TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                101’inci Birleşim

                                                                                      11 Haziran 2014 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, 10/6/2014 tarihli 100’üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, il özel idarelerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen'in, Tekirdağ’ın son yıllardaki nüfus artış hızı ve diğer sorunları ile 24 Mayısta meydana gelen depreme ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Trabzon’un çözüm bekleyen sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 10/6/2014 tarihli 100’üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 22 milletvekilinin, 16/6/2012 tarihinde, Şanlıurfa E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda 15 mahkûmun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan yangın olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/972)

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ile Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973)

3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve 21 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki altın arama faaliyetlerinin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/974)

B) Meclis Soruşturması Önergeleri

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 58 milletvekilinin; kendisine verilen MİT raporuna rağmen suç işlediği iddia edilen bazı bakanları görevde tutarak haksız çıkar sağlamalarına ve kamunun zararına neden olduğu, görevi sırasında suç işlediği iddia edilen bakanların eylemlerini öğrendiği halde yetkili mercilere bildirmediği, yürütülmekte olan bazı soruşturmaları etkileyen girişimlerde bulunduğu, oğlu ile şüpheli sıfatındaki iş adamlarını kayırmaya yönelik fiillerinin bulunduğu, hakkında Meclis soruşturması açılan eski bir bakana Meclis soruşturmasına konu eylemleriyle ilgili talimat verdiği, kamuya açık mal bildiriminde açıklanmayan parayı yasa dışı yollarla elde ettiği; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma, 279’uncu maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, 277’nci maddesinde düzenlenen yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs, 283’üncü maddesinde düzenlenen suçluyu kayırma ve 255’inci maddesinde düzenlenen nüfuz ticareti suçları ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 4 ve 13’üncü maddelerinde düzenlenen haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarına uyduğu iddiasıyla Anayasa’nın 100’üncü ve TBMM İçtüzüğü’nün 107’nci maddeleri uyarınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/9)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyaî Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Suriye’de başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriye’deki savaşa sürüklemeleri için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması amacıyla 14/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 12/6/2014 tarihli birleşiminde Irak’ın Musul şehrinde meydana gelen son gelişmelere ilişkin Hükûmetin İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapacağı açıklamadan sonra siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin yirmi dakika olmasına ilişkin önerisi

 

 

IX.- AÇIKLAMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Türkiye’nin Musul Büyükelçiliğine IŞİD çeteleri tarafından baskın düzenlenerek 42 kişinin rehin alınmasına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Musul’da yaşanan olayları devletin bütün kurumlarının yakından takip ettiğine ilişkin açıklaması

3.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, Türkiye’nin Musul Büyükelçiliğine IŞİD çeteleri tarafından baskın düzenlenerek 49 kişinin rehin alınması sonrasında gelişen olayların devletin bütün kurumları tarafından yakından takip edildiğine, her türlü girişimin yapıldığına ve Meclisin bu noktadaki hassasiyetinin Hükûmetin de hassasiyeti olduğuna ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Musul’da yapılan saldırının Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığına yönelik bir saldırı olduğuna, Parlamentonun egemenliğimize yönelik bu saldırı karşısında bir tavır oluşturması ve Hükûmetin ayrıntılı olarak Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Meclisin özel bir gündemle toplanarak Hükûmetin Musul’da yapılan saldırılarla ilgili bilgi vermesi ve siyasi partilerin ortak bir bildiri yayınlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Musul’da yaşanan olaylarla ilgili Mecliste bir genel görüşme yapılması ve Türkiye'nin IŞİD çetelerine karşı başta Kürtler ve Türkmenler olmak üzere bütün halklarla dayanışma içerisinde olacak bir dış politika belirlemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Musul Konsolosluğuna yapılan saldırının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğuna, Hükûmetin bu konuda Meclisi bilgilendireceğine ve bütün bunlar yapılırken Meclisin çalışmalarına devam etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, kadına yönelik şiddete ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/18918) Ek cevap

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de çay ocaklarında çalışan şirket elemanlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/42793)

3.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler'in, yabancı bir kitaba yazılan önsözde eski TBMM Başkanı Bülent Arınç'a İngiliz parlamenterler tarafından yazı yazıldığı iddia edilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/42796)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İran'dan yapılan doğalgaz ve petrol ithalatı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/43291)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve ağırlama ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/43292)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, giriş sınavlarında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle bazı kamu personeline ait dosyaların incelemeye alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/43293)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve ağırlama ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/43382)

8.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün'ün, elektrikte kayıp kaçak oranına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/43450)

9.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk'ün, Erzurum'da elektrik borcu nedeniyle icraya verilen vatandaşlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/43451)

10.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, bir firmaya verilen maden ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/43452)

11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, son iki yıl içerisinde yapılan temsil, ağırlama, tören ve tanıtım harcamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/43682)

12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarındaki personel hareketlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44153)

13.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, TBMM Kampüsü içinde yapımı süren otoparka ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44157)

14.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, soru önergelerinin cevaplandırılmamasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44160)

15.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, TBMM'de taşeron işçi çalıştıran bir firmanın çalışanlara zorla taahhütname imzalatmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44161)

16.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın, TBMM bünyesinde düzenlenen bir yardım kampanyası için yapılan bağışların sadece bir bankada toplanmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44452)

17.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün, milletvekillerine yönelik tedavi hizmetleri için sözleşme imzalanan hastanelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44454)

18.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, TBMM Ana Binada yapılan rölöve çalışmalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/44734)

11 Haziran 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre söz istiyorum. Geçen tutanakta yer alan bir ifademin düzeltilmesini istiyorum.

BAŞKAN – Nedir ifadeniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim “Hayvanat bahçesinden bir kişiyi getirip TÜBİTAK’a müdür tayin ettiler.” ifademi düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Her zaman yapıyor Sayın Başkan, alıştık artık. Dün hakaret edip bugün özür diliyor.

BAŞKAN – Bir dakika süreniz.

Buyurun.

IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, 10/6/2014 tarihli 100’üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beş dakika. Rica ediyorum yani.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Süre 58’inci maddeye göre beş…

BAŞKAN – Şimdi, bu, beş dakikayı geçmemek üzeredir. Ben size bir dakika veriyorum. Lütfen tartışmayla başlamayalım gündemimize, lütfen.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Rica ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen, ben de rica ediyorum.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi yani halkın duyması için belirtmek istiyorum ki, bakın, bu kürsüden konuşma yapma hakkını bulamıyorum.

Memlekette çok büyük olaylar var. Şimdi, bayrak iniyor, buna karşı sessiz kalınıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Müdahale etmeyin lütfen.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Tazminat davasından kurtulmaya çalışıyor Sayın Başkan, söz vermeyin ya.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, HDP’li arkadaşlarımız dün Lice’de toplantı yaptılar. Grup toplantısı Türkiye Büyük Millet Meclisinin müştemilatıdır. Orada PKK bayrağı ile Apo’nun posteri önünde grup toplantısını yaptılar. Yarın bu arkadaşlar getirip de burada da bu toplantıyı yaptıkları zaman nasıl engel olacaksınız? Ama, Meclis başkanları evvela bundan utanç duymanız lazım, buna müdahale etmeniz lazım.

BAŞKAN – Sayın Genç, beyanınızı düzeltmek için söz aldınız, beyanınızı düzeltin lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, bizim konuşmamızı engellemek için burada konuşturmuyorsunuz. Biraz dürüst davranın ya! Bunlar çok önemli şeyler.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Alın işte Sayın Başkan, söz verdiniz, olacağı bu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, yani, burada bu kadar…

BAŞKAN – Beyanınızı düzeltir misiniz lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu Meclis Başkan Vekili, bakın, dün beş dakika konuşuyorum, 5 defa müdahale ediyor. Sen nasıl bu Meclisi böyle yönetirsin be? Nasıl yönetiyorsun böyle? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Hakaret etme be!

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Hakaret etme!

BAŞKAN – Siz bana hakaret etme yetkisine sahip değilsiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Biraz dürüst olsana, biraz dürüst olsana ya.

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Beş dakika verilmesi gereken bir süreyi niye bir dakikaya indiriyorsun?

BAŞKAN – Beş dakikaya kadar süre verme hakkım var, bir dakika verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam, beş dakika, yarı dakika, iki buçuk dakika…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sürenizi de doldurdunuz, beyanınızı da düzeltmediniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika olur mu?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen, yeter…

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, daha söylemedim ki, amacımı söylemedim, düzeltmedim.

BAŞKAN – Düzeltseydiniz, ben size sürenizi verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, bir dakika daha söz ver.

BAŞKAN – Yeni başlıyoruz, lütfen Meclisi germeyin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Geren sizsiniz.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, lütfen yerinize geçer misiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – O Meclis Başkanlığı kürsüsü sana bir sorumluluk getiriyor.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – İdare amirleri, idare amirleri…

KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye’de Hükûmet yok, Meclis de yok arkadaşlar ya.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Meclis Başkanlığı makamını sırf kendisine ve çevresine menfaat sağlamak amacıyla…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bana bir dakika daha söz vermek zorundasın. Böyle bir şey olmaz ya. Bir dakika söz olur mu burada ya?

BAŞKAN – Gündem dışı ilk söz, il özel idaresi hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’e aittir.

Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bakın, o kürsüyü yönetemiyorsunuz.

BAŞKAN – Meclis idare amirlerini göreve çağırmayayım, lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, söz hakkımı vereceksin ki ondan sonra…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, gülmene gerek yok. Utancından gülüyorsun.

BAŞKAN – Bakın, İç Tüzük’ü uygulatmak zorunda beni bırakmayın, sizden korkmuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Devamla) – İç Tüzük’ü uygulamayan alçaktır.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kibar ol, kibar!

KAMER GENÇ (Devamla) – Uygulamayan alçaktır.

BAŞKAN – İç Tüzük’ü de uygularım, birleşime de giremezsiniz. Lütfen yerinize geçin, lütfen, lütfen. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

KAMER GENÇ (Devamla) – Oturmuyorum, ne yapacaksın! Uygula bakalım İç Tüzük’ü. Böyle bir şey olur mu ya?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Biraz kibar ol ya.

BAŞKAN – Lütfen yerinize geçin. Bu Meclisi ben idare ediyorum, siz değil, lütfen. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bravo Başkan.

KAMER GENÇ (Devamla) – “Bravo.” dediğiniz Başkan başınıza belalar getirdi.

AHMET YENİ (Samsun) – Geç yerine!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hadi yürü, hadi yürü!

BAŞKAN – Sayın Yüksel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Başkan, tutanakları alın, onun hakkında bir süreç başlatın.

BAŞKAN – Gerek yok, değmiyor.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kendi grubu alkışlamıyor, her gün aynı şeyleri yaşıyoruz Başkanım ya.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Utanın! Utanın!

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, il özel idarelerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012’de Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir yasa geçirdik. 6360 sayılı Kanun…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hırsızlar nerede hırsızlar?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sakin ol, sakin.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, bir dakika.

Bir milletvekili arkadaşınız kürsüde konuşuyor.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ona da saygısı yok.

BAŞKAN – Siz kendinize nasıl saygı duyulmasını istiyorsanız…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kendine saygısı yok ki başkasına olsun.

BAŞKAN - …milletvekili arkadaşınıza da saygı duymasını öğrenin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önce sen saygılı ol. Sen o kürsüyü yönetemiyorsun. Yazık sana yazık!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sana yazık sana!

BAŞKAN - Burada hakaret ederek milletvekilliği yapılmaz. Bunu size ben öğretecek değilim; yaş olarak da tecrübe olarak da fazlasınız hepimizden. Saygılı davranmamızı engelleyecek davranışlarda bulunmayın, lütfen.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kendine saygısı yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Tamam Başkanım, bırakın kapatalım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

Buyurun Sayın Yüksel.

ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012’de bu Meclisten geçirdiğimiz 6360 sayılı Kanun’la, kapatılan köy tüzel kişilikleri ve belde belediyelerinin ve de il özel idarelerinin mallarının paylaşımı konusunda yasaya konmuş bir geçici madde vardır; 1’inci madde. Bu geçici madde eksiktir, esnektir, ucu açıktır. Yetkililerin istediği gibi kullanabilmesine açık bir yasadır ancak buna bile illerde valiler ne yazık ki uymamaktadır. Yasaya aykırı olarak, muhalefet partilerinin kazandığı belediye başkanlarının olduğu illerde farklı davranmaktadırlar, iktidar partisinin kazandığı illerde farklı davranmaktadırlar.

Buna göre; İzmir, Aydın, Muğla, Hatay, Manisa, Mardin, Van gibi illerde özel idare malları, belde belediyelerinin malları ve köy tüzel kişilik malları daha çok hazineye ve bakanlığa bağlı il müdürlüklerine devredilmiştir. Oysa, iktidar partisinin kazandığı belediye başkanlıklarının olduğu yerlerde de, Balıkesir’de mesela, vali, kendi oturduğu makam odası dâhil, özel idarenin kocaman iş merkezlerini olduğu gibi, hem de boşaltarak belediyeye devretmiştir. Malatya, Urfa, Denizli, Trabzon gibi birçok ilde aynı uygulamalar, belediyeye devredilerek bu mallar orada ayrımcılık gösterilmiştir.

Değerli milletvekilleri, İzmir Valisi bu yasada şunu emretmektedir, yasa diyor ki: “Devir, tasfiye, paylaştırma işlemlerini yürütmek üzere vali tarafından, bir vali yardımcısı başkanlığında, valinin uygun göreceği kurum ve kuruluşların temsilcileri ve ilgili belediye başkanları tarafından oluşturulan komisyonca dağıtılır bu mallar.” Ama İzmir’de İzmir Valisi kurum ve kuruluşlardan 10 kadar temsilciyi bu komisyonlara kendi davet etmiş ancak yasada çok açık hüküm olmasına rağmen, ilgili belediye başkanlarının hiçbirisini bu komisyona dâhil etmemiştir, komisyona almamıştır.

Bununla ilgili, kapatılan belde belediyeleri ve köy tüzel kişiliklerinin mallarıyla ilgili bir toplantı gerçekleştirmiştir, o toplantıya İzmir Büyükşehir Belediye Başkanını davet etmiştir. Orada da “30 bin metrekarenin altındaki köylerin ve belde belediyelerinin mal varlıkları ilçe belediyelerine; 30 bin metrekarenin üzerindekiler büyükşehir belediyesine devredilir.” kararı alınmıştır; bir protokol hazırlanmıştır, protokol imza altına alınmıştır. Ama daha sonra Vali bu protokole uymamıştır, tamamen kendi kafasına göre, istediği gibi bu beldelerin ve köylerin mallarını dağıtmıştır. Örneğin, Konak’ta, kentin göbeğinde, kent merkezinde 20 bin metrekare kapalı, 32 dönümlük alanda Özel İdare için yapılan yeni binayı Büyükşehir Belediyesi kendi binası riskli bina olduğu için istemiştir, ona vermemiştir; bunca büyük bir yer kent merkezinde imam-hatip lisesi yapılması için Millî Eğitim Müdürlüğüne devredilmiştir.

Değerli arkadaşlar, yine, Alaçatı’da Alaçatı Belde Belediyesi kapatılmıştır. Çok eski bir belediye. Çeşme Belediyesine bu malların, mülklerin devredilmesi gerekirken o yasaya göre ve belediye başkanları toplantıya çağrılmadan Yeni Cami, kilise ve cami olarak Alaçatı Belediyesinin mülkü olan, belediye mülkü olan 2 yeri Diyanet İşleri Başkanlığına verilmiştir. Yasada şu söyleniyor bir de: “İlgisine göre malı verirsiniz.” Bunu hoş karşılayabiliriz ama aynı şekilde, yüz kırk yıllık belde belediye binası da, şu anda butik otel olarak kullanılan bina da gene Diyanete devredilmiştir. Yine, aynı beldede köy meydanı olarak kullanılan, belde meydanı olarak kullanılan, belde sakinlerinin kahve olarak kullandığı meydanı da Diyanete devredilmiştir. Seferihisar’da, yine, kadınların kullandığı, belediyenin kiraladığı, kadın kooperatifinin “slow food” ve yöresel lezzetler için kullandığı bina da belediyeye verilmemiştir.

İkinci toplantıda, özel idare mallarının dağıtılmasıyla ilgili toplantıda, yine belediye başkanlarının dışında “Tamamen tüm özel idare malları vali tarafından hazineye devredildi.” kararı açıklanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) – Ne yazık ki süre yetmedi ama bununla ilgili söylenecek çok şey var.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) – Aslında grup önerisi olarak getirip bütün partilerin burada bu konuda fikrini söylemesi gerektiğini düşünüyorum. İktidar partisinin milletvekillerine, özellikle İzmir milletvekillerine buradan çağrı yapıyorum: Bu konuya özellikle eğilmeleri, ilgi göstermeleri, destek vermeleri... Kendi ilimizin mallarının hazineye devredilmesine seyirci kalırsanız İzmir sizi daha çok cezalandıracaktır, bunu da bilin. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Türkiye’den aldığınız cezayı ne yapacaksınız?

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Efendim?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Türkiye sizi cezalandırıyor, onu ne yapacaksınız?

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Onu da göreceğiz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Başkan, biraz önce kürsüye çıkan bir hatip, partimizin dün Lice’de yaptığı basın toplantısını PKK bayrakları altında yapılmış bir grup toplantısı olarak ifade etmiştir. Grubumuza alenen hakaret ve suçlamada bulunmuştur. Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 10/6/2014 tarihli 100’üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, iki gün önce Diyarbakır’da gerçekleşen bayrak provokasyonunu tasvip etmediğimizi ve bu bayrak provokasyonunun daha öncelerinde de tekrarlanmış oyunların bir parçası olduğunu ifade etmeli. Kim ki bir başka halkın ya da halkların sembollerine dil uzatırsa, saldırırsa, hakaret ederse, alenen ifade ediyoruz, bizden değildir.

Bu tarz provokatif eylem  ve fiillerin halklar arası kin tohumlarını ekmekten başka hiçbir işe yaramadığını bir kez daha ifade ediyoruz. 23 Haziran 1996’da olan da buydu, 2005 yılında Mersin’de gerçekleşen bayrak provokasyonu da buydu. Bugün bayrak provokasyonu üzerinden hamaset yapanlar, o günlerde o bayrak provokasyonunu gerçekleştiren kişilerin kim olduklarına baksınlar gerçeği öğrenirler. Dolayısıyla, bizi bu tarz eylem ve fiillerle itham etmeye kalkışmak beyhude bir çabadır. 

İkincisi, elbette ki Türkiye'nin her yerinde parti olarak basın açıklaması da yaparız, toplantılarımızı da gerçekleştiririz. Lice’de dün partimizin gerçekleştirdiği toplantı bir grup toplantısı değil, eş başkanlarımızın daha dört gün önce orada katledilen 2 sivil yurttaşın  durumuna dikkat çekmek için, Lice’de olup bitenlere dikkat çekmek için, Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmek için gerçekleştirdikleri bir toplantıydı.

Bizi bu konuda, Lice’ye niye gittik diye eleştirenler buyursunlar Lice’ye gitme cesaretinde bulunsunlar.

Bunu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Tekirdağ’ın son yıllardaki nüfus artış hızı ve diğer sorunları ile 24 Mayısta meydana gelen deprem hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’e aittir.

Buyurun Sayın Belen. (MHP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen'in, Tekirdağ’ın son yıllardaki nüfus artış hızı ve diğer sorunları ile 24 Mayısta meydana gelen depreme ilişkin gündem dışı konuşması

 

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Tekirdağ ilinin sorunları ve deprem gerçeğiyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sizi, heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, yarın idrak edeceğimiz Berat Kandili’nin de Türk İslam alemine hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un uygulanmasında vatandaşlarımız büyük sıkıntı çekmektedirler. Tarlasını satmak isteyen vatandaş, ilçe tapu müdürlüğü, ilçe belediyesi, ilçe tarım ve il tarım müdürlükleri arasında gidip gelerek üç dört hafta zaman geçirmekte, bu arada da tarlanın alıcısı satın almaktan vazgeçmektedir. Hükûmet, bu konuda en kısa zamanda gerekli düzenlemeyi yapıp vatandaşın sıkıntısını giderecek tedbirleri almalıdır.

Bu arada, Tekirdağ ili ve Trakya genelinde son bir aydır aşırı yağışlar sebebiyle mahsulü yatan çiftçilerimiz, Tarım Bakanlığının TARSİM tarım sigortasından gelen eksperlerin yatan buğday ve arpa tarlalarında oluşan zararın ödenmeyeceğini söyleyerek raporlarına dâhil etmediklerini şikâyet etmektedirler. Sayın Tarım Bakanımızı bu konuyla ilgili TARSİM yönetimini uyarmaya davet ediyorum. Zira, diğer özel sigorta kuruluşları bu tür zararları ödeyeceklerini söylemektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimizi ilgilendiren diğer konuya dönersek; resmî verilere göre, 2013 yılında Tekirdağ il genelinde 155 bin öğrencimizin eğitim gördüğü zorunlu eğitim yapılan 375 okulun 241 tanesinde deprem dayanım testleri yaptırılmış ve teknik raporları Bakanlığa sunulmuştur. Dün itibarıyla incelenmesi yapılarak Bakanlıktan geriye dönen okul sayısı 131’dir. Bakanlığın raporlarına göre, 131 okulda 256 tane bina mevcuttur. Bu raporlara göre, 256 binanın 37 tanesi güçlendirme gerektirmiyor fakat geriye kalanların 16 tanesi birinci öncelikli güçlendirme, 33 tanesi ikinci öncelikli güçlendirme, 41 tanesi üçüncü öncelikli güçlendirme ihtiyacındadır, 129 tanesi de projeleri yeniden hazırlanarak değerlendirilmek üzere Bakanlığa sunulması gerekmektedir. Bu raporlara rağmen, Tekirdağ Valiliğince 2014 yılında maddi yetersizlikten dolayı ancak 4 tane okulun güçlendirmesinin yapılacağı bildirilmiştir.

24 Mayıs tarihinde Gökçeada açıklarında meydana gelen depremden sonra, deprem uzmanları “Sırada Tekirdağ ili var.” uyarısında bulunmuşlardır. Buradan Sayın Başbakana ve Millî Eğitim Bakanına seslenmek istiyorum: 875 bin nüfuslu Tekirdağ ilinde bir felaket yaşandıktan sonra mı harekete geçerek il genelinde yaşanacak depreme karşı tedbirleri alacak ve ihtiyacı olan binaların güçlendirmelerini yaptıracaksınız? Tekirdağlıların Suriyeli mülteciler ve Libyalılar kadar değeri yok mu? 1.329 sanayi kuruluşunun olduğu ve son yedi yılda nüfus artış ortalaması 42.700 olan, sürekli göç alan ve hazineye sağladığı katkıda Türkiye genelinde 9’uncu sırada yer alan Tekirdağ ilinin hakkını korumak ve teslim etmek Hükûmetin görevi değil midir?

Son olarak: 1 Mart tarihinde kabul edilen 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’a dayanılarak, Tekirdağ İl Millî Eğitim Müdürlüğünde 11 ilçenin 6’sının ilçe millî eğitim müdürleri görevden alınarak yerlerine yandaş sendika olan EĞİTİM-BİR-SEN’e mensup kişiler atanmışlardır. İl Millî Eğitim müdür yardımcılığına yapılan 5 atamanın 4 tanesinin aynı sendikanın yöneticiliğinde bulunmuş kişiler olması manidardır. AKP iktidara geldiğinden beri, geçmiş hükûmetler döneminde görevde yükselme sınavıyla gelinen makamları, sınavsız, yandaş sendikaya mensup olmanın tek kriter olarak değerlendirildiği makamlara dönüştürmüştür. Sayın  Başbakan ve Millî Eğitim Bakanının bu adaletsizliğe müdahale ederek en kutsal hak olan kul hakkına uygun atamalar yapılmasını sağlamalarını bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Belen.

Gündem dışı üçüncü söz, Trabzon’un çözüm bekleyen sorunları hakkında söz isteyen Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, Trabzon’un çözüm bekleyen sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sözlerime başlamadan önce, ben de bağımsızlığımızın simgesi, ulusumuzun onurunu simgeleyen bayrağımızın incinmesinden duyduğum hassasiyeti yüce Meclisin önünde bir kez daha ifade etmek istiyorum.  İndirenleri, indirenlere müsaade edenleri de şiddetle kınıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, burada, kürsüde defalarca Trabzon’un sorunlarını konuşuyoruz, anlatıyoruz ama ne yazık ki üç yıldır bir adım yol gidemedik. AKP’nin Trabzon milletvekilleri şunu diyorlar: “Öyle diyorsun ama biz yüzde 59 oy alıyoruz Trabzon’dan.” Tamam, yüzde 59 oy alıyorsunuz, peki bunun karşılığını vermek için ne yapıyorsunuz? Biraz sonra anlatacağım sorunlarla ilgili herhangi bir çalışmanız oldu mu? Olmadığını gayet iyi biliyorum.

Şimdi bunları sıralayacak olursak: Bakın, Trabzon büyükşehir oldu ve büyükşehir olunca, kuzeye sıkışan Trabzon’un artık güneye doğru açılması gerekiyor. Ama, ne yazık ki, 1990’dan beri Trabzon kamuoyunun gündeminde olan güney çevre yolunda hâlen bir karınca boyu yol bile alamadık, ki bu yol Trabzonluların sürekli gündeminde, sürekli söyleminde. Akçaabat’tan Darıca’ya, Yıldızlı’ya, Akyazı’ya, Gürbulak’a, Yeşilova, Uğurlu ve Değirmendere’yi katederek oradan Kaşüstü’ne uzanan bu yol 30-40 kilometre uzunlukta olan bir yoldur. Ama, 90 yılından bu yana hep sözde kaldı, hep söylemde kaldı, hep “Yapacağız, edeceğiz.” de kaldı. Şimdi bu yolun yeniden revize edilmesi gerekiyor. Nasıl edilmesi gerekiyor? Çünkü Trabzon büyükşehir oldu. Daha önce 1990’da planlanan bu yol şehrin yalnızca il sınırlarını değil belediye sınırlarını belirlediği için bunun artık büyükşehir kapsamında batıda Beşikdüzü’nden doğuda Of ilçemizin sınırlarını kapsayacak şekilde güneye açılarak yeniden revize edilmesi gerekiyor.

Bir de sevgili milletvekilleri, biz demir yolunu yıllardır konuşuyoruz, demir yolu, demir yolu… Bunda da çok şükür bir adım yol alamadık!

“Sürmene Çamburnu Tersanesi’ni yapacağız.” dendi, “Burada iş imkânı sunacağız.” dendi, “5 bin kişiye iş bulacağız.” dendi, dolgusu yapıldı, millî servet oraya yatırıldı ama aradan geçen dört yıldır, beş yıldır henüz bir tek çivi çakılmadığı gibi, 5 bin kişi değil 1 kişi dahi işe alınamadı. Şimdi “Lojistik merkezi mi yapalım, ne yapalım?” diye tartışılıyor ve zaman kaybediliyor.

4 organize sanayi bölgemiz var. Bunların altyapısı, teşviki, elektrik sorunları hâlen çözülmüş değil, çözüm bekleyen konular arasında yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, Trabzon’da büyük sanayi yok. Büyük sanayi olmadığı için de ne yapmamız lazım? Trabzon’un işsizliğini önlemek için, Trabzon’un göçünü durdurmak için Trabzon’da “3T” dediğimiz tarım, ticaret ve turizmi çok iyi kullanmamız lazım ama ne yazık ki turizm darmadağın bir vaziyette. Uzungöl’ümüz var, “dünya harikası” diyoruz ama Uzungöl’ümüzdeki betonlaşma, çevre kirliliği, görüntü kirliliği ve oradaki hareketsizlik Uzungöl’ü de öldürme durumuna getirdi.

Tarım… Çok şükür, fındık alanlarını kestik, onların hepsine betonarme evler yaptık! TOKİ de her tarafa güzel evler yaptı ve betonlaşmayı süratle artırdı!

Ticaret dediğimiz zaman, ticaret zaten durma noktasına geldi ve elde edilen hiçbir şey yok. Esnafımız perişan, ticaret hacmimiz durdu ve yapılacak herhangi bir şeyi de burada Hükûmetin gelip bize anlatması gerekiyor ama ne yazık ki hiçbirinden ses yok.

HES’ler… Değerli arkadaşlar, bu HES’ler de Trabzon’un o güzelim yaylalarını, o doğal güzellikleri içinde akan sularını berbat ediyor. İnsanlar HES’e karşı. Ya, HES’e karşı olan insana “Niye karşı?” deniyor? Karşı olmasının gerekçeleri çok. Bakın -renkli değil ama- şurada göstermek istiyorum. Burası Oltu Çayı’nın üzerindeki Ayvalı HES Barajı. Dünya harikası bir yer, daha sonra burası çöle dönmüş arkadaşlar. Bunun için köylü, orada yaşayan insan istemiyor. Doğal güzelliği, bu cenneti berbat edersek… Elbette ki bunu istemeyiz sevgili arkadaşlar.

Baktığımız zaman, bir kentsel dönüşüm, çözüm bekleyen sorunların başında kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşüme girildi, Zağnos Vadisi bizim dönemimizde başladı, epey yol alındı ama ondan sonra Çömlekçi Mahallesi, Tabakhane, Pazarkapı, Hızırbey, Gülbaharhatun, Esentepe mahallelerinde kentsel dönüşüm yok. Ne oluyor olmayınca da? Vatandaş evini tamir edemiyor, bir çivi çakamıyor, onaramıyor ve “Al.” diyorsun, almıyor, “Yap.” diyorsun, yapmıyor. “Satayım.” diyor vatandaş, “Hayır, satamazsın, burada kentsel dönüşüm var.”

Ve fındık… Fındık olayı da elbette ki… Bakan açıkladı, yazılı soru önergelerine cevap verdi, teşekkür ediyorum. 596 köyde 91.193 çiftçinin 435.938 dekar fındığı zarar görmüş. Bunun da TARSİM’den karşılanmasını istiyoruz.

Ve süremiz doldu. Trabzon’un sorunları beş dakikaya sığacak bir sorun değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce bana bir dakika konuşma verdikten sonra, Sayın Adil Zozani çıkıp bir konuşma yaptı iki dakika. Ben anlamadım. Herhâlde benim konuşmamdan dolayı sataşma üzerine o konuşmayı yaptı, değil mi?

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, arkadaşım herhâlde benim konuşmamı yanlış anlamış.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) -  Doğru anlamışım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bütün gazeteler Lice’de yapılan toplantının grup toplantısı olduğunu söylüyor. O grup toplantısını yapan başkanların arkasında Abdullah Öcalan ile PKK bayrağı var. Ben konuşmamda şunu belirttim: Grup toplantısının yapıldığı yer Türkiye'nin her tarafı olabilir.

BAŞKAN – Elbette.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, bu grup toplantısı Türkiye Büyük Millet Meclisinde olan bir grubun toplantısıdır ve nerede yapılırsa yapılsın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin müştemilatında yapılmış bir toplantıdır. Dolayısıyla, bu toplantıda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının ve Anayasası’nın uygulanması lazım.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Abdullah Öcalan ile PKK bayrağı altında toplantı yapılamaz.” dedim, “O da sizin göreviniz.” dedim. Buna müdahale etmeniz lazım. Ama arkadaşımız çıktı dedi ki Lice’yle ilgili…

Efendim, siz daha Lice’ye gitmeden ben gittim.

BAŞKAN – Sayın Genç, siz “Grup toplantısı.” dediniz, Sayın Zozani grup toplantısı olmadığını söyledi. “Partimizin toplantısını yaptık.” dedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama gazeteler hep böyle yazıyor.

BAŞKAN – Evet, haklısınız, bazı gazetelerde grup toplantısı olarak yazdı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, ben onun için dedim zaten.

BAŞKAN – Sayın Zozani açıkladı, siz de açıkladınız şimdi; ikinize de teşekkür ederim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Açıklama yaptınız Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Kayıtlara geçmesi açısından ifade edeyim: Sayın Genç bayrak hamasetiyle kendini gündemleştirmek istiyor anlaşılan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim!

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Onun için de bu hamasetin arkasına sığınarak kendini gündeme taşımaya çalışıyor.

BAŞKAN – Böyle bir şey yaptığını düşünmüyorum, sadece bir yanlış anlaşılma oldu.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Çok açık ve net. Sayın Eş Başkanımız Lice’de yaptığı basın toplantısının giriş cümlesinde: “Bugün grup toplantıları günü olduğu hâlde, biz Lice’deki olaylara dikkat çekmek üzere eş başkanlar ve milletvekilleri olarak burada basın toplantısı gerçekleştireceğiz.” dedi.

BAŞKAN – Tamam, anlaşıldı, grup toplantısı değilmiş, tamam.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Onun için de Sayın Genç bu konuda kendini gündemleştirmesi yerine…

BAŞKAN – Tamam Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – …Lice’de hayatını kaybeden 2 sivil vatandaş üzerinden bir şeyler söylemiş olsaydı anlamış olurdum.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim. Demek ki HDP’nin Lice’de yapmış olduğu toplantı grup toplantısı değil.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İkinci bir cümle, müsaade edin, kayıtlara geçmesi açısından.

BAŞKAN – Tamam, geçti kayıtlara da.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, Atatürk’ün bir veciz sözü vardır: “Gidemediğin yer senin değildir.” Orası da Sayın Genç’e göre Türkiye Cumhuriyeti’nin toprağı gibi görünmüyor. O nedenle, bu şekilde hamasetin arkasına sığınarak bir şeyler ifade etmesin.

BAŞKAN – Lice de bizim vatan toprağımızın içinde olan, kardeşimiz, yaşayanlar açısından da ülkemizin vatan parçası içinde yer alan bir ilçemizdir. Buradan da Lice halkına selamlarımızı söyleyelim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Onu bana değil, Sayın Genç’e söyleyeceksiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Meclis araştırmasına ilişkin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, bana sataşma var, “Efendim, Türk Bayrağı üzerinden hamaset yaparak…” diyor.

BAŞKAN – Sayın Genç…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Açıklama yaptım, neresi  sataşma Sayın Başkan?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama yani önemli bunlar ya…

BAŞKAN – Sayın Genç, niyetinizi açıkladınız, Sayın Zozani de açıkladı. Lütfen Meclisin çalışmalarını aksatmayın, lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bize gelince “aksatmayın” diyorsunuz ama arkadaş beni itham ediyor.

BAŞKAN – Aynı derecede siz de cevap verdiniz, o da yerinden konuştu.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Siz konuyu açtınız, ben de cevap verdim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben Türk Bayrağı’na karşı yapılanları söyledim diye hesap mı vereceğim yani?

BAŞKAN – Eğer aranızda bir problem varsa kuliste birlikte bunu halledebilirsiniz. Lütfen birbirinize laf atarak Meclisin çalışmalarını sabote etmeyin.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sizin bu hamaseti yapmanıza izin vermeyiz ha!

BAŞKAN – Lütfen…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dün mekânı boş bulmuşsunuz, çok şey söylemişsiniz. Biz bugün buna müsaade etmeyiz, kusura bakmayın!

BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen gitmeden ben Lice’ye gitmişim, sen biliyor musun!

BAŞKAN – Sayın Zozani, Sayın Genç; lütfen…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dün burada meydanı boş bulmuşsunuz çok şey söylemişsiniz. Senin bu hamasetine izin vermeyiz!

BAŞKAN – Sayın Zozani…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, kim hamaset yapmış?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bunu bil, bunu bir yere yaz!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne hamaseti? Ben Türk Bayrağı’na yapılan bu saldırıyı tabii ki…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Gündemleştin, yeter, geç yerine otur!

BAŞKAN – Sayın Zozani…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bayrak senin babanın malı değil!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, anladım da ben fikrimi söylemeyecek miyim yani!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Söyledin işte yeter!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.28

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 22 milletvekilinin, 16/6/2012 tarihinde, Şanlıurfa E Tipi Ceza İnfaz Kurumunda 15 mahkûmun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan yangın olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/972)

 

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Şanlıurfa cezaevindeki yaşam koşulları ve hak ihlallerini protesto etmek, aynı zamanda cezaevi yönetimine seslerini duyurabilmek için bir grup mahkûmun başlattığı eylemde, eyleme katılan 15 mahkûm yanarak hayatını kaybetmiştir. Cezaevlerinde yaşanmakta olan yığılma ve hak ihlallerine bağlı olarak Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen bu hadisenin tüm yönleriyle aydınlatılması ve gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98, TBMM İçtüzüğü’müzün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ve talep ederiz. 19.06.2012

1) İbrahim Binici                                                      (Şanlıurfa)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                           (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) İdris Baluken                                                       (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                      (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                       (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                        (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

17) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

18) Erol Dora                                                           (Mardin)

19) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

20) Demir Çelik                                                       (Muş)

21) Nazmi Gür                                                         (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

23) Leyla Zana                                                         (Diyarbakır)

Gerekçe:

16 Haziran 2012 tarihinde Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu C-15 koğuşunda bulunan bir grup mahkûmun cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve sıkıntıları protesto etmek amacıyla yaptıkları eylem sonucunda 15 kişi yanarak hayatını kaybetmiştir. Şanlıurfa cezaevinde yaşanan bu olay, Türkiye cezaevlerinde yaşanmış olan facialar silsilesinin şimdilik son halkasını oluşturmaktadır. 1996 yılında Diyarbakır Cezaevi katliamı, 2000 yılında Bayrampaşa Cezaevindeki Hayata Dönüş Operasyonu, geçtiğimiz yıl ring aracı içindeki 5 mahkûmun yanarak ölmesi ve Pozantı'da tutuklu Kürt çocuklara yönelik cinsel istismar, son olarak da Şanlıurfa Cezaevindeki bu olay, cezaevlerinde yaşanmakta olan dram ve vahşetin sadece görünen kısmıdır.

Mevcut Hükûmet, sahip olduğu adalet anlayışının gereği olarak güvenlik güçleri ve yargı erkine verdiği talimatlarla, Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısını 130 bine ulaştırmıştır. AKP iktidarının özellikle 2009 yılından itibaren uygulamaya koyduğu baskı ve sindirme amaçlı politikalar sonucunda, iktidara geldikleri 2002 yılında 59 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2 kattan fazla artarak bu noktaya gelmiştir. Muhakeme sürecinde tedbir amaçlı kullanılması gereken tutuklama seçeneği, Türkiye'de peşin verilen ceza uygulamasına dönüştürülmüş, âdeta ağır bir baskı ve sindirme rejimi tesis edilmiştir.

Türkiye'de bulunan cezaevlerinin mevcut kapasitelerinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü sayısı, partimiz ve sivil toplum örgütleri tarafından müteaddit defalar dile getirilmesine rağmen, AKP iktidarı üç maymunu oynamaya devam etmiştir. Nitekim, cezaevlerinde yaşanan sorunlar, hak ihlalleri ve kapasiteye ilişkin verdiğimiz bazı soru önergelerine Adalet Bakanı tarafından kaçamak cevaplar verilmesi, kapasite konusunda suskun kalınması bu anlayışın en büyük göstergesidir. Adalet Bakanı, mevcut kapasiteyi vermekten kaçınarak yapılacak yeni cezaevleri ve cezaevlerinin kapasitelerini verme kurnazlığıyla sorunu örtbas etme çabası içinde davranmıştır. "Görmezden geldiğin sorun, sorun değildir." anlayışını esas alan Bakanlık ve Hükûmet, cezaevlerine atarak istiflediği her bireyi insanlıktan da atılmış sayarak kendilerine emanet olan canları almaya devam etmektedir.

Şanlıurfa E Tipi Kapalı Cezaevinde balık istifi kapasite anlayışının ve insanlık dışı koşulların neden olduğu bu facia ne ilktir ne de son olacaktır. 22/07/2010 yılında Erkan Gümüştaş adlı genç mahkûm, cezaevinde yaşanan hukuksuzluklar ve gayriinsani koşullara dikkat çekmek için bedenini ateşe vermişti. Şanlıurfa Cezaevinde yaşanan bu elim olaydan ders çıkarmayan ve cezaevinden yükselen çığlıklara kulak tıkayan iktidar ateşe davetiye çıkarmış ve 13 canı kül etmiştir. Esas kapasitesi 225 kişi olan Şanlıurfa Cezaevi, ortak kullanım alanlarının koğuş hâline dönüştürülmesiyle 375 kişilik kapasiteye çıkartılmış, bu zorlama da yetmemiş ve tam 1.068 kişi balık istifi bu cezaevinde yaşamaya mahkûm edilmiştir. Zorlamayla oluşturulmuş kapasitesinin tam 3 katı tutuklu ve hükümlünün bulunduğu cezaevinde, uyku başta olmak üzere neredeyse tüm insani ihtiyaçlar vardiya yöntemiyle karşılanmaktadır. Yaz sıcaklarının bastırması ve havalandırmanın yetersiz oluşuyla birlikte nefes almakta bile zorlanan mahkûmlar, tuvalet önlerine ve yerlere serilmiş yataklarda nöbetleşe uyumak zorunda bırakılmıştır. Cezaevinde var olan barınma sıkıntısının yanı sıra tutuklu ve hükümlülerin sahip olduğu hakların kullanımı konusunda da ciddi kısıtlamalar ve sıkıntılar yaşanmaktadır.

Şanlıurfa Cezaevindeki yaşam koşulları ve hak ihlallerinin konu edildiği 18 Ocak tarihli soru önergesine cevap verme gereği duymayan Adalet Bakanı, aynı cezaevinde tutsak edilen Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Ayhan'ın uyarılarına da kulaklarını tıkamış ve geliyorum diyen bu faciaya zemin hazırlamıştır.

Başka cezaevlerinde yaşanması muhtemel bu türden olayların önüne geçilmesi açısından Şanlıurfa Cezaevindeki yaşam koşulları ve hak ihlallerine karşı idarenin uyarılması eylemi olarak başlatılmış, ancak 15 vatandaşımızın yanarak ölmesiyle sonuçlanmış bu elim hadisenin her yönüyle araştırılarak ivedilikle aydınlatılması gerekmektedir.

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ile Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Öğretmenlik mesleğinin Millî Eğitim Bakanının söylemleriyle itibarsızlaştırılmasını, öğretmenlerin haklarının birer birer gasbedilmesini ve öğretmenlerin "az çalışıp çok ücret aldıkları" çarpıtmasını açığa çıkarabilmek ve öğretmenliğin saygınlığını ve aydın imgesini temel alan politikalar geliştirebilmek amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   Hasip Kaplan

                        Iğdır                                                Şırnak

            Grup Başkan Vekili                          Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Öğretmenlik mesleği, öğretmenin eğitime ilişkin beklentileri gerçekleştiren temel bir aktör olmasını kabulünden yola çıkılarak kurulmuştur. Türkiye'de de bu temelde cumhuriyetin kuruluşundan bu yana öğretmene modern toplumun inşası sürecinde önemli bir görev verilmiştir. Ülkenin kalkınmasında eğitimin önemi artıkça öğretmenin rolü de güçlenmiştir. Fakat, 1980'lerden sonra neoliberal ekonomik politikalarıyla öğretmenlik mesleği yeniden biçimlendirilmeye çalışılmıştır. Bu temelde, öğretmenler yoksullaştırılmış, öğretmenlik mesleği hızla niteliksizleştirilmeye çalışılmıştır. Neoliberal dönüşüm temelinde yeniden biçimlendirilen öğretmen, düşünmekten çok, yapmaya yönlendirilmiştir. Aslında yapılmak istenen, eğitimin toplumsal anlamını kavramış ve bu kavrayışın temelini oluşturan donanıma hâkim olan, öğrenme, öğretme süreciyle ilgili toplumsal sorumluluk duygusuna sahip ve mesleki davranışlarıyla ilgili kararları kendisi veren, dıştan kontrolü kabul etmeyen ve özel ihtisas gerektiren bir meslek olarak görülen öğretmen imgesi, mesleki etkinlikleri piyasa kriterleri olan profesyonel standartlar, performans göstergeleri ve verimlilik gibi dışsal hesap verebilirlik mekanizmalarıyla ölçülen bir meslek elemanına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Diğer bir deyişle, öğretmeni eleştirel düşünen ve tepki verebilen aydından çok, bir teknisyen olarak yeniden tanımlamaktadır. Bu dönüştürme çabasının AKP iktidarı döneminde daha fazla yoğunlaştığı, öğretmenlik mesleğinin dönüştürülmekle birlikte itibarsızlaştırıldığı görülmektedir. Doğrudan eğitim bakanları tarafından, öğretmenler az çalışan, sorumluluktan kaçan kişiler olarak nitelendirilmiş ve AKP'nin eğitim politikalarından kaynaklı eğitim sisteminin tüm başarısızlıkları doğrudan öğretmenler üzerine yıkılmaya çalışılmıştır.

Öğretmenlik mesleği, aydın kimliği ve toplumsal zeminde yüklendiği rol gereği eleştirel düşünmeyi temel almak zorundadır. Bu nedenle, öğretmenler, eğitim sistemi başta olmak üzere toplumsal zeminde yapılan tüm değişiklikleri sorgulamak ile yükümlüdürler. Fakat, bu eleştirilere katlanmak istemeyen, yaptığı her değişikliğin hiçbir şekilde üzerinde düşünülmeden öğretmenler tarafından doğrudan yapılmasını isteyen Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, mevcut değişikliklere inanmayan öğretmenleri öğretmenlikten istifa etmeye davet edecek kadar ileri gitmiştir. Öğretmeni itibarsızlaştıran tehditkâr üslubuyla öğretmenlere sürekli çarpıtılmış bilgiler sunmuştur. Bakan, Türkiye'de öğrencilerin diğer ülkelerdeki öğrencilere kıyasla başarısız olduklarını belirtmiş, kendi sorumluluğunu görmezden gelerek sistemin tüm eksikliklerini öğretmenlere yüklemiştir. Öğretmenleri az çalışmakla suçlayan Bakan, öğretmenlerin çalışma sürelerini hesaplarken teneffüsleri bile az çalışmaya örnek gösterecek kadar seviyeyi düşürmüştür. Öğretmenlerin eğitim öğretime hazırlanma sürelerini yok saymıştır. Öğretmenlere yüklenen ADEY, Okullar Hayat Olsun, TEFBİS ve benzeri sayısız işi dikkate almamıştır. Kendi geliştirdiği orijinal hesaplamalara göre OECD ülkeleri arasında en az çalışıp en fazla ücret alan öğretmenler kategorilerinde Türkiye'deki eğitim emekçilerinin üst sıralarda yer aldığını ileri sürmüştür.

Tüm bu söylemlerin altında yatan gerçek, AKP'nin eğitim politikalarının amacı öğretmenliği itibarsızlaştırmak, böylelikle eğitimin niteliğini düşürmek, özel okulları daha güçlü bir seçenek olarak sunmak, eğitimi daha hızlı piyasaya açmak ve ticarileştirmek, öğretmenleri daha ucuza ve esnek koşullarda çalıştırmak, düşünmeyen, eleştirmeyen, sadece istenileni yapan uysal bir nesil yetiştirmektir. Bu noktada kendine engel gördüğü öğretmenlik mesleğine sürekli saldırılmaktadır. Çünkü Dave Hill’in de belirttiği gibi, öğretmenler, sermayenin bugünkü hegemonik projesini meşrulaştırma veya gayrimeşru ilan etme konusunda bireysel ve kolektif güce sahiptirler. AKP, eğitim sisteminin tümünde yukarıda belirtilen değişimleri daha rahat yapabilmek için bu kolektif gücü ortadan kaldırmak istemektedir.

Öğretmenlik mesleğinin Millî Eğitim Bakanının söylemleriyle itibarsızlaştırılmasına, öğretmenlerin haklarının birer birer gasbedilmesine, neoliberal politikalar ile öğretmenlik mesleğinin dönüştürülmesine, öğretmenlerin salt performans ve verimlilik kriterleriyle hareket eden rekabetçi bir kimliğe büründürülmesine “dur” demek, bu sürecin gelişiminin temel dinamiklerini kavramak ve öğretmenlik mesleğinin "aydın" imgesini ve saygınlığını tekrardan kazanabilmesi için neler yapılabileceğinin ortaya çıkarılması amacıyla bir Meclis araştırması komisyonu kurulması elzemdir.

3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve 21 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki altın arama faaliyetlerinin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/974)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çanakkale ile Balıkesir ili sınırları içerisinde, Kaz Dağları’nın kuzey yamaçlarında, Bayramiç'in doğusu, Evciler'in kuzeyi, Etili'nin güneyi ile Çan ilçesinin güneybatısında yer alan Ağı Dağı 1.007 metre yükseklikte bir dağımızdır.

Ağı Dağı, kendine has biyolojik çeşitliliği, fiziki coğrafya koşulları ve buzul çağlarından bize miras kalan bir bitki örtüsü ile özel bir öneme sahiptir. Sadece Kaz Dağları’na özgü köknar, Anadolu kestanesi, doğu kayını, fındık ve kızılağaçlar gibi pek çok türde ağaçlarla birlikte, endemik türler açısından da çok zengin çeşitliliğe sahiptir. Bu, Tanrı’nın bize emaneti dağımız, son yıllarda onlarca firma tarafından altın arama ve sondaj çalışmaları ile delik deşik hâle getirilerek âdeta katledilmiştir. Bu firmaların hepsinin de yaptığı iş ve işlemler aynı olup bunlardan sadece bir tanesinin çalışmalarını örnek vererek diğer tüm firmaların çalışmalarını gözler önüne sermiş olacağız.

2013 yılında üretime geçeceği söylenen Kanada'da kurulup, Toronto Borsası'nda kayıtlı olup Meksika'da da işletmesi olan Alamos Gold Inc. şirketi ülkemizde Ağı Dağı ile Kirazlı'da da faaliyetlerini sürdürmektedir. Babadağ, Delidağ, Çamyurt, Tavşan, Ayıtepe, Ihlamur ve Yangın Kula sahalarında araştırmalar sürüp işletmeye açılacaktır. İşletmeye açılacak sahaların çevreye vereceği zararları saymakla bitiremeyeceğimiz gibi bu zararın ileride telafisi de mümkün görünmemektedir. Ocaklardan sadece Babadağ'ı ve Delidağ'ı yataklarını örnek olarak ele alıp incelersek şöyle ki, ocaklardan çıkarılacak cevher kırılıp yakınlarındaki işletme tesislerine taşınacak, burada ufalanıp yığın liçi alanına serilip siyanürlü sularla yıkanacak, bu sular başka kimyasallar ve aktif kömürle işlenip ham altın çıkarılacak. Çıkan saf altın Avrupa'daki rafinerilere götürülüp temizlendikten sonra borsada satılacaktır. Ülkemizden bu şekilde giden altın, gümüş veya başka metallerin tamamı 40 tonu geçmeyecek. Geride, sadece örnekteki ocakta olduğu gibi, kazılıp çıkarılarak, ufalanıp işletme tesisine taşınıp, öğütülerek siyanürlü sularla yıkanan ve yaklaşık 900 dönüme yayılıp 100 metre yüksekliğe varacak kadar biriktirilen bir linç yığını kalacak.

Tabii, çevreye verilen zarar bununla sınırlı kalmayacak, “İçinde altın var.” diye kazılıp çıkarılan 67 milyon ton kayaya ulaşmak için bir 59 milyon ton kaya daha kazılacak, bunlar “Ekonomik değil.” diye ocakların yakınına bırakılarak sonsuza kadar çevreye kirlilik yayacak. İşletme sırasında kullanılacak siyanürün yarısı daha o dönemde gazlaşarak çevreye yayılacak, yayılan hidrojen siyanür yavaş yavaş azot gazlarına, nitrik asite dönüşecek ve çevredeki kayalarda durgun bekleyen arseniği çözüp sulara, tozlara salacak. Ekonomik olmayan kayaların depolama sahalarından sızan sular, asitli, ağır metallerle yüklü olacak, yakın köylerden başlayıp bütün Kocaçay ve Menderes akarsu havzalarına, Çanakkale çiftçilerinin can damarı olan sulama barajlarına kirlilik taşıyacak. Çevre köylerin içme su kaynakları artık ölüm saçacak, işletme sırasında Ağı Dağı'nın bütün ağaçları, 1.744 hektar alandaki bütün ağaçlar kesilecek ve bir daha ağaç yetişemeyecektir. Ağı Dağı merkez olmak üzere geniş bir alanda yaban yaşamı göçe zorlanacak, ilk kaçanlar arılar olacak. Yaban ve meyve ağaçlarının döllenmesi aksayacak, yöreden her eksilen canlı türünün öteki hayvansal ve bitkisel yaşama olan katkıları azaldıkça kalanlar da ya yozlaşacak ya da göçecektir.

Bunların hepsi neden yapılacak biliyor musunuz? Toronto Borsası'nda Alamos Gold şirketinin hisselerini alan yatırımcılar 350 dolara mal edip bugünlerde 1.800 doların üzerinde satılan altından para kazansın diye.

Sadece bir firmanın altın arama ve işletmesi ile Ağı Dağı ve çevresine verdiği zararların ne boyutlarda olacağını göz önüne alırsak, Kaz Dağları’nda onlarca firmanın çevreye vereceği tahribat ve telafisi mümkün olmayan çevre felaketinin boyutlarını tahmin bile edemeyiz. İşte bu çevre katliamı karşısında seyirci kalmadan bu aymazlığa dur demek ve felaket olmadan alınması gereken tedbirlerin belirlenerek uygulanmaya konulması amacıyla Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Ali Sarıbaş                                                (Çanakkale)

2) Namık Havutça                                          (Balıkesir)

3) Haluk Ahmet Gümüş                                  (Balıkesir)

4) Kamer Genç                                              (Tunceli)

5) Ayşe Nedret Akova                                    (Balıkesir)

6) Ensar Öğüt                                                (Ardahan)

7) Ahmet İhsan Kalkavan                               (Samsun)

8) Sedef Küçük                                              (İstanbul)

9) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                           (İstanbul)

10) Mehmet Hilal Kaplan                                (Kocaeli)

11) Ramazan Kerim Özkan                             (Burdur)

12) İhsan Özkes                                            (İstanbul)

13) Mehmet Ali Susam                                   (İzmir)

14) Mehmet S. Kesimoğlu                              (Kırklareli)

15) Hasan Ören                                             (Manisa)

16) İlhan Demiröz                                          (Bursa)

17) Ali Haydar Öner                                       (Isparta)

18) Ali Özgündüz                                           (İstanbul)

19) Durdu Özbolat                                         (Kahramanmaraş)

20) Mehmet Şeker                                         (Gaziantep)

21) Sakine Öz                                               (Manisa)

22) Candan Yüceer                                        (Tekirdağ)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere bugün dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

B) Meclis Soruşturması Önergeleri

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 58 milletvekilinin; kendisine verilen MİT raporuna rağmen suç işlediği iddia edilen bazı bakanları görevde tutarak haksız çıkar sağlamalarına ve kamunun zararına neden olduğu, görevi sırasında suç işlediği iddia edilen bakanların eylemlerini öğrendiği halde yetkili mercilere bildirmediği, yürütülmekte olan bazı soruşturmaları etkileyen girişimlerde bulunduğu, oğlu ile şüpheli sıfatındaki iş adamlarını kayırmaya yönelik fiillerinin bulunduğu, hakkında Meclis soruşturması açılan eski bir bakana Meclis soruşturmasına konu eylemleriyle ilgili talimat verdiği, kamuya açık mal bildiriminde açıklanmayan parayı yasa dışı yollarla elde ettiği; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma, 279’uncu maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, 277’nci maddesinde düzenlenen yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs, 283’üncü maddesinde düzenlenen suçluyu kayırma ve 255’inci maddesinde düzenlenen nüfuz ticareti suçları ile Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 4 ve 13’üncü maddelerinde düzenlenen haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçlarına uyduğu iddiasıyla Anayasa’nın 100’üncü ve TBMM İçtüzüğü’nün 107’nci maddeleri uyarınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/9)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa’nın 100’üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 107’nci maddeleri uyarınca aşağıda yer alan gerekçeler çerçevesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Akif Hamzaçebi                                        (İstanbul)

2) Ali Demirçalı                                                        (Adana)

3) Ümit Özgümüş                                                      (Adana)

4) Sinan Aydın Aygün                                               (Ankara)

5) Mehmet Emrehan Halıcı                                        (Ankara)

6) Yıldıray Sapan                                                      (Antalya)

7) Metin Lütfi Baydar                                                (Aydın)

8) Ramazan Kerim Özkan                                          (Burdur)

9) Sena Kaleli                                                          (Bursa)

10) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

11) Muharrem Işık                                                    (Erzincan)

12) Hasan Akgöl                                                       (Hatay)

13) Ayşe Eser Danışoğlu                                           (İstanbul)

14) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

15) İhsan Özkes                                                       (İstanbul)

16) Faik Tunay                                                         (İstanbul)

17) Mustafa Moroğlu                                                 (İzmir)

18) Sakine Öz                                                          (Manisa)

19) Doğan Şafak                                                      (Niğde)

20) Mehmet Volkan Canalioğlu                                  (Trabzon)

21) Engin Altay                                                        (Sinop)

22) Turgay Develi                                                     (Adana)

23) Ramis Topal                                                       (Amasya)

24) Ayşe Gülsün Bilgehan                                         (Ankara)

25) Arif Bulut                                                           (Antalya)

26) Ensar Öğüt                                                         (Ardahan)

27) Haluk Ahmet Gümüş                                            (Balıkesir)

28) İlhan Demiröz                                                     (Bursa)

29) Turhan Tayan                                                     (Bursa)

30) Adnan Keskin                                                     (Denizli)

31) Mehmet Şeker                                                    (Gaziantep)

32) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

33) Haluk Eyidoğan                                                  (İstanbul)

34) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

35) Şafak Pavey                                                       (İstanbul)

36) Musa Çam                                                          (İzmir)

37) Mehmet Ali Susam                                              (İzmir)

38) Tolga Çandar                                                     (Muğla)

39) İdris Yıldız                                                         (Ordu)

40) Muharrem İnce                                                   (Yalova)

41) Osman Faruk Loğoğlu                                         (Adana)

42) Süleyman Sencer Ayata                                      (Ankara)

43) İzzet Çetin                                                         (Ankara)

44) Osman Kaptan                                                    (Antalya)

45) Osman Aydın                                                      (Aydın)

46) Muhammet Rıza Yalçınkaya                                 (Bartın)

47) Kemal Ekinci                                                      (Bursa)

48) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

49) Kemal Değirmendereli                                        (Edirne)

50) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

51) Aydın Ağan Ayaydın                                            (İstanbul)

52) Osman Taney Korutürk                                        (İstanbul)

53) Ali Özgündüz                                                      (İstanbul)

54) Binnaz Toprak                                                    (İstanbul)

55) Hülya Güven                                                       (İzmir)

56) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                                    (Kayseri)

57) Nurettin Demir                                                    (Muğla)

58) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

59) Mehmet Haberal                                                 (Zonguldak)

Gerekçe:

A) Genel Hukuksal Değerlendirme

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın Başlangıç bölümünde "Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı,

Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu" hususlarına yer verilmiş; 2’nci maddesinde ise hukuk devleti ilkesi cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılmıştır.

Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarına göre hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık devlettir.

Yine, Anayasa'nın 10’uncu maddesinin birinci fıkrasında, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilirken dördüncü fıkrasında hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sosyal sınıfa imtiyaz tanınamayacağı kuralına yer verilmiştir. 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında ise eşitlik ilkesinin bir gereği olarak "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilerek, adil yargılanma hakkı güvenceye bağlanmıştır. Bu hükümler yanında Anayasa'nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında "masumiyet karinesi" yer almıştır.

Anılan kurallar birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu, herkesin adil yargılanma hakkına sahip bulunduğu, hakkında verilen mahkumiyet kararı kesinleşinceye kadar sanığın masum sayılacağı, suç işlediği iddia edilen kişiye ayrıcalık tanınamayacağı ve konumu ne olursa olsun yargılanmasının önünün kesilemeyeceği Anayasa'nın temel ilkeleri arasında yer almaktadır.

Öte yandan, Anayasa'nın 71’inci maddesinde, kamu görevlileri yanında yasama ve yürütme organlarında görev alanların da mal bildiriminde bulunmaları zorunlu kılınmıştır.

Anayasa'nın 112’nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre; Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür.

Anayasa'nın 100’üncü maddesi, Başbakan veya bakanlar hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli bir denetim mekanizması olan Meclis soruşturmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 107-113 maddeleriyse Meclis soruşturması ile soruşturma usulünü düzenlemiştir.

TBMM İçtüzüğü’nün 107’nci maddesinde, Meclis soruşturması açılması önergesi koşulları:

a)Görevde bulunan veya görevinden ayrılmış Başbakan veya bakan hakkında olması,

b) Önergenin, TBMM üye tam sayısının en az onda 1’inin imzasını içermesi,

c) Suç teşkil eden eylemin görevle ilgili işlerden ve görev sırasında işlendiğinin vurgulanması,

d) Eylemlerin gerekçe gösterilerek, maddesi de yazılmak suretiyle hangi kanuna ve nizama aykırı olduğunun belirtilmesi,

şeklinde belirlenmiştir.

17 Aralık 2013 ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde başlayan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen eski İçişleri, Çevre ve Şehircilik ve Avrupa Birliği Bakanları ile Ekonomi Bakanı hakkındaki çeşitli suç iddialarını konu alan fezlekeler TBMM Başkanlığına intikal etmiş ve adı geçen bakanlar için Meclis soruşturma komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. Ancak, hakkında en az bakanlar kadar ciddi iddialar olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olarak herhangi bir suç ihbarı (fezleke) TBMM'ye ulaşmamıştır. Öte yandan, yürütme organının yargı üzerinde kurduğu baskı ve yönlendirmeler dikkate alındığında, söz konusu iddialar nedeniyle bundan sonraki süreçte de Başbakan hakkında cumhuriyet savcılarınca hazırlanacak bir suç duyurusunun (fezlekenin) TBMM'ye intikal etmesi ihtimal dâhilinde görülmemektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160’ıncı maddesinin (1)’inci fıkrası uyarınca, cumhuriyet savcısı tarafından bir suçun işlendiği izleniminin edinilmesi dahi soruşturma açılması için yeterli bulunmaktadır. Anayasa ve TBMM İçtüzüğü'ne göre, Meclis soruşturma komisyonu, yapmış olduğu görev nedeniyle bir nevi iddia makamı işlevine sahiptir.

Belirtilen nedenlerle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki iddialar bir suç izleniminin de ötesinde ciddi bulguları içerdiğinden bu önergenin düzenlenmesi gerekli görülmüştür.

B) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Hakkında Meclis Soruşturması Açılmasını Gerektiren Eylemleri

1) 17 Aralık 2013 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, rüşvet almak ve vermek, resmî belgede sahtecilik, Kaçakçılık Kanunu’na muhalefet gibi suçlardan dolayı gerçekleştirilen soruşturmalar kapsamında gözaltı, arama ve yakalama işlemleri başlatılmış, gözaltı sonrası aralarında görevdeki iki bakanın çocuklarının da olduğu kimi şüpheliler hakkında tutuklama kararları verilmiştir.

25 Aralık 2014 günü ise bazı iş adamları ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Necmettin Bilal Erdoğan'ın da aralarında olduğu şüpheliler hakkında benzer suçlardan gözaltı, arama ve yakalama işlemlerine ilişkin hâkim kararları verilmesine rağmen, bu kararlar İstanbul Emniyet Müdürlüğünce uygulamaya konulmamıştır.

Öte yandan, süreç içinde Millî İstihbarat Teşkilatının 18 Nisan 2013 gün ve 45650928 sayılı ve dağıtım bölümünde “Başbakan” yazan raporu kamuoyuna intikal etmiş, raporun içeriği gerek Başbakanlık ve gerekse MİT tarafından yalanlanmamıştır.

Üç sayfadan ibaret raporda özetle, “Kapalı Çarşı'da altın, döviz ticareti yapan İran asıllı TC vatandaşı Rıza Sarraf, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve İçişleri Bakanı Muammer Güler ile yakın ilişkide olup, kardeşi Mohammed Sarraf’ın TC vatandaşlığına kabulü için bazı girişimlerde bulunulduğu, gümrük kaçağı 1,5 ton altına el konması işleminin Bakan Zafer Çağlayan tarafından engellendiği, rüşvet istendiği ve uygun olmayan bu ilişkilerin ortaya çıkması hâlinde durumun Hükûmet aleyhine kullanılabileceği” hususlarına ayrıntıya da girilerek yer verilmiştir.

İki bakanla ilgili oldukça ciddi iddia ve somut verileri içeren ve dağıtım bölümünde “Başbakan” yazan bu raporun Başbakana intikal etmemesi mümkün bulunmamaktadır. Kaldı ki, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasının kamuoyuna yansıyan içeriği, sekiz ay kadar önce düzenlenen 18 Nisan 2013 tarihli MİT raporunu bire bir doğrular maddi bulgulara sahip bulunmaktadır.

Dolayısıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, haklarında Meclis soruşturması açılması kararı verilen eski bakanların suç ilişkisinden, 17 Aralık soruşturmasının kamuoyuna yansımasından çok daha önce haberdar olmasına rağmen, bilerek ve isteyerek işlem yapmaktan kaçınarak görevinin gereklerini yerine getirmemiştir. Zira, kamuoyuna yansımış bilgi ve belgelere göre Rıza Sarraf, Başbakan ile ilişki içinde olan biridir ve eski bakanların bu kişiyle irtibatları Başbakan tarafından bilinmektedir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu eylemi suç vasfının nitelendirilmesine göre iki ayrı suçun unsurlarını oluşturmaktadır. Bunlar;

a) Anayasa'nın 104’üncü maddesine göre bakanların görevden alınmasını Cumhurbaşkanından isteme (bakanları azletme) yetki ve görevi olan Başbakanın kendisine verilen MİT raporuna rağmen, görevini yapmayıp adı geçen bakanları görevde tutarak bu kişilerin haksız çıkar sağlamalarına ve kamunun zararına neden olduğu ve bu eyleminin TCK’nın 257’nci maddede tarif edilen “görevi kötüye kullanma” suçu;

b) Yine, Başbakan olarak “görev sırasında suç işleyen bakanlar”ın eylemlerini öğrendiği hâlde bu suçu yetkili mercilere bildirmeyerek TCK’nın 279/1’inci maddesi kapsamına giren “suçu bildirmeme” suçudur.

2) Başbakan, 17 Aralık operasyonunun kamuoyuna mal olmasından bir gün sonra soruşturmayı gerçekleştirenlerle ilgili “çete” ve “paralel devlet” nitelemelerinde bulunmuş ve bu yapının ortaya çıkarılacağını söylemiştir. 19 Aralık günü İstanbul Emniyet Müdürü görevden alınmış ve yeni müdür Selami Altınok Başbakan ile birlikte ANA uçağıyla İstanbul’a gelmiş ve aynı gün göreve başlamıştır.

18 Aralık gününden başlayarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevden alma işlemleri gerçekleşmiştir.

Nihayet 25 Aralık 2013 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Necmettin Bilal Erdoğan’ın da şüpheliler arasında bulunduğu yeni bir gözaltı, arama ve yakalama kararları infaz edilmek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderilmesine rağmen, bu kararların gereği İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlilerince yerine getirilmemiş ve daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında yapılan görev değişikliği sonucunda bu kararlar geri alınmıştır.

Bu kararların geri alınmasında hiç kuşkusuz ki Başbakanın oğlu ile kendisine yakın iş adamlarının suç soruşturmasından kurtarılmalarını sağlama düşüncesi vardır. Bu yüzden deliller karartılmış ve suç unsuru olabilecek veriler ortadan kaldırılmıştır.

Başbakan, yürütme organının başıdır ve bu olaylar silsilesi içinde soruşturmayı doğrudan etkileyen girişimlerde bulunmuştur. Açıkça soruşturmada yer alan yargı ve kolluk görevlilerine karşı ithamda bulunmuş ve soruşturmadan el çektirilmeleri için gerekli mekanizmayı oluşturmuştur.

Hiç kuşkusuz, kamu görevini ifa sırasında hukuka aykırı bir işlemde bulunan yargı ve kolluk görevlilerinin yasalar önünde hesap vermesi hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Lakin, bu konuda mevzuatı bir yana bırakarak, soruşturmaya doğrudan etki eden girişimleri aceleyle yerine getirmeye kalkışmak ve bu uğurda hâkim kararlarını uygulatmamak için açıkça tavır almak, nihayet yargı işlemi sırasında taraf olmak hukuken kabul edilebilir bir davranış biçimi değildir.

Yolsuzluk soruşturmasının üstünün örtülmesi ve bu amaçla yürürlükteki hukuk sisteminin baypas edilmesine yönelik girişimlerde bulunulması ise tartışmasız bir suçtur.

Dolayısıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gerek demeçleri gerekse idari tasarruflarıyla Türk Ceza Kanunu’nun 277’nci maddesinin 1’inci fıkrasına uygun düşen yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs; oğlu ile şüpheli sıfatındaki iş adamlarını kayırmaya yönelik olarak da Türk Ceza Kanunu’nun 283’üncü maddesinde tanımlanan "suçluyu kayırma" suçlarını işlemiştir.

3) Eski bakanlardan Erdoğan Bayraktar, 26 Aralık 2013 günü NTV televizyonuna yaptığı açıklamada, soruşturma dosyasında var olan ve yasalara uygun olarak onaylanan imar planlarının büyük bir bölümünü Sayın Başbakanın talimatıyla yaptığını belirttikten sonra görevinden istifa ettiğini açıklamış ve sözlerini "Ancak, bu millet ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakanın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletimize saygılar sunuyorum." diyerek tamamlamıştır.

Hâlen, Erdoğan Bayraktar ile ilgili Türk Ceza Kanunu’nun 255 (nüfuz ticareti) ve 257’nci (görevi kötüye kullanmak) maddelerine uygun düşen eylemleri dolayısıyla Meclis soruşturması açıldığına göre, adı geçen eski bakana talimat veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da nüfuz ticareti ve görevi kötüye kullanma suçlarına azmettiren sıfatıyla katıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Zira, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 24’üncü maddesinin (3)’üncü fıkrası “Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emir veren sorumlu olur.” ve aynı kanunun 38’inci maddesinin (1)’inci fıkrası da “Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.” şeklindedir.

4) 25 Şubat 2014 günü elektronik ortama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Necmettin Bilal Erdoğan arasında geçtiği ifade edilen telefon görüşmeleri düşmüştür. Bu telefon görüşmelerindeki seslerin Başbakan ve oğluna ait olduğu yönünde yaygın bir görüş ortaya çıkmış ise de konuşmalar montajlanmış olduğu gerekçesiyle iktidar tarafınca yalanlanmıştır. Lakin bu görüşmelerin montajlanmış olduğu yönündeki iddialara karşılık olarak söz konusu konuşmaların tarafsız uzman bilirkişiler marifetiyle incelenmesi yönündeki kamuoyundan gelen talepler göz ardı edilmiştir. Ancak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 22 Nisan 2014 günü Adalet ve Kalkınma Partisinin grup toplantısında "Bunların elinde hep söyledim, meydanlarda da söyledim, şantaj kasetleri var. Bu devletin en tepesinden en aşağısına kadar. Kaç kere söyledim. Cumhurbaşkanının da şantaj kaseti bunlarda var, benim de vardı. Genelkurmay Başkanının da. Ama ben diyorum ki, benimle ilgili varsa çıkın açıklayın diyorum, açıklamazsanız namertsiniz diyorum, açıklayın diyorum. Tabii şahsımla alakalı aradıklarını bulamadılar, bulamayacaklar. Benim bakanlarımla yaptığım görüşmeleri ancak verebildiler veya eşimle, çocuğumla yaptıklarımı verebildiler, veremeyecekler, bulamayacaklar. Çünkü bunlarda o şeref yok. Geçenlerde konuşmamda da söyledim ya, düşman bile bu şerefsizliği yapmaz, bunlar bunu yaptılar. " demek suretiyle oğlu ile yaptığı ve yukarıda belirtilen görüşmeleri kabul etmiş bulunmaktadır.

Öte yandan, TBMM Başkanlığı da 03.06.2014 tarihli ve 180855 sayılı yazısında, Anayasa'nın haberleşmenin ve özel hayatın gizliliği ilkeleri karşısında söz konusu dinleme kayıtlarının açıklanamayacağını vurgulayarak konuya ilişkin ilk Meclis Soruşturma Önergesini işleme koymayacağını bildirerek bu görüşmelerin doğruluğunu kabul etmiş bulunmaktadır.

Telefon görüşmelerinin tümünün incelenmesi sonucu dikkati çeken bazı hususlar vardır: Başbakanın oğlunun evinde bulunan paranın Başbakana ait olduğu, bu para miktarının Başbakanın olağan gelirleriyle uyumlu olmayacak tutarda bulunduğu; yine bu paranın dışında, Başbakanın İstanbul'daki diğer evlerinde, çocuklarında, damadında ve kardeşinde de yüklü miktarda paraların saklandığı; konuşmalarda paraların Başbakanın talimatıyla Faruk, Mehmet Gür, Tunç, Ahmet Çalık, Faik Işık ile Mehmet adlı kişilere gönderildiği ve konutlarda bulunan paraların tümüyle başka yerlere aktarılması için Başbakanın "sıfırlanması" yönünde talimat verdiği; 17 Aralık 2013 günü saat 15.39'da yapılan görüşmede, paraların tahliye işlemlerinin saatlerdir sürmesine rağmen tamamlanamadığı ve bütünüyle taşıma için havanın karanlık olmasının beklendiği; yine aynı gün saat 23.15'te, yani ilk görüşmeden yaklaşık on beş saat sonra dahi evde kaldığı belirtilen para miktarının 30 milyon euro olduğu, paranın bir türlü eritilemediği, örneğin Tunç adlı kişinin fazla yer kaplaması nedeniyle 10 milyon euro parayı ancak kabul edebildiği; ertesi gün dahi paranın tahliye işleminin sürdürüldüğü, Başbakan tarafından sıkça telefonla konuşulmamasının tembih edildiği anlaşılmaktadır.

Her şeyden önce, bir başbakan bazı bakan çocuklarına yönelik bir soruşturma dolayısıyla tedirgin biçimde, kendisi ve yakınlarının uhdesinde bulunan paraları taşıtma gereğini neden görür? Neden bir başbakan, bankalar dururken, konutta para saklamaya kalkışır? Neden bir başbakan, iş adamlarına milyonlarca euroluk para aktarımını alelacele yaptırmaya girişir? Keza neden bir başbakan, verdiği talimat doğrultusunda paranın tahliyesi için kızını apar topar İstanbul'a gönderir?

Basına intikal eden bilgilerde, o tarihte taşınan paranın 1 milyar ABD dolarının üzerinde olduğu belirtilmektedir. Hatta bu tahliye sürecinin görüntülü kayıtlarının olduğu öne sürülmüştür. Böylesi miktarlardaki paraları, Başbakanın olağan gelirleriyle izah etmek mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan eski bakanlarla olağan sayılamayacak ilişki içinde olduğu anlaşılan İran asıllı Türk vatandaşı Rıza Sarraf ile Başbakan arasındaki bağ da inkâr edilemeyecek düzeydedir.

Nitekim, Başbakan, Rıza Sarraf’ı hayırsever bir iş adamı olarak tanıdığını söylemektedir. Rıza Sarraf’ın, cari açığı kapatma adına daha fazla ihracat yapmak için çalıştığını, çünkü Başbakana söz verdiğini Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ile yaptığı bir telefon görüşmesinde belirtmektedir.

Yine Rıza Sarraf’ın kuryesi tarafından, Başbakanın çocuklarının yöneticisi oldukları TÜRGEV'e para götürdüğü, M. Zafer Çağlayan'ın telefonla para nakline aracılık ettiği görüntü ve telefon döküm tutanaklarıyla basında yer almıştır. 1996 yılında kurulan İSEGEV (İstanbul Eğitim ve Gençliğe Hizmet Vakfı), 2012 yılında adını TÜRGEV olarak değiştirmiş olup, mütevelli heyetinde Başbakanın çocukları yer almaktadır.

Keza Royal Protocol adlı bir yurt dışı kuruluştan bu Vakfa yapılan bağış hem miktar ve hem de gönderen açısından dikkat çekicidir. Zira 26 Nisan 2012 günü 99 milyon 999 bin 990 dolar parayı “bağış” adı altında gönderen bu kuruluşun adı Rıza Sarraf’ın Türkiye'deki işletmelerinin adının da “Royal” ile başlaması itibarıyla akla kuşkulu bir para akışını getirmektedir.

Bu noktadan bakıldığında, Rıza Sarraf ile ilişkisi nedeniyle hakkında Meclis soruşturması açılan eski Bakan M. Zafer Çağlayan ile Başbakan arasında bir fark bulunmamaktadır.

Tüm bu kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde "sıfırlanmak" istenen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın mal bildiriminde yer almayan söz konusu paraların, yasa dışı yollardan edinildiği sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

19/4/1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun 4’üncü maddesinde, "Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu Kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır." denilmiş; 13’üncü maddesinde ise kanunun “Daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar ağır para cezası verilir. Haksız edinilen malı kaçıran veya gizleyene de aynı ceza verilir." kuralına yer verilerek haksız mal edinme ve haksız edinilen malı kaçırma veya gizleme cezai yaptırıma bağlanmıştır.

Bu itibarla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sakladığı evlerden bir başka adrese kaçırmak suretiyle "sıfırlamak" istediği paraları, olağan gelirleriyle elde etmesi mümkün olmadığı ve Başbakanlığın İnternet sitesinde kamuya açılmış olan mal bildiriminde de yer almadığı için yasa dışı yollardan elde ettiği açık olduğundan, elde etme biçimine ilişkin suçlar saklı kalmak üzere bu bölümdeki eylemleri, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun 4’üncü maddesinde tanımlanan "haksız mal edinme" kapsamına girdiğinden aynı Kanunun 13’üncü maddesinde yer alan "haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme" suçuna uygun düştüğünden hakkında Meclis soruşturması açılmasına karar verilmesi gerekmektedir.

C) Sonuç

Yukarıda belirtilen gerekçelerle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın görevi sırasında ve görevindeki işlerden dolayı işlediği fiilleri; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257 (görevi kötüye kullanma), 279 (kamu görevlisinin suçu bildirmemesi), 277 (yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs), 283 (suçluyu kayırma), 255 (nüfuz ticareti) maddeleri ile 3628 sayılı Kanun’un 4 ve 13’üncü maddelerinde tanımlanan haksız mal edinme, mal kaçırma, gizleme suçlarına uygun düştüğünden, söz konusu eylemlerin soruşturulması için hakkında Anayasa'nın 100 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107’nci maddeleri gereğince Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Anayasa’nın 100’üncü maddesindeki “Meclis bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar.” hükmü uyarınca Meclis soruşturması önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyaî Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Suriye’de başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriye’deki savaşa sürüklemeleri için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması amacıyla 14/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 11/06/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

Grup Başkan Vekili

Öneri:

14 Nisan 2013 tarihinde, Iğdır Milletvekili Grup Başkan Vekili Pervin Buldan tarafından verilen (5234 sıra no.lu), "Suriye'de başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriye'deki savaşa sürüklemeleri için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması" amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 11/06/2014 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde ilk konuşmacı Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

NAZMİ GÜR (Van) – Çok teşekkürler Sayın Başkan.

Tam da bu sözü alırken ajanslar bir son haber düştü. Musul’da Türkiye Büyükelçiliğine bağlı olarak çalışan, Bağdat’taki büyükelçiliğe bağlı olarak çalışan konsolosluğa IŞİD güçleri saldırmış, konsolosluğun çalışanlarının akıbeti belli değil. Bu konuda Hükûmet ve Dışişleri Bakanlığınca yapılmış henüz bir doğrulama yok. Dolayısıyla, Musul’daki sorunu biz burada dile getirmeye çalışırken, bunun kararını alırken tam da bumerang döndü dolaştı, nihayetinde Türkiye’yi vurdu ve…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Konsolosluğu ele geçirmişler, ele geçirmişler.

NAZMİ GÜR (Devamla) – Evet, ele geçirmişler ve nihayetinde bumerang döndü dolaştı, bu Hükûmetin kendi eliyle büyüttüğü bir canavar bu ülkeyi vurmaya başladı.

Değerli arkadaşlar, yine, 32 Türk şoförünün bu bölgede rehin alındığı, onun akıbeti hakkında bilgi alınmadığı bilgileri geliyor. Hem yakınları ve hem de doğrudan konuştuğumuz kimi yerel kaynaklardan şimdiye kadar ismi bizde mevcut olan 28 tır şoförünün -sonradan bize ulaşan bilgilere göre de 4 kişinin daha- akıbeti hakkında bilgi yok ve bu konuda da Türkiye’de yaprak kıpırdamıyor. Bunu da böylece söylemekte fayda var.

Tabii bir şey daha var, bir gelişme daha var: Biliyorsunuz, Irak’taki Türkmenleri sık sık bu Hükûmet gündeme getirirdi. Tuzhurmatu bir kasaba, yaklaşık 50 bin Türkmen’in yaşadığı Kürdistan bölgesi dışındaki bir Kürt bölgesi ama IŞİD orayı da işgal etmiş durumda ve yine Hükûmet ve Dışişleri Bakanlığı çevrelerinden bu konuda en ufak bir izahat, kamuoyunu bir bilgilendirme söz konusu değil.

Değerli arkadaşlar, üç yıla yakın bir süredir Suriye’de derinleşen bir kriz vardı. Bu krizde sürekli biz, bu kürsüde, Türkiye’nin ve özellikle Dışişleri Bakanlığının yanlış politikalar güttüğünü söyledik ve hep eleştirilerimizi… Tabii, eleştiriler yetmiyor, önerilerimizi de Hükûmete sunduk fakat Hükûmet her seferinde, her defasında -elinin tersiyle- bu önerilerimizi dikkate almadı, eleştirilerimize hiç kulak vermedi ve bildiğini okudu, bildiğini yaptı. İşte, bugün bildiğimiz şey, IŞİD -Musul’da- 10 Hazirandan itibaren Ninova’nın başkenti olan, 2 milyon nüfusu olan Musul’un tamamını, şehir merkezinin tamamını birkaç bin kişilik bir güçle ele geçirmiş durumda. Ve şimdi, yeni bir kriz hem de Orta Doğu’yu sarsacak yeni bir kriz, Irak’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye sokacak, Suriye’yi derinden etkileyecek, en önemlisi de bizim ülkemizi doğrudan etkileyecek ve neredeyse iç barışımıza dönük, sürece dönük büyük bir tahribat yaratacak bir gelişme oluyor yanı başımızda; Musul işgal ediliyor, yüz binlerce insan göç ediyor, konsolosluk basılıyor. Konsolosluk yetkililerinin nerede olduğu belli değil ve Hükûmet yok, tek ses de yok, Sayın Dışişleri Bakanının nerede olduğu da belli değil. Bugün yansıdı…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hükûmetin hemen açıklama yapması lazım, acil.

NAZMİ GÜR (Devamla) – Evet, yani.

Herhangi bir gelişme söz konusu değil, Hükûmet cephesinden bu konuda derin bir sessizlik var. Tabii, bu derin sessizliğin ne anlama geldiğini bizler, kamuoyu çok iyi anlıyor ama sanırım, Hükûmet Musul’daki olayın ciddiyetinin farkında değil değerli arkadaşlar. Yine, biliyorsunuz, Suriye krizi sırasında IŞİD’i Suriye’ye karşı, Esed rejimine karşı savaşan bir güç olarak kabul etmişti ve bu gücü özellikle beslemişti, özellikle desteklemişti. MİT’in tırlarla gönderdiği, yüzlerce tırla gönderdiği silah, mühimmat ve diğer içeriğini bilmediğimiz, nevini bilmediğimiz –tırnak içindeki- yardım malzemesinin nereye ulaştığını, kimleri beslediğini çok açıkça gösteren bir örnek. 

Dolayısıyla, IŞİD’i sen Suriye’de büyüt, Irak’ta büyüt, ondan sonra da sessizliğini koru. “Bizim nasılsa IŞİD üzerinde bir etkimiz var, IŞİD bizi dinler.” diye de söyle, sonra da ortaya çıkıp bir tek kelime etme. Oysa hatırlayın, Rojava’da üç Kürt kantonu kurulduğunda, Kürtler kendi bölgelerini, şehirlerini, köylerini, kendi namuslarını, can güvenliklerini korumak için oluşturdukları öz savunma birlikleriyle kendi alanlarını korumaya başladığında Türkiye’nin verdiği ilk tepki, çok iyi hatırlıyorsunuz: “Orada bir oldubittiye izin vermeyeceğiz, biz asla böyle bir şeyi kabul etmiyoruz.” Anında, bir saat bile geçmeden Türk Dışişleri Bakanlığı tepki vermişti.

Şimdi, iki gündür, Musul büyük bir kent ve Türkmenlerin, Asurilerin, Keldanilerin, Kürtlerin, Arapların yaşadığı çok kültürlü, çok dilli, çok kimlikli, çok inançlı bir kent; yerle bir ediliyor ve özellikle IŞİD’in yaptığı ilk işin Asuri, Süryani halkının, Keldani halkının kutsal mabetlerine saldırı olduğu, kiliseleri yerle bir ettiği, yaktığı haberleri geliyor bize yerel kaynaklarca ve bu Hükûmet seyrediyor ve bu Hükümetin kılı kıpırdamıyor. Bu Hükûmette çıkıp “Evet, Musul’da böyle bir olay var, Türkiye’nin de geleceğini yakından ilgilendiriyor. Biz, Musul’daki oldubittiye izin vermeyeceğiz.” diyen bir tek yetkilisi, bir tek Allah’ın kulu yok.

Peki, biz ne yapıyoruz değerli arkadaşlar? Son iki gündür özellikle yerel kaynaklardan ve IŞİD tarafından alıkonulan şoförlerin ailelerinden bize çok yoğun bir başvuru var, özellikle Şırnak milletvekillerimize çok yoğun bir başvuru var. Elde ettiğimiz en küçük bilgi kırıntısını bile biz Dışişleri Bakanlığına aktardık, özellikle şoförlerin can güvenliklerinin korunması konusunda biz uyarılarımızı yaptık, önerilerimizi sunduk. Özellikle dün Dışişleri Bakanlığıyla yaptığımız bir görüşmede -şunu açıkça ifade etmek gerekirse- ben konsoloslukların durumunu hatırlatmıştım, “Sorun yok, şu anda her şey normal. Konsolosluklardakiler de güvence altında.” denilmişti bize ama şu anda aldığımız habere göre de konsolosluk basılmış durumda, konsolosluk yetkililerinin akıbeti de henüz belli değil. Bu konuyu Meclisin bilgisine sunmak elbette ki bizim temel görevlerimizden birisidir.

Tabii, nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuz konusunda henüz bir gerçeklik yok, bir realite yok ortada, bir yaklaşım söz konusu değil. Oysa, IŞİD’in özellikle bu bölgelerdeki etkinliği ve giderek güçlenmesi, Kerkük’e doğru yürüyüşe geçmesi ya da El Anbar bölgesine kadar uzanan büyük bir coğrafyada etkinlik kurması değerli arkadaşlar, bütün dengeleri ama bütün dengeleri değiştirecek. Emin olun, bu dengelerin tamamı da Türkiye'nin aleyhine olacak, bölgede yaşayan halkların aleyhine olacak. Bunun da altını çizmekte fayda var.

Yine, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin özellikle IŞİD’e, El Nusra’ya karşı savaşan, YPG konusunda, özellikle PYD konusunda ve Suriye’deki Kürtler konusundaki tutumunu derhâl gözden geçirmesi gerekiyor ve bu konuda politikalarını derhâl değiştirmesi gerekiyor. Çünkü artık El Nusra’dan, artık bu çetelerden ve nihayetinde radikal İslami gruplardan, El Kaide bağlantılı bu gruplardan, IŞİD’den Türkiye'ye hayır gelmeyeceğini artık anlaması gerekiyor ve bu konuda biz Hükûmetten acil adımlar bekliyoruz ve derhâl bu konuda adım atması gerekir.

Yine, önemli bir tehlike daha var. Bunu sizin dikkatinize sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, Mahmur kenti aynı zamanda Musul’un bir ilçesi. Mahmur bizim için çok önemli. Neden önemli? Çünkü bizim 1990’lı yıllardan itibaren köyleri yakılıp yıkılan ve oralara göç etmiş on binlerce yurttaşımız var, bu ülkenin yurttaşı, Mahmur Kampı’nda yaşayan on binlerce insan. Şu ana kadar, özellikle Kerkük bölgesinde yaşayan insanların can güvenliği konusunda belki henüz önemli bir gelişme yok fakat Mahmur konusunda, Kerkük konusunda da IŞİD’in saldırgan tavrının sürdüğünü söylemekte fayda var. Bizler bu konuyu derhâl gündeme almalıyız. Bu Parlamento, Musul’daki bütün gelişmelere bütün çıplaklığıyla, bütün gerçekliğiyle el atmak zorunda, el koymak zorunda; Hükûmet ve özellikle Dışişleri Bakanlığı, kamuoyunu ve bizleri tatmin edecek bir açıklama derhâl yapmak zorunda; IŞİD’e karşı ve özellikle El Nusra kaynaklı bütün bu örgütlere karşı, Hükûmet, net tavrını ve duruşunu göstermek zorunda. Aksi takdirde, bütün dünyada yapılan yorumlar gibi IŞİD’in de arkasında Türkiye’nin olduğu yorumları yapılıyor. Türkiye’nin bu utançtan kurtulması gerekiyor.

Musul olayını bu Parlamentonun bilgisine sunuyoruz. Bu Parlamento, bir an önce Musul’daki gelişmeleri gündemine alarak tartışmalıdır.

Hepinize saygı sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gür.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Iğdır Milletvekili Sayın Sinan Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef ki hemen yanı başımızda büyük bir felaket yaşanıyor. Meclis sıraları bomboş. Dün gece de burada bu konuyu gündeme getirdiğimde Bülent Turan Bey, AKP İstanbul Milletvekili yanılmıyorsam, “Bunları geç, bunlar bizim gündemimiz değil.” diye yerinde hop oturup hop kalkıyordu. Buradan Bülent Turan Bey’e sataşıyorum Sayın Başkan. Gelsin, burada sataşmadan söz alsın, cevap versin Bülent Turan Bey, dün burada hop oturup hop kalkan. “Orada Konsolosluğumuz yukarıda Allah’a aşağıda IŞİD’e emanet.” dediğimizde burada bağırıp çağıran, çığıran, çığırtkanlık yapanlar şimdi gelsin hesap versinler. Orada konsoloslarımız bugün IŞİD militanlarının elinde, AKP sıralarıysa bomboş.

MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır) - Kendi sıralarına baksana.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Sadece Konsolosluğumuz değil konsoloslarımız değil, orada konsoloslarımızı korumakla mükellef olan özel harekât birliklerimizden askerlerimiz de -eğer gelen haberler doğruysa ki, inşallah doğru değildir- IŞİD’in elinde. Meclis bomboş. Ne işe yarıyor bu Meclis?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bakar mısınız şurada kaç kişi var?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Fark etmez, oraya da söylüyorum buraya da söylüyorum.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Önce oraya, önce oraya, önce oraya…

SİNAN OĞAN (Devamla) – Bütün Meclise söylüyorum ama Hükûmet sizsiniz…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Önce oraya bak.

SİNAN OĞAN (Devamla) - …Hükûmet sizsiniz, Hükûmet sizsiniz ve bugün orada bir katliamla karşı karşıyayız, ne Dışişleri Bakanı piyasada ne Sayın Başbakan. Sayın Cumhurbaşkanı da, başkomutan olduğunu unutan Sayın Cumhurbaşkanı “Oldubittiye müsaade etmeyiz.” demiş, böyle buyurmuş. Oldubitti, olmuş ve bitmiş, e, sen de müsaade etmişsin Sayın Başkomutan. Bu nedir ya? Orada bir katliamla karşı karşıyayız, orada IŞİD almış başını gidiyor. Sizin besleyip büyüttüğünüz IŞİD, şimdi, orada, Türkmen kentlerini birer birer işgal ediyor; Musul işgal edildi, sıra Kerkük’te ve bir Türk bölgesi olan, Türkmen bölgesi olan -altını çiziyorum- Tuzhurmatu bugün  yine aynı şekilde IŞİD’in işgal tehdidi altında. İşin içerisinde IŞİD var ama işin içerisinde bir de iş var. Yani, Irak ordusu birdenbire bırakmış gitmiş her şeyi.

Başkonsolosumuz günler öncesinden Ankara’yı uyarmış, demiş ki: “IŞİD militanları şehirde güçleniyor, her an şehrin kontrolünü ele geçirebilir.” Ama ne hikmetse Türkiye’den çıt yok, Türkiye’nin umurunda değil. Oralar sanki Misakımillî sınırları içerisinde değildi bir zamanlar, sanki orada yaşayanlar bizim kardeşimiz değil.

O kefen giyip ortada dolaşan kefensizlere sesleniyorum: Bir gelin, iki damla gözyaşı da Türkmen kardeşleriniz için dökün, Türk bölgeleri için dökün. Kefen giyip ortalıkta cirit atmakla olmuyor o işler.

Değerli arkadaşlar, bölge cidden sıkıntı içerisinde ve bu konu da partiler üstü bir mesele. Bugün, orada, sadece Türkmenler tehdit ve tehlike altında değil, bölgede yaşayan bütün halklar, bölgede yaşayan bütün kesimler tehdit ve tehlike altındadır. Ve bu mesele partiler üstü bir mesele, devlet meselesi olması gerekir ama maalesef ki bu meselede Hükûmetin ortada olmadığını görüyoruz. Hükûmeti temsilen bugün Mecliste bir görevli bakanınız var mıdır, bilmiyorum. Normalde oluyor. Mecliste değil, Dışişleri Bakanı Mecliste yok, AKP, Hükûmet sıraları bomboş ama IŞİD oraları tehdit ediyor. Hani diyordunuz: “Biz Türkmenlere silah gönderiyorduk da paralelciler buna müsaade etmedi.” Nerede o silahlar? Erşad Salihi her gün “Bize tek bir silah gelmedi, bölgede bizim dışımızda herkesin hamisi var, herkes silahlandırıldı, bir tek Türkmenler sahipsiz bırakıldı.” diye bas bas bağırıyor ama Erşad Salihi’nin sesini duyan yok. İlginç de bir durum söz konusu, Irak ordusu boşaltıyor, peşmerge dolduruyor orayı. Türkmenler âdeta orada iki ateş arasında bırakılmış. Türkmenlerin sahibi yok, herkesin sahibi yok.

Türkiye, bölgenin en büyük devleti olan Türkiye bölgede Türkmenlerin hamisi olması gerekirken -tabii, bütün bölgenin hamisi ama özellikle de Türkmenlerin hamisi olması gerekirken- maalesef ki ortalıkta yok. Sanki Türkiye Türkmenleri bölgede feda etmiş, sanki Türkiye Türkmenlerin bölgede yok olmasını istiyor; o bölgelerde Irak’ın, Kürdistan bölgesi içerisinde, onların tahakkümünde bir yer olmasını planlıyor gibi ortada bir durum var. Türkiye’nin bunun ötesinde ne olması lazım müdahil olması için? Türk toprağı işgal edilmiş. Arkadaşlar, yurt dışındaki herhangi bir konsolosluğumuz, büyükelçiliğimiz -biliyorsunuz ama ben tekrar edeyim- Türk toprağıdır. Türk toprağı bugün işgal altında. Siz işitmiyorsunuz ama IŞİD’in işgali altında oradaki Türk toprağı. Türk Bayrağı indirilmiş. Ha, diyeceksiniz: “Bir tek orada mı indiriliyor, Türkiye’de de indiriliyor, alışın artık buna.” Ama biz buna alışmayacağız. Hükûmet etmesini bilmiyorsanız bırakacaksınız o işi veya gereğini yapacaksınız; öyle “Oradaki komutan gereğini yapsın.” demekle olmuyor. Siz balkonda oturup seyreden futbol seyircisi değilsiniz, siz Hükûmetsiniz, gereğini yapacaksınız. Ya yapacaksınız ya bırakıp gideceksiniz. Ne Türkiye’de indirilen bayrağın hesabını sorabiliyorsunuz ne Musul’da indirilen bayrağın hesabını sorabiliyorsunuz. Yani bizim bir ordumuz vardı eskiden; bu tür durumlarda uçaklar kalkıyordu, gidiyordu, bir şeyler yapıyordu. Nerede bu ordu, nerede Başkomutan? Ben buradan Başkomutana sesleniyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, Başkomutanlığını yap. Bugün yapmayacaksan ne zaman yapacaksın? Ya da o işi bırak ya da “Ben Başkomutan değilim, gereği yapılsın.” der gibi açıklamalarına devam et. Bugün gereğinin yapılması zamanıdır. Orada konsolosumuz, diplomatlarımız, askerimiz, polisimiz IŞİD’e emanet.

Dün akşam burada gündeme getirdiğimizde o bol keseden atan, yerinden hoplayıp kalkan milletvekilleri gelsin burada -sataşıyorum hepsine- cevap versin. Dün akşam: “Özel gündemle toplanalım. Bu kanun kaçmıyor, biraz ara verelim Meclise. Bu konuyu görüşelim. Bakın, haberler alıyoruz biz bölgeden. Devlet sizin elinizde ama bize de haberler geliyor. Konsolosluğumuzu IŞİD bastı basacak.” dedik. Daha dün akşam, dün gece bu Mecliste, bu kürsüde söyledik. Siz yerinizden hop oturup hop kalktınız. “Aman, bırakın bu safsataları.” dediniz. Ne oldu? IŞİD militanları daha sabah olmadan bastı Konsolosluğumuzu ve herkesi rehin aldı. IŞİD’in kim olduğunu söylemeye gerek yok herhâlde. “IŞİD” diye yazın İnternet’te nasıl kafa kestiğini, nasıl ciğer söktüğünü, insanlara nasıl vahşet uyguladığını görürsünüz. Bunu herhâlde fazla dillendirmeye gerek yok ama işinize gelmiyor herhâlde. IŞİD’e laf etmek sizin işinize gelmiyor çünkü siz besliyorsunuz, siz büyütüyorsunuz. Sizin besleyip büyüttüğünüz insanlar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Nereden çıkarıyorsun bunları?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Nereden mi çıkarıyorum? Türkiye’de…

RECEP ÖZEL (Isparta)- IŞİD’i biz mi büyüttük? Amma laf ediyorsun ha!

SİNAN OĞAN (Devamla) – Türkiye’de IŞİD’in onlarca hücresi var. Bilmem nereden “tweet” atan bir genci yakalayıp hemen mahkeme önüne çıkaran bu devlet, Türkiye'deki IŞİD’in hücrelerine bir tek operasyon yaptı mı? Yapmadı. Niye? Çünkü siz büyütüyorsunuz. Aksini iddia ediyor musunuz? Hadi göreyim sizi o zaman. IŞİD’e Türkiye'den silah sevk edenleri, IŞİD’e militan sevk edenleri istiyorsanız, ben size adreslerini de vereyim arkadaşlar…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen istihbaratçı mısın?

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Buradan açıklayın.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Söyleyeyim…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Söyle, hadi söyle.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Bir bağırma, bir sus. Ben bir strateji merkezinin başkanıyım arkadaşlar.

BAŞKAN –Sayın milletvekilleri, lütfen laf atmayın.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Açıkla hadi.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Ben bir strateji merkezinin başkanıyım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Açıkla.

BAŞKAN – Sayın konuşmacı siz de şahsiyetle uğraşmayın, lütfen.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Sizin o yandaş strateji merkezleri gibi biz Hükûmet şakşakçılığı yapmıyoruz. Strateji merkezlerinin işi budur. Bilmiyorsanız, öğrenin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, açıkla.

SİNAN OĞAN (Devamla) – İstihbaratın yüzde 90’ı açık kaynaktan elde ediliyor arkadaşlar, bunun için ajan falan olmaya gerek yok. Bölgede insanlar var. Bölgeden insanlarla telefonla konuşun, İnternet’te biraz dolaşın, siz de bulursunuz. Devlet sırrı falan değil, adamlar bu işi alenen yapıyor, gizli gizli yapmıyor. Nereden Çeçen teröristlerin, Libya’dan gelenlerin, Libyalı teröristlerin Türkiye üzerinden nasıl bölgeye aktarıldığını sağır sultan duydu, sağır sultan işitti ama siz işitmiyorsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİNAN OĞAN (Devamla) – …işitmemekte ısrar ediyorsunuz.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk.

Buyurun Sayın Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Korutürk, bayrak meselesini unutma.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün son derece önemli bir durumla karşı karşıyayız. Önemli derken son derece vahim bir durumla karşı karşıyayız. Suriye politikası neticesinde Hükûmetin açmış olduğu yoldan bölgeye gelen terör örgütlerinden El Kaide bağlantılı, “Irak-Şam İslam Devleti” adlı radikal terör örgütü Musul’a el koydu. Musul’a el koyması demek Suriye’yle birlikte Irak’ın da toprak bütünlüğünün ciddi bir tehlikeye girmiş olması demek. Şimdi, gelen haberlere göre bunlar Beyci’ye doğru ilerliyorlarmış. “Beyci” dediğimiz yer Irak’taki Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’nın da içinde bulunduğu yer. Dolayısıyla Kerkük-Ceyhan Boru Hattı da çok yakın zamanda bu IŞİD’in eline geçmiş olacak.

Bu yeni bir gelişme değil bu gelişmeyi Hükûmet nasıl takip etti, ne kadar takip etti, onu bilmiyorum. Ben isterdim ki bugün bu kadar önemli bir gündemle karşı karşıya olduğumuz zaman Meclisimiz dolu olsun ve Hükûmet gelsin, burada, öngörüsü nedir, ne yapmak istiyor, ne düşünüyor, onları gelip bize anlatsın. Dışişleri Bakanı New York’taymış. New York’ta Güvenlik Konseyi üyeliğimiz için oy toplamaya çalışıyor, ümitsiz bir işin peşinde. Türkiye, ne yazık ki, daha önce de burada söylediğimiz gibi, bu defa Güvenlik Konseyine seçilemeyecek, seçilme ihtimali yok. Ama, Dışişleri Bakanının ciddi bir şekilde sorumluluğunu üstlenip buraya gelmesi lazım. Bu sorumluluk başta Hükûmete düşen bir sorumluluk çünkü Suriye politikası ve Orta Doğu politikası bu bölgeyi bu noktaya getirdi.

Bakın, Dışişleri Bakanı buraya her geldiğinde bir şey söylüyordu, diyordu ki: “Bizden önce -‘bizden’ derken kendisini kastediyor, ‘benden önce’ demesi lazım çünkü kendisinden önceki Dışişleri bakanları da ‘bizden önce’ dediği kısma giriyor- Türkiye’nin dış politikası ‘bekle gör’ şeklinde gidiyordu. Hiçbir şeye karışmıyorduk, görüşmüyorduk, ‘neme lazım’ diyorduk veyahut da tepkisel davranıyorduk.” Hâlbuki böyle değil, hiç de böyle değildi, Türkiye, bu bölgede bir istikrar oluşturucu olarak görev yapıyordu, hiç kimsenin karşısında denge unsuru olmaya çalışmıyordu, hiç kimsenin karşı ağırlığını teşkil etmiyordu ama bu bölgede istikrar yapıyordu. Bakın, ne kadar başarılıymış ve ne kadar etkiliymiş çünkü Türkiye o istikrarlı ve dengeli politikasını sürdürdüğü sürece bu bölgede bu gibi şeyler olmuyordu. Bu bölge, bugün çivisi çıkmış olan bu bölge insanların kaçtığı, demin konuşan değerli hatibin belirttiği gibi, Türkmenlerin, Kürtlerin, diğer etnik gruplara mensup olan insanların fellik fellik kaçıştığı Musul sakindi, Suriye sakindi ve bugün bu durumda değildik ama maalesef, Hükûmetin yapmış olduğu yanlış politika bugün bizleri bu korkunç vaziyetle karşı karşıya getirdi. Şimdi ne yapılacak diye düşünüyorsunuz? Bakın, göreceksiniz önümüzdeki dönemde, kısa dönemde -bu bir kehanet değil- bu bölgede yeniden bir koalisyon oluşacak ve yeniden bu bölgede dış güçler buraya hâkim olmaya, burayı düzeltmeye çalışacaklar. Bunun başka çaresi de yok. Peki, dış güçler burayı düzeltmeye çalıştıkları zaman, yeni baştan burada koalisyonlar kurulup da bu sefer terörle mücadele edildiği zaman Hükûmet hangi pozisyona girecek, ne yapacak, nasıl bir tavır takınacak? Bunların bize süratle anlatılması lazım. Bizlerin, hepimizin bunları birlikte düşünmemiz, konuşmamız ve kararlaştırmamız lazım. Sayın Cumhurbaşkanının, belki, Anayasa’nın kendisine vermiş olduğu ve Sayın Başbakanın kendisi Cumhurbaşkanı olduğu takdirde her zaman kullanacağını söylediği yetkiyi kullanıp Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırması lazım. Uzun müddet Dışişleri Bakanlığı yapmış, uluslararası tecrübesi bulunan, konulara daha sükûnetle bakan, duygusal davranmayan, vaktiyle iyi bir Dışişleri Bakanı olan Cumhurbaşkanının, bugün Hükûmeti toplayıp Hükûmeti doğru yola doğru sevk etmesi lazım. Dışişleri Bakanının da bugüne kadar sürdürdüğü hayalci ve maceracı politikaların bizi nereye getirdiğini görüp artık bir daha “istifa” keyfiyetini düşünmesi lazım.

Türkiye’nin, hayalle, macerayla, heyecanla, olmayacak senaryoların peşinde yola çıkmaması lazım. Çıktığımız zaman, bakın, geldiğimiz nokta burası. Bugün Musul Başkonsolosluğunun işgal edildiğini bildiriyor uluslararası haber ajansları. Daha vahim bir haber aldım eğer o doğruysa hakikaten çok üzücü ama o haberi Dışişleri Bakanlığının İnternet sitesinden doğrulatamadım. Dışişleri Bakanlığı diyormuş ki: “Durumu inceliyoruz, ne olduğunu tetkik ediyoruz.” Hâlbuki Dışişleri Bakanı, “Tweetter”a dün iki tane “tweet” atmış. Birinci “tweet”te diyor ki: “Bağdat Büyükelçiliğimiz, Halep Başkonsolosluğumuz ve Musul Başkonsolosluğumuzla sürekli temas hâlindeyiz.” Bunun için niye “tweet” atılır anlamış değilim. Gayet tabii ki temas hâlinde olacaksın. Senin yurt dışındaki konsolosluklarınla, başkonsolosluklarınla temas hâlinde olduğuna dair “tweet” atma durumun olabilir mi? İkinci “tweet”te -devam ediyor çünkü arkasında artı koymuş, “tweet”in gerisi geliyor- diyor ki: “Musul Başkonsolosluğumuzun ve personelinin korunması için her türlü önlem alınmıştır.” Hangi önlem alınmış, ne önlemi alınmış; onları bizim bilmemiz lazım. Önlem alındıysa bugün o Konsolosluk nasıl işgal edilmiş, Konsolosluk personeli nasıl rehin alınmış; onu bilmemiz lazım.

Kuzey Irak’ta Türkiye'nin 3 tane tank taburu var. O tank taburları Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin de rızasıyla ve bilgisiyle orada duruyor. O tank taburlarının kullanım alanında bir değişiklik yapmak düşünülüyor mu, düşünülmüyor mu?

Yani, demek istediğim, burada, bu konuda bir özel gündemle Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanması lazım. Demokratik parlamenter bir rejimde bunlar gizli yapılacak işler değil. Gizli yapıldığı zaman, bakın geldiğimiz noktalar buralar oluyor. Bugün Musul, yarın Kerkük gidecektir. Peki, sonu ne olacak?

Esad’ın bir sözü vardı -o söze biz de zamanında kızmıştık çünkü böyle bir kehanet gibi- “Eğer Suriye giderse Orta Doğu da gider.” diyordu. İşte, Suriye’nin dengesi bozulduktan sonra Suriye’den Irak’a doğru kaymalar oldu; şimdi Irak’ın da dengesi bozuluyor, Irak’ın da toprak bütünlüğü bozuluyor. Bunlar bizim sınırlarımızda çok ciddi çatışma olayları çıkarmak üzere.

Bizim hâlâ New York’ta falan olmayacak oyların peşinde dolaşacağımıza gelip burada bunları tartışmamız lazım. Hükûmetin süratle bu konuda tedbir alması lazım. Bu tedbirleri ittifak içerisinde, beraber olduğumuz ülkelerle konuşup, istemediğimiz gelişmelerin bizim dışımızda alınacak kararlarla bu bölgeye getirilmesini engellememiz lazım. Ne yapılıyor, ne ediliyor; bütün milletvekillerinin, halkı temsil eden, her biri -her partiye mensup milletvekilleri için söylüyorum- halkımız tarafından seçilmiş olan milletvekillerimizin bu seçim keyfiyetine uygun olarak bilgilendirilmesi lazım. Oradaki vatandaşlarımızın -28’den başladı, 32’ye çıktı kamyon şoförü sayısı- bir şekilde emniyet altına alınması lazım. Bu “Irak-Şam İslam Devleti” adı verilen kuruluş El Kaide’yle bağlantılı. El Kaide’nin bu bölgeye hâkim olması, Türkiye sınırlarının da içerisine doğru uzanmasına yol açacaktır. Bunlara karşı bütün bu tedbirleri almamız lazım.

Onun için, arkadaşlar, burada böyle oturup, eksik kadroyla konuşmaları dinleyip ondan sonra da başka konulara geçmeyelim; bu konu çok önemli bir konu. Bu, Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasıyla ilgili bir konu. Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının dışında, Türkiye'nin taşıdığı ve çok yakın zamana kadar, bundan beş altı sene öncesine kadar büyük bir başarıyla üstlendiği bölge güvenliğine katkıda bulunma sorumluluğunun da bir gereği, bunları yerine getirmemiz lazım.

Musul’daki durum gerçekten son derece vahim bir durum. Musul’daki durumu, bu “Irak-Şam İslam Devleti” denilen radikal terör örgütü iki yıldır Musul’un varoşlarında örgütlenmek suretiyle, oralardan yukarıya doğru hareketini geliştirmek suretiyle yapıyor ama bu iki yıldır devam eden faaliyetinin başlarında –ben hatırlıyorum- Uluslararası Af Örgütü Türkiye'ye de çağrıda bulunuyordu “Terör örgütlerine, Irak-Şam İslam Devleti’ne, El Nusra’ya yardım etmekten vazgeçin, bu konuları artık bir şekilde durdurun, bunların ne olduğunu görün.” diye. Bakın, o günden bugüne kadar nerelere geldik.

Ben sizlere yeniden bu konuyu çok ciddi düşünmenizi telkin ve tavsiye ediyorum. Sizin, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın Hükûmete mutlaka çağrıda bulunup, kendi Hükûmetleriyle aralarındaki kanal neyse o kanaldan çağrıda bulunup süratle Hükûmetin işe el koymasını, Dışişleri Bakanının boş işler peşinde dolaştığı New York’tan buraya gelip bu işin başına geçmesini ve başına geçtikten sonra da iş düzeldikten sonra artık bu görevi ehline bırakmasını sağlamalarını istiyorum. Sizlerin bunu yapabilecek gücünüz var. Bunu hep beraber konuşalım, görüşelim ve bu perişan vaziyete Türkiye'yi daha fazla sürüklemeyelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korutürk.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir şey mi söyleyecektiniz?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Hangi konuda?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Üzerinde konuştuğumuz konuyla ilgili olarak.

BAŞKAN – Tamam, bir dakika söz veriyorum yerinizden.

IX.- AÇIKLAMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Türkiye’nin Musul Büyükelçiliğine IŞİD çeteleri tarafından baskın düzenlenerek 42 kişinin rehin alınmasına ilişkin açıklaması

 

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dışişleri Bakanlığının biraz önce geçtiği bir açıklamaya göre, Türkiye'nin Musul Büyükelçiliğine baskın düzenlenmiş, ele geçirilmiş, 2’si çocuk, 3’ü kadın, Büyükelçilikte görevli 42 kişi rehin alınmış durumda. Ayrıca, o bölgede iş yapan birçok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, IŞİD çeteleri tarafından rehin tutulmuş durumda ve Irak Merkezî Hükûmeti askeri gücünü IŞİD’e karşı kullanmaktan imtina etmiş.

Yine, bir başka gelişme de şu: YPG ile peşmerge güçleri Selimiye bölgesinde IŞİD’e karşı tek çatışan güçler durumunda, Musul Valisinin de açıklaması bu. Bağdat Hükûmetinin bu konuda hiçbir şey yapmadığı, burayı savunmak ve IŞİD’den kurtarmak için sadece güney Kürdistan yerel güçlerinin devrede olduğunu ifade ediyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zozani.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyaî Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Suriye’de başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriye’deki savaşa sürüklemeleri için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması amacıyla 14/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son konuşmacı Muş Milletvekili Sayın Faruk Işık.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dışişleri Komisyonu yok herhâlde Sayın Başkan, Başkanın açıklama yapacağı bir konuda uzman bir arkadaş yok herhâlde.

FARUK IŞIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grup Başkanlığınca verilen Meclis araştırması açılmasına dair önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’nin ardından Irak’ta da giderek etkinliğini artıran ve ülkenin en büyük ikinci kenti Musul’u işgal eden ve ondan sonra da çeşitli kasabaları ve köyleri işgal altına alıp özellikle Türkmen şehri Tuzhurmatu’yu da ele geçiren bu “IŞİD” denilen örgüt kimdir, kimlerden destek alıyor ve nasıl bu hâle geldi, bilinmesinde fayda var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Irak-Şam İslam Devleti” denilen IŞİD göründüğünden de kirli ve karanlık bir terör örgütüdür. IŞİD, Irak Savaşı’nın ilk zamanlarında kuruldu. 2004 yılında El Kaide’ye biat ettiğini ilan etti ve kurulduğunda amacı Amerikan işgaline karşı direnmek ve Irak’ın Sünni bölgelerinde hilafet kurmaktı. 2013 yılında Suriye’de ilk eylemlerini yapmaya başladı. İç savaşın yoğun olarak yaşandığı Suriye’de savaşın gidişatını değiştirmekte büyük rol oynadı. Savaş konusunda oldukça eğitimli birlikler ve Suriye muhalefeti adına savaşan diğer birliklerin sahip oldukları imkânlarıyla IŞİD, ilk günlerde kendini diğer gruplardan farklılaştırmayı başardı. Özgür Suriye Ordusu adına savaşan örgütler, ekipmanlarında yardımı halktan alırken IŞİD denilen örgüt Esed rejiminden ve diğer yabancı güçlerden yardım almaktaydı.

IŞİD denilen örgüt hızla büyüdü, birliklerini ağırlıklı olarak -çoğu Çeçen- yabancı savaşçılardan, farklı Arap ülkelerinden ve Avrupalı bazı ülkelerin vatandaşlarından ve savaşçılarından oluşturmaya başladı. Özgür Suriye Ordusu altında savaşan küçük grupların önünde zor bir seçim vardı: Ya IŞİD’e katılacaklardı ya da IŞİD’e karşı savaşacaklardı. Maalesef, güçleri olmadığı için IŞİD’in zulmüne boyun eğmek zorunda kaldılar.

IŞİD’in stratejisi de çok farklıydı değerli milletvekilleri, Esed güçleriyle savaşıp rejimin elindeki bölgeleri kurtarmak yerine, genellikle hâlihazırda Özgür Suriye Ordusu tarafından ele geçirilmiş bölgelere girip bu bölgeleri Özgür Suriye Ordusu’nun elinden almayı tercih ettiler. Özellikle kuzey Suriye’de etkinliklerini artırmalarıyla korkunç yüzlerini göstermeye başladılar. Gazetecileri, sivil aktivistleri, yardım görevlilerini kaçırdılar, bazılarını öldürdüler, muhalifler için Suriyelilere işkence ve infaz odalarını kurdular. Amaçları, alan kazanmaktan ziyade hâlihazırda muhaliflerin elinde bulunan bölgeleri kendi anlayışlarına göre yeni bir yönetimle yönetmeyi başarmaktı.

Değerli milletvekilleri, Suriye rejimi ne zaman belli bölgelerde sıkıntıya düşerse IŞİD o bölgede özgür Suriye birliklerine ve hatta son zamanlarda Rojava’daki Kürtlere saldırı düzenliyor ve bazen bu bölgelerde bulunan kentleri alıp rejime teslim ediyordu. Sefira, Hanasır ve Kuveyris askerî havaalanları IŞİD’in rejime teslim ettiği yerlere örnek gösterilebilir.

Sivil yerleşim birimlerine hava yoluyla saldırmaktan çekinmeyen Suriye rejimi, Halep’te her gün ortalama olarak 20 varil bombası atıyor, Rakka’da üs kuran IŞİD hedeflerini hiç vurmadı. Bu, sizin için düşündürücü değil mi? Hatta ve hatta, Mumbuç, Deyrizor’a bugüne kadar rejim tarafından hiç hava saldırısı yapılmadı. Esed’in, Amerika’nın Irak müdahalesi sonrasında, Irak’a El Kaide unsurlarının geçişini organize ettiği bir sır değil yani rejimin El Kaide’yle daha önceden bir iş birliği vardı. Suriye muhaberatının El Kaide bağlantılarının güçlü olduğu bir veridir ve en sonuncu argüman olarak son derece somut bir iş birliğini gösteriyor. Deyrizor bölgesinde IŞİD kontrolünde bulunan bölgelerde çıkarılan petrolün IŞİD tarafından Esed rejimine satıldığı bir gerçek. Birçok kere uluslararası medyada da yer bulan İkinci Cenevre Konferansı sırasında da Batılı istihbaratçılar bunu sık sık dile getirdiler, IŞİD’in rejimle iş birliğini dile getirdiler.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin ve devletimizin IŞİD’e yardım ettiği külliyen bir yalan. Biz burada Hükûmeti eleştireceğimize, çok millî bir sorun olan Musul üzerine başımızı elimizin arasına alıp düşünmemiz gerekir. Hükûmete topu atarak bu işin üstünü örtme şansımız yok.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bugüne kadar gelip burada hiç açıklama yapmadınız ki bu konuda.

FARUK IŞIK (Devamla) – Türkiye devletinin IŞİD’i bir terör örgütü olarak tanıdığı bir gerçektir.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Niye destek veriyorsunuz?

FARUK IŞIK (Devamla) – Bu örgütle mücadele kapsamında Türkiye ordusu, Türkiye devleti…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ama, destek veriyordu, destek. Destek vermediniz mi?

FARUK IŞIK (Devamla) – …defaten IŞİD’in konvoylarını ve hedeflerini vurdu, defaten vurdu; sadece bir kez değil, defaten vurdu.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Giden tırlar kime gitti? Tırlarda ne vardı, tırlarda?

FARUK IŞIK (Devamla) – Bizler IŞİD’in rejim tarafından kullanılan bir terör örgütü olduğunu biliyoruz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Biliyordunuz da destek veriyordunuz, daha kötü işte.

FARUK IŞIK (Devamla) – IŞİD’in, bölgede Arap, Asuri, Kürtler, Türkmenler ve Ermenilere düşman bir terör örgütü olduğunu biliyoruz. Bunu defaten gerek resmî gerek sivil ortamlarda dile getirmiş bir Hükûmetiz, bir devletiz, bir partiyiz.

Şunun da bilinmesi gerekir ki: Musul’un “IŞİD” denilen terör örgütü tarafından işgal edilmesi bölgesel güvenlik açısından ciddi bir tehlikeyi oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlettir. Herkes şunu bilsin ki: Saniyelik ve anlık birtakım manevralar yapmak suretiyle başarılar kazanan IŞİD terör örgütü, Türkiye’nin damarına bastığı andan itibaren…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ya, toprağını işgal etmiş, daha ne damara basacak ya?

FARUK IŞIK (Devamla) – …çok ciddi bir cevap bulacaktır, herkes bunu böyle bilsin.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Damar kalmamış herhâlde.

FARUK IŞIK (Devamla) – Bu tür şeylere, bu tür saldırılara, konsolosluk saldırılarına, şoförleri gözaltına almalarına, asla ve asla Türkiye Cumhuriyeti devleti buna göz yummayacaktır ve buna karşı kayıtsız da kalmayacaktır. Bu konuda her türlü tedbiri almaya devam edeceğiz, devam edilecektir…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Ya, Türk toprağı işgal edilmiş, sen hâlâ “tedbir almaya devam edeceğiz” diyorsun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İşgal edilmiş, işgal ya, sen daha damardan bahsediyorsun.

FARUK IŞIK (Devamla) – …ve bu bölgede defakto birtakım gelişmelere de, Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi, müsaade edilmeyecektir.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Ne zaman alacaksın?

FARUK IŞIK (Devamla) – Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Bu ciğer sökenler Türklerin ciğerlerini söktüğü zaman mı alacaksın?

BAŞKAN – Sayın Oğan, lütfen…

FARUK IŞIK (Devamla) – Saygılarımla.

Bağırmakla olmaz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – İcraat ne oldu?

FARUK IŞIK (Muş) – Bağırmakla olmaz.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Gösterin icraatınızı.

FARUK IŞIK (Muş) – Senin işin bağırmak, başka bir işin yok senin.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, bu görüştüğümüz konu son derece önemli bir konudur.

BAŞKAN – Evet.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Birazdan oylamayla geçiştirilip normal gündeme gelinmeyecek bir konudur. Şu anda onlarca, 50’ye yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı IŞİD’in elinde rehindir, artı Türkiye’nin toprağını temsil eden Başkonsolosluğu da ihlal edilmiştir. Başından beri Hükûmetin yanlış Suriye ve Irak politikasının getirmiş olduğu sonuçtur burası ve IŞİD’in bugünlere gelmesinde Türkiye Hükûmetinin izlediği politikaların da birebir payı vardır. Bu nedenle, Meclisin bu konuda acil bir genel görüşme yapması, Hükûmet yetkililerinin de buraya gelip bütün Meclisi bilgilendirmeleri gerekiyor.

Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak bu amaçla bugün bir genel görüşme talebini ilettik. Bize göre, şu anda Meclisin en acil gündemi budur. İki gündür bayrak provokasyonu üzerinden fırtına yaratanların tamamının da bu konuyla ilgili duyarlı olması lazım ve bu konuyu bir an önce Meclis gündemine getirmesi gerekiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ara vereceğim, konuşuruz.

Halkların Demokratik Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyorum.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istemiştim.

BAŞKAN – Söz mü istemiştiniz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama bitti, sonra, yoklamadan sonra.

BAŞKAN – Bir yoklamayı yapalım, süre başlamadan size söz vereceğim, tamam.

Sayın İnce, Sayın Ayaydın, Sayın Dibek, Sayın Serter, Sayın Serindağ, Sayın Erdemir, Sayın Develi, Sayın Demirçalı, Sayın Soydan, Sayın Gök, Sayın Yalçınkaya, Sayın Şeker, Sayın Ayman, Sayın Bilgehan, Sayın Aldan, Sayın Korutürk, Sayın Genç, Sayın Türmen, Sayın Güneş, Sayın Batum.

Teşekkür ederim.

Evet, Sayın Satır, o zaman yoklamayı yapalım da ondan sonra size söz vereceğim, söz hakkınız baki kalsın

MUHARREM İNCE (Yalova) – Başkanım, süreyi de başlatın.

BAŞKAN – Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum ve grup başkan vekillerini arkaya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 15.59

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyaî Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından, Suriye’de başta Rojava halkına karşı olmak üzere halklara karşı vahşet uygulamaları ile bilinen IŞİD ve El Nusra örgütlerinin ülkemiz gençlerini Suriye’deki savaşa sürüklemeleri için yaptıkları faaliyetlerinin araştırılması amacıyla 14/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve benzer mahiyetteki kanun teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (x)

 

BAŞKAN - Komisyon? Burada

Hükûmet? Burada

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümü üzerinde görüşmeler tamamlanmıştı.

Sayın Satır, söz talebinde mi bulundunuz?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır'ın, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Musul’da yaşanan olayları devletin bütün kurumlarının yakından takip ettiğine ilişkin açıklaması

 

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir önceki oturumda söz istemiştim ancak şimdi verdiniz, teşekkür ediyorum tekrar.

Biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Korutürk “Dışişleri Bakanı boş işleri bıraksın, Türkiye'ye dönsün.” gibi bir tabir kullandı. Eski bir diplomat ve Dışişleri mensubu olan Sayın Korutürk’e bu cümlelerin yakışmadığını ifade etmek isterim.

Ayrıca, Halkların Demokratik Partisinin konusuyla ilgili olarak da Başbakanlıktan açıklama yapılmış olmakla birlikte devletin bütün kurumları, MİT, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı olayı çok yakından takip ediyorlar, toplantı hâlindeler, her türlü gelişmeyi Sayın Başbakanımıza bilgi veriyorlar. Dışişleri Bakanımız da Türkiye'ye dönmek üzere yola çıktı. Oradaki olayın hayırla ve inşallah hiçbir kötü netice olmadan tamamlanacağını ve Türk vatandaşlarının teslim alınacağını ümit ediyorum.

Heyeti bilgilendirmek için söz istemiştim, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

Şimdi, bu konuyla ilgili Sayın Grup Başkan Vekilinin yapmış olduğu açıklama hiçbir şekilde bizi tatmin etmemiştir. Biz, Mecliste halkın iradesini temsil eden milletvekilleri olarak bu kadar önemli bir konuda basın üzerinden, gazete haberleri üzerinden bilgilenme yapılmasının yeterli olarak buraya sunulmasını asla kabul etmiyoruz. Bizim dediğimiz şey: Şu anda bir başbakan yardımcısı ve kabine mensubu 4 sayın bakan burada, dünden beri 50’ye yakın vatandaşımız rehin alınmış durumda ve bugün de Türkiye toprağı sayılan Başkonsolosluk işgal edilmiş durumda. Bununla ilgili, Hükûmetin zaten Meclisin açılmasıyla beraber bir bilgilendirme yapması, buna göre önündeki planlamaları bizimle paylaşması gerekiyordu. Bu yapılmamışsa şu söylenebilir: “İlgili Bakan Meclise gelecek, hazırlıklarını yapıyor, Meclise gerekli bilgilendirmeleri yapacak.” Bu konuda milletvekillerine böyle bir bilgilendirme yapılacağının bilgisi verilebilir. “Gazete haberleri üzerinden takip edin.” demek halkın iradesini hiçe saymak demektir. Asla kabul etmiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu konuda, dediğim gibi, genel görüşme talebimizi ilettik, gündeme alınmasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korutürk.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinin söylemiş olduğu sözü ben şiddetle reddediyorum. Yakışmak, yakışmamak şeklinde bir şey söz konusu değil. Burada “boş iş” derken şunu kastediyorum: Burada Türkiye’nin geleceğini ve bölgenin geleceğini ilgilendiren çok önemli bir hadise olurken Dışişleri Bakanı New York’ta alamayacağını bugün benim söylediğim ve hepimizin göreceği oyların peşinde dolaşıyor, bu dolu bir iş değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korutürk.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Onun için, bu ifadeyi reddediyorum, bu ifadeyi ben kendisine yakıştıramadığımı belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, şimdi, yapılan açıklamalar kesinlikle yetersiz. Burada Sayın Başbakan Yardımcısı da var, şimdilik tatmin edici bir açıklama yapılması ve bu konuda bir genel görüşmesini talep ediyorum.

Özel harekâtçılar bile rehin alınmış durumda ve IŞİD’in açıklamalarına göre, Konsolosluktan rehin alınanları bilinmeyen bir yere götürdükleri söz konusu. Şimdi, neyin görüşmesini yapıyorlar, nasıl serbest bıraktıracaklar? Ama serbest bıraktırma ötesinde, orada bir Türk toprağı işgal edilmiş durumda. Şimdi, buna karşı nasıl bir tedbir alınmaktadır? Ne kadar yakından takip ediyorlar, 1 kilometre öteden mi, yoksa Türkiye’den mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sanıyorum açıklama yapılabilir ilerleyen saatlerde, içeride de öyle konuşulmuştu zaten, bilginiz dâhilinde, Sayın Baluken, Sayın Halaçoğlu, siz de biliyorsunuz, içeride konuşmuştuk…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sağlıklı ve doğru bilgilere ulaşabilmek için toplantıların neticesini beklemek gerekir. En kısa zamanda açıklama da yapılacaktır.

Sayın Korutürk’le ilgili de nezaket kurallarını ve ifade tarzını iyi bileceğini düşünüyorum.

Ben tekrar aynı şekilde düşündüğümü beyan ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Aradan yirmi dört saat geçmiş…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup başkan vekilleriyle içeride konuştuk. Sanıyorum, koşullar oluştuğunda sayın bakanlardan, Hükûmet temsilcisinden biri…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, aradan yirmi dört saat geçmiş…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İkinci çuval meselesi gündemde Sayın Başkan.

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz? Ben konuşmayayım mı? Rica ediyorum arkadaşlar…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ama burada şöyle bir durum var Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yani, bana da bir söz söyleme hakkı tanırsınız inşallah!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tabii, tabii.

BAŞKAN – İçeride konuşulduğu gibi “Sanıyorum ilerleyen saatlerde açıklama yapılabilinir.” denildi. Siz de oradaydınız, Sayın Halaçoğlu da oradaydı, Sayın İnce de oradaydı, Sayın Canikli de oradaydı. Şu anda benim bu konudan başka yapacak bir şeyim yok.  Sanıyorum Hükûmet yetkilileri ilerleyen saatlerde bu konuda bir açıklama yapabilirler. (CHP sıralarından gürültüler)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım, ama içeride bize şöyle bir bilgi verildi, “Burada hazır olan bakan yok.” dendi. Şu anda Kabinenin 4 sayın bakanı ve bir başbakan yardımcısı burada.

BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey söylenmedi, lütfen, ben de oradaydım. Öyle bir şey söylenmedi, lütfen.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Urfa’dan ve Şırnak’tan aileler bizi arıyorlar. Aradan yirmi dört saati aşkın bir süre geçmiş, bu Kabine üyelerinin bu konuyla ilgili bilgi sahibi olmaları gerekir.

BAŞKAN – Sayın Baluken, haklısınız ama içeride bu konuşuldu ve “İlerleyen saatlerde bilgi geldiği zaman bir paylaşım yapılacak.” denildi. Bunun ötesinde benim yapacağım hiçbir şey yok şu anda.

Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, “Bakan yok.” denildi bize. Bakan varsa bilgilendirme yapsın.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, bu konuda halk da bilgi istiyor, bilgilenmek istiyor.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (Devam)

 

BAŞKAN – Şimdi, üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm 56 ila 82’nci maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök konuşacak.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, devletin en önemli hükümranlık alametlerinden biri yargılama faaliyetidir, ceza verebilmektir ve bu cezayı infaz edebilmektir. Tabii, bu işlemi yaparken Anayasa’ya, evrensel hukuk kurallarına, imzalanmış uluslararası anlaşmalara ve kanunlara uygunluk bu faaliyetin meşruiyetidir.

“Hükümranlık” derken, bugün Musul’da meydana gelen ve yine, devletin hükümranlık alanlarından olan dış temsilciliklerin korunması konusunda gösterilen basiretsizliği, öngörüsüzlüğü de mutlaka gündeme getirmek ve eleştirmek gerekiyor.

Arkadaşlar, tasarıda, yargılama ile ilgili bu üçüncü bölümde, üç kanunda değişiklik var; Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu. Bu üç kanun aslında ceza sistemimizin esasını oluşturur ki buna Kabahatler Kanunu’nu da bir kıyısından tutuşturmak lazımdır. Bu ceza sistemi içerisinde, arkadaşlar, yargılama faaliyeti yaparken devletin istikrarı öngörmesi, suçta ve cezada kanuniliği koyarken dengeyi gözetmesi ve mutlaka ve mutlaka ileri görüşlü olması gerekiyor.

Türk Ceza Kanunu’nu Hükûmet, arkadaşlar, 26 Eylül 2004 tarihinde bu Meclisten geçirdi, 5237 sayılı Yasa’yı. Arkadaşlar, bazı sayılar vereceğim. Dokuz yıllık süreç içerisinde Hükûmet -ki Meclise büyük bir ağırlığıyla damgasını vuruyor- Türk Ceza Kanunu’nda, arkadaşlar, 18 kez değişiklik yaptı; 107 maddeyi değiştirdi, 107 madde. 2 kez Anayasa Mahkemesine gidildi, 2 maddeyi de Anayasa Mahkemesi iptal etti. Arkadaşlar, Türk  Ceza Kanunu’nun yürürlük ve yürütme dâhil toplam madde sayısı 345’tir, üçte 1’i değişti dokuz yıllık süre zarfında.

Ceza Muhakemesi Kanunu, arkadaşlar, 13 Aralık 2004’te kabul edildi. Hükûmet bu kanunu da Meclisten geçirdi. Arkadaşlar, bu kanun 14 kez değişti ve tam 91 maddesi değiştirildi. Bir kez Anayasa Mahkemesine gidildi, 1 maddeyi de Anayasa Mahkemesi iptal etti. Arkadaşlar, Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlük ve yürütme dâhil 335  maddedir, üçte 1’i değişti dokuz yıl içerisinde.

“Ceza İnfaz Kanunu” deriz, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, arkadaşlar, 13 Aralık 2004’te kabul edildi. Bu kanun da, arkadaşlar, 14 kez değişti. 40 maddesi değiştirildi infaz rejiminin, 5 kez Anayasa Mahkemesine gidildi ve 5 maddeyi de Anayasa Mahkemesi iptal etti. İnfaz Kanunu, arkadaşlar, yürürlük ve yürütme dâhil 124 maddedir, üçte 1’i değişti. Bu şunu gösteriyor: Bu Meclise damgasını vuran Adalet ve Kalkınma Partisi, yargılama faaliyetinin kamu ayağının en önemli kısmını teşkil eden ceza yargılamasında sınıfta kalmıştır. Üçte 1’ini değiştirmiş, dokuz yıllık sürede kanunu hallaç pamuğu etmiş ama hâlâ adaleti sağlayamamıştır.

Bu değişiklikler bu denli yoğunken, arkadaşlar, tekrar önümüze yeni bir tasarı geldi. Bu tasarıda 27 madde üçüncü bölüme giriyor; Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi ve İnfaz Kanunu’na.

Hükûmetin getirebildiği tek şey, arkadaşlar, cezaları artırma. Amaç neydi? Güya, basındaki o kamuoyu mühendisliği, uyuşturucuyla mücadele ve cinsel suçlardı, çocukların ve kadınların korunmasıydı. Öngörülen tek şey cezayı artırma, başka hiçbir şey konuşulmuyor. Oysaki, hukukçular biliriz ki cezayı eğer ki oranının dışında artırırsanız, çok fazla artırırsanız sayacağım dört ayrı tehlikeyi yaşarsınız.

Bunlardan birisi: Belli bir suça anormal bir ceza verirseniz, hâkimler doğal olarak ceza vermeme eğilimine girer, suçun aşırı ispatını ister.

İki: Suçlu, suçu örtmek için, işlediği suçtan daha vahim suçlar işlemeye teşebbüs eder. Ağır bir ceza olduğu için taciz veya tecavüzden sonra öldürmeye kalkar, anormal bir ceza koyduğunuzda daha ağır bir suçu işler.

Üçüncü tehlike arkadaşlar: Yakalanma korkusu ve ağır ceza korkusu, anormal bir ağır ceza emniyet güçleriyle, kollukla müsademeyi getirir. Bunlar hep yaşanmış şeylerdir, kolluk can kaybı verir.

Dördüncüsü de arkadaşlar: Cezadan kurtulabilmek için, ne yazık ki, müsademeye girmezse, öldürmezse, para, maddi menfaat patlaması yaratılır.

Bu Ceza Kanunu’nu yapan Ahmet Hoca, Adem Hoca, Cumhur Hoca ve arkadaşlarımız bir sistem koymuştu 2004’te, en ağır suçtan en hafife doğru bir merdiven sistemi. AKP, araya müdahalelerle, kimisini artırıp kimisini azaltmakla bu sistemi perişan etti. Bu, bir defa, ciddi devlet yapısına asla yakışmaz.

Bu bölümde getirilenler ne? Evet, ceza artırımı bir komedi. Neden komedi? Arkadaşlar, çerçeve 58’inci maddede, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” bölümünde “fiilin cezası on iki yıldan az olmamak üzere” deniyor, takibi şikâyete bağlanıyor. Bu nasıl bir mantık? Veya çerçeve 60’ta, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” bölümünde -bakın, Hükûmet bunları düşünmeden yapıyor veya bürokratları çok kötü- enseste karşı, 18 yaştan büyüklerle olan ensestte, arkadaşlar, cezayı on sekiz yıla çıkarıyor; 18 yaştan aşağı, 15-18 yaş arası olan ensestte, arkadaşlar, cezayı on beş yıla indiriyor. Şimdi, Hükûmet teşvik mi ediyor, küçük yaşta ensesti teşvik mi ediyor? Anlamak mümkün değil. Hangi mantıkla bu sistem kuruldu?

Öbür taraftan, “hâkim ve savcıların şahsi sorumluluğu” bir komedi. Mehmet Haberal’la alakalı olarak, işte HUMK’ta 46 var, CMK’da 141 var, 2802’de doksan üç ay, getirdiniz, kaldırdınız. Allah aşkına, arkadaşlar, Haberal davayı kazanmadan önce, 1964 yılından beri hâkim ve savcıların şahsi sorumluluğu var, 1964’ten beri. Bunu, 2011’de Haberal davayı kazanınca 6110’la yasakladınız, şahsi sorumluluktan muaf ettiniz. Daha sonra, 17 ve 25 Aralık olayı oldu, geri getirdiniz, geri kaldırdınız, şimdi tekrar kaldırıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? 4 ayrı kere oynanmaz bir konuyla.

Arkadaşlar, bakın, bu kanunda gizlenen kişisel olaylar var. Arkadaşlar, Ceza Kanunu madde 277: “Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi, tanığı etkileme". O kadar büyük bir hata yapılıyor ki…

Sayın Bakan, kurtarılsın, o ayrı bir şey, ayrı bir çalışma yapılsın ama siz yargı görevi yapanı, savcıyı, tanığı, bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs suçunu soruşturmadan çıkartıyorsunuz. Yani siz diyorsunuz ki Soma faciasında bu kadar cana mal olan bu canilere: “Git, savcıyı etkile, artık biz bunu suç olmaktan çıkartıyoruz.” Soma faciasının şirketine diyorsunuz bunu, “Git, tanığı, bilirkişiyi ayarla.” diyorsunuz. Bu, bir taraftan yargı görevi yapanları töhmet altında bırakıyor, diğer taraftan da siz, soruşturma aşamasında bunu, yıllardır var olan TCK 270’teki bu suçu kaldırmakla -hâkimler kısmı kalıyor; savcılık, soruşturma kısmını kaldırmakla- açıkça suça teşvik ediyorsunuz insanları, “Git, ayarla.” diyorsunuz. Bu kabul edilemez. Başka bir çözüm bulun, Adalet Bakanlığının bürokratlarına sesleniyorum, başka bir çözüm bulun, bu yolla gidilmez. Bu, bundan sonraki safhalarda, tüm soruşturmalarda, arkadaşlar, herkese “Git, savcıyı ayarla.” demektir. Savcıyı ayarlatmaya gönderiyorsunuz. Bu, geri dönülemez bir yoldur.

Diğer taraftan, arkadaşlar, savcılıkların “KYOK” dediğimiz kovuşturmaya yer yok kararlarına karşı itirazları ağır cezaya yaparlardı. Sulh ceza mahkemelerini kaldırmak büyük bir hatadır. Siz itirazları, bir tek, bundan sonra bir sulh ceza hâkimliğine gönderiyorsunuz. Bakın, bu bir itiraz yolu, bir kanun yoludur. Siz, kanun yolunu yani bir denetleme yolunu, savcının, hâkimin denetlenmesini tek hâkime bırakıyorsunuz. Yıllardır bunun sistemi, bir heyete gidiyordu. Bunu yapmayın, yargıyı bu kadar parçalamayın, bu kadar oynamayın.

Arkadaşlar, bu kanunun içerisinde o kadar çok tezat ve hatalar var ki hepsini maddeleri geldiğinde sizlere arz etmeye çalışacağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, cinsel istismarlarla ilgili başlangıçta konuşacaktım ama bu son Musul meselesi gündemimize çok farklı şekilde oturmuştur. Aslında, çok daha önceden haber verilmesine rağmen bu konuda tedbir almayan Hükûmetin, özellikle bu konuda yaya kaldığını belirtmek istiyorum. Türkiye’nin Orta Doğu politikasının bugün Türkiye’yi nereye getirdiğini aslında hepiniz, şu anki Dışişleri Bakanının Dışişleri Bakanı olmadan önceki Türkiye’nin konumuyla bugünkü konumu arasında bir değerlendirme yaptığınızda sonucu hepiniz çok açık bir şekilde göreceksiniz. Stratejik derinlik içerisine o kadar daldı ki Sayın Dışişleri Bakanı, o derinlikten bir türlü çıkamaz hâle geldi.

Pratikte olanlarla mevcut olan durumu birbiriyle mukayese edemeyen bir anlayışın dış politika yürütmesini beklemeniz de mümkün değil. Tabii, burada, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde yürüttüğü politika ve bunun içerisinde yer alan Sayın Başbakanın, aslında Orta Doğu’da Türkiye’yi ne hâle getirdiğini bugün çok daha açık şekilde görüyoruz.

Efendim, IŞİD’in veya ona temel teşkil eden El Kaide’nin ve El Nusra’nın Esad’a karşı bir mücadele verip vermediği konusunda değişik sözler sarf edilmektedir. Esad tarafından bunların tertip edildiği ifade ediliyor. Hâlbuki, daha 27 Şubat 2014’te Şam yakınlarında, Guta’da Suriye ordusuyla El Kaide arasındaki çatışmalarda 175 El Kaide militanının öldürüldüğünü göz önüne alacak olursanız, aslında burada meydana gelen IŞİD’in kimler tarafından ve nasıl organize edildiğini ve içerisinde her türlü milletten insanın yer aldığını da gözlemleyebilirsiniz. Dolayısıyla, bunu, herhangi bir şekilde, ne Esad’la ne de Irak’la bağdaştırabilirsiniz. İçerisinde Çeçen’inden Boşnak’ına, Kosovalısından Avrupa ülkelerinden gelen militanlara kadar pek çok farklı ülkeden gelen bir güç bulunmaktadır. Sadece Halep bölgesinde El Kaide militanlarının 2 bine ulaştığını, Suriye bölgesinde 10 bin civarında El Kaide militanının yer aldığını, aynı şekilde Irak’ta da böyle bir gücün bulunduğunu göz önüne alacak olursanız aslında bu bölgede nasıl görmezden gelinerek, gözü kapalı bir siyasete Türkiye’nin alet edildiğini de görebilirsiniz.

Nitekim, Kerkük petrolleri meselesinde Bağdat’a sırt çeviren, Kuzey Irak’la iş birliği yaptığını söyleyen Türkiye’nin, aslında kimlerle nasıl iş birliği yaptıklarını ve Türkiye’yi nasıl bir riske attıklarını da değerlendirmemiz mümkündür.

Değerli milletvekilleri, şurasını çok iyi bilmemiz gerekir: Türkiye, kim ne derse desin, bugün Suriye’deki muhalif güçlere hem maddi olarak hem manevi olarak hem de militan temini konusunda maalesef destek çıkmıştır. Birçok yazılan gizli yazılarda, öncelikle Hatay bölgesindeki Diyanete ait misafirhaneler başta olmak üzere, gelen militanların burada misafir edilmeleri ve ardından Türkiye’ye geçirilmesi konusunda yazılar yazılmıştır. Bu gizli yazıların bir tanesi de benim elimde var. Dolayısıyla, bugün tehlike hâline geldikten sonra “Aman, biz ne yapacağız?” endişesine kapılmak herhâlde bizim en büyük zaafımız olacaktır.

Hani, Dışişleri Bakanlığında yapılan bir toplantıda, MİT Müsteşarı, 3-4 füze Türkiye’ye attırmak, Süleyman Şah’ın mezarını bombalatmak suretiyle savaş çıkaracaklardı ya. İşte, böyle anlayışlar, bu şekilde dış politikalar Türkiye’yi içinden çıkılmaz bugünkü duruma düşürmüştür. Tabii ki kendi ülkesinde, kendi toprakları üzerinde askerî bir birliğin içindeki bayrağı koruyamayanlardan yurt dışındaki bir Türk Konsolosluğu toprağını korumasını beklememiz herhâlde akla ziyandır. Bu konuda itiraz edilecek hiçbir şey yoktur. Yarından tezi yok… Ki dün Musul işgal edildiğinden beri Hükûmet ciddi bir açıklama yapmadığı gibi, Musul’daki konsolosluğumuzun emniyet altında olduğunu ve işgal edilmeyeceğini belirtmiştir. Hâlbuki, bugün alınan haberler, oradaki bizim sadece Konsolosluk mensuplarımızdan 48 kişinin rehin alındığını, özel harekât timlerinin bile teslim alındığını ortaya koymaktadır.

Şu an, Sayın Başbakan, Dışişleri mensuplarıyla ve MİT Müsteşarıyla görüşmeler yapıyor. Çok yakından meseleleri takip ettiklerini herhâlde söyleyeceklerdir ama ne kadar yakından bilmiyorum. Herhâlde uzaya gönderdikleri uydular vasıtasıyla takip edeceklerdir(!) Çünkü, bu olaylar olmadan önce takip etmeyi bir kenara atıp ülkede bayrağa çıkanın bayrağı indirmeden indirilmesini söyleyen Sayın Başbakanın, aslında ardından onu yapmayan askerler hakkında soruşturma açmaya kalkışması herhâlde Başbakanın beyanlarındaki tutarsızlığı da ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Kıbrıs’ta direğe çıkıp bayrağı indirenler nasıl indirilmişse… Ki burada HDP Grubu şunu ifade ediyor, diyor ki: “Oraya çıkıp bayrağı indiren bizimle alakası olmayan bir kişidir ve provokasyon yapmaktadır.” O zaman indirseydiniz direkten aşağı onu, kimin provokasyon yapıp yapmadığını da görebilirdiniz. Bir ülkenin en önemli varlığı, namusu, hürriyetinin vazgeçilmez timsali olan bayrağa saldırıya göz yumup onun oradan aşağı indirilmesine müsaade edenlerin herhâlde Musul’da Konsolosluğu işgal edenlere karşı bir tavır takınmalarını ve bir sonuç elde etmelerini beklemek mümkün değildir. Dolayısıyla, bu konuda Hükûmeti acilen Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermeye davet ediyorum. Bir genel görüşme yapılmasını ve Türkiye'nin Orta Doğu politikasındaki yanlışlarının ortaya konarak bunun bir sonuca ulaştırılmasını diliyorum. Öncelikle, bu işin altında kalan başta Dışişleri Bakanı olmak üzere sorumluların da eğer onurları varsa istifa etmelerini bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, burada bir yasa görüşüyoruz; çocukların istismarına karşı bir yasa veya tecavüzlere karşı bir yasa, toplumumuzdaki ahenksizliği ortadan kaldırmasını düşündüğümüz bir yasa görüşüyoruz. Mesele o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki işte tıpkı dış politikada olduğu gibi, iç politikada olduğu gibi, birtakım açılım zırvalarıyla ve safsatalarıyla hareket etmek gibi, bu konuda da Hükûmet yaya kalmıştır. Sadece 2011 yılında işlenen toplam 24 bin cinsel saldırının mağdurlarının yüzde 70’inin çocuk olduğunu göz önüne alacak olursanız -sadece 2011’i diyorum- aslında konunun ne kadar ciddi olduğunu da değerlendirebiliriz. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün yayınlarına bakacak olursak, cinsel saldırı toplam olarak 2012 yılında 18.351, çocuğun cinsel istismarı 33.992, reşit olmayanla cinsel ilişki 14.169, cinsel taciz 25.472 sayısına ulaşmıştır. Yani, 2012’de bu konudaki, tecavüz meselesi ve demin saydığım konular toplam 91.979’a ulaşmaktadır. Bu, Türkiye’deki ahlaki çöküşün de en önemli unsurları olarak ortaya konmaktadır. Bu konuda ne yaptınız? Sürekli olarak millî eğitimde birtakım değişiklikler yapmaya kalkışan iktidarın, Millî Eğitim Bakanlığının, yok müdürleri görevden almaya kalkışan, dört yıllıkları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Bunlarla uğraşacağınıza önce bunları sona erdirmeye çalışın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Evet, bir kanun teklifi daha gündemimizi işgal etmeye devam ediyor. Yapılmak istenen, cezai müeyyidelere tabi bir toplumu nasıl zapturapt altına alacağına dair bir değişiklik. Cinsel istismar ve saldırılara karşı çocukları korumak elbette ki anlamlı ve değerlidir ancak istismarın kendisi de, saldırı da bir sonuçtur. Öncelik sonuca neden olan gerekçeleri ele almak, gerekçeleri ortadan kaldırmak olması gerekirken, her zaman ve her yerde olduğuna benzer, işin hep teferruatıyla, sonuçlarıyla uğraşır olduk. Bu da kanundan, yasadan beklenen meramı karşılamaktan uzak bir girişimdir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet saraylarında “Adalet mülkün temelidir.” ibaresi olan bir yerden, adalet ve özgürlüğün, eşitlik ve hakkaniyetli bir yaklaşımın olmayacağı muhakkaktır. Adalet, yasa ve kanun, mülk sahibini, egemeni, varsılı korumak içinse, “adalet ve yasa” dediğiniz şey egemenlikçi hiyerarşik sistemi korumak içinse buradan özgürlük, adalet ve eşitlik çıkmaz. Bu manada, doksan yıllık cumhuriyet tarihi boyunca 4 defa Anayasa’yı değiştirmek zorunda kalırsınız, onlarca kez Ceza Kanunu’nu değiştirmek, dönüştürmek durumunda kalırsınız.

Toplum canlı bir organizmadır. O, ihtiyaçlarını meşru zeminde, meşru temelde karşılamakla mükelleftir ve bu mükellefiyetinin önüne prangalarla, yasaklarla, kanunlarla çıktığınızda, her zaman olduğu gibi, ihtiyaçların çeşitliliğine bağlı olarak karşılanamadığı gerçeğiyle karşılaşırsınız. Adalet, bu manada, tek başına egemene ve onun insafına bırakılamayacak kadar değerlidir. Adalet, hukuk hepimize, her zaman olduğu gibi, önümüzde de mutlaka ihtiyaç olacaktır. Bu anlamıyla, her şeyden önce, hukuk, evrensel hukukla, demokratik toplumla, özgürlükçü, adilane bir gelecekle örtüşen, onunla çelişmeyen bir muhtevada, içerikte olmalıdır. Bunu esas almadığınızda, bunun yerine güncel bir kısım palyatif çözümlerle soruna yaklaşıp hassasiyetlere dayalı bir kısım iyileştirmeye gittiğinizde işi çözemezsiniz. Sorun sadece, tek başına da ceza-suç ikilemine hapsedilemez. Evet, suç vardır, ancak suçu ortaya çıkaran, besleyen koşulları aradan ve ortadan kaldırmadığınızda, bu gerekçelerin her gün ama her gün yeniden üretimine, çoğalmasına neden olduğunuzda doğası gereği ahlak da bozulur, etik, ahlaki kurallar da değişir.

Ahlak ve etik toplumun binlerce yıllık değerleridir, kültürel birikiminin ortaya çıkardığı sonuçlardır. Toplumu etik, ahlak kuralları yerine, iktidarın, egemenin, devletin hassasiyetlerine dayalı bir zapturapt altına alma çabası onlara yapılan en büyük kötülüktür. O nedenle, çocuk istismarı, çocuk saldırısı, madde bağımlılığı, ahlaki değerler çöküntüsü kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı bir sonuçtur, onun besleyip yol açtığı bir gerçekliktir. Söz konusu olan kapitalist modernitenin açığa çıkardığı bu kötülükleri ortadan kaldırmak istiyorsak, sonuçlarla uğraşmak yerine, nedensellik ilkesine bağlı olarak, buna yol açan nedenleri açığa çıkarmamız lazım. Hiyerarşi varsa, tahakküm varsa, adaletsizlik varsa, özgürlük yoksa, eşitlik söz konusu değilse, işin doğası gereği, toplumlar ayrıksı, parçalanmış gerçekliğine bağlı olarak da birbirlerine düşerler. Paylaşamadıkları, ortaklaşamadıkları bir gelecekten kaynaklı, bugünü şekillendirmek adına bir mücadelenin içerisine girerler. İşte, suç, bu karmaşanın, bu kargaşanın, bu kaosun içerisinde açığa çıkar. “Suçu kanunlarla hizaya getireceğim, kanunların disipline edici gücüne sığınacağım.” algısı, kapitalist modernitenin biz mülksüzlere, biz ezilenlere telkin ettiği bir çözüm yoludur. Ama, üç yüz yıllık, beş yüz yıllık Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkardığı bu kapitalist modernite çözüm yolu, bizi özgürlüklerimize de, adalet taleplerimize de, eşitlik arayışlarımıza da ulaştıramadı.

O nedenle, evet, toplumun canlı bir organizma olması gerçeğinden hareketle, mevcut, var olanı iyileştirmek mi istiyorsunuz? Sorunu çözmek mi istiyorsunuz? Çözüm, bu manada, toplumun temel dinamikleri olan sivil toplum örgütü, demokratik kitle örgütleri, halklar, inançlar, kültürler ve kimliklere dayalı bir konsensüsle, bir arada barış içerisinde nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin talep sahiplerinin siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, demokratik taleplerini dinleyerek, dikkate alarak, çözüm parametrelerini ortaklaştırarak olabilir.

Toplum ve toplum dinamiklerini dikkate almayacaksınız, onların bu konudaki taleplerini inkâr etmenin yanı sıra, bastıran, imha eden bir noktadan soruna çözüm getireceğinizi düşünüyorsanız, doksan yıldır kurtulamadığımız ulus, üniter devletin hastalığından muzdaripliğimiz devam edecektir. Söz konusu olan, tekçi, katı merkeziyetçi, otoriter devletin adaleti değil; söz konusu olan, toplumun çok kimlikli, çok kültürlü gerçekliğine uygun düşen, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasadır. Demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasaya uyarlanmış, bölgesel, siyasal özerkliğe sahip, idari, mali özerklikle yönetilen demokratik bir cumhuriyetle söz konusu olabilir.

O nedenle, muhtemeldir ki bu kanun sayısal çoğunlukla yeniden kabul edilecektir ama palyatif çözümle kendini kurtaramadığı için de köklü ve radikal çözümler yerine günü kurtarmaya hizmet edeceğinden, bir yıl sonrasında buradan geçen kanunların birçoğu işleviz, anlamsız, tarihsel ve toplumsal gelişmeler karşısında da yetersiz kalacaktır.

O nedenle, Musul’daki gelişmeleri de dikkate aldığımızda, Neoosmanlıcılık stratejisini, Orta Doğu halklarının nelere gebe olduğuna işaret olan bir gelişme olarak görmemiz olması gerekendir. IŞİD’i, El Kaide’yi, El Nusra’yı, Orta Doğu realitesini görmezlikten gelenlerin lojistik destekleriyle halklara, kimliklere saldırsın diye besledikleri, büyüttükleri bu yapılar, artık, bugün, Orta Doğu halkları için değil; egemenlikçi, iktidarcı sistemler için de tehlike olmaya başlamıştır. Bu gerçeği görmemezlik ısrarı Orta Doğu halklarının geleceğini karartacak, Orta Doğu halklarının kaos ve kriziyle bizi karşı karşıya bıraktıracaktır.

Demokrasiden, barıştan çok söz edenlerin yapması gereken şey, her kimliğin, her kültürün, her dilin, her cinsin kendi öz gücüne dayalı, öz ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri demokratik, meşru bir toplum konsensüsüdür, o da ertelenmemelidir. Ertelendiğinde, ötelendiğinde iktidara yarayabilir ama halka, topluma yaramayacağı gibi, tarihsel ve siyasal kırılmalara da neden olabilir. O anlamıyla tam da cinsel saldırı ve istismarı düşündüğümüzde, toplum zaten derinliğine bir siyasal, sosyal travma yaşıyor. Bu siyasal ve sosyal travmanın ilacı, çözüm yolu eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasanın yol açtığı demokratik cumhuriyettir. Demokratik cumhuriyetten de anlaşılması gereken demokratik, ortak vatanda toplumun çoklu kimliğine dayalı yeni bir toplum ruhudur diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ilk konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, son dönemde, özellikle çocuklar olmak üzere, kişilerin cinsel dokunulmazlığına karşı işlenen suçlarda bir artış olduğu gözlenmektedir. Cinsel suçların, cinayetten sonra, bireye karşı işlenen en ağır şiddet eylemi olduğu düşünüldüğünde, bu durum hem toplumsal barışımızı tehdit etmekte hem de toplumsal vicdanımızı derinden sarsmaktadır.

Sayın milletvekilleri, suç sayılan eylemlerin cezalandırılmasını öngören hukuk normlarının önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun olarak ölçülü olup olmadığının belirlenmesindeki en önemli kriterlerden bir tanesi de o suçun işlenme oranındaki artış veya azalma durumudur. Son dönemlerde ortaya çıkan durum ve toplumsal talep, bu suçlara karşı öngörülen cezaların artırılması gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Cezaların artırılması elbette tek başına yeterli değil ise de kısa vadede caydırıcılığı güçlendirmesi bakımından faydalı olacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, üzerinde görüşlerimi ifade ettiğim tasarının üçüncü bölümü cinsel dokunulmazlığı karşı işlenen suçlarla ilgili getirdiği değişikliklerin yanı sıra, diğer bazı suç tiplerinde de önemli değişiklikler öngörmektedir. Örneğin hırsızlık ve yağma suçunun nitelikli hâllerinde birtakım değişiklikler yapılarak suç tipleri yeniden düzenlenmekte, ayrıca, hırsızlık suçunun nitelikli hâllerinin cezası da artırılmaktadır.

Yine, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve kullanma suçlarıyla daha etkin mücadele edilebilmesi amacıyla bu suçlara ilişkin cezaların artırımı cihetine gidilmektedir. Ayrıca, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullananlar hakkında uygulanan tedavi ve denetimli serbestlik tedbirleri konusunda da değişiklikler yapılarak bunların etkinliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Tasarının yasalaşmasıyla uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanan kişiler hakkında defalarca denetimli serbestlik kararı verilmesinin önüne geçilecek, bu kişiler hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilecek ve beş yıl süreyle takip edileceklerdir. Beş yıl içinde kişinin yeniden uyuşturucu kullanması hâlinde kişi hakkında kamu davası açılacaktır.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla sulh ceza mahkemeleri kaldırılarak yerine sulh ceza hâkimlikleri getirilmektedir. Sulh ceza hâkimliklerinin görevi ise soruşturma aşamasında hâkim tarafından verilmesi gereken kararları vermek ve bu kararlara karşı yapılan itirazları incelemek olarak belirlenmektedir. Ağır ceza mahkemelerinin iş yükü de dikkate alınmak suretiyle, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı itirazın sulh ceza hâkimliğine yapılması öngörülmektedir. Böylelikle, sulh ceza hâkimlerinin koruma tedbirleri ve itirazlar konusunda uzmanlaşması sağlanarak ülke genelindeki uygulama farklılıkları ortadan kaldırılmış olacaktır.

Diğer yandan, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yapılan değişikliklerle de ceza infaz kurumu şartlarında hayatını yalnız idame ettiremeyen mahkûmların cezasının infazının geri bırakılmasıyla ilgili olarak, var olan “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmama” şartına ilave olarak “ağır ve somut bir tehlike” kriteri eklenmektedir. Böylece, “toplum güvenliği bakımından tehlike” kriterinin geniş yorumlanmasının önüne geçilmekte, infazın ertelenmesi müessesesinin uygulanması genişletilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu’nun amacının kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzeni ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemek olduğunu nazara aldığımızda, tasarıyla getirilen düzenlemelerin yerinde ve toplumda son zamanlarda oluşan beklentileri karşılamaya matuf düzenlemeler olduğu düşüncesindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının yasalaşmasını temenni ediyor, Genel Kurulu tekrardan saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce milleti saygıyla selamlıyorum.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümünde, cinsel suçlar, çocuklara karşı işlenen suçlar ve uyuşturucu suçlarıyla ilgili çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır. Ancak, şu anda, kadına şiddet, çocuklara karşı işlenen suçlar ve uyuşturucuyla ilgili işlenen suçlarda, maalesef, çok büyük artışlar vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında cezaevleri tamamen dolmuştur. Yeni cezaevlerinin yapılmasına ve çeşitli yöntemlerle cezaların ertelenmesine rağmen, maalesef, cezaevleri koğuşlarında yatacak yer bulunmamaktadır. Toplum neredeyse cinnet geçirir bir hâle gelmiştir. Ancak, unutulmaması gereken de şudur: Millet Adalet ve Kalkınma Partisine çok önemli yetki vermiştir, AKP ülkeyi 2002 yılından itibaren tek başına idare etmektedir. Yüce Türk milleti bu siyasi partiye çok büyük güç vermiş “Sorunlarımızı çöz, ülkeyi iyi yönet.” demiştir ancak geldiğimiz bugünkü noktada durumun hiç de böyle olmadığı, bırakın ülkenin sorunlarının çözülmesini, iyi yönetilmesini, ülkemizin bölünme noktasına doğru süratle gitmekte olduğu görülmekte, yürekler de yanmaktadır.

Türk vatanı çok tehlikeli bir sürece doğru sürüklenmektedir. Ülkemizi bölmek, parçalamak, kardeşliğimizi yok etmek isteyen iç ve dış hain güçler her gün yeni yeni senaryolarla milletimizin her değerine saldırmakta, emellerine biraz daha yaklaşmaktadırlar. Bölücülük süratle yayılmakta, devlete meydan okuyan, her değerine saldıran hain kafalar cesaret ve güç kazanmakta ve mevzi almaktadır. Son olarak da Diyarbakır 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığındaki bayrağımız hain çete mensuplarınca indirilmiş ve milletimizin yüreği kanatılmıştır. Bugün de Türk toprağı olan Musul vilayetini işgal eden IŞİD terör örgütü konsolosluğumuzu işgal etmiş, görevliler, maalesef, rehin alınmıştır. İşgal 13.30 civarında olmuştur ve Konsolosluğumuzdaki görevlilerin nereye götürüldüğü de meçhuldür.

Bayrağımızı gönderden indiren hainlere Atatürk’ün, Türk milletinin bu kürsüsünden sesleniyorum ve lanetliyorum. İnşallah, en büyük ceza onlara yüce Türk milleti tarafından verilecektir. Ancak, bayrağımızın indirilmesine kadar geçen süreçleri, Suriye ve Irak’taki gelişmeleri ve bu vahim olayları da yüce Türk milletinin çok iyi şekilde değerlendirmesi gerekmektedir. On iki yıldan beri ülkemizi yöneten AKP iktidarının yaptıklarını herkesin çok iyi bilmesi ve karar vermesini diliyoruz. Çünkü, artık, hiçbir mazeret kabul edilemez.

Bakınız, IŞİD terör örgütü Türk toprağı olan Konsolosluğumuzu işgal etmiştir ve beraberinde Tuzhurmatu’ya kadar girmiş, Tuzhurmatu’nun da işgal edilmiş olduğu söylenmektedir ve orada, Türkmenlerin Bastamlı köyünde saldırılar olmuş, Yengice köyünde 2 Türkmen kardeşimiz maalesef öldürülmüş, araçlarına el konulmuştur. Yani, IŞİD neredeyse Türkmenlerimize karşı çok büyük saldırılarını artırarak devam ettirmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii, Türkiye Başkonsolosluğu dün akşam itibarıyla -Musul işgal edildiği zaman- acaba boşaltılamaz mıydı yani buradaki görevli kardeşlerimizin başka bir yere nakilleri olamaz mıydı? Bunu da Dışişleri Bakanlığından öğrenmek istiyoruz.

Tabii, şu anda sonucun ne olduğu bilinmiyor. Yani, Musul’da mazot taşıyan 28 Türk şoför rehin alınmış, akabinde Konsolosluğumuzdaki görevlilerin hepsi de onlarla beraber götürülmüştür. Korkarız ki onların başına bir şey gelmesin. Ancak, Hükûmet nerededir ve bunların sorumlusu kimlerdir? Bu insanların derhâl Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden cevaplarını vermesi gerekmektedir. Yani, sonuçta şu önemlidir ki Türk dünyasının her tarafında olduğu gibi, şu anda Irak’ta, Suriye’de de Türklere karşı yoğun saldırılar devam etmektedir ve beraberinde, değerli arkadaşlarım, Türk olduğu zaman insanların, maalesef, dünyanın her tarafından sessiz bir şekilde seyredilmiş olduğu bir durumu da görüyor diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine başlayacağız. Süremiz on beş dakika.

Sisteme giren milletvekilleri var. Yedi buçuk dakikalık süre içinde kendilerine soru sormaları için söz vereceğim.

Sayın Genç? Yok.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının ardından, üst düzey yönetici kademelerinde bugüne kadar kaç kişinin yeri değişti? Bunların içerisinde görevden alınan var mıdır? Memuriyetten men edilen kaç kişi olmuştur, gerekçeleri nelerdir? Bu konuda bilgi verebilirseniz memnun olurum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uzun bir zamandan beri İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan, maalesef, cezaevinde yatmaktadır. Suçsuz ve kahraman bir insan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman bir generali olmasına rağmen, maalesef, çeşitli haksız suçlamalar neticesinde orada yatmaktadır. Acaba, getirilen bu kanun tasarısı içerisine Engin Alan’ın durumuyla ilgili, Engin Alan’ın özgürlüğüne kavuşmasıyla ilgili neden bir madde konulmamıştır? Adalet Bakanından bunu öğrenmek istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, özellikle adli tıp kurumları ülkemizin çoğu yerinde hâlâ sıkıntı olmaya devam etmekte. Gerçekten, şüpheli ölümlerde, özellikle savcıların otopsi istediği durumlarda, ilçe merkezlerinin çok uzak olduğu yerlerden cenaze sahipleri uzun mesafeli hasta nakletmek, cenaze nakletmek zorunda kalıyorlar. Bunlarla ilgili on-on iki yıldır doğru düzgün bir yapılanma olmadı. Bunların sebepleri nelerdir, bu sorunu gidermek için ciddi manada çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Meclis Başkanlık kürsüsüne çıktığınız zaman, bana karşı kin, nefret, keyfî davranıyorsunuz ve benim onurumla oynuyorsunuz. Son defa ihtar ediyorum sizi, bu huyunuzdan vazgeçin.

Soruya gelince…

BAŞKAN – Siz beni ihtar etme yetkisine sahip değilsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 17 Aralık ve 25 Aralık…

BAŞKAN – İhtar etme yetkisine sadece ben sahibim Sayın Genç, bunu iyice bilin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – …hırsızlık ve yolsuzluklarıyla ortaya çıkan bir Hükûmetin…

BAŞKAN – Öğrenmediyseniz de öğrenin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – …hırsızlık ve yolsuzluklarını örtmek için…

BAŞKAN – …vaktiniz var, ömrünüz uzun olur inşallah.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika konuşma da, ondan sonra bana cevap ver.

BAŞKAN – Siz sorunuzu sorun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, soruyorum işte ama süreyi kestin.

17 Aralık ve 25 Aralık hırsızlık ve yolsuzluklarıyla ortaya çıkmış bir iktidarın hırsızlıklarını ve yolsuzlarını örtmek için özel görevlendirilmiş Bekir Bozdağ gitmiştir, savcıları görevden almıştır, hâkimleri görevden almıştır, Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını sarsmıştır, ortadan kaldırmıştır. Böyle bir kişinin Hükûmet sırasında oturduğu sıraya ben ne soru sorabilirim?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Saygılı ol!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bekir, sen hangi yüzle gelip burada oturuyorsun?

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.16

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Biraz önce soru-cevap kısmında yarıda kalmıştık.

On bir dakika yirmi beş saniye var; bu demektir ki sisteme giren milletvekillerine bir müddet daha söz vereceğim.

Sayın Acar, buyurun.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçen gün, ivedi yargılamayla ilgili bir soru sordum, Sayın Bakan da bir itirafta bulundu, “Bazı mahkeme kararlarını uygulamıyoruz.” dedi. Sanki mahkemeler süs olsun diye karar veriyor.

“Özelleştirmeleri iptal edersek tazminat isterler, daha büyük zararlar olur.” diyor Sayın Bakan. Ben de tam tersini söylüyorum. Bakınız, 2-3 milyar dolarlık Oymapınar Barajı, 305 milyon dolarlık Seydişehir özelleştirmesinin yanında bedava verildi. Millete küfreden ama TÜRGEV’e bağış yapan birisine verildi bu. Tek kuruş yatırım yapmadan, aradan geçen altı yedi yılda barajdan 1 milyar liralık, eski parayla 1 katrilyon liralık elektrik satıldı.

Sayın Bakan, ne zaman bu Danıştayın iptal kararını uygulanacaksınız? Bu Oymapınar’ı Türk halkına ne zaman iade edeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sistemde başka soru yok.

Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz biterse, tekrar, sisteme girenlere söz vereceğim.

Süreniz yedi buçuk dakika.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Alim Işık’ın sorusu… Tabii, Türkiye’de hükûmetler her zaman bürokraside tasarrufta bulunabilirler çünkü yasalar çerçevesinde kimlerin nereye, nasıl atanacağı bellidir. Atamayı yapan makam, zaman zaman değişiklikler yapabilir. Bu normaldir, her zaman olan bir iştir. Hükûmetlerimiz döneminde de pek çok bürokratın ataması yapılmıştır, zaman zaman da değişiklikler yapılmıştır. Atayan hükûmet, değiştiren hükûmet, daha önce atadığı zaman nasıl bir takdirde bulunuyor, atama işlemini gerçekleştiriyorsa değişiklik yapılırken de yasalar çerçevesinde takdir hakkını kullanarak bu değişiklikleri yapmaktadır. Bunları birtakım olaylarla irtibatlandırmak fevkalade yanlıştır. Bunlar hükûmet çalışmaları sırasında yapılabilir olan normal tasarruflardan başka bir şey değildir. Bunu özellikle ifade etmek isterim.

Tabii, Sayın Doğru, sorusunda, Sayın Engin Alan’la ilgili bir hususu ifade ettiler: “Neden bu kanunda Engin Alan’la ilgili bir düzenleme yok?” dendi. Bildiğiniz gibi Sayın Engin Alan yargılandı ve yargılama sonucunda bir cezaya hükmedildi ve bu ceza da kesinleşti. Şu anda cezasının infazı devam ediyor. O nedenle burada kendisiyle ilgili bir düzenleme yok. Ayrıca bir nedeni olmadığını da ifade etmek isterim.

Tabii, Sayın Öz’ün sorusu Adli Tıp Kurumuyla ilgili. Hakikaten Adli Tıp Kurumu çok önemli bir vazifeyi ifa ediyor. İhtiyaç konusu elbette tartışılır. 2002 yılında grup başkanlığı olarak 6 tane Adli Tıp grup başkanlığımız vardı, biz bunun üzerine 3 tane ilave ettik; şu anda Türkiye'de 9 tane Adli Tıp grup başkanlığı bulunmaktadır. Ancak, şube sayısını daha fazla artırdık ki ihtiyaçlara daha süratli cevap verelim diye. Şube müdürlüğü sayısı 2002’de 18 iken, şu anda 50’ye çıkarılmış durumdadır. Burada da 32 tane şube artışı sağladık. Bunu daha fazla yaygınlaştırdığımızda “Belki uzmanlıklarda sıkıntılar olabilir.” diye Adli Tıp Kurumu yetkilileri söylüyor çünkü vaka sayısı oldukça az. O nedenle uzmanlık gerektiren bu konuyu her yere yaydığımızda da kararlarda problemler çıkabilir. Uzmanlığın kalitesini belli bir noktada tutmak için de önemli hassasiyet gösteriyorlar ama şu anda Adli Tıp Kurumuyla ilgili de önemli adımlar atmış durumdayız.

Dün de bir soru soruldu Erzurum’la ilgili, bağlantılı olduğu için onu da cevaplamak isterim: “Iğdır’da Adli Tıp Kurumu yok, çok uzaklara gidiliyor. Yakın bir yerde olamaz mı?” diye. Şu anda Erzurum’da benim bildiğim, arkadaşların bana verdiği bilgiye göre Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı var, üniversitemizin içinde faaliyette bulunuyor ancak müstakil binası yok, şu anda müstakil binasını da yapıyoruz, oraya taşınacaktır. Iğdır’da olan vatandaşlarımız, inşallah ihtiyaçları olmaz ama ihtiyaçları olduğu zaman Erzurum’dan istifade etme imkânına sahiptir.

Sayın Genç’in sorularına cevap vermeyi düşünmüyorum. Hakaret ve iftira hiçbir zaman soru olmaz. Ben onların…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çünkü altından kalkamazsın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu hakaret ve iftiralar sizin şahsınıza yakışıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin yaptıkların da senin şahsına yakışıyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Zaten içinizin temizliği yüzünüze de vurmuş durumda. Size yakışıyor söylediğiniz laflar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için cevaba gerek yok.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Çok ayıp!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Gürkut Acar’ın sorusuyla ilgili konuya gelince: İvedi yargılama hususu tabii çok tartışıldı. Burada da değişik görüşler ifade edildi. Ben bu çerçevede  de burada kanaatimi söyledim. Ama bir şeyi sizin ifade ettiğiniz gibi söylemedim, “Mahkeme kararlarını uygulamıyoruz.” demedim. Benim dediğim şey aynen şu: “Mahkeme kararlarını uygulayamıyoruz.” dedim. “Uygulamıyoruz” ile “uygulayamıyoruz” ayrı şey çünkü özelleştirilmiş bir konu, örnek de verdim burada. Aradan yıllar geçmiş, mal el değiştirmiş, başka başka kişilerin eline geçmiş. Şimdi baktığınızda kimi, neyi, nereden alacaksın, nasıl uygulayacaksın? Burada bir hukuki problem var. Böylesi olaylar ortaya çıkıyor. Ben onu örneklendirmek için, yoksa mahkeme kararlarını uygulamıyoruz değil. Biz mahkeme kararını uygulamak için çalışıyoruz ve onun için gayret ediyoruz. Orada benim ifade ettiğim husus bir odur, onu bir düzeltmek isterim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Oymapınar Barajı’nı Mehmet Cengiz’e vermişsin. Nasıl uygulayacaksın?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İkincisi: İvedi yargılama usulüne gelince burada ne oluyor ona iyi bakmak lazım. Şu anda dava açma süreci altmış gün, ivedi yargılamaya geçtiğimizde otuz gün olacak. Sizin idareyle bir ihtilafınız olduğunda, altmış gün yerine otuz günde dava açtığınızda bir hak kaybı olacak mı? Olmaz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Altmış gün geçtikten sonra… Altmış gün dolduktan sonra değil.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Öte yandan ilk inceleme süresi yani dosya üzerinde şekli eksiklikler var mı yok mu inceleme süresi kanunda on beş gün. Esasında, bu, bir saatte de incelenebilir. On beş gün çok büyük bir zaman, yedi güne çekiyoruz; yedi günde incelesin, eksiklik var mı yok mu karar versin.

Savunma süresi -idareye cevap hakkı veriyor, idare cevabını verecek- şu anda otuz gün kanunda, biz bunu on beş güne çekiyoruz idare daha hızlı cevap versin diye. Ama kanunda bir husus daha var: Eğer süre yetmezse on beş gün de uzatma alabilecek idare. Ama kanundaki süreyi on beş güne indiriyoruz. Eğer burada sıkıntıya düşecek birisi varsa idaredir, daha erken cevabını verecek, vatandaş hakkına daha erken kavuşma imkânı bulacaktır.

Yine replik-düplik safhası var, bunu kaldırıyoruz, şimdi burada yok, işi uzatıyor. Zira, dava dilekçesinde ve ona cevapta zaten gerekenler söylenmiş oluyor, öbürü zamana oynamaktan başka bir sonuç çıkarmıyor uygulamada baktığınızda. Şu anda dosyanın tekemmül etmesi için öngörülen süreler ne yapılmış oluyor? Kısaltılmış oluyor. Dosya tekemmül ettikten sonra mahkemeye deniyor ki: “Bir ay içerisinde karar ver.” Yani mahkeme bir ay içerisinde bunları yapmıyor, davanın bütün aşamalarını tamamlıyor, o sırada davayı inceliyor, bilirkişi incelemesi vesairesi varsa bunları da kendi yapıyor. Bu sürelere dâhil  değil o. Dosya tekemmül ettikten sonra bir ay içerisinde karar verecek. Şimdi biz diyoruz ki: “Dosya tekemmül etti. Bilirkişiye gittin, başka incelemen gereken konuları inceledin, her şeyi yaptın, dosyayı masanda tutma, aylarca, günlerce sümen altı etme; açılmışsa dava tekemmülden sonra bir yıl, iki yıl, üç yıl bekleme. Ne yap? Tekemmül ettiyse dosya kararını hemen ver.” Bu yanlış bir şey değil, kararını verecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, hâkimliğin daha ne olduğunu bilmiyorsun? Nasıl karar verecek?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tekemmül eden bir dosyayı bekletmeyecek. Yoksa bir ayda dosya tekemmül etmiyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl iki ay içinde karar verecek?

AHMET YENİ (Samsun) – Ya, cevap verme şuna.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, bir ayda tekemmül etmiyor dosya, tekemmül süreci var. Bilirkişi incelemesi, diğer hususlar, hakeza, onları bu sürelerin dışında yaptırabilecek ve bir ay içerisinde dosya tekemmül ettikten sonra da kararını verecek. Bu yanlış bir şey değil. Danıştaya dosya geldikten sonra da Danıştay bunun hakkında kararını öngörülen süre içerisinde vermek durumunda kalacak.

KAMER GENÇ (Tunceli)  - Binlerce dosya geliyor Bekir, bunca dosyaya nasıl iki ay içerisinde karar verecek?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, ivedi yargılama konusunda yargıdan kaçırılan bir şey var mı? Yok. İdare mahkemesi gene denetleyecek, Danıştay gene denetleyecek, kararını gene verecek. Bizim dediğimiz şey: On yıl bekleyip de karar vermesin. O verdiğim örneklerde öyle. Özelleştirmede, 2005’te özelleştirme yapılmış, mahkeme karar veriyor 2014’te; böyle şey olur mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Belge yok, nasıl karar versin? Bilmiyorsun sen onları.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Zamanında karar versin ve kararını verdiği zaman da uygulanabilir olsun, biz hemen onu uygulayalım. İhaleler yapılıyor, yatırımlar yapılıyor, bir sürü projeler hayata geçirilmek isteniyor, mahkemeler durduruyor. Bekliyoruz, bekliyoruz, bekliyoruz, üç sene sonra karar lehe sonuçlanıyor, biz üç sene sonra işe başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kadar cehaletle cevap verilmez. Ya, 5 bin tane dosya geliyor, nasıl bir ayda cevap verecek Danıştay? Bir ay içinde karar verecek, böyle şey olur mu ya?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onun için diyoruz ki: Mahkeme kararını zamanında versin. Eğer bir haksızlık varsa haksızlığa uğrayan hakkını vaktinde alsın. Devlet de zarar görmesin, vatandaş da zarar görmesin, herkes hakkına vaktinde kavuşsun. Yoksa, yargı denetiminden kaçırılan hiçbir şey yoktur, bunun altını özellikle çizmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeler, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

56’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 56 ıncı maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan "rüşvet" ibaresinden sonra gelmek üzere "Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                     Adil Zozani                                       Halil Aksoy

                        Iğdır                                               Hakkâri                                                Ağrı

                  Demir Çelik                                        Erol Dora                                       Kemal Aktaş

                        Muş                                                Mardin                                                 Van

                                                                          Selma Irmak

                                                                               Şırnak

                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 56. maddesiyle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 12.maddesine eklenmesi öngörülen fıkranın "Adalet Bakanının istemine bağlı değildir" tümcesinin çıkarılarak "zorunludur" kelimesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                      İsa Gök                                         Turgut Dibek                                   Ali Rıza Öztürk

                      Mersin                                            Kırklareli                                             Mersin

              Ömer Süha Aldan                          Dilek Akagün Yılmaz                             Aykan Erdemir

                       Muğla                                                Uşak                                                 Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Aykan Erdemir konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri ekranları başında izleyen değerli yurttaşlarımız; 3 Aralık 2012 tarihinde Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifi vermiştim; bu kanun teklifi Nefret Suçları Kanun Teklifi idi. Bu teklif, şahsımın bir teklifi değildi ya da Cumhuriyet Halk Partisinin bir parti olarak görüşü değildi; aksine, Türkiye’de nefret suçları noktasında çalışma yürüten 60’ın üzerinde savunucu örgütün oluşturduğu Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu’nun ortak aklının ürünüydü ve yönetişime önem veren Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine taşımayı bir görev bilmiştik. Bugün görüşmekte olduğumuz 592 sıra sayılı torba yasada görüşülen ve TCK 102, 103, 105 ve 152’nci maddelerde değişiklik öngören 58, 59, 61 ve 65’inci maddeler, Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu tarafından talep edilen değişiklikleri içeren maddelerdir. Biz de bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi olarak nefret suçlarına ilişkin talepleri değişiklik önergesi olarak Meclisimize sunuyoruz ve bu değişiklik önergelerimizde, TCK’da mevcut suçların nefret saikıyla gerçekleştirilmesi hâlinde yarı oranında artırılmasını talep ediyoruz. Nedir bu suçlar? 102’de cinsel saldırı, 103’te çocukların cinsel istismarı, 105’te cinsel taciz ve 152’de mala zarar verme. Evet, bu suçlar nefret saikıyla işlendiğinde gelin cezayı yarı oranında artıralım. Bu makul talebe kim itiraz edebilir ki diye düşünüyoruz.

Bakın, daha henüz geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da, Esenyurt ilçesinde, İncirtepe Mahallesi’nde Allahuekber Ehlibeyt Camisi kundaklandı. Bu cami ve içindeki kutsal eserler zarar gördü. Bugün caminin imamı Yakup Yaşlak Hoca’yı aradım, geçmiş olsun dileklerini ilettim, Caferi vatandaşlarımızın üzüntüsünü paylaştım. Bu, Türkiye'deki Caferi cami ve mescitlerine yapılmış ilk saldırı değildi; tıpkı cemevlerine ve Alevi kurumlarına yapılan ilk saldırı olmadığı gibi ya da tıpkı Türkiye'deki sinagoglara, kiliselere, camilere ve diğer inançların mabetlerine yapılan ilk saldırı olmadığı gibi.

İşte, bugün, artık El Nusra Cephesini, Boko Haram’ı, IŞİD’i konuştuğumuz noktada… Tüm bu örgütlerin ortak noktası unutmayalım ki nefret, şiddet ve aşırılık. Ne yazık ki bu örgütlere uzun yıllar duyarsız  kalındı ama bugün tehlikenin kapımıza dayandığını görüyoruz. İşte bu anlamda diyorum ki bu, artık bir samimiyet sınavı. Nefret suçları ve bu suçlara kaynaklık eden ırkçılık, zenofobi, antisemitizm, İslamofobi ve benzeri akımlara karşı harekete geçmeye hazır mıyız, yoksa seyirci kalmaya devam mı edeceğiz?

22 Kasım 2012 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak nefret suçlarının araştırılmasına ilişkin bir araştırma önergesi vermiştik. O gün Meclisimizde uzun yıllardır özlediğimiz çok güzel bir uzlaşma tablosu sağlanmıştı; Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisine mensup milletvekilleri bu araştırma komisyonunun kurulması için hep beraber oy vermişti. Ne yazık ki Adalet ve  Kalkınma Partisi o dönemde henüz bu önergeye destek çıkmaya hazır değildi. Ben diyorum ki artık zamanı geldi; gelin, bugün, burada Türkiye'nin özlediği birlik ve beraberlik tablosunu çizelim, nefret suçlarına ilişkin düzenlemeyi Meclisimizin oy birliğiyle geçirelim. Geçirelim Madımak’ta yakılan canlar için, geçirelim Neve Şalom Sinagogu’nda bombayla öldürülenler için, geçirelim hunharca katledilen Rahip Santoro için, geçirelim devletin seyirci kaldığı Hrant Dink cinayeti için, geçirelim katledilen kadınlarımız için,  katledilen LGBTİ bireylerimiz için; geçirelim ki bu hafta sonu kundaklanan Allahuekber Ehlibeyt Camisi Türkiye'de kundaklanan son mabet olsun, Türkiye'deki son nefret suçu örneği olsun. Bunu başarmak elimizde, bunu başarmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin artık önünde. Gelin, bu haklı talebe duyarsız kalmayalım.

Saygılar sunuyorum, özgür günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 56 ıncı maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan "rüşvet" ibaresinden sonra gelmek üzere "Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani konuşacak.

Buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Doğrusu, hem Hükûmetin hem Komisyonun niye bu önergeye katılmadığını anlamakta güçlük çekiyorum. Biz ne diyoruz, yani burada unutulan ve olmasını arzu ettiğimiz husus ne, onu tekrar ben de bir ifade edeyim, okundu, tekrar edeyim.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticaretinin eklenmesini istiyoruz buraya. Yani bunun madde metninde olmasında Hükûmet ya da Komisyonca ne sakınca olabilir? “Komisyonca” demeyeyim, Komisyonun Hükûmet kanadınca ne sakınca olabilir, anlamakta güçlük çekiyorum. Bakın, şey var; sporcular eğer doping ilacı kullanıyor iseler tespit edildiğinde hayatlarını karartıyorsunuz. Doping ilacı, evet, kullanılmaması gerekir, spora dopingin hiçbir şekilde karıştırılmaması gerekir. Peki, dopingi sporcuya sağlayan kişiler hakkında bir işlem var mı? Yok. Adam getiriyor, satıyor, sporcu kullanıyor o doping ilacını. Sporcuda tespit edildiği zaman hayatı karartılıyor, onu sağlayan kişi elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Şimdi, yasada böyle bir açıklık var. Bu açıklığı kapatmak lazım, bu yanlışlığı düzeltmek lazım. Onu ifade etmeye çalışıyoruz. Düzeltmek istediğimiz, düzeltilmesini arzu ettiğimiz şey bu.

İkinci önemli husus var. Anadolu’nun birçok kentinde, Türkiye metropollerinde dolaşın, artık uyuşturucu ticareti sokaklara kadar indi ve maalesef, kimi bölgelerde, kimi kentlerde artık bu işin kontrollü yapıldığına dair şüphelerimiz var. Örneğin, gidin Diyarbakır Suriçi semtini dolaşın. Bu işin kontrollü yapıldığına dair derin şüphelerimiz var, gözlemliyoruz. Gençlerin, çocukların bu kadar yaygın bir şekilde uyuşturucuya alıştırılmış olması, alışıyor olması tesadüfi değildir. Eğer bu bir politikanın tezahürü olarak yapılmıyor ise buna göz yumulmuyor ise bunun yasal tedbirlerinin alınması gerekir. Neden yasal tedbirlerinin alınmasında Hükûmet bu noktada imtinalı davranıyor, niye reddediyor? Açıkçası, biraz önceki “ret” veya “katılmama” ifadesini duyduktan sonra benim kaygılarım, benim şüphelerim biraz daha arttı. Birçok kentte gençlerin artık uyuşturucuya ve kötü alışkanlıklara yönelmesi, bizce, bir yönlendirme politikasının tezahürü olarak ortaya çıktı. Toplumu yozlaştırma, gençliği yozlaştırma bir politika olarak uygulanıyor gibi bir izlenimin içerisindeyiz. “Gençler siyasetle uğraşmasın, gençler siyasete bulaşmasın, gençler kendi benliklerinden uzaklaşsın.” politikasının tezahürü olduğunu düşünüyoruz. Bir yansımadır bu. Toplumun yozlaşmasının bütün kapılarını kapatmamız gerekiyor. Toplumu yozlaştırmaya götüren bütün aralıkları, bütün boşlukları kapatmak gerekiyor. O boşluklardan bir tanesi işte burasıdır.

Uyuşturucu ticaretinin, uyuşturucu imalatının kanun metninde suç sayılmasını ve buna ilişkin tedbirleri talep etmek neden kabul görmüyor, doğrusu, anlamış değiliz. Dilerim, milletvekilleri Bakan ve Komisyonun düşündüğünün tersini yapar ve önergemizi kabul eder.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Hem konuşuyorsunuz hem karar yeter sayısı istiyorsunuz Sayın Zozani, peki.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (AK PARTİ sıralarından “Elektronik cihazla yapalım.” sesleri)

Elektronik yapalım, peki.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

57’nci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 57 inci maddesinde yer alan "talep üzerine" ibaresinin "Adalet Bakanının talebi üzerine" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                    Demir Çelik                                      Selma Irmak

                        Iğdır                                                  Muş                                                 Şırnak

                    Erol Dora                                       Kemal Aktaş                                      Adil Zozani

                      Mardin                                                Van                                                Hakkâri

                                                                           Halil Aksoy

                                                                                 Ağrı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 57. maddesiyle Çerçeve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 18. maddesinde yapılması öngörülen değişikliklerde "ya da" bağlaçlarının yerine "veya" bağlaçlarının getirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      İsa Gök                                         Turgut Dibek                                   Ali Rıza Öztürk

                      Mersin                                            Kırklareli                                             Mersin

              Ömer Süha Aldan                          Dilek Akagün Yılmaz                         Bedii Süheyl Batum

                       Muğla                                                Uşak                                              Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Süheyl Batum konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk önce şunu söylemek zorundayım: O, birilerinin beğenmediği 1920’lerin Meclisi, hem cumhuriyeti kuran hem ilk –sivil dediğimiz- anayasasını yapan hem de Kurtuluş Savaşı’nı başaran Meclisti. Maalesef, bugünkü Meclis, sizlerin sayesinde bütün bunları kaybettiğimiz; kaybettiğimiz sırada da gözlerini yuman, hiçbir şey yapmayan, görmezden gelen bir Meclis olarak tarihe geçecek diye korkuyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti, tüm kurumlarıyla lime lime parçalanıyor. Ordusunun yarısı sahte delillerle esir edilmiş vaziyette, Konsolosluğu işgal altında, Konsolosu IŞİD tarafından kaçırılmış durumda; Hava Kuvvetlerinin binasına girilmiş, bayrağı indirilmiş, çiğnenmiş ve bizler yine burada özel bir nokta atışı yasasıyla zaman öldürüyoruz. Daha önce Oslo’da bazı planlar açık açık yapılırken bu Meclis, bu planları yapan Hakan Fidan’ı kurtarma yasasıyla meşguldü. Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, suçsuz olarak dört yıl, beş yıl içeride kaldığında, esir kaldığında bu Meclis yine yargı paketleri diye hiçbir işe yaramaz yasaları yapmakla meşguldü. Haberal, o 9 yargıcı tazminata mahkûm ettirdiğinde bu Meclis, o hukuku bilmeyen yargıçları tazminattan kurtarma yasasını, “Haberal yasası” dediğimiz yasayı yapmakla meşguldü. Ve geldik bugüne, şimdi de Bekir Bozdağ’ı kurtarma maddesiyle bütün bu gelişmelere gözümüzü kapatıyoruz Bekir Bozdağ’ı kurtarma yasasını, maddesini yapalım diye. Değerli arkadaşlar, 57’nci maddesini konuşuyoruz, 57’nci.

Sayın Bekir Bozdağ ilginç bir Bakan, her zaman söyledim. Delil mi karartılması gerek? Bekir Bozdağ orada. Yargıçların, savcıların değiştirilmesi mi, bunun için yasa mı yapılması gerekiyor? Bekir Bozdağ orada. Yargıçlara, savcılara telefon edip baskı yapıp “Gözaltına almayın.” mı demek lazım? Bekir Bozdağ orada.

BAŞKAN – Sayın konuşmacı, lütfen şahsiyatla uğraşmayın, lütfen.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Tüm yetkilerin, Anayasa'ya aykırı olarak başkana, bakana bağlanması mı gerekiyor…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karışma be, ne karışıyorsun?

BAŞKAN – Terbiyeni takın! Terbiyeni takın! Otur!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – …gazeteciler, milletvekilleri on yıl -beş yıl değil, on yıl- tutuklu mu kalsınlar isteniyor? Sayın Bekir Bozdağ yine orada.

Değerli arkadaşlar, şimdi Sayın Bekir Bozdağ kendisini doğrudan kurtaracak bir yasa maddesi öneriyor. Tasarıda, doğrudan doğruya Sayın Bekir Bozdağ’ı kurtaracak bir madde var; yasa, paket bunun için, amaç bu, hedef bu. Açın 57’nci maddeye bakın; ana fikri bu yasanın, ana fikri bu, hepiniz de biliyorsunuz.

Bekir Bozdağ aynen şöyle demiş: “Sayın Başbakan, sizin için neler yaptım, çocuklarımın bile artık neredeyse yüzüne bakamayacağım. Lütfen, bu maddeyi de kendim için getireyim.” Ve 277’nci maddeyi değiştiren bir madde getirmişsiniz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam dersleri böyle mi anlatıyorsun?

AHMET YENİ (Samsun) – Demiş mi öyle bir şey?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Demiş, demiş… Demiş, demiş…

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşmaya devam edin! İşin gücün yalan konuşmak be! İşin gücün yalan konuşmak, bir de hocasın be!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hocam bağırma!

AHMET YENİ (Samsun) – Bir de hoca diye geçiniyorsun!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sakin, sakin! Burası üniversite kürsüsü değil.

BAŞKAN – Laf atmayın lütfen.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Yani, yapılan bir soruşturma sırasında gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla yargı görevi yapanı etkileyeceksiniz. Neymiş bu? Yargı görevi yapanı soruşturma sırasında etkileyebileceksiniz, telefon edebileceksiniz. Soruşturma sırasında bunların yapılmasını yasak olmaktan çıkarmış. 277’nci maddeyi böyle değiştiriyor -yani Bekir Bozdağ olacaksınız- hem de Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırı.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hiç yakışmıyor Hocam bu üslup size.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Türkiye nerede, Türkiye nelerle uğraşıyor?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Nazar etme ne olur, çalış senin de olur!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Sayın Bekir Bozdağ’ı kurtarıyoruz. Burada da arkadaşlar, bu maddeyi göre göre diyorlar ki: “Yok canım, bunun Bekir’le ne alakası var? Bozdağ’la ne alakası var?” Allah ıslah etsin!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Nazar etme ne olur, çalış senin de olur!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sana yakışıyor!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Batum.

AHMET YENİ (Samsun) – Hoca diye geçiniyorsun be, şu hâle bak!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Sen kendine bak, kendine.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hocam, olmadı. Nazar etme ne olur, çalış senin de olur!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 57 inci maddesinde yer alan “talep üzerine” ibaresinin “Adalet Bakanının talebi üzerine” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Adil Zozani (Hakkâri) ve arkadaşları

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalan konuşuyor ya…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yalanlara cevap vermiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, muhatap almayın lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir cevap ver.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bir sus ya!

BAŞKAN – Bakın, oyununuza gelmeyeceğim. Sayın Milletvekili, oyununuza gelmeyeceğim, boşuna uğraşmayın, ben işime bakacağım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyor efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani konuşacak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hükûmet buna cevap verecek…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, izin vermeyin ya.

BAŞKAN – Konuş istediğin kadar, serbestsin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Başkanım, Adil Bey’i dinlemek istiyoruz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, birilerinin cumhuriyeti beğenip beğenmemesi, birilerinin cumhuriyetin kuruluş felsefesine tabi olup olmaması tabii ki burada değerlendirme konusu yapılabilir, tabii ki milletvekilleri bu konuda gelip görüş ve önerileri de eleştirebilirler. Biz, tersine, cumhuriyetin kuruluş felsefesinin unutulduğu kanaatindeyiz ve bugün, birileri cumhuriyet adına konuştukları zaman cumhuriyetin kuruluş felsefesini yok saydıklarını söylüyoruz. Keşke dönsek geçmişe baksak, geçmişte bu halklar bir arada nasıl barış içerisinde yaşadılar ve bu halkların bir arada yaşamasını zehirleyen faktörlerin neler olduğuna bir baksalar, gerçeği görseler biz de “amenna” diyeceğiz.

Bakın, elimde İkinci Amasya Protokolü var. Sansürlenmiş, gizlenmiş bir tarihî vesikadan söz ediyorum. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden dem vuranlar Amasya Protokolü’nün 1’inci maddesini okusunlar, onu tavsiye ederim. Bu protokol gizlidir; Amasya protokolleri beş protokolden oluşuyor ve gizli iki protokolden biridir bu. Biz de tam da bunu söylüyoruz. Cumhuriyetin kuruluş felsefesine geri dönelim. Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde Kürtlere, Anadolu’da yaşayan farklı kültürlere, inançlara verilen taahhütlerin gereği bugün gerçekleştirilsin istiyoruz. Biz bunu söylediğimiz zaman birileri yerinden hopluyor, birileri yerinden zıplıyor. Ya, sizin tarihinizi size hatırlatıyoruz.

CELAL ADAN (İstanbul) – Senin tarihin değil mi?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu, Türkiye’nin ortak tarihi ise bu tarihi size hatırlatıyoruz. Biz bu tarihe sahiplik ettiğimiz için gidiyoruz belgeleri raftan çıkarıyoruz, getiriyoruz. Elbette ki bu tarihî belgeler hepimizi bağlıyor ama bu tarihî gerçeklere eğer birileri bugün burada sahiplik etmiyorsa, inkâr ediyorsa biz yüzüne söyleriz bunu, bu tarihî gerçekliği yüzünüze söyleriz o zaman. Amasya Protokolü’nden söz ediyorum; başka hiç kimseden söz etmiyorum, altında Atatürk’ün imzası olan bir belgeden söz ediyorum. Burada duruyor, bunu söylüyoruz.

Bu eleştiriyi yaptığımız zaman, cumhuriyetin kuruluş felsefesini beğenmeyen birileri pozisyonuna geliyoruz. Ya, gerçeklik bu kadar ters yüz edilmez ki. Tersine, cumhuriyetin kuruluş gerçekliğine sizi götürmeye çalışıyoruz, 1921’e sizi götürmeye çalışıyoruz ama bakın, oradaki katakulli, Kürtlere uygulanan katakulli şu oldu: 1924’ten sonra köprüyü geçtiğinizi düşündünüz, öncesini yok saymaya başladınız. Yok saymaya başladığınız için de, işte bu problemlerle, bu gerçeklikle bugün Türkiye yüz yüzedir.

İddia ediyorum, bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’u dahi sansürlenmiştir. Açın, bakın, 1965, 1934, 1938, 1963, Türk Tarih Kurumunun bastığı Atatürk’ün Nutuk’u nüshalarına bakın. Bu konuşmalar içerisinde, Nutuk içerisindeki Amasya Protokolü sansürlenmiştir. Kendi kurucusunu dahi sansürleyen bir zihniyetle mücadele ettiğimizin farkındayız ve bu gerçekliği bugün burada dillendiriyoruz, dile getiriyoruz. Ret ve inkârda ısrarcıysanız rahatsızlık duyun. Evet, rahatsızlık duymakta haklısınız. Çünkü, ret ve inkâr, sizin politikanızın harcı olmuştur. Ama biz, ret ve inkârın artık para etmediğini, Türkiye toplumunda, Türkiye’de yaşayan halkların nezdinde ret ve inkârın geçer akçe olmadığını biliyoruz ve bunu her defasında da dile getireceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

58’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 58 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “on yıla” ibaresinin “on iki yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                     Adil Zozani                                       Halil Aksoy

                        Iğdır                                               Hakkâri                                                Ağrı

                  Demir Çelik                                        Erol Dora                                       Kemal Aktaş

                        Muş                                                Mardin                                                 Van

                  Selma Irmak                                                                                                                                   Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 58. Maddesi ile düzenlenen 102. Maddenin (4) fıkrasında yer alan “Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,

Bunun yerine “Cebir ve şiddet kullanılarak cinsel saldırıda” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                            Ali Öz                                           Reşat Doğru

                       Konya                                               Mersin                                               Tokat

               Yusuf Halaçoğlu                               Ruhsar Demirel                                 Mehmet Şandır

                      Kayseri                                            Eskişehir                                            Mersin

                     Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı

                     Kütahya                                             Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 58 inci maddesiyle birinci fıkrasının ikinci cümlesinin metinden çıkarılmasını, 5237 sayılı 102 maddesinin ve üçüncü fıkrasının e bendinden sonra gelmek üzere “nefret saiki” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Ali Rıza Öztürk                                   Rıza Türmen                                   Aykan Erdemir

                      Mersin                                               İzmir                                                 Bursa

                  Haydar Akar                                     Turgut Dibek

                      Kocaeli                                            Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın İnce, önerge üzerinde kim konuşacak acaba?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Rıza Türmen…

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Rıza Türmen konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu’nun 102’nci maddesinde düzenlenen cinsel saldırıyla ilgili getirilen değişiklikler konusunda görüşler açıklayacağım.

Bir kere, ülkemizde cinsel şiddet giderek artmaktadır, büyük bir yara hâline gelmiştir. Bununla mücadele etmenin en iyi yolu, bu kanun değişikliklerinde yapıldığı gibi cezaları artırmak değil, bunları önleyici tedbirler almak, koruyucu tedbirler almaktır; bu yapılmıyor, sadece cezalarla oynanıyor, bu yeterli değildir.

Bu maddede birkaç tane temel aksaklık vardır, birincisi: Şimdiki 102’nci maddede olduğu gibi, bunun bir şikâyete bağlı suç olma niteliği korunmuştur.

Değerli arkadaşlar, cinsel saldırı bir kadına yapılmış bir saldırı değildir, bütün kadınlara yapılmış bir saldırıdır. Kadının özgürlüğüyle ilgili bir saldırıdır. Kadının kamusal alanda yer almasını önleyen, kadının iş hayatında yer almasını önleyen bir cinsel harekettir, cinsel davranıştır. O nedenle bunun, bütün kadınlara karşı yapılmış bu hareketin önlenmesinde bir kamu yararı vardır. Bunu bir kişisel suç olarak, bir kişisel saldırı olarak kabul edemeyiz. Onun için bunun şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlenmesi yanlıştır.

Bir de başka bakımdan yanlıştır: Cezası beş ila on yıl arasında değişecek bu cinsel saldırının, böylesine ağır bir cezanın verildiği bir suçun şikâyete bağlı hâle getirilmesi teknik bakımdan da yanlıştır.

Maddede yer alan yeni bir unsur sarkıntılık unsurudur. Arkadaşlar, sarkıntılık çok belirsiz bir kavram; gerçi, Yargıtay içtihatlarında bu kavrama rastlıyoruz ama Yargıtay içtihatları da bu kavrama belirli bir nitelik kazandıramamıştır. Burada, uygulamada şu olacak: Sarkıntılık, cezanın indirimine yol açacak, cinsel saldırı suçlarının indirimine yol açacaktır çünkü sarkıntılık hâlinde verilen cezalar daha hafiftir. Neyin cinsel taciz, neyin sarkıntılık olduğu konusunda hiçbir çizgi yoktur ve yargının tutumunu düşünürsek yani böyle, kadın hakları konusunda ataerkil bir tutum sergileyen bir yargıya sahip olduğumuzu da düşünürsek aslında bu sarkıntılık, bu belirsiz kavram, suçların indiriminden başka hiçbir fayda getirmeyecektir.

Bunun yanında, bir, ileriki maddelerde tıbbi tedaviden söz ediliyor. Tıbbi tedavi, bir kere… Ve bu, yönetmelikle düzenlenecek. Şimdi, efendim, böyle, insan haklarına değinen, insan haklarını ilgilendiren bir konunun kanunla değil yönetmelikle düzenlenmesi kabul edilemez. İnsan hakları yönetmelikle düzenlenemez.

İkincisi: Tıbbi tedavinin sınırları hiç belli değil. Tıbbi tedavinin içine ne girecek; kastrasyon girecek mi yani fiziksel şeyler girecek mi? Bu, bir insan hakları ihlalidir. Sadece kimyasal tedavi yapılacaksa bunun birçok sakıncası vardır. Hangi durumlarda yapılacaktır, kim hastadır; bunların hiçbiri belli değildir.

Arkadaşlar, şiddetin her türlüsü için kurumsal mekanizmalar kurmak zorundayız. Bu şiddeti önleyecek olan bu kurumsal mekanizmalardır, yoksa, bu ceza indirimleri değildir. STK’ların uzmanlığı ve iş birliğiyle, kurumsal birimler, bu önleme mekanizmaları geliştirilmelidir. Biz bunu yapmıyoruz, bu kurumsal mekanizmaları kurmuyoruz, var olan kurumsal mekanizmaları da işletmiyoruz. Cinsel şiddet merkezleri var mesela, bunlar doğru dürüst işletilmiyor. Hâlbuki, bu cinsel şiddet merkezleri bir işlevselliğe kavuşturulsa bu kanunda getirilen tedbirlerden çok daha etkili olur. Bu kanunda alınan tedbirler, kanunun hazırlanması bakımından, diğer kanunlarda da gördüğümüz sakıncayı da taşımaktadır. STK’larla yeterli bir danışma mekanizması kurulmadan, STK’lar dinlenmeden, onların görüşleri alınmadan, bu konuda uzmanlaşmış olan kurumların görüşleri dikkate alınmadan hazırlanmış bir kanun değişikliği teklifidir. Bu bakımdan, hem yetersizdir hem de kendi içinde sakıncalar taşımaktadır. Keşke, bu kadar önemli bir konuda çok daha etkili, çok daha STK’larla iş birliği yaparak daha kapsayıcı ve daha önleyici tedbirler alabilseydik.

Teşekkür ederim.

Saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nerede var? Nasıl var?

İHSAN ŞENER (Ordu) - Sana ne!

RECEP ÖZEL (Isparta) – 100 kişi var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şurada kaç kişi var? 100 kişi yok.

Başkan Vekili, çok taraflı hareket ediyorsun.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, ama hakikaten yok karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 58. Maddesi ile düzenlenen 102. Maddenin (4) fıkrasında yer alan “Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,

Bunun yerine “Cebir ve şiddet kullanılarak cinsel saldırıda”              ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel konuşacak.

Buyurun Sayın Demirel.

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 58’inci maddesi hakkında parti grubumuzun verdiği önerge üzerine size düşüncelerimizi açıklamak için söz almış bulunuyorum.

Tabii, öncelikle bu kanunla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum, kaldı ki bunu muhalefet şerhimizde de ifade etmiştik. Malumunuz, ticaret dünyası reklamı keşfettiğinden beri ürünün niteliği, vasfı, neye fayda sağlayacağı değil, nasıl tanıtılacağı çok önemli oldu. Nitekim, Hükûmet de ülkeyi bir iş yeri gibi, bir şirket gibi yönetme saikıyla hareket ettiği için kanunların içeriğini değil reklamını nasıl yapacağına bakıyor. Nitekim, yürütme ve yürürlükle beraber 104 maddelik bu kanunun -yüzde 10’u bile değil, yüzde 5’i bile olmayan sayıdaki ilgili mesele üzerinden- ülkede bir tanıtımı yapıldı. Çocukların cinsel saldırıya maruz kalmalarıyla ilgili kanun çıkarıyoruz diye bir reklam içine girildi ve herkes, bu kanunun çocukların cinsel istismarı, tacizi, tecavüzüyle ilgili bir kanun olduğunu düşünüyor. Oysa, bu kanun, uyuşturucuyla mücadeleden Yargıtaydaki düzenlemelere, borçlar hukukundan harçlarla ilgili konulara, bölge idare mahkemelerinin yapıları, teşkilat düzenlemelerine varana kadar ne ararsanız bulunan, aynı deprem çadırı gibi, herkesin koşuştuğu, her tür şeyin bulunduğu bir torba kanun. Bu torba kanunun da bir şekilde reklamının yapılıp pazarlanması gerekiyordu. İş yine ya kadınlara ya çocuklara düşecekti; biliyorsunuz, Anayasa değişikliklerinde de 20 madde getirilir, 1 tanesi kadın, çocuk ya da engelli denilir onun üzerinden reklam yapılır. 104 maddelik bu kanunda 5 madde çocukların cinsel istismarıyla ilgili ve siz bu maddeleri bile bile sanki kanun yalnızca çocuklarla ilgili çıkıyormuş gibi reklam yaptınız. Reklam yapmayı çok iyi biliyorsunuz ama şu anda dünyaya çok kötü bir reklamımız var: Önce bayrak, şimdi de toprak. Bayrağın inmesine göz yumdunuz, şimdi de toprak gitti. Reklamınızın nereye kadar olduğunu bilmiyorum ama herhâlde düşünceniz şu: Reklamın kötüsü olmaz.

Sizin için reklamlarla süren bu kanun hazırlamalarda yaptığınız kanunlar sorunları çözmeye maalesef yetmiyor, üzülerek ifade ediyoruz ki yetmiyor. Tıpkı, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetle ilgili çıkardığınız kanun gibi. O kanunu çıkarırken de size aynı şeyi söylemiştik, bugün de aynı sözleri tekrarlayacağız: Siz, yalnızca, suç oluştuktan sonra insanları nasıl cezalandırırız konusunda kanun çıkarıyorsunuz. Oysa, kanunların asli görevi, toplumsal hukukun oluşması adına, irtibatın, ilişkinin ve refah toplumun gelişmesi adına caydırıcılıktır. Sizlerse cezalandırma üzerinden konuşuyorsunuz, o yüzden şiddet diliniz daha da keskinleşiyor her gün. Her gün toplumu daha çok ayrıştırıyorsunuz. Yüksek perdeden emredici, buyurgan konuşmalarınızla hükümranlığınızı taçlandırmaya çalışıyorsunuz ama bu millet buna müsaade etmeyecek. Siz bayrak indiğinde görmeseniz de, Musul’da toprak işgal edildiğinde kulaklarınızı tıkayıp reklamlara geçseniz de, çocuklar üzerinden Yargıtaydan başlayarak bütün hukuk sistemini allak bullak edip kişisel hukukunuz için evrensel hukuku bir kenara itseniz de bu millet sizin reklamlarınıza doydu artık. “Siz ürünün kalitesinden bahsedin.” diyor millet şimdi. Bu cezalar caydırıcı olacak mı? Hayır, maalesef olmayacak. Daha fazla suç teşkil ediyor çıkardığınız cezalar. Aileyi koruma ve kadına karşı şiddeti önleme konusunda çıkardığınız kanundan sonra aile içi şiddetin ne kadar arttığını, siz istatistiklere daha kolay ulaştığınız için, daha iyi biliyorsunuzdur. Biz anca TÜİK ilan ettiğinde ulaşıyoruz. Zaten, demokrasideki bu eşitliksiz tutum bu sebeple oluyor. Siz her şeyi biliyorsunuz ama biz hiçbir şey bilmeden yine de dilimizin döndüğünce, aklımızın erdiğince ve vicdanımızla size muhalefet etmeye çalışıyoruz.

O kadar gizli işler yapmaya çalışıyorsunuz ki bunları sonraki maddelerde izah edeceğim.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 58 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “on yıla” ibaresinin “on iki yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak.

Buyurun.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 58’inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarının bu maddesinde öngörülen, kadınların maruz kaldıkları taciz ve tecavüz vakalarına yönelik ceza artırımı biçiminde düzenlemeleri önemli bulmakla birlikte, suçların önlenmesinde ceza vermenin başvurulacak araçlardan sadece bir tanesi olduğunu, cezaların ağırlaştırılmasının suçların azalmasında asla yeterli olmadığını belirtmeliyiz.

Kadınlara yönelik taciz ve tecavüz cüretlerinin gerisinde, toplumsal yaşamda süregiden cinsiyet eşitsizliklerinin ve cinsiyet ayrımcılığının yarattığı süreçlerin büyük oranda etkili olduğunu belirtmek durumundayız. Cinsiyet ayrımcılığını, genel anlamda, bireylere cinsiyetlerinden dolayı toplumda adaletsiz bir şekilde davranılması biçiminde tanımlamak mümkündür. Cinsiyet ayrımcılığı, toplumda kadınların temel hizmetlerden yoksun olması, fırsatlara ve kaynaklara sahip olmada erkeklere oranla eşit olmayan koşullarda yaşaması, şiddete uğraması, siyasette ve çalışma yaşamında düşük oranlarda temsil edilmesi biçiminde de ifade edilebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma yaşamı açısından cinsiyet ayrımcılığı, kadınların cinsiyetlerinden dolayı çalışma yaşamında dışlanması ve bunun sonucunda iş yerindeki güç, tatmin düzeyi ve gelirin erkekler arasında paylaşılması anlamına gelmektedir. Ayrımcılık, aynı iş için farklı ödeme yapılması biçiminde olabileceği gibi eşit verimliliğe sahip bireylerin farklı ücret düzeyine karşılık gelen farklı işlerde görevlendirilmeleri biçiminde de meydana gelebilmektedir. Nitekim kadınlar, iş gücü piyasasında ucuz emek olarak görülmekte, sürekli erkeklerden daha az istihdam edilmekte, daha düşük statülü işlerde sosyal güvencesiz olarak çalıştırılmaktadırlar. Ayrıca, aile reisinin erkek olarak düşünülmesi ve evi geçindirme rolünün erkeğin görevi olarak görülmesi nedeniyle ekonomik kriz dönemlerinde işten çıkarmalarda öncelikle kadın çalışanların işlerine son verilmektedir.

Değerli milletvekilleri, kadınların ayrımcılığa uğradıkları bir diğer alan da siyasettir. Siyaset geleneksel olarak erkek işi kabul edilmiştir. Siyasi alanda ayrımcılık, kadınların karar mekanizmalarına katılımının engellenmesi sonucunda erkeklere oranla çok daha düşük düzeyde temsil edilmeleri biçiminde ortaya çıkmaktadır. Kadınlar, kritik kararların alındığı siyasi konumlarda hâlâ oldukça yetersiz temsil edilmektedir. Finlandiya, Norveç ve Küba parlamentolarının üçte 1’i kadınlardan meydana gelirken bazı Afrika ve Arap ülkelerinin parlamentolarında ise hiç kadın bulunmamaktadır. Türkiye’de ise Meclisin yüzde 14’ü kadın milletvekillerinden oluşmakta iken erkek milletvekilleri oranı yüzde 86’dır.

Değerli milletvekilleri, kadının sorunlar yaşadığı bir diğer alan sosyal yaşamdır. Sosyal yaşam bakımından kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığının kapsamına özgür davranma kısıtlılığı, giyim, konuşma ve davranışlarına özen gösterme zorunluluğu ile kendini ifade etmedeki sınırlamalar girmektedir. Sosyal yaşamda kadın, kız, çocuk, kız kardeş, eş ve anne şeklindeki temel kadın rolleriyle tanımlanmaya devam edilmektedir. Eğitim sistemi ve kitle iletişim araçları da kadının toplum içerisindeki bu rollerini biçimlendirmede etkilidir.

Değerli milletvekilleri, kadınların maruz kaldığı ayrımcılık ve istismar küresel boyuta sahiptir ve çok yönlüdür. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda ve bu kapsamda Türkiye’de de yoksul kadınların küresel kapitalist ekonominin esas kurbanları arasında olduğu bir gerçektir. Göçmenler arasında kadınlar ihraç endüstrileri ve tarımsal işler için gerekli, ucuz ve uysal iş gücü kaynağıdır. İş bulamayan kadınlar kimi zaman hızlı bir şekilde büyüyen seks endüstrisine katılmak zorunda bırakılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Dünya Ekonomik Forumunun yayımladığı 2013 Cinsiyet Ayrımcılığı Raporu’na göre -kadınların siyasal, ekonomik ve sosyal konumlarına dair 136 ülkeye ilişkin veriler içeren raporda- kadın erkek eşitliği bakımından Türkiye 120’nci sırada yer alıyor.

İnsanlar kendi hayatlarını şekillendiren olaylar ve faaliyetlere gerektiği şekilde katılamadıkça toplumsal ve insani gelişim yolu ne arzu edilir olacak ne de sürdürülebilir olacaktır. Cinsiyet ayrımcılığının ve bunun tetiklediği şiddet ve taciz cüretlerinin toplumun bütününe yönelik bir sorun olduğu göz önünde bulundurularak buna uygun düzenlemeler yapılmadığı sürece, bu şekilde yasal düzenlemelerin hiçbir fayda getirmeyeceği bir gerçektir.

Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

59’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 59 uncu maddesinin 3 üncü ve 4 üncü fıkralarında yer alan “yarı oranında” ibaresinin “üçte iki oranında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                     Adil Zozani                                       Halil Aksoy

                        Iğdır                                               Hakkâri                                                Ağrı

                  Kemal Aktaş                                       Erol Dora                                       Hasip Kaplan

                         Van                                                Mardin                                               Şırnak

                  Demir Çelik                                     Selma Irmak

                        Muş                                                 Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 59. Maddesi ile düzenlenen 103. Maddenin (1) fıkrasının a) bendinde yer alan “hukuki” kelimesinin madde metninden çıkarılmasını, arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                            Ali Öz                                           Reşat Doğru

                       Konya                                               Mersin                                               Tokat

               Yusuf Halaçoğlu                                Mehmet Şandır                                Mustafa Kalaycı

                      Kayseri                                              Mersin                                               Konya

               Ruhsar Demirel

                    Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının 59 inci maddesiyle 5237 sayılı 103 maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin metinden çıkarılmasını, 5237 sayılı kanunun 103 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıda şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya nefret saikiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

                Ali Rıza Öztürk                                   Rıza Türmen                                   Aykan Erdemir

                      Mersin                                               İzmir                                                 Bursa

                  Haydar Akar                                     Turgut Dibek

                      Kocaeli                                            Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Rıza Türmen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, çocuğun cinsel istismarına ilişkin Türk Ceza Kanunu’nun 103’üncü maddesiyle düzenlenen ve buna getirilen değişikliklerle ilgili görüş bildireceğim.

Bu getirilen değişikliklerde şöyle bir temel aksaklık var: 18 ve 15 yaş ayrımı korunuyor.  Yani, 15 yaştan büyük, 18 yaşından küçük çocuklar için başka cezalar, 15 yaşından küçük çocuklara başka ceza. Bu ayrımı ortadan kaldırmak lazım arkadaşlar. Her amaç için gerek Ceza Kanunu bakımından gerek Medeni Kanun bakımından tek bir yaş konulmalıdır, o da 18 yaştır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde de bu böyledir, başka uluslararası sözleşmelerde de bu böyledir. Her amaç için bir tek yaş sınırı vardır: 18 yaş. 18 yaşından aşağı çocuklara karşı cinsel hareketlerin hepsi cinsel istismara girer.

Bizim bu evlenme yaşını tek bir yaş olarak 18 yaş yapan ve başka her şekilde 18 yaşından küçük evlenmeleri reddeden bir kanun teklifimiz vardır, Medeni Kanun’da değişiklik yapılmasına ilişkin. Ama bu kanun teklifi her zamanki gibi kabul edilmedi.

Erken evlendirmeler, arkadaşlar, ayrı bir suç sayılmalıdır. Erken evlendirmeler Türkiye’de çok büyük bir sorundur. Her 3 kadından 1’i çocuk yaşta evlendirilmektedir. Bu çok büyük bir şeydir. Erken evlendirme, cinsel istismarın aslında özel bir türüdür. Yani, bu tür cinsel istismar diğerlerinden farklıdır çünkü toplumun kabulü vardır erken evlendirmelerde. Bu bakımdan ayrılır ama erken evlendirmeler mutlaka bir cinsel istismar olarak ayrıca bir suç olarak düzenlenmelidir. Örneğin, Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi -CEDAW- 18 yaş altında evlenmeye verilen hukuki izni, çocuğun cinsel istismarına devlet tarafından izin verilmesi olarak nitelendirmektedir.

Köleliğin Ortadan Kaldırılmasına Dair Ek Sözleşme, zorla evlilikleri kölelik olarak tanımlamaktadır ve bu küçük yaşta evlenmeler çocukta, kız çocuğunda çok büyük ruhi sarsıntılara, çok büyük fiziksel bozukluklara yol açmaktadır. Bunları önlemek için bunun mutlaka ayrı bir suç olarak düzenlenmesi önemlidir. Aynı şekilde, ensestin de ayrı bir suç olarak düzenlenmesi gerekir. Ensestle ilgili mağdurların korunması ve onlardan doğan çocukların korunmasına ilişkin tedbirler getirmemiz gerekir.

Yapılan değişikliklerde bir önemli değişiklik, 103’üncü maddenin (6)’ncı fıkrası kaldırılmıştır yani mağdurun beden ya da ruh sağlığının bozulması hâlinde cezanın artırılmasını öngören madde kaldırılmıştır. Bu, tabii, çok büyük bir sakıncadır çünkü şöyle bir durum ortaya çıkacaktır: Cinsel taciz suçunda verilen ceza sekiz ila on beş yıl arasıdır. Ona karşılık, mevcut kanunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması durumunda alt sınır on beş yıl olarak kabul edilmektedir. Yani, cinsel tacizde alt sınır sekiz yılken, bu, ruh sağlığı bozulduğu takdirde on beş yıl olarak kabul edilmektedir.

Şimdi, bu değişiklik yürürlüğe girerse, çocuğun ruh sağlığını bozan ve cinsel tacizde bulunan kişiler serbest bırakılacaktır, tahliye edilecektir; böyle bir sakınca ortaya çıkacaktır. Yani, çocuğa o kadar ağır bir zarar vermiş ki çocuğun ruh sağlığı bozulmuş, ona rağmen tahliye edilecektir. Bu sakıncayı önlemek lazım.

Çocuk pornografisi çok önemli bir çocuk istismarıdır, cinsel istismar suçudur, Lanzarote Sözleşmesi’nde bu çok iyi düzenlemiştir. Burada mutlaka çocuk pornografisine yer vermemiz lazımdır bu suçlar arasında, kanunda bu yoktur. Bizde, tabii, şöyle görüyorsunuz: Türk Ceza Kanunu’nun değişik maddelerine serpiştirilmiş bütün bu suçlar.  Müstehcenlik, fuhuş genel ahlaka karşı suçlar bölümünde; insan ticareti, göçmen kaçakçılığı insan ticareti bölümünde. Bütün bunları toplayan, ayrı bir, çocuğa karşı cinsel suçlar bölümü yaratılmalı Ceza Kanunu’nda. Bunların böyle dağınık bir şekilde serpiştirilmesi aralarında çelişkilere, tutarsızlıklara yol açmakta; pek çok durumda, işlenen suç cezasız kalabilmekte ve başka sakıncalar doğurmakta. O nedenle, Ceza Kanunu sistematiğinde bunların bir bölüm altında toplanması son derece önem taşıyor çocuğu korumak bakımından.

Teşekkür ederim, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 59. Maddesi ile düzenlenen 103. Maddenin (1) fıkrasının a) bendinde yer alan “hukuki” kelimesinin madde metninden çıkarılmasını, arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel konuşacak.

Buyurun.

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili kanunun 59’uncu maddesinde parti grubumuzun verdiği önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki maddede de ifade ettiğim gibi, Hükûmetin devlet yönetimi tam da bir şirketin reklam ofisi gibi çalışıyor. 104 maddelik kanunun 5 maddesinde çocuğa istismar ve taciz geçiyor diye reklamı bu konu üzerinde yapıp, diğer konularda her türlü düzenlemeyi yapıp hukuku altüst etmekle meşgul olan siyasi zihniyet, ülkenin de birlik ve beraberliğini dinamitlemekle meşgul.

Şüphesiz, çocuklar çok önemli. İşte tam da bu sebeple, muhalefet şerhimizde de belirttiğimiz gibi, bu konuda müstakil bir kanuna ihtiyaç var. Çünkü konu ister çocuk ister kadın ister engelli ister erkek olsun, sonuçta mevzu insan. İnsanla ilgili her tür tacizin, her tür tecavüzün, her tür şiddetin engellenebilmesi cezayı artırmakla mümkün değildir, oluşmasını engelleyici faktörleri ortaya koymak, toplumda caydırıcılığı sağlamak gerekir. İşte, bu sebeple, biz, daha olgunlaştırılmış, düşünülmüş arkası önü, “Ne nedir, ne değildir.” diye bakılmış müstakil bir kanunun gerekli olduğunu muhalefet şerhimizde de yazdık.

Buna da dayanak olarak 6284 sayılı Kanun’la ilgili bir veriyi sizinle paylaşmak istiyorum. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa çıkmadan önceki geriye dönük yirmi aylık süreye baktığınızda ülkemizde yaklaşık 100 bin kadar aile içi şiddet olayı var. Ama, kanun çıktıktan sonraki yirmi aya baktığınızda 155 bin aile içi şiddet var. Yani, kanun çıkararak şiddeti engelleyemiyorsunuz.

O zaman da söyledik, yine söylüyoruz: Ceza oluştuktan sonra, suç oluştuktan sonra ne kadar ağır ceza veririm diye baktığınızda, idamın geçerli olduğu ülkelerde hiç suçun olmaması gerekir. Ama, bakıyorsunuz o ülkelerde suç var. O ülkeler öyle suçlar işliyorlar ki, bazen bizim ülkemiz bu suçlara teşvik edici davranıp o ülkelerdeki bazı yasa dışı işleri, insanlık dışı işleri ülkemize de getiriyorlar.

Şiddeti desteklemek bumerang gibidir sayın milletvekilleri ve şu anda Türkiye bunun eşiğinde.

Hilal, İslam’ın tevhididir. Al bayrak üzerindeki hilal ve yıldız da Türk milletinin tevhididir. Siz bunun ne duruma düştüğünün şu anda farkında mısınız? Umuyorum farkındasınızdır.

Bu kanunla da emin olunuz Türkiye’de çocuklara karşı şiddet, taciz, tecavüz azalmayacak çünkü kanunlarda bir eş güdüm yok. Bakınız, Çocuk Koruma Kanunu’na göre 18 yaşına kadar herkes çocuk. Ama, malum, şu anda da tartışılan Ceza Kanunu’nun 103 ve 104’üncü maddeleri -ki hâlen düzenlemenizde de öyle- 15 yaşı kendisine referans alıyor. Türk Medeni Kanunu’nda 17 yaşından itibaren evlenilebiliyor ama 16 yaşında da hâkim izin verirse yine evleniliyor. Yani, kanunlarda bir mutabakat yok ise, Anayasa’da 90’ıncı maddede atıf yapılan uluslararası sözleşmeler bizim için bağlayıcı ise o zaman Anayasa’da 18 yaşı kabul ediyoruz demektir. Anayasa hükmüne rağmen ikincil hukukta da bu mutabakatı sağlayamıyorsak, önce biz kime “çocuk” diyoruz, bu istismar ve tacizleri kim için şekillendirmeye çalışıyoruz? Eğitimin önceliklenmeyip cezanın önceliklendiği hiçbir kanun tasarısı hedefine ulaşmayacaktır, bu kanun tasarısı da öyle.

Bu kanun tasarısındaki bir mantık hatası da şu: Failin ve mağdurun hep çocuk olacağı düşünülmüş. Failin 17, mağdurun 19 yaşında olduğu bir durumda mağdurun velisinin şikâyetini mi arayacaksınız sayın milletvekilleri? Önergelere “Hayır.” diyorsunuz da neyi düşünerek “Hayır.” diyorsunuz veya Sayın Bakan “Katılmıyoruz.” diyor? Kendileri, evet, ilgili konuda bakanlık yapmıyor olabilirler ama Hükûmeti temsil ediyorlar. Dolayısıyla, “Hayır.” derken failin ve mağdurun hangi yaşta olabileceğini şu andan öngörebilir miyiz? 17 yaşında birisi 19 yaşında birini mağdur hâle getirdiğinde mağdurun velisinin mutabakatı mı aranacak veya evlilik şemsiyesi altında mağdur kadının şikâyetini arayarak zaten Aileyi Koruma ve Kadına Karşı Şiddeti Önleme Kanunu’nu çıkardınız? Gördüğünüz gibi, az önce de bir istatistik verdim, katlanarak artan suçlar var aile içi şiddetle ilgili. Dolayısıyla, bu kanun da çözüm getirmeyecek.

Önergemize destek vererek çözümü kolaylaştırmaya yardımcı olacağınız umuduyla teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 59 uncu maddesinin 3 üncü ve 4 üncü fıkralarında yer alan “yarı oranında” ibaresinin “üçte iki oranında” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet arkadaşlar, çocuk haklarını koruyoruz güya değil mi hepimiz? Ve çocuk haklarını korurken burada anlatıyoruz. En son rakamlar ortada, 576 çocuk öldürülmüş, AK PARTİ iktidarı döneminde 184. Şimdi söyler misiniz bana, siyasi nitelikli değil, şu veya burada gaz kapsülünden gitmiş, şeyden gitmiş, bunlarla ilgili yargılamalar ne oldu? Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz... Yahya Menekşe panzer altında can verdi. Bunların failleri ne oldu? Yok. Yani bunlar ölebilir, bunlar için adalet yok, bunlar için hukuk yok. Hatta bir çocuk, bir suç işlediği zaman suçu ne olursa olsun, Başbakan diyor: “Çocuk olsa da gereği yapılır.” Nasıl bir şey bu? O zaman bu yasaları niye yapıyorsunuz?

Peki, şunu soracağım: Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 17’nci maddesine niye çekince koydunuz, 29 ve 30’uncu maddelere niye çekince koydunuz? Peki, Uluslararası Ceza Mahkemesine, Roma Statüsü’ne niye taraf olmuyorsunuz? Avrupa Konseyi Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nı niye imzalamıyorsunuz? Bunların hepsi çocuk hakları çerçevesinde.

Yerel yönetimlerin faaliyetlerine katılım hakkına dair Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Ek Protokolü’nü niye imzalamıyorsunuz? Avrupa Konseyi Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi’ni niye imzalamıyorsunuz? Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 27’nci maddesini niye imzalamıyorsunuz? Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme madde 13’ü niye imzalamıyorsunuz? Peki, Avrupa Konseyi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 4, 6, 7, 8, 9, 10, 11 maddelerinin çocuk haklarıyla ilgili olduğunu biliyor musunuz? Hak, hukuk olunca, evrensel olunca işinize gelmiyor. İlla, tek telli bir tambur çalacaksınız. Yanlış yapıyorsunuz.

Bakın, IŞİD Musul’u işgal etti, Tuzhurmatu’dan girdi. Orada Türkmenler yaşıyor, Türkmenlerin yaşadığı bölgedir. O bölgeye iki tugay peşmerge gitti. Bu Meclisten ne ses çıkardınız? Bakın, hiçbirisi Musul’da direnmeden, üniformasını, silahını, cephanesini, havaalanındaki toplarını bırakarak gittiler. Kerkük petrol bölgesine yürüyorlar, Selahaddin’e 30 kilometre yakındalar, 15 bin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının -bunların da yüzde 60’ı çocuk, Mahmur Kampı’nda yaşıyor- o çocukların hakları ne olacak, ben soruyorum size.

Konsolosluğu bastılar. Onur kavgası yapıyorsunuz bir çocuk üzerinden. Başbakan “Çocuğu indirin.” diyor, “Vurun.” diyor. O çocuk kim, niçin, kim yaptı, kim arkasında var o provokasyonun, araştırmak yerine… O çocukların, Konsolosluktaki çocukların hukuku ne olacak, Mahmur’daki çocukların hukuku ne olacak? Kerkük’teki Türkmenlerin, Kürtlerin çocuklarının hukuku ne olacak? Erbil’e yürümek isteyecekler, bunların hukuku ne olacak? Bunların arkasında kim var? Katar’dan Suudi Arabistan’a, 45 milyar liranın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine verildiği söyleniyor. El Nusra’yı yeni terör örgütleri listesine aldınız. Düne kadar Sudan’da Büyükelçiliğinize saldıran, Süleyman Şah Türbesi’nde tehditler savuran bu örgüt değil miydi? Buradaki çocukların hukuku ne olacak? Bu bölgede yaşayan insanların hukuku ne olacak? Biraz büyük düşünün, bu ülkede insanları düşünün. Tarihî, stratejik dostluğumuzu, geleceğimizi düşünün. Bütün halkların, çocukların eşit ve kutsal olduğunu düşündüğünüz zaman sorunun çözümü kendiliğinden gelecektir. Bunun için Uluslararası Ceza Mahkemesine Türkiye taraf olmalı ki her insanlık suçunda herkes yargılanabilsin. Bu kadar açık. Niye kaçıyoruz bundan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

60’ıncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Çerçeve 60. maddesiyle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun 104. maddesinde eklenmesi öngörülen 2. fıkrada yer alan "on yıldan onbeş" ibaresinin "on yıldan onsekiz”  şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      İsa Gök                                         Turgut Dibek                                   Ali Rıza Öztürk

                      Mersin                                            Kırklareli                                             Mersin

              Ömer Süha Aldan                          Dilek Akagün Yılmaz                              Hülya Güven

                       Muğla                                                Uşak                                                 İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 60. Maddesi ile düzenlenen 104. Maddenin (3) fıkrasında yer alan "evlat edineceği" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                            Ali Öz                                           Reşat Doğru

                       Konya                                               Mersin                                               Tokat

               Yusuf Halaçoğlu                                Mehmet Şandır                                Mustafa Kalaycı

                      Kayseri                                             Mersin                                              Konya

               Ruhsar Demirel

                    Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 60 ıncı maddesi ile 5237 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin 1 inci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın madde metnine 2 nci fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(2) Birinci fıkra kapsamına giren hallerde fail mağdurdan üç yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaz.”

                Pervin Buldan                                     Adil Zozani                                       Halil Aksoy

                        Iğdır                                               Hakkâri                                                Ağrı

                  Demir Çelik                                        Erol Dora                                       Kemal Aktaş

                        Muş                                                Mardin                                                 Van

                  Selma Irmak

                       Şırnak

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ağrı Milletvekili Halil Aksoy konuşacak.

Buyurun.

HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anılan değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye cezaevlerinde önce çocukları korumak gerekir. Çocukları koruyabilmek için de çocukların en azından Meclis tarafından da, Meclisteki milletvekilleri tarafından da görülebilmesi gerekiyor. Ne yazık ki geçenlerde ben Sincan Cezaevinde çocukları ziyarete gitmek istediğimde benim bu gidişim engellendi, bu birçok milletvekili bakımından da böyledir. Bir ülkede eğer cezaevindeki çocukları milletvekilleri ziyaret edemiyorsa, onların sorunlarını dinleyemiyorsa epeyce düşünmek lazım.

Kaldı ki bu konuda beklentiler çok. Başka konularda da önemli beklentiler var, bu beklentilerden birisi de hasta tutuklularla ilgilidir. Hatırlayacaksınız, ana dilde savunma hakkını da düzenleyen yasa paketi kapsamında hasta tutsaklara dair bir düzenleme yapılmış ancak bu düzenleme son derece yetersiz kalmıştı. Nitekim, 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 10’uncu maddesinin (3)’üncü fıkrasında Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen raporların Adli Tıp Kurumunun onayına sunulması ile düzenlemenin kaldırılması gerekmektedir. Uygulamada Adli Tıp Kurumu, tam teşekküllü hastanelerin vermiş olduğu raporları onaylamak için hasta mahpusu da İstanbul’a çağırmakta, bu durum başlı başına bir eziyet hâlini almaktadır. O ringlerde yolculuk yapmak, ringlerin kirliliği içerisinde yolculuk yapmak gerçekten bir işkencedir. Adli Tıp Kurumu genellikle de verilen raporları onaylamamaktadır. Bu nedenle yasanın bu hükmünün değiştirilerek hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesinin Adli Tıp tekelinden çıkarılması gerekirken ne yazık ki bu pakette bu düzenleme de yer almamaktadır. Kaldı ki 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 16’ncı maddesinde yer alan değişikliğe bile Adli Tıp Kurumu direnmektedir. Kanun değişikliğiyle “hayati tehlike” kriteri yerine “yaşamını tek başına idame edememe” kriteri getirilmiştir ancak bunun yanı sıra, cumhuriyet savcılıklarına da geniş yetkiler verilmiş, toplum güvenliği bakımından tehlikeli kabul edilecek tutsakların hastalığına rağmen tahliye edilmemesi düzenlenmiştir. Nitekim, bu hüküm gerekçe gösterilerek Metris Cezaevinde hükümlü olarak tutulan Ramazan Özalp, Adli Tıp Kurumunun “Cezaevinde kalamaz.” raporuna rağmen tahliye edilmemiştir. Kanundaki bu kriterin mutlak suretle tümden kaldırılması gerekmektedir. Cümlenin içine iki kelime ilave ederek ne yazık ki sorunlar çözülmüyor.

Değerli milletvekilleri, Adli Tıp Kurumunun resmî bilirkişi tekeli kaldırılmalıdır. Bilimsel kriterlerden ziyade bilimsel olmayan kriterlerle hareket eden ve tamamen siyasal iktidarın etkisinde olan Adli Tıp Kurumunun bu tekeli mutlaka kırılmalıdır. Üniversitelerin adli tıp ana bilim dalı başkanlıkları veya Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma hastaneleri gibi kurumların bilirkişi vasfı kabul edilmeli, buna göre düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Cezaevlerinde bulunan ve durumu ağır olan hasta hükümlü ve tutuklularının son nefeslerini ailelerinin yanında vermesi amacıyla yapısal değişiklikler mutlaka yasalarda öngörülmelidir. Yapılan düzenlemeye rağmen, ağır hastalık hâli nedeniyle tahliye başvurusunda bulunan tutuklu ve hükümlülerden sadece yüzde 9,5’inin talebine olumlu yanıt verilmiştir. Eski Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin, Adli Tıp Kurumundan rapor beklerken 14 kişinin de yaşamını yitirdiğini bizzat burada açıklamıştır. Yasada yer verilen “Toplum güvenliği bakımından tehlike.” kriteri de cezaevlerinde bulunan hasta tutsakların tahliye taleplerinin reddedilmesine yol açmaktadır. Ancak, bu düzenleme tahliyelerin gerçekleşmesi hususunda keyfiyetin üzerine gidecek nitelikte bir içeriğe sahip değildir. Zira, Adli Tıp Kurumundan tahliye edilmesi yönünde gelen rapora rağmen, infaz savcısı hükümlünün toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturup oluşturmadığını kolluk birliklerine soruyor. Bunlardan gelen olumsuz yanıt üzerine de bunu reddediyor. Bu böyleyken, yapılan değişikliğin hasta tutsakların akıbeti açısından fayda sağlayamayacağı açıktır. Bu nedenle “Toplum güvenliği bakımından tehlikeli.” kriteri madde metninden çıkarılmalı, uygulamada meydana gelen keyfî durum da önlenmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 60. Maddesi ile düzenlenen 104. Maddenin (3) fıkrasında yer alan "evlat edineceği" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel konuşacak.

Buyurun.

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili kanunun 60’ıncı maddesi hakkında parti grubumuzun verdiği önergeyle ilgili konuşmak istiyorum ve daha sonrasında da önergemize desteklerinizi bekliyoruz.

Tabii, birçoğunuzun malumu olduğu üzere “Nereye gideceğini bilmeyenin hangi yoldan gittiğinin önemi yoktur.” der Alice Harikalar Diyarında. Ülkemizde kendini bu harikalar diyarında hisseden kaç kişi kaldı bilmiyorum ama kanunu hazırlayan, kaleme alanlar hâlâ nereye gideceklerini bilmediklerinden muhtelif yollar deniyorlar ama bu yolların hepsi çıkmaza varıyor.

Daha önceki maddelerde de söyledim, istatistiklerle de ifade ettim, cezayı artırmak suçu azaltmıyor. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’dan yola çıkarak söyledim, kanun yayınlanmadan önce 98 bin olan aile içi şiddet, kanun yayınlandıktan sonra 153 bin olmuş. Tabii, benim bu verdiğim rakamlar çok güncel olmayabilir. Mesela çocuğa karşı cinsel istismarla ilgili birkaç rakam vermek istiyorum: 2010 yılında 5.400, 2011 yılında kabaca 6.100, 2012 yılında 7.385 çocuk yani giderek artan sayıda çocuk cinsel istismara uğramış. Belki bu rakamların daha detaylıları sizde vardır, ben o konuya pek vâkıf değilim çünkü.

Bir, Sayın Bakanın önergesini ben size burada okumak istiyorum. İçişleri Bakanına bir önerge verdim, Sayın Bakandan şunu rica ettim: “Kadın sivil toplum kuruluşlarının ülkemizdeki sayısı, bunların kamu yararına çalışanlarının hangileri olduğu ve bunların kuruluş faaliyetlerinin alanları nedir ve neler yapıyorsunuz?” diye böyle bir istatistiki bilgi istediğimde İçişleri Bakanı sıfatı taşıyan şahıs şöyle bir cevap verdi -metin şu kadar, göstereyim- diyor ki: “Kadın konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarına yönetmelik çerçevesinde destek veriyoruz. Bilgi ve gereğini arz ederim. İçişleri Bakanı” diye imza atmış. Sayın Bakan, yönetmelik dışında hareket etme şansınız yok, siz bir İçişleri Bakanısınız. Verdiğiniz bu cevabın altına attığınız imzadan hicap duymanız gerekir. Eğer siz İçişleri Bakanı sıfatıyla zaten yönetmelikler haricinde bir iş yapıyorsanız size değil “Bakan” hiçbir şey denmeyip yalnızca “boş bakan” denilebilir. Hoş, ülkenin bugün geldiği durum itibarıyla galiba da öyle yapıyorsunuz. O sebeple diyorum, elimizdeki veriler çok güncel olmayabilir ama 2010’dan 2012 yılı sonuna kadar edinilen verilere bakıldığında çocuk ihmal ve istismarında artış var.

Peki, bütün bunlar olurken, ülkemizde çıkan bütün o artan cezalarla birlikte kanun yapma faaliyetleriniz sonucunda ne olmuş diye tekrar bir baktığınızda, son beş yılda genel asayişte yüzde 7’lik bir artış var. Ama, bu asayiş vakalarında, asayişi bozucu vakalarda sorunu, olayı çözme anlamında emniyet verilerine baktığınızda çözme oranları çok düşmüş ve dolayısıyla, ülkemizde giderek artan suçluluk oranıyla beraber, çocukların da tabiatıyla suça karışma sayıları ve oranları artmış. Son, 2013 yılı itibarıyla, gazetelerden edindiğimiz bilgiye göre -çünkü az önce de söyledim, İçişleri Bakanı nezdinde “Yönetmelikler çerçevesinde işlem yapıyoruz.” diye verilmiş, bir istatistiki talebimize cevap var- mağdur çocuk sayısı ülkemizde 185 bini geçmiş. Az önce de söyledim, tekrar söylüyorum: Şiddeti teşvik etmek, şiddete arka çıkmak, başkalarının bahçesini karıştırmak aynı bir bumerang gibi ve bu bumerang bugün Türk toplumunu tehdit ederken yönetmelik çerçevesinde çalıştığını imza altına alan bir İçişleri Bakanıyla nereye kadar bu gemi yolculuk yapar, onu bilemiyorum. Ama tekrar söylüyorum, ne yöne gideceğini bilmeyen insanların hangi yoldan gittiklerinin hiç önemi yoktur. Ama herkes şunu bilmeli: Bu millet birlik ve beraberlik içinde selamete erişecektir çünkü millet olmak zaten tam da böyle bir şeydir, anı bohçalarımızda biriktirdiğimiz ortak değerlerimizle hâlde uzlaşmadır ve bu milletin uzlaşma isteği çok fazla. Kim ne kadar kışkırtırsa kışkırtsın, kim hangi bumerangı fırlatırsa fırlatsın, o bumeranglar bir gün bunu yapanların kendi boynuna da takılacaktır, hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Çerçeve 60. maddesiyle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun 104. maddesinde eklenmesi öngörülen 2. fıkrada yer alan "on yıldan onbeş" ibaresinin "on yıldan onsekiz "şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Hülya Güven konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜLYA GÜVEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 60’ıncı maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında görüşlerimizi belirtmek üzere bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı hakkında çocuğa ve kadına cinsel istismarı ve tecavüzleri önlemek üzere cezaların artırıldığı şeklinde bir algı yaratıldı. Aslında getirilen ve cinsel suçların cezalarının artırıldığı iddia edilen tasarının, ilgili maddeleri çelişkilerle dolu torba yasanın içine koyarak asıl amacı gizlemek ve dikkatleri dağıtmak üzere hazırlandığı net olarak ortadadır. Amaç gerçekten cinsel suçları önlemek olsaydı kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini de kapsayacak şekilde tüm sivil toplum kuruluşlarının ve uzmanların önerilerini de dikkate alarak torba yasa içinde değil, tek başına getirilirdi.

Şimdi 60’ıncı maddeye bir bakalım. Ne diyor? 15-18 yaş arası çocuklar ile bir ensest ilişkide bulunulduğunda yani anne, baba, üvey anne, üvey baba, kardeş gibi evlenme yasağı olan kişilerin çocukla cinsel ilişki kurması durumunda ceza on yıldan on beş yıla kadar istenebiliyor bu maddede. Ancak 58’inci maddeye baktığımızda, 18 yaş üstü kişilerle ensest ilişki kuranlara ceza on sekiz yıldan başlıyor. Aradaki fark nedir, biliyor musunuz? Aradaki fark, 60’ıncı maddede 15 ile 18 yaş arasında çocuklarla kurulan ensest ilişkide cebir, şiddet, hile olmaması yani çocuğun rızasının olması.

Sayın milletvekilleri, ben sormak istiyorum: 15 ile 18 yaş arasında bir çocuğu, bir kız çocuğunu düşünün, nasıl babasıyla rızası olarak cinsel ilişkiye girebilir? Vicdanlarınız bunu kabul ediyor mu? Neden bu yaş grubunda “rızası var” diye ensest ilişkide hafifletici durum yaratılıyor?

Kadının kıyafetini ve mesleğini tecavüz gerekçesi olarak gösteren, tecavüze uğrayan mağdur çocuğun kendi isteğiyle olmuş diye tecavüzcüyü serbest bırakan zihniyet bugüne kadar bu tür suçların artmasına yol açmıştır. Bu zihniyet ensest ilişkide de kendini gösteriyor.

Bazı verilere değineceğim. Adalet Bakanlığı verilerine göre -daha önce sayın milletvekillerimiz de verdiler bazı rakamlar- cinsel suçlar kapsamında dosya sayısı 2002 yılında 8.146 iken 2011’de 32.991’e çıkmış, 2012 yılında çocuğun cinsel istismar sayısı ise 33.993. Türkiye’de son on yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısının ise 250 bin olduğu ifade  ediliyor. Ensest ilişkiler biliniyor mu? Hayır.

Sayın milletvekilleri, on iki yıllık AKP iktidarı süresince kadın cinayetlerinin katliama dönüştüğüne şahit oluyoruz. Çocuk tecavüz ve cinayetlerinde artışı yaşıyoruz. Bu artışlarda elbette mahkemelerin yaptığı indirimlerin payı çok büyük. Asıl olan, zihniyetin değişmesidir. Yalnızca cezaların artırılması tecavüz, istismar ve cinayetleri ortadan kaldırmayacak, belki de daha da artıracaktır. Esas olan, nedenleri ortadan kaldırmaktır. Aslında az önce de değindiğim gibi, kadınların ve çocukların haklarının umursanmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Burada da istenenin yargı paketinin maskelenmesi olduğu çok açık.

Sonuç olarak bu yasa tasarısı cinsel taciz, cinsel saldırıyı önlemiyor; çocuk ve kadınları korumuyor. Bu nedenle yeniden düzenlenmesi gerektiği çok açık. Ben Mecliste bulunan tüm sayın milletvekillerimizi çocuklarımızın haklarını korumaya ve bu aldatmacadan kurtarmaya davet ediyor, saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.01

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge var, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 60 ıncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 61 inci maddesinin tasarı metnine eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini  arz ve teklif ederiz.

MADDE 61- 5237 sayılı Kanuna 104’üncü maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

MADDE 61- 104/A - (1) Her kim, altsoy veya üstsoyundan biri ile cinsel ilişkide bulunursa beş yıl hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birbirleri ile cinsel ilişkide bulunan kardeşler de beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Her kim, evlat edinen de dahil üst soy ile cinsel ilişkide bulunursa dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında cinsel ilişki dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(5)     Akrabalık ilişkisi sona erdirilmiş olsa dahi bu hüküm uygulanır."

                Pervin Buldan                                    Demir Çelik                                      Selma Irmak

                        Iğdır                                                  Muş                                                 Şırnak

                    Erol Dora                                        Adil Zozani                                       Halil Aksoy

                      Mardin                                             Hakkari                                                Ağrı

                  Kemal Aktaş

                         Van

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İç Tüzük’ümüzün 45 ve 87’nci maddeleri çerçevesinde hâsıl olmayan yeter sayı sebebiyle buna katılmamız mümkün değil.

BAŞKAN – Çoğunluk sağlayamadınız yani.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

61’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Çerçeve 61.maddesiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 105.maddesine eklenmesi öngörülen 2.fıkranın son tümcesinde yer alan "verilecek ceza 1 yıldan az olamaz" tümcesindeki "1" rakamının "2" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      İsa Gök                                         Turgut Dibek                                   Ali Rıza Öztürk

                      Mersin                                            Kırklareli                                             Mersin

              Ömer Süha Aldan                          Dilek Akagün Yılmaz

                       Muğla                                                Uşak                                                    

 

Türkiye  Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 61. Maddesi ile düzenlenen 5237 S. Kanunun 105. Maddesinin 2. Fıkrasının d) bendinde bulunan "araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak  suretiyle” ibaresinin metinden çıkarılmasını, yerine, "araçlarını kullanmak suretiyle" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                            Ali Öz                                           Reşat Doğru

                       Konya                                               Mersin                                               Tokat

               Yusuf Halaçoğlu                                Mehmet Şandır                                Mustafa Kalaycı

                      Kayseri                                             Mersin                                              Konya

                   Celal Adan

                     İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 61 inci maddesinin 2 inci fıkrasının 'e' bendinde yer alan 'bir yıldan' ibaresinin 'iki yıldan' şeklinde değiştirilmesini ve maddenin 2 inci fıkrasına aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(f) Bu fıkra kapsamında işlenen suçlarda, bu kanunun 231 inci maddesi ve erteleme hükümleri uygulanmaz."

                Pervin Buldan                                     Adil Zozani                                       Halil Aksoy

                        Iğdır                                               Hakkâri                                                Ağrı

                  Demir Çelik                                        Erol Dora                                       Kemal Aktaş

                        Muş                                                Mardin                                                 Van

                  Selma Irmak

                       Şırnak

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) -  Katılmamız mümkün değildir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mağdur bakımından; işinden, ailesi veya okulundan ayrılması sonucunun doğması halinin, mağdurun hayatı bakımından olumsuz etkisinin ağırlığı oranında cezanın artırımı sağlanarak ceza ve korunan hukuki yarar arasında ölçülülük oluşmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Yine suçun kamu görevlileri, veli vasi gibi nüfuz kullanarak işleyen kişiler açısından denetimli serbestlik ve erteleme hükümlerinin uygulanmayacağının hükme bağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istenmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.07

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

61’inci madde üzerinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın bir açıklaması olacak, Musul’da yaşanan olaylarla ilgili olarak kendisine söz veriyorum.

Buyurun.

IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, Türkiye’nin Musul Büyükelçiliğine IŞİD çeteleri tarafından baskın düzenlenerek 49 kişinin rehin alınması sonrasında gelişen olayların devletin bütün kurumları tarafından yakından takip edildiğine, her türlü girişimin yapıldığına ve Meclisin bu noktadaki hassasiyetinin Hükûmetin de hassasiyeti olduğuna ilişkin açıklaması

 

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; IŞİD mensuplarının son birkaç gündür Musul’a karşı başlattıkları saldırı sonucunda başta batı yakası olmak üzere Musul’un önemli bir bölümünün ele geçirildiği hepimizin malumudur. IŞİD mensupları bugün sabah saatlerinde de Musul’daki Başkonsolosluğumuz yerleşkesine bir baskın gerçekleştirerek personelimizi Konsolosluk yerleşkesinden çıkarmış, şehrin başka bir bölgesine nakletmişlerdir. Olay sırasında, yerleşkemizde, Başkonsolos dâhil 49 personelimiz ve bazı aile fertleri bulunmaktaydı. Söz konusu personelimizin emniyet içerisinde ülkemize dönmeleri için tüm imkânlar seferber edilmiştir. Bu bağlamda Irak Hükûmeti nezdinde de girişimde bulunulmuş ve Başkonsolosluğumuzun ve Konsoloslukta çalışanların ve bütün vatandaşlarımızın emniyet ve güvenliğinin sağlanmasından sorumlu oldukları bir kez daha hatırlatılmıştır.

Öte yandan, başta Birleşmiş Milletler ve NATO olmak üzere, uluslararası kuruluşlarda da gerekli girişimler yapılmıştır, yapılmaya da devam etmektedir. Sayın Başbakanımızın başkanlığında ilgili bakanlar ve güvenlik birimlerimizin katıldığı toplantılar yapılmış, konu enine boyuna değerlendirilmiş; Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında da değerlendirme toplantıları yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Türkiye’nin bütün kurumları bu konu üzerinde teyakkuz hâlindedir. Ülkemizin menfaatlerini, vatandaşlarımızın ve Başkonsoloslukta çalışan bütün insanlarımızın güvenliğini korumak ülkemizin birinci derecede vazifesidir. Herkes vazifesinin başında; bu konuda Meclisimizin değerli üyelerinin iktidar ve muhalefetiyle gösterdiği hassasiyeti Hükûmetimiz ve devletimizin bütün organları göstermekte ve yapılması gereken her ne ise bunlar eksiksiz yapılmakta ve yapılmaya devam etmektedir. Ayrıca, Sayın Dışişleri Bakanımız Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve ABD Dışişleri Bakanıyla görüşerek durumu değerlendirmiştir.

Diğer taraftan, Musul’un Geyara ilçesindeki elektrik santralinde de 31 vatandaşımız aynı grup tarafından rehin alınmış olup vatandaşlarımızın serbest bırakılması için de çalışmalar yürütülmektedir. Türkiye dost ve kardeş Irak’taki mevcut durumdan derin kaygı duymakta, ülkede barış ve istikrarın bir an önce tesis edilmesini temenni etmektedir.

Diğer taraftan, diplomatik misyonumuza ve vatandaşlarımıza karşı gerçekleştirilen saldırıları bir kez daha şiddet ve nefretle kınıyoruz. Başkonsolosluk personeli ve vatandaşlarımız derhâl serbest bırakılmalıdır. Bu kabul edilemez gelişmeler karşısında sessiz kalmayacağımızın, gereği neyse yapılacağının herkes tarafından bilinmesi gerekmektedir.

Ayrıca, Musul’da gelişen olaylar çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir kriz masası da oluşturulmuştur. Bütün hadiseler yakından takip edilmektedir. Gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerek Sayın Başbakanımız gerek Genelkurmay Başkanlığımız gerek İstihbarat Teşkilatımız gerekse devletimizin bütün kurumları ve yetkilileri bu mesele üzerinde teyakkuz hâlindedir, mesele yakından takip edilmektedir. Ülkemizin, milletimizin ve vatandaşlarımızın lehine sonuçlanması için her türlü girişim yapılacaktır, yapılmaya da devam etmektedir.

Ben, Meclisimizin de Musul’da yaşanan hadiseler konusunda gösterdiği ortak hassasiyetten dolayı, Meclisimize yakışan bir tavır olduğunu ifade ediyor, iktidar, muhalefet bütün partilerin milletvekillerini bu konudaki duyarlılığından dolayı kutluyorum. Bu, hepimizin ve bu yüce Meclisin, Gazi Meclisin yapması gereken bir işti. Bilmelisiniz ki, bu noktadaki Meclisin hassasiyeti Hükûmetimizin de hassasiyetidir, devletimizin ve milletimizin ortak hassasiyetidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Diğer önergeyi okutuyorum…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, grup başkan vekillerine…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, söz talebimiz var.

BAŞKAN – Söz talebiniz var mı grup başkan vekilleri?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Evet.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Vural.

Ben baktım, el kalkmayınca geçtim önergeye de o yüzden.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, zaten Sayın Bakana söz vermenizin İç Tüzük’te herhangi bir şeyi yoktu. Talebimiz üzerine oldu, onu demek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Vural, daha önceki oturumlarda grup başkan vekilleriyle birlikte yapılan ortak bir karar neticesinde Sayın Bakana söz verdim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, dolayısıyla grup başkan vekillerinin de bu konuda söz talebi olacağı ifade edilmişti, o bakımdan.

BAŞKAN – Elbette, elbette.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani çünkü grup başkan vekillerinin inisiyatifiyle oldu zaten.

BAŞKAN – Sayın Vural, ben baktım, bir hareket görmeyince işe devam ettim. Elbette ki söz vereceğim, lütfen, rica ederim.

Buyurun.

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Musul’da yapılan saldırının Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığına yönelik bir saldırı olduğuna, Parlamentonun egemenliğimize yönelik bu saldırı karşısında bir tavır oluşturması ve Hükûmetin ayrıntılı olarak Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Musul’da yapılan saldırı Türk milletinin egemenlik haklarına, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığına yönelik bir saldırıdır. Bu saldırı özellikle dış politikada atılan yanlış adımların Türkiye Cumhuriyeti devletine bir millî güvenlik tehdidi olduğu gerçeğini de ortaya koymaktadır. Maalesef hem Irak hem Suriye’deki gelişmeler, terör gruplarının hem Türkiye’yi hedef alması hem de terör gruplarının maalesef sınırımızda konuşlanmalarını sağlayacak noktaya gelmiştir.

Dolayısıyla, Türk milletinin egemenliğini temsil eden milletvekilleri olarak, geç de olsa Hükûmetin milletimizi bilgilendirmek için yerinden bu vesileyle bilgi vermesi sadece küçük bir adımdır. Milletvekilleri olarak biz bu devletin ve bu milletin egemenlik haklarına yönelik bu saldırıyla ilgili olarak Hükûmetin ayrıntılı olarak Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin her yerinden bizi arayan vatandaşlar Musul’da Başkonsolosumuz kaçırılıyor, askerlerimiz kaçırılıyor, siz Parlamentoda neyi konuşuyorsunuz?” diye soruyorlar. Egemenliğimize saldırıldığı bir noktada, Parlamentonun, öncelikli olarak, egemenliğimize yönelik bu saldırı karşısında bir tavır oluşturması, Hükûmetin de bu tavırla ilgili olarak Parlamentoyu bilgilendirmesi gerektiği gayet açık ve net.

Dışarıda topraklarımıza, egemenlik haklarımıza saldırılırken içeride ay yıldızlı bayrağımızı indirmeye cüret edenlerin hepsi, emperyalizmin maşalarıdır. Bu millete, bu devlete düşman zihniyetlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına bu kadar saldırdığı bir ortam içerisinde Parlamentonun -evet, bu kanun geçsin ama- muhakkak bilgilendirilmesi ve bu eksende de atılan adımlarla ilgili olarak kamuoyuna sağlıklı bir açıklamanın yapılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Mesele, sadece ve sadece orada kaçırılanların can güvenliği meselesi değildir. Egemenlik haklarımıza yönelik saldırılar karşısında zamanında etkili olarak tavır oluşturamadığımız takdirde egemenlik haklarımıza yönelik bundan sonraki adımların da, maalesef, önünü açmış oluruz.

O bakımdan, ben, Parlamentonun bu amaçla yarın özel bir gündemle toplanması ve milletin hissiyatına tercüman olacak şekilde bir tavır oluşturmasını bekliyorum. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletinse, eğer milletvekilleri de bu milleti temsil ediyorsa, öncelikli olarak bu egemenliğe sahip çıkması gerekenin Parlamento olduğunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Yapılan saldırıyı kınıyorum. Hükûmeti bir an önce bu saldırı karşısında gerekli tedbirleri almaya ve bu saldırıları cesaretlendiren politikalarla ilgili olarak yeni bir değerlendirme yapmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın İnce, buyurun.

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Meclisin özel bir gündemle toplanarak Hükûmetin Musul’da yapılan saldırılarla ilgili bilgi vermesi ve siyasi partilerin ortak bir bildiri yayınlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bayrağımız gönderden indirilirken, Konsolosluğumuza saldırı yapılırken, bugün 80 vatandaşımızın ne durumda olduğunu tam bilemezken ve bunları konuşurken, egemenliğimize, toprağımıza, insanımıza bir saldırı yapılmışken, yani memleketin başı beladayken bizim amacımız siyaset yapmak, iktidarı sıkıştırmak, buradan nemalanmak falan değildir ama biz bu milletin vekilleri olarak, ana muhalefet partisi olarak bilgi sahibi olmak istiyoruz, bilgilenmek istiyoruz. Şu anda görüştüğümüz kanunu birkaç gün sonra görüşsek hiçbir şey kaybetmeyiz, yangından mal kaçırmıyoruz. Bugün, 49’u Konsolosluk görevlisi 80 vatandaşımızın başı beladayken burada bunu görüşüyor olmamız, milletvekilleri olarak, inanın, bizi üzüyor.

Bizim isteğimiz şudur: Amacımız, insanımızın, ülkemizin, bayrağımızın, onurumuzun zarar görmemesidir, rencide edilmemesidir. Böyle bir durumda birkaç gün sonra bunu görüşebiliriz. Yarın -Sayın Vural’ın dediği gibi- özel gündemle Meclis toplanabilir, nasıl istiyorsanız öyle toplanabilir, isterseniz kapalı oturum da olabilir özel bilgiler verilecekse ama milleti kandırmadan, gerçekten özel bilgiler verilecekse -bunu on iki yıldır bu Mecliste bu kapalı oturumlara katılmış, tatmin olmamış birisi olarak söylüyorum- bunlar olacaksa her türüne açığız, her tür bilgilenmek istiyoruz. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda desteğimiz tamdır.

Ama şunu da merak ediyorum tabii ki: Yani az önce Sayın Bakan bir yazılı metin okudu. İrticalen yapmış olduğu bir konuşma olsaydı yadırgamazdım ama büyük ihtimalle Dışişleri personelinin yazdığı bir metin o. O metinde  “Konsolosluk görevlisi 49 vatandaşımızı başka bir yere nakletmişlerdir.” sözünü çok yadırgadım doğrusu. Eğer bizim diplomatlarımız böyle bir söz yazıyorlarsa yazık! Onları nakletmediler, onları zorla götürdüler. Bu cümle bile beni çok rahatsız etti.

Bu konuda Meclisin acilen bilgilenmesi gerekir. Bu kanunu bitirelim. Biz bu kanun üzerindeki önergelerimizdeki konuşma hakkımızdan da vazgeçeriz eğer aceleniz varsa. Çok önemli değil, birkaç gün sonra geliriz, bu kanunu geçiririz. Memleketin başı beladayken -Konsolosluk toprağımız, uluslararası hukuk anlamında bir anlamda vatan parçasıdır- vatan parçasına saldırı yapılmışken burada çıkıp da Türkiye siyasetinin sıcak gündemini ya da kanunun maddelerini konuşmak bizim içimize sinmiyor. İktidar partisinin de içine sinmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Yarın Meclisin özel bir gündemle toplanması ve siyasi partilerin ortak bir bildiri yayınlaması, ortak bir metne imza atması doğru olacaktır, vatandaşlarımıza bir güvence olacaktır, vatandaşlarımızın da moralini düzeltecektir diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Baluken…

6.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Musul’da yaşanan olaylarla ilgili Mecliste bir genel görüşme yapılması ve Türkiye'nin IŞİD çetelerine karşı başta Kürtler ve Türkmenler olmak üzere bütün halklarla dayanışma içerisinde olacak bir dış politika belirlemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aslında, gündüz yapılan oturumlarda da biz parti olarak görüşümüzü ifade etmiştik; bu kadar vahim bir durum ortadayken, Orta Doğu’da dengeleri tamamen altüst edebilecek bu kadar güçlü gelişmeler yaşanıyorken bu Meclisin tek gündeminin bu konu olması gerektiğini ifade etmiştik. Kaldı ki Başkonsoloslukla ilgili baskın haberi ve rehin alınan 80’in üzerindeki vatandaşımızın durumu bile böylesi bir günde Meclisin tek gündeminin bu konu olması gerektiğini bizce ortaya koyuyor, gözler önüne seriyor.

Doğrusu, ben, Sayın Bakanın burada yapmış olduğu kısa açıklamayla tatmin olmadım. Burada ifade edilen kapalı kapılar ardındaki toplantıların sonuçlarının paylaşılacağı yerdir Meclis. Bütün ülkeyi ilgilendiren, 76 milyonu ilgilendiren birtakım kararlaşmalar yapılıyorsa, bazı politikalar belirleniyorsa onun ortaklaştırılacağı ve hayata geçirileceği çatı bu çatıdır. Dolayısıyla, Hükûmetin bugünkü tavrını, bugünkü tutumunu biz son derece yanlış buluyoruz. Çok geç olmadan, bir an önce Meclisin sadece bu gündem üzerinden bir genel görüşme yapmasını, siyasi partilerin ortaya koyacağı eleştiriler ve öneriler doğrultusunda ülke politikalarının belirlenmesini ve bu şekilde Türkiye halkına, Türkiye kamuoyuna Hükûmet tarafından doyurucu açıklamalar yapılmasının gerektiğini ifade ediyoruz.

Öte yandan, mevcut durumda, IŞİD’le ilgili gelişmelerin aslında çok önceden bu noktaya geleceğini biz öngörmüştük ve bu Meclis kürsüsünden buna dikkat çeken sayısız konuşmalar yaptık. Gerek IŞİD gerek El Nusra ve El Kaide’ye yakın silahlı çete unsurlarına Türkiye sınırlarının pervasız bir şekilde açılması ve Türkiye’nin, âdeta, Suriye’deki ve Orta Doğu’daki savaş sürecinde fiilî olarak bir taraf hâline getirilmesinin sonuçlarının ağır olabileceğini ifade etmiştik. Bugün yaşadığımız şey, muhalefetin yapmış olduğu uyarıların dikkate alınmamasının getirmiş olduğu bir sonuçtur.

Şimdi, bugün tekrar uyaralım: IŞİD, kendi başına hareket eden bir silahlı örgüt değildir. Arka planındaki küresel ve bölgesel hegemonik güçlerin politikalarını iyice incelemek gerekiyor. Açıktır ki bu bahsetmiş olduğumuz hegemonik güçler, Orta Doğu satranç tahtasında yeni bir hamle yapmışlardır ve bu yeni hamle yapılırken de Türkiye olağanüstü hazırlıksız yakalanmıştır; hazırlıksız yakalanması yetmiyormuş gibi, bahsetmiş olduğumuz Konsolosluk baskını ve vatandaşlarının rehin alınması pozisyonuyla da son derece küçültücü bir konuma düşürülmüştür.

Dediğim gibi, sadece bu gündemle ilgili, hepimizin görüşünü alacak bir genel görüşmeye ihtiyaç var. Rehin alınan vatandaşlarımızla ilgili hangi girişimlerde bulunuluyor, kimlerle görüşmeler yapılıyor, beklenti nedir, bunların mutlaka bir an önce açıklanmasına ihtiyaç var.

Son olarak da şimdiden bir önerimizi ifade edelim: Türkiye’nin burada yapacağı şey, Irak’taki farklı bütün halkları düşman olarak gören IŞİD çetelerine karşı Kürtler ve Türkmenler başta olmak üzere bütün halklarla dayanışma içerisinde olacak bir dış politika belirlemektir, Orta Doğu’nun geleceğinin de halkların ortak geleceğinden geçeceğini dış politika hâline getirmiş olan bir perspektifi ortaya koymaktır diye düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Canikli…

7.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Musul Konsolosluğuna yapılan saldırının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğuna, Hükûmetin bu konuda Meclisi bilgilendireceğine ve bütün bunlar yapılırken Meclisin çalışmalarına devam etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de AK PARTİ Grubu olarak… Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprağı sayılan Musul Konsolosluğumuza yapılan bu hareket, işgal ve görevlilerimizin, vatandaşlarımızın, çalışanlarımızın rehin alınması, elbette, hiçbir şekilde hem kabul edilemez hem de bunu yapanların mutlaka yaptıkları bu eylemle mütenasip bir şekilde karşılığını bulması gerekir, karşılığının verilmesi gerekir. Bu konuyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir bütün olarak, tüm siyasi partilerimizin, gruplarımızın aynı doğrultuda, aynı çerçevede bir araya gelmiş olmaları ve en kararlı bir şeklide kanaatlerini, düşüncelerini dünyayla paylaşmış olmaları son derece önemli ve gurur vericidir. Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu haykırışı, bu güçlü sesi, milletimizin birliği, bütünlüğü açısından da son derece önemlidir. O açıdan, ben, bütün gruplara, arkadaşlarımıza, milletvekillerimize bu vesileyle şükranlarımı arz ediyorum.

Tabii, biraz önce Sayın Bakanımız da açıkladı, konu çok sıcak, elbette, çok boyutlu da bir hadise. Şimdi ayrıntılı olarak bunların irdelenmesine belki şu aşamada gerek yok. Ancak, bununla ilgili, elbette, devletimiz her şeyden önce bütün organlarıyla, bütün yapılarıyla, kuruluşlarıyla olayın üzerine gidiyor, yapılması gerekenler yapılıyor. Bu çerçevede, yine Türkiye’nin, NATO’yu bu konu için olağanüstü toplantıya çağırdığı bilgisi de biraz önce ajanslara düştü.

Sadece bu değil elbette. Onun dışında ne yapılması gerekiyorsa mutlaka yapılacaktır, yapılmalıdır. Bu, milletimizin, hepimizin ortak arzusudur ve bu gibi konularda kesinlikle bir erteleme, bir zafiyet, bir zayıflık göstergesi anlamına gelecek bir tavır içerisinde olunamaz ya da politika eksikliği uygulamaya konulamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da bu konuda devletimizin tüm organlarının hep birlikte yapmaları gerekenin elbette takipçisi -ki arkadaşlarımız da ifade ettiler- olmak durumundayız, takip etmek durumundayız. Milletimiz adına, bu millet iradesi adına bunu yapmak durumundayız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, bunlar, elbette son derece önemli. Şu anda ben de arkadaşlara katılıyorum. Son derece sıcak bir konu, önemli, hayati önemi haiz olan bir konu. Bunu elbette konuşacağız, konuşmamız gerekiyor. Muhtemelen yarın Hükûmetimiz, biraz daha olaylar… Yani, detaylı bilgi verme imkânı ortaya çıkacak ve yarın Hükûmetimiz bu anlamda, bu konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirecek ve bir tartışma, bunun müzakere edilmesi imkânı ortaya çıkacak. Onu yarın, inşallah, yapacağız.

Tabii, bunu konuşurken, bunları yaparken Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ara vermesi bana göre çok anlamlı değil. Bu gazi Meclis, en zor zamanlarda dahi, en sıkıntılı dönemlerde dahi çalışmaya devam etmiş, açık olmalıdır. Bu Meclisi açık tutmak zorundayız, her zaman açık tutmak zorundayız mümkün olduğu kadar. Dolayısıyla, yani çalışmalara ara vermesinin, konuştuğumuz konunun çözümü noktasında herhangi bir katkı sağlamayacağı açık. Tam tersine, Meclis, çalışmalarına devam etmeli, herkes de bunu görmeli, görebilmeli. Yani, oradan hareketle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına ara vermesi, bu anlamda, bana göre bir zayıflık olarak ya da bu şekilde bir algıya yol açabilir. Ha, yine, arkadaşlarımız kanaatlerini elbette görüşmelerde söylerler, söyleyecekler. Yarın inşallah, ifade etmeye çalıştığım gibi, daha geniş kapsamlı bir şekilde Hükûmetimizin bilgilendirmesinden sonra gruplarımız da, milletvekili arkadaşlarımız da bu konuda kanaatlerini, düşüncelerini, eleştirilerini, önerilerini Meclisimizle ve kamuoyuyla paylaşacaklar ama bütün bunların arasında, bütün bunlar yapılırken Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına mutlaka devam etmelidir.

Ayrıca, bu konuda arkadaşlarımızın, gruplarımızın ifade ettikleri ve bizim de paylaştığımız o kararlılığı, belki yazılı bir metin olarak da bütün dünyaya, taraflara, herkese çok güçlü bir sesle duyurmak da ilave bir yöntem olabilir, ortak bir kanaatle. Bu arada bu çalışmalar da yapılabilir.

Ben tekrar bu milletin, devletin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türk milletinin, inşallah, bu olaylarla ilgili olarak en güçlü şekilde sorunu çözeceğine ve hiçbir şekilde uluslararası alanda egemenliğinin algısına zarar getirecek bir duruma düşmeyeceğine yürekten inanıyorum.

Tekrar, bu olayı bütün boyutlarıyla lanetlediğimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Biz ara verelim demedik, biz gündemi değiştirelim dedik.

BAŞKAN – Pardon, bir dakika, ben şimdi bir şey söylemek istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İki dakika Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ama sizin söyleyeceğinize de cevap olacak.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama biz ara verelim demedik, biz gündem değişsin dedik, gündemi değiştirelim dedik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, biz…

BAŞKAN – Ben şunu söyleyeceğim, müsaade ederseniz: Sizlerle birlikte arkada görüşmek istiyorum, o yüzden birleşime on beş dakika ara veriyorum ve sizleri arkaya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 20.46

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum: 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 12/6/2014 tarihli birleşiminde Irak’ın Musul şehrinde meydana gelen son gelişmelere ilişkin Hükûmetin İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapacağı açıklamadan sonra siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin yirmi dakika olmasına ilişkin önerisi

11/06/2014

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 11/6/2014 Çarşamba günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Sadık Yakut

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

 

              Nurettin Canikli                                      Muharrem İnce

       Adalet ve Kalkınma Partisi                       Cumhuriyet Halk Partisi

           Grubu Başkan Vekili                               Grubu Başkan Vekili

 

                  Oktay Vural                                          İdris Baluken

        Milliyetçi Hareket Partisi                     Halkların Demokratik Partisi

           Grubu Başkan Vekili                               Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 12/06/2014 tarihli birleşiminde Irak’ın Musul şehrinde meydana gelen son gelişmelere ilişkin Hükûmetin İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre yapacağı açıklamadan sonra siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin yirmi dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen Danışma Kurulu önerisinden de anlaşılacağı üzere, Irak’ta ve Musul’da meydana gelen gelişmeler konusunda, Meclisimizde yarın bu konuya münhasır bir görüşme yapılacaktır.

Bilginize sunuyorum.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (Devam)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 12 Haziran 2014 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.36



(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade 10/6/2014 tarihli 100’üncü Birleşim Tutanağı’nın 116’ncı sayfasında yer almıştır.

(x)  592 S. Sayılı Basmayazı 4/6/2014 tarihli 97’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.