TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

97’nci Birleşim

4 Haziran 2014 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, gözaltındaki kayıplara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz'ın, Uşak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Mustafa Şahin'in, Malatya’ya yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 27 milletvekilinin, belediyelere sağlanan olanaklar ile belediyelere yönelik soruşturma ve denetimlerde farklı uygulamalar yapılmasının yarattığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/960)

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 25 milletvekilinin, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri (TSKB) ile ortaklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/961)

3.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve 24 milletvekilinin, İstanbul Arnavutköy Devlet Hastanesindeki hastaların ölüm nedenlerinin ve sağlık çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/962)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve arkadaşları tarafından, Mardin ilinin Derik ve Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ tarafından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik borçlarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 28/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşları tarafından, 30/3/2014 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler genel seçimlerindeki gerek sandık kurullarının gerekse seçim kurullarının iş ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat kaynaklı düzensizliklerle ilgili olarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve arkadaşları tarafından, tarım alanlarımızda yaşanan kuraklık ile 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yurdumuzun bazı bölgelerinde meydana gelen don afetinin üreticimize ve tarımsal üretimimize vereceği zararların tespit edilerek çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla 7/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Nevşehir Milletvekili Ebu Bekir Gizligider’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, bir elektrik şirketi ihalesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/41682)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Bakanlığa ait bazı taşınmazların bir vakfa devredileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/41687)

3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın, 2003 yılından itibaren muhtaç ailelere yapılan kömür yardımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/42908)

4.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, elektrik ithalatı ile ilgili bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/42909)

5.- Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, mevcut doğal gaz dağıtım bölgeleri lisans kapsamı dışında kalan ilçeler için öngörülen başvuru şartlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/42910)

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, orman alanları ile ilgili yönetmeliklerde yapılan değişikliklere ve etkilerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43162)

7.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü'nün, Millî Parklar Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43163)

8.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Millî Parklar Yönetmeliği'nde yapılan bir değişikliğe ve millî parkların imara açılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43164)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, toprak işleme işi ihalelerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43165)

10.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların harcamalarının seçim dönemleri öncesinde artış gösterdiği iddialarına,

Seçim dönemleri öncesinde taşeron şirketler aracılığıyla işçi alımlarının artış gösterdiği iddialarına,

Giriş sınavlarında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle bazı kamu personeline ait dosyaların incelemeye alındığı iddiasına,

İlişkin soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43166), (7/43167), (7/43402)

11.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek'in, sulama kooperatiflerinin borçlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43396)

12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2011-2014 döneminde temsil ve ağırlama ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43403)

13.- Mersin Milletvekili Ali Öz'ün, AR-GE faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43404)

14.- İstanbul Milletvekili Faik Tunay'ın, Türkiye Jokey Kulübünün özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/43534)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, son iki yıl içerisinde yapılan temsil, ağırlama, tören ve tanıtım harcamalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43710)

16.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün, Bakanlık ve bağlı tüm kurumların binalarının engellilerin kullanımına uygun olup olmadığına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/43712)

4 Haziran 2014 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, gözaltındaki kayıplar hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.

Buyurun Sayın Dora.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, gözaltındaki kayıplara ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gözaltında kayıplar konusu üzerine gündem dışı konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İnsan hakları savunucuları ve kayıp yakınları tarafından yaklaşık on dokuz yıldır sürdürülen gözaltında kayıplar için mücadelede dünyada belirli bir aşama kaydedildi. Birleşmiş Milletler Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşmesi, 20 Aralık 2006 tarihinde kabul edilip imzaya ve onaya açılmıştır. Bugüne kadar 91 ülke bu sözleşmeyi imzalamış olup, onaylayarak yürürlüğe koyan ülke sayısı 38'dir. Sözleşmeyi onaylayan ülkeler arasında Arjantin, Ermenistan, Bosna Hersek, Ekvador, Irak, Kazakistan, Nijerya, Peru, Sırbistan, Tunus, Uruguay ve Zambiya da bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, insan hakları savunucuları ve kayıp yakınlarının defalarca çağrı yapmasına karşın, AK PARTİ iktidarının Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi'ni henüz gündemine almamış olması insan haklarına dair yüzeysel ve popülist bakışının ifadesidir. Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleri Kayıplar Sözleşmesi’yle sınırlı değildir. Bunun yanı sıra, Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisini düzenleyen Birleşmiş Milletler Roma Statüsü’nün onaylanarak yürürlüğe konması ve Cenevre Sözleşmesi ek protokollerinin yürürlüğe konması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin benzer suçların işlenmemesi bakımından irade beyanını göstermesi gerekmektedir. Bu irade beyanı ortaya konmadığı sürece tüm ülke yurttaşlarının kaygılarının devam edeceği ortadadır. İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre, Türkiye'de 940 civarında gözaltında kayıp vakası tespit edilmiştir. Bu vakalardan yarısından fazlasının akıbetine hâlâ ulaşılamamıştır. Geçtiğimiz yıl yaşamını yitiren Berfo Ana'nın oğlu Cemil Kırbayır'ın akıbetini araştırmak için sürdürdüğü mücadele hafızalarımıza kazınmıştır. Bir önceki dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını Araştırma Komisyonunun Cemil Kırbayır’la ilgili yaptığı araştırma sonucunda yayınladığı raporda, Cemil Kırbayır'ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü ve cenazesinin kaybedildiği belirtilmiştir. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin raporlarının üzerinden dört yıl geçmesine rağmen, Cemil Kırbayır'ı 9 Ekim 1980 tarihinde Kars'ta öldürenler hakkında etkili soruşturma yapılmamış ve bir kamu davası da açılamamıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de cezasızlık politikası maalesef devam etmektedir. 1992-1994 tarihleri arasında Mardin ili Derik ilçesinde gözaltına alınıp kaybedilen ve daha sonra kaybedilen insanların kemiklerinin toplu mezarda bulunması üzerine hakkında dava açılan Musa Çitil, yargılandığı Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesince beraat ettirilmiştir. Çitil dosyası, Türkiye'de cezasızlığın bir devlet politikası olarak uygulandığının çok tipik bir örneğini oluşturmaktadır. Gözaltında kayıpların akıbetinin araştırılması ve sorumlularının yargı önüne çıkarılmasındaki en önemli sorun, sürekli olarak cumhuriyet savcılarının cezasızlık politikasının bir gereği olarak zaman aşımı taktiğine başvurmalarıdır. Zaman aşımına girmeyen dosyalarda ise Çitil örneğinde görüldüğü gibi cezasızlık uygulanmaktadır. Gözaltında kaybetme insanlığa karşı suçtur. İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımı kavramı uygulanamaz.

Değerli milletvekilleri, unutturulmaya çalışılan anaların, babaların, kardeşlerin akıbeti açığa çıkarılmadıkça ve bize bu sonsuz acıları yaşatan karanlık güçlerden hesap sorulmadıkça insanlığın vicdanı hep yaralı kalacaktır. Toplumsal muhalefeti bastırmak amacıyla yargısız infazlar ve katliamların bir parçası olarak başvurulan bu yöntemle toplumda korku ve belirsizlik yaratılmak ve böylece muhalif güçler dağıtılmaya ve sisteme karşı mücadele etmekten vazgeçirilmeye çalışılmaktadır.

Geçmişin bütün hukuksuzluğunu toplumsal belleğin unutkanlığına havale ederek demokratik bir devlet ve toplum inşa etmek imkânsızdır. Bu vesileyle başta iktidar partisi olmak üzere, Mecliste grubu bulanan tüm partilere sesleniyorum: Gözaltında kaybetme insanlığa karşı suçtur. Bu suçun etkili soruşturulabilmesiyle ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin bir an önce onaylanması ve yürürlüğe girmesi gerekmektedir. Sözde değil ama gerçekten demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti  olabilmenin yolu, geçmişle yüzleşme ve sorumluları yargı önüne çıkarabilme iradesini göstermekten geçmektedir. Bunları tekrar bütün Genel Kurulumuza hatırlatıyor, bu anlamda gereken duyarlılığın gösterileceğini bekliyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Uşak’ın sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Akagün.

2.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz'ın, Uşak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün milletvekili olduğum Uşak ilinin sorunlarını sizlerle paylaşmak için gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Öncelikle Soma’da 301 insanımızın, emekçimizin iş cinayetinde hayatını kaybetmesi nedeniyle ve onlardan bir tanesi de Uşak’ta olan Karahallı ilçesindeki İbrahim Çırak olması nedeniyle hem bütün Türkiye'deki vatandaşlarımıza hem de Uşak’taki hemşehrilerimize başsağlığı diliyorum.

Biz Kütahya’daki ve Uşak’taki ailelerin yanına gittiğimizde bu cinayetlerin, iş cinayetlerinin sorumlularının bulunması için ve hem siyaseten hem de işletme sorumlularından hesap sorulması için ve bundan sonra da iş güvenliği önlemlerinin alınabilmesi için her türlü mücadeleyi yapacağımıza söz verdik. Ben yeniden bu Meclis kürsüsünden bütün hemşehrilerime bu sözümün arkasında olduğumu söylemek istiyorum.

Uşak deyince ne aklınıza geliyor sevgili milletvekilleri, onu bir gözden geçirelim isterseniz, biliyor musunuz, tanıyor musunuz Uşak’ı? İlk elektriğin kullanıldığı Anadolu ilidir Uşak. İlk şeker fabrikası Nuri Şeker Fabrikası 1926 yılında kurulmuştur cumhuriyetten hemen sonra. Yunan Başkomutanı Trikopis’in esir alındığı ildir Uşak yani resmî olarak Kurtuluş Savaşı’mızın başarıya ulaştığı yerdir Uşak. Aynı zamanda Karun hazinelerinin bulunduğu ve sergilendiği ildir. Yine, halısı, kilimi, tarhanası… Aslında Uşak keşfedilmemiş bir mücevher gibidir. Tanıtımını yeterince ne yazık ki yapamadığımız bir ildir Uşak. Aynı zamanda dünyanın ikinci uzun kanyonu Ulubey’dedir, Uşak’tadır, bu kanyonun tanıtımı için olağanüstü mücadele veren Ulubey Belediye Başkanımız ve Kaymakamımızı ben buradan saygıyla selamlıyorum, hafta sonu olan Ulubey Kanyon Festivali’ne bütün milletvekillerimizi de davet ediyoruz.

Uşak’ın en önemli konularından bir tanesi ve aynı zamanda belki hiçbirinizin yeterince bilmediği şeylerden bir tanesi üzerine değinmek istiyorum: Ulusal sermayenin temsilcisi müteşebbis ruha sahip Uşaklı iş adamlarımız ne yapıyor, neyi üretiyor bugün size onlardan biraz bahsetmek istiyorum. Tarlasız pamuk üretiyoruz sevgili arkadaşlar, tekstil teleflerinden bu iplikler üretiliyor Uşak’ta. Yine aynı şekilde, koyunsuz yün üretiyoruz. Pet şişeden -özellikle dikkatinizi çekmek için bu malzemeleri getirdim- elyaf üretiyoruz. Aynı zamanda görmüş olduğunuz gibi araba tekerlerinden şu şekilde ürünler üretiyoruz özellikle yerlerde kullanabilmek için, işlenmiş hâli olan tartan zeminler üretiyoruz. Bunların pek çoğunu belki hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Biz yaklaşık yüz yıldır yünleri yeniden dönüştürüyoruz ve ekonomiye katkı koyuyoruz. 1980’den bu yana tekstil teleflerini üretiyoruz ve yeniden ekonomiye kazanılmasını sağlıyoruz. On yıldır pet şişeden elyaf üretiyoruz, araba lastiğinden biraz önce gösterdiğim ürünleri üretiyoruz. Aynı zamanda bu tekstil teleflerinin iplerini kullandığımız battaniyeler üretiyoruz, Türkiye üretiminin yüzde 90’ını Uşak’ta gerçekleştiriyoruz. Yani Uşak geri dönüşümde günlük üretimi 1.045 ton olan bir ildir. Türkiye’nin geri dönüşüm üretiminin yüzde 80’ini Uşak’ta biz üretiyoruz. İtalya, İspanya’dan sonra dünyada 3’üncü merkezdir Uşak geri dönüşüm konusunda. Geri dönüşüm sektöründe 18 bin kişiyi Uşak’ta istihdam ediyoruz.

Bunlarla yetinmiyoruz ithal ipliğe daha fazla ihtiyaç olmaması için işte bu geri dönüşüm ürünlerini biz kullanıyoruz, aynı zamanda çevreye duyarlı bir geri dönüşüm ürününü yapıyoruz ama yeterince destek alamıyoruz. Burada Hükûmet yetkilileri de yok, onların asıl duymasını isterdim. Biz sadece Uşak için değil, her yer için sektörel destek istiyoruz. Ne istiyoruz? Eski ve yeni demeden enerji desteği istiyoruz, sigorta primi desteği istiyoruz, vergi indirimi istiyoruz. Hurdanın geri dönüşümünde o ürünlere yüzde sıfır KDV uygulanırken tekstilden yeniden ürettiğimiz ürünlere yüzde 8 KDV uygulanıyor; bunun kaldırılmasını istiyoruz. Eğer, Türkiye’de, geri dönüşümde ileriye giden diğer illerde olduğu gibi, Uşak’a da yeterince destek verilirse Türkiye  ekonomisine çok ciddi anlamda destek verileceğini ve ihracatın daha çok artacağını, cari açığın daha da azalacağının bilinmesini istiyoruz. Aynı zamanda tekstil ve hazır giyim ürünlerinde geri dönüşüm için depolama yerlerinin olması gerektiğini ve tekstil tedarik zincirinin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Aslında, ben bunları söylerken Sayın Bakanların burada olması gerektiğini ve Uşak’taki geri dönüşümle beraber tüm Türkiye’deki geri dönüşüm sektörüne yeterince destek verilmediğinin onlar tarafından burada bilinmesini isterdim. Ama umarım iktidar milletvekili arkadaşlarım bu işin takipçisi olacaklardır. Hep beraber bu işi takip edeceğiz ve Uşak’a daha fazla destek verilmesi konusunda çaba sarf edeceğimize inanıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Malatya’da yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Mustafa Şahin’e aittir.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Vekilim, böyle bir uygulamam yok, biliyorsunuz.

Sayın Şahin, buyurun.

3.- Malatya Milletvekili Mustafa Şahin'in, Malatya’ya yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle Malatya’mıza yapılmış olan ve yapılmaya devam eden yatırımlarla alakalı söz almış bulunmaktayım.

AK PARTİ iktidarları dönemlerinde ülkemizde ve Malatya’mızda ekonomi, sosyal, eğitim, sağlık, ulaşım, turizm ve kültür alanlarında birbirinden değerli çalışmaların gerçekleştiğini görmekteyiz.

Doğu ile batı arasında bir köprü görevi gören Malatya ilimiz, devlet yatırımlarında 2002’den bu tarafa 9 katrilyon civarında yatırım alarak bölgesinde her geçen gün cazibe merkezi olmaya yönelen, Büyükşehir olan bir ilimizdir. Türkiye’de ve Malatya’mızda bahsettiğimiz bu somut adımları atarken, aynı zamanda, insanımızın daha iyi koşullarda insanca yaşaması için temel hak ve özgürlükler, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında yapmış olduğumuz çalışmalarla dil, din, ırk, mezhep ayrımı yapmaksızın her kesimden insanımızı rahatlatacak sessiz devrimleri de gerçekleştirmekteyiz. Temel hak ve özgürlükler konusunda şüpheci değil, insanına güvenen, kısıtlayıcı değil, özgürlükçü bir yaklaşımı ne mutlu ki hayata geçirmekteyiz. Bizler tüm bu çalışmaları yaparken uluslararası kuruluşlar istediği için değil, insanımız bu hak ve özgürlüklere layık olduğu için yapmaktayız. İşkence, gözaltında ölüm, kayıp, faili meçhul cinayetler gibi demokratik hukuk devletinde kabul edilmez uygulamaların üstüne ciddiyetle gidilerek şeffaflık sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, özgürlükler demokrasinin özünü ve temelini oluşturur. Bizden önceki hükümetler bu ülkede temel hak ve özgürlükler, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda insanlarımızı kamplaştırıp ayrıştıran, herkesi birbirinden şüphe edecek bir duruma getiren, insan hakları ve özgürlükler adına hiç de yakışmayacak nahoş, bir o kadar da çirkin uygulamaların yapıldığını bilmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, insanların inançlarına, yaşam tarzlarına, hak aramalarına hukuki olmayan müdahale türleriyle karşılaşıp… Bir kesim, ikna odalarında geleceğimize, geleceğimizin teminatı olan sevgili gençlerimize yapılan psikolojik baskıları gerçekleştirirken, bir kesimin de inançları gereği üniversitelerde başörtüyle eğitimlerine devam etmek için yaptıkları demokratik hak arayışlarına “Başörtüsü füruattır.” diyerek insanlarımızın inançlarını hafife aldıklarını da gördük.

Malatya’mızda düşünce, özgürlük ve insan hakları alanında mütedeyyin, muhafazakâr insanların bu dönemde adını dahi koyamadıkları silahlı terör örgütü olmakla suçlanarak özgürlükleri çalınan Zekeriya Şengöz, Fahri Memur, Nurettin Kayan ve yüzlerce insanımız istiklal mahkemelerini bile aratmayacak türden adil olmayan hukuk ve insanlık dışı zulümlerden ve işkencelerden sonra yerel mahkemenin beraat kararına rağmen dönemin malum Yargıtay 8. Dairesinin huzur kenti olan Malatya’mıza haddini bildirmek adına terör örgütü liderliği yaftasıyla mahkûm edildiler. O dönemde Malatya’mızda insanlarımızın demokratik hakkı olan inanç özgürlüklerine karşı yapılan bu zulme karşı bir dik duruş  sergilenmiş ve demokratik çerçevede haklarını aramışlardır. Hiçbir zaman silahlı eylem, molotof, sapan ve bilyeyle tanışmayan bu mütedeyyin yüzlerce insanımızın şu an suça bulaşmamış olsalar bile –burası çok manidar- ileride ülke için, devlet için tehlike ve tehdit oluşturabilme ihtimaliyle özgürlükleri maalesef gasbedildi. Bu mütedeyyin insanlarımız, yapılan tüm bu baskılara rağmen ne yeraltına inmeyi düşündüler, ne illegal herhangi bir oluşuma meydan verdiler.

Evet, yukarıda ifade etmiş olduğum eylem türlerine sarılmadan vatanına, milletine, inancına sadık birer nesil yetiştirmek için hayatlarını bu uğurda dizayn etmeye çalışmaktalar. Çünkü bu insanlarımız inanmış olduğu değerler gereği kendi asil duruşlarına yakışanı yaptılar ve yapmaya da devam etmekteler.

Geçen hafta denetimli serbestlik kapsamında hapishaneden çıkan Zekeriya Şengöz ve arkadaşları, gerçekten daha önce af kapsamına alınması için gündeme gelen teklifleri ellerinin tersiyle iterek, “Kesinlikle biz bu konuda suçlu değiliz, biz insanlarımıza, ülkemize hizmet için adanmış insanlar olmamıza rağmen…” Evet, halkımız tarafından kendilerine iade edilen itibarlarının devlet tarafından da mutlaka iade edilmesini beklemekteler. Gerçekten Malatya’mız bugüne kadar bu arkadaşlarımızın göstermiş oldukları o dik duruş sayesinde, yapmış oldukları güzel kültürel faaliyetler neticesinde gençler, bugün sokaklarda hiçbir zaman için ne polisine ne devletine ne de insanlığa karşı zarar vermemektedirler.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz .

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel ve 27 milletvekilinin, belediyelere sağlanan olanaklar ile belediyelere yönelik soruşturma ve denetimlerde farklı uygulamalar yapılmasının yarattığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/960)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Belediyelere sağlanan olanaklar ve belediyelere yönelik soruşturma ve denetimlerde farklı uygulamalar yapılmasının yarattığı sorunların tespiti, belediye denetimlerinde objektif ilkelerin geçerli kılınmasını sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması konusunda gereğini arz ederiz.

1)   Alaattin Yüksel                                                     (İzmir)

2)   Mustafa Moroğlu                                                   (İzmir

3)   Hülya Güven                                                         (İzmir)

4)   Ali Haydar Öner                                                    (Isparta)

5)   Celal Dinçer                                                         (İstanbul)

6)   Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

7)   İhsan Özkes                                                         (İstanbul)

8)   Namık Havutça                                                     (Balıkesir)

9)   Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

10) Uğur Bayraktutan                                                 (Artvin)

11) Emre Köprülü                                                      (Tekirdağ)

12) Ali Demirçalı                                                       (Adana)

13) Kadir Gökmen Öğüt                                              (İstanbul)

14) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

15) Ahmet İhsan Kalkavan                                          (Samsun)

16) Mustafa Serdar Soydan                                        (Çanakkale)

17) Binnaz Toprak                                                     (İstanbul)

18) Bülent Tezcan                                                     (Aydın)

19) Melda Onur                                                         (İstanbul)

20) A. Haluk Koç                                                       (Samsun)

21) Mevlüt Dudu                                                        (Hatay)

22) Durdu Özbolat                                                     (Kahramanmaraş)

23) Sakine Öz                                                           (Manisa)

24) Özgür Özel                                                          (Manisa)

25) Ramis Topal                                                        (Amasya)

26) Selahattin Karaahmetoğlu                                    (Giresun)

27) Haluk Ahmet Gümüş                                             (Balıkesir)

28) Mehmet S. Kesimoğlu                                          (Kırklareli)

Gerekçe:

Belediyelerin görev, sorumluluk ve yetkileri Anayasa ve kanunlarla belirlenmiştir. Belediyeler, bölgelerindeki tüm vatandaşlara, dil, din, ırk, cinsiyet ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın hizmet götürmekle yükümlüdürler. Bu nedenle merkezî yönetim, tüm belediyelere, belediye yönetimlerinin hangi partilerde olup olmadığına bakmaksızın, objektif ilkelere göre eşit olanaklar sağlamalıdır. Aynı zamanda, sağlanan bu olanakların verimli ve yerinde kullanılıp kullanılmadığının da yine objektif ilkeler doğrultusunda denetlenmesi merkezî yönetimin ve ilgili denetim kuruluşlarının sorumluluğundadır.

Ancak son dönemde yaşanan olaylar belediyeler arasında hem sağlanan olanaklar açısından hem de denetim ve soruşturmalar açısından ciddi bir çifte standart yaşandığını ortaya koymaktadır. İktidar partisinden seçilmiş belediyelerin yöneticileriyle ilgili soruşturma izni istemlerine genellikle izin verilmediği görülmektedir. Yolsuzluk olayları kamuoyuna yansıyan belediyelerle ilgili de yine yasal denetim yolları işletilmek yerine, iktidar partisinin Genel Merkezinde kararlar alındığı iddia edilmektedir. Buna karşın, muhalefet partisinden seçilmiş belediyeler ise operasyonların hedef tahtası hâline getirilmiştir. İsimsiz, imzasız ihbar mektuplarıyla başlatılan ve devam ettirilen birçok soruşturmayla belediye başkanları ve yöneticileri yıpratılmaya çalışılmıştır.

Bu tür uygulamaların somut örneklerinden biri de İzmir Büyükşehir Belediyesinde yaşananlardır. Yaklaşık bir yıldır İzmir Büyükşehir Belediyesinde 8 mülkiye müfettişi, 8 Sayıştay denetmeni, 52 vergi denetmeni, 8 özel yetkili savcının görevlendirdiği bilirkişi, 20 müfettiş olmak üzere 96 kişi denetim ve inceleme yapmaktadır. Halkın oylarıyla seçilmiş Belediye Başkanı "suç örgütü lideri", belediye yöneticileri "örgüt üyesi" olarak yargılanmakta, neredeyse İzmir Büyükşehir Belediyesi suç örgütü olarak görülmektedir. Bu uygulamaların denetim sistemi ve demokrasiyle açıklanabilir tarafı yoktur.

Kamuoyunda belediyelere yönelik operasyonların siyasi amaçlarla yapıldığı görüşü yaygındır. Bu görüşü destekleyen örnekler de fazlasıyla mevcuttur. Operasyonların amacı her ne kadar belediye yönetimlerini başarısız göstermek, çalışmalarını engellemek, itibarsızlaştırmak ise de sonuçta bundan en büyük zararı vatandaşımız görmektedir. Belediyeler çalışamaz hâle gelmekte ve vatandaşa sunulan hizmetin niteliği ve niceliği düşmektedir. Bu nedenle siyasi operasyonlara bir an önce son verilmelidir.

Ayrıca mali konularda da belediyeler arasında ayırımcılık yapılmaktadır. Devlet kaynaklarının ve uluslararası hibe programlarının belediyelere eşit şekilde aktarılmadığı bilinmektedir. Ankara Büyükşehir Belediyesinin hazineye ve diğer kamu kurumlarına olan borçlarının yapılandırılması, borçların hazineye devrinde veya silinmesinde tanınan ayrıcalıklar, bazı belediyelerin kentsel dönüşüm projeleri onay beklerken, Ankara Büyükşehir Belediyesinin projelerinin kısa sürelerde Bakanlar Kurulu onayından çıkması, iktidarın yalnızca Ankara'daki ayırımcı uygulamalarına örnektir. İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ilgili pek çok örnek de kamuoyunun hafızasındadır.

İktidar ve muhalefet belediyeleri arasındaki farklı uygulamaların yarattığı olumsuzlukların belirlenmesi, belediyelere eşit olanakların sağlanması, olanakların yerinde ve verimli şekilde kullanılıp kullanılmadığının objektif denetiminin sağlanması amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 25 milletvekilinin, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri (TSKB) ile ortaklarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/961)

11/06/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri (TSKB) ile ortaklarının ihtiyaçlarının karşılanması, olumsuzlukların gerçek boyutuyla ortaya konulması için gerekli politikaların belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1)                       Oğuz Oyan                                                       (İzmir)

2)                       Ali Demirçalı                                                    (Adana)

3)                       Özgür Özel                                                       (Manisa)

4)                       Emre Köprülü                                                  (Tekirdağ)

5)                       Mahmut Tanal                                                 (İstanbul)

6)                       Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)

7)                       Ahmet İhsan Kalkavan                                  (Samsun)

8)                       Mustafa Serdar Soydan                                (Çanakkale)

9)                       Gökhan Günaydın     (Ankara)

10)                   Binnaz Toprak                                                 (İstanbul)

11)                   Ali Haydar Öner         (Isparta)

12)                   Celal Dinçer                                                     (İstanbul)

13)                   Bülent Tezcan                                                 (Aydın)

14)                   A. Haluk Koç                                                    (Samsun)

15)                   Mevlüt Dudu                                                    (Hatay)

16)                   Ali Özgündüz                                                   (İstanbul)

17)                   İhsan Özkes                                                     (İstanbul)

18)                   Durdu Özbolat                                                 (Kahramanmaraş)

19)                   Sakine Öz                                                         (Manisa)

20)                   Haydar Akar                                                     (Kocaeli)

21)                   Ramis Topal                                                    (Amasya)

22)                   Selahattin Karaahmetoğlu                            (Giresun)

23)                   Haluk Ahmet Gümüş                                     (Balıkesir)

24)                   Mehmet S. Kesimoğlu                                   (Kırklareli)

25)                   Ali Serindağ                                                     (Gaziantep)

26)                   Namık Havutça          (Balıkesir)

Gerekçe:

IMF ile 09/12/1999 tarihli ilk Niyet Mektubu’yla başlatılan kapsamlı stand-by programı çerçevesinde tarımsal destekleme politikalarının ve tarımsal destekleme kuruluşlarının yeniden yapılandırılması özel olarak vurgulanmış ve TSKB için yeni bir çerçeve kanunun çıkarılması öngörülmüştü. Dünya Bankasına 10/03/2000 tarihinde verilen Niyet Mektubu’yla da bu kararlılık vurgulanmış ve tarımda öngörülen yeniden yapılandırma, Tarım Reformu Uygulama Projesi (ARIP) olarak adlandırılarak Dünya Bankasının gözetimine bırakılmıştı. Alışılmışın dışında bir uygulamayla, ön taslağı Dünya Bankası öncülüğünde hazırlanan TSKB taslağı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca son şekli verilerek TBMM'de 1/6/2000 tarihinde 4572 sayıyla kabul edilmişti. TSKB için yeni bir model öngören 4572 sayılı Kanun’la, bir de Yeniden Yapılandırma Kurulu (YYK) oluşturulmuştu.

Kanunun yürürlüğe girmesinden sonraki süreçte öngördüğü modelin uygulanabilirliğinin bulunmadığı ortaya çıkmış ve dolayısıyla yeni modelin faaliyet ve sürekliliği için bir gözetim ve denetim birimi olarak öngörülen YY Kurulunun çalışmaları da başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 7 kişiden oluşan üyelerinden yalnızca birinin TSKB temsilcisi olduğu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yönlendiriciliğinde çalışan ama Dünya Bankası uzmanlarının telkinlerine de açık olan YYK modeli, birlikleri, verimli tarımsal sanayi tesislerini de elden çıkarmaya zorlayan ve TSKB'lerin dikey tümleşme çabalarını aksatan bir rolde olmuştur.

Sonuçta, 28 Ekim 2007 tarihli ve 26684 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2008 Yılı Programında "Tarımsal Yapının Etkinleştirilmesi" ana başlığı altında ve "3. Politika Öncelikleri ve Tedbirler" alt başlığında, "Birliklerin, sürdürülebilir mali ve idari yapılara sahip olması yönünde düzenlemelerin yapılması ve 4572 sayılı Kanun’da yeniden yapılandırma dönemiyle ilgili olarak yer alan geçici maddelerin kaldırılması amacıyla 4572 sayılı Kanun’da değişiklik yapan bir kanun çıkartılacaktır." tedbirine yer verilmiştir. Ancak bugüne kadar bu yönde bir düzenleme ne yazık ki yapılmamıştır. 4572 sayılı Kanun on iki yıldır yürürlükte olmasına, geçici süreli YYK işlevini bitirmesine, TSKB'ler DFİF borçlulukları üzerinden yeni bir mali krizle karşı karşıya kalmalarına, dolayısıyla yeni bir düzenleme gereksinimi yıllardır had safhaya varmış olmasına karşın, Hükûmet kanadındaki hareketsizlik sürmektedir. Araştırma önergemizin ana gerekçesi de buradan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede 4572'nin Geçici 1/D maddesinin de yürürlükten kaldırılması uygun olacaktır.

Birliklerin sürdürülebilir mali yapıya kavuşturulması için ürün alım dönemlerindeki finansman sorunları da mutlaka giderilmelidir. Bu bağlamda, 4572 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin (E) fıkrasının üçüncü bendinde yazılı olan "Kooperatif ve birliklere, (...) Devlet veya diğer kamu tüzel kişilerinden herhangi bir mali destek sağlanamaz" anlayışının mutlaka değiştirilmesi şarttır. Bu anlayış, TSKB'leri tedricen tasfiyeye sürükleyen bir anlayıştır ve Anayasa'nın "Kooperatifçiliğin geliştirilmesi"ni düzenleyen 171’inci maddesine esastan aykırıdır. Bu nedenle, Geçici 1/E'nin yürürlükten kaldırılması gerekmektedir.

Bu nedenle TSKB'lerin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu'na olan kredi borçlarının ilk, anapara tutarlarının uzun vadeli faizsiz bir ödeme planıyla yeniden yapılandırılması ve bunun dışında kalan borçlarının, faizler ve ferîlerinin tamamının Hazinece üstlenilerek tasfiye olunmasının sağlanması yerinde olacaktır.

Bütün bu sorunlar ve yasal boşluklar ile gecikmeler göz önüne alındığında, TSKB'lerin ürün alım sisteminin yukarıda açıklanan sakıncaları giderecek şekilde yenilenmesinin tartışılması, 5488 sayılı Tarım Kanunu’nda öngörülen ama bir türlü uygulanamayan fark ödeme sisteminin ayrıntılarının belirlenebilmesi, çiftçilerin bir destekleme sisteminden neler beklediklerinin saptanabilmesi açısından bir Meclis araştırma komisyonunun çalışmasına ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.

3.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve 24 milletvekilinin, İstanbul Arnavutköy Devlet Hastanesindeki hastaların ölüm nedenlerinin ve sağlık çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/962)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul ilindeki Arnavutköy Devlet Hastanesinde 28/01/2012 ve 30/01/2012 tarihleri arasında otuz altı saat içinde peş peşe ölen 5 hastanın ölüm nedenlerinin araştırılması ve bu kurumda sağlık çalışanlarına mobbing yapıldığı iddialarının önlenmesi için gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması amacıyla, Anayasa'nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Nurettin Demir                                                     (Muğla)

2) Özgür Özel                                                          (Manisa)

3) Emre Köprülü                                                       (Tekirdağ)

4) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

5) Kadir Gökmen Öğüt                                              (İstanbul)

6) Ali Demirçalı                                                       (Adana)

7) Uğur Bayraktutan                                                 (Artvin)

8) Ahmet İhsan Kalkavan                                          (Samsun)

9) Mustafa Serdar Soydan                                        (Çanakkale)

10) Binnaz Toprak                                                    (İstanbul)

11) Ali Özgündüz                                                     (İstanbul)

12) Ali Haydar Öner                                                 (Isparta)

13) Bülent Tezcan                                                    (Aydın)

14) A. Haluk Koç                                                      (Samsun)

15) Mevlüt Dudu                                                       (Hatay)

16) İhsan Özkes                                                       (İstanbul)

17) Celal Dinçer                                                      (İstanbul)

18) Durdu Özbolat                                                    (Kahramanmaraş)

19) Sakine Öz                                                          (Manisa)

20) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

21) Ramis Topal                                                       (Amasya)

22) Selahattin Karaahmetoğlu             (Giresun)

23) Haluk Ahmet Gümüş                                           Balıkesir)

24) Mehmet S. Kesimoğlu                                         (Kırklareli)

25) Ali Serindağ                                                       (Gaziantep)

Genel gerekçe:

İstanbul Arnavutköy Devlet Hastanesinde gerekli şartları oluşturulmayan yoğun bakım ünitesine hasta kabul edildiği, üçüncü basamakta tedavisi gereken hastaların sevk edilmediği, yaklaşık 40 metrekare alanı olan birime 6 yoğun bakım yatağı konduğu, enfeksiyon amili olan hastaların alındığı izolasyon odasının olmadığı, yeterli temizlik personeli olmadığı ve yeterli malzeme sağlanmadığından hastaların eks olduğu yani öldüğü belirtilmiştir. Sayıştayın 2005-2008 yıllarında verdiği raporlara rağmen gerekli düzenlemelerin zamanında yapılmadığı tespit edilmiştir.

a) Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan "yoğun bakım ünitelerinin standartları" 2008/53 no.lu Genelge -25/07/2008 tarih ve 28223 sayı- ile belirtilmiştir.

b) 20 Temmuz 2011 tarih ve 28000 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yataklı Sağlık Tesislerinde Yoğun Bakım Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ'in 5’inci ve 6’ncı maddesine, Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda uyulmadığı ve gerekli metrekare alanların ve nitelikli personellerin bulunmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca, üçüncü basamak hastaların ikinci basamakta kabul edildiği görülmüştür.

c) Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan, yoğun bakım servislerine hasta yatırılması hakkındaki 2011/26 sayılı Genelge 01/04/2011 tarih ve 14712 sayı ile yayımlanmıştır. Bu maddede belirtilen, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan, yoğun bakım servislerine hasta yatırılması hakkındaki 2011/26 sayılı Genelge’ye uyulmadığı kaydedilmiştir.

Sayıştayın 2005-2008 yıllarında verdiği raporlara rağmen, gerekli düzenlemelerin zamanında yapılmadığı tespit edilmiştir.

Ayrıca, hastanede diyaliz cihazları olmasına rağmen cihazların kurulmadığı, hastane başhekiminin arkadaşı olan Özel Arnavutköy Hastanesine hastaların yönlendirildiği, hastanede 5 kadın doğum uzmanı olduğu dönemlerde bile doğumhanenin açılmadığı ve hastaların dışarıya yönlendirildiği belirtilmiştir. Arnavutköy Devlet Hastanesinde doğum yaptırılmadığı, sadece özel durumlarda hastaların "seksiyo"ya alınarak doğum yaptırıldığı görülmüştür.

200 yataklı olarak planlanarak açılmasına rağmen hâlen yaklaşık 90 yatak kapasitesi ile çalıştığı, hastanenin diğer yatak katlarının açılmadığı, hastane başhekiminin hasta bakmadığı, sağlık çalışanları üzerinde sürekli baskı kurduğu ve hakaret ettiği, gereksiz yere savunmalar isteyerek sağlık çalışanlarına ceza verdiği, fiziki şiddete yönelen eylemler yapıldığı iddia edilmektedir.

Bahsedilen hastanenin "borçluluk katsayısı" belirtildiği gibi ise kurum çalışanlarına şu an dağıtılan döner sermaye ödemesini gerçekleştirmesi mümkün olmadığından, bu durumda daha sonradan çalışanlara geri ödemek üzere zimmet çıkartılabileceği belirtilmektedir.

“34 GA 1224” plakalı, kuruma hizmet için kiralanan aracın hastanenin otoparkında olmadığı, her sabah başhekimi evinden işe ve akşam işten eve götürdüğü de belirtilmektedir.

Adı geçen Arnavutköy Devlet Hastanesi ile Özel Arnavutköy Devlet Hastanesi başhekimlerinin arkadaş olmaları nedeni ile doğum hastaları ve diyaliz hastalarının buraya yönlendirilmesinin "tesadüf olmadığı" da iddialar arasındadır. Arnavutköy Devlet Hastanesi Başhekimi Operatör Doktor Yaşar Doğan'ın göreve geldiği tarih itibarıyla Özel Arnavutköy Hastanesinin kadın doğum ve diyaliz hastalarındaki artış da merak konusudur.

Hastanenin giderinin-gelirinin oranı arasında büyük farklılık olduğu ve 90 yataklı bir hastaneye göre 2012 yılı ilk beş aylık hizmet alım rakamının 4 milyon 596 bin 10 TL 20 kuruş olduğu ifade edilmektedir. Buna karşılık hizmetlerin kaliteli verilmediği ifade edilmektedir. Ayrıca, yapılan ihalelerin kuruma edinimi sırasında uygunsuzluklar olduğu ifade edilmektedir.

Yukarıdaki bilgiler dâhilinde İstanbul Arnavutköy Devlet Hastanesiyle ilgili olarak araştırma yapmak, sağlık çalışanlarının sıkıntısını çözmek ve hastaların basit nedenlerden hayatını kaybetmelerini önlemek adına Meclis araştırması açılması kaçınılmaz olmuştur.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve arkadaşları tarafından, Mardin ilinin Derik ve Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ tarafından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik borçlarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 28/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

04/06/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 04/06/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    İdris Baluken

                                                                                                             Bingöl

                                                                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

28 Mayıs 2014 tarihinde Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve arkadaşları tarafından verilen (188 sıra no.lu), "Mardin ilinin Derik ve Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ şirketi tarafından Tarım Bakanlığı sistemine kayıtlı Çiftçi Kayıt Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik borçlarının" tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 04/06/2014 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili.

Buyurun Sayın Binici. (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Tarım Kanunu AKP Hükûmeti tarafından 2006 yılının Nisan ayında çıkarılmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun tarımsal desteklerle ilgili 21’inci maddesinde “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz.” hükmü yer almaktadır.

AKP bu yasayı çıkarmakla iyi etti, hoş etti de ancak, kendi çıkardığı Tarım Kanunu’nun bu hükmünü de hiçbir zaman uygulamadı, uygulatmadı. Kanunda apaçık yazılı olan “Verilecek destekler gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz.” hükmüne rağmen AKP hükûmetleri döneminde çiftçilere verilen destekler yüzde 0,5 ile yüzde 0,6 bandında kalmış ve yukarı çıkmamıştır. Yani verilmesi gereken desteklerin neredeyse yarısı ödenmemiş, çiftçilerimizin yasal hakları alenen gasbedilmiştir. Aslında bu durum AKP’nin konumlandığı siyasal, sosyal ve ekonomik sistemin bir sonucudur. Öyle ya, kılavuzu özel sektör, mabetleri sermaye olanların, alın teri dökerek nafakasının peşindeyken can veren işçiler, yatağa aç giren çiftçiler, siftahsız kepenk kapatan esnaflar, milyonlarca yoksul emekçiler neden umurlarında olsun ki?

Değerli milletvekilleri, biliyorum, şimdi AKP sözcülerinden birisi kürsüye gelecek, çiftçiye verilen destekleri bizlere bir anlatacak, bir anlatacak, belki de verdiklerini iddia ettikleri rakamlarla çiftçileri borçlu bile çıkaracaktır. Ama hiç zahmet etmeyin, çiftçilerimize verdiğiniz destekleri bizzat Tarım Bakanının ifadelerinden yapacağım alıntılarla ben sizlere aktarayım.

Bakınız değerli arkadaşlar, geçtiğimiz bütçe konuşmasında Sayın Bakan neler demiş: “Kırsal kalkınma desteklerine 291 milyon, tarım sigortaları desteklerine 263 milyon, sertifikalı tohum, fide ve benzeri desteklere 219 milyon, telafi edici ödemeler kapsamında ise 98 milyon TL ödenmiştir. 2012 yılında çiftçilerimize nakit olarak verdiğimiz tarımsal destek miktarı toplamda 7 milyar 600 milyon lira olmuştur. Biraz önce de arz ettiğim destekler, nakdî ve hibe olarak üreticilere ödenen desteklerdir. Ancak, bunun dışında tarım sektörüne yönelik önemli kaynaklar aktarılmaktadır.” diyerek konuşmasına devam eden Sayın Bakan, aslında bu cümlede bile kendisini ele veriyor. Neyse, biz Bakanın konuşmasıyla devam edelim: “Örneğin, Toprak Mahsulleri Ofisinin ürün alımlarındaki ödemeleri 1,5 milyar, tarımsal kredilerin faiz sübvansiyonu 1 milyar 296 milyon, tarımsal ürün ihracat desteğine 391 milyon, balıkçı gemilerine mazot desteği 156 milyon -bu kısma lütfen dikkat edin- üretimde verimliliği artırmaya dönük destekler ve altyapı hizmetleri kapsamında yer alan arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri için 331 milyon ve tarımsal sulama yatırımlarına 3 milyar 700 milyon kaynak sağlanmıştır.” diyor Sayın Bakan. Ve 2012 yılına dair verdiği bu rakamları toplayan Sayın Bakan 15 milyar liraya ulaştığını aktarıyor. Sonra da, bu rakamın gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1,06’sı olduğunu söyleyerek yasaya atıfta bulunuyor.

Sayın Bakanın aklımızla alay edercesine yaptığı bu hesaptaki ayrıntılar, inanıyorum ki dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Sayın Bakan tarımcı olması hasebiyle, herhâlde elmalar ile armutları toplamıştır. Bakan, çiftçinin Ofise sattığı malın bedelini, faiz indirimlerini, arazi toplulaştırma, kadastro hizmetlerini, DSİ’nin yaptığı altyapı yatırım harcamalarını da desteklerin içinde saymıştır. Ayrıca, büyük şirketlere çiftçinin üzerinden doğrudan transfer ettiği miktarları da bu toplama dâhil etmiştir. Örneğin, sigorta şirketlerine, tarımsal ürün ihraç eden şirketlere, sertifikalı tohum üreten şirketlere yapılan ödemeleri de çiftçilere verilmiş destek olarak sunmuştur. İşte tüm bu kalemleri genel toplamdan çıkardığınızda, iddia edilen destekleme miktarının 7 milyarın altına indiğini sizler de göreceksiniz. Ayrıca, çiftçilere kullandırılan dünyanın en pahalı mazotu ve gübresi üzerinden alınan vergiler hesaba katıldığında ise verilmiş gibi görünen desteklerin sıfırlandığını, hatta çiftçinin devletten alacaklı duruma geçtiğini de hesap edebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, yasaya rağmen eli titreye titreye çiftçilerimize verdiği destekleri nasıl olur da sermaye sahiplerine transfer ederim diye dertlenen AKP Hükûmeti, yeni icadını da uygulamaya koydu. Bildiğiniz üzere, Bakanlar Kurulu geçtiğimiz mart ayının 4’ünde bir karara imza attı. Mart ayının 9’unda Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren karar gereğince, 2014 yılında tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan çiftçilere bu borçları ödeninceye kadar destekleme ödemesi yapılmayacak. Karara göre, elektrik dağıtım şirketleri kendi abone kayıtlarıyla Çiftçi Kayıt Sistemi’nin kayıtlarını eşleştirerek alacaklı olduğu tutarı bankaya iletecek, banka da bu tutarları bloke edecek ve ödemeyecektir. Yani, daha anlaşılır bir ifadeyle izah edecek olursak, AKP Hükûmeti elektrik dağıtım şirketlerine tahsilatçılık yapacaktır. Burada AKP’nin yetkililerine sormak istiyorum: Yok pahasına peşkeş çektiğiniz dağıtım şirketlerine başka hangi sözleri verdiniz? Mesela, gerekirse polis veya jandarma gücüyle tahsilat yapılacağına dair bu şirketlere söz verilmiş midir acaba? Ya da dağıtım şirketlerine “İstediğin saatte istediğin kadar kesinti yapabilirsin. Bu kesintilerle özellikle Kürtleri terbiye edebilirsin.” denmiş midir acaba?

Bakınız değerli arkadaşlar, dağıtım şirketlerinin gönderdiği fahiş faturalar bir yana, su kuyusu bulunmayan veya elektrik aboneliği olmayanlara da binlerce liralık fatura gönderildiğine dair çok yoğun şikâyetler almaktayız. Deli Dumrul misali her karış toprağa fatura gönderen şirketler hızını alamamış ve Mardin’in Fesliğen köyündeki mezarlığa bile fatura kesilmiştir.

Ben buradan Hükûmeti ve sayın bakanlarını uyarmak istiyorum. Eğer bu politikalarda ısrarcı olmaya devam ederseniz, tarımdan koparacağınız insanlarla yeni Somalar yaratırsınız, sayıları bugün itibarıyla 1,5 milyona dayanmış olan mevsimlik tarım işçilerini çığ gibi büyütürsünüz, kule inşaatlarının tepelerinde, çöken iskelelerde daha çok kurban verirsiniz, sermaye ilahlarına kurban ettiğimiz 3 cana her gün yeni canlar eklersiniz. Başta iş kapılarında bekleyen işsizler ordusuna, sonra da sizden cesaret alanların kurdukları ölüm işletmelerine tabut yetiştiremezsiniz diyorum ve saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın  Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

HDP grup önerisi, Mardin ilinin Derik ve Kızıltepe ilçelerinde, Dicle EDAŞ şirketi tarafından Tarım Bakanlığı sistemi yani ÇKS’ye kayıtlı, tarımsal faaliyetini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine, herhangi bir kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak, usulsüz elektrik kullanımıyla ilgili düzenlenen borçların araştırılması ve çiftçilerin mağduriyetinin giderilmesi noktasında bir öneri.

Şimdi, eğer gerçekten abone değilse… Bu Bakanlar Kurulu kararının uygulaması noktasındaki tebliğe göre “abonelik” kavramı belirlenmiştir. “Abonelik” kavramını burada, madde 3’te -aynen okuyorum- “Tarımsal sulamada elektrik kullanan, şirketle abonelik sözleşmesi olan çiftçi veya tüzel kişilik” olarak değerlendirmektedir. Bu noktada, grup önerisinin verilmesinden dolayı da HDP’ye teşekkür ediyorum.

Gerçekten, burada, abone olmadığı hâlde yani şirketle bir elektrik tüketim sözleşmesi imzalamadığı hâlde -Bakanlar Kurulu tebliğinde de “abonelik” kavramı belirlendiğine göre- elektrik borcu olan kişiye “Şirkete bu borcu kapat, sonra gel destekleme primini al.” demek doğru değil bu tebliğe göre. Bu önergede belirtilen maddi gerçek doğruysa, burada hukuki bir sıkıntı var. Bakanlar Kurulunun çıkarmış olduğu tebliğdeki “abonelik” kavramına uymadığından dolayı burada çiftçilere böyle bir yaptırım getirilemez. Fakat bir kuyu vurulurken abone olmak gerekiyor Tarım Bakanlığı anlamında, DSİ anlamında. Eğer burada bir abonelik yok ise, diğer taraftan elektrik tüketimi var, bir abonelik sözleşmesi yapılmadı ise, burada kullanılan elektrik de kaçak ise, kaçak tüketim var ise bununla ilgili yaptırım Türk Ceza Kanunu’nda belirlenmiştir. Burada bir cürüm vardır, bu cürüm takip edilmelidir. Bu ayrı meyanda değerlendirilmeli ama grup önerisinde, gerçekten abone olmadığı hâlde bu tebliğnameye göre “Git borcunu öde kardeşim, gel ondan sonra desteklemeni al.” demek doğru değildir hukuken. Fakat şu da doğru değildir: “Elektriği kullan, bedelini ödeme.” Herkes tükettiği enerjinin bedelini ödemek zorundadır.

Burada tebliğnamenin çıkarılmasındaki maksat ise elektrik abonesi olması anlamında bir zorlama, diğer taraftan, abone olduğu hâlde elektrik borcunu ödemiyorsa bunu devam ettirmemesi açısından da bir yaptırım getiriyor.

Bu yaptırım nedir? ÇKS kapsamında bir sözleşmesi varsa, kayıtlı sistemde gözüküyorsa, aynı zamanda elektrik şirketiyle de sözleşmesi varsa, diyoruz ki buna “Kardeşim, git elektrik borcunu kapat, gel desteklemeni al.” Burada hukuken bir sıkıntı yok ama tebliğnamede “abonelik” kavramı geliştirildiğinden dolayı bu tebliğnamenin uygulanmasında bir problem varsa ben bu konuyu ilgili bakanlarıma takdim edeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, gerçekten, grup önerisinde de değinildiği üzere, 2014 tarih 6052 sayılı Bakanlar Kurulu kararının uygulandığı, bu nedenle mağduriyetlerin yaşandığı ifade edilmekte.

Her şeyden önce, ilgili Bakanlar Kurulu kararına göre… Yani (2014/9) sayılı Tarımsal Sulamaya İlişkin Elektrik Borcu Bulunan Çiftçilere Bu Borçları Ödenene Kadar 2014 Yılında Tarımsal Destekleme Ödemesi Yapılmayacağına Dair Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama Tebliği çıkarılmıştır. Demin de arz ettiğim üzere, 28936 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren bu tebliğe göre –amaç, madde 1- sulamada kullandığı elektrik borcunu ödemeyen çiftçilere bu borcu kapatıncaya dek destekleme ödemesi yapılmayacaktır. Bu bir yaptırımdır.

Dayanağını nereden almaktadır bu yaptırım? Dayanağını ise bu yaptırım 4/3/2014 tarih 2014/6052 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’ndan almaktadır. Yani, bu tebliğin hukuki bir dayanağı vardır, bu dayanak da Bakanlar Kurulu kararıdır. Çiftçilere destekleme ödemesinin yapılmayacağına dair hukuki dayanak -demin de söylediğim üzere- abonelik sözleşmesinden kaynaklanan bir sıkıntıysa bu sıkıntının da giderilmesi gerekir; bu noktada grup önerisine de katıldığımı söylüyorum.

Yine, tebliğin 3’üncü maddesine göre, ilgili çiftçinin abone olması lazım, ancak çiftçi ve tüzel kişi olarak tanımlanan bu abonenin aynı zamanda EDAŞ şirketiyle de bir sözleşme yapması gerekiyor, bu sözleşmeyi yaptıysa bu tebliğnameyle muhatap olacaktır. Ancak, bu sözleşmeyi yapmamış, kuyudan su çekiyor, kuyunun da ruhsatı yok, burada bir kaçak elektrik var, kaçak kuyu var; bununla ilgili yaptırım ise -demin de söylediğim üzere- bir cürüm vardır, bu cürmün de Ceza Kanunu anlamında yaptırımı vardır. Bizim buradaki, bu tebliğnamedeki maksadımız, kuyular için aboneliği olmayanları elektrik şirketiyle ilgili sözleşmeye zorlamak.

Şimdi, burada elektrik tüketimiyle ilgili bazı bilgiler vereceğim, ki sebep, bu tebliğname niye çıkarılmış, ona da değinmek istiyorum. Dicle Elektrik AŞ 2012 yılında 242 milyar kilovatsaat elektrik üretmiş ve bunu o bölge tüketmiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Özel şirket mi bu?

RAMAZAN CAN (Devamla) – Evet.

Abone başına böldüğümüzde kişi başı elektrik tüketimi 1.237 kilovatsaat, Türkiye ortalaması ise kişi başı 468 kilovatsaat, neredeyse 3 katı bir tüketim var.

Yine, değerli arkadaşlar, burada elektrik kullanımıyla ilgili örnekler vermeye devam edeceğim. Yine çarpıcı bir örnek var: Bu bölgede 297 kilovatsaat kişi başı tahakkuk var. Tüketim, meskenlerde bile -sulu değil- Türkiye ortalaması 131 kilovatsaatken bölgede 418 kilovatsaat yani 3 katı. Türkiye ortalaması mesken abonesi başına 43 TL tüketim varken Dicle bölgesinde bu oran 138 TL. Bu tablo her şeyi ortaya koymakta.

Diğer yandan tahsilatlarla ilgili örnek vermek istiyorum: Türkiye ortalaması kişi başı 43 TL elektrik tahakkuk ederken 42 TL tahsilat yapılıyor, Dicle bölgesinde ise bu rakam 15 TL. Bu bölgede, meskenlerde tüketilen elektriğin ancak yüzde 10’u tahsil edilmektedir. Arkadaşlar, yani, ne özel şirket ne devlet, hiç kimse bu işin altından kalkamaz. Netice itibarıyla, elektrik kullanılıyorsa bunun bedeli ödenmelidir. Bunun bedeli diğer vatandaşlardan da çıkartılmamalıdır.

Yine, burada bir örnek vermek istiyorum: Dicle bünyesinde toplam 26.200 tarımsal sulama abonesi mevcut. Bu abonelerin 23.819 kadarı, yani yüzde 91’i Dicleye borçlu. Toplam alacak miktarı 1,37 milyar TL, dikkatinizi çekiyorum, gecikme bedeli hariç. Devir sonrasında tarımsal sulama abonelerinden yapılan tahsilat 28,3 milyon TL, yani yüzde 2 seviyesinde. Dolayısıyla da burada kaçak yoğun bir şekilde uygulanmakta. Artık meşru bir yol olmuştur, bunu da engellememiz gerektiğine inanıyorum.

Diğer bir konu da elektrik kesintileriyle ilgili. Elektrik kesintilerinin niye olduğu noktasında ise, burada şöyle örnekler vermek istiyorum arkadaşlar: Bir bölgede normal ölçekte abone sayısı belirleniyor ve oraya abone sayısına göre trafo konuyor. Fakat, kaçak olduğu için, bedel ödenmediği için, abone sayısının 3-4 misli orada bir harcama, bir tüketim oluyor. Dolayısıyla, orada trafonun o enerjiyi kaldırması mümkün olmuyor ve patlıyor, arızalar meydana geliyor. Özellikle, TEİAŞ’ın verilerine göre, Hakkâri bölgesinde yüzde 70 oranında kayıp ve kaçak var. Kesinti oranına baktığımızda da Hakkâri 1’inci sırada gelmekte. Bunun nedeni: Kaçak elektrikle 4 bin kilovatlık bir elektrik tüketimi olduğu zaman trafolar patlıyor, hatlar çekmiyor, bundan dolayı da sık sık elektrik kesintileri yaşanıyor. Bunları aşabilmenin yolu özelleştirmeden geçer. Özelleştirme yapıldığı zaman bunlar daha dikkatli yapılacak ve şirket yatırım yapacak ama bedelini de tahsil etmeye devam edecek.

Netice itibarıyla, elektrik tüketiliyorsa bu bir bedeldir, bu bedelin karşılığı ödenmelidir, aksi takdirde başka sıkıntılara neden olur.

Yine, özellikle, abonelik sözleşmesi olmadığı hâlde Bakanlar Kurulu tebliğnamesi uygulanıyorsa -grup önerisine aynen katılıyorum- bu doğru değildir, bunun farklı yaptırımları olmalıdır diye düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında, abonesi olmayanların elektrik bedellerini ödememesini istediğimizi ve bunun bedelini elektrik bedelini ödeyenlerin karşılamasını istediğimizi dile getirdi, grubumuza sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Altan Bey grubumuz adına cevap verecek.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; defalarca bu elektrik mevzusunu konuştuk. Özet ne? Özetin özeti, iki dakikada ne söyleyebilirsem o kadarını söyleyeceğim. “Elektrik kullanıyorlar, parasını versinler.” Çok haklı bir laf değil mi? Biraz evvel de sayın hatip böyle söyledi. Kardeşim, hangi elektrik, kim kullanıyor, ne kadar kullanıyor, niye kullanıyor? Mardin Ovası’nda 3 binin üzerinde kaçak kuyu var, 3 binin üzerinde. Niye kaçak? “Yer altı suları bitecek.” diye devlet izin vermiyor, haklı olarak da vermiyor. Çünkü pipet gibi, batırıyorsunuz, 35 metreden çıkan su, şu anda, Midyat kalkerine geldi, 400 metre, 500 metre... Bir kuyunun maliyeti 120 milyar. Burada inşaat mühendisleri, ziraat mühendisleri  var, hesap yapın; 120 milyar. Senede de bu adam 100 dönüm için -1 kuyu 100 dönümlük pamuk tarlasını sulayabiliyor- 50 milyar elektrik parası verecek. Alın, tarla sizin olsun, sen ek.

Sulama kanalları: On iki senedir Urfa Barajı’nda su tutulmuş, Mardin Ovası’nda su yok, daha Derik yol ayrımını geçmemiş ana kanal, sen kanalların yüzde 15’ini, suyun yüzde 85’ini bitirmişsin, toplamışsın. Niye kanalımı bağlamıyorsun? Kaçaksa bu kuyular niye göz yumuyorsun? Kaçak kuyuya niye elektrik bağlıyorsun? Aynen Osmanlıdaki mültezimler gibi oldu bu. Mültezim ne? Vergi toplamayı ihaleye çıkarıyordu, sadrazama da 20 bin akçe rüşvet veriyordu, 100 bin akçe de taahhüt ediyordu, 120 bin akçe köylünün canına düşüyordu. Bu mültezimlik sistemiyle bir yere gidemezsiniz. Yapın kanalları, sulama kanallarını bitirin, vatandaşın suyunu verin, vatandaş da kurtulsun siz de kurtulun. Buna bir çözüm bulun, yoksa bütün traktörler gelip vilayetlerin önüne konulacak, arazi tapuları da size verilecek; ee, alın, kurtulun.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve arkadaşları tarafından, Mardin ilinin Derik ve Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ tarafından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik borçlarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 28/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasan Akgöl, Hatay Milletvekili.

Buyurun Sayın Akgöl.

HASAN AKGÖL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizi doğrudan ilgilendiren bir konunun Meclis gündemine grup önerileriyle getirilmiş olması vesilesiyle, araştırma önergesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, ben konuşmama farklı başlayacaktım ama iktidar partisine ait deminki hatip arkadaşım bizim söylediğimizi teyit etti, kendisine buradan çok teşekkür ediyorum. Bizim hep savunduğumuz buydu zaten. Biz ”Bu Hükûmet çiftçiye karşı.” diyorduk, “Bu Hükûmet çiftçinin karşısında.” diyorduk,  “Bu Hükûmet çiftçinin batması için elinden geleni yapıyor.” diyorduk, hatip arkadaşım da onu söyledi, dedi ki: “Elektrik parasını ödeyeceksin kardeşim, bunun çaresi yok; kaçak kuyu vurmayacaksın kardeşim, bunun çaresi yok; yaktıysan bunu ödemek zorundasın.” Hatip arkadaşım Hükûmetin düşüncelerini bize aktardı, biz de bunu savunuyoruz zaten. Çiftçi “Elektrik parasını ödemeyeceğim.” demiyor ki, “Bana ödeyeceğim miktarda fatura çıkart.” diyor.

Bundan on yıl önce mazotun beşte 1’i kadardı elektrik fiyatı, sizin iktidarınızdan önce mazot maliyetinin beşte 1’i kadardı. O zaman çiftçi ödüyordu, bir sorun yoktu. Niye sorun sizinle başladı? Çünkü, siz çiftçiyi gözden çıkarttınız, elektrik parasını mazotun üstüne çıkarttınız, bunun için ödeyemiyor çiftçi. Peki, çiftçinin kullandığı elektrikteki artışla üründeki artış paralel mi, onu da bir kontrol edin.

Demin, HDP Grubundaki hatip arkadaşım çok doğru söyledi. Siz, kuyu ruhsatı olayını getiriyorsunuz. Ee, adama baraj mı yaptın, adama kanalet mi yaptın ki kuyulara yasak koyuyorsun?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Baraj yaptılar, kanallarını yapmadılar.

HASAN AKGÖL (Devamla) - Adama bir alternatif sun, adama de ki: “Alternatifin budur senin.” Adama de ki: “Bak, ben sana suyu getirdim, bundan sonra kuyu vurmana gerek yok.” Adam da kuyuyu vurmasın, barajdan suyunu çeksin. Adam, 300, 400 metreden su çekip sulama maliyetinin barajdan sulayanın 5 katı, 10 katı olmasına çok mu meraklı; 100 milyar, 150 milyar kuyusuna, elektriğine, trafosuna para verip kendisiyle eş değerdeki çiftçinin kat kat üstünde maliyetle üretim yapmaya çok mu meraklı? Sen adama önce alternatif sun, ondan  sonra, adam gelsin, senin enerji borcunu ödemiyorsa kes elektriğini. Adam gelsin, senin barajından su çekmiyorsa kes desteklemesinden. Hatip arkadaşım şunu unutuyor herhâlde: Bu memlekette çiftçi zaten ürettiği üründen şikâyetçi, üretim girdileri çok pahalı, sattığı ürünün fiyatı çok ucuz, bunu biliyor. Peki, sen, bu arkadaşımın, çiftçi kardeşimin gözünü açıp tek dayanağı olan o desteklemeyi beklediğini bilmiyor musun?

VAHAP SEÇER (Mersin) – 1,5 milyon hektar tarla su bekliyor. On yıl önce…

HASAN AKGÖL (Devamla) - Alacağı o desteklemeyle ayakta kalmaya çalışacağını bilmiyor musun? Ama, sen, enerji borcundan dolayı o desteklemeyi de kesip “Git, ne hâlin varsa gör.” diyorsun. Çiftçiye bu zulmü yapmaya hakkın yok arkadaşım, sonra kursağınızda durur. Oy aldığınız kesimin büyük bir oranı çiftçi. Peki, sen bunların hakkını nasıl ödeyeceksin, bunların yüzüne nasıl bakacaksın? Bir de çıkmış diyorsun ki: “Yaktığın elektriği ödeyeceksin. Abonelik şartlarını yerine getireceksin.” Abonelik şartlarının ne olduğunu biliyor musun sen? Önce, ona bir bak. Bugün, Hatay’da, özelleştirdiniz, verdiniz, Enerjisa’ya verdiniz. Adam işini bitirmiş, kabule çıkartacak adam bulamıyor, teknik eleman bulamıyor orada. Adamın pamuğu yanmış, tarlası yanmış, bir tane eleman bulamıyor. Özelleştirme yaparken bunları düşünmediniz mi? Bu sistemin nasıl yürüyeceğinin farkında değil miydiniz? Önce altyapı oluşturulup özelleştirilir. Siz önce bunları yapın, ondan sonra elektriğini ödemeyen çiftçinin elektriğini kesmekle uğraşın, desteklemenin kesilmesiyle uğraşın arkadaşlar. Siz önce paralelini verin, adama bir alternatif sunun kardeşim, ondan sonra… Bu çiftçi “Borcumu ödemeyeyim.” demiyor, “Ben borcumu ödemeye razıyım.” diyor. Bu çiftçi namusludur, haktan yanadır ama diyor ki “Nasıl geminin mazotunu, uçağın mazotunu indirimli fiyatla veriyorsan, benim de kullandığım enerjiyi, benim de kullandığım mazotu ödeyebileceğim şekle getir, gel benden hakkını iste.” Almadan vermek Allah’a mahsustur, bunu en iyi bilmesi gereken de sizlersiniz.

Ha, başka bir konu daha var. Destekleme dağıtıyorsunuz. Hangi banka aracılığıyla dağıtıyorsunuz? Devletin resmî bankası Ziraat Bankası aracılığıyla dağıtıyorsunuz.

Demin Manisa Milletvekili Sakine arkadaşım bana hatırlattı, sen, devletin bankası, devletin ödediği desteklemeden komisyon kesiyorsun. Ee, bunu yüzde 2 eksik ver, niye komisyon kesiyorsun? Lütfen…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İlk üç aylık kârı 930 milyon lira!

HASAN AKGÖL (Devamla) – Bine bine, zaten, bir tek çiftçi mi kaldı sırtına binebileceğiniz? Elektriğin, mazotun, gübrenin, ilacın fahiş fiyatlarla satılıyor olduğu bir memlekette, girdilerin bu kadar yüksek olduğu bir memlekette, sen elektrik parasından dolayı bir de adamın elektriğini keseceksin.

Sen ne diyorsun çiftçiye o zaman kardeşim, ne diyorsun? Diyorsun ki “Çiftçilik yapma, sat tarlanı, sapanını sat kardeşim, senin çiftçilik yapmaya hakkın yok. Ben saman ithal etmeye alıştım zaten.”

Bakanlar Kurulu yok burada, sayın bakanlarım çok iyi bilir, saman ithalatı için Bakanlar Kurulundan karar çıkarttıklarını çok iyi bilir. Diyor ki: “Sen üretme samanı, sen üretme buğdayı. Senin bunlarla işin yok, ben bunları ithal ederim. Gel, ben sana 3 kuruş maaş veririm.” Bu mantığın değişmesi gerekir arkadaşlar.

Ne diyoruz? Önceden olduğu gibi enerjide KDV’yi kaldırın veya KDV’yi yüzde 8’e çekin, çiftçi borcunu ödeyebilsin, ama yok. Zaten bu sene kurak geçti, kurak bir sene, mahsuller bitti, mahsul gelmedi. Bölgemde, 600 kilo veren dönümler 150-200 kilo veriyor. E, bunun üstüne bir de sen elektriği keser isen çiftçi bu mevsimde neyle pamuğunu, mısırını sulayacak? “Üretme.” diyorsun. Neyle ektiği tohumu yeşertip ürün alacak? Sen “Alma!” diyorsun. Kuyuyla sulama yapan, sulu tarım yapan çiftçiye diyorsun ki “Allahutaala bu sene kuraklık verdi, bir kuraklık da benim Hükûmetten, bir kuraklık da benden.” Diyorsun ki: “Ben de elektriğini keserim, kuyunu keserim, ben de seni sulandırmam.” Dolayısıyla, kurak geçen bir sezonun arkasında Hükûmet de bunu katmerlice katmerlice artırarak çiftçinin evine ekmek götürmemesini sağlıyor.

Arkadaşlar, aklımızı başımıza toplayalım. Bu yasayı çıkaran sizlersiniz, bizleriz; hitap ettiğimiz köylü vatandaşlarımız. Biz eğer bu koltuklarda oturuyor isek onların oylarıyla oturuyoruz, onların yüzü hürmetine oturuyoruz. Şu maaşları alıyorsak onların yüzü hürmetine, onların verdiği vergilerle bu maaşları alıyoruz. Biz, bakmakla yükümlü olduğumuz, sorumlu olduğumuz çiftçinin, köylünün hakkını korumayacaksak bu koltuklar hepimize haram olsun. Bu koltuğun hakkını vermek lazım. Burada oturup da bana, grup başkan vekillerinin, genel başkanın verdiği kâğıt doğrultusunda, çıkıp birkaç kelime söylemek hak değil. Çıkacaksın, bölgene hangi yüzle gideceksin, kendi bölgenin çiftçisine hangi yüzle bakacaksın? “Ben, elektrik borcundan dolayı desteklemenin kesilmesine ‘okey’ verdim.” mi diyeceksin? Hangi yüzle bakacaksın bölgene? Sen, kendi bankandan, devlet bankasından komisyon kestiriyorsun. Bunu kendi çiftçine nasıl anlatacaksın?

Lütfen, arkadaşlar, biz oralardan geldik. Buradaki klimalı odalarda oturarak Mecliste el kaldırıp el indirmek kolay. Bir pamuk tarlasında, bir mısır tarlasında nasıl çalışıldığını, nasıl üretim yapıldığını gidin orada görün. Bir çocuktan farkı yok; bir ürünün yetişmesi için bir çiftçi çocuğuna göstermediği özeni ürününe gösterir, çocuğunu doktora götürmez, ürününe ilaç alır ve siz bu emeğin karşılığını hiçe sayıyorsunuz. Yok efendim “Kanun.” Kanunu kim çıkarıyor? Sizler çıkarıyorsunuz, bizler çıkarıyoruz. Yasayı kimler koyuyor? Bizler koyuyoruz. Ee, kusura bakmayın yani, kusura bakmayın, hem burada oturacaksınız çiftçinin alın terinden faydalanacaksınız hem burada oturacaksınız çiftçinin boğazındaki, kursağındaki ekmeği almaya çalışacaksınız.

Onun için arkadaşlar, son olarak şunu söylüyorum tekrar tekrar: Çiftçinin ürettiği ürünün üretim maliyetlerinin düşürülmesi ve çiftçinin ürettiği ürünün değerinin verilmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN AKGÖL (Devamla) – Çiftçi ayakta kalırsa piyasa ayakta kalır. Bunun başka türlü çözümü yoktur.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ebu Bekir Gizligider, Nevşehir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elimizde, Sayın Gülser Yıldırım tarafından verilmiş, Mardin ilinin Kızıltepe ilçesinde Dicle EDAŞ şirketi tarafından, Tarım Bakanlığı sistemine kayıtlı, ÇKS kaydında tarımsal faaliyetini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine herhangi bir kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak, usulsüz elektrik kullanımıyla ilgili düzenlenen borçların araştırılması ve çiftçilerimizin bu mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili tedbir alınması amacıyla Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün ilgili maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması önergesi var.

Öncelikle şunu söylemek isterim ki bu önergeyi şu yönüyle yadırgadım: Sadece Dicle bölgesiyle ilgili verilmiş bir önerge. AK PARTİ bütün Türkiye’nin partisi ve ben de Orta Anadolu’nun ortasından gelen ve geçmişte, avukatlık mesleğimiz sebebiyle MEDAŞ şirketinin beş yıl avukatlığını yapmış bir kardeşiniz olarak, tam da bahsedilen sorunun ortasından gelen bir kardeşiniz olarak konuşmak istiyorum.

Şu doğrudur: Şu anda, özellikle tarımsal sulama yapan çiftçilerimiz, aynı şekilde Orta Anadolu’da da en önemli girdi olarak enerji girdisiyle karşı karşıyadır. Ancak, bunların palyatif çözümlerle, palyatif önergelerle çözülmesi mümkün değil.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Önergenizi “palyatif” olarak değerlendirdi Sayın Baluken. Bu, açık bir sataşmadır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Evet, Türkiye partisi olup olmamayla…

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Devamla) - Bu kapsamda, AK PARTİ iktidarı, iktidara geldiği günden beri sadece bu sorunu değil, toplamda Türkiye’nin çok büyük enerji kaynaklarının israfına sebep olan ve yanılmıyorsam, yılda 60 milyar doları aşkın bir dövizimizin yurt dışına gitmesine sebep olan bu enerji açığını çözmeye çalışıyor. Bu noktada ne yapıyoruz? İlk kez “alternatif enerji kaynakları” dedik, yıllarca konuşuldu ama bizim iktidarımızda gerçekleşmeye başladı. Sadece bizim bölgemizde, Kızılırmak’ın üzerinde 10’a yakın HES kuruldu şu anda mesela.

Yine, şunu anlatmak isterim: Bölgeyle ilgili olarak GAP Eylem Planı kapsamında, yine, yaklaşık 15 milyar lira harcandı ki bunun çoğu sulamaya dair ve bu sulamanın da çoğu cazibeli sulama yöntemiyle sulamaya dair.

Şimdi, burada amacımız tabii ki milyar dolarlarımızın artık Türkiye’de kalması. Bu kapsamda, tüm Türkiye’yi düşünecek olursak, sadece o bölgeyi değil ve o bölgeyi de çok ilgilendiren güneş enerji sistemlerinin devreye alınması ve bunların uzun vadeli kullanımlarının artık hepimizin gündeminde olması çok önemli bir kazanç.

Yine, amacımız burada bizim, enerjide verimlilik ilkesi yani eğer bedelsiz bir kullanımın önünü açacak olursak israfın önünü açıyoruz ve bir haksızlığa sebep oluyoruz. Defaatle, Hükûmetimiz döneminde taksitlendirmeler yapıldı, bizzat avukat olarak onlarda görev yaptım. En son -6111 sayılı Kanun- geçtiğimiz Meclis döneminde bir yasa çıkarıldı ve bizim bölgede en çok karşılaştığımız, bir yandan da ödeyen çiftçilerin durumu var ki adaletsizliğe sebep olup olmaması. Dolayısıyla, bir karşılıklılık esası, bir hak hukuk esası, bir kul hakkı esasının tarafımızdan benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu zamana kadarki uygulamalarda bu kapsamda olmaya çalışıldı.

Yine, bu kapsamda söylememiz gereken en önemli şeylerden biri üretim maliyeti yani önergenin bir başka eleştiri kısmı da bu olacaktır. Yine, az önce Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Ramazan Can’ın açıklamaları vardı. Ben bunların hepsini tek tek anlatmak, tekrara düşmek istemiyorum. Tüm bu sebeplerle önergenin aleyhinde olduğumuzu, aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyorum.

Ayrıca, hepimizce de malumdur ki artık, gazete haberlerine konu olan ve Türkiye’de hepimizin canını yakan, Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapmamızı gerektiren çok önemli hususlar var, bunların gündeme alınması gerekiyor. Sadece bölgeyle ilgili değil tüm Türkiye’yle, çünkü her bölgenin kendine has ama toplamda ortak olan sorunlarımızın uzun vadeli çözümünü konuşmamız gerekiyor. Bunların daha ayrıntılı ve daha verimli konuşulması ve çözülmesi noktasında bu zamana kadar sayın bakanlarımızın gösterdiği performans için teşekkür ediyoruz. Türk Ceza Kanunu’ndaki değişikliklerin ve diğer gündem maddelerinin görüşülmesi gereğini ifade ediyorum.

Tüm bu sebeplerle önergenin aleyhinde olduğumuzu beyan ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın hatip konuşması sırasında, sadece Derik ve Kızıltepe’deki çiftçilerin sorunlarını dile getirdiğimiz için dar yaklaştığımızı, Türkiye partisi olmadığımızı kasteden bir konuşma yaptı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Altan Bey grubumuz adına cevap verecek.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tan.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, Nevşehir Milletvekili Ebu Bekir Gizligider’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu işte, tabii, böyle detaya doğru inildikçe başka sorunlar çıkıyor ortaya.

Şimdi, sayın hatip güneş enerjisinden bahsetti, alternatif enerjilerden bahsetti. E, tamam, güzel, bunlar güzel. Peki, bunları kim yapacak? Hükûmetinizin böyle bir programı var mı? Diyarbakır, Urfa, Mardin, Batman, bugün Türkiye'nin en fazla güneş enerjisinden istifade etmesi gereken bölgeleri yani üç yüz altmış beş gün üzerinden bir hesaplama yapılırsa, gün sayısı olarak en yüksek verim oradan alınıyor. Kim yapacak bunları, niye yapmıyorsunuz? Hadi kanalları bitirmediniz, suyu aldınız, hapsettiniz, elektrik yaptınız, ovaya vermiyorsunuz; bari Allah’ın güneşinden bize enerji verin, o da yok.

Değerli arkadaşlar, kul hakkından bahsetti arkadaşımız. İşte “Elektrik kullanıyorlar.” Hazreti Hüseyin’i, biliyorsunuz, Yezid’in ordusu Kerbela’da katletti, bir damla suya muhtaç etti, bırakmadı çocuklar su içsin. Hazreti Hüseyin’in tek bir oğlu kurtuldu Kerbela’dan, İmam Zeynelâbidin, ölene kadar ibadetle geçirdi zamanını. Mekke’de hac zamanı bir Kûfeli, Hazreti Hüseyin’e sahip olmayanlardan biri geldi, dedi ki: “İmam, mahvolduk, kul hakkı, ahiret hakkı, hepsi gitti.” “Ne oldu?” “İhramlıyken, ihram içerisindeyken bir pire öldürdük, bunun hükmü ne?” Dedi ki: “Süphanallah, Peygamber’in torununu öldürdünüz, hükmünü sormadınız, bir pirenin hükmü için feryat ediyorsunuz.” Değerli arkadaşlar, kul hakkını konuşurken de dikkat etmek lazım.

Yine, AK PARTİ’li sayın hatip “1 milyar TL yani 1 katrilyon kaçak var.” dedi. İki firmayı affettiniz, biri Cengiz İnşaat, öbürü de yine onun yakını. Biri 600 trilyon, biri 424 trilyon, iki firma kadar bütün bölge etmiyor.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

Cevap verin!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım ve arkadaşları tarafından, Mardin ilinin Derik ve Kızıltepe ilçelerinde Dicle EDAŞ tarafından Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi kaydında tarımsal faaliyetlerini sulu olarak bildiren bölge çiftçilerine kuyu aboneliği olmamasına rağmen kaçak/usulsüz elektrik kullanımı ile ilgili düzenlenen elektrik borçlarının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 28/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sataşma var, biri cevap versin.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – 1 milyar 24 milyon yani 1 katrilyon 24 trilyon vergi borcu affedildi. Bütün bölgedeki kaçak 1 milyar. Varlığım varlığınıza armağan olmasın!

BAŞKAN –  Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Kabul etmeyenler…” diye sormadınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sordum efendim, sordum. Tutanakları istersiniz efendim.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – İyi uykular!

BAŞKAN – Okutuyorum:

2.- MHP Grubunun, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşları tarafından, 30/3/2014 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler genel seçimlerindeki gerek sandık kurullarının gerekse seçim kurullarının iş ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat kaynaklı düzensizliklerle ilgili olarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 4 Haziran 2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Yusuf Halaçoğlu

                                                                               Kayseri

MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Nisan 2014 tarih ve 5056 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşlarının 30 Mart 2014  tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler genel seçimlerindeki gerek sandık kurullarının gerekse seçim kurullarının iş ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat kaynaklı düzensizliklerle ilgili olarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği Meclis araştırması önergesinin 04/06/2014 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın  Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Mart 2014 tarihinde yapılmış olan mahallî idareler seçimlerinde yaşanan aksaklıklar ve usulsüzlüklerin tespiti ve çözümleriyle ilgili araştırma komisyonu kurulması teklifimiz hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İptal seçimlerinin de yapılmasıyla beraber, tüm yurt genelinde zorlu geçen bir seçim sürecini atlatmış bulunmaktayız. Ama, üzülerek ifade etmeliyim ki yapılan seçimler cumhuriyet tarihimizin en şaibeli, tartışmalı ve itirazların en fazla olduğu bir seçim olmuştur. Tüm bu olumsuzluklara rağmen sorunların asgariye indirilmesi noktasında yoğun çaba sarf eden başta Yüksek Seçim Kurulu Sayın  Başkan ve üyeleri olmak üzere, bu süreçte önemli emekleri bulunan ve görevlerini layıkıyla yerine getirmeye çalışan Seçim Kurulu hâkimlerine, seçim müdürleri ve personeline teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Bilinmelidir ki gerek seçim öncesi iş ve işlemlerde gerek seçim günü ve sonrası itiraz süreçlerinde bazı ilçe seçim kurulları tarafından alınan yanlış kararlarla seçimlerin kaderi aksi yöne doğru yönlendirilmiştir. Seçmen listelerinin oluşturulma aşamasında yaşanan sorunlar Yalova gibi yerlerde seçimlerin iptal edilmesine neden olmuştur. Seçmen listeleri oluşturulurken ilçe seçim kurulu hâkimleri bulunulan yerdeki sulh hukuk hâkimlerinden kısıtlı kişilerin listelerini istemişlerdir ancak ne yazık ki sulh hukuk hâkimleri tarafından bu listeler duyarlı ve dikkatli biçimde hazırlanmadığı için oy kullanma yeterliliğini haiz olmayan birçok kişi seçmen listelerinde yer almış, oy kullanmış ve seçimlerin kaderine etki etmiştir. Bu durumu iyi kullanan iktidar partisi, seçimleri az oy farkıyla kaybettiği yerlerde emrine amade olan bu yapı sistemini kullanarak kısıtlı kişileri tespit etmiş ve itirazlarla seçimlerin iptali cihetine gitmiştir. Bu anlamda, takdir edilmelidir ki UYAP sistemine ulaşma hakkı ve yetkisi bulunmayan partimiz ve diğer muhalefet partileri bu şartlarda eşit yarış imkânını kaybetmiştir.

Şimdi sorulması gereken soru şudur: Oluşturdukları eksik listelerle seçimin sonuçlarına doğrudan etki eden sulh hukuk mahkemesi hâkimleri, seçimlerin iptali nedeniyle oluşan trilyonlarca zararı, hak mahrumiyetini ve demokrasinin işleyişini sekteye uğratmaları sebebiyle sorumlu tutulacaklar mıdır? Bunun hesabını kim, nasıl verecektir? Bu vebal elbette ki iktidar partisinin omuzlarındadır.

İktidar partisinin omuzlarında halledilmesi gereken daha birçok iş vardır. Mesela, illerden aldığımız birtakım bilgilerde muhtarlıkta kaydı olmayan ancak YSK’nın seçmen listesinde var olan ve oy kullanan seçmenlerden bahsedilmekte; muhtarlıkta kayıtlı gözüken ancak o adreste ikamet etmeyen seçmenlerden bahsedilmekte; muhtarlık adresinde gözüken ancak olmayan binalarda veya boş arsalarda adres gösterilen ve oy kullanan seçmenlerden bahsedilmektedir.

Seçmen listelerinin oluşumu açısından bir diğer husus: On binlerce seçmenimiz seçmen kayıtları dondurulduğu için sandığa gidememişlerdir. Uygulamada, seçmen listeleriyle ilgili bir itiraz vaki olduğunda ilçe seçim kurullarınca kolluk araştırması yaptırılmaktadır ancak kolluk güçleri tarafından bu araştırma sağlıklı yapılmadığından, sorgu esnasında evinde bulunmayan birçok kişi hakkında “oturmuyor” tutanağı tanzim edilmiş ve bu kişiler seçim kurulları tarafından seçmen listesinden çıkartılmışlardır.

Önceki seçimlerde yapılan uygulamaya göre, kişilerin adresinde oturmadığı tespit edildiğinde, sistem tarafından kayıtları eski adreslerine gönderiliyor ve bu seçmenler yine de eski adreslerindeki sandıklarda oy kullanabiliyordu. Yüksek Seçim Kurulu kararıyla bu seçimlerde yapılan kayıt dondurma uygulaması on binlerce seçmenin demokratik hakkı olan seçme hakkını kullanamamasına yol açmıştır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Seçim döneminde, propaganda sürecinde aday olan mevcut belediye başkanları açık kanun hükümleri ve Yüksek Seçim Kurulunun genelgelerine rağmen, tüm reklam alanlarını sınırsızca kullanmışlardır. Normal şartlar altında kura çekilmek suretiyle partiler arasında eşit olarak paylaştırılması gereken reklam alanları, haksız ve adaletsiz biçimde mevcut belediye başkanlarının emrine sunulmuştur. Bu durum, eşit bir şekilde yapılması gereken propaganda sürecini başından sonuna kadar menfi bir şekilde etkilemiştir.

İktidar partisi bu süreçte devlet imkânlarını sonuna kadar kullanmıştır. Seçim bölgelerine giden bazı sayın bakanlar, başta seçim hâkimleri olmak üzere seçim çalışanları üzerinde baskı oluşturmaya çalışmışlardır. Propaganda sürecini denetlemeyle görevli mülki idare amirleri haksız propagandayı görmezlikten gelmişler, açık kanun hükümleri bulunmasına rağmen, kendilerine yönelen itirazları Yüksek Seçim Kuruluna görüş sorma bahanesiyle sürekli ertelemişler, zaman geçmesini sağlamışlardır. Seçim sonrasında, AKP’nin başarısız olduğu illerdeki valileri değiştirmesi bu anlamda oldukça manidardır.

Seçimlerin bitimiyle birlikte kıyımlar da başladı. Bu çerçevede hareket eden iktidar partisine yandaşlık yapmayan ya da oy vermediği kanaatine varılan birtakım memurlarımız sürgün edilmeye başlanmıştır. Erzurum’un İspir ilçesinden bir memuru, Hasan Ceylan isminde bir memuru alıp da Kars’ın Çıldır’ına verdiğin vakit ya da Bursa’nın Keles ilçesinde MHP belediye başkan adayının yakınlarının seçim sonrası belediyedeki işlerine son vermek suretiyle demokrasiye hangi katkıda bulunacağınızı zannediyorsunuz? Bu davranışınızla memleketin huzuruna, birliğine katkıda bulunma iddiasında bulunabilir misiniz? Seçim sonunda görevden aldığınız valiler Hükûmetin valisi değil de devletin valisi olduğu için mi görevden alındı? Böyle bir anlayışın bu memlekete ne kazandıracağını düşünmekte zorlanıyoruz.

Bir ilimizin herhangi bir beldesinde -ismini vermiyorum- seçim var, sayın vali oy devşirmek üzere beldeye gidiyor. Vatandaş kravatlı, takım elbiseli görünce diyor ki: “Bey, siz iktidar partisinin il başkanı mısınız?” “Hayır kardeşim, valiyim.” “Kusura bakma, bugüne kadar hiç vali görmedik de onun için soruyorum.” diyor. Maalesef, valilerimiz böyle acziyet içerisine düşmüşlerdir.

Seçim gününde, on binlerce seçmen, hatalı bir biçimde muhtarlık pusulalarını belediye başkanlığına ait zarflara koymuşlardır. Tabii, burada esas hatalı olan, yeterli biçimde eğitime tabi tutulmayan ve seçmenleri uyarmayan sandık kurullarıdır.

30 Mart tarihinde yapılan seçimlerde büyükşehir belediye başkanlığı için kullanılan 1 milyon 527 bin 252 oy geçersiz sayılmıştır. Bu sayı belediye başkanlığı seçimleri için 1 milyon 840 bin 140’tır. Bu rakamlar geçersiz oy sayılarının oldukça fazla olduğunu göstermektedir. Bu oylardan binlercesi, oy pusulası ve zarfına mühür vurulmadığı için geçersiz sayılmıştır. Sandık kurulu başkanlarının yeterli eğitimden geçirilmemesi nedeniyle on binlerce seçmenin iradesi geçersiz sayılmıştır.

Oyların sayımı, dökümü esnasında birçok oyun farklı partilere geçtiğini veya hatalı biçimde geçersiz sayıldığını üzülerek tespit etmiş bulunmaktayız.

Sandık kurulu sonuç tutanaklarında doldurulması gereken alanların fazlalığı ve karmaşıklığı, Türkiye genelinde oluşturulan tutanakların neredeyse yüzde 80’inin hatalı biçimde tutulmasına yol açmıştır.

Oy tasnif işlemleri sona erdikten sonra kilolarca ağırlıktaki oy torbalarının sandık kurulu başkanlarının sırtlarında ilçe seçim kurullarına götürülüşünü ve orada, saatlerce, torba teslimi için bu vaziyette sıra beklediklerini üzülerek gördük. Ülkemizin artık, bu çağ dışı görüntüden kurtulması gerekmektedir. Bu torbaların, oluşturulacak teslim heyetleri tarafından teslim alınarak topluca ilçe seçim kurullarına götürülmesi elbette ki daha yerinde olacaktır.

Bu seçimlerde, sandık başlarında birçok usulsüzlüğün yaşandığına şahit olduk. Seçmeni yönlendiren, hatta tehdit eden sandık kurulu başkanlarından tutun oy verme kabinine ikişer, üçer kişi giren seçmenlerden ve hatta sandık başında yaşanan kavgalara kadar birçok şeyi gördük. Yaşanan bunca usulsüzlüğe rağmen, iddiaları ispat noktasında sıkıntılar yaşandığı için bu konuların üzerine gidilmedi. Bu konuda, partimiz olarak her sandık başına, oy verme kabini hariç, diğer yerleri görecek şekilde kamera sistemi kurulmasını teklif ediyoruz. Maliyet anlamında belli bir yük getirebilir ancak ülkemizde seçimlerin şeffaf ve dürüst bir ortamda geçmesi de her şeyden önemlidir.

Değerli milletvekilleri, önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimleri bulunmaktadır. Bu seçimler de ilk defa yapılacak olması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu konuda hazırlanan Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu, üzülerek görmekteyiz ki aceleyle geçirilmiş olduğundan önemli eksiklikler içermektedir. Bu seçimlerin ilk defa yapılacak olmasının yanı sıra, yurt dışında yaşayan yaklaşık 2 milyon 750 bin vatandaşımız da ilk defa bu seçimlerde bulundukları yerlerde oy kullanacaklardır. Yurt dışında oy verme işlemlerinin bitmesini müteakip oy pusulaları sayım yapılmadan Ankara’ya ulaştırılacak ve sayım işlemleri Türkiye’de oy verme işlemlerinin sona ermesiyle beraber başlayacaktır. Yurt dışında yaşayan seçmenlerimizin önemli kısmı seçimlerde ilk defa oy kullanacak ve bu anlamda yeterli şekilde bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Bu nokta da oldukça eksiklerimizin olduğunu ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerinde söz aldım. Halkların Demokratik Partisi olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Seçim sistemi, seçim hileleri, adil bir seçimin yapılması; bunlar, maalesef gündemimizden hiçbir zaman çıkmayacak. Ne zaman 12 Eylülde Kenan Evren, 5 general darbe yaptı, bu Meclisi kapattılar, üniformalarıyla da gelip şuraya oturdular, üniformalarıyla oturduktan sonra hükûmeti de Zincirbozan’a gönderdiler, o zaman bir seçim yasası, bir siyasi partiler yasası yaptılar. O gündür, bu gündür bu seçim yasası ve siyasi partiler yasası, yüzde 10 seçim barajı, yüzde 7 hazine barajı, yüzde bilmem kaç ne barajı; sistem böyle geliyor.

Şimdi, “Milletin iradesi… Milletin iradesi… Sandıktan çıktık.” Vallahi, bir şey söyleyeyim, bu seçim sistemiyle ister sandıktan çıkın ister yerin yedi kat dibindeki bir sandıkta bütün herkes kuyruk olup oy kullansın çıkın, siz milletin iradesine saygılı bir seçim yapmış olamazsınız. Yasa, engel; mevzuat, engel; uygulama, engel. Yüksek Seçim Kurulunca Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre kütükler oluşturulmuş ve bu kütüklere göre seçim yapıyorsunuz. Nereden alıyor adrese dayalı sistemi? TÜİK’ten alıyor. Nereden alıyor? Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden. Kime bağlı? İçişleri Bakanlığına bağlı. E, neresi bu? Hükûmet. Seçimler kimin gözetiminde yapılıyor? Efendim, bağımsız yargının gözetiminde yapılıyor, YSK yapıyor. Peki, ne oluyor? Para harcamaları kontrol ediliyor mu? Yok. Kullanılan oylar kontrol ediliyor mu? Yok. Kimlik numarası var mı? Var.

Adrese dayalı sistemde kayıt yapılıyor. Bu seçimlerde Şırnak’ta bir ahırda 30 tane memuru kaybettiler arkadaşlar; 30 tane, iddia ediyorum. Ayıp yahu! İnsan utanmaz mı bundan? Bunun itirazını yaptık, bunun şikâyetini yaptık. Memurları seyyar seyyar getiriyorlar bir köye birlikte, belediye başkanlığı seçimi yok, getirip beldede kaydediyorlar.

Sonra asıl daha vahimi şu: Seçim propaganda dönemine bakın, devletin polisleri afiş asıyor, devletin valileri seçim kampanyası yapıyor, devletin kaymakamları ilçe başkanlarının yerine geçmiş çalışıyor. Hazine yardımı alıyorsunuz, yetmiyor. İşverenlerin özel uçakları emirlerine giriyor. Devletin uçağını kullanıyor, devletin trenini kullanıyor, devletin aracını kullanıyor, devletin memurunu kullanıyor, devletin parasını kullanıyor, devletin askerini kullanıyor, her şeyi kullanıyorsunuz. Dürüst bir seçim değil bu; ahlaki bir seçim, etik bir seçim yarışı değil bu, milletin iradesine saygı değil bu, adil bir sistem değildir bu, adil temsili getiren bir sistem değildir bu. Bu adil temsilde eğer 3 oyla, 5 oyla, 10 oyla seçimlere itiraz edip, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu değiştirip onları da Adalet Bakanlığına bağladıktan sonra o zavallı hâkimler ve savcılar da korkudan her itirazınızı kabul edince başladılar bizim belediyelerde 5-10 oy farkla aldığımız zaman iptal etmeye. Hasankeyf’i böyle aldınız, gasbettiniz -açık konuşuyorum- Ceylanpınar’da bu oyunu oynadınız, Bingöl’de, birçok yerde bu oyunu oynadınız, birçok yerde oynadınız. Yetmedi, Ağrı’da oynadınız; 15 defa seçim sayılmış, doymadınız, Ağrı’yı iptal ettiniz. Ettiniz, geldik 3 bin küsur oyla fark atarak alın size milletin iradesi dedik. Ama, kardeşim, Ağrı Ağrı olalı bu kadar polis görmemişti, bu kadar özel uçak görmemişti, Ağrı Ağrı olalı cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar bakan görmemişti, Ağrı Ağrı olalı bu kadar milletvekili görmemişti, Ağrı Ağrı olalı evlerin kapısı bu kadar çalınmamıştı, Ağrı Ağrı olalı bu kadar ilgi ve şey görmemişti. Niye, niye arkadaşlar? Ya, normal bir seçim yapamıyor muyuz?

Elinizde -Hükûmetsiniz- yasaklar listesi var. Bakın, şurada çok güzel bir nokta var: Silah altında olanlar, kısıtlı olanlar, mahkeme kararı olanlar, devletten maaş alanlar özürlü olduğu için… Kimde bu bilgiler var? Hükûmette. Yüksek Seçim Kurulunda var mı? Yok. Oturmuş bir bilgisayar merkezi var AK PARTİ’nin, genel merkezinden hemen talimat veriyor Bakan, bürokratı bilgiyi getiriyor. “Kaç tane kısıtlı var orada?” “15.” “Kaç oyla kaybetmişiz?” “8.” “Tamam, getir gözüm.” 15’i veriyor, hadi bakalım. Hâkim iptal etmese ne yaparlar, hâkimi nereye sürerler biliyor musunuz? Ağrı’dan da ötesi var arkadaşlar, Ağrı’dan da öte sürülecek yer var, sürerler.

Ve muhalefetin yaptığı bütün itirazlara “Ret.” AKP’nin yaptığı bütün itirazlara “Evet.” Bu adalete de, bu hâkimlere de, bu vicdana da insan isyan etmesin de ne desin? Ne lüzum vardı Yalova’da… İnsan 1 oyla seçim alamaz mı? Bu ülkede devlet başkanı bile olunur. Ya, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapacağız. Avrupa’da 3 milyon seçmen var, yüzde 7 eder Türkiye’ye göre. Ne yapacaksınız? Arkadaşlar, o sandıkları F-16 uçaklarıyla mı getirelim? Bu seçimde size koşturulan özel uçaklar var, sandıkları onun içine mi koyalım, tarifeli Türk Hava Yolları uçağıyla mı getirelim? Mesele bu. Aynı hileler…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Roboski’deki uçaklarla getirsinler, Roboski’deki uçaklarla!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani, sonuçta bir uçakla gelecek bu. Bu uçağın güvenliği kimde? Bu uçağa 3 müşahit koyacaklar. Biri AK PARTİ’li olacak, biri CHP’li, biri MHP’li. O zaman, Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu yasa burada görüşülürken çıktık. Ayıptır, bu utanç size yeter. Niye          -4 parti var- 4 parti grubundan birer müşahit olmasın bu sandıkların başında? Kardeşim, niye Barış ve Demokrasi Partisi olmasın diye sesinizi çıkarmadınız? Aha, şimdi bu sandık size teslim. CHP, MHP artık ittifak peşinde koşturuyor.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sen de ittifak peşindesin.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Aha, bu sandığın emaneti sizde. Bu sandıklar uçarsa, bu sandıklar düşerse, bu sandıkların dibi açılırsa, bu sandıklardan oylar çalınırsa, bu sandıklardan çıkan oylarla Başbakan veya birisi 20 oyla Cumhurbaşkanı olursa alın size bir Türkiye krizi daha. Bizi niye koymadınız? Sanki biz Almanya’da HPG’li koyacağız sandık başına müşahit. Köln’de gerillayı getireceğiz; Hamburg’da, Stuttgart’ta, Mannheim’de, Londra’da -işimiz yok- zannediyorlar bir tane savaşçı koyacağız. Kardeşim, bizim de orada partililerimiz var, sivil toplum var. Ben haftada bir gidip katılıyorum, binlerce kişiye konuşuyorum, seçim çalışması yapıyorum. Yani, şimdi, böyle bir demokrasi anlayışı olur mu arkadaşlar? Bu seçim hilelerini, bu barajları, bu Kenan Evren’in seçim yasasını, demokratik paketini almayan ve uygulamayanların demokrasiden bahsetmesi vallahi ayıptır, billahi ayıptır. Demokrasiyle diktatör yasalarına sığınmak, rant sağlamak, kâr etmek, onun üzerinde iktidar olmak nasıl bir etik konusu? Bu bilimsel olarak incelenmesi gereken bir konu.

Bu seçim hileleri konusunda sizi uyarıyoruz. Biz artık piştik. Norşin’de ve Ağrı’da bunun ispatını yaptık. Biz artık sandığa sahip çıkmasını öğrendik avukatıyla, herkes. Sandık müşahidine, kurul üyesine eğitim veriyoruz, hepsinin kontrolünü sağlıyoruz. Bilgisayar kullanıyoruz, uydu üzerinden dijital... Hırsızlık olmasın diye projektörlerimizi yaktık ama yine hile olacak. Bu sistem açık veriyor arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Aha, bu sandığa, Avrupa’daki oylara AKP, CHP, MHP, her üçünüz sahip çıkmazsanız, eğer bir oy çalınırsa bu kürsüye gelip bunun hesabını sormazsam da bana Hasip Kaplan demesinler, size söylüyorum. Bence araştırılmalı ki Cumhurbaşkanı seçimleri karakolluk, mahkemelik olmasın.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Şimdi, Sayın Hatip Hasip Kaplan Bey, CHP-MHP ittifakından bahsetti. Ama ben şunu söyleyeyim: Asıl, kamuoyu, Türk kamuoyu kimin, kiminle, ne kadar iş birliği ve ittifak yaptığını çok iyi biliyor. Onu özellikle belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.39

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen İhsan Özkes, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin seçimlerdeki yolsuzluklarla ilgili grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, seçimler geldi gitti ama üzerindeki şaibeler, üzerindeki haksızlık, yolsuzluk, hile, entrika, desise, her türlü kanunsuzluk hâlen konuşuluyor ve konuşulmaya da devam edilecek. Tabii, bir söz var: Nasrettin Hoca damdan düşmüş, işte “Doktor moktor…” denilince demiş ki: “Hayır, hayır, benim gibi damdan düşeni getirin.” Şimdi, seçimlerde bu yolsuzluklara, bu şaibelere, her türlü kanunsuzluğa, hukuksuzluğa bizzat uğrayanlardan birisi de benim. Ve gerçekten de Üsküdar, seçimler de Türkiye’de -belki üzerinde gereği kadar durulmadı ama- en çok kanunsuzluğun ve hukuksuzluğun yaşandığı bir ilçe olarak yerini almıştır.

Ben Üsküdar’la ilgili konulara geçmeden önce Üsküdar’daki ve Türkiye genelindeki bu hukuksuzlara, kanunsuzluklara âdeta kucak açan Diyanet İşleri Başkanlığının uygulamalarından da biraz bahsetmek istiyorum. Örneğin, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluklar operasyonundan sonra rüşvet ve yolsuzluklarla ilgili ayetlere ve hadislere Türkiye genelinde bir sansür konuldu, âdeta, hırsızlık, rüşvet, yolsuzlukla ilgili ayet ve hadisler rafa kaldırıldı. Hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili Mâide Suresi’nin 38’inci ayeti, kamu malını yemekle ilgili Âl-i İmrân Suresi’nin 161’inci ayeti, yine Hazreti Muhammed Mustafa (AS) Efendimiz’in “Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa mutlaka cezalandırırdım.” ve “Rüşveti alan da veren de cehennemdedir, melundur.” gibi hadisleri rafa kalktı, bunlara sansür konuldu, 17 Aralıktan sonra bu ayet ve hadisler okunmaz oldu. Bu durum ne 12 Eylülde ne de 28 Şubatta yaşanmadı.

Şimdi, bakınız, İstanbul Müftülüğünün web sitesinde 20 Aralık 2013 Cuma günü okunacak hutbe konusu olarak “rüşvet” belirleniyor ancak 17 Aralıkta rüşvet ve yolsuzluklar operasyonu olunca -üç gün kala- belirlenen ve yayımlanan rüşvet konulu hutbenin okunmaması için İstanbul Müftülüğü imamlara hemen bir SMS gönderiyor, diyor ki: “O hutbe okunmayacak, yerine ‘Kur'an’ı anlamak’ konulu hutbe okunacak.” Bununla ilgili elimizde belgeler var. Yani resmen, fiilen, İstanbul Müftülüğü daha önceden belirlenen ve 20 Aralık Cuma günü okunacak “rüşvet” konulu hutbeyi 17 Aralık nedeniyle tedavülden kaldırıyor. Şimdi, bu durumu gerçekten de Türkiye’de üzerinde çok durulması gereken bir konu olarak  belirtiyorum.

Yine 8 Ocak 2014’te bir televizyon programında Hüseyin Çelik şunları söylüyor: “Biz hep beraber bir gemide seyahat ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan süvari kaptan, mürettebat var, bir taraftan da yolcular. Bunun çaresi gidip geminin dibini delmek değil. Gemi su aldığı zaman hep birlikte helak olursunuz.” Bunu ne zaman söylüyor Hüseyin Çelik? 8 Ocakta bir televizyon programında söylüyor.

Gelelim 30 Mart seçimlerinden önce 28 Mart Cuma günü okunan hutbeye. Hutbe, gemi hutbesi. “Aman Bilal’in gemilerini deldirmeyin.” hutbesi gibi âdeta. Şimdi, bakınız, hutbe çok garip. Ben emekli bir müftüyüm. Hutbede bir ayet yazılır, bir hadis yazılır başa, o ayetin ve hadisin de Türkçe meali yazılır alta, ondan sonra da hutbede neler anlatılacaksa onlar anlatılır ancak 28 Mart Cuma günü okunan hutbede Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa hadisin Türkçesi yazılmıyor yani metin zaten yok, metnin altında olması gereken Türkçe de yok. Ne var? Tamamen hadisi çarpıtan, zorlamayla yapılan yorumlar var. Ben hadis masteri yapmış bir kişiyim, hadis uzmanıyım yani. Şimdi, hadisi incelediğiniz zaman bakıyorsunuz ki Hazreti Muhammed orada şunu anlatıyor, diyor ki: “Cenab-ı Allah -işte- hırsızlığı haram kılmıştır, rüşveti haram kılmıştır, zinayı haram kılmıştır, şunu haram kılmıştır, bunu haram kılmıştır.” Bu nedir? Allah’ın hudududur. Bu Arapça bir tabirdir, dinî terminolojide vardır; hadler vardır, hudutlar vardır, Allah’ın çizdiği sınırlar vardır. “Siz ne yapın yapın bu sınırları delmeyin, bu hududu delmeyin, bu haddi aşmayın.”ı anlatıyor Hazreti Muhammed (AS), örnek olarak da gemiyi veriyor, diyor ki: “Gemiyi delerseniz nasıl gemi batarsa Allah’ın koymuş olduğu, Peygamberin koymuş olduğu kanunları da delerseniz İslam batar.” Hadisin anlamı bu ama Diyanet İşleri Başkanlığı öyle bir hadis hazırlıyor ki “Ne yapın yapın, bu AKP gemisini batırmayın.” Yani Allah’ın gemisiyle, İslam gemisiyle hiç alakası olmayan ve İslam’a ters olan AKP gemisi eşleştiriliyor ve AKP gemisiyle ilgili hadis okunuyor.

Şimdi, bununla bitmiyor tabii. Benim de Üsküdar’da tespit ettiğim konular var ama… Şuna bakınız Allah aşkına: Bu, Van’da Sayın Bakanın cami avlusunda yaptığı bir siyaset, hatta caminin balkonunda. Bakın şuna, caminin balkonunda. Ne yapıyor Allah aşkına bu adam! Bir bakan bu ya! Allah’ın evi ama AKP’nin siyasi bürosu olmuş, seçim propaganda yeri olmuş.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bakanlar Kurulu da orada toplanacak artık.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bunun gibi yüzlerce ama yüzlerce örnek var. Hiç sizde Allah korkusu yok mu Allah aşkına ya! Allah sizi çarpacak arkadaşlar, çarptı zaten de.

SONER AKSOY (Kütahya) – Seni de çarpmış.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, seni çarpmış, onu düşün be! Seni çarpmış.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – İnanın buna, Allah size öyle bir sille indirecek ki ne yapacağınızı, ne edeceğinizi şaşıracaksınız.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ne dediğini bilmiyorsun be! Seni çarpmış.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, gelelim Üsküdar seçimlerine. Üsküdar seçimlerinde tam bir kanunsuzluk… Ya, ne var Allah aşkına! Üsküdar sizin karargâhınız olabilir, Tayyip Erdoğan’ın kalesi olabilir, oturduğu yer olabilir. Elhamdülillah, ben de Müslümanım, ben de bu memleketin evladıyım, Üsküdar’da yedi yıl müftülük yapmışım. Yani benim seçilme hakkım yok mu ya! Benim seçilme hakkımı aldınız elimden, benim seçilme hakkımı aldınız elimden.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Üsküdar’ı su bastı.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, bakın, Başbakan…

SONER AKSOY (Kütahya) – Seni Üsküdarlı seçmedi, seçmedi.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Seçti, seçti, Üsküdarlı seçti. Üsküdar’a buradan teşekkür ediyorum, Allah razı olsun hepsinden. Beni seçti ama onların oylarını çaldınız, çaldınız.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İftira yapma, iftira yapma.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Onu, o hırsızlığın bedelini ahirette ödeyeceksiniz inşallah. Hakkım haram olsun, Allah yedirtmesin size! (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Senin demenle olmaz. İyi yolda ilerliyorsun, yakında uçarsın, uçarsın!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, bakınız, ben Üsküdar’da belediye başkanı adayıyım; Tayyip Erdoğan çıkıyor, Bursa mitinginde beni hedef alıyor. Ya, Bursa ile Üsküdar’ın arasında yüzlerce kilometre var. Aklı fikri Üsküdar, aklı fikri müftüde kalmış. Bana diyor ki: “Müftü müsveddesi.”

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) – Aynen öyle!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, sevgili kardeşlerim, bakın, ben…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kim o milletvekili müsveddesi? Terbiyesiz!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bir dakika… Ben yirmi altı buçuk yıl üzerinden müftülük yaparak, imamlık yaparak, Kur’an kursu öğretmenliği yaparak, vaizlik yaparak emekli olmuş bir kişiyim. Yedi yıla yakın Üsküdar’da müftülük yapmışım. Sayın Başbakan… Ağzımdan “sayın” çıktı, kusura bakmayın. Başbakan bana diyor ki: “Müsvedde.” Ya, ben yedi yıla yakın Üsküdar’da müftülük yapmışım. Ben nasıl müsvedde oluyorum ya?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, bir ara, Başbakan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken dedi ki: “Ben İstanbul’un imamıyım.” E, bir gün imamlığı yok ya adamın! Bir gün imamlığı olmadığı hâlde “Ben imamım.” diyor da…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Git işine ya!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – …ben Üsküdar’da yedi yıla yakın…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – “Peygamber” diyenler oldu.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen var ya, uçmuşsun, uçmuşsun! Uçmuşsun sen!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – …müftülük yaptım, ben nasıl müsvedde olurum?

Şimdi, bakın…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Uçmuşsun sen, yakında yukarıdan inersin!

BAŞKAN – Sayın Özkes, teşekkür ediyorum.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi bakın, niye öyle dedi, biliyor musunuz? Birisi çıktı, dedi ki: “Her cuma günü bir ayet sallıyorum.”

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Git işine ya! Böyle bir şey olabilir mi ya?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Üsküdar kurtardı seni!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O da bakan müsveddesi!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – “Bu Bakara iyi makara.” dedi. Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde buna ses çıkaran tek bir müftü vardı, ona da “müsvedde”  dediniz, “müsvedde”. Allah sizi kahretsin ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Seni kahretsin, seni! Ne olduğun belli oluyor işte, konuştuğuna bak!

BAŞKAN – Sayın Özkes, lütfen ama…

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Ne biçim insansınız ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Seni kahretsin! Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın Özkes…Sayın Özkes, lütfen…

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nde Allah’ın ayetlerine “Bakara makara” diyen…

(Kürsü  önünde toplanmalar)

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:16.04

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali İhsan Yavuz, Sakarya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler genel seçimlerinde gerek sandık ve gerekse seçim kurullarının iş ve işleyişinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat kaynaklı düzensizliklerle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin Meclis araştırması açılmasına dair grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasen, yeni bir milletvekiliyim, 2011’de seçilerek Meclise geldim. Polemiklerden de elimden geldiği kadar uzak durmaya çalıştım bugüne kadar. Bu sözüme bakan sanki bugün polemik oluşturacak bu konuşmacı diye düşünebilir. Hayır, asla niyetim polemik oluşturmak, polemik çıkarmak, kargaşa oluşturmak değil ama buradan konuşulanlara, hem araştırma önergesine konu olan hususlara ilişkin hem de diğer dile getirilen hususlara ilişkin bir parça cevap vermek bizim de hakkımız olduğunu düşünüyorum. İnşallah, bunun bir cevap olduğu düşünülerek, polemik oluşturuyor gibi kabul edilerek bana cevap verilmeye kalkışılmaz ama eğer söylediğim hususlarla ilgili bir polemik oluşacaksa da elimde yeteri kadar belgenin, bilginin olduğunu söylemek istiyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne varsa açıkla kardeşim, ne varsa açıkla!

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Evet, birazdan açıklayacağım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bu nasıl üslup böyle ya! Böyle üslup mu olur ya!

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Şimdi, ben daha ne…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Buyur açıkla, ne varsa açıkla! “Elimde belge var, konuşursam…”

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Bakın, benim daha ne anlatacağım belli olmadan…”

ENGİN ALTAY (Sinop) – Açıklamazsan namertsin! Açıklamazsan namertsin!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Açıkla varsa.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen ama… Sayın Altay…  Sayın Altay, böyle bir tarz olur mu?

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Bir parti grup başkan vekilinin… Benim daha ne açıklayacağım belli değil…

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Elimde belge var.” diyor, varsa açıkla kardeşim! Öyle şey olur mu ya?

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – …bir parti grup başkan vekilinin bana bu şekilde laf atması gerçekten hayretimi bir kat daha artırmış bulunuyor.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, sen daha çok hayrette kalırsın bu Mecliste.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Birazdan söyleyeceğim Allah’ın izniyle.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Söyle.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Ama öncelikle şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes Bey’i dikkatlice dinledim. Sanki hutbenin bir şartı da aktarılan hadisişerifin mealini vermekmiş gibi bir söylem gördüm burada; bunun doğru olmadığını söylemek istiyorum. Hutbenin bir şartı da bu değil.

Bakınız, değerli milletvekilleri, Sakarya’da merkez ilçe başkanlığı yaptığım dönemlerde şunu sık sık duydum: Avrupa Birliği kapsamında hutbelerde “…(x) Allah katında tek din İslam’dır.” ayetikerimesi yasaklanmışmış. Her gittiğim yerde de okunuyor gördüm ama böyle bir söylentiyi sık sık da duymuştuk. Birçok kez müftülerle görüştüm, hocalarla görüştüm “Yok böyle bir şey.” dediler. Bakın, söylüyorum buradan, bunu tonlarca kez duymuş birisi olarak söylüyorum, bir kısmınız da buna şahit olmuştur: Gidin, isterseniz cuma günleri, bakın, hutbelerden aynı ayetikerime okunmaya devam ediyor. Ama, bu, o zaman söylendi. Şimdi de sandıklarda istenilen sonuç alınamayınca tam bir manipülasyon, tam bir dezenformasyon örneği ortaya konulmak suretiyle kendi başarısızlıkları örtülmeye, AK PARTİ’nin başarısı da bir anlamda gölgede bırakılmaya çalışılıyor. Tam böyle bir şeyin resmidir bu.

Yine bakınız, İhsan Bey, cevap vermek istemiyorum ama yani…

BAŞKAN – Vermeyin o zaman cevap vermek istemiyorsanız.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - …yedi yıl müftülük yapmış bir arkadaşımız, bize daha önce de Taif’te Peygamber Efendimiz’in yolculuğunda her şeye rağmen beddua etmediğini defalarca anlatan bir arkadaşımız. Şimdi de Peygamber Efendimiz’in o hususunu bilmesine rağmen, burada beddua etmeye kalkışmasını gerçekten son derece yadırgadım.

Bakınız, Taif yolculuğunu hatırlar mısınız bilmiyorum. Peygamber Efendimiz Mekke’nin o zor şartları altında kendisini Taif’e atıyor, yanında evlatlığı Zeyd (RA) ve oradan yardım görmek istiyor ama sonunda kendisi taşlatılıyor, kan içerisinde kalıyor, hatta giydiği ayakkabıların kan içerisinde kaldığı rivayet ediliyor. Çocuklara taşlatıyorlar, kendisini zar zor bir bağa atıyor ve bağda kendisini kurtarmaya ve orada bir parça dinletmeye çalışıyor ama yoldayken rivayet odur ki Cebrail (AS) “Dile, buranın altını üstüne getireyim.” diye kendisine hitap ediyor. O da “Olur ya, bu beni taşlayanların neslinden Allah’a iman eden, Allah’a ibadet eden bir zümre çıkar.” diyor ve bunun için beddua etmiyor. Bu husus bu kadar açıkken ve müftülüğüyle bu derece övünen sayın vekilimizin bunu bir kenara koyarcasına ve görmemek suretiyle bedduaya kalkışmasını gerçekten bir milletvekili olarak son derece yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Sayın İhsan Özkes’le ilgili daha fazla bir şey söylemek istemiyorum ama Milliyetçi Hareket Partisinin konuşmacılarına özellikle bazı hususları dile getirmek ve bazı hususlara ilişkin vurgularda bulunmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilimizin, “belge, bilgi” derken hemen bana dönük, yeniyim de biraz ya, hani alabora da olmam mümkün açıkçası, bu kürsüye çok fazla da konuşma yapmak üzere çıkmıyorum, hemen taarruza geçmesini anlamadım. Hâlbuki benim vereceğim belge, bilgi daha çok Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgiliydi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen hazır ol o zaman bizim taarruzumuza!

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Evet, çok güzel!

Bakınız, bir sürü şey söylendi... Tabii, ben zaman var diye girdim, zaman çok fazla yok.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen hakikaten acemisin kardeş yani. Uğraşma sen en iyisi.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – O zaman atlayarak geçiyorum.

Bakınız, itirazlar, şikâyetler, Yüksek Seçim Kurulunun yaptıkları sandık kurulları vesaire. Zamanımın çok azaldığını şimdi fark ederek, bütün bunları atlayarak sonuca gelmek istiyorum.

Bakınız, birkaç yerde özellikle yapılan itirazlara ilişkin size belge ve bilgi ortaya koymak istiyorum. Sanki AK PARTİ birçok yerde yolsuzluk yapmış, usulsüzlük yapmış ve bundan dolayı başarı elde etmiş. Bir kere, tüm konuşmacılar buna vurgu yapıyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kedi giriyor trafoya, kedi, kedi!

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Oysa Yüksek Seçim Kurulunun nasıl oluştuğuna, 298 sayılı Yasa’nın 17’nci maddesine bir bakmalarını öneriyorum, 18’inci maddesine bakmalarını öneriyorum, 108’inci maddesine bakmalarını öneriyorum. Bu Yüksek Seçim Kurulunun 138 sayılı Genelgesi’ni baştan sona bir okumalarını istiyorum. Bu sayın konuşmacıların kendilerinin nelere ilişkin haklarının olduğuna dair bir bilgileri yoksa benim yapacak olduğum hiçbir şey yok ama tüm bu söylediğim maddeleri ve bu genelgeyi baştan sona  okumuş olsalardı esasen seçim kurulunda da, sandık kurulunda da, sandık başında da AK PARTİ’nin daha zorda kaldığını, AK PARTİ’nin aleyhine bir durum olduğunu çok açık ve net bir şekilde göreceklerdi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Trafoya niye kedi giriyor, bir anlat bakalım?

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Daha sonraki süreçte inşallah bunları da konuşuruz ama bakın ben başka bir şey vurgulayacağım. Ankara’da seçime gölge düşürmek isteyenler, biliyorsunuz, burada birtakım dezenformasyonlara giriştiler. Bir tanesi şuydu: Özgür Güven diye birisi var, Özgür Güven. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven. Nesi olabilir? Hiç araştırmaya gerek yok; eşi olabilir, büyükşehirde de danışman. 10 bin TL maaş alıyormuş, Yüksek Seçim Kurulu Başkanının eşiymiş. Ya, böyle büyük bir velvele kopartıldı. Hâlbuki bu bir beyefendi, bir bay. Evet, böyle bir danışman var ama Yüksek Seçim Kurulunun Başkanıyla alakası yok. Bayan da değil zaten, bu bir beyefendi. Ama bunları…

S. NEVZAT KORMAZ (Isparta) – Kim dedi bu iddiayı?

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Size değil… Sayın Vekilim, size değil bu, ortaya konuşuyorum bunları.

S. NEVZAT KORMAZ (Isparta) – Ama ortaya konuşma lütfen. “Milliyetçi Hareket Partisine” dediniz, sonra ortaya konuşuyorum diyorsunuz.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Bakınız, bunlar yapıldı. Peki, size gelelim o zaman. Hayhay, size gelelim. Bakınız, Kastamonu Çatalzeytin, Yozgat Sorgun, iki tane örnek vermek istiyorum ve belgeleriyle konuşmak istiyorum ama vaktim yetmez diye sadece…

FARUK BAL (Konya) – Adana’yı ver, Adana’yı. Adana’yı örnek ver. Adana’ya gel.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - Adana’ya da gelebiliriz, Yalova’ya da gelebiliriz.

Kastamonu Çatalzeytin’de ne oldu? Oy pusulaları çamura atıldı. Biz 10 oyla kazanmıştık, seçimin iptali sağlandı. Ne olmuştu orada? Ben size söyleyeyim. Milliyetçi Hareket Partisinin sandık kurulu üyesinin verdiği beyanı okumak istiyorum. Bir de aynı sandığın sandık kurulu başkanının ifadesini okumak istiyorum. Şu anda yargılama devam ediyor. Bakınız, isterseniz, sandık başkanınınkini okumayayım, ben sadece Milliyetçi Hareket Partisinin beyanını okuyayım size.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İkisini de oku, ikisini de.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – “Abdurrahman Özcan da bir ara bizim bulunduğumuz odaya girdi. Abdurrahman Özcan 1’inci sıra Milliyetçi Hareket Partisi Meclis üyesi. Odaya girdi. Oy pusulalarının bulunduğu sıranın önüne çömeliyor gibi yaptı ve aniden masada bulunan Milliyetçi Hareket Partisine ait oy pusulalarını kaptı ve açık olan camdan aşağıya doğru attı. Ben hemen müdahale etmek istedim ancak başarılı olamadım ve oy pusulalarını aşağıya atmasını engelleyemedim. Abdurrahman Özcan oyları camdan aşağıya attıktan sonra odayı hemen terk etti. Bir başkası küfretti, bir başkası yırttı, bir başkası sandık kurulu başkanını darbetti.” Bunların hepsinin Milliyetçi Hareket Partili olduğuna dair belgeler elimizde var. Dolayısıyla, orada ve başka yerlerde olan bu ve benzeri hususlar son derece açık, son derece nettir ama işte, sonuçta mağlup olan başka şeylere tevessül ediyor ve bir yerleri, birtakım kişileri günah keçisi olarak ilan etmek istiyor. Durum bundan ibarettir.

Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkes.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı konuşmasının birçok yerinde bizzat ismimi söyleyerek beni eleştiren ve çarpıtma yapan konuşmalar yaptı, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Mesela ne söyledi Sayın Özkes?

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ne söyledi: “Hutbenin bir şartı da bu değil… (x) ayeti yasaklandı.” diye söyledi. Halbuki böyle değilmiş, onu anlattı.

Yine…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkes, iki dakika sataşma nedeniyle söz veriyorum. Lütfen yeni sataşmalara mahal vermeyin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yeni sataşma olmasın ama.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bakınız ben bir kitap yazdım “AKP’nin Gerçek Yüzü” diye. Bu kitapta o hutbe konusu işleniyor. Belgeleriyle cuma hutbelerinde okunması âdet olan “…”(x) ayetinin yasaklandığını ben bu kitapta anlatıyorum. Şimdi, o konuya girersem iki dakika ona yetmez bile.

Şimdi “Hutbenin bir şartı değil hutbenin Türkçesinin verilmesi.” diyor Şimdi yani hutbede…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, niye beddua ediyorsun, onu söyle? Niye beddua ediyorsun?

İHSAN ÖZKES (Devamla) - …Allah’ın ayetinin anlamı Hazreti Muhammed’in (ASV) hadisinin Türkçesi verilmeyecek de Allah aşkına Tayyip Erdoğan’ın sözlerini mi vereceksiniz hutbede ya! Allah’tan korkun artık ya! Bu kadar da olmaz ya!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kürsüden niye beddua ediyorsun?

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen… Sayın Bak…

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Gerçekten bu kadar da olmaz.

ENGİN ALTAY (Sinop) -  Osman, haydi döv adamı! Çıldırtma beni ya! Yapma ya!

BAŞKAN – Sayın Altay…

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Beddua konusuna gelince: Ya kardeşim, adam çıkıyor -iddia bu- “Her cuma günü bir ayet sallıyorum.” diyor, “Bu Bakara iyi makara.” diyor. Ben de diyorum ki…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yanlış yanlışla şey olmaz.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - …bunu söyleyen kişi eğer söylediği kesinse bunu söyleyen kâfir olur.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Bunu söyleyen kişi kesinlikle tövbe etmelidir ve Müslümanların oylarıyla gelip Müslümanların inancına, ayetine, kitabına dil uzatamaz diyorum. Siz bunu savunmaya çalışıyorsunuz. Ben de bu zihniyeti Allah kahretsin diyorum. Benim kahretsin dediğim bu zihniyettir. Şimdi, bunun…

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Özgür irade var, özgür irade!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Hırsızlık haramdır. Hırsızlığı savunanı Allah kahretsin diyorum ya!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah, sen mi savunuyorsun?

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Demokrasi var, özgürlük var; sen nasıl düşünüyorsan biz de onu düşünüyoruz.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, benim bunu söylememde ne beis var Allah aşkına? Şimdi, ben kendi şahsım için bir şey istemiyorum ki. Allah’ın dinini savunuyorum, savunurken bana hücum ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Ben de diyorum ki: Allah’tan korkun, Tayyip’ten değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET ERSOY (Sinop) – Sana mı kaldı? Sana mı kaldı be?

BAŞKAN – Sayın Özkes, teşekkür ediyorum.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Allah’tan korkun, Tayyip’ten değil diyorum ya.

BAŞKAN – Sayın Özkes…

MEHMET ERSOY (Sinop) – Allah’ın dini kim, sen kimsin! Allah’ın dini sana mı kaldı! Yazıklar olsun!

ENGİN ALTAY (Sinop) – İyi, size kaldı. Sanki siz Allah’ın tahsildarısınız anasını satayım ya! Tahsildar mısınız siz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Biraz önce konuşan hatip grubumuza sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Halaçoğlu?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Milliyetçi Hareket Partisinin Çatalzeytin’de yolsuzluk yaptığını söyledi.

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu ifade eder Beyefendi, lütfen.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Onun dışında, usulsüzlük yaptığımızı ifade etti.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (MHP sıralarından alkışlar)

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz’un MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, Çatalzeytin’de meydana gelen olaylar zaten mahkemeye intikal etmiş oluğu için onun sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Onun için onun üzerinde konuşmanın pek gereğini duymuyorum. Yani hep bize söylersiniz ya “Mahkemedeyse niye konuşuyorsunuz?" diye, o zaman mahkemedeki olayların ne olacağını göreceğiz.

Onun dışında, tabii ki bakın, siz de biliyorsunuz, siz de birçok seçim bölgesinde itirazda bulundunuz “Bunlar yanlış oldu, şunlar yanlış oldu." diye. Gayet tabii, ama siz iktidarsınız. İktidar olduğunuz için seçim güvenliğini sağlamak zorundasınız, sandık güvenliğini sağlamakla mükellefsiniz. Eğer bunları sağlayamamışsanız o zaman suçu başkasına yükleme hakkına sahip değilsiniz çünkü dediğim gibi, iktidarsınız, muktedir olmak zorundasınız. Ama burada belediye oylarında, siz ne derseniz deyin 2,5 milyon oy kaybettiniz. Yani 4 milyon yeni seçmenin katılmasına rağmen…

SALİM USLU (Çorum) – Sen sayı saymasını bilmiyorsun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ya, kardeşim, bundan önce 21 milyon oy almıştınız, 19 milyon küsura düştünüz, bunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Bunun karşılığını vermenin gereği yok.

Kaldı ki biz önergemizde bunun araştırılmasını isterken şunu söyledik, dedik ki: “Yüksek Seçim Kurulu üyelerine, yine seçim kurulunda diğer görev yapan hâkimlere, görevlerini hakkıyla yapmış olanlara teşekkür ediyoruz.”  Ama bunun ötesinde layıkıyla görevini yerine getirmemiş olanlar için yaptığımız konuşma bizim ve bunun araştırılmasını istedik. Yani eğer bundan herhangi bir çekinceniz yoksa, parti olarak kendinize güvenceniz sarsılmamışsa bunun karşısına çıkarsınız.

Yalnız Taif’le ilgili verdiğiniz örneğe bir cevap vermek istiyorum.

Şimdi, doğru söylüyorsunuz, Taberi’de de yazar “Kısas-ı Enbiya”da da yazar. Peygamberimiz taşlanmıştır ve beddua etmemiştir, ola ki içlerinden imana gelenler olabilir diye. Siz öyle bir şey söylediniz ki, size beddua edilmemesini istiyorsunuz, yani ola ki AKP’lilerden imana gelen tipler olur mu demek istiyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SÜLEYMAN HAMZAOĞLU (Diyarbakır) – İmanımızdan şüphemiz yok bizim. Hiç merak etmeyin.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Hayır yani kendi sözünüzle  söylediniz…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, Hocam, ne alakası var? 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve arkadaşları tarafından, 30/3/2014 tarihinde gerçekleştirilen mahallî idareler genel seçimlerindeki gerek sandık kurullarının gerekse seçim kurullarının iş ve işlemlerinden kaynaklanan usulsüzlükler ile mevzuat kaynaklı düzensizliklerle ilgili olarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 30/4/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

3.- CHP Grubunun, Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve arkadaşları tarafından, tarım alanlarımızda yaşanan kuraklık ile 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yurdumuzun bazı bölgelerinde meydana gelen don afetinin üreticimize ve tarımsal üretimimize vereceği zararların tespit edilerek çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla 7/5/2014 tarihinde verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

04/06/2014

Türkiye  Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 04/06/2014 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında  siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                 Engin Altay

                                                                                      Sinop

                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve arkadaşları tarafından, tarım alanlarımızda yaşanan kuraklık ile 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yurdumuzun bazı bölgelerinde meydana gelen don afetinin üreticimize ve tarımsal üretimimize vereceği zararların tespit edilerek, çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla 07/05/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1342 sıra no.lu)  Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 04/06/2014 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Selahattin Karaahmetoğlu, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Karaahmetoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuraklık, don, sel ve son olarak dolu tarım ürünlerimize büyük oranda zarar vermiştir. Yaşadığımız kuraklıkla birlikte, buna eklenecek aşırı sıcak havalar neticesinde tarım sektöründe yaşanan felaketin etkisi katlanarak artacak ve gelecek yılları etkilemesi muhtemel bir gıda krizine dönüşebilecektir.

Küresel ısınmanın etkilerinin son yıllarda ülkemizde de belirgin şekilde kendini göstermeye başladığını söylemek bu konudaki veriler ışığında bir kehanet olmayacaktır. Türkiye genelinde yağış miktarının, geçen yıl ortalamalarına göre yüzde 37,5 oranında azaldığı görülmektedir. Geçtiğimiz yüzyılda Türkiye'de her on yılda sıcaklık 0,2 santigrat derece arttı ve yağışta da yaklaşık yüzde 10 azalma yaşandı. Geçtiğimiz kırk yılda Türkiye 2,5 milyon hektar sulak alanın yarısını ne yazık ki kaybetti. Yirmi yıl içerisinde, 4 bin metreküp olan kişi başına düşen su miktarı 1.400 metreküpe düştü.

Küresel ısınmanın etkileri ülkemizde sanılandan daha hızlı şekilde kendini göstermeye başlamıştır. Küresel ısınma, tarımsal alanda toplam ürün miktarının azalmasıyla kendisini göstermektedir. Tarım arazilerinin korunması ve amacı dışında kullanılmaması gerekmektedir. Gıda ve tarım örgütü FAO'ya göre son yıllarda kişi başına düşen tarım arazisi gelişmiş ülkelerde yüzde 14,3, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 40 oranında azalmıştır. Kişi başına düşen tarım arazisi miktarı 0,23 hektar olup, 2050 yılında 0,15 hektara düşecektir.

Kıtlık ve açlığın dünyayı ciddi olarak tehdit ettiği 21’inci yüzyılda, toprak ve su en önemli stratejik maddeler olarak kabul edilmektedir. Kurak ve susuz geçen bir kışın ardından 29-30-31 Mart 2014 geceleri büyük don felaketi yaşanmıştır. Tarımsal rekolte düşüşü şimdiden gıda enflasyonu şeklinde kendini göstermeye başlamıştır. Üreticiden başlayarak tüketiciye kadar ve ihracat gelirlerindeki büyük kayıplar anlamında hepimiz bu faturayı ortak şekilde ödeyeceğiz.

Buğday üretimimizde yüzde 30, arpada yüzde 15 civarında bir kayıp öngörülmektedir. Bu, buğday fiyatının yükselmesi ve ithalata başvurulması anlamına gelmektedir. Mera ve otlaklardaki kuraklık, yem ve saman üretimindeki düşüş sonucu hayvancılıkta sorunlar yaşanacaktır. Türkiye’nin hububat ambarlarından Çukurova’da yaşanan kuraklık nedeniyle rekoltenin yüzde 50 oranında düşmesi beklenmektedir. Ayçiçeği, mısır, pamuk gibi ürünlerde de sıkıntılar yaşanacaktır. 2013 yılında 22 milyon ton rekor buğday üretimine rağmen 4 milyon ton ithalat yapıldığı dikkate alındığında rekolte düşüklüğünün ve kuraklığın yaratacağı olumsuz etki daha iyi anlaşılacaktır.

Mart ayında etkili olan don olayı Malatya’da kayısıyı, Karadeniz’de fındığı vururken, bazı bölgelerde dolu da meyve ağaçlarına ve zeytinliklere zarar vermiştir. Ege Bölgesi’nde dolu yağışından kirazda, üzümde, zeytinde, şeftalide, armutta yüzde 70, yüzde 80, yüzde 90 oranlarına varan zararın olduğu bildirilmektedir. Fındıkta yüzde 40’ı aşan zarar meydana geldi. Dünya ihracatının yüzde 80’inden fazlasını gerçekleştiren Türkiye’de kayısıda zarar yüzde 90’lara vardı.

Sayın milletvekilleri, Doğu Karadeniz ekonomisinin iki ana direği olan çay ve fındıkta da don felaketinden büyük zarar görüldü. Özellikle fındık, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan nüfusun önemli bir bölümü için tek geçim kaynağıdır. Alternatif ürün kivi de don olayından zarar görmüştür. Fındık üretiminde ve ihracatında dünyada ilk sırada yer alan Türkiye, yılda 600-700 bin ton kabuklu fındık üretiyor ve bunun yaklaşık yüzde 80’ini ihraç ediyor. Bu gelişmeler Karadeniz Bölgesi tarımsal üretiminde bu yıl büyük bir kayıp yaşanacağını gösteriyor. Geçen yıl 570 bin ton dolayındaki fındık rekoltesinin don nedeniyle bu yıl 350 bin tona düşeceği öngörülüyor. Fındıkta yaşanan don sebebiyle en fazla ürün kaybı Doğu Karadeniz Bölgesi’nde görülmektedir. Ordu, Giresun ve Trabzon üreticilerinin mağduriyetinin giderilmesine dönük kanun teklifi verdiğimizi de belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bir yıl fazla olan rekolte, düşük olan yıllardaki ihtiyacı karşılamaktadır, fındık elimizde kalacak iddiaları hiç gerçekleşmemiştir. Bu iddialar, tek geçimi fındık olan üreticimizin elinden fındıkları yok pahasına alınmak için yapılmaktadır. Yöremizde 1-2 ton fındığı olan üretici “Fındığım çok.” diye sevinir. Onun alın terinin karşılığını almasını sağlamak hepimizin boynumuzun borcudur.

2004 yılında yaşanan don afetinden sonra fındık üreticisinin zararının karşılanması için Hükûmet kararlar alsa da, afetin yaralarının sarılması için verilen sözler yerine getirilmemiştir. 1 milyar TL olduğu tahmin edilen don hasarının Hükûmet tarafından bütçe marifetleriyle gasbedildiğine tanık olduk. 292 trilyon lira tespit etmişlerdir, bunun 160 trilyon lirası bütçe marifetiyle üreticiye verilmemiştir. 2004 yılında yaşanan donda Giresun'da ürün ve rekolte kaybı daha fazla olmasına rağmen, belirlenen 35.649 fındık üreticisine Giresun İl Hasar Tespit Komisyonu Raporu doğrultusunda tespit edilen yardımın bile ancak yüzde 44'ü ödenmiş ve geri kalanının ödenmesi kanunla durdurulmuştur.

2004 yılı afet yardımını alamayan fındık üreticisine Tarım Bakanı “Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi bu yönde karar verdi.” demiştir. 4 Nisan 2004 yılındaki don afeti ardından on yıl sonra, 29-30-31 Mart 2014 tarihinde yaşanan don afeti fındık üreticisini oldukça endişelendirmektedir. AKP iktidarı 2004 don afetinden üreticiye olan borcunu da hesaba katarak düzenleme yapmalıdır. Bunun yanında geleneksel tarım üretimi yüzde 80 oranında yağışlara bağlı olan Türkiye'de kuraklığın hâlen tarım sigortası kapsamı dışında tutulduğunu da hatırlatmak istiyorum. Seçim bölgem Giresun’da ziraat odaları, İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, TARSİM Bölge Müdürlüğüyle yaptığım görüşmelerde, aldığım bilgilerde bölgemizde 250-300 metreye kadar olan yüksekliklerin altında kalan kısımda fındıkta herhangi bir sorun yoktur. 300 metre yükseklikten yukarıdaki fındık bahçelerinde yüzde 70-80 oranında, bölgenin ifadesiyle don yanığı vardır. 500 metrenin yukarısındaki fındık bahçelerinde de bu oran yüzde 100’e varmaktadır. Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ziraat Ana Bilim Dalı Başkanı Sayın Profesör Turan Karadeniz de ifadelerinde fındık ağaçlarının dallarının iki üç yıl kendilerini onaramayacağını ve iki üç yıl fındık alamayacağını belirtmektedir.

Yapılması gereken şeyler, önerilerimiz; özellikle 2004 don afetinden dağıtılmayan 160 milyon liranın fındık üreticilerine dağıtılması, tarımsal ve zirai kredilerin bir yıl faizsiz olarak ertelenmesi ve yine gerektiğinde faizsiz olarak kredi olanaklarının sağlanması; bölgemde, Giresun’da üreticilerin ancak yüzde 25’inin TARSİM’den poliçe yaptırdığını, yüzde 75’inin yaptırmadığını ya da yaptıramadığını düşünerek zararlarının karşılıksız hibe olarak verilmesi konusunda yaptığımız önerilerimizin araştırma komisyonu kurularak, dikkate alınarak üreticimizin lehine bir karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca doğal afetlerden etkilenen üreticilerin mağduriyetini gidermek üzere 2006 yılında başlatılan tarım sigortası uygulamasının don afetinin mağdur üreticilerinin tamamını kapsaması yanında, kuraklığın bir sigorta riski kapsamında olmaması nedeniyle kuraklığın da risk kapsamına alınması ve bu konuda verdiğim kanun teklifinin de gündeme getirilmesi üreticilerimiz lehine önemli bir katkı sağlayacaktır.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Öntürk, Hatay Milletvekili.

Buyurun Sayın Öntürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 29-30-31 Mart 2014 tarihinde yurdumuzun çeşitli bölgelerinde meydana gelen don felaketiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, doğal afetlerde zarar gören tüm çiftçilerimizle aynı üzüntüyü ben de paylaşıyorum. İnşallah, böyle afetleri bir daha ülkemiz görmez diye yüce Allah’a dua ediyorum.

29-30-31 Mart tarihleri arasında İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz’in yüksek bölgeleri, hatta Akdeniz Bölgesi’nde don felaketi olmuştur. Sadece bu tarihlerde de don felaketiyle karşılaşmıyoruz. Yılın değişik aylarında sel felaketleri; işte, son dönemde yaşadığımız kuraklık gibi, su baskınları, dolu, bir sürü doğal afetle karşılaşmaktayız. Burada öncelikle ne yapmamız gerektiğini bir ortaya objektif olarak sunmamız lazım. Bunlardan bir tanesi, çevreyle ilgili duyarlı mıyız, bununla ilgili ne tür düzenlemeler yaptık, bunları bir ortaya koymamız lazım. İkincisi, tarımsal kuraklıkla mücadele stratejisi ve eylem planı hazırlanması gerekmekte, bununla ilgili neler yaptık? Üçüncüsü, sele karşı ve kuraklığa karşı gölet, baraj, ne tür yatırımlar yapıldı; suyun daha ekonomik kullanılması için ne tür teknolojik yatırımlar yapıldı, bunları incelememiz gerekir. Ayrıca en önemli konu, tarımsal sigortanın yapılması mutlaka gerekmektedir. Dona karşı, özellikle dona karşı teknolojik aletler kullanılarak üreticimizin bu afetten mümkün olduğu kadar minimum zararla ürününü kurtarması gerekmektedir.

Bir diğeri de, olmazsa olmazımız, çiftçi için söylüyorum, devlet yardımlarının artarak devam etmesi mutlaka gerekmektedir.

Peki, iktidarımız döneminde bu saydığımız sorunların hangileri yapıldı, bunlara bir göz atmak gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, çevreyle ilgili, Türkiye’de 2000’li yıllarda doğal gaz kullanımı yüzde 17 iken bugün doğal gaz kullanımı yüzde 32 seviyelerine çıkmıştır. Yine petrol kullanımı yüzde 41 iken yüzde 26 seviyesine düşmüştür. Ayrıca “yenilenebilir enerji” dediğimiz enerjilere hızla artarak yatırım yapılmakta ve kullanılmakta, bu oran da yüzde 0,3’ten yüzde 4 oranlarına yükselmiştir.

Yine, atık su arıtma tesisleriyle ilgili 2002 yılında bu sayı 145 iken 2013 yılında bu sayı 412 rakamına ulaşmıştır. Atık su arıtılan belediye nüfusu yüzde 34 iken 2002 yılında, bugün yüzde 75 seviyelerine ulaşmıştır. Katı atık düzenli depolama tesisleriyle ilgili bu sayı 2003’te 15 iken 2013 yılında 69’a çıkmış, hizmet verilen nüfus 2002 yılında 23 milyon iken bugün 45 milyon seviyesine gelmiştir.

Diğer bir yapılması gereken konu, orman alanlarının artırılması gerekir. Bu konuda da on yıllık iktidarımızda yaklaşık 1 milyon hektar alan ormana kavuşmuş ve 2 milyar 800 milyon civarında ağaç ormanla buluşmuştur.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, çevre konusunda bu işlemleri yapıyor ama üstüne vazife olmayan birçok konuda da ciddi adımlar atmış. Bunlardan bazılarını size saymak istiyorum: Bugün hidrolik, rüzgâr başta olmak üzere temiz üretim teknolojilerinin kullanılmasıyla ilgili Hükûmetimiz çok ciddi destek vermekte, çok ciddi gayret göstermektedir. Enerji verimliliği potansiyelinin tespit edilmesiyle ilgili çok ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Binalarda verimli enerjinin yaygınlaştırılmasıyla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Demir yolu ve deniz yolu payının artırılması, metro, hafif raylı sistem başta olmak üzere toplu taşımanın geliştirilmesi, sanayi kuruluşlarının sera gazı emisyonlarının takibi, yenilikçi teknolojilerin teşviki, düzenli depolama tesislerine gelen organik atıkların miktarının azaltılarak kompost üretimine yönlendirilmesi gibi birçok konuda da ciddi adımlar atılmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye'nin sera gazı azaltımı yolunda önemli mücadelesi olmuştur, bu olmaya da devam edecektir.

Yine, yapılması gereken işlerle ilgili ikinci bir konu: Tarımsal kuraklıkla mücadelede strateji, teşvik ve eylem planı 2006 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe girdi. Bununla ilgili tarımsal kuraklık il kriz merkezleri oluşturularak il kuraklık eylem planları hazırlandı. Erken İzleme, Uyarı ve Tahmin Komitesi kuruldu. Kuraklığa dayanıklı çeşit geliştirmeyle ilgili çok ciddi Türkiye’de adımlar atılmakta ve önümüzdeki beş yıl içerisinde Türkiye, hem tahıl anlamında hem pamuk, mısır anlamında hem de narenciye anlamında kuraklığa dayanıklı çok ciddi çeşitlerle karşılaşacaktır, bunlara kavuşacaktır.

Yine, az önce söyledik, maddelerden bir tanesi sele karşı ve kuraklığa karşı önlem almamız gerekir; bunlar göletlerdir, barajlardır. Türkiye son on yıllık iktidarında 232 adet gölet ve baraj inşa etmiştir, 216 adet sulama kanalı, 656 adet çevre ve taşkın koruma tesisleri inşa ederek bunlara önlem almaya çalışmıştır.

Yine, ayrıca, suyun daha ekonomik kullanılması gerekir çünkü Türkiye su zengini bir ülke değil. Bununla ilgili de, hem damlama sulama konusunda hem yağmurlama konusunda ciddi teşvikler verilmiştir, verilmeye de devam etmektedir.

Yine, ilim, seçim bölgem Hatay’da 10 tane gölet, 3 tane baraj; bazıları bitmiş, bazıları inşaat aşamasında, çalışmalar devam ediyor.

“Dona karşı teknolojik aletler üreterek ürünlerimizi zararlardan korumamız lazım.” demiştik. Evet, ilk kez bizim dönemimizde bahçelerimizde rüzgârgülleri kurarak, bunların yüzde 50’sini hibe ederek çiftçimizi dondan korumak için gayretler gösteriyoruz.

Yine, en önemlisi, tarımsal sigorta. TARSİM 2006 yılında çıktığında biz “Tarım Bakanlığı çok ciddi bir konuyu çözdü.” diye sevindik ama maalesef, çiftçilerimiz bu konuda duyarsız. Bugün bahçelerdeki ürünün poliçe bedelinin yüzde 67’sini Hükûmet destekliyor; diğer, normal tarla bitkilerinde yüzde 50’sini destekliyor. Yani şöyle basit bir örnek vereyim: Bugün bin dönüm buğdayın sigortası 2 milyar para tutuyor, bunun yarısını devlet ödüyor. Böyle bir parayı ödemekten çiftçimiz -olmadığından değil- tembelliğinden mi diyelim veya sigortaya karşı alışkın olmadığından mı diyelim… Maalesef, işte, az önce sayın milletvekilimizin dediği gibi, yüzde 50 oranlarında, 60 oranlarında, sigorta yaptırmayan çiftçimizle her yıl karşılaşıyoruz.

Tabii, orada bir konudan bahsettiniz, çok doğru bir konu; doğal afetler bu TARSİM’le ilgili sigorta kapsamında, kuraklık dâhil değil. Bununla ilgili de ciddi çalışmalar şu an yapıyoruz, inşallah önümüzdeki sezona bunu yetiştiririz diye ümit ediyorum.

Yine, ben buradan sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Çevremize çok dikkat etmemiz lazım, çevremize sahip çıkmamız lazım; çevre kirliliğini, emisyon kirliliğini azaltmak için ne gerekiyorsa, her türlü gayreti, tedbiri göstermemiz lazım ama çiftçilerimizin de Hükûmetimizin çıkardığı bu önemli konularla ilgili biraz daha duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Tekrar…

Ha, bu ara yapılan borç ertelemesi konusu vardı. Biliyorsunuz, Bakanlar Kurulu kararımızla, Sayın Bakanımız ve Başbakanımızın talimatıyla, şu an tüm illerimizde ÇKS’ye kayıtlı, yüzde 30 zarar gören tüm çiftçilerimizin kredi borçları bir yıl ertelendi hem Ziraat Bankasına hem Tarım Krediye olan borçlarıyla alakalı.

“İnşallah bir daha bu afetler olmaz.” diyorum. Çiftçimizin de Hükûmetimizin yaptığı bu hizmetlere karşı duyarlı olmasını, en azından sigortasını yaptırmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öneri; tarımsal kuraklık ve 29-30 Mart tarihlerinde yaşanan don hadisesinden dolayı zarar gören çiftçilerimizin zararlarının giderilmesiyle alakalı araştırma önergesi. Bu önergeye sonuna kadar katılıyorum çünkü Türkiye'de tarımsal kuraklıktan dolayı bu yıl çok aşırı derecede buğday kaybına uğrayacağız. Az önce sayın vekilimiz “yüzde 30” dedi ama ben aşağı yukarı yüzde 30’un da çok üstünde olacağı kanaatindeyim çünkü Çukurova’da –geçen hafta da söylemiştim- çok verimli, mümbit arazilerde ortalama 600 kilo buğday alınırken, bu yıl en iyi alınan yerlerde 300-350 kiloya, yarı yarıya düşmüştür. Bu da Çukurova’nın yüzde 10’u değildir, 300-350 kilo veren yer. Dolayısıyla birçok yerde 200 kilo, 150 kilo, 100 kiloya kadar buğday verimleri düşmüştür ve bu da tabii ki tarımsal kuraklık ve 29-30 Mart tarihinde meydana gelen dondan etkilenmiş olan buğdayın verimsizleşmesinden meydana gelmiştir.

Dolayısıyla çiftçilerimiz çok aşırı bir zarar görmüştür. Bunun bir an evvel Hükûmet tarafından tespitinin yapılması lazım. Yani Ziraat Bankasındaki borçların yüzde 3 faizle ertelenmesi, Tarım Kredideki borçların ertelenmesi bunun çözümü değil, ki o da yeterli değil, az sonra zaten ona da değineceğim.

Şimdi, geçen yıl her yerdeki rekolte belli üç aşağı beş yukarı. Konya Ovası’nda, Ankara’da, efendim, İç Anadolu’nun birçok yerinde ve Akdeniz Bölgesi’nde, Hatay Amik Ovası’ndaki rekolte belli. Bu rekolte üzerinden Ofisin vereceği fiyatla çiftçilerin mutlaka zararlarının giderilmesi lazım, ikisinin baz alınarak zararlarının giderilmesi lazım, yoksa çiftçinin bu yükü kaldıracak durumu yok. Zaten mazot girdileriyle, gübre girdileriyle inim inim inleyen, tarlasını ekemeyecek duruma gelmiş çiftçi, bir de böyle darbe yiyince nasıl tarlasını ekip dikecek, bunu iyi düşünüp değerlendirmemiz lazım.

Şimdi, ben, iktidar partisi milletvekillerimizden, özellikle de çiftçi olan arkadaşlarımdan şunu beklerdim: Bir, şu anda kanun tasarısı var, Plan ve Bütçede görüşülüyor; işte, vergi borçlarının faizlerinin silinmesi, efendim, sigorta borçlarının faizlerinin silinmesi. Ya, bu çiftçi üvey evlat mı arkadaş ya? Bu çiftçi bu ülkenin üreten insanı değil mi, bu ülkeyi doyuran insan değil mi? Niye çiftçi için böyle bir kanun teklifi vermediniz veya veren arkadaşlarımıza niye demediniz “Kardeşim, sen yani fabrikatörü koruyorsun, sanayiciyi koruyorsun, zengini koruyorsun, vergisini ödemeyeni, sigortasını ödemeyeni koruyorsun. Niye çiftçinin borcunu faizsiz ertelettirmiyoruz? Neden yapmıyoruz bunu?”

VAHAP SEÇER (Mersin) – Üvey evlat, üvey evlat.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Yani çiftçi üvey evlat mı bu ülkede ya? Allah’tan korkar insan biraz. Yani burada bağırmaktan ben usanmadım, siz de usanmadınız ya dinlemekten. Birazcık kulak verseniz anlayacaksınız bazı şeyleri ama kulak da vermiyorsunuz yani. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakın, yüzde 3 faizle Ziraat Bankası borçları erteleniyor ÇKS’sinde buğday gözüküyorsa, buğday gözükmeyen de var. Zaten bu sene ÇKS sistemi de değişti, Tarım Bilgi Sistemi oldu. Ha, doğru bir sistem, yanlış bir sistem değil ama altyapısı hazır olmadığı için bundan dolayı da birçok çiftçi mağdur olacak. İşte, özellikle de şu anda Adana’nın Ceyhan ilçesinde bir tek uygulanıyor. Geçen yıl 1 milyon 100 bin dönüm araziden 700 küsur bin dönümü bundan faydalanırken, prim desteğinden faydalanırken, bu yıl eğer bu sistem böyle giderse, bu şekilde uygulanırsa 400 bin dönüm ancak faydalanabilecek yani yarı yarıya, hep o övündüğünüz primlerden çiftçilerimiz destek alamamış olacak.

Arkadaşlar, bu mağduriyeti gidermemiz lazım. Bu hepimizin problemi, bu, çiftçimizin ana problemi ama siz ancak burada çıkıp ““Yok efendim, şu kadar baraj yaptık, bu kadar gölet yaptık, yok gübreye şu kadar destek veriyoruz, mazota bu kadar destek veriyoruz.” sanki kendi cebinizden veriyormuşsunuz gibi. Çiftçiden aldığınızı çiftçiye verin, biz başka bir şey istemiyoruz ya, çiftçiden aldığınızı çiftçiye verin biz başka bir şey istemiyoruz ama çiftçiden aldığınızı da çiftçiye vermiyorsunuz ne yazık ki. Dolayısıyla, arkadaşlar, çiftçi, üreten, bu ülkenin insanlarını besleyen, bu ülkenin ihracatına katkı sağlayan insandır. Onları korumamız lazım, onları gözetmemiz lazım.

Dünyanın en pahalı mazotunu tüketiyor Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı gübresini tüketiyor Türk çiftçisi. Ya bunlara çözüm bulalım. Efendim, siz yatlara, kotralara, gemi ticareti yapanlara mazotu 1,5 liradan veriyorsunuz; çiftçinin traktörüne mazotu 4,5 liradan veriyorsunuz. Ya Allah’tan reva mıdır bu? Yani hep çiftçiye üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz, ondan sonra da Sayın Bakan çıkıyor buraya “Efendim biz çiftçiye şunu verdik, bunu verdik.” Ya cebinden mi veriyorsun be kardeşim, cebinden mi veriyorsun? Bu ülkede, çiftçiden aldığını çiftçiye ver, biz senden başka bir şey istemiyoruz ya. Çiftçinin hakkını ver, buğdayını mağdur ettirme, mısırını mağdur ettirme, pamuğunu mağdur ettirme, dışarıdan gelecek ithalatı engelle bize yeter bu, başka bir şey istemiyoruz senden ya.

Geçen sene burada bangır bangır söyledim, “Dışarıdan mısırın gelmesini engelleyin.” diye. Sayın Bakan çıktı dedi ki: “Sadece belgesi olanlar ithalat yapıyor.” Dedim ki: Kanatlı hayvan üreticileri için yem üreten fabrikaların, büyükbaş hayvan için yem üreten fabrikaların tamamı bu belgelerle depolarını mısırla doldurdular, mısır çıktığı zaman mısır üreticisi mısırını satamayacak. Burada bağırdım, feryat ettim, kimse dinlemedi. Mısır çıktı, bir önceki yılın fiyatının altında. Öyle değil mi Sayın Seçer? Bir önceki yılın altında gitti.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Öyle, öyle.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Öyle, öyle.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Gübre yüzde 30 zamlanmış, mazot yüzde 50 zamlanmış, efendim işçilik bilmem ne kadar zamlanmış, e bakıyorsunuz çiftçi ürettiği malını satamıyor. Ya arkadaşlar, vallahi çiftçiyi perişan ediyorsunuz ya, çiftçiyi bitiriyorsunuz. Bu çiftçi, bu toprakları terk edip giderse şehir merkezlerinde kaos oluşur. Çiftçi, 50 dönüm tarlasıyla geçimini sağlayan, çoluğunun çocuğunun rızkını çıkartan, onu okutan, büyüten insanlar, bu ülkeyi doyuran insanlar. Bunları hep birlikte korumamız lazım.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Gittikçe de oy veriyorlar.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, yine deminki yasaya değineceğim. İşte, sigorta borçlarının faizini siliyorsunuz, vergi borçlarının faizini siliyorsunuz. Peki, sulama birliklerine çiftçilerin borçları var, bunlara bir ton faiz binmiş. Niye bunların borcunu silmiyorsunuz kardeşim, niye? Nedir sizin çiftçiyle derdiniz, nedir sizin çiftçiyle sıkıntınız?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çiftçi niye oy veriyor peki bunlara?

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, ben, iktidar milletvekillerimizden, özellikle çiftçi olan arkadaşlarımızdan buna itiraz bekliyorum. Buna itiraz etmeleri lazım çünkü çiftçiyi hep birlikte korumamız lazım arkadaşlar. Sadece bu benim görevim değil ki, sadece muhalefetin görevi değil ki. Yani, buraya çıkıp “Efendim, ben şu primi verdim, ben bu desteği verdim.” demekle bu işler olmaz. Çiftçiyi üretir hâle getirmemiz lazım, üreten çiftçiyi korumamız lazım, desteklememiz lazım.

Bugün Rusya’ya domates satıyorsak, narenciye satıyorsak bu çiftçinin sayesindedir; bugün ülkemizde kıtlık yaşanmıyorsa, unumuzda, ekmeğimizde problem yoksa bu çiftçinin sayesindedir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çiftçi de oy vermesin ama, söyleyin.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Ya, biz bir dönem dünyanın en önemli pamuk üreticilerinden birisiydik, şu anda dünyanın en önemli pamuk ithalatçılarından birisiyiz ya. Yunanistan’dan pamuk alıyoruz, Amerika’dan pamuk alıyoruz, Hindistan’dan pamuk alıyoruz. Allah’tan reva mı ya?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gürcistan’dan saman alıyoruz.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bizim topraklarımız bu pamuğu üretmeye müsaitken, bizim çiftçimiz bu işi biliyorken biz gidip Yunanistan’ın çiftçisini, ABD’nin çiftçisini zengin ediyoruz.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Bu sene yine saman ithal edeceğiz.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Evet, geçen yıl sap saman ithal ettik,  kurbanlık ithal ettik. Herhâlde bu yıl yine sap saman ithal ederiz. Ya, yazık, yazık, vallahi yazık!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama çiftçi niye oy veriyor?

MUHARREM VARLI (Devamla) – Ya, oy veriyorsa çiftçi “Herhâlde bunlar bize bir şeyler yapacak.” diyor, onun için oy veriyor veya borçlanmış adam, ne yapsın? Borçlanmış, onun için yapıyor.

Şimdi, bakın, Sayın Başbakan çıkıyor, diyor ki: “Ya ‘Çiftçi mağdur.’ diyorsunuz kardeşim. Bu kadar yeni traktör nereden geliyor?” Nereden geliyor, ben söyleyeyim size:  Çiftçi olan arkadaşlarımız bilirler.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nereden geliyor?

MUHARREM VARLI (Devamla) – Nereden geldiğini ben sana dışarıda daha iyi anlatırım Recep Bey gelirsen biraz sonra.

Şimdi, eski traktörünü satıyor, kışın kendisine harçlık yapıyor. Gidiyor,  Ziraat Bankasından borçlanıyor, Denizbanktan borçlanıyor, yeni traktör alıyor. Var mı bunun aksini söyleyecek  kimse?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Ama yok, Başbakana yanlış bilgi veriliyor. Başbakan da çıkıyor, mitinglerde diyor ki: “Ya, çiftçinin durumu kötüyse bu kadar traktör nasıl satılıyor?” Ya, Sayın Başbakan, traktörün satılma sebebi bu, bu. Gel bana sor, ben bu işin içerisinde yaşayan bir insan olarak, bunları bilen bir insan olarak bunları söylüyorum. Ama, geçen hafta da söyledim, ondan önce de söyledim, bundan sonra da söylemeye devam edeceğim: Hobi bahçesinden başka yerde toprak görmeyenler benim bu söylediklerimi anlayamazlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesi açılmasıyla ilgili aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Biraz önce sayın milletvekilimiz “toprağı sadece hobi bahçelerinde görenler” diye bir ibare kullandı. Merak etme, AK PARTİ Grubundakilerin hiçbiri hobi bahçelerinde görmemiştir, ta bu memleketin en ücra köşelerinden, tarlalardan, köylerden buralara gelmiş kişilerdir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Tarla hiç görmeyen var ya, yapma. Tarla görmemiş adamlar var.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Öyle birtakım demagojik şeyler arasına, yok “Hobi bahçelerinde görüyor...” Sadece köylüyü, çiftçiyi düşünen muhalefet sizsiniz, biz değiliz, böyle bir şey yok.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karpuzun da ağaçta yetiştiğini zannedenler var.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Köylünün de, çiftçinin de, üreticinin de yanında olan hep AK PARTİ olmuştur ve bundan sonra da olacaktır.

Önergeyle, 29, 30, 31 Mart tarihlerinde don olayından etkilenen çiftçilerimizin bu don olayı nedeniyle uğramış oldukları mağduriyetin araştırılması talep edilmektedir, bunlara bir çözüm bulunması talep edilmektedir. Bu zamana kadar acaba ne oldu, ne tür önlemler Hükûmetimiz tarafından alındı, sizlerle onu biraz paylaşacak olursam…

1 Ocak itibarıyla 31 Mayıs tarihleri arasında, yaklaşık olarak 60 ilde don felaketi; 69 il, 418 ilçe, 14.673 köy ve yaklaşık 876 bin üreticimize ait 16,6 milyon dekar alanda çeşitli afetler meydana gelmiştir. Özellikle 28, 29, 30, 31 Mart 2014 tarihlerinde, Karadeniz’de 11 ilde, fındık bahçelerinde yapraklanma ve çotanak taslağı gelişimi evresinde don afetinden etkilenme meydana gelmiştir. Özellikle Denizli, Isparta, Burdur, Malatya, sert çekirdek demiş olduğumuz kayısı, kiraz, vişne gibi bütün meyve ürünlerinde de don felaketinden etkilenmişlerdir. Tüm bu etkilenmeler, meydana gelen don afeti, 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu’nun kapsamındadır. Yalnız, yaşamış olduğumuz don felaketi çiçeklenme döneminde olduğu için, çiçeklenmeden sonraki donu sigorta ödüyor, öncesini ödemediği için sıkıntı burada. Yapılması gereken işlem, TARSİM’in kapsamının genişletilerek kuraklık ve çiçekten önceki donda da risk kapsamı içerisine alınarak ödemelerin bu kapsamda yapılması. Burada bir düzenleme yapılması aşikâr.

Tarım Sigortaları Havuzuna yapılan ihbarlar doğrultusunda, TARSİM eksperleri tarafından hasar tespit çalışmaları da yapılmıştır. Fındıkta kesin hasar tespitleri tamamlanmıştır. Kayısı, elma, kiraz ve diğer bütün sert çekirdekli meyvelerde don zararı çiçeklenme döneminde meydana geldiği için kesin hasar tespit çalışmaları hasat döneminde yapılıp bitirilebilecektir. Hasar tespit çalışmaları sonucunda, tarım sigortası yaptıran yetiştiricilerin kesinleşmiş olan tazminatları en geç otuz gün içerisinde ödenmektedir.

Tabii, bu doğal afetlerden dolayı kredi borçlarının ertelenmesi -Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifine olan borçlanmaları- 13 Mayıs 2014 tarihli 28999 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak da yürürlüğe girmiştir. Karar, 23/8/2013 tarihinden, yani artık her don olayında, her afet olayında ayrı bir Bakanlar Kurulu kararına gerek olmaksızın, 31/12/2014 tarihine kadar Türkiye genelinde meydana gelen afetlerin tamamını da kapsamaktadır.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Recep Bey, faiz oranını da söyle.

RECEP ÖZEL (Devamla) - Karar, yangın, aşırı sıcak zararı, sam yeli, çığ, heyelan, taban suyu yükselmesi, sel, su baskını, fırtına, aşırı yağış, aşırı kar yağışı, kar fırtınası, dolu, kırağı, don, kuraklık, yıldırım düşmesi ve hortum afetlerini kapsamaktadır. Bu karardan, afetler nedeniyle ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, tesisleri ve seraları en az yüzde 30 oranında zarar gören ve bu durumları il, ilçe hasar tespit komisyonlarınca belirlenen Çiftçi Kayıt Sistemi’ne ve Bakanlık diğer kayıt sistemlerine kayıtlı gerçek veya tüzel kişi üreticileri, 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında olan kooperatifleri kapsamaktadır.

Ayrıca, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının görev alanı içerisinde yer alan tarımsal amaçlı kooperatifler ve Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü de faydalanmaktadır.

Kuraklığa yönelik çalışmaları da Bakanlığımız 2006 yılından beri yapmaktadır. Bununla ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Tabii ki yapılmış olan bu çalışmalar -don, kuraklık ve afetlerden dolayı Bakanlığın yapmış olduğu bu çalışmalar- neticesinde icra makamı, gerekli olan, üzerine düşen bütün yükümlülükleri yerine getirmektedir.

Meclis araştırma komisyonu… Sorunlar belli, çözüm yolları belli; bugün de gündemimiz belli olduğu için ve bugün, kamuoyunda beklenti olan cinsel istismara yönelik suçlarla ilgili tasarı, bir de HSYK’yla ilgili Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen, boşlukta olan maddelerin doldurulmasına yönelik bir kanun tasarısı gündemimizde olduğu için, bunun aleyhinde olduğumuzu belirtiyorum.

İnşallah, bir daha köylümüzün, çiftçimizin afete ve zarara maruz kalmadan bir dönem yaşamasını, gelirinin artmasını temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Dua iyi bir şeydir de duayla olmuyor bu iş.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz; bir.

Ancak, sayın hatip kamuoyuna ve Meclise yanlış bilgi verdi. Yani borçların, çiftçilerin…

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, çok önemli bir soru.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Senin düzeltme zorunluluğun yok.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Vekilim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, çiftçilerin borçları erteleniyor.

BAŞKAN – Hayır, böyle bir usulümüz yok Sayın Tanal. Lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Faiz haramdır. Faiz niye isteniyor? Sayın Başkan “Faiz haramdır.” diyorlar, faizi de erteleyin hadi, kabul. Çiftçilerin borçlarını…

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 592 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş parlamenter sistem içinde parlamentoların en önemli görevi yasa yapmaktır. Yasalar, kural olarak, toplumsal beklentiyi karşılamak, yönetimsel gereklilik, kamu düzeni, demokratik hak ve özgürlüklerin alanını genişletmek amacıyla düzenlenirler. Keza, yasalar, özünde soyut ve objektif normlardır; yürürlükte kaldıkları sürece zaman, kişi ve grup gözetmeksizin uygulama alanı bulmalıdırlar. Yasa yapmak aynı zamanda, hukuksal zemin üzerinde tasarrufta bulunulması anlamında yürütme organının dolaylı yoldan denetimi anlamına da gelir.

Yasalar, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde ele alınmalı ve evrensel hukuk değerlerinden etkilenmelidir. Yine, yasalar toplumsal ayrışma yaratan, nedensiz yere özgürlük alanlarını daraltıcı, kişi ve grup çıkarı gözeten, hak kaybı doğuran hükümler içermemeli, Anayasa ile diğer yasalarla uyumsuz ve “Ben ne diyorsam odur.” mantığının ürünü de olmamalıdır.

Keza, çok yasa yapmak, övünç kaynağı olarak görülmemelidir çünkü yasalar, fabrikasyon ürünler değildir. Keza, yasa, koleksiyon anlamına da gelmez. “Çok” yerine, “yerinde yasa” yapmaktır önemli olan. Bir de demokratik hak ve özgürlükleri genişleten yasaları çıkarıp da uygulamamak veya kötü uygulamacıların eline teslim etmek kabul edilemez; hele ki böyle düzenlemeler demokrasi havarisi olarak rol çalmak için birer araç gibi de kullanılmamalıdır.

Yasalar, son dakika ataklarıyla gündeme getirilerek muhalefeti sıkıştırmanın hazzına yarayan tatmin araçları olmadığı gibi, siyaseten şark kurnazlığının malzemesi olarak da görülmemelidir. Lakin, kişiye özel veya siyasi çıkara dayalı yasaların kötü bir huyu vardır, günü geldiğinde yapıcısını da vurur, vurulansa gıkını dahi çıkaramaz.

Yasalar, sadece çağdaş parlamenter sistemlere özgü bir müessese değildir, diktatörlerin de yasaları vardır ancak bunlar, yukarıda belirttiğimiz değer ve kurallardan yoksun, daha çok, mevcut idareyi iş başında tutmayı amaçlamış düzenlemelerdir. Bu açıdan, parlamentoların asli görevi, yasa yapmak değil, iyi yasa yapmak olmalıdır. İyi yasa, üç temel unsuru bünyesinde taşımalıdır. İlki, mevcut düzenleme yasa yapma tekniğine uygun olarak kaleme alınmalı; ikincisi, mümkün olduğunca ortak akıl ve emeğe dayanmalı; üçüncüsü ise kişiye özel hükümler içermemelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yasa yapma tekniğine uygun hareket ettiğimizi söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Bu yargıya varmanın en önemli kanıtı, şu anda görüştüğümüz iş ve benzerleridir. Yeni bir yasa teklifi veya tasarısı kadar, belki de daha çok oranda, yasa değişikliklerini görüşmek zorunda kalıyoruz. İşin istatistiğini tutmadım ama son yıllarda kabul edilen yasalarla ilgili üzerinde değişiklik yapılmayan yasa kalmadığını görürsem şaşırmam.

Aslında, mevcut yasalar elbette toplumsal dinamiğin gereği olarak zaman zaman değişikliğe gereksinim duyabilirler. Lakin Genel Kurulun gündemine gelen değişikliklerin temel nedeni ya toplumda toplumsal karşılık bulamaması ya Anayasa’ya aykırılık ya diğer yasalarla çelişen hükümler içermesi veya fahiş maddi hatalar oluyor. Demek ki önümüze yasa tekniğine uygun düzenlemeler gelmiyor ve Meclisimiz de üzerine düşeni yapmadığından, daha doğrusu, yapamadığından halkımıza iyi yasalar sunamıyoruz.

Bir de bu değişikliklerin nedenleri arasında iktidarın hoşuna gitmeyen veya konjonktür gereği hoşuna gitmeyenler de yok değil. Ne yazık ki “Göç yolda düzülür.” mantığı ve “Nasıl olsa Meclis çoğunluğu var, eksik fazlayı gerekirse düzeltiriz, olur, biter.” rahatlığı, özensizliği de beraberinde getirebiliyor. Ancak yasalar  yazboz tahtasına dönüştükçe milletvekillerinin çok değerli zamanı boşa gidiyor, hak kayıplarına neden olunuyor ve bu tür özensiz düzenlemeler pek çok insanın canını yakıyor. Muhalefetin İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını “Meclis çalışmalarını engelleme girişimi” olarak görenlerin, meseleye bir de bu açıdan bakmalarını öneririm.

Bir diğer olgu, yasal düzenlemelerde ortak akıl ve emeğe pek rastlanamama durumudur. Bir bakıyorsunuz, iktidar partisinin programında, Hükûmet programında, hatta iktidar yetkililerinin söylemlerinde dahi dile getirilmeyen bir konuda teklif veya tasarı gündeme düşüyor, iktidar partisi milletvekillerinin, hatta yönetici durumunda olanların dahi haberinin olmadığı belli bir özel grubun mutfak çalışması ürünlerine tanık oluyoruz. Tabii ki, böylesi düzenlemelerin çoğunlukla ya arka planı veya iktidar için marjinal yararı söz konusu oluyor.

Düzenlemenin tartışılması istenmiyor, akademik düşüncelere itibar edilmiyor, dünya örnekleri göz ardı ediliyor, Anayasa’ya aykırılık iddialarına kulak tıkanıyor ve her şeyden önemlisi, suratlarda müstehzi bir ifadeyle “Milletimizin yüzde 50’sinin oyuna mazhar olan partimiz” sözcüğüyle başlayan, çoğu birbirinin kopyası, kibir dolu konuşmalarla demokrasinin vazgeçilmezi olan muhalefet küçümseniyor.

Elbette muhalefet de eleştiriyi hak edecek girişimlerde bulunabilir, elbette büyük bir oy ve vekil çoğunluğuna sahip olmak gurur kaynağı olabilir, lakin bu tablo ego hâlini almışsa, yani “aldığın oy kadar konuş” noktasına ulaşmışsa önemli bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Hele ki, muhalefeti hakir görme, hatta daha da ileri gidip “siz bu işi bilmiyorsunuz” türü akıl vermeler, siyasi dünyamız açısından hiç de sağlıklı akıl yansımaları değildir. Zira, muhalefeti küçük gören anlayış, benliğe egemen olmaya başladı mı muhalefeti gereksiz görme duygusu da beraberinde gelir. Oysa iyi ya da kötü, demokrasinin varlık nedenidir muhalefet, bir gün iktidardaki fânilerin de tadacağı gibi. Muhalefetin, azınlıkta kalmanın sıkıntısı içinde gerilimli olması anlaşılabilirse de, ülkenin egemeni olan iktidarın hırçınlığı makul bir davranış biçimi değildir. Muktedir olan anlayış, arada bir olsa da “Bu muhalefeti zıvanadan çıkaran ben olabilir miyim?” diye düşünmelidir.

Tüm bu nedenlerle, yasalar bir kişinin ihtirasları, özlemleri ve planlarının uygulama aracı olmamalı ve parlamentolar da bu amaca tahsis edilen kurum olarak görülmemelidir. Kısaca, hızla “özel görevli Meclis” görüntüsünden sıyrılmak lazımdır. Bu noktada, partisi ne olursa olsun her milletvekiline görev düşmektedir. Grup başkan vekilinin parmağına bakmak yerine, vicdanın sesini dinlemek ve özgür birey olunduğunun farkına varmaktır önemli olan.

Değerli milletvekilleri, 592 sıra sayısıyla görüşmekte olduğumuz yargı paketi, diğer yargı paketlerinden de biri; artık buna alıştık. Bu yargı paketinde, yargıda önemli yapısal değişiklikler olduğu gibi, kişisel düzenlemeler de var ama buradaki 99 maddenin hemen hemen çok azı ihdas edilen maddeler, büyük bir çoğunluğu mevcut yasalarda değişiklik içeriyor. Artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi, âdeta, bir “yasa tamir atölyesi” hâline getirilmiştir. Bizim işimiz gücümüz, yapboz tahtası hâline dönüştürülen yasaları bir kez daha değiştirmektir. Tabii ki, bu arada, maddi hatalar yanında kişisel, kişiye özel düzenlemeler de yok değildir.

Öncelikle -bu yasayı belli başlıklar altında konuşmamın diğer bölümünde değerlendireceğim- bir kez, ceza artırımı söz konusudur. Bu yasa, kamuoyunun gündemine kadına ve çocuklara şiddete yönelik ceza artırımı gerekçesiyle geldi ama baktığınızda, kadına şiddete yönelik olarak bu yasada hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Keza, cinsel saldırılara ilişkin olarak da ceza artırımı yapıldığını da görüyoruz ama bu arada, “suça itilen çocuk” kavramı göz ardı edilmiştir bu düzenlemede. Komisyon çalışmalarında  bu konuya dikkat çekmek için mümkün olduğunca özen gösterdik. Adı üstünde, 18 yaşından küçük çocuklara “fail” demiyoruz, “suçlu” demiyoruz, “suça itilen çocuk” diyoruz. Ve gerek uyuşturucu madde satışı, temini, kullanımı, nitelikli hırsızlık, cinsel saldırı suçlarında ceza artırımı da benim gözümde bir anlam ifade etmemektedir. Cezayı artırmak, suçu önleyen bir neden olmamıştır. Aslında, insanları suça iten toplumsal nedenler vardır, sosyolojik nedenler vardır, ekonomik nedenler vardır, kültürel nedenler vardır. Eğer siz bunlarla mücadeleyi bir tarafa bırakıp da sadece cezaları artırarak bir suçtan caydırıcılık sağlamayı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

Yine bu kürsüde örneğini verdiğim bir olay daha var. Türkiye'de kan gütme saikiyle, yani kan davası dolayısıyla adam öldürme suçu, eski Ceza Yasamızın 450’nci maddesine bir fıkra eklenerek idamla cezalandırılmıştı ama Türkiye'de kan davasını önleyemedik. Ama feodal yapıda çökme, iletişim araçlarının gelişmesiyle, Türkiye'de, bugün artık kan davası marjinal düzeye inmiştir. Dolayısıyla, işin sosyal, ekonomik, siyasal boyutunu düşünmeden ceza artırımı, kesinlikle suçtan vazgeçmeyi etkilemez. Bir insanı içeri atarsınız –bu bir sektördür, uyuşturucu sektörü- başka biri orada yerini bulacaktır. O insanı yıllarca cezaevinde tutmakla, yine uyuşturucu ticaretini ne yazık ki engelleyemeyeceksiniz.

Keza, bir ceza artırımı, beraberinde yakalanma korkusuyla şiddeti de beraberinde getirecektir. Korkarım, önümüzdeki süreçte, bu tip olaylarda pek çok çatışmaya tanık olabileceğiz, pek çok güvenlik görevlimize saldırı olacaktır.

İkinci bir nokta, ceza artışı, o cezadan kurtulmaya yönelik olarak rüşveti de beraberinde getirir, Türkiye'de bir rüşvet atmosferi de yaratılacaktır.

Kısaca, çok ceza, suçtan caydırıcı olmak değildir ama burada bir felsefe yatıyor, Türkiye'de tek tip insan yaratma anlayışının ürünüdür bu düzenlemeler. Yani halim selim gençler, nur yüzlü delikanlılar; asıl amaç budur. Yani insanları ben yasal düzenlemelerle zapturapta alacağım anlayışıdır ama şöyle bir gerçek vardır: Beş vakit abdestinde namazında bir insanın çocuğunun uyuşturucu müptelası olduğunu çok görüyoruz bu ülkede. O adam, çocuğuna bile sahip çıkamıyor. İnsanları tekdüze anlayışa getirmektense demokrasi arayışı içinde olmak, bireyin özgürlüğüne önem vermek asıl olmalıdır.

Bir diğer düzenleme, ceza sisteminde yapılmak istenmektedir. Yıllardır, 2004’teki Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki değişiklikten sonra gündeme gelen istinaf düzenlemesi buraya eklenmiştir. Üç ay gibi bir süre söz konusudur, bu üç ay içerisinde istinaf mahkemelerinin hayata geçirilmesi de çok zor görünmektedir.

Ceza yargılamasında diğer bir önemli konu ise sulh ceza mahkemelerinin kaldırılacak olmasıdır. Sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması, kural olarak doğru bir girişimdir ama sulh ceza mahkemeleri kaldırılıp yerine sulh ceza hâkimliği müessesesi getirilmiştir. Bu, şu anlama gelir: Artık sadece tutuklama, yakalama, el koyma, arama gibi kararları vermekle görevli bir hâkimlik kurulmaktadır. Bu hâkimliklerin sayıları son derece az olacaktır ve Türkiye’de belli yerlerde görev yapacaklardır. Aslında buradaki temel niyet şudur: “Kendimize öyle güvenilir bir alan bulalım ki sürpriz kararlardan kaçınalım. Sulh ceza mahkemelerini bu arada kaldırıyoruz ama güvenilen sulh ceza hâkimleri yoluyla, mevcut bazı sürprizlerle yeniden muhatap olmayalım.” anlayışıdır.

Burada, sulh ceza hâkimlerine yönelik bir karar daha verilmiştir. Bir savcının kamuoyunda takipsizlik kararı olarak bilinen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarını itirazen inceleme yetkisi, mevcut düzenlemede ağır ceza mahkemesine aittir. Yani, üçlü bir hâkimler heyeti bir takipsizlik kararını inceleyip karar vermektedir ama şimdi yapılan bu düzenlemeyle bu, sulh ceza hâkimlerine bırakılmaktadır yani tek hâkime bırakılmaktadır. İtiraz edenlerin önemli bir güvencesi ellerinden alınmaktadır. Düşünün, son derece önemli bir yolsuzluk olayı var, son derece önemli iddiaları içeren bir olayda savcı takipsizlik kararını verecek, onunla aynı yerde görev yapan bir hâkim -ki meslek dayanışmasını da burada göz ardı etmemek lazım- itirazen inceleyecek ve takipsizlik kararına itiraz reddedildi mi, yeni bir delil ortaya çıkmadığı takdirde, o olayla ilgili bir daha soruşturma yapılamayacak. Bu, tam bir güvencesizlik hâlidir.

İkincisi: Bir kişinin telefonunun dinlenmesi için… Hani adli yargıdaki daha basit sayılabilecek bir işlemde, daha geçtiğimiz aylarda ağır ceza mahkemesinin oy birliği kararına ilişkin bir düzenleme yapmadık mı? Onu yaptık ama bugün, takipsizlik gibi çok önemli bir kararı incelemesini ağır ceza mahkemesinden alıp tek hâkime vermek, bence çok büyük bir çelişkidir, hukuka bakış açısının da önemli bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, hastalık nedeniyle hükmün infazının ertelenmesine ilişkin düzenlemede sorunlar yaşandığını biliyoruz. Burada bir iyilik getirilmeye çalışılmış ama mevcut düzenlemede de yine uygulamada, yargıçlar, hasta hükümlülerin infazını ertelemede çekingen davranacaklardır, sorun çözülmeyecektir.

Bir diğer önemli husus, kişiye özel iki tane düzenlemedir. Bunlardan bir tanesi, Türk Ceza Kanunu’nun 277’nci maddesindeki düzenlemedir. Artık, şimdi, bir soruşturmada yargı görevi yapanı, bilirkişiyi ve tanığı soruşturma aşamasında etkilemeye teşebbüs edenler suçsuz sayılacaklardır. Bu, doğrudan kişisel bir düzenlemedir. Artık, bir adalet bakanı, istediği gibi, soruşturma aşamasında bir savcıyı arayıp talimatlar verirse, adil yargılamaya gölge düşürecek girişimde bulunursa bu, suç olmayacaktır. Keza, yine soruşturma aşamasında bir tanığı tehdit ederseniz sadece normal tehditten yargılanabilirsiniz; baskı yaparsanız yine bu suç olmayacaktır; soruşturma aşamasında bir bilirkişinin üzerinde nüfuz kullarınsanız artık bu da suç olmaktan çıkacaktır. Bu, doğrudan kişisel bir düzenlemedir ve Anayasa’ya aykırıdır.

İkinci bir kişisel düzenleme ise şudur: Malum olduğu üzere, iktidar partisinin bazı yerel yöneticileri, bizim parti üyelerimizin de içinde bulunduğu binlerce kişiyi sahte olarak Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi yapmışlardır. Bu suçun cezası, Siyasi Partiler Yasası’na göre bir yıldan üç yıla  kadar hapistir. Keza, bu bir özel belgede sahteciliktir. Yine, Türk Ceza Kanunu’nun 207’nci maddesi özel belgede sahteciliği düzenlemektedir. Orada da ceza bir yıldan üç yıla kadardır ama milletvekili arkadaşlarımız, bir teklifle geldiler ve dediler ki: “Siyasi Partiler Yasası’ndaki sahte üye kaydına yönelik cezayı bir aydan üç aya kadara indirelim” ve Komisyonda yaptığımız tartışmalar sonucunda bu ceza bir miktar artırıldı ama bu, doğrudan, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Yani, sıradan bir vatandaş, özel evrakta sahtekârlık yaparsa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak, ancak, bir siyasi, yaparsa bunun çok altında bir cezaya mahkûm olabilecektir.

Keza, burada uyarmak isterim iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımı: Bu suçlamalar dolayısıyla, bir yıldan az ceza alarak bir anlamda cezadan kurtulan arkadaşlarımız, yani o siyasi partinin yerel yöneticileri, bir seçim sonra bu Parlamentoda sizlerin yerini alabilecektir. Onlara bu olanağı siz sağlamış olacaksınız. Evrakta sahtekârlık yapan insanlar, Mecliste milletvekili olabileceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli konu ise -MASAK- terörün finansmanı hakkındaki yasada yapılan bir düzenlemedir. Burada elektronik tebligat uygulaması vardır. Elektronik tebligatın anlamı şudur: Elektronik tebligatta eğer bir kişiyi bulamıyorsanız, mal varlığını dondurmak istiyorsanız, o kişiye e-mail yoluyla bir tebligat gönderiyorsunuz. Bu tebligat, karşı taraftan alındığı anda tebliğ edilmiş sayılıyor ve buna göre mal varlığını dondurabiliyorsunuz ama yapılan bu düzenlemede bir kişinin herhangi bir e-mail adresine bir yazı göndermek yeterli olacak, yani o kişinin mal varlığı dondurulacak. Bu, özel mülkiyet hakkına yönelik ağır bir saldırıdır. Bunun amacının ne olduğunu da aşağı yukarı tahmin ediyorum ama burada polemik konusu da yapmak istemiyorum.

Değerli milletvekilleri, geneli üzerinde özetleyebileceğim konular bunlardır, lakin, son sözlerim: Parlamentoyu lütfen bir “yasa tamir atölyesi” olmaktan kurtaralım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Umuyorum ki bir gün bu ülkeye de adalet gelir, çünkü bu, kaçıncı yargı paketi biliyor musunuz? Saymasını unuttuk arkadaşlar. Kaçıncı yargı kurultayları düzenlendi, sayısını unuttuk.

1980’de avukatlığa başladım, milletvekili olana kadar hep yargı reformlarını konuştuk. Sonra baroda çalıştık, yine yargı reformlarını konuştuk. Avrupa Birliği süreci geldi, dedik ki: “Bizim siyasilerin kafası çalışmıyor, beceremiyorlar, yapmak istemiyorlar, reform kapasiteleri yok, zihniyetleri de buna müsait değil. Belki dış dinamiklerin etkisiyle bunu düzenleriz.”

Koalisyon hükûmetleri döneminde, rahmetli Ecevit ekibi 17 maddelik bir Anayasa reformu yaptı. O dönem katkısı olan herkese buradan teşekkür etmek istiyorum.

Aslında o dönemde yapılan temel düzenleme, Anayasa’daki kişilik haklarını, temel hak ve hürriyetleri, yaşama hakkını, insanlık onurunu, işkenceyi, adil yargılanmayı, bağımsız yargılanmayı, tarafsız yargılanmayı, mahkemelerin bağımsızlığını, bunların hepsini kapsıyordu. Sonra 2002’de seçim oldu, Mecliste bir AK PARTİ iktidar çoğunluğu, bir CHP ana muhalefeti oldu. 2004’te 90’ıncı maddeyi çıkardınız, uluslararası sözleşmeler Türkiye’de iç hukuk hükmünde olacaktı. Bu, bir Anayasa hükmüydü. Burada da katkısı olanlara teşekkür ediyorum ama şu ülkede bir türlü anlatamadık, yasalar piramidinin en tepesinde Anayasa var, sonra yasalar gelir, sonra tüzükler, yönetmelikler, genelgeler, tamimler gelir diye.

Arkadaşlar, Türkiye’de ne Anayasa yönetiyor Türkiye’yi ne yasalar yönetiyor, Türkiye, gizli yönetmeliklerle yönetiliyor. Anayasa’ya uymamanın, Anayasa’nın amir hükümlerine uymamanın cezası nedir, bana söyleyebilir misiniz? Aha bunun gibi kaç tane klasör, kütük gibi, tuğla gibi, yargı paketi çıktı. Türkiye’de Anayasa’yı ihlal etmenin cezası nedir, bana söyler misiniz? Ben şu kürsüde şimdi Anayasa’yı ihlal edeceğim. Söyleyin bakalım, cezası nedir bunun, var mı bir cezası? Bakansın, başbakansın, hükûmetsin, milletvekilisin, hâkimsin, savcısın, polissin, jandarmasın, bekçisin… Eğer bunun bir ölçüsü olsaydı bu ülkede, bu ülkede herkes gizli dinlenmezdi arkadaşlar, herkes gizli dinlenmezdi. Anayasa Mahkemesi Başkanından, yargıcından tutun da Genelkurmay Başkanına, Başbakanından tutun da muhalefetine kadar herkes dinlenmezdi. Dinlenmenin hukuku var mı? Hangi anayasada “dinleyebilirsiniz” diye yazıyor, söyler misiniz? Hangi ülkenin anayasasında, yasasında “Şantaj kasetleri çıkarın, siyasete müdahale edin.” diye yazıyor? Şantaj kasetlerinin ahlakını sorgulayamayanlar, çocukların cinsel tacizinin de koruyucusu olamazlar, kadın cinayetlerinde koruyucu olamazlar, adaleti bu ülkede sağlayamazlar.

Arkadaşlar, cezaevlerinin dolup taştığı, 150 bini aştığı bir dönemden bahsediyoruz. 2004’te temel kanun olarak Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu yapıldı, hepimiz biliyoruz, avukat olarak biz de dâhildik buna. İstinaf mahkemelerini niye on sene uygulamadınız? Bana bunu anlatın, on sene niye beklediniz? Binanız mı yoktu, yargıcınız mı yoktu, kâtibiniz mi yoktu, daktilonuz mu yoktu? Arkadaşlar, sizin adalet için neyiniz yoktu, söyler misiniz? Karbon kâğıdınız mı yoktu, ispirtolu kaleminiz mi yoktu? Neyiniz yoktu, söyler misiniz? Niye on sene uygulamadınız? On sene uygulamadınız -karşımda baro başkanı duruyor- on sene uygulanmayan istinaf mahkemeleri nedeniyle, temyizde on seneye kadar olan cezalarda duruşma istenemedi, Yargıtayda savunma hakkı yok edildi. Savunma hakkı yok edildi, duruşma istenemedi. Çünkü -çıkıp duruşmalarda kimse kendinin murafaası için- Ceza Muhakemeleri Kanunu’na göre “Court of appeals”dan  geçecektiniz, istinaf mahkemesinden geçecektiniz, ara mahkemeden geçecektiniz, bölge mahkemesinden geçecektiniz, oradaki yasalar, oradaki cezalar beş sene, on seneye kadar onlar görülecek, ondan sonra Yargıtaya gidecektiniz, adam gibi hukuk konuşacaktınız.

Burada ne oldu biliyor musunuz? On sene, istinaf mahkemeleri hayata geçirilmedi. İşkenceyi, kötü muameleyi 240’ıncı maddeye soktular. Ne kadar yüz kızartıcı suç varsa, hırsızlık varsa, ihaleye fesat varsa, dolandırıcılık varsa, hırsızlık varsa bütün bunların, maddelerin cezaları iki ile beş sene arasındaydı. Sonra bunları bir sene daha indirdiler, bir kısmını ertelemeye soktular ve binlerce dosya Yargıtayda ne oldu, biliyor musunuz, zaman aşımına uğradı. Zaman aşımına uğruyor memleketimin adaleti, biliyor musunuz? Sadece bunlarda değil, işkencede değil, çocuklara tecavüzde, kadınların ölümünde, insan yaşamında, köylerin yakılmasında, faili meçhul cinayetlerde, her yerde zaman aşımına uğruyor adalet Türkiye’de.

Nasıl bir şey bu? Boşuna mı Adalet Bakanlığına bütçenin bilmem kaçını ayırıyoruz, bilmem kaç milyar veriyoruz? Yetmiyor ki herhâlde Hakimler ve Savcılar Kuruluyla hâkimleri, savcıları da bağladık Adalet Bakanlığına, vesayet yetkisini de Hükûmete verdik. Sonra? Geleceğiz, burada ne var? İstinaf mahkemeleri, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, kadınlarla ilgili bir iki sorun, hasta yükümlüler. Ya, Allah aşkına, siz bununla Türkiye’ye adalet geleceğine inanıyor musunuz?

Hükûmet bakmış, “Özelleştirme yapıyorum, vatandaş dava açıyor idare mahkemesine. Dur bakayım ben bu engeli nasıl aşarım? Maden ocakları işleteceğim, ruhsat alacağım, ÇED raporunu nasıl aşarım? Vatandaş, idare mahkemesine gidiyor, bunu nasıl önlerim? Tarihî eser, birinci derecede sit alanı, orada inşaat yapacağım, yıkacağım on bin yıllık tarihi, yapacağım üzerine tuğladan bir şiş kebap restoran, bunun için yargıyı nasıl devre dışı bırakırım? Yapacağım bir şey, karşıma çıkıyor, İhale Kanunu’na fesat karıştırmaktan beni idare mahkemesine götürüyorlar, bunun önünü nasıl keseceğim?” diyor.

Böyle bir zihniyette hukuk reformu olmaz arkadaşlar, böyle bir zihniyette olsa olsa bir diktatörlük dönemlerinde hukuka havale eden.. “Git şu yasaları yap da beni bu yoldan kurtar, ÇED’den kurtar, izinden kurtar, ruhsattan kurtar, yargıdan kurtar, her şeyi çabuk yapayım.” Üç günde kabak yetişmez, patlıcan yetişmez, hıyar yetişmez ama bu ülkede bir zihniyet milyarder yetiştirmek istiyor. Böyle bir anlayış, bu ülkede çocuk haklarını, bu ülkede kadınları, insan onurunu, insan haklarını, hukuku koruyamaz arkadaşlar.

Hasta hükümlülerle ilgili, 550 tane hükümlüyle ilgili her gün burada konuştuk. Burada konuştuğumuz zaman, ismini söylediğimiz, raporunu konuştuğumuz, Adli Tıpla ilgili raporunu konuştuğumuz insanların aynı akşam cenazeleri çıktı. Neredeydiniz? Niye Adli Tıp Kurumu sadece hasta hükümlülerle ilgili karar veriyor? Türkiye’nin her tarafına üniversite kurmadınız mı? Türkiye’nin her tarafına hastaneler kurmadınız mı? Türkiye’nin her tarafında tam teşekküllü hastaneler yok mu? Oradaki doktor, doktor değil mi? Oradaki uzman, uzman değil mi? Oradaki tıp, tıp değil mi? Niye bunları koymuyorsunuz? Niye bunlar yok? Niye vatandaş istediği doktora gidemiyor? Gidemez çünkü siz sadece siyasi iktidar olarak istediğiniz doktorları, uzmanları, yalan rapor, sahte rapor versin diye Adli Tıbba yönlendiriyorsunuz ve tek adresten, tek elden bunu alıyorsunuz.

Şimdi, çocuk haklarıyla ilgili cezaları artırıyorsunuz. Cezaları artırdığınız zaman çocuklara yönelik cinsel taciz, saldırı, öldürme olaylarını önleyebilir misiniz? Zaten cezalar var, bu cezaları gerekirse artırırsınız da. Ama, bir ülkede suçu önleyici tedbirleri geliştirmediğiniz zaman, o ülkede suçu önleyici olarak Jandarmada ve Emniyette birimleriniz olmadığı sürece, üniversiteleriniz o birimde çalışmadığı sürece, bilim, eğitim, pedagoji orada çalışmadığı sürece, sokaklarda hangi suçun dolaştığını siz tespit edemediğiniz sürece, sokaklarınızda hangi uyuşturucu şebekesinin dolaştığını tespit edemediğiniz sürece, İnternet’inizde, bilgisayarınızda, dijitalinizde hangi psikomanyak, hangi ırz düşmanı, hangi hastalıklı adamların sokaklarda dolaştığını filmlerdeki gibi izlemediğiniz sürece devlet değilsiniz, Hükûmet değilsiniz, sokağa sahip değilsinizdir. Böyle bir ülkeyi siz yaratamadığınız sürece istediğiniz kadar cezaları artırın, suçları önleyemezsiniz. Zaten bir şey söyleyeyim mi ben size: Otuz yıllık ceza avukatıyım. Bırakın çocuklara tecavüzden, kadınlara tecavüzden içeri giren birisi iflah olmuyor Türkiye'de, Türkiye'de cezaevlerinde yaşayamıyor, yaşama şansı yok. Cezaevinde yatanların hepsi bunu bilir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Her aldığın adama on sene hapis vermişsin ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) – On ay hapsi olsa içeride adam hayati tehlikeyle karşılaşır, bu kadar güvenliği yok cezaevinde. Yani, siz cezasını on yıl yapsanız, yirmi yıl yapsanız olayı değil bu. Önleyici tedbirin ne senin, önleyici? Suç işlenmeden yakalayabiliyor musun, suç işlenmeden içeri atabiliyor musun, suç işlenmeden tedbir alabiliyor musun, suç işlenmeden öğrenci yurtlarında kız çocuklarını pazarlayan, cinsel tacizde bulunanları önleyebiliyor musun? Pozantı’da işkence gören, tecavüze uğrayan çocuklarınızı kendi Bakanlığınızın, adı “Adalet” olan Bakanlığınızın, ismi “Adalet” olan Hükûmetinizin, ismi “adalet” olan inancınızın emrinde olan bir yerdeki bu tecavüzün hesabını sorabildiniz mi, sorabildiniz mi, sorabildiniz mi diyorum o gardiyanlardan, müdürlerden, personelden hesabını? Siz ne ceza verdiniz? Sayın Bakan, çık, Pozantı’da çocuklara tecavüz edenlere ne ceza verdiğini bu kürsüde söyle de bana verdiğin bu kanun teklifiyle ne yaptığını anlat bana.

Kadın cinayetleri konusunda dünya rekoruna gidiyoruz. Her gün kadın cinayeti işliyoruz, her gün kadın cinayetlerini haberlerde izliyoruz, ne yapıyorsunuz, söyler misiniz? Hangisini, hangisini? Bursa’da, Adana’da, İzmir’de, Antalya’da, İstanbul’da, her yerde. Suç takibi diye bir şey vardır, suç önlenmesi diye bir şey vardır, kriminal diye bir şey vardır, polisin enformasyonu vardır. Siz polisi aldınız -30 bin, 50 bin- Taksim Meydanı’na, sıkıyorsunuz, Taksim Meydanı’na dolduruyorsunuz bir ay, 30 bin polisi, 40 bin polisi, 80 TOMA’yı, zırhlarınızı, araçlarınızı, hepsini, muhalefeti nasıl susturacağım diye. Sizin başka bir anlayışınız yok mu? Nasıl çözeceksiniz? Ya, oraya 50 bin polisi koyup Taksim Meydanı’nda 1 Mayısı kutlamasın diye insanlara saldırtacağınıza, gönderin ya. Gönderin, bu sapıkların, bu tecavüzcülerin, bu katillerin peşinde dolaşsın, niye muhalefetin peşine takıyorsunuz, sendikaların peşine takıyorsunuz? Orada ifade hürriyetini kullanacaktır. Siz yanlış yoldasınız. Emrinizdeki kuvveti yanlış kullanıyorsunuz. Emrinizdeki hukuku yanlış kullanıyorsunuz. Emrinizdeki polisi yanlış kullanıyorsunuz. Emrinizdeki TOMA’yı yanlış kullanıyorsunuz.

Yaptığınız yanlışlar; sonuç, Türkiye’de adaletsizliktir, acımasızlıktır. İşkencehaneye döndü cezaevleri. F tiplerinde insanların hepsinin hayatını kararttınız. Siyasi düşüncelerinden dolayı F tiplerinde on binlerce siyasiyi çürüttünüz ve F tiplerinde zalim davranıyorsunuz, düşmanca bir hukuk uygulanıyor. Özel yetkili mahkemelerde bunu yapıyorsunuz, devlet güvenlik mahkemelerinde bunlar yapıldı, sıkıyönetimde bunlar yapıldı, Terörle Mücadele Kanunu’yla bu yapılıyor. Adaletiniz varsa gelin bu Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırın. Varsa adaletiniz gelin bu özel yetkili mahkemelerin artıklarını, tortularını, yanlışlıklarını, pisliklerini kaldıralım. Ama, esasa gelmiyorsunuz, doğruya gelmiyorsunuz. Türkiye’de adalet olmasını istemezsiniz. Türkiye’de hukuk olmasını istemezsiniz. Türkiye’de tıkır tıkır işleyen bir yargı olsa önce sizin yakanıza yapışırdı, önce sizi alır, bütün hatalarınızdan, bütün günahlarınızdan, bütün yaptıklarınızdan, bütün yolsuzluklarınızdan, bütün zulümlerinizden önce sizi yargılardı. Siz onun için böyle bir yargı istemiyorsunuz. Bu yargı Türkiye’ye gelecek arkadaşlar. Bu adalet gelecek bu ülkeye. Bu ülkede zulüm payidar olmayacak. Bu hukuku saymayacağız. Bu hukuku tanımayacağız. Benim hâlâ belediye başkanlarım cezaevindedir seçimden bu yana; hiçbir şey yapmadılar, bir tanesinin bir basın açıklaması var. Ama, deveyi havuduyla götürenler, trilyonları götürenler, milyarları götürenler, IŞİD’i, El Nusra’sı, El Kaide’si, bombası, intihar eylemcisi, lojistiği, her şeyiyle bunlara yardım edenler, insanların üzerine ölüm yağdıranlar, savaş suçu işleyenler, insanlık suçu işleyenler, insanlığa karşı suç işleyenler çıkıyor meydana, konuşuyorlar. Nasıl bir şey bu? Nasıl bir adalet bu?

Cezaevleri kaynıyor arkadaşlarım. Sizi aramıyorlar mı, size mektup gelmiyor mu, size telefon gelmiyor mu, size oradaki sıkıntıları anlatmıyorlar mı? Bu cezaların adaletsizliğini, bu yasaların adaletsizliğini, bu kayırmacılığı, bu taraf tutulan yargıyı, bu adaletsizlik içinde insanların artık mahkemelere gitmediğini, insanların artık çek senet mafyasına gittiğini, insanların dışarıda uzlaşma ve çözüm aradığını bilmiyor musunuz? Bana doğu, güneydoğudan bir adalet istatistiği çıkarır mısınız, kaç vatandaş güvenerek adaletin kapısına gitmiş de sorunun çözümünü istemiş? Bir tane çıkaramazsınız bana, şaşırırsınız arkadaşlar. Vatandaş kendi sorununu devletin kapısında, mahkemede çözmüyor artık çünkü inanmıyor. İnanmıyor, oraya gittiği zaman başına bela geleceğini düşünüyor. Hakkını ararken içeri gireceğini düşünüyor, hakkını ararken dayak yiyeceğini düşünüyor, hakkını ararken üniformalıların korkusuyla titriyor. E, peki, niye bir bağımsız yargı oluşturamıyoruz? Niye tarafsız mahkemeler oluşturamıyoruz? Nedir, Allah aşkına, nedir bu? Ne tutuyor, hangi güç engelliyor? İstediği kadar “court of appeal”, istinaf mahkemesi kurun, istediğiniz kadar usul yasası değiştirin, istediğiniz kadar Danıştay yasası çıkarın; mantalite değişmeden, kafa değişmeden, zihniyet değişmeden, vicdan değişmeden, hukuk değişmeden ve hukuksuzluk yapanlardan hukuk hesap sormadığı sürece bu ülkede adalet olmaz, olmaz, olmaz, olmaz... Yok adalet arkadaşlar, yok.

İsyan hâlindeyim. Otuz yıl ceza avukatlığı yaptım, uluslararası hukuk yaptım hâlâ geliyorum uyutma paketleriyle... Bıktım artık bunlarla ilgili konuşmaktan. 3 tane yargıcı koruyacaksın, 4 tane Danıştay üyesini sallayacaksın o tarafa, onun yerini “paralel” diye oraya çekeceksin, onun yerini “derinlikçi” diye oraya alacaksın, yargı “Ooh, işte, tamam, beni dinliyorlar, oldu her şey.” Böyle bir yargı anlayışı olur mu ya? Böyle bir hukuk olur mu, barosuna düşman, avukatına düşman, avukatını döven? Savunma hakkı kutsaldır deriz, savunma hakkına saldırır, cezaevindeki insanına saldırır, ondan sonra Anayasa’yı çiğner, Anayasa’yı çiğnemenin cezası yok.

Biz bu kader değildir diyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak bu zulmün karşısında, bu adaletsizliğin karşısında adaletin sesi olacağız. Cumhurbaşkanlığı seçimi bizim için adaletin sesi olacak. Adaleti arayacağız, adaleti temsil edecek biri Köşk’te oturacak. Adalet diyeceğiz, meydanlarda haykıracağız, bu olmadan insanlık olmaz.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Murat Başesgioğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Başesgioğlu.

MHP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi ve şu anda bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun başlığı “Türk Ceza Kanununda Bazı Değişiklikler…” olarak bahsetmesine rağmen birçok yasada değişiklik yapıyor. Yani, hep bizim itiraz ettiğimiz torba yasa mantığını burada bir kez daha görüyoruz. Geçmişte itirazlarımızı çok açık şekilde dile getirdiğimiz için torba yasa konusunda, o görüşlerimizi referans olarak veriyoruz ve sadece, Mecliste, Meclisin geleneklerine aykırı olduğunu, yasama kalitesini bozduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepinizin hatırlayacağı gibi, ceza hukukumuzda çok köklü değişikliklerin hazırlık çalışmaları 1990’lı yılların ikinci yarısında ve 2000’li yıllarda başlamıştır. Benim de öğrencisi olduğum rahmetli Hocamız Sulhi Dönmezer’in bilim kurulu başkanlığı yaptığı çalışmayla ceza hukukundaki çalışmalar başlatılmış ve yaklaşık on yıllık bir hazırlık dönemi geçirdikten sonra, 2005 yılında başta Ceza Kanunu’muz olmak üzere, Usul Kanunu’muz olmak üzere, 14 yasada çok köklü değişiklikler yapılmıştır ve sayısız yönetmelik değiştirilmiş, artık eskiyen ve toplumsal adalet ihtiyaçlarımıza cevap vermeyen İtalyan kanununun güncellenmesi amacıyla bu değişiklikler yapılmıştır.

Ancak, Faruk Bey de burada, o tarihte Komisyonda olan arkadaşlarımız da muhtemelen vardır, Adalet Komisyonundaki görüşmeler bilim komisyonunun hazırladığı taslaktan çok uzakta kalmıştır. Âdeta, Adalet Komisyonunda bu ceza kanunu ve diğer kanunlar yeniden dizayn edilmiştir, yeniden yansıtılmıştır. Dolayısıyla, bilim kurulunun ortaya koyduğu felsefe ve kanunların ruhu bir anlamda yoksun kalmıştır. Bu şekilde bir yasa çalışması yapılmıştır.

İşte, 2005, yaklaşık dokuz yılı doldurduk, on yıla gidiyoruz, on yıllık süre içerisinde bu yasaların uygulama performansını hep birlikte değerlendirdiğimizde ve kendi kendimize şu soruyu sorduğumuzda maalesef olumlu bir cevap alamıyoruz, soru şu: Dokuz yıllık uygulama sonunda, bu ceza hukukunda yapmış olduğumuz kanunlar toplumsal adalet ihtiyacımızı gidermiş midir? Vatandaşımızın mahkemeye, yargıya gittiği zaman adalet ihtiyacı tatmin olmuş mudur? Adalet dağıtanlar ve adalet talep edenler bu tablodan mutlu olmuşlar mıdır diye sorarsak -çok olumsuz örnekleri var- maalesef bunca tükettiğimiz süreye rağmen, harcadığımız enerjiye rağmen bu konuda olumlu cevap veremiyoruz. Veremedik ki bugüne kadar beşincisini yapmak zorunda kaldık yargı paketlerinin. Ama, yapmış olduğunuz yargı paketleri başlangıçtaki hedeflerden çok uzakta, güncel ihtiyaçlarla sınırlı kaldı. BOTAŞ’ın enerji boru hattı kesildi, nitelikli hırsızlık suçunu artırdık. Başka bir yerde güncel bir olay oldu, cezayı artırdık. Dolayısıyla, yaşadığımız sosyal ve siyasi olaylardan kaynaklanan bir kanun yapma mantığına ulaştık. Bu, maalesef, bizi, bütünlükten, kanunların genelliğinden, eşitliğinden çok uzaklaştırdı. Ömer Bey de çok güzel söyledi, âdeta Parlamentomuz kanun tamir makinesi hâline dönüştü. Oysa, yasa yapma, devletin egemenlik hakkının en önemli görevidir, bu Parlamentonun en önemli görevidir. Böyle sık sık yasaların değiştirilmesi hukuk güvenliğini ve istikrarını zedelemiştir. Maalesef, bugün böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, özellikle son birkaç yıldır iktidar partisinin kanun yapma enerjisi iki noktaya hasredildi. Birincisi, yargıyı kontrol etme ve kendisini koruma içgüdüsüyle kanun düzenlemeye başladı. İkincisi, şahsen ve parti olarak itiraz ettiğimiz sözde açılım sürecinin altyapısını oluşturmak üzere kanunlar yapmaya başladı. Mesela, yargıyı kontrol etmek adına ne yapıldı? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu çıkartıldı, burada kıyamet koptu. Mecliste, komisyonlarda, sabahlara kadar çalıştık. Bu, maalesef, yargı bağımsızlığını, hâkim teminatını kökten kaldıran ve Kurulun yetkilerini Sayın Adalet Bakanına teslim eden bir düzenleme idi ki kısmen Anayasa Mahkemesi bunu bozdu ama tümüyle buradaki eksikler giderilmiş olmadı.

Başka ne oldu? Yargıtay Kanunu’nda değişiklik oldu, Danıştay Kanunu’nda değişiklik oldu, MİT Kanunu çıktı. Hepsi, bütün bunlar yargıyı kontrol etme saikiyle çıkartılan yasalardır. 17 ve 25 Aralık travmasından sonra çok hızlı bir şekilde tepki veren iktidar, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı maalesef hukukumuzun güvenliğini, istikrarını bozmuş ve ileride tamiri mümkün olmayan çok kalıcı hasarlar meydana getirmiştir. Sadece yasalarda mı? İdare olarak da çok büyük, kalıcı hasarlar meydana getirmiştir. Sadece yasalarda mı? İdare olarak da çok büyük, kalıcı hasarlar yapmıştır. Artık sayısını bilmiyoruz, kaç bin polis bir şekilde yerlerinden edildi, görevlerinden alındı. Emniyet teşkilatında henüz daha terfiler açıklanmadı, bu belki de emniyet teşkilatında karşılaştığımız tek örnektir. Yasaya göre terfi etmesi gereken 3’üncü, 4’üncü sınıf polis amirleri, 1’inci sınıf polis amirlerinin bugün terfileri açıklanmadı. Bunun gibi başka kurumlardaki kamu personelinin görev yerleri değiştirildi, bunu on binlerle, yirmi binlerle ifade ediyoruz ki bu çok olağanüstü dönemlerde bile olmamış bir idari tasarruftur.

Peki, sözde açılım sürecini tahkim etmek üzere hangi yasal düzenlemeler yaptı, izninizle birkaç tanesini de örnek vereyim. Mesela Terörle Mücadele Kanunu’nun 6’ncı maddesinin beşinci fıkrası değiştirildi. Ne diyor: Terör örgütü propagandasıyla ilgili açıklama ve yayınlama hakkı. Yine, Terörle Mücadele Kanunu’nun 6’ncı maddesinin ikinci fıkrası terör örgütlerinin bildiri ve açıklamalarıyla ilgili, değişiklik yapıldı. Yine, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesi terör örgütünün propagandasına ilişkin bir hükümdür. Türk Ceza Kanunu’nun 215’inci maddesi, suç ve suçluyu övme, değiştirildi. Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinin altıncı fıkrası, örgüt adına suç işleme maddesi değiştirildi. Yine, Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinin yedinci fıkrası, örgüte yardım fıkrası değiştirildi. 220’nin sekizinci fıkrası, örgüt propagandası hükmü değiştirildi. Ceza Muhakemeleri Kanunu değiştirildi, ana dilde savunma hakkı getirildi, yer adlarının değiştirilmesi getirildi ve bu yasalarla yetinilmedi, birçok idari tasarruflarla da sözde açılım sürecine lojistik destek sağlandı. Örneğin, öğrenci andı kaldırıldı.

Evet, tekrar sözlerimi bu noktada toparlamak istersem, yasa yapma enerjisinin bu iki noktaya hasredildiğini maalesef görüyoruz. Bu iki konunun ortak bir özelliği var, bunu tatlandırıcıyla topluma takdim ediyorsunuz. Mesela bu sözde açılım sürecine bir destek sağlanacak, “Tutukluluk süreleri düşecek ey millet.” deniyor ve o konsept içerisine istenilen bu iki konuya ilişkin maddeler yerleştiriliyor. Şimdi bu görüşmekte olduğumuz tasarıda da takdim şekli şu: Çocuklara, kadınlara yönelik cinsel şiddet, cinsel saldırı, kadın cinayetleri önlenecek. Genel çerçeve bu. Evet, buna dair tasarıda hükümler var. Bunlar çok masum gerekçeler. Bunlara hiçbirimizin itiraz etmesi mümkün değil. Gerçekten de bu anlamda toplumda çok derin izler bırakan olaylar oluyor, birçoğunu duyuyoruz, birçoğunu duymuyoruz ama mağdurlarında, yakınlarında gerçekten büyük travmalar yaşanıyor. Mutlaka buna el atılması lazım.

Uyuşturucuyla mücadele. Değerli arkadaşlarım, uyuşturucu yaşı çok küçük yaşlara düştü, ortaokul seviyelerine düştü, gençliğimizi tehdit eden bir noktaya geldi. Bunun için de mutlaka tedbirler almamız lazım. Ama bu tasarının bütün hikâyesi bundan ibaret değil. Bu tasarıda ne var? İvedi yargılama usulü var, seri muhakeme usulü, ihale yasalarından doğan uyuşmazlıklar, özelleştirmeden doğan uyuşmazlıklar, kentsel dönüşümden doğan uyuşmazlıklar  seri muhakeme usulüne tabi. Ne demek? Temyiz süreleri kısaltılmış, dava açma süreleri kısaltılmış, yürütmeyi durdurma kararlarına karşı itirazlar kaldırılmış yani idarenin eylemleri karşısında vatandaşlarımızın, bireylerin hak arama yolları kısaltılmış. Yani bunu demokratikleşme adına, hak arama özgürlüğü adına takdim etmek mümkün değil. Fransa’da da var seri yargılama usulü ama vatandaşların hak ve özgürlükleri üzerine bina edilmiş bir seri yargılama usulü var. Örneğin, Yabancılar Kanunu’na göre bir yabancıyı sınır dışı etmek isterse yargı yetmiş iki saat içerisinde buna karar vermek zorunda, yetmiş üç saat diyemiyor. Ki, orada hangi uyuşmazlığın seri muhakeme usulüne tabi olacağı hâkimin takdirine bırakılmış, bizde yasa olarak bunları saymışız.

Başka ne var? Sulh ceza mahkemelerini kapatıyoruz. Bize göre sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza üçlüsü ihtisaslaşma açısından önemlidir. Bu konseptin bozulmaması lazım.

Başka? Yargıtayın yapısında değişiklik yapıyoruz. Yargıtay Kanunu çıktıktan sonra bütün Yargıtay üyelerinin dairelerdeki görev dağılımı değişecek. Başkanlar Kurulu bir hukuk dairesinde çalışan üyeyi ceza dairesine rahatlıkla verebilecek. Bu da kazanılmış hakların veyahut da edinilmiş tecrübelerin bir anda boşa gitmesi anlamına geliyor.

Yargıyı etkileme suçu hem soruşturma aşamasında var hem kovuşturma aşamasında var. Şimdi soruşturmada kaldırıyoruz. Niye kaldırıyoruz? Belli ki güncel bir ihtiyaçtan kaynaklanan bir sıkıntı var.

Yine, hâkim ve savcılara karşı açılacak tazminat davaları üzerinde çok oynadık. Haberal Hocam burada, en canlı örneği. Defalarca değiştirdik. Hocanın işine gelmedi, Hocanın işine yarıyor diye öyle yaptık, böyle yaptık, en sonunda yine dedik ki: “Hâkim ve savcılara karşı tazminat davası açılamaz, devlete açılır, devlet hâkim ve savcıya rücu eder.” Dördüncü değişiklik mi, beşinci değişiklik mi bilemiyorum. Yani, bunun gibi bu masum gerekçeler içerisine sığdırılmış, saklanmış hususlar var.

İdari yargıda istinaf konusu çok önemli. 7-8 tane bölge istinaf mahkemesi kurulacak. Eğer bunlar küçük danıştaylar gibi görev yapacaksa adaletin tecellisi nasıl yerine gelecek, açıkçası bu konuda endişelerimiz var. Hâkim ve savcı açığı ortadayken bu nasıl yapılacak? İş yükünün artacağından endişe ediyoruz. Yargıtay ve Danıştay elindeki dosyaları bu mahkemelere devrederse büyük bir kaos ortaya çıkacak gibi birçok husus var.

Evet, zannederim maksadımı anlatabildim sizlere bu konuda değerli arkadaşlarım.

Yine, tasarının bu, kamuoyuna takdim edilen maddesi üzerine birkaç şey söyleyip sözlerimi toparlayayım.

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve uyuşturucuya karşı suçlarla mücadele konusu, demin de ifade etmeye çalıştığım gibi toplumumuzun öncelik vermesi gereken, anayasal güvencesi olan vicdani ve ahlaki bir görevimiz. Yalnız burada kurgu çok önemli. Yani, bütün sistemin iyileşmesini ceza-adalet sisteminin sırtına yıkarsak netice alamayız. Burada da korkarım aynı endişeyle hareket etmişiz yahut da aynı saikle hareket etmişiz. Yani, bu suç faillerinin cezalarını artırıyoruz. Değerli arkadaşlarım, cezayı artırmak modern ceza sisteminde bir çare değil; aksine daha kötü suçların, daha ağır suçların delilleri yok etmek anlamında işlenmesine meydan veren bir teşvik usulü oluyor. Esasında burada failin cezasını artırmak yerine, mağdurları nasıl koruyabiliriz, buna bakmamız lazım. Çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz, küçük yaşta evlilikleri nasıl önleyebiliriz, aile içi şiddeti nasıl önleyebiliriz, boşanmaları, toplumsal dokuyu nasıl muhafaza edebiliriz, sokak çocuklarını nasıl rehabilite edebiliriz, evlilik dışı doğan çocukların problemlerini nasıl halledebiliriz? Bunları halletmeden, sadece Türk Ceza Kanunu’nun 102, 103, 104, 105’ini değiştirmek meseleyi çözmüyor. Bu konuda da geçmişte çok değişiklik yapmışız ve maalesef bunda başarılı olamamışız.

Bu suçlar çok çirkin suçlardır, insanın onurunu, izzetinefsini, toplumsal duygusunu, dayanışmasını yok eden, çok küçültücü suçlardır. Bu suçlarla mücadele etmek aslında hepimizin, tüm toplumun görevidir. Her ne kadar Bakanlık bunu bir tanıtım önceliği olarak veyahut da diğer niyetlerini gerçekleştirmek adına yapmış olsa da biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu noktadaki hassasiyeti paylaşıyoruz ve bu maddenin en iyi şekilde çıkması konusunda da yardımcı olduğumuzu Komisyonda da ifade ettik, burada da ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, çocuklardan bahis açılmışken güncel konumuz olan kaçırılan çocuklar mevzusuna da değinmemiz lazım. Evet, gündemimizi epeydir işgal ediyor. Bu gerçi anaların yüreğini epeydir yakıyor, 2012’den beri yakıyor da Ankara’ya ulaşması daha yeni oldu. 2012’den bu tarafa, sadece Diyarbakır ve Hakkâri’de kaçırılan çocuk sayısı 500’den fazla, öyle 15-25 değil, 500’den fazla. 13 yaşında var, 18 yaşından büyük çocuklar var. Bu büyük bir sayı -ki Sayın Başbakan da grup konuşmasında ifade etti- 20’ye yakın vilayette çocuk kaçırma olayı var. Bunun sayısının nerelere gittiğini bilmiyoruz.

Şimdi, çocuk kaçırmak suç yani münferit bir çocuğu kaçırsan suç. Bu toplu çocuk kaçırmanın cezası daha başka müeyyidelere bağlı bir şey.

Şimdi, burada tabii bu işle mücadele tarzı son derece enteresan. Hükûmetimiz diyor ki: “Çocuklar kaçırılmıştır. Anaların göz yaşına, ıstırabına saygı duyuyorum.” Peki. Kimden medet umuyorsun? Bir siyasi parti milletvekillerinden. “Hadi, siz bunların yerini buluyorsun, gidip bulun, alın, gelin.” diyor.

Arkadaşlar, hükûmet sivil toplum örgütü değildir. Sivil toplum örgütleri partilere giderler, ricada bulunurlar ama hükûmet dert yanma yeri değildir. Hükûmet bu kaybolan çocukları analarına kavuşturmakla sorumludur, bu millet onun için oy vermiştir. Ama bir şey var: “Aman, bir şey yaparsak açılıma zarar gelir, sözde açılıma zarar gelir.” Böyle bir hâletiruhiye içerisindeyiz. Oradaki kamu görevlileri de bu hâletiruhiye içerisinde, seyrediyorlar, “Şunu yaparsak sözde açılım sürecine zarar veririz.” diyorlar.

Hükûmetin bu acziyetini kabul etmek mümkün değil. Övünülüyordu, deniyordu ki: “İşte, bu ülkenin Genelkurmay Başkanını, kuvvet komutanlarını tutuklayan, yargılayan, İsrail Genelkurmay Başkanına ve kuvvet komutanlarına yakalama emri çıkaran bir iktidar.” Bununla övünen bir iktidar Hakkâri’de, Diyarbakır’da ve diğer vilayetlerde kaçırılan çocukları bulup getirmek zorundadır. Bunu ricayla, diğer siyasi partilerden medet umarak yapamaz, bunu yapmak bir acziyet ifadesidir.

Hani deniyor ki: “Dicle kenarında bir kurt kuzuyu kaparsa bundan sorumluyuz.” Peki adalet anlayışınızın kapsama alanına Lice girmiyor mu, Diyarbakır girmiyor mu, Hakkâri girmiyor mu? Sadece kıyıda mı, kumda mı bu adalet anlayışı gerçekleşiyor? Lice’de sadece çocuklar kaçırılmıyor, işçiler kaçırılıyor, askerler kaçırılıyor, siyasi partilerin temsilcileri kaçırılıyor. Rica ediliyor ve Sayın Hükûmet tarafından “Bu arkadaşları bulup getirin…” Hayır, bu olmaz. Buna Parlamento olarak hiçbirimizin “evet” dememesi lazım. Bunun meşru bir mazereti yok değerli arkadaşlarım.

Diğer bir konu: Dün çok güçlü bir şekilde gündemimize düştü. Nedir? Denildi ki “-Sözde- açılım sürecinde artık siyasi heyetler rol aldı.” Bu çok önemli bir cümledir.

Değerli arkadaşlarım, bir terör örgütünün şöyle bir mantığı vardır: Bilir ki karşısındaki düzenli orduyu hiçbir zaman yenemez. PKK da 800 bin kişilik Türk ordusunu yenemeyeceğini bilerek yola çıktı ama şunu hesap etti: Bir gün, uğraşırım, vururum kırarım, meşru olurum, muhatap olurum ve müzakere yaparım. Terör örgütünün hedefi budur. Bugüne kadar 60 küsur hükûmet gelmiş. Hiçbir hükûmet ne meşruiyet anlamında ne muhataplık anlamında ne müzakere anlamında PKK’yı tanımamış. Bunu siz yaptınız, bu Hükûmet yaptı ve sözde açılım sürecinin ne Kürt’e ne Türk’e faydası var çünkü bir samimiyet, bir güven ilişkisi yok; herkes taktik, stratejik adımlarla tavizler almaya çalışıyor. Karşı tarafı bilmem ama devlet kiminle diyaloga girerse açık olması lazım, mert olması lazım. Atalarımız bile savaş ilan ederken “Hazır ol cenge!” diyor. Onun için “Önümde Cumhurbaşkanlığı seçimi var, bu seçim var.” deyip bu sözde açılım sürecinde oynamayacaksınız. Eğer bunun sonunda bir kargaşa çıkarsa bunun siyasal, toplumsal bedeli, bu ülkeye -doğusuyla batısıyla- hepimize çok ağır olur. Onun için bu sürece biz kökten karşıyız, inanmıyoruz; refah getirmeyecek, mutluluk getirmeyecek. Aksine bizi birbirimizden bölecek, parçalayacak bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bunu samimiyetle söylüyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sizin projeniz ne peki? Bu sorunun çözümünü, projenizi anlatabilir misiniz?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Onu da başka bir şey…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Buyurun, anlatın.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Sürem bitti.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bence bugün anlatın.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Onun da çözümü var.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Projenizi öğrenmek istiyoruz.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Onun da çözümü var.

Evet, değerli arkadaşlarım, sürem bitti.

FARUK BAL (Konya) – Kolay, kolay.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Anlatın, dinleyelim biz de. Nasıl bir proje? Nasıl çözülecek bu sorun?

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – O konuda da görüşlerimiz var.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Görüşmeden, diyalog kurmadan, müzakere etmeden nasıl çözülecek bu sorun?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Söyleriz.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bakın, en çok bu iş olursa “Bölgesel özerklik” diyorsunuz. “Bölgesel özerklik” demek Kürt vatandaşının özgürlüğünden vazgeçmesi demek. En büyük göç, en büyük kaçış sizin bu bölgesel özgürlük planınızdan sonra olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bazı arkadaşlarımızın verdiği teklifler üzerinde şahsım adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarih 25 Aralık 2013, yani 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla İstanbul’da yapılan soruşturmadan sonra Başbakanın Başdanışmanı Sayın Yalçın Akdoğan “Kendi ülkesinin millî ordusuna, millî istihbaratına, millî bankasına, milletin gönlünde yer eden sivil iktidara kumpas kuranların…” diyor. Yani özel yetkili mahkemelerce yapılan yargılamaların bir kumpas sonucu olduğunu Başbakanın Başdanışmanı söylüyor.

5 Ocak 2014 günü Sayın Başbakan, Ergenekon, Balyoz ve bunlarla ilgili kanaatlerini ifade ettikten sonra “Biz bununla ilgili, bu konu zaten, yeniden yargılama konusuna olumlu bakıyoruz. Bu konuyla ilgili arkadaşlarım çalışmalarını yapıyorlar ve bu çalışmalar bitmek üzere.” Altını çiziyorum arkadaşlar, 5 Ocak 2014 Pazar günü Sayın Başbakan yeniden yargılamalarla ilgili çalışmaların bitmek üzere olduğunu söylüyor. “Ben tekrar Adalet Bakanıma da kendi yanında söyledim, kendileriyle irtibatta olacaklar, bunları değerlendirecekler ve konuşacaklar. Yeniden yargılama noktasında bizim açımızdan herhangi bir sıkıntı yoktur.” diyor. Sanıyorum, bu, Barolar Birliği Başkanıyla yaptığı görüşmeden sonraki açıklaması.

Arkadaşlar, 8 Ocak 2014 günü Sayın Hüseyin Çelik, AKP Sözcüsü “Bana da, Sayın Başbakana da özellikle daha alt rütbedeki bazı insanlara gelen mektuplar var. Bu davalarda yargılanan insanların uzaktan yakından, diyelim ki, Balyoz eylem planıyla mağdur edildiklerini anlatıyorlar, birçok şey söylüyorlar. Peki, kulağımızı tıkamamız gereken bir mesele midir? Tabii ki değildir. Bu insanlar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundular. Birileri onunla ilgili delil üretmişse bu zaten insan haklarına kasttır.” diyor.

Yine, Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ 16 Ocak günü Adalet Komisyonunda yaptığı konuşmada -hani bundan önceki yargı paketi vardı ya, ben unuttum artık sayısını bu paketlerin; paketlerin biri çıkmadan öbürü gidiyor, öbürü gelmeden başkası gidiyor- bakın arkadaşlar, aynen ne diyor: TCK, CMK, TMK ile ilgili yeni paket hazırladıklarını ve en kısa sürede kamuoyuna açıklayacaklarını bildirdi. Dinlemelerle ilgili de kişinin güvenliğini yargıya karşı en üst düzeyde koruyan düzenleme yapılacağını söyledi.

Şimdi, Sayın Bakanımızın bu laflarından sonra, benim “Bu sözler lafta kalacak, lafta kalır iktidarın bu sözleri.” demem üzerine, muhalefetin bu sözlerin lafta kalacağının eleştirisi üzerine Bozdağ “Lafta kalmayacak, somut adımlar atacağız.” dedi. Yani yeniden yargılamayla ilgili olay bu. Orada da diyor Sayın Bakan Balyoz ve Ergenekon sanıklarının yeniden yargılanmasına sıcak baktıklarını. Aslında burada sadece Balyoz ve Ergenekon sanıklarını değil, kim giriyorsa onu düşünmek lazım.

Şimdi, arkadaşlar, ocaktan uzaklaşıyoruz… Yani ocak ayını, şu nedenle bunu söyledim ben: 17 Aralık ve 25 Aralıktaki soruşturmaların iktidarı kıskaca almaya yönelik soruşturmalar olduğunu hepimiz biliyoruz ve orada Sayın Başbakanın, Hükûmetin, kamuoyunu da kendi yanına çekebilmek adına, o yapılan soruşturmaların aslında Hükûmete yönelik soruşturmalar olduğu, hukuki dayanaktan yoksun soruşturmalar olduğu konusunda kamuoyu oluşturmak için  yeniden yargılamayı kamuoyunun gündemine getirdikleri yönündeki benim intibam doğrulanmış oluyor. Çünkü Sayın Bakan oradan uzaklaştıktan sonra, önce 12 Mayısta yeniden yargılamayla ilgili olarak ilave bir kriter konulması hususunda çalıştıklarını söylüyor -burada çok anlatmış, “Yeniden yargılama konusu çok tartışılıyor.” diye- sonunda, değerli arkadaşlarım, geldik Sayın Bakanın söz verdiği bu pakette, görüşülürken Komisyonda Sayın Bakanımız diyor ki: “Efendim, Başbakan talimat verdi, biz yeniden yargılama için bir formül bulamadık.”  Oraya geldik arkadaşlar, “Bir formül bulamadık.” diyor.

Komisyonda da bu, ceza hukukunun, Ceza Kanunu’nun ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mimarlarından birisi olan Sayın Adem Sözüer -Profesör Doktor Adem Sözüer, benim de kendisini çok sevdiğim ve bilgisine saygı duyduğum bir hoca- “Türkiye’de son üç dört yıldır bazı davalarda adil yargılanma hakkı, soruşturmanın gizliliği ihlal edilerek ve kişiler hep damgalanarak çeşitli davalar açıldı, soruşturmalar yapıldı. Bunlarla ilgili bazı mahkûmiyet kararları var. Şayet Anayasa Mahkemesi çözmezse, makul biçimde yargılanmanın yenilenmesine benzer yöntemler gündeme gelmelidir.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, gele gele geldi bu. Şimdi -demin söyledim- Sayın Bakanımız ne demişti daha önce? “TCK, CMK ve TMK’yla ilgili düzenlemeler getireceğiz.” dedi. Başka ne dedi? “Kişilerin dinlenmeleriyle ilgili kişi güvenliğini sağlayıcı düzenlemeler getireceğiz.” dedi. Adalet Komisyonunda da “Bu HSYK Yasası’ndan sonra yeniden yargılamayla ilgili düzenleme getireceğiz:” dedi. Başbakan ocak ayının 5’inde bitmek üzere olduğunu söylemişti, “Bitmek üzeredir.” demişti. Nasıl oluyor da ocak ayında bitmek üzere olan bir konu mayıs ayında formül bulunamaz hâle geliyor?

Değerli arkadaşlarım, bakın, Ceza Kanunu bugüne kadar tam 18 kez değiştirilmiş, 108 maddesi değişmiş. Bazı yıllar aynı yıl içerisinde 3 kez yapılan değişiklikler var. Örneğin 2013 yılında tam 3 kez değişmiş, 2014 yılında 2 kez değişmiş. Yine, Ceza Muhakemesi Kanunu çıktığı günden bugüne 14 kez değişmiş, 91 maddesi değişmiş, gene bazı yıllarda 2 kez değişmiş.

Şimdi, bu Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu AKP ve CHP’nin Mecliste olduğu 22’nci Dönemde çıktı. Bazı maddelerine Cumhuriyet Halk Partisinin itiraz etmesine karşın bir bütün olarak çıktı ama şimdi, Ceza Kanunu’nun sistematiği bozuluyor. Yani siz, iktidar olarak, AKP iktidarı olarak, konjonktüre bağlı olarak kendi ihtiyaçlarınızı karşılamak için Ceza Kanunu’nda ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda değişiklikler yapıyorsunuz. Yani “Parlamentoda yapılması gereken bir iş varsa yaparız.” diyorsunuz ve kendinize yönelik tehlikeleri bertaraf etmek için Parlamentoda yapılması gereken bir olay olduğunu buluyorsunuz, yapıyorsunuz ama gerçekten hukuk dışı katliamları önlemek için buna hiç başvurmuyorsunuz. Sayın Bakanımız diyor ki: “Biz formül bulamadık.” Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kanun teklifi verdik, aslında birden fazla kanun teklifi verdik. Benim verdiğim kanun teklifinde 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2’nci maddesinin dördüncü fıkrasının yürürlükte olduğu zaman kovuşturması yapılan, kesinleşen, kesinleşmemekle birlikte temyiz aşamasında olan kararların görev ve yetki yönünden hukuka aykırı olduğu nedenle yeniden yargılanmasını öngören bir kanun teklifi var Sayın Bakanım. “Formül bulamadık.” demişsiniz de ben size formül veriyorum Sayın Bakan ama siz orada konuşuyorsunuz. Bizim kanun tekliflerimizi Sayın Komisyon Başkanından isteseniz benim verdiğim kanun teklifinde formülü görürsünüz. O verdiğim kanun teklifi sadece benim tarafımdan hazırlanmadı, Türkiye’nin önemli ceza hukukçuları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Benim de Hocam olan Köksal Bayraktar, Feridun Yenisey, Özer Özbek tarafından da denetlendi ve görüldü. O nedenle formül de bellidir arkadaşlar. Önemli olan siyasi iradenin niyetidir.

Ben isterdim ve dilerdim ki burada gerçekten Ceza Kanunu’nun, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun antidemokratik hükümleri değiştirilsin. Terörle Mücadele Kanunu’nda gerçekten değişiklikler yapılsın. Aslında ben, Terörle Mücadele Kanunu’nun tümden kaldırılmasından yana olan bir insanım. 2007’den beri bunu söylüyorum ama maalesef bu 104 maddenin içerisinde bunlar yok arkadaşlar. Maddeler üzerinde geldiğimizde hepsini ayrı ayrı tartışacağız, konuşacağız.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Murat Göktürk, Nevşehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Göktürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Değerli heyetinizi ve televizyonları başında bizi izlemekte olan aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Evet, gerçekten, birçok konuda değişiklik yapan bir kanun tasarısıyla, kanun tasarısı gündemiyle buradayız. Şimdi, benden önceki konuşmacı arkadaşlar kanun  yapma tekniğiyle ilgili bazı eleştirilerde bulundular.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasamanın yapıldığı, yasama faaliyetinin yapıldığı, Türk milleti adına bu gücü kullanan yegâne yerdir ve bizim buradaki görevimiz, toplumun ihtiyacı olduğu sürece bu ihtiyacı karşılayacak düzenlemeleri zamanında ve yerinde yapmaktır. Bununla ilgili olarak, 18 kere de değişse, 28 kere de değişse, değiştirilmesi gerekiyorsa bu düzenlemeleri yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

Tasarıda birçok konuda düzenleme bulunmaktadır. Bunlardan, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan düzenlemeler ile toplumun huzur ve barışına karşı işlenen hırsızlık, çocukların ve kadınların maruz kaldıkları cinsel şiddet, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu madde üretilmesi, ticaretinin yapılması, kullanılmasına ilişkin suçlarla ilgili olarak cezalar ciddi oranda artırılmaktadır. Tabii, ceza artırımı tek başına bir çözüm değildir. Suçun ve suçlunun takibi açısından, cezaların artırılması sadece kullanılması gereken bir yöntemdir ancak AK PARTİ iktidarları olarak, biz, toplumun sosyal, ekonomik, kültürel ve eğitiminin gelişmesi yanında, Türk Ceza Kanunu’ndaki ihtiyaç duyulan cezaların yetersiz kalması, uygulamada ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi noktasından baktığımızda, ihtiyaç duyulan ceza artırımlarına da gitmek durumundayız. Bu nedenle, bu ihtiyaçla bu cezaların artırılması gündeme gelmiştir ve bu şekilde cezaların artırılmasına dönük olarak bir çalışma önümüzdedir.

İşlenen suçlarla ilgili olarak ceza hukukunun temel ilkelerinden birisi, biraz önce söylediğim gibi, cezaların caydırıcı olmasıdır. Yürürlükte bulunan Ceza Kanunu’nun, uygulamasında, yukarıda saydığımız suçlarla ilgili cezaların caydırıcılığı noktasında yeterli olmadığı, ihtiyaçları karşılamadığı görülmektedir. Böyle olduğu için de toplumun vicdanının rahatlaması, suçu işleyenin yanına kâr kalmaması bakımından cezaların önemli bir şekilde artırıldığını görmekteyiz. Özellikle, son zamanlarda çocuklara ve kadınlara karşı işlenen cinsel şiddet ve istismara ilişkin suçların toplum vicdanını rahatsız etmesi bu hususta yeni düzenlemeler yapma ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Yine, hırsızlık suçuyla ilgili toplumdaki ciddi şikâyetler ve ciddi sıkıntılar, hırsızın cezasız kalması ve hırsızlık suçunun yaygınlaşması da bu hususun ele alınmasını ve caydırıcı önlemlerin, caydırıcı cezaların getirilmesini öngörmektedir.

Anayasa’nın 41’inci maddesinde ailenin korunması ve çocuk hakları ve yine Anayasa’nın 58’inci maddesinde gençliğin korunmasına ilişkin devlete ve hükûmete yükümlülükler yüklenmektedir. Bunların sağlanabilmesi için, özellikle uyuşturucuyla ilgili olarak madde imali yani uyuşturucu madde imali, temini, satışıyla ilgili etkin mücadele yapılması gerekliliği ortadadır. Bunun kabul edilebilir yani çocuklarımızın, gençlerimizin bu uyuşturucu tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmasını kabul etmek tabii ki mümkün değildir. Dolayısıyla, bu hususta da ciddi anlamda çalışma yapıp, bu suçu işleyenlerin takip edilerek cezasız kalmamasının sağlanması gerekir.

Suçla mücadele bakımından cezaların caydırıcı ağırlıkta olması, suçla etkin mücadele edebilmek için suçun ve suçlunun iyi takip edilmesi, cezaların caydırıcı ağırlıkta olması ve mahkemelerce hüküm altına alınan cezaların infaz edilmesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. Tasarıyla bu husus da karşılanmış bulunmaktadır.

Yine tasarıyla, sulh ceza mahkemesi ve asliye ceza mahkemesi ayrımı ortadan kaldırılmakta, cezalandırma yetkisi sadece bir mahkeme çatısı altında, asliye ceza mahkemesi çatısı altında toplanmaktadır. Bu şekilde, usuli uygulamada karşımıza çıkan, yargılama faaliyeti sırasında karşımıza çıkan usuli sıkıntılar ve göreve ilişkin sıkıntılar da giderilmiş olacaktır. Bunun yerine, sulh ceza mahkemelerinin şu anda uygulamada “müteferrik işler” olarak değerlendirdiği ve yargılama faaliyeti yanında baktıkları işlerle ilgili olarak da sulh ceza hâkimliği kurulmaktadır. Arama, yakalama, el koyma gibi koruma tedbirlerinin uygulanması bakımından verilmesi gereken kararları sulh ceza hâkimleri verecektir. Bu da uygulamada konunun daha ciddi anlamda incelenerek değerlendirilmesini ve nihayetinde yerinde kararların olmasını, bu hususta da kararların tekliği imkânı olmasını sağlayacaktır.

Yine tasarıyla, bölge idare mahkemeleri, idari yargılama hukuku bakımından bir nevi istinaf mahkemelerine dönüştürülmektedir. Kurulacak mahkemelerle idari yargılama hukukunda da ikinci derece yargılama sistemi getirilmekte ve hem Danıştayın iş yükünün önemli ölçüde azaltılması amaçlanmakta hem de Danıştayın içtihat mahkemesi olması özelliği kazanmasına imkân sağlanması amaçlanmaktadır. Yapılan düzenlemeyle birçok konu bölge idare mahkemeleri tarafından kesin hükümle karara bağlanmış olacağı için Danıştayın iş yükünde ciddi bir azalma meydana gelecektir.

Mevcut sistemde, idare ve vergi mahkemelerinde bakılan davaların yaklaşık yüzde 70’ine temyiz mahkemesi olarak Danıştay bakmakta ve altından kalkılması çok güç bir yükün altında bulunmaktadır. Danıştayda temyiz incelemesi bekleyen dosyaların karara bağlanma süresi ortalama dört yılı aşmaktadır. Bu düzenlemeyle bu süreler de çok önemli bir şekilde kısalacak ve yargılanmanın hızlanmasına imkân sağlanmış olacaktır.

Yargılama hizmetlerinin hızlandırılması, etkin ve verimli bir şekilde sunulabilmesi için AK PARTİ iktidarı olarak gerçekten hem fiziki altyapı -ki bunlar yeni adliye binalarının yapılması, personel sayısının yeterli hâle getirilmesi, Ulusal Yargı Ağı (UYAP)’ın geliştirilmesi- hususunda önemli adımlar atılmış hem de yasal olarak birçok düzenleme yapılmıştır.

Biraz önce de söylediğim gibi yani toplum ihtiyaçları öngördüğü sürece bu yasal düzenlemelerin yapılması Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir.

Yine tasarıda, Yargıtayla ilgili bir düzenleme bulunmaktadır. O da Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından Yargıtay iş bölümünün, daire sayısının ve görev düzenlemesinin yapılmasının sağlanması hususudur.

Yargıtayda hâlihazırda 23 hukuk dairesi, 15 ceza dairesi bulunmaktadır. 23 hukuk dairesindeki dosya sayısı –Yargıtaydan aldığımız bilgiye göre- 136 bin, 15 ceza dairesindeki dosya sayısı 385 bindir. 23 hukuk dairesindeki iş yükü diğer 15 ceza dairesindeki iş yükünün yarısı kadardır. Dolayısıyla, bu da daireler arasında altından kalkılamayacak yükte dosya sayısının oluşmasına sebebiyet vermektedir.

Bununla ilgili iş bölümü ve görev dağılımının Yargıtay Büyük Genel Kuruluna bırakılması hususu da yine tasarıyla düzenlenmek suretiyle dosyaların daha çabuk, daha seri bir şekilde ele alınması, incelenerek karara bağlanması hususu düzenlenmektedir.

Nihayetinde, yapılan düzenlemeler toplumumuzun ihtiyacına dönük, ihtiyacına karşılık verecek düzenlemelerdir. Yerindedir. Vatandaşlarımızın hayatlarını kolaylaştırmaya dönük ve toplumun güvenini, barışını ve huzurunu sağlamaya dönük düzenlemelerdir.

Tasarının lehinde oy kullanacağımı bildiriyor, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce heyetinizi ve aziz milletimi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakandan öğrenmek istediğim konu şurasıdır: Cezaevlerinde şu anda ne kadar tutuklu ve hükümlü vardır? Bunların ne kadarı uyuşturucu suçundan dolayı yatmakta, ne kadarı terörist faaliyetlerden dolayı bulunmaktadır? Cezaevlerinden uyuşturucu suçlarından dolayı cezasını tamamlayarak serbest bırakılanlara herhangi bir tedavi uygulanmakta mıdır veya bunlara herhangi bir yardım yapılmakta mıdır?

İkinci soru olarak da yurt dışında özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde cezaevlerinde kaç Türk mahkûm vardır? Bunlar hangi suçlardan dolayı cezaevinde yatmaktadırlar? Uyuşturucu suçundan yatan Türk sayısı kaçtır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tasarının 18’inci maddesinde yazılı olan ivedi yargılama usulü, kamulaştırma, ihale işlemleri, özelleştirme işleri, ÇED kararları gibi hususlar da uygulanacaktır. Bunlar yolsuzlukların yapıldığı ve yurttaşların yaşam haklarının ihlal edildikleri başlıklardır. Mülkiyet hakkı, su hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı yargılama aceleye getirilerek ihlal edilmiş olmuyor mu? Bu ivedi yargılama gerçekte adaletsiz bir yargılama olmuyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce AKP adına konuşan Adalet Komisyonu üyesi arkadaşımız şunu söyledi, dedi ki: “Sulh ceza hâkimliği artık el koymayla ilgili konularda da karar verebilecek, uzmanlaşacak.” Oysaki bundan iki üç ay önce çıkarılan yine bir yargı paketinde el koyma, teknik takip, dinleme gibi konularda ağır cezaya oy birliğiyle karar verme yetkisi verilmişti ve biz bunun yanlışlığını söylemiştik ama arkadaşımız bu konuda o kadar ne yapıldığının farkında değil ki, ben o zaman Sayın Bakana soruyorum çünkü AKP adına konuştu arkadaşımız: Bu el koyma, teknik takip, dinleme gibi konularda ağır cezanın oy birliğiyle karar vermesiyle ilgili düzenlemeleri değiştirecek misiniz Sayın Bakan? Yoksa, arkadaşımız nasıl bir düzenleme yapıldığının mı farkında değil?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, daha önce Adalet Bakanlığında Personel Genel Müdür Yardımcısı olan kardeşiniz, sizin tasarrufunuzla Yüksek Müşavirliğe atandı. Yine, sizin Bakanlığa gelmenizle birlikte Adalet Bakanlığında -Müsteşar dâhil olmak üzere- önemli bürokratlar değişikliğe uğradı. Bu konu, bu tasarruflarınız, görevden alınan bürokratların -sizin tabirinizle- paralel yapıyla ilişkilerinden dolayı mıdır? Kardeşiniz de bu nedenle mi görevden alınmıştır? Siz Bakanlığa geldikten sonra kaç kişinin yeri değişmiştir, görevden alınmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şeker? Yok.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu tasarının 58’inci maddesinde diyorsunuz ki: “18 yaşından büyük birisine tecavüz edilirse on iki yıl ceza verilir ve bu ceza belli koşullarda yüzde 50 oranında artırılır.” Yani, on sekiz yıla kadar çıkabilir. 60’ıncı maddede de, 16-18 yaş arası, yani 18 yaşından küçük bir çocuğa cebir, şiddet, hile olmadan cinsel ilişki yapılırsa iki ila beş yıl arası hapis öneriyorsunuz.

16 yaşında bir çocuk, evlendirildi diyelim ki, cebir yok, şiddet yok, hile yok diyebilir misiniz? Hangi kız çocuğu annesine, babasına karşı çıkıp da bir evliliğe hayır diyebilir? Sizin bu getirdiğiniz tasarı çocuk gelinlerin sayısını artırmaz mı? Çocuk evliliklerinin sayısını artırmaz mı? Şimdiden bunu düşünüp o maddeler geldiğinde gerekli düzenlemelerin yapılmasını rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sarıbaş…

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Çanakkale Kapalı Cezaevinde, oradaki koğuşlarda 1 kişilik yerde 3 mahkûmun yattığını biliyor musunuz? Burada olabildiğince şikâyet söz konusu. Kapasitesinin bu kadar yüklenmesinin gerekçesi nedir?

Yine, gardiyan, müdür ve diğer burada görevli olan çalışanlarımız hakkında özlük hakları konusunda iyileştirme yapacak mısınız? Çünkü bunların böyle bir beklentileri var.

Ayrıca, Türkiye’de bu yıl içerisinde kaç tane kapalı cezaevi yapımı inşaatı vardır? Bunlar bittiğinde Türkiye’de kaç tane cezaevi bitmiş olacak ve toplam kapasitesi ne kadar olacaktır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, kovuşturmama kararlarına karşı sulh ceza hâkimliklerine itiraz müessesesi getirildi. Ancak, aynı bölgedeki, aynı yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edilebilecek. Önceki, şu anki düzenlememizde, en yakın ağır cezaya itiraz edilirdi kovuşturmama kararına karşı, şimdi, hem aynı yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edilecek. Her iki savcı ve hâkim bir arada olabildikleri için bu konuda etki altında kalabilirler. Ayrıca, el koyma vesaire gibi konularda ağır ceza mahkemesine başvurulması zorunluluğu getirilirken kovuşturmama kararına karşı sadece sulh ceza hâkimliğine ve aynı yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz söz konusu olması, kovuşturmama ve takipsizlik, bu türden kararlarla ilgili ciddi anlamda bir hak kaybına yol açmayacak mıdır? Bu konudaki düzenlemeyi değiştirme ve gerçekten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – …önceki hâle getirme gibi bir düşünceniz var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Göktürk…

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben biraz önceki konuşmacı arkadaşın sorusuna karşılık vermek için söz aldım. Bizim daha önceki yaptığımız yargı paketinde el koymaya ilişkin ağır  ceza mahkemesi tarafından verilecek suçlarla koruma tedbirlerinin sulh ceza mahkemeleri açısından uygulanmasına ilişkin…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, soru sorması gerekiyor, cevap veriyor.

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Tamam, soruya çeviririm, soruya dönüştürürüm.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Soru sorun!

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Sabırlı olursanız dönüştürebiliriz. Lütfen sözümü kesmeyin!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Soru sormanız gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Göktürk, buyurun, sorunuzu sorun.

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Burada koruma tedbirleriyle ilgili ayrımı herhâlde gözden kaçırmış olacaklar ki “El koymaya ilişkin ağır ceza mahkemesinde oy birliğiyle karar verilmesi gerekirken…” dediler ama sulh ceza mahkemesi yetkisinde, şu anda, tasarıyla sulh ceza hâkimliği tarafından verilecek koruma tedbirleri olduğunu da belirtmek istiyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yine, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk, rüşvet soruşturmasını yapan özellikle cumhuriyet savcıları sağa sola sürülüyor. Sürülürken, bu insanların özellikle çocuklarının okul durumu dikkate alınmıyor yani ilgili cumhuriyet savcısının çocuğu o ilde bir Anadolu lisesini ya da özel meslek lisesini kazanmış ve atadığınız yerde o okul yok. Yani bu kadar zulüm, bu kadar nefretin sebebi nedir? Atama yapabilirsiniz, soruşturmanın selameti açısından oradan da alabilirsiniz ama özellikle ilgili şahsı değil ailesini de cezalandıracak bu tutum zulüm değil midir? Bunu hangi anlayışla bağdaştırıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Uyuşturucunun tedavisinde ülkemizde AMATEM  merkezleri vardır, yani alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezleri. 2015 yılıyla ilgili olarak şu anda yeni merkezlerin açılmasıyla ilgili bir çalışma var mıdır?

Bir diğer soru da bu merkezlerin birçoğunda şu anda psikiyatri uzmanları ve psikologlar yoktur. Dolayısıyla, çok büyük kadro sıkıntıları da vardır. İnsanlar buraya tedavi olmak amacıyla gitmekte fakat tedavi olamadan ayrılmaktadırlar. Bu yönlü olarak, buradaki personel sayısının artırılmasıyla ilgili bir çalışma var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, yargıyı etkileme suçu soruşturma aşamasında kaldırılıyor bu tasarıyla. Bu yargıyı etkileme suçu, bilirkişiyi, yargılama yapan makamı ve aynı zamanda tanığı etkileme suçu soruşturma aşamasında neden kaldırılıyor? Bu konuda bizim hepimizin aklına gelen şey şudur: Sayın Bakan 17 ve 25 Aralık soruşturma süreçlerinde başsavcıları aramıştı ve bu soruşturmaların rafa kaldırılmasını istemişti; biz öyle duymuştuk, öyle bir iddia vardı. Bunun için mi geldi bu düzenleme? Onu öğrenmek istiyoruz Sayın Bakandan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Reşat Doğru sorusunda, cezaevlerinde şu anda kaç tutuklu, kaç hükümlü olduğunu sormuştu.

Şu an itibarıyla cezaevlerimizde 20.736 tutuklu, 11.410 hüküm özlü, 120.066 da hükümlü bulunmaktadır. Toplam 152.212 kişi cezaevlerinde bulunmaktadır.

Ayrıca, uyuşturucuyla alakalı rakamları sormuştu. Uyuşturucuyla ilgili, tutuklu 7.052 kişi var şu anda, hükümlü 20.702 kişi var. Şu anda cezaevlerimizde toplam 27.054 kişi, uyuşturucuyla ilgili tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Tabii, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız var veya değişik nedenlerle yurt dışında bulunduğu sırada isnat edilen suçlar nedeniyle yargılanan, ceza alan vatandaşlarımız var. Onlarla ilgili de hem Dışişleri Bakanlığımız hem Yurtdışı Türkler Akraba Topluluklar Başkanlığımız hem de Bakanlık olarak biz de yakından ilgileniyoruz. Arkadaşlara rakamları çıkarmalarını söyledim, şu anda elimde onların net rakamı yok ama cezaevlerindekiler hakikaten orada sıkıntı içindeler. Biz, görüşmelerimizin tamamında bunlarla ilgili de gündem maddesi yapıyor ve bu konuda             -cezaevleriyle ilgili konularda da- adli iş birliğine önem veriyoruz; bu hususu özellikle bilmenizi isterim. Rakam gelince ben size ayrıca bu konudaki rakamları takdim edeceğim.

İvedi yargılama usulüyle alakalı -hem Sayın Acar söyledi hem de konuşmacılar ifade etti- burada bir hususun altını çizmekte fayda var: İvedi yargılama, yargılamayı ortadan kaldırmıyor. Sanki ivedi yargılama kapsamına giren konularda yargı denetimi ortadan kaldırılıyormuş gibi bir algı ortaya çıkarılıyor; bu fevkalade yanlış. Bir defa, idari yargıya konu taşınıyor mu? Taşınıyor. Bölge idare mahkemesine gitmesi gereken bir husus varsa gidiyor mu? Şu andaki uygulamada gidiyor. Danıştaya giden kısım gidiyor mu? Gidiyor. İstinaf uygulaması geldiği zaman istinaf olmayacak, direkt Danıştaya gidecek ivedi yargılamada ama şu anda, baktığınızda, uygulama gene aynı; idari yargı yargılamayı yapıyor, kararını veriyor, karardan şikâyetçi olanlar bunu temyiz ediyor, Danıştay inceliyor, Danıştay karar veriyor, kesinleştikten sonra gereği yapılıyor. Şimdi, bu usulde bir değişiklik yok, sadece bir hızlandırma var, buna da hakikaten ihtiyaç var. Bakın, şu anda Türkiye’de pek çok iş yapılıyor; bütçesi ayrılıyor, planı yapılıyor, programı yapılıyor ama idari yargıya gidiyor, yargı uzadığı için yatırımlar zamanında yapılamıyor, işler bitmiyor. Toplum açısından, ülke açısından pek çok mahrumiyet ortaya çıkıyor. Sıkıntılar var.

Bir örnek olsun diye söylüyorum: Geçmişte özelleştirme yapılmış. Özelleştirme üzerine burayı satın alan insanlar oraya yatırımlar yapmışlar, özelleştirme için verdikleri paradan daha çok paralar harcamışlar. Aradan, işte, beş yıl, altı yıl, yedi yıl, sekiz yıl zaman geçiyor –şu anda öyle örnekler var- ve Danıştay karar veriyor özelleştirmenin iptaline. Ne yapacağız biz şimdi? Yani, alan kişi dünya kadar yatırım yapmış. Şimdi, biz bu işlemi iptal etmek durumundayız. İptal etsen devletin üzerine gelen yük ayrı bir noktaya gidiyor, iptal etmezsen ortada bir mahkeme kararı var. Öbür taraftan, bu insanlar tazminat davası açacaklar, bir sürü zararları var, devletten bunu tazmin edecekler. Eğer yargılama vaktinde bitmiş olsaydı o zaman bu haksızlıkların veya bu mahrumiyetlerin hiçbirisi ortaya çıkmayacaktı ve bu işlemler bu noktaya gelmeyecekti. Şu anda Türkiye’de, maalesef, mahkeme kararını hukuken ve fiilen yerine getiremediğimiz olaylar var ve mahkemeler iptal kararı verdi. Kararın gereğini yerine getirdiğinizde Türkiye’nin uğrayacağı zarar daha da artıyor; yerine getirmediğinizde, ortada bir mahkeme kararı var, o da ayrı bir konu. Onun için, bizim için bu süreçlerin sağlıklı işlemesi ve zamanında bitmesi esastır.

İvedi yargılama yargı denetiminden kaçırıyor konuları, yargı denetiminin süratlenmesine yol açacaktır çünkü ivedi olduğu zaman idare mahkemesi de, Danıştay da ele aldığı konuyu ivedi olarak inceleyip karara bağlayacak, mahrumiyetler önlenecek. İhale yapılıyor, birisi itiraz ediyor, herkes işlemin yapılmasını bekliyor, yürütmeyi durdurma kararı veriliyor ve iş orada duruyor; para da orada, her şey orada, bekliyoruz, bir sene, iki sene, iş bitmiyor.

Ne olacak o zaman? Biz havaalanını yapmayacak mıyız? Yüksek hızlı treni yapmayacak mıyız? Bu işler yürümeyecek mi? Yürüyecek. O zaman diyoruz ki yargı denetimini yapsın ama ülkenin menfaatini ilgilendiren bu konuları ivedi yapsın. Yoksa yargı denetiminden kaçıralım değil, bir yolsuzluk yapılsın da üzeri örtülsün asla değil. Yolsuzluk varsa ceza hukuku zaten orada devreye girecektir. Öteki, hukuka aykırılıklarla ilgili bir konu. O da varsa, hukuka aykırılıkla ilgili bir konu varsa, onun da kararı zamanında verilsin. Bizim burada yaptığımız, vatandaşlarımızın hakkını korumak. Esasında bu dava edenin de hakkını koruyor; kararı erken almak suretiyle o hakkına kavuşma imkânı bulacak, belki de beklentisi ortadan kalkacak. Herkesin hakkını koruyan bir durum var; kaçan, göçen, kaçırılan, göçürülen herhangi bir şey olmadığını özellikle ifade etmek isterim.

Sayın Yılmaz “Oy birliğiyle ilgili konuda bir geri dönüş olacak mı?” dedi. Şu anda gündemimizde böyle bir geri dönüş çalışması yok. İleride olur mu olmaz mı, onu ileride göreceğiz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Olması lazım Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …ama şu anda olmadığını söyleyeyim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kovuşturmama kararına tek hâkim bakıyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öte yandan, Sayın Özgündüz bir soru sordu.

Tabii, ben üzüldüm işin doğrusu. Ben sizi severim, yani böyle bir konuyu…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, yanlış anladınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hiç değil…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, kardeşiniz...

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, bakın, böyle bir konuyu buraya getirmenizden dolayı, sizin adınıza üzüldüm.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, hayır…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Benim kardeşim hukuk mezunudur. 28 Şubat sürecinde, bakın, o dönemde sınava girmiştir, hâkimlik, savcılık sınavını kazanmıştır ve o günden bugüne de meslektedir. Dolayısıyla, benim kardeşimle ilgili sanki bir torpil yapılmış gibi bir noktaya işi getirirseniz ona çok üzülürüm.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, hayır Sayın Bakan, yanlış anladınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir şey daha söyleyeceğim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Haksızlık yapıldı diyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Müsaade buyurun, ben cevap vereceğim.

Benim kardeşim çok çalışkan, zeki, başarılı bir insandır, hayatı da ortadadır. Ben Bakan olunca görevden kendim aldım. Neden aldım? Daha önce de bunu izah ettim. Şimdi, Bakan olduğumda kardeşime diyelim bir aktif görev verdiğimde eminim bu sefer “Sayın Bakan, kardeşinizi niye genel müdür yaptınız?”, müsteşar yapsak, müsteşar yardımcısı yapsak veya başka bir yere bir şey yapsak “Sayın Bakan, niye bunu yaptınız?”, o sorular gelecek. Ben Bakan olunca kardeşimi pasif bir göreve aldım. Siz bilirsiniz ki Adalet Bakanlığında yüksek müşavirlik görevi esasında bir kızak görevdir, bunu herkes çok iyi biliyor. Ben şimdi kardeşimi kızağa çektim; etik olmuyor diye, doğrusunu yapayım diye yaptım. Ben takdir beklerken “Kardeşinize kıyak yaptınız.” diye eleştiri aldığıma işin doğrusu üzüldüm, onu ifade etmek isterim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Siz yanlış anladınız Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Benim kardeşim -bakın, çok söylüyorum, onunla iftihar ediyorum- daha büyük görevleri hak eden birisidir.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – “Yanlış anladınız.” diyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kardeşi Bakan olduğu için maalesef göreve gelemiyor, onu da söyleyeyim. O da onun kaderi, onu ifade etmek isterim.

ALİ ÖZ (Mersin) – Siz istifa edin, o gelsin buraya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakanlıkta tabii, biz birtakım idari tasarruflar yapabiliriz, her bakanlık yapıyor. Biz bu tasarrufları yasalar çerçevesinde yapıyoruz, bundan sonra da yasalar çerçevesinde gerektiğinde elbette yapacağız.

Rakamlar şu anda elimde değil, ben rakamları size ayrıca ileteyim çünkü şu anda sayı elimde olmadığı için yanlış bir şey söylemek istemem.

Kapanan cezaevleriyle ilgili… Şu ana kadar biz, hükûmetlerimiz döneminde 236 tane cezaevi kapatmışız. Bir milletvekili arkadaşım sordu ama şu an kapanan cezaevleriyle ilgili…

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Bir milletvekili değil, Ali Sarıbaş.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bizim dönemimizde açılacak cezaevi sayısı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Bakanım, soruların hiç cevabı olmuyor yani, dinlememişsiniz herhâlde!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu sene, şu anda inşaatı biten, açılacak olan cezaevi sayısı 48 tanedir.

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, lütfen cevapları toparlayınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Biz cezaevlerini kapattık ve oraları daha merkezî yerlerde, insanların ulaşabileceği yerlerde yapıyoruz. Bu sene içerisinde 48 cezaevi açılmış olacaktır ama hükûmetlerimiz döneminde 236 tane cezaevini kapattık.

Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğim, sürem bitti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Üst üste yatıyorlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapmam lazım.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, bir düzeltme yapacağım.

BAŞKAN – Hayır.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.16

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, AKP grup başkan vekilleri yok. Müzakereyi nasıl yapacağız?

BAŞKAN – Doğrudur.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ya, fiilî başkan vekili var orada!

BAŞKAN – Sayın Dibek, bölüm üzerinde birleştirerek söz talebiniz var dolayısıyla en son söz vereceğim size.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Peki.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ben şimdi boş sıraları selamlarım artık!

BAŞKAN – Kürsüde ifade edersiniz efendim grup başkan vekillerinin olmadığını.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, üç beş tane çok değerli milletvekilini saygıyla selamlıyorum Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarındaki.

Gerçekten, çok önemli bir konuyu müzakere ediyoruz ama maalesef, kiminle müzakere edeceğimizi bilmiyoruz çünkü AKP sıraları bomboş. Kamuoyunda “beşinci yargı paketi” olarak adlandırılan yasal düzenlemenin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım.

AKP’nin elleri yine bir türlü yargının içinden çıkmıyor. Yargıda takıldığı, hoşlanmadığı kararlar için Meclisten yasalar çıkararak yani mahkeme kararlarını etkisizleştirerek yargı üzerinde tesis ettiği siyasi politikasına devam ediyor. AKP hem Başbakanın ve çevresinin hem de kendi politikasının şiddetle ihtiyaç duyduğu yasaları Meclis kapanmadan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmadan çıkarmak istiyor.

Yargı karmakarışık olmuştur AKP döneminde. Ne, nerede, nasıl düzenleniyor, avukatlar bile bu konuda bizar, avukatlar bile şikâyetçidir. Yeni yargı yolları açılıyor, kapanıyor, yeni teşkilatlanmalara gidiyor, kaldırılıyor, çözebilene aşk olsun! Hakikaten, adalet sisteminin sil baştan ele alınması gerekiyor. Türk Ceza Kanunu, Ceza Usul Kanunu gibi ceza hukuku alanındaki ana kanunların yeniden yazılması ve adalet sisteminin yeni baştan kurgulanması gerekirken günlük ihtiyaçlar, Sayın Erdoğan, oğlu, bakanları ve AKP’liler için alelacele yapılan yasal düzenlemelerle delikli kevgir hâline getiriliyor hukuk ve mahkemeler. Ortaya çıkan tablo hakkında, aslında millet iktidarın karne notunu vermiş. Milletin en güvendiği kurumlar sıralamasında yüzde 28’le yargı gerilerde kalıyor. Milletin, mahkemelerine güveni kalmamış çünkü AKP yargıyla, âdeta oyuncağıyla oynayan çocuklar misali, o kadar sık oynuyor ki bugün şikâyet ettiği hususların mimarı da kendisi.

İşine geldiği şekliyle adaleti yorumlayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Söz konusu Başbakan, bakanlar ve evlatlarıysa AKP mahkeme kararlarını bile tanımıyor, adli kolluğa “Savcı ve hâkimlerin talimatlarını yerine getirmeyin.” diye talimatlar verebiliyor. Diyarbakır’da PKK’nın evlatlarını kaçırdığı anne ve babaların feryatları göğe yükselmişken Başbakan orada ancak kabile devletlerinde görülebilecek şekilde bir tavır takınıyor ve bir partiye “Gidin, bu annelerin çocuklarını dağdan getirin.” diye ricada bulunuyor. Niye? Allah muhafaza, AKP ve PKK’nın Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde aralarında oluşturdukları ittifak ya zarar görürse, ya bozulursa! Bu yüzden ricacı Erdoğan, neredeyse yalvaracak. B ve C planı dediğine de bakmayın. AKP’nin B planı “Vallahi darılırım.”, C planı da “Çocukları getirmezseniz, aha, bir daha yüzünüze bakmam.”

Kürt kökenli analarımızın evlatlarına başkalarının üzerinden reçete yazan Erdoğan kendi evladı için bir gecede kanun çıkartmadı mı? Adalet nere, Adalet ve Kalkınma Partisi nere? “Adalet”i hâk ile yeksan, “kalkınma”sı da doymaz ne versen.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin yargıdaki sorunları gidermek, daha hızlı ve daha adil bir yargı düzeni yaratmak gibi bir kaygısı yok. Tüm yapılan çalıyı arkadan dolaşmak, yoksa Yaradan’ın vasıflarından olan adaletin tesisine, böyle ulu bir amaca Mecliste “Hayır.” diyebilecek bir parti grubu var mı?

Bu düzenlemeyle idari yargıda istinaf yolu açılıyor. 2004 yılında, bu amaçla adli yargıda bir düzenleme yaptınız. Koca koca binalar satın alındı ya da inşa edildi. Tabii, AKP’li müteahhitlerin işleri bunlar, işleri görülsün. Sonra ne oldu? Sonra, hayata geçirilemedi çünkü zorluklar var, bölgesel farklılıkları taşıyacak kararlar ortaya çıkması, keşiflerin yapılmasının uzun süreler alması gibi sorunlar var. AKP bunu bilmiyor mu? Elbette biliyor. Onun amacı, istinaf yoluyla adaleti temin etmek değil, binalarını ihale ederek ya da yandaşlarından bina satın alarak kiralayanın kalkınmasını sağlamak. Lale Devri değil yaşadığımız yıllar, ihale devri.

Adli yargıda istinaf yolu öngörülürken aynı gerekçeler söyleniyordu: İş yükünü azaltmak. AKP bunu söyleyerek hangi düzenlemeyi yapmışsa yargının iş yükü artmış, içinden çıkılamaz bir hâle gelmiştir. “Bölge idare mahkemelerini kaldırıp istinaf mahkemelerini getiriyoruz.” diyorlar. Ha Ali Veli, ha Veli Ali, ismini değiştirerek neyi düzelteceksin? Milleti bu kadar saf mı sanıyorsunuz? Maksadın, hoşnut olmadığın kararlar için saati geriye almak, yeniden görülmesini sağlamak. Bunun bilinmediğini mi sanıyorsunuz?

Başka bir yapısal değişiklik de sulh ceza mahkemelerini kaldırıp görevlerini asliye ceza mahkemelerine devretmek. Bu arada, koruma tedbirleri için de sınırlı sayıda sulh ceza hâkimlikleri oluşturuluyor yani “Herkes koruma tedbirini vermesin, bu alanı ‘uzmanlaşma kisvesi’ altında, sınırlı sayıda hâkimle ben kontrol edeyim.” diyor. Peki, sulh ceza mahkemelerini kaldırınca ne oluyor yani dosyaları şuradan alıp buraya koyduğunuz zaman ne değişiyor? Asliye ceza mahkemelerini dosya sayısıyla mı boğacaksınız? Galiba bunlara “paralel yapıya mensup” dediğiniz hâkim, savcıları da atayıp toplu imha düşünüyorsunuz.

Tasarının 10’uncu maddesiyle ivedi yargılama usulü getiriyorsunuz. Bu düzenlemeyi daha önce Danıştay Kanunu Tasarısı’nda getirdiniz ancak adaletsiz uygulamalara ve hak kaybına yol açabileceği endişesiyle tasarıdan çıkartmıştınız. Şimdi, ne değişti de bunu tekrar gündeme alıyorsunuz? Zaten iğdiş ettiğiniz hukuk devleti uygulamasını tamamen rafa kaldırma kararı mı aldınız? Hangi alanlarda ivedi yargılama usulünü öngörüyorsunuz? Kamulaştırma, özelleştirme, turizmi teşvik, satış, tahsis, kiralama gibi alanlar yani AKP’nin uzman olduğu rant alanları. “Kazanayım, hemen kazanayım, şimdi kazanayım.” muradınız. Hızlı karar, her zaman doğru karar değildir. Vatandaşın kanunlardan doğan hakkını bu kadar sıkboğaz ederek çöreklenmek ne insani ne de ilahi sisteme uygun düşer. “Bu kararla idarenin hızlı işlemesini, hızlı tedbir almasını sağlayacağım.” diyorsanız, bunun yolu şudur: İdarenin işlemlerini zamanında ve doğru bir şekilde yapması, rant saikiyle hareket ederek insanları doğal afetlere karşı savunmasız bırakmamasıdır. Sen işini doğru yapma ama Basra harap olduktan sonra “Hızlı davranacağım.” diye ortaya çık, gerçekten trajikomik. Hukukun egemen olduğu hiçbir devletin bakış açısı bu denli sakat olamaz.

Yargıtayla da oynuyorsunuz bu düzenlemeyle. Siz değil misiniz daha iki, üç yıl önce yargıya 130 kişinin bir gecede atanmasını sağlayan düzenlemeyi yapan? Ne oldu, kafanıza göre olmadı mı? Ortaya çıkan tablo size de mi dokundu? Söylemiştik, “Yapmayın etmeyin.” diye. Dairelerin iş bölümü Büyük Genel Kurula bırakılıyor, Yargıtay kurulları ve Genel Sekreterliği yeniden düzenleniyor. Yüksek yargıya günlük, kısır, siyasi pencereden bakılması problemi daha da artıracak, bunu görmüyor musunuz? “Bizim Yargıtaydaki işlerimiz çözülsün de bizden sonrası tufan.” Klasik AKP bakışı. “Bugün iktidar kalayım ama yarın ülke ne olursa olsun.”

Değerli vekiller, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu haklı eleştirilerimizi dile getireceğiz çünkü bizim millete verdiğimiz sözün gereğidir bu. Bu düzenlemelerin bazı maddelerine de destek veriyoruz. Nitelikli hırsızlık suçları, kadın ve çocuklara yönelik işlenen şiddet ve cinsel suçlar, uyuşturucu madde imal edilmesi, ticareti, uyuşturucu kullanma suçları, esrar elde etmek amacıyla kenevir ekimi suçları bunlardan bir kaçı. Bu suçlar toplumsal şiddeti körükleyen, huzur bozan ve toplum düzeyinde büyük tepki gösterilen suçlar, elbette cezalarının artırılması lazım. Çünkü, başta kadın ve çocuklarımız olmak üzere, tüm bireylerin beden ve ruh sağlığını temin etmek, korumak devletin anayasal görevi.

2005 yılında, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle bazı tedbirler üretilmişti ama bunu dokuz yıllık uygulamanızda başarıyla yerine getirdiğinizi söyleyemiyoruz. Sadece yasa yapmak, cezayı artırmak suçla mücadele için yeterli değil. Suçla mücadele toplumun mücadelesini gerektiriyor, içinde eğitim, istihdam gibi unsurları barındırması gerekiyor ve ilgili kesimlerle sağlıklı diyaloglar kurulması gerekiyor. Bu, herkesi azarlayan, herkese gününü göstermek için parmak sallayan, farklı görüşlere husumet ilan eden bir yaklaşımla olmaz.

Bu tasarıda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplum menfaatleri için uygun gördüğümüz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - …bazı maddeleri desteklediğimizi, onun dışında da anlayış olarak bu tasarıya karşı çıktığımızı beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarının birinci bölümünde bölge idare mahkemelerinin çalışma usullerine ilişkin düzenlemelerin yanı sıra, dikkat çekici bir düzenleme, 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’un 23’üncü maddesinin beşinci fıkrasında değişikliğe gidilerek "Esrar elde etmek amacıyla kenevir ekimi yapan kişi dört yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Münhasıran kendi kullanımı için ihtiyaç duyduğu esrarı elde etmek amacıyla kenevir ekimi yapan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." biçiminde uyuşturucu madde üretimi yapanlara dönük bir ceza artırımının öngörülmesidir.

Değerli milletvekilleri, burada suçla mücadelede sadece cezaların artırılmasının veya suç bedelinin ağırlaştırılmasının tek başına yeterli çözüm olmadığını belirtmek gerekmektedir. Aynı şekilde, sadece ceza tehdidine dayalı bir ceza sistemi de yeterli değildir çünkü sadece ceza tehdidi özellikle gençlerde suçluluk eğilimlerini pekiştiren bir işlev de görebilmektedir.

Burada suç işleyecek bir zeminin oluşmasında etkili olan işsizlik ve yoksulluk gibi sosyoekonomik dezavantajların yanında, neoliberal, kapitalist ekonominin ve onun doğurduğu yaşam, söylem, düşünme ve davranış biçimlerinin büyük oranda yol açtığı kısa yoldan zengin olma, insan sağlığına duyarsızlık, para kazanma uğruna her yolu mübah görme biçiminde ortaya çıkan çarpık ekonomik heveslerin nedenleri, kapsamları ve sonuçları üzerinde kafa yormak ve tedbir almak da öncelikli görevimiz olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin uyuşturucu stratejilerinin hedefi, uyuşturucu kullanımının ve uyuşturucuların hem bunları kullananlarda hem de kullanan kişilerin içinde yaşadığı topluluklarda yol açabileceği hasarın hızla azaltılması yönünde olmalıdır.

Uyuşturucu üretiminin ve kullanımının çok yönlü ve karmaşık bir olgu olduğunu kabul ediyoruz. Ancak, bu alandaki politikaların etkisini güçlendirmeye yönelik her teşebbüs, her mevzuat düzenlemesi konunun bütüncül yapısıyla eş güdümlü, dengeli ve en önemlisi de nitelikli sonuçlar almayı öngörmelidir. Uyuşturucunun topluma faturasının değerlendirilmesi ve uyuşturucuya bağlı kamusal harcamalara ilişkin derinlikli çalışmalar yapılmalı ve kamuoyuyla aktif biçimde paylaşılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, uyuşturucu arzının azaltılması ile uyuşturucu talebinin azaltılmasına yönelik müdahalelerin birbiriyle bağlantılı ve daha kapsamlı yaklaşımlarla ele alınması zorunludur.

Sivil toplumun uyuşturucu politikasına katılımı, ayrıca oluşturulacak uyuşturucu önleme ve bilgilendirme programlarında aktif rol üstlenmesinin mümkün kılınması da başlıca hedeflerinden biri olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, uyuşturucu üretimi, tüketimi ve ticareti konularında devletin ilgili birimlerinin yaşadıkları zafiyetler, cezaevlerinde bulunan çocuk ve genç tutsakların sayıları ve işledikleri suçlar incelendiğinde daha net biçimde görülebilecektir.

Oluşturulacak uyuşturucu programlarının genel hedefleri, uyuşturucu kullanımının etkilerine dair verileri bilimsel temele oturtmak ve uyuşturucu kullanımını, bağımlılığı ve uyuşturucuya bağlı hasarı önleyip azaltmak suretiyle Türkiye'nin özgür, güvenli ve adil bir ülke hâline gelmesine yardımcı olmalıdır. Özellikle Avrupa ülkelerinde uygulanan sosyal etki modeline dayanan interaktif programların okullarda etkin olduğu görülmüştür. Bu çerçevede, Türkiye'de de okullarda öğrencilere, eğitimcilere ve ebeveynlere dönük programların yoğunlaştırılması ve kalitelendirilmesi önemli bir zarurettir. Yerel yönetimlerin de söz konusu uyuşturucu üretimi ve tüketimine dönük özgün tedbirsel programlar geliştirebilmeleri konusunda yetkilerinin ve inisiyatif alabilme kabiliyetlerinin güçlendirilmesi ve teşvik edilmeleri gereklidir.

Değerli milletvekilleri, tasarının birinci bölümünde oldukça dikkat çeken bir diğer düzenleme konusu da 2577 sayılı Kanun’un 20'nci maddesinde öngörülen değişiklikle getirilen ivedi yargılama usulüdür. Tasarıda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlıklar listesine göz attığımızda; ihale işlemleri, acele kamulaştırma işlemleri, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları, Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca yapılan satış, tahsis ve kiralama işlemleri, Çevre Kanunu uyarınca çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Bakanlar Kurulu kararları biçiminde kamu mallarının ve doğanın talan edilmesinin önünde ne kadar yasal pürüz kaldıysa hepsini âdeta bir hamlede yok etme girişimi tüm çıplaklığıyla kendini göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ivedi yargılama usulüyle ilgili öngörülen düzenleme, Anayasa'nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36'ncı maddesi ile uluslararası anlaşmaların uygun bulunmasına dair hüküm içeren 90’ıncı maddesinin son fıkrasına da açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Zira, bireyin hak arama özgürlüğü hem Anayasa hem de imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi esaslarıyla güvence altına alınmış bir haktır. Bu noktada, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20'nci maddesine getirilen ivedi yargılama yöntemi, idari yargının geleneksel işleyişini değiştirdiği gibi öngörülen sürelerin kısalığı nedeniyle de bireylerin hak arama imkânlarını daraltmaktadır. Tamamen “yangından mal kaçırma” deyimiyle özdeş bir düzenlemeden söz ediyoruz. Örneğin, hâlihazırda uygulaması kanuna aykırılık teşkil eden kamu ihaleleri, acele kamulaştırma, 6306 sayılı Kanun uygulamaları, çevre etki değerlendirme raporları, iptal davaları, özelleştirme uygulamaları, turizmi teşvik işlemleri oldubittiye getirilerek yargı bağından koparılma çabasıyla ivedi yargılama usulüne dâhil edilmiştir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkı Kanunu uygulamalarına ilişkin iş ve işlemler, kamu görevlilerinin atanmasına ilişkin işlemler, öğrencilerin okuldan atılmaları, not işlemleri ve benzeri türden işlemler ise ivedi sayılmamaktadır. Netice itibarıyla, örneklerde de ifade ettiğimiz üzere, hazırlanan ve Komisyonca da kabul edilen bu düzenleme açıkça hak arama özgürlüğünün engellenmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran 1972'de Stockholm’de toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı’nın ünlü Dünya Çevre Bildirgesi’nin “İlkeler” bölümünde şöyle denilmektedir: "İnsanın, onurlu ve huzurlu bir hayata izin verecek kalitede bir çevrede özgürlük, eşitlik ve elverişli hayat şartları içinde yaşaması temel hakkıdır." Bu ilke “çevre hakkı” kavramının belirtildiği bir belge niteliğindedir. Dolayısıyla “ihale etme”, “özelleştirme”, “kamulaştırma”, “turizm teşvikleri”, “ÇED raporları” gibi başlıklar altında yer alan konularla ilgili ivedi yargılama usulünün öngörülüyor olması, Hükûmetin demokrasi ve ekoloji karnesi göz önüne alındığında doğa adına ve kamu mallarının sermayeye peşkeş çekilmesi adına çok daha vahim sonuçların ortaya çıkacağının göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, ÇED Yönetmeliği, yatırım ve enerji sektörünün baskılarıyla ortaya çıktığını düşündüğümüz değişikliklerle her geçen yıl biraz daha çevre koruması amacından uzaklaşmıştır. Her yapılan değişiklik biraz daha yatırımcıların önünü açmaya meyletmiştir. 1997 yılından sonra yapılan değişikliklerle ÇED Yönetmeliği’nin Çevre Kanunu'nda yer alan amaçtan giderek uzaklaştığı açıkça görülmektedir.

İvedi yargılama usulünün ilgili komisyonlarda yeterince tartışılmadan bir an önce geçirilmesinin bir sebebi de Hükûmetin ÇED sürecini yatırımcının önünde bir engel olmaktan çıkaran politikalarının sonucudur.

Bu tasarıyla yürürlüğe sokulmak istenen ivedi yargılama usulüyle kamu malları ve doğa zenginliklerinin kullanım amacı ve yöntemleri konusunda toplumun karar süreçlerinin dışına itilmesi amaçlanmaktadır. Etkin bir toplumsal katılım ve denetleme sağlanmadan “demokrasi” kavramı ancak bir iddia düzeyinde kalır. Öyle ki kaynaklarının kullanımında söz sahibi olamayan bir toplumun diğer karar süreçlerinde de etkin olması beklenemez.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son veriyor, Genel Kurulu  tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Turgut Dibek.

Dolayısıyla süreniz on beş dakikadır Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de şahsım adına söz aldım. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının ismine baktığımızda “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” diyor. Şimdi, buradan bir liste çıkardım az önce. Tabii, bizi izleyenler şunu düşünecektir: “Türk Ceza Kanunu’nda değişiklikler var. Yani asıl omurga burada, önemli değişiklikler bu kanunda, onun  yanında birkaç kanunda da değişiklik öngörülüyor.” diye düşünebilir arkadaşlarımız veya vatandaşlarımız.

Tabii, klasik AKP anlayışıyla karşı karşıyayız. Sayısız torba yasa geliyor, yargı paketleri geliyor. Bu da aslında bir torba, paket, belki bir yargı torbası diyebiliriz bu kanun tasarısına çünkü 15 ayrı kanunda değişiklik var yani 1-2 değil 15 değişik kanunda. Bunların içerisinde Ceza Kanunu da var, öyle evet yani Ceza Kanunu’yla ilgili olarak bakıyorum, yaklaşık olarak 14 maddede değişiklik öngörülüyor. Tasarının 102 madde olduğunu düşünürseniz, 102 maddelik bir kanun tasarısı içerisinde 14 madde Ceza Kanunu, 10 madde Ceza Muhakemesi Kanunu’yla ilgili değişiklikleri içeriyor ama onun dışında çok sayıda değişiklik var.

Şimdi, ben bu kanunla ilgili olarak… Birinci bölümde yapılan değişiklikler daha ziyade idari yargıya yönelik değişiklikler. Yani, yıllardır, Danıştayda ve idari yargıda, bölge idare mahkemelerinde, yereldeki, bölgelerdeki idare mahkemelerindeki yargılamaların uzun sürmesi ve vatandaşlarımızın mağdur olması hep eleştiri konusu yapılır, burada bizler de bunu konuşuyoruz. Bu, özellikle, Danıştaya giden… Yani, yılda yaklaşık 250 bin dosyanın, idari davanın açıldığını söylüyor yetkili arkadaşlar, istatistikleri öyle veriyorlar. Bunun da büyük bir kısmı, 150 binden fazlası Danıştaya bir şekilde gidiyor. Dolayısıyla, Danıştay bunların içerisinden çıkamıyor, yükü çok fazla. Bu nedenle, yeni bir yola gitmemiz gerekiyor. İşte, bölge idare mahkemelerini istinaf mahkemesi hâline dönüştürüyorlar, dönüştürüyor tasarı. Ne yapıyor? Ara danıştaylar kuralım, bölgelerde davalar bölge idare mahkemeleri tarafından, heyet hâlinde çalışacak olan bölge idare mahkemeleri tarafından, daireler hâlinde çalışacak olan mahkemeler tarafından görülsün ve Danıştaya çok az dosya gitsin; Danıştay daha çok bir içtihat mahkemesi olarak görev yapsın. Böyle bir gerekçeyle bu düzenlemeler birinci bölümde var.

Ben birinci bölümle ilgili konulara gireceğim ancak, az önce söyledim, değişik kanunlarla ilgili düzenlemeler var. Onlardan da önemli olan kısımlardan birkaç tanesini belirtmek istiyorum. Tabii, bu tasarıda şunu da gördük: Bir sistematiği var. Daha çok, kamuoyuna yansıyan şekliyle yani kanun tasarısı gündeme gelmeden önce Sayın Bakan veya yetkililer, cinsel dokunulmazlığa, özellikle küçüklere, çocuklarımıza yönelik cinsel şiddet içeren eylemlerle ilgili… Ki geçmişte acı örnekler de yaşadık, benim ilimde de benzer bir olay oldu, Kırklareli’nde de maalesef biz bir evladımızı böyle bir suçtan dolayı -hunharca- kaybettik. Kars’ta da hatırladığım kadarıyla böyle bir olay olmuştu ve kamuoyu bu yaşanan olaylar nedeniyle çok etkilenmişti ve her birimiz, hatırlayın, nasıl bir çözüm yolu bulunabilir diye düşünmüştük. O günlerde Sayın Başbakandan, bakandan ve hatta muhalefet partileri olarak bizlerden de bu konuyla ilgili birtakım açıklamalar geldi. Aslında, tasarının esas amacı bu. Bunun yanında, uyuşturucuyla mücadele, uyuşturucu imal etme ve uyuşturucu kullanmaya yönelik olan suçların cezalarını artırma, hırsızlık, nitelikli hırsızlıkla ilgili olan suçlar ve diğer, hırsızlığın daha farklı türleriyle ilgili cezaları artırmaya yönelik düzenlemeler yapılıyor mantığıyla geldi. İşte, bunun içerisine -az önce dediğim gibi- yıllardır konuştuğumuz bu istinaf veya bölge adliye mahkemelerinin monte edildiğini de görüyoruz. Başka düzenlemeler de var ama bildiğimiz AKP anlayışı da var. Nokta atışlar var -birkaç tane madde- klasik, ya kişiye özel ya da bir gruba özel düzenlemeler var. Yani, onlardan da bahsetmem gerekir.

Bunlardan bir tanesini az önce arkadaşlarımız söyledi, bu ivedi yargılama usulü. Hatırlar arkadaşlarımız, aralık sonunda, Komisyonda, biz, Danıştay Kanunu’nu görüşürken bu Danıştay ve diğer bazı kanunlarda değişiklik içeren benzer bir tasarı gelmişti, ivedi yargılama usulü orada vardı. Oradan almışlar, bunun montajını buraya yapmışlar. Bu özel bir düzenleme arkadaşlar. Bununla ilgili olarak ilgili maddesi geldiğinde ben de konuşacağım, ki önergemiz var. Bu, kesinlikle Anayasa’ya aykırı bir düzenleme, bunun buradan çıkması gerekiyor ama özel bir düzenleme, belli bir amaca yönelik düzenleme yani kanunun mantığıyla, sistematiğiyle hiç alakası olmayan bir düzenleme.

Şimdi, bir milletvekili arkadaşımız teklif olarak verdi, Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklik yapan düzenleme de bunun içerisine girdi. Orada da baktığımızda gerçek dışı üye yani sahte üye yapımı... Bizi hiç ilgilendirmiyor. Yani, kamuoyunda, Cumhuriyet Halk Partisinin çok sayıda yöneticisinin dahi -bu arkadaşlarımızın içerisinde il başkanları da var- iktidar partisinin yetkilileri, ilçe başkanları tarafından kendi partilerine gerçek dışı formlarla yani onların imzaları olmadan -bir şekilde, nasıl ele geçtiyse o kimlikler ve T.C. numaraları- üye yapıldığını biliyoruz. Bunun Türk Ceza Kanunu’nun içerisinde 207’nci maddede karşılığı var yani özel evrakta, özel belgede sahtecilik suçunu düzenliyor. Onun muadilini, o suçun ceza miktarını da alarak Siyasi Partiler Kanunu’nun bildiğim kadarıyla 114’üncü maddesine o işlenmişti. Oradaki bir yıldan üç yıla kadar olan -burada da işte Komisyonda bizim itirazlarımızla önce bir aydan üç aya kadardı- o cezayı da üç aydan bir yıla kadar düşüren, kanunla hiç alakası olmayan -yani genelde cezaları artırdığımız bir tasarıdan bahsediyoruz- AKP’nin kendi yöneticilerini kurtarmaya yönelik buraya koyduğu bir nokta madde var.

Bu yetmedi, bir madde daha var değerli arkadaşlar. Türk Ceza Kanunu’nun 277’nci maddesi, önemli bir madde. Yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya işte oradaki diğer ilgilileri, tanıkları etkileme suçu. Şimdi, orada yargı görevini yapanı yani hâkimleri, savcıları etkileme suçu, kanunda hem soruşturma aşamasında yani hazırlık aşamasında hem de kovuşturma dediğimiz yargılama aşamasında düzenlenmiş yani her iki aşamayı da kapsıyor. Şimdi, arkadaşlarımız bunun içerisinde bir düzenleme yapmışlar, diyorlar ki: “Soruşturma aşamasını bu 207’nci maddenin içerisinden çıkarıyoruz.” Çıkardılar daha doğrusu, Komisyonda çıkardılar, daha doğrusu tasarıda var. Buradan da kim faydalanıyor diye düşündüğümüzde belki böyle üstünkörü geçti…

Arkadaşlar, bakın, bir tutanak var. Bu tutanağı Genel Başkanımız dahi okumuştu. Hani o yolsuzluk operasyonları gündemdeyken İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş bir tutanak tutmuştu. Ki kendisi, Adalet Bakanı Müsteşarının -Müsteşarın ismini de biliyoruz- kendisini telefonla aradığını, o soruşturmayla ilgili olarak bilgi almak istediğini, “Nedir bu olay?” diye kendisini bilgilendirdiğini ama soruşturmayı kapatması gerektiğini, Müsteşarın bu konuda kendisine ısrarla ve ısrarla baskı yaptığını tutanak altına almıştı. Benzer bir olayı, İstanbul’a atanan o… “Yangın var.” sürecinden sonra, sanıyorum 25 Aralık operasyonları sırasında, yargı makamları yani savcıların çıkarmış olduğu yakalama, arama, neyse, el koyma kararlarıyla ilgili veya ifadeye çağırma kararlarıyla ilgili olarak İstanbul’a atanan Emniyet Müdürü bizzat kendi maiyetindeki kolluk makamlarına “Bu kararlara uymayacaksınız, bu kararları yerine getirmeyeceksiniz.” demişti. Şimdi bu düzenleme de bu kişileri kurtarıyor. Sayın Bakanın Müsteşarını, İstanbul Emniyet Müdürünü, benzer şekilde savcılara soruşturma aşamasında telefon açanları, baskı yapanları, etkileyenleri suç kapsamı dışına çıkartıyor, sadece kovuşturma yani hâkimlere yönelik etkilemeyi Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak bırakıyor. Bu da nokta bir madde, hiç alakası yok değerli arkadaşlar.

Bir olay daha var, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu. Ya, orada da tuhaf bir şey var. Orada da Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3’üncü maddesi var. Oradaki ceza sistematik olarak üç yıldan altı yıla kadar, onu da iki yıldan beş yıla kadar arkadaşlarımız yapmışlar, iktidar partisi. Şimdi ben düşündüm yani cinsel suçlar, uyuşturucu, hırsızlık, diğer suçlar ne varsa her birinin cezasını artırıyoruz ki kamuoyunun, toplumun bu yönde beklentileri de var, böyle bir algı oluştu ortak sağduyu bunu gerektiriyor diye. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış o da ayrı, değerlendirilir hukuki açıdan yani hukukçular bunu konuşuyorlar. Ama kaçakçılıkla mücadele… Yani, siz Türkiye’ye kaçak oto, araç sokarsınız, lüks araçlar sokarsınız… Oradan aklıma şu geldi: Geçtiğimiz günlerde -basına da yansıdı- Ankara’da sanıyorum 200-300 civarı lüks aracın ülkeye kaçak olarak sokulduğunu ve bunlarla ilgili operasyonlar yapıldığını biliyoruz. Şimdi, onları kurtarmaya yönelik mi acaba böyle bir düzenleme? Çünkü iki yıl olunca biliyorsunuz, hem tecil sınırına giriyor artı, hükmün açıklanmasının geri bırakılma sınırına giriyor; orada da nokta bir atış var.

Şimdi, bakın, kanunun içeriğinde belki bizlerin de itiraz etmeyeceği birtakım düzenlemeler var. Birinci bölümde bu idari yargıyla ilgili istinaf mahkemelerinin kurulmasına, daha sonraki süreçte adli yargıyla ilgili de bölge adliye mahkemelerinin kurulmasına, üç ay içerisinde bu düzenlemelerin yapılmasına yönelik düzenlemeler baktığımızda belki hem Danıştayı hem Yargıtayı belirtildiği gibi bir içtihat makamı hâline getirebilir, onların görevini, onların iş yükünü azaltabilir. Ama şimdi iktidara bakıyorum, orada da onların on yıldan beri o kadar kafaları karışık ki…

Değerli arkadaşlar, 2004’te çıktı bölge adliye mahkemeleriyle ilgili kanun, on yıl. AKP iktidarı döneminde çıktı Sayın Bakan, sizin bakanlığınız, sizin iktidarınız. Siz burada grup başkan vekiliydiniz. On yıldır Yargıtayın iş yükünü biliyorsunuz -burada, her yıl biz bütçe görüşmelerinde konuşuyoruz- Danıştayın iş yükünü biliyorsunuz. Yani, o zaman bilmiyor musunuz, Danıştaya yılda 200 bin dosya geliyor, sürekli, her yıl 200 bin dosyayla bu Danıştay, devrediyor? O zaman da davaların yüzde 75’i Danıştaya geliyor, bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz. Aynı şey Yargıtay için de geçerli. Ama on yıl sonra kalktınız, referandum sonrası dediniz ki: “Ya biz bu ara ne yapalım; şu Yargıtayı nasıl ele geçiririz?” Öncesi farklı bir düşünceniz vardı. Bu bölge adliye mahkemelerini hayata geçirelim diye düşündünüz. “250 olan sayıyı 150’ye düşürerek Yargıtayı -bir anlamda bir taşla iki kuş vuralım diye- 100 kişi indirelim.” dediniz. Buraya kanun tasarısı getirdiniz, daha sonra ondan vazgeçtiniz. Referandumdan sonra “Yok ya, biz öyle ele geçirmeyelim bu Yargıtayı, 250 olan sayıyı biraz arttıralım.” dediniz. 137 tane ilave oldu, 387’ye çıktı, “Sayıyı arttırarak Yargıtayın iş yükünü çözeriz.” gerekçesiyle ama esas amaç farklıydı. Şimdi de tekrar “Efendim, bölge adliye mahkemelerini kuralım.” Aynı şey idari yargı için de geçerli.

Şunu anlatmaya çalışıyorum: Yani sizin kafanız karışık. “Üç ay içerisinde biz bunları kuracağız.” diyorsunuz. On yılda kuramamışsınız Sayın Bakanım, on yılda bu işi becerememişsiniz, kanunu çıkarmışsınız, sürekli ötelemişsiniz, ertelemişsiniz, ertelemişsiniz.

Şimdi, bunun sakıncaları ne olacak? Birçok dosyada -birinci bölüm için konuşuyorum- idari yargıda yetki, bölge adliye mahkemelerinde. Yani istinaf mahkemesi olarak bunlar ülkede sanıyorum 10 civarında olacak. Şu anda, 25 bölge adliye mahkemesi var ama bölgelere dağıldığında 9 ya da 10 bölge istinaf mahkemesi olarak -içlerinde daireler de olacak- görev yapacaklar ama son sözü bunlar söyleyecek arkadaşlar. Artık idari yargıda idari işlemlere karşı açılan davaların önemli bir kısmında son söz bu hâkimlere ait olacak, bu bölge adliye mahkemelerindeki dairelere ait olacak ama bunların güvencesi var mı? “Var.” diyebilir arkadaşlar. Var, var da işte yine bu kanun içerisine konan, Anayasa’ya aykırı olan düzenlemelerine baktığımızda, HSYK’nın aslında bu hâkimler üzerindeki gücünü, yetkisini biliyoruz. Danıştayda, Danıştay üyeleri güvence altındadır. Yani Danıştay üyesi oraya seçildikten sonra emekli olana kadar o görevi yapabilir. Onun üzerinde hiç kimsenin kalkıp da herhangi bir tasarrufta bulunması, işte HSYK’nın o Danıştay üyesini başka bir göreve, başka bir yere ataması mümkün değil çünkü Anayasa’dan aldıkları güçle orada –Yargıtay üyeleri için de aynı şey geçerli- görevlerini yapıyorlar. Ama bu hâkimler, adliye hâkimleri gibi idari yargı hâkimleri tamamen HSYK’nın iki dudağı arasında arkadaşlar. Dolayısıyla böyle bir sıkıntıyla da karşılayacağız.

Yani Danıştaydan gelen o iş yükünü biz bölge adliye mahkemelerine aktaracağız, adresi değiştireceğiz -yani külah değişiyor- yine, çok kısa bir süre sonra kalkacağız bölge adliye mahkemelerinde davaların yığıldığını, yüz binlerce dosyanın orada biriktiğini ve vatandaşların hak kaybına uğradığını konuşacağız.

Sayın Ömer Süha Aldan Komisyonda geneli üzerinde konuşurken çok güzel bir şey söylemişti -sürem de bitiyor- dedi ki: “Bu kanun içerisinde sayısız, 15 tane kanun var. Değiştirdiğimiz kanunların en yaşlısı 10 yaşında, onun dışındaki kanunlar üç, iki, bir yıllık; değişiklikler var.” Süreleri değiştirdiniz -bu Yargıtay başkanlarını- önceden süreleri kısalttınız şimdi yine artırıyorsunuz. Böyle bir düzenleme yapıyorsunuz. Çok kısa bir süre içerisinde değerli arkadaşlar, yine, bu eksiklikler karşımıza çıkacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) - Ben maddeler üzerinde de, özellikle önemli maddelerde partimizin düşüncelerini sizlerle paylaşacağım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Cezaevlerinde aşırı doluluk oranı vardır. Doluluğun düşürülmesiyle ilgili Bakanlık olarak bir çalışmanız var mıdır, bunu öğrenmek istiyorum.Yeni cezaevleri yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci soru olarak: Ülkemizin çeşitli yerlerinde nüfus düşük olduğu için kapatılan adliyeler vardır. Özellikle Tokat ili Yeşilyurt ilçesindeki adliye iktidarınız zamanında kapanmıştır. Tekrar açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Aydın’da Didim’de bir açık cezaevi yapılmasının programa alınmış olduğu bilgileri bize geliyor. Didim, bildiğiniz gibi, büyük bir turizm alanıdır ve turizm alanındaki gelişmesi çok önemlidir. Turizm alanında gelişmesi planlanan bir ilçeye bir cezaevinin, hem de büyükçe bir cezaevinin yapılmasının çok uygun olmayacağı kanaatini taşıyorum. Mümkünse Bakanlığımızın bu tasarruftan imtina etmesini diliyorum Aydınlılar adına.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, basına da yansımıştı konu. Yansıdığı için ben bunu aslında yazılı soru önergesi hâline getirdim ama  daha yanıt gelmedi.

Şimdi, bu hâkimlik sınavına giren avukatlarımız da var, oradan da girebiliyorlar. Şimdi, ismi “Halil Atlı” olan bir avukat bu Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı Yarışma Sınavı’na 11 kez girmiş, ismini mutlaka biliyorsunuzdur. 11 kez yazılı sınavların her birini kazanmış ama mülakatta, işte komisyondaki arkadaşlar tuhaf tuhaf sorular sormuşlar; “Künde sanatını anlat.” demişler, Noel Baba’nın yaşadığı antik kenti sormuşlar, kusurlu çatmayı sormuşlar. En son geldiğinde de karşılarına -11’inci kez- bu arkadaş “Ya, biz seni almıyoruz, sen niye bu kadar ısrarcısın?” demişler.

Şimdi, bu arkadaşımız 11 kez yazılı sınavları kazandığı hâlde, niçin mülakatlarda sürekli eleniyor ve kendisine açıkça “Biz seni almayacağız.” niçin ve nasıl denebilmiştir sizin sınav komisyonundaki arkadaşlar tarafından? Bunu bir açıklar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Serindağ…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın  Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Danıştay Başkanı seçildiğinin hemen ertesi günü Sayın Başbakanı ziyaret etmiştir. Acaba, Sayın Başkanın ziyaretinden sonra, Sayın Başkanın ziyareti sebebi Danıştay sorunlarının çözümüyse ne tür bir çözüm getirilmiştir, ne tür sorunlar iletilmiştir, ne tür çözümler o sorunlara karşılık verilmiştir?

İkincisi: Şayet bu, bir şekilde bir ziyaret değil de bir teşekkür ziyaretiyse bu teşekkür ziyaretinin sebebi nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bu Meclise son üç yıldır yargıyla ilgili ne zaman bir paket gelmişse Adalet Bakanlarına hep aynı soruyu sordum ama bir türlü cevap alamadım ya da verdikleri cevaplar bürokratların bize verdiği, Bilgi Edinmeyle istediğimiz cevaplarla çelişki yaratan cevaplardı.

Kocaeli ili İzmit ilçesinde çok eski bir cezaevi var. Bu, merkezde, okulların alanında, sağında solunda ilköğretim okulu, ortaöğretim okulu olan okul alanında ve yerleşim alanının içerisinde. Bunu defalarca söylememize rağmen, her seferinde yenisinin yapılacağını ve taşınacağını ifade etti Adalet Bakanı geçmişte. Bugün de söylediğimizde veya Bilgi Edinmeden talep ettiğimizde yine yapılacağını ifade etmektedirler. Öncelikle bunun ne zaman yapılacağını sizlerden açıklamanızı istiyorum. İzmit’teki cezaevinin ne zaman taşınacağı ve kent merkezinden uzaklaştırılacağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şimdi, tasarıya baktığımızda bölge idare ve bölge adliye mahkemeleri oluşturuluyor. Yani ben mi gözden kaçırdım bilemiyorum ama Danıştayda ve Yargıtayda bu mahkemelerin görevlerine giren dosyalar ne olacak, bölge adliye mahkemelerine ve bölge idare mahkemelerine mi gönderilecek? Bu konuda ben bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, bu kadar yargıç açığı varken -148 adliye kapatılmıştı, daha sonra 102 adliyeye dönüştürüldü; yargıç açığından bahsetmiştiniz- üç ay içerisinde bu adliye mahkemelerini ve idare mahkemelerini, bölge mahkemelerini kurabilecek misiniz? Bu konuda ciddi bir sorun olacak mı?

Ayrıca, eğer kuracaksanız da Uşak’ta da bir bölge adliye mahkemesi istediğimizi ve adliyemizin yeni adliyeye taşınması nedeniyle binamızın uygun olduğunun da bilinmesini isterim. Bilgilerinize sunuyorum bunu da.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Benim sorum şöyle: Sayın Bakanım, sizin dönem, bundan önceki dönemde adliyenin işi çok karışık oldu -hâkim atamaları, savcı atamaları, Emniyet atamaları- dolayısıyla işler çok karışık bir hâl aldı. Bizim Adana’nın en büyük, en derin ilçelerinden Saimbeyli var. Yani sayısal olarak belki büyük değil ama sosyal ve muhteva yönünden büyük bir ilçe, bunun adliyesini de kapattınız. Buraya yeni bir adliye açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biliyorsunuz, eskiden Yargıtay üyeleri ile Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında mali haklar açısından fazla bariz bir fark yoktu, hemen hemen eşitti maaşları. Fakat şu anda Anayasa Mahkemesi raportörleri bile Yargıtay üyelerinden daha çok maaş alır durumdadır. Dolayısıyla, hem Yargıtay üyeleri hem ilk derece mahkemesinde bulunan hâkim, savcıların son dört, beş yılda ciddi anlamda mali haklarında bir erime oldu. Bu konuda Bakanlığınızın bir çalışması var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akar, son soru…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, biraz evvel cezaevinin ne zaman kaldırılacağını sormuştum, şimdi de yine, İzmit’teki adalet sarayının yetmediğini… Özellikle son yıllarda Kocaeli’ndeki icra dosyalarının çok fazla olması, insanların icraya verilmesi nedeniyle icra mahkemeleri kurulması bu adalet sarayını yetersiz kılmıştır. Özellikle nüfusun da artması, suç oranlarının artması nedeniyle Kocaeli’de yeni bir adalet sarayı yapmayı planlıyor musunuz, yoksa AKP milletvekillerinin her seferinde “Yapacağız.” demelerine ve yer beğenmelerine rağmen siz bütçeye aldınız mı veya planladınız mı? Bunu açıklamanızı istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Reşat Doğru “Cezaevlerindeki dolulukla ilgili çalışmalar yapılıyor mu?” diye sordu. Tabii, cezaevlerinde şu anda doluluk var, oldukça da yüksek. Tabii, gönlümüz arzu etmiyor, bu kadar vatandaşımızın -sebep ne olursa olsun- cezaevinde olması iyi bir şey değil, dileriz ki bu sayı azalır ancak cezaevlerinin kapasitesini geliştirmek maksadıyla da çalışmalar yapılıyor. 2014 yılı içerisinde inşaatı bitenlerden –devam edenler var, bitecekler var- 43 civarında bir cezaevini hizmete açacağız. Tabii, bu, kapasiteyi rahatlatacaktır belki alan genişlemesi bakımından ama gönül ister ki yargılamalar sürecinde hüküm giyen bu kadar insanımız olmasın, o yönüyle bir azalma olsun. Şu anda bu yasada da esasında bir adli para cezası alıp da bu para cezasını ödemeyenlerin cezası hapse çevriliyor ve hapiste yatıyorlar. Şu anda hapiste olan bu anlamda vatandaşlarımız var. Bu kanun yürürlüğe girdiği takdirde onlar cezaevinden çıkacaklar. Çünkü iki saati, bir günlük adli para cezası karşılığına denk gelecek bir çalışma veya başka bir denetimli serbestlikle tahliye olma imkânları olacaktır, bu kanun onlar açısından yeni bir imkân getiriyor.

Tabii, Yeşilyurt’taki ile Saimbeyli’deki kapanan adliyelerle ilgili hususlar burada daha önce de konuşuldu. Ben hafta sonu Yeşilyurt’taydım, orada da mitingde tempo tuttular, adliye dediler. Ben miting meydanında –belki Reşat Bey gelmiştir- “Adliyeyi açmayacağız.” dedim. Çünkü, adliyeleri kapatma kararı doğru bir karardır. Biz bunun doğru olduğuna inandığımız için yaptık ve “Burada bir adliyeye ihtiyaç yoktur.” dedik. Saimbeyli ve diğer yerlerde, kapatılan yerlerde dosya sayılarına baktığımız zaman oralarda adliyelerin kapatılması yönünde bir tasarruf yapıldı. Yeni dönemde de bu tasarruftan geri adım atmayı düşünmüyoruz. Çünkü tasarruf, doğru bir tasarruf.

“Aydın Didim’de cezaevi yapılması doğru mu?” Bu konuyla ilgili bir çalışma vardı, Didim’de cezaevi yapılmasına ilişkin. Ancak, daha sonra milletvekillerinin ve Aydın’dan bazı kişilerin talepleri üzerine biz konuyu incelettik ve şu anda Aydın Didim’e cezaevi yapım işini kaldırdık, yapmıyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Vazgeçildi mi efendim?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Vazgeçtik, yapılmıyor, onu bilmenizi isterim.

Turgut Bey’in söylediği konu, bir sınava giren, 11 defa girip kazanamayan kişiyle ilgili. Tabii, şu anda ona net bir cevap verme imkânım yok. Çünkü özel birtakım diyaloglardan bahsediyorsunuz, benim onu bilebilme durumum yok. Sizin bu şeyiniz üzerine ben de vâkıf oldum. Ben bu konuyu bir soruşturacağım ve size de tabii…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ben yazılı olarak da sordum size. Basına çıktı çünkü Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben sizi de ayrıca bilgilendireceğim, onu bilmenizi isterim.

Sayın Serindağ, Danıştay Başkanının ziyaretiyle hangi ziyareti kastettiniz, son ziyareti mi?

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hayır, hayır. Seçildikten sonraki gün, hemen ertesi günkü ziyareti.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben, Sayın Başkanın Başbakanımızı ziyaretinde bulunmadım, onun için o ziyarette neler konuşuldu bilebilme imkânım yoktur. Bir Danıştay başkanının ülke başbakanını ziyareti doğal bir olaydır yani bunun altında bir şey aramak doğru olmaz ama yakında bir ziyareti oldu Sayın Başkanın.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yok, onu demiyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu, idari yargıda istinafa geçilmesi konusunda şu anda bu tasarıda yer alan düzenlemeler, esasında Danıştay tarafından hazırlanan, bizim de katkı verdiğimiz düzenlemelerdir. Sayın Başkan idari yargıda da istinafa geçilmesi konusunda yasal değişiklik yapılmasını istedi ve bu çerçevede bir ziyareti oldu, onu biliyorum ama o ilk ziyaretiyle ilgili benim bir bilgim yok, onu ifade edeyim.

Sayın Yılmaz’ın sorusu: “Bölge idare mahkemeleri ne olacak?” Şu anda 25 tane bölge idare mahkemesi var benim bildiğim. Tabii, bu 25 tane bölge idare mahkemesinin bir kısmı kapanmış olacak. Şu anda, Danıştayın ve Bakanlığın çalışmaları çerçevesinde 10 civarında bölge idare mahkemesi kalacak, bunlar istinaf başvurularını karara bağlayacak, orada yargılama yapacak mahkemeler olacaktır.

Bu konuda yargıçla ilgili bir sıkıntımız yok. Özellikle hem bölge adliye mahkemelerinin kurulması hem de bölge idare mahkemeleri kurulması konusunda şu anda yeteri kadar yargıcımız ve savcımız bulunmaktadır; onun hesaplamalarını biz yaptık. Zaten bölge idare mahkemeleri en hazır olanı çünkü onların bölge idare mahkemesi yapısı var ve o yapının üzerinde fazla bir değişiklik yapmadan usulde birtakım düzenlemeler yapmak suretiyle orada bir geçiş yapacağız.

Bu üç ayda faaliyete geçme konusunu şöyle ifade edeyim: Yani, nerede bölge idare mahkemesi kurulacağına ilişkin bir karardır bu. Bu karar alınıyor bir teklif üzerine, Adalet Bakanlığı önerisi üzerine HSYK tarafından alınan bir karardır. Yani, sanki mahkemeler fiilen hayata geçiyormuş gibi bir şey var, öyle değil. Üç ay içerisinde nerede bölge idare mahkemesi kurulacak, bununla ilgili bir karar alınacaktır. Tabii, biz istinafı kasım ayında hem idari yargıda hem adli yargıda hayata geçirmeyi planlıyoruz. İnşallah, bir aksama olmazsa kasım ayı gibi Türkiye’de istinaf usulüyle yargılama dönemi başlayacaktır, onu burada ifade etmek isterim.

Kocaeli Derince ilçesindeki cezaevinin taşınmasıyla ilgili…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İzmit, İzmit Sayın Bakan, yanlış söylemişler, Derince demedim.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Nerede?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İzmit merkezde, şehrin göbeğinde. Var mı böyle bir projeniz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şu anda böyle bir projemiz bizim yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Üç senedir beni bu Mecliste aldatıyorlar Sayın Bakan ya, hem sizin milletvekillerinden hem Adalet Bakanlığından!

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bak, şu anda cezaeviyle ilgili…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vallahi benim saflığımdan yararlanıyorlar herhâlde, kandırıyorlar beni burada!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, bu Sayın Özgündüz’ün sorusu.

BAŞKAN – Sayın Akar, iyi ki safsınız yani!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

Sayın Özgündüz’ün bir sorusu vardı, Yargıtay üyeleri ile Anayasa Mahkemesi üyeleri arasında… Doğru söylüyorsunuz, gerçekten orada bir haksız fotoğraf var, işin doğrusu biz de bundan rahatsızız. Esasında, hâkim ve savcıların özlük…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen toparlayınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakanlık olarak hem Yargıtay hem Danıştay hem de adli ve idari yargıda görev yapan yargı mensuplarının özlük haklarıyla ilgili bir çalışma başlattığımızı buradan ifade etmek isterim. Bu konularla ilgili bir iyileştirmeyi yapmayı planlıyoruz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yani, yapmanız lazım, bayağı mağdur durumdalar.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoklama istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.10

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının tasarının 1 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “esrar elde etmek” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve gelir sağlamak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Pervin Buldan                                     İdris Baluken                                       Adil Zozani

                        Iğdır                                                 Bingöl                                               Hakkâri

                   Selma Irmak                                         Erol Dora                                      Faysal Sarıyıldız

                       Şırnak                                               Mardin                                               Şırnak

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “dört yıldan oniki yıla” ibaresinin, “beş yıldan oniki yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Turgut Dibek                                    Ali Rıza Öztürk                                 Ömer Süha Aldan

                     Kırklareli                                             Mersin                                                Muğla

            Dilek Akagün Yılmaz                                Haydar Akar                                        Aytuğ Atıcı

                        Uşak                                                Kocaeli                                               Mersin

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesiyle 2313 sayılı Kanunun 23’üncü maddesine eklenen cümlenin “münhasıran kendi kullanımı için ihtiyaç duyduğu esrarı elde etmek için kenevir ekimi yapan kişi 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ayrıca eylemleri yapanlar için zaman aşımı uygulanmaz” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

              S. Nevzat Korkmaz                               Yusuf Halaçoğlu                                    Reşat Doğru

                       Isparta                                               Kayseri                                                Tokat

                    Sümer Oral                                    Kemalettin Yılmaz                                                                        Manisa                 Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Reşat Doğru, Tokat Milletvekili.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede uyuşturucunun bir bölümü olan esrarla ilgili cezaların artırılmasıyla ilgili bir önerge vermiş bulunuyoruz. İnanıyorum ki yüce Meclis bunu en iyi şekilde değerlendirecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, dünyada olduğu gibi ülkemizde de önümüzdeki yıllarda en önemli sorunların başında madde kullanımı ve bağımlılık olacaktır. “Bağımlılık” kelimesi tabii çok geniş kapsamlı olmaktadır. Yani, bağımlılıkla ilgili önümüzdeki zaman diliminde çok büyük sıkıntılarla karşılaşacağımız ortadadır. Şöyle ki: Bağımlılıkta tabii madde kullanımı, sigara, alkol, uyuşturucu ama bunun yanında İnternet bağımlılığından tutun da elektronik bağımlılığına kadar birçok sorunla da ülkemiz maalesef karşılaşmaktadır. Ancak, önümüzdeki günlerde ve şu an itibarıyla Türkiye’mizde çok ciddi manada madde bağımlılığı sorunu vardır.

Birinci bölümde Sayın Bakana sormuş olduğum soruda, “Cezaevlerinde ne kadar mahkûm vardır?” diye, 152 bin civarında bir sayıyı telaffuz ettiler. Bu 152 bin sayısının içerisinde 27 bininin uyuşturucu suçundan olduğu ifade edildi ki bu rakam öyle az buz bir rakam değildir. Yani, Türkiye, çok ciddi manada, uyuşturucuyla, madde kullanımıyla ve bunlarla ilgili suçlarla çok büyük oranda karşılaşmaktadır. Mutlaka bir şekilde bununla ilgili tedbirlerinin alınması gerekmektedir.

Bakınız, geçen dönemde, yani 23’üncü Dönemde Parlamentomuz madde bağımlılığıyla ilgili olarak bir araştırma komisyonu kurmuştu. Araştırma komisyonu çok önemli çalışmalar yaptı ve çalışmalar neticesinde de son 100 sayfasında “Bu konuyla ilgili olarak neler yapılması gerekir?” şeklinde tekliflerini ortaya koydu. Tabii bununla ilgili -yaklaşık olarak, işte, o dönem bitti, bu dönemin de sonlarına doğru gelmekteyiz- çok kapsamlı, geniş bir kanun çıkartılması gerekiyordu. Maalesef, yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi istekleri doğrultusunda çalışan Parlamentomuz hiçbir şekilde bu konuyu önemsemedi. Hâlbuki, bence, konu çok önemlidir ve her insanın, her ailenin başına gelebilecek bir de sorundur. Bu önemsenmediği için de maalesef bununla ilgili kanunlar çıkartılmadı ve şu anda, işte, 1’inci maddede bununla ilgili bir bölüm görüyoruz, üçüncü bölümde yine bazı bölümler görüyoruz. Hâlbuki, bu iş böyle olmamalıydı. Çünkü, çocuklarımız, gençlerimiz, aileler bununla ilgili çok ciddi manada sorunlarla karşı karşıyadır.

Bakınız, şu anda ülkemizde, başta büyükşehirler olmak üzere, okullarımızın hepsinin önünde uyuşturucu satışı neredeyse serbest konuma gelmiş durumunda gibidir. Alkol, sigara kullanımı her geçen gün artmaktadır. Neredeyse, işte, alkol kullanma oranları yüzde 20’ler civarına ulaşmış -elimdeki rakamda yüzde 23,5- sigara kullanımları hakeza çok süratli bir şekilde artıyor. Dolayısıyla, çok ağır bir durumla karşı karşıyayız.

Tabii, bunların yanında şu da söylenmelidir ki: Uyuşturucu ticareti de var. Uyuşturucuyla ilgili başta TUBİM olmak üzere yoğun çalışmalar yapılıyor. Zaten araştırma komisyonunda da yeni bir kurum kurulması ve kurumun da, böyle, tam teşekküllü hâliyle, her yönüyle bu konuyu yakından takip etmesi öneriliyordu ama maalesef, yine, AKP iktidarında bu konuda başarı olmamıştır. Ama şu da vardır ki: Şu anda uyuşturucu ticaretinden başta terör örgütleri olmak üzere birçok örgüt bundan faydalanmaktadır.

Bakınız, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde terör örgütü uyuşturucu ticaretinden yaklaşık olarak 20 milyar doların üzerinde para kazanmaktadır. Tabii, şu anda, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, işte, barış süreciyle ilgili, açımlarla ilgili “Süreç devam ediyor.” diyor. Peki, öyleyse, madem süreç devam ediyor, her şey iyi oluyor da saygıdeğer milletvekilleri, acaba neden çocuklar kaçırılıyor veyahut da neden yollar kapatılıyor? Hatta, yolun bir tanesi, Diyarbakır-Bingöl yolu, on bir-on iki günden beri neden kapalı? İnsan bunları şöyle bir  düşündüğü zaman “Acaba açılım nasıl devam ediyor…” İşte, hep beraber değerlendirmek mecburiyetindeyiz.

Tabii, buradan da şuna geliyoruz: Özellikle maddeyle ilgili, işte, “Terör örgütü uyuşturucu ticaretinden çok büyük kaynak elde ediyor.” diyoruz. Acaba, işte, o kaynağın elde edilmesinde bu yolların kapatılması, devletin tamamen oradan çekilmesi, devletin yok edilmesi, devletin gücünün kırılması acaba uyuşturucu ticaretini destekliyor mu? Bu da aklımıza geliyor.

Sonuçta, bunlara, bu soruların hepsine özellikle iktidarın, Hükûmetin cevap vermesi gerekir diye düşünüyorum çünkü Türkiye bizim ülkemiz, bu güzel ülke de bizim ülkemizdir, çocuklar, aileler bizim çocuklarımızdır, onların parmağına en küçük  bir toplu iğne batsa yüreğimizin nasıl yandığını ve kanadığını hep beraber yaşıyoruz diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, öncelikle onu yerine getireceğim.

Sayın Altay, Sayın Öztürk, Sayın Serindağ, Sayın Kart, Sayın Atıcı, Sayın Akar, Sayın Ören, Sayın Yılmaz, Sayın Acar, Sayın Öz, Sayın Küçük, Sayın Özgündüz, Sayın Türmen, Sayın Demir, Sayın Susam, Sayın Haberal, Sayın Aygün, Sayın Güler, Sayın Tanal ve Sayın Özgümüş.

Evet, üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.28

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK(Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrar yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 7 Milletvekilinin; Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Ankara Milletvekili Levent Gök’ün; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun; Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in; Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ve İstanbul Milletvekili Bülent Turan ile 1 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/918, 2/14, 2/25, 2/67, 2/214, 2/218, 2/335, 2/542, 2/571, 2/577, 2/876, 2/960, 2/1060, 2/1087, 2/1369, 2/1648, 2/1675, 2/1830, 2/1864, 2/1883, 2/1941, 2/1973, 2/1982, 2/2115, 2/2149) (S. Sayısı: 592) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “dört yıldan oniki yıla” ibaresinin, “beş yıldan oniki yıla” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 592 sıra sayılı, Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hukuku kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayan ve kişiye özel değişiklikler için “evet” oyu vermeyen milletvekillerini saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, 1’inci maddenin (1)’inci fıkrası ne diyor? ““Esrar elde etmek amacıyla kenevir ekimi yapan kişi dört yıldan on iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” diyor. Biz ne diyoruz, biz ne öneriyoruz? Kenevir ekenler beş yıldan on iki yıla kadar cezalandırılsın diyoruz. Peki, bu, sorunu çözmeye yeter mi? Yetmez. Hiç kimse suçun cezası dört yıl mı, beş yıl mı diye bakarak suç işlemez. Şimdi, Hükûmete dönüp bakıyorum, Hükûmet sırasında Adalet Bakanı oturmuyor, buna çok memnun oldum, Gençlik ve Spor Bakanının da orada olması beni memnun etti.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Orada, orada.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Adalet Bakanımız da buradaymış, o da dinlerse memnun olacağım ama onun uygulamalarıyla bu sorunu çözemedik. Sorunun büyük bir çoğunluğu gençleri ilgilendirdiği için, Sayın Bakanın da burada olması beni ayrıca memnun etti.

Şimdi, vatandaş neden kenevir ekiyor, buna bakmak lazım. Yani, dört yıl mı hapis yiyecek, beş yıl mı hapis yiyecek, bunlar caydırıcı değil. Niye bu insanlar kenevir ekiyorlar, buna bakmak lazım. Bir cevabı var: Ektiği diğer ürünler para etmiyor. Siz, uyguladığınız tarım politikalarıyla insanları kenevir ekmeye mecbur ediyorsunuz. Dönüp bir kendinize bakacaksınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah! Öyle bir şey var mı ya? Kendi ihtiyacı için yapıyor.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Ne alakası var ya?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Suçu cezayı artırarak değil, eğitimle engelleyebiliriz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Eroin para yapıyor, eroin.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, yerinizden zıplamayın; birazdan size rakamları vereceğim, o zaman utanacaksınız.

Uyuşturucu talebini tedaviyle azaltabiliriz, elbette. Şimdi bakın, yerinden zıplayan arkadaşlarım, sizlere bazı rakamlar vereceğim, üstelik bu rakamlar sizin Hükûmetinizin bakanlarının rakamları.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – O rakamlar senin rakamların, senin.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bakın, 2005 yılında 17.211 kişi bu zehirden kurtulmak üzere AMATEM’e yani Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezine başvuruyor, 17 bin kişi, kabaca. Bakın, bu 17 bin kişiden 3.777 kişisi çocuk, Sayın Bakanım, 3.777. Bu rakamlar bana ait değil, size ait.

Sağlık Bakanlığının verilerine göre uyuşturucu kullananlara ve tedaviye gelenlere bakalım: Yıl 2011, sayı 174.229. Bakın, yaklaşık 175 bin kişi yatarak veya ayakta tedavi olmak için merkezlere başvuruyor. Bir yıl sonra, 2012 yılında sayı 227.298’e yükseliyor.

Değerli arkadaşlarım, işte sizin politikalarınız nedeniyle bir yılda tam 53.069 kişi yeni vaka olarak “Ben bu zehirden kurtulmak istiyorum” diye AMATEM’e başvuruyor. Bakıyoruz AMATEM’e, AMATEM verilerine, acaba kimler başvuruyor diye; esrar kullananlar veya morfin ve morfin etkisi yapan maddeleri kullananlar bu zehirden kurtulmak istiyorlar. Bakın, şimdi esas zıplama zamanınız geldi, diyor ki AMATEM: “Bana başvuran hastaların yaş ortalaması 15’in altına düşmüştür.” Bunu ben demiyorum, bunu AMATEM diyor. Siz burada dört yılı beş yıla çıkarın, efendim onu ona çıkarın; bununla bu işi önleyemezsiniz. Eğer benim ülkemde uyuşturucu kullanan ve “Ben bundan kurtulmak istiyorum.” diye merkezlere başvuran insanların yaş ortalaması 15’in altına düşmüşse işte şimdi sizin zıplamanız lazım.

Sayın Adalet Bakanı, bakın, bir veride size vereceğim eğer ilgilenirseniz. Diyorsunuz ki siz, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünüz diyor ki: “Cezaevlerinde bulunan yaklaşık 145 bin kişinin suçları arasında ilk sırada 26.209 kişiyle, uyuşturucu ticareti yapanlar var.” Siz şimdi bir yıl artırınca önleyeceğinizi mi zannediyorsunuz? Daha da önemlisi, tam 171 çocuk 18 yaşının altında, 171 çocuk uyuşturucu ticaretinden içeride. İşte bunları çözün sayın bakanlar, Sayın AKP Hükûmeti bununla uğraşın, başka hiçbir şekilde siz bu sorunu çözemezsiniz.

Çocukları ziyarete gittim cezaevlerinde, utandım; bunların büyük bir çoğunluğu uyuşturucudan içeride. İşte bunu çözersek yararlı olursunuz, değilse hiçbir işe yaramazsınız.

İyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının tasarının 1 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “esrar elde etmek” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve gelir sağlamak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu önergeye?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 1’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir konu. Yargıyla ilgili bütün düzenlemeleri biz Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Türkiye’deki  hukuk, adalet sistemi açısından son derece önemsiyoruz. 1’inci madde de madde bağımlılığıyla ilgili, oldukça önemli. Ama bu konularla ilgili, grup olarak, parti grubu olarak görüşlerimizi bu kürsüden dile getireceğiz.

Ben daha çok, dikkatinizi spesifik bir olaya çekmek istiyorum. Türkiye’deki hukukun, adaletin hangi durumda olduğunu ortaya koyan spesifik bir olay. Daha önce de bu Meclis kürsüsünde dile getirmiştik. Şu anda Adalet Bakanı burada değil, Spor Bakanı burada ama burada spor olsun diye konuşmuyoruz Sayın Bakanım. Bunları not alıp Adalet Bakanına iletirseniz seviniriz.

Bahsettiğimiz olay, 18 yaşındaki bir genç kızın başına Türkiye adalet sisteminin getirmiş olduğu rezaletle ilgili, faciayla ilgili bir durumdur. 18 yaşında, Bingöllü, üniversiteye hazırlanan Gülsüm Koç adındaki bir öğrenci Bingöl’deki bir polis otosunun taranmasıyla ilgili bir iddianame üzerine müebbet hapis cezasına çarptırıldı arkadaşlar. Bugüne kadar defalarca bu kürsüden dile getirdik, iddianameleri gazeteler, medya sayfaları boy boy gösterdi. İki sayfalık bir iddianame var; 1’inci sayfa  tamamen teknik bilgiler, 2’nci sayfadaki suçlama delili ise bir tek gizli tanığa dayanıyor. “Gizli tanık Avcı” diye birisi var. Olayla ilgili saldırı anında olay yerinde bulunmadığını belirtiyor, Gülsüm Koç’u olay anında görmediğini söylüyor, Gülsüm Koç’u elinde silah varken asla teşhis etmemiş, olaydan önce o olay bölgesinden geçerken oradaki bir genç bayanı Gülsüm Koç’a benzetmiş, olayın özeti bu. Ve Gülsüm Koç müebbet hapis cezasıyla yargılanıyor. Bugün de Yargıtaya yapılan itiraz -az önce haber aldık- Yargıtay tarafından kabul edilmemiş ve karar onanmış. Böyle bir tablo olabilir mi arkadaşlar? Gizli tanık var mı, yok mu belli değil. Gizli tanık Avcı’yı gören ya da bugüne kadar onunla yüzleşen tek bir kişi yok. İddianamede, gizli tanık Avcı, saldırı anında bu öğrenciyi gördüğünü ifade eden tek bir beyanatta bulunmamış. Tek bir suçu var Gülsüm Koç’un: Benim seçildiğim dönemde, seçim çalışmalarımız sırasında seçim büromuza gelmiş, gitmiş arkadaşlar. Ve bu seçim bürosuna gelen, giden öğrencinin, oradaki polis güçleri tarafından bir komplo düzenlenerek, gizli tanıklarla uydurma bir iddianame servis edilerek savcılar tarafından da böyle bir cezayla hayatı bir kaosa çevrilmiş.

Şimdi, biz sormak istiyoruz: Bu polisler, bu 18 yaşındaki, üniversiteye hazırlanan bir öğrenciye müebbet hapis verenler bu sizin Başbakanınızın belirtmiş olduğu, casuslukla, ajanlıkla suçladığı, “Adalet koridorlarında cirit atıyor.” dedikleri paralel yapıya mı ait, yoksa size yakın olanlara mı ait? Çünkü bunlarda vicdan göremiyoruz, bunlarda insanlık göremiyoruz. 18 yaşındaki bir insanın hayatını mahveden, somut tek bir delil olmadan, düzmece iddianamelerle mahveden insanlara “insan” bile diyemiyoruz. Eğer size yakınsa da facia, hâlâ o paralel yapıya bağlı olarak bu kararları veriyorlarsa o da facia. Adalet Bakanlığının bu konuda derhâl olaya el atması lazım. Daha önceki Adalet Bakanını da defalarca bu konuda uyardık.

Bakın, demin ben görüştüm, bu öğrencinin annesi şu anda hastanede yaşam mücadelesi veriyor. Böyle bir rezalet olur mu? Bugüne kadar bu utanç vesikasını ortadan kaldırması gereken yargı ne yapmış biliyor musunuz? Birkaç hafta önce aileye, polis otosunda taranmayla ilgili iddianamede adı geçtiği için 20 bin TL para cezası göndermiş. Rezalet yani, kepazelik, böyle şey olmaz. Bu, Türkiye’deki yargı sistemiyle ilgili yargı paketleri getirecekseniz… Bakın, bu gizli tanık sistemini siz getirdiniz, AKP getirdi. Bu gizli tanık müessesesini bir an önce ortadan kaldırın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …tek bir spesifik örneğini verdiğim pek çok mağdurun durumunu da bu Meclisin gündemine getirin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde 3 adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 2 inci maddesinin “a” ve “b” bentlerinde yer alan “’itirazen yapılacak başvurularda’ ibaresi” de yer alan “ibaresi” yerine “ifadesinin” eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan                                                       İdris Baluken                                       Adil Zozani

Iğdır                                                                         Bingöl                                               Hakkâri

 

Selma Irmak                                                            Erol Dora                                  Faysal Sarıyıldız

  Şırnak                                                                    Mardin                                          Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin A. Fıkrasına “(1) sayılı Tarifesinin” den sonra gelmek üzere “Yargı Harçları bölümünün” ibaresinin eklenmesini, B. Fıkrasına “(3) sayılı Tarifesinin” den sonra gelmek üzere “Vergi Yargısı Harçları bölümünün” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Turgut Dibek         Ali Özgündüz                                Ali Rıza Öztürk                           Ömer Süha Aldan

Kırklareli               İstanbul                                              Mersin                                         Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                                                İsa Gök                                          Haydar Akar

      Uşak                                                                  Mersin                                               Kocaeli

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin Anayasaya aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal                                                          Yusuf Halaçoğlu                                    Reşat Doğru

   Konya                                                                   Kayseri                                                Tokat

Sümer Oral                                                          Ali Uzunırmak                                 Murat Başesgioğlu

  Manisa                                                                    Aydın                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon Anayasa’ya aykırılık önergesine katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın  Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sayamadım bunun kaçıncı yargı paketi olduğunu ama üzerinde çalışmaya başlayınca basına düşen rakamı itibarıyla “beşinci yargı paketi” dediler. Ben de oradan başladım, beşinci yargı paketi diye. Hâlbuki bundan önceki 2 tane paket beşinci yargı paketi olarak işlem görmüş. Demek ki bir şaşkınlık var burada. Bizim oralarda bir laf vardır: Adam şaşırdığı zaman karısına “bacanak” diye hitap edermiş. Hanımefendi de itiraz edermiş, “Herif, sen bana bacanak diyorsun. O zaman benim baldızım kim?” Bu aynen şaşkınlığın bir ifadesi olarak yargı paketlerine yansımış durumda.

Mesele yeni değil, mesele bir hayli eski. Hikâye 2004 yılından itibaren başladı. Ceza Kanunu’nu külliyen değiştirmek; Ceza Muhakemesi Kanunu’nu külliyen değiştirmek; değişen Ceza Kanunu’nun, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmeden önce onlarca maddesinin değiştirilmesi; değişen Ceza Muhakemesi ve Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra onlarca maddesinin değiştirilmesi; 2007 yılında “Yargıtayın üye sayısı, daire sayısı çok fazladır. Yargıtayı içtihat mahkemesi yapalım.” diyerek üye sayısını 150’ye indirmek, daire sayısını düşürmek üzere bir kanun tasarısı; Danıştay için aynı niyetler, lakin 2011 yılına geldiğimizde Danıştayın ve Yargıtayın üye sayılarını 1,5 misli artıran ve dünyanın en obez Yargıtayı, dünyanın en obez Danıştayı hâline getiren yasal düzenlemeler; 2010 yılındaki Anayasa değişikliğiyle “10 seçime bedel.” denilerek yargının siyasallaştırılması kapsamı içerisinde yapılmış olan birtakım işlemler ve arkasından da ortaya çıkan anayasal duruma göre değişiklikten sonra Yargıtay üyelerinin 387’ye çıkarılması; Danıştay üyelerinin 156’ya çıkarılması ve böylece artan üyeler ile ortaya çıkan, sizin paralel dediğiniz sorunun halli için de meseleyi istiklal mücadelesine kadar ulaştıran bir süreç.

Ben, şimdi, bu şaşkınlık içerisinde, bu işleri yapan Adalet ve Kalkınma Partisine soruyorum: Eğer, yargı içerisinde tanımladığınız sorun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin istiklal mücadelesi verecek kadar ciddi bir sorun ise, bu sorunu yaratan sizin hukuki, cezai ve siyasi mesuliyetiniz var. Bu mesuliyetin gereğini yerine getirmek dururken onun yerine bu defa başa başka gaileler açacak, başka sorunlar ortaya çıkaracak istinaf mahkemeleriyle yüce Meclisin karşısına geldiniz. Niyetin halis olmadığını ben biliyorum ve anlıyorum. Niyetin halis olmaması sebebiyle de “Niçin?” sorusuna cevap arıyorum. iki tane cevap bulabildim, bunlardan bir tanesi: Adım adım tek parti, tek adam yönetimine doğru giderken ucube bir başkanlık sisteminin yargı içerisindeki basamaklarını örüyorsunuz. Başkanlık sistemi içerisinde oluşturulacak eyaletlere yargı organları oluşturuyorsunuz, getirdiğiniz düzenleme bundan ibarettir.

Diğeri ise, istiklal mücadelesi verdiğiniz ve yargıyı böylece siyasallaştırdığınız paralel yapıdan kurtulmak; 17 ve 25 Aralık tarihlerinde kapıya sıkışmış kuyruğu kurtarabilmek için yargıyı başka bir renkte siyasallaştırmak, yargıyı başka bir renkte oluşturmak. İşte, bu kanun tasarısının özü budur. Dolayısıyla bu, Anayasa’nın üniter devlet yapısına, millet bütünlüğüne, hukuk devleti ilkesine, yargının bağımsızlığına, hâkimin tarafsızlığına ve eşitlik ilkesine ilişkin hükümlerine aykırıdır.

Bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.06

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

2’nci madde üzerinde Konya Milletvekili Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin A. Fıkrasına “(1) sayılı Tarifesinin” den sonra gelmek üzere “Yargı Harçları bölümünün” ibaresinin eklenmesini, B. Fıkrasına “(3) sayılı Tarifesinin” den sonra gelmek üzere “Vergi Yargısı Harçları bölümünün” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Süha Aldan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir mesele var ya, hani deveye sormuşlar: “Boynun niye eğri?” “Nerem düzgün ki.” demiş. Şimdi, bu kanunun neresi düzgün hakikaten?

Az önce kabul ettiğiniz, iktidar partisi grubunun oylarıyla kabul edilen 1’inci maddede kendi ihtiyacı için Hint keneviri yani esrar eken kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörüyorsunuz. Hâlbuki Türk Ceza Kanunu’nun aynı konuyu düzenleyen 191’inci maddesinde kullanmak amacıyla uyuşturucu madde yani esrar bulunduran kişiye hâkim ceza veremez, denetimli serbestlik hükmü uygulayacak. Yani, burada siz Ceza Kanunu sistematiğini bozan başka bir düzenleme getiriyorsunuz. Enteresan şeyler çıkacak. Yani, evinin balkonunda saksıda 2 tane Hint keneviri eken kişiye, ihtiyacı için bunu ektiğinden dolayı, siz, buna o hâlde yakalanırsa bir yıldan üç yıla kadar ceza öngörüyorsunuz ama gidip 1 kilo esrar alsa ve daha önce kullandığı sabit olsa bu kişinin, uyuşturucu kullanan kişi olduğu belli olsa bu kişiye hâkim denetimli serbestlik hükmü uyguluyor 191/(2)’nci maddeye göre. Dolayısıyla, sistematiği bozuyorsunuz yani bir şey yaparken başka bir hükme çelişkili, başka bir hükme aykırı bir madde getiriyorsunuz.

Aynı şekilde, bakın, aynı şekilde yine bu tasarıda ne var? Değerli arkadaşlar, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 114’üncü maddesini değiştiriyorsunuz 40’ıncı maddeyle. Burada sahte üye yazımı yani bir kişinin haberi olmadan başka bir siyasi partiye üye  yazılmasıyla ilgili maddedeki ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası iken bunu, arkadaşlarınızın verdiği teklifle, üç aydan bir yıla düşürüyorsunuz. İlk hâliyle bir aydan üç aya kadardı, ön ödemeli bir suç hâline getiriyordunuz, burada da başka bir çelişki çıkıyor. Nedir o çelişki? Şimdi siyasi partilere üye formu özel evrak niteliğindedir, aslında bana göre hatta resmî evrak niteliğine varan bir özel evrak, nitelikli bir evraktır. Şimdi, özel evrakta sahtecilik yapsa bir kişi yani sizin adınıza, sizin kimliğinizi ele geçirerek gitse bir cep telefonu alsa, cep telefonu GSM operatörlüğü abone sözleşmesini imzalasa bu kişi Türk Ceza Kanunu’nun 207’nci maddesine göre bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak ama sizin kimliğinizi alsa, hiç istemediğiniz, taban tabana zıt bir partiye sizi üye yapsa ya da belediye başkanınızı üye yapsa bu kişi üç aydan bir yıla kadar ceza alacak. Şimdi böyle bir çelişki var yani sistematiği bozuyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, adınıza basit bir senet düzenlese adam iki yıldan beş yıla kadar ceza gerektiriyor fakat sizi –milletvekilisiniz- bir başka partiye üye yapsa bu kişi –bunun doğuracağı sıkıntıyı düşünün- efendim, üç ay hapis cezası alacak. Yani bu mantıklı değil.

Bizim birçok belediye başkanımızın, ilçe yöneticimizin sizin partinize, AKP’ye üye yazıldığı sonradan anlaşıldı. Niçin bunu yaptılar? Efendim, işte “Performans kriteri, çalışan örgütü ödüllendireceğiz.” diyerek partinizin teşkilatının aldığı bir karar sonucu gittiler pazarda, sokakta, orada burada üye kaydettiler. Dediğim gibi, bizim partinin yöneticileri, ilçe yöneticileri, ilçe başkanları, meclis üyeleri, üye. Şimdi bunları kurtarmak için yapıyorsunuz. Aslında bu ahlaksızlığı yapanların daha çok cezalandırılması gerekiyor. Ya böyle bir şeyi niye yapıyorsun kardeşim? Adam benim partimin ideolojisini kabul etmiyorsa, programını, tüzüğünü kabul etmiyorsa bunu bana niye üye yapıyorsun? Yani sayı önemli değil, nicelik önemli değil, nitelik önemlidir, sayıyla uğraşmayın. Dolayısıyla, sizin bir kısım partilileri kurtarmaya dönük bu düzenlemeniz aslında bence sahtekârlığı ödüllendiren bir düzenlemedir. Bunu niçin söylüyorum? Türk Ceza Kanunu’na da aykırı yani genel sistematiğe aykırı. Genel olarak ceza hukukunun evrakta sahtecilik hükümlerini düzenleyen, özel evrakta sahtecilik hükmünü düzenleyen 207’nci maddesine de aykırıdır.

Dolayısıyla, arkadaşlar, hakikaten eğer bir şey yapacaksak başka mülahazalarla değil, hukukçu olarak bakalım, el birliğiyle yapalım, ülkemizi daha ileriye götürelim. Ama bu şekilde, bazı farklı mülahaza ve saiklerle yaptığınız anda ne yazık ki ayaklar dolaşıyor diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 2 inci maddesinin “a” ve “b” bentlerinde yer alan “’itirazen yapılacak başvurularda’ ibaresi” de yer alan “ibaresi” yerine “ifadesinin” eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2’nci madde üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım. Tekrar hepinizi selamlıyorum.

Demin sadece spesifik bir örneğini verdiğim yargı rezaletleriyle ilgili köklü bir reformun yapılması ihtiyacı herhâlde herkes tarafından kabul ediliyor. Özellikle, bu gizli tanık müessesesinin bir an önce kaldırılması gerekiyor. Bununla ilgili, daha önceki Adalet Bakanıyla yapmış olduğumuz görüşmelerde de belli hazırlıkların olduğunu söylemişlerdi ama maalesef, yine önümüze gelen bu bilmem kaçıncı pakette de -beşinci paket herhâlde- yine böyle bir düzenleme olmadığını görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, gece geç saatlere kadar çalışacağız ama topluma dayanmayan, halka dokunmayan, ülkenin gerçek sorunlarına dokunmayan teknik birtakım şeylerle vakit öldürme dışında hiçbir şey yapmıyoruz. Bakın, bu Meclisin bu saat itibarıyla Türkiye’deki köklü meselelerin çözümü ve demokratikleşmeyle ilgili düzenlemeler yapması gerekiyordu. Uzun süredir bir süreçten bahsediyoruz; bir çözüm sürecinden, barış sürecinden bahsediyoruz. Bir buçuk yılı aşkın bir süredir karşılıklı çatışmadan kaynaklı olarak can kaybı yaşanmıyor. Bir siyasetçi olarak ben siyasette yapabileceğim en güzel işin, en ahlaklı işin bu olduğunu düşünüyorum. Binlerce gencin, bırakın binlerce genci, bir tek gencin yaşamını yitirmesine engel olan bir çalışmada katkı sağlamışsam bunu kendi açımdan büyük bir onur olarak addederim. Hepimizin böyle yapması lazım, hepimizin bu süreci destekleyen yasaları bir an önce buraya getirip kalıcı barışı sağlamayla ilgili Meclisin sorumluluğunu yerine getirmemiz lazım. Yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. Bir süreçten bahsediyoruz, hâlâ o sürecin yasal bir zemini yok, yasal bir statüsü yok. Geçenlerde getirmiş olduğunuz MİT Yasası’yla bu işlerle uğraşan MİT elemanlarına güvence getirdiniz ama yarın öbür gün bir savcı istediği zaman ya da bir hükûmet değişikliği olduğu zaman ya da Hükûmet, Başbakanınızın dediği gibi B ve C planlarına geçtiği zaman bu süreci suç unsuru olmaktan çıkarmış tek bir yasal düzenleme yapmış değil. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Bu saat itibarıyla tartışıyorsak Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmamız lazım. Günlerdir istismar ediyorsunuz, bu çocukların dağa gidişi meselesi var ya, işte çocukları dağa gönderen kanun Terörle Mücadele Kanunu’dur. Biz bu Terörle Mücadele Kanunu’na “gençleri dağa gönderen kanun” diyoruz. Niye bunu kaldırmıyoruz? Niye bunu kaldırmıyorsunuz? Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırın, bakın ondan sonra gençlerin yönü dağa mı olur, demokratik siyasete mi olur. Demokratikleşmeden korkan bir anlayış olur mu? Demokratik siyasetin önündeki engelleri kaldırmaktan, düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmaktan, basın özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmaktan korkan bir anlayış olur mu? Böyle bir iktidar anlayışı olur mu arkadaşlar?

Bakın, burada bu belirtmiş olduğumuz hususlardan dolayı şu anda süreç Başbakanın iki dudağı arasındadır. İstediği zaman B planına geçer, istediği zaman C planına geçer. B planı da, C planı da -açık söyleyelim- hepimizi altında bırakacak bir faciayı, bir iç savaşı Türkiye’ye getirir, Türkiye’ye taşır. En başta da siz altında çökersiniz, açık söyleyelim bunu. Bu işler böyle çocuk oyuncağı değil arkadaşlar, barışı savunmaktan korkmayın, korkmayın. Dünya örneklerini inceleyin, dünya örneklerinin tamamında barışla ilgili çalışma yapanlar barışın yasasını da yapar, kadrosunu da yapar, belgesini de imzalar, gelir bunu halkına göğsünü gere gere de açıklar ve tarihe geçer. Açık yüreklilikle, şeffaf bir şekilde cesur bir süreci örmek gerekiyor.

Bırakalım bütün bu düzenlemeleri, bu süreç başladığı günden bugüne kadar cezaevlerinde 650 kronik hasta var, bunların her an 150’si yaşamını yitirebilecek düzeyde ağır hastalar; lösemi hastası, akciğer kanseri hastası, myelodisplastik sendrom,  yaşamaya takati kalmamış insanlar; daha cesaretle çıkıp bir yasal düzenleme yapıp bu hasta insanların tahliyesi ve tedavi haklarıyla ilgili bir düzenleme yapmadınız.

Şimdi, bu pakette yine bir düzenleme var ama tamamen yetersiz, tamamen eksik, insanları cezaevi koşullarında öldürmeye devam eden bir düzenlemenin ötesine geçmiyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.24

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 22.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

2’nci madde üzerinde, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan “bölge idare mahkemeleri” ibaresinden sonra “yapı olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Pervin Buldan                                     İdris Baluken                                      Adil Zozani

                        Iğdır                                                 Bingöl                                               Hakkâri

                   Selma Irmak                                         Erol Dora                                      Faysal Sarıyıldız

                       Şırnak                                               Mardin                                               Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2. fıkrasında bulunan “Adalet Bakanlığının“ ibaresinin “İlgili bölge idare mahkemesinin” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Turgut Dibek                                    Ali Rıza Öztürk                                 Ömer Süha Aldan

                     Kırklareli                                             Mersin                                                Muğla

            Dilek Akagün Yılmaz                                  Atilla Kart                                         Haydar Akar

                        Uşak                                                 Konya                                               Kocaeli

                      İsa Gök

                       Mersin

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, Anayasa’ya aykırılık önergesidir, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra Sayılı Kanun Tasarısının 3. maddesinin Anayasaya aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     Faruk Bal                                      Yusuf Halaçoğlu                                     Sümer Oral

                       Konya                                               Kayseri                                               Manisa

                 Ali Uzunırmak                                 Murat Başesgioğlu                                   Reşat Doğru

                       Aydın                                               İstanbul                                               Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla birlikte yargının sorunlarına çözüm bulunacağı iddiasıyla Hükûmet bu tasarıyı sevk etmiş durumdadır. Bulunacak çözümün, adil yargılanma hakkının ihlaliyle ilgili, uzun yargılama süresinin kısaltılmasıyla ilgili, Yargıtaydaki, Danıştaydaki iş yükünün hafifletilmesiyle ilgili olduğu iddia ediliyor ve bir iddia daha var, o da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7’nci Protokol’e uygunluk şeklindedir.

Tabii ki bunlar, sadece sözden ve lafügüzaftan ibarettir. Şu anda zaten Türk yargı sisteminde bir ilk derece mahkemesi vardır bir de Yargıtay vardır. İkisi arasında pinpon topuna dönmüş olan vatandaşın, adil yargılanma hakkına ulaşması zaten mümkün değil. Gerek ilk derece mahkemesinde gerek Yargıtayda ve Danıştayda son derecede uzun olan yargının arasına istinaf mahkemeleriyle beraber üçüncü bir mahkeme kademesi daha konulmaktadır. Bu, mevcut olan yargıdaki iş yükünü bir kat daha artıracak, mevcut olan yargıdaki yargılama süresinin uzunluğunu bir kat daha artıracaktır. Bunun üzerine bir de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını ilave ettiğimiz zaman, zaten işin içerisinden çıkılmaz bir noktaya gideceğiz. Bu, tam bir şaşkınlık hâlidir. Bu, tam bir muhterem eşine “Bacanak” diyen şaşkın adamın hâlinden farksızdır.

Bunların böyle olduğu belli de asıl, Türkiye’nin ve hukukçularımızın yeni tanışacağı sorunlarla karşı karşıya kalınacaktır istinaf mahkemeleriyle birlikte. Yeni karşılaşılacak sorunları ben maddeler hâlinde sizlere takdim etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi: Yargı yükü insanların üzerinde büyük bir masraf oluşturmaktadır zaten şimdiki duruma göre. Ancak istinaf mahkemeleri geldiğinde, yargı alanları geniş olduğundan, bulundukları ilçelerde ve iller yerine istinaf mahkemesinin bulunduğu yerde yargılamaya gidecek olan vatandaş, şahidini oraya götürmek zorunda kalacaktır. Bu, bir masraftır. Bir ilçede bir günün yarısını mahkemeye gitmek suretiyle halledebilecek olan vatandaş, bu defa daha uzak bir yere gittiğinde zaman kaybına neden olacaktır ve bu zaman ve masraf, vatandaşın sırtında ağır bir yük oluşturacaktır.

Bu, aynı zamanda, yargılamayı uzatan bir başka neden olarak karşımıza çıkmaktadır ama asıl önemli olanı: Şu andaki 13.200 civarındaki hâkim ve savcı içerisinde birinci sınıfa ayrılmış olanların sayısı, yaklaşık yarısı kadardır. İstinaf mahkemeleri kurulduğu takdirde en az bin tane hâkim-savcı “bölge mahkemeleri” adı altındaki adli yargıdaki istinafa tahsis edilecektir; diğer taraftan, idari yargıda tesis edilen bölge idare mahkemelerinde ise en az 500 tane birinci sınıf hâkime ihtiyaç bulunmaktadır. Bunları biz nereden bulacağız?

Sizin bulduğunuz çözüm, hakikaten, yani insanı şaşkın hâlden başka şaşkınlıklara sürükleyecek kadardır. Onun yerine siz, sulh ceza mahkemelerindeki yargılamayı ortadan kaldırıyorsunuz -garip bir şekilde, bir taşla üç beş tane kuş vurma alışkanlığınızın ürünü olarak, sulh ceza mahkemelerinin adı baki kalacak fakat kendinden eser kalmayacak- onun yerine sulh ceza mahkemeleri sınırlı sayıda olacak ve oraya da zülfüyâre dokunan işler düştüğünde, alolara cevap verebilecek “face”lerinde, “twitter”larında “Uzun yaşa uzun adam.” şeklinde mesajlar yayınlamış hâkimleri tayin edeceksiniz. Böylece, Türkiye çapında büyük yolsuzluk, özellikle 17-25 Aralık yolsuzluğundan aldığınız dersleri dikkate alarak, kontrollü bir yargı denetimi sağlayabilmek, yargıçlar üzerinde bir kontrol mekanizması sağlayabilmek için, sulh ceza mahkemelerini azaltıp orada sınırlı sayıda sulh ceza hâkimine böyle misyon yüklerken, oradan boşalanları da güya istinaf mahkemelerine veya diğer mahkemelerde değerlendireceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu, deve misali her tarafı eğri büğrü olan bir yasadır. Dolayısıyla Anayasa’nın, önergemizde ifade ettiğimiz ilgili ilkelerine, maddelerine aykırıdır. Dolayısıyla bu aykırılığın şimdi burada müzakere edilmesi gerekmektedir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3. maddesinin 2. fıkrasında bulunan “Adalet Bakanlığının“ ibaresinin “İlgili bölge idare mahkemesinin” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Haydar Akar (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3’üncü madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanının, soru-cevap bölümünde Uşak Milletvekilimiz tarafından yöneltilen soruya verdiği bir cevap var. Bunun dışında, bir de, bir hafta evvel yine kamuoyuna yaptığı bir açıklama var. Bu cevabı ve açıklamayı esas alarak görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Adalet Bakanı, Uşak milletvekilimizin sormuş olduğu soruya yönelik olarak ivedi yargılama usulünü, bu düzenlemeyi getirirken buna gerekçe olarak özelleştirmelerle ilgili iptal kararlarının, yargı kararlarının uygulanmasında ortaya çıkan fiilî ve hukuki imkânsızlıklar sebebiyle buna gerek gördüklerini ifade etti. İkinci olarak da, kamuoyuna yaptığı açıklamada “Silivri yargılamaları ya da Balyoz yargılamasında yeniden yargılama şartları oluştuğu hâlde yasal anlamda, ceza hukuku anlamında, ceza muhakemesi anlamında bir çözüm bulmakta zorlanıyoruz.” dedi Sayın Bakan.

Aslında, Adalet Bakanının bu açıklamaları, bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu tasarının gerçek gerekçesini ve hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını çok açık olarak görüyorsunuz. Bu durum aslında -yine bağlı olarak ifade ediyorum- siyasi iktidarın kamu yönetimindeki, devlet yönetimindeki dirayetsizliğini, öngörüsüzlüğünü, sorumsuz tavrını ve hukuk tanımaz tavrını göstermesi bakımından da ayrıca kayda değer bir açıklama ve cevaptı.

Bu gözlem ve değerlendirmelerimi daha da somutlaştırarak sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, ne diyor Sayın Bakan? “Efendim, özelleştirmelerle ilgili olarak yargı kararları ortaya çıkıyor, aradan birkaç yıl geçiyor; beş yıl, altı yıl, yedi yıl geçiyor, bu kararların uygulanmasında fiilî ve hukuki imkânsızlıklar doğuyor, mağduriyetler doğuyor. O sebepledir ki ivedi yargılama usulünü getirmek gereğini duyuyoruz.” diyor Sayın Bakan. Sayın Bakan, tabii, yine gerçeğe uygun konuşmuyor, yine o yaşanılanları inkâr ederek, onları bilgi kirliliği içinde, aradan geçen zaman içinde karartarak, kendi yönetim anlayışına gerekçe yaratmaya çalışıyor.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 2005, 2006, 2007 yıllarında 5 temel özelleştirme yapıldı. Seydişehir Eti Alüminyum, Balıkesir SEKA, Kuşadası, Çeşme Limanı ve TÜPRAŞ özelleştirmeleri yapıldı. Bunlar hakkındaki yargı tarafından verilen iptal kararları genellikle 2007 yılında ortaya çıktı, şekillendi. E, siz iktidar olarak yargı kararlarını uygulamak konusunda gerçekten samimiyseniz, hukuka uygun davranmak konusunda bir irade sahibiyseniz, aslında, bu kararları, 2007 yılından itibaren uygulamanız gerekirdi, daha o zaman fiilî ve hukuki imkânsızlık doğmamıştı. Kaldı ki fiilî ve hukuki imkânsızlığın doğmuş olması bile bu kararların uygulanmaması için bir gerekçe teşkil etmez. Bu ihtimal de doğmamıştı ama bu kararlar uygulanmadı. 2009, 2010, 2011, aradan beş yıl, altı yıl geçti, bu kararlara yönelik olarak -uygulanması konusunda- tarafımızdan ya da ilgili meslek kuruluşları tarafından süreç ısrarla takip edildi.

Hükûmet baktı ki artık bundan kaçış mümkün değil, bunun üzerine 2013 yılında torba kanun uygulamasında, biliyoruz ki orada, fiilî ve hukuki imkânsızlık hâlinde yargı kararlarının uygulanamayacağına dair bir hüküm getirildi. Anayasa Mahkemesi iptal etti bunu. Anayasa Mahkemesi 4 Ekim 2013 tarihinde dedi ki: “Bu kadarı da olmaz, 4,5 milyar dolar seviyesindeki Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerini 305 milyon dolara birilerine peşkeş çekemezsin. Burada kamu yararı yok.” Ama buna rağmen o kararı siz uygulamadınız çünkü havuz medyasına kaynak yaratmak istiyordunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) - Bunları müteakip maddelerde anlatacağız değerli arkadaşlarım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.46

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

3’üncü madde üzerinde Konya Milletvekili Atilla Kart ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan “bölge idare mahkemeleri” ibaresinden sonra “yapı olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle mevcut anlatım bozukluğunun giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin “b” bendinde yer alan “yargı çevresindeki” ibaresinden önce gelmek üzere “kendi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan                           Selma Irmak             İdris Baluken  

   Iğdır                                          Şırnak                       Bingöl

Erol Dora                                  Adil Zozani              Faysal Sarıyıldız

  Mardin                                       Hakkâri                    Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4. Maddesinin (c) fıkrasına “verilen”den sonra gelmek üzere “iş ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Turgut Dibek                           Ali Rıza Öztürk           Atilla Kart

   Kırklareli                                   Mersin                    Konya

Ömer Süha Aldan                      Haydar Akar             Dilek Akagün Yılmaz

    Muğla                                      Kocaeli                      Uşak

                                                   İsa Gök

                                                    Mersin

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge Anayasa'ya aykırılık önergesi, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4. Maddesinin Anayasa'ya aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal                                                          Yusuf Halaçoğlu                                     Sümer Oral

  Konya                                                                    Kayseri                                               Manisa

Ali Uzunırmak Murat Başesgioğlu                            Reşat Doğru

   Aydın                                                                   İstanbul                                               Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce verdiğimiz önergeyle ilgili yaptığım konuşmada, istinaf mahkemelerinin olumsuzluklarını sıraladıktan sonra, Türk hukukunun, tanışmadığı, tartışmadığı ve akademisyenler arasında da son derece de tartışmalı olan yeni sorunlarla karşı karşıya kalacağını ifade etmiştim. Şimdi onlardan birkaç tanesini sizlerle paylaşacağım.

Kara Avrupa sistemini kabul etmiş olan bizim hukukumuza göre, hukuk mahkemelerinde delillerin teksifi esastır yani dava dilekçesini verirken delillerin tamamını vereceksin, vermezsen bir daha delil bildiremezsin; cevap dilekçesini verirken delillerin tamamını bildireceksin, bildirmemişsen bir daha delil veremezsin. Bu “delillerin teksifi” dediğimiz kuraldır.

Şimdi, istinaf mahkemesine geldiğimizde karşılaşacağımız sorun: İlk derece mahkemesinde deliller teksif edildi, mahkeme hükmünü verdi, bu mahkeme -bu karar- istinafa götürüldü. İstinaf mahkemesinde delillerin teksifi meselesi nasıl halledilecek? İstinaf mahkemesi kararı bozarsa ilk derece mahkemesi gibi hüküm tesis edecektir, bu takdirde delillerini isteme hakkı doğacaktır. Eğer böyle yaparsa, bu takdirde ilk derece mahkemesinde kötü niyetli kişiler delil teksifinde bulunmaz, karşısında bulunan davacı veya davalıya elindeki kartı, kozu göstermez, istinaf mahkemesinde kötü niyetle bir sonuca ulaşmaya çalışır.

Delillerle ilgili olmak üzere bu teksif meselesi halledilemeyecektir elbette. Bu takdirde karşımıza bir başka sorun çıkacaktır; o da istinaf mahkemesinde hâkimin delilleri doğrudan doğruya görmesi, doğrudan doğruya değerlendirmesi, buna göre de vicdani kanaat oluşturmasıdır. Eğer istinaf mahkemesi onama kararı verecekse ilk derece mahkemesinin toplamış olduğu delille karar verecektir ve dolayısıyla, delillerle doğrudan doğruya temas ilkesi ortadan kalkmış olacaktır. Eğer istinaf mahkemesi bu delillerle davayı, kararı bozacak ise, o takdirde başka bir sorun karşımıza çıkmaktadır: Nasıl ilk derece mahkemesinin toplamış olduğu delillerle doğrudan doğruya temas edebilecek? Yani, bilirkişiyi nasıl dinleyecek? Yani, keşfi nasıl yapacak? Yargı çevresi içerisinde ilk derece mahkemesi gibi nasıl davayı sonuçlandıracaktır? İşte bu nasılların, niçinlerin cevabı, istinaf mahkemesinde, bütün dünyada yaşanan, temel olarak yargıyı uzatan durumu ortaya çıkarmakta ve bu durum da Türkiye’nin henüz hal için tartışmaya dahi başlayamadığı bir başka sorunu ortaya koymaktadır.

Mesele bu kadar ciddidir, bu kadar vahimdir ancak şaşkınlık bu cesamette olmamalıdır. Dolayısıyla, Türkiye’de, nasıl 2004 yılında Ceza Kanunu’nu değiştirirken bir ceza hukuku kültürünü külliyen ortadan kaldırarak yepyeni bir boyut içerisinde ceza muhakemesi hukukuyla ilgilenen avukatı, hâkimi, savcıyı baş başa bırakmışsanız, şimdi istinaf mahkemeleriyle aynı sorunla karşı karşıya gelecektir. Bu, Mao’nun kültür ihtilali kadar hukuk alanında vahim sonuçlar doğuracaktır; bu, Türk hukukunun henüz akademik seviyede bile tartışmaya başlamadığı büyük cesamette sorunların başlangıcı olacaktır.

Böylece, önergemizde ifade ettiğimiz Anayasa’ya aykırılıkla ilgili ilkeleri ihlal eden bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını yüce heyetin takdirine sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4. Maddesinin (c) fıkrasına “verilen”den sonra gelmek üzere “iş ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Süha Aldan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın  Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir evvelki maddede Adalet Bakanının, Sayın  Bakanın iki açıklamasından söz etmiştim, aslında o iki açıklamanın bu tasarının temel gerekçesini oluşturduğunu ifade etmiştim.

Sayın Bakan ne diyor? “İvedi yargılama usulüne ihtiyacımız var. Bir an evvel özelleştirmeler ve bağlı ihale uygulamaları konusunda yeni sorunlara yol açmamamız gerekir.” diyor. Yeni sorunlara yol açmamak için sizin Hükûmet olarak o özelleştirme uygulamalarını şeffaf bir şekilde yapmanız gerekiyor, kamu yararını göz önüne alarak yapmanız gerekiyor. Bunu yaptığınız takdirde o sorunları yaşamazsınız ama bunları ihlal ediyorsunuz. Orada kamu yararını ayaklar altına alarak, muhammen bedelin on beşte 1’i, yirmide 1’i bedelle bu satışları yaparak aslında o ihtilafların bir anlamda sorumlusu durumuna geliyorsunuz. Ne oluyor ondan sonra? 2009 yılında, 2010 yılında o yargı kararlarını uygulamanız mümkünken, tamamen arada oluşturulan hukuk dışı ilişkiler sebebiyle o yargı kararlarını uygulamıyorsunuz ama belli bir noktadan sonra uygulamak zorunda kalıyorsunuz. Aradan altı yedi yıl geçiyor, 2013 yılına geliyoruz, 2012 yılına geliyoruz, orada kalkıyorsunuz, o yargı kararlarını uygulamamak için, Anayasa’nın 138’inci maddesini ayaklar altına alarak gece yarısı torba kanun uygulamalarıyla yeni düzenlemeler yapıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi 4 Ekim 2013 tarihinde iptal ediyor ama siz kararlısınız, yeni bir düzenleme yapıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına dair düzenlemede yine özel bir af düzenlemesi getiriyorsunuz, İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 27 ve 28’inci maddelerinde, orada, kamu görevlilerinin yargı kararlarını uygulamaması hâlinde kişisel sorumluluğunu düzenleyen, tazminat sorumluluğunu düzenleyen o maddede değişiklik yapıyorsunuz çünkü bu değişiklikleri yapmaya kişisel olarak, siyasi kadro olarak ihtiyacınız var. Yapmış olduğunuz hukuksuzlukları yeni hukuksuzluklar yaparak kapatmaya çalışıyorsunuz. Sorun da burada başlıyor değerli arkadaşlarım.

Ondan sonra bütün bunları yapmanızın gerekçesi ne? Size göre tabii, elbette kadroya göre, siyasi iktidara göre –tırnak içinde söylüyorum- haklı gerçekleriniz var çünkü havuz medyaları yaratıyorsunuz, o havuz medyalarına kamudan kaynak aktarmanız gerekiyor. O sebepledir ki bu şekilde yapılan usulsüz, haksız, yolsuzluğa zemin hazırlayan o özelleştirmeleri ayakta tutmanız gerekiyor. Bu sebeple de hukuk sistemini tahrip ediyorsunuz, anayasal kurumları işlemez hâle getiriyorsunuz, anayasal kurumlar işlevini kaybediyor Sayın Bakan. Bu işin özü bu.

Bakıyoruz, benzeri tabloyu Silivri yargılamalarında yaşıyoruz ya da Balyoz yargılamalarında yaşıyoruz ya da KCK yargılamalarında yaşıyoruz. Orada da şunu görüyoruz: Aradan beş altı yıl geçiyor, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 2007’den bu yana, 2008’den bu yana söylediklerimizi 2013 yılında kabul noktasına geliyorsunuz, çıkıyorsunuz, o süreçte yargılamalarda kumpas kurulduğunu en üst düzeyde ifade ediyorsunuz, Sayın Başbakan grup konuşmasında grup konuşmasının tamamını buna ayırıyor. O zaman yapmanız gereken nedir? O yeniden yargılamaya esas olacak somut ve objektif delilleri yaratmanız gerekir. Yani, idare tarafından, idari birimler tarafından, kamu görevini kötüye kullanan, suç uydurma suçunu işleyen, sahte belge düzenleyen, delil üreten o karargâhları öncelikle bir idari soruşturmayla ortaya çıkarmanız gerekir. Elbette orada sizin siyasi otorite olarak mutlaka sorumluluğunuz var, onun anayasal boyutunu, siyasi boyutunu bir tarafa bırakıyorum ama samimiyseniz, dürüstseniz, öncelikle o idari incelemeyi yaptırmanız gerekir ama bunu da yapmıyorsunuz ve o karambol ortamını, o kaos ortamını sürdürmeye devam ediyorsunuz. “Bunun çözümünü bulamıyoruz.” derken Sayın Bakan -sizin ağzınızdan ifade ediyorum- aslında bu süreçte bir taraftan da aczinizi ifade ediyorsunuz, bir taraftan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) - …dirayetsizliğinizi ifade ediyorsunuz ve gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal kurumlarını işlemez hâle getirerek çok büyük tahribatlar yaratıyorsunuz Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin “b” bendinde yer alan “yargı çevresindeki” ibaresinden önce gelmek üzere “kendi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Adil Zozani (Hakkâri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki önergeyle ilgili konuşmamda bu hasta tutuklularla ilgili konuya değinmiştim ama yarım kalmıştı. Onunla ilgili tekrar birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu son aldığım veriler, cezaevlerinde şu anda 235’i ağır olmak üzere 642 kronik hastanın olduğuna dair yeni güncellenmiş bilgiler.

Bakın, bu Mecliste herhâlde cezaevlerine gidip de bu hasta tutukluların içerisinde bulunduğu dramı, zulmü görmeyen yoktur. Hatta, bu Meclis bünyesinde kurulan bazı komisyonlar özel olarak cezaevlerinde, sadece gidip o hasta tutuklularla görüşmeler yaptılar. Bunlardan bir tanesi de çözüm süreci bünyesinde oluşturulan bir alt komisyondu. İktidar partisinin milletvekilleri de gittiler ve iktidar partisinin milletvekilleri gidip o tabloyu gördüklerinde de geri geldiklerinde “Bu hastaların bir an önce bırakılması gerekir.” diye görüş ifade ettiler. Yani, kendi milletvekilini dinlemeyen, kendi Meclisinin oluşturduğu komisyonu dinlemeyen bir anlayışla…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kesinlikle bırakılmaları gerekiyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Mehmet Bey burada, siz de…

Yani, bu konuda artık hızla böyle prosedürleri falan aşmak gerekiyor. Bu insani bir durumdur, vicdani bir durumdur. Ben, bir hekimim. Bir hekim olarak, bir insanın beton çukur içerisinde tedavi hakkının gasbedilmesi demek, arkadaşlar, açıkçası, yaşam hakkının gasbedilmesi demektir, idamla aynı anlama gelir. Bununla ilgili bugüne kadar sayısız prosedürler önümüze getiriliyor. Yapılması gereken düzenlemeler belli, basittir. Burada getirilen düzenlemede savcıya ya da kolluğa verilen “Toplum için tehlikeli midir, değil midir?” gerekçesine somut ve ağır gerekçeler eklenmiş. Böyle bir şey olabilir mi yani? Yirmi yıldır cezaevinde olan bir insanın toplumla ilgili güvenliğine, düşünün ki, alakasız bir emniyet birimi karar verecek, onun görüşü doğrultusunda bir savcı karar verecek. Bu ayıbı ortadan kaldırmak gerekiyor arkadaşlar. Bu vicdani bir durumdur, tekrar belirtiyorum.

Bakın, ortada bir de şöyle bir durum var: Yani, tam teşekküllü devlet hastanelerinden, üniversite hastanelerinden alınmış “Cezaevlerinde kalamaz, hayatını idame ettiremez.” raporları var. Bu tam teşekküllü hastanelerden alınmış raporlar Adli Tıp Kurumuna gönderiliyor, Adli Tıp Kurumundan da aksi yönde raporlar yazılıyor. Şimdi, bir kere, bu, bilime aykırı bir şey arkadaşlar yani tam teşekküllü bir üniversite hastanesi ya da eğitim veren bir eğitim araştırma hastanesinin bilgisi, tıbbi donanımı, teknik teçhizatı Adli Tıpla kıyaslanmayacak düzeydedir; bunu meslekî olarak söylüyoruz. Hakikaten, tıptaki o sevk silsilesi içerisinde baktığınız zaman da komik duruma düşüyorsunuz. Bu mevcut durumu ortadan kaldırmak gerekiyor. Kendi hastanelerinize mi güvenmiyorsunuz? Bu hastanelerin tamamı Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı, bu ülkenin vatandaşlarına hizmet veren, Sağlık Bakanlığına bağlı ya da üniversitelere bağlı hastaneler. Eğer bu hastanelerin raporlarına güvenmiyorsanız, o zaman, kendi vatandaşınızı da bu hastanelere şifa bulmak amacıyla, iyileşmek amacıyla göndermeyin. Dolayısıyla, Adli Tıpla ilgili bu durumu ortadan kaldırmak gerekiyor, üniversite ve eğitim araştırma hastanelerinin raporlarına güvenerek bu süreçleri işletmek gerekiyor. Hatta, kuşkunuz varsa, bir üniversite hastanesinin ya da eğitim araştırma hastanesinin raporunu  bir hakem hastaneye götürme hakkını hem tutukluya tanırsınız hem de bakanlık mıdır, savcı mıdır, işte, buna engel çıkaran kimse ona tanırsınız; mesele bu kadar basittir.

İçeride bulunan hastaların tedavi süreciyle ilgili, yaşam haklarının iadesiyle ilgili, hiç olmazsa, gelin,  bu yargı paketinde, hep beraber bir düzenleme yapalım. 140, 230, 640 hasta insanın tahliyesiyle de bu ülke bölünmez yani. Bu paranoyadan kurtulmak gerekiyor. “Toplum güvenliği” gibi bir kriteri, bir ayıp olarak da, bu yasalardan çıkarmak gerekiyor diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin 2 nci fıkrasının “b” bendinde yer alan “,” işareti yerine “ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan                          İdris Baluken             Adil Zozani

     Iğdır                                        Bingöl                     Hakkâri

Selma Irmak                          Faysal Sarıyıldız          Erol Dora

    Şırnak                                       Şırnak                  Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinin (c) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Turgut Dibek                           Ali Rıza Öztürk           Ömer Süha Aldan

 Kırklareli                                     Mersin                    Muğla

Dilek Akagün Yılmaz                     İsa Gök                 Haydar Akar

         Uşak                                    Mersin                   Kocaeli

                                                Ali Serindağ

                                                 Gaziantep

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. Maddesinin Anayasa’ya aykırı olması sebebiyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal                               Yusuf Halaçoğlu                     Sümer Oral

Konya                                          Kayseri                               Manisa

Ali Uzunırmak                      Murat Başesgioğlu                    Reşat Doğru

Aydın                                           İstanbul                                 Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonu temsil eden Sayın Milletvekili ile Sayın Bakan başkasıyla sohbet ederken sorduğunuz soruya, bizim önergemize “Katılmıyoruz.” diye cevap verdiler çünkü dinlemediler, ben de başka bir mevzudan bahsedeceğim şimdi. Madem onlar dinlemiyor, ben de başka bir mevzudan bahsedeceğim.

Olay 17, 25 Aralıktan sonra ortaya çıktı. 17, 25 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra, Hükûmetin insicamı bozuldu, Meclisin insicamı da bozuldu. O tarihten bu yana Sayın Başbakanın uğraştığı iş, sadece “paralel”, sadece “Gezi olayları” ve sadece nefret, kin ve inanç ve etnik bazda ayrışmayı körükleyen söylemler. Sayın Başbakan meydan meydan dolaşıyor, meydan meydan kin ve nefret söylemlerini ifade ediyor ve Türkiye'nin önünde bulunan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlara çözüm arayabilecek önemli hiçbir konuda Meclise bir tasarı göndermiyor veya AKP Grubundan böyle bir tasarı gelmiyor.

Çiftçilerin hâlipürmelali Allah’a emanet. Taşeron işçilerinin dramına çare yok. Atanamayan öğretmenler bir başka atama dönemini bekliyorlar, eğitim vekil öğretmenlere emanet. İşsizliğe çare yok. 4x4x4… “Artı” mı diyorlardı, biz çarpıya dönüştürdük onu, her ailede yaşanmış olan sorunlarıyla. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocukların eğitimiyle ilgili drama çare yok. Uzman erler, erbaşların hâlipürmelali ortada, ordunun bütün yükünü çekiyorlar ancak köle muamelesi görüyorlar. Astsubayların benzer dertleri ortada, polislerin kadro meselesi ortada ama bunlara çare araması gereken Hükûmetin iki tane derdi var: Bir tanesi “Yolsuzluk soruşturmalarından nasıl kurtuluruz?” Yolunu buluyorlar, helal olsun! Yönetmelikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin parlamenter demokratik sistemindeki kuvvetler ayrılığı ilkesini bozabiliyor, değiştirebiliyorlar. Yani, yürütme gücünün altına adli görev yapan zabıtayı oturtturup, savcıları “Alo” hatlarına bağlayıp mahkeme kararlarının uygulanmasını, uygulanmamasını emniyet müdürlerine emir ve talimat olarak verebiliyor ve ortaya çıkan sorunda da bir istiklal mücadelesinden bahsedebiliyorlar. Türkiye'nin hâli bu ve 17, 25 Aralıktan bu yana yaşadığımız olaylar da bundan ibarettir.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis gazi Meclistir. Bu Meclisin vereceği her karar milletin namusuyla ilgilidir. Biz 17, 25 Aralık tarihlerinde ortaya çıkan büyük yolsuzluk operasyonundaki delilleri yok etmek için bu Meclisten kanun çıkarmaya mahkûm edilemeyiz. O delilleri değersizleştirmek için kanun çıkarmaya gazi Meclis mahkûm edilemez ancak çıkardı, AKP Grubunun çoğunluğuyla çıkardı bunu. Şimdi, yüksek yargı organlarını buna göre dizayn etmek gerekiyor; AKP’nin yolsuzluk operasyonlarında kapıya sıkışmış kuyruğunu kurtarabilmek için. İşte, bu amaçla istinaf mahkemeleri getiriliyor hem idari yargıya hem de adli yargıya. Bu amaçla HSYK tekrar dizayn edilmeye çalışılıyor. Bu amaçla yargı, 2010 tarihinde “Kanı kanla yıkamayın.” diye ısrarla, inatla eleştirdiğimiz hâlden daha vahim bir noktaya götürülüyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen öyle.

FARUK BAL (Devamla) – Yargıda, sadece şoför koltuğundaki sürücü değiştirilmek isteniyor. Oraya peygamber postunda oturan, kul hakkını kuyumcu terazisiyle tartacak bağımsız, tarafsız bir yargıç oturtmak için bunlar getirilmiyor. Oraya, “Facebook”unda “Twitter”ında “Uzun adam, çok yaşa.” diyen AKP’lileşmiş hâkimler oturtulmak için yapılıyor. İşte, Soma’yı soruşturacak olan 25 savcıdan birisinin AKP il başkanı adayı olduğu ortaya çıktı. Yargı bu hâle düştü. Buradan nasıl adalet bekleyeceğiz, nasıl hakkaniyet bekleyeceğiz, buradan nasıl hukuk bekleyeceğiz? (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) - İl başkanı adayı nasıl oluyor ya? AK PARTİ il başkanı adayı nasıl oluyor?

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Bir savcı nasıl AK PARTİ adayı oluyor ya?

FARUK BAL (Konya) – Gazetelere bak, bulursun!

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 Sıra sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesinin (c) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ali Serindağ (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kaçıncı yargı paketi bilmiyorum, sayısını ben unuttum, zannediyorum sayın milletvekilleri de hatırlamıyor.

Şimdi, siz, her yargı paketiyle Danıştayın, Yargıtayın yapısını değiştirirseniz yüksek yargıda istikrarı bozarsınız, içtihat birliğini bozarsınız, içtihat birliğinin oluşmasını engellersiniz, yüksek yargının kurumsallaşmasını engellersiniz, bu şekilde de yargıyı işlemez hâle getirirsiniz.

Sayın milletvekilleri, yargı çok önemli, yargı bir toplum hayatında gerçekten çok önemli. Demin Sayın Bakana bir soru sordum, dedim ki: “Sayın Danıştay Başkanı, ne amaçla, seçildikten hemen sonra Sayın Başbakanı ziyaret etti?” Sayın Bakan cevaplandırırken onu es geçti, efendim, yakın zamanda Danıştayın sorunlarıyla ilgili bir görüşmeden bahsetti. Sayın Bakan da çok iyi biliyor ki ben o görüşmeyi kastetmedim, temmuz ayı içerisinde yapılan görüşmeyi kastettim.

Bakın, Danıştay Başkanı zannediyorum 18 Temmuzda seçildi -yanılmıyorsam- ziyaret tarihi de 30 veya 31 Temmuz ve ondan sonra da Sayın Başbakan iadeiziyarette bulundu. İadeiziyarette niçin bulunulur? O, daha önce, kendisine şu veya bu şekilde bir ziyaret yapmıştır iş ziyareti dışında, iadeiziyaret olur.

Bakın, yasama, yürütme, yargı. Yani, yargı yürütmenin bir alt erki değildir ama en çok da buna yargı mensuplarının dikkat etmesi lazım. Burada, aramızda zannediyorum yargı mensupları da var, en çok onların dikkat etmesi lazım, siz dikkat etmezseniz siyasetçiler sizi kullanır.

Şimdi, niye bunu söylüyorum? Bakın, ta 1839 Tanzimat Fermanı’nda, idarenin işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerekir düşüncesi ortaya çıkmıştır. Şûra-yı Devlet 1868 yılında kurulmuştur, Danıştay Şûra-yı Devletin cumhuriyete aktarılan yüzüdür, çok önemlidir, Danıştay başkanları da o nedenle çok önemli görev ifa ediyorlar.

Sayın Zerrin Güngör istediği kişiyle görüşebilir, Başbakanla da görüşebilir, bir şey demiyoruz. Bizim üzerinde durduğumuz, “Danıştay Başkanlığı” sıfatıdır. O nedenle, herkes işgal ettiği, bulunduğu görevin gereklerini yerine getirmek zorundadır. Bunun en son örneğini Danıştayın kuruluş yılındaki törende de izledik, basında da yer aldı. Ne yaptı? Sayın Başbakan o hepimizin bildiği olaydan sonra kalkıp gitmeye başladığı vakit… Sayın Danıştay Başkanı cübbesinin iki yakasını bir araya getirmek suretiyle -ne yapsın, ilik ve düğme de yok- bu şekilde Sayın Başbakanın karşısında duramaz. Bakın, aranızda hukukçular var, bu cübbe niye iliksiz, neden düğmesiz? Bu, bağımsızlığın sembolüdür. Kimsenin karşısında eğilmemesi gerektiğini ifade eden bir semboldür bu. En çok da onların buna dikkat etmesi lazım.

Sayın Bakan, o nedenle ben bu soruyu sordum. Yoksa elbette Danıştay Başkanı Sayın Başbakanla da görüşebilir, başkalarıyla da görüşebilir, onda bir sakınca yok ama ziyaretin sebebi çok önemli.

Bakınız, Sayın Danıştay Başkanı seçilirken -bir ay sonra seçildi biliyorsunuz- önce aday çıkmadı. Bakın, Danıştay Başkanlığına tarihte ilk defa aday çıkmadı. Daha sonra turlar devam etti, 14’üncü turda seçildi ve basında yer aldı. Basındaki haberleri okuyun: “Gruplar anlaştı, o nedenle seçildi.” denildi. Bu, tek örnek değil. 13. Dairede Başkanlık boşaldı -Danıştayı bilen arkadaşlarımız vardır- 13. Dairede Başkanlık boşaldığı vakit, bir üyenin kıdemi tutuyordu, aday oldu; günlerce seçilemedi ve blok hâlde boş oy kullanıldı. Niye biliyor musunuz? Bir üyenin başkan olabilmek için kıdemi yetmiyordu, kıdeminin yetmesi beklendi ve beklendikten sonra seçildi. Yani, şimdi siz ne yapıyorsunuz? Danıştayı o duruma getirdiniz, şimdi de başka bir duruma getirmek istiyorsunuz.

Benden önce Sayın Bal da değindi; sizin bu yaptığınız yargıyı düzeltmek değil, tam tersine kendinize benzetmektir. Bu size de fayda getirmez, Türkiye’ye de fayda getirmez.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 592 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin 2 nci fıkrasının “b” bendinde yer alan “,” işareti yerine “ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklikle mevcut anlatım bozukluğunun giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.41

ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

592 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 5 Haziran 2014 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.45



(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.

(x)  Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.

(x)  Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.

(x) 592 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.