrol etmeyen, gaz ölçümlerini düzenli takip etmeyen şirket-hükûmet düzeniyle Soma’da 301 madencimizi kaybettik. Elimizde belgeler var. Bir madende düzenli zemin raporu tutulmadığını, fayların göçme ve çökme tehlikelerini hiçe saydığını, sadece ilk kuruluşta jeolojik etüt yapıldığını itiraf eden Taner Yıldız’ın cevabı Soma’da skandalın yeni belgesidir.

Ermenek’te her bir teftiş raporunda eksiği açıkça belirtilmesine rağmen firmanın sondaj yapmayışına ses çıkarmayan kamu düzeni bu büyük göçüğün altında kalmıştır. Türkiye'nin emekçileri, çocukları, eşleri ve gözü yaşlı anaları, iş işten geçtikten sonra Ermenek’teki göçükte suya bakan bakanları değil, emeğe hak ettiği karşılığı ve güvenceyi sağlayacak, hakça adalet dağıtacak bir anlayışı, devlette aklın egemen olacağı bir çalışma düzenini hak ediyor.

Düşme, ezilme, göçme, çökme, kalp krizi, zehirlenme ve yanma nedeniyle emeğin ve emekçilerin yok oluşundan insana ve güvenceye dayalı yatırıma büyük kâr hırslarından biraz olsun sıyrılıp da bakan olumlu oyları görmek dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, iş kazalarında ölen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileklerinde bulunuyorum, yaralı kardeşlerimize de geçmiş olsun diyorum.

Muhalefet ve iktidar olarak iş güvenliği alanında bir sürü düzenlemeler yaptık; İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası, Sendikalar Yasası bunlardan bazıları. Fakat bütün bu yasaları çıkarmış olmamıza rağmen uygulamadaki problemlerden dolayı iş kazalarını önleyemedik. İş güvenliği ve eylem planı uygulamaya konmalı, konulacak. İşçi ve emekçi tanımı saygın olarak kalacak, profesyonelleşecek. Vasıfsız işçi kalmayacak şekilde mesleki yeterlilik kurumu da oluşturulacaktır. Eğitim olarak okullara iş güvenliği dersi konulacak, bu şekilde sosyal duyarlılık geliştirilecek. Sendikalar eğitim alanında işçileri bu duyarlılığa davet edecek. Bu hususta üzerimize muhalefet ve iktidar olarak ne düşüyorsa bunları takip etmek durumunda olacağız, olmalıyız.

Denetimlerde denetmenler üzerine düşeni tamamen yerine getirmeli; objektif, tamamen ilmî raporlar vermeli. İşçi güvenliği için gereken, özellikle işçi güvenliği için gereken maliyet, ihale şartnamesine konmalı. Hizmet alımında veyahut da diğer ihale bedelleri anlamında bu, ihale güvenliğiyle ilgili bedel üzerine konur. Bu şekilde müteahhit ya da işveren ya da Hükûmet ya da idare bunu göz önüne alarak değerlendirmeli, buna göre hizmet satın almalı ya da hizmet verilmeli. İhale şartnamelerine işçi güvenliğinden kaynaklanan maliyet konmadığından dolayı gerek işveren gerekse işçi bu noktada sıkıntılara düşmekte. İş güvenliği anlamındaki bu maliyet bedelinin ihaleye konması yasal düzenleme gerektiriyorsa Mecliste iktidarıyla muhalefetiyle bu yasal düzenlemeyi de en kısa zamanda güncelleştirmeliyiz.

Diğer taraftan, iş güvenliği alanı işçi ile işveren arasında bir muhalefet alanı değil, bir çıkar çatışma alanı değil; işçi-işverenin ortak menfaat alanı olarak düzenlenmelidir, bu şekilde değerlendirilmelidir.

Netice itibarıyla, 649 sıra sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi ile 650 sıra sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni birazdan grup önerimizde getiriyoruz, bunları ön sıralara alacağız, inşallah muhalefetiyle iktidarıyla önümüzdeki hafta yasalaştıracağız. Bu yasalar, bu sözleşmeler, inşallah bu kazaların önüne set çeker diye düşünüyoruz ama öncelikle şunu özellikle belirtmek istiyorum ki: Bütün bu uygulamalar, bu teori, bu nazari, bu pratik çalışmalar, hep beraber yasalaştırdığımız mevzuatın uygulamalarındaki zihniyet dönüşümünü hep beraber iktidarıyla muhalefetiyle yapmalıyız diye düşünüyorum. Siyaset üstü bu alanı bir çıkar çatışma, menfaat alanı olarak değil; işçi-işveren arasında bir güvenlik, bir sağlık alanı olarak dizayn etmeliyiz diye düşünüyor, bütün bu açıklamalarımdan sonra ileride yasalaştıracağımız sözleşmeleri de dikkate değer buluyorum. Bu nedenle grup önerisine katılamadığımı beyan ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.51

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla Suriye’nin Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29/10/2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

04/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 04/11/2014 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                Yusuf Halaçoğlu

                                                                                                                                       Kayseri

                                                                                                                          MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

31 Ekim 2014 tarih ve 1019 sayı ile TBMM Başkanlığına MHP Grup Başkan Vekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile MHP Grup Başkan Vekili ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun verdiği Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla Suriye'nin Ayn El Arap ilçesi’ne gönderilen peşmergelerin 29 Ekim 2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili olarak verdiğimiz genel görüşme açılması önergemizin 04/11/2014 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.

Buyurun Sayın Halaçoğlu.(MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün önemli bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşeceğiz. Türkiye, maalesef, AKP Hükûmetinin bir skandalına daha şahit olmuştur. İkinci bir Habur rezaleti ve bunun ötesinde, tüm uluslararası hukukun çiğnendiği bir olay daha yaşanmıştır. Türkiye, Suriye’de, Ayn El-Arap’ta iki terör örgütünün çatışmasına müdahil oldu, Anayasa ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin silahlı gücünü Türkiye toprakları üzerinden başka bir ülkenin topraklarına geçirdi. AKP bu hareketiyle, Mehmetçik katillerini koruyan, kollayan, bunlara silah ve cephane veren, Irak’ın kuzeyinde barınmalarına imkân sağlayan peşmergeyi meşru bir güç olarak dünyaya takdim etmiş oldu.

Olayları bir gözden geçirelim: Suriye’deki karışıklıktan faydalanarak Suriye’nin kuzey bölgelerinde üç kanton oluşturan Kürtler, Esad’a karşı Özgür Suriye Ordusu’nun yanında yer almadılar. Derken, kısa adı “IŞİD” olan Irak ve Şam İslam Devleti ortaya çıktı ve gerek Suriye’de gerekse Irak’ta terör estirmeye başladı, “Allahuekber” diyerek insanların kafalarını kestiler, sivil insanları katlettiler. Birçok Arap bölgesi ile Türkmen bölgelerinde bu katliamları gerçekleştirdiler. Türk halkı, IŞİD’le, Musul Konsolosluğumuzun işgali ve buradaki Türklerin tutsak edilmesiyle tanıştı. Kerkük, peşmergeler tarafından işgal edildi ve birçok petrol bölgesi Barzani’nin eline sorunsuz geçti.

ABD başta olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri, IŞİD’in, bölge halkını ve Türkmenleri katletmesine sessiz kaldılar. Buna karşılık, IŞİD’in peşmergeler üzerine yürümesinden ve bazı bölgeleri ele geçirmesinden sonra, herkes, birdenbire hop oturup hop kalkmaya başladı. Aynı şekilde, IŞİD’in, Suriye’deki birçok bölgeyi işgaline sessiz kalanlar, iş Ayn-el Arap’a yani Kobani’ye gelince aslan kesildiler. Türkiye’deki basın dâhil, ABD ve Avrupa, bundan sonra, IŞİD’in hakkından gelinmesi gereken bir terör örgütü olduğunu ilan ettiler.

ABD ve ittifak güçleri, IŞİD’e karşı hava harekâtı başlattılar. Türkiye’de de IŞİD hakkında beyan üstüne beyanlar verildi. Başta bebek katili olmak üzere aynı çizgideki siyasi parti ve uzantıları, “Kobani düşerse Türkiye de düşer.” gibi açıklamalar yaptılar. Bu arada birçok devlet ve Türkiye’deki PKK yanlıları, Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği konusunda iddialar ileri sürdüler. Maalesef, Türkiye’den IŞİD’e katılanlar olduğu gibi, bazı yaralıların da Türkiye’de tedavi edildiği ortaya çıktı. Sınırlarımız yol geçen hanı hâline döndü.

Bu arada, Hükûmet, süresi dolan Suriye ve Irak tezkerelerini birleştirerek Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince Meclise getirdi. Sözde, Suriye’den Türkiye’ye gelmiş 1,5 milyona yakın mülteci güvenli bölgelere nakledilecek, IŞİD’in olası tehlikesine karşı güç kullanılacaktı.

Şimdi, bundan sonra herkesin kafasını karıştıran bir dizi olay ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Ayn-el Arap’a müdahalesi ve ittifak güçlerinin havadan bombardımanına ve Türkiye’nin kara harekâtı düzenlemesi çağrılarına karşılık, Türkiye, güvenli bölge oluşturulması ve Esad’a karşı da harekât teklifinde bulundu. Hedefi farklı olan ABD tarafından tabii olarak bu teklif kabul edilmedi.

Bu sırada Türkiye'nin Suriye bataklığına girmemesi gerektiği konuşulurken, Başbakan “Türkiye, Kobani konusuna bulaşmaz, orada yardım amaçlı da olsa bir koridor açmayacaktır.” derken, bir başbakan yardımcısı da “Koridor açmak hukuken mümkün değil, siyaseten de izahı yoktur.” diye demeç veriyordu. Ancak, bir dediği ötekini tutmayan, bulanık suda balık avlamakla meşgul Başbakan Davutoğlu’nun, geçtiğimiz günlerde, “Türkiye'nin Kobani’deki sivil halka destek sağlaması doğaldır.” sözleri, AKP’nin, içine düştüğü perişan ve dağınık hâli ortaya koymaktadır.

Aynı zamanlarda, Cumhurbaşkanı, Afganistan dönüşünde uçakta “Son günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYD'ye silah desteği vermek ve PYD'ye verilecek silah desteğiyle IŞİD'e karşı burada bir cephe oluşturmak. Tamam da, PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATO'da beraber olduğumuz Amerika'nın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden evet ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye de biz evet diyemeyiz." diyordu ama iki saat sonra aynı Cumhurbaşkanı, “Peşmergelerin Türkiye üzerinden geçişini Obama’ya ben önerdim.” demek zorunda kaldı ve peşmergenin geçişi için bir koridor açıldı. Yani, terör örgütüne desteği, bizzat Cumhurbaşkanı vermiş oldu ancak ABD Dışişleri Bakanının 19 Ekimde “Peşmergenin Kobani’ye geçişine yardım edin.” açıklamasından Obama’nın aba altından sopa gösteren emrivakilerinin, AKP Hükûmeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildiği anlaşılıyor. Açıkçası, AKP’nin ne dediği, nerede durduğu, neyi savunduğu belirsizdir. Cumhurbaşkanından Başbakana ve bakanlara kadar herkes ayrı tellerden çalmaktadır.

Sonuçta PKK’nın bir numaralı destekçisi Barzani’nin 150 kişiden oluşan silahlı peşmergesini Türkiye üzerinden Ayn El Arap'a intikal ettirmesi, büyük bir tarihî hata ve rezalet olarak tarihe geçti. Mamafih, göklere çıkartılan peşmergelerden bir kısmının, daha Kobani’ye gitmeden firar ettikleri, bir kısmının hastalık sebebiyle Kobani’ye geçmedikleri, ancak 125 civarında peşmergenin Kobani’ye geçtiği ortaya çıktı.

Bu hareketiyle Hükûmet, IŞİD terörüyle çatışan PKK-PYD terörüne can simidi uzatmış, destek vermiş, lojistik imkân sağlamıştır. ABD ve Avrupa’dan PKK-PYD’ye silah yağmaktadır. AKP Hükûmeti de buna göz yummakta, aracı olmaktadır. Nitekim, son olarak, dün Kobani’deki peşmergeye silah ve mühimmat sağlanması konusunda Barzani’yle bir anlaşma yapıldığı ortaya çıkmıştır. Hiç kimse unutmasın ki PKK’nın silahlanması, PYD’nin silahla donatılması, Türkiye etrafında kurulan ve kurdurulan bir ölüm tuzağıdır. Terör örgütlerine giden silahların gerçek hedefi, Türkiye’dir ve Türk milletidir.

Yarın IŞİD riski hafiflediğinde bir Kürdistan kurmayı hedeflemiş ABD ve Batı’nın, terör örgütlerinin rotasını tam olarak Türkiye’ye çevireceklerinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bunun ilk belirtileri 6-10 Ekimde yaşanmış, 49 vatandaşımızın katledilmesi, asker ve polislerimizin şehit edilmesi, içlerinde 220’si okul olmak üzere 1.113 bina ve 1.177 aracın yakılmasıyla sonuçlanmıştır. Aslında bu durum, asıl hedefin ne olduğunu göstermekte ve aslında fiilen bitmiş olan çözüm safsatasının Türkiye’yi nerelere sürüklediğini açıkça göstermektedir. Yani bundan sonra asıl hedefin Türkiye olduğunu görmemek için ya hain ya da gafil olmak lazımdır ama ne yazık ki Cumhurbaşkanı ile Başbakan farklı farklı konuşmakta, keşmekeşlik ur gibi her tarafı sarmaktadır.

Madem PYD terör örgütü olarak kabullenilmektedir, o hâlde Ayn El Arap’a fiilî koridor açılması, bu örgütün silahlandırılıp desteklenmesi nasıl izah edilecektir? Keza, aynı şekilde yine Özgür Suriye Ordusunun PYD’ye yardım için Türkiye topraklarını kullanarak Kobani’ye geçirilmesi nasıl açıklanacaktır?

Erdoğansın, 19 Ekimde Obama’yla yaptığı telefon görüşmesini duyururken “Peşmergenin Ayn-el Arap’a geçişini ben istedim.” demesi, PYD-PKK’ya nefes aldırmak değil midir? Silahlı peşmergelerin Şanlıurfa üzerinden Ayn El Arap’a sevkiyatının yapılması, anayasal suç olmakla kalmayıp uluslararası hukuka aykırı değil midir? 2 Ekimde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen tezkere, bu geçişlere cevaz vermemektedir. Nitekim Anayasa’da ve onunla eş değer olan tezkerede Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verilmiştir.

Peşmerge, Irak ordusu olmadığı gibi, Türkiye’de bulunmak yerine Türkiye üzerinden iki terör örgütünün birbiriyle çatışmasına müdahil olmak üzere bölgesel bir silahlı güç olarak Türkiye üzerinden başka bir ülkeye geçirilmiştir. Cumhurbaşkanı, üstelik bu silahlı gücün 90 kişilik grubunun kendileri tarafından uçakla getirildiğini beyan etmiştir. Ayrıca, karayoluyla gelenlerin geçişlerini gece yapmaları öngörülmüşken, araçlarının lastiğinin patlaması bahanesiyle geçişin gündüz yapılması, ikinci bir Habur rezaletinin yaşanmasına yol açmıştır.

Bizzat Cumhurbaşkanı, peşmerge geçişini önermişse resmen ABD’nin isteklerine boyun eğmiş olmakta, ABD’nin Akdeniz’e kadar uzanan bir Kürdistan kurulması hedefinin yerine getirilmesine destek vermiş olmaktadır. Nitekim, Cumhurbaşkanı: “Bazıları ABD’ye destek vermediğimizi iddia ediyor, yalan. Biz gerekli desteği verdik.” diye açıklama yapmış yani suçunu itiraf etmiştir. Açıkçası, Cumhurbaşkanı ve Başbakan suç işlemiştir, ABD şantajına boyun eğmişlerdir.

Şimdi, Hükûmete soruyorum: Peşmerge, hangi Anayasa maddesine, hangi hukuk kurallarına göre Türkiye üzerinden, Türkiye dışında çatışan iki terör örgütüne yardım için geçirilmiştir? Başka bir ülkeden silahlı bir gücün topraklarımız kullandırılarak diğer ülkeye geçirilmesi aleni bir suç değil midir? Barzani’yle yapılan son anlaşmayla Ayn El Arap’taki peşmergeye silah ve mühimmat gönderilmesi hangi yasaya ve hukuka dayanmaktadır? Türkiye’deki muhtemel bir ayaklanma durumunda, dost bildiğiniz bazı ülkelerin aynı yönteme başvurabileceği gözardı edilebilir mi? MHP Grubu olarak bu sorularımızın cevaplarını bekliyoruz.

Bu ve bu gibi sorunların araştırılması ve gelecekte Türkiye’nin uluslararası bir suçlamayla karşı karşıya kalmaması için, genel görüşme önerimizin, demokratik hukuk devleti hüviyeti taşıyorsak kabulünü MHP Grubu adına yüce Meclisten bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, 1914’te zaten haritalar çizilmişti. Bugün görmediğiniz veya görmek istemediğiniz mesele budur. Bugün orada bir devlet kurulmaya çalışılmaktadır Orta Doğu’da ama “Arap Baharı” adı altında yapılan bu görüşmeler, aslında Müslüman İslam dünyasının değil, emperyalist Batı’nın ve Amerika’nın, İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir görüş ortaya koymaktadır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Tan.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir kez daha, Türkiye’nin en önemli meselesi olan dış politikayla alakalı bir Meclis araştırması önergesiyle ilgili olarak huzurlarınızdayız.

Değerli arkadaşlar, bu mevzuyu bu kürsüden defalarca konuştuk. Türkiye, yüz yıllık tarihinin -Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yüz yıllık tarihinin- en karışık, en karmaşık ve en zor günlerini yaşıyor. Defalarca buradan dile getirdik, böylesine zorlu ve böylesine bütün bir coğrafyayı ilgilendiren bir konuda polemik yapmak, günlük basit politik manevralara bu kürsüyü alet etmek hiçbirimize yakışmaz. Peki, ne yapalım? Defalarca şunu söyledik, dedik ki: “Bu Meclis araştırması önergelerini de bir yana bırakalım, gelin, bu Mecliste gerekirse üç gün, beş gün, on gün yatmadan bu durumları bir müzakere edelim.”

Çevremizde neler oluyor? Her ağzını açan “Yeni bir Orta Doğu kuruluyor.” diyor. Evet, yeni bir Orta Doğu kuruluyor. 1914-2014; tam yüz yıl sonra aynı oyunlar, aynı senaryolar tekrar sahneleniyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Biz, sadece, grup toplantıları ve Meclis kürsüsü üzerinden polemik yapıyoruz. “Gelin.” derken kime çağrıda bulunuyoruz? Sayın Başbakana, Sayın Dışişleri Bakanına, Hükûmet yetkililerine ve bu konuda bilgisi, belgesi olan, bizi aydınlatacak, katkı sunacak herkese çağrıda bulunuyoruz. Gelin, burada, bunları, önce bir doğru düzgün konuşalım, bilgilenelim, ondan sonra da topyekûn önümüzdeki yüz yılı belki aydınlatacak bir yol haritası bulalım. Fakat, maalesef, en eften püften mevzularla alakalı günlerce, gecelerce bu Meclisi meşgul eden iktidar, asla böyle bir müzakereye, böyle bir uzlaşmaya, böyle bir bilgilendirmeye yanaşmıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, “O, yanlış; bu, yanlış.” “Amerika, gelip müdahale etmesin; Türkiye, topraklarını kullandırmasın; İncirlik Üssü de devreye girmesin; peşmerge de geçmesin.” Peki, ne olsun? İşte, esas soru bu; ne olsun? “Hiçbir şey olmasın, Türkiye, kapılarını, pencerelerini kapatsın, otursun.” Peki, bu, mümkün mü? 200 bin insan, Kobani’den Türkiye sınırlarına hücum etti ve girdi. Yine Hükûmetin verdiği resmî rakamlara göre 1 milyon 600 bin Suriyeli var. Hükûmet, bir şaşkın ördek gibi, ne yapacağını bilmiyor. Orta Doğu’da petrol kuyuları el değiştiriyor, rafineriler el değiştiriyor. Türkiye, bir boru hattı yaptı Kürdistan idaresiyle birlikte, bu, çalışmıyor; Ceyhan’dan yüklediği petrol gemisi, dünyada yükünü indirecek liman bulamıyor ve siz “Bunların hiçbirisi beni ilgilendirmiyor, ben, kapımı, penceremi kapatırım, gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım.” diyemezsiniz.

Burada tartışma konusu şu: Peki, ne yapmak lazım? İşte, soru bu. Ne yapmak lazım? “Ne yapmak lazım”a doğru bir cevap verebilmek için doğru düzgün analizler yapmak lazım. Önce bir “master” proje yapmak lazım. Bu Orta Doğu’da neler oluyor? Dünyanın bütün devleri, büyük ülkeleri bizim bu coğrafyamızda niye kavga ediyor? Biz, Türkiye olarak, kendi içimizdeki barışı nasıl sağlayabiliriz, Orta Doğu’daki soydaşlarımızla, dindaşlarımızla, komşularımızla nasıl bir diyalog geliştirebiliriz? İşte, bunlarla ilgili eğer bir uzlaşma ortaya çıkmazsa, tatminkâr, uzun vadeli ve uygulanabilir bir siyaset hattı belirlenemezse, inan edin, her gün birbirimizi eleştireceğiz. Şimdi, en son, peşmergenin gelişi de işte bununla alakalı bir mevzu. Yine çalakalem, Hükûmetin çok fazla da düşünmeden, önceden hazırlığını yapmadan… İşte, madem IŞİD kapının önüne kadar geldiyse onu engellemek lazım, onu engellemek için NATO’nun, Avrupa Birliğinin, ABD’nin güçlerine izin verilmesi lazım, yetmiyorsa Türkiye’nin müdahale etmesi lazım, o da yetmiyorsa peşmergenin gelmesi lazım, o da yetmiyorsa Özgür Suriye Ordusunun devreye girmesi lazım. E, peki, bu curcuna içerisinde nereye varmayı düşünüyorsunuz? Hedef belli değil.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir hedef de hedef olamaz: Yani bir yazar bir tarihte bir gazetede köşesinde dile getirmişti, “Uzayda bile bir Kürt devleti kurulursa buna karşı çıkmak lazım.” E peki “Kürt’ün çadırı olmasın, benim evim yıkılsın.” derseniz buradan neye varırsınız? Buradan da bir yere varamazsınız arkadaşlar.

Yani ben burada, dikkat ederseniz, böyle çok köşeli polemiklere girip de, şu olsun, bu olsun da demiyorum çünkü bunun cevabı böyle iki cümlelik değil. Bunları önce, kızmadan, bağırmadan, birbirimize hakaret etmeden, küfretmeden, sinirlenmeden, doğru düzgün konuşabilmemiz lazım. Bunları yapamazsak değerli arkadaşlar, günübirlik politikalarla, işte Hükûmetin içine düştüğü perişanlık ve çaresizliğin içine düşeriz. Yarın ne olacak, nasıl bir Suriye olacak, nasıl bir Kürt politikası olacak, nasıl bir Halep olacak, nasıl bir Musul olacak, bir politika var mı, bir proje var mı? Yok. Varsa çıksın anlatsın Dışişleri yetkilileri.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu peşmerge meselesine de bir iki cümleyle değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, mesele sadece Kobani, sadece peşmerge meselesi değil. Şengal’deki Ezidilerin dramı da bizim dramımız, Telafer’deki, Tuzhurmatu’daki Türkmenlerin sefaleti, perişanlığı, çaresizliği de bizim sorunumuz. Buna nasıl yaklaşacağız?

Şimdi, mesela, bazı arkadaşlarımız her fırsatta Irak Türkmenlerini dile getiriyorlar. Doğru, getirmek lazım, hepsi kardeşimiz. Peki, Irak’taki Türkmenlerin Sünni olanları, bugün IŞİD’le beraber Şii olan Türkmenleri vuruyor; bunu nasıl çözeceğiz? Nasıl yaklaşacağız? Hangi diyalogları, hangi politikaları devreye sokacağız? Yani öyle bir siyaset ortaya koyalım ki Sünni Türkmen’in de, Şii Türkmen’in de, Kürt’ün de, Arap’ın da, Sünni Arap’ın da, Şii Arap’ın da, Alevi’nin de, Süryani’nin de burnu kanamasın, doğru düzgün bir Orta Doğu olsun, bir düzen olsun. İşte “master plan” dediğim, kastettiğim bu. Eğer bir demokratik uzlaşma modeli çıkaramazsak, bunu millete anlatmadan önce, Orta Doğu’ya ders vermeden önce, önce Türkiye’nin içinde, kendi içimizde bir uzlaşma, bir barış, bir yumuşama, bir toplumsal mutabakat sağlayamazsak millete ne söyleyeceğiz, ne öğreteceğiz?

Sonra, değerli arkadaşlar, bu peşmerge de bizim düşmanımız değil, kardeşlerimiz. Bakınız, bugün Irak’taki Federal Kürdistan Bölge Yönetimi bir karar aldı ve Türkmenceyi de resmî dil olarak ilan etti. Hani bizim burada yapamadığımızı… Bugün Kürdistan yönetimi, oradaki Kürdistan yönetimi Türkmenceyi de Kürtçeyle beraber resmî dil ilan etti. Bütün o okullarda başlangıcından itibaren Türkçe, Türkmence eğitim serbest. Parlamentoda, bölgesel parlamentoda Türkmence de konuşabiliyorsunuz, Kürtçe de konuşabiliyorsunuz. Meclis Başkanı Türkmence biliyor, bizzat kendisi tercüme ediyor anlamayanlara da, Türkmence bilmeyenlere.

Onun için, bu coğrafyada kadim zamanlardan beri birlikte yaşayan bizler, hepimiz bir uzlaşma, bir barış çıkarmak zorundayız Türkmen’iyle, Kürt’üyle, Şii’siyle, Alevi’siyle, Arap’ıyla, Süryani’siyle, Asuri’siyle. Eğer bunu sağlayamazsak, arkadaşlar, inan edin kıyamete kadar bu kan davası, bu kan dökme devam edecek ve birilerinin işine yaradığı müddetçe de elin oğlu silah da verecek, benzin de dökecek. Barışı sağlamak bizim elimizde bu Meclis çatısı içerisinde öncelikli.

Saygılar sunarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Osman Taney Korutürk, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, gene, önemli bir konuyu konuşuyoruz, gene, bir Meclis araştırması yapalım diyoruz. Lehte konuşanlar da aleyhte konuşanlar da bu konuların bu Meclis tarafından oturulup konuşulmasını tavsiye ediyorlar, telkin ediyorlar, talep ediyorlar. Hiçbir zaman böyle bir şey yapmıyoruz. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisinin mensupları olarak, seçilmiş milletvekilleri olarak âdeta seyirci konumunda koltuklarımızda oturuyor, olanı biteni seyrediyoruz.

Bakın, Hükûmet, kısa bir süre önce, bizzat Cumhurbaşkanının ağzından bir siyaset açıkladı, bu siyasette dedi ki: “PYD, PKK’nın uzantısıdır ve bir terör örgütüdür. Bizim PYD’ye yardım etmemiz söz konusu değildir. Kimseyi geçirmeyiz, silah vermeyiz.” Şimdi, bu tartışılır, doğrudur yanlıştır, oraya girmiyorum ama Başbakanın beyanı bu. Bu beyanın hemen arkasından, baktık, tam da 29 Ekim günü âdeta alternatif bir geçit resmi yapar gibi, gayet muntazam bir geçişle Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi peşmergeleri Türkiye’den Kobani’ye geçiş yaptılar. Şimdi, Başbakan bir açıklama daha yaptı, dedi ki: “Bunu Amerikalılara ben tavsiye ettim.” Bu nasıl bir politika arkadaşlar? Bunları biz niye burada oluşturmuyoruz? Bir yandan “Geçemez, terör örgütüdür, ona yardım etmeyiz.” diyor, öbür yandan “Ben tavsiye ettim.” diyor. “Geçemez.” dediğinden bir gün sonra, “Geçemez.” dediği birlikler geçiyor.

Şimdi, bu olay Başvekil Ahmet Davutoğlu tarafından şöyle takdim ediliyor, diyor ki: “Türk askerinin Suriye’ye gitmesini isteyenler var. Biz bunlara engel olmak için, Türk askerini Suriye’ye göndermemek için çok kurnazca bir manevra yaptık ve bunu gerçekleştirdik.” Hangi manevra, hangi kurnazca hareket? Arkadaşlar, bu, halkımızın, bizlerin zekâsıyla, aklıyla, hafızasıyla, algısıyla alay etmekten başka bir anlam ifade ediyor mu? Ben askerin Suriye’ye gitmesini isteyen kimseyi bilmiyorum, Cumhurbaşkanı ile Başvekilin dışında. Bunu Amerika istemiyor, PYD istemiyor, Özgür Suriye Ordusu istemiyor, bölge istemiyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin istediğine dair bir bilgi yok ama Başvekil Davutoğlu’nun beyanları var; hem televizyonlarda hem gazetelerde “Eğer Suriye’ye karşı bir kara harekâtı yapılırsa biz buna katılırız.” diyor, bunların hepsi kayıtlarda. Suriye’ye askerin gitmesini isteyenler varmış, onu engellemek için böyle bir manevra yapılmış. Yapılan işin ne olduğunu şu Mecliste görüşmek lazım, yapılan işin niye yapıldığını şu Mecliste görüşmek lazım.

Şimdi, bakıyorsunuz, bu peşmerge birlikleri geçerken çok büyük gösteriler yapılıyor o bölgede ve “Yaşasın Obama!” diye bağırmalar, haykırışlar çıkıyor. Bunlar, insanları, bizleri, hepimizi üzüyor. Niye, “Yaşasın Obama!”? Ne demek “Yaşasın Obama!” Üzüyor ama bunun iyi bir analizini yapmak lazım. Niye “Yaşasın Obama!” diye bağırıyor bu insanlar? Çünkü, Hükûmet, bundan çok uzun olmayan bir zaman önce “Kürt sorununu çözmek için bir süreç başlatıyorum.” dedi. Bu sürecin o zamandan itibaren biz içinin boş olduğunu gördük. Yok, bunun içerisinde ne yaptığı, ne yapmak istediği, nereye gittiği belli değil. İki ileri, bir geri. Ne söylediği birbirini tutuyor ne o eylemi tutuyor ne hareketi birbirini tutuyor ne politikası birbirini tutuyor. Böyle bir noktaya geldiğiniz zaman bakıyorsunuz ki insanlar artık ümitlerini kaybediyorlar. Siz, hem doğudakini hem batıdakini kandırarak hiçbir yere gidemezsiniz. “Süreç getiriyoruz, çözüm getiriyoruz.” diyoruz, hiçbir çözüm yok ortada, hiçbir şey yok. Oradaki insanlar eğer “Yaşasın Obama!” diye bağırıyorsa bunun suçunu bir parça da kendinizde aramanız lazım. Demek ki bu insanlar sizden ümidi kesmiş arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinden ümidini kesmiş, başka memleketlerden, okyanus ötesi, taa oralardan, kendisine de hiçbir hayrı dokunmayacak memleketlerden medet umuyor, “Yaşasın Obama!” diye bağırıyor. Ne kadar acı bir şey bu, ne kadar acı bir şey bu… Ve buna sebebiyet veren Hükûmet, hâlâ bir sürü lakırdıyla işi geçiştirmeye çalışıyor, birçok zikzaklar içerisinde hükûmet oluşturmaya çalışıyor.

Bakın, bizzat İçişleri Bakanının, bir de Başvekilin Başbakanlığa yeni atamış olduğu bir danışmanın açık beyanları var itiraf mahiyetinde: “Doğuda ve güneydoğuda büyük bir alan kaybedilmiştir, kontrol elden çıkmıştır.” Bundan daha vahim bir şey olabilir mi arkadaşlar? Kendi vatandaşınızın derdine çare olamıyorsunuz, memleketin çok önemli ana sorunlarından bir tanesini çözmek için hiçbir şey yapmıyorsunuz, yapmış gibi gözüküyorsunuz, hem çözüm getireceğinizi söylediğiniz insanları hem onun dışında bölgedeki insanları kandırıyorsunuz, bu insanları birbirine düşürüyorsunuz. Türkiye büyük bir bölünme içerisine girdi, herkes birbirine karşı. Böyle bir yönetim olabilir mi?

Ondan sonra, bakıyorsunuz, Sayın Başvekil çıkıyor, birtakım beyanlarda bulunuyor. Ne diyor? Kendi partisinden istifa etmiş olan bir sayın milletvekilinin istifa mektubundan parçalar alıyor, söylüyor, alıntılar veriyor, diyor ki: “Ben bu istifa mektubunun altına imzamı atarım.” Ondan sonra, memleketin hâline bakıyorsunuz, memleketin durumu hiç parlak değil. Bir başıbozukluk ve idaresizlik içerisinde ülke debeleniyor. Ekonomi krize sürükleniyor, bunu herkes söylüyor, çok kötü günler bekliyor ekonomide bizi. İşsizlik artıyor, üretim azalıyor. İnsanlar kâh toprak altında kalarak kâh yükseklerden düşerek kâh yollara savrularak kâh denizde boğularak, grup grup, kitle hâlinde ölüyor. Cumhurbaşkanı “Ülkemizden kimseyi geçirmem.” diyor, bunlar daha televizyonlarda yayınlanırken alternatif geçit resmi şeklinde, bando mızıkayla yabancı birlikler Türkiye’den geçiyor. Bütün bunların başında, bunların yönetiminden sorumlu olan Başvekil de kalkıyor, diyor ki: “Sayın muhalefet milletvekilinin istifa mektubunun altına imzamı atarım.”

Şimdi, arkadaşlar, Başvekilin bilmesi lazım gelen bir şey var: Bir istifa mektubunun altına imza atması şart, atması lazım ama onun bunun istifa mektubu değil bu, kendi şahsi istifa mektubunun altına imzasını atması lazım. (CHP sıralarından alkışlar) Belki böylelikle memlekete yaptığı yapacağı tek iyiliği yapmış olur, bir isim bırakır, istifa etmiş bir insan olarak isim bırakır. Başarı kazanmış bir insan değil ama istifa da bizde âdet olmadığı için, hiç olmazsa “Yapamadı, istifa etti.” Derler. Ama, başka partilerin iç işlerinden kendisine siyasi prim çıkartacak yerde, şu memlekete bir çekidüzen vermesi lazım, şu memleketin durumuna bir bakması lazım.

Şimdi, tekrar araştırma konusuna gelirsek, bakın, Hükûmetin başarısızlığı artık herkes tarafından kabul ediliyor, ülkede de dışarıda da. Bu başarısızlık sadece Hükûmeti mesul etmiyor arkadaşlar. Adalet ve Kalkınma Partisine, ben milletvekili olduğumdan bu yana, ne zaman bu Mecliste bir konuşma yapsam, dikkat etmişinizdir, hiçbir saygısızlık yapmadım, çünkü bu büyük bir kitle partisidir. Bunun içerisinde çok saygın bireyler var, sizler, milletvekilleri varsınız, hepimiz bu memlekete faydalı olmak için, hepimiz bu memlekete katkıda bulunmak için uğraşıyoruz ama bu başarısızlık, bu derbederlik, bu savrukluk, bu ilkesizlik, bu yönetimsizlik herkesi, hepinizi töhmet altında bırakıyor. Sizler bu töhmetin altında kalıyorsunuz çünkü bunu kimse Hükûmete fatura etmiyor, Adalet ve Kalkınma Partisine fatura ediliyor bu. Sorun arkadaşlar, sizden şimdiye kadar çok rica ettim, her zaman söyledim, yapalım bir açık toplantı, yapalım bir kapalı toplantı, bütün bu konuları sorun, kendiniz de sorun, biz de soralım. Hükûmetleri sıygaya çekmek lazım.

Bakın, Demokrat Parti Hükûmeti sırasında –Demokrat Parti ile Adalet ve Kalkınma Partisinin fazla bir ilgisi olmamakla beraber, Başbakan ikide birde dönüp Menderes’e atıfta bulunuyor, Cumhurbaşkanı ikide birde dönüp Menderes’e atıfta bulunuyor- Menderes’in zamanında Demokrat Parti grubu kendi hükûmetini grup toplantısında sorguya çekmiş, Dışişleri Bakanından başlayarak teker teker bakanları istifa ettirtmiş, Başbakanı da istifaya zorlamıştı. Başbakan daha sonra şahsına güvenoyu isteyip yeni bir hükûmetten göreve gitti. İstifa ettirirsiniz ettirmezsiniz, sizin bileceğiniz iş, hiç kimsenin iç işine de karışmayız, kimsenin istifa mektubunun altına da imza koymayı düşünmeyiz ama sizlerin bunu sormanızı istiyorum, sizlerin bunu sormanız gerekiyor. Sizler bu memleketin çok büyük bir siyasi oluşumunun çok değerli ve vasıflı mensuplarısınız, bunları sormadan geçmeyin. “Niye böyle oluyor?” diye bir sormak lazım. Bakın, egemenliğimizin söz konusu olduğu bölgede bizim egemenliğimiz geçmiyor, Amerika’nın egemenliği geçiyor; iki telefonla, olmayacak işler oluyor, olmayacak denilen işler oluyor ama bunu kimse kalkıp sormuyor etmiyor.

Bütün bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma önergesine olumlu oy vereceğimizi söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili.

Buyurun Sayın Kavaklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Irak Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından Suriye’nin Ayn El Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29 Ekim 2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili olarak genel görüşme açılması teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 911 kilometrelik sınırı paylaştığımız Suriye’de yaşanan çatışmalı durumun ve insanlık dramının 4’üncü yılındayız. Sözlerimin hemen başında, Suriye’deki durumun ortaya koyduğu acı ve üzücü tablo ile ülke olarak bu insani krizde üstlendiğimiz sorumluluğu sizlere hatırlatmak istiyorum.

Suriye’deki şiddet sarmalında bugüne kadar 300 binden fazla insan ölmüştür. Yarısı çocuk 7 milyon kişi ülke içinde yerlerinden edilmiştir. 2 bini aşkın kişinin rejim eliyle kimyasal saldırılarda yaşamını yitirdiği Birleşmiş Milletlerce raporlanmıştır. 3 milyon kişi komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. 150 milyar dolara ulaşan ekonomik tahribat meydana gelmiştir.

Suriye’deki durum yaşadığımız dönemdeki en büyük insanlık krizi hâline gelirken etkisini ülke olarak çok yakından hissetmekteyiz. Ülkemizdeki barınma merkezlerinde misafir edilen ve şehirlerde kendi imkânlarıyla ikamet eden Suriyeli sayısı 1,5 milyonu aşmıştır. İnsani ve komşuluk vazifelerimizin gereği, ülkemize sığınmak durumunda kalan bölge halkı için elimizden gelen her şeyi yapmaktayız.

Türkiye, 2013 yılında acil ve insani yardımlarda tüm ülkeler arasında millî gelire oranla dünyada 1’inci, miktar olarak Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’den sonra dünya 3’üncüsü olmuştur. Türkiye de bu sığınmacı baskısıyla tek başına mücadele etmekte ve uluslararası toplumun desteğini yeterince görmemektedir.

Değerli milletvekilleri, Suriye’de yaşanan son gelişmeler ülkedeki insani trajediye yeni ve dehşet verici bir boyut kazandırmıştır. Suriye rejimi kaynaklı tehditlerin kapsamı terör tehlikesiyle birlikte genişlemiş, bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir tehdit hâline gelmiştir. Bölgemizde bugün bir IŞİD tehdidinden bahsediyoruz ki onda Suriye’deki rejimin rolü büyüktür. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki rejimin mezhepçilik ve etnik ayrımcılığa dayalı politikaları bölgesel istikrarsızlığı tetiklemiş, tehditlerin yeni bir boyut kazanmasına sebep olmuştur. Suriye yönetilemez hâle gelmiştir. Bugün, aşırılık yanlısı terör örgütleri kaos ortamından ve rejimin politikalarından beslenerek faaliyet alanlarını sürekli genişletmekte, onun bölgesel güvenlik ve istikrar bakımından yol açtığı risk ve tehditler de artmaktadır.

Biz, Türkiye olarak, Irak ve Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu ve nereden gelirse gelsin terörün her türlüsüne karşı olduğumuzu her zaman söyledik. Uygulanan bütün politikalar bu söylem doğrultusundadır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de Irak ve Suriye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü teyit ederken IŞİD gibi terör örgütlerinin Irak ve Suriye’deki faaliyetlerini kınamıştır. IŞİD’in terör faaliyetlerine karşı, Birleşmiş Milletler, üyesi tüm ülkelere 1373 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde ve uluslararası hukuka bağlı kalarak, sorumluluklarının gereği olarak terörizm ve aşırılıklarla mücadele için gerekli tüm önlemleri alma çağrısında bulunmuştur.

5 Eylül tarihli NATO Galler Zirvesi’nde Irak ve IŞİD tehdidinin detaylı şekilde ele alındığı çok taraflı toplantılarla başlayan süreç, 11 Eylülde Cidde’de, 15 Eylülde Paris’te yapılan toplantılarla devam etmiştir. Ülkemizin de iştirak ettiği toplantılarda uluslararası toplumla birlikte hareket edileceği belirtilmiştir. IŞİD'e karşı mücadele verilmesi ve bu doğrultudaki uluslararası çabaların siyasi, güvenlik ve insani boyutlar ekseninde yürütülmesi hususunda mutabakata varılmıştır. Ülke olarak bu bölgesel meselede uluslararası camiayla birlikte hareket etmeye gayret etmekteyiz. Nitekim, geçtiğimiz ay yüce Meclisimizce kabul edilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiğinde sınır ötesi müdahale için yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı askerlerin Türkiye'de bulundurulmasına yetki veren tezkerede de “IŞİD” ismi özellikle vurgulanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye olarak Suriye ihtilafında siyasi çözüm başlıca önceliğimiz olmayı sürdürmektedir. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunarak anayasal ve parlamenter sistemle herkesi kucaklayan bir yönetimin acilen tesis edilmesi yine önceliğimiz olmaya devam edecektir. Bir kardeş diğer bir kardeşin yaşadığı trajediye nasıl bakıyorsa, Hükûmetimiz Suriye'de yaşananlara başından beri öyle bakmaktadır. Hemen yanı başımızda acı çeken, zulme uğrayan kardeşlerimizin bir an önce huzur ve sükûna kavuşması için Türkiye olarak vicdan sahibi bir ülke duyarlılığı sergilemekteyiz. İçinde bulunduğumuz bölgede yeni ve büyük krizler yaşanırken, bu krizler Arap, Kürt, Türkmen kardeşlerimizi, sınırlarımızın dâhilini ve akrabalarımızın olduğu diğer tarafını ilgilendirirken kayıtsız ve çekingen kalmamız, ikircikli olmamız düşünülemez. Yanı başımızdaki sorunlar için başkalarının karar vermesini bekleyen bir politika yürütmemizi kimse bizden bekleyemez. Burnumuzun dibinde vuku bulan olayların ülke menfaatlerimizi olumsuz etkilemesine izin veremeyiz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye olarak bu savaştaki odak noktamız insani acıları dindirebilmek olmuştur, bunun için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam ediyoruz. Kobani’den, IŞİD zulmünden kaçan 200 bin kişi ülkemizde misafir edilmektedir. Bu çerçevede Kobani’ye insani ve lojistik amaçlı olarak bazı unsurların geçişi söz konusu olmuştur. Burada peşmergelerin anayasal açıdan Irak ordusunun resmî bir parçası olduğunu vurgulamak gerek. Irak Anayasası’na göre “Bölgesel hükûmet, özellikle bölgenin polis güvenlik kuvvetleri ve bölge muhafızları gibi güvenlik kuvvetlerinin kuruluş ve yapılandırılması olmak üzere bölgenin tüm idari gereksinimlerinden sorumlu olmaktadır.” hükmünü amirdir. Bu anayasa hükmüne göre, ülkenin federal birimi olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin kendi güvenlik güçlerini kurma ve idare etme yetkisi bulunmaktadır. Peşmerge, bu çerçevede Irak Anayasası’nın Kürt Bölgesel Yönetimi’ne verdiği yetkiye uygun şekilde oluşturulan bir güvenlik yapısıdır. Kısaca, peşmergelerin geçişi, gerek geçtiğimiz ay yüce Meclisimizce kabul edilen tezkerenin muhtevası gerek uluslararası koalisyon ile Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde ortaya çıkan bir durumla değerlendirilmelidir. Burada en önemli husus Türkiye’nin de üyesi bulunduğu uluslararası koalisyonun IŞİD’e karşı verdiği mücadeledir ve ülkemiz bu mücadelede üzerine düşen sorumluluğun bilinci içinde hareket etmektedir. Ayrıca şunları da ifade etmek gerekir ki Suriye’deki aşırılık yanlısı unsurların tamamen yok edilmesi için uluslararası toplumun Suriye muhalefetine desteğini artırması ve güçlendirmesi elzemdir. Suriye halkının desteklediği Suriye muhalefetine destek olunması aşırılık yanlısı grupların çekim merkezi olmasını da engelleyecektir, önleyecektir. Suriye ve Irak’ta devam eden krizleri en iyi analiz edebilen, çözümleri en iyi bilen ülke Türkiye’dir. Türkiye, Suriye politikasını şekillendirirken, üçüncü tarafların yönlendirmesiyle, değil ulusal çıkarları, bölgesel vizyonu ve benimsediği evrensel değerler temelinde hareket etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan son olarak, komşularımızda cereyan eden ve bizi ciddi biçimde etkileyen hadiseler karşısında Türkiye’yi güvenli, istikrarlı ve huzurlu şekilde güçlendirme çabamız sürerken her zaman bize güvenen büyük milletimize müteşekkir olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Onlarca tahrike, provokasyonlara rağmen milletimiz sağduyusuyla, ferasetiyle, birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozacak davranışlara prim vermemiştir. İşte bu tavır sayesinde ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hükûmetimiz, milletimizden aldığı bu destekle, egemenliğine yönelik saldırılara müsaade etmeksizin, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden asla taviz vermeden, her türlü haksızlığın üzerine kararlılıkla gitmeye devam edecektir.

MHP Grubunun vermiş olduğu genel görüşme talebini uygun görmediğimi belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, konuşmacı hem Irak Anayasası’ndaki ifadeleri yanlış olarak aktardı hem de bizim önergemizin temel olan noktasını çarpıtarak verdi, sataşmadan…

BAŞKAN – Ne söyledi de çarpıttı Sayın Halaçoğlu?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Peşmergelerin Irak ordusunun bir mensubu olduğunu belirtti; Irak ordusuyla alakası yok, bunları açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bir defa, her şeyden önce Irak Anayasası’nın 9’uncu maddesi, peşmergeleri iç güvenlik gücü olarak gösterir, Irak ordusunun bir parçası olarak göstermez. Dolayısıyla, tezkereye bunun dayandırılması mümkün değil, bir defa her şeyden önce bunu ortaya koyalım. Yani peşmerge, Irak’ta bölgesel bir yönetimin iç güvenlik gücüdür, Irak ordusuyla, merkezî yönetimiyle alakası olan bir ordu değildir. Dolayısıyla, “Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulundurulması” der Anayasa’nın 92’nci maddesi, tezkere de aynı şekilde geçmiştir. Dolayısıyla, peşmerge Türkiye'de bulundurulmak için gelmemiştir, peşmerge Türkiye üzerinden başka bir ülkeye gönderilmiştir. Dolayısıyla, uluslararası hukuka da aykırı bir işlem görülmüştür, Anayasa suçu da işlenmiştir.

Biz, oradaki insanların, Suriye’deki insanların veya Ayn El Arap’taki insanların yanında olmayalım demiyoruz ki, insani bir meseleden bahsetmiyoruz, yapılan bir yanlıştan bahsederek biz bu önergeyi getirdik, genel görüşme açılmasını istedik. Yani siz burada meseleyi farklı yönlere çekiyorsunuz. Eğer böyle düşünecek olursak bile, Irak’ta meydana gelen katliamlar… Amerika’nın baskısıyla ne kadar Müslüman öldü? 1 milyon. Peki, ardından Libya… Peki, Mısır, ardından Suriye... Ne kadar insan öldü, birbirini kesti? Mezhep çatışmaları vesair, ne olursa olsun, binlerce insan, milyonlarca insan katledildi. Şimdi, siz bunların arasını bulmak dururken çatışmaların içerisine fitne sokmaya kalkışıyorsunuz. Yapmayın!

Diğer taraftan, kim kazandı? Müslümanlar kaybetti, İslam dünyası kaybetti. Kim kazandı? Batı emperyalizmi, Amerika, İsrail kazandı. Boşuna mı Gazze’yi bombaladı İsrail rahat rahat? Buna söz söylemezsiniz.

Diğer taraftan, tamamen Anayasa suçu işlenmiştir, uluslararası hukuk çiğnenmiştir ve bunun hesabını yarın Türkiye Cumhuriyeti olarak Lahey’e gittikleri zaman veremezsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu tarafından 31/10/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından PYD terör örgütüne destek olmaları amacıyla Suriye’nin Ayn el-Arap ilçesine gönderilen peşmergelerin 29/10/2014 tarihinde Türkiye üzerinden geçirilmeleriyle ilgili genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.58

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.075

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşları tarafından, Ermenek’teki kömür ocağı faciası esas alınarak artık “sistematik iş cinayetlerine” dönüşen bu ve benzeri olayların sebeplerinin, sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4/11/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 4/11/2014 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

     Levent Gök

        Ankara

        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşları tarafından, Ermenek'teki kömür ocağı faciası esas alınarak artık, sistematik iş cinayetlerine dönüşen bu ve benzeri olayların sebeplerinin, sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1544 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/11/2014 Salı günlü birleşimde, sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilmiş olan grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 2014 yılında, ilk on ayda, iş cinayetlerinde 1.600 insanımızı kaybettik. Avrupa birinciliğinden dünya birinciliğine doğru hızla, koşar adım gidiyoruz. Ülkemiz adına vahim, dramatik, kaygı veren ve bir o kadar utanç veren bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu gayriinsani ve dramatik tabloyu artık görmemiz gerekiyor, bu tabloyla yüzleşmemiz gerekiyor. Bu yüzleşmeyi yaparken, zorunlu olarak, ölümlere yol açan sebepleri, daha doğrusu sistemi tartışmak durumundayız. Somalar, Ermenekler yaşanmadan evvel neler olmuş, kim nerede durmuş, devletin organları ne yapmış, nasıl bir tavır içinde olmuş, bu süreci kronolojik olarak anlatmamız, hafızamızı tazelememiz gerekiyor.

22 ve 23’üncü Yasama Dönemlerini bir tarafa bırakıyorum, 24’üncü Dönemde, başta Manisa milletvekillerimiz olmak üzere, muhalefet grupları bu konuyu ısrarla Meclis gündemine getirdiler, taşıdılar. Muhalefetin bu yapıcı ve sorumlu yaklaşımına rağmen, iş cinayetleri neden önlenemiyor? Sınıfsal çelişki neden giderilemiyor? Mevcut çelişkiler neden giderek derinleşiyor, neden uçurum boyutlarına varıyor?

Ermenek’teki olayı incelediğimizde şu tespitler ve bulgular ortaya çıkıyor değerli arkadaşlarım: Facianın meydana geldiği ocağın doğusunda terk edilmiş bir maden alanı var. Mevcut bulgulara göre, bu bölgeden kaynaklanan su baskınlarının diğer faktörlerle birleşmesi sonucunda facia meydana geliyor. İşçilerin bir bölümü suyun tazyikiyle savruluyorlar, bu savrulma onların kurtuluşu oluyor. 18 işçi ise madende kalıyor ve facia meydana geliyor.

Kayda değer olan soru şu: Terk edilmiş görünen bu alanlar Enerji Bakanlığının işletme kayıtlarında, haritalarında neden görünmüyor? İşletmeci, ruhsat aldığı alanın dışında bu alanda da mı acaba faaliyet gösteriyor? Enerji Bakanlığı ruhsat verirken alanda inceleme yapmıyor mu? Çalışma ve Enerji Bakanlıkları bu vahim tabloya neden müdahale etmiyor, neden göz yumuyor, neden bu süreci görmezden geliyor? Madenler konusunda ruhsat ve yetkileri Başbakanlık uhdesinde toplayan 2012/15 sayılı Genelge’yi bu bakanlıklar aşamıyor mu, Başbakanlığa rağmen görev yapamıyorlar mı?

Türkiye gerçeği şudur değerli milletvekilleri, şunu görmemiz gerekiyor: Türkiye'de tüm idari ve adli sistem Başbakanlık üzerinden kilitlenmiş durumdadır. Türkiye, öncelikle bu temel sorunu aşmak zorundadır.

İkinci temel tespitimiz şu değerli arkadaşlarım: Bu sektörün başlı başına sorunlu bir sektör olduğu bir vakıa. Bakıyoruz, böyle bir sektörde teknolojik yatırım yok, altyapı yatırımı yok, bunu zorlayan ve yaptırıma bağlayan bir anlayış yok. Bu anlamda, iş güvenliği kültürünün geliştirilmesini, bunun kurumsal hâle getirilmesini sağlamak gerekiyor. Bu noktada hiçbir ciddi çalışmanın yapılmadığını görüyoruz. Bu çalışmayı yapması gereken, bu konudaki kurumsal yapıyı oluşturması gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bakıyoruz, yedi sekiz yıl geçtikten sonra, 2010 yılında, 2011 yılında Zonguldak’taki bir başka faciadan sonra “Efendim, iş güvenliği kültürünü geliştirmeye ihtiyacımız var.” diyerek ahkâm kesiyor; bu kültürü geliştirme ve kurumsal yapıyı oluşturma sorumluluğunun kendisine ait olduğunu görmezden geliyor. Böylesine ucuz bir siyasetin yapıldığını görüyoruz.

İktidar olduğu hâlde, on iki yıldır Türkiye’yi yönettiği hâlde sızlanmaya, şikâyet etmeye, nasihat vermeye devam eden bir iktidar kimliğiyle karşı karşıyayız. Biraz evvel iktidar sözcüsü konuşuyordu, hâlen söylediği şu: “Olmalı, yapılmalı.” Sen on iki yıldır Türkiye'yi yönetiyorsun. Sen yapacaksın, tavsiyede bulunmayacaksın, nasihat etmeyeceksin.

İşte, böylesine güvencesiz bir ortamda, bakıyoruz, anormal üretim zorlamasının getirdiği başka tehlikeleri görüyoruz, başka sakıncaları görüyoruz. Soma’nın işletmecisi itiraf etti, ne dedi? Dedi ki: “2009 yılında 230 bin ton olan üretim, 2010 yılında 2,6 milyon tona çıktı.” Bu, işte, başlı başına vahşi kapitalizm uygulamasını gösteren bir tablo değil midir değerli milletvekilleri?

Bakıyoruz, bütün bunların devamında, 14 bin ocağı 240 müfettiş sözde denetliyor. Peki, nasıl denetliyor? Madene inmeden, madenin gerçeklerini bildiği hâlde bunları görmezden gelerek tamamen şeklî yöntemlerle gerçekleştirilen formalite bir denetim vakıasından söz ediyoruz ve göstermelik bir denetim.

Diğer bulguları bırakıyoruz. Bakın, son üç günde ortaya çıkan, basına yansıyan bilgilere göre, resmî raporlara göre şu söyleniyor: “Ocak sahipleri, denetçileri lüks otellerde ağırlayıp onları göstermelik olarak ocağa getiriyorlar, hediyelerini ayaklarına gönderiyorlar. Denetçiler gelmeden işverenlerin haberleri oluyor. Akşam içki masaları kuruluyor. İşçiler bu baskının olabileceğini söylediği hâlde tedbirler alınmıyor.” Bakıyorsunuz, danışıklı ilişkilerle işçisinin maluliyet tazminatını ödememek için mal kaçıran firmalar, Soma’da muhtelif kazalara, olaylara yol açan ve hep korunan firmalar. Vergi, SSK ve elektrik borçlarını ödemeyen yine aynı firmalar. Her nasılsa bu tesadüfler, siyasi kadrolarla, siyasi iktidarın kadrolarıyla özel ilişkiler içine giriyorlar ve himayeye mazhar oluyorlar. Aslında, 17 Aralığı yaratan fotoğrafı, o aktörleri orada da görüyorsunuz. Sorunun esası da burada düğümleniyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, Çalışma Bakanı bu olayın sıcaklığıyla konuşuyor, ne diyor? Diyor ki: “Efendim, ruhsat verilmemeliydi. 50 kişi araya giriyor. Üretim zorlaması var, aşırı kâr hırsı var.” Ne güzel tespitler, doğru söylüyor Çalışma Bakanı. Peki, bu itiraflardan sonra ne beklersiniz? Bunları söyleyen bir Bakanın, bir Hükûmetin çözüm adına yapması gereken şeyler yok mudur? Ne yapıyor ilgili Bakan? Bakıyoruz, anlatımı yapılan bu süreçte denetim görevini yapmayan, ihmal ve suistimalde bulunan müfettişler için savcılığın istediği soruşturma iznini vermiyor Çalışma Bakanı. Böyle bir şey kabul edilebilir mi? İşte, bu, tuzun koktuğu yer değil midir? Bu, yüz karası değil midir değerli milletvekilleri? Bu bir fotoğraf değil midir? Bu bir yönetim anlayışı değil midir? E, bakıyoruz, tabii, bütün bunların devamında da Maden Mühendisleri Odasının, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun raporlarına, Cumhuriyet Halk Partisinin, muhalefetin diğer grupların vermiş oldukları araştırma önergelerine rağmen, Hükûmet üstüne düşen görevleri bir türlü yapmıyor, bu anlattığımız kapsamda bir türlü yapmıyor.

Ortaya çıkan fiilî durum şu, işin esası şu: İşletmeciler iktidarla olan yerel ve merkezî ilişkilerine güveniyorlar, “Nasıl olsa Ankara benim hakkımda yaptırım uygulamaz.” diyorlar ve bu duyguyla kural dışılığa ve haksız kazanca yöneliyorlar, bunu kurumsal hâle getiriyorlar. Çıkar ilişkisi ve nüfuz suiistimalleri, beraberinde cezasızlık kültürünü getiriyor ve bu cezasızlık kültürü en ağır sonuçlarını madencilik sektöründe yaratıyor değerli arkadaşlarım.

İşte, böyle bir tablonun sonunda, aslında fotoğrafın özünü, esasını yine kim ortaya koyuyor? Ermenekli, Güneyyurtlu “Emiş Baha” isimli kadınımız ortaya koyuyor. Diyor ki Emiş Baha: “Önce ekmeğimizi çaldılar, emeğimizi çaldılar, sonra da canımızı aldılar.” Emiş Baha, Türkiye gerçeğini özetliyor, Anadolu gerçeğini özetliyor. Emiş Bahaların haykırışı ve “Oğlum yüzme bilmezdi.” diyen Ayşe annenin masumiyeti ve dile getirdiği insani değerler bu topluma, hepimize ders olmalıdır değerli arkadaşlarım.

Gelin, bu seslere kulak verelim. Gelin, bu sınıfsal çelişkiyi, vahşi kapitalizmin yarattığı bu sömürü ve soygun düzenini sona erdirelim değerli arkadaşlarım. Etraftan dolaşmayalım, işin özüne girelim, olayın özüne girelim, sorunla yüzleşelim. Bu cesareti gösterelim, bu sorumluluğu gösterelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu düşüncelerle sizleri bir kez daha sorumluluğa ve sağduyuya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili.

Buyurun Sayın Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da hayatını kaybeden 301 şehidimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum ve ağır bir travma yaşayan yaralılara ve ailelerine tekrar geçmiş olsun diyorum.

Ermenek’te geçen hafta yaşadığımız kazada çıkartmaya çalıştığımız, göçük altında kalan işçilerimizin de bir an evvel sağ salim evlerine dönmesi, çıkartılması konusunda dua ediyoruz, elimizden gelen desteği veriyoruz.

Değerli arkadaşlar, Soma’daki kazadan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün partilerin el birliğiyle bir komisyon oluşturuldu; Soma Kazasını Araştırma Komisyonu ve beraberinde, bir daha benzer kazaların olmaması için neler yapılması gerektiği konusunda. Ben herkese teşekkür ediyorum, her partiye. Özellikle, Komisyon üyesi arkadaşlarımızın hepsinin arasında müthiş bir uyum var. Ben Komisyon Başkanıyım, mesleğim de maden mühendisliği olduğu için, grubum tarafından bu göreve getirildim ve bu uyum içerisinde de gerçekten çalışmalarımızı hem bilimsel temele hem de işçi ifadelerine dayandırarak olayın nasıl olduğunu çözmeye çalışıyoruz. Amacımız şu: Olayın nasıl olduğunu çözersek iyi öneriler öneririz, yoksa klasik önerilerin dışına çıkamayız diye düşündük. Sonuçta, geldiğimiz noktada, bu ayın sonunda Komisyonumuz çalışmalarını tamamlıyor, belli bir noktaya geldik. İnşallah, ay sonuna doğru da Komisyonumuz raporunu görüşüp bir karara bağlayacak.

Buradaki temel sıkıntı, maalesef ve maalesef, çok uzun süredir, madencilikteki -temeli olmayan- mevzuat eksikliğimizden kaynaklanıyor. Ben birkaç örnek vermek istiyorum. Bu bizim Maden Kanunu’muz, bu da geçen sene, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na bağlı olarak yer altı madenleriyle ilgili çıkartılmış olan yönetmelik, sadece 20 sayfa.

Benzer şekilde Avustralya’dan örnek vereyim: Avustralya’da maden kanunu değil, sadece kömürde iş sağlığı ve güvenliği kanunu var ve bu iş sağlığı ve güvenliği kanunu da 350 sayfa, 650 sayfa da yönetmeliği var.

Bizdeki temel sorun, maalesef, kömürü normal İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına almamış olmamız. Bu bağlamda, 301 insanın ölmesinin ve Ermenek kazasının bizim için artık bir dönüm noktası olması gerekir diye düşünüyorum. Bu bağlamda, biz raporlarımızı bu çerçevede hazırlıyoruz. Mesela, niçin kömürde İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gerekli? Çünkü, kömür ocakları diğer madenlerden çok farklı. Bugün, madenlerde meydana gelen kazaların yüzde 95’i kömür ocaklarında meydana geliyor. Soma kazasına kadar ölümlerin yüzde 98’i grizudandı, Soma’yla birlikte biz gaz zehirlenmesi ve en sonunda da su baskınıyla karşılaştık. Yani, kömür madenlerinde genelde 4 tane temel kaza riski var. Bunlardan birincisi grizu; ikincisi için için yanma, kızışma, gaz; üçüncüsü göçük; dördüncüsü de su baskını. Dolayısıyla, kömürdeki iş sağlığı, güvenliğini biz bu temel üzerine oturtursak, galeri açmadan havalandırmaya kadar her türlü şeyi sistematik olarak mevzuatımıza yazarsak işverenin yapması gereken her şeyi tanımlamamız lazım; bizde bu eksik. Bizdeki Maden Kanunu, maalesef, iş sağlığı ve güvenliğini, kömürdeki iş sağlığı ve güvenliğini kapsamıyor; bizdeki Maden Kanunu, genelde işveren ile ruhsat sahibi arasındaki hukuki işleri veya iki ruhsat sahibi arasındaki hukuki ihtilafları çözmek üzere yazılmış bir kanun. Bu bağlamda, bizim maden konusunda yeniden köklü bir kurumsal yapıya, köklü bir mevzuat değişikliğine ihtiyacımız var.

Madencilik diğer iş kollarından çok farklı dolayısıyla bunun 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun dışında ele alınması, farklı bir kurum tarafından denetlenmesi gerekiyor.

Biraz önce de bahsedildiği üzere, denetimde hakikaten bazı boşluklar var. Çalışma Bakanlığımızın ilgi alanına giren yerler ayrı, Enerji Bakanlığımızın ilgi alanına giren yerler ayrı. Bu, iki ayrı kurum tarafından denetlenmesinden kaynaklanıyor. Aynı kuruma bir gün Çalışma Bakanlığının iş müfettişleri giderken on beş gün sonra, ondan habersiz, MİGEM yetkilileri gidiyorlar. MİGEM’de denetim için maalesef altyapı yok. Biraz önce söylediğim gibi, MİGEM her şeyi bu kanuna göre, bu hukuka göre, ruhsatlar bağlamında denetliyor. Dolayısıyla, MİGEM durumdan vazife çıkararak orayı denetleme görevini almış. MİGEM sadece projelere uzun ayak mı, oda-topuk mu diye bakıyor; projelere sadece açık işletme mi, kapalı işletme mi diye bakıyor. O yüzden, MİGEM’in elini güçlendirmemiz için köklü bir kanun çıkarmamız gerekiyor.

301 insanımızı kaybettik, 18 insanımız da göçük altında, bunun bizde artık yeniden bir değişim ve dönüşümü, hatta zihinsel dönüşümü meydana getirmesi lazım. Biz, bugün şu kanunların hepsini çıkarsak bile, bu bir kültür meselesi. Maalesef, işçilerimizin hiçbirisinin madencilik sertifikası yok. Bunların çok iyi ele alınıp incelenmesi lazım. Soma’da on sene önceki dayıbaşılık sisteminin kullanıldığı konusunda işçiler arasında yaygın bir görüş var. Eğer sertifikalı bir eğitim olursa dayıbaşılığı sistemi kendiliğinden çöker. Onun için de zaten üç gün veya beş günlük verilen madencilik eğitimleri yeterli değil, bunun geliştirilmesinde fayda var, bu konuda da elimizden gelen gayreti göstermemiz gerekiyor.

Biz, kazalarda sadece Soma’daki kazayı ele almadık, Ermenek bağlamında da kazayı ele alıyoruz. Çünkü, Soma’da şunu gördük: Soma’da meydana gelen kaza eski bir imalatın göçüğünden meydana geliyor. Eski bir imalatta biriken gaz galeriye girmişken Ermenek’te de eski bir imalatta biriken su yeni açılan bir galeriye giriyor. Demek ki eski imalatlar bizim madencilik sektörümüzde hep çok büyük bir risk oluşturuyor. Belki, burada, bizim Komisyonumuzda önereceğimiz bir madde olacak, bu çerçevede belki özel bir kanun çıkarmamızda fayda var, Soma bağlamında ve kömürlerin eski imalatlarının risk analizinin yapılması konusunda. Bunun dışında birçok önerimiz olacak, zamanımız yetmediği için burada girmek istemiyorum.

Mesela, 301 insanımızın öldüğü Soma kazasının mutlaka bir senaryosunun yapılıp film hâline getirilmesi ve 13 Mayısta sürekli bu bilincin diri tutulması lazım. Burada, hakikaten, işçi ifadelerini okuduğunuz zaman neler yaşandığını görüyorsunuz, yaşıyorsunuz, o gün uykunuz kaçıyor. O yüzden, Soma bize bir örnek, Ermenek bize bir örnek ama bedelini ağır ödediğimiz bir örnek. Buradan çıkarak inşallah madenciliğimizde köklü değişiklikler yapalım. Bu bir partinin sorunu değil. Yani, temeli çok çürük olduğu için biz üzerine ne kadar sağlam betonarme binalar yaparsak yapalım, bu temel çöker. Bunun temeli, bu mevzuatları değiştirmekten geçiyor. Bunun için de başta bizde zihniyet değişikliği olmak kaydıyla, bunun madenciye, işçiye ve bütün sektöre yayılması lazım.

Bu çerçevede, bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ermenek’teki kömür ocağı faciasıyla ilgili CHP grup önerisinin lehinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Ermenek’teki kömür ocağı faciasıyla ilgili gündem dışı yaptığım konuşmanın bir bölümü, aldığım bilgiye göre, TBMM TV’den verilmemiştir. Sayın Başkan, sansür mü uyguluyorsunuz? Neden verilmemiştir, gerekçesini alabilirsem memnun olurum.

Gündem dışı konuşmamda da ifade ettiğim gibi, Ermenek’ten gelen acı haber üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi heyeti olarak inceleme, araştırma, destek ve yardım amacıyla hemen bölgeye intikal ettik. Faciadan kurtulabilen işçilerin verdiği bilgiye göre, ocağın içinde, yemek molası esnasında bir patlama sesiyle birlikte gelen şiddetli rüzgârın etkisiyle yemek kapları uçuşmuş, vagonlar raydan çıkıp yuvarlanmaya başlamış, “baca” denilen kömür çıkarma alanına yakın olan işçilerin “Kaçın!” diye bağırması sonucu çıkışa yakın kısımda olan işçilerden 8’i peşlerinden gelen suyun önünden koşarak dışarı çıkabilmişlerdir. Yirmi yıllık tecrübesi olduğunu söyleyen bu işçilerimizden biri, baskınla birlikte gelen kokunun metruk bir ocağın kokusu olduğunu ve gelen suyun yandaki ocakta birikmiş su olduğunu ifade etmiştir. Nitekim, faciayla ilgili adli soruşturma başlatan Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığının dünkü açıklamasına göre, bilirkişi heyetince düzenlenen ön raporda yaşanan facianın eski imalat bölgesine yıllar içerisinde birikmiş olan suların zaman içinde basınç eşik değerini aşarak zayıflayan topuktan çalışma alanlarında aniden su baskınına neden olmasından kaynaklı olduğu belirtilmiştir.

Su baskını yaşanan kömür ocağı Has Şekerler Limited Şirketi tarafından redevans usulüyle işletilmektedir. Şirketin sahibi olan Saffet Uyar, Güneyyurt beldesinde önce ANAP’tan belediye başkanı seçilmiş, sonra AKP’ye geçmiş, 2009’da da AKP belediye başkan adayı olup kazanamamıştır. Ruhsat sahibi ise Özbey Grup bünyesinde faaliyet gösteren Ermenek Cenne Linyit Kömür İşletmesi Limited Şirketidir. Sayın Bakanlar ve yetkililer tarafından bugüne kadar ismi bilerek veya bilmeyerek gündeme getirilmeyen bu şirket, maden mevzuatımıza göre ruhsat sahibi olup aslında sahadaki işlerden birinci derece sorumlu durumdadır.

Bir nevi taşeron uygulaması olan redevans usulü işletmecilikle kâr için insan hayatı hiçe sayılmaktadır. Bu sistem iş kazalarına âdeta davetiye çıkarmaktadır. Bu sistemde para ve rant vardır ama içinde insana yer yoktur, her şey para içindir ve insanın da değeri ürettiği mal kadardır.

Değerli milletvekilleri, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı, bu önlemlerin alınıp alınmadığının ve uygulanıp uygulanmadığının gereği gibi denetlenmediği, kuralsız çalışma şartlarının hâkim olduğu bir çalışma ortamında faciaların yaşanması kaçınılmazdır. Ermenek’te yaşanan facia en küçük ayrıntısına kadar incelenmeli ve soruşturulmalıdır. Bu faciayla ilgili sorumsuzlukta, ihmalde, tedbirsizlik halkasında kimlerin dahli varsa haklarında gerekli yasal işlemler yapılmalı, hesap sorulmalıdır. Hiçbir ihmal göz ardı edilmemelidir. Ermenek’te, facianın yaşandığı bölgede yıllar önce ve birçoğu da ruhsat sahibi şirket tarafından kömür çıkarılmış metruk ocakların olduğu ve kapatılması gerektiği hâlde öylece bırakılan bu ocakların suyla dolu olduğu bölge insanı tarafından genelde bilinmektedir. Yetkili ve sorumlu olanların yıllardır bunu niye görmedikleri ve önlem almadıkları mutlaka sorgulanmalıdır.

Maden mevzuatı gereği her yıl verilmesi zorunlu olan ve kömür alınan yerler için geçmiş yıllara ait üretim, bir önceki yıl yapılan üretim ile bir sonraki yıl planlanan üretimler gibi bilgileri, koordinat ve kodları, sayısal verileri gösteren imalat haritası ve planların sağlıklı bir şekilde takip edilmediği, kömür çıkarılacak alanların belirlenmesinde bu harita ve planlardan yararlanılmadığı ifade edilmiştir. İmalat haritası ve planlar konusunda yıllar itibarıyla neler yapıldığı, içi su dolu metruk ocakların yanında imalat yapılmasına nasıl izin ve onay verildiği tüm boyutlarıyla inceleme ve soruşturma konusu yapılmalıdır.

Kömür çıkarılırken çevrede olası yer altı suyu, metruk ya da faal ocak olup olmadığı gibi durumları belirlemek için kullanılan 25 metrelik kontrol sondajının yapılmadığı, bunu yapacak cihazın da işletmede olmadığı söylenmiştir. Dolayısıyla, kontrol sondajı yapılmamasının nedeni, denetimlerde neden dikkate alınmadığı, alındıysa neden uyulmadığı inceleme ve soruşturma konusu yapılmalıdır.

Bölgedeki işletmeci firmalar torba yasayla yapılan düzenlemenin getirdiği mali yük gerekçesiyle kırk beş gün çalışmayı durdurmuş, daha sonra firmalar ve işçiler arasında görüşmeler sonucu yemek ve servis ücretlerini işçilerin üstlenmesi ve yarım saati mola olmak üzere yer altında sekiz saat çalışmanın kabul edilmesiyle, Kurban Bayramı sonrası işletmeler tekrar faaliyete geçmiştir. Dolayısıyla, eskiden beri dışarı çıkarak firmanın verdiği yemeği yiyen işçiler kendi getirdikleri yemeği ocak içerisinde, yer altında yemeye başlamışlardır. Ocakta asansör sistemi bulunmamakta, yürüyerek giriş çıkış bir saate yakın zaman almaktadır. Su baskınının yemek molası saatine rastlaması nedeniyle eskiden olduğu gibi dışarıda yemek yenseydi işçiler su altında kalmayacaktı ama işçilerin her an yaşanabilecek böylesi bir facia riskiyle karşı karşıya bulunduğu gerçeği de ortadadır. Önceden firmaca karşılanan yemek ve servis işini işçilerin üstlenmesi ve yemeklerini ocakta yemeleri konusunda kimlerin baskı yaptığı, ayrıca işçileri AKP mitinglerine kimlerin götürdüğü, seçimlerde işçilerini AKP’ye yönlendirmesi için işletme sahiplerinin müfettişle tehdit edilip edilmediği hususları da mutlaka soruşturulmalıdır.

AKP iktidarının yaptığı yasal düzenlemeler, iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak ve sömürü düzenine son vermekten ziyade günü kurtarmaya dönük düzenlemeler niteliğindedir. Ayrıca, ayrımcı, eşitlik ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan düzenlemeler yapılmaktadır. Nitekim, son torba yasayla verilen haklarda geçmişteki hizmetler göz ardı edilmiş, yer altında çalışarak emekli olmuş kişilerin emekli aylığında hiçbir iyileşme yapılmamıştır. Yine, sadece Soma’daki faciada hayatını kaybeden 301 işçimizle ilgili olarak yakınlarına 1 kişilik istihdam hakkı verilmiş, prim borçları silinmiş, anne ve babalara aylık bağlanmasında muhtaçlık şartı kaldırılmış ama gerek öncesinde gerekse sonrasında yaşanan maden kazalarında hayatını kaybedenler dikkate alınmamıştır. Yasayla verilen haklardan aynı durumda olan herkesin yararlanabileceği bir düzenleme mutlaka yapılmalıdır. Aynı işi yapmış emekliler göz ardı edilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan bir ocakta yemeğin dışarıda yenilmesine izin verilmediğini duyunca “Ocağı kapatın.” diye talimat vermiş. Peki çalışanlar ne olacak? Tabii ki umurunda değil. Burada yapılması gereken, işverenin işçileri bu zorlamasını kaldırmak, dışarıda yemek yemelerini sağlamaktır.

Ermenek’te facianın yaşandığı sahadaki 11 kömür işletmesinde 1.500 işçi çalışmaktadır. Bölge halkı ekmeğini kömürden çıkarmaktadır. Ermeneklinin ailesine nafakasını sağlamak, borçlarını ödeyebilmek için çalışabileceği başka bir iş yoktur. O nedenle bölgeye özel olarak önem verilmeli, destek olunmalı, sağlıklı bir çalışma ortamı için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Bugünlerde hepimizin yüreğini dağlayan bir acı haber de Yalvaç’tan gelmiştir. Akşehir’den 35 lira yevmiyeyle elma toplamaya giden işçilerimizin balık istifi bindirildiği midibüsün devrilmesi sonucu yaşanan kazada 17 kişi ölmüş, 29 kişi yaralanmıştır. Bu kaza da denetimsizliği, insanımızın çaresizliğini, nasıl bir fakirlik, borçluluk ve geçim sıkıntısı içinde olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Kişi başına gelirimizin 3 kat arttığını ve 10.500 dolara yükseldiğini söyleyerek afra tafra satanların, yaklaşık 1,5 katrilyon liraya kendilerine saray yaptıranların, yeni yeni uçaklar, lüks makam araçları alanların, israf ve gösteriş içinde saltanat sürenlerin acaba vatandaşımızın yoksulluğu karşısında hiç yüzleri kızarmıyor mu, hiç utanmıyorlar mı, hiç vicdan azabı çekmiyorlar mı?

PKK’nın hamisi peşmergenin topraklarımızdan geçmesine izin verip üstelik yemek paralarını ve yakıt paralarını ödeyen, Suriyeli mülteciler için katrilyonlarca liralık harcama yapan AKP Hükûmetinin gözü kendi insanımızın yoksulluğunu, işsizliğini, çaresizliğini maalesef görmemektedir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, Ermenek’te meydana gelen maden kazasında mahsur kalan 18 madencimizin bir an önce yer altından çıkarılmalarını diliyorum. Soma’da hayatını kaybeden 301 madencimizi ve Soma kazasının öncesinde ve sonrasında Zonguldak’ta ve seçim bölgem Bartın’da ve ülkemizin değişik bölgelerinde meydana gelen kazalarda vefat eden madencilerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Bu tür acıların, kazaların bir daha meydana gelmemesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda ortak iradenin başarıya ulaşmasını ve milletimizin bu tür kazalarla, yeni acılarla karşılaşmamasını yürekten diliyorum.

Madencilik sektörü, özellikle de yer altı madenciliği iş sağlığı ve güvenliği açısından oldukça riskli bir alandır. Öte yandan ülke ekonomisine sağladığı önemli katkılar nedeniyle de özellikle zengin yer altı kaynaklarına sahip olan birçok ülkede bu sektöre ayrı bir önem verilmekte, bir yandan da bu sektörde iş güvenliğini artırmak üzere birçok tedbir alınmaktadır. Gelişmiş ülkelerde maden mevzuatında yapılan iyileştirmelerin yanı sıra, güvenliğin iç ve dış denetimlerle de güvence altına alındığını, küçük işletmeler yerine havza bazında daha güçlü ve daha profesyonel bir çalışma gerçekleştiğini Komisyon çalışmalarımız vesilesiyle de gördük.

Ülkemizde maden kazaları istatistikleri gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, sektörün maden güvenliği alanında gelişmeye ihtiyaç duyduğu açıktır. Madencilik sektörünün sorunları çeşitli çalışma ve araştırmalarda dönem dönem dile getirilmiş, 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Madenciliğin Sorunlarının Araştırılmasına İlişkin Meclis Araştırması Komisyonu önemli tespitlerde bulunmuştur. Hâlen Soma kazasının nedenlerinin ve alınması gerekli güvenlik tedbirlerinin araştırılmasına ilişkin kurulan Komisyon da çalışmalarını detaylı bir şekilde sürdürmüş, konunun tüm ilgililerini dinlemiş, üyeler zaman zaman kendi güvenliklerini de riske atacak şekilde hem kaza mahallinde hem de başka ocaklarda inceleme yapmış ve rapor yazma sürecine girmiştir.

2010 yılında kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun tespitlerine ve henüz raporunu hazırlamayan, rapor yazma aşamasında olan Soma Komisyonunun tutanaklarına baktığımızda ülkemizde madencilik sektörünün yeniden ele alınıp gelişmiş ülke örnekleri göz önünde bulundurularak bir sistem değişikliğine gidilmesi gerektiği ilk akla gelen husustur. Madencilerimizin ciddi altyapı sorunlarının bulunduğu, ülkemizin son yıllardaki ekonomik kalkınma ve gelişmesine paralel bir gelişme içerisinde olmadığı görülmektedir. Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan ve 301 madencimizin şehit olduğu maden faciasıyla birlikte gündeme gelen ve Ermenek kazasıyla tekrar eden iş sağlığı ve güvenliği sorunu bu alanda güvenlik kültürü eksikliğinin olduğunu göstermektedir.

Yer altında üretimi tamamlanarak terkedilmiş pano ve ayakların, galerilerin nasıl bir tehlike oluşturduğunu Soma’da ve Ermenek’te gördük. Birinde gaz patlaması ve yangın olarak ortaya çıkarken diğerinde de su baskını olarak karşımıza çıktı. O hâlde, böyle kazaların artık ülkemizde meydana gelmemesi için gerekli tedbirler alınmalı, maden sahalarının üretime hazırlık projesinden itibaren tüm rezerv çıkarılıp üretim bitince ve sonrasında da o bölgenin ıslahına kadar geniş bir planlama gerektirdiği hususu artık tartışmasızdır.

Denetimden uzak, parça parça, küçük maden ocakları yerine, havzanın tamamıyla planlandığı ve madencilikte uzman kuruluşlar tarafından işletilen, üretim kalitesi yüksek, iş kazası oranı düşük bir sisteme mutlaka geçilmelidir.

Maden kazaları üzerinden siyaset yapmanın sektöre de, ülkemize de bir faydasının bulunmayacağı kanaatindeyim. Ölümler üzerinden siyasi tartışmalar yerine, hep birlikte, ülkemizdeki bu önemli sorunu nasıl ortadan kaldırabiliriz buna kafa yormamız gerekir.

Maden kazalarıyla ülkemiz yeni tanışmamaktadır. Maden kazaları istatistikleri iktidardaki partiye göre de değişmemektedir. Ülkemizin son otuz yılına baktığımızda: 1983 yılında Zonguldak Armutçuk’ta, 1983 yılında yine Zonguldak Kozlu’da, 1987 yılında yine Zonguldak Kozlu’da, 1990 yılında Bartın Amasra’da, 1990 yılında Amasya Yeniçeltek’te, 1990 yılında -ki bu da büyük bir faciaydı, 263 madencimizi kaybetmiştik- Zonguldak Kozlu’da, 1995 yılında Yozgat Sorgun’da, 2003 yılında Karaman Ermenek’te, 2004 yılında Kastamonu Küre’de, 2009 yılında Bursa Mustafakemalpaşa’da, 2010 yılında Balıkesir Dursunbey’de, 2010 yılında Zonguldak Karadon’da, 2013 yılında Zonguldak Kozlu’da büyük çaplı maden kazalarında madencilerimizi yitirdik ve 2014 yılında Manisa Soma’da 301 madencimizin şehit olması hepimizi derinden yaraladı. Bu arada, Zonguldak ve Bartın başta olmak üzere, ülkemizin değişik yerlerinde küçük çaplı, ölümle sonuçlanan maden kazalarıyla karşılaştık ve son olarak Karaman Ermenek’te 18 madencimiz hâlen yer altında. Kazaların tarihlerine baktığımızda, kazaların sayısı veya kazalarda verdiğimiz can kayıpları iktidardaki partiye göre değişmemektedir. Mesele, sistem sorunudur değerli milletvekilleri. Yaşadığımız tecrübe, artık, bu alanın her boyutuyla masaya yatırılmasını, yeniden yapılandırılmasını ve çok güçlü bir denetim mekanizmasının oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.

2013 yılında yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun ve yönetmeliklerinin uygulanmasının sağlanması, uygulamada tespit ettiğimiz mevzuat eksikliklerinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Soma Komisyonu, her ne kadar Soma kazasına yönelik kurulmuşsa da değişik ocaklarda yaptığımız incelemelerden ve ülkemiz madenciliğini tüm boyutlarıyla araştırdığımızdan, bu Komisyonun raporunda yer alacak önerilerin bir uygulama takvimi çerçevesi içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimiyle hayata geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bu aşamada, cezai ve idari soruşturmaları devam eden, henüz madencilerimize ulaşamadığımız Ermenek’teki kazayla ilgili olarak arama kurtarma çalışmalarının tamamlanmasından sonra konunun değerlendirilmesini Genel Kurulun takdirlerine sunuyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın Sarıbaş, Sayın Akar, Sayın Serindağ, Sayın Ayaydın, Sayın Kart, Sayın Bayraktutan, Sayın Özkoç, Sayın Erdemir, Sayın Öğüt, Sayın Özdemir, Sayın Toprak, Sayın Ekinci, Sayın Tayan, Sayın Özkes, Sayın Genç, Sayın Serter, Sayın Dinçer, Sayın Değirmendereli, Sayın Gök ve Sayın Çetin.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:18.51

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşları tarafından, Ermenek’teki kömür ocağı faciası esas alınarak artık “sistematik iş cinayetlerine” dönüşen bu ve benzeri olayların sebeplerinin, sorumlularının ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla 4/11/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 4/11/2014 Salı günü bugün yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                               Mihrimah Belma Satır

                                                                                        İstanbul

                                                                                  Grup Başkan Vekili

                                                                                                                      AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 651, 613, 640, 616, 565, 387, 617, 649, 650, 73, 455 ve 646 sıra sayılı kanun teklifi ve tasarılarının bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun,

4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;

4 Kasım 2014 Salı günkü (bugün) birleşiminde 640 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

5 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde 565 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

6 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde 649 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

11 Kasım 2014 Salı günkü birleşiminde 73 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

12 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde 646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

13 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde 641 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir

616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu

Tasarısı

(1/742)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ile 19 uncu maddeler arası

19

2. BÖLÜM

20 ile 22’nci maddeler arası (Çerçeve 20’nci maddenin (1), (2), (3), (4) numaralı fıkraları; (5) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri; (6), (7) numaralı fıkraları; (8) numaralı fıkrasının (a), (b), (c), (ç) ve (d) bentleri;

(9) numaralı fıkrası; (10) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri; (11)’inci

fıkrası ile geçici 1; 2; 3; 4’üncü maddeler dâhil)

23

TOPLAM MADDE SAYISI

42

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; partimizin grup önerisi lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, grup önerimizde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bu hafta ve önümüzdeki haftaki çalışma saatleri ile gündeme ilişkin bir değişiklik önerilmektedir. Bu çerçevede, bir kısım kanun tasarı ve tekliflerinin gündemin ön sıralarına alınması önerilmektedir. Bu çerçevede, bugün Yükseköğretim Personel Kanunu’nun, kamuoyunun da oldukça yakından takip ettiği ve 120 bin akademisyenimizi çok yakından ilgilendiren kanun tasarısının bugün görüşmelerinin yapılması, inşallah kanunlaşması önerilmektedir. Bu kanunla yükseköğretim tazminatı ve akademik teşvik ödeneği getirilmek suretiyle, akademik çalışmaların hem nitelik hem nicelik olarak artırılması amaçlanmaktadır. 120.999 personeli ilgilendiren ve bunun kapsamına doçentler, profesörler, yardımcı doçentler, öğretim görevlisi, araştırma görevlisi, okutman, uzman, çevirici ve eğitim öğretim planlamacılarının da dâhil olduğu oldukça geniş bir eğitim camiasını ilgilendiren bu kanunu inşallah bugün yasalaştırıp bu kesime müjdemizi vermiş olacağız.

Yine, bugün, Macaristan’la aramızda bir uluslararası sözleşmenin görüşmelerini planlıyoruz. Yarın, İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu Tasarısı’nı -geçen hafta da görüşmek için gündeme almıştık ama olmamıştı- ve ceza ve infaz kurumlarına ilişkin kanun tasarını -temel kanun olarak görüşülecek, 42 madde- perşembe günü de İsveç’le ilgili iki uluslararası sözleşmemizi ve eczacılık mesleğinde ihtisaslaşmayı öngören -yine siyasi parti gruplarımızın da görüş birliğine vardığı- bir tasarıyı, inşallah -görüşmelerini yapıp- kanunlaştırmayı hedeflemekteyiz.

Ben, önerimize desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi hakkında söz istedim. Niye söz istedim? Hepinizin bildiği gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi, aşağı yukarı haftanın her günü bu tür değişlik yapan bir grup önerisiyle geliyor. Çünkü, her işte olduğu gibi, Meclisin çalışması konusunda da bir planları yok. Nasıl bir planları olduğunu anlamış değiliz. Dördüncü yıla girdik, her Meclis toplantısında, Adalet ve Kalkınma Partisinin, grup önerisi olarak Türkiye’nin problemleriyle ilgili hiç bir grup önerisi getirdiğine şahit olmadım. Neye şahit oldum? Sadece ve sadece zamanlarla ilgili, öncelikle getirecekleri kanunlarla ilgili veya talimat aldıkları bazı kanunları Meclisten geçirmekle ilgili hızlı bir zaman değişikliğine gidiyorlar.

Şimdi, bir ikincisi de -garip bir şey yapıyorlar- mesela yarın Yükseköğretim Personel Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı getiriyorlar. Evet, destekliyoruz, yükseköğretim kurumlarında çalışan profesöründen uzmanına kadar 120 bin arkadaşımızın personel kanununu düzenleyen, onlarda belli ücret artışlarına neden olan bir kanun tasarısı. Evet, tamam, doğru ama başka bir şey var; bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü, bu akşam burada görüşülecek ama Plan Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımız yukarıda çalışıyorlar. Yarın yine Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nı getiriyorsunuz. O da ihtiyaç, gelmesi gerekiyor ama Adalet Komisyonu yukarıda çalışıyor...

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yarın Adalet Komisyonu yok!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Evet, son dakika değişiklik yaptınız ama teorik olarak çalışıyordu Adalet Komisyonu. Yine burada bir plansızlıkla karşı karşıyayız. Şimdi bunları düzgün planlamanız gerekiyor ki burayı beceremediğiniz gibi ülkeyi planlamayı da beceremiyorsunuz. Önce buranın düzenli çalışması gerekiyor ki ondan sonra ülkenin ihtiyacı olan kanunlar da rahatlıkla çıksın diyorum.

Sevgili arkadaşlar, biraz kömürden bahsedelim istiyorum. Son günlerde, gerçekten, Türkiye’nin üzerinde kömürle ilgili bir sıkıntı var. Kömür madenlerinde çalışan arkadaşlarımız hayatlarını kaybediyorlar, mahsur kalıyorlar, mahsur kalanlara -inşallah, bir ümit, Allah’tan ümit kesilmez diyoruz- sağ salim kurtulmaları konusunda duacıyız ama çok fazla da zamanları kaldığını düşünmüyorum. İnşallah ailelerine, çocuklarına, o gözü yaşlı annelerine, gözü yaşlı çocuklarına kavuşurlar diyorum. Bunları söylüyoruz, biraz evvel AKP’nin, CHP’nin vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinde konuşan arkadaşları dikkatlice dinledim. Bakın, on iki yıldır iktidarsınız arkadaşlar, on iki yıldır iktidarsınız ve on iki yıldır sürekli maden kazalarını konuşuyoruz. Özellikle de son dört yıl, bizim içinde bulunduğumuz yasama döneminde maden kazalarını sıklıkla konuşmaya başladık, hepimiz birer madenci olmaya başladık. Ben ilk geldiğimde beni KİT Komisyonuna verdiler. Aslında ben özel sektörden geldiğim için KİT Komisyonunun da ne iş yaptığını çok bilmezdim. KİT Komisyonuna geldiğimde devleti öğrenmeye başladım, TTK’yı öğrenmeye başladım, TKİ’yi öğrenmeye başladım. Yani Türkiye Taşkömürü Kurumunu öğrendik, Türkiye Kömür İşletmelerini öğrendik, bu kurumların ne kadar kötü yönetildiğine bizzat şahit olduk ve geçen haftaki KİT Komisyonunda da, siz AKP’li milletvekillerinin çekimser kalmasıyla, TTK’yı ibra etmedik. Niye ibra etmedik biliyor musunuz? TTK’da her şey vardı; yolsuzluk vardı, rüşvet vardı, işçi sağlığı, iş güvenliği vardı ve verimsizlik vardı, kurum bilinçli bir şekilde zarar ettiriliyordu. Böyle durumlarla karşı karşıya kaldık. Yine sizin döneminizde çıkartılmış olan, daha önce de devletin yönettiği maden şirketleri veya madenler, sizin döneminizdeki “hizmet alımı”, “redevans” gibi birtakım usullerle -aslında yasal boşluklardan da yararlanarak çıkartmış olduğunuz birtakım usullerle- özel sektöre devredilmeye, devlet hızla buralardan uzaklaşmaya başladı. Bunun sonucunda da kömür üretiminin artırılacağını düşündünüz.

Bakın, Bartınlı milletvekili arkadaşlarım çok iyi bilirler, Amasralı milletvekili arkadaşlarım, Zonguldaklı milletvekili arkadaşlarım çok iyi bilirler ki devrettiğimiz –redevans olarak devrettiğimiz- Türkiye Taşkömürü Kurumunda dokuz yıldır 1 kilogram kömür üretilmedi. 500 bin ton kömür üretimi taahhüt etmesine rağmen, sözleşmede, otuz altı ayda, hazırlık dönemi olarak, 500 bin ton kömür üretimi ve daha sonraki yıllarda yıllık 1,5-2 milyon ton kömür üretmesi gerekirken bunların hiçbirini gerçekleştiremedi. Dokuz yıldır bu şirkete en ufak bir yaptırım uygulanmadığı gibi, bu şirket aynı zamanda TTK’yı esir almış vaziyette.

Şimdi, bu şirket sadece TTK’yı esir almamış. Bir iki gün önce, hatırlarsınız, yine o bölgede bir iş kazası oldu, 2 Çinli madenci kardeşimiz hayatlarını kaybetti. O şirket orayı devraldıktan sonra 12 işçi öldü, 42 işçi yaralandı, 2005’ten beri de 1 gram kömür çıkartmadı. Kömür çıkarttığı ocaklar da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından kapatılmış. İş güvenliği eksikliği nedeniyle, ocakların yeterince havalandırılmadığı ve yangına duyarlı tesisat kullanılmadığı için kapatılmış kömür madeninde, aynı şirket -dokuz yıldır TTK’yı esir alan şirket- kaçak çalıştırdığı ocakta iş kazasına neden oluyor. Bunlar birer gerçek.

2010 yılında Karadon’da 30 madenci arkadaşımızı kaybettik. Baktığınızda grizuydu ve hemen 2011’de Afşin-Elbistan’da 11 işçimizi kaybettik, bunların 9’u hâlen toprak altında, çıkartılamadı. 2013’te Kozlu’da 8 işçi, 2014’te Soma’da 301 maden işçisi kardeşimizi kaybettik ve 2014, bu hafta da Ermenek.

Şimdi, buraya baktığımızda, Sayıştay raporlarına baktığınızda, Kozlu’da, Karadon’da bir cinayetin geldiği, kazanın geldiği belirtilmiş, tedbir alınması gerektiği söylenmiş, maden ocaklarında taşeron işçi çalıştırmanın bedelleri olduğu bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tarafından açıklanmış, bir inşaat firması, hiçbir deneyimi olmayan bir inşaat firması galeri açma işinde çalıştırıldığı için bu kazalar meydana gelmiş.

Afşin-Elbistan’da toprak kayması; bakın, yer üstündeki bir kazadan bahsediyoruz. Oradaki susuzlandırma, alanın susuzlandırılması ve bitki örtüsünün, kaldırılması gereken bitki örtüsünün tam yüzde 50’si yapıldığı için toprak kaymasıyla maden üretimine geçilmiş, kömür üretimine geçilmiş. Toprak kaymasıyla karşı karşıya kalınmış ve 11 işçimiz hayatını kaybetmiş; Soma da aynı gerekçelerle, gaz zehirlenmesinden ve su basmasından.

Şimdi, sanki bir doğal afetmiş gibi “Su bastı.” diyorlar. Eğer madenlerde susuzlaştırma işlemlerini yapmaz iseniz, kuyu açma işlemlerini, sondaj işlemlerini yapmaz iseniz -ki son Ermenek olayında buna şahit oluyoruz- bu susuzlaştırma işlemini yapmazsanız bu iş cinayetleriyle, bu iş kazalarıyla sık sık karşılaşacağız demektir.

Şimdi, her iş kazasından sonra bu kürsüye geliyoruz, Allah’tan bir daha böyle iş kazalarını göstermemesini diliyoruz ve özellikle iktidar partisi milletvekilleri de sanki on iki yıldır bu ülkede iktidar değillermiş gibi, sanki başka bir ülkeden gelmiş gibi “bunların yapılması” diye yapılması gereken şeyleri bu kürsüye gelip tarif ediyorlar. Elinizi tutan mı var arkadaşlar? Elinizi tutan mı var? Siz “İşçi sağlığı ve iş güvenliği yasalarında işvereni de içine dâhil ederek, yine diğer mekanizasyon sistemini yenileyerek, teknolojisini yenileyerek yeni kömür madenlerine bu şekilde izin vereceğiz.” derseniz bunda elinizi tutan mı var? Yok, değil mi?

Size bir örnek vereyim ve bunun maddi tarafı da çok rahat hazır. Bakın, örtülü ödenekten 2010’da 706 milyon dolar harcamış önceki dönemin Başbakanı, 2011’de 951 milyon, 2012’de 1 milyar 175 milyon TL, 2013’te de 1 milyar 248 milyon TL harcamış; bunların bir kısmı Libya’ya, bir kısmı Mısır’a, bir kısmı Müslüman Kardeşler’e gitmiş. Eğer bunlardan madenci kardeşlerime 5 milyar lira harcamış olsaydı yaklaşık beş yıl boyunca 48 bin madencinin parasını hiç çalışmadan ödeme şansına sahip olurduk.

Yine, yaptırdığınız “kaçak saray” var ya -“Ak Saray” diyorsunuz hani- kaçak saray için harcamış olduğunuz para 1 katrilyon 370 trilyon lira eski parayla, yeni parayla 1 milyar 370 milyon. Bununla da bir buçuk yıl 48 bin madencinin ücretini ödeyebilirdiniz.

Niye söyledim bu örnekleri, niçin verdim? Hani Faruk Çelik her gittiğinde diyor ya “50 vatandaş bize baskı yapıyor, madenleri kapatmayın, esnaf baskı yapıyor, madenleri kapatmayın, işçi baskı yapıyor, madenleri kapatmayın…” Madenleri kapatmayalım, madenlerde iş güvenliği tedbirleri alalım. Bu süredeki işçinin maaşlarını da işverene yük olmadan nereden ödeyelim? Yaptırdığınız bu kaçak saray gibi paralardan, örtülü ödenekten ödeyelim arkadaşlar. Örtülü ödenekten Suriyeliye, örtülü ödenekten Mısırlıya, örtülü ödenekten Libyalıya para bulabiliyorsanız, örtülü ödenekten valizlerle Libya’daki teröristlere para taşıyabiliyorsanız aynı örtülü ödenekle benim madenci kardeşlerime de çözüm bulursunuz diyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Parti grubumuzun vermiş olduğu grup önerisi lehinde konuşacağım.

Konuşmaya başlamadan önce de geçen hafta Yalvaç ilçemizde Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencilerinin trafik kazasında ve Akşehir’den Yalvaç’a taşınan elma işçilerinin trafik kazasında vefat etmelere dolayı Allah’tan rahmet diliyoruz, geride kalanlara sabır, yaralılara da acil şifalar diliyoruz.

Grup önerimizle bugünkü, bu haftaki ve önümüzdeki çalışma takvimimizi belirliyoruz. Biraz önceki konuşmacı, çalışma takvimimizden ziyade maden kazalarında ölenlere yönelik tespitlerde bulunmuş. Kimse burada gelip ölümleri savunmak ölümler üzerinden siyaset yapma hakkına da sahip değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Konuşmayacak mıyız Recep ya?

RECEP ÖZEL (Devamla) – Ölümlere elbet hepimizin yüreği acıyor ama on iki yıldan beri de iktidarız, bunun sorumluluğunu da elbette ki taşıyoruz. Kim yanlış yaptıysa, kim teftişte var olmayan şeyleri var gibi göstermişse onun Allah belasını versin ve üzerine sonuna kadar da gidilecektir, hiçbir şeyin üzeri de örtülmeyecektir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hükûmet yapıyor, Hükûmet.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Siyasi sorumluluk kimde, bırak teftişleri?

RECEP ÖZEL (Devamla) – Buna herkesin, bütün vatandaşlarımızın da samimiyetle inanması gerekiyor ama gelip buradan ölümler üzerinden bir siyaset yapmak, ölümler üzerinden siyaset devşirmek, ölümler üzerinden bir şey nemalanmaya çalışmak da… Sizin öneriniz nedir? Sizin teklifiniz nedir? Onu buradan söylerseniz biz daha çok istifade, daha çok faydalanırız diye düşünüyoruz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bizim teklifimiz yaşam odası.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yandaşlara devletin madenlerini peşkeş çekmeyin diyoruz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Şehit oldular deyip üstünü kapatmayın.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Bugünkü gündemimizde Yükseköğretim Kanunu’nda epeyden beri Sayın Başbakanımızın açıklamış olduğu öğretim üyelerinin ücretlerine artış… Gerçekten çok mağdur bir şekilde yaşayan bu kesimin ücretlerine az buçuk da olsa bir katkıda bulunmak için yasa tasarımızı bugün gündemimize alacağız. Arkasından da bir uluslararası sözleşmemiz var.

Yine bu hafta, ceza infaz kurumlarındaki güvenlik görevlilerine bu yasayla da yaklaşık 28 bin kadar bir kadro buraya verip 28 bin vatandaşımıza iş sahibi olma imkânı da sağlamış olacağız.

Eczacılık kanununu getiriyoruz ki tüm grupların uzlaşmış olduğu uzman eczacılık. Gündemimiz bunlardan ibaret, sizin onayınıza sunuyoruz, inşallah destek verir, muhalefetin olumlu katkılarıyla daha iyi bir yasal çalışma yapalım diyoruz, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, hatip ölümler üzerinden siyaset yaptığımı söyledi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akar, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ölümler üzerinden siyaset yaptığımızı iddia eden AKP milletvekili arkadaşım, öldüklerinde koşa koşa gidiyorlar madenlere ama ölmeden kimse gitmiyor oraya.

Şimdi, Çalışma Bakanı Sayın Faruk Çelik’in Kozlu’da olaydan sonra söylemiş olduğu sözü size hatırlatmak istiyorum: “Kozlu olayında bir kere daha gördük, orada alt işveren olmalı mı, olmamalı mı? Bu konuları netleştirecek, taşeron şirketler ve işçi haklarıyla ilgili yaşanan sorunları ortadan büyük ölçüde kaldıracak bir düzenlemeyi Meclis gündemine taşımış olacağız.” Yaptınız mı? Torba kanun geldi. Torba kanunda madenlerle ilgili ne var? Ücret artışından ziyade, madenlerde işçilerin ölümlerine engel olacak, bunları önleyecek hangi kanun teklifini getirdiniz, hangi yasa teklifini getirdiniz? Ölümlerde, siz, burada gelip konuşuyor ve her seferinde inşallah, maşallahla bu işi örtmeye çalışıyorsunuz.

Bakın, bu işin etik tarafı var, değil mi? Bu işin etik tarafı var. Dünyada -neresinde olursa olsun- 1, 5, 10, 15 insan öldüğünde, hayatını kaybettiğinde o işle ilgili kim sorumluysa, hangi siyasi profil sorumluysa -harakiri yapsın demiyoruz- adam gibi çıkar kürsüye “Ben bu işi beceremedim.” der ve istifa eder. Kozlu’da söyledik, Afşin-Elbistan’da söyledik, Soma’da söyledik, Ermenek’te söyledik, her tarafta söyledik, söylemeye de devam ediyoruz ama sizin Bakanınız sadece şikâyet ediyor. Bakanlık şikâyet etme müessesesi değildir. Kürsüye çıkıp da “Bunlar, bunlar yapılmalıydı.” Ya kim yapacak? Sana soruyorum. Geldin bu kürsüye, konuştun. Kim yapacak bunu? Soruyorum. Somali’den bir hükûmet başkanı getirip, bir hükûmet getirip burada Türkiye’deki madenlerdeki iş kazalarını mı önleyecek? Çok basit ya, bunu beceremiyorsanız Almanya’dan 2 tane uzman getirin, sizin hepinizin yerine koyun, 2 kişi sizin yapamadığınız işi yapar diye düşünüyorum.

Şimdi, burada sataşmadan dolayı gel, söz al. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Evet, evet, 2 tane, fazla değil. Bütün bu iş için 2 akıllı insan lazım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 4 ve 11 Kasım 2014 Salı günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.

Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP’nin vermiş olduğu grup önerisiyle ilgili -yani bu kanunların çıkması taraftarıyız ve onlara herhangi bir itirazımız söz konusu değil ama- gerçekten burada tenkit edeceğimiz tek şey, sürekli olarak belli bir zamanı burada ayarlayamadığımız, sürekli olarak gündemi belirlediğimiz önergelerle geliyorsunuz. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer kendisine gerçek bir çekidüzen veremiyorsa, belli bir program ve plan içerisinde hareket edemiyorsa o zaman devleti yönetmekte de bu sıkıntıları çekersiniz, o plan ve program çerçevesinde hareket edemezsiniz. Nitekim bakın, Sayın Cumhurbaşkanı on iki yıl iktidarda kaldı ve Cumhurbaşkanlığına geçti ve şöyle söylüyor. İşte, yeniden millî güvenlik belgesi olarak ortaya çıkarılan Kırmızı Kitap’ta da şunları belirtiyor: Efendim, irticanın tekrar ülkede tehdit unsuru olarak belirtildiği belirtiliyor. Siz çıkarmıştınız, tekrar koyuyorsunuz. Hangi sebeple koydunuz, niye çıkarmıştınız?

Dolayısıyla, bunları göz önüne aldığınız zaman birtakım sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Nitekim aynen şunu söylüyor, paralel yapılanma veya legal görünümlü illegal yapılanmalardan söz ediliyor.

Şimdi, arkadaşlar, legal görünümlü illegal yapı varsa bunun üzerine gidersiniz, hukuk çerçevesinde hakkından gelirsiniz. Bu, o zaman legal olmaz, illegaldir zaten. Legal görünümlü illegal olmaz. Ama, burada, o zaman suç size aittir. Yani legal görünümlü illegal bir yapı varsa, bir paralel yapı varsa, bunun suçu size aittir. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı şöyle söylüyor: “134 ülkede okul açtılar. Sanıyorlar ki bunu kendileri başardı. Oysa gerek ben gerekse bakanlarım gezilerimizde o ülkenin hükûmetlerinden destek rica ederek o okulların açılmasını sağladık. 13 üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. Ticari faaliyetlerine yardımcı olduk.”

E o zaman kimdir bunun müsebbibi? Paralel yapılanmayı bu kadar palazlandıran kim on iki yıldır? Siz. Eğer on iki yıldır bunu görmemişseniz devlet yönetemezsiniz kardeşim. On iki yıldır sizin başınıza dert açacak bir grubu görememişseniz, siz devlet yönetemezsiniz. Bunu ifade ediyorsunuz, açıkça ağzınızla beyan ediyorsunuz, ondan sonra şikâyet ediyorsunuz.

Diğer taraftan, ölüler üzerinden… Bu bir terane hâline gelmiş: “Ölüler üzerinden siyaset yapmayalım.” Ama başta Başbakan yaptı bugün. Ne dedi? “Ermenek’te meydana gelen bu kömür kazasında biz bir gün sonra oradaydık. Sayın Devlet Bey, siz, 99 depreminde bir hafta sonrasında gittiniz.”

Arkadaş, bir şey söyleyeyim önce: Bir kömür kazasıyla, kömür ocağında meydana gelen kazayla, yani hiç tahmin edemeyeceğiniz, Allah tarafından ne zaman geleceği belli olmayan bir depremi eş değer tutabilir misiniz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Van, Van…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Van da aynı. Van’da da aynı.

Bir de, Van’la zaten 1999 depremini mukayese bile edemezsiniz. Niye edemezsiniz? Birinde 134 tane bina yıkılıyor, birisinde 480 bin tane bina yıkılıyor. Allah aşkına, coğrafyayı göz önüne alacak olursanız… Kaldı ki bunun herhangi bir siyaseti yapılmaz. Niye yapılmaz? Ya, deprem bu sonuç olarak ve vatandaşlarımız zarar görmüştür, mağdur olmuştur. Allah’tan gelen, hiç kimsenin farkında olmayacağı, hepimizin mağdur olabileceği, başımıza gelebilecek… Ki ben, mesela o deprem sırasında o bölgedeydim, o bölgede, İstanbul’daydım, hatta Tavşancıl’daydım o depremin olduğu an. E benim de başıma gelebilirdi, başka insanların da başına gelebilirdi. Ama bununla, bilmem, insan ihmalinden kaynaklanan birtakım meseleleri mukayese edemezsiniz, bu yanlış bir şeydir. Devlet adamı bunları yapmaz.

Diğer taraftan değerli arkadaşlar, yine, Sayın Cumhurbaşkanı şunları söylüyor. Biliyorsunuz, son bir haftadır 4 şehit verdik. 3 tane, Hakkâri’de sivil kıyafetli, giyimli askerimiz kafalarından, arkadan vurularak öldürüldü, şehit edildi. Diğer bir tanesi, Diyarbakır’da öldürüldü. Değerli arkadaşlar, 4 şehit verdik bir hafta içerisinde. Sayın Cumhurbaşkanı şöyle diyor: “Biz daha önce açılım süreci, daha sonra millî birlik ve kardeşlik, şimdi de çözüm süreci diyoruz. Bu süreci başlatalı beş yıl oldu.” Ardından da diyor ki: “HDP’ye sabrımızın sınırı var.” Günaydın! Yani Allah aşkına, sabrınızın sınırı var da bu sabrınızın sınırı nedir? Nereye kadar ne müdahale edeceksiniz? Şimdiye kadar etmemişsiniz, bütün bölgenin… Yani oradaki savcı… Mesela, Beytüşşebap’ta bugün -gidin bakalım, nasıl gideceksiniz- insanlar markete gidemiyor kardeşim ya. Bugün gazetelerde de yazıyordu bu. Nereye kadar? Sınırınız nedir? Ne yapacaklar daha? 6-8 Ekimde 49 tane vatandaşımız öldürüldü, ortalık yakıldı, yıkıldı. Sizin aslında kırmızı çizginizin ne olduğunu biz Irak’ta gördük askerin başına çuval geçirildiğinde, şimdi de Suriye’de görüyoruz. Oradaki Türkmenlere sesiniz çıkmazken, sessiz kalırken bugünkü hâle bakın, ne hâle geldi.

Arkadaşlar, sizin sabrınız, Allah bilir, herhâlde Eyyub peygamberi bile çatlatırdı. Bu ama sabrın ötesine geçmiş bir durum yani yapmayın bunları.

Diğer taraftan, arkadaş, şimdi, az sonra bir zam meselesini görüşeceğiz yani üniversitedeki öğretim üyelerine, bunu yıllardır da söylüyoruz. Bir araştırma görevlisi özellikle araştırma yapacaksa bu araştırmasını yapabilmesi için biraz maddi imkâna ihtiyacı vardır ki gidip arşivlerde, kütüphanelerde araştırma yapsın, doktorasını tamamlasın vesair. Bunların çok büyük ihtiyacı vardı ve çok geri kalmışlardı gerçekten.

Şimdi, bu yapılan doğru bir şey ama bir şey söyleyeceğim, yani vicdanınıza sesleniyorum: Bir işçi, bir kişi asgari ücretle çalışıyor, 849 lira bir para alıyor. Arkadaş, 849 lirayla bir ay geçinen bir işçimizi düşünün ve fakat birtakım egoları tatmin etmek için ak saraylar yapımına eğer… Maliye Bakanlığının resmî açıklaması, “1 milyar 370 milyon para harcandı.” diyor, bu resmî verilen rakam. Yani eski parayla 1 katrilyon 370 trilyon TL harcanmış. Bin tane odası varmış kardeşim. Bana söyler misiniz, bu bin odayı ne yapacaksınız? Bu, bir.

İkincisi: Bin odanın temizliğini nasıl yapacaksınız? Kaç lira harcayacaksınız? Tefrişini nasıl bunun şey yapacaksınız? Bin tane çöp tenekesi lazım, en basitinden. Ne yaparsınız ya, Allah aşkına ya! Ne bu gurur kardeşim be! Nedir bu yani? Nerede yaşıyorsunuz? Ölmeyecek misiniz yani?

Osmanlı Devleti koca 3 kıtaya hükmederken, 23 milyon kilometrekare toprağa hükmederken Topkapı Sarayı gibi mütevazı bir sarayda kalmış. Ne zamana kadar? Yıkılma emaresi olan 1850’ye kadar. 50 bin altın borç almış İngiltere’den, Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmış. İnsaf edin ya! 187 milyon dolara da bir uçak, ak uçak alıyorsunuz; uçak, uç-ak; yani uçan bir saray. Yani Allah aşkına, yetmiyor muydu uçaklar? Avusturya Başbakanı bisiklete biniyor, metroya biniyor kardeşim. Nedir bu kibir ya!

HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – Hocam, ne var, ben de biniyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Nedir bu ya!

Devletin parasını harcıyor, senin değil. Sen kendi paranı istediğin gibi harcayabilirsin ama orada “fakir fukara” diyorsunuz, “Kömür yardımı yaptık.” diyorsunuz, “Şu kadar ekmek yardımı yaptık.” diyorsunuz, insanlar toprağın 400 metre altında çalışmaya giriyor 840 lira için, ondan sonra siz de alayişli bir hayat sürmeye kalkışıyorsunuz. Yarın bunun hesabını burada vermezseniz -ki vereceksiniz- yarın Cenab-ı Allah huzurunda da vereceğinizi unutmayın. Her canlı, unutmayın, ölümü tadıcıdır, hepimiz bir gün o toprak altına gireceğiz.

Bugün su altında, kömür çıkarmak için toprak altına girenler şehit mertebesindedir ama Allah korkusu olmayan, kul hakkı yiyen; kulun, devletin size teslim ettiği, emanet ettiği parayı bu şekilde harcayan insanların da, buna onay verenlerin de yarın huzurumahşerde hesaplarını nasıl vereceklerini düşünmeleri gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, (2/63) esas numaralı Bazı Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesi Hakkında Bazı Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/206)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/63 sıra sayılı Kanun Teklifim ile ilgili İçtüzüğün 37. Maddesi uyarınca işlem yapılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                               Ali Rıza Öztürk

                                                                                       Mersin

BAŞKAN – Teklif sahibi Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Necdet Adalı 19 yaşında bir lise öğrencisiyken, cinayet işlediği iddiasıyla 1977’de tutuklandı. Adalı, suçsuzluğunun ortaya çıkacağından, serbest bırakılacağından o kadar emindi ki, Ulucanlar Cezaevinde arkadaşlarının firar girişimine katılmadı. Kendisini yargılayan mahkeme reisi, Adalı’nın masum olduğunu iddia etti, karara şerh koydu ancak fayda etmedi. Necdet Adalı 22 yaşındayken 8 Ekim 1980’de asılarak idam edildi. Şair Nevzat Çelik’in Adalı için yazdığı Şafak Türküsü bu zamansız ölümü en güzel şekilde resmeder. Şafak Türküsü bu ölümün en güzel şekilde resmidir.

‘Beni burada arama anne,

Kapıda adımı sorma.

Saçlarına yıldız düşmüş,

Koparma anne,

Ağlama.

 

Kaç zamandır yüzüm tıraşlı,

Gözlerim şafak bekledim,

Uzarken ellerim,

Kulağım kirişte.

Ölümü özledim anne,

Yaşamak isterken delice.’

Adalı’dan sadece birkaç saat sonra, 22 yaşında bir genç, Mustafa Pehlivanoğlu darağacına yürüdü. Bir başka isim Erdal Eren oldu, 17 yaşındayken tutuklandı, 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevinde 18 yaşından küçük olmasına rağmen idam edildi.

Tam otuz yıl sonra, yine bir 12 Eylül günü, işte bu işkenceler, zulümlerle, bu insanlık dışı uygulamalarla milletçe hesaplaşacağız. Gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız. Gencecik yaşında haksız bir şekilde idam edilen Mustafa’nın ‘Allah’tan bulurlar.’ dediği gün, işte, 12 Eylül 2010 günüdür.”

Değerli milletvekilleri, Allah’tan buldu mu, bulmadı mı, bilmiyorum ama bu okuduğum sözlerin tamamı bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Temmuz 2010 AKP grup toplantısında yaptığı konuşmalardır. Bu konuşmalardan sonra elimdeki bu kanun teklifini verdim. Bu kanun teklifi Sayın Cumhurbaşkanının o tarihte yaptığı konuşmaları, hatta burada da söylüyor, ağlamaktan konuşamamasını dikkate alarak, onun 12 Eylül hukukuyla hesaplaşma konusunda samimi olduğunu düşünerek bu kanun teklifini verdik. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, sağdan ve soldan siyasi nitelikli eylemler gerekçe gösterilerek, 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerinde olağanüstü hukuk kuralları uygulanarak tam 50 gencimiz idam edildi.

Bu kanun teklifinin konusu şu arkadaşlar: 12 Eylül 1980 darbe sürecinde darbecilerden kuvvet ve güç alarak, olağanüstü hukuk kurallarını uygulayarak, daha doğrusu hukuksuzluğu egemen kılarak hızlıca idam kararları veren mahkemenin kararlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanmasına ilişkin kanunların yürürlükten kaldırılmasını istiyorum. Bu kanunla, idam edilen gençlerimizi geriye getirmeyeceğiz. Eğer şayet Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra da 12 Eylül darbe hukukuyla hesaplaşmak istiyorsa, öncelikle, 12 Eylül darbesinin haksız ve hukuksuz bir şekilde katlettiği bu gençlerin o katliam kararlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlüğe konulmasına ilişkin kanunlar yürürlükten kaldırılmalıdır. O nedenle bu kanun teklifimizin adı “Bazı Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesi Hakkındaki Kanunların Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi”dir.

Bu teklifi kabul ettiğimiz zaman, öldürülen gençlerimizi geriye getirmeyeceğiz. Bu bir iadei itibar meselesi değildir, itibarın iadesi teklifi değildir çünkü onların itibarları Türk milletinin gönlündedir. Eğer bugün Cumhurbaşkanı bu insanların haksız ve hukuksuz bir şekilde asıldığını söylüyorsa, kendi grup toplantısında milletten “evet” oyu alabilmek için bunu dile getiriyorsa bunun gereğini yapmak durumundayız arkadaşlar. Bu, burada beş dakikada geçecek bir şeydir, burada konuşmaya da gerek yok.

O nedenle bu kanun teklifinin gündeme alınıp görüşülmesini talep ediyorum ve bu, sizin gerçekten darbe hukukuyla hesaplaşıp hesaplaşmayacağınızın turnusol kâğıdıdır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bir milletvekili adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Ali Rıza Öztürk’ün vermiş olduğu bu yasa teklifine ilişkin ben de lehteki görüşlerimi bildirmek üzere burada söz almış bulunuyorum.

Yasa teklifi çok açık: 12 Eylül askerî faşist darbesi sonucunda gözdağı, siyasi gerekçelerle, adil yargılanma ilkelerine uyulmaksızın, faşist darbecilerin baskısına dayanamayan infazcı yargıçlar eliyle verilen idam cezalarının yerine getirilmesini onaylayan yasaların yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz.

Güya “12 Eylül generallerini yargılıyoruz.” diye 80-90 yaşındaki insanlar yargılandı. Ancak gerçek anlamda 12 Eylül faşist darbesini yapan, orada işkenceleri yapan ve her türlü adil yargılanma ilkelerine aykırı bir şekilde gencecik insanları idama gönderenlerin hiçbirisi yargılanmadı. İşte, 12 Eylül 2010 referandumunda da getirilen Anayasa değişiklinin aslında göstermelik amaçlı bir yargılamaya dönük olacağını söylemiştik, nitekim de öyle olduğunu gördük. Bu siyasal yargılanmaların, daha doğrusu hukuk eliyle yapılan yargısız infazların yükü bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinden kaldırılmalıdır.

İdam bir ceza değildir. İdam cezasının kaldırılmasını, bunun bir ceza olmadığını bütün hukukçular, yıllarca verdikleri mücadelenin sonucunda, 2002 yılında kabul ettirebilmişlerdir. Ancak, sadece idam cezasının kalkması yetmiyor, ne yazık ki bugün de hukuk eliyle infazlar yapılmaktadır.

O dönemde, daha önceki dönemde, 72’de 3 fidan idam edildi, 1980’den sonraysa 50 insanımız idam edildi. Bu insanların, bu gençlerimizin hepsinin idam cezası verilirken hiçbir hukuki gerekçeye dayanılmadı. Tamamen siyasi gerekçelerle, tamamen, o dönemde yürütülen devrimci mücadeleyi ortadan kaldırmak amacıyla yürütülen bir yargılama, daha doğrusu, yargısız infazın sonucuydu bu idam cezalarının verilmesinin gerekçesi.

Bu 50 insanımızın -Necdet Adalı’dan Hıdır Aslan’a kadar- hepsi de, gerçekten bu ülkenin her türlü mücadelesine, devrimci mücadelesine ya da kendi çabasıyla belki bu ülkenin, daha farklı bir şekilde kurtarılabileceğine ilişkin düşüncelerini ifade etmişlerdi. Belki, bu insanlardan şiddete dönük bazı eylemleri olanlar da olabilir ama ölüm cezası hiçbir zaman ceza değildir ve bu cezaların aslında o dönemde siyasi amaçlarla verildiği ve pek çoğunun idam edilmemesi gerektiğini o dönemdeki mahkemelerde görevli olan yargıçlar açık açık söylediler: “O insanların cezası idam değildi.” dediler, “Pek çoğu suçsuzdu.” dediler ya da “Belki müebbet verilebilirdi.” dediler ama işte, idam cezalarının geriye dönüşü olmadığı için o insanlarımız, darağacındaki fidanlarımız yok oldular, gittiler.

Şimdi de aynı şekilde, hukuk eliyle yapılan aslında pek çok yargısız infaz var. En son, Balyoz, Ergenekon ve Oda TV davalarında, yine idam cezası olmasa da, hukuk eliyle yapılan yargısız infazlarda insanların ölümlerine neden olundu. Pek çok suçsuz insanın, Kuddusi Okkır’dan tutun da, Türkân Saylan’a, kadar bu insanların ölümüne neden olundu. İşte, siyasal yargılanmaların sonucunda pek çok insanın hayatı karardı ve günleri, yılları cezaevinde geçirmesine neden olundu.

Dün Balyoz ve Ergenekon davalarını az çok izleyenler bilirler; gelen tanıklar, hiçbir şekilde ne darbe teşebbüsünün olduğunu ne bir darbe olayının olduğunu çok açık seçik dile getirdiler. Peki, o zaman, oradaki insanlar yıllarca neden yattılar? O insanların cezaevinde yıllarca kalmasının bedelini kim ödeyecek diye düşünüyorum. Verilecek 3-5 kuruşun hiçbir anlamı yok. O zaman şunu görmemiz lazım: Yargının siyasallaşması durumunda, her an için her kesime, bu, yargı yoluyla, hukukun silah olarak kullanılması yoluyla pek çok hukuk dışı şey gerçekleştirilebilir.

En son olarak şunu söylemek istiyorum: “İstanbul casusluk davası” adıyla yürütülen yine kumpas davalarından bir tanesinde 6 insan -bunların 5 tanesi asker, 1 tanesi sivil memur- hâlen daha cezaevinde. Ne yazık ki bunlarla ilgili başvurular bir yıla yaklaşan süredir Anayasa Mahkemesi tarafından bir türlü görüşülmedi ve o insanların mağduriyetine hiçbir şekilde çözüm yolu bulunmadı.

Balyoz ve Ergenekon davasındaki durumdan çok daha ağır nitelikli bir davaydı bu. Adı casusluk tu çünkü, adı fuhuştu; insanlar dokunmaya, insanlar duruşmaya gitmeye bile sakındılar ancak ne yazık ki bunların hepsinin de fos olduğu anlaşılmış oldu. Ancak bu 6 insan hâlen daha cezaevinde tutuklu. Bir an önce bu insanların serbest bırakılması gerekiyor. Bu konuda Anayasa Mahkemesini de duyarlılığa davet ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 20.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.51

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

XI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Şimdi, bazı komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.

Adayları okuyorum:

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için Ankara Milletvekili Fatih Şahin…

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul Milletvekili Bülent Turan…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İç Tüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile benzer mahiyetteki bir kanun teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Yunus Kılıç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir ile 79 Milletvekilinin; Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/937, 2/2229) (S. Sayısı: 615)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun; Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun; Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403) (S. Sayısı: 651) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 651 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.

Buyurun Sayın Aksoy.

HDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 651 sayılı Yasa Tasarısı’nın tümü üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yükseköğretime olan talep her yıl artmaktadır. Artan bu talebe paralel olarak üniversite sayısında, öğretim elemanları ve bilim emekçisi sayısında, öğrenci sayısında da hızlı bir artış söz konusudur. 1994 yılında, bundan tam yirmi yıl önce, Türkiye’deki üniversite sayısı, 53’ü devlet, 3’ü vakıf olmak üzere toplam 56 iken günümüzde bu sayı, 123’ü devlet üniversitesi, 73’ü vakıf üniversitesi olmak üzere 196’ya yükselmiş durumdadır. 1994’te yaklaşık 1 milyon olan öğrenci sayısı, bugün 5 milyona yaklaşmıştır. Yine, aynı yılda yaklaşık 40 bin olan öğretim elemanı sayısı ise bugün 140 bini bulmuştur ancak önemli olan nicel olarak üniversitelerin sayısını artırmak değildir. Türkiye’de üniversitelilerin, eğitim elamanlarının ve eğitim sisteminin çok ciddi sorunları bulunmaktadır. Ne yazık ki Türkiye’de üniversitelerde bilimsel ve özgür eğitim verilmemektedir.

Üniversitelerin, her dönem devletin hizmetinde olduğu sermaye güçlerinin egemenliği altına alınmaya çalışılan, egemen sistemin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılan kurumlar olduğu da bilinmektedir.

Bilginin üretildiği ve toplumsallaştırıldığı alanlar olan üniversiteler, toplumdaki dönüştürücü gücü nedeniyle sisteme eleştirel bir yerde konum alabilme potansiyeli de taşımaktadır. Üniversiteler bu özellikleri nedeniyle tarih boyunca egemenler tarafından sürekli baskı ve denetim altında tutulmaya çalışılmışlardır. Eğitim hizmetlerinde gerçekleştirilen köklü dönüşüme paralel olarak geçtiğimiz on yıl içerisinde yükseköğretim sistemindeki dönüşümler de artmıştır.

Sayın milletvekilleri, bir taraftan Bologna Süreci kapsamında yürütülen politikalar, diğer taraftan da ortaöğretimdeki yapısal dönüşümlerin hedefi her bir ilde bir üniversite projesiyle artan üniversite sayısı, Türkiye’nin yükseköğretim sistemini ve bu sistemin içerisindeki üniversitelerimizin dönüşüm haritasını oluşturmuştur. Yeni üniversitelerin kurulmasıyla birlikte, sadece eğitim öğretim hizmeti verilmesi planlanan yüksekokul benzeri tabela üniversiteleri de ortaya çıkmıştır. Bir nevi ortaöğretimin bir üst kademesi olarak kurgulanan bu üniversitelerle özgür düşünce ve eleştiri kapsamında varlığını bulan bilimsel bilginin üretilmesi süresindeki çalışmalar arasında zayıf bir bağ bulunmaktadır. Eleştirel, bilimsel çalışmaların yapılabilme imkânlarını azaltan ve sadece eğitim öğretime odaklanan bu mekânlarda bilim insanı olabilmenin yolu ise nitelik sorununa temas etmeyen sınavlardan geçmektedir. “Kervanı yolda dizme” mantığıyla hareket edilerek kurulan bu üniversitelerde fiziki altyapı olanaklarının yanında akademik kadroların da yetersiz olmasının nedeni bu popülist mantıkta yatmaktadır, niteliğe odaklanmayan politikalarda yatmaktadır.

12 Eylül ürünü olarak 6 Kasım 1981’de kurulan YÖK 33’üncü yılı biterken kaldırılması yönündeki toplumsal mutabakata rağmen varlığını sürdürüyor, hatta sahip olduğu merkezî iktidar yeniden yapılandırma çalışmalarıyla daha fazla güçlendirmek istemektedir. Oysa, cunta kurumu olan YÖK’ün toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olarak gördüğü öğretim elemanlarını ve öğrencileri kontrol altına almak üzere oluşturulduğu da açıktır. YÖK, otoriter, baskıcı yapısı ve zihniyetiyle tüm yükseköğretimi tahrip eden üniversitelerin tüm bileşenlerinin devlet aklına uygun bir biçimde düşünüp davranmalarını öngören bir ilişkiler sisteminin toplamıdır. Bu merkeziyetçi yapısıyla yükseköğretim toplumla organik bağ kuramayan, toplumsal aidiyeti olmayan, yalnızlaşmış, iktidar ve güce tapınan, varlığı koşulsuz uyum sağlamak olan insanları yaratmaktır. Kuşkusuz, tüm bu sürecin temel taşıyıcısı olan YÖK yalnızca bir üst kurul değildir, üniversitelerde resmî ideolojinin yeniden üretilmesini sağlayan sermayenin çıkarı doğrultusunda yarattığı ilişkiler sisteminin bir toplamı olarak algılanmalıdır. Üniversiteler, fakültelerden enstitü, okul ve araştırma birimlerinden oluşmuş, özerkliği ve kamu tüzel kişiliği olan bilim, araştırma ve eğitim birlikleridir. Sadece yüksekokul veya enstitüden oluşan, temel fen ve sosyal bilimleri olmayan üniversiteler evrensel anlamda üniversite sayılamaz.

Her üniversitenin genel özerkliği ve tüzel kişiliği içinde o üniversiteyi oluşturan fakülteler de bilimsel özgürlüğe, yönetim özerkliğine ve tüzel kişiliğine sahip olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Dünya Üniversite Birliği, 1965 toplantısında Yükseköğretim Kurumlarının Özerkliği ve Akademik Özgürlük Üzerine Lima Bildirgesi’ni hazırlamış ve yayımlamıştır. Lima Bildirgesi'nde belirtildiği gibi "akademik özgürlük", akademik topluluk üyelerinin araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma veya yazma yoluyla bireysel ya da birlikte bilgi edinme, geliştirme ve aktarma özgürlüğü anlamına gelmektedir.

Üniversitelerin temel ihtiyacı akademik özgürlükler, mali ve idari özerkliğin genişletilmesidir; bilim insanlarının özgürce, nitelikli çalışmalar yapabilmesidir.

Değerli milletvekilleri, sayıların artması her zaman nitel bir değişime neden olmamaktadır. Türkiye'de temel sorun yayın sayısının az ya da çok olması değil nitelikli yayın yapılamaması, bunun için gerekli demokratik ve özgürlükçü koşulların oluşturulmamasıdır. Burada olumlu bir değişimin adımı performansa, rekabete, teşvike, yönlendirmeye dayalı politikalar değil, özgürlükçü politikalardır. Öğretim elamanlarına dayatılan performans kriterlerinin daha fazla kâr için olduğu da elbette ki biliniyor.

Üretilen eğitim hizmetinin ve bilimin niteliğini daha da düşürecek olan performans kriterinden başka bir şey olmayan "akademik teşvik sistemi" uygulamasını kabul etmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu düzenlemenin tümden tasarıdan çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin üniversitelere ilişkin politikaları, akademik kadrolar için norm kadrolar belirlenmesi, norm kadro olmadan unvan verilmemesi, akademik personel için tam gün kalıcı kadrolar dışında esnek çalışma modeli benimsenmesi üzerinden yürütülmektedir. Bu uygulamalardan en çok etkilenen kesimlerin başında araştırma görevlileri gelmektedir. Araştırma görevlilerinin iş tanımlarındaki muğlaklıklar çoğu zaman angaryaya maruz kalmalarıyla sonuçlanmaktadır. Araştırma görevlileri, aynı işi yapmalarına rağmen, 33/a, 50/d, ÖYP gibi birbirinden farklı özlük haklarına sahip kadrolarda çalışmaktadırlar. 50/d kadrosunda çalıştırılan araştırma görevlileri lisansüstü eğitimlerini tamamladığında görece daha güvenceli kadrolara aktarılmayarak işlerine son verilmektedir yani en verimli dönemlerinde işlerine son verilmektedir. Son birkaç yıldır sadece İstanbul Teknik Üniversitesinde işten çıkarılan 50/d’li araştırma görevlisinin sayısı 100’ü aşmıştır. Bununla birlikte, rektörlük, İstanbul Teknik Üniversitesinde son olarak 111 araştırma görevlisi için kadro ilanı vererek araştırma görevlilerini mevsimlik işçi gibi gördüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bunun yanında, akademik yükseltmeler, statükocu hiyerarşik bir askerî düzene dönüştürülmüştür. Bunun en bariz örneği doçentlik unvanının alınması sürecidir. Üniversitelerarası Kurul, doçentlik başvuru ve jüri oluşturma sistemini işletememektedir. Yardımcı doçent, doçent ve profesör kadrolarında kişiye özgü uygulamalar yapılmakta ve haksızlıklar gittikçe artmaktadır.

Yükseköğretime kapitalist işletme mantığının muhafazakâr etkiler altında dayatılması yönetsel organlarda kadrolaşmaya ve ders içeriklerinin, dolayısıyla eğitim programının bu çerçevede belirlenmesine yol açmaktadır. Yeni açılan üniversitelerde yönetim kademesinden çalışma hiyerarşisindeki en alt noktasına kadar bu kadrolaşmayı görmek çok mümkündür. Savunduğumuz insan, toplum ve doğa yararına üniversite için tüm eğitim ve bilim emekçileri uygun çalışma koşullarına ve iş güvencesine kavuşturulmalıdır.

Üniversitelerde kadrolaşmanın önüne geçmek akademik çalışmaların niteliğinin artırılmasını da koşullandıran şeylerden birisidir. Bu çerçevede esnek ve güvencesiz çalıştırma politikasına son verilmelidir. Üniversitede gerek akademik gerekse idari alanda çalışanların örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller mutlaka kaldırılmalıdır. Akademik çalışma ortamı hiyerarşik yapılanmadan kurtarılmalı, ast-üst ilişkisi yerine birlikte üretim esas alınmalıdır. Akademik unvanlar hiyerarşik göstergelere dönüştürülmemeli, ticari nüfus kaynağı olarak kullanılmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, görüştüğümüz bu tasarıyla “akademik zam” adı altında, yıllardır haklarını alamayan öğretim elemanlarının hak ettikleri ücretleri bir lütuf gibi sunmaktadır. Ayrıca akademik teşvik ödeneği uygulamasıyla üniversitelerde performansa dayalı ücret uygulamasını getirmektedir. Üniversitelerde çalışan idari ve teknik personeli her zaman olduğu gibi bu kez de görmezden gelmiştir. Yaşanan ekonomik krizlere, artan işsizlik ve enflasyon verilerine rağmen eğitim ve bilim emekçilerinin maaşlarında on dört yıldır bir iyileştirme yoluna gidilmemiştir.

Akademisyenlerin reel ücretlerinin uzun süredir ciddi bir biçimde aşındığı ve bu konuda bir iyileşme yapılmadığı gerçeği de ortadadır. Bakınız, tasarıda idari ve teknik personel yok sayılmıştır. Üstelik üniversitelerde çalışan idari ve teknik personel ek ödemeler nedeniyle diğer kamu kurumlarında çalışanlardan daha düşük ücret almaktadır. Ayrıca akademisyenlerin özlük haklarında gereken iyileştirmeler yıllardır yapılmıyor. Akademik basamağın en altında yer alan araştırma görevlilerinin görev tanımlarını bilimsel kriterler çerçevesinde düzenlemiyoruz. Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı kadrolarına yüksek meblağlı senetler imzalatarak onları âdeta köleye dönüştürüyoruz. Verimlilik, performans, rekabet, kalite gibi söylemlerle angarya ve güvencesizliği emekçilere dayatan Hükûmet, bu tasarıyla "akademik teşvik" adı altında performansa dayalı ücret uygulamasını yasalaştırmak istemektedir.

Bu çaba, akademik topluluğun bilimsel bilgi üretimi yerine gelir getirici işlere yönelmesini, emekçiler arasındaki dayanışmanın yerine rekabetin geçmesini ve üniversitelerin üniversite olmaktan çıkarılmasını hızlandırmaktadır. Bilinmelidir ki performans denetimi, güvencesizliğin egemen kılınması amacıyla kamu personel rejimine gönderilmiş bir Truva atı niteliğindedir.

“Performans” adı altında yayın sayısını artırmayı hedeflediğini söyleyenler ise büyük bir çarpıtma yapmaktadırlar. Bugün asıl ihtiyaç duyulan fazla yayın değil, nitelikli yayındır. Bunun temel koşulu ise akademik özgürlükten geçmektedir. Unutulmamalıdır ki akademik özgürlüğün olmazsa olmazı da güvenceli çalışmaktır.

Şimdi, ülkeler bazında baktığımızda, bilimsel yayın sıralamasında Türkiye 20’nci sıradadır, 306.926 bilimsel yayın yapılmış ama Hollanda gibi Konya büyüklüğünde ve nüfusu da oldukça az olan bir ülkedeki bilimsel yayın sayısı 547.637’dir. Keza ABD’de 7 milyonun üzerinde, Çin’de 2,5 milyonun üzerinde, Fransa’da ve Birleşik Krallık’ta 2 milyona yakın bir rakamla bilimsel yayın yapılmaktadır. Türkiye bunların içerisinde İsveç gibi nüfusu oldukça az olan bir ülkeden dahi sonra gelmektedir. Bu da göstermektedir ki Türkiye’nin bilimsel yayın karnesi oldukça zayıftır. Sayı artabilir ama uluslararası bilim dünyasında ilgi görmediğimiz de bir gerçektir.

Keza üniversiteler bazında baktığımızda bilimsel yayın noktasında ilk 20’de biz yokuz. Belki ilk 100’ün içerisinde olabiliriz. Söz gelimi, bilimsel yayın konusunda… ABD’deki üniversiteler 14 tane, İngiltere’deki üniversiteler 4 tane, Kanada’da 1 tane, Japonya’da 1 tane üniversite vardır ama Türkiye, bu 20 ülke arasında yoktur.

Ayrıca, Türkiye’de yine bilimsel araştırma açısından bölgeler arası bir eşitsizliğin de göze çarptığı görülmektedir. Türkiye’de devlet üniversiteleri içerisinde ilk 20 sırada Kürt coğrafyasında olan bir tek üniversite yoktur, keza vakıf üniversiteleri açısından da durum aynıdır.

Sayın milletvekilleri, toplum sağlığını yakından ilgilendiren konularda çalışma yürüten bilim insanlarına açılan davalar, soruşturmalar ve işten atma uygulamaları yeterince bu durumu aydınlatıyor. Kaldı ki üniversitelerde performans denetiminden bahsetmek hâlihazırdaki güvencesiz ve esnek istihdamın getirdiği sorunların ve emekçilerin üzerindeki baskının süratle artması anlamına gelmektedir. Birçok üniversitede asistan kıyımı yapılmak istenirken, üniversiteler taşeronlaşmaya mahkûm edilmişken, idari ve teknik personelin özlük ve sosyal hakları gasbedilip, angarya işlere zorlanırken “akademik zam” adı altında yapılan bu değişiklikler üniversitelerde esnek ve güvencesiz çalışmanın kurumsallaşması anlamına da gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, bizler Halkların Demokratik Partisi olarak, yükseköğretim alanında çalışan tüm eğitim ve bilim emekçilerinin maaşlarının iyileştirilmesini talep ediyoruz, bunda da ısrarlıyız.

Ayrıca, güvencesiz ve esnek istihdamı üniversitelerde kurumsallaştıracak adımları kabul etmediğimizi de buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Tasarının 1’inci maddesini eksik bulduğumuzu, ancak destekleyebileceğimizi belirtebiliriz; 2’nci ve 3’üncü maddesinin de metinden çıkarılmasını talep ediyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Zühal Topcu, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP iktidarının son yıllarında özellikle eğitim alanında “çok sesli, çok başlı, gürültü” olarak ifade edebileceğimiz seslerin çok fazla çıkmaya başladığını görüyoruz. Öncelikle şunu sormak istiyoruz: Bu kadar çok sesliliğe rağmen, Bakanlar Kurulunda Millî Eğitim Bakanlığı adı altında bir Bakanlık olmasına rağmen ve eğitimde içinde çıkılmaz bir hâl baş göstermişken Millî Eğitim Bakanını görememekteyiz. Acaba gören var mıdır? Nabi Hocam size söylemiyorum, Millî Eğitim Bakanına söylüyoruz. Acaba, millî eğitimden kim sorumludur? Öncelikle, bunu öğrenmek istiyoruz. Biraz önce ifade ettiğim gibi, eğitim alanında herkes konuşuyor. Dün bir üniversite açılışında Sayın Cumhurbaşkanı şu sözleri sarf ediyor: “Önce Genel Başkan olarak, ardından hem Genel Başkan hem Başbakan olarak on iki yıl boyunca Başkanlığını yaptığım o hükûmetler için 4 öncelik belirledik. Bunlardan bir tanesi eğitim, diğeri sağlık, öbürü adalet, öbürü de emniyet. Bu alanlarda kararlı adımlar attık. Hamdolsun sürekli ilerledik ve büyüme noktasında verdiğimiz sözleri tek tek yerine getirmeye başladık. Bu sözümüzün arkasında durarak bu 4 alanda Türkiye’yi gerçekten çok farklı yerlere ulaştırdık.” Acaba “farklı yerler” denirken nereye ulaştı bu Türkiye? Somut veriler var elimizde, eğitimin geldiği nokta, adaletin, emniyetin geldiği noktalar var. “Sağlık alanında” deniyor ama “Randevu alınır.” deniyor, randevuyu alamıyoruz. İlaçlara bakıldığında gizli ücretlendirme var, maaşlardan gizli kesintiler var.

Şimdi, bunları kimse dile getirmeyince, sürekli olarak koro tarafından ortak bir “Yeni Türkiye”yle ifade edilmeye çalışılırken gerçekten birtakım şeylerin şu anda uygulanan olumsuz görüntülerini kapatma çabaları hep bir ağızdan yapılmaktadır. Gerçekten, ülkemiz şu anda çok farklı bir yerdedir. Ama nerede? Eskiden olduğundan çok daha kötü durumdadır. Acaba, ülkemizdeki yandaş kesimler mi bu farklı yerlere ulaştı sormak istiyoruz.

Uluslararası Saydamlık Örgütünün Türkiye’yle ilgili diğer bulguları şöyledir: Türkiye, küresel rekabet liginde 142 ülke arasında 43’üncü. Yargı bağımsızlığı endeksinde 142 ülke arasında 88’inci. Rüşvet verme endeksinde 28 ülke arasında 19’uncu. İnsani gelişme endeksinde 187 ülke arasında 92’nci. Basın özgürlüğü endeksinde 179 ülke arasında 148’inci sıradadır. Yolsuzluk liginde de, Türkiye, Avrupa’da yolsuzluğun en yüksek görüldüğü ülkeler grubunda yer almaktadır.

On iki yıllık iktidarın yaptıklarını mukayese ettiğimizde, uluslararası sınavlarda Türkiye’nin sıralamasının ne olduğunu artık biliyoruz. Bunlar da sürekli olarak basın yoluyla, kitle iletişim araçlarıyla tokat gibi bizim yüzümüze çarpmaktadır. Özellikle, üniversite mezunlarımız arasındaki işsizlik oranlarının en yüksek düzeyde olduğunu biliyoruz.

AKP’nin iktidarda olduğu on iki yıl boyunca kurulan 58’inci, 59’uncu 60, 61 ve diğer hükûmetler sırasında okudukları hükûmet programlarında verdikleri sözlerin hiçbirini yerine getirmediklerini görüyoruz. Bugün, özellikle buraya çıkmadan önce bütün Hükûmet programlarını bizzat okuduk. En son Sayın Davutoğlu tarafından okunan Hükûmet Programı’na da baktığımızda bu programların hiçbirinin ayaklarının yere basmadığını ve hâlâ böyle birtakım fantezilerini paylaşmak için icraat alanı oluşturduğunu görebiliyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanının öncelikli olarak belirlediği alanlarda yani eğitim, sağlık, adalet ve emniyet alanlarında problemler kartopu etkisiyle büyümüştür ve Hükûmet bu problemlerin altında kalmıştır. Özellikle eğitimdeki problemler artık içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Üniversiteye giden öğrencilerin yurt problemleri, eğitim kalitesi, YÖK sorunu, ÖSYM sınavlarındaki soru çalmalar, haksızlıklar, adaletsizlikler, özellikle TEOG sınavlarındaki başarısızlıklar, müdür atamalarında yapılan yandaşlıklar, daha sayabileceğimiz birçok hatalar var ve özellikle dershanelerin kapatılmasından sonra şu anda okullarda açılan hafta sonu kursları veya işte, halk eğitim merkezlerinde açılan kurslara olan talebin azlığı, sınıf sayılarındaki rakamların giderek yükselmesi yani bütün bunlara baktığımızda, hakikaten, önceki verilerle şu andaki verileri mukayese ettiğimizde çok kötü bir sonuçla karşı karşıya kaldığımızı da söylemek istiyoruz.

Bugün, özellikle, 4 Kasım 2014 günü Keçiören’de Mustafa Necati Ortaokulunun Müdür Yardımcısı Hayri Özkan, 8’inci sınıf öğrencisi tarafından tabancayla yaralanmıştır. Öğretmenimiz şu an yoğun bakımda yatmaktadır hastanede. Şimdi biz buradan müdür yardımcısına acil şifalar diliyoruz ama artık şiddetin, okullardaki şiddetin -artık, diğer boyutları söylemiyoruz- bu hâle geldiğini, öğretmeni silahla vurabilecek, canına kastedebilecek boyutlara geldiğini söylemek istiyoruz. Daha önce de söylemiştik, okullardaki uyuşturucu kullanımlarını, bonzaideki artışları, gençliğin sürüklendiği durumları da burada vurgulamak istiyoruz.

Bugün üzerinde konuşacağımız üniversite öğretim elemanlarının maaşlarının iyileştirilmesine yönelik kanun tasarısının çok daha iyi şartlarda olmasını, yapılmasını istiyoruz aslında. Tabii ki maaşlarda yapılacak iyileştirmeler bizleri memnun edecektir ama bunun da ülke gerçekleriyle örtüşmesi gerekmektedir. Bu iyileştirmelerle bir profesör maaşı 5 bin liraya, doçent maaşı 3.657, yardımcı doçent 3.300, araştırma görevlisi 3.200 liraya yükselecektir. Sendikalar ve birçok sivil toplum örgütleri tarafından yapılan açlık ve yoksulluk sınırlarının belirlendiği gösterge çalışmalarında elde edilen veriler, bu maaş iyileştirmelerinin yeterli olmadığını bize göstermektedir. Açlık sınırının 1.205 TL, yoksulluk sınırının da 3.926 TL olduğu ülkemizde akademik personel, nasıl çalışmalar yapacak ve ülkemizi dışarıda nasıl temsil edecektir? Bunları 4 kişilik aileyle beraber düşündüğümüzde, bu ailenin geçiminin sağlanabilmesi için, gerçekten, sihirli bir güçlerinin olmasını da düşünebiliriz. Ayrıca, bu ödemelerden damga vergisi dışında kesinti yapılmayacağı için de bu ödenmesi planlanan yükseköğretim tazminatının emekliliğe yansımayacağı da görülmektedir.

Bir de, akademik teşvik ödeneği bulunmaktadır. Bu ödemeler 2016 yılında yapılacak ve 2015 yılındaki bütün çalışmaları kapsamaktadır. Burada bir muğlaklık söz konusudur. Kriterler nedir? Bu kriterler kimler tarafından değerlendirilecektir? Kesinlik yok. Kriterlerin işlemesi, yönetici insafına mı bırakılacaktır? Bunları da soruyoruz, bunların netleştirilmesi lazım.

Yükseköğretim tazminatının emekli keseneğine dâhil edilmemesi ve dolayısıyla, akademik personelin emekli maaşlarının artırılmaması büyük bir eksiklik olarak karşımızda durmaktadır.

666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bazı memurlara 1.500 liraya varan ek ödemeler yapılmakta ve adalet mensuplarına da yine bu miktarda ek maaş zamlarının yapılması düşünülmektedir. Bu artışlar, akademisyenlerin emekli maaşlarına da yansıtılmalıdır. Özellikle bu ay içerisinde hem elektriğe hem doğal gaza gelen zamlarla ve özellikle enflasyonun da yükselmesiyle, kullanım mallarındaki, ihtiyaç mallarındaki artışlarla beraber bu zamların büyük bir çoğunluğunun da gittiğini söyleyebiliriz.

Biliyorsunuz, muharrem ayı içerisindeyiz ve aşure kaynatılıyor evlerde, 10 kişilik bir aşurenin hesaplanması gündeme getirildiğinde, geçen yılla bu yıl arasında, kaynayan aşurenin yüzde 57 oranında zamlandığını da söyleyebiliriz. Özellikle bu ay içerisinde elektriğe ve doğal gaza da zammın geldiğini söyleyebiliriz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Cevizle fındığı fazla atmışsınızdır.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Yok, yok. Hesaplamaları söyleyebiliriz, kayısıya, fındığa, pirince yapılan zamlarla beraber. Onları takip edin, onları söyleyelim.

“Emekli” deyince, şu anda ülkemizde 10,5 milyon emeklimiz bulunmaktadır. İktidar, emekliye verdiği hiçbir sözü yerine getirmemiştir. Onların maaşlarına yapılacak zamlar da onların açlık sınırı altında yaşam mücadelesi vermelerini engelleyemeyecektir. Emeklilerin maaşlarının, hayat standartlarını düzeltecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Emeklilerle aynı zor yaşam şartlarında mücadele veren asgari ücretle çalışanlar için de durum hiç parlak görülmemektedir. 15 milyona yakın asgari ücretlinin olduğu ülkemizde, AKP iktidarının hâlâ kelime oyunlarıyla insanları oyaladığını görmekteyiz. Hâlen, en son Hükûmet Programı’nda Sayın Davutoğlu, asgari ücretin reel olarak yüzde 76 oranında artırıldığını belirtirken gerçek yaşamdan uzak ve hamaset kokan laflardan vazgeçmeyeceklerini de ortaya koymuştur. Açlık sınırının 4 kişilik aile açısından 1.205 lira olduğu belirtilirken, ülkemizde 891 lira alan bir asgari ücretli çalışanın ne yapması lazım? Ölmesi gerekiyor herhâlde. Bu insanları buna mahkûm edenlerin utanması lazım.

Sayın Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından Türkiye’nin en büyük kamu kuruluşu olarak ifade edilen Millî Eğitim Bakanlığının lokomotifi ve aktif öğesi olan öğretmenlerin maaşlarının da yeni bir düzenlemeye ve iyileştirmeye ihtiyacı olduğunu buradan belirtmek istiyoruz. 2015 yılının Ocak ayında 2.136 TL olan öğretmen maaşı, yapılacak olan yüzde 3’lük zam ile 2.220 lira olacaktır. 58’inci Hükûmet Programı’nda bulunan “Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı yakalayabilmesi için öğretmenlerin niteliklerinin yükseltilmesine paralel olarak çalışma şartları iyileştirilecektir.” ifadesinin ne kadar suni, yüzeysel, samimiyetsiz olduğu da ortaya çıkmıştır. On iki yıllık AKP iktidarının öğretmenlik mesleğine ve eğitime verdiği önemi de bu uygulamalar gözler önüne sermektedir.

“TEOG’da hata iyi niyetimizden.” diyerek hataları kabul etmeyen, eğitim camiasını yalnızca niceliksel olarak ifadelendirirken 22 milyon öğrenciye nasıl hizmet götürüleceğini izah edemeyen Millî Eğitim yöneticilerimiz var.

En vahimi de, bir yılda 25 bin öğretmenin, çeşitli gerekçelerle doğu ve güneydoğudan nakillerini aldırdıkları ve çalışmak istemedikleri, devletin ve kamu görevlilerinin sokağa çıkamadığı paylaşımları var. Aynı zamanda, bunu, Sayın Cumhurbaşkanının dün bir üniversitenin açılış töreninde yaptığı konuşmada da bir doktorun, kendisiyle yaptığı konuşmada belirttiğini görebiliriz. “Şehre inemiyoruz Hakkâri’de, Yüksekova’da. Onun için hastaneye lojman yapın.” şeklinde ifadeleri var.

Şimdi, bunları bile bile, kamu görevlilerinin sokağa çıkamadığı ve atadığınız kamu görevlilerinin görev yerine gidemediği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bunu nasıl izah edeceksiniz? Bunların izahı gerekiyor.

Sokağa çıkan sivil kıyafetli kamu görevlisine sahip çıkamıyorsak, onlar gündüz göz göre göre sokaklarda şehit ediliyorsa, bu iktidarı hâlâ nasıl sürdürebiliyoruz ve bu insanların yüzüne nasıl bakabiliyoruz?

Bütün bu alanlarda bu kadar sorun varken, insanlar bu ülkede yaşam mücadelesi verirken ve Soma’daki kazada 301 işçimizi kaybediyorsak, en son Ermenek’te 18 çalışanımız su altında kalabiliyorsa maden içerisinde ve bunları da kaybedebiliyorsak, adının “ak” olduğu belirtilen ama çok tartışma götürür bir saray fantezisi, iktidarın asıl amacına yönelik birçok gerçeği de gözler önüne sermiştir.

Maliye Bakanı Sayın Şimşek, artık, ismine ne denirse densin, “kara kaçak saray” mı deniyor, “ak saray” mı deniyor yani maliyetinin 1 milyar 370 milyon Türk lirası olduğunu açıklamıştır. Aynı zamanda, demin yine bu kürsüden bahsedilen bir de “uçan saray” var. Onun maliyetinin ise 436 milyon Türk lirası olduğu belirtilmektedir. Bu kadar aç insan varken ve gittikçe de Türkiye'nin ekonomik sorunları kartopu etkisiyle, bu milletin, özellikle çalışanın, asgari ücretle çalışanın sırtına binmişken bu sarayları nasıl yaptırıyoruz ve bu saraylarda nasıl kalacağız ve bu uçaklara nasıl binip gideceğiz? İnsanın biraz bunları değerlendirmesi ve karşıdaki o asgari ücretle çalışanın gözlerinin içine bakamaması gerekiyor.

Şimdi, bu maliyetlerle ilgili bir hesaplamayı sizlerle paylaşmak istiyorum: “Kara kaçak saray”ın maliyeti, 1 milyar 370 milyon Türk lirası, uçağın maliyeti de 436 milyon Türk lirası; toplam maliyet, 1 milyar 806 milyon Türk lirası. Peki, ülkemizde 2014’te asgari ücretin net tutarı ne kadar? Net asgari ücreti, işte 800 küsurdan hesapladığımızda, bunların maliyeti 2 milyon 135 bin kişinin aylığına bedel, bu verilen paralar, harcanan paralar. Türkiye’de öğrenci başına yıllık ortalama 1.614 Amerikan doları harcama yapıldı. Bu rakamın üniversitede 4.648, mesleki ve teknik ortaöğretimde 2.293, genel ortaöğretimde 1.531, ilköğretimde 1.130 dolar olduğu belirtiliyor. Cumhurbaşkanının bu sarayı ve uçağıyla yıllık ortalama 504 bin öğrencinin yıllık maliyeti karşılanabilmektedir.

Yapılan yeni okul maliyeti göz önünde tutularak, maliyeti 2 milyon 200 bin TL’den 820 tane 28 derslikli okul inşa edilebiliyor bu parayla. Bakın neleri kaçırıyor bu ülke, birkaç kişinin ihtirası yüzünden neleri kaybediyoruz, nasıl bu ülkenin alın teriyle kazanılan paraları çarçur ediyoruz, heba ediyoruz.

Maden kazalarında ölüm oranlarının 1,5 milyar nüfuslu Çin’de bile Türkiye’den daha az olduğu ve sadece son on yılda maden kazasında ölen işçilerin sayısının ise en az 354 olduğu düşünülürse maden ocaklarında yaşam ve kaçış odalarının önemi ortaya çıkar. Madenlerdeki kaçış odalarının fiyatı 80 bin dolardan yani 160 bin liradan başlıyor. Saray ve uçak maliyetiyle tam 11.287 kaçış odası ve… Yaygın olarak kullanılan 40 kişilik yaşam odalarının fiyatı ise 200 ile 250 bin dolar. Bu “kara saray” ve bu uçak parasıyla 4.515 yaşam odası yapılabiliyordu, bunlara harcanan parayla.

Bu iktidar tarafından, madencilerimiz “işin fıtratı” diye yerin altında ölüme terk edilirken, Sayın Cumhurbaşkanı, aslında kendisi için bir kaçış odası yaptırdı Beştepe’ye; yolsuzluktan, hırsızlıktan, hesap vermekten kaçınmak için. Ancak er ya da geç, beytülmale el uzatmanın, ihaleye fesat karıştırmanın, ihale havuzlarının hesabını bu yüce millet soracaktır. Bunu da bildirmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Aydın Ağan Ayaydın, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’yı bugün bu sıralarda görüyoruz. Sayın Nabi Avcı’yı görünce hemen aklıma bir sınav yolsuzluğu geliyor. Millî Eğitim Bakanlığı ne zaman bir sınav yaparsa mutlaka orada bir yanlışlık olur, orada bir hırsızlık olur, orada bir haksızlık olur. Onun için, Nabi Avcı’yı gördüğüm her yerde mutlaka yine bir sınavda bir yolsuzluk, bir sınavda bir hırsızlık vardır diye aklıma geliyor. Ama bugün akademisyenlerin, profesörlerin, doçentlerin, yardımcı doçentlerin, öğretim görevlilerinin, araştırma görevlilerinin maaşlarını konuşuyoruz, açlık içerisinde, yoksulluk sınırının altında maaş alan bu akademisyenlerin hakkını konuşuyoruz, mali haklarını. Ne yazık ki şu sıralarda bunların başında olması gereken YÖK Başkanını burada görememek de büyük bir eksikliktir, YÖK Başkanını da buradan kınıyorum.

Temel işlevi bilgi üretmek, öğretmek ve yaygınlaştırmak olan üniversiteler gerek bilimsel gelişimin gerekse toplumsal ilerlemenin itici gücü konumundadır. Üniversiteler sosyoekonomik kalkınmanın ayaklarından birini oluşturmakla birlikte dünyadaki iyi üniversitelere ilişkin listelere ne yazık ki girememektedirler. Üniversitelerimizin evrensel standartları yakalayamadığı çok açık bir şekilde görülmektedir. Oysa ülkemizde son yıllarda pek çok sayıda üniversite açılmış, 104’ü devlet, 73’ü vakıf, toplam 177 üniversiteye ulaşılmıştır. Yarısı son altı yılda açılan bu üniversitelerde okuyan öğrenci sayısı 5,5 milyon düzeyine gelmişken, maalesef, üniversitelerimize yönelik bu gelişim, sadece niceliksel kalmakta, açılan üniversitelerin pek çoğu tabela üniversitesi olmaktan öteye gidememiştir. Nitekim, artık YÖK dahi gelecek yıllarda sayısal büyümeden nitelikli büyümeye geçiş gerektiğine, akademik insan kaynağının yetiştirilmesi gerektiğine vurgu yapmaya başlamıştır. Altyapıdan yoksun olarak sayı artırmaya yönelik açılan üniversitelerin tabelada kalması tehlikeli sonuçlara yol açacaktır. Zira hem sadece adı “üniversite” olan ve yetersiz imkânlar nedeniyle tabeladan öteye gidemeyen bu kurumlara aktarılan kaynaklar heba olacağı gibi, daha da önemlisi, bu üniversitelere güvenerek eğitimini buralarda sürdürme kararı alan öğrencilerimizin, yetersiz donanım nedeniyle, geleceği risk altına girecektir.

Son on yılda öğrenci sayısı 3 kat artarken öğretim üyesi sayısı 2 kat artmış. 5,5 milyon üniversite öğrencisi karşısında öğretim görevlisi sayısı 141 binde kalmıştır. Üstelik bu 141 binin dağılımının da son derece çarpık olduğu göze çarpmaktadır. Bakınız, Türkiye’deki öğretim üyelerinin yüzde 72’si Marmara Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi ve Ege Bölgelerinde. Güneydoğuda çalışan profesörlerin sayısı, Türkiye’deki profesör sayısının sadece yüzde 2,5’unu oluşturmaktadır. Türkiye’deki yükseköğretimin 45 bin öğretim elemanı açığı olduğunu ben değil, bizzat YÖK Başkanı söylemektedir. Şüphesiz ki üniversitelerimizin içinde bulunduğu bu hazin durumun temel sebeplerinden biri, öğretim elemanlarının mevcut mali haklarıdır. Öğretim elemanlarının günümüz koşullarında komik denilebilecek, yetersiz özlük hakları, mevcut akademik personelin çalışma şevkini olumsuz yönde etkilemektedir, mezun öğrencilerin de üniversitelerden uzak durmasına ayrıca yol açmaktadır.

TÜRK-İŞ tarafından açıklanan en son verilere göre, ülkemizde 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 3.926 Türk lirasıdır. Akademik personelin mevcut maaşları göz önüne alındığında, pek çok akademisyenin yoksulluk sınırının altında gelir düzeyinde oldukları gerçeği ortaya çıkmaktadır. Yine, akademisyen maaşları konusunda Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından hazırlanan rapor da öğretim elemanlarının maaşları açısından dünyada nerede olduğumuzu ortaya koymaktadır. Bu rapora göre Türkiye’deki öğretim elemanları, Nijerya, Hindistan, Malezya, Güney Afrika, Brezilya ve Arjantinli meslektaşlarına göre çok daha az maaş almaktadırlar.

Akademisyenlerin mali haklarına ilişkin bu durum, herkes tarafından malum olmakla birlikte AKP iktidarı tarafından ısrarla gözardı edilmektedir. Tüm uyarı ve tekliflerimize rağmen son on bir yılda kamu personeline yapılan mali iyileştirmelerin kapsamına ne yazık ki öğretim elemanları alınmamış, 2011 yılında çıkarılan ve pek çok kamu personelinin maaşlarında artış öngören 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de öğretim elemanlarının maaşlarına ne yazık ki yer verilememiştir. Nitekim, maaş artışları diğer kamu personelinin çok altında kalmış olan akademisyenlerin gelirlerinin son on bir yıllık dönemde reel olarak eridiği, bizzat YÖK raporlarında açıkça ortaya konulmaktadır.

Bu çerçevede 7 Mayıs 2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğum ve o günden beri Komisyonda bekleyen ve nihayet bu tasarıyla gündeme alınan benim vermiş olduğum kanun teklifimde, “bilimsel çalışma katkı ödeneği” ihdas edilerek öğretim elemanlarının maaşlarında 2014 yılı itibarıyla 1.170 Türk lirası ile 1.750 Türk lirası arasında değişen iyileştirmeler öngörülmektedir.

Teklifimde, maaş artışı, akademik unvana göre değişmekte ve unvan yükseldikçe maaş artışı kademeli olarak artmaktadır. Bu çerçevede, araştırma görevlisi, okutman ve uzmanlar için 1.170 Türk lirası, yardımcı doçentler için 1.315 Türk lirası, doçentler için 1.535 Türk lirası ve profesörler için 1.750 Türk lirası iyileştirme ödeneği öngörülmektedir.

Görüştüğümüz kanun tasarısıyla, akademik personelin maaş unsurlarına iki yeni kalem eklenmektedir: Yükseköğretim tazminatı ve akademik teşvik ödeneği. Kanun tasarısı bu şekilde yasalaşırsa, hemen kanunun yayımını izleyen aydan itibaren profesör, doçent, yardımcı doçent maaşlarına 725 Türk lirası; araştırma görevlisi, okutman ve öğretim görevlisi maaşlarına ise 834 Türk lirası yüksek öğretim tazminatı adı altında artış yapılacaktır. Ancak bu artışı, görevde olduğu sürece alacaklardır. Bu akademisyenlerin emekli olmaları hâlinde bu artışı almaları mümkün olmayacaktır. Akademik teşvik ödeneği ise akademisyenlerin yurt içinde veya yurt dışında faaliyetleri esas alınarak tespit edilecek akademik teşvik puanına göre 30 ve üzeri akademik teşvik puanı olanlara verilecektir. Akademik teşvik puanı hesaplaması ise 2015 yılında yapılan faaliyetler esas alınmak suretiyle 2016 yılı için yapılacak olduğundan 438 lira ile 731 lira arasında farklılaşan bir teşvik ödeneği ancak 2016 yılında verilebilecektir.

Özetle, Hükûmet, nihayet akademisyenlerin mağduriyetine el atmaya karar verdi ve bu konudaki tasarıyı 14 Ekimde Meclise sundu. Bugün de Genel Kurul gündemine alındı, iyi de oldu. Geç kalınmış olsa da destekliyoruz. Ancak, tasarının ilk hâli eksik ve yetersizken, komisyonda bizim vermiş olduğumuz bir önergeyle tasarıda unutulan “uzmanlar, çevirici, eğitim öğretim planlamacıları” bu iyileştirmeye dâhil edilmişlerdir.

Bu çerçevede, hazır, yıllar sonra ve tüm çağrılarımız sonunda nihayet Hükûmette de akademisyenlere maaş artışı verme iradesi ortaya çıkmışken, maaşların tatmin edici düzeyde artırılmasının ve bu artış yapılırken araştırma görevlisi maaşının bir kariyer uzman yardımcısı düzeyine çekilmesinin ve de akademik unvan yükseldikçe maaş artışının da yukarıya doğru farklılaşmasının daha doğru olacağını düşünmekteyim. Tıpkı Hükûmetin öngördüğü akademik teşvik ödeneği gibi unvana göre yükselerek, her ne kadar Hükûmet, “akademik teşvik ödeneği” adı altında iyileştirmeyi tamamlamak niyetinde görünse de, henüz uygulaması olmayan ve ancak 2016 yılında hayata geçecek bir mekanizma yerine, maaş artışının doğrudan yapılması daha isabetli olacaktır. Tabii, bu teşvik ödeneği de muhafaza edilmeli, bilimsel çalışma özendirilmeli ve ödüllendirilmelidir.

Akademisyenlere verilmesini önerdiğim maaş artışı fazla görülmesin çünkü bu, ülkemiz için stratejik önemde bir karardır. Zira, içinde bulunduğumuz orta gelir tuzağından çıkmanın, kişi başı millî geliri, 15 bin dolar ve üzerine çıkartmanın yolu, öyle masa başında 2023-2071 hedefleri tespitiyle olmuyor; bilgi ekonomisine geçmekle, teknoloji üretmekle yani nitelikli beyinlerle oluyor.

Bakınız, Türkiye, yıllardır kişi başı 10 bin dolar millî gelir düzeyinde gidip gelmektedir. Bir türlü, kişi başı millî gelirini artıramamakta, yıllardır bulunduğu yerde saymaktadır. İktisat literatüründe de bu duruma “gelir tuzağı” denmektir. Evet, ne yazık ki Türkiye orta gelir tuzağına düşmüştür. Türkiye ekonomisi, son yıllarda kişi başına yıllık ortalama gelirini bir türlü 15 bin dolara taşıyamamıştır. Zira, ülkemizde nüfus kalabalık, eğitim yetersiz, nitelikli insan eksik, doğal kaynaklarımız sınırlı ve sanayimiz modernizasyona kapalı bir yapı arz etmektedir.

Böylesine bir yapıyla orta gelir tuzağını aşmak hiç de kolay değildir. Kapsamlı, köklü ve radikal reformlara ihtiyaç bulunmaktadır. İşte AKP iktidarının genelde seçtiği, günü kurtarmak, yapısal reformları ötelemek olduğu için, söz konusu gelir tuzağı, ülkemiz açısından kaygı verici hâle gelmiştir. Kaldı ki Dünya Bankası verilerine göre, 1960 yılından bu yana orta gelirli sayılan 101 ülke arasında orta gelir tuzağından kurtularak yüksek gelire geçebilen sadece 13 ülke vardır. Latin Amerika, Orta Doğu başta olmak üzere, ülkelerin yüzde 90’ı bu eşiği aşamamıştır. Biliyorum ki AKP’nin ekonomik kurmayları bunun farkında ancak farkındalığın yetmediğini, gerekli adımların hâlâ atılmadığını görmekteyiz.

“Orta gelir tuzağından nasıl çıkacaklar?” diye sorulduğunda cevap, yüksek katma değerli sanayi üretimi, nitelikli insan ve teknoloji üretimi olacaktır. Peki, nasıl sağlanacak bu? Tabii ki bilime, teknolojiye yatırım yaparak ve insana yatırım yaparak. Nitekim, bu eşiği aşabilen sınırlı sayıdaki ülkelerden biri olan ve Merkez Bankası Başkanının, Türkiye analizlerinde emsal olarak çok kullandığı Güney Kore’nin başarısının sırrının da bilim ve teknolojiden geçtiğini açık ve net olarak görmekteyiz.

Bununla birlikte, sosyoekonomik kalkınmanın motor güçlerinden biri olan üniversitelerin, içinde bulunduğu üzücü tablonun bir ayağı, görüşmekte olduğumuz özlük hakları iken diğer ayağı ise kalite ve yönetim anlayışıdır.

AKP iktidarı, her zamanki gibi, yapması gerekeni geç ve eksik yapmaktadır. Buradaki eksiklik açıktır; üniversiteler, yalnızca akademisyenlere maaş artışı verilerek istenen düzeye gelemeyecektir. Akademisyenlerin özlük hakları düzeltilerek, eş zamanlı olarak iktidarın üniversitelere bakışı, üniversitelerin yönetim anlayışı ve mevzuatı değiştirilmelidir. Bu yapılmadığı müddetçe güçlü ve özgür bir bilimsel ortamdan söz edilmesi mümkün değildir.

Bakınız, bugün Türkiye’de üniversiteler, 12 Eylülün bir mirası olan YÖK eliyle yönetiliyor; YÖK’ten yıllarca şikâyetçi olan AKP iktidarı, YÖK yönetimini eline geçirdikten sonra, artık, YÖK’e sarılmış ve YÖK’ü bir türlü bırakmıyor. YÖK vasıtasıyla bütün üniversiteleri, bütün akademisyenleri, artık, onları emrine alan bir yönetim anlayışıyla ellerine geçirmişlerdir. Dolayısıyla, diğer kurumlarda yaşandığı üzere, YÖK’ü eline geçirdikten sonra, AKP açısından sorun artık bitmiştir. Nitekim, uygulama ve örnekler gösteriyor ki AKP’nin de YÖK’e ihtiyacı vardır. Niçin? Tek tip, kendi gibi düşünen, kendisine biat eden bir yükseköğrenim için. Zaten iktidar için üniversitenin, lise gibi bir eğitim kurumundan farkı da yoktur.

Yine, son on yılda sayıları hızla artan vakıf üniversitelerinin kurulması için objektif kriter ve standart bulunmamaktadır. Son dönemde pek çok vakıf üniversitesinin kurulmasında bunun etkisi büyüktür. İktidara yakınlıkla, Hükûmet siparişiyle üniversite kurulmaz. Kurulsa da sadece adına “üniversite” denir. Türkiye'nin yaşadığı da budur. Bu zihniyet ve bu şekilde kurulmuş olan üniversitelerin bilime katkısı olmayacağı gibi, yükseköğrenimin özelliği ortadan kalkmaktadır.

İşte, bugün görüştüğümüz akademik personele maaş iyileştirmesi düzenlemesi ne kadar gereklidir, çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Bu yıl memur maaşlarına seyyanen 123 Türk lirası zam yapıldı. Bu zam yapılırken enflasyon hedefi yüzde 5,3 iken bugün enflasyonun da yüzde 9,4 olacağı artık Hükûmet tarafından çok açık bir şekilde dile getirilmiştir. Gelin memur maaşlarında enflasyonun yarattığı kaybı telafi edelim, gelin hep beraber bunu yapalım, tüm memurlara bu amaçla maaş artışı yapalım. Toplu sözleşme hükümlerinin bu şekilde olması memur maaşlarında artış yapılmasına asla engel değildir. Zira biliyorsunuz ki akademisyen maaşları da toplu sözleşme kapsamındadır ve Hükûmet istediğinde artış yapabiliyor. Ha, yok, siz eğer diyorsanız ki “Biz memuru enflasyona ezdiren ilk hükûmet olmak istiyor ve tarihe böyle geçmek istiyoruz.” ona da şaşırmam doğrusu.

Bugün Türkiye’de bir profesörün eline 4.900 Türk lirası para geçiyor, bu yapılan değişiklikle bu öğretim üyelerine sadece 725 lira zam yapılıyor. Doçentler hâlen 3.539 lira maaş alıyor, 725 lira zam yapılıyor. Yardımcı doçentler 2.845 lira alıyor, 725 lira zam yapılıyor. Araştırma görevlisi 2.421 lira maaş alıyor, 834 lira zam yapılıyor. Öğretim görevlisi, okutman 2.590 lira maaş alıyor, 834 lira zam yapıyoruz. Akademik personele yapılan bu zamlar yetersizdir. Bu zamlarla yoksulluk sınırının altında bilimsel araştırma yapmak mümkün değildir. Bu öğretim üyeleri evini mi geçindirecek, kirasını mı ödeyecek, yoksa bilime para yatırıp kitap mı alacak, araştırma mı yapacak, bunu sizin takdirlerinize bırakıyorum ve bu yasayı çok iyi bir şekilde benimsememiş olmakla birlikte, yine de az bir zam getiriyor, bunun akademisyenlere hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Fatma Nur Serter, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün gerçekten uzun zamandır beklemekte olduğumuz bir yasa üzerinde konuşuyoruz. Kuşkusuz yapılan zamlar yeterli değildir diyebiliriz, kuşkusuz gönlümüz daha fazlasını istemiş olabilir ama en azından uzun yıllardır beklemekte olduğumuz bir düzenlemeyi hayata geçirmiş olmaktan da ben şahsım adına memnuniyet duyuyorum.

Ancak burada altını özenle çizmek istediğim bir konu var, o da şudur: Şimdi, değerli milletvekilleri, dikkatinizi bir konuya çekmek istiyorum. Evet, zam yapılıyor ama bu zamlar bu öğretim üyelerinin emekli maaşlarına yansımayacak yani bugün bu zammı alan kişi önümüzdeki yıl emekli olduğunda emekli maaşında bu zammın yansımasını göremeyecek. Dolayısıyla benim dileğim, öğretim üyelerinin sadece aldıkları tazminatlara veya akademik faaliyetler karşılığında alacakları vadedilen ek gelire, ek olarak doğrudan maaşlarına yansıtılacak ve emekliliklerinde de almalarına imkân sağlayacak bir artışın sağlanmasıdır.

Şimdi, ben öncelikle tabii, bu yasada emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Bunu bir adım olarak değerlendiriyorum ama keşke diyorum bunun için on iki yıl Adalet ve Kalkınma Partisi beklemeseydi, keşke seçimlere çeyrek kala yapılıp da çeşitli spekülasyonlara yol açılmasaydı ve daha net, daha açık, daha gönülden, daha erken, öğretim üyelerini de, en azından çocuklarını özel bir okulda okutabilecek bir gelire sahip kılabilseydik. Çünkü, konu millî eğitim, e, bu da onun bir parçası. Bugün öğrenciler sürekli özel okullara yönlendiriliyorlar, gelin görün ki bir öğretim üyesi bu zamma rağmen, eğer tek başına çalışıyorsa ailede, örneğin baba sadece profesör -profesör hem de yani en yükseğini söylüyorum- olarak çalışıyor, başka da kimse çalışamıyorsa çocuğunu bir özel okula gönderemeyecektir. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçlerde bunun daha da geliştirilmesini temenni ediyorum. Şimdi, bu işin hoş ve tatlı tarafı. Zaten Cumhuriyet Halk Partisi olarak da biz bu yasayı destekliyoruz.

Şimdi, gelelim Adalet ve Kalkınma Partisinin millî eğitimle ilgili uygulamalarına.

Değerli arkadaşlar, ben burada eğitim gibi çok can alıcı bir konu konuşulurken çok gönülden “Eğitimde ne güzel de başarılar elde edildi bu on iki yıllık dönemde.” demeyi gerçekten arzu ederdim. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi eğitimde gerçekten bir destan yazmıştır ama bu bir başarısızlık destanıdır. Cumhuriyet tarihi içerisinde incelendiğinde, hiçbir dönemde eğitim, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar döneminde olduğu kadar yapboz oyununa benzetilmemiş, çeşitli değişikliklere, başarısızlıklara ve skandallara sahne olmamış ve eğitimin karnesi hiçbir dönemde bu iktidar döneminde olduğu kadar zayıflarla dolmamıştır.

Çok iddialı her konuda iktidar partisi. Şimdi, eğitim gibi çok iddialı olduğu bir alanda neler elde edilmiş, gelin bir ona bakalım isterseniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu konuda bizi ikna edemezsiniz.

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Yani, sayın vekilim, şimdi siz diyebilir misiniz ki devriktidarımızda eğitimin niteliğini biz yükselttik? Diyemezsiniz, göstergeler belli. PISA sınavlarında sondan 3’üncüyüz, sondan 3’üncü. Siz diyebilir misiniz ki biz yaptığımız merkezî sınavlarda, seçme ve yerleştirme sınavlarında pırıl pırıl, hatasız, eksiksiz, skandallardan arınmış sonuçlara gittik? Diyemezsiniz. İster üniversite giriş sistemlerinde ister ortaöğretimde yapılan her sınav skandallarla, şaibelerle ve başarısızlıklarla doludur.

Siz diyebilir misiniz ki biz on iki yıllık zorunlu eğitime geçtik, bu ülkedeki her bir öğrencimiz şu anda okulda dersliklerde eğitim görüyor? Diyemezsiniz. Sadece 2014 yılında 385 bin öğrenci eğitim sisteminde kayıptır kayıp, kayıp öğrenci. Bunları ben uydurmuyorum, Bilgi Edinme Yasası’ndan elde ettiğim verileri sizlerle paylaşıyorum. İzi sürülemeyen, derslere gelmeyen, sisteme girmeyen ve kaydedilmeyen 385 bin öğrenci varsa, siz eğitimde kaliteden söz edemezsiniz, başarıdan söz edemezsiniz.

Bakın, dediniz ki: “Okullarda süt dağıtacağız.” Değerli arkadaşlarım, önce sütleriniz bozuk çıktı, arkadan sütler beş günden üç güne indi, şimdi daha birtakım okullarda süt hiç dağıtılmaya bile başlanmadı. Yani çok basit, bizim bir belediye başkanımızın başarıyla uyguladığı projeyi siz üç senedir okullarda bir türlü uygulayamadınız. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir de FATİH’i söyle, FATİH’i.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Siz, bir FATİH Projesi balonu uçurdunuz, dönemin Başbakanının eline tabletleri tutuşturdunuz, dağda bayırda reklamını yaptırdınız, “Tabletleri dağıttık.” dediniz. FATİH Projesi iflas etmiştir. Okullarda dağıttığınız tabletler ile kurdurduğunuz akıllı tahtalar arasında daha bağlantı kurulamadı, sistem çalışmıyor, süre çoktan doldu ve FATİH Projesi dibine kadar yolsuzluğa bulaşmış bir projedir. Bunu bilerek -elimde rakamlar var, açıklamıyorum- bilerek söylüyorum, dibine kadar yolsuzluğa bulaşmıştır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Açıkla, açıkla!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başlamadan yolsuzluk başladı ya.

FATMA NUR SERTER ( Devamla) – LYS sınavını alalım isterseniz, haziran ayında yapılan LYS sınavını.

Arkadaşlar, oraya bir ÖSYM Başkanı oturttunuz, çocukların sınav harçlarını aldı, 10 bin öğrenciyi, becerip, başarıp da sınavlara sokamadı. 10 bin çocuktan bir tanesi sizin çocuğunuz olsaydı acaba ne yapardınız, çok merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) 10 bin öğrencinin yaşam hakkı, bu ÖSYM Başkanının beceriksizliği yüzünden ve art arda yaptığı hatalara bir yenisini eklemesiyle engellendi. Şimdi bunun başarı neresinde? Biri bana başarıyı anlatsın.

Gelelim işin bir başka yerine yani bütün bu saydıklarımdan daha elim ve daha vahim olan yönüne. “4+4” dediniz, laik eğitim sistemini sonlandırdınız. Eğitimin temel ilkelerini yasalardan çıkarttınız. Eğitim Birliği Yasası’nı açıkça ihlal ettiniz yani bir anayasal ihlal gerçekleştirdiniz. Karma eğitimden adım adım uzaklaşıyorsunuz. Görmüyoruz zannetmeyin, her şeyin farkındayız. Adım adım uzaklaşıyorsunuz. Nasıl uzaklaşıyorsunuz? Söyleyeyim: Okullarda önce sınıfları kız sınıfı, erkek sınıfı diye ayırdınız; bu yetmedi, öğretmenleri ayrıştırdınız, kızlara kadın, erkeklere erkek öğretmenler; bu da yetmedi, kantinleri ayırdınız, kantinleri. Okul adı vereyim mi? Okul adı vereyim isterseniz. Gidin Sincan’daki İmam Hatip Anadolu Lisesine bir bakın bakalım. Öğrencileri “sabahçı” ve “öğlenci” diye cinsiyetlerine göre böldünüz. İşte bütün bunlar eğitimdeki vizyonunuzu, perspektifinizi ve yeni Türkiye’den neyi amaçladığınızı çok açık ortaya koyuyor.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz seni biliyoruz, seni! İkna odalarını biliyoruz.

FATMA NUR SERTER ( Devamla) - Sizin için, TEOG denilen sınav, bir imam hatipleştirme projesidir, başka hiçbir şey değildir. TEOG sınavlarıyla, imam hatip liselerine girmek istemeyen 42.885 öğrenciyi zorla imam hatip liselerine yerleştirdiniz; zorla, zorla, aileleri istemiyor. Kendinizi bir yerine koyun, çocuğunuz papaz okuluna ya da Katolik okuluna gitse ne hissederdiniz?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Gitmez, gitmez!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bu ülkedeki gayrimüslim azınlıkların çocuklarını bile imam hatip liselerine yerleştirdiniz. Çünkü sizin eğitime bakış açınız bu. Siz, eğitimi, çocuğu istismar edilecek bir dinsel siyasi istismar aracı olarak gördüğünüz için bunları yaptınız. İlkokul çocuklarının kafalarını kapattınız türbanla, ilkokul bu, ilkokul! Bütün bunlardan utanç duymalısınız ve bu eğitime başarılı diyemezsiniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Satır, söz talebiniz var, buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun 651 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubu eski Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Biraz evvelki konuşmacıya da söyleyecek sözler var ama ikna odalarını hatırlatıp konuyu kapatalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Söylediklerime cevap vereceksiniz temcit pilavı gibi aynı şeyleri söyleyeceğinize!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Başka bir konuda açıklama yapmak istiyorum ve teessüflerimi belirtmek istiyorum.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Verdiğim bütün rakamlar Bilgi Edinme Yasası’ndan alınmış rakamlardır, ona cevap verin siz, ona cevap verin!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - MHP Milletvekili Sayın Zühal Topcu biraz evvelki konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve yeni Cumhurbaşkanlığı binasından, köşkünden bahsederek birtakım şeyler söyledi. Kendisini gerçekten çok esefle dinledik ve kınıyorum. “Cumhurbaşkanı aslında kendisi için bir kaçış odası yaptırdı Beştepe’ye; yolsuzluktan, hırsızlıktan, hesap vermekten kaçınmak için. Ancak, er ya da geç, beytülmale el uzatmanın, ihaleye fesat karıştırmanın, ihale havuzlarının hesabını bu yüce millete verecektir.” diye bir cümle kullandı. Sayın Cumhurbaşkanımız hiçbir yere gitmemekte, halkın oylarıyla seçilen ilk cumhurbaşkanı olarak iftiharla görevini yapmaktadır. Bahsedilen Cumhurbaşkanlığı köşkü, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün insanlara yakışan bir mekândır. 29 Ekim törenlerinde ilk defa giden birisi olarak da iftihar ettim, bir Türkiye Cumhuriyeti milletvekili olarak orada bulunmaktan iftihar ettim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 1 katrilyon 300 trilyon! 800 kat, 900 kat fazla birim fiyatlar! Her taraf yolsuzluk!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Türkiye Cumhuriyeti tarihini incelerseniz, ilk yapılan Çankaya Köşkü, Savarona ve bu gibi büyük mekânların, bu gibi özel mekânların bu şekilde yapıldığını herkes bilir. Bu konulardaki ifadelerinden dolayı Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilini kınıyorum ve reddediyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topcu.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – İsmim kullanılarak cevap hakkı doğdu diye düşünüyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru, ismini kullandı.

BAŞKAN – Cevap hakkı olmaz ki…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sataşmadan, sataşmadan…

BAŞKAN – Sayın Topcu, Sayın Satır eğer size sataşmışsa sadece sataşmadan söz isteyebilirsiniz, yoksa “cevap hakkı” diye herhangi bir şey…

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Tamam, sataşmadan istiyorum.

BAŞKAN- Ne dedi de sataştı size, ne söyledi?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kınamak başlı başına sataşmadır.

BAŞKAN – Bir saniye, müdahale etmeyin.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Beni kınadı.

BAŞKAN – Yani Sayın Topcu cevap veremiyor mu, konuşamıyor muyuz?

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Beni kınadığını söyledi de Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

5.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, orası aslında çok netameli bir saray, öyle değil mi? Yargı kararına rağmen, eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik ilkelerle ve “hukuk devleti” olarak anılıyorsa, o sarayın yapılmaması gerekiyordu. Söylenen söz “Ben bütün her şeye rağmen yapacağım.” şeklindeydi. Yani, burada, Türkiye bu durumdayken -ekonomik kriz içerisindeyken ve önemli sorunlarla boğuşulurken- yargı kararlarını hiçe sayarak o sarayın yaptırılması gerçekten bu milleti incitmiştir, onu belirtmek istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hangi ekonomik kriz? Nerede yaşıyorsunuz? Siz olup bitenin farkında değilsiniz herhâlde.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Ve şimdiye kadar, bakıldığında, o uçakta sunulan hizmetler açısından -tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, Başbakanı, Cumhurbaşkanı önemli şeylere layıktır ama- şu anda onlara ihtiyaç yoktu, onu da söyleyelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Yargı kararına rağmen o kaçak yapının orada bulunması Türkiye Cumhuriyeti devleti için kara bir lekedir, onu da söyleyelim. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, ben de cevap vereyim.

BAŞKAN – Bir saniye…

Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bir açıklama yapmak istiyorum grubumuz adına Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Uçaktan korkanların uçağa ihtiyacı olmayabilir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kriz içerisinde olan Türkiye değil, muhalefet.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, Cumhurbaşkanını, burada, gelsin Cumhurbaşkanı savunsun, Cumhurbaşkanının bütçesinde, savunsun, niye savunuyorsunuz?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Siz İç Tüzük’ü bilmiyorsunuz herhâlde, İç Tüzük’te madde var.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bırakın İç Tüzük’ü!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hoca ona cevap verdi. Osmanlı da batarken kendine saray yaptırmış, borçla yaptırmış. Bu da borçla yaptırıyor, tarihin en büyük borcunu aldı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu…

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hoca boş konuşuyor o zaman öyle söylüyorsa.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen daha mı iyi biliyorsun?

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Osmanlı batarken saray yaptırdı diyorsun, öyle mi?

BAŞKAN – Bir saniye…

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; çok görkemli saraylar yapılması devletin çok büyük olduğunu göstermez. Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmet zamanında yaptırılmıştır ve Abdülaziz dönemine kadar da o saray kullanılmıştır. Devletin en şaşaalı döneminde o saray kullanılmıştır. Sonra, 1850’den sonra İngilizlerden 50 bin altın borç para alınmak suretiyle Dolmabahçe Sarayı yaptırılmıştır. Dolmabahçe Sarayı mı görkemlidir, Topkapı Sarayı mı? Tabii ki mimari ve iç donanım olarak baktığınızda Dolmabahçe Sarayı şahane bir saray görüntüsündedir ama Osmanlı Devleti’nin yıkılışının tescilidir. Dolayısıyla…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne alakası var?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ne alakası var? Şundan dolayı alakası var: Yarın eğer ekonomik kriz sebebiyle zamları getirmeye başlarsanız –ki getireceksiniz, arka arkaya gelecek- birçok yerde iflaslar başlayacak olursa bu sarayın bedelini kimin cebinden ödeyeceksiniz? Babanızın cebinden değil, milletin cebinden ödüyorsunuz ve bu israftır. Hem “Müslüman’ız.” diyorsunuz hem de israf etme yönünde hareket ediyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bravo Hocam!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bin odayı ne yapacaksınız? Bir açıklayın. Bin oda, bin oda! Bin odanın… Bırakın sarayın cari gideri, güvenlik giderleri vesaire, kaç kişi olacak?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Recep Tayyip Erdoğan götürecek mi? Bunu götürecek mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır efendim, bir dakika.

Uçak kimin için alınmıştı? Başbakan için alınmıştı.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bu, Başbakanlık için yapılmıştı ama hem uçağa hem de saraya konan Cumhurbaşkanı olmuştur.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Satır.

8.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bahsettiğimiz makam, Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılmış bir makamdır, Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi mülkü değildir, alıp götürmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Başbakana aitken neden Başbakanlıkta bırakmadı?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bu Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamı olarak yapılmıştır, bu bir.

İkincisi, “Toplumu incitmiştir.” dedi sayın konuşmacı, milletvekili arkadaşımız. Bu binanın yapıldığı birkaç yıldır biliniyor. “İncitmiştir.” dediğiniz toplum, yüzde 50’den fazla oy oranıyla Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı o makama layık gördü ve oraya gönderdi; bunu da özellikle söylemek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – O saray yapılmadan önceydi o.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Toplumun yüzde 38’inin yüzde 50’si!

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Üçüncüsü; ekonomik kriz olduğundan bahsediyor. Biraz evvel arkadaşımın söylediği gibi, hangi dünyada yaşıyoruz acaba veya Türkiye’nin gerçeklerinden haberdar mı değiller? Türkiye Cumhuriyeti, şu güne kadar olan en yüksek ekonomik verilerini yaşadığı bir dönemdedir; kriz olmadığı gibi, Türkiye’nin önü açıktır. Daha güzel günler için hizmet etmeye devam ediyoruz. Bizden sonra gelecek yönetimler için, cumhurbaşkanları için de burası yapılmıştır. Eğer hedefleri varsa bir sonraki cumhurbaşkanları da orada oturacaktır. Ümit ederim ki kendilerinden birisi de orada oturmak şerefine nail olurlar. Orada oturmakta olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan hukuka uygun bir şekilde yapılmış binada seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak oturmaktadır. Bizler de oraya gitmekten büyük bir şeref duymaktayız.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Siz alkışlayın! Milletin parasını çarçur edin, harcayın!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Milletin hâkimi değil hadimiyiz.” Diyenlere duyurulur.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

9.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bir sessizliği temin edebilirseniz konuşmaya çalışacağım.

BAŞKAN – Siz devam edin, buyurun efendim, sessizlik temin edildi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, tarihimize baktığımızda, Cumhuriyet Dönemi’nde Atatürk için Çankaya’da bir ikametgâh ve idari bina yapılması düşünüldüğünde, Rıfat Börekçi başkanlığında bir heyet Ankara halkından topladığı yardımlarla bir bağ evi satın almış ve Mustafa Kemal Atatürk de bunu Millî Savunma Bakanlığına bağışlamak kaydıyla bugün “Çankaya Köşkü” diye tabir edilen yerdeki yapı inşa edilmiştir. Atatürk’ün bu yapı yapılırken bir tek ricası olmuştur, isteği olmuştur; bir tek ağaç dahi kesilmeyecektir.

Şimdi, günümüze geldiğimizde “Başbakanlık sarayı” diye başlanan bir sarayda başlangıçta tam 3 bin tane ağaç kesilmek suretiyle, Atatürk’ün bize emanet ettiği Atatürk Orman Çiftliği’nin vasiyeti daha baştan çiğnenmiştir. Daha sonraki aşamalarda burayla ilgili, bu binayla ilgili Ankara Mimarlar Odası, Ankara Barosu, Şehir Plancıları Odası gibi pek çok kuruluş dava açmıştır. Ankara 5. İdare Mahkemesi, tam yirmi beş sayfalık bir gerekçeyle bu binanın yapımını durdurmuştur. Bu karara rağmen, o zamanki Başbakan, şimdiki Cumhurbaşkanı “Hangi kararı alırlarsa alsınlar ben burada oturacağım.” diyerek Anayasa’mızın 2’nci maddesinde tarif edilen hukuk devleti ilkesini çiğnemiştir, bir.

İkincisi: Cumhurbaşkanı burada gelip yemin etmiştir. Anayasa’ya ve hukukun üstünlüğüne sadık kalacağına yemin ettiği hâlde yeminini çiğneyerek oraya gitmiştir. Neresine bakarsanız bakın, tam hukukun katledildiği, Atatürk’ün mirasının çiğnendiği, Türk halkının parasının ayaklar altına alındığı ve yerin dibine batırıldığı, görgüsüz bir binayla karşı karşıyayız. Türk halkının bugün pek çok emekçisinin, işçisinin, dar gelirlisinin “Bir an önce nefes alalım.” diye gelir artışı beklediği bir tabloda bu kadar harcanan para hoyratça harcanmış bir paradır, bunu kimsenin kimseye kabul ettirmesi söz konusu değildir. Bu bina kaçak binadır. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının, Başbakanın gücü yetiyorsa bu binayı mühürlemesi gerekir, mühürlemesi gerekir. Mühürlemek için gecekondulara gidip de vatandaşların binasını yıkmak marifet değildir. Eğer siz bugün o Başbakanlık binası olarak başlanılan Cumhurbaşkanlığı binasını mühürleyemiyorsanız namertsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

XII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Mersin Milletvekili Ali Öz ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun; Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/981, 2/187, 2/929, 2/1532, 2/2135, 2/2260, 2/2290, 2/2403) (S. Sayısı: 651) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Türkan Dağoğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Dağoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 651 sıra sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.

Ancak ben de biraz evvelki konuya bir iki cümleyle değinmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, siz içine girmediğiniz için, uzaktan baktığınız için belki size Cumhurbaşkanlığı sarayı farklı görülebilir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz kirli olduğu için girmiyoruz.

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Ancak şuna inanın ki Türkiye çok büyük bir ülke, öyle bir saray gerçekten Türkiye cumhurbaşkanlarına da yakışır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yazık Hocam, size yakışmıyor.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Beytüşşebap’a hâkim olamıyorsunuz! Bırakın onu ya, Beytüşşebap’ta hâkim değilsiniz!

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Ancak bir noktaya temas etmek istiyorum; onu yapmak güç ister, güç, o sözle yapılacak… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Kaçaktır, kaçaktır.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Beytüşşebap’a hâkim değilsiniz, küçük bir ilçeye, küçük bir ilçeye hâkim değilsiniz! Askerlerinizi koruyamıyorsunuz, askerlerinizi!

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Marmaraylar, üçüncü köprüler, üçüncü havaalanları, hızlı trenler, bütün bunlarla beraber bir de Cumhurbaşkanlığı sarayı Türkiye’ye ne kadar da güzel yakıştı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Neresi yakıştı? Kaçaktır orası kaçak, kaçak! Neyi savunuyorsun sen daha!

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Allah güle güle kullanmayı kısmet etsin. Kim oturursa otursun, hangi partiden olursa olsun, bütün cumhurbaşkanlarımız… Biz Çankaya Köşkü’nün ışıklarını kapatıp Türkiye’yi karanlıkta tutan cumhurbaşkanlarını da gördük, bu memleket o şekilde cumhurbaşkanları da gördü. Değerli milletvekilleri, lütfen, onlarla gurur duyunuz.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Kaçakla nasıl gurur duyalım?

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Cumhurbaşkanlığının uçağına gelince: Bizim Cumhurbaşkanımız yerde yürümüyor ki zaten hep havada; Türkiye için, milleti için, devleti için o bir ülkeden bir ülkeye zaten, geziyor. O nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına o da yakışır. Keşke daha iyileri olsa, daha iyilerini alabilse. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, her neyse, buraya çıkan muhalefet milletvekili konuşurken bizim yaptığımız -veya konuşulan, ortaya konulan- kanunlar hakkında hemen söylediği şey, “Burada Anayasa ihlali var.” Değerli milletvekilleri, her şeyde Anayasa ihlali… Ama, nedendir ki on iki senedir bu ülkeyi AK PARTİ yürütüyor, hem de çok büyük bir başarıyla yürütüyor.

Yani, bugün 4+4+4 sistemini tenkit ederken milletvekilinin, burada kapatılan meslek okullarının Türkiye’ye ne kadar büyük zararı olduğunu, nitelikli meslek elemanlarının Türkiye’de bulunamaz olduğunu ve bu açığın uzun seneler kapanamayacağını bilmiş olması gerekir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Meslekle imamın ne alakası var?

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Çok alakası var. Çünkü kesinlikle… (CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – On senedir meslek okullarının hepsini imam-hatip yaptınız.

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Müsaade edin, lütfen, ben konuşuyorum; siz konuştunuz, biz karışmadık, lütfen susun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen çocuğunu yolluyor musun imam hatibe?

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Garibin çocuğu gidecek imam-hatibe, senin çocuğun gidecek özel okula.

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Hiç alakası yok, alakası yok Sayın Vekilim. İyi irdeleyin o konuyu.

HARUN KARACA (İstanbul) – Ne konuşuyorsun Haydar, ben yolluyorum be.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, bırak Allah aşkına!

BAŞKAN – Sayın Akar…

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Türkiye’nin demokrasisinin gelişmesinde, ekonomik kalkınmasının ilerlemesinde şüphesiz ki üniversitelerin çok kritik bir işlevidir ve 2023’te ile ilk 10 büyük ekonomiden biri olma hedefinin gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulan her alanda iyi yetişmiş insan kaynağı ancak kaliteli eğitim sunan üniversitelerle gerçekleştirilecektir.

Türkiye’nin geleceği şekillenirken toplumsal ve siyasal konularda da üniversitelerde bağımsız araştırmaların yapılması ve her türlü görüşün özgürce ifade edileceği bir tartışma ortamının olması oldukça önemlidir. Çünkü, üniversiteler, her türlü ideolojilerin tartışıldığı, ancak kendilerinin ideolojik olmaması gereken yerlerdir. Ayrıca, dünyamız ve içinde bulunduğumuz bölgemiz tarihsel bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu dönüşümün doğru bir şekilde yorumlanıp gerekli cevabın verilebilmesi iyi yetişmiş uzmanların yetiştirilmesine bağlıdır.

Türkiye için üniversitelerin bu kritik rollerine ve üniversitelerden beklentilerin yüksek olmasına rağmen üniversitelerin… Bunun temel nedenlerinden biri istenilen ilgiyi görememesi, üniversitelerin insanlar için yeterince cazip imkânlar sunmamalarıdır.

Mevcut sistem hem küresel standartlar hem de ulusal düzeyde rekabetçi olmaktan uzaktır. Sistemin kapsamlı bir dönüşüme tabi tutulması ve üniversite misyonunun etkinliğini sağlayıcı bir vizyonla yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Öğretim üyeliği mesleğinin istihdam koşulları diğer kamu çalışanlarından ayrı bir çerçevede ele alınmalı ve misyonuna uygun bir bakış açısıyla reforme edilmelidir. Çalışma koşullarını ve maaş sistemini köklü şekilde değiştirecek yapısal bir dönüşüm programı uygulamaya konulmalıdır. Yeni sistemde, istihdam modeli ve unvan yapısı esnek tutulmalı, bireysel ve kurumsal başarıyla ilişkilendirilmiş bir maaş sistemi tanımlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, uluslararası rekabette Türkiye ekonomisiyle yarışan ülkelerdeki ortalama öğretim üyesi maaşları kıyaslandığında, Türkiye'deki öğretim üyelerinden Brezilya’daki öğretim üyeleri yüzde 22, Arjantin’de öğretim üyeleri yüzde 46 daha fazla kazanmaktadır. Bu, hepimizin, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin ortak sıkıntısıdır. İşte, bu nedenledir ki bugün, bu kanun Meclise getirilmiş ve bu kanundaki öğretim üyelerinin maaşlarında veya alacakları ücretlerde bir iyileştirme söz konusu olmuştur. Bugün yapılacak bu iyileştirme yeterli midir? Bence değil. Ancak, eğer enflasyonun azmasını istiyorsak, eğer IMF’lere kucak açmak istiyorsak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Saray yaptıracaksın!

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – …tabii ki bu daha fazla artırılabilir ama Türkiye'nin bütçesinin kendine göre bir programı var. İktidar milletvekili olarak, şimdiye kadar bunun düzeltilmemesinden bir akademisyen olarak biz çok mutlu muyduk? Tabii ki değildik. Biz de bunu defaatle Hükûmete söyledik, biz de bunu defaatle Maliye Bakanıyla tartıştık ancak tabii ki onların da uygulaması gereken bir programları ve bütçeleri vardır.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Seçim yakın değildi de ondan.

TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) – Ve dolayısıyla, bugün bu Meclise geldi.

Ben tekrar bu konuda “Yetmez ama evet.” diyorum. Kendim bir akademisyen ve bir iktidar partisi milletvekili olarak bunu daha fazla artırmak ve bunun özlük haklarına yansıması için çalışacağımı burada ifade etmek istiyorum. Çünkü, bir akademisyenin yetişmesi kesinlikle kolay bir konu değildir ve ona verilen çok fazla emek vardır. Şimdiye kadar aldıkları ücretler gerçek anlamda çok düşüktür ve bununla bir nebze olsun düzeleceğinden hiç kuşkumuz yok ama gönül arzu eder ki bunun en yakın zamanda biraz daha düzeltilmesinin, hatta olabilecek en yüksek düzeylere, en gelişmiş ülkelerdeki seviyelere ulaştırılmasının ve böylece, bu akademisyenlerin çalışmalarını daha rahat şartlarda yapmış olmalarının tabii ki hepimizin geleceği için, ülkenin geleceği için daha iyi olacağından hiç şüphemiz yok ama yine de bu değerlerin bütün akademisyenlerimiz için hayırlı uğurlu olmasını ve bu kanunun da yine, bütün herkes için hayırlı uğurlu olmasını gönülden temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Süre yirmi dakika, on dakika soru sorma süresidir.

Sayın Erdoğan, buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Böyle bir kanun görüşülürken Millî Eğitim Bakanının Genel Kurulu terk etmesini gerçekten kınıyorum.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Geldi, geldi.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Bakanlığınızın, Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliği’ne dayanılarak yapılan 1.709 şube müdürünün atamalarının yasalara uygun olmadığına dair birçok yargı kararı bulunmaktadır. Dolayısıyla, ataması “yok” hükmünde olan bu şube müdürlerinin ataması neden iptal edilmemektedir? Yasalara aykırı bir şekilde ataması yapılan bu şube müdürlerinin yönetici görevlendirme komisyonlarında yer alması tam bir faciadır. Sayısız adaletsizliğin baş gösterdiği bu komisyonların kararları ne kadar meşrudur?

Muğla Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından görevlendirilecek olan yöneticilerin belirlendiği komisyonun başkanı, “İlçe müdürleri olarak biz, çalışacağımız müdürleri belirledik, hatta kimin hangi okulda görev alacağı da belli. Biz sadece bunları puanlayacağız.” sözlerinin sahibi Milas İlçe Millî Eğitim Müdürü İradet Genç hakkında herhangi bir idari işlem yapılmakta mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Türkiye'de, dekanı olarak “profesör” unvanını taşımayan kaç fakülte bulunmaktadır ve rektör olarak “profesör” unvanı taşımayan kaç rektör bulunmaktadır, kaç üniversitemiz vardır bu şekilde?

İkinci sorum: Akıllı tahta, tablet FATİH Projesi’nde kaç TL ödenmiştir. Ödeneli ne kadar olmuştur? Uygulaması hangi okullarda gerçekleşmiştir? Ne zaman gerçekleşecektir? Neden bu uygulama gerçekleşmemektedir, sorgulanmış mıdır?

Üçüncü sorum: 6-7 Ekim olaylarında kaç okul yakılmıştır? Bu yakılan okullarda yakalanan kaç fail vardır? Bu faillerin yaş grupları ve eğitim durumu nedir?

Dördüncü sorum: Beden eğitimi ve spor yüksekokulları atama beklemektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öz… Yok.

Sayın Erdemir, buyurun.

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bugün bir Pravda görevi gören Yeni Şafak gazetesinin yazarlarından Yusuf Kaplan “Erdoğan’a 20 öneri” başlığıyla yazdığı bir köşe yazısında, Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ’nün yıkılmasını önermiştir. Sayın Erdoğan artık Cumhurbaşkanlığı makamında olduğuna göre, sanırım bu önerinin muhatabı Sayın Başbakan Davutoğlu’dur. Sayın Davutoğlu’nun ve Bakanlığınızın, Türkiye’nin bu güzide üç üniversitesinin yakılması yönündeki öneriye ilişkin görüşü nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bayraktutan, buyurun.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Artvin İl Millî Eğitim Müdürü, şu cemaat operasyonundan önce çocuğunu cemaatin okulunda okutuyorken cemaate operasyon yapılınca çocuğunu oradan aldı, devlet okulunda okutuyor. Bir sınav yaptı bu okul müdürleri görevden alınınca. Onların yapmış olduğu sınav baştan aşağı rezalet. Bana geçen hafta Artvin’de, seçim bölgemde anlattılar. Hangi okula hangi kişinin müdür olacağını öğrenmek için Artvin’de berbere gidiyorlar, berber diyor ki: “Önümüzdeki hafta şu okula şu müdür atanacak.” İnanamayacaksınız belki ama o berberden öğreniyorlar hangi okula hangi müdürün atanacağını. O berber bu gücü nereden alıyor, çok merak ediyorum! Kasabın, manavın da böyle okul müdürlüğü atamaları var mı? Onu ciddiyetle merak ediyorum.

Size yazılı bir soru sordum, Meclis araştırması önergesi de verdim. Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde de soracağım. Bu soruları tutanaklarla açıklar mısınız? Gerçekten merak ediyorum.

Artvin’de -Türkiye'nin her tarafında da yapıldı ama- baştan aşağı usulsüzlük var. Ben hukukçuyum kendim.

Bu berberi de merak ediyorum. İsmini size vermeyeceğim.

Bir il millî eğitim müdürünü arayın, deyin ki: Bu berber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dinçer…

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, son yapılan orta dereceli okulların müdür atamalarında çok önemli bir kısmının, yaklaşık 7 bin okul müdürünün 5.600’e yakın kısmının aynı sendika, EĞİTİM-BİR sendikasına üye öğretmenler arasından seçilmesinin bir sebebi var mıdır?

Bu müdür atamalarında, giren öğretmenlerin kılık kıyafetine göre mi değerlendirme yapılmıştır? Okudukları gazeteye göre mi değerlendirme yapılmıştır? Nasıl adaletsiz bir sınav yapıldı ki hep aynı sendikaya mensup öğretmenler müdür yapıldı?

Bu ayrımcılığı doğru buluyor musunuz? Anayasa’ya, Anayasa’nın eşitlik ilkesine, kanunlara uygun buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gümüş…

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Arkeoloji ve sanat okulu mezunları büyük bir işsizlik içindedir. Bu alanda 40 bin yetişmiş elemanın olduğu söyleniyor. Ve kamuda en son alımda 5 kişinin bu alanlarda istihdam edildiğini öğreniyoruz.

Arkeoloji çok çok önemli. Sanat tarihi ise modern insanların gelişmesinde, modern Türkiye'nin gelişmesinde, hayata bakışta, hayat felsefesinde çok önemli bir dal. Bu alanda, sanat tarihi öğretmenlerinin yerine –bu seçmeli bir ders zaten- başka bölümlerden öğretmenler alıyorsunuz, koyuyorsunuz. Bunlar normal mi?

Bir de bu yapılan saray üzerine konuşacağım. Böyle büyük israflar yapanlar, böyle büyüklüklere girip böyle büyük, gereksiz yapılar yapanlar, içinde oturamamışlardır; örneğin Romanya şu anda yarısı boştur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öğüt, buyurun.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, son günlerde, özellikle Anadolu Yakası’nda şahit olduğumuz birçok ortaokulun ve ilkokulun imam-hatibe dönüştürülmesi söz konusu. Bütün velilerin direnişine rağmen, bu, zorla da olsa yapılıyor. TEOG sınavları okulları imam-hatipleştirmenin bir yöntemi olarak uygulandı. Örneğin, Küçükyalı’da Rezan Has İlkokulu ikiye bölündü, sınıflar ikiye bölündü, küçücük sınıflar hâline getirildi; o okulun spor salonu ve kütüphanesi yok edildi, imam-hatibe çevrildi. Yine, Dudullu’da bir okulumuz ikiye bölündü. Uğur Mumcu’daki Millî Eğitim Vakfı okulumuz maalesef dönüştürüldü imam-hatibe ve bazı okullarda da yemek ve servisin imam-hatiplerde ücretsiz olarak verileceğine dair ilanlar asıldı. Bu ilanların asılması oradaki, o bölgede oturan çocukların bu okullara gitmesi konusunda caydırıcı, bu ekonomik sıkıntılarda caydırıcı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, birkaç konuda merakım var. Şimdi, bizim, Kayseri’de Pınarbaşı, Tomarza gibi ilçelerimizde hâlâ birleştirilmiş sınıflarda eğitim görülüyor. Bunları ne zaman düzelteceksiniz? Ki biraz önce söylendiği üzere, 1 milyar 800 milyon TL’lik bir harcama yapıldı saraya ama bununla 860 tane okul açılabiliyordu 28 derslikli. Şimdi, bunlara ne zaman sıra gelecek? Kaç zamandır devam ediyor, taşıma sistemi hâlâ devam ediyor.

Diğer bir taraftan, kaç lisemizde kütüphane var, onu merak ediyorum veya liselerimizde kütüphane var mı? Olmadığını bildiğim için söylüyorum bazılarında, çoğunda daha doğrusu. Kaç kütüphane var? Kütüphane düşünüyor musunuz?

Bir de, bir dönemde bir anda 7 bin okul müdürünün görevden alındığı başka herhangi dönem var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, daha açık anlatayım: İl Millî Eğitim Müdürü Özel Menderes Kolejine –cemaatin okulu, açıkça söylüyorum- daha önce çocuğunu okula veriyor. Bir düşünün, bir kamu görevlisi, ilin millî eğitim müdürü… Siz bu ülkenin Millî Eğitim Bakanısınız, kendi çocuğunuzu özel okula verseniz ne düşünürsünüz? Yani, veliler ne düşünürler? Kendi millî eğitim müdürü kendi çocuğunu özel okula veriyor. Sonra neden vazgeçiyor biliyor musunuz? Ortaklık bozulduğu için. Cemaatle Hükûmetin ortaklığı bozulunca çocuğunu okuldan alıyor, devlet okuluna veriyor. Şimdi, aynı Millî Eğitim Müdürü operasyon yapıyor Artvin’de, nasıl yaptığını demiyorum. Şimdi, sınava girenler, sınav değerlendirmelerini yapanlar dünkü çocuklar -aynen öyle söyleyeyim- yıllardır öğretmen olanlara öyle sorular soruyorlar, -Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde- tam puan alması gerekenler 50 puan alıyorlar Sayın Bakan.

Şimdi, yarın bir telefon açın, Millî Eğitim Müdürüne deyin ki: “Sen çocuğunu cemaat okuluna verdin mi, vermedin mi?” Ben de sizden özür dileyeceğim ama eğer doğruysa acaba ne yapmayı düşünüyorsunuz Sayın Bakan? Buzdolabına mı koyacaksınız, merak ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, okullarda eğitim yöneticiliği tecrübeyle elde edilmekte. 7 bin eğitim yöneticisini çok beceriksiz, tecrübesiz, sizin atadığınız, “şube müdürü” diye görevlendirdiğiniz, o görevden aldıkları müdürle tecrübe itibarıyla, bilgi itibarıyla, birikim itibarıyla asla kıyaslanmayacak kişiler… Sadece sendikal tavsiyelerle, işte, berberlerin tavsiyesiyle bu kişiler görevlerinden alındılar. Bu 7 bin kişinin yerine şimdi atanacak müdürler konusunda kurduğunuz komisyonlar; bu komisyonlardaki kişilerin ehliyeti, liyakati, bilgisi nedir? Sadece mülakatla alınacak müdür. Okula öğrenci alınırken sınav yapıyorsunuz, devlete memur alınırken sınav yapıyorsunuz; bir kurumun başına yönetici atanırken neden sınav yapmıyorsunuz? Sınav yapılmış yöneticileri neden aldınız görevden?

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun…

Sayın Bakan…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Dinlemiyor ki, boşuna soruyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, soruları duydunuz mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Efendim?

LEVENT GÖK (Ankara) – Soruları duydunuz mu acaba?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Duydum, duydum.

LEVENT GÖK (Ankara) – İnşallah!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, önce kolay sorulardan başlayalım.

“Rektörü profesör olmayan kaç üniversitemiz var?” Öyle bir şey yok, bütün rektörlerimiz profesör.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bütün?

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Dekanı? Sayın Bakan, dekanı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Dekanlardan profesör olmayan dekan yok, yasa gereği olmuyor zaten.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalnız bunlar ortaya çıkarsa çok yanlış olur.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Mahcup oluruz tabii.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Mahcup” olursunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Onun için ben de korka korka söylüyorum zaten. Olmaz öyle şey.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama gazeteler yazdı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Gazetelere çok fazla inanmayın, Bakanınıza inanın.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gazetecilere hakaret.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sözcü de yazıyor her şeyi, inanıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, çok fazla inanmayın. “İnanmayın.” demedim canım, çok fazla inanmayın, tahkik edin yani.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakalım, araştıracağız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Araştıralım, beraber araştıralım. Ben de merak ettim çünkü bu kadar sürreal bir şey...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Vekâleten falan olabilir belki.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Onu bilmiyorum. Asaleten…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, bu iş “olabilir” falan değil. Eğer vekâletense onu cevaplamak zorundasınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, onu Bilmiyorum dedim, bakacağım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama nasıl bilmiyorsunuz, nasıl Bakanlık bu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bakacağım. Tek tek hangi fakülte…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani, vekâleten bir doçenti atadıysanız “Benim profesör unvanı taşımayan dekanım yok.” diyemezsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Dekan olabilmesi için asaleten atanmış olması lazım. Asaleten atanmış, profesör olmayan dekan yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Vekâleten bir doçent atadıysanız orada bir doçent vardır. “Yasa gereği olmaz.” Falan, yok öyle bir şey.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İkisi de profesör olmak zorunda.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, YÖK temsilcisi açıkça söyledi. vekâleten de yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Efendim?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Vekaleten de yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yok?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Peki. Ben sorumu sonra yenileyeceğim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Tamam.

Şimdi, bu müdür atamaları, müdürlerin görevden alınmalarıyla ilgili bir tashihe ihtiyaç var. Bizim son yaptığımız düzenlemeyle… Dört yılını tamamlamış olan okul yöneticileriyle ilgili bir düzenleme yaptık biliyorsunuz. Bu durumda olan yönetici sayımız, okul müdürü sayımız toplam… Bazı arkadaşlar basın toplantılarında 40 binlerden filan bahsettiler, hatta, ilk komisyonda konuşurken “100 binlere kıyılacak.” filan gibi şeyler söylendi. Orada da açıkladığımız hâlde, daha sonra bu şehir efsanesi devam etti. Bizim, dört yılını tamamlamış müdür sayımız Türkiye genelinde toplam 16 bin.

Bunlarla ilgili değerlendirme süreci de öyle, komisyonlar marifetiyle yapılmadı. Bu müdürlerin değerlendirmeleri şöyle yapıldı: Her okulda en tecrübeli öğretmen yani hizmet süresi itibarıyla en kıdemli öğretmen, bir; en kıdemsiz öğretmen, iki; öğrenci temsilcisi, üç; okul aile birliği başkanı, dört…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, bunlar yüzde 35.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bir dakika, devam ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Esas, mülakat.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – …bağlı olduğu ilçe müdürü ve şube müdürü.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunların AKP’lilerin kardeşlerini mi söylüyor!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tabii…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bunlar bir komisyon hâlinde toplanarak değerlendirme yapmadılar. Bir komisyon hâlinde olurlarsa birbirlerini etkileyebilirler diye düşünerek elektronik ortamda, her birinin ayrı ayrı, kendi bağımsız değerlendirmelerini yapmalarını istedik. Bu değerlendirmelerde de olabildiğince nesnel kriterlere bağlı kalmaları için 100’e yakın kriter belirledik. Bir okul müdüründe aranması gereken, bakılması gereken temel özellikler, beceriler olmak üzere 100’e yakın kriter belirlerdik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Maşallah şu EĞİTİM-BİR-SEN’e nasıl yetiştirmiş!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ve bu değerlendirmeler sonucunda, 16 bin müdürümüzün tam yarısı yeniden görevine devam etti. 100 üzerinden 75 ve üzeri alanlar görevlerine devam ettiler.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Belli bir sendikaya bağlı mıydı yani?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Onun dışında, görevlerine devam etmeyecek olanlarsa ya öğretmenliklerine devam ediyorlar veya yeni müdürlük kadrolarına yani o kurumda değilse bile, boş olan diğer kurumlarda görevlendirilmek üzere şimdi müracaatlarını yaptılar. Dolayısıyla, süreç böyle devam etti.

Burada sendikal asabiyyet rol oynadı mı?

İlçe müdürleri, gerçekten, çok tanımadıkları, hakkında bir değerlendirme yapacak kadar yakından tanımadıkları müdürler hakkında yanlış değerlendirmeler yapmış olabilirler mi? Olabilirler. Nitelim, bize ulaşan bazı şikâyetlerde öğretmenlerin yani en kıdemli öğretmen, en kıdemsiz öğretmen, okul aile birliği başkanı ve öğrenci temsilcisinin verdiği puanların ortalamaları ile ilçe müdürü ve şube müdürünün verdiği puanların ortalamalarını karşılaştırdığımızda, eğer arada çok dramatik bir fark varsa bunlarla ilgili araştırma yapıyoruz yani burada ya kişisel bir husumet veya sendikal bir asabiyyet sebebiyle…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, söylediklerinize siz inanıyor musunuz? Yapmayın gözünüzü seveyim!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - …farklı uygulamalar yapılmış olabilir diye bunları araştırıyoruz, bunların telafisi için de çalışıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bütün müdürler değiştirildi, ilçede hiç tanımadığı öğretmenlere puan verdirttiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet, doğru, bazı yerlerde yeni ilçe müdürleri atandı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bazı yerlerde değil Sayın Bakan, yüzde 80’inde böyle.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, hayır, birçok yerde bu tür şeyler olmuş olabilir, bunu biliyoruz ve bunu da araştırıyoruz, gereğini de yapmaya çalışıyoruz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Birbirleriyle haberleşemezler miydi Sayın Bakan?

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Sizi kandırıyorlar Sayın Bakan.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Elinizi vicdanınıza koyun, bu sistemin doğru olup olmadığına dair açıkça bir kelime söyleyin. Hep mi EĞİTİM-BİR-SEN’liler burada yüksek puan aldı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Zaten, tartışma da oradan çıkıyor.

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen, sorularınızı sordunuz, Sayın Bakan cevap verecek, müsaade edin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, gerçekten, atanan yöneticilerin içerisinde –sendikal dağılımlarına baktığımız zaman- EĞİTİM-BİR-SEN üyelerinin çok büyük çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Bunun bir masum sebebi olabilir.

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Tesadüf!

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Olasılık dağılımına aykırı bir durum.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Hep “olabilir” oluyor Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – En büyük sendika, EĞİTİM-BİR-SEN sendikası yani kümenin içerisinde zaten EĞİTİM-BİR-SEN’liler daha fazla.

İki: EĞİTİM-BİR-SEN sendikası diğer sendikaların pek yapmadığı bir şeyi yapmış ve yönetici adayı olan bütün mensuplarını ciddi bir eğitimden geçirmiş. Hatta burada soru konusu da oldu, onların hazırladığı bir sınava hazırlık kitabı, Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihiyle ilgili bir Atatürk kitabı, sendikanın kendi üyelerini yönetici sınavına hazırlamak için hazırlattığı bir eğitim kitabı Millî Eğitim Bakanlığının yayınıymış gibi polemik konusu yapıldı hatırlarsanız. İşte, o tür materyallerle kendi üyelerini ciddi manada hazırlamış. Şimdi, bir sendikaya da “Sen niye üyelerini yönetici sınavına böyle hazırlıyorsun.” deme hakkımız yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Haklısınız Sayın Bakan, çok haklısınız!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır, sendikaya geçmesi için baskı da var Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ama, sendikalar arası rekabetin bu işlerde bir rol oynadığını da biz de görüyoruz.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakan, oradan bu tarafa bakınca saf gibi mi gözüküyoruz? Yani, öyle mi gözüküyor oradan buraya bakınca?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yani, hakikaten Sayın Bakan! Siz buna inanmıyorsunuz Sayın Bakan, vallahi billahi siz buna inanmıyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz de çalışın kardeşim, biraz ders çalışın ya! (CHP sıralarından gürültüler)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bu etkileşimli tahtalarla ilgili, siz “akıllı tahta” diye sordunuz ama biz bunlara “akıllı tahta” yerine etkileşimli tahta demeyi istiyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Baştan sizinkiler söyledi “akıllı tahta” diye, eski sayın bakanlar söyledi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – 346 bin tahtadan 101 bini, ilk faz olan 101 bini yıl sonuna kadar yetişiyor. 246 bini de eğitim-öğretim yılı sonuna kadar yerleştirilecek.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bu tahtaların mevcut, şu andaki sistemde çalıştığı yer var mı?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Fonksiyonlarını yerine getiriyor mu? Ödendi mi paraları?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Getiriyor. Altyapısı tamamlanan yerlere zaten yerleşiyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1 tane örnek verir misiniz? Yarın gidip bakmak istiyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şu anda fonksiyonunu yerine getiren var mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Herhangi bir etkileşimli tahtası olan okula giderseniz görürsünüz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben çok gittim, hiçbir yerde görmedim etkileştiğini ama!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz de hiçbir şey görmüyorsunuz!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, biz soruyoruz burada, çok ayıp bu verdiğiniz cevap!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Görmediğiniz okulların listesini bana verin

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapmayın Bakanım ya!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Görmediğiniz okullar az olur, onun listesini siz bana verin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Birlikte gidelim Sayın Bakanım, haber vermeden herhangi bir okula gidelim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Şırnak’ta var, git gör işte!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Uygulanan bir tane okulun ismini verin; gidelim bakalım oraya.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, soru-cevap mı yapacağız, karşılıklı böyle…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama Sayın Bakan, lütfen… Yani, Millî Eğitim Bakanına yakışır cevap istiyoruz biz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Siz sorularınızı sordunuz, ben de cevaplarımı veriyorum. Milletvekiline yakışır sorulara, Bakana yakışır cevaplar veriyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Uygulanan kaç tane okul var? Uygulanan okul ismi var mı? Şikâyet geliyor velilerden, ”Okulda yok, olmadı.” diyor. Paraları ödenmiş…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ne uygulanan?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, soruyu sordunuz. Böyle bir usul yok, lütfen dinleyin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Varsa şikâyetçi olan okullar…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Canım, böyle, soruya cevap verme usulü de yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakanın cevabını dinleyin. Cevap verecek.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle bir usul de yok cevapta.

BAŞKAN - Sizin yaptığınız gibi de bir usul yok. Soru sordunuz cevabını bekleyin bir Sayın Bakanın. Ben usulü anlatıyorum size, evet.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle bir usul de yok.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, siz cevap verin lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yakılan okul sayısı: 300’ye yakın okulumuz muhtelif derecelerde tahribat gördü. Bunlarla ilgili 65 milyonluk bir ödenek ayrıldı. En kısa zamanda, bunları eskisinden daha iyi hâle getirmek için çalışıyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben onu sormadım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, siz sormadınız da yani sadece sizin sorduğunuz sorular yok burada.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hayır, başkası da onu sormadı, ne kadar tahribat olduğunu, maliyet sorulmadı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır bir arkadaş sorduğu için cevap veriyorum. Birbirinizin sorularını da beğenmiyorsunuz yani!

En son, bununla ilgili olarak on beş gün önce, Mardin’de, 23 bölge il millî eğitim müdürlerini topladık, tek tek illerindeki tahribatı gözden geçirdik. Bunları en kısa zamanda... Tabii, şimdi, çok büyük tahribat gören okulları ancak inşaat mevsimi bittikten sonra bitirebiliriz ama diğerlerini yapıyoruz.

Belki, bu “Profesör olmayan dekan var mı?” sorusunu size sordurmaya sebep olan dekan yardımcıları olabilir; doçent olarak var.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yok, yok… Eğer isterseniz sorayım. Mesela, Gümüşhane Üniversitesinde Rektör dahi kendi üniversitesinin kadrosunda değil. İbrahim Çeçen Üniversitesinde...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – O ayrı bir şey. O yasal bir zorunluluk değil zaten.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakın, yasal zorunluluğa sığınmanın bir anlamı yok. Gümüşhane Üniversitesinin Rektörünün kadrosu Karadeniz Teknik Üniversitesinde.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İbrahim Çeçen Üniversitesinde sadece 6 fakülte var, 2 tane profesör o üniversitenin kadrosunda.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ve siz Türkiye'ye diyorsunuz ki: “Biz şu kadar üniversite kurduk.”

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sorunuz şuydu: “Profesör olmayan dekanınız var mı, profesör olmayan rektörünüz var mı?” Yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O üniversitenin kadrosunda mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Öyle sorarsanız, cevabını biliyorsunuz zaten.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O üniversitenin kadrosunda mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bunun cevabını biliyorsunuz zaten. Onda da bir yasal zorunluluk yok, onu da açıklamış oluyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tabii canım, zaten her şey taşımalı, seyyar!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – “Birleştirilmiş sınıflar ne zaman sona erecek?” “Liselere kütüphane... Hangi lisede kaç kütüphane var?” Bunu, tabii, şu anda hemen ezbere söylemem mümkün değil ama araştırırım, size de yazılı olarak bildiririm.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Saati, dakikası yok mu Başkanım bu işin ya?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Halaçoğlu, “Kayseri’de birleşmiş sınıflar var.” Dediniz, o okulların isimlerini bana verirseniz ben oradaki... Muhtemelen şöyle olabilir: Başka yerlerde de olabilir, Kayseri’de değil başka yerlerde de...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kayseri’de Pınarbaşı’nda…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yapımı devam eden okullar sebebiyle hem birleştirilmiş sınıflarımız var hem de -bir başka arkadaşımızın sorusunda söylediği- imam-hatiplerle birleştirilen...

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Çanakkale’de de var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Geçici olarak, diyelim bir Anadolu lisesi bünyesinde imam-hatip okulu da açılıyor. Afyon’da mesela, son, benim...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Öyle değil yani yeterli derslik ve öğretmen olmadığı için birleştirilmiş sınıflardan bahsediyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – İşte onu diyorum yani yapımı devam eden okullar vardır, onlar bittiği zaman…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Öyle değil, ben size bildireceğim Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ama, Kayseri’deki tekil örnekleri alayım, hangi nedenle birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılıyor, ona bir bakalım.

Diğerleri, imam-hatip okulları birleştirilmesi meselesi de… Özellikle imam-hatip ortaokullarında ciddi bir inşaat şeyi var, hayırseverlerimizin bu konuda ciddi katkıları var. Onlar bittikçe biz onları diğer okullardan ayıracağız yani bu geçici, ilanihaye orada devam etmeyecek.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süre tamamlandı, sözlerinizi tamamlar mısınız lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Peki, soruların dışında ben burada konuşacak mıyım?

BAŞKAN – Hayır Sayın Bakanım, görüşme tamamlandı.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakanım, Artvin İl Millî Eğitim Müdürü hakkında...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Artvin’le ilgili olarak da, şimdi…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, sözlerinizi tamamlarsanız…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bitireyim.

BAŞKAN – Lütfen, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet, bir özel okula vermiş olabilir. Özel okullar da devletin okulu yani Millî Eğitim Bakanlığına bağlı. Ben hiçbir yöneticimizi çocuğunu özel bir okula vermesinden ötürü kınayamam; vermiş olabilir, hâlen de vardır, onlar da Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullardır, Millî Eğitim Bakanlığının müfredatını uygulamaktadırlar; alırken de, verirken de bana sormak zorunda değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, doğru ama etik değil.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Çok güzel bir yanıt oldu Sayın Bakan, teşekkür ederim!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Toplantı yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.

İsimleri okuyorum: Sayın Gök, Sayın Dinçer, Sayın Akar, Sayın Tunay, Sayın Bayraktutan, Sayın Öztürk, Sayın Eyidoğan, Sayın Özkoç, Sayın Erdemir, Sayın Öner, Sayın Güneş, Sayın Atıcı, Sayın Genç, Sayın Oyan, Sayın Sarıbaş, Sayın Serindağ, Sayın Öğüt, Sayın Çıray, Sayın Gümüş ve Sayın Haberal.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.33

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 22.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 651 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylanmasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Tutanaklara geçsin, CHP oy kullanmıyor, daha doğrusu yoklamaya girmiyor, akademisyenlere yapılacak zammı engelliyor.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 5 Kasım 2014 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.45



(x) 651 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.