TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

139’uncu Birleşim

10 Eylül 2014 Çarşamba (Olağanüstü)

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

III.- GELEN KÂĞITLAR

IV.- YOKLAMA

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, olağanüstü toplantı çağrısına konu işlerden 641 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 1 Ekim 2014 tarihinden sonraya bırakılmasına ilişkin önerisi

VI.-               KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Hükümetlerarası Anlaşmanın Eki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas Pipeline Company B. V. Arasında Trans- Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşmasına İlişkin Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/947) (S. Sayısı: 642)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/948) (S. Sayısı: 643)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/940) (S. Sayısı: 628)

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Beyce köyünde meydana gelen tren kazasına ilişkin açıklaması

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Beyce köyünde meydana gelen tren kazasına ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 642 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Beyce köyünde meydana gelen tren kazasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar dilediğine ilişkin konuşması

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 628 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda oyunun rengini belirtmek üzere yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

X.- OYLAMALAR

1.- (Sıra Sayısı 642) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Hükümetlerarası Anlaşmanın Eki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas Pipeline Company B. V. Arasında Trans- Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşmasına İlişkin Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (Sıra Sayısı 643) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (Sıra Sayısı 628) Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan temizlik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

- 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan web hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, yaş meyve ve sebze üreticileri için verilen teşviğin kaldırılacağı iddiasına,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan lojistik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

- 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan eğitim hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

- 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan güvenlik hizmetleri kapsamında yapılan harcamalara,

Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın, Balıkesir'de tarla farelerinin yol açtığı zarara,

İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Bosna Hersek'ten yapılacak olan et ithalatına,

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, Azerbaycan'a yapılan hayvan ihracatına,

Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın, uçakla ilaçlamanın yasaklanması sonucu üreticilerin yaşadığı mağduriyete,

Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz'ın, son beş yılda imha edilen kaçak et miktarına,

- Son beş yılda ithal edilen canlı hayvan türü ve sayısına,

Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, taşınır ve taşınmaz kiralamaları nedeniyle yapılan harcamalara,

- Yaş meyve ve sebze üreticilerine sağlanan desteklere,

İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2003-2014 yılları arasında Türkiye'nin İran'a yaptığı buğday ihracatına,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/49261), (7/49262), (7/49263), (7/49264), (7/49265), (7/49266), (7/49267), (7/49268), (7/49269), (7/49270), (7/49271), (7/49272), (7/49273), (7/49274), (7/49275)

2.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz'ın, Türkiye Jokey Kulübü bütçesinin usulsüz kullanıldığı iddiasına ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/49429)

10 Eylül 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 139’uncu Birleşimini açıyorum.

IV. - YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Beş dakika ara verir misiniz Başkanım?

BAŞKAN – İstem üzerine beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.03

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 139’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, AK PARTİ grup önerisini geri çekiyorum.

BAŞKAN – Peki.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi geri alınmıştır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, olağanüstü toplantı çağrısına konu işlerden 641 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 1 Ekim 2014 tarihinden sonraya bırakılmasına ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:                                                                          Tarih: 10/9/2014

 

Danışma Kurulunun 10/9/2014 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, olağanüstü toplantı çağrısına konu işlerden 641 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 1 Ekim 2014 tarihinden sonraya bırakılması önerisinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

                                                                                                                      Sadık Yakut

                                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                    Başkanı Vekili

 

                               Mustafa Elitaş                                                                Haydar Akar

                                    Kayseri                                                                         Kocaeli

                     Adalet ve Kalkınma Partisi                                             Cumhuriyet Halk Partisi

                          Grubu Başkan Vekili                                                   Grubu Başkan Vekili Y.

 

                             Seyfettin Yılmaz                                                              Hasip Kaplan

                                     Adana                                                                           Şırnak

                       Milliyetçi Hareket Partisi                                           Halkların Demokratik Partisi

                        Grubu Başkan Vekili Y.                                                 Grubu Başkan Vekili Y.

 

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Olağanüstü toplantı çağrı önergesine konu kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Hükümetlerarası Anlaşmanın Eki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas Pipeline Company B. V. Arasında Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşmasına İlişkin Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.-                 KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Hükümetlerarası Anlaşmanın Eki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas Pipeline Company B. V. Arasında Trans- Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşmasına İlişkin Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/947) (S. Sayısı: 642)(x) 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Sinan Oğan’da, Iğdır Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 642 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşması’nın onaylanması hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette ki bu anlaşmanın Türkiye’nin hayrına, faydalı bir anlaşma olduğu cihetinden yola çıkarak Milliyetçi Hareket Partisi olarak dost ve kardeş ülkelerle -Türk cumhuriyetleri başta olmak üzere- yapılan bu tür önemli anlaşmaların ülkemiz için faydalı olduğu kanaatindeyiz ve bu anlaşmayı da MHP Grubu olarak destekleyeceğimizi ifade etmek istiyorum ama bununla beraber, son dönemde Türkiye ile Azerbaycan arasında gelişen olumlu ilişkilerin paralelinde önümüzdeki sene, 2015 senesinde Türkiye ve Azerbaycan başta olmak üzere bütün Türk dünyasını âdeta suçlayan, Türk dünyası tarihine bir kara leke olarak sokulmak istenen Ermeni iddialarına karşı birtakım hususların da Türkiye ile Azerbaycan arasında dost ve kardeşçe beraber bu suçlamanın karşılanması için de birtakım çalışmalar yapılması gerektiğinin de altını çizmem lazım. Türkiye ile Azerbaycan nasıl ki enerji alanında bugün görüştüğümüz TANAP projesinde olduğu gibi diğer alanlarda da ortak mücadele etmenin, beraber, ortak bir noktadan hareket etmenin faydasının ve ortak tarihimize yapılan bu saldırının karşısında olunması gerektiğinin idrakindeler.

Ama bununla beraber değerli arkadaşlar, bir üzücü hususun burada altını çizmem lazım: Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Van Akdamar’da Ermenistan’dan gelen katılımcıların da büyük bir iştirakiyle bir ayin düzenlendi. AKP döneminde bu ayin yasal hâle getirildi biliyorsunuz. Ermenistan’da yüzyılın başında binlerce Müslüman yaşarken orada binlerce camiden ezan okunurken, namaz kılınırken, bugün Ermenistan’da bir tek Erivan şehrinde Gök Mescit adında bir cami var ve ciddi bir tadilata muhtaç ve orada cuma namazı kılınmaya da muhtaç bir cami var.

Sayın Grup Başkan Vekilimiz Yusuf Halaçoğlu’nun daha önce defaatle belirttiği Akdamar’a, Van’a bir iffet anıtını açmayıp, devriiktidarınızda Van’da kiliseleri onarıp kilisenin çanını da taktığınızı dikkate aldığımızda, hiç olmazsa bunun karşılığında Van’da, Van’ın iffetli kadınlarının Ermeni saldırılarına maruz kaldıklarında canına kıydıklarının simgeleştirilmesi, o iffet simgesi Türk kadınının orada anıtlaştırılması gereği, teklifi hâlâ havada kalmıştır. Çan diktiniz ama bir iffet anıtını da dikmediniz. Bunun karşısında, Ermenistan’dan geniş katılımlı yapılan Van’daki ayinlerin belki karşılığı olmayacaktır ama mademki bu kadar hoşgörü gösteriyor Türkiye ile Ermenistan birbirlerine, mademki Ermeniler buraya geliyor, kilisede ayin yapıyor, biliyorsunuz bizim -Türkiye’de birçok şehirde var ama- Iğdır’da “ASİMDER” diye bir dernek var, Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği. Geçtiğimiz günlerde Ermenistan makamlarına müracaat etti, dedi ki: “Biz de Ermenistan’daki Gök Mescit’e giderek cuma namazı kılmak istiyoruz.” Bundan daha doğal talep ne olabilir? Kiliseyi onarmışsınız, kiliseye çan takmışsınız, Ermeniler gelip ayin yapıyor yani hoşgörü sonuna kadar, gayet güzel. Peki, bunun karşılığında oradaki bir camide gidip cuma namazı kılmak isteyen vatandaşlarımıza da Müslüman kardeşlerimize de destek olmanız, önayak olmanız gerekmiyor mu? Bu, hem Hükûmet olmanızın size emrettiği amir bir hükümdür hem de Müslüman olmanızın emrettiği amir bir hükümdür. Ama orada, Ermenistan’da cuma namazı kılmak isteyen bu kardeşlerimiz, maalesef ki Ermenistan’dan gerekli izni alamadılar. Ermenistan “Bir dakika kardeşim, sen öyle elini kolunu sallayıp, gelip Ermenistan’da Gök Mescit’te cuma namazı kılamazsın.” dedi. Hükûmetinizden tek bir Allah’ın kulunun bir çift sözü yok mudur buna?

Kilise açtığınız, kilise onardığınız, kilise çanı taktığınız, ayin yaptırdığınız Ermenilerin her türlü güvenliğini sağlıyorsunuz, her türlü konforunu sağlıyorsunuz, getiriyorsunuz, Türkiye’de ayin yaptırıyorsunuz, yaptırmaya da devam edeceksiniz, öyle anlaşılıyor. Peki, bunun karşılığında benim buradaki Müslüman kardeşim, Ermenistan’a gidip herhangi bir taşkınlığa sebep olmadan -basit, orada yıllardır ezan sesine hasret o minareden, o camiden- bir cuma namazı kılmak istiyor, buna niye destek olmuyorsunuz? Bunun için Ermeni makamlarıyla niye irtibata geçmiyorsunuz? Bunun için futbol diplomasisini başlatmıştınız, bir önceki Sayın Cumhurbaşkanının eşi elleriyle dolma hazırlamıştı Ermenistan Cumhurbaşkanına. E, bir zahmet söyleyin, deyin ki: “Ya, bizim buradaki Müslüman kardeşlerimiz de orada bir cuma namazı kılmak istiyor. Biz size burada her türlü imkânı sağladık, kilisenizi onardık, güvenliğinizi sağlıyoruz, kilise çanını taktık devriiktidarımızda. E, Müslümanız, biz de cuma namazı kılmak istiyoruz Ey Ermenistan, Ey Sarkisyan!” Hani böyle bir tavır var ya: “Ey Sarkisyan!” Deyin, “Ey Sarkisyan, bu Müslüman kardeşlerimiz orada bir cuma namazı kılmak istiyor, niye müsaade etmiyorsun?”u niye demiyorsunuz? Dışişleri Komisyonumuz burada, bir cevap versinler. Benim de üyesi olduğum Dışişleri Komisyonundan bir cevap bekliyorum. Bu arkadaşlarımızın cuma namazı kılma talebini niye karşılamıyorsunuz? Ermeni’nin kilisede ayin yapma talebine her türlü hoşgörüyü gösteriyorsunuz, imkân sağlıyorsunuz; Iğdır’dan giden bu Müslüman kardeşlerimizin Ermenistan Gök Mescit’inde cuma namazı kılma talebine niye destek olmuyorsunuz? Bunlar Müslüman olduğu için mi, bunlar cuma namazı kılmak istediği için mi? Yoksa gitseler, kilise açsalar destek oluyorsunuz, görüyoruz ama burada bir Müslüman kardeşimiz orada gidip cuma namazı kılmak istiyor ve siz buna destek olmuyorsunuz. Ben de buradan soruyorum: Bunda bir sıkıntı mı görüyorsunuz? Buradan bir Müslüman kardeşimizin gidip Erivan’da, Gök Mescit’te cuma namazı kılmasına niye destek olmuyorsunuz? Destek olmadığınız gibi köstek de oluyorsunuz, imkân tanımıyorsunuz. Hükûmet etmenin vazifelerinden, sorumluluklarından birisi de budur. İnsanlarımızın inançlarını rahatlıkla yaşamalarına imkân tanımanız lazım. Siz bu işi biraz yanlış anlamışsınız galiba. Siz her türlü diğer azınlıkların haklarını verin… Şimdiye kadar azınlık vakıflarına bu ülkenin parasından 2,5 milyar dolar para verdiniz, onun karşılığında mal mülk verdiniz. Ermenistan’da binlerce camiden bir tanesini onartabildiniz mi, bir tanesinin onarılmasına vesile olabildiniz mi? Gelin, Ermenistan’da bir tane camiyi Allah rızası için, bütün siyasi partiler olarak -devletin kesesinden de 1 lira çıkmasın- biz burada kendi aramızda para toplayalım, gidelim, yaptıralım. Hatta siz de buyurun gelin, ASİMDER size de çağrıda bulunuyor. Ermenistan’dan izin almamıza yardımcı olun. Beraber gidelim Ermenistan’a. Yani, Ermenistan’daki Gök Mescit’te cuma namazı kılmak sizin için cazip değil mi arkadaşlar? Gelin, destek olun -samimi çağrımdır- gelin -Sarkisyan’la sizin aranız çok iyi- bir ricada bulunun, gayet insani bir ricadır, izin versinler. Hep beraber gidelim, belki hepiniz gelemezsiniz ama bir arkadaşınızı içinizden temsilî gönderin, gelin, gidelim. Kameralarla gidip cuma namazı kılmak değil, Ermenistan’da, gidelim, beraber, hep beraber ibadetimizi orada yerine getirelim.

Bunun için sizden bizim beklentimiz çok açık ve nettir. Ermenistan’a burada kilise açtıysanız, oradaki, şimdiye kadar garip kalmış, ezan sesine hasret kalmış, cuma namazına hasret kalmış Gök Mescit’te bir ezan sesi duyulsun, bir namaz idraki orada yaşansın. AKP iktidarınızda ve iktidarınızdan bunu, burada, bütün kamuoyunun önünde, sizden beklediğimi açık ve net bir şekilde ifade ediyorum. Sadece benim değil, bu müracaatı yapan Iğdır’daki, başta ASİMDER derneğimiz olmak üzere, bütün oradaki, bölgedeki vatandaşlarımızın, inanmış, Müslüman vatandaşlarımızın sizden samimi dileğidir. Gelin, devlet olmanın gereğini yerine getirin ve burada, kiliselerde ayin yapılmasına tanıdığınız imkânın aynısını istemiyoruz; onda 1’ini, binde 1’ini bize orada imkân yaratın, oraya gidelim. Tabii, değerli arkadaşlar, bunun burada takipçisi olacağımı da ifade etmek istiyorum.

Şimdi, maalesef bugün Meclis zannediyorum tatile girecek. Meclisin çalıştığı günlerde bu kürsüden diplomatlarımızla ilgili uyarıda bulunmuştuk, dinlememiştiniz ve diplomatlarımız şimdi maalesef ki hâlâ IŞİD’in elinde tutsak. Hükûmetinizde onunla ilgili ne kadar bilgi var, ne kadar bilgi yok bilmiyorum ama benim bildiğim hususu sizinle paylaşmak istiyorum. Orada her geçen gün, her geçen saat, her geçen dakika savaş daha da kızışıyor ve diplomatlarımızın hayatı her geçen gün daha fazla riske giriyor.

Amerika şimdi bir ittifak kuracak, Türkiye'yi de onun içine davet etti ve bu ittifakın, yakın bir zamanda İncirlik’ten kalkacak savaş uçaklarıyla orada birtakım bombalamalar yapacağı ifade ediliyor. Orada diplomatlarımızın hayati riski her geçen gün daha da artıyor. Türkiye'ye yasak getirdiniz, diplomatlarımızla ilgili tek satır yazılmıyor, tek kelime edilmiyor, televizyon kaynakları tek bir kare görüntü göstermiyor. Peki, orada 45 tane diplomatımızın hayatı şu an ne durumdadır, onlarla ilgili ne yapıyorsunuz? Televizyon ekranından söylemiyorsanız hiç olmazsa Mecliste kapalı oturum yapalım, diplomatlarımızın durumunu konuşalım arkadaşlar. O vatandaşlar hepimizin vatandaşı, hepimizin kardeşi ve onlar insan. Onunla ilgili çok vahim iddialar var ama şimdiye kadar sustuk, bundan sonra kısmen susmaya devam edeceğiz çünkü diplomatlarımızın hayatına halel gelsin istemeyiz, eminim siz de istemezsiniz, eminim Türkiye'de insanım diyen hiç kimse istemez.

Ama Konsolosumuzun orada görevden alındığı iddiası var, iddianın ötesinde aslında bilgisi var desem daha doğru olur. Bugün Başbakan olan Sayın Davutoğlu’nun eski tarihli bir yazıyla Konsolosumuzu, baskından üç gün öncesi bir tarihle görevden aldığınız bilgisi var bende. Şimdi, adamı hem orada IŞİD’in eline teslim etmişsiniz hem de görevden almışsınız. Ee, sonra, uçağı kaçıranlar falan olduğu ifade ediliyor, onlarla ilgili detaya girmeyeceğim. Orada, 49 vatandaşımız deniyor, yerel vatandaşlarımızı çıktığınızda 45 tane diplomatımızın şu an IŞİD’in elinde olduğunu biliyoruz. Bunların bir kısmının Suriye toprakları içerisinde olduğu ve Hükûmetinizin diplomatlarımızın izini kaybettiği yönünde kuvvetle deliller var. Diplomatlarımızın bir kısmının IŞİD liderlerine canlı kalkan yapıldığı, bir kısmının başta Musul Havaalanı olmak üzere ki Musul Havaalanı biliyorsunuz, önemli radar istasyonlarının olduğu da bir yerdir, şu ana kadar her yere operasyon yapıldı, oraya operasyon yapılmadı. Onunla ilgili de oralarda diplomatlarımızın canlı kalkan olarak kullanıldığı bilgisi de var bizde. Arkadaşlar, diplomatlarımızın hayatı her geçen dakika daha fazla riske giriyor. Bu konuyu siyaset üstü bir üslupla ele almamız lazım, diplomatlarımızın hayatının kurtarılması lazım.

Bununla beraber, bizde olan endişenin hiç olmazsa bir kısmının giderilmesi de Hükûmetinizin görevidir. Meclisi bugün tatile sokuyorsunuz, bu, diplomatlarımızla ilgili 14 Ekime kadar kamuoyuyla herhangi bir bilgi paylaşmayacaksınız demektir. Gerçi şimdiye kadar da çok fazla bir şey paylaşmadınız ama hiç olmazsa Meclis açıktı ve Meclisten muhalefet, uyarma görevini yerine getiriyordu. O gün eğer dalga geçmeseydi bazı arkadaşlarımız, bizde olan bilgileri buradan, Meclis kürsüsünden, milletin Meclisinde milletle ve sizinle paylaştığımızda, on altı saat önce ifade ettiğimizde bir savaş uçağı buradan kalksaydı altı dakika sonra konsolosluğumuzun bulunduğu mahalde olacaktı. Bir helikopter buradan kalksaydı kırk beşinci dakikada helikopter konsolosluğumuzun bulunduğu alana inebilecekti ve konsolosluk görevlilerimizi alıp geri gelecekti. Bölgede sizden habersiz yaprak kımıldamaz diyorsunuz ama bölgeden 500 bin insan kaçarken bizim diplomatlarımızı orada hangi akla hizmetle bıraktınız anlamak mümkün değil. Bölgenin valisi kaçıyor, kaçarken arıyor bizim diplomatları, diyor ki: “Bakın, ben bu bölgenin valisiyim. Ben can havliyle kaçıyorum, sizin de aklınız varsa burada durmayın.” Bizim oradaki diplomatlarımız ise “Ankara’dan bize böyle bir talimat gelmediği için biz burayı terk edemiyoruz.” diyor. Sonra da kalkıp suçu üzerinizden atmak için diyorsunuz ki: “Vallahi karar onların kendisindeydi, onlar karar verecekti.” Böyle bir devlet olur mu? O zaman siz niye Dışişleri Bakanıydınız -şimdi Başbakan oldunuz- eğer kararı orası verecekse? Dolayısıyla, göz göre göre diplomatlarımızı orada IŞİD’in eline teslim ettiniz.

Buraya kadar her şey aydın da, her şey belli de bundan sonrası biraz karanlık, bundan sonra IŞİD’in orada ne yapacağı belli olmaz. Her geçen gün IŞİD’in daha da sıkışacağı, Amerikan ve Batı koalisyonu operasyonuyla IŞİD’in bundan sonra lider kadrosunun hedef alınacağı bir süreçteyiz. IŞİD’in lider kadrosunun hedef alınacağı bir süreç, aynı zamanda onlara canlı kalkan yapılan diplomatlarımızın da hedef alınacağı bir süreçtir; ne yapıp edip, gerekirse bir operasyonla diplomatlarımızı kurtarmak lazım.

Bu işlerden az çok anlayanlar şunu bilir ki öncelikli hedef bir terör örgütüne diplomatını veya rehinesini kaptırmamaktır ama hata ettiniz kaptırdınız, ilk kırk sekiz saat içerisinde bir operasyonla diplomatlarımız kurtarılabilirdi ama onu da yapmadınız. İlk bir hafta içerisinde bir şeyler yapılabilirdi, onu da yapmadınız. O zaman orada IŞİD’in üst düzey lider kadrosuyla bir miktar diyaloğunuz vardı ama orada da hızlı bir akışkanlık var; IŞİD’in lider kadrosu da değişti bu arada ve şu an sizin tanımadığınız insanlar orada IŞİD’in içerisinde. Sizin Sünni kabileler üzerinden yaptığınız girişimler de havada kaldı, Saddam’ın kalıntıları üzerinden yaptığınız girişimler de havada kaldı ve şu an bambaşka bir ortamla karşı karşıyayız, bambaşka bir IŞİD tehdidiyle karşı karşıyayız.

IŞİD’in ne olduğunu anlatmaya gerek yok. IŞİD, Avrupa için, Amerika için, Rusya için tehdit olan birtakım radikal unsurlar bir Amerikan projesiyle bölgeye çekildi, âdeta mıknatıs gibi bir alan yaratıldı orada, bütün dünyadaki radikal unsurlara orada zaferler kazandırıldı -ki peşmerge de bu işin bir parçasıdır- ve dünyadaki bütün radikal unsurlar oraya toplandı, şimdi tam da Batı’nın istediği noktaya gelindi, toplanan o radikal unsurlar toptan yok edilecek ve Batı, elindeki bütün o radikal unsurlardan kurtulacak. Bu, Batı’nın projesiydi, siz de bunun bir parçasıydınız. Şimdiye kadar Türkiye üzerinden geçişlere müsaade ettiniz, bunların hepsi anlaşılır -ayrıca tartışılması gereken konular- ama imha noktasında bizi doğrudan ilgilendirir husus, IŞİD’in elemanlarının imhasıyla beraber bizim diplomatlarımızın da imha edilme tehdidi ve tehlikesiyle karşı karşıya olmalarıdır. Vicdanı olan, “insanım” diyen, “devletim” diyen, devlet sorumluluğunu azıcık yüreğinde taşıyan herkesin bu konuda elini vicdanına koyması ve bir şeyler yapması lazım.

Yeni Hükûmet kuruldu, yeni Hükûmete Irak Türkmen Cephesi’nden tek bir bakanı dahi almadılar. Orada sizin, Türkmenler gibi bir kaygınız olmadığını biliyorduk ama devletimizin çıkarı gereği, hiç olmazsa bir tane Türkmen bakanı yeni Hükûmete sokma gücüne sahip olmanız lazımdı ama bu gücün de sizde olmadığı, bu niyetin de sizde olmadığı aşikârdır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

642 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Anlaşma ve eki Ev Sahibi Hükümet Anlaşması, hükûmetler arası anlaşma olarak geçiyor.

Şimdi, Mecliste yorgunluk başladı biliyorum, aslında konuşmasak da gitsek istiyorsunuz onu da biliyorum fakat milletvekilleri hakikaten bunu okudu mu? Bir ciddiyete davet edeceğim de onun için.

Uluslararası sözleşmeler kimin arasında yapılır arkadaşlar? Devletler arasında yapılır. Devletlerin hukuku, yapılan sözleşmenin müeyyideleri, borçları ve yükümlülüklerini belirler. Eğer siz devlet olarak sözleşme yapıyorsanız, bu yaptığınız sözleşmelerin ya Birleşmiş Milletler nezdindeki evrensel sözleşmeler olması lazım ya da Avrupa Konseyi nezdindeki bölgesel sözleşmeler olması lazım. Eğer bir ülke ile bir şirket arasında sözleşme yapıyorsanız bu bir uluslararası sözleşme değildir.

Şu sözleşmenin arka sayfasını bütün arkadaşların okumasını öneriyorum. Birazdan elinizi kaldıracaksınız. Dikkat edin, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına Taner Yıldız, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı; imza. Ya karşısında? TANAP Doğal Gaz İletim Anonim Şirketi adına Saltuk Düzyol, Genel Müdür. Allah aşkına, bu bir uluslararası sözleşme midir?

Bakın, dikkat edin, bir dakika, bir dakika arkadaşlar, “…”(x)şirketiyle imzayı atmıyorsunuz, hükûmetler arası imzadan, sözleşmeden bahsediyoruz, kestane şirketi kurmuyoruz. Bakın, açık konuşayım, bir özel ticari şirket ile Hükûmet arasında imzalanan bir sözleşmeden bahsediyorum. Onun altında Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi Başkanı var. Şirket Başkanı var arkadaşlar, Şirket Başkanı, bakan değil. Uyarıyorum sizi yani Allah aşkına, her şeyi körü körüne kabul etmek zorunda mısınız? Ne zamandan beri şirket başkanlarıyla yapılan sözleşmeler uluslararası sözleşme oldu? Bunun bir ciddiyeti yok mu? Bunun bir uluslararası hukuk boyutu yok mu?

Şimdi ben size daha enteresan bir şey anlatacağım, burada başımıza gelecekleri anlatacağım. Bunun neler doğuracağını anlatacağım size. Türkiye’yi nasıl bağladığını, nelerle bağladığını anlatacağım size. Elbette ki Azerbaycan “gardaş” ülke. “Gardaş” ülkeyse “gardaş” ülkenin doğal gazı da biraz daha ucuz vermesi lazım değil mi? Ama vermiyor. Rusya’dan, İran’dan, Kürtlerden daha ucuza alıyoruz değil mi Sayın Bakan? O zaman rakamları açıklar mısınız?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ticari sır.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Rusya, Azerbaycan, İran ve Kerkük ve Kürtlerden aldığınız petrolün fiyatlarının açıklanmasını isteyeceğim Sayın Bakan, tek tek fiyatlarını ve kaç yıllığına bu sözleşmelerin yapıldığını; bu bir.

Bunu niye söylüyorum? Yani “gardaş”lık güzeldir, beraber iş yapmak daha güzeldir ama hep beraber kazanırsak çok daha güzeldir ama dengenin öyle olmadığını görüyoruz. Sayın Bakandan yine bir açıklama gereğini isteyeceğim çünkü yağmur yağdı bu sabah arkadaşlar. Yağmur yağdı, biliyor musunuz? Yağmurun yağması ne demek? Doğal gaza zam yapılması demek arkadaşlar, kış geliyor demek. Şimdi doğal gaza zam kapıda. Gerçi otomatiğe bağlı.

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – “Yapmayacağım.” dedi ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti tarihinde -bakın, dikkat edin- doğal gazı karneyle satan tek hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir arkadaşlar. Sayın Bakan ben eğer doğru söylemiyorsam, yanlış anlatıyorsam lütfen buradan düzeltsin. 200 metreküp doğal gazla eylül ayındaki aldığımız doğal gaz birimi, kotası, karnesi 80 liradır. Bunun üstünde alan var mı? Şimdi…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yaz aylarında, yaz aylarında.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, hayır, bakın.

Şimdi, eylülde 80 liraydı, haziranda 140 liraydı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yaz aylarında.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Durun, şimdi ben size söyleyeyim. Kışa girdiğimiz zaman bu 640 liraya çıkacak. Dikkat edin, 200 metreküpte. 200 metreküpte 640 liraya çıkacak olan karne… “Karne” diyorum, karne. Doğal gazı karneyle alıyorsunuz. 200 metreküpte, 20’nci günde doğal gazınız bitti –otomatik ya, kartı takıyorsunuz, çıkarıyorsunuz- ondan sonra üşürsünüz. Biraz fazla yaktınız mı üşürsünüz arkadaşlar; Ankara’da, başkentte üşürsünüz çünkü daha fazla alamazsınız, karneye bağlıdır.

Şimdi, bunu merak ediyorum: Bu doğal gaz bu dönemde ne kadar zam görecek? Bu karne devam edecek mi; karneye bağlanan doğal gaz olayı, zam olayı? Önümüzdeki dönem için Sayın Bakanın bir açıklama yapmasını bekliyorum. Yoksa, karneye göre mi yaşayalım? Yani, haftada kaç gün duş alalım mesela? Şofbeni yakıyorsunuz, gaz yakıyorsunuz. Yani, tencere yemeklerini, hangisini, kaç tanesini… Yani, insanlar, ev hanımları, herkes dikkat edecek, bilecek ki ona göre yakacak. Bazı yemekler var dört saatte pişiyor. Bu kotayla, bu gazla fasulye dört saatte pişiyorsa, kardeşim, pişiremezse fasulyenin pirzoladan daha pahalıya mal olduğunu görürsünüz. Hayatın her alanına yansıyor, demek istediğim bu. Bu sosyal boyutu ama akçe boyutuna geleceğim.

Şimdi, bu sözleşmede püf nokta ne biliyor musunuz arkadaşlar? Bu sözleşme de 2012’de imzalanmış, adı “TANAP” olan hükûmetler arası anlaşma; IGA da yazıyor burada, tabii, kısaltılmış olarak. Bir de Hollanda’da kurulmuş bir şirket var. Azerbaycan uyanıktır, dikkat edin, Azerbaycanlılar bizimkilerden uyanık. Azerbaycan BOTAŞ’la iş yaptığı zaman Azerbaycan’da BOTAŞ İngiliz hukukçuları kendine hukuk müşaviri olarak tutmuştu, Türkiye’den hukukçu tutmamıştı; BOTAŞ’ın uzun bir süre hukuk müşavirliğini İngiliz hukukçular yapmıştı. Şimdi, Azerbaycanlılar bu hesabı iyi bildiği için hükûmetlerine bağlı Hollanda’da bir şirket kurmuşlar. Hollanda’da kurdukları şirket… Dikkat edin, Hollanda’da bir şirket kurmuşlar, şirket Hollanda’da. Hollanda Avrupa Birliği üyesi. Azerbaycan ile Türkiye, ikisi de Avrupa Konseyi üyesi, Birliğe üye değil. Yani, Hollanda’da kurulan bu şirket şu demek: “Ben Avrupa Birliği -Lüksemburg- Adalet Divanı hukukuna bağlıyım. Ben bir zarara uğrarsam şirket merkezim burada, yaktım çıranızı.” Doğal gazla değil, kibrit çakarak yakar. Niye? Bu anlaşmanın kodları var arkadaşlar. KDV kaldırılıyor; hükûmet güvenceleri getiriliyor; yol yapımında, boru hattı yapımında birtakım avantajlar getiriliyor. Kime getiriliyor? Bu TANAP’ta yer alacak şirket ve taşeron şirketlere. Nedir mesela? “Hizmet tesliminden doğan katma değer vergisinden muaf tutulması.” Dikkat edin, nereden gidiyor? Hazineden gidiyor çünkü Türkiye’de yapılacak bir işten bahsediyoruz. Yine, bazı malların kredi kullanımını destekleme fonu ve Bakanlar Kurulu finans ve destek kararı var. Ha, teşvik işvereni, istihdamı güzeldir ama Allah bilir, bir HDP’li iş adamı gelse, destek görür mü diye merak ediyorum, hadi CHP’yle aranız iyi değil, MHP’yle hiç iyi değil. Bir şirket, bir iş adamı gelse Bakanlar Kurulundan, destekleme fonundan bir garanti alabilir mi?

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Hemen alır, hemen alır.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Alır, alır, ortaksınız, birlikte çalışıyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bizim bütün iş adamlarını terör örgütleri listesine aldılar Sayın Sinan Oğan. Demin konuştun, boş konuştun, bir camiyle, bir mescitle… Aha pasaport, diplomatik, git, istediğin kadar namaz kıl, gel.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Terör örgütüyle görüşüyorsunuz ya, ortaksınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani o kadar basit değil, işin esasına geleceksiniz. Bırakın, öyle kimlikle uğraşırken… Zaten aramızda sınır yok Azerbaycan ile Türkiye arasında. Türki cumhuriyetler içinde bir tek diliyle anlaştığımız ülke Azerbaycan’dır. 9 tane Türki cumhuriyetinin devlet başkanı bir araya geldiği zaman, o 9 tane devlet başkanı kendi aralarında -Türkmenistan, Kazakistan, Moğolistan- Türkçe konuşamadıkları için -biz hani burada da konuşuyoruz ya, ortak dil, resmî dil Türkçeyi konuşuyoruz ya- onlar da kendi aralarında Rusça konuşmuştu. Burada diplomatlar var, eğer ben doğru söylemiyorsam siz teyit ediniz. Öğle değil miydi arkadaşlar? Ha, yani şunu demek istiyorum: Kafkaslarda kalbimiz, Orta Doğu’da kalbimiz, Şengal’de, Tuzhurmatu’da, Bakü’de, Balkanlarda. Biz, gerçekten, öylesine büyük bir kültürün bütün harmanını bu Anadolu topraklarına taşıdık; yaşatıyorsak, hepsini kucaklamak hepimizin sevdası olmalıdır.

Ben, burada şunu anlatmak istiyorum: Yani, bu uluslararası sözleşmeleri, ya konuşmayalım imzalayalım, ya konuşmayalım kabul edelim, ya konuşalım arkadaşlar; ne var bunun içinde?

Şimdi, ben şöyle bir baktım, belki ilgi alanım olduğu için. Aslında kuşkular dile getirilmiş Dışişleri Komisyonunda, hem de Hükûmet tarafından; ticari ve idari hususlarda bazı sıkıntıların doğabileceği söylenmiş. Sonra, “Bu anlaşmada finansal desteklerden faydalanılabilmesi amacıyla -dikkat edin, finansal desteklerden faydalanılabilmesi amacıyla- evet, Hollanda merkezli bir şirket olarak kurulması yönündeki tercihin bildirildiği -şirketin İngilizcesini yazıyor burada, söyleşmede var- ve Hollanda’da kurulan proje şirketinin yatırımcı sıfatıyla -yatırımcı sıfatıyla, dikkat edin- Hükûmetimiz ile ev sahibi hükûmet anlaşma imzaladı.” Ev sahibi hükûmet kim? Hollanda mı, Bakü mü, Ankara mı? Ev sahibi hükûmet kim? Boru bizden geçecek, onu anladık, ona da geleceğim, şimdi anlatacağım.

Arkadaşlar, gerçekten donanımlı, uzman… Evet, Türkiye’de de enerji hukuku konusunda ciddi bir atak var, görüyorum, meraklılar var çünkü para kazandılar. Bütün medya holdingleri de enerji alanına daldılar, bir tek Meclis dalamadı. Bu konuda en dışarıda kalan, bilgisiz olan, ne olduğunu bilmeyen konumda olan Meclistir, milletin iradesidir. Öbür taraftan da götüren götürüyor.

Şimdi, burada şu noktada merak ediyorum: “Madde 1- TANAP’la söz konusu şirketle ilgili anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunmasına…” Hükûmetimiz bir şirketle bir uluslararası sözleşmeyi imzaladı; imzaladı değil mi, tamam; sonra onayladı, o da tamam. Yine diplomatlar var burada, iki tarafta da var. Bunun depo edilmesi lazım, uluslararası sözleşmenin. Uluslararası sözleşmeler depo edildiği zaman tamamen hayata geçmiş olur.

Şimdi, bu hayata geçme konusunda hemen dikkatinizi 11’inci sayfaya çekeceğim. İşte, bu 11’inci sayfada ne varsa var arkadaşlar. Bunun içinde şöyle karınca duasıyla 2 sayfa var. Bu 2 sayfaya dikkat edin: “Ev Sahibi Hükümet Anlaşması” diye geçiyor. Ev sahibi olmayan kim, Türkiye mi? Hollanda’daki şirketin ev sahibi Azerbaycan.

Şimdi, burada, bu projede bazı kavramlar konulmuş. “TANAP Doğal Gaz İletim Anonim Şirketi” olarak adı değiştiriliyor Türkiye’dekinin. Ev sahibi Hükûmet içerisinde bu isim veriliyor. “Bundan böyle ‘TANAP Proje Şirketi’ olarak anılacaktır.” diyor.

BOTAŞ’a geliyor, “BOTAŞ GTA, işbu Anlaşma’nın…” Atfedilen anlamı olarak BOTAŞ geçiyor ve şu madde 3’e bakın arkadaşlar, gözlüklerim yok ama okuyabileceğim size: “BOTAŞ’ın, TANAP Doğal Gaz İletim A.Ş. ile SD2 Gaz Satış Anlaşması’na konu 6 milyar metreküp Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları içerisinde ve boyunca Transit Geçişi, -transit geçişi, Türkiye toprakları içinden geçişi- teslim alınması ve/veya teslim edilmesi için 15 yıl süreli bir taşıma anlaşması ("BOTAŞ GTA") akdetmesi, (iii) BOTAŞ'ın, BOTAŞ GTA'daki tarife kesinleşme tarihinde yapılacak düzeltmeye tabi olarak BOTAŞ GTA'da belirlendiği üzere; Eskişehir çıkış noktasında her 1000 metreküp Gaz için 79 USD -yani, dolar, Amerikan doları- ve buna ilişkin yakıt masrafı ve Trakya çıkış noktasında her 1000 metreküp Gaz için 103 USD -Amerikan doları- ve buna ilişkin yakıt masrafı, her durumda %100 kapasite kullanımını esas alacak ve 2018'den başlayarak her yıl %1 oranında artırılacak birim tarife(leri) ödemesi, (iv) BOTAŞ'ın diğer ilgili anlaşmaları ve düzenlemeleri akdetmesi ve yürütmesi, hususlarında anlaşırlar. "

Arkadaşlar, siz buradan ne anladınız şimdi, yüce Meclis? Bunca yıl taahhüt, bunca yıldan sonra her 1.000… Bakın, Eskişehir’de 79 dolar, Trakya çıkışında her 1.000 metreküp için 103 dolar, 1 varil ham petrol parası değil arkadaşlar.

1 varil ham petrol ne kadar şu an?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – 110 dolar.

HASİP KAPLAN (Devamla) – 110 mu, 120 mi? O civarda. Sayın Bakan daha…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – 102 dolar.

HASİP KAPLAN (Devamla) – 102’ymiş, Sayın Bakan söyledi. Orta Doğu’daki kargaşadan ucuzlamış.

Şimdi, aslında burada benim anlatmak istediğim şu: Ben Türkiye Azerbaycan’la böyle bir anlaşma yapmasın demiyorum, yapılsın, yapılması lazım. Irak’la da yapılması lazım, sosyoekonomik ilişkilerimizin güçlenmesi için çok çok önemlidir. Ama, bunu sağlam tutmak lazım.

Bakın, hükûmetler gelir geçer, kişiler gelir geçer, şirketler de gelir geçer ama devletler kalır. Benim itirazım burada şirketleredir arkadaşlar. Hükûmet şirketle anlaştı, şirket gitti, krediyi aldı, parayı götürdü, işi yaptı yapmadı, sonra şirket iflas etti. Ne olacak on sekiz yıl? Yani, burada sorular var kafada cevap bulamayan. Ben, Türkiye'nin ekonomisinin mutlak suretle Rusya’yla, Azerbaycan’la, İran’la, Irak’la… Yani, benim burada söylemek istediğim, daha düzenli bir şekilde buna destek, bunu hazırlamak mümkün.

Biz, HDP olarak bu tür bir kardeş ülkeyle elbette ki bu ticari, ekonomik, sosyal, kültürel bütün ilişkilerin geliştirilmesinden yanayız. Bu yönüyle elbette ki olumlu oy vereceğiz ama uyarılarımızı da eklemiş olduk.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız konuşmak istediler.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün burada uluslararası anlaşmanın eki olan ev sahipliği anlaşmasıyla alakalı Türkiye'nin coğrafyasından kaynaklanan bütün avantajları kullandığı projelerden bir tanesini daha tartışıyoruz. Öncelikle, katkı koyan iktidar ve muhalefet partilerine teşekkür ediyorum çünkü bu bizim millî çıkarımızla alakalı bir husustur. Şimdiden olumlu oy vereceklerini duymuş olmam, bizim birlikteliğimiz ve topyekûn Türkiye yararına yapacağımız işler açısından son derece önemli.

Ben isterseniz genel bilgiler verdikten sonra, özellikle merak edilen konuların da altını çizerek konuşmama devam etmek istiyorum. Türkiye, üzerinden geçecek boru hatlarını artırdığı kadar ve bunları doğru şekilde projelendirdiği kadar güçlenecektir. Malum gerek kendisinin, Türkiye'nin ihtiyaçlarının karşılanması açısından gerekse Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ihtiyaçlarının karşılanması açısından son derece önemlidir. Türkiye Rusya Federasyonu’yla, Azerbaycan’la, İran’la, mümkün olabildiği kadar Türkmenistan’la ve Irak’la beraber bu projeleri geliştirecektir. Suriye rejiminin son yaşattığı hadiseler haricinde Mısır’dan gelen doğal gaz boru hattının da Suriye üzerinden Türkiye’ye bağlanması projesi de bu projelerin arasındadır. Tabii ki bundan yararlanacak olanlar o ülkenin halkıdır. O yüzden, bir barışın gerekçesi olarak, doğal gaz ve petrol projelerini geliştirmeye gayret ediyoruz. TANAP bunlardan bir tanesi. Malum, Türkiye’nin doğal gazının özellikle özel şirket ve kamu şirketleri aracılığıyla gerek Mavi Akım’dan 16 bcm, -16 milyar metreküp- ve 14 milyar metreküp de “batı hattından” dediğimiz Trakya üzerinden gelen 30 milyar metreküplük kontratı bulunmaktadır. İran’la 10 milyar metreküp, Azerbaycan’la 6,6 milyar metreküp; bunlar boru hatlarıyla alakalı olanlar. Bir de Cezayir ve Nijerya’dan gelen sıvılaştırılmış “LNG” dediğimiz doğal gaz var, onunla beraber yaklaşık 50 milyar metreküplük bir kontrata sahip şu anda Türkiye.

İhtiyacı ne kadar? 46 ila 48 milyar metreküpler civarında. Özellikle, biz, doğal gazın elektrik üretiminde kısmen ama konutlarda ve sanayide tamamen kullanılmasından yanayız. Çünkü çevre faktörleri açısından, hava kirliliği açısından doğal gazın konutlarda kullanılmış olması Türkiye'nin daha çevreci projeler üretebilecek bir enerji sektörü oluşturmasına sebep oluyor.

Peki, biz TANAP’ta ne yapıyoruz? TANAP, özellikle Hazar bölgesinde bulunan 468 kilometrekarelik bir ruhsat alanı içerisinde “Şahdeniz II” dediğimiz projeden üretilecek gazın Azerbaycan’dan başlayan, Hazar’dan başlayan ve İsviçre’ye varıncaya kadar devam edecek olan boru hatlarıyla beraber gerçekleştirilecek bir projedir. Bu projenin toplam tutarı 45 milyar dolardır. 45 milyar doların, bu saydığım ülkelerde, Azerbaycan, Gürcistan, büyük çoğunluğu Türkiye, Yunanistan ve İtalya’da olmak üzere, dört yıl içerisinde harcanma zorunluluğu vardır. 28 milyar dolarlık kısmı denizin dibinden çıkarılacak doğal gazın bu dediğim ülkelere dağıtılması işidir ve Türkiye -en uzun boru hattına sahip olan, yaklaşık 2 bin kilometrelik- 1.830 kilometrelik boru hattını Türkiye’den geçirecektir ve en önemli kısmı da “TANAP” dediğimiz, Gürcistan sınırından başlayan ve Yunanistan sınırına kadar devam eden kısmıdır.

Bununla alakalı, bilgi eksikliği olmasın diye, Sayın Kaplan’ı da düzeltmek açısından söylüyorum çünkü son derece münevver bir şekilde “Yanlışım varsa düzeltin.” dedi, biz burada hükûmetler arası bir anlaşmanın imzasını konuşmuyoruz, hükûmetler arası anlaşmanın eki olan HEGA’nın yani ev sahipliği anlaşmasının düzeltilmesiyle alakalı bir konudan bahsediyoruz. Eğer dikkatli incelerseniz, hükûmetler arası anlaşmada Taner Yıldız’ın yanında Natık Aliyev diye, Azerbaycan Petrol Bakanının imzasını görürsünüz. Olabilir, atlayabiliriz ama burada düzeltmiş olalım.

Ev sahipliği anlaşması bu projeyi gerçekleştirecek olan şirket ile bunun ev sahibi olan ülke arasında imzalanır. Ev sahibi ülkeyi, Türkiye’yi temsil eden, Bakanlar Kurulundan alınan yetkiyle Bakanlıktır ve benim meslektaşım Natık Aliyev’le imzaladığım IGA, “Intergovernment Agreement” dediğimiz hükûmetler arası anlaşma imzalanmıştır ve yürürlüktedir. Meclisten, yine Genel Kurulun onayıyla beraber, hep beraber buradan onaydan geçti.

Hollanda şirketiyle alakalı değişiklik: İki yıl kadar önce, danışmanları vasıtasıyla, bu şirketi Hollanda’ya kurmaları hâlinde büyük avantaj sağlayacağını Azeri firmalara söylediler. Biz dedik ki: “Hayır, bunun her türlü yapısının Türkiye’de olması doğrudur.” Bunlar konuşuldu ve bununla alakalı değişiklikler de şirketle yani... Azerbaycan şirketi SOCAR ile Türkiye arasında imzalanan ev sahipliği anlaşmasına şu anda tanıklık ediyoruz.

Bunun statüsü nedir? Hükûmetler arası anlaşmalar bir kısım demokratik ülkelerde Türkiye’de olduğu gibi meclislerden onaylanır, bazı yerlerde, ülkelerde ülke başkanları tarafından onaylanır ve yine meclis tarafından da onaylanarak karşılıklı mütekabiliyet esasına göre değerlendirilir. Ama ev sahipliği anlaşması burada o işi yapacak hangi şirketse Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin ona verdiği sınırlar dâhilinde bu işi yapabilecek olmasıdır. Bundan önceki, Rusya Federasyonu’yla yaptığımız Mavi Akım Proje anlaşmaları, nükleer projelerle alakalı Japonya’yla yaptığımız anlaşmaların her birisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan geçmektedir.

Biz bu projeyle beraber ne yaptık? Özellikle Şahdeniz’deki 468 kilometrekare dâhilinde olan bütün alanlardaki projelere ortak olduk. Yüzde 9’daki hissemizi TANAP vesilesiyle yüzde 19’a çıkarttık. Arkadaşlar, bu her birimizin iftihar edeceği bir projedir ve 1 milyar 450 milyon dolara yüzde 10 hissesini aldığımız işin, hemen ertesi hafta 1 milyar 600 milyon dolara, bir ay sonra da “2 milyar dolara bize bu hisseyi devredin bu para karşılığında.” demiş oldukları bir projeden bahsediyoruz.

Türkiye en önemli ithal kaynaklarından birisi olan enerji girdilerini azaltmak için kendi sınırları içinde veya bulması hâlinde kendi sınırları dışında bu projeleri gerçekleştirmektedir. Biz şu anda yurt içindeki kuyulardan yaklaşık 50 bin varil petrol elde ediyoruz, hemen hemen bu rakama yakın bir rakamı da yurt dışından elde ediyoruz ama sonuçta petrol, bizim petrolümüz. O yüzden siyasi sınırlarımız sabit kalmak kaydıyla ekonomik sınırlarımızı genişleterek petrol ve doğal gaz aramacılığıyla alakalı aynı şekilde kendi hissemize düşen oranı artırmak istiyoruz. Türkiye’nin yaklaşık 750-800 bin variller civarında günlük kullanımı var. Biz bunun en az yarısını 2023 yılına kadar mutlaka yurt içi veya yurt dışı kendi kaynaklarımızdan elde etmek zorundayız ki dışa bağımlılığımız azalsın.

Biz, yüzde 19’a çıkardıktan sonra hisselerimizi TANAP’taki hisselerimizi de artırdık; yüzde 20’den yüzde 30’a çıkardık ve yüzde 5’inin finansmanı da SOCAR şirketi tarafından sağlanacak. Biz buradan gelecek gazın 6 milyar metreküplük kısmını yurt içinde kullanacağız. Ne zaman? 2019 yılından sonra. 2018’in sonunda inşallah bu proje tamamlanmış olacak ama zincirin halkaları gibi, herhangi bir halkanın eksik kalması hâlinde 45 milyar dolarlık yatırım tamamlanmış olmayacak. O yüzden gerek Azerbaycan’daki gerek Gürcistan’daki gerekse bizden sonra Yunanistan ve İtalya’daki yatırımlar da aynı şekilde bizi ilgilendiriyor. Bu projenin Türkiye ayağının da başarıya ulaşması için 2015’in Mart ayında inşallah TANAP’taki temel atmayı burada sağlayacağız. 20 Eylül’de de, hemen yaklaşık on gün sonra da bizim Güney Kafkasya Boru Hattı dediğimiz, TANAP’ı besleyen boru hattının temeli atılacak Bakü’de. İnşallah Sayın Başbakanımızla beraber, ona refakatle orada bu törene katılacağız ve projeyi başlatmış olacağız.

Tabii, bizim bu proje, özellikle yalnızca Türkiye’nin değil, aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin doğal gazdaki arz güvenliğiyle alakalı probleminin çözümünün bir parçası olacak. Bu çok önemli bir yapı. Türkiye her ne kadar enerji başlığını açmamış olsa da fiilî durumu evrak durumunun çok önünde gitmektedir arkadaşlar. Yaklaşık 450 bin nüfuslu Güney Kıbrıs yerel yönetiminin koyduğu siyasi şerh diğer 27 ülkeyi bağlamıştır ama bu, Avrupa Birliğinin duruşunu aslında bizim enerji sektörüyle alakalı yapılanmamız karşısında çok tutarlı bulmadığımızın da resmidir.

Buradan 32 milyar metreküp doğal gaz geçecek ve 56 inçlik borularla geçecek arkadaşlar. 1.800 kilometrede kullanılacak boruların önemli kısmının biz Türkiye’den sağlanmasını, tedarik edilmesini istiyoruz. Bu, Türkiye'nin hakkıdır ve 19 uluslararası firma açılan yeterlilik sınavını geçti ve 6’sı da Türkiye’den bu sınavı bitirdi. İhale yapıldı, ihale sonucunda –önümüzdeki hafta inşallah bu ihale sonuçları açıklanacak- en az yüzde 75’lik, belki yüzde 80’lik kısmının Türkiye’de bu boruları üreten firmalar tarafından tedarik edilmesini biz istiyoruz çünkü bu kadar milyar dolarların mutlaka Türkiye’de kalması lazım. Bu açıdan şimdiden ben bu konuda yoğun çaba sarf eden, gayret gösteren yerli firmalarımızın da bu konuda son ipi daha iyi göğüslemeleri açısından yapacakları bütün fedakârlıkları da yapmaları gerektiğine inanıyorum.

Başka ne yapıyoruz? Mühendislik çalışmaları başladı, şu anda güzergâh çalışmaları bitti. Kamulaştırmalarla alakalı, 1.800 kilometrelik kamulaştırma 5 ayrı noktada devam ediyor ve 19 ilimizden geçecek arkadaşlar. 5 bine yakın kişi çalıştıracağız burada ve tamamen finansmanı uluslararası firmalar tarafından karşılanacak bir projeden bahsediyoruz. Türkiye burada kendi öz kaynaklarından, hazineden, maliyeden 1 dolar harcamayacak arkadaşlar. Bizim yaptığımız enerji projelerinin başında da bu bulunuyor.

BOTAŞ’ın kamulaştırmalarla alakalı kısımlarından bahsettik. Kars, Erzurum, Erzincan, Sivas, Yozgat, Ankara, Eskişehir illerinde kamulaştırmalarla alakalı şeflikler kuruldu ve 600 kilometrelik kısmının kamulaştırma çalışmaları da az çok, hamdolsun, tamamlandı ve köy bilgilendirme toplantıları; burada ne yapılıyor, çevreyle alakalı ne tür düzenlemelerimiz var; muhtarlarımız toplanıyor, köy ihtiyar meclislerimiz, oranın ileri gelenleri, kahvelerde, bu tür sohbet evlerinde dahi bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Kanun gereği askı ilanlarının da tamamı hamdolsun bitirilmiş durumda. Bizim kamp ve boru stok yerleriyle alakalı çalışmalarımız tamamlandı ve tescil harici yerlerle alakalı, tapu tescil, ormanlarla alakalı araziler de aynı şekilde değerlendirilmiş oldu.

Şimdi, önemli bir konudan daha bahsetmek isterim: KDV muafiyeti nedir? Değerli arkadaşlar, uluslararası bir projede, transit geçişlerle alakalı, Türkiye’den gelip de geçecek olan projelerin her birisinde normalde KDV istisnası vardır ama geçen yıl çıkardığımız Petrol Kanunu’yla beraber bu istisnalar tekrar tanımlandı ve TANAP’a buradaki ev sahipliği anlaşmasında diğer projelere tanınan -diğer projelerden ayrı değil- istisna aynı şekilde verildi. Ayrımcı kanun değişikliği hükümlerine istinaden mevzuattaki herhangi bir değişiklikten etkilenmemesi amacıyla bu değişiklik yapıldı.

Değerli arkadaşlar, bu projenin arkasında bütün bu saydığım ülkelerin devlet başkanları, hükûmet başkanları ve ilgili bakanlar kurulu vardır. Şirketler yapıyor olabilirler, BOTAŞ yapacak olabilir, ortağı olacak, olabilir ama BOTAŞ’a siyasi desteği ve her türlü finansmanla alakalı yükümlülük desteğini verecek olan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetidir. Aynı şekilde, SOCAR için de Azerbaycan Hükûmeti bu uluslararası anlaşmayı imzalamıştır, SOCAR şirketinin arkasında olduğunu belirtmiştir, herhangi bir mali mükellefiyet veya yükümlülük olması hâlinde kendilerinin bu projeyi tamamlayacak gücü olduğunu belirtmiştir, Türkiye de aynı şekilde bunu belirtiyor.

Bir yanlışı daha düzeltmek isterim, sehven yapıldığına inanıyorum: Azerbaycan doğal gazı arkadaşlar, Türkiye’nin aldığı en pahalı doğal gaz değildir. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin aldığı en pahalı doğal gaz İran’dan aldığı doğal gazdır ve bununla alakalı itirazlarını ortaya koymuştur. İranlı kardeşlerimizle, meslektaşlarımızla yaptığımız toplantılarda sonuç alacak ve direkt doğal gaz fiyatını indirecek bir noktaya gelinememiştir. O yüzden uluslararası tahkim kuralları işletilmiştir ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Bakanlığımız bunu tahkime vermiştir.

Konu son derece açıktır, uluslararası piyasalarda ticari sır olarak saklanan fiyatlar bir kısım gazetelerde ilan edilmiştir. Ama Mazhar Osman’ın dediği gibi, onu gazetenin, o fiyatı, doğru fiyatı söylüyor olması önemli değildir, önemli olan bu fiyatı benim telaffuz etmiş olmam hâlinde, altına imza koyan birisi olarak bu önem kazanır. O yüzden bizlerin telaffuz etmesi uluslararası anlaşmalara aykırıdır. Bu gizemli oluşu, gizli olduğuyla alakalı bir konu değildir, gösterilen uluslararası bir nezakettir. Tekrar söylüyorum, en son duruşmaları yapılmıştır, İran tahkimi nihayetlenmek üzeredir. Bundan sonra yine uzman kişilerin ve hukukçuların katıldığı son toplantı bu ay içerisinde yapılacaktır ve yıl sonuna kadar da İran’la Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki doğal gaz fiyatıyla alakalı anlaşmazlık inşallah bir noktaya bağlanacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu projeleri, diğer muhalefetteki parti üyelerimizin de bahsettiği gibi, mutlaka artırmamız ve desteklememiz gerekiyor. Bu projelerin sayısını artırdığımız kadar, bizler Türkiye’nin coğrafyasından kaynaklanan avantajları daha çok vurgulamış oluruz.

Güney Akdeniz projeleri bunun istisnası mıdır? Güney Akdeniz projeleri bunun istisnası değildir ama siyasi fizibilite yerine gelmeden ekonomik fizibilitelerin konuşulması doğru olmaz. Orada bir insanlık dramı yaşandı. Bu insanlık dramıyla alakalı İsrail’in bu konuyu nasıl telafi edeceği ve Güney Kıbrıs’ın da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle alakalı her çıkan kaynağını, tabii kaynaklarını, doğal kaynaklarını nasıl paylaşacağını uluslararası arenaya mutlaka söyleyeceklerdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde -ki buna karar verecek olan yine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisidir-herhangi bir kaynağın çıkması hâlinde, orada petrol veya doğal gazın bulunması hâlinde Güney Kıbrıs’la bunu paylaşabileceklerini beyan etmişlerdir. Bu önemli bir açılımdır. Güney Kıbrıs yerel yönetiminde çıkan kaynakların Kuzey’le, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde çıkan kaynakların da Güney’le paylaşılması esas alınmıştır. O yüzden Türkiye tutarlı enerji politikaları ve stratejilerine devam edecektir ve özellikle ithal kaynakların azaltılması ve yerli kaynaklar elde edilmesiyle alakalı yapılanmayı hep beraber inşallah sürdürecektir.

Projelerimiz yalnızca bununla bitmiyor. Önümüzdeki ay açıklayacağımız önemli bir yerli kaynağımızla alakalı yine bir finansman modelini inşallah Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmış olacağız ve o da önemli bir proje Türkiye’nin yerli kaynakları açısından. Bu projelerimiz her zaman, inşallah, devam etmiş olacak çünkü kaynağımız fazladır. Zafer-Meşal sahasından ülkemizin yüzde 10 hisse alması da bu projenin içerisindedir.

Ben uluslararası bu anlaşmaya, TANAP Projesine katkı koyan iktidar partimiz, AK PARTİ’mize mensup bütün milletvekili arkadaşlarımıza ve muhalefetteki arkadaşlarıma tekrar teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, bir ifadede bulunmak istiyorum özel bir durum meydana gelmiş olduğu için.

BAŞKAN – Buyurun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İsterseniz, bir açabilirseniz, arkadaşlarımızın da duymasında fayda var.

BAŞKAN – Açalım mikrofonu, tamam.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Özel bir durum söz konusu, ondan dolayı.

BAŞKAN – Buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Beyce köyünde meydana gelen tren kazasına ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bir saat önce, saat 14.00 civarında, maalesef Manisa’nın Soma ilçesine 10 kilometre mesafede Beyce köyünde tren yolunda bir tren otomobile çarpmış, 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1 kişi de yaralanmış. Kontrolsüz geçiş sebebiyle meydana gelmiş bir kaza. Bunu Meclisimize duyurmak istedim ve hepsine, vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum. Bunu belirtmek istedim.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz.

VIII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Beyce köyünde meydana gelen tren kazasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz, hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine de sabır diliyoruz.

Buyurun Sayın Kaplan.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Manisa’nın Soma ilçesine bağlı Beyce köyünde meydana gelen tren kazasına ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 642 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

Yaşanan elim kaza nedeniyle yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, sabır diliyorum; gerçekten yaygın olarak yaşanan bu kazaların denetimi konusunda ciddi çalışmalar yapılması zamanı geldiğini ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakan, teşekkür ederim. Açıklamalarına bir düzeltme yapmak istedim. Cevap verdiler, tabii, bir hususa vermediler -belki sonra verirler- bu doğal gaza ilişkin Türkiye’de zam, karne olayına.

Sayın Bakan, tabii, yasa çıkarırken sözleşmeye özen gösterilmiyor. Eğer özen gösterilmiş olsaydı önce sizin bahsettiğiniz 643 no’lu uluslararası sözleşme görüşülürdü çünkü ana sözleşme odur.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN AŞKIN BAK (Sakarya) – 642.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 643, ondan sonra da 642; eki olarak 642 görüşülürdü.

Şimdi, burada, “Ek ilaveler yapılabilir.” diye bir madde var, “Ekler yapılabilir.” diye bir madde var. Bu anlamda almak lazım. Bütün olarak da yapılabilir.

Yalnız, bu konuda, SOCAR’la ilgili Sayın Bakanın yaptığı açıklamayı dinleyince, Sayın Başkan, şunu da açıklama gereği doğuyor mecburen: Dün torba kanunda bir son dakika Hükûmet önergesiyle SOCAR’a 2023 yılına kadar büyük bir avantaj sağlayan düzenleme yapıldı yani ihaleye girmişti. İhaleye girmesine rağmen orman hazinesine geçmesi gereken paralar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 5 milyon doların üzerinde SOCAR’a geçti. Bu konuda SOCAR’la bu sözleşmelerin bir bağlantısı var mıydı? Onu da öğrenmek isterdik.

BAŞKAN – Soru-cevap kısmında sorabilirsiniz Sayın Kaplan.

Sayın Satır, konuşma isteminizi çektiniz diye bilgi geldi.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Çekeyim efendim, vakit kazanalım.

Teşekkür ediyorum.

VI.-        KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Hükümetlerarası Anlaşmanın Eki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas Pipeline Company B. V. Arasında Trans- Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşmasına İlişkin Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/947) (S. Sayısı: 642) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Evet, süremiz yirmi dakika; on dakika soru soracağız, on dakika cevap vereceğiz.

Buyurun.

Soru soracak tek kişi Hasip Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, bu yapılan sözleşmede SOCAR Azerbaycan devlet şirketi var. Bu devlet şirketinin Türkiye’de ciddi bir yatırımı var doğal gaz taşımacılığı konusunda. Dün, torba kanunda, bu sözleşmelerle bağlantılı olduğu için sormak istiyorum, aniden gündemde olmamasına rağmen, ilgisi olmamasına rağmen 2023 yılına kadar SOCAR’a ciddi bir avantaj sağlayan ve ormanlık alanla ilgili payını yüzde 1’lere kadar düşüren bir düzenleme oldu. Hükûmet görüşmeleri esnasında böyle bir görüşme yapıldı mı? Bununla ilgili mi, bu son dakika önergesi geldi? O konuda merak ettik doğrusu. Dün SOCAR vardı, bugün de SOCAR var. Bir açıklama yapılırsa seviniriz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, sizi bekliyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, gecikmemden dolayı özür diliyorum, önemli bir telefon konuşması vardı, Sayın Başbakanımızla konuşuyordum. Yüce Meclisten tekrar özür dileyerek sözlerime devam etmek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz, uluslararası yatırımcılarla beraber büyüyen bir ülkeyiz ve uluslararası sermayeyle beraber büyüyen bir ülkeyiz. Biz, yaptığımız bütün işlemlerde hukuk içerisinde, kanun içerisinde kalmak kaydıyla uluslararası yatırımcının da işini kolaylaştırmak durumundayız ama bu, hukuk sınırları içerisinde kalmak ve kanun sınırları içerisinde kalmak kaydıyla.

Bundan sonraki kanunda da yine söz alacağım Sayın Kaplan -sürem yetmediği için- o diğer konularla da alakalı, doğal gazla da alakalı anlatacağım.

Şimdi, dün çıkan Orman Kanunu’nun o değişikliğiyle alakalı “TANAP Antlaşmasının bir ilgisi var mıdır?” diye sordunuz. “SOCAR’ın Türkiye’deki yatırımlarıyla alakalı bu TANAP değişikliğinin bir ilgisi var mı?” diye sordunuz. Yanlış anlamadım değil mi?

Şimdi, değerli arkadaşlar, Orman Kanunu’yla alakalı yapılan değişiklik herhangi bir turizm alanındaki 5 yıldızlı bir otel için yapılan değişiklik mesabesindedir. Konu nedir? Bir liman yapılacak, PETKİM firmasının tevzi yatırımını yapan STAR şirketidir ve onun sahibi de SOCAR’dır. Yani, TANAP’ın yüzde 70 hissesine sahip olan SOCAR şirketidir, yüzde 30 hissesine sahip olan BOTAŞ’tır. STAR rafinerisinde BOTAŞ’ın veya TPAO’nun herhangi bir hissesi bulunmamaktadır. PETKİM’in özelleştirilmesinden sonra, özellikle, bir kısım petrol ürünlerindeki sıkışıklığı gidermek ve yeni pazar açmak açısından 5,2 milyar dolarlık yatırım yapılmaktadır ve oradaki liman Orman Kanunu’yla alakalı bir değişikliği içermektedir. Orman Kanunu da şunu vazeder: “Orada yapılan yatırımın yüzde 50’si gelir olarak kaydedilir.” der. Buradaki turizm yatırımları şimdiye kadar bundan istisna edilmiştir. Liman yatırımı turizm yatırımlarından daha az önemli değildir, tam tersi daha da önemlidir ve işin fizibilitesi ve konusu açısından da gereği buydu. Bizim de o şekilde bir düzenlememiz oldu.

Arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TANAP DOĞAL GAZ İLETİM ANONİM ŞİRKETİ ARASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TRANS ANADOLU DOĞAL GAZ BORU HATTI SİSTEMİNE İLİŞKİN HÜKÜMETLERARASI ANLAŞMANIN EKİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE THE TRANS ANATOLİAN GAS PİPELİNE COMPANY B. V. ARASINDA TRANS-ANADOLU DOĞAL GAZ BORU HATTI SİSTEMİ HAKKINDA EV SAHİBİ HÜKÜMET ANLAŞMASINA İLİŞKİN DEĞİŞİKLİĞİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile TANAP Doğal Gaz İletim Anonim Şirketi Arasında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Hükümetlerarası Anlaşma’nın Eki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve The Trans Anatolian Gas Pipeline Company B. V. Arasında Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemi Hakkında Ev Sahibi Hükümet Anlaşmasına İlişkin Değişiklik’in Onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Osman Taney Korutürk konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, dün yapılan görüşmelerde bu anlaşmanın tümüne Cumhuriyet Halk Partisinin bir itirazı olmadığını, konuşan arkadaşımız söyledi. Dışişleri Komisyonunda biz anlaşmayı destekledik, anlaşmanın 1’inci maddesine de bir itirazımız yok. Yalnız bu gibi anlaşmalar yapılırken bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Bazı noktalara benden önceki hatipler dikkat çekti, Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü, Halkların Demokratik Partisi Sözcüsü anlaşmanın çeşitli noktalarına dikkat çektiler. Ben bu anlaşmanın güvenlikle ilgili olan kısmına bir kere daha işaret etmek istiyorum.

Şimdi, bir boru hattı inşa ediyoruz ama etrafımız ateş çemberi. Etrafımıza baktığımız zaman, vaktiyle bizim Irak ve Şam İslam Devleti IŞİD diye bildiğimiz ama şimdi kendisine kısaca “İslam Devleti” diyen örgüt bizim mücavir coğrafyamızın aşağı yukarı tamamına hâkim olmuş vaziyette. Bu örgüt, işin çok kötü tarafı, bizim aymazlığımızdan olduğunu umuyorum ve aymazlığımızdan olduğunu da belki biraz çelişkili bir şey bu söylediğim şey ama ummak istiyorum, arkasında başka bir şey yoktur diye düşünmek istiyorum ama bizim Musul Başkonsolosumuz dâhil Musul Başkonsolosluğunun 49 personelini rehin almış durumda. Bu 49 personeli rehin alınca da bizim bu IŞİD’e karşı elimiz kalkmıyor. Şimdi IŞİD’le ilgili olarak, son olarak yeni seçilen Cumhurbaşkanımızın da katıldığı NATO Konseyinde birçok temas yapıldı. NATO bu konuda bir faaliyete geçme durumunda değil, NATO bu konuda kendiliğinden karar alamaz, NATO’nun bölge dışı hareketlerde pozisyon alabilmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin karar alması lazım. Öyle bir karar henüz yok ama NATO içerisinde bir koalisyon kurulması için Amerika’nın giriştiği çok ciddi bir çalışma var. O çalışmanın da başarıya ulaşması için bu koalisyonun içerisinde fiilen Türkiye’nin yer alması lazım.

Şimdi, geçenlerde gazetelerde okudum, bazı köşe yazarları Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki savaşan teröristlere karşı sağlamış olduğu destekten memnuniyet beyan ettiğini memnuniyetle yazıyorlar. Bu memnuniyeti beyan etmek iyi bir şey değil arkadaşlar. Bakın diplomatik lisanda Türkiye’ye bu konudan dolayı teşekkür etmek demek “Türkiye bu işleri yapsın.” demektir. İngiltere’ye, Fransa’ya, İran’a teşekkür etmiyorlar. İran, Orta Doğu’da güvenlik konusunda Türkiye’nin bırakmış olduğu boşluğu doldurur bir pozisyona girdi, uluslararası camia bizden fazla İran’a güveniyor.

“IŞİD” dediğimiz örgüt 49 kişiyi rehin almış vaziyette. Bu 49 kişi, şimdiki Başbakan, eski Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun görevi süresinde, Dışişleri Bakanlığı görevi süresinde rehin alınmış. 62’nci Hükûmetin programı konuşulurken Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün sözlerine Sayın Arınç cevap veriyordu, cevap verirken bazı esprili konuşmalar yapıyordu. O esprili konuşmalara Başbakanın şu sırada otururken gülerek baktığını çok büyük bir hayretle seyrettim. 49 Türk Dışişleri mensubu, aileleri IŞİD’in elindeyken, IŞİD ondan bir gün önce 2’nci Amerikalı gazetecinin kafasını televizyonların önünde kesmişken, bu insanların başına ne geleceğini en azından bizler bilmezken Başbakanın yapılan esprilere gülmesi, hâlâ gülebiliyor olması beni açıkçası çok şaşırttı.

Başbakanın Başbakanlık görevini devralırken söylemiş olduğu “Allah mahcup etmesin.” sözü de beni çok şaşırttı, açık söyleyeyim. Tövbeler olsun, Allah daha nasıl mahcup edebilir arkadaşlar? Nereden kalktık, nereye geldik. Dört bir yanımız, bizim kendi elimizle bölgeye soktuğumuz terör örgütlerinin eline geçti. Bu terör örgütleri bizim resmî binamızı işgal etti, “Çekilmesinler, zararı yok, bayrak dalgalansın.” dedikleri bayrağı indirdi, orayı kendisine karargâh yaptı, insanlarımız nerede bilmiyoruz.

Şimdi, bu kadar rahatlık -bu insanlar hakkında bu kadar rahatlık- insanın aklına birtakım komplo teorileri getiriyor. Ben hayatım boyunca komplo teorilerine prim vermiş bir insan değilim, komplo teorilerine sıcak bakan bir insan değilim ama bu kadar rahatlık, acaba bu 49 kişi belli bir bilgi dâhilinde mi orada bulunuyor? Bizim IŞİD’e karşı mücadeleye katılmama gerekçemizi sağlamak için, “Bizim adamlarımız onların elinde, biz bir şey yapmıyoruz, kusura bakmayın.” demek için mi orada bulunuyor, gibi fikirler geliyor insanın aklına. Bu fikirler, demin konuşmama başlarken “Aymazlıktan olduğunu ummak istiyorum.” derken, aymazlıktan olursa, hiç olmazsa kabul edilebilir bir şey. Ama eğer böyle bir hesap varsa, bizim bu bölgedeki örgütlerle mücadeleye katılmamak için bahane diye, onlarla anlaşarak bu insanları onların elinde bıraktıysak, bu, çok korkunç bir şey çünkü bu insanlar, emir komuta zinciri içinde örgütler değil. Bu örgütlerin yarın ne yapacağı belli olmaz. Sizin güvenerek bıraktığınız adamın kafasını Allah göstermesin önünüze koyuverirler. Bunlara çok dikkat etmek lazım.

Bu anlaşmada da ciddi bir boru hattı söz konusu, Türkiye’nin çok çıkarına bir boru hattı söz konusu. Sayın Enerji Bakanımıza bu konudaki çalışmalarından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten, burada konuşurken söyledi, memleketimizin çıkarına, devletimizin çıkarına bir konu ama bu konunun güvenliğini biz nasıl sağlayacağız? Kimdir, nedir? Bu IŞİD’in içerisinde… Bizde milyonu aşan Suriyeli sığınmacı var. Bu Suriyeli sığınmacıların içerisinde IŞİD mensubu kaç kişi vardır? Bizden IŞİD’e katılmış olan 3 bin kişiden bahsediliyor. O 3 bin kişi döndüğü zaman bunları biz takip edebilecek miyiz edemeyecek miyiz? Diğer ülkelerin hepsi, kendi memleketlerinden buraya gitmiş olan kimselerle ilgili ciddi takipte bulunuyorlar, arıyorlar, bunların dönüşünde yapabileceklerini engellemek için faaliyette bulunuyorlar. Biz bu konularda ne yapıyoruz bilmiyorum.

Şimdi bugün bir arkadaşımız konuştu, biraz sonra eğer bugünkü gündemimizi de bitirebilirsek, yaz boyu yapamamış olduğumuz uzun tatili biraz daha kısa yapacağız belki ama o tatil sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi bu rehinelerimizin durumu nedir, ne oluyor, ne yapılıyor; bunu izlemekten yoksun kalacak. Biz kapatıp gittikten sonra bu iş Hükûmetin yine elinde kalacak ama Hükûmet bugüne kadar bizim bu rehinelerin aileleriyle yapmış olduğumuz temaslardan falan anladığımız kadarıyla o rehineleri tatmin edebilecek bir davranış içinde değil. Mesela, 2 küçük bebek var, düşünebiliyor musunuz rehine 2 küçük bebek; birinin ismi Kuzey, birinin ismi Ela.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Büyüdü, büyüdü; büyüdüler…

OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) –Bunlardan bir tanesi hastalanmış, Hükûmetin haberi olmuş; Hükûmet, bunlara doktor gönderilmesini temin etmiş. Ailelere söylemişler: “Çocuklardan bir tanesi hastalandı, doktor gönderilmesini biz sağladık, endişe edecek bir şey yok.” “Hangi bebek hastalandı?” diye sormuşlar. Ailelere bu bilgiyi veren, hangi bebeğin hastalandığını bilmiyor. Kız bebek mi hasta erkek bebek mi hasta, nerede hasta, doktor nereye gitti, teşhisi nedir, çocuğun sağlığı iyi mi değil mi, bunlar bilinmiyor. Bu, çok üzücü bir durum, bu, hakikaten Türkiye’nin içerisine düşebileceğini bizim bundan beş sene önce aklımızın köşesine dahi getiremeyeceğimiz bir durum. Sadece bizim değil başka ülkelerin de, civarımızdaki ülkelerin de Türkiye’nin bu konuma düşebileceğini akıllarına getirmedikleri, böyle bir şeye cesaret etmeyi dahi akıllarının köşesine getiremedikleri bir durum ama ne yapalım, böyle bir durum başımıza geldi. Şimdi, bununla ilgili olarak bütün faaliyetlerimizde, özellikle ekonomik faaliyetlerimizde, boru hattı faaliyetlerimizde, petrol faaliyetlerimizde vesairede bunların güvenliğini alabilecek her türlü çabayı sarf etmemiz lazım.

Bir de arkadaşlar, burada her çıktığımızda söylüyoruz; Hükûmetten isteğimiz, bizimle, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşın bunları, ne oluyor, ne bitiyor, ne konuşuluyor. Sadece biz değil, iktidar milletvekilleri de yeteri kadar bilgili değil ne olup ne bittiğinden. Bunları bizlerin bilmesi lazım. Biz, burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde yetkili olan, seçilmiş olan, özgür irade sahibi, tek egemenliğin hâkimi olan kurumuz. Başbakanın bize hesap vermesi lazım. Cumhurbaşkanı, “başkomutanlık” sıfatını kullanıp da 30 Ağustos davetini verirken başkomutanlığını Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen kullanıyor, bunları bilmek lazım ve bizleri bu konuların hepsinden bilgilendirmek lazım.

Onun için bu konunun güvenlik yönüne bir daha dikkatinizi çekiyorum. IŞİD konusundaki faaliyetlerde en azından Meclise karşı gerekirse kapalı oturumda biraz daha şeffaflık istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 11 Haziran 2014 tarihinden bu yana tam üç ay geçti. Üç aydır IŞİD isimli ne olduğu bilinmeyen ama terör örgütü de denilemeyen, Hükûmet tarafından bunun terör örgütü olduğu da bir türlü söylenemeyen bir örgüt elinde rehin tutulan 49 vatandaşımızın akıbeti nedir? Bu konuda zamanın Dışişleri Bakanı, bugünün Başbakanı Sayın Davutoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgilendirme sözü verdiği hâlde bugüne kadar bu yüce Meclisin bilgilendirilmemesinin sebebi nedir? Siz bir kabine üyesi olarak bu konuda ne biliyorsunuz? Bildiklerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka soru yok.

Sayın Bakan, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii IŞİD konusu, özellikle son dört yıl içerisinde Suriye ve Irak’la beraber oluşan ve içerisinde en az 6 ayrı çalışan birimin bulunduğu bir örgüt olarak karşımıza çıktı. 49 vatandaşımızın orada alıkonmuş olması ve rehine olarak tutulmuş olması tabii ki her birimizi derinden yaralıyor ve üzüyor. Bununla alakalı şu ana kadar yapılan çalışmaların hassasiyeti ve gizliliği ve büyük ölçüde bu nezakete dikkat eden muhalefet de dâhil olmak üzere, oradaki insanlarımızın sağlığını ön plana koymuş bulunuyoruz ve her birimizin bu konuya nezaket göstermesi lazım.

Şu ana kadar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İyi de ne zamana kadar?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bakın, değerli arkadaşlar, bu konu kolay bir konu değil. Tabii “hallolacak, edilecek” tarzında bir cümleyi benim burada etmem, hemen peşinen etmem doğru değil ancak bunun siyasi yanlarıyla alakalı -öncelikle oradaki insanımızın sağlığı birinci planda- ve her türlü yönleriyle beraber, gerek istihbari gerekse siyasi bütün yönleriyle beraber herhangi bir girişimde eksiklikte bulunulmadı ve en fazla oradaki rehinelerin kurtulmasını isteyen ve çaba sarf eden tabii ki bizler olacağız, her birimiz olacağız. O açıdan bildiğimiz her konunun kamuoyunda paylaşılması doğru değil ve bununla alakalı da gelişmeleri hep beraber izleyeceğiz.

Temennimiz odur ki, ümidimiz odur ki, inancımız odur ki bir an önce bütün bu rehinelerin kurtarılmasıdır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

1’inci madde üzerindeki görüşmeler sona erdi.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Baştan söyleyeyim, biz, Türkiye Cumhuriyeti devletimiz ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında imzalanan bu anlaşmayı destekliyoruz, uygun buluyoruz ve olumlu oy vereceğiz.

Azerbaycan, can Azerbaycan, hakikaten Türkiye'nin başka bir ülkeye benzemeyen bir şekilde dostu, aslında aynı millet -Rahmetli Aliyev’in dediği gibi- iki ayrı devlet. Bu sadece söylem değil değerli arkadaşlar, Azerbaycan, Türkiye'nin aynı zamanda Kafkasya’daki, Orta Asya’daki çıkarları açısından da stratejik konuma sahip bir ülkedir. Yani Azerbaycan ile -Allah korusun- Türkiye'nin arası açılırsa, ilişkiler bozulursa, Türkiye'nin Türk dünyasıyla, Orta Asya’yla ve Kafkasya’yla ilişkisi kesilir demektir. Bu kadar kritik bir ülkedir ve bizim için şu anda dünyada eşi benzeri görülmeyen yakınlıkta bir ülkedir.

Bu yüzden, Azerbaycan ile ülkemiz arasında bu tür stratejik enerji anlaşmalarının, yine Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi gibi ulaşım projelerinin, yine Aliağa’da yapılacak rafineri anlaşması gibi çok önemli anlaşmaların karşılıklı her iki ülkenin yararına olduğunu ve daha çok, ilişkilerimizi daha girift, daha samimi bir hâle getirdiklerine inanıyoruz. İnanıyoruz, onun için de Azerbaycan’ı incitmememiz, can Azerbaycan’ı küstürmememiz gerekiyor.

Azerbaycan’ın şu anda en önemli sorunu, biliyorsunuz, işgal edilen topraklar ve Yukarı Karabağ sorunudur. Bu meselede Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti sakın ha bir hata yapmasın. Yani tamam, biz kimseyle düşman değiliz, Ermenistan da komşumuzdur, Ermeni halkıyla da bir düşmanlığımız yoktur, elbette ki herkesle dost olacağız ama onları memnun edebilmek adına Azerbaycan’ı kaybedersek, bu, Türkiye açısından, aslında ülkemizin çıkarları açısından, pragmatik dahi düşünseniz, uygun bir olay değildir.

O nedenle, umarım Hükûmet samimidir. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti “Geçmişten beri gelen, Karabağ ve Azerbaycan’ın beşte 1 toprağı işgal edildiği günden beri devam edegelen bu sorun çözülmeden Ermenilerle ilişkiler normalleşmeyecek.” yöndeki politikayı sürdürür, oradan sapmaz. Yani Batı’nın, Amerika’nın, onun bunun isteğiyle Ermenistan’la ilişki kurulup da Azerbaycan küstürülürse aslında Türkiye kaybeder. Ermenistan’ın dostluğu bize yetmez. Bunu buradan uyarıyorum.

İkinci bir konu değerli arkadaşlar, Azerbaycan’ın dini, mezhebi kendisine yeter. Sakın ha -yine uyarıyorum, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ve milletvekili olarak uyarıyorum- Türkiye oraya din ve mezhep ihraç etmeye kalkmasın. Tekrar söylüyorum, Azerbaycan’ın dini, mezhebi kendisine yeter, oraya herhangi bir mezhep ihracına kalkmasın çünkü o yönde belirtiler var. Türkiye Hükûmeti bu mezhepçi politikadan artık vazgeçsin. Daha önce de Irak’la ilgili konuşurken hep Başbakanın mezhebi ön plana çıkıyordu. Irakta yeniden bir hükûmet kuruldu biliyorsunuz. Özellikle Sayın Enerji Bakanımızla daha önce konuşmuştum, hiçbir ülkenin başbakanı konuşulurken onun mezhebinden bahsedilmez ama siz hep Irak’tan bahsederken “Şii Maliki” diyorsunuz, bundan vazgeçin. Şimdiden tekrar bir uyarı görevimi yapayım. Haydar El İbadi başkanlığında bir hükûmet kuruldu. O Hükûmetin Dışişleri Bakanı da eski Başbakan, dostumuz Sayın İbrahim Caferi’dir. Bu vesileyle de ben kutluyorum buradan, Irak Hükûmetine başarılar diliyorum. Umarım, Sayın Bakanım, buna da, Haydar El İbadi’ye de yarın “Şii Haydar” demezsiniz. Lütfen bu politikadan vazgeçin.

Azerbaycan’la ilgili, orada Suudi Arabistan’la ortak olarak ülkemizin Sünni grupları destekleyip büyütmek amaçlı bazı projeler içinde olduğu yönünde bazı bilgiler var; hatta Selefi, Vahabi grupları da desteklediği yönünde. Nitekim, daha önce, biliyorsunuz, Şehitler Hıyabanı’nda Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından yapılan camide bu Selefi gruplar örgütlenmeye başladıkları için ve orada bir patlama meydana geldiği için o cami de ibadete kapatıldı. Bu tür işlerden aman ha uzak durun, bu bir felaket olur.

Azerbaycan’a, Kafkasya’ya mezhep ihracına kalkarsanız, orada mezhepsel çatışmaları körüklemeye kalkarsanız bu sadece Kafkasya’yı değil, Türkiye’yi de birinci derecede ilgilendirir. Niçin diyorum? Çünkü Azerbaycan’dan da ciddi anlamda Suriye’ye, şu anda IŞİD saflarına giden, çatışan, gözü dönmüş katiller vardır. Biz oradaki dostlarımızla konuştuğumuz zaman, Azerbaycan Hükûmetinin bu Selefi, Vahabi örgütlere kesin olarak karşı olduğu ama ne yazık ki Türkiye uzantılı bazı kişilerin bunların örgütlenmesine destek verdiği yönünde, Sayın Bakanım, bilgiler geliyor. Bu ciddi bir olaydır, o konulara girmeyin.

İki: IŞİD artık geldi, sınırımıza dayandı. Irak’ta da yeni bir hükûmet kuruldu. Yeni hükûmetle ilişkileri sıcak tutmak istiyorsanız -ülkemizin çıkarı açısından zorunludur- burada beslediğiniz Tarık Haşimi’yi, bizim konsolosluk görevlilerini rehin alan, Musul’u işgal eden IŞİD’i ilk tebrik eden Tarık Haşimi’yi bir an önce gönderin bu ülkeden, defolsun gitsin, nereye giderse gitsin ki bu adam Irak’ta idama mahkûm edilen bir adamdır. Eğer yeni bir sayfa açmak istiyorsanız Tarık Haşimi’yle ve eski Saddam kalıntılarıyla da ilişkilerinizi yeniden bir gözden geçirin diyorum.

Azerbaycan -bilmeyenleriniz bilsin- Şah Hatayi’nin ülkesidir. Dolayısıyla, Yavuz köprüsü koyarken üçüncü köprünün adını sadece Türkiye’deki Alevi, Caferi, Şii’yi değil, aynı zamanda Azerbaycan’ı da kırdığınızı unutmayın. Onun için, o köprünün önümüzdeki mayıs ayında açılması planlanıyor, efendim, bu geldiğimiz noktada konjonktüre uygun, daha düzgün bir isim bulun o köprüye de diyorum.

Elbette ki bu anlaşmayla ülkemiz Şahdeniz’deki projelere ortak oluyor, Şahdeniz’den çıkacak doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya nakledilmesi Türkiye’yi enerji açısından da stratejik bir orta vana ülkesi yapmaktadır, ülkemizin faydasınadır, Azerbaycan’ın faydasınadır; bunu destekliyoruz, bu anlaşmayı biz destekliyoruz.

Burada bir başka konu var. Azerbaycan’daki bazı Türk okulları SOCAR’a devredildi. Orayla ilgili de Hükûmetinizin geçmişten beri on iki yıldır ittifak kurduğu, paralel yapı diyerek bugün düşman ilan ettiğiniz cemaatin okullarının Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin baskısıyla SOCAR’a devredildiği yönünde bazı iddialar var. Bu işlere karışmayın, ülkemizin çıkarına bakın, Türkiye’nin geleceğine bakın, biz de muhalefet olarak yanınızda duralım diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap bölümünde bir soru var.

Sayın Halaman, buyurun.

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Bu uluslararası sözleşme gibi, anlaşma gibi gözüken mevzuattan dolayı hatiplerimiz genelde enerjiden memnun olduklarına dair ifadeler kullanıyorlar. Ben Türkiye’nin her tarafında elektrikten dolayı, doğal gazdan dolayı sürekli eylemlerin yapıldığını, parasını ödemekten çile çeken insanların sokakta olduğunu görüyorum. Bu kanunlar çıktığı zaman Sayın Bakanımız “Elektrik sıkıntısı yok, doğal gazda sıra yok, insanlarımız rahat rahat bunları kullanabilir, parasını ödeyebilir.” diyebilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, sayın milletvekilimize teşekkür ediyorum, toplumsal bir hassasiyetimizi dile getirdiler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, iktidarıyla muhalefetiyle bir konuda mutabık kalmamız lazım, o da şu: Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar hiçbir vatandaşımızın hakkını diğeri üzerinde bırakmamak lazım. Nedir bu? Şimdi, Türkiye’de elektrik fiyatları her tarafta aynıdır, 81 ilimizde de aynı. Her birinin abone fiyatları var; tarımsal sulamaların var, konutların var, ticarethanelerin var, sanayicilerin var.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şu konuda mutabık mıyız: Parasını ödeyenlerin elektrik hizmetlerinin verilmesi lazım, parasını şu veya bu şekilde ödeyemeyenlerin ise borçlarını yapılandırmamız lazım. Bir kısım vatandaşlarımızdan sehven şöyle bir istek geliyor: “Biz para ödemeyelim ama elektriği de kullanalım.” Bakın, bir ilçede, ilçe dediğim de yaklaşık 140-150 bin nüfuslu bir ilçede, ödememe oranı yüzde 95, ödeme oranı yüzde 5 olabilir mi? Bu makul olabilir mi? Bu doğru karşılanabilir mi? Bu bizim, hükûmet etmeyle, irade koymayla, idare etmeyle alakalı yapımızı zedelemez mi? Şimdi, deniyor ki: “Biz eylem yapıyoruz, elektriğimizi kestiniz.”

Değerli arkadaşlar, ödemek isteyen varsa yapılandıracağız ve her türlü kolaylığı da göstermek durumundayız, kamu olarak da özel şirket olarak da. Ama “Ben elektrik parasını ödemek istemiyorum, yapılandırma da teklif etmiyorum, herhangi bir ödeme takvimim de yok, elektriğimi kesemezsin.” derse birisi, kusura bakmayın, onun elektriğini kesmek durumundayız, hem kul hakkı açısından hem de devlet hakkı açısından. Şimdi, bir kere bunda bir mutabık kalmamız lazım.

İkinci konu da şu değerli arkadaşlar: Bizlerin Türkiye’de, yapılan enerji yatırımlarıyla beraber, özellikle son on iki yılda yapılan yatırımlarla beraber arzımız talepten daha fazla. Şu anda yüzde 12’ler, 15’ler civarında daha fazla arzımız var. Elektrikle alakalı, enerjiyle alakalı hamdolsun bir sıkıntımız yok. 245 milyar kilovatsaat elektrik tüketildi geçen yıl. Yani, şimdi, bu elektriği kimler tüketiyor? Yaklaşık 29 milyon adet abone tüketiyor. Yani, bu enerji kullanılmazsa nasıl elektrik tüketiminden bahsedeceğiz? O yüzden, biz vatandaşımızın hassasiyetini, belki de maksadını aşan bir şekilde trafoları yakarak, binalara saldırarak ve oradaki direkleri yıkarak göstermiş olmasını tasvip etmiyoruz, doğru da bulmuyoruz ve elektrik paralarını ödememelerine bir gerekçe olarak da böyle eylemleri hiç ama hiç doğru bulmuyoruz.

Konunun böyle bilinmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Bakan, sehven değildir yalnız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Kasten, sehven, yani herkes alıyor şeyini.

BAŞKAN – Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu elektrik faturalarının belli bir yüzdesi, fatura bedellerinin belli bir yüzdesi TRT payı olarak alınıyor. TRT’nin özellikle de dikkat çekecek şekilde 2014 yılında yapılan iki seçimdeki taraflı yayınlarını göz önünde bulundurursanız, bu TRT paylarını kaldırmayı düşünüyor musunuz? Yoksa, TRT’nin siyaseten taraf tuttuğu, bulunduğu taraftaki insanların ödemesinin daha uygun olacağının, daha adil olacağının düşünülmesi daha makul değil mi efendim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, önemli bir husustan bahsediyoruz. Bugün TRT ortaya koyduğu kurallar ve yayın politikalarıyla beraber tabii ki millî kanalımız olarak objektifliğini korumak durumundadır ve bununla alakalı da zaman zaman kamuoyundaki tartışmalara da aynı şekilde bütün şeffaflığıyla beraber cevap vermeye çalışmaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, elektrik faturalarındaki yüzde 3,5’luk TRT payı yüzde 2’ye indirildi. Şu anda her birimiz elektrik faturalarının yüzde 2’sini TRT’nin fonlanmasına veriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, kamu bütçesinden sağlanmış olması hâlinde, o bütçeyi yapan Hükûmetin tesiri altında kalacağı gerekçesiyle kamu bütçesinden TRT fonlanamıyor ama bunun bütçelendirilmesi lazım, bir şekliyle bütçelendirilmesi lazım. Bizim seçim beyannamelerimizde de bunun payının bulunması hâlinde, fonlanması hâlinde TRT payının sıfırlanacağını söylemiştik. Şimdi, bütün kurumlarımızla beraber, bütün yapıyla beraber, eğer kamu bütçesinin haricindeki bir fonla fonlanabiliyor olması hâlinde -ki bizim millî kanalımız, bugün bütün ulusal siyasetimizle alakalı, devlet politikası hâline gelmiş olan bütün yapıyı da beraber sağladığı için- bizim onu çocuk kanallarıyla beraber, TRT Arapça ve diğer bütün kanallarla beraber ülke olarak desteklememiz lazım millî kanalımız olduğu için. Buna yeni bir fon bulunması hâlinde, dediğim gibi, bu hedeflerimiz doğrultusunda davranacağımızı bir kez daha belirtiyorum.

Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Millî kanalın da haddini bilmesi lazım yalnız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Millî olması lazım, madem millîyse millî olması lazım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2’nci maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - 642 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :                      235

Kabul                                                :                      234

Çekimser                                          :                        1 (x)              

 

    Kâtip Üye                                                                 Kâtip Üye

Muharrem Işık                                                          Fehmi Küpçü

    Erzincan                                                                    Bolu  ”

 

Tasarı kabul edilip kanunlaşmıştır.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.18

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 139’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/948) (S. Sayısı: 643) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 643 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak.

Buyurun Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 643 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, biraz önce verdiğiniz izahatlar için öncelikle teşekkür ediyorum fakat özellikle Azerbaycan’la Türkiye ilişkilerini konuşurken ya da bu işin ekonomik boyutunu konuşurken, bu meseleyi bir kâr-zarar, maliyet-fayda, gelir-gider, bir rant ilişkisi bağlamında ele almamak gerekir. Azerbaycan-Türkiye ilişkileri rantın, kâr-zararın, maliyet-faydanın çok ötesinde ve üstünde ilişkilerdir, öncelikle bunun altını çizmemiz gerekiyor, tarihî, sosyolojik, kültürel boyutlar ve bu boyutların stratejik anlamda hem Azerbaycan’a hem Türkiye'ye hem de Türk dünyasına yüklediği manayı ele alarak konuyu irdelemek ve incelemek gerekiyor. Azerbaycan’ın da içinde bulunduğu coğrafyanın ve ekonomik kaynakların küresel stratejik çıkarları karşı karşıya getirdiğini yakından görmek durumundayız.

Amerikalı Gerald Robins bölgenin jeopolitik öneminden bahsederken “İpek boru hatlarını kontrol edenler dünyayı da kontrol edecektir.” diye bir ifadede bulunmuştu. “İpek boru hatları” dediğimizde, Kazakistan, Azerbaycan ve Irak bölgesi bağlamında meydana gelen enerjiyle ilgili organizasyonları anlamak ve o manada değerlendirmek gerekiyor.

Ünlü stratejist Brzezinski Avrasya kıtasının ABD’nin yönetimine girmesi gerektiğini söyleyerek Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel üstünlüğünün Avrasya kıtasındaki hâkimiyetinin ne kadar süreyle ve nasıl bir etkiyle sürdürülebileceğine bağlı olduğunu dile getirmişti. Soğuk savaş sonrası bölge büyük oyunların oynandığı bir alan hâline gelmiştir.

Şimdi, bakın, Ermenistan-Azerbaycan çatışmaları ve ilişkileri, Dağlık Karabağ sorunu, İsrail-Filistin sorunu, Irak, Suriye, Afganistan, IŞİD, İran sorunu aynı zamanda İpek boru hatları sorunudur. Bunu anlamadan burada vuku bulan olayların algılanması mümkün olamayacaktır. Bu bakımdan, değerlendirmeyi yaparken, herhangi bir ekonomik ilişkiyi, bir organizasyonu ele alırken aynı stratejik değerlendirmeyi Türkiye ve Türk dünyası yönünden bizim de yapmamız gerektiğinin özellikle altını çiziyorum.

Azerbaycan ile Türkiye coğrafya olarak birbirinin uzantısı, tarih olarak birbirinin tamamlayıcısı, kültür olarak da birbirinin özdeşi olan ülkelerdir. Bu kadar çok ortak paydası, ortak özelliği, ortak yakınlığı olan ülkeler arasında manaları da çıkarları da ortaklaştırmak çok daha kolay olacaktır. İki dost ve kardeş ülke arasında siyasi, askerî, sosyal, ekonomik ilişkilerin olumlu bir düzeyde yürüdüğünü bugün görüyoruz ancak bu ilişkilerin olması gereken düzeyde olmadığının da altını çizmek istiyoruz. Azerbaycan ve Türkiye, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan iki önemli ülkedir. Her iki ülkenin gerçekleştirme iradesini ortaya koyduğu tarihî projeler Türkiye ile Azerbaycan’ı birbirine sıkı bir biçimde bağlayacaktır. Aslında bu proje de bunlardan bir tanesidir. Bu bakımdan, Türkiye ile Azerbaycan’ı, Türkiye ile Türk dünyasını birbirine bağlayan ve birbiriyle daha sıkı ilişki içerisine sokan bütün faaliyetler alkışlanmaya, övülmeye ve desteklenmeye layık faaliyetlerdir.

Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin imzalanması ve projelendirilmesi planlanan Trans Adriyatik Boru Hattı, gelecek nesillere on yıllar sonra da hizmet edecek ve Türkiye-Azerbaycan birlikteliğine bırakacağımız en güzel hediyelerden biri olacaktır. Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı’nın gerçekleştirilmesi de Türkiye ile Azerbaycan’ı, tekrar söylüyorum, birbirine sımsıkı bir şekilde bağlamış olacaktır.

Dahası, Türkiye ile Azerbaycan, tarihî ve kültürel bağlarıyla olduğu gibi, ekonomik ve siyasi bağlarıyla da sımsıkı bir biçimde birbirine bağlanmalıdır. Bu bağlamda, Türkiye ve Azerbaycan bütün ekonomik, kültürel ve siyasal potansiyel ve rezervlerini devreye sokmalıdır. Burada çok ciddi bir potansiyelin ve çok önemli bir rezervin olduğunu, üstü açılmamış ve gerçekten de farkına varılmamış bu potansiyel ve rezervin devreye sokulmasının, bölgesel anlamda hem Türkiye’de hem de Türk dünyasında ciddi bir sıçramaya sebebiyet vereceğini özellikle ifade etmek istiyorum. Hem boru hatları, enerji nakil unsurları ve ekonomik girişimlerle hem de eğitim, ulaşım ve iletişim hatlarıyla bu bağlantıların kurulması ve devreye sokulmasında yarar vardır. Türkiye’nin bu bağlamda yeni bir vizyona, dahası, yenilenmiş bir stratejiye ihtiyacı vardır.

Türkiye ve Türk dünyasının gücü ve potansiyeli üzerine bazı gelişmeler bağlamında kısa bir değerlendirmeyi de bu bağlamda görüşlerinize sunmak isterim.

Azerbaycan, jeopolitik yönden Türk dünyasının boğazı ya da bağlayıcı unsurudur. Bu bakımdan, Türkiye ile Azerbaycan arasında kurulan bağ, özünde, Avrupa ile ön Asya ve Orta Asya arasında kurulan bağdır. Bu anlamda, Orta Asya havzasının kapalı kara havzasının Batı’ya entegre olacağı, büyük pazara ulaşabileceği yegâne alan da Karadeniz limanlarıdır. Nitekim Kazakistan, büyük bir stratejik öngörüyle, Batum Limanı’nı uzun vadeli olarak kiralayarak bir açık deniz limanı çıkışı elde etmiştir. Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nin ve limanlarının demir yoluyla entegre biçimde Gürcistan, Hopa üzerinden bağlanması bölge açısından büyük bir lojistik ve stratejik avantaj sağlayacaktır.

Oğuz coğrafyasının dinamiklerinin farkına varmak gerekir. Zira burası bizim yakın kara ve deniz havzamızdır. İktidar kafasını Orta Doğu’ya gömdüğü için, yeni süreçte yeni perspektifleri ıskalamaktadır. Bakınız, Trabzon Limanı’nın demir yoluyla Gürcistan üzerinden Avrasya demir yollarına entegre olması demek, Orta Doğu, Afrika, iç Asya, Uzak Doğu hatlarının birbiriyle en avantajlı bir biçimde birleştirilmesi demektir.

Değerli milletvekilleri, bölgeyi Karadeniz havzasıyla birlikte geniş manada düşündüğümüzde, 500 milyonluk nüfusu, 1 trilyon doları aşan ticaret hacmi, 20 milyon kilometrekarelik yüz ölçümü, ayrıca dünyanın en büyük 2’nci enerji havzasının iletim ve işletme hatları üzerinde olması özellikle önemlidir.

Konuyu daha anlaşılır kılabilmek için Trabzon’dan bazı mesafeleri zikretmekte fayda var. Almatı Trabzon’dan 3.058 kilometre, Bakü 1.100 kilometre, Tiflis 444 kilometre, Bazergan 650 kilometre, Tebriz 950 kilometre, Tahran 1.617 kilometre, Nahçıvan 750 kilometre, Diyarbakır 626 kilometre, Mardin 721 kilometredir. Bölgenin Mersin Limanı’ndan sonra açılacağı ikinci alternatif mekân burasıdır. Asya’yı Orta Doğu’ya, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu, GAP hinterlandını en kestirme yoldan Asya pazarına en yakın ve optimum olarak bağlama avantajına sahiptir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin Türk dünyası ve akraba topluluklarıyla pazar anlamında bütünleşmesini ve entegrasyonunu da beraberinde getirecektir.

Değerli milletvekilleri, konu Azerbaycan ve Türkiye perspektifinde ele alındığında, 2020 yılına kadar toplamda 20 milyar dolara yakın Azerbaycan sermayesinin Türkiye'nin ekonomisine eklemleneceği, aynı şekilde Türkiye’den de bundan daha fazla bir yatırımın Azerbaycan’a akacağı hesap edilmektedir.

Azerbaycan ve Türkiye ilişkileri özgün ve özeldir. Bu sadece stratejik ilişki olarak tanımlanamaz, ondan çok daha öte bir ilişkidir; ortak değerlere, tarihe, kültüre, dine, dile, coğrafyaya dayalı bir paylaşımdır. Bu bir kader ve keder ortaklığıdır. Türkiye'nin gelişmesi Azerbaycan’ın olduğu kadar, Azerbaycan’ın gelişmesi de Türkiye'nin gelişmesi anlamına gelmektedir. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler her anlamda gelişmeli ve daha da ileriye taşınmalıdır. Ancak, iki ülkenin sahip olduğu kültür, coğrafya ve tarihî zenginliklerine bakılırsa, ilişkilerin istenilen düzeye ulaştığını mevcut potansiyel karşısında söylemek mümkün değildir. Bugün gelinen noktada Türkiye-Azerbaycan ilişkileri beklentilerin çok uzağında kalmıştır.

Azerbaycan’ın da içinde yer aldığı bu bölge, yalnız ekonomik ve stratejik kaynaklarıyla değil, aynı zamanda kültürel potansiyelleriyle de ele alınıp değerlendirilmelidir. Bölgede siyasi mücadelenin yanı sıra bir kültürel mücadele de aynı hızla sürmektedir. Bunun haklı nedenleri de vardır. Azerbaycan ve Türkiye aslında birbirini tamamlayan iki coğrafya parçası, iki devlet ama bir jeopolitik de gerçekliktir. Bu jeopolitik gerçekliğin içinde manevi ve kültürel değerler bütünlüğü de vardır. Bir araya geldikçe zenginleşecek, güçlenecek ve bütünleşecek iki coğrafyadan söz ediyoruz.

Azerbaycan’ın dış politikasında özel bir yeri olan Türkiye, dostluk ve kardeşlik siyaseti çerçevesinde ülkenin sorunlu dönemlerinde Azerbaycan’ın yanında yer almalıdır, almaya da devam etmelidir. Özellikle bağımsızlık sonrası dönemde ülkenin bağımsızlığının tanınması ve toprak bütünlüğünün sağlanması için uluslararası kamuoyu oluşturmada Türkiye büyük bir rol oynamıştır. Daha sonraki dönemde yürütülen çalışmalarla bu yakınlık, stratejik ortaklık düzeyinin de üzerine evrilmiştir. Diğer yandan, AKP Hükûmetinin Ermenistan’la geliştirdiği ilişkilerin Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkileri olumsuz bir biçimde etkilediğine de değinmeden geçmemek gerekir. Türkiye ve Ermenistan arasında Davutoğlu ile Nalbantyan ikilisinin imzaladıkları protokollerin Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin gerilmesine, hatta ilişkilerin kopma noktasına kadar getirilmesine her şeyden evvel dikkat etmek gerekmektedir. Bölgede atılacak her adımın diyalektik bir anlamda diğer ülkeler üzerinde, özellikle kendi coğrafyamız ve kendi toplumsal yapılarımız arasında meydana getireceği etkileri dikkate almak gerekmektedir. Onların bundan nasıl etkileneceğini, bizim attığımız adımın onların idraklerinde hangi fırtınalara sebep olacağını yakından izlemek gerekmektedir. O bakımdan, böyle bir adım atılınca, bazı şeyleri dikkate almadan atılan bu adım sonucunda her iki ülkede de bayrakların indirilmesi gibi bir sonucun ortaya çıktığını hepimiz biliyoruz ve görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türk dünyasının her yanındaki halkların birbirleriyle sıkı iş birliği içerisinde, dayanışma ve yardımlaşma içinde olmaları bölge barışı ve çıkarları için zorunludur, psikolojik ve sosyolojik kuraldır. Birlikte olması gerekenler, birlikte olup kazanamazlarsa, ayrı ayrı kaybetmek durumuyla karşı karşıya kalırlar. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler tam da bu bağlamda stratejik bir muhtevayı haizdir. Zira, soğuk savaş sonrası dünya henüz istikrara kavuşmamıştır, hele hele Türkiye ile Azerbaycan’ın da içerisinde bulunduğu bölge istikrara hiç kavuşmamıştır. Bunu çok ciddi bir şekilde ele almak ve irdelemek gerekmektedir. “Büyük Orta Doğu Projesi” diye ifade edilen projeler, orta Irak’a müdahale, Afganistan’a müdahale, aslında soğuk savaş sonrasının meydana getirdiği olgulardır. Bölgede birileri kendi ihtiyaçlarına uygun olarak bölgeyi dizayn etmektedir. Böyle bir çaba içerisinde olanların çabalarını anlamak ve buna karşı gerekli tedbirleri ortaya koymak da Türkiye’deki iktidarın görevidir. Azerbaycan ve Türkiye gibi devletler, kendi akraba ve kardeşlerinin çıkarlarını göz ardı etmeden, çok yönlü, çok boyutlu ilişki ve gelişmelerini küresel bağlamda sürdürmek durumunda ve konumundadır.

Ayrıca, Türk dünyasıyla ilişkileri formel boyuta indirgemek, diğer ülkelerle ilişkileri ise neredeyse iç ilişki bağlamında ele almak son derece tehlikelidir. Çok boyutlu, esnek ve oynak stratejiler ise olgular üzerine yeterince odaklaşma imkânı vermez. Her yere bir şeyler götürme arzusu hiçbir yerde kabul görmeme sonucunu da doğuracaktır. Kaldı ki caminin içi duruyorken dışına çıkmanın haram olduğunu herkes bilmektedir. Yakından uzağa başlamak inançlarımızın da gereğidir. Dolayısıyla, çevremizde bulunan bütün bu gelişmeleri bir istikrara kavuşturmadan, kendi içerimizde ve yakınımızdaki akraba ve kardeş topluluklarda barışı ve huzuru sağlamadan, uzaklardaki barış ve huzurla uğraşmak ütopik bir yaklaşımdan öteye gitmez ve gitmiyor ve bunun sonuçları da çok acı bir şekilde “feedback” olarak, geri besleme olarak hepimize dönüyor, bunu her gün yaşıyoruz.

Azerbaycan Türkiye için, Türkiye de Azerbaycan için önceliklidir. Ancak önceliği kendi mihverine veren stratejilerin geleceğinden söz edebiliriz. Konjonktürün övgüsü de sövgüsü de geçicidir. Konjonktür üzerinde hiçbir zaman bir gelecek aranamaz. Konjonktür, ancak oportünist birtakım çıkarları sağlamak için kullanılan bir süreç olabilir. Çölün tarihi vahşidir, orada kutsayıp alkışlayanlar ile linç edip çöle gömenlerin hep aynı insanlar olduğunu tarih bize göstermektedir. Bu bağlamda, iktidarın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yönelttiği dikkatten daha fazlasını Türk dünyası bağlamında Azerbaycan hak etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, ekonomik, sosyal olduğu kadar, askerî ve siyasal ilişkileriyle de bir bütündür. Bu bağlamda, Azerbaycan topraklarının Ermenistan’ın işgali altında tutulması kabul edilemez. Bölgedeki Ermeni saldırganlığı ve küstahlığı daha fazla seyredilemez. Buradan yüksek sesle ifade ediyorum: Hâlâ bugün Azerbaycan topraklarının yüzde 25’inin Ermeni işgali altında bulunması her şeyden evvel Türkiye’nin bir sorunudur ve Türkiye bu konuda gerekli çıkışları behemehâl gerçekleştirmek durumundadır. Siz hem işgal edeceksiniz hem o bölgede, Hocalı gibi bir yerde soykırım yapacaksınız, bir de çıkıp 1915 olaylarında “Yandım anam!” diye bağıracaksınız. Yok öyle yağma, yedirmezler!

Onun için, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, her şeyden önce, biraz önce söylediğim gibi, Azerbaycan doğal gazıyla ilgilendiği kadar, aynı zamanda Azerbaycan’daki Hocalı’da meydana gelen katliamlarla ilgilenmek durumu ve konumu söz konusudur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Alkışlıyorsun, teşekkür ediyorum ama bir de şu teklifi getirin de Hocalı’nın soykırım olduğunu şu Meclisten geçirelim. Sudan’daki meclis geçiriyor, bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konudaki teklifleri bir tarafta bekletiyor. “Arin ederim, narin ederim / Biraz da kalsın, yarın ederim.” Tam bir AKP politikası. Millî bir mesele olduğu zaman böyle bir politikayla biz karşı karşıya geliyoruz. Aman, Üsküdar’da Arif’in şarkısı söylenecek, biz burada efkârlanacağız. Bazı şeyleri riske edeceksiniz, bazı şeyleri göz önüne alacaksınız ki bir sonuç elde edebilesiniz. Hiçbir başarı tersiz olmaz, hiçbir sonucu da riskine katlanmadan elde edemezsiniz, her şeyin bir maliyeti vardır. Bu maliyeti üstlenmek kaydıyla, belirli bir şekilde bunun arkasından bir başarı elde etmek durumunda ve konumundayız. Karabağ işgal altındayken, Azerbaycan toprakları işgal altındayken Türkiye de, aynen Filistin meselesi gibi, Kıbrıs meselesi gibi bu meseleyi de kendi meselesi olarak görüp bu meselenin üzerine ciddi bir şekilde gitmelidir. Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının kurtarılmasını ve Karabağ sorununu Türkiye’deki iktidar Türkiye’nin sorunu olarak görmelidir. İşin esbabımucibesi, layihası budur. Bu bağlamda, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri tamamen Karabağ işgalinin sonlandırılmasına endekslenmelidir ki Hükûmetin de bu konuda son zamanlardaki söylemleri bu noktadadır. Azerbaycan toprakları içinde hiçbir koşulda ve hiçbir zaman ikinci bir Ermeni devletinin kurulmasına izin verilmeyeceği Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerinde sürekli olarak dile getirilmelidir. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğuna da vurgu yapılmalıdır. Hocalı’da Ermenistan’ın gerçekleştirdiği soykırım da Türkiye tarafından zaman geçirmeden tanınmalıdır.

Bu anlaşmanın özelde Türkiye ile Azerbaycan’a, genelde Türk dünyasına hayırlar getirmesini diliyor ve bundan sonraki çalışmaların da bunu daha da zenginleştirilerek devam etmesini bekliyoruz.

Bu vesileyle, yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TRANS ANADOLU DOĞAL GAZ BORU HATTI SİSTEMİNE İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 26 Mayıs 2014 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak, Mersin Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. İnsanlarımızı nükleer ışınlara mahkûm etmeyen tüm milletvekillerini de saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, dün siz yoktunuz. Bundan bir önce kabul ettiğiniz tasarıda size teşekkür etmiştim, önerilerimizi dikkate almıştınız. Uzun zamandan beri de uğraşmıştık ve nihayet yönünüzü biraz güneş enerjisine dönmüştünüz, döndünüz. Bunun için size tekrar teşekkür ediyorum, Konya Karapınar’da yapılan ya da yapılmaya başlanan güneş enerjisi üretim sistemi için sizi kutluyorum gerçekten. Ancak, dün sizi nükleer sevdanızdan vazgeçmediğiniz için de kınamıştım, yine kınamaya devam ediyorum. Ayrıca, bu kadar güzel ve temiz bir enerji elde etmenin yolunu keşfetmişken İskenderun’dan Mersin’e kadarki o cennet havzada 15 tane termik santrale onay verdiğiniz için de sizi yine kınıyorum.

Sayın Bakanım, siz kalktınız, Konya Karapınar’da güneş enerjisini keşfettiniz ve 3 bin megavat -eğer yanlışsam düzeltin- bir enerji elde etmek için 6 milyar dolar para harcayacaksınız. Mersin Akkuyu’da, daha sonra Sinop’ta yapacağınız nükleer santrallerde de 4.500 megavat elde etmek için 25 milyar dolar para harcayacaksınız. Yani, Akkuyu Nükleer Santrali’nden elde edeceğiniz enerjinin tamamını Konya Karapınar’dan 9 milyar dolara elde edecekken 25 milyar dolara razı oldunuz. Demin “kul hakkı” dediniz, “yetim hakkı” dediniz, bunu da sizin takdirlerinize sunuyorum. O nedenle, sizin, mademki güneş enerjisini keşfettiniz, yenilenebilir enerjiyi keşfettiniz, derhâl yönünüzü buraya dönmeniz lazım. Dün uzun uzun anlattım, o yüzden bunlara tekrar değinmeyeceğim.

Konumuz, tabii, doğal gaz. Doğal gazı siz de söylediniz, doğal gazın önemli bir kısmını enerji elde etmek için kullanıyorsunuz. Bunun doğru olmadığını söylediniz, pahalı olduğunu söylediniz. Haklısınız, size katılıyorum. Bunun farkında olmanız da güzel bir şey. Elbette ki doğal gaz kullanılmayan, doğal gazın gitmediği illere de acilen doğal gazın götürülmesinin doğru olduğunu düşünüyoruz biz de.

Şimdi, bu kadar güzel ve temiz enerji elde etmek varken siz hâlâ fosil yakıtlardan yani gazlardan, doğal gazlardan enerji elde etmeye çalışıyorsunuz. Bakın, o gene bir derece, bunu bir yandan elde ederken dönüp İskenderun-Mersin arasında tam 15 tane termik santral yapmaya çalışıyorsunuz. Bu termik santrallerin yanına bir de nükleer santral koyuyorsunuz. Bütün bunların beton ihtiyacını karşılamak için de bir de üstüne üstlük oraya bir çimento fabrikası kuruyorsunuz. Oraya gelecek olan kömürün deniz yoluyla gelip termik santrale taşınması için bir de liman yapıyorsunuz. Yani “Mersin’e ne kötülük yaparsınız?” diye size, Hükûmetinize sorsalar. Yemin ediyorum Allah adına, bundan daha büyük kötülük herhâlde yapamazdınız. Bilemiyorum oraları ne kadar gezdiniz, bilemiyorum oraları ne kadar gördünüz ve bizim için ne kadar önemli olduğunu, ne kadar idrak ettiniz bilmiyorum.

Bakın, Taşucu dünyanın en güzel limanlarından birisidir. Orada fok balıkları yaşar, fok balıklarının üreme alanıdır. Caretta carettalar yaşar, o kadar temizdir, o kadar güzeldir ki ve siz oraya bir kaçak liman inşa etmek üzere yola çıktınız, kaçak liman. Kaçak liman inşa ediyorsunuz yani ruhsatsız demek istemiyorum ama uluslararası anlaşmalara, özellikle de Bern Sözleşmesi’ne aykırı olarak oraya siz bir liman inşasına başladınız. Bunu defalarca size soru önergeleriyle de sordum ama hiçbir şekilde harekete geçmediniz. Orası doğal yaşamı koruma alanıdır, dünyaca tanınmıştır ve Bern Sözleşmesi’yle de koruma altına alınmıştır ama siz oraya taş kömürü taşımak için, Taşucu Limanı’na, Yeşilovacık’a getirdiniz, böyle bir liman yaptınız. Bunu yapmaya hiçbir şekilde hakkınız yoktu Sayın Bakanım.

Şimdi, bakın, termik santrallerin olduğu yerleri şöyle bir hatırlayın, Yatağan’ı hatırlayın, Elbistan’ı hatırlayın ve oradaki, etraftaki arazileri bir gözden geçirin. Hiçbir şey yetişmiyor Sayın Bakanım oralarda, hiçbir şey. Bundan daha büyük bir kötülüğü bize asla yapamazdınız, bunu bize yaptınız. Bir hekim olarak söylüyorum, bu termik santrallerde, buralarda yakacağınız kömürün kalitesini de biliyoruz, Türkiye’de daha önce kullandığınız kömürlerin aynısı olacak ve yakma teknolojiniz de kötü olacak. Bunu çok iyi biliyoruz çünkü bugüne kadar hep bunları yapageldiniz.

Şimdi, bakın, her zaman, şu kürsüye çıkıp “CHP her şeye karşı, muhalefet her şeye karşı.” diyorsunuz. Hayır, güneş enerjisi yaptınız, Allah razı olsun, elinize sağlık diyoruz ama o termik santralleri oraya yapmamalısınız. Onu yapacağınıza bir güneş enerjisi daha yapın, bir santral daha yapın, bir santral daha yapın, ondan sonra da yolumuzu bu şekilde bulalım. Şimdi, siz oraya liman yaparak oradaki bütün fokların ve carettaların yani doğal yaşamın yok olmasına neden olacaksınız ve o inşaat nedeniyle pek çok fok balığı öldü, otopsileri yapıldı; arzu ederseniz sizlere raporlarını verebilirim.

Oraya taşınacak olan kömürler nedeniyle, daha önce yapılan termik santral alanlarını inceledim. Havaya uçuşacak olan kömürler oradaki bütün çocuklarımızı astım yapacak, daha sonra da kansere çevirecek. Bir çocuk hekimi olarak sizi uyarıyorum, bunlar çok büyük veballerdir. Daha önce de uyardım, uyardım ve ömrüm yettiğince de sizi bu şekilde uyarmaya devam edeceğim. O yüzden, gelin, bu termik santral ve çimento fabrikası sevdasından ne olur vazgeçin, en azından bizim bölgemizde, buradan ah almayın.

Enerji üretiminde yine fosilleri kullanmaya devam edeceğiniz anlaşılıyor, pahalı bir şekilde kullanacağınız anlaşılıyor, diğer taraftan da HES’leri yaparak buradan enerji elde ediyorsunuz. HES’lere karşı değiliz Sayın Bakan, yeter ki oradaki toprağın tuzlaşmasına neden olacak şekilde yapmayın, adımbaşı HES yapmayın, uygun olmayan yerlere HES yapmayın. Çok sonra ayıktınız ve belli bir megavatın altındaki, belli bir gücün altındaki santrallerden vazgeçtiniz, HES yapmaktan.

Ama bakın, size bir örnek vereceğim ve doğaya ne kadar kötülük yaptığınızı anlayın ve gözünüz o kadar kara ki hiçbir şeyi tanımıyorsunuz. Yer: Bingöl. Az önce Bingöl’ün Milletvekili Sayın Bakan da buradaydı, Cevdet Yılmaz, o da burada olur diye ümit ediyordum ama umarım bizi dinliyordur. Bingöl’de, Murat Nehri üzerine 4 tane HES yapacaksınız, yapılıyor bunlar ve buradan bir demir yolu geçiyor. Elâzığ Palu’dan başlıyor, Genç, Bingöl ve Muş’a gidiyor, Palu-Genç-Muş hattında bir demir yolu var Sayın Bakan, bu demir yolu sizin HES baraj gölünün ortasında kalıyor. Yap-işlet-devretle yapıyorsunuz ve bu demir yolunun bir şekilde deplase edilmesi yani yerinin değiştirilmesi gerekiyor ve bu iş nedeniyle bizim ülkemizi tam 640 milyon yani 640 trilyon zarara uğrattığınızı bu kürsüden defalarca, defalarca haykırdık; araştırma önergesi verdik, soru önergesi verdik; yetmedi, Devlet Demiryollarının bütün sorumluları hakkında Bingöl’e gidip bizzat suç duyurusunda bulunduk, bunu da engellediniz. Şimdi, bu suç duyurusunu soruyorum savcıya “Ankara’ya gönderdik.” diyor. Ankara’yı arıyoruz, “Şuraya gitti, buraya gitti...” Bir buçuk yıldır açtığımız davayla ilgili bir sonuç yok ama ne var biliyor musunuz Sayın Bakan: Koskoca Hükûmet olarak kalktınız, Bingöl İl Başkanımızı yok etmeye çalıştınız. Çünkü, ben oraya Bingöl İl Başkanımızla beraber gittim, bu çalışmaları onunla beraber yaptım ve suç duyurusunu beraber yaptık. Bana diş geçiremediniz, gittiniz Cumhuriyet Halk Partisinin Bingöl İl Başkanının iş hayatını sona erdirdiniz. Önce cezalar yağdı. Hepsi belgeli Sayın Bakanım, hepsi elimde. Bunu ben Cevdet Yılmaz Bakanımla da konuştum. Her dakika, adımbaşı bu adamın yaptığı her işe ceza yazdınız. Tamamı yargıda bu cezaların, büyük bir çoğunluğu da iptal edilecek çünkü gerçekten haksız. Yetmedi, bu adamın işini yok ettiniz. Bizi yok etmekle bitiremezsiniz. Biz bu işe para için değil, Türkiye sevdası için çıkmışız. Orada bir yolsuzluk olduğunda, orada bir haksızlık olduğunda değil 1 il başkanını, 81 il başkanını yok etseniz yine de elinize bir şey geçmeyecek.

Ben buradan sizi uyarıyorum: Haksız, kanunsuz yere bir iş yapmayın. Sizin yolsuzluklarınızı ortaya çıkarıyoruz diye bizi bu şekilde tehdit etmeyin, bizi bu şekilde bitiremezsiniz. 1 gideriz, yemin ediyorum, bin değil, 10 bin, 100 bin, 100 milyon geliriz. O yüzden, lütfen, bunları düşünerek davranın ve bu hukuksuz uygulamalardan derhâl vazgeçin, Bingöl İl Başkanımızdan da lütfen özür dileyin.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

1’inci maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, madde üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konu üzerinde görüşlerimi ifade edeceğim ama diğer bazı konulara da izninizle değinmeye çalışacağım. Biz, Türkiye ile Azerbaycan arasında yapılacak her türlü iş birliğini destekliyoruz. Bu nedenle ve bu kapsamda yapılan bu anlaşmaya da olumlu oy vereceğimizi beyan ediyoruz.

Şimdi, sayın milletvekilleri, elbette bu tür anlaşmaların istenen neticeyi verebilmesi için bölgenin de güvenli olması lazım. Güvenlik yoksa siz hiçbir şeyi istediğiniz şekilde icra edemezsiniz. Ancak, herkes de biliyor ki AKP’nin izlediği dış politika sonucunda, AKP’nin izlediği dış politikanın da etkisiyle ve onun da katkısıyla, bölgemiz güvenlik açısından çok sorunlu ve riskli bir bölge hâline gelmiştir ve bu güvensizlikten en çok da Türkiye etkilenmiştir. Bu güvensizliğin bir neticesi olarak, izlediğiniz yanlış politikanın bir sonucu olarak şu anda, Irak’ta 49 yurttaşımız, devlet görevlileri, onların aileleri rehin. Şimdi, sizi biraz geriye götüreyim. O tarihlerde Türk Hava Yolları kendi bürosunu kapatıyor ve personelini tahliye ediyor. Cemaate ait okullar personelini tahliye ediyor ama her nasılsa Başkonsolosluk tahliye edilmiyor ve rivayet edilir ki giden bir telefon üzerine tahliye işlemi gerçekleştirilmiyor. Değerli arkadaşlar, bunun mutlaka Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gerekçeli olarak sunulması lazım, Meclis yok sayılıyor.

Bunun başka örneğini vereyim: Daha yeni basında yer aldı, NATO zirvesine katılan İngiltere Başbakanı Avam Kamarasında, zirvede konuşulanlarla ilgili Avam Kamarası üyelerine bilgi veriyor ve Avam Kamarası üyelerinin o konuyla ilgili şüphelerini, sorularını, sorduğu hususları yanıtlıyor ama biz, zirveye katılan Sayın Cumhurbaşkanının ne konuştuğunu, kimlerle konuştuğunu, kimlerle ne konuştuğunu ancak basından öğrenebiliyoruz, gazetelere yaptığı açıklamalardan öğrenebiliyoruz ve tabii, sadece gazetelere yapılan açıklamalardan öğrendiğimiz için de soru soramıyoruz, tereddütlerimizi gideremiyoruz ve ben eminim ki biz nasıl bilmiyorsak sizler de bilmiyorsunuz, hatta bir kısım Hükûmet üyeleri de bilmiyor çünkü onlar da orada ne olup bittiğini ve neler konuşulduğunu bilmiyorlar.

Şimdi, gene buna başka bir örnek: Obama, IŞİD’e yapılacak müdahaleyle ilgili muhalefet liderlerini toplantıya çağırıyor ve onlara bilgi veriyor ve planın ayrıntıları konusunda onları bilgilendiriyor, daha sonra da kamuoyunu bu konuda aydınlatacağını, bilgilendireceğini ifade ediyor. Oysa, siz bununla ilgili hususlara basın yasağı getiriyorsunuz, biz bu nedenle herhangi bir konuda bilgi alamıyoruz. Bu, işte, demokrasinin, maalesef, Hükûmetiniz tarafından içselleştirilmediğinin bir örneğidir.

Şimdi, bu IŞİD meselesine isterseniz devam edelim. Bakın, yeni Sayın Başbakan IŞİD konusunda ne diyor: “IŞİD radikal, terörize bir yapı gibi görülebilir ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu.” Yani ne diyor biliyor musunuz, tekrar ediyorum cümleyi: “IŞİD radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir ama…” Yani “terörist” demiyor, “terör örgütü” demiyor.Şimdi, siz şunu diyebilirsiniz: “Bizim orada 49 rehinemiz var, o nedenle bizim elimiz kolumuz bağlı.” Öyle değil aslında, rehineler yokken de diyemiyordunuz. Değerli milletvekilleri, sadece orada 49 yurttaşımız rehin değil, Türkiye rehin, Türkiye’yi rehin bıraktınız orada. O nedenle, sizin bir an önce bundan vazgeçmeniz ve dış politikanızı gözden geçirmeniz lazım; bunu defalarca söyledik, soru önergeleri de verdik, dedik ki: “Bak, bu basında yer aldı. Gaziantep’te IŞİD’in hücre evleri olduğu söyleniyor, bu konu üzerinde durun. IŞİD’e eleman temin eden vakıf ve dernekler olduğu söyleniyor, bu konu üzerinde durun.” Ama, siz bunu kale almadınız, şimdi yavaş yavaş ortaya çıkıyor, basında yer aldı bu. Dedik ki: “IŞİD’in orada merkezi var, orayı lojistik üs olarak kullanıyorlar, orayı bir merkez olarak kullanıyorlar.” Ama, siz gene dinlemediniz ve bu şekilde, Irak’la değil IŞİD’le bizi komşu hâline getirdiniz.

Bir başka konu: Okullar açıldı, açılıyor, zannediyorum 1’inci sınıflar okula gitmeye başladı değerli arkadaşlar. Okullar açıldı ama birtakım sıkıntılarla beraber açılıyor ve insanları perperişan ettiniz. Bu temel eğitimden ortaöğretime geçiş sınavı sonucunda öyle bir durum yaratıldı ki öğrenciler 100 kilometre mesafedeki okullara kayıt yaptırmak durumunda bırakıldı ve değerli arkadaşlarım, bir kısım öğrenciler de okula yalın ayak gitmeye başladı. Bakın, bu, basında yer aldı, yalın ayak gidiyor, televizyonlar da gösterdi bunu. Yalın ayak bu çocuklar, okula gidiyor, siz övünüyorsunuz. Bu çocuklar okula yalın ayak gidiyor ama Sayın Başbakan 600-700 trilyon harcamayla -şimdi Sayın Cumhurbaşkanı oldu tabii- kendisine saray yaptırıyor, saray, saray yaptırıyor kendisine 700 trilyona. 450 trilyon harcayarak mevcut uçaklara ilave yeni bir uçak alınıyor. Evet, çocuklar okula yalın ayak gidiyor ama siz Başbakanın ikameti için, şimdiki Cumhurbaşkanının ikameti için 700 trilyon harcıyorsunuz bir saray yaptırıyorsunuz, 450 trilyon harcıyorsunuz bir uçak alıyorsunuz. Bu sizin vicdanınızı kanatmıyor mu değerli arkadaşlar? Bu sizin vicdanınızı kanatmıyorsa benim hiç diyeceğim bir şey olmaz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ülkenin makamı orası.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Başka ne yapıyorsunuz? Ülkeye korku salıyorsunuz, korku. En sonunda, bir spor kulübü taraftarlarını Hükûmeti devirmekle itham ederek müebbet hapis istemiyle karşı karşıya bıraktı sizin devriiktidarınızda.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Onların topu varmış!

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu nasıl bir Hükûmetmiş ki 35 kişilik Çarşı Grubu bu Hükûmeti deviriyor; 1 başkomiser, 2 komiser yardımcısı bu Hükûmeti deviriyor! Bu ne biçim Hükûmet? Yani, hani güçlü bir Hükûmettiniz siz. Böyle bir şey olabilir mi? Belli ki değerli arkadaşlar, bu cemaat sizi fena korkutmuş.

Ama bakın, zamanım az kaldı, bir iki kelime daha söyleyeyim. Bakın, bu Sayın Başbakana Adalet Bakanı diyor ki: “Bu HSYK seçimleri sonucunda HSYK’da Gülen Cemaati çok etkili hâle geldi, biz bununla ilgili tedbir almalıyız.” O zamanki Başbakan ne diyor, biliyor musunuz? “Ya, bizim kıblemiz aynı. Onlardan bize zarar gelmez.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de tüm olumsuzluklardan Hükûmet sorumludur. Bakın, o cemaate bir operasyon yapılacaksa öncelikle zamanın başbakanına, zamanın hükûmetine ve o kumpasa ortak olanlara bir operasyon yapılmalıdır. Onlara yapılmayan hiçbir operasyon gerçek anlamda bir operasyon olarak neticelendirilemez. O zaman, biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Sizin niyetiniz yasa dışı oluşumları engellemek değil, tam tersine, size dokunanları, sizi yargıya götürenleri operasyona tabi tutmaktır.

Bakın, Davutoğlu diyor ki: “Bundan sonra hiçbir başbakan mahkemelerde hiçbir şekilde hesap veremeyecektir.” Hukuk devletinde öyle bir şey olamaz. Hukuk devletinde başbakanlar da başkaları da mutlaka adalet önünde gerektiğinde hesap vermek durumunda olmalıdırlar diyor, hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serindağ.

Sayın Bakan, söz istemişsiniz.

Buyurun, süreniz on dakika.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; heyetinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Öncelikle, yanlış bilgilendirmemek açısından bir belge göstermek istedim. Hükûmetler arası anlaşmaları, tekraren söylüyorum, bakanlar imzalarlar ve burada da Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın İlham Aliyev’in imzasıyla beraber, onun şahitliğiyle beraber, onların şahitliğiyle beraber, hem benim hem de Sayın Natık Aliyev’in, değerli meslektaşımın imzasıyla beraber hükûmetler arası anlaşma imzalanmıştır. Ev sahipliği anlaşması şirket ve Hükûmetimiz arasında imzalanmıştır bizler ev sahibi olduğumuz için ve şu anda konuştuğumuz anlaşma da, mutabakat metni de, yine, her birinizin önündeki metinlerden göreceği gibi, yine bakanlar arasında imzalanmıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu konuda her birimiz tabii ki ittifakla benzer şeyleri söylüyoruz: “Bu proje faydalıdır; Türkiye’nin coğrafyasını, stratejisini, her bir şeyini daha da güçlendirecektir.” Tabii ki şu yoruma da katılıyorum: “Yalnızca bir rant işi, yalnızca bir kâr işi, yalnızca bir ekonomik fizibilite değildir.” Son derece doğru. Bunun temel gerekçeleri arasında; bu projenin stratejik öneminin ve yapısının özellikle iki ülkenin duygusal bağlarını tahkim eden, güçlendiren, bütün ekonomisiyle beraber kardeşlik hukukunu derinleştiren bir yapıdır. O açıdan, inşallah, 2018 yılının sonuna bu projeyi nihayetlendirmiş olarak, bitirmiş olarak Türkiye’nin doğal gazdaki arz güvenliğiyle alakalı çalışmalarımızı yapmış, bitirmiş, tamamlamış olacağız.

Değerli arkadaşlar, tabii, milletvekillerimizin sözlerinden enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi lazım geldiğini bir kez daha anlıyoruz. Tabii, dünyada gelişmiş ülkelerin uyguladığı sistem son derece açık, hemen hemen bütün enerji kaynaklarını değerlendiren bir yapı söz konusu; bunun içerisinde güneş var, rüzgâr var, jeotermal var -ülkesine göre- kömür var, yerli kömür var, ithal kömür var, nükleer var, her birisi var. Şimdi, bunların birbirine olan faydası nedir? Ülkemizin çevreye olan katkıları, eksikleri, tehditleri, fırsatları nedir, bunları birazcık, isterseniz, açalım.

Geçen yıl, 2013 yılında, yağış rejimleriyle, yağmur rejimleriyle beraber, Türkiye’nin ürettiği her elektriğin dörtte 1’i sudan elde edildi, HES’lerden. Zaman zaman, biliyorsunuz, HES’lere karşı çıkanlarımız oluyor, belli gerekçelerle karşı çıkanlarımız oluyor. Bu yıl ise yağış rejimlerinin en son, her birimizin de izlediği meteorolojik veriler çerçevesinde, neredeyse yüzde 19’lar, yüzde 20’lere düştüğünü görüyoruz. Yani, her tüketilen 5 birim elektriğin 1 tanesi sudan elde edilmiş olacak yani daha da düşecek. Aradaki fark, çok ciddi bir şekilde diğer kaynaklara bölüştürülecek. Diğer kaynaklar ne? Saydığımız kaynaklar; bunların içerisinde doğal gazdan da elde edilen var, rüzgârdan da elde edilen var, diğerleri de var. Kısaca, 4 ana birimde, Konya-Karapınar’daki güneş ile Akkuyu’daki nükleer santrali karşılaştıralım. Birini tercih etmek diğerinden vazgeçmek anlamına gelmiyor arkadaşlar. Her ikisini de beraber tercih etmemiz lazım geldiğini söylüyorum. Niye? Güneş her zaman istediğimiz oranda olmayabiliyor. Türkiye’deki güneş yılda 8.640 saatin 2 bin saati… 1.800 ila 2 bin saat güneş ışınımı var Türkiye’de, ortalaması bu.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan, süre…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biraz daha süreyi daraltayım.

Bakın, bir tanesi, kapladığı alanla alakalı. Bir nükleer santrali 8 bin saat civarında çalıştırıyorsunuz. Kömür santralini 8 bin saat civarında çalıştırıyorsunuz.

Somut projeden bahsedelim: Konya Karapınar’da 60 bin dönüm yerde inşallah 3 bin megavatlık güneş santralini kuracağız. Bu, doğru bir proje ve desteklerinizden dolayı da teşekkür ediyoruz. 60 bin dönüm yerde tarım arazisi olmamasına dikkat edeceğiz, mera vasfını kaybetmiş olacak, mera arazisi olmayacak, tabiat varlıkları, kültür varlıkları olmayacak. Buradan, bu dediğimiz saat çerçevesinde yaklaşık 6 milyar kilovatsaat elde edeceğiz. Yani, hesapta ufak, sehven yapılmış bir hata var, onu hatırlatmak isterim ve 13,3 sentten alacağız biz bunu. Burada harcanacak para da yaklaşık 6 milyar dolar civarında olacak.

Şimdi gelelim nükleere: Nükleerde bunun tam 6 katı elektrik elde edeceğiz, tam 6 katı, 40-42 milyar kilovatsaat civarında elektrik elde edeceğiz, kapladığı alan dörtte 1’i kadar. Yani, birinde 60 bin dönüm, birinde 15 bin dönüm ve 12,35 sentten alacağız ve harcadığımız para açısından baktığımızda da diyelim ki 3 katını harcayacağız. Bütün bunları karşılaştırdığımızda, 7 kat kadar -yalnızca teknik, “spec”ler açısından söylüyorum- nükleer lehine bir gelişme var ama biz buna rağmen, güneşin yapılmasının doğru olacağına inandığımız için başlıyoruz. Suyu da yapmak lazım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İnsan sağlığı özellikle…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Tabii ki riskleri, insan faktörünü dikkate alacağız. İnsan da bizim, sağlık da bizim, her birisi bizim.

Arkadaşlar, dünyadaki 442 santralin yarısı, 220 civarındaki santral 3 ülkede kurulu vaziyette; Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Japonya. Herhâlde özgürlükler açısından, insan sağlığı açısından bizden daha az önem veren ülkeler değil bunlar. Ben kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinden yanayım. Doğru bilgilendirdiğimiz kadar bunların tercih edileceğine de inanıyorum ama şunu da söylemem lazım: Bir tanesi, nükleer güç santrallerinin ithal yakıt oranı diğerlerden daha fazla değildir. Şu açıdan söylüyorum: Tabii ki güneş ve yağmurdan, Allah’ın bize, bu ülkeye verdiği bu kaynaklardan jeotermal de aynı şekilde elde ediliyor. Ama, nükleer santralleri kurmuş olmamız hâlinde, her bir nükleer santralin devreye girmiş olması hâlinde -hem Sinop’ta hem Mersin’de- 7,2 milyar dolarlık, bugünün parasıyla ve reeskont edilmemiş hâliyle, yaklaşık 15 milyar TL’lik daha az doğal gazı ithal edeceğiz arkadaşlar. Çünkü, biz, kuracağımız nükleer santrali Atatürk Barajı’nın yerine kullanmayacağız.

ENGİN ALTAY (Sinop) – HES yapalım HES, HES. Bak, Boyabat’ta var HES, ne güzel.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Boyabat’taki HES’in yerine kullanmayacağız.

ENGİN ALTAY (Sinop) – 10 tane daha yapalım ondan ya.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - 10 tane daha Boyabat tesisi yapalım, bir yandan da Türkiye büyüyor ve genişliyor, nükleer santral de yapalım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yeni teknoloji, yeni…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yapmayalım Sayın Bakanım. Yapmayın, ah alırsınız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bunlarla alakalı sayın milletvekilim, gelişmiş ve son teknolojiyi kullanacak bir yapıyı kurgulamamız lazım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Japonya hepsini kapattı Sayın Bakan, bilginiz var mı? Almanya da kapatıyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Her bir kazanın kendimize oluşturduğu bir risk var, bir tehdit var. Bu tehditleri fırsata dönüştürecek yapıyı hep beraber kurgulayalım.

Japonya 6,2 trilyon dolarlık gayrisafi yurt içi hasılasıyla beraber, yalnızca 2013 yılında 40 milyar dolar fark verdi arkadaşlar.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Versin ya, insan sağlığından önemli mi? Çocukların kanser olmasından önemli değil.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Enerjiye giden rakam demiyorum, 40 milyar dolar, yalnızca farka giden para verdi. Bizim tabii ki bunlara verecek bir farkımız yok ve şunu da bu kürsüden özellikle belirtmek isterim ve altını çizerek özellikle söylemek isterim: Japonya nükleer güç santrallerini birer birer devreye almak durumunda kaldı, 52 tanesini sıfıra indirmişti, şu anda 13 tanesini tekrar devreye aldı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hepsini kapatıyor şimdi. Onları da kapatıyor Sayın Bakan, 5’e düştü, kapatıyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bundan sonra, bu sayı artarak devam edecektir. Ne zaman? Güvenlik sistemlerini daha da devreye alarak.

Bizim, gelişen Türkiye’nin yapısını şu şekliyle kurgulamamız lazım: Nükleerden bir parça, doğal gazdan bir parça, yenilenebilir enerji kaynaklarından çok parça, yerli kaynaklarımızdan, kömürden çok parça, ithal kömürden az parça yaparak Türkiye’nin enerji portföyünü kurgulamamız lazım ve Türkiye, bakın, on iki yıl öncesine göre tam 2 kat enerji kullanıyor, bundan on yıl sonrasında yine 2 kat enerji kullanacak; her birimizin refah seviyesi arttıkça bunlardan daha fazla kullanacak.

Ben, bütün enerji kaynaklarının gelişmesinde vermiş olduğunuz destekten dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap bölümünde bir soru var.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Efendim, şimdi, üniversiteler başladı. Her gün istinasız 5 veya 6 öğrenci bana telefon ediyor “Yurt bulamadık.” diyor. Şimdi o kadar zor durumda ki bu öğrenciler. Hükûmet ne tedbir alıyor?

Bakın, bugün, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi gençlik sorunu yani gençler üniversiteye başlıyor, yurt yok. Nereye gidecek bu insanlar? Bir de köyden gelenler, fakir aile çocukları var. Evvela, bunu nasıl çözeceklerini Hükûmet bize bir şey etsin.

Bir de bu Karayollarındaki taşeron işçilerin taşeron işçi olarak çalışamayacağı, devamlı işçi olarak çalışması yönünde Danıştayın kararları var. Defalarca burada söyledik, bu taşeron işçilerin sorununu nasıl çözecekler? Bunu bir açıklasınlar, Vatandaşlar her gün bizi telefonla arıyor “Kardeşim, bizim bu sorunumuzu dile getirmiyorsunuz.” diyorlar; bunlara bir çözüm bulalım. Yani burada, tamam, bazı şeyleri söyleyelim ama böyle, yargı kararını yerine getirelim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çok güzel rakamlar verdiniz, hepsi paraydı. Ne kadar para harcarsak harcayalım, bir çocuğun kanser olmasından daha önemli değildir. Bugün, Almanya’daki nükleer santrallerin 5 kilometre yarıçaplı alanında kanser oranı 2,2 kat artmıştır hiçbir sızıntı tespit edilmemesine rağmen; bir.

İki: “Büyüyoruz, enerjiye ihtiyacımız var…” Çok haklısınız. Eğer güneşi yeterince kullanırsanız 2023 değil, 2050 yılına kadar kullanacağımız enerjinin tam 4 katını elde edebilirsiniz. Bunların hesapları var, ben uzun uzun girmedim, çok da Meclisin sabrını taşırmak istemiyorum. Hesaplar bellidir. Nükleer santralden vazgeçtiğiniz zaman, o zaman önünüzde düğmemi ilikleyeceğim, sizi saygıyla selamlayacağım. O zamana kadar da asla bunu yapmayacağım.

BAŞKAN – Cevap verecek misiniz Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, biz burada hep beraberce bu çatı altında görev yapıyoruz. Siz, yalnızca güneşi destekliyor olsanız da nükleer santrale taraftar olmasanız da eyvallah.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır, rüzgârı da destekliyoruz, HES’i de, uygun linyiti de, yeter ki uygun yapın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yani şöyle ifademi düzelteyim: Yenilenebilir enerji kaynaklarını destekliyor olsanız da nükleer santrali desteklemiyor olsanız da ben sizin önünüzde önümü ilikleyeceğim. Yani -bir arkadaşlık hukuku olarak- burada milletvekilleri olarak hep beraber görev yapıyoruz. Tabii ki her birimizin nükleer santrali aynı derecede tasvip etmesi beklenemez. Bütün bunların risk analizlerini yaptık. Siz doktorsunuz, tıp dünyasından geliyorsunuz, tabii ki bu konuyu bizden daha iyi bilirsiniz. Bir kemoterapiden daha önce ister tomografi isterse MR çekimiyle alakalı yapılan çekimlerdeki bir insan vücudunun aldığı radyasyon nükleer santralin yanındaki yaşadığınız on yıldan daha fazla. Tekrar seçerek söylüyorum cümlemi: Bir defa MR çektirdiğinizde hem de çok kesitli, işte o hassasiyeti yüksek MR’lardan çektirdiğinizde, hele hele nabzınız 80’nin üzerinde olursa aldığınız radyasyon miktarı 2,5-3 katına çıkıyor. Bütün bunların ışığı altında, nükleer santralin yanında on yıl yaşasanız o MR’dan elde ettiğiniz radyasyondan daha fazlasını alamıyorsunuz. Tabii ki bunların her birisiyle, coğrafyayla oynadığınız her an aslında riskin arttığı andır. Bu açıdan ben bir şey demiyorum.

Tabii, Sayın Milletvekilimiz söylediler, yurt bulunmasıyla alakalı.

Değerli arkadaşlar, Gençlik ve Spor Bakanlığımız bu konuda Kredi ve Yurtlar Kurumuyla beraber son derece yoğun bir çalışmada bulunuyor. Özellikle son gelişmelerin yurtlardaki yapılanmayı, yurtlara yerleşmeyle alakalı dizaynı değiştirdiğini gördük. Bazı yerlere çok fazla yüklenmeler oldu ama biz bütün öğrencilerimizin barınmayla alakalı ihtiyaçlarını karşılamak durumundayız.

Karayollarıyla alakalı, taşeron… En son “taşeron yasası” diye bahsettiğimiz yasayla beraber, Karayollarının asli iş unsurlarının haricindeki işlerle alakalı tabii ki bir yargı kararı da oldu. Hangisi asli iştir, değildir, bunların tanımlamasıyla da alakalı farklı bir karar oldu. Tabii ki önümüzdeki süreçte bunları net olarak da göreceğiz.

Ben teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Üç sene olmuş, yargı kararı var.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

Buyurun.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Soma’da 301 işçinin öldüğü maden şirketinin de yine İstanbul’da 10 işçinin iş cinayetine kurban gittiği bu rezidans inşaatının da, her ikisinin de, iş güvenliğiyle ilgili denetimlerini NCA diye bir şirketin yaptığını biz kamuoyundan öğrendik. Her ikisinde de bu kadar ağır ihmal, artık ihmal değil, neredeyse kasta varan bir ihmal söz konusuysa bu NCA şirketiyle ilgili, denetim şirketi, iş güvenliği şirketiyle ilgili herhangi bir yaptırım yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda nasıl bir gelişme var? Bunları öğrenmek istiyorum sizden.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet, değerli arkadaşlar, tabii, Soma’da 301 işçimizi kaybettiğimiz o elim kazadan sonra 10 kardeşimizi de tabii ki asansör faciasında yitirdik. Bundan her birimiz üzüntülüyüz. Ailelerine tekrar başsağlığı diliyoruz, kendilerine Allah’tan rahmet diliyoruz.

İş güvenliğiyle alakalı özellikle Çalışma Bakanlığımızın, malum, yaptığı bir inceleme var. Adli soruşturmalar, idari soruşturmalar devam ederken aynı zamanda kurumlarımızın da, özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle alakalı müfettişlerimizin de yürüttüğü bir çalışma var. Bunun aynı şirket olması tabii ki o şirket açısından dikkatleri üstüne çeker ama özellikle münhasıran son asansör kazasıyla alakalı, teknik gerekçelerle mi olmuştur, idari bir inisiyatif kullanmada bir sıkıntı mı olmuştur, bunların her birisi o incelemelerden sonra kamuoyuyla paylaşılacak. Tabii ki denetim şirketi de bunun istisnası değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerinde…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, benim söz talebim var; daha dört dakikamız var.

BAŞKAN – İkinci defa mı girdiniz sisteme?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Evet efendim.

BAŞKAN – Ben silinmedi zannetmiştim de o yüzden…

Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, uzatmayacağım yani gerçekten vâkıf olmadığınız konuda konuşmak doğru değil. MR, çünkü röntgen yaymaz, biliyorsunuz manyetiktir. Röntgen çektiren insanlar bilerek, isteyerek o ışını almaya razı olarak giderler çünkü faydası zararından daha fazladır. O yüzden eğer oradaki yöre halkı nükleer santrali istiyorsa yapın. Açık söylüyorum, gelin, sandığı koyun, referandumunuzu yapın. Bölgenin milletvekili olarak konuşuyorum, oradaki yöre halkı, iddia ediyorum AKP’lilerin de en az yüzde 60’ı “hayır” diyecektir nükleer santrale. Çernobil’i, Fukuşima’yı da ne olur aklınızın bir kenarında tutun. Bunlar normal giderse böyle ama bir kaza olduğunda Allah korusun bunun altından ne siz kalkabilirsiniz ne bir başkası diyelim. İsterseniz cevap da vermeyin, uzatmayalım çünkü aksi takdirde ben de konuşacağım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Soru değil, bakın, öneriydi; cevap vermeyin Sayın Bakan.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Öneriydi, sadece öneriydi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

2’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 – (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen yok.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açı oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılıp yapılmamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Açık oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Sistemine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı               :                  233

Kabul                                        :                  231

Ret                                            :                     1

Çekimser                                 :                     1(x)

                                  Kâtip Üye                                                                      Kâtip Üye

                              Muharrem Işık                                                               Fehmi Küpçü

                                   Erzincan                                                                          Bolu”

Böylelikle tasarı kabul edilip kanunlaşmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.41

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 139’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulu önerisi üzerine Genel Kurulda alınan karar gereğince, 3’üncü sırada yer alan, 641 sıra sayılı Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayamıyoruz.

Şimdi, 4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/940) (S. Sayısı: 628) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 628 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak.

Buyurun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devletlerin komşularıyla olan ilişkileri, onların bölgelerinde etkin hâle gelmesinde en önemli rolü oynayan unsurdur. Özellikle de kültürel medeniyet alanında ve kültür alanında birbiriyle yakın olan devletlerin yakınlaşması bu konuda daha da önem taşır ve bölge barışının sağlanmasında da son derece önemli bir rol oynar.

Türkiye Cumhuriyeti ile İran arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi adına Tercihli Ticaret Anlaşması’nın onaylanması, iki ülke arasındaki yıllar içerisinde çeşitli problemlerle gelişmemiş olan ticaretin daha da gelişmesi için önemli bir adım olacaktır. Nitekim, İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti’yle olan ilişkileri çok da iyi derecede sayılacak bir konumda değildi. Ancak 1994’lerden, 95’lerden itibaren İran’la olan ilişkiler çok daha iyi bir konuma gelmiştir. Nitekim, yakın bir dönemden söz edecek olursak -ki şunu özellikle belirteyim: Türk Tarih Kurumu Başkanlığım zamanında İran’la yaptığımız ortak birtakım projeler çerçevesinde İran’ın hemen her bölgesini gezmiş bir kişi olarak şunu söyleyebilirim ki İran gerçekten çok köklü bir devlettir- Persler gibi, Sasaniler gibi çok kadim medeniyetlere sahip olan bir coğrafya üzerinde kurulmuş olan İran’ın ondan sonraki dönemlerde Türk devletlerine mekân olarak ev sahipliği yaptığını görüyoruz ki yaklaşık bin yıllık bir dönemde yani 1925’e kadar Türk devletlerinin hâkim olduğu bir coğrafya olmuştur.

En son 1925’te -Kaçar Hanedanı’nın- Pehlevilerin başa geçişine kadarki dönem, dediğim gibi, Karakoyunlulardan İlhanlılara, Selçuklulardan Safevîlere, Safevîlerden Afşarîlere ve Kaçarlara kadar olan bu dönem İran tarihi açısından da son derece büyük önem taşır ve özellikle Safevîler döneminden itibaren -tabii, Nadir Şah da dâhil- o dönemlerde Osmanlı Devleti’yle olan ilişkileri gerçekten günümüze kadar yansıyan bir durum ortaya çıkarır. Öyle ki son zamanda bile İran’dan gelen heyetlerin çok kalabalık olarak gelmesi veya Türkiye’den İran’a giden heyetlerin büyük kalabalıklar altında gitmesi, aslında bu geleneksel iş birliğine bağlıdır. Öyle ki İran’dan gelen heyetler Osmanlı Devleti zamanında Türk sınırlarına girdiği andan itibaren elçilik heyetinin tüm masraflarının Osmanlı Devleti tarafından karşılandığı, keza aynı şekilde Osmanlı Devleti’nden gidildiğinde de oradan karşılandığı görülmektedir. Aslında bu bir yakın ilişkinin ötesinde bir rekabetin de göstergesidir.

Bu rekabet ortamı 1639 yılına kadar devam etmiştir ve Kasr-ı Şirin Anlaşması’yla çizilen sınırlar günümüze kadar gelmiştir, hiç aksamadan ve bozulmadan gelmiştir. Bu bakımdan İran ile Türkiye arasında geçen yaklaşık üç yüz otuz beş yıl gibi bir sürede en küçük bir sınır sorunu veyahut da iki devlet arasında rekabet teşkil edecek bir sorun olmamıştır.

Yakın döneme geldiğimizde, 2012’de Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacmi 22 milyar dolara kadar çıkmıştır ancak bunun yaklaşık 5 milyar dolarlık kısmı kıymetli madenlerden oluşmaktadır; altın ticareti, götürülüp getirilmesi gibi. Bir yıl sonrasında yani 2013 yılında bu oran 14,6 milyar dolara kadar düşmüştür ama bunda muhakkak ki İran’ın nükleer çalışmaları sebebiyle Avrupa Birliği ve Amerika devleti tarafından uygulanan ambargolar da önemli rol oynamıştır. Nitekim Türkiye ile İran arasındaki dış ticaret açığı 6,2 milyar dolara ulaşmıştır. İşte, bu ticaret anlaşmasıyla bu ticaret hacminin 30 milyar dolara kadar çıkması planlanmaktadır.

Meclis Başkanımızla birlikte İran’a gittiğimizde, geçen bahar döneminde, aslında şunu görmüştük: Oradaki iş adamlarımızla yaptığımız görüşmelerde İran’la ticaret hacmimizin sadece para transfer meselelerinin halledilmesiyle 30 milyarların üzerine çıkacağı kendileri tarafından belirtilmişti. Nitekim aslında büyük ağırlığı doğal gaz teşkil etmesine rağmen İran’la olan ilişkilerimizde, diğer alanlarda, sınai üretim ticaretinde de çok önemli bir rol oynanabilir.

Değerli milletvekilleri, kısa bir özet yaptım. Aslında 2014’te de 12 milyar dolarları geçmiş bir ticaret hacmimiz var. İran’dan alınan doğal gazın -tabii resmî bir rakam olmamakla beraber- 1000 metreküpü alanı 490 dolar olarak alınmaktadır ki bu, Azerbaycan’dan aldığımız doğal gazdan 155 dolar daha yüksek, Rusya’dan aldığımız gazdan da 55 dolar daha yüksektir. Tahkim Kuruluna başvuran Türkiye’nin bu konuda neler elde ettiğini doğrusunu isterseniz tam olarak bilmiyorum şu an için ama burada şu önemli: Bütün bu ticaret tabii ki iki ülkeyi birbirine yaklaştıran en önemli hususlardan biri olmakla beraber, Türkiye ve İran’ın stratejik olarak birbirine yakın durmak mecburiyeti de vardır. Zira Orta Doğu’da meydana gelen olaylar çerçevesinde meseleye baktığımız zaman İran’ın Türkiye için, Türkiye’nin de İran için son derece büyük, âdeta sigorta sayılacak bir değeri vardır. Bu iki ülkenin yakınlaşması, Orta Doğu’da, Amerika gibi veya Rusya gibi birtakım devletlerin de bu bölgeye olan emellerini ortadan kaldırabilecek veya en azından belli bir seviyede tutabilecek nitelikte olacaktır.

Zira diğer bir yönü de: Türkiye’nin İran üzerinden Orta Asya’ya açılışının ana kapısı İran’dır, kara yolu üzerinden. Dolayısıyla, İran’ın bu bakımdan da Türkiye için son derece büyük bir önemi vardır. Hele hele Orta Doğu’da meydana gelen olaylar yani Suriye’yle, Irak’la, Filistin’le, İsrail’le olan ilişkilerimiz veya Mısır’ı göz önüne alacak olursanız bu bölgelerde meydana gelen şu anki olaylar, Türkiye’nin bu bölgeye olan ihracatını çok büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır ama en önemlisi, bu ihracatı ortadan kaldırmanın ötesinde bölgede bir mezhepsel nüfuz mücadelesinin de meydana geldiğini, ortaya çıktığını görmezden gelmemiz mümkün değildir. Bugün ortaya çıkan IŞİD’in, özellikle Sünni olmayan Müslümanlar üzerindeki etkileri ve hatta İslam’da hiç yeri olmamasına rağmen “Allahuekber” diyerek insanların kafasını kesmesi, bir defa, bu bölgede, aslında Osmanlı Devleti’nin 19’uncu yüzyılda mücadele ettiği Vehhabi anlayışıyla, Vehhabi mezhebinin görüş açısıyla, İslam’a bakış açısıyla eş değer olarak görülebilir. Nitekim, Vehhabi de, Osmanlı Devleti’nin mücadele ettiği Vehhabilerdeki Suud El Faysal’ın büyük dedesi El Suud o bölgede, Osmanlı Devleti’ne başkaldıran ve mücadele eden en önemli kişilerden biridir.

Aynı şekilde, özellikle o bölgeye gitmiş, hacca gitmiş olan insanlar da muhakkak ki sahabelerin mezarlarının bile yerle bir edildiği bir yapı görmüştür. Onun ötesinde, Suudilerin geçmiş dönemde, Peygamberimizin mezarını bile ortadan kaldırmayı düşündükleri bir dönemde, İslam dünyasından gelen tepkiler üzerine bunu ortadan kaldırmaktan vazgeçtiklerini de tarihlerde okuyabilirsiniz. Mezarlara karşı böylesine büyük bir düşmanlıkları var.

Nitekim bugün IŞİD’in yaptığı da aynıdır. Camileri gösterişli bulup onları havaya uçuran, özellikle Şii camilerinde daha alayişli, gösterişli bir cami iç yapısı, mekânı olduğunu göz önüne alırsanız bunları ortadan kaldıran ama diğer taraftan da türbeleri de bombalayıp yerle bir eden bir anlayışın temsilcileri olarak ortaya çıkmışlardır. Aslında IŞİD İslam içerisinde kangren sebebi olarak sayabileceğimiz bir fikrin ve anlayışın temsilcileridir, İslam dünyasında fitne çıkaran ve İslam dünyasını altüst eden bir anlayışın temsilcileridir.

Her ne kadar bu örgütün Amerika Birleşik Devletleri, İsrail gibi devletler tarafından organize edildiği ve Türkiye’nin de bunlara yardım ettiği söz konusu ediliyorsa da bunu şu açıdan değerlendirmek gerekir: Aslında IŞİD’in İsrail’e karşı bir harekete girmemesi ve sadece Şii Müslümanlara yönelik bir harekât içerisinde bulunmaları bunu doğrular niteliktedir. Nitekim, IŞİD’in Bağdat’a doğru ilerleyişi ve Irak’ta elde ettiği, Suriye’de elde ettiği bölgeler sonrasında gücünü ispat etmesi ve kendisine güven duymasıyla Irak’ın kuzeyine yönelmesinden sonra ancak Amerika Birleşik Devletleri IŞİD’e karşı tavır almıştır. Zira, o zamana kadar aslında El Maliki’nin elinde bulunan petrol bölgelerinin bir şekilde Kuzey Irak’a bağlanmasında IŞİD önemli bir rol oynamıştır. İşte, bu çerçeve içerisinde, İran IŞİD’e karşı mücadele eden bir devlettir.

Diğer taraftan, Türkiye’nin terörle mücadelesinde, PKK’yla mücadelesinde İran’ın çok önemli bir rolü var idi. Keza aynı şekilde, Suriye’nin başlangıçta olmasa bile daha sonraki dönemlerde çok önemli bir rolü vardı. Aslında, Türkiye’nin Suriye, Irak, İran gibi devletlerle -ki Atatürk zamanında da bu, Bağdat Paktı’yla perçinlenmiştir- bunlarla iş birliği hâlinde hareket etmeleri aslında Orta Doğu’da barışın sağlanmasında birinci derecede önemli bir rol oynayan politika olacaktı.

Aslında, 61’inci Hükûmet ilk kurulduğunda ve Sayın Davutoğlu Dışişleri Bakanı olarak ilk defa göreve başladığında “sıfır sorun” olarak adlandırdığı politikasında çok doğru bir politikayla işe başladı. Suriye’yle olan ticaret anlaşmaları ve vizeler sebebiyle aslında Orta Doğu’da Amerika’nın da, Avrupa’nın da beklemediği veya İsrail’in beklemediği çok önemli bir adım atılmıştı. Bu adım birdenbire Batılılar tarafından tenkit edilmeye başlandı ve hatta Türkiye’nin kendi mecrasından çıkan bir devlet olarak nitelendirilmesine sebep oldu. Aslında Türkiye, çıkmış olduğu mecradan kendi ana mecrasına oturuyordu bu politikayla ve nitekim Türkiye’den Suriye’ye, Suriye’den Türkiye’ye büyük bir ticaret ve insan giriş çıkışı oldu.

Diğer taraftan, Suriye’nin –ki o tarihlerde Suriye’ye gitmiştim- hemen hemen Türkiye sevdalısı bir hâle geldiğini, kapalı çarşılarında, Şam’da, vesair çeşitli yerlerde, bütün dükkânlarda Türk bayraklarının yer aldığını görmüştüm ama ne gariptir ki ve neden ortaya çıkmıştır ki Suriye’yle ilgili bu politika birdenbire değişti ve Suriye’yle düşman kardeşler hâline gelindi. Esad, aslında Türkiye’yi bir yerde kendisine örnek alan bir politika izlemeye başlamıştı. Samimi olarak söylüyorum ki -o tarihte siyasetle de alakam yoktu, Tarih Kurumu Başkanı olarak- Halep’te, Halep Üniversitesinde “Türkiye’nin Orta Doğu politikasında Suriye’nin yeri ve önemi” konulu bir konferansa gitmiştim ve ilginçti ki o zamana kadar baskı altında bulunan Türkmenler o konferansımda bana Türkçe sorular sordular, böyle bir imkân tanınmıştı ve Halep’e gittiğinizde, Halep surlarının dibindeki kafeteryalarda, birçok Türkmen’in, size, Türk diliyle gelip konuştuklarına şahit olmuştum. Aynı şekilde, kiraladığım arabayla Hama, Humus, Şam, Tartus gibi illeri görmenin ötesinde, diğer bir gün de Rakka, Deyrizor, Meskene ve muhakkak ki Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu Caber Kalesi’ne gittim. Kendim kullandığım arabada bir kere yolda durdurulmadım. Böylesine büyük bir yakınlık kurulmuş bir ülkeyle birdenbire, bir gün içerisinde düşman olmanın anlamını herhâlde değerlendirmek gerekiyor. İşte bu politika, Türkiye'nin bu politikası, yanlış politikası, ondan sonraki politikası bugün İsrail’in Gazze’yi bombalamasında, Filistin’i bombalamasında en önemli etkenlerden biridir. Zira, İsrail’i durduran en önemli güç, askerî güç, kara gücü Suriye gücüydü. Mısır’ın, Suriye’nin, Irak’ın ve Libya’nın -ki bunlar İsrail’le savaşan devletlerdi- bunların kendi iç kargaşası içerisine hapsedilmeleri sebebiyle İsrail artık rahatça at oynatır hâle geldi. İran’a karşılık Türkiye’de kurulan Kürecik’teki radar istasyonu, aslında, yine bunun sebeplerinden bir tanesiydi.

Türkiye'nin Orta Doğu’da uzlaştırıcı, Orta Doğu’da barışı sağlayıcı en önemli ülke olduğunu düşünüyorum. Bugün bile, Türkiye, Suriye’deki kargaşaya son verebilecek tek ülkedir; yine, Irak’taki kargaşaya son verebilecek tek ülkedir; yine, Mısır’da ve Libya’daki kargaşaya son verebilecek tek ülkedir ama politikalarından vazgeçip yanlış yaptıklarını idarecilerin kabul etmesi gerekir yani yanlışlarından dönmesi gerekir.

Suriye’nin güvenliği, Suriye’nin tek devlet olarak ayakta kalması Türkiye'nin sigortasıdır, Türkiye'nin ayakta kalması demektir. Keşke, Türkiye, politikasında, Rusya’yı da içine alan, Türk cumhuriyetlerini içine alan, Azerbaycan’ı, Gürcistan’ı, İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi içine alan yeni bir birliğe doğru gidebilse. Bakın, dünyanın en uzak köşelerinden gelen insanlar, devletler, on bin kilometre öteden gelen devletler, Orta Doğu’daki enerji merkezlerinin bulunduğu bu bölgelere hâkim olmaya çalışıyorlar.

Aslında, şurasını iyi düşünmemiz gerekir: Orta Doğu, dünya enerjisinin yüzde kaçını üretiyor? Dünya petrollerinin yüzde kaçı Orta Doğu’dan ve Orta Asya’dan çıkıyor? İnancınız olsun ki, yüzde 70’i bu bölgeden çıkıyor ama bu arada şunu da ifade etmek istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri, dünya petrollerinin yüzde 26’sını harcayan ülkedir. Yine, Avrupa Birliği ülkeleri dünya petrollerinin yüzde 20’sini kullanan ülkelerdir. Yani dünya petrollerinin yüzde 46’sı Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerince tüketiliyor. Demek ki, kendi ülkelerinde yeterli olmayan petrolün bulunduğu sahalara hâkim olmak bu devletler için olmazsa olmazlardandır. Ama yanı başımızdaki coğrafyalarda onların güdümünde giden, onların arkasından, gölgesinden giden bir politikanın izlenmiş olması Türkiye'nin yararına değildir. Dolayısıyla, bu bölgede Türkiye başlangıç olarak İran’la yapacağı bu ticaret anlaşmasını diğer sözünü ettiğim devletlerle de aynı şekilde yapmak mecburiyetindedir. Ekonomik ilişkilerden başlayan sürecin siyasi sürece de etki etmeyeceğini hiç kimse söyleyemez. Dolayısıyla, buradan başlayıp bu ülkelerle siyasi olarak iş birliğine doğru giden bir yapı meydana geldiği zaman Avrupa Birliğinde olduğu gibi “Avrasya Birliği”ni kurmak işten değildir. Dolayısıyla, böyle bir coğrafyada kurulacak bir birliğin hem kendi içindeki, iç dinamizmdeki durum sebebiyle iç çatışmaların önüne geçeceği hem birçok rekabetin önüne geçilebileceği, barışın sağlanabileceği bir ortam doğuracaktır. Yani şöyle düşünün: Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmiş olan Ermenistan, böyle bir birlik karşısında ne yapacaktır? Kendi geleceğini garanti altına almak için işgal ettiği toprakları Azerbaycan’a devrettiği takdirde kendi geleceğini de garanti altına alacaktır. Dolayısıyla, birlik ülkeleri içerisinde çatışma çıkmayacağına ve anlaşma yoluyla çözümleneceğine göre, Orta Doğu’da kargaşanın da önüne geçilecektir. Ama bunu yapmak zor bir şey değildir.

Avrupa Birliği ülkeleri, inancınız olsun ki, Orta Çağ’dan itibaren birbirlerini kırmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Din harpleri, Otuz Yıl Harpleri, Yüz Yıl Savaşları ve ardından Birinci Dünya Savaşı, ardından İkinci Dünya Savaşı, kimisi Protestan, kimisi Katolik, kimisi Anglikan, kimisi Lutherizm, vesaire gibi değişik mezhepler altında bulunuyorlar. Mesela bir Katolik ile bir Protestanı siz aynı dinden göremezsiniz, âdeta ayrı dinler altındadırlar ve birbirleriyle Müslümanlardan daha fazla düşmandırlar. Bu çerçeve içerisinde meseleye baktığınız zaman, onlar bir birlik hâline gelebiliyor ve bir çatı altında bulunabiliyorlarsa âdeta İslam dünyası sayılacak sözünü ettiğim coğrafyada bir birliğin kurulmaması söz konusu bile edilemez. Dolayısıyla, bu çerçeve içerisinde İran’la yapılan bu anlaşmanın bu şekliyle değil, daha da geliştirilmesi en büyük temennimizdir.

Bu bakımdan, İran’la yapılan bu anlaşmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi belirtiyorum ve anlaşmanın başarıyla sonuca ermesi ve her iki ülkeye de faydalı olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye-İran ilişkileri uzun yıllardır ve hâlâ sıcak bir şekilde sürüyor. Çok önemli gelişmeler Orta Doğu’da oluyor ve bu gelişmeler Orta Doğu’da olurken Orta Doğu’da Suriye’yle başlayan Esad rejimine karşı ve Irak’taki IŞİD olayından sonra İran’ın rolünün Mısır’la birlikte giderek öne çıktığını görüyoruz. Bu aşamada Türkiye’nin tercihli ticaret anlaşması yapması çok gecikmiş bir olay. Yani “Günaydın. Bugüne kadar neredeydiniz ey Hükûmet, ey Dışişleri; bu kadar kadim bir komşu ülkeyle, tarihsel bağları olan bir ülkeyle, İran’ın Farsi, Azeri, Kürt yurttaşları, Beluciler, yani bu tarihî bağlarla beraber çok geç kalmadınız mı?” demek gerekiyor. Yani hiç mi belleklerinizde, Van’ın Özalp ilçesinde Muğlalının 33 kurşununu, bir sınır ticaretinde, bir hayvan ticaretinde Ahmet Arif’in “domdom kurşunu” dediği gerçeği görmediniz mi?

Bugün, Hükûmetiniz döneminde sınır ticaretinde, İran’la mazot ticareti, bir bidon mazot için son bir yılda 100’ü aşkın kişinin öldüğünü size hatırlatmak istiyorum. Aslında size bir şey daha hatırlatmak istiyorum, ilginç bir şey bu; Özalp’ın Yukarı Tulgalı köyü var, burada 240 kişi yaşıyor arkadaşlar, kurşun yemeyen yok, bu sınır köyünde kurşun yemeyen yok. Tam sınırda, öbür tarafı da akraba, gidip gelip ticaret yapınca, buradan, Türkiye'den asker kurşunu sıkıyor, öbür taraftan, İran’dan asker kurşunu sıkıyor ve sadece son bir yılda 11 yurttaşımız yaşamını yitirmiş bu köyde. Vahim bir olay değil mi? Sınır ticareti…

Peki, bu 240 nüfuslu köyde bir bidon mazot için herkes kurşun yiyorsa, Roboski her gün orada yaşanıyorsa bir sorun yok mu? Var.

Peki, bu sorun bu ticaret anlaşmasının içinde var mı? Yok arkadaşlar. Kolaylaştırmalar var, iki ülke karşılıklı olarak şöyle bir kalem çıkarmışlar, Türkiye -altılı gümrük tarife pozisyonu- 140 tarım ürününde İran’a tarife indirimi uygulayacak. Tarım ürünü arkadaşlar. Yani anlayacağınız, domates, kabak, patlıcan, hadi üzüm de olsun, portakal, incir de olsun, fındık, pancar…

Şimdi, İran’dan tarife indirimi ve kota artırımıyla ilgili bir konu bu. İran’dan da Türkiye altılı gümrük tarifesi bazında 125 sanayi ürünü -dikkatinizi çekiyorum- İran’dan Türkiye’ye 125 sanayi ürünü… Bir terslik yok mu bunda?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hayır, tersi, bizden oraya.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bakın, İran’ın ise altılı gümrük tarife pozisyonu bazında 125 sanayi ürününde Türkiye’ye tarife indirimi sağlanması kararlaştırılmış.

Şimdi, biliyorsunuz, doğal gaz aldığımız zaman Enerji Bakanı bunu anlatırdı “Nakit para istemiyor İran, altın istiyor…” Nasıl gitti o ödemeler, hiç bilginiz var mı? O ödemeler nasıl yapıldı arkadaşlar? Neyse, ben o derin konuya girmeyeceğim ama şunu söylemek istiyorum: Şu an IŞİD’in Irak’taki petrol rafinerilerine yüklenmesiyle birlikte şimdi Irak mecburen benzin ve mazotunu Türkiye’den, Batman’dan alıyor, İran-Irak sınırında olan kesimde de mazot ticareti, bidon ticareti, benzin ticareti artmış yani konjonktürel bir olay.

Şimdi, burada, şunu iyi görmek lazım: Şimdi, Türkiye ile İran arasında kaç tane sınır kapımız var? Gürbulak Sınır Kapısı var, Doğubeyazıt üzerinden İran’a, bu önemli bir kapıdır, en doğudan; Van Özalp’te Kapıköy var, bu Kapıköy yine en işlek kapılardan birisi; Hakkâri Yüksekova’da Esendere Sınır Kapısı var, bir de Boralan. Iğdır milletvekilleri yok burada, Sinan olsaydı bilirdi, kapalı diye biliyorum, kapalı diye geçti, onlar daha iyi bilgi verirdi. Yani, 3 tane sınır kapısı var arkadaşlar. Şimdi, Hükûmete sormak istiyorum: Roboski’de 34 yurttaşımızın öldürüldüğü noktaya 2 bin asker yığılmıştı. Ezidiler Şengal’den göç yolu olarak, tek yol olarak orayı kullandığı için, oradan ola ki katırlarla bir bidon mazot veya diğer kaçakçılık yapılır diye 2 bin asker bu çözüm sürecinde Roboski’ye yığılmış. Bir, Ezidilerin gelmesi engelleniyor; iki, sınır ticareti nedeniyle bitmeyen bir olay var. Yani, aynı şey Roboski’de yaşanıyor, Şemdinli’de yaşanıyor, Yüksekova’da yaşanıyor, Van’da yaşanıyor, Iğdır’da yaşanıyor, Ağrı’da yaşanıyor.

Şimdi, arkadaşlar, burada politikada bir yanlışlık var, tespitte bir yanlışlık var. Tamam, bu ürünleri kotalandırırsınız, indirirsiniz, bunu anlarım. Ama, Türkiye’nin, bakın, gördüğünüz gibi, burada saydım ben, 3 tane sınır kapısı var İran’la; Irak’la şu an Habur Sınır Kapısı var, onunla 1 tane daha düşünülüyor, Uludere’de o yapılmadı, 2 tane olacak; bir de Suriye’yle çok kapı var, Suriye’de zaten durum malum. Bulgaristan ve Yunanistan kapıları var. Buralarda, sınır boylarında yaşayan köylerin nüfusunu aldığınız zaman, yerleşim ve ikametlerini çıkardığınız zaman orada birkaç yüz bin yurttaşımız yaşıyor. Bunlara Özal döneminde bir vesika çıkarılmıştı sınır ticareti için. Bu sınır ticareti bugün Edirne’de yapılıyor; Yunanistan’dan Edirne’ye geliniyor, Edirne’den Yunanistan’a gidiliyor; iki gün, hafta sonları harçsız geçebiliyorlar; bilmem kaç dolara kadar alışveriş yapabiliyorlar. Peki, kardeşim, bu sınır ticaretinde kurşun sıkmaktan başka siyasetiniz yok mu? Yani, en ufak, 100 liralık, 100 dolarlık bir mal için kurşun mu sıkacaksınız yurttaşınıza, tek çözüm bu mu? Ben bunu gördüm. Orada sınıra gittim, bir paşa ilginç gelmişti bana. Bana “Vekil Bey, seni vururum.” dedi o paşa. “Niye vurursun?” dedim. “Burası Türkiye toprakları değil.” dedi. “Peki, Türkiye toprakları değilse, bu karakol kimin karakolu?” dedim. “Türkiye’nin.” “Sen kimin komutanısın?” “Türkiye’nin.” “E peki, sen beni niye vuracaksın?” “E, hudut namustur. Sen hududu geçtin, seni vuracağım.” dedi. Sen karakolunla geçmişsin, oraya, tepeye karakol kurmuşsun, üstünde de oturuyorsun, helikopterinle de iniyorsun. Milletin vekili geliyor, diyorsun ki: “Sınırı geçtin.” Sınır neresi? O Hezil Çayı işte. Çayın ötesinde karakolu kurmuş Bilican Tepesi’ne. Bilican Tepesi Kürdistan toprakları içinde. Gitmiş, Kürdistan toprakları içinde karakol kurmuş. Paşa da o karakola helikopterle tepeden iniyor, aşağıdan gitmiyor. Vekil de gidince “Vururum seni. Hudut namustur. Hududu geçmişsin.” diyor. Paşa, karakoluyla, tankıyla, helikopteriyle ve topuyla geçmiş öbür tarafa. Bu zihniyeti değiştirmek lazım arkadaşlar. Hâlâ komşu ülkelerle… “Soydaş” diyorsunuz, “akraba” diyorsunuz, “Aynı dinin mensubuyuz.” diyorsunuz ama zihniyet militer. Yani, böyle bir militer zihniyeti değiştirmediğiniz sürece ve bu sınır ticaretini sınırda yaşayanlara belli bir dolar düzeyinde bir hak olarak -100 mü, 500 mü, ne olursa artık- getirmediğiniz sürece bu sorunu çözemezsiniz ve her gün bir yerde bir sorun yaşanır. Bunun köklü çözümü bu. Hükûmete defalarca anlattık. Bunun başka çözümü yok arkadaşlar.

Şimdi diyeceksiniz “Koskoca iki devlet arasındaki ticaret sözleşmesinden sınır ticaretine...” Evet, sınır ticaretine. Burada can yanıyor, insanlar ölüyor. Hâlâ o suç kurşunları… Muğlalı’dan bu yana insan öldürülüyor. 21’inci yüzyıldayız. Hiç mi Meclisin zoruna gitmiyor insan öldürülmesi? Kaçakçı diye niye kendi yurttaşını öldürüyorsun? Van’ın Özalp ilçesinde, köyün içinde bayram günü bir tane İran’dan gelen kaçakçı… Sizin “İran’dan gelen” dediğiniz Iğdırlı Azeri Türkü o taraftadır, bu taraftadır. Kürt’ün akrabası bu taraftadır, aşiretin devamı bir taraftadır. Hepsi akrabadır, öyle sınırlar çizilmiş ama, Kasr-ı Şirin’den bu yana da çizilse hepsi akrabadır. Şimdi, burada yaşam hakkının güvence altına alınması için 2 hükûmet arasında görüşme yapılırken bu konuşulmuyor; böyle bir anlayış olabilir mi?

Peki, İpek Yolu’nun otoban geliş gidişi Şırnak’tan sonra Uludere, Beytüşşebap üzerinden İran’a giden yol yani Erzincan’dan inecek olan yol, Zigana’dan birleştirilecek olan yol. Neden bu proje durduruldu? Durdu, neden? Bu aktif bir kara yolu ticaretinin…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Zigana yolunun ihalesi sürüyor şu anda.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Zigana’dan, Erzincan üzeri, aşağı inelim.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – 1,5 milyonluk ihale sürüyor şu anda.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Yani Zigana-Erzincan, Erzincan’dan, Siirt üzerinden İran kapısına ulaşılması lazım. Bunun için de Şırnak’ta Kasrik Boğazı’nı geçmeniz gerekiyor yani Kasrik Boğazı’nı geçmediğiniz zaman bu olmuyor.

Şimdi, ben burada şuna dikkat çekerek bitirmek istiyorum: Arkadaşlar, ders çıkarmak lazım. İran’la Irak arasında 1980 ve 1988 yılları arasında tam sekiz yıl süren bir savaş oldu. Çabuk unutuluyor, hafızaları yoklamak lazım. 1 milyon kişi öldü arkadaşlar, 1 milyon kişi. 150 milyar dolar -yani, global rakamlar bunlar- harcama oldu. Burada sekiz yıl İran-Irak savaşı, Watergate skandalı patlak verdi, bilmem neler oldu, bir sürü şey oldu ama arkasından tekrar 1990’lı yıllarda Irak’ta bugün yaşananlar var, bugün yaşananların doğurduğu bir IŞİD var.

IŞİD’le ilgili kurulan bir çekirdek ülkeler koalisyonu konuşuluyor ve İran buradan hamle yapıyor, diyor ki: “IŞİD’e karşı mücadele içinde varım.” Şimdi, Türkiye burada, IŞİD’e karşı mücadelede 49 görevlisinin IŞİD’in elinde olmasından duyduğu kaygı nedeniyle mi çekimser duruyor yoksa gerçekten bu konuda politika olarak netleşmediği için mi? Burada çok net bir şey söyleyeyim, zaten burada Diyanet İşleri Başkanı da açıkladı, herkes de açıklıyor. Böylesi bir gücün denetimi sağlanmadığı takdirde en büyük hedef Türkiye’dir, unutmayın.

Kobani’de, Rojava’da Kürtlere saldırı olurken… Üç senedir bu Mecliste anlatıyoruz; anlatamadık, dinlettiremedik size. Üç senedir Kobani’de Kürtlere saldırıyorlar, Kürt halkı orada direniyor ve bir halk direniyor, bir tek direnenler onlar. Şengal’de direndikleri zaman Cezire Kantonu’ndan YPG gitti, Şengal’deki halkı, Türkmenleri, Yezidi Kürtleri korudu. Şimdi göç yollarındalar.

Eğer bu ciddi sorunları biz yerinde tespit edip kontrol edemezsek Mısır’ın ve şimdi de İran’ın Orta Doğu’da güç hamlesi yaptığı bir dönemde Türkiye maalesef her şeyin gerisinde kalmakla kalmaz, şöyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalır: Terör örgütlerine yardım eden ülkeler listesine alındığı anda her şey biter arkadaşlar. Bu tehlikeyi bazıları görmüyor olabilir. Bakın, bu çok ciddi bir tehlikedir. O zaman ne ekonomi kalır ne ticaret kalır ne ikili ilişkiler kalır. Onun için çok sağlıklı bir şekilde bu olayı konuşmamız lazım.

Dış politika, Şii-Sünni ekseninde, ideoloji ve mezhep ekseninde geliştirilip raya oturtulmaz. Hiçbir dış politikada bu yoktur. Ama son yıllardaki bu yanlış, dış politikanın mezhep eksenine oturtulması şunu akla getiriyor: Kardeşim, Türkiye Hanefi-Şafi yoğunluklu bir mezhep, IŞİD de Selefi, öbür tarafta Şiiler var, Ezidiler var, Süryaniler var, Türkmen’in Sünni’si var, Şii’si var, hepsi katliama maruz kalıyor. Kim veriyor, bu değirmenin suyu nereden geliyor? Diyorlar ki: “Katar.” Suudi Arabistan da viyaklamaya başladı kuyruğuna basılınca. Yani burada Türkiye'nin de lojistik destekler sağladığı söyleniyor, Diyanetinden Emniyetine kadar bunların desteklendiği söyleniyor. Şimdi, Ezidi yurttaşlarımız Uludere’den giriyor, bir tas çorbaya muhtaç. İnsanlığa karşı sınav hâlindeyiz, sınav içindeyiz. Yani, Türkiye, elbette ki bir zamanlar, 91 göçünde, oradaki yüzbinlere kucak açtı, şu an 1,5 milyon Suriyeliye kucak açmış. Elbette ki oradan gelen Ezidi’ye kucak açacağız, oradan gelen Arap, Türkmen, kim olursa… Bu ülkenin büyüklüğü buradadır, bu ülkenin onurlu duruşu bu noktadadır, bu ülkenin sahiplenmesi bu noktadadır. Zaten tarihinizi kuracaksanız, stratejinizi, önümüzdeki dönemde bin yıllık strateji kuracaksanız, işte sayıyorum kapıları, bakın: Iğdır’dan, Gürcistan sınırından inelim, Ermenistan sınırından gelelim Afrin’e kadar, İskenderun, Antakya’ya kadar hep bu coğrafyada Kürtlerle komşu ve birlikte yaşamak zorundayız. Yaşamak zorundayız, akraba olarak, soydaş olarak, Kürt, Türk, Türkmen, Arap, yani bunun hukukunu oluşturmak zorundayız. Bu hukukun oluşturulmasında Türkiye öncü ve etkili rol oynamak zorundadır. Bu öncü ve etkili rolü oynarsa, ekonomi, ticaret, sosyal ve siyasal ilişkiler gelişir, onun dışında bir gelişme olmaz. Çünkü, unutmayın, IŞİD Şah İsmail Türbesi’ne geldi. IŞİD Kobani’ye geldi, sınıra, Türkiye’nin 10 kilometre yakınındadır; Akçakale’nin oralarda, Ceylanpınar’da karargâhlarını kurdular, Antep’te kurdular.

Bakın, Şengal’e saldırdıkları zaman Habur’a uzaklıkları 20 kilometreydi. Tuzhurmatu’ya saldırdıkları zaman, Türkmen bölgesine, Erbil’e yaklaşmaları 30 kilometreydi; ellerindeki füzeler, ellerindeki silahlar, bulundukları yerden vurabilir kapasitedeydi. Ama bunu öngören YPG’nin güçleri, Cizre’nin karşısındaki Derik ilçesinden yola çıkıp, Derik ilçesinden Şengal’e ilk ulaşan kuvvet olarak IŞİD’i durdurabilmiştir oradan.

Yine, Kandil’den Mahmur’a giden HPG gerillaları, orada 15 bin yurttaşımız mülteci, Türkiye’den giden 15 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Mahmur’daydı, IŞİD oraya saldırdığı zaman onları güvenli bir şekilde oradan alıp başka bir bölgeye aldıktan sonra savaşçılarını oraya koyup orada IŞİD’le savaşarak orayı IŞİD’den geri almıştır. Şimdi bu gerçeklikleri çok iyi tahlil edemezsek uluslararası ilişkilerde ve ticarette önümüzdeki dönemi göremeyiz. Bunu görürsek, bakın, inanın Türkiye’nin önü açılır, Türkiye-Irak ilişkileri yeni Hükûmetle beraber gelişir. Suriye’deki dost ilişkilerini geliştirirsek çok farklı bir noktaya geliriz. Türkiye’nin önünü açmak varken, politikaları bunun üzerine kurmak varken bir bidon mazot için yurttaşına kurşun sıkan devleti, anlayışı, Hükûmeti kabul edemeyiz biz, biz buna isyan ederiz, bizim tepkimiz bunadır. Eğer Şengal’de kız çocukları kaçırılıp köle gibi pazarda satılan Ezidi yurttaşlarımıza bir kap yemek, bir barınakta bu Türkiye yardımcı olamıyorsa hepimiz beraber, bu ayıp bize yeter. Onun için olacağız, başka yolu yol arkadaşlar.

HARUN KARACA (İstanbul) – Atıyorsun!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Nasıl?

HARUN KARACA (İstanbul) – Ne alakası var söylediğinle?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Neyin ne alakası neyle?

HARUN KARACA (İstanbul) – Ezidileri burada kim misafir ediyor şu anda?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bizim yerel belediyelerimiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bütün belediye örgütlerimizden başka kim ilgileniyor söyler misiniz?

HARUN KARACA (İstanbul) – Atıyorsun!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin AK PARTİ’li kaç belediye kaç kamyon yardım gönderdi?

BAŞKAN – Sayın Kaplan...

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kaç tane AK PARTİ’li belediye kaç kamyon yardım gönderdi, çık konuş, gel bu kürsüye.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkürler.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hadi, gel, gel, gel konuş, öyle laf atmakla olmaz, gel konuş.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kaç tane kamyon gönderdiniz, kaç tane çadır gönderdi belediyeleriniz? Söyleyin AK PARTİ’liler, insanlık, namus, gelin çıkın, konuşun, laf etmek kolay, kürsü burada.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen...

1’inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1- (1) 29 Ocak 2014 tarihinde Tahran'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ramazan Kerim Özkan konuşacak, Burdur Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saygısızlık yapmakta kusur etmiyorsunuz. Ayıp ediyorsunuz. Özür dilemen lazım, özür dilemen lazım. Ayıp ya!

BAŞKAN – Tamam Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Utanma yok ya. Ayıp ya! İnsanlık dramı yaşandı, soykırım yaşandı, toplu katliam yaşanıyor; konuşmaya bak ya.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yok mu sizin de hiçbiriniz? Tepki göstermiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuştunuz yirmi dakika. Tamam…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Şimdi, konu uzadı. Sevgili ziraat mühendisi arkadaşlarım, veteriner hekimler, su ürünü mühendisleri, toprak mühendisleri, zootekni mühendisleri ve teknikerler; sizlerle ilgili güzel bir pozisyon oluşmuştu burada. Maliye Bakanımız buradaydı, yine Tarım Bakanımız buradaydı ama o konuya açıklık getirmek istiyorum çünkü “tweet”lerden devamlı aldığımız, bugünlerde, tüm milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığındaki kadrolar konuşuluyor.

Ama burada bir ticari anlaşma yapıyoruz Sayın Bakanım şu anda. Buradaki acizliğimizi gösteriyoruz. İran’dan bakın neler alacağız, İran’a ne satacağız, neler alacağız, onları sizlerle paylaşmak istiyorum. İran’daki ticari hacmimiz 2012 yılında 20 milyar dolar, biz 2 milyar dolarlık satış yapıyoruz, 18 milyar dolarlık alış yapıyoruz. Geçen yıl 15 milyar dolar; biz yine 4… Diğerinde 4’tü, bunda 2 milyar dolarlık satış yapıyoruz, 13 milyar dolarlık alış yapıyoruz. Şimdi hedefimiz ne: 30 milyar dolarlık alış yapıp 6 milyar dolarlık satış yapmak istiyoruz. Ama bakın, tarım ülkesi, 140 tarım ürününe karşılık 125 sanayi ürünü. Neler alacağız İran’dan, tarım ve hayvancılık ülkesi? Sayın Tarım Bakanım burada olsa, bunları anlattırdı. Haksızlık oluyor tarıma, bizim Türk çiftçisine haksızlık oluyor. Neler alıyoruz bakın değerli vatandaşlarım…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Komisyon Başkanı burada.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – …Alabalık, Norveç ıstakozu, çipura, peynir altı su, taze peynir, yumurta, işkembe, bağırsak, değişik çiçekler, domates, soğan, sarımsak, marul, hıyar, patlıcan, enginar…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hıyar var mı?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Burada öyle yazıyor, “hıyar” yazıyor burada.

…brokoli, karnabahar…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hıyar bizde çok, almasak da olur.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Biz ona “salatalık” da deriz ama burada “hıyar” yazıyor.

…bal kabağı…

RECEP ÖZEL (Isparta) – “İşkembe” nerede yazıyor?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Oku, orada.

…nohut, nohudun kabuklusu var, kabuksuzu var, hurma, incir, greyfurt, limon, karpuz, armut, ayva, kayısı, vişne, kivi, turunçgiller, çay, safran, sebze, balıklar, som, uskumru, havyar, çiklet yani sakız, beyaz çikolata, sakızlı jelatin şekerler, badem ezmesi. Bizde ceviz ezmesi var, badem ezmesi var; bademin ana vatanı Türkiye, cevizin ana vatanı Türkiye arkadaşlar. Bu olur mu, böyle bir anlaşma olur mu? Anlaşmaya destek vermişiz. Neden? Ticaretimiz gelişsin diye. Benim arkadaşlarım da vermiş Komisyonda ama burada bir eksiklik var, bir yanlışlık var. Bu eksikliği hep beraber düzeltmek gerekiyor.

Sütlü çikolata kırıntısı…

Değerli arkadaşlar, bunları burada konuşmayacağız da nerede konuşacağız? Bakın, ülkemiz şu anda “Yurt dışından besi alacağım.” diyor. 100 besisi olana 40 besi ithal izni veriyor yurt dışından, 200 besisi olana 80 besi ithal izni veriyor. Ee, benim 30 besim var, ben ne yapacağım? Fakir fukaranın 20 besisi var, o ne yapacak? Bak, kurbanı bekliyordu bu vatandaşlar. “İlle 100” Yani zenginin dostu olduk arkadaşlar. Bu şekilde tarım ve hayvancılık yönetilmez. Zaten benim tarım ve hayvancılıkla geçinen insanlarım dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor mu, en pahalı elektriğini kullanıyor mu? Bakın, benim Burdur’un Dağarcık köyünden adam mesaj çekmiş: “Su kuyularında enerji parası çok pahalı. Enerjinin hakkından gelemiyoruz.” diyor.

Bakın, mühendislerimiz, kadro bekleyen mühendislerimiz “Biz hazırız. Yetiştirdi bu ülke bizi, kimimiz ziraat mühendisi oldu, kimimiz veteriner hekim oldu, kimimiz su ürünleri mühendisi oldu, gıda mühendisi oldu. Biz Tarım Bakanlığından kadro istiyoruz.” diyor. Bu İran’a vereceğiniz parayı Tarım Bakanlığına aktarın, kıskanmıyoruz, Tarım Bakanlığına aktarın -Maliye Bakanımız burada- kadro verelim, 10 bin kadro istiyorlar, bunu 20 bin yapalım. Üreticilerimiz de, köylümüz de, çiftçimiz de hep beraber bu cennet vatanda çalışalım.

Ovamız mı yok? Bizim Harran’ımız var, Çukurova’mız var, Antalya’mız var, Burdur’umuz var, Trakya’mız var, Karadeniz’imiz var, Bafra’mız var, Sakarya’mız var. Yok mu arkadaşlar? Bu ülkede Konya’mız, tahıl ambarı Konya’mız, Polatlı’mız var. Ee, bu bölgelerde bu kadar zenginliğimiz varken… Yani helva yapacağız, unumuz var, ateşimiz var, yağımız var, şekerimiz var ama bir türlü bunu alıp, hep beraber oturup, bu helvayı yapıp bu vatandaşımıza yediremiyoruz. Yazık değil mi bizlere? Biz buraya niye geldik arkadaşlar? Biz sorun çözmek için geldik.

Bakın, o Maliye Bakanı Tarım Bakanına atıyor; Tarım Bakanı Hükûmete, Başbakana atıyor.

Arkadaşlar, oturun bir… Ortak koalisyon değil. Burası koalisyon mu? Hayır, tek başına iktidar, güçlü iktidar. Bizden uyarı ve öneri istiyorsunuz. İşte, ben uyarı, öneri yapıyorum. Bu ülkenin yetiştirdiği o profesörlerimizin, öğretim görevlilerimizin, devletimizin yetiştirdiği, üniversitelerimizin yetiştirdiği ziraat mühendislerine, veteriner hekimlere, teknikerlere, su ürünleri mühendislerine, gıda mühendislerine bugün sahip çıkmayacağız da ne gün sahip çıkacağız arkadaşlar?

İran’a ne satıyoruz bakın: Bor, demir çelik ve altın. Diğerleri? Yok. Yani, tavlada bir oyun vardır, zar atarsın, İran devamlı düşeş atacak, dübeş atacak, 4 cihar atacak, sen hep yek, 2-1; hep yek, 2-1, dü yek... Bu olur mu? Bunda yeniliriz arkadaşlar, İran’a karşı yeniliriz. Kumar oynamakta amaç ütmek, bu ticaretteki, anlaşmadaki amaç Türk çiftçisini desteklemek. Ama burada Türk çiftçisini desteklemek yok arkadaşlar. Bunu anlayan varsa gelsin, anlatsın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ramazan Bey, bir Rıza Sarraf daha gelse olur mu acaba?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Aynen öyle.

Bakın, Türkiye’de şu anda hastalıklar var zaten. Hastalıkla mücadele için… Trakya’da mavi dil hastalığı var, Trakya kaynıyor, hayvanlar ölüyor, karantina var, Anadolu’nun birçok ilinde şap var. Bunu kim çözecek? Veteriner hekimler. Yine Doğu Anadolu’da Afrika hastalığı, yani “nodüler ekzantem” diye, hayvanlarda görülen bir hastalık var, hayvan pazarları kapalı. Bu hayvancılık Ankara’dan yönetilmez arkadaşlar. Hayvancılık mercisi Burdur, Çanakkale, Trakya, Kars, Erzurum. İç Anadolu’da bizim küçükbaş hayvancılığımız var, Sivas’ımız var, Konya’mız var. Bakın, ben trenle giderdim eskiden Konya’ya giderken -sağ olun, teşekkür ediyoruz, hızlı tren bakın mutluluğumuz, hepimizin mutluluğu- trenle giderken, kıyıda, köşede koyun sürüleri görürdüm. Ama bu yıllarda gidiyorum koyun sürüleri kayboldu, kayboldu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Tren hızlı, göremiyorsun. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Kayboldu arkadaşlar. Göremeyenler dürbün taksın, baksın, benim gözlerim görüyor, arıyorum. Ben o koyun sürülerinin önünde kaç köpek var, kaç koyun var, kaç koç var içinde, onu biliyorum. Çobanı görüyorum, çobanı. Merkebin üstündeki semerini dahi görüyorum. Görmeyenler görsün. Ben bir sürüye baktığım zaman içindeki şişeği de görüyorum, koçu da görüyorum, kuzuyu da görüyorum, düveyi de görüyorum. Yani, bakmak farklı görmek farklı arkadaşlar, bunları göreceksiniz. Bak, görmediğiniz için kalktınız, İran’dan -biraz önce saydığım- Türkiye'nin ürettiği ürünleri getirmeye çalışıyorsunuz.

Büyükşehir Yasası çıkardık yine burada. Bakın, yanlışlık var arkadaşlar, büyükşehirde sorunlar... Yaylalar şu anda boş, yaylalar kimin elinde belli değil. Benim görev yaptığım Korkuteli ilçesi var, onun Küçükköy’ü var, yaylası var -köy bir yerde- geçmiş dönemde Milliyetçi Hareket Partili bir arkadaşımız belediye başkanlığı yaptı, 60 kilometreden su getirdi, dün arıyorlar beni, bu köyde su yok şu anda diye. Neden? Çünkü, Antalya’da ASAT’a bağladınız, kendi içindeki su işini organize edemiyor büyükşehirler, yaylaları organize edemiyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu sene kuraklık var.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Kuraklık yok, Cenab-ı Allah veriyor. Her türlü şeyimiz var. İşte, hünersiz ellerde olduğun zaman suyu bahane yaparsın, yağışı bahane yaparsın. Yağmur yağmadı, yok efendim kuraklık oldu… Bahane yok arkadaşlar. Bizim ülkemizde her şey var. Su da var, yağ da var, yayla da var, üretim de var, çiftçi de var. Ama o çiftçiye, o insanlara önder olacak insanlar lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Var.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Öğüt verme, örnek ol, örnek ol, örnek.

Ben örnek bir insanım arkadaşlar. Benim ismim “Kurtaran” soyadım “Yaşatan”dı. Ben veteriner hekimim. Vatandaş koydu bu ismi, Kurtaran Yaşatan. Ne demek bu? “Ancak, inek kuyruğunu kıvırsa bu gelir kurtarır.” diyordu vatandaş. Bunu yaptık, vatandaşla beraber olduk. Yirmi yıl onlarla beraber…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şu CHP’yi de bir kurtarsan ne güzel olur.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Arkadaşlar, kurtaracağız, ülkeyi hep beraber kurtaracağız. Buna ihtiyaç var, diyaloğa ihtiyaç var, konuşmaya ihtiyaç var. Bakın karşılıklı dinlemeliyiz.

AHMET YENİ (Samsun) – Müftü kurtaracak sizi. Müftü birinci oldu, müftü el koydu partinize.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Müftüye benim ihtiyacım yok, ben müftü torunuyum, ben müderris torunuyum hiç merak etme.

Değerli arkadaşlarım, yani sorun çok; bakın tapular, toprak satışları… Hepinizde bu sorun var. Toprak satışları var. “Efendim senin mülkün 150 dönüm.” diyor. “Efendim benim 5 dönüme ihtiyacım var, 5 dönüm satacağım çocuğumu okutacağım.” “Satamazsın.” diyoruz, kanun yaptık. Yanlış oldu arkadaşlar, bunları düzeltmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi. İllerinizde bu sorunlar yok mu, size gelmiyor mu? Tapuda kuyruklar var şu anda. Bolu’da, Sakarya’da adam 1 dönüm satıyor, beş yıllık ihtiyacını karşılıyor ama diyor: “Kardeşim senim 145 dönüm arazin var, ya hepsini satacaksın ya hepsini kardeşine devredeceksin.” Elbette Toprak Koruma Kanunu’nu ülkemizin çıkarları için yaşattık ama yanlışlık var, bunu kim düzeltecek? Biz düzelteceğiz. Nerede Tarım Bakanı? “Benim haberim yok.” diyor. Toprak Reformu Genel Müdürlüğü bu sorunu en kısa zamanda çözmelidir. Değerli arkadaşlar, bu çözülmedikten sonra bu vatandaş ne yapacak?

Bak, yurt, yurt, yurt; bugünlerde yurdu konuşuyoruz. Yurt, kurs, burs, bugünün konusu bu. Sizde yok mu bu? Yurt, kurs, burs. Öğrencilerimiz burs istiyor, para istiyor, para, para, para. Parasız saadet olmuyor. Kurs, burs, yurt.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Burs ne, kurs ne?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yani, bunu anlayamadıysanız ben ne yapayım.

Değerli arkadaşlarım, sorun, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu sorunun çözüleceği günleri özlemle bekliyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 - (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – “Kabul edilmiştir.” dedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, hayır madde üzerine değil, oyumun rengini belirtmek üzere. Yani, 86’ncı maddeye göre, oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, uluslararası anlaşmalar bizim Anayasa’mıza göre, kanunun üstünde, Anayasa seviyesinde. Uluslararası anlaşmalar, eğer kanunlara aykırı olursa uluslararası anlaşmalar uygulanıyor ve buna karşı da Anayasa Mahkemesine de dava açılmıyor. Onun için, uluslararası anlaşmaların çok iyi incelenmesi lazım ve ona göre çıkması lazım. Ama, maalesef bu, bizim Türkiye’de çok ciddi bir şekilde incelenmiyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, dün, sabah saat beş buçuğa kadar çalıştık, evvelsi gün, saat dörde kadar çalıştık. Daha önce, biz bu Mecliste sabahleyin saat üçe kadar konuşurken güya bu torba kanun çıkıyordu fakat birdenbire bir emir geldi, “Hemen Meclisi tatile sokun.” dediniz. Şimdi de onun üzerine şu yayıldı: “Efendim, muhalefet partileri atama bekleyen öğretmenlerin atanmasını engelliyor.” Dolayısıyla, öğretmenler de bunu doğru bildiler. Hâlbuki yalan.

Şimdi, bu torba kanunu çıktı dün. Ne getirdiniz bu torba kanunla? Bu torba kanun, bana göre iki tane önemli şey yani atama bekleyen öğretmenlere 40 bin kadro verildi, bir de Soma’daki işte o kazada hayatını kaybeden insanların ailelerine getirilen yardım dışında bir şey getirmedi.

Bakın, yargı yetkisini kaldırdı. Kamu hizmeti görevlilerinin yargıya müracaatı hâlinde yürütmenin durdurulması kararını yasakladınız, kararın uygulanmasını iki sene sonraya attınız; o da karar uygulanmıyor. Ayrıca ne yaptınız? Büyük vergi cezalarını affettiniz, vergi davalarını. Ne yaptınız?

Bakın, inci, elmas, mücevherattan ÖTV’yi kaldırdınız. Niye kaldırıyorsunuz bunları biliyor musunuz? Sizin adamlarınız bununla uğraşıyor. Yani sizin işiniz işçinin, memurun lehine kanun çıkartmak değil, daima zenginin, daima devletin neresinde bir kaynak varsa, nerede bir zenginlik varsa onlara hemen el atıp ve ondan sonra onu kendi cebinize aktarıyorsunuz.

Yahu, şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bir memlekette hukuk olmazsa o memleket ayakta kalır mı? Şimdi, Ahmet Davutoğlu Konya’da konuşuyor, “Bundan sonra Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar mahkemeye hesap veremez.” diyor. “Vermez” diyor, “veremez” değil, “vermez” diyor. “Onlar ancak millete ve Allah’a hesap verirler.” diyor. Böyle bir saçma mantık olur mu arkadaşlar? Yani adam hırsızlık yapacak… Kim olursa olsun, yani Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların hırsızlık yapma, talan yapma, yolsuzluk yapma imtiyazı mı var? Yani bütün bunlar söylenecek laflar değildir. Yani ağzından çıkan…

AHMET YENİ (Samsun) – Uydurma, uydurma…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Cümleyi yanlış okumuşsun.

AHMET YENİ (Samsun) – Öyle bir şey söylemedi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siz herhâlde okumamışsınız.

Dolayısıyla, bakın, sayın milletvekilleri, getirdiğiniz bu torba kanunla Türkiye’de aynı zamanda mahkemelerde çıkan kararların uygulanmasını ortadan kaldırdınız. Ya, mahkeme bir karar vermişse bu mahkemenin verdiği kararı nasıl ortadan kaldırıyorsunuz? Ortada mahkeme kararının uygulanmasını istemediğiniz… Bakın, işte, Cengiz İnşaata, Konya’da, Seydişehir’de 8,5 milyar dolara mal olan bir tesisi siz getirdiniz ona 370 milyon dolara verdiniz. Bu Cengiz İnşaat kim biliyor musunuz? Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanıyken kendi köyü olan Potomya’da kendisine saray yapan adam.

AHMET YENİ (Samsun) - Yalan! Yalan konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Düşünebilir musunuz? Saray yapan adam. Tabii, hâlâ onun bedelini ödüyor ve devletin… Bakın, buna 3 milyar euro civarında inşaatlar verdiniz, hızlı tren inşaatlarını verdiniz. Efendim, Bodrum’da devletin en kıymetli arazilerini verdiniz, 1 milyar dolarlık bir koyu getirdiniz 150 milyon dolara verdiniz ve hemen arkasından da Ziraat Bankasından bu kişiye 180 milyon dolar kredi verdiniz. Bakın, evinde ayakkabı kutusunda para yakalanan Halk Bankası Genel Müdürü bir kişiye 575 milyon dolar kredi veriyor ve kredi batıyor. O kredi karşılığında aldığı arazilerin bir kısmı hazine arazisi çıkıyor. Arkadaşlar, bu kişi 575 milyon dolar krediyi birisine veriyorsa…

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – At bakalım.

KAMER GENÇ (Devamla) - …ve bu hazine arazisini teminat gösteriyorsa bu krediyi alan kişinin arkasında Başbakan, bakan yahut da AKP’nin iktidar gücü olmasa böyle bir kredi verir mi? Sizin yaptıklarınızı şimdiye kadar akıl mantık kabul etmiyor, vicdan kabul etmiyor, Allah korkusu içinde olan insanların hiçbirisi kabul etmiyor. Şimdi bu kanuna bakın…

Soruyoruz yahu, şimdi en önemli olay yurt meselesi, gençlerimiz dışarıda kalmış, cevap vermiyorsunuz. Efendim “Karayollarında çalışan işçiler taşeron sistemiyle çalışamaz.” diye Danıştay karar vermiş üç senedir Danıştay kararını uygulamıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ne yapıyorsunuz kardeşim? Dağdakiler bile kanunlara uyuyor ya.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, ben de oyumun rengini belirlemek için söz isteyecektim ama. Sayın…

BAŞKAN – Oyladım ama.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sataşmadan söz verebilirim.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 628 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda oyunun rengini belirtmek üzere yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; tabii bu yasama yılının son çalışma dakikalarını geçiriyoruz. Aslında birlikte güzel işler de yaptık, güzel bir şekilde kapatmayı da arzu ederdik. Bütün gruplara tabii bugüne kadarki emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum ama öyle birtakım isimler var ki hayatı tamamen yalanlar üzerine kurulu, tamamen iftiralar, karalamalar üzerine kurulu birtakım şahıslar maalesef her daim bu kürsüye çıktığında aynı ithamları, aynı yalanları defalarca, papağan diliyle âdeta bu ezberi sürekli burada söylüyor. Yazıktır, günahtır. Size de yakışmıyor, bu Parlamentoya da yakışmıyor. Elinizde birtakım bilgiler, belgeler varsa mahkeme açıktır, savcılıklar açıktır, emniyet açıktır. Burada aynı iddiaları, aynı yalanları insan söylerken yüzü kızarır be.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Kararmış, kararmış; yüzü kararmış.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yüzü kızarır ama yüzü olanın yüzü kızarır; olmayana da, maalesef yüzü kararana da diyecek bir sözümüz yoktur bizim.

Değerli arkadaşlar, bu Parlamento, bu milletin birliğini temsil eden, bu milletin egemenliğini temsil eden, iradesini temsil eden bir Parlamentodur ve burada her birimiz bu milletin üslubuyla hareket etmek durumundayız, değerleriyle hareket etmek durumundayız ve her birimizin de kendi ifadelerimize çok iyi dikkat etmesi lazım.

Şimdi, Sayın Başbakanımız “Biz hukuku tanımayız.” demiş güya. Açıp baksalar, şu konuşmaları bir inceleseler; orada söylenenleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen incele sen.

AHMET AYDIN (Devamla) – Ben de oradaydım.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede hukuk devleti olsun diye demokrasiyi önceleyen, özgürlükleri önceleyen bir iktidarın bir başbakanı… Kusura bakma, bu kadar ağır, bu kadar haksız ithamlarda bulunamazsın ve milletimiz de itibar etmiyor.

Bakın, bu yasama yılında, bu kadar yasaların arasında 2 defa millete gittik hem yerel seçimlerde hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) - Eğer bu söyledikleriniz millet tarafından kabul görseydi, itibar etseydi bugün siz burada olamazdınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugün siz çok daha ağır, çok daha sıkıntılı yerlerde olmayı arzu ediyorsanız ve …

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Devamla) - … AK PARTİ’nin sürekli iktidar olmasını arzu ediyorsanız, kusura bakmayın, siz muhalefet olmaya devam edersiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ederim.

VI.-        KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/940) (S. Sayısı: 628) (Devam)

BAŞKAN - Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, bana sataştı.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bir dakika…

BAŞKAN – Oylamayı başlattım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama sataştı efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, bir hatip çıkıyor, grubumuza mensup bir milletvekilinin…

Sayın Başkan, oylama işlemini durdurmanız gerekir.

BAŞKAN – Durdurmuyorum, oylamayı yapacağım, düşüneceğim, talebini alacağım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne demek “Oylamayı yapacağım, düşüneceğim?”

BAŞKAN – Kapatmadım ki Meclisi, Meclisi kapatmadım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan? Böyle keyfîlik olmaz. Rica ediyorum.

BAŞKAN – Hayır, lütfen…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne demek o ya? Sayın Başkan, şimdi…

BAŞKAN – Oylama devam ediyor. Kapatınca oylamayı söz verebilirim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yapamazsınız, biz ayaktayken oylama başlatamazsınız.

BAŞKAN – Başlatırım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Size teessüf ediyorum. Yazıklar olsun!

BAŞKAN – 69’uncu maddenin ikinci fıkrasını okuyun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne münasebet efendim ya? Babanızın çiftliği değil orası. Çok ayıp ya!

BAŞKAN – Okuyun, kim kime teessüf edilecek, onu iyice öğrenin.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Size yazıklar olsun!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Adam oradan “yalancı” diyor.

BAŞKAN – Size yazıklar olsun!

AHMET YENİ (Samsun) – Yalancı değil mi yani?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ayıp ya! Ayıp ya!

BAŞKAN – Her elini kaldırana istediği zaman söz mü vereceğiz canım?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne demek o? Keyfinize göre mi söz vereceksiniz?

BAŞKAN – Oku, İç Tüzük’ü oku.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Siz okuyun o İç Tüzük’ü.

BAŞKAN – İyi oku, ondan sonra konuş. Bak, ben atmıyorum, saygılıyım, atmıyorum, yerine koyuyorum. Hadi bakalım… (AK PARTİ sıralarından “Bravo Başkan!” sesleri, alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben o işi senden çok iyi biliyorum. Ayıp ya, çok ayıp!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bravo Başkanım!

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu okuyorum:

Kullanılan oy sayısı               :                  228

Kabul                                        :                  222

Ret                                            :                     4

Çekimser                                 :                     2(x)

                                  Kâtip Üye                                                                      Kâtip Üye

                              Muharrem Işık                                                               Fehmi Küpçü

                                   Erzincan                                                                          Bolu”

Böylelikle tasarı kabul edilip kanunlaşmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.56

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 139’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Biraz önce açıkladığım sonuca göre 628 sıra sayılı Kanun Tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Gündemimizde olağanüstü toplantı çağrısına konu görüşülecek başka bir iş bulunmamaktadır.

Bu nedenle, gündemde bulunan işleri sırasıyla görüşmek için -Anayasa ve İç Tüzük gereğince- 1 Ekim 2014 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. İyi tatiller diliyorum.

Kapanma Saati: 19.03



(x) 642 S. Sayılı Basmayazı 9/9/2014 tarihli 138’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 643 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 628 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.