TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                   7’nci Birleşim

                                                                                        22 Ekim 2014 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’un fethinin 553’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Van Milletvekili Kemal Aktaş’ın, Suriye ve Irak’tan gelen göçmenlere yapılan insani yardımlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Ankara’da doğal gaz abonelerinin yaşadığı problemlere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Başkanlık Divanı olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili seçilen Ankara Milletvekili Levent Gök’ü kutladıklarına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, HDP grup önerisinin oylanması sırasında istem üzerine yapılan yoklamada mükerrer oy kullanıldığı tespit edildiğinden toplantı yeter sayısının bulunmadığına ilişkin açıklaması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, hastanelerde ve eczanelerde bulunmayan kanser ilaçlarıyla ilgili mağduriyetin giderilmesi için çalışma yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüne ve Hükûmetin, uyguladığı ayrımcı politikalardan acilen vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüne ve İstanbul’daki kayıp kaçak su oranlarının yüksekliğine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Torun Center inşaatında yaşanan kaza sonrasında inşaat sahipleri hakkında takipsizlik kararı verilmesine ilişkin açıklaması

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki pancar üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili kanun teklif ve tasarılarının Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da görüşülmesi gerektiğine ve bu konuda TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, atanamayan memur öğretmenlerin durumuna ilişkin açıklaması

8.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüne ve Torun Center inşaatında yaşanan kaza sonrasında inşaat sahipleri hakkında takipsizlik kararı verilmesine ilişkin açıklaması

9.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, okullardaki branş öğretmeni açıklarına ilişkin açıklaması

10.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, okul müdürü atamalarında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, olimpiyat oyunlarında ortaya çıkan başarısızlıkların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1073)

2.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, Bitlis ilinde yaşanan faili meçhul cinayetlerin  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074)

3.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, cezaevlerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/821) ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

2.- MHP Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşları tarafından, kadına yönelik şiddetin artmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, iş ve meslek danışmanı sertifikası sınavına ve sertifika sahiplerinden atanmayı bekleyenlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/51372)

2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Kayseri'de İŞKUR'a ait olan bir binanın özel bir şirkete kiralanmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/51374)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, sahip olduğu gayrimenkullere ve şirket hisselerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/51385)

4.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunun Bakanlığın gözetimi ve denetimi altına alınmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/51714)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan yabancı ülke vatandaşlarının ve çifte vatandaşların sayısına,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık tarafından gerçekleştirilen insan kaynakları hizmet alımlarına,

İlişkin soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/51715) (7/52274)

6.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, Amerika Birleşik Devletleri'nin çelik boru ithalatına anti-damping vergisi getirmesi sonucu üreticinin yaşadığı sorunlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52275)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, yazılı soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

Sözlü soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına,

İlişkin soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52276), (7/52277)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, imalat sanayinin millî gelir içerisindeki payına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/52492)     

22 Ekim 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sürpriz yaptım ama yarın gelin ha.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Trabzon’un fethi hakkında söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’un fethinin 553’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî bir liman kenti olmasının yanı sıra, jeopolitik özelliğe sahip güzel Trabzon’umuzun bu yıl Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethinin 553’üncü yıl dönümü kutlanmaktadır.

Fatih Sultan Mehmet Han, 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un fethinden sonra, Bizans’la aynı soydan gelen ve 4’üncü Haçlı Seferleri sonunda Trabzon’da kurulan Rum Pontus Devleti’nin de alınmasının gerekli olduğunu biliyordu çünkü bu devlet ileride İstanbul üzerinde hak iddia edebileceğinin yanı sıra, Osmanlı Devleti’ne karşı da düşmanca bir tutum içindeydi. Yine, bazı Avrupa devletlerini Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtıyor ve Akkoyunlular’la ortak hareket ediyordu. Ayrıca, Trabzon tarihî bir liman kenti ve İpek Yolu üzerinde yer alıyordu. Bütün bu jeopolitik özellikleri nedeniyle Fatih Sultan Mehmet Han Trabzon’u 26 Ekim 1961 tarihinde fethetti. Böylece, Karadeniz’in güney kıyılarının fethi tamamlanmış Osmanlıların bölgeden geçen ticaret yolları üzerindeki etkinliği artmış ve Karadeniz’de de önemli bir limana sahip olunmuştu.

Değerli milletvekilleri, böylesine önemli bir kentten biz bahsederken Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği, Yavuz Sultan Selim’in şehzadeliği sırasında valilik yaptığı, Kanuni’nin doğduğu ve cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün 3 kez ziyaret ettiği ve vasiyetinin önemli bir bölümünü Trabzon’da yazdığı kent olarak bahsederiz. Tarihin en eski çağlarından beri insanoğlunu barındıran bu güzel kentimizin insanları, her dönemde devletine, milletine bağlı, geleneklerine sahip bir anlayış sergilemişlerdir; Millî Mücadele’de ön safta olmuşlardır. Öyle ki, Mustafa Kemal Atatürk, Trabzon’umuzu ilk ziyaret ettiği 15 Eylül 1924 tarihinde yaptığı söylevde “İlk defa Samsun’a ayak bastığım zaman beni karşılayanların ön safında Trabzonluların olması bana kuvvetikalb gücü vermiştir.” sözleri hafızamızda yer etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu özelliklerimize karşın, Trabzon’umuz son yıllarda acaba hak ettiği ve beklediği yatırımları almış mıdır? Ne yazık ki alamamıştır. Bunları kısa başlıklar olarak sıralamak istiyorum. Her vesileyle, her fırsatta bu kürsüden söylüyorum ama Trabzon milletvekillerimiz, bilhassa iktidar milletvekillerimiz ne yazık ki bu önerilerimizi, bu söylemlerimizi dikkate almıyorlar ama bu seçimlerde vatandaşlarımız inşallah onları dikkate alacaktır.

Öncelikle, yıllardan beri sözü edilen güney çevre yolu hâlen yapılmamıştır. “Sürmene Çamburnu Tersanesi’ne 5 bin kişi işe alınacak.” sözünün havada kalmasının yanı sıra tersanede herhangi bir hareket yoktur, dolgusu tamamlanmış, millî servet yedi sekiz yıldır orada beklemektedir. Lojistik merkezinin ne olacağı belirsizdir.

Değerli milletvekillerimiz, turizmde de hak ettiği payı alamamasının yanı sıra, işsizlik de son yılda 7,4 oranında artmıştır. Göç verme sıralamasında ilk 6’ncı sırada yer almanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Bu göç nedeniyle Türkiye’nin her tarafında insanlarımız vardır, Trabzonlularımız vardır. Tekirdağ’da, Çanakkale’de, Mardin’de, Diyarbakır’da her yerde Trabzon insanı vardır ve bunlar gittikleri her yere katma değer sağlarlar, orada ön sırada yer alırlar ve bulunduğu ile ve ülkesine önemli katkılar sağlarlar. Ama, bu göçle birlikte yalnız iş gücümüz değil, aynı zamanda Trabzon’un beyin gücü de göç etmektedir.

Sanatçılarımız da Trabzon’dan artık göç etme noktasına gelmişlerdir çünkü esnafımızla icralıktır. 2013 yılında 113.939 icra dosyası vardır ve icra dairesi sayısı da 3’e çıkmıştır. Böylesine önemli bir kentte çay ve fındık hak ettiği payı alamamıştır. Don olaylarından etkilenen fındık üreticisi ne yazık ki hak ettiği, beklediği teşvikleri alamamış, soru sorduğumuzda sigortalı mı, sigortasız mı diye, sigortalı olma noktasında destek verileceği açıklaması yapılmıştır.

Tarım, ticaret, turizm yerlerde sürünmektedir değerli arkadaşlarım.

Buraya gelen AKP milletvekilleri çok güzel şeyler söylüyorlar ama gerçek durum budur ve Trabzon her yerde vardır, her yere katma değer sağlar. O nedenle biz diyoruz ki değerli milletvekilleri, bize her yer Trabzon.

Hepinizi sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Başkanlık Divanı olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili seçilen Ankara Milletvekili Levent Gök’ü kutladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Diğer arkadaşıma söz vermeden evvel, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili seçilen Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök’ü hem şahsım hem Divan adına kutluyorum, başarılar dilerim. Allah utandırmasın. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Gündem dışı ikinci söz, Suriye ve Irak’tan gelen göçmenlere yapılan insani yardımlar hakkında söz isteyen Van Milletvekili Sayın Kemal Aktaş’a aittir.

Buyurunuz Sayın Aktaş.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR(Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları(DEVAM)

2.- Van Milletvekili Kemal Aktaş’ın, Suriye ve Irak’tan gelen göçmenlere yapılan insani yardımlara ilişkin gündem dışı konuşması

KEMAL AKTAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye ve Irak’ta yaşanan savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen sivillerin durumuyla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım Heyetinizi ve Meclis Genel Kurulunu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 2011 yılının Mart ayında Suriye’de başlayan olaylar kısa sürede iç savaşa dönüşmüş, yüzbinlerce insan yaşamını yitirmiş, milyonlarca insan mülteci durumuna düşmüştür. Kuşkusuz, bu göç dalgasının en trajik olanını IŞİD adlı vahşi örgütün katliam tehdidine maruz kalan Ezidi Kürtler ve Kobanili Kürtler yaşadılar. Ben bugün sayısı ve aldıkları kamu hizmetleri son günlerde sıkça tartışma konusu olan Ezidi Kürtleri ve Kobanili kardeşlerimizin şu anda içinde bulundukları durumu aktaracağım.

Bilindiği gibi, IŞİD adlı vahşi örgüt savunmasız Ezidi Kürtlerinin yaşadığı Şengal bölgesine yönelmiş, bu bölgede sayıları 700 bin civarında olduğu tahmin edilen Süryani, Türkmen, Alevi ve Yezidi halkları komşu ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Bunlardan 20 bin ila 25 bin kişi Türkiye sınırlarından giriş yapmışlardır. Gelen tüm göçmenler “Suriyeli” ibaresiyle ifade edilmektedir. Türkiye’ye giriş yapan Ezidi nüfusuna yönelik resmî olarak herhangi bir kampın açılmadığı, gelenlerin bölgedeki akrabaları, belediyeler ve halkın imkânlarıyla barınmaya devam ettikleri bilinmektedir. Suriye’de iç karışıklığın başladığı Mart 2011 tarihinden günümüze kadar Türkiye’ye giriş yapan göçmen sayısı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının verilerine göre yaklaşık 1 milyon 600 bin kişidir. Bu kişilerden 220 bin kişi geçici barınma merkezlerinde barındırıldılar. Aynı şekilde, Kobani’ye IŞİD’in saldırılarının başladığı otuz dört gün içinde, Kaymakamlık verilerine göre, Suruç ilçemize 190 bin kişinin geldiği, bunlardan 90 bin kişinin kayıt altına alındığı, AFAD toplanma merkezlerinde ise 5 bin ila 6 bin kişinin kaldığı belirtilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; resmî kurumların sadece nüfus sayısıyla ilgili yayınladığı bu verilerin kendisi bile bilgi kirliliği yaratmaktadır. Bu bilgiler doğruysa Kobani’den geldiği söylenen 185 bin kişilik bir nüfusun durumunun ne olduğu ve nerede oldukları, nasıl yaşamlarını sürdürdükleri belirtilmemektedir. Ancak, günlerdir Sayın Başbakan ve Hükûmet yetkililerinin “200 bin Kobaniliye kucaklarımızı açtık, onlara ev sahipliği yapıyoruz, yüzlerce tır dolusu yardım yaptık.” söylemlerinin gerçeği yansıtmadığı aşağıdaki bilgilerden de anlaşılmaktadır.

Bölgedeki belediyeler ve Türkiye genelindeki duyarlı sivil toplum örgütlerinin ve halkın çabalarıyla 850 çadırda 15-20 bin kişinin barındığı, 600 çadırın da yine benzer katkılarla kurulmaya çalışıldığı bölgedeki gönüllüler tarafından ifade edilmektedir. Cami avluları, boş çiftlik evleri, parklar ve taziye evlerinde de binlerce insanın sağlıksız koşullarda kaldıkları her gün basın-yayın organlarınca gündeme taşınmaktadır.

Sivil toplum örgütleriyle bölgedeki belediyelerin hizmetleri Suruç Belediyesi üzerinden gelen Kobanililere ulaştırılmakta olup, bu kapsamda 18 bini köylerde, 32 bini de ilçe merkezinde olmak üzere toplam 50 bin kişiye günlük hizmet verilmeye çalışılmaktadır. Bölge insanımız ve Suruç halkı, şüphesiz, sofrasındaki son lokmayı da Kobani’den gelen kardeşleriyle paylaşacak cömertliktedir. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Ancak, gelen nüfusun kalabalık olması, Suruç gibi küçük ve imkânları kısıtlı bir ilçenin ihtiyaç duyulan tüm hizmetleri sunmasını zorlaştırmaktadır. Gelen Kobanililere sunulacak hizmetlerin sürdürülebilir ve ulaşılabilir olması için kamu olanaklarının acilen seferber edilmesi gerekmektedir. Suruç’ta devlet tarafından kurulan toplanma alanında kalan Kobanili sayısının 5-6 bin kişi olduğu bilinmektedir. Hâlihazırda kış mevsimine girmemize rağmen, bölgede kışa dayanıklı kalıcı barınma merkezleriyle ilgili bir çalışma mevcut değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL AKTAŞ (Devamla) - Hükûmetin Kobani’den gelenlere…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aktaş.

KEMAL AKTAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım, son cümlemi bitireyim.

BAŞKAN – İşte öyle, usul öyle. Bitirin.

KEMAL AKTAŞ (Devamla) – Hükûmet, bölgemizde yaşanan çatışma, iç savaş ve bağlantılı olarak gelişen göç hareketlerini tersine çevirecek politikalar üretmek zorundadır. Rojava’daki siyasi yapılanmalarla dostluk temelinde ilişkiler kurmalı, kısa vadede Türkiye’ye gelen tüm göçmenlerin insani yaşam koşulları iyileştirilerek uluslararası standartlara kavuşturulmalıdır. Unutmayalım ki sınırlarımızı silahlarla değil, kuracağımız insani ve dostane ilişkilerle koruyabiliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, Ankara’da doğal gaz abonelerinin yaşadığı problemler hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Ankara’da doğal gaz abonelerinin yaşadığı problemlere ilişkin gündem dışı konuşması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, doğal gaz abonelerinin yaşadığı problemler hakkında gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, özelleştirmenin temel iki amacı vardır: Biri, kamu işletmelerinde verimliliğin artırılması, diğeri de rekabetin artırılmasıyla daha fazla katma değer yaratılmasıdır. Kamu zararının önlenmesi diğer bir husustur, istihdamın artırılması diğer bir amaçtır, serbest rekabetin sağlanması diğer bir amaçtır. Siz kamu şirketini satacaksınız, özelleştireceksiniz; şirketin sahibi memnun değil, müşteriler, vatandaş memnun değil, şirketi satan da şikâyetçi olmaya başlamış, satış açısından sıkıntı başlamış. Böyle bir özelleştirme dünyanın hiçbir yerinde yok. Böyle bir garabet ancak Türkiye Cumhuriyeti’nde olur ve AKP iktidarı döneminde AKP hükûmetlerinin yaptığı nedir? Onay verdiği bir özelleştirmedir.

Neticede, özelleştirmeden hiç kimse memnun değil. Hükûmetin vatandaşı şirkete karşı koruyacağı yerde, vatandaşın elini kolunu bağlayıp şirkete alan açmaya çalıştığını müşahede ettik. Özelleştirme İdaresi şirkete bir imtiyaz tanımış mı? Hayır. Düzenleyici kurumun gelişmelerinden haberi var mı? Hayır. Düzenleyici kurum vatandaşa belli miktarın üzerinde gaz satışının yapılmadığını, benden, hem de o kurumun en yüksek makamındaki kurum yetkilisi duyuyor. Hâlbuki zamdan önce doğal gazın belli bir miktarın üzerinde verilmediğini Ankara’da herkes biliyordu. Buna ilave, vatandaş stokçulukla da suçlanıyor. Vatandaşın zaten stok edecek hâli yok artı vatandaşın alacağı, yıllardır ortalama tüketiminin ne olduğu da gayet net bir şekilde gözüküyor.

Bir diğer husus, gecenin bir yarısında gazı bitecek, hayda! Gidecek Maltepe’ye; taksi parası gazdan fazla tutacak, gaz almaya çalışacak, o da verirlerse.

Benim yaklaşık yirmi senedir ne aldığım belli, ortalaması belli, ne kadar tükettiğim belli, vatandaşların da aynı şekilde. Vatandaşların nasıl bir stokçuluk yapabileceği kanaatinde? Ciddi endişelerim var. Bunu bir topluma anlatmaları lazım.

Şimdi, vatandaş buna razı oldu. Zamlı tarifeden tanzim satışını daha sonra, zamdan sonra aldı, yüzde 10 zam. Maliyeti vatandaşla beraber herkes yüklendi. Ne yaptı? Zammı bekledi, aslı bekliyor, elbette diğer vatandaşlar da bekleyecek.

Arkasından, sayacınızın pili bitti diyelim. Adres veriyorsunuz. “Bu adreste siz yoksunuz.” diyorlar. “Filanca yere gideceksiniz, oradan da şu yapılacak, falanca yerde adresi düzelttireceksiniz.” Onlara şunu söyledik: “Benim evim değişmedi, aynı yerde duruyor. Yeni bir teknoloji de icat olmadı, bu evi kaldırıp başka bir yere götürmek mümkün değil.” Sağ olsunlar epey gayretten sonra pili değiştirdiler, iş görenlere de teşekkür ederiz bu kadar şeyden sonra. Bundan sonra ne yapacağız bilmiyorum. Serbest rekabette paramızla gaz alacağız, vermiyorlar. Bu zamanda saatin pili değişecek, sonra evin adresi sorulacak, ev durduğu yerde duruyor, siz evin yerini beyan etmeye gideceksiniz.

Ayrıca, eskiden, özelleştirmeden önce, fiyat farkları hazinenin üzerinde bir şekilde kalıyordu. Epey günahını almışız biz onların. Şimdi ne oluyor? Yaz zararı, pardon, yazma, vatandaş ödesin.

Esnaf da şikâyetçi, akil adam pozisyonundan onlar da fırsat bulmuşlar, esnafın doğal gaz borçlarının takside bağlanmasını istiyorlar ama kimsede güven kalmamış.

Özelleştirme yapıyorsun. Niye? “Rekabeti artırayım, kamu zararını ortadan kaldırayım, verimlilik artsın, istihdam artsın, katma değer artsın, hizmete kalite gelsin.” diye. Vatandaş ise gaz alamıyor parasıyla, zam yapıldıktan sonra alıyor. Düzenleme Kurumu Başkanının da bundan haberi yok. Eskiden hazineye zarar yıkılıyordu, şimdi vatandaşa yıkılıyor. Rekabet yok, kullanan ödüyor, istihdam artışı şüpheli, katma değer artışı yok.

Özelleştirmeye dayanarak yaptığımız kanunu hafife almayın, Meclisin mutabakatıyla geçmiştir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

60’ıncı maddeye göre 10 arkadaşımıza söz vereceğim.

Sayın Halaman...

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, hastanelerde ve eczanelerde bulunmayan kanser ilaçlarıyla ilgili mağduriyetin giderilmesi için çalışma yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, son zamanlarda -bu fukaralıktan da kaynaklanıyor- toplum çok müthiş fukaralaşıyor, fukaralaşırken kanser hastalığı çoğalıyor. Dolayısıyla, sık sık telefon açıyorlar, “Bu kanser ilacı ve muadili ilaç; biz bunları hastanelerde, eczanelerde bulamıyoruz.” diyorlar. Dolayısıyla, ilgili bakanlık bu mağduriyetlerin giderilmesi adına bir çalışma yaparsa memnun oluruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüne ve Hükûmetin, uyguladığı ayrımcı politikalardan acilen vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, dün, saygın yazar ve bilim insanı Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüydü. Radikal dinci örgütlerin işlediği bilinen bu cinayetin ardından ders almak yerine, gazeteciler, yazarlar, bilim insanları, sanatçılar, kısaca aydınlar üzerindeki baskı giderek artmakta ve bu insanlar hedef gösterilmektedir. Fazıl Say’a uygulanan sansür, Musa Kart’a istenen dokuz yıl on aylık hapis cezası bunlardan sadece bazılarıdır.

AKP’nin bu baskıcı ve kutuplaştırıcı tutumu nedeniyle halk önce Gezi direnişiyle patlama noktasına gelmiş, şimdi de doğu ve güneydoğuda ekilen düşmanlık tohumları yeşermiş ve insanlarımız birbirini öldürmeye başlamıştır. Bu acil bir durumdur. Hükûmet kullandığı dili derhâl düzeltmeli, barış dilini kullanmaya başlamalı ve uyguladığı ayrımcı politikalardan acilen vazgeçmelidir.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüne ve İstanbul’daki kayıp kaçak su oranlarının yüksekliğine ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüydü dün, hâlâ failleri bulunamadı. Bu konuda iddialı olduğunu söyleyen, “Bizim dönemimizde faili meçhul kalmadı.” diyen bir Hükûmete bunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Ahmet Taner Kışlalı’yı burada saygıyla anıyorum.

İstanbul’un kayıp kaçak su oranları son derece şüphe çekicidir. Kayıp kaçak oranı 2009’da yüzde 24 seviyelerindeyken 2010’da yüzde 29’lara dayanmıştır. Son beş yıldır da kayıp kaçak oranında azalma olmadığı belirtilmiştir. İlaveten, İSKİ’nin 2013 faaliyet raporlarına göre, barajlardan arıtılarak şebekeye verilen her 100 litre suyun yaklaşık 30 litresi kaçak kullanımlarda kayboluyor ve bunlar faturalandırılamıyor, aynı elektrikte olduğu gibi bunlar vatandaşın üstüne yük olarak biniyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran ortalama yüzde 7 iken İstanbul’da yaklaşık 4 katı.

Suyun sanayi ve oteller başta olmak üzere yoğun su tüketen bazı abonelerce usulsüz tüketildiği ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüzel…

4.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Torun Center inşaatında yaşanan kaza sonrasında inşaat sahipleri hakkında takipsizlik kararı verilmesine ilişkin açıklaması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

İş cinayetlerini konuşmaya devam ediyoruz. 6 Eylül gecesi Torunlar Gayrimenkul Yatırım Ortaklığının Torun Center inşaatında asansör düşmesi sonucu 10 işçi hayatını kaybetmişti. Bugünkü haberlere göre, açılan soruşturma sonucunda inşaat sahiplerine takipsizlik kararı verilerek idari ve teknik personele bütün sorumluluk yüklenmiştir. Yani işin sahibi, devleti yönetenler tarafından tanınan imtiyazla TOKİ arazisine bu binayı kuranlar, cesetler üzerine basarak servet edinenler suçsuz, suçlu ise işçiler, uzmanlar ve hizmet sunanlar olmuştur. Sermayenin işçi sağlığı ve güvenliğine yaklaşımı sonucunda çıkartılan yasanın mantığı da aslında budur. 32 kat aşağıya çakılan asansörün denetiminin yapılmadığını, arızalı olduğunu bilen ve bu nedenle de kendisi kullanmayan patron Aziz Torun hesap vermeden servetini büyütmeye devam edecek ama on dakikalık göstermelik eğitimle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - …asansör sorumluluğunu alan genç işçi Hıdır Ali Genç gibileri de hayatlarını kaybetmeye devam edecek; bu hesap bitmeyecektir.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki pancar üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ilinden Kazova, Zile, Kelkit, Artova bölgesi pancar üreticileri bizleri arayarak pancar alım fiyatlarının düşüklüğü ve şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamından çıkarılmasının dile getirilmesini istiyorlar.

Pancar üretimi çok maliyetli olmasına rağmen verilen fiyat çok yetersiz olmakta, maliyetleri bile karşılanamamaktadır. Çiftçi zarar etmekte, icralarla karşılaşmaktadır. Ayrıca, 2015 yılı bütçe kanun tasarısı önümüzdeki günlerde Meclise gelecektir. Turhal Şeker Fabrikası başta olmak üzere bütün şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamından çıkarılması, fabrikaların kapatılmaması ve pancar üretiminin reel teşvikle devam ettirilmesi gerekmektedir. Halkın sesinin Hükûmetçe duyulmasını bekliyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Erdemir…

6.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili kanun teklif ve tasarılarının Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da görüşülmesi gerektiğine ve bu konuda TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

17 Ekim 2014 tarihinde Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun 6 CHP’li milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’e bir mektup yazdık. Bu mektupta Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklere ilişkin teklifin Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna getirilmemesinden duyduğumuz endişeyi dile getirdik. Avrupa Birliği müktesebatını doğrudan ilgilendiren pek çok kanun teklif ve tasarısında olduğu gibi bir kez daha Avrupa Birliği Uyum Komisyonu baypas edilmiştir. Avrupa Birliği 2014 İlerleme Raporu’nda da eleştirilen bu uygulamada ısrarcı olmak yalnızca demokrasimize değil Avrupa Birliği üyelik sürecimize de zarar vermektedir. 4847 sayılı Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Kanunu’nun 3’üncü maddesinin Avrupa Birliği mevzuatına uygunluğunu incelemek olduğunu bir kez daha hatırlatır, Sayın Cemil Çiçek’i göreve davet ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, atanamayan memur öğretmenlerin durumuna ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Memur öğretmenlerimiz bir günde çıkarılan yönetmelik yüzünden öğretmen olarak atanamadılar. Peki, bu neye sebep oldu? Günlerdir gazetelerde olan haberlere bakın, Samsun’da bir matematik öğretmeni bu yönetmelik yüzünden öğretmenlik yapması gerekirken o okulda müstahdem olarak çalışıyor, öğretmen odasında oturması gerekirken hizmetli odasında oturuyor. Memur öğretmenlerimiz her gün arayıp bu kutsal mesleği yapmak istediklerini söylüyorlar. Bu konuda Bakanlığa yazılı soru önergesi verdim, cevap dahi vermediler. Bakanlıktan istirhamım: En kısa zamanda bu vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermelerini talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çam…

8.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin yıl dönümüne ve Torun Center inşaatında yaşanan kaza sonrasında inşaat sahipleri hakkında takipsizlik kararı verilmesine ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İzmir milletvekili, Kültür Bakanı Profesör Doktor Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin 15’inci yılında kendisini saygıyla ve rahmetle anıyor, ailesinin acılarını bir kez daha paylaşıyoruz.

Sayın Başkan, Mecidiyeköy’de bugün 10 işçinin canını alan asansör cinayetinde soruşturma tamamlanmış bulunuyor. Torunlar Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına ait inşaatta meydana gelen bu cinayette şirket yönetim kurulu başta olmak üzere, Aziz Torun, Yunus Emre Torun, Mehmet Torun olmak üzere 9 kişi hakkında ne yazık ki 10 kişinin ölümüne sebebiyet verme suçunda takipsizlik kararı verildi. Böylece, cinayet her daim olduğu gibi, patronlara yani asıl işverenlere değil, yöneticilere ve ölenlere çıkarılıyor. Diğer taraftan, olayları kapatmak ve ailelere davayı takip etmemeleri için yüksek, astronomik rakamlar teklif edildiği şirket tarafından açık ve net bir şekilde görülmektedir.

BAŞKAN – Sayın Sarıbaş…

9.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, okullardaki branş öğretmeni açıklarına ilişkin açıklaması

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, okulların açılmasının üzerinden uzun bir süre geçmesine karşın hâlâ birçok okulda branş öğretmenlerinin olmadığı, açığın devam ettiği görülüyor. Mail ve telefonlardan gelen öğretmen açığı bilgisi doğru mudur, doğru ise hangi branşlarda ne kadar öğretmen açığı vardır? Çanakkale’deki okullarda öğretmen açığı ne zaman giderilecektir? Bir taraftan, 300 binin üzerinde atama için söz verdiğiniz öğretmenlerimiz var iken bu açığın kapatılmaması nedendir? Atama bekleyen öğretmenlerimizin kısa bir süre içerisinde atama umudu var mıdır? Yoksa, bu öğretmenlerimize, başınızın çaresine bakın bir şey yapmayız mı diyorsunuz? O zaman, her yıl binlerce mezun veren öğretmen okullarımızın öğrenci almasının gereği var mıdır? Yok ise, o zaman bu okulları kapatmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Demir…

10.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, okul müdürü atamalarında yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Millî Eğitimde her gün kanunsuzluklar, yolsuzluklar, yoksulluklar devam etmektedir. Okul müdürü atamalarında yaşanan torpiller, bu kez, ilk defa ve yeniden görevlendirilecek olan okul müdürlerine uygulanan sözlü sınavlarla devam ediyor. Muğla’da okul müdürlüğünü kazanan isimler, daha mülakat yapılmadan belli. Millî Eğitim Müdürlüklerinden gelen listeler, komisyon başkanları aracılığıyla diğer komisyon üyelerine bildiriliyor ve listelerde yer alan isimlerin mülakatı kazanması sağlanıyor. Muğla’da müdürlük mülakatında Komisyon Başkanı Milas ilçe Millî Eğitim Müdürünün, komisyonunun göreve başlamasından önce komisyon üyelerine “İlçe millî eğitim müdürleri kimler’e çalışmak istediklerini belirlediler, hatta kimin hangi okula atanacağı belirlendi. Biz de bu isimlere bu puanları vereceğiz.” dediği iddia ediliyor. Yaşanan bu hukuksuzluğu onaylamayan komisyon üyesi Ali Öğütveren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, olimpiyat oyunlarında ortaya çıkan başarısızlıkların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1073)

08/10/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

AKP iktidarının başarısız politikalarının bir örneğini de spor alanında yaşamaktayız. Londra Olimpiyat Oyunları’na geçen yıllara oranla yüksek bir katılım sağlanmasına rağmen ortaya çıkan sonuç tamamen bir fiyaskodur. Spor alanında tüm yetkilerin Gençlik ve Spor Bakanlığına devredilmesine rağmen Bakanlıkça, devlet politikaları yerine aile politikaları geliştirilmiş ve kazanan tek başarı hısım akraba torpilleri olmuştur.

Olimpiyatlarda ortaya çıkan başarısız tablonun nedeni, olimpiyat oyunları öncesi Bakanlığın, kamuoyunun tüm uyarılarına kulak tıkayarak başarılı sporcuların uzaklaştırılma, ülkemizde her alanda olduğu gibi spor alanında da hısım akraba torpilinin, disiplinsiz çalışma düzeninin yaygınlaştırmasıdır. Yaşanılan bu fiyaskonun şanssızlıkla izah edilmesi; sırf hısım akraba kazansın şeklinde oluşturulan düzen sonucunda imkânsız hâle gelmektedir.

Kamuoyunda oluşan ortak kanaat, olimpiyatlarda yarışacak düzeyde yetenekli olan çocukların erken yaşta keşfedilmesini sağlayacak bir devlet politikası olmamasıdır. On yıl gibi uzun bir süredir iktidar olan AKP'nin spor ile ilgili henüz bir devlet politikası geliştirememesi de her alanda olduğu gibi spor alanında da basiretsizliğinin bir sonucudur. Ayrıca çocuklarımızın Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olmasına rağmen spor dallarının tamamen Gençlik ve Spor Bakanlığına devredilmesi başarısızlığı tetikleyen önemli bir etkendir. Çocuklarımıza yatırım yapmak yerine ithal sporculara yönlenmesi, okul bünyesinde spor kulüplerinin kurulamaması da altyapı çalışmalarına önem verilmediğinin çarpıcı bir örneğidir. Maalesef AKP iktidarının sadece yandaşı düşünme politikaları nedeniyle okullarımızda spor ortamı bilinçsizce yok edilmiştir. Uzmanlar olimpiyat başarısı için “aile, okul, genç" üçgeninin ivedilikle kurulması gerektiğini belirtmektedirler.

Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede dereceli bir yüzücü dahi çıkaramamış olmamız spor alanında yaşadığımız acizliğin bir göstergesidir. Bunun en temel nedeni eğitim politikalarının plana, geleceğe ve başarıya yönelik olmamasındandır. Okullarımızda çocukların kabiliyetli olduğu sporu yapabileceği fiziki mekânlar bulunmamaktadır. Türkiye'deki 60 bine yakın okulların sadece yüzde 7'sinde spor salonu bulunmaktadır. Başarılı olabilmek ve ülkemizin bayrağını olimpiyat oyunlarında sürekli dalgalanabilir kılmak için bu olumsuzlukların giderilmesi, altyapı koşullarının sağlanması, eğitim politikalarının geleceğe ve başarıya yönelik belirlenmesi, çocuklarımızın başarılı olmalarını engelleyen bürokratik engellerin kaldırılması gerekmektedir.

Çocuklarımız yoğun sınav maratonları altında ezdirilmekte ve âdeta yaşlarının üstünde büyük bir psikolojik yarışa sokulmaktadır. Zamanlarının çoğunu sınav stresleriyle dershanelerde geçiren yetenekli çocuklarımız bu nedenle keşfedilememekte ve bunun sonucunda yetenekler kaybolup gitmektedir. Tüm dünyada uygulanan başarılı öğrencilere burs programları bulunmaktadır. Başarıyı özendiren ve yeteneklerin değerlendirilmesi adına bu uygulamanın yaygınlaştırılması son derece önemlidir. Bu uygulama yoluyla küçük yaşta çocuklarımızın yetenekleri keşfedilip desteklenerek ailelerin geçim kaygıları giderilebilir ve böylece başarılı çocuklarımız süreklilik kazanan spor eğitimleri ile birlikte ülkemizi tüm dünyada temsil edebilecektir.

Olimpiyat oyunlarında ortaya çıkan başarısızlıkların nedenlerinin araştırılması, spor başarılarının önünde bulunan engellerin tespit edilmesi, spor alanlarında başarılı olunabilmesi adına uygun devlet politikalarının belirlenmesi ve uygulanması için Anayasa’mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ünün 104 üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                   (İstanbul)

2) Aylin Nazlıaka                                                     (Ankara)

3) Celal Dinçer                                                        (İstanbul)

4) İhsan Özkes                                                         (İstanbul)

5) Umut Oran                                                           (İstanbul)

6) Ahmet İhsan Kalkavan                                        (Samsun)

7) İlhan Demiröz                                                      (Bursa)

8) Doğan Şafak                                                       (Niğde)

9) Ali Serindağ                                                        (Gaziantep)

10) Mehmet Ali Ediboğlu                                         (Hatay)

11) Mehmet Şeker                                                   (Gaziantep)

12) Ali Haydar Öner                                                 (Isparta)

13) Candan Yüceer                                                  (Tekirdağ)

14) Namık Havutça                                                  (Balıkesir)

15) Mahmut Tanal                                                   (İstanbul)

16) Mehmet Hilal Kaplan                                         (Kocaeli)

17) Özgür Özel                                                        (Manisa)

18) Kadir Gökmen Öğüt                                           (İstanbul)

19) Nurettin Demir                                                   (Muğla)

20) Mustafa Serdar Soydan                                     (Çanakkale)

21) Hasan Ören                                                       (Manisa)

22) Haydar Akar                                                      (Kocaeli)

23) Gürkut Acar                                                       (Antalya)

24) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

2.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, Bitlis ilinde yaşanan faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074)

 

08/10/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bitlis ilinde faili meçhul cinayetlerin, kayıpların, köy boşaltma ve yakmalarının yoğun olarak yaşandığı 1987-2000 yılları arasında görev yapan başta vali, kaymakam, üst düzey askerî komutanlar, emniyet müdürleri, polis amirleri ile faili meçhullere yakınlarını kurban verenlerin kurulacak bir Meclis araştırma komisyonunda dinlenilmeleri, faillerinin ortaya çıkarılarak yargılanmaları için Anayasa’nın 98’nci, Meclis İç Tüzük’ünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Hüsamettin Zenderlioğlu                        (Bitlis)

2) Pervin Buldan                                        (Iğdır)

3) İdris Baluken                                         (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                             (Muş)

5) Murat Bozlak                                         (Adana)

6) Halil Aksoy                                            (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                         (Batman)

8) Hasip Kaplan                                         (Şırnak)

9) Emine Ayna                                           (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                                   (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                            (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                                          (Hakkâri)

13) Esat Canan                                          (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                             (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                    (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                    (Kars)

17) Erol Dora                                            (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                    (Mersin)

19) Demir Çelik                                         (Muş)

20) İbrahim Binici                                      (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                           (Van)

22) Özdal Üçer                                          (Van)

Gerekçe:

Osmanlı Devleti’nin son yılları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana devam etmekte olan Kürt sorunu ve sorunun çözümüne yönelik ciddi hiçbir adımın atılmamış olması; sorunun var olduğu günden bu yana Türkiye halklarının enerjisini, canını, malını, demografisini tahrip etmektedir. Kürt sorununa “asayiş olayı” şeklinde bakış açısı onlarca isyanın vücut bulmasına neden olmuştur. Bu isyanların büyük bir kısmı yerel isyanlar olmakla birlikte son otuz yıla damgasını vurmuş olan ve “eski devlet başkanları, cumhurbaşkanları, devlet yöneticileri” gibi devleti üst düzeyde temsil eden kişilerce de kabul edilen özellikle son ve en büyük Kürt isyanı olarak da PKK'nin başlattığı silahlı mücadele ülkenin son otuz yılında köklü değişikliklere neden olmuştur.

Ekonomik ve sosyal kayıplar başta olmak üzere ülke insanlarının demografik olarak büyük zarar gördüğü bu savaş sırasında devlet güçlerinin 1987 yılından 2000'li yılların başlarına kadar “gayri nizami harp teknikleri” olarak da adlandırılan kirli savaş yöntemlerine başvurduğu bilinmektedir. Gayri nizami harp teknikleri çerçevesinde yürütülen ve kamuoyunda "kirli savaş" olarak da bilinen bu dönem içerisinde 17.500 faili meçhul cinayet ve kayıp, 5 binden fazla köyün boşaltılarak 3 milyondan fazla insanın zorunlu göçe tabi tutulmasına yol açmıştır. Ayrıca, söz konusu dönemde ordu harcamaları 150 milyar dolar, korucuların maaşları için harcanan 450 milyon dolar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'ye kestiği ceza 21 milyon doları bulmuştur.

Bu denli yoğun hak ihlallerinin yaşandığı 1987-2000 yılları arasında Bitlis ili ve ilçeleri de büyük zarar görmüş, yüzlerce köy boşaltılmış, binlerce kişi zorla yerlerinden ettirilmiştir. Bu dönemde gayri nizami harp tekniklerinin kullanılması ile birlikte faili meçhul cinayetlerde de gözle görülür bir artış yaşanmıştır. Faili meçhul cinayetlere ve kayıplara kurban gidenlerin genel niteliklerine bakıldığında; o dönemde devlet güçlerinin hedef olarak gördüğü, PKK'ye lojistik ve psikolojik destek sağladıkları düşünülen kişiler ve köylüler ile Kürt işadamı, gazeteci, yazar, siyasetçi, aydın, sendikalı kamu çalışanı ve üniversite öğrencisi oldukları görülecektir. Gerek emekli askerler gerek eski üst düzey devlet görevlileri ile devlet yöneticileri, 90'lı yıllarda gerçekleşmiş olan faili meçhulleri dönemin gerekliliği olarak görmüş, devletin bundan başka çaresinin olmadığını sıklıkla dile getirmektedirler. Üst düzey devlet yöneticilerin de aksini iddia edemediği genel bir kabul hâline gelen "Faili meçhul cinayetler, devletin bilgisi ve devlet görevlilerinin emri dışında gerçekleştirilemez." görüşü çeşitli vesilelerle söz konusu kişilerce basın yayın ve medya organlarında dile getirilmiştir. Örneğin, emekli Oramiral Atilla Kıyat faili meçhullerle ilgili yaptığı açıklamada, 1990'lı yıllarda işlenen cinayetlerin emir komuta zinciri dâhilinde işlenmiş olabileceğine inandığını belirtmiştir. Bununla birlikte, bundan birkaç ay önce kontrgerilla faaliyetleri içerisinde bulunmuş, adı son olarak Susurluk Skandalı'na karışmış eski Özel Harekât mensubu Ayhan Çarkın, faili meçhul cinayet emirlerinin geldiği komuta merkezi olarak Tansu Çiller, Doğan Güreş, Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin'i işaretletmiştir. Eski Özel Harekâtçı Çarkın’ın sözleri, İbrahim Şahin tarafından da ellerinde "öldürülecek Kürt iş adamları listesi" bulunduğunu çeşitli mahkemelerdeki duruşmalarda ve medya organlarında ayan beyan ilan etmiştir.

Yukarıda adı geçen kişiler ve kişilerin aldıkları görevler göz önünde bulunduğunda, 17.500 faili meçhulün işlendiği bir ülkenin yönetiminin bu kayıp ve katliamlardan bihaber olduğu söylenemez; aksine, bu cinayetlerin üstlerde iletilen emirler doğrultusunda gerçekleştirilmiş olduğu ayan beyandır. Bu doğrultuda, 1987-2000 yılları arasında faili meçhullerin yoğunlaştığı Bitlis ilinde görev yapan başta vali, kaymakam, üst düzey askerî komutanlar, Emniyet Müdürleri, polis amirleri ile faili meçhullere yakınlarını kurban verenlerin kurulacak bir Meclis Araştırma Komisyonunda dinlenilmeleri, faillerinin ortaya çıkarılıp yargı huzuruna çıkarılarak suçlu olanlar hakkında gerekli cezanın verilmesini sağlamak elzemdir. Hukuk devleti olduğu iddiasını ulusal ve uluslararası her platformda yüksek sesle dile getiren Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilerleyen dönemlerde bir daha böylesi acı olayların yaşanmamasını sağlamak tarihî görevi gereğidir. Bu nedenle biz, aşağıda imzası bulunanlar, yukarıda gerekçesi açıklanan istem doğrultusunda, bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını istemekteyiz.

3.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, cezaevlerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)

08/10/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye cezaevlerindeki sorunlar çözülmediği ve siyasi talepler yerine getirilmediği için tutsaklar, açlık grevleri, bedenlerini ateşe vermek ve toplu isyan yoluyla siyasal talepleri görünür kılmak, cezaevi koşullarına yönelik farkındalık yaratmak amacıyla, geçmişten günümüze kadar eylemler düzenlenmektedir. 12 Eylül 2012 tarihinde siyasal taleplerini gündemleştirmek amacı ile başlayıp bugün itibariyle 34 cezaevinde 300'ü aşkın tutsağın katılımı ile süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi devam etmektedir. Söz konusu süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemlerinin getireceği can kayıplarının önüne geçmek ve tutsakların siyasal taleplerindeki çözümsüzlüğün derinleşmesini önlemek için birinci derecede sorumlu olması ve çözüm bulunacak yer olması hasebiyle, TBMM'nin çözüme dair yol haritası çıkarması amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca, Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

İdris Baluken

HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Cezaevlerinde yaşanan sorunların çözümsüzlüğündeki derinleşme, işkencelerin artması ve tutsakların siyasal taleplerinin dikkate alınmaması, tutsakları, seslerini duyurabilmek için açlık grevleri, bedenlerini ateşe verme ve toplu isyan eylemlerine yönlendirmektedir çünkü tutsakların seslerini duyurabilecekleri başka bir yol bulunmamaktadır.

1980 askerî darbesinin ürünü olan Diyarbakır 5 No.lu Cezaevinde uygulanan insanlık dışı uygulamalara karşın, tutsaklar bu uygulamaların diğer cezaevlerine yayılmaması, genelleşmemesi, cezaevindeki işkence koşullarının yoğunlaştığının ve siyasal taleplerinin anti demokratik ve hukuk dışı yollarla bastırıldığının ülkeye ve dünya kamuoyuna duyurulması amacıyla bedenlerini ateşe verme gibi birçok eylem türünü ortaya koymuştur. Mazlum Doğan, Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık bu baskı politikalarına karşı bedenlerini ateşe vererek politik içerikli bir eylem tarzı geliştirmişlerdir. Diyarbakır 5 No.lu Cezaevinde yaşananlar otuz yılı aşkın süredir toplumsal bellekten silinmemiş ve o dönemki siyasal talepler hâlâ çözülememişken gelinen bu süreçte; yine 1999 yılında Ulucanlar Cezaevinde ölüm orucu, 2000 yılında insanlık dışı müdahaleleri içeren Hayata Dönüş Operasyonu, öncesinde 20'ye yakın cezaevinde ölüm orucu, daha sonraki süreçte Ümraniye Cezaevinde aynı eylem tarzı ve en son olarak Urfa Cezaevinde 13 tutsağın ölümüne yol açan isyan eylemleri gerçekleşmiştir. Tüm bu cezaevlerinde ortaya çıkan siyasi eylemlerin temel amacı politik ve sosyal içerikli mesajlar barındıran taleplerin ortaya konmasıdır.

12 Eylül 2012 tarihinde süresiz, dönüşümsüz açlık grevi eylemlerine katılan tutsakların talepleri; İmralı Cezaevinde bulunan PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki 430 günü aşan tecridin son bulması, Sayın Öcalan'ın Kürt meselesinde rolünü yerine getirmesi için gerekli adımların atılması, ana dilde eğitim önündeki tüm engellerin kaldırılmasıdır. Türkiye'de Kürt meselesinin çözümü ve demokratikleşme sürecinin başlatılmasıyla doğrudan ilgili olan bu taleplerin zaten TBMM'nin irade koymakta geç kaldığı talepler olduğu da açık bir şekilde ortadadır. Tutsakların bu eylemleriyle ortaya koydukları siyasi taleplerin Türkiye'deki toplumsal ve siyasal barışa giden yolları açacak nitelikte olduğunu belirterek, geçmiş dönemde cezaevlerindeki eylemlerde ortaya çıkan ölümlerin tekrar yaşanmaması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubu’nun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/821) ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

22/10/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/10/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmında yer alan (10/821) numaralı Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesinin Genel Kurulun 22/10/2014 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar, Mersin’de inşa girişimi hâlinde bulunan -aslında bunu da net olarak bilmiyoruz- Akkuyu Nükleer Santrali’nin çevre etki değerlendirilmesi yapılmadığı hâlde, halkla yapılan görüşmeler tamamlanmadığı hâlde yapılmış gibi kabul edilerek, yetkililer bu nükleer santral inşasını sürdürüyorlar.

Biz, bununla ilgili olarak Orman Bakanlığına da bir soru önergesi sunduk. Orman Bakanlığı bu soru önergesine verdiği yanıtta dedi ki: “Aslında ön izin gibi şeyler yoktur; dolayısıyla burada nükleer santralle ilgili herhangi bir şey yapılamaz. Fakat biz Orman Bakanlığı olarak, nükleer santral arazisinde madencilikle ilgili olarak çevre etki değerlendirmesi kabulünü sunduk. Dolayısıyla burada madencilik yapılmaktadır, nükleer santral yapılmamaktadır.” Şimdi, tabii, bir nükleer santral inşa alanında madencilik işleri yapılıyor olması da bir tuhaf. Herhâlde yanlış bir yönlendirmeyle burayı kazarak uranyum bulmayı düşünüyorlar ama Türkiye sınırları içerisinde uranyum yok, hepimiz bunu biliyoruz. O nedenle ben bu cevabın da aslında problemin hem idari yönden hem siyasi yönden birkaç katlı olduğunu gösterdiğini düşünüyorum.

Şimdi, evet, böyle, burada bir usul meselesi var ama işin esasına bakalım. Esasen Halkların Demokratik Partisi olarak biz Türkiye'deki bütün ekolojik direniş hareketlerinin üzerinde birleştiği gibi, dünyadaki bütün ekolojik mücadele meselelerinin başında yer aldığı gibi nükleer santrallerin yapımının aslında öngörülen ihtiyaçlarla herhangi bir ilgisi olmadığını, bunun insan sağlığına, çevreye, gelecek kuşaklara büyük bir kirlilik mirası bırakacağını, kötü etkilerde bulunacağını söyleyerek, bir felaketin kapısını açacağını söyleyerek karşı çıkıyoruz. Ancak büyük bir talihsizlik eseri olarak bugün Başbakanın bir konuşmasını gördük. Başbakan şöyle şeyler söylüyor -inanılır gibi değil- diyor ki: “Biz acaba niye dünyada bu kadar geri kalmışız? Sadece bir Avrupa ülkesinde, Fransa’da 58-60 nükleer santral var, Japonya’da 100-130’u belki aştı. Biz hâlâ bekliyoruz. İnşallah 2023’te bu santralleri devreye sokacağız ve emir verdim, yüzde yüz millî bir nükleer santral de ben yaptıracağım.”

Şimdi, gerçeklerin bu kadar saptırıldığı bir başka konuşma ben duydum desem yalan olur çünkü hepimiz dünyada olan bitenleri görüyoruz. Özellikle Fukuşima Nükleer Santrali kazasından sonra Japonya bu ülkede kurulu olan 54 nükleer santralden 52’sini kapattı ve geçtiğimiz yıl hiçbir enerji sıkıntısı olmadı ama Başbakan bir de endazesiz atıyor. 100-130 nükleer santral Japonya’da olduğunu söylüyor. Belki de bu, Japon nükleer santral endüstrisinin dünyanın başka yerlerinde, dünya halklarının başına açtığı belanın toplamıdır ama Japonya’da bu kadardı ve bundan Japonya vazgeçti.Almanya nükleer santrallerinin 2020’ye kadar tamamen devreden çıkartılmasını karar altına aldı. İsviçre 2034’e kadar 5 reaktörünü kapatacak. Belçika 2016-2025 arasında nükleer programını tamamen ortadan kaldıracak. Brezilya 2030’a kadar yapmayı öngördüğü 4 nükleer santral inşa planını iptal etti ve dünyadaki genel trend nükleer enerjiden cayma, bununla herhangi bir biçimde ilişki kurmama yönünde.

Bunu yapanların, bunu önerenlerin örneğin, Ahmet Davutoğlu’ndan ya da Türkiye'nin nükleer siyasetine yön verenlerden daha ahmak olduklarını düşünmek için hiçbir sebep yok çünkü dünyanın belli başlı, kalabalık ve endüstriyel gelişmede önde olan ülkeleri için bu nükleer santraller kendilerinden cayılabilir, ikame edilebilir şeyler ise Türkiye gibi bu yola hiç girmemiş olanlar için çok daha mümkündür bundan vazgeçmek. Ama bu nükleer santral tutkusunun, işin aslını isterseniz, enerji açığını kapatmakla da bir ilgisi yoktur çünkü herkes biliyor ki enerji açığının kapanması için devreye sokulması düşünülen bu nükleer santrallerin kendileri en büyük enerji tüketicisidir. Soğutulmaları için neredeyse ürettiklerine yakın enerji tüketmek gerekmektedir. Çevreye verdiği zarar, deniz sularının ısınmasına yol açmaları da bahsi diğer. Fakat daha gülüncü –ister istemez gülünç diyorum- Sayın Davutoğlu yüzde yüz millî bir santral yapacağım diyor. Ya nasıl yapacaksınız yüzde yüz millî bir santrali? Eğer Akkuyu’da kazdığınız madenden uranyum bulursanız belki yapabilirsiniz. Fakat Türkiye nükleer santrallerin başlıca yakıtı olan uranyumu üretmez. Dolayısıyla, temel yakıtını dışarıdan aldığınız bir santralin yüzde yüz millî olduğunu söylemek insanla alay etmek gibidir. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin millîlikle ilgili takıntıları, esasen dünyadaki genel trendlere sırtlarını çevirmekle ilgilidir. Yani, millî felaketleri, millî bir başarı gibi gösterme belagatidir AKP sözcülerinin ağzındaki. Yüzde yüz millî hiçbir şey yoktur ve olamaz zaten bugünkü dünyada. Önemli olan, bu ülkede yaşayan, yüzde yüz T.C. yurttaşı olanların sağlıklarını, haklarını, geleceklerini ve yüzde yüz bize ait olan bu toprağın, denizin, havanın korunmasını sağlayacak mısınız, sağlamayacak mısınız? Mesele budur. Ama, kafaya takılmıştır ve illa ki bir nükleer güç sahibi olunacaktır. Sebep? Sebep, aslında bütün gelişmenin gerisinde kalmış ülkelerin kendisiyle şişinen yöneticilerinin kafalarına taktığı şeydir. Pakistan’daki durum neyse, İran’daki durum neyse, Hindistan’daki durum neyse Türkiye’deki de odur; elinde bir nükleer silah üretmeye yetecek kapasitede bir bilgi ve teknoloji bulundurmak, icabında komşularına ve başkalarına aba altından sopa göstermek, “bombayı patlatırım” tehdidiyle bölgesel egemenlik ve güç peşinde koşmak. Tesadüf değildir, dünyanın bütün gelişmiş endüstrileri nükleer santrale arkalarını dönerken bunlara yetişememe telaşı içerisindeki yerel egemenlerin, yerel ağaların, bölgelerinde ağalık peşinde koşanların nükleer silah peşinde koşması. O nedenle, kimse bize inandıramaz, nükleere olan bu tutkunun enerji açığını kapatmayla, Türkiye’nin iktisadi kapasitesinin, enerji kapasitesinin çoğaltılmasını sağlamakla ilgili olduğuna. Böyle bir şey söz konusu değil. Eğer böyle olsaydı, acil durum planı olarak Türkiye’nin elektrik potansiyelleri üzerine on yıllardır çalışan Elektrik Mühendisleri Odasının önerilerine kulak kabartırdınız. Kayıp kaçak oranlarını düşürdüğünüz zaman Türkiye’nin hâlihazır enerji açığı denilen şeyin tamamının bir seferde ortadan kalkacağını görürdünüz. O zaman bizi “Enerji açığımız var.” diye nükleer santrallere razı etmek için ikide bir elektrikleri kesip büyükşehirleri karanlıkta bırakıp ondan sonra nükleer lobileri reklama davet etmezdiniz. O nedenle, biz yol yakınken Meclisimiz bu işe el koysun istiyoruz. Çünkü, bu nükleer merakı Türkiye’nin başına sadece bir enerji kapasitesinin, yenilenebilir enerji kapasitesinin israfı, bunun yerine kaynakların asla ekonomik olmayan, nükleer santraller gibi tehlikeli, sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya bir kaza hâlinde zarar verme ihtimali söz konusu olan enerji kaynaklarıyla uğraşmaktan vazgeçmesi, bunların peşinde koşmasının önlenmesi için Meclisimizin duruma el koyması gerek. Bütün usullere uyulmuş da olsaydı, ÇED usullerine, diğer usullerine, ihale usullerine uyulmuş da olsaydı, aslında bu nükleer politikadan vazgeçilmesi gerekirdi. Bütün mesele, sanayiye, kalkınmaya, gelişmeye, ilerlemeye nasıl baktığınızla ilgilidir. Doğayla dost, doğayla barışık bir biçimde kendi halklarınızın sağlık ve kaderiyle ilgili bir planlama mı yapacaksınız, yoksa sermaye sahiplerinin ve kudret sahiplerinin peşinde koştuğu, gücü aceleye getirilmiş, muazzam imkânların heder edildiği santrallerle mi? Buna Meclisimiz karar vermeli ve bu araştırmayı bir an önce başlatmalıdır.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, usulen aleyhinde, İç Tüzük şekil şartı gereği 2 lehte, 2 aleyhte olmak gibi bir zorunluluk var.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de nükleer santrallerle ilgili özellikle de Mersin’in Gülnar ilçesinin Büyükeceli beldesindeki Akkuyu Nükleer Santrali’yle ilgili bir Meclis araştırma komisyonun kurulmasını talep ediyoruz. Bizim de bu yönde 2011’in 24 Martında burada bu yönde bir araştırma önergesi gündeme alınsın konuşmamız olmuş. Ben tüm parti gruplarının, herkesin bu yöndeki taleplerinin, bu yöndeki hassasiyetlerinin, itirazlarının dikkate alınarak bu konuyla ilgili bir araştırma komisyonunun kurularak, korkuların, endişelerin, ithamların, iddiaların Meclis tarafından araştırılıp topluma bilgi verilmesini çok gerekli, çok değerli buluyorum, özellikle Hükûmet açısından çok değerli buluyorum. Kendi halkına rağmen, millete rağmen; milletin korkularına, itirazlarına ve endişelerine rağmen hayır da yapsanız sonucu şere ulaşır. Onun için, bu komisyonun kurulmasını biz de talep ediyoruz, bu yöndeki taleplere de Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek veriyoruz, bunu sözlerimin başına ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Mersin’in Gülnar ilçesi… Hiç oraları gördünüz mü bilmiyorum. Gidip görmenizi tavsiye ederim. Hatta, Mersin Milletvekili olarak hepinizi, herkesi, bu konuya ilgi duyan herkesi davet ediyorum. Gelin, misafirimiz olun.

Değerli arkadaşlar, kamera gösterir mi bilmiyorum, topluma ulaşır mı bilmiyorum, şu cennet köşesini lütfen bir seyredin. İnanınız ki Türkiye’nin hemen tüm kıyılarını biliyorum. Ben Orman Yüksek Mühendisi olarak buralarda da, bu dağlarda çalıştım. İnanınız ki Türkiye’nin birçok güzel yeriyle yarışacak, daha da güzel, el değmemiş bir cennet köşe bu Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılacağı Büyükeceli koyları. 4 koy. Nükleer santral kurmaya tahsis ettiğimiz ve burada kanun çıkartarak, tüm usul ve teamüllere aykırı bir şekilde kanun çıkartarak ihalesiz olarak Ruslara tevdi ettiğimiz bu cennet köşe gerçekten hepimizin ortak değeri. Burada nükleer santralden elde edeceğimiz kamusal faydanın belki de çok daha fazlasını turizmden elde edebiliriz, burayı koruyarak elde edebiliriz. Ben 24 Mart 2011’de de söylemiştim, iktidarlara inat yakışmaz, kör inat yakışmaz. Bir inat uğruna, bu cennet köşede nükleer santral yapacağız inadına saplandınız.

Değerli milletvekilleri, karar sizin kararınız, hesabı siz vereceksiniz. İktidar partisinin değerli yetkililerine sesleniyorum, sayın milletvekilleri ilgiyle dinliyorlar, AKP Grubu tıklım tıklım dolu, eyvallah, bir şey söylemiyorum, ilgilerine teşekkür ediyorum!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayal, hayal.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama, iktidar bunun hesabını bu millete verecek.

Değerli milletvekilleri, bakın, oranın insanı olarak size söylüyorum, o dağlarda yaşayan, dişiyle tırnağıyla, çoluk çocuğuyla rızkını kazanmaya çalışan o insanlara haksızlık yapıyorsunuz. “Zulüm” demiyorum ama inat ederseniz zulme dönüşen bir haksızlık yapıyorsunuz. O insanlar bu nükleer santralle ilgili iddialardan, endişelerden, ifade edilenlerden büyük tedirginlik duymakta, korkuyor “Ne olacak benim yaşam hakkım?”

Mesela, yine bu sene yakın tarihte, 6’ncı ayın 4’ünde bir soru önergesi verdim Sayın Hükûmete, Tarım Bakanlığına, dedim ki: “Buradaki üreticilerin nükleer santralin çevresindeki 200 kilometrelik alanda üretilen gıda ürünlerine, tarım ürünlerine ‘Nükleer kalıntı vardır.’ logosunu yapıştırması bir usulmüş, bir kararmış, bir hukuki zorunlulukmuş. Bunun üretime, bu tarım ürünlerinin ihracatına vereceği zarar burada yaşayan insanları çok ciddi endişelendirmekte ve tedirgin etmektedir. Böyle bir şey var mı Sayın Hükûmet?” Verdikleri cevap ilgisiz: “Mevzuatımızda böyle bir husus yok.” diyor. Bunun hiçbir değeri yok, hiçbir karşılığı yok. Orada yaşayan insan korkuyor, diyor ki: “Benim ürettiğim tarım ürünleri, narenciyem, sebzem, meyvem…” Yani, tekrar ediyorum, değerli milletvekilleri, her biriniz bir bölgeden geldiniz, her bölgenizin güzellikleri var, zorlukları var eyvallah ama benim Mersin’in Toros Dağlarındaki insanın emeğini çilesini gidip görün lütfen. Karadeniz’deki Sayın Bayraktar, çay üretirken, orada fındık üretirken hangi zorlukları yaşıyorsa, Toros Dağlarının Yörükleri, Türkmenleri de inanınız ki o taşın arasında –toprak yok- dişiyle, tırnağıyla rızkını kazanmaya çalışıyor. Ama kazandığı bu rızkı, bu emeği siz “Enerji üreteceğiz, nükleer santral yapacağız, güçlü olacağız, büyük devlet olacağız.” diye korkuya salarsanız bunun adı zulüm olur zulüm. O insanlar korkuyorlar, diyorlar ki: “Bu nükleer santral bizim ürünlerimize, emeğimize zarar verir mi? Bu nükleer santralin kuruluş aşamasında veya işletilmesinde bir arıza olduğunda Çernobil’de olduğu gibi, efendim, işte bu son, Japonya’da yaşanan Fukuşima’da olduğu gibi ölüm getirir mi?” Bunu soruyor insanlar. E, şimdi, bunların araştırılarak, bu soruların cevapları verilerek toplumu bilgilendirsek, toplumu ikna etsek iyi olmaz mı değerli milletvekilleri? Bunun için Mecliste bir komisyon kursak kime ne zararı olur? Bu Meclis hemen her konuda birçok komisyon kurdu ve toplumsal karşılığı olan, toplumu ilgilendiren konuları araştırdı, soruları cevaplandırdı, doğru yanlış, topluma bilgi verdi. Böyle bir komisyon kurmayı yıllardır istiyoruz sizden, Mersin adına istiyoruz, Türkiye adına istiyoruz ama Sayın Hükûmet burada yok, AKP Grubu sayın yöneticileri yok, milletvekilleri ne yapsın, ne desin? Dolayısıyla sizi milletime şikâyet ediyorum ama milletin derdi büyük, evdeki bulgurdan olmak korkusuna size destek veriyor ama sizi Allah’a şikâyet ediyorum. Milletin korkusunu izale etmeden, milletin rızalığını almadan, o dağlarda yaşayan insanların endişelerini bertaraf etmeden, onların rızalığını almadan yapacağınız her hayır şerre ulaşır ve bunun hesabını Allah’a verirsiniz. Nükleer santral gereklidir, değildir; Milliyetçi Hareket Partisinin duruşunu her defa ifade ettik, dedik ki: Güçlü devlet olmak, bu coğrafyada güçlü olabilmek için hem enerjiye hem nükleer teknolojinin bilgisine sahip olmak gerekir. Bunun için nükleer santraller olabilir, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşü olarak ama ben orada değilim. Ben Mersin Milletvekiliyim, Mersin’de bu santralin yapılacağı yeri biliyorum. Cennetten bir köşe, gözümüz gibi koruduk değerli milletvekilleri burayı. Ben 1970’lerde çalıştım. Burayı köylümüz de korudu, yerleşim yapmadı, tarla yok burada, açma yok. Burası turizme tahsis edilecek dört tane koy, cennetten birer köşe ama götürüp de buraya nükleer santrali koyup burayı insanlar için cehenneme dönüştürme hakkınız yok. Bu, iktidar olmak değildir. Bu doğru icraat değildir ama ne ise gerekçeniz, bunu yapmaktaki inadınızın gerekçesi ne ise bunu halka anlatalım. Bunun için, gelin, bir Meclis araştırma komisyonu kuralım, birlikte çalışalım, sizin tezlerinizi de millete götürelim, bizim karşı tezlerimizi de millete götürelim. Söz konusu olan eğer milletin hayatıysa, insanın hayatıysa buna saygı göstermek hepimiz için bir farizadır, bir şarttır, bir mecburiyettir. Bunu size hatırlatmak istiyor ve ben, bu komisyonun kurulmasını, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizlerden talep ediyor, desteğinizi rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunarım. Teşekkür ederim. (MHP, CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde son söz Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Mersin Akkuyu’da kurulması öngörülen nükleer güç santralleriyle ilgili verdiği Meclis araştırma önergesi üzerinde söz aldım, Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kategorik olarak nükleer santrallere karşı olup olmamak bir yana, öncelikle Akkuyu’da kurulması öngörülen bu nükleer güç santralinin yer seçimi bakımından ve orada kullanılan teknoloji bakımından ve Rusya’yla yapılan anlaşma bakımından karşı çıkılması gereken bir durum olduğunu söylemek istiyorum.

Bir kere teknoloji bakımından orada, WWER-1200 teknolojisi dediğimiz bir teknoloji öngörülüyor. Bu teknoloji dünyada henüz işletmeye alınmamış, çalıştırılmamış bir teknolojidir. 23’üncü Dönemde bu konuyla ilgili bu Parlamentoda görüşlerimizi dile getirdik ve 100 civarında soru önergesi verdim. Sayın Bakan soru önergelerine ya hiç yanıt vermedi ya da doğru yanıt vermedi. Bunlar bilim adamlarının denetiminden geçmiş soru önergeleriydi.

WWER-1200 teknolojisinin güvenilir bir teknoloji olmadığı Rusya’da eyalet mahkemesinin verdiği kararla sabittir. Bu konudaki mahkeme kararını da ben bu kürsüde gösterdim, okudum.

Şimdi, o zaman AKP’li arkadaşımız dedi ki: “Efendim, bu, dünyada işletmeye alınmış bir teknolojidir.” Sonunda iş karakolluk oldu mahkeme karar verdi. Davayı ben kazandım, AKP’li arkadaşımız kaybetti.

Enerji Bakanlığının Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun elimde bir yazısı vardır: “İlgide kayıtlı yazınızda belirtilen WWER-1200 tip reaktörlerinin işletimde olan bir modeli bulunmamaktadır.” Demek ki dünyada şu anda Akkuyu nükleer santralinde kurulmaya çalışılan model dünyada henüz işletmeye alınmış, denenmiş bir model değildir. Santral işine ilk giren ülkeler genellikle nükleer santrallerde denenmiş, işletme tarafından test edilmiş modelleri öngörmektedirler. Bu yönüyle, bir kere, burada çıkabilecek problemlerin çözümü konusunda Türkiye zaten deneyimsiz olduğu gibi Rusya’nın dışındaki ülkelerin bu problemleri çözebilme olanağı yoktur.

Yine, burada, yapılan anlaşma aslında bir yap-işlet-devret anlaşması değil, yap-işlet anlaşmasıdır. Tamamen Rusya tarafından kaleme alınmış, İngilizce bir metin olarak verilmiş. Bizim Türk yetkililerin eline de verilmiş, denmiş ki: “Bunun Türkçesini tercüme edin, nereden geçirirseniz geçirin ve bunu getirin onaylayalım.” Onlar da Rusya’nın istediği gibi o anlaşmayı imzalamışlar. Ben, Akkuyu’da nükleer santral yapımına ilişkin bu anlaşmanın, bu Meclis tarafından onaylanan o anlaşmanın -o tarihte de söyledim- Türkiye’ye ihanet anlaşması olduğunu bu kürsüden söyledim ve bugüne kadar gelişen olaylar beni haklı çıkardı. Dolayısıyla, anlaşma, alışveriş karşılıklı olur; bir veriş vardır, bir alış vardır. Anlaşmanın içeriğini okuduğunuz zaman tamamen ülkeden veriş var ama ülke adına alış yok. Ama Rus şirketler adına belki bir kârlı durum söz konusu olabilir.

Dolayısıyla, teknoloji yanlış, teknolojinin güvenilirliği, nükleer güç santrallerinde aranan güvenilirlik yok. Yine, dediğim gibi, anlaşma tek taraflı, tamamen Rusya’nın hâkimiyeti, buram buram Rus hâkimiyeti kokan bir anlaşma.

Öbür taraftan, yer seçimi… Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, Akkuyu nükleer santralinin yapılacağı yer Akdeniz’in ortası, turizmin çok canlı olduğu bir bölge. Türkiye’deki turizm gelirinin yarıdan fazlası Akdeniz Bölgesi’nden elde edilmektedir. Burada, tarımsal etki değerlendirme hesaplanmamıştır, turizme etkisi dikkate alınmamıştır.

Yine, Akdeniz’in suyunun sıcaklığı 31-32 derecedir normal koşullarda. Oysa, teknik olarak, bu nükleer güç santrallerine verilen soğutma suyunun sıcaklığı 28 derece civarındadır. Denize şarj edilirkenki sıcaklık ise en fazla Amerika’da Kaliforniya eyaletinde 31-32 santigrat derece civarındadır. Bu şunu göstermektedir: Normal, standart olarak bizim çıkış suyundan alacağımız -veriş sıcaklığımız- normalde nükleer santrallerin çıkışından aldığımız sıcaklıktır. Oysa 31-32 derece verdiğinizde o 34-35 derece olarak çıkacaktır, deniz hayatını mahvedecektir. Efendim, denizi kirletmezmiş. Bunların hiçbirisi doğru değil değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bağımlılıkla ilgili, bu nükleer güç santralleri, nükleer enerji yapılırsa bağımlılığımızı azaltacakmış.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, enerjide biz yüzde 80 oranında Rusya’ya bağımlıyız doğal gaz ve petrol bakımından. Şimdi, nükleer santraller bakımından bu da devreye girerse bu bağımlılık yüzde 90’ları bulacak.

Şimdi, bakın, bugünün Başbakanı Sayın Davutoğlu Başbakan Başdanışmanıyken -Dışişleri Bakanı değilken- Council on Foreign Relations’a bir mülakat veriyor, Rusya’ya enerjideki bağımlılığımızın -üstelik o tarihte henüz nükleer ve gaz dağıtım bağımlılıklarımız söz konusu değil- ne denli kısıtlayıcı rol oynadığını yalın biçimde ifade ediyor. Diyor ki Sayın Dışişleri Bakanımız: “Bu ülkeyle, Rusya’yla olan ilişkilerimiz başka ülkelerle olan ilişkilerimize benzemez çünkü bizim bu ülkeyle, Rusya’yla ilişkilerimiz, Türk-Rus ilişkileri, Danimarka-Rus, Norveç-Rus, Kanada-Rus ilişkileri gibi olmaz. Bir başka Avrupa ülkesi Rusya’ya karşı izolasyonist politikalar izleyebilir. Türkiye bunu yapabilir mi? Sizden Türkiye'nin coğrafi koşullarını anlamanızı rica ediyorum. Rusya’yı ekonomik olarak izole ederseniz Türkiye bunu kaldırabilir mi? Ne yazık ki bu gerçeği kabul etmek zorundayız. Türkiye Rusya’ya enerjide yüzde 75-80 oranında bağımlıdır. Bir Rus-Amerikan veya bir Rus-NATO çatışması istemiyoruz.” Bunu Davutoğlu söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, bu öngörülen nükleer santral AKP iktidarının söylediği gibi ucuz bir enerji kaynağı değil, güvenilir bir enerji kaynağı değil, temiz bir enerji kaynağı değil; otuz beş kırk yıl önce alınmış bir lisansa dayalı olarak yapılmaya çalışılan bir enerji kaynağı.

Şimdi, otuz beş sene önce buraya lisans veren Profesör Doktor Tolga Yarman bugün gelinen noktada bunun yanlış olduğunu söylüyor, “Çünkü o tarihte bir Ecemiş fay hattı, o bölgeden derinliği bilinmiyordu.” diyor. Hepimiz biliyoruz ki Fukuşima’da meydana gelen patlama, bir dalma batma -hocam da orada zaten, jeofizikçi- kuşağının yol açtığı olay sonucunda meydana gelen tsunamidir. Şimdi, burada da Ecemiş fay hattı bir kere derin iniyor. Bir de Antalya’dan Dörtyol’a kadar giden bir dalma batma kuşağı var. Bütün bunlar değerlendirilmeden, buna daha önce karşı olmasına rağmen siyasi iktidarın bugün bunu yapmaya kalkması doğru değildir.

Akkuyu’da nükleer santral yapma girişimleri bir evin misafir odasına tuvalet yapmakla eş anlamlıdır. Ha bir evin misafir odasına tuvalet yapmışsınız ha Akkuyu’ya santral kurmuşsunuz; bunun başka hiçbir yanı yoktur.

Ben bütün bu bilgileri kategorik olarak nükleer santrallere karşı ya da yanında olma anlayışını bir kenara bırakarak söyledim, teknik olarak söyledim. Bugün dünyada nükleer santrallerden kaçış başlamıştır. Japonya’da bile Başbakan patlama sonucunda başını iki elinin arasına almış, düşünmüştür ve bugün sizin örnek verdiğiniz nükleer santrallerin pek çoğu 70’li yıllarda yapılan santrallerdir. Bence bu sevdadan vazgeçmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Mersin halkına kıymayın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mahmut Kaçar’a aittir.

Buyurun sayın Kaçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi ülkemiz, elektrik enerjisi talebi artışında dünyada 1,5 milyarlık Çin’den sonra 2’nci, Avrupa’da da 1’inci sırada yer alan bir ülke. Özellikle son on yıldaki ekonomik büyümeye paralel olarak Türkiye’de 2002 ila 2013 yılları arasındaki yaklaşık enerji ihtiyacının 3 kat arttığını değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin 2023 vizyonu çerçevesi içerisinde yaklaşık olarak enerji ihtiyacının yıllık yüzde 7 oranındaki artışla birlikte 2023 yılında 500 milyar kilovata ulaşacağı öngörülmektedir.

Türkiye bütün yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili çok önemli yasal düzenlemeler yapmış olmasına rağmen bugün itibarıyla Türkiye elektrik üretimimizin yaklaşık yarısını doğal gazdan ve toplam enerjinin yüzde 72’sini ise ithalatla karşılamakta. Türkiye’nin şu anda yerli enerji kaynaklarından enerji ihtiyacını karşılama oranı ise yüzde 28 oranında. Türkiye yüzde 72’lik ithalattaki enerji talebinde doğal gazın yüzde 98’ini, petrolün yüzde 92’sini, kömürün ise yüzde 20’sini ithal etmekte ve yaklaşık olarak Türkiye’nin ödemiş olduğu yıllık maliyet 60 milyar dolar civarında. Türkiye’nin, bütün yapılan yasal düzenlemelere rağmen hidrolik, rüzgâr enerjisi, jeotermal, biyokütledeki bütün potansiyelini kullandığımızda dahi 2023 yılındaki toplam enerji talebinin ancak yüzde 50’sini karşılayabilecek duruma gelmekteyiz.

Ülkemizin nükleer enerjiyle ilgili ilk teşebbüsü 1950’li yıllarda başladı. 1950’li yıllarda Güney Kore’yle birlikte başlamış olduğumuz bu nükleer enerji girişimimiz noktasında, maalesef, Türkiye daha ilk nükleer enerjiyle ilgili çalışmaları 2010 yılında başlatırken bizimle birlikte başlayan Güney Kore şu anda 22 nükleer santralini faaliyete geçirmiş, 23’üncü nükleer santralini faaliyete geçirmeyle ilgili çalışmalarını ise devam ettirmektedir.

Bunu yalnızca nükleer enerjiye ihtiyacı olan, dışa bağlı olan ülkelerde değil, petrol ve doğal gaz noktasında dünyanın en zengin ülkelerinde de nükleer enerjiyle ilgili çok önemli hamleler yapıldığını görme imkânına sahibiz. Şu anda dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticisi olan Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde bile, şu anda Amerika’da 5, Birleşik Arap Emirlikleri’nde ise -ki dünyanın en büyük, malumunuz, petrol ve doğal gaz üreticisi ülkelerinden biri- 2 nükleer enerji santrali inşaatı devam etmekte.

Bizden önceki değerli arkadaşlarımız, özellikle Japonya’daki nükleer kazadan bahsettiler. Doğrudur, Japonya’daki Fukuşima kazası nedeniyle Japonya birçok nükleer santralini kapattı ama bu kapatmalara karşılık, şu anda Japonya’nın yaklaşık 17 adet yeni nükleer santrali tekrardan açma noktasında bir çalışma içerisinde olduğunu da buradan hatırlatmamız gerekiyor.

Nükleer santralleri elbette ki çevreden, tarımdan ve turizmden ayrı değerlendirme imkânına sahip değiliz ama dünyadaki örneklere baktığınızda, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir nükleer santralin Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük vilayetlerinden biri olan New York’a uzaklığı yaklaşık 61 kilometre. Yine, elektrik enerjisi ihtiyacının yaklaşık yüzde 75’ini karşılayan ve 58 nükleer santralle dünyada en fazla nükleer santrale sahip olan ülkelerden biri olan Fransa’nın yaklaşık 1.000 kilometre uzunluktaki bir nehir üzerinde yaklaşık 14 adet nükleer güç santraline sahip olduğunu ve bu santralin soğutma suyunu nehirden alıp tekrardan nehire verdiğini, buna rağmen bu nehir suyunun sulamada kullanıldığını, denize döküldüğü yerde balık tutulduğu ve yüzüldüğü bilgisini de yine yüce Meclisimizle paylaşmayı önemsiyorum. Yine, Fransa’da yaklaşık 14 nükleer santralin bulunduğu bu nehir vadisinde yaklaşık 30 adet dünya kültür mirası listesindeki turizme hitap eden yerlerin olduğu bilgisini de özellikle sizinle paylaşmayı önemsiyorum. Yani burada, nükleer santrallerin olduğu ülkelerde veya bölgelerde tarımsal ürünlerin ihracatıyla ilgili bir problem olduğu veya turizmle ilgili bir sıkıntı olduğu gibi yaklaşımların, dünyadaki örneklerle ortaya konulmaktadır ki bunların gerçeklikle ilgili bir karşılığının olmadığı ortada çünkü şu anda Fransa dünyada en fazla turist çeken ülkelerin başında.

ÇED raporu olayına gelince, Akkuyu özelinde 2011 yılında Çevre Bakanlığına ÇED başvurusu yapılmış, hazırlanan ÇED raporu Çevre Bakanlığına sunulmuş ve Çevre Bakanlığı ilk önce raporun formatını incelemiş ve raporlardaki formatlarda bazı düzeltme taleplerinde bulunmuştur. Ardından 2 kez inceleme ve değerlendirme toplantıları yapılmış, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu üyesi kurumların belirledikleri eksiklikler tamamlanmış ve ÇED’le ilgili nihai kararın bu yıl içerisinde verilmesiyle ilgili son çalışmalar yasal prosedürlere uygun bir şekilde tamamlanmıştır.

Sonuç olarak, ülkemiz açısından nükleer enerji bir ihtiyaçtan öte bir zorunluluktur. Önemli olan, bu konuda ileri teknolojinin kullanılması ve güvenliğin ön planda tutulmasıdır. Mersin Akkuyu Nükleer Santral Projesi başta olmak üzere şu anda Türkiye’de planlanan bütün nükleer santrallerin bu temel bakış içerisinde ele alındığını tekrardan hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

III.-YOKLAMA

 (CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki, tamam.

Yoklama talebi vardır.

Sayın Gök, Sayın Tanal, Sayın Susam, Sayın Eyidoğan, Sayın Bayraktutan, Sayın Işık, Sayın Atıcı, Sayın Özkoç, Sayın Çam, Sayın Tayan, Sayın Pavey, Sayın Akar, Sayın Genç, Sayın Küçük, Sayın Köktürk, Sayın Haberal, Sayın Keskin, Sayın Ekşi, Sayın Öztürk, Sayın Aygün.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:15.28

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

 (Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Pusulaları okuyalım. Hayır, hayır, sahte pusula yazmayın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, süre bitti, artık almayın.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Evet, kapandı. Verin bakayım, şunları okuyayım ben.

181 burada var, elimizde de var.

Boş yere telaş yapmayın, şimdi onları da okuyacağım.

Osman Aşkın Bak? Burada.

Sayın Burhan Kuzu? Burada.

Sayın Gürsoy Erol? Burada.

Tamam, 181 burada, 3 burada, 184; bu iş tamam.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Mükerrer olabilir.

BAŞKAN - Evet, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/821) ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2014 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşları tarafından, kadına yönelik şiddetin artmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

22/10/2014

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/10/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Oktay Vural

İzmir

MHP Grup Başkan Vekili

Öneri

30 Nisan 2014 tarih ve 5058 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Mersin Milletvekili Ali Öz ve arkadaşlarının kadına yönelik şiddetin artmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği Meclis araştırma önergemizin 22/10/2014 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerin bugünkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini de mümkünse arkaya rica ediyorum, birer çay ikram edeceğim.

Kapanma Saati: 15.43

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.57

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, HDP grup önerisinin oylanması sırasında istem üzerine yapılan yoklamada mükerrer oy kullanıldığı tespit edildiğinden toplantı yeter sayısının bulunmadığına ilişkin açıklaması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz önce yapılan yoklamada bir milletvekilinin mükerrer oy kullandığı tespit edilmiş olup bu durumda toplantı yeter sayısının bulunmadığı tespit edilmiştir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, kim kullanmış?

BAŞKAN – Bu nedenle, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, karar vermeden önce bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 181 artı 3 pusula okudunuz.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir milletvekili arkadaşımızın pusula verip aynı zamanda sisteme girdiğini ifade ettiniz. Siz kendinizi...

BAŞKAN – Yok, işte, o öyle olmuyor, onu konuştuk Sayın Elitaş, konuştuk içeride.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Kim yapmış bu hileyi?

BAŞKAN - …kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 23 Ekim 2014 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 15.59