TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  92’nci Birleşim

                                                                                         22 Mayıs 2014 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, 13/5/2014 tarihinde Soma Kömür İşletmelerinde meydana gelen maden faciasına ve madenlerdeki çalışma koşullarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, işçi sağlığı ve işçi güvenliğine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessesesinde meydana gelen maden kazasına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Okmeydanı Cemevi’nde vurularak yaralanan Uğur Kurt’un durumuyla ilgili olarak İçişleri Bakanının izahat vermek üzere Meclise davet edilmesini talep ettiğine ilişkin

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Okmeydanı Cemevi’nde Uğur Kurt’un vurularak yaralanmasıyla ilgili olarak İçişleri Bakanını açıklamada bulunmaya ve sorumlular hakkında gereğini yapmaya davet ettiğine ve Halkların Demokratik Partisi olarak, faili meçhul cinayetlerin takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması

3.- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Uğur Kurt’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 21 milletvekilinin, Bolu ve Düzce’de olası bir depremin meydana getireceği hasarların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/948)

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 19 milletvekilinin, itfaiye teşkilatı mensuplarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/949)

3.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, TRT’nin gelirleri ile reklam ve izleyici ölçümleri için yaptığı ihalelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/950)

 

B) Gensoru Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa ili Soma ilçesi Eynez Yer Altı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/32)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/33)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/34)

 

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşiminde okutulmasına, gensoru önergelerinin birleştirilerek bugünkü gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınmasına, Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bu birleşimde yapılmasına, görüşmelerde Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların otuzar dakika olmasına; 22 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşimde görüşmeleri yapılması kararlaştırılan 427 ve 454 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporlarının görüşmelerinin 27 Mayıs 2014 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun 3, 10, 17 ve 24 Haziran 2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 4, 11, 18 ve 25 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 381 ve 489 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporlarının 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınarak görüşmelerinin 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa ili Soma ilçesi Eynez Yer Altı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/32)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/33)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/34)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergeleri üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, Manisa Milletvekili Hasan Ören’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, Manisa Milletvekili Hasan Ören’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle konuşması

10.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergeleri üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Antalya, Burdur ve Isparta'da elektrik abonelerine imzalatılan perakende elektrik satış sözleşmelerinin mevzuata aykırı olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/42213)

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop'ta yapımı planlanan nükleer santral kapsamında yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/42215)

3.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun, Giresun merkez ve ilçelerinde elektrik iletim hatları ile trafoların yenilenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/42216)

4.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun, Giresun'un Tirebolu ilçesindeki elektrik iletim hattının yenilenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/42217)

22 Mayıs 2014 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlayacağız.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz 13/05/2014 tarihinde Soma Kömür İşletmelerinde meydana gelen maden faciası ve madenlerdeki çalışma koşulları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’e aittir.

Buyurun Sayın Tüzel.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, 13/5/2014 tarihinde Soma Kömür İşletmelerinde meydana gelen maden faciasına ve madenlerdeki çalışma koşullarına ilişkin gündem dışı konuşması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, ülkemiz, acılardan, üzüntülerden  bir türlü kurtulmak bilmiyor. Soma’da hayatını kaybeden madencileri konuşacaktık ancak bugün aldığımız haber bizi de derin bir şekilde üzmüş ve kaygılandırmıştır.

Bu sabah Okmeydanı’nda, yine benzer şekilde vurulan Berkin Elvan’ı ve Soma madencilerini anmak isteyen  kalabalığa doğru ateş açılmış ve ne yazık ki, bu açılan ateş sonucunda 34 yaşındaki belediye işçisi Uğur Kurt hayati  tehlike yaşamaktadır. Belki de şu anda hayatını kaybetmiştir. Ne yazık ki bu toplumsal olaylarda Hükûmetin polisi gaz bombası ve silah kullanmaktan çekinmemekte, yine yaşamlara mal olmaktadır.

Maden kazalarını düşündüğümüzde -biliyorsunuz- Soma’da işçilerin kullanamadığı, yetersiz kalan gaz maskelerini konuşmuştuk. İşçilerden esirgenen gaz maskeleri Hükûmetin polislerinden esirgenmiyor. Bugün yine Okmeydanı Cemevi çevresi gaza boğuldu, ateşli silah kullanıldı ve bir emekçinin hayatına mal oldu. Bu konuların Hükûmeti yeterince düşündürmesi gerekir. İşçi sınıfımız ne yazık ki cesetleriyle, cenazeleriyle ve talepleriyle gündemi belirliyor.

Bugün Soma madenini, maden kazalarını, Türkiye’de 50 bine yakın maden işçisinin taleplerini konuşacağız. Sayın Enerji Bakanı işçileri kurtarmak için çabalarından söz etmişti ama görüyoruz ki bugün Hükûmetin derdi işçileri kurtarmak değil sorumluları kurtarmak, başta kendilerini kurtarmak ve şimdi o madeni işleten, Eynez madenini işleten şirket sahipleri ortaya atılarak sorumluluktan kurtulmak isteniyor. Hatırlayacaksınız, bir yıl önce haziran ayında toplumsal olaylarda “Hükûmete darbe” denilmişti, “Gezi olayları komplo.” denilmişti, şimdi de “Hükûmete dönük bir saldırganlık var.” denilerek bu büyük felaketten Hükûmetin, bakanların, Başbakanlığın sorumluluğundan kurtulmak isteniyor. Oysaki doğrudan ahlaken, vicdanen, siyaseten Hükûmetin sorumluluğu var; denetim görevi yerine getirilmemiştir, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikası birinci dereceden sorumludur ve nihayetinde burada yani köylük kırsal alanda tarımla uğraşamayan insanlar ne yazık ki madende çalışmaktan başka bir çıkış yolu bulmamıştır. Mazot zamlanmıştır, süt para etmemektedir, tütüne getirilen kotalar tarımı bitirmiştir,  tarım  kredisi  diye  1 verilmiş, 5 geri istenmiştir ve köylüyü BAĞ-KUR üzerinden emekli etmişlerdir ama sonuçta 200 lira emekli maaşıyla geçinemeyen köylüler acımasız, vahşi bu maden koşullarında çalışmak zorunda kalmışlardır.

1800’lü yıllardaki kazalara atıf yapılmaktadır ama o çalışma koşulları değişmemiştir. 2011-2012 yılı Sayıştay raporları ortadadır. O raporlar iş sağlığı ve güvenliğinin yetersizliğine işaret etmiştir ve orada söylenen şey ta 1971’den kalma çağ dışı işçi sağlığı, güvenliği birimleri söz konusudur.

Bugün Soma madencilerinin temsilcileri bakanla görüşmeye gelmiştir. Talepleri ortadadır, imza toplamaktadırlar yani ocakların yeni İş Sağlığı ve Güvenliği  Yasası’na   uygun  bir  şekilde  düzenlenmesini,  denetlenmesini -bunlar da yeterli değildir- kamulaştırılmasını istemektedirler ve aynı şekilde olayın üzerinden geçen on gün boyunca, kazadan bu yana, işçilerin hak kaybına uğramamalarını ve kesinlikle işten çıkarılmamalarını istemektedirler. Ama hepsinden önemlisi -acil bildirilen- kazanın olduğu ocağa en yakın İmbat işletmesinin çalıştırdığı maden ocağı benzer bir faciayla karşı karşıyadır. Derhâl burada üretimin durdurulması gerekir. Taşeron sistemine hiçbir şekilde izin verilmemesi ve -tabii ki sendikanın suçu ortada- sendikada, buraya patronun, müdahalenin önlenmesi ve demokratik bir seçimin yapılması, elbette 1.200 liraya çalışan kölelik koşullarındaki bu işçilerin ücret ve sosyal haklarının iyileştirilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - Bugün bu dilekçeyle Bakanlığın kapısına gelmişlerdir. Bu talepleri bizlerin de dikkate alması gerekiyor ve yeni acıların yaşanmaması için Hükûmeti, bakanlıkları sorumluluğa ve halka bu konuda hesap vermeye çağırıyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz işçi sağlığı ve işçi güvenliği hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili İzzet Çetin’e aittir.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, işçi sağlığı ve işçi güvenliğine ilişkin gündem dışı konuşması

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaşam hakkı, en kutsal haktır. Özellikle son aylarda Hükûmet emri ve polis uygulamalarıyla yurttaşlarımızın yaşam hakkı ciddi bir tehdit altındadır. Bugün gerçekten İstanbul Okmeydanı’nda şu anda yaşam mücadelesi veren Uğur Kurt adlı yurttaşımıza eğer yaşamını yitirmemişse ben de acil şifalar diliyorum, yaşam mücadelesini kazanmasını diliyorum.

Aynı şekilde bugün Mengen Gökçesu’da işe giderken trafik kazasında yaralanan 21 madencimize de yine acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, on günden bu yana Soma’yı konuşuyoruz, Soma’da yaşadığımız “iş cinayeti” dediğimiz bir katliamın nedenini, niçinini tartışıyoruz, bunun için komisyon kurduk, kurulacak.

Değerli arkadaşlar, esasında, gerçekten, bu Soma’daki facia karşısında bütün yurttaşlarımız gibi hepimiz ezildik, hepimiz üzüldük ama üzülmeyenlerimiz var aramızda, o belli oluyor, kendini her ortamda gösteriyor; biraz sonra değineceğim. Ama bu katliamın organize bir suç olduğu yavaş yavaş açığa çıkıyor. Bu katliam, madenlerin sorumsuzca özel sektöre devredilmesi, özelleştirme uygulamalarının doğal sonucu olarak gelişen ve AKP iktidarıyla birlikte büyüyen taşeron uygulaması ve bir politika tercihinin, denetimden sorumlu kurumların görevlerini yapmayışının ve de işverenlerin ihmal ve ihlallerinin doğal sonucudur, durduk yerde gelinmedi buraya. Gerçekten devletin denetime ilişkin zafiyet ve aymazlığı gün gibi ortada.

Şimdi, Enerji Bakanlığının madenleri denetim konusunda teknik nezaretçi atama yetkisi var. Bu ocak açığa çıktı ki redevans anlaşmasıyla devredilmiş değil, hizmet alımı yöntemiyle üretim yaptırılan bir işletme, Soma AŞ’nin yapmış olduğu iş. Dolayısıyla, Enerji Bakanlığı teknik nezaretçi atamamış, işverenin atadığı nezaretçi de ne yazık ki yaşamını yitiren 301 yurttaşımız, emekçimiz gibi yaşamını yitirmiş. Doğaldır ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da büyük sorumlulukları var, denetim yetkilerini tam olarak kullanmamış.

Bütün bunları yan yana getirdiğimizde bunlar on iki yıllık bir birikimin sonucu. Esasında AKP iktidarının 2002 3 Kasımında iktidar olduğunda, ilk defa Hükûmet kurduğunda işe İş Güvencesi Yasası’nı öteleyip etkisizleştirmesiyle başlayan, İş Kanunu’nu değiştirmekle devam eden, belki Türkiye'deki tüzüklerden Avrupa Birliği normlarına en yatkın, en uygun olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nü on bir yıl uygulamadan, fiilen uygulamadan uzak tutan bir anlayışın iş yerlerinde teftiş ve denetimi ortadan kaldırması sonucu ölümcül olaylar önce tersanelerde, madenlerde başladı, ülke sathına yayıldı. İş kazalarında dünyada 3’üncü, Avrupa’da 1’inciliğe AKP iktidarlarıyla erişmenin onursuzluğunu yaşadı bu ülke.

Değerli arkadaşlar, gerçekten ülkemizde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü demokratik bir tüzüktü. Bunu yürürlükten kaldırdılar. Yerine yapılan tüzüğü Danıştay iptal etti. Bilahare onun yerine de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nı yürürlüğe koydular. “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” adından rahatsız olan AKP adına “İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası” dedi. O yasadaki teftişe yetkili kişiler A belgeli iş sağlığı ve güvenliği uzmanlık sertifikalarını aldılar, İşçi Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından özel sektöre yüksek ücretlerle transferleri gerçekleştirildi, rant amaçlı olarak kullandırıldı. Şimdi de yine aynı şekilde Bakanlığın özü boşaltıldı, Teftiş Kurulu Başkanlığı da görev yapamaz konuma geldi. Burada kısaca söylemek gerekirse hem Enerji Bakanlığının hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının hem işverenin sorumlulukları var. Bunlardan daha önemlisi Başbakanın büyük sorumluğu var. Her fırsatta maden kazalarını ciddiye almadığı için, verilen önergeleri burada zamanında görüştürüp komisyonları kurdurmadığı için Başbakan da sorumludur. Bakanlarıyla birlikte istifa etmesi Türkiye’nin yüreğini hafifletecektir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz Türkiye Taş Kömürü Karadon Müessesesinde meydana gelen maden kazası hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’a aittir.

Buyurun Sayın Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessesesinde meydana gelen maden kazasına ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 17 Mayıs 2010 tarihinde TTK Karadon Müessesesinde meydana gelen ve 30 madenci kardeşimizi kaybettiğimiz kazanın 4’üncü yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Soma’da meydana gelen kazada hayatını kaybeden madenci kardeşlerimize ve cuma günü kaybettiğimiz İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun. Ayrıca Soma’daki maden kazasında yaralanan madenci kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum. 301 madenci kardeşimizi kaybettiğimiz bu kaza ülkemizin en büyük maden kazası olarak tarihin kara sayfalarında yer almış, hepimizi derinden üzmüş ve 76 milyonu da yaralamıştır.

Madencilik sektörü dünyada olduğu gibi ülkemizde de önem teşkil eden bir sektördür. Yüksek oranda istihdam ve özellikle enerji sektörümüz başta olmak üzere ekonomimize sağladığı katkı açısından önemlidir.

İş kazaları en çok madencilik sektöründe ve taş ocaklarında görülmektedir. Soma için ülke tek yürek olmuş, kaza sonrasında Zonguldak TTK arama kurtarma ekipleri bölgeye gönderilmiştir. Bölgeye ulaşan ve olayın ilk saatlerinden itibaren kurtarma çalışmaları sonuçlanıncaya kadar canları pahasına Soma’daki madenci kardeşlerini kurtarmaya çalışan Zonguldak TTK arama kurtarma ekibinde bulunan tüm arkadaşlarıma buradan teşekkür ediyorum.

Türkiye'nin birçok vilayetinden olduğu gibi 301 şehidimiz içinde Zonguldaklı 6 madenci kardeşimiz de vardı. Onların cenazelerinde ailelerinin acıları yüreklerimizi dağladı. Madenci kenti olan Zonguldak maden kazalarında şimdiye kadar 5 binin üzerinde şehit vermiştir. Benim ve tüm milletimizin dileği artık bu ölümcül kazaların son bulmasıdır.

Soma’da yaşadığımız kaza sonrasında AK PARTİ Grubu olarak araştırma komisyonu kurulması için verilen önergeye milletvekili arkadaşlarımla birlikte imza attık. Soma’da meydana gelen maden kazasını araştırmak, muhtemel maden kazalarının önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasına dair Meclis araştırma önergeleri dün görüşüldü. Araştırma komisyonu kurulması kabul edildi. Yaşanan facia sonrasında adli ve idari soruşturma açılmıştır. AK PARTİ Hükûmeti ve madenci şehri olan Zonguldak’ın milletvekili olarak bunların takipçisi olacağız. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Soma’daki maden kazasında hayatını kaybeden madenci kardeşlerimizin sivil şehit sayılmaları için talimat vermiştir. Ayrıca Hükûmetimiz tarafından madencilik sektörüyle ilgili mevzuatın yeniden düzenlenmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız Soma’daki maden şehitlerinin yakınlarına aylık bağlanması, şehit yakınlarının yararlandığı haklardan faydalanmaları için çalışmalarını sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madenleri arayıp bulan, işleyen, alın terleriyle maden ocaklarını aydınlatan ve bu uğurda yaşamlarını yitirip şehitlik makamına ulaşan madenci kardeşlerimize Allah’tan rahmet dilerken, madenlerde canı pahasına alın teri döken tüm madencilere yüce Yaradan’ın kolaylıklar vermesini diliyorum.

Şairin de dediği gibi:

“Kazdı madenci

Kara değildi kazdığı kuyu

Kapkara değil aydınlıktı

Bu sefer tüm yolu

Durmadı böldü uykusunu

Kazdı düşündü çocuğunu

Kazdı madenci

Bile bile cennet yolunu

Kazdı madenci gidiyordu

Cennetti sonu.”

Sabahları her gün evden çıkarken çoluk çocuğuyla helalleşip işe giden, ocaktan her çıkışta “Geçmiş olsun.” sözleriyle çıkan Zonguldak halkı ve madencileri adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Altay, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Okmeydanı Cemevi’nde vurularak yaralanan Uğur Kurt’un durumuyla ilgili olarak İçişleri Bakanının izahat vermek üzere Meclise davet edilmesini talep ettiğine ilişkin

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; edindiğimiz bilgilere göre bugün İstanbul Okmeydanı Cemevi’nde muhtemelen polis kurşunuyla Uğur Kurt vurulmuştur ve durumunun çok ağır olduğuna dair bilgiler gelmektedir. İnsan hayatının bu kadar ucuz hâle gelmesine isyan ediyoruz, kınıyoruz. İçişleri Bakanının izahat vermek üzere derhâl Meclise davet edilmesini makamınızdan talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, cevabınız nedir efendim? Davet edecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Okmeydanı Cemevi’nde Uğur Kurt’un vurularak yaralanmasıyla ilgili olarak İçişleri Bakanını açıklamada bulunmaya ve sorumlular hakkında gereğini yapmaya davet ettiğine ve Halkların Demokratik Partisi olarak, faili meçhul cinayetlerin takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İstanbul Okmeydanı’nda Berkin Elvan’ın katledilmesini ve Soma’da meydana gelen işçi katliamını protesto eden gençlere karşı polis, her zaman olduğu gibi, TOMA’larla, gaz fişekleriyle müdahale etmiştir. Bu müdahale sırasında boynundan vurulan Uğur Kurt adındaki bir gencimiz ağır yaralanmıştır. Hâlen Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yoğun bakımda bulunan Uğur Kurt’un yaşam mücadelesinin devam ettiği bilgilerini alıyoruz.

Biz, öncelikle kendisine acil şifalar diliyoruz. Gençlere rastgele ateş açan, öldürücü müdahaleler yapan bu zihniyeti kınıyoruz. Bu kaçıncı gencin hayatının karartılması, bu kaçıncı sokak ortasında işlenen infaz! Bugüne kadar sorumlular hakkında hiçbir şey yapmayan AKP Hükûmeti bu sokak ortasında işlenen infazdan da birincil derecede sorumludur. Biz de Hükûmeti bu konuda derhâl bir açıklama yapmaya, sorumlular hakkında adli ve idari soruşturma başlatmaya davet ediyoruz.

Ayrıca, dün Çorum’da görülen bir davada Mardin’de 13 sivil köylünün faili meçhul bir şekilde katledilmesinde rolü olan Musa Çitil hakkında beraat kararı verilmiştir. Bu kararı, faili meçhul cinayetleri aklamaya çalışan bu zihniyeti tanıdığımızı, kabul edilemez bulduğumuzu ve kınadığımızı ifade etmek istiyoruz.

Türkiye’de otuz yıllık çatışmalı sürecin bütün boyutlarıyla ele alınması ve Kürt meselesinin çözülmesi için birincil derecede yapılması gereken şeyin faili meçhul cinayetlerle yüzleşmek ve sorumluları adalet önünde yargılamak olduğunu tekrar belirtiyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak faili meçhul cinayetlerin bu şekilde halkın gündeminden kaçırılmaya çalışılmasını ve sorumluların aklanmaya çalışılmasını takip edeceğimizi ve asla buna müsaade etmeyeceğimizi ifade etmek istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Uğur Kurt’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de Uğur Kurt’a geçmiş olsun diyoruz, acil şifalar diliyoruz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 21 milletvekilinin, Bolu ve Düzce’de olası bir depremin meydana getireceği hasarların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/948)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi, ülkemiz dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Yurdumuzda meydana gelen geçmiş depremler incelendiğinde büyük can ve mal kayıplarının olduğu görülmektedir.

Ülkemizin yüzde 92'sinin deprem riski altında, nüfusumuzun yüzde 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı düşünüldüğünde depremin ülkemiz gerçeği olduğu bilinmelidir.

1999 yılı 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin bilançosu incelendiğinde 18 bine yakın can kaybı olmuş, binlerce insanımız yaralanmış ve 100 bine yakın bina değişik derecelerde hasar görmüştür. Depremler sonucu meydana gelen can ve mal kayıplarının yanında ekonomik, sosyal ve psikolojik etkileri de yadsınamaz bir şekilde önemlidir.

Doğa olaylarının afetlere neden olmasında yeryüzü şekilleri, jeolojik yapı ve iklim özellikleri etkili olduğu kadar insan faktörü de çok önemli bir yer tutmaktadır. İnsan faktörüne en güzel örnek; aynı şiddetle etkilenen iki ülke arasındaki hasar durumlarıdır. Can ve mal kaybının az olduğu ülkelerde olası bir depreme karşı alınan önlemlerin en üst seviyede olması ve deprem bilincinin gelişmiş olması hasarın da o denli az olması ile orantılıdır.

Ülkemizde her deprem sonrası meydana gelen can kayıplarıyla ilgili, bu kayıpların depremin yıkıcı etkilerinden çok insan hatasından olduğu yönündeki uzman görüşleridir. Gereği gibi yapılmayan binalar, denetimlerin azlığı, deprem bilincinin tam olarak oturmaması kayıpların fazlalığına davetiye çıkartmaktadır. Ülkemizde geçmişte birçok yıkıcı depremler meydana geldiği gibi, gelecekte de can, mal ve maddi hasarların olacağı bilimsel bir gerçektir.

Bolu ve Düzce bölgesi Kuzey Anadolu Fay Zonu'nda, yani birinci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır. Bolu ve Düzce illerimizde meydana gelebilecek olası bir depremde, iki ilimizin depreme ne kadar hazırlıklı olup olmadıklarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1)Tanju Özcan                                                          (Bolu)

2) Mehmet Şeker                                                      (Gaziantep)

3) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

4) Namık Havutça                                                     (Balıkesir)

5) Mehmet Ali Ediboğlu                                             (Hatay)

6) İhsan Özkes                                                         (İstanbul)

7) Ali İhsan Köktürk                                                  (Zonguldak)

8) Bülent Tezcan                                                      (Aydın)

9) Celal Dinçer                                                         (İstanbul)

10) Faik Tunay                                                         (İstanbul)

11) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

12) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

13) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

14) Candan Yüceer                                                   (Tekirdağ)

15) Ali Rıza Öztürk                                                   (Mersin)

16) Sakine Öz                                                          (Manisa)

17) Veli Ağbaba                                                       (Malatya)

18) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

19) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

20) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

21) Ramazan Kerim Özkan                                        (Burdur)

22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                                    (Kayseri)

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 19 milletvekilinin, itfaiye teşkilatı mensuplarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/949)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde belediyeler bünyesinde çok ağır şartlar altında cansiparane çalışan itfaiye erlerimizin emeğe, alın terine dayanan hizmeti ayrı bir saygınlık gerektirmektedir. İtfaiye çalışanları hak ettikleri saygınlığı görmediği gibi biriken sorunlarına da çözüm önerileri üretilmemektedir. Ülkemizde henüz bir meslek grubu olarak da görülmeyen İtfaiye Teşkilatı mensuplarının sorunlarını gidermek üzere gerekçesini ekte sunduğumuz, yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınacak tedbirleri ve üretilecek çözümlerin tespiti için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104-105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1)  S. Nevzat Korkmaz                                               (Isparta)

2)  Mehmet Şandır                                                    (Mersin)

3)  Oktay Vural                                                         (İzmir)

4)  Enver Erdem                                                        (Elâzığ)

5)  Yusuf Halaçoğlu                                                  (Kayseri)

6)  Murat Başesgioğlu                                               (İstanbul)

7)  Seyfettin Yılmaz                                                  (Adana)

8)  Emin Çınar                                                          (Kastamonu)

9)  Mesut Dedeoğlu                                                   (Kahramanmaraş)

10)Celal Adan                                                          (İstanbul)

11)Sinan Oğan                                                         (Iğdır)

12)Alim Işık                                                             (Kütahya)

13)Lütfü Türkkan                                                      (Kocaeli)

14)Mehmet Erdoğan                                                  (Muğla)

15)D. Ali Torlak                                                        (İstanbul)

16)Atila Kaya                                                           (İstanbul)

17)Mehmet Günal                                                     (Antalya)

18)Ali Halaman                                                        (Adana)

19)Cemalettin Şimşek                                               (Samsun)

20)Özcan Yeniçeri                                                    (Ankara)

Genel Gerekçe:

Kamu yararına hizmet eden ve gönül veren kahraman itfaiyecilerimiz, can güvenlikleri, yeterli özel kıyafetleri ve araç gereçleri bulunmadan yirmi dört saat kesintisiz çalışmaktadırlar. İtfaiye teşkilatı mensuplarının özlük hakları ve çalıştırılma şartlarıyla ilgili sorunları günden güne artmaktadır.

İtfaiye çalışanlarının büyük bir bölümü yangınlara ve çeşitli olaylara günlük kıyafetlerle ve gerekli ekipmanlar olmadan korumasız ve savunmasız müdahale etmek zorunda kalmaktadır. Birçok belediyede itfaiye teşkilatımızın teknolojik alt yapısı yetersizdir, hizmet içi eğitim yeterince yapılamamaktadır. Felaketler meydana geldikten sonra itfaiye teşkilatlarının sorunları dile getirilmekte, sadece yapmış olmak için göstermelik düzenlemeler yapılmaktadır. Bu alana yeterli bütçe ayrılmamakta, yeni teknolojik ve eğitsel yatırımlar yapılmamaktadır.

İtfaiyecilik maalesef profesyonel bir meslek olarak algılanmamaktadır. Çalışanlarının özlük, çalışma usul ve esaslarını standardizasyona kavuşturan bir statü birlikteliği dahi oluşturulmamıştır. İtfaiyecilik yüksekokulları kurulmuş ancak kimi belediyelerde itfaiye personeli, taşeron firmaların aldığı personel arasından seçilerek hiçbir eğitime ve tatbikata tabi tutulmadan görevlendirilmektedir. İtfaiye çalışanları sorumluluk alanları dışında da çalıştırılmakta hatta birçok yerde yarı zamanlı itfaiye işleri yapmaktadır. İtfaiye çalışanlarının mesai ve ücret kavramı bir çerçeveye oturtulmadığından yapılan işe karşılık keyfî olarak tespit edilen mesai ücretleri verilmektedir. Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı, itfaiye çalışanlarımızın içinde bulunduğu sorunların araştırılması amacı ile bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

3.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, TRT’nin gelirleri ile reklam ve izleyici ölçümleri için yaptığı ihalelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/950)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TRT gelirleri ile ilgili somut bilgilerin sağlanması, özellikle reklam ve izleyici ölçümleri ile ilgili işlemler yoluyla kamunun zarara uğratılıp uğratılmadığının aydınlatılması hususunda Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1)   Ertuğrul Kürkcü                                                   (Mersin)

2)   Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3)   Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

4)   Sırrı Sakık                                                           (Muş)

5)   Murat Bozlak                                                       (Adana)

6)   Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7)   Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8)   İdris Baluken                                                       (Bingöl)

9)   Hüsamettin Zenderlioğlu                                      (Bitlis)

10)Emine Ayna                                                         (Diyarbakır)

11)Nursel Aydoğan                                                   (Diyarbakır)

12)Altan Tan                                                            (Diyarbakır)

13)Adil Zozani                                                          (Hakkâri)

14)Esat Canan                                                         (Hakkâri)

15)Sırrı Süreyya Önder                                             (İstanbul)

16)Sebahat Tuncel                                                   (İstanbul)

17)Mülkiye Birtane                                                   (Kars)

18)Erol Dora                                                            (Mardin)

19)Demir Çelik                                                         (Muş)

20)İbrahim Binici                                                      (Şanlıurfa)

21)Nazmi Gür                                                           (Van)

22)Özdal Üçer                                                          (Van)

23)Leyla Zana                                                          (Diyarbakır)

Gerekçe:

2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile tarafsız bir kamu tüzel kişiliğine sahip kılınan TRT, 23 Kasım 2007 tarihinde Genel Müdür olarak atanan İbrahim Şahin'in yönetiminde belirgin bir biçimde kamu yararı ilkesini hiçe sayan işlemler gerçekleştirmiştir. Mart 2009'da yönetim, mevcut reklam yerlerinin yarısından fazlasını ihaleye tek başına katılan özel bir şirkete (Veritas Medya ve Reklam Hizmetleri, daha sonra Akdeniz Medya) âdeta hediye etmiş ve finansmanının en büyük kısmı halkın ödediği vergilerden sağlanan TRT'nin geniş ölçüde piyasalaştırılmasına yol açmıştır.

TRT'nin reklamcı şirketle anlaşması, TRT 1 için 0,5 izleyici payına bağlanmıştır. 3 yıl boyunca şirket, reklam yeri için kuruma sabit miktarda para (60 milyon TL) ödemek, bu payın aşılması hâlinde ise ekstra ödeme yapmakla yükümlü kılınmış; izleyici payını artıran özel yayınların (Olimpiyatlar, Eurovision, vb.) bu kapsam dışında ayrıca ödemeye tabi tutulacağı kararlaştırılmıştır.

Bu olayla bağlantılı olarak bir başka piyasalaştırma işlemi, TRT'nin 2010 yılında Türkiye'deki tek izleyici ölçüm sisteminden çıkarak kendi ölçüm sistemini kurma girişiminde açığa çıkmıştır. TRT tarafından yine kayırmacı bir biçimde açılan ihaleye tek başına katılan özel bir şirket (SBT Analiz) basına da yansıyan bir dizi usulsüzlük sonucunda yetkilendirilmiştir. İzleyici ölçümleri, reklam açısından temel önemdedir. Reklam sözleşmesinde belirtilen sınırların ( yüzde 0,5) aşılıp aşılmamasına ve özel yayınlara ilişkin izleyici paylarına göre durumun değişmesi öngörülmektedir.

TRT, reklam ve izleyici ölçümleri için özel şirketlerle ihale sözleşmesi yaparken gerekçesini, "daha çok kamusal kaynak" olarak sunmuştur. Dünyanın gelişkin yayıncılık sistemlerinde kamu hizmeti yayıncıları yayın akışlarında reklama yer vermemektedir. Hiçbir kamu yayıncısının reklam gibi bir zorunlu seçeneği yokken, TRT reklama ve bağlantılı olarak, maliyeti halk tarafından karşılanan yeni bir izleyici ölçüm sistemine bel bağlayarak, bu süreçlerde Hükûmete yakın şirketleri kayırarak, kamuyu bilgilendirmeyerek kamusal bütün görev ve sorumluluklarını ihlal etmektedir. AGB ölçüm sisteminden çıkarken, kendi yaptıracağı izleyici ölçümlerini bir danışma kurulunun denetimine açtığını duyuran TRT, ne bu kurulun raporlarını ne TRT'nin izlenme oranlarının AGB ölçümlerine göre daha yüksek olduğuna ilişkin somut kanıtları ne de reklam sözleşmesindeki yükümlülüklerin karşılanıp karşılanmadığına ilişkin somut verileri kamuoyuyla paylaşmamıştır.

Bugüne kadar TRT hakkında TBMM'ye verilen ve her biri ciddi ithamlar, iddialar ve kuşkular içeren çok sayıda soru önergesine TRT Genel Müdürü imzasıyla verilen yanıtlar tatmin edici olmadığı gibi, yapılanları meşrulaştırıcı bir söyleme dayandırmaktadır. TRT Genel Müdürü ve kurmayları gerçekleri çarpıtmaktadırlar. Bu nedenle, kamusal denetime tabi bir kamu kurumu olan, finansmanı kamu tarafından sağlanan TRT hakkında kapsamlı bir araştırma açılması ve kurumun detaylı bir biçimde halka hesap vermesi bir zorunluluktur.

Bu bağlamda, yukarıda özetlenen konularla ilgili somut bilgilerin sağlanması ve özellikle reklam ve izleyici ölçümleriyle ilgili işlemler yoluyla kamunun zarara uğratılıp uğratılmadığının aydınlatılması hususunda TRT hakkında Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.33

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Üç gensoru önergesi vardır. Bir önerge dün, iki önerge ise bugün bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

1’inci sırada okutacağım gensoru önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önergenin özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.

B) Gensoru Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa ili Soma ilçesi Eynez Yer Altı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/32) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uygulamalarıyla en temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamı oluşmasına zemin hazırlayan, ruhsatı TKİ'ye ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa İli Soma ilçesi Eynez Yeraltı Kömür Ocağında mevzuatla bakanlıklarına verilen kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek maden emekçilerinin ölümlerine yol açan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik haklarında Anayasa’nın 98 ve 99’uncu, TBMM İçtüzüğü’nün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.

                           Mehmet Akif Hamzaçebi                                               Engin Altay

                                        İstanbul                                                                 Sinop

                           CHP Grup Başkan Vekili                                     CHP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Soma'daki facianın yaşandığı kömür sahasının ruhsatı TKİ'ye ait olup Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmektedir. Soma'da 13 Mayıs 2014 günü saat 15.00 sularında meydana gelen facia ile ilgili yapılan resmi açıklamalara göre 5'i maden mühendisi olmak üzere 301 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir. Yaşananlara AKP iktidarının yıllardır madencilik alanında izlediği politikaların zemin oluşturduğuna kuşku yoktur.

3154 Sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un Bakanlığın görevlerini düzenleyen 2’nci maddesinde "Kamu ihtiyaç, güvenlik ve yararına uygun olarak enerji ve tabii kaynaklar ile enerjinin üretim, iletim, dağıtım, tesislerinin etüt, kuruluş, işletme ve devam ettirme hizmetlerinin genel politikasını tespit çalışmalarının koordinasyonunu temin etmek ve denetlemek" görevine yer verilmiştir. Yine aynı yasanın 9’uncu maddesinin (d) fıkrasında da "Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek" Bakanlığın görevleri arasında sayılmıştır. Ayrıca 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun 11’inci maddesinde "Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, maden hakları ile ilgili bütün faaliyetlerin yürütülmesini ve vecibelerin yerine getirilmesini kontrol ve denetimini yapmak ve yönlendirmek için teknik ve mali konuları yerinde incelemek maksadıyla ihtisaslaşmış diğer Devlet kuruluşlarından da yararlanarak inceleme raporu hazırlatır." hükmü yer almaktadır.

Yani Teşkilat Kanunu ve Maden Kanunu ile Bakanlık, bütün maden faaliyetlerinin kontrolünden ve denetiminden sorumlu tutulmuştur.

Ancak, Soma'da yaşanan faciadaki sorumluluk sadece Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının sorumluluğu ile sınırlı olmayıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının da önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır.

3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 2’nci maddesinin g ve h fıkraları ile 4857 sayılı İş Yasası’nın 91, 92 ve 93’üncü maddeleri, 5510 sayılı Kanun’un 59’uncu maddesi ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 24 ve 25’inci maddeleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının konuya ilişkin görev ve sorumluluk alanını düzenlemektedir.

Anayasasında sosyal devlet olduğu yazmasına, sosyal haklara anayasasında yer vermiş olmasına karşın yasalarca kendisine yüklenmiş olan görev ve sorumlulukları hayata geçirmediği için, başta yaşam hakkı olmak üzere temel hakları yaşama geçirecek koşulları yaratmadığı, hukuki deyişle "olumlu edim yükümlülüğü”nü yerine getirmediği için, somut olayda (Soma'da) denetim görevini eksiksiz yerine getirmemiş olması hizmet kusuru olduğu için "iş cinayeti" olarak tanımlayabileceğimiz bu facianın siyasi sorumluları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'dır. Bu nedenle, alınması gerekli önlemleri aldırmayan, denetim ve kontrollerin yeterli ve etkin bir biçimde yapılmasını sağlamayan siyasi sorumlular Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında Gensoru Önergesi verilmiştir.

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/33)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

SOMA ilçesinde yaşanan 301 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği 486 kişinin yaralandığı maden faciasında tarihimizin en büyük toplu işçi ölümü yaşanmış olup, ruhsat, önlem/denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davranan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın yetersiz, ciddiyetsiz, sorumluları koruyan kollayan politikaları nedeniyle hakkında Anayasa’nın 99 ve İçtüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                               20 Mayıs 2014

 

Hasip Kaplan                           Pervin Buldan            İdris Baluken

  Şırnak                                          Iğdır                      Bingöl

 

Sırrı Sakık                                Murat Bozlak             Halil Aksoy

    Muş                                          Adana                      Ağrı

 

Ayla Akat Ata                   Hüsamettin Zenderlioğlu    Emine Ayna

 Batman                                         Bitlis                   Diyarbakır

 

Nursel Aydoğan                          Altan Tan               Adil Zozani

  Diyarbakır                                Diyarbakır                 Hakkâri

 

Esat Canan                         Sırrı Süreyya Önder        Abdullah Levent Tüzel

  Hakkâri                                      İstanbul                    İstanbul

 

Mülkiye Birtane                           Erol Dora               Leyla Zana

   Kars                                          Mardin                 Diyarbakır

 

Demir Çelik                             İbrahim Binici            Nazmi Gür

   Muş                                         Şanlıurfa                    Van

 

Özdal Üçer                                Bengi Yıldız              İbrahim Ayhan

   Van                                           Batman                   Şanlıurfa

 

Selma Irmak                           Gülser Yıldırım           Aysel Tuğluk

  Şırnak                                        Mardin                      Van

 

Kemal Aktaş                          Faysal Sarıyıldız

    Van                                          Şırnak

Gerekçe:

Anayasa, başta yaşam hakkı olmak üzere, 18’inci madde ile angarya yasağını, 48-56’ncı maddelerde çalışma yaşamını, sağlık, çevre haklarını güvence altına almış, 90’ıncı madde ile uluslararası sözleşmelerin koruması ile güçlendirmiştir.

Soma'da yaşanan maden faciasında 301 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 486 kişi yaralanmıştır. Günlerce aileler maden ocağının kapısında beklemiş, ocakta kaç kişinin olduğu belirlenememiş, kurtarma çalışmaları organize edilememiş, başbakan ve bakanların söylem, yaklaşım ve saldırganlığı sonucu halkta öfke patlaması yaşanmış, demokratik tepkiler ülke genelinde sert bir şekilde orantısız güç kullanılarak dağıtılmak istenmiştir.

Bakanın, Soma'ya gelişinde mühendis gömleği, işçi bareti takıp "En iyi işletme, gayet düzenli tertipli bir ocak." diye Soma Holdingi övmesi belleklerdedir. Bakanlık bürokratları bu işletmelerde çalışmıştır. TKİ’nin işletmesi olan ocağın taşeron olarak işverene verilmesi, üretimde 140 dolardan 24 dolara düşen maliyet, parasız kömürün buradan alınması, AKP’li bir Meclis üyesinin bakanlık ve bürokrasi işlerini yapması düşündürücüdür. Bakanın elektrik mühendisi olduğu düşünüldüğünde, kazanın ilk günü “trafo patlaması” açıklaması, seçimlerde “Trafoya kedi girdi.” açıklamasının yanında dehşet verici bir skandaldır. Henüz kurtarma faaliyetleri başlamadan yapılan sorumsuz açıklamalar, beş gün boyunca Bakanın sadece cenazelerle ilgili açıklama yapan konumda olması, asli görevinin kurtarma denetim ve sorumluların tespiti konusunda Bakanlığının da zan altında olması karşısında, AFAD ve bir başbakan yardımcısının görev alması gereken bir aşamada, basiretsizlik sonucu ölümler artmış, ocağa zamanında müdahale konusunda yetersiz kalınmıştır.

2012 yılında maden ruhsatlarında yapılan düzenleme ile ruhsat yetkisi Başbakana bağlanmıştır. Denetim görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında olmasına rağmen;

TBMM Maden Araştırma Komisyonunun Mayıs 2010 tarihli raporunda özellikle Soma ile ilgili uyarı ve öneriler dikkate alınmamıştır.

Soma’da “VARDİYA-2” artık ölüm vardiyası olarak anılıyor, “Trafo patladı.” diye kamuoyunu yanıltan, yaşam odaları olmadığı hâlde var diyen; grizu patlamasının ağır sonuçlarını görmezden gelen, ocakta kaç işçinin olduğunu dahi tespit edemeyen, ocakta bir haftadır maden içi yanma olması, metan gazının artması, sığınma odalarının olmayışı, madenin yeterli teknik donanıma sahip olmaması, gaz maskelerinin eski ve kullanılmaz olması, işletmede ağır ihmallerin varlığına işaret etmesine rağmen Bakanlık önlem almada yetersiz kalmıştır.

Kaynağında özelleştirme, taşeronluk, sendikal örgütlenmenin engellenmesinin yattığı ILO’nun 176 sayılı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni imzalamayan, işverenleri kollayan, TKİ’nin elindeki ocakları özel sektöre peşkeş çeken; emek sömürüsünde sınır tanımayan, sendikaları, mühendis odalarını düşman gibi gören, kayıt dışılığı özendiren yönetim anlayışı, ihmaller zincirinin acı halkalarıdır.

MTA ve TKİ çalışmaları sonucu uhdesindeki 2,2 milyar ton kömür rezervi elektrik üretim amaçlı olarak özel sektöre peşkeş çekilmiş, taşeronlaşmaya hız verilmiş, enerji güvenliği yok sayılmıştır.

Bakanın 2014 bütçe sunuşunda, 2023 yılına kadar linyit ve taş kömürü kaynaklarının tamamının elektrik üretim amaçlı olarak kullanılacağı açıklanmıştır. İthal kömür konusunda büyük yolsuzluklar yapılmış, mali denetimler yapılmamıştır.

2007 yılından bu yana Mecliste defalarca verdiğimiz araştırma önergeleri reddedilmiş, özellikle kömür yolsuzluğu, ithalat ve termik santraller konusunda Hükûmet neoliberal politikaları sonucu yandaş bir sermaye ağı oluşturarak çevre, doğa, tarih kültür katliamlarında sınır tanımamış, yaşam hakkı yok sayılmıştır.

Madenlerin gerçek sahibi halkımızdır ancak halk söz ve karar sahibi olmaktan çıkarılmış, rödovans ve devlet payı konularında özel sektör kollanmıştır. Örneğin, Soma Belediyesi Meclis komisyonuna sunduğu raporda 1997 yılında 930.747.00 dolar olan payı, üretimin artmasına rağmen 2009’da 354.156.00 dolara düşmüş, oransal olarak da yüzde 18,66 olan payı yüzde 2,59'a düşürülmüştür.

Diyarbakır Büyükşehir Eş Başkanı Gültan Kışanak maden payından söz ederken, Bakan bunu bölücülük olarak maniple etme yoluna girmiş, çarpıtmıştır.

Türkiye'de Hükûmetin yanlış enerji politikaları sonucu enerji ithalatı 100 milyar dolara yaklaşırken, aynı zamanda cari açığın da kaynağıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları dışında, nükleer, termik santrallere ve HES'lere destek ve devlet garantisi veren Hükûmet, enerji politikalarının oluşturulması için verdiğimiz tüm önergeleri Meclis çoğunluğuna dayanarak reddetmiştir.

Açıkladığımız nedenlerle, maden faciasında sorumsuz davranan, adli ve idari soruşturmaları engelleyen, önlem almayan Bakan birinci derecede sorumlu olduğu için hakkında gensoru görüşmelerinin açılmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/34)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Manisa'nın Soma ilçesinde yaşanan maden faciasında tarihimizin en büyük toplu işçi ölümü yaşanmış olup, önlem/denetim çalışmalarında sorumsuz davranan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik; yetersiz, ciddiyetsiz, sorumluları koruyan, kollayan politikaları nedeniyle, hakkında Anayasa’nın 99 ve İç Tüzük’ün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                               20 Mayıs 2014

                 Hasip Kaplan                                   Pervin Buldan                                   İdris Baluken

                       Şırnak                                                Iğdır                                                Bingöl

                   Sırrı Sakık                                      Murat Bozlak                                      Halil Aksoy

                        Muş                                                 Adana                                                 Ağrı

                 Ayla Akat Ata                          Hüsamettin Zenderlioğlu                            Emine Ayna

                      Batman                                               Bitlis                                             Diyarbakır

               Nursel Aydoğan                                     Altan Tan                                        Adil Zozani

                   Diyarbakır                                        Diyarbakır                                           Hakkâri

                  Esat Canan                                Sırrı Süreyya Önder                        Abdullah Levent Tüzel

                      Hakkâri                                            İstanbul                                            İstanbul

               Mülkiye Birtane                                     Erol Dora                                         Leyla Zana

                        Kars                                                Mardin                                           Diyarbakır

                  Demir Çelik                                    İbrahim Binici                                     Nazmi Gür

                        Muş                                              Şanlıurfa                                               Van

                   Özdal Üçer                                      Bengi Yıldız                                    İbrahim Ayhan

                         Van                                                Batman                                            Şanlıurfa

                  Selma Irmak                                   Gülser Yıldırım                                   Aysel Tuğluk

                       Şırnak                                              Mardin                                                 Van

                  Kemal Aktaş                                  Faysal Sarıyıldız

                         Van                                                 Şırnak

Gerekçe:

Anayasa, başta yaşam hakkı olmak üzere, 18’inci madde ile angarya yasağını, 48-56’ncı maddelerde çalışma yaşamını, sağlık, çevre haklarını güvence altına almış, 90’ıncı madde ile uluslararası sözleşmelerin koruması ile güçlendirmiştir.

Soma'da yaşanan maden faciasında 301 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 486 kişi yaralanmıştır. Günlerce aileler maden ocağının kapısında beklemiş, ocakta kaç kişinin olduğu belirlenememiş, kurtarma çalışmaları organize edilememiş, Başbakan ve bakanların söylem, yaklaşım ve saldırganlığı sonucu halkta öfke patlaması yaşanmış, demokratik tepkiler, ülke genelinde sert bir şekilde orantısız güç kullanılarak dağıtılmak istenmiştir.

TBMM Maden Araştırma Komisyonunun Mayıs 2010 tarihli raporunda özellikle Soma ile ilgili uyarı ve öneriler dikkate alınmamış, müfettiş denetimleri göstermelik hâle getirilmiş, bakanları facianın yaşandığı madeni birinci sınıf diye reklam etmiş, son dönemlerinde yapılan tüm teftişlerde tesisin denetimlerden başarıyla çıktığı açıklanmıştır. Oysa, madende çalışan işçiler son dört yılda denetim yapılmadığını, göstermelik denetim raporları düzenlendiğini beyan etmişlerdir. Maden ocaklarında taşeron işçi sistemi ile sendikal örgütlenme engellenmiş, Hükûmete yandaş sendikalara yol verilmiştir.

Soma’da "VARDİYA-2" artık ölüm vardiyası olarak anılıyor. Trafo patladı diye kamuoyunu yanıltan, yaşam odaları olmadığı hâlde var diyen, grizu patlamasının ağır sonuçlarını görmezden gelen, ocakta kaç işçinin olduğunu dahi tespit edemeyen Hükûmetin aymazlığı vicdanları isyan ettirmiştir.

Bakanlığın ihmali olan bir konuda, bakanlık teftişlerinden sağlıklı bir sonuç çıkamayacağı açıktır. Bağımsız denetim kuruluşlarının çalışmasının sağlanması ve sağlıklı bir soruşturma için sorumlu bakanların istifa etmesi gerekmektedir.

Kaynağında özelleştirme, taşeronluk, sendikal örgütlenmenin engellenmesinin yattığı ILO'nun 176 sayılı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni imzalamayan, işverenleri kollayan, bedava kömürü seçim kaynağı olarak gören, TKİ'nin elindeki ocakları özel sektöre peşkeş çeken, ruhsatlarda, ihalelerde havuz rüşvet çarkını işleten, emek sömürüsünde sınır tanımayan sendikaları, mühendis odalarını düşman gibi gören, kayıt dışılığı özendiren yönetim anlayışının sorumlusu olan bakanların insan ve vicdani açıdan da istifa erdemini göstermesi beklenmektedir.

2007 yılından bu yana Mecliste defalarca verdiğimiz araştırma önergeleri reddedilmiş, özellikle kömür yolsuzluğu, ithalat ve termik santraller konusunda hükûmet neoliberal politikaları sonucu yandaş bir sermaye ağı oluşturarak, çevre, doğa, tarih, kültür katliamlarında sınır tanımamış, yaşam hakkı yok sayılmıştır.

2013 yılında 1.017 işçi kazalarda yaşamını yitirmiştir. 25,5 milyon istihdamın 6-7 milyon kişisi kayıt dışıdır. Sosyal güvenlik açığı var derken, işverenlere prim ödemede yüzde 25 indirim yapılmaktadır, işsizlik fonu başka kaynaklara akıtılmaktadır. 2002’de 387 bin olan taşeron işçi sayısı 2014’te 2 milyonu aşmıştır. Türkiye'de ortalama çalışma süresi 52,9 saat olup en acımasızı madenlerde yaşanmakta, risk faktörü dikkate alınmamaktadır. Sendikalaşma oranları 2000’li yıllarda yüzde 10 iken 2012 yılında yüzde 4.5 düşmüştür. Toplu sözleşme kapsamında işçi sayısı maalesef yüzde 5’tir. Sendikal güvence özellikle özel sektörde yok edilmiştir. Kıdem tazminatları konusunda güvence yoktur. Kamu emekçilerinin grev hakları gasp edilirken, Sosyal Güvenlik Kurumu bütçenin kara deliği hâline gelmiştir.

TBMM Maden Raporu’nda belirtildiği üzere 42 maden mühendisi, 11 jeoloji mühendisi ile saha denetimlerinin yetersiz olduğu, önlem alınması gerektiği belirtilmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca, iş güvenliği ve sağlığı konusunda yeterli önlemler alınmamıştır.

Bakanlık 13-18 Mart tarihleri arasında rutin dört günlük denetim yapmış, işletmede noksanlık görmemiş, 2 bin 948 işçinin çalıştığı çok tehlikeli yerde; sadece tutuklanan işletme müdürü ile görüştükleri ortaya çıkıyor, sadece elektrik incelemesinin iki ay süreceğini ifade ediyor. Maden Mühendisleri Odası Soma ocakları için; derine inildiğinde göçük, yanma ve grizu tehlikesinin arttığına dikkate çekerek önlem alınmasını istemişlerdi.

Sığınma odalarının olmadığı, eski kabloların olduğu, yanmaz kablo kullanılmadığı, eski gaz maskelerinin kullanıldığı, sensörlerin yetersiz olduğu, uyarılara, ısınmaya rağmen çalışmaların sürdürüldüğü, yangın söndürmede yetersizlik, vardiya değişimleri aynı anda, eğitim yapılmadığı, tahlisiye ekiplerinin yetersiz olduğu, uyarı sistemlerin çalışmadığı, ocağa inen işçi sayısının dahi tespit edilmediği acı gerçekler olarak ortaya çıkmıştır.

48 bin işçinin maden sektöründe çalıştığı dikkate alındığında, iş sağlığı ve iş güvenliği alanında kamusal denetim yapmakta Bakanlığın ağır ihmali vardır. İşçi sendikalarını, sivil toplumu dinlemeyen, Meclis raporunu göz ardı eden, gerekli yasaları çıkarmayan siyasetin sorumlu olduğu görülmektedir.

Açıkladığımız nedenlerle, maden faciasında sorumsuz davranan, adli ve idari soruşturmaları engelleyen, önlem almayan Bakan birinci derecede sorumlu olduğu için, hakkında gensoru görüşmelerinin açılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü de kapsayan öneri daha sonra onayınıza sunulacaktır.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım, kırk beş dakika önce burada ayağa kalktım, Okmeydanı’nda, Uğur Kurt’un, muhtemelen polis tarafından vurulduğunu, bu konuda hassasiyetimiz olduğunu söyledim. İçişleri Bakanının Meclise çağırılıp Genel Kurula bilgi vermesini talep ettim.

BAŞKAN – Evet.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Aradan kırk beş dakika geçti, bu talebime makamınızdan bir cevap verilmedi.

BAŞKAN - Cevap vereceğim efendim ben.

ENGİN ALTAY (Sinop) – O Bakanlar Kurulu sıralarında oturan Sayın Bakanlardan da bir lütuf göremedik.

BAŞKAN – Tamam.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Biz bu talebimize Hükûmetten yanıt bekliyoruz.

BAŞKAN – Tamam.

Sizin talebinizin muhatabı Başkanlık değil efendim. Hükûmet üyeleri yan sıralarda oturuyorlardı, muhatapları buradadır, cevabını Hükûmetin üyeleri vereceklerdir.

Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben de onu söyledim. Sayın Başkan, biz sizden cevap istemiyoruz ki zaten

İDRİS  BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, bu konuda, Halkların Demokratik Partisi olarak bizim de aynı doğrultuda bir talebimiz olmuştu.

Şu anda gelen bilgiler de çelişkili yani oradaki gencin yaşamını yitirdiği veya yaşam mücadelesi verdiğine dair çelişkili bilgiler  de geliyor. Olayın nasıl olduğuna dair de… Gerçek mermiyle ateş edildiğine dair çok güçlü iddialar var. Bunların açıklığa kavuşturulması için Meclise, Genel Kurula bir an önce Hükûmet tarafından bilgilendirme yapılması gerekiyor. Burada söz konusu olan bir gencin yaşam hakkının açıkça sokak ortasında gasbıdır. Bu çok ciddi bir olaydır. Biz de bu talebimizi tekrar yineliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Millî Savunma Bakanı ve Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bülent Arınç Bey gereken bilgiyi aldı, bilgi verecek.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşiminde okutulmasına, gensoru önergelerinin birleştirilerek bugünkü gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınmasına, Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bu birleşimde yapılmasına, görüşmelerde Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların otuzar dakika olmasına; 22 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşimde görüşmeleri yapılması kararlaştırılan 427 ve 454 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporlarının görüşmelerinin 27 Mayıs 2014 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun 3, 10, 17 ve 24 Haziran 2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 4, 11, 18 ve 25 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 381 ve 489 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporlarının 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının sırasıyla 1’inci ve 2’nci sıralarına alınarak görüşmelerinin 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 22/5/2014 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                               Mustafa Elitaş

                                                                                 Kayseri

                                                               AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 89, 90 ve 554 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın sırasıyla 3,  4 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Bastırılarak dağıtılan (11/32), (11/33)  ve (11/34) esas numaralı gensoru önergelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2014 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde okutulması, gensoru önergelerinin birleştirilerek bugünkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınması, Anayasa’nın 99'uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin bu birleşimde yapılması, görüşmelerde Hükümet ve siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların otuzar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) olması, Genel Kurulun gensoru önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

20 Mayıs 2014 tarihli Danışma Kurulu önerisiyle, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1'inci ve 2'nci sıralarına alınan ve 22 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşimde görüşmeleri yapılması kararlaştırılan 427 ve 454 sıra sayılı Meclis araştırması komisyonu raporlarının görüşmelerinin 27 Mayıs 2014 Salı günkü birleşimde yapılması, bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi ve Genel Kurulun Meclis araştırması komisyonu raporlarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi

Genel Kurulun;

3, 10, 17 ve 24 Haziran 2014 Salı günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

4, 11, 18 ve 25 Haziran 2014 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi,

3, 10, 17 ve 24 Haziran 2014 Salı günkü birleşimlerinde 15:00-21:00 saatleri arasında,

4, 5, 11, 12, 18, 19, 25 ve 26 Haziran 2014 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14:00-21:00 saatleri arasında,

28 Mayıs 2014 Çarşamba günkü birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 104 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,

381 ve 489 sıra sayılı Meclis araştırması komisyonu raporlarının 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının sırasıyla 1'inci ve 2'nci sıralarına alınarak görüşmelerinin 29 Mayıs 2014 Perşembe günkü birleşiminde yapılması ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay'ın; ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilmekte olan Manisa İli Soma İlçesi Eynez Yeraltı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/32) esas numaralı;

2’nci sırada yer alan, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 Milletvekilinin; Manisa İli Soma İlçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/33) esas numaralı;

3’üncü sırada yer alan, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 Milletvekilinin; Manisa İli Soma İlçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/34) esas numaralı; gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

Konuları aynı olan bu önergelerin birleştirilerek görüşülmesi bugünkü birleşimde kabul edilmişti.

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa ili Soma ilçesi Eynez Yer Altı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/32)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/33)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/34)

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Önergeler daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve bugünkü birleşimde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri önerge sahipleri için onar dakika, alınan karar gereğince, gruplar ve hükûmet için otuzar dakikadır. Gruplar ve hükûmet için bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilecektir.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahipleri: Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili; Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili; Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Hasan Ören, Manisa Milletvekili; Sakine Öz, Manisa Milletvekili; Özgür Özel, Manisa Milletvekili.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına: Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Alim Işık, Kütahya Milletvekili; Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili; Hüseyin Tanrıverdi, Manisa Milletvekili.

Hükûmet adına: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız.

Şimdi, ilk söz, önerge sahibi olarak Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.

Süreniz on dakikadır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Son iki gündür, Soma’da Eynez bölgesindeki maden sahasında yaşanan faciayı -yani biz buna iş cinayeti, işçi katliamı diyoruz- bunun üzerine Enerji ve Çalışma Bakanlarının sorumluluklarını, bir bütün olarak Hükûmetin sorumluluğunu konuşuyoruz, tartışıyoruz. Derinlikli bir araştırma yapılması için Meclis araştırması komisyonu kuruldu. Özellikle sayın bakanların yaşanan bu faciadaki siyasi sorumlulukları icabı, şimdi, haklarındaki bir gensoru önergesini görüşüyoruz.

Başından beri söylediğimiz gibi, bu maden sahalarının işletilmesindeki, TKİ’nin denetiminde Enerji Bakanlığına bağlı bu maden sahalarının işletilmesindeki sorumluluğun hem Enerji Bakanlığına hem de işçilerin çalışma düzeni açısından, bu sahaların denetlenmesi açısından Çalışma Bakanlığına bağlı olduğu açık.

Sayın Çalışma Bakanı burada yapılan görüşmelerde, periyodik olarak bu sahaların yılda 2 kez denetlendiğini, en son mart ayında  bu denetimin yapıldığını, herhangi bir eksiklik saptanmadığını dile getirdi. Olayın oluşundan itibaren, sahayı işleten işveren, onun sorumlu müdürleri “Nasıl olduğunu biz de anlayamadık.” tarzında bilgi verdi. Aynı zamanda Enerji Bakanı da maden içerisinde kalan işçilerin sayıları konusunda başlangıçtan itibaren bir türlü doğru açıklama yapamadı. Bunu hangi kaygılarla, bilgi eksikliğinden mi yoksa bir infial doğmasın diye mi yaptı bilemiyoruz, onu kendisinden duyacağız. Ama şu ki: Ortaya çıkan gözlemler, bu konudan anlayan bilim insanlarının, maden mühendislerinin yaptıkları açıklamalar, daha öncesinde açılan ocağın yeterli denetiminin yapılmaması ve kömürün içten içe kızışarak bir yangına sebebiyet vermesi ve bu yangın neticesinde işçilerin kahredici bir şeklide ölümü.

Bu karbonmonoksit sızıntısını tespit etmek mümkün değil mi? Elbette mümkün. Belli aralıklarla konulabilecek sensörler, bu sensör ölçümlerinin sistemli bir şekilde izlenmesi elbette bu “Geliyorum.” diyen faciayı çok önceden haberdar edebilirdi ve önlemler, tedbirler alınabilirdi. İşte bu nedenle, şimdi yapılan adli soruşturmada alelade bir trafik kazasında olduğu gibi taksirli kusurla insan ölümüne sebebiyet vermekten değil, olası kast yani önlenebilir, gerekli tedbirler alınırsa önüne geçilebilir bir nedenden ötürü ölüme sebebiyet vermekten dolayı bir cezai takibat yapılması gerekir.

Ayrıca, şimdiye kadar olmuş maden kazalarında yani daha öncesinde Zonguldak Karadon’da, Kozlu’da, Bursa Karacabey’de, bütün buralardaki kazalarda hem taşeron sisteminin aynı şekilde yürütüldüğünü ama hem de yargılamaların bir şekilde üzerinin kapandığını, temize çıkarıldığını, benzer bir sürecin yaşandığını da gözlemekteyiz ama bu sefer yara gerçekten derin, bu sefer bu soruna gerçekten ciddi bir neşter atmak gerekir ve bu sefer ciddi tedbirler almak gerekir. İşte o nedenle halka dönük sorumluluk, madencilere dönük sorumluluk açısından ve soruşturmanın selameti açısından sayın bakanlardan beklenen tutum, aslında belki de böyle bir sorgulamaya ve görüşmeye gerek kalmadan istifa mekanizmasının işletilmesi. Ama ne yazık ki daha öncesinde görmediğimiz gibi yine bunu görmek mümkün olmuyor.

“Çalışma Bakanlığının periyodik denetimleri” dendi ama oradaki eksiklikler bir bir sıralandı. Gaz maskeleri işçilerin yirmi dakika, kırk beş dakika nefes alabilecekleri bir yeterlilikte bile değil, uluslararası standartta, başka ülkelerdeki örnekleriyle örtüşebilir değil. Aynı şekilde, daha on günlük işçilerin madene sokulduğu haberleri, bilgileri gelmekte oysaki kırk saatlik bir eğitim ihtiyacı karşısında bize “Celal Bayar Üniversitesinden sertifika almıştır.” denilmektedir. Bunların yetersizlikleri çok açık bir şekilde ortada, sıyrılmaya çalışılıyor.

Çalışma Bakanlığı iş müfettişlerinin oraya gelmesi öncesinde birtakım tedbirlerin alındığı, beş gün boyunca bu iş müfettişlerinin âdeta kuzu çevirmeyle teşrif edildikleri, ağırlandıkları ama ne yazık ki o vahşi koşullarda çalışan işçilerin farelerin kemirdiği azıklarla günlük iaşelerini temin ettikleri de acı bir gerçek olarak karşımızda.

İş Sağlığı, Güvenliği Yasası çıkartmakla övünülüyor, 2010 tarihli, yine madenlerdeki kazaları araştırma raporundan sonra. Ama bu raporda işaret edilen bir şey daha vardı: Maden sahalarının olduğu bölgelerdeki hastanelerde mutlaka yanık odalarının açılması. Soma Devlet Hastanesini gördük, yanık odası bir kenara en iptidai koşullar; Soma madeninin girişinden itibaren bütün o sahanın da ilkel, 1800’lü yılları aratmayan iptidai koşulları olduğunu da bizzat gözlerimizle gördük. Örnek bir tesis falan yok ortada ve ne yazık ki bütün maden işletmelerinin, Zonguldak’taki TKİ’nin işlettiği kamu işletmeleri de dâhil hepsinin de masaya yatırılması gerekir.

Değerli milletvekilleri, çok çarpıcı bir şey var aslında burada: Hani “Kaderdir, takdiriilahîdir. Fıtratında vardır, işin doğasında vardır, normaldir.” diye siyasilerden, bu sorumluluğu taşıyanlardan duyduğumuz çokça sözler var ya, bunlardan bir tanesi çok daha ilginç: Çalışma Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kurumu İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer isimli bir kişi yani bürokrat, bu işleri yürütmesi gereken bir görevli gazeteye verdiği demeçte: “Denetçide Allah korkusu olacak.” yani o denetim görevini yerine getirirken hiçbir kayırma, hiçbir, böyle, kötü bir imtiyaz ilişkisine girmeyecek anlamında, oradaki çalışan işçileri düşünecek anlamında bunu söylüyor. Yani, bu ölen, canlarını veren 301 maden işçisini koruyacak olan neymiş? Buradan öğreniyoruz ki müfettişteki Allah korkusu. Ama bu Allah korkusunun ya olmadığını ya da bir işe yaramadığını ne yazık ki acı bir şekilde gördük.

Peki, diğer ülkelerde, Çin’den Amerika’ya maden çıkartılan ülkelerde ne şeklide üretim yapıldığını görüyoruz ve oradaki işçi ölümlerinin neredeyse sıfır düzeyde olduğunu biliyoruz. Yani oradaki Tanrı sevgisi, oradaki çalışan işçilerdeki, denetçilerdeki Tanrı sevgisi bizim insanlarımızdan daha mı fazla? Bunu ister istemez sormak gerekiyor. Bilim, teknoloji, tedbirler, insan emeğinin hak görmesi, değer görmesi, bunları esas almak mümkünken ama ne yazık ki burada söylediğimiz gibi, insanları inançlarıyla susturmak, boyun eğdirmek isteniyor ve ondan sonra da bütün bu üzüntülerin, bütün bu ağır tahribatın üzeri şehitlikle kapatılmak isteniyor. Ha bire duyuyoruz ki bakanlardan yapılan açıklama: “Ölenlerin yaralarını saracağız, yetimlerine sahip çıkacağız, kredi borçlarını erteleyeceğiz, burslar vereceğiz, tazminat ödeyeceğiz.” Yani bütün bu tersanelerde, başkaca inşaat alanlarında işçi ölümlerinde yapılan, davadan vazgeçirme, bu işin arkasını takip etmeme, siyaseten hesap sormama bu şekilde bir kez daha dayatılıyor.

Bakanlara, Hükûmete sormak gerekiyor: Siz bu insanların seçim zamanında oylarını isterken, can güvenliği sağlamadığınız bu işçilerin nasıl geleceğini güvenceye alacaksınız? 50 bin işçi bu maden sahalarında çalışıyor, aynı tehlikeyle onlar da karşı karşıya. O nedenle, siyaseten sorgulanması gerekiyor ve işçilerin acil taleplerinin karşılanması gerekiyor. öyle bir parmak bal çalarak, tazminat ödeyerek, şehitlik gibi bir rütbe, paye biçerek bu işlerin üzerini kapatmak mümkün olmayacak. Bunu sadece Somalı madencilerin yarasını sarmak için değil, başkaca iş kollarındaki aynı şekilde milyonlarca işçi emekçinin karşı karşıya kaldığı durumun önüne geçmek için… Bakın, Yatağan Termik Santralinin işçileri günlerdir Ankara’nın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – …merkezinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığının karşısında direniyor. Bunu görmesi gerekiyor bakanların, bakanlıkların. Hâlâ bu ekonomiyi sürdüreceğim diye ısrar etmemeleri gerekiyor. Taşeron çalışmasının açıkça yasaklanması hepimizin ortak talebi olması lazım.

Bakanları bu tutumlarından dolayı bir kez daha göreve ve sorumlu davranmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge sahibi olarak ikinci sözü isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın ve yasalarımızın yüklediği görevleri yerine getirmeyen, başka bir deyişle, hukuki deyimiyle olumlu edim yükümlülüğünü yerine getirmeyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın  Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Sayın  Faruk Çelik hakkında verdiğimiz gensoru üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu Soma’daki maden kazasında ölen 301 canın içerisinde benim okul arkadaşım maden mühendisi Cihat Karadağ’ın oğlu Koray Karadağ da vardı. Hepsine yeniden Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu konuşmayı, bir kere, bir vatandaş olarak yapıyorum.

İki: İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi mezunu, on iki yıl yer altında maden mühendisliği yapmış bir maden mühendisi olarak yapıyorum.

Üçüncüsü: İş hukuku ve iş kazaları davalarında avukatlık yapmış bir hukukçu olarak yapıyorum.

Her şeyden önce, bu “İş kazası” denilen cinayet önlenebilir miydi? Bu açıdan olaylara bakılmasını gerektiğini söylüyorum. Bir de kendi duygumu söylemek istiyorum. Her kazadan sonra Başbakanın, bakanın, valinin, kaymakamın, medyanın, siyasilerin kaza yerine üşüşmesinin de çok uygun olmadığını hep düşünmüşümdür. Yani, siz gitmeniz gerektiği zaman oralara gitmeyeceksiniz, orada insanlar katledildikten sonra hep oraya üşüşecekseniz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Çalışma Bakanı ile Sayın  Enerji Bakanımız sorumluluk kimdedir diye birbirlerine düşmüşler; bizim sorumluluğumuz nedir, kimin sorumluğu nedir diye.

Şimdi, Sayın Faruk Çelik diyor ki: “Sorumluluk Enerji Bakanlığındadır, bizim sadece denetim sorumluluğumuz vardır.” Doğrudur. Öbür yandan Enerji Bakanı da diyor ki: “Doğal afet dışında yaşanan kazada sadece işletmelerin değil Enerji Bakanlığının da, Çalışma Bakanlığının da, konuyla ilgili görev yapan kurumların da sorumluluğu vardır.” Bu da doğru. Zaten Çalışma Bakanıyla ilgili verdiğimiz gensorunun hukuki odağında, onun eylemi olan denetleme ve kontrol etme görevini yerine getirmediği nedeniyle veriyoruz. Enerji Bakanı hakkındaki verdiğimiz gensoruda, Sayın Bakanın kendisinin burada söylediği, ilgili yasalarda ve Anayasa’da verilen görevleri yerine getirmediği için söylüyoruz.

Gensorumuzun metninde hangi yasaları ihlal ettikleri çok açık bir şekilde var ama ben burada bu kazanın oluşuyla ilgili  kendi gözlemlerimi anlatmaktan ziyade, orta zekâlı, madencilik fakültesine girip çıkmış bir adamın dahi bu kazayı önceden öngörebileceğini bilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, arkadaşlar, burada adam yazmış, İstanbul Üniversitesi yazmış, bakın: “Kömür İşletmeleri tehlikeyi biliyordu.” diyor. “Kömür İşletmeleri tehlikeyi biliyordu.” diyor Sayın Bakan. Bu kazanın olacağını siz de biliyordunuz, bu kazanın olacağını TKİ Genel Müdürü de biliyordu. Bu kazanın olacağını, sizin daha 2 Mayıs günü TKİ’nin Yönetim Kuruluna atadığınız Teftiş Kurulu Başkanınız da biliyordu. Bu bir kaza değildir. Kaza, önceden öngörülemeyen, dolayısıyla gerçekleşmemesi için önlemleri alma imkânı olmayan bir riskin gerçekleşmesidir. Önceden öngörülebilecek, orta vasat bir zekâyla önceden öngörülebilecek ve gerçekleşmemesi için önlem alınacak bir olayın gerçekleşmiş olması kaza değil cinayettir.

Şimdi “Bizim sorumluluklarımız varsa istifa edelim.” diyorlar. Sayın Bakan, elinizi yüreğinize koyun, her iki Bakana söylüyorum -birisi zaten gelmedi- içinizdeki Allah duygusuna seslenerek söylüyorum: Siz bu olayda “Evet, benim sorumluluğum yoktur.” diyebiliyor musunuz? Siz de mühendissiniz. Önce kazayla ilgili “trafo patlaması” dediler, arkasından başka bir şey söylediler. Ocağa daha inmeden arkadaşlar, böyle bir kazanın trafo patlamasından olmayacağını açık, net olarak söyledim. “Tweet” attım “Bu karbonmonoksit  zehirlenmesi olabilir, metan gazı zehirlenmesi olabilir.” dedim.

Bu ocak, buralar TKİ tarafından bu adamdan önce Ciner Grubu’na devredilmiş ve orada A panosunda yapılan üretim sonucunda zaten yanma varmış, gaz birikmiş, orayı betonla kapatmışlar, gitmişler. Yani, Ciner Grubu bu olayı bildiği için, kurtulamadığı için burayı devretmiş Alp Gürkan’a. Burada ister karbonmonoksit zehirlenmesi olsun isterse metan gazı zehirlenmesi olsun bu olay önlenebilirdi arkadaşlar. Neden önlenebilirdi? Metan gazı için sensörler var, bir de aynada monitörle ölçüm yapmak lazım. Otomatik sensörlerin dışında, manuel sensörlerle de ölçüm yapılır; bu karbonmonoksit, ortamdaki karbonmonoksit miktarı bu sensörlerle belirlenebilir ve yine metan gazı belirlenebilir -onun sensörü ayrıdır- oksijen miktarı belirlenebilir ama burada sensörlerin çıktılarını bilmiyoruz. Bir laf diyor ki: “Efendim, burada 30 ppm’lik karbonmonoksit sürekli bir durum arz etti.” Eğer 30 ppm karbonmonoksit o ocaklarda, ortamda süreklilik arz etmişse arkadaşlar, bu toplu cinayettir. Çünkü, 30 ppm karbonmonoksidin ortamda olması demek, ben gizli yanmadan alevli yanmaya geçiyorum demektir. Hani deniliyor ya “Gizli yanma, kızışma yanma neticesinde buralarda bu olay oldu.” Bu, budur. Öbür yandan, eğer 30 ppm değilse birden 50 ppm’den 400-500 ppm’lere nasıl çıkmıştır? Bu, aniden olan bir olay değildir arkadaşlar çünkü karbonmonoksit zehirlenmesi aniden açığa çıkmaz. Bu saatlerce, günlerce, haftalarca bir birikimin sonucudur ve bunların üstü örtülüyor.

Şimdi, burada Hükûmetin tutumu da ilginç, yandaş medyanınki de ilginç. İlk günleri “Efendim, bu ocak denetlendi, çok güzel denetlendi.” Ee… “Ocakta suç yok, suç ölen işçilerde(!)” O ocaklar denetlenmiş ya(!) Şimdi o denetlemenin de nasıl olduğunu göstereyim ben size. Çalışma Bakanlığı müfettişleri… Ben bilirim bu denetlemelerin nasıl olduğunu. On iki yıl ben çalıştım bu ocaklarda Sayın Bakan. On iki yıl çalıştım yer altında. Benim iş yerimde bir tek kaza olmadı, ölümlü kaza çünkü biz üretim yaparken… Onu da özel sektör çalıştırıyordu. “Buradan altın çıkmıyor…” “Altın çıksa bile insandan daha değerli değildir. Sen mühendis olarak burada her türlü tedbirleri alacaksın.” denilmiştir. Ama, burada bakın, tespite bakın Çalışma Bakanlığının, deniliyor ki: “İş yerine gelindi.” İşte şu şu numarayla işlem görüyormuş. Ya, bunun bana ne faydası var? Öbür taraftan, “İş yerinde bir eksiklik görülmedi.” deniliyor. Nereleri gezilmiş?

Şimdi, burada örnek gösterilen işletmeye bakın. Örnek gösteriyorlarmış. Eğer bu işletmeyi Türkiye’de örnek gösteren bir tane üniversite varsa o üniversitenin hemen kapatılması lazım ve açığa çıkıp söylesinler. “Efendim, burası temiz.” İyi, güzel; örnek gösteriyorlar. Sonra, yandaş medya da dönmeye başladı. “Bu Alp Gürkan’ı kim koruyor ya? Bilmem, işte bunun damadı siyonist, Hükûmeti temizlemeye çalışıyor.”

Arkadaşlar, bu olayın sorumlularını söylüyorum:

Bir: Hükûmet, devlet. Devleti Hükûmet yönetiyor ve Enerji Bakanı, Çalışma Bakanı; derhâl istifa etmeliler, derhâl.

İki: Oradaki taşeron, o Alp Gürkan, o adam. Onu gözaltına alacağınıza -yani çok güzel mücadele ediyorsunuz- bakın, kimi gözaltına almışsınız. Bakın, işte, Alp Gürkan bu arkadaşlar, 13 yaşındaki çocuk! Alp Gürkan’ı gözaltına alamıyorsunuz, bu çocuğu gözaltına alıyorsunuz.

Soma’ya 400 sağlıkçı göndermişsiniz, 1.200 polis göndermişsiniz, Çevik Kuvvetten. O gün ben Soma’daydım, dediler ki: “Allah’a şükür, bu iktidar bizi TOMA’yla da tanıştırdı. Başbakan bir yandan yumruk attı, özel kalemdeki müşavir de tekme tokat sokak kavgasına girdi. İki tane facia yaşandı: Bir, 301 kişinin ölümü, bir de Recep Tayyip Erdoğan faciası yaşandı orada. Acılı insanlar market köşelerinde tekme tokat kovalanmaya başlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunlarla ilgili çok söylenecek şey var. Ancak, Başbakana da bir sözüm var. Başbakan Victoria Dönemi’nin İngiltere’sinden rakamlar vereceğine -hangi mühendis vermişse onu yanlış vermiş- bugünün İngiltere’sinden rakamlara açıp baksın. Eğer 1850 Victoria Dönemi’nde o rakamlara bakıyorsa ona ben Emile Zola’nın Germinal adlı romanını okumayı tavsiye ediyorum. Fransa kırsalında yer altı maden ocaklarında işçilerin nasıl isyana koştuklarını okumasını öneriyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge sahibi olarak üçüncü konuşmacı Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik hakkında verilen gensoru önergemiz hakkında Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Soma’da yaşanan katliamın bedelinin ağır bir yüzleşme vesilesi olduğu açıktır. Sınırsız kazanma hırsıyla göz göre göre yüzlerce insanın hayatının hiçe sayılması, siyasal iktidar ve yönetim pratiğini bir kez daha teşhir etmiştir. Soma kömür madeninde meydana gelen madenci işçi kıyımını elbette basit bir iş kazası gibi görmek ve yaşanan durumu iş kazası kavramı üzerinden okumak, ayrıca, yaşamını yitiren işçilerimizin yakınlarına tazminat ve rehabilitasyon hizmetleri gibi gelecek zaman dilimine atıfta bulunan iyileştirme çabalarından bahsetmekle yetinmek, en hafif ifadeyle, madenlerde süregiden köle işçi koşullarının devam ettirilmesi anlamına gelmektedir.

Ayrıca, Soma’da gerçekleşen işçi kıyımının Sayın Başbakan tarafından günümüzden bir asır önce farklı ülkelerde gerçekleşmiş benzer olaylarla karşılaştırılarak kamuoyuna sunulması aslında ülkemizdeki maden işçilerinin yüz-yüz elli yıl önceki köle mantığıyla çalıştırıldıklarının da bir itirafıdır.

Değerli milletvekilleri, Soma’da meydana gelen madenci işçi kıyımını özelleştirme, iş güvenliği, kötü koşullardaki işlere mecbur bırakılmış insanlar, sermaye-devlet çıkar ortaklıkları, algı yönetimi operasyonları, medya baskısı, sömürü sistemleri gibi kavram ve olgularla birlikte düşünmek bilimsel bir zorunluluktur. Soma’da yaşanan madenci işçi kıyımından sonra ortaya çıkan bilgilerden anlaşılmaktadır ki burada olup biten sadece iş ve işçi güvenliği tedbirlerinin alınmamış olması sonucu yaşanmış bir facia değildir. Açığa çıkmıştır ki Soma Anonim Şirketi bizzat Hükûmet ve ilgili bakanlıklar tarafından organize edilip ülkenin en çok kömür çıkaran özel şirketi hâline getirilmiş ve ülkenin en önemli iki maden havzası olan Soma ve Merzifon’da önemli ocaklar bu şirketin işletimine verilmiştir. Hükûmet, söz konusu şirketlerle geliştirdiği ilişkinin kamuoyuna yansımaması için facia yaşandıktan hemen sonra tüm hazırlıklarını bir algı operasyonu kurgulamak ve yönetmek üzerine yapmıştır. Öyle ki şirket yöneticilerinin ancak dördüncü gün basın karşısına çıkabilmelerinin başka bir izahı mümkün değildir. Aynı biçimde, mülki amirler, belediye başkanları, vesairin, kurtarma çalışmaları sonuçlanana kadar basına yansıyan bir açıklamaları olmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de sadece kömür sektöründe son yirmi üç yıllık dönemde iş kazaları ve meslek hastalığı nedeniyle 3 binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybederken sürekli iş göremez hâle gelenlerin sayısı ise 14 bini bulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de maden ocaklarında meydana gelen patlamalar ve yangınların nedenleri araştırıldığında üretim yönetiminin gereklerinin tam olarak yerine getirilmemesi, üretim plan ve projesinin bulunmaması ve havalandırma konusundaki eksiklikler ilk sıralarda yer almaktadır. Kazaların başlıca nedenlerinin altyapı ve teknolojiyle ilgili önlenebilir sorunlardan kaynaklanması denetim ve yatırımların caydırıcı olmadığını ortaya koymaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik de dünkü Genel Kurul konuşmasında Türkiye’de 160 maden ocağında kömür çıkarıldığını, teftişler sonucu 2011 yılında 53, 2012’de 58, 2013 yılında 54 ve 2014 yılında ise 7 maden iş yerinin kapatıldığını anlattı. Bu madende ikinci çıkış yolunun, nefesliğin, mekanik havalandırmanın, yedek enerji kaynağının, tehlikeli gazları izleyen sensörün, yedek havalandırma sisteminin bulunmaması, kullanılan ekipmanın standartlara uygun olmaması gibi sebeplerin bir madenin kapatılmasını gerektirdiğini aktardı. Sayın Faruk Çelik’in ifadelerine göre, üç yılda toplam 172 maden, kapatma cezası alacak düzeyde iş güvenliğinden yoksundur.

Sayın Bakana ait bu ifadeler de açıkça ortaya koymaktadır ki Bakanlık sadece kapatma cezası vermekte ancak madenlerin iş güvenliği standartlarının yükseltilmesi noktasındaki sorumluluğunu yerine getirmemektedir. Bir madene kapatma cezası vermek yalnız başına bir çözümmüş gibi sunulamaz.

Bakanlığın asli görevlerinden biri de güvenli çalışma ortamının yaratılması konusunda sorumluluklarını yerine getirip işletmeleri bu konuda teşvik etmesi ve nitelikli denetime tabi tutmasıdır. Dolayısıyla, Soma madeninin şimdiye dek iş ve işçi güvenliği açısından nitelikli bir denetime tabi tutulduğu söylenemez.

Değerli milletvekilleri, Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin denetim raporlarının ocağa inmeden, işçileri yeterince dinlemeden kaleme alındığı yönünde önemli iddialar mevcuttur. Çalışma Bakanlığının sendikalarla ilişkileri düzenlemesi ve denetlemesi gerektiği hâlde bu görevini de yerine getirmediği ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihin en büyük iş cinayetlerinden biri olarak anılacak olan bu facia hem Hükûmetin hem de madeni işleten Soma Holdingin ve sahiplerinin ortak sorumluluğundadır. Adalet ve Kalkınma Partisinin sürdürdüğü neoliberal ekonomik program ve onun sırtını dayadığı taşeronlaşma, özel sektöre devir politikaları, Hükûmetin ve bakanlıkların denetleme fonksiyonlarını da yerine getirmemesiyle birlikte toplu bir işçi kıyımına dönüşmüş durumdadır.

Değerli milletvekilleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da madenlerden ve dolayısıyla Soma’da gerçekleşen işçi kıyımından birinci derecede sorumludur. Sayın Taner Yıldız “Bu bir doğal afet değil, o hâlde kusur var, buradaki kusur tartışılmaz, kim ve hangi kuruluş olursa olsun sonuna kadar gidilecek. Bunu söylemekten çekinmemeliyiz, bizim kusurumuz yok deyip üstünü örtemeyiz, hepimiz sorumluyuz.” şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Sayın Bakan bu ifadelerinin arkasında durmalı ve bu konuda gereğini yapmalıdır. En üst düzeyde yetkili bir makamın sorumluluğu salt duygusal sözlerde değil, uygulamada da karşılık bulduğunda anlamlı olabilecektir. Zira Enerji Bakanlığı Soma’dan sınırsız kömür alımını garanti etmiştir. Türkiye Kömür İşletmelerinin bu garantisi sonucunda şirket, işçileri üretim zorlamasına sürüklemiştir. Bu garanti neticesidir ki şirket, 2015’te terk etmesi gereken madenden tüm kömürü söküp almak için işçileri dişiyle tırnağıyla ölümüne kömür çıkarmaya zorlamıştır. Birçok güvenlik kuralı dikkate alınmamış buna ilave olarak yanan madende bile üretim yapılmıştır. Bakan, Soma’yı örnek maden ilan ederek halkı yanlış bilgilendirmiştir. Bakanlık denetçilerinin raporlarının nitelikten yoksun olduğu ortadadır. Sayın Bakan denetim yetersizliğinin ve niteliksizliğinin de birinci derecede sorumlusudur. Ayrıca, Enerji Bakanlığına bağlı Türkiye Kömür İşletmeleri yönetiminin de bu olayda gerçek işveren olarak birinci derecede sorumluluğu bulunmaktadır. Gerek işveren olarak Türkiye Kömür İşletmeleri 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu’nun öngörmüş olduğu önlemleri almamış olmaktan dolayı sorumludur ancak henüz ilgili sorumlular ne görevden alınmış ne de soruşturma kapsamına alınmışlardır. Bu da Sayın Bakanın sorumluluğu ortaya çıkaran ayrıca bir durumdur.

Madenlerin denetimi konusunda gündeme getirilmesi gereken bir diğer nokta, “daimî teknik nezaretçi” kavramında odaklanmaktadır. Daimî teknik nezaretçi uygulaması ve konuda Bakanlığın ihmal ve ihlalleri katliamda ciddi bir faktör ele alınmalıdır. Türkiye'nin diğer tüm madenlerinde acil bir biçimde uluslararası gözlemcilerden oluşan kurullarla denetimler yapılmalı, tüm madenlerdeki çalışmalar bir an önce durdurulmalıdır. Bu madenlerin faaliyetlerin tedbiren henüz durdurulmamış olması da yine hem Çalışma Bakanlığı hem de Enerji Bakanlığının risklere karşı sorumluluklarını yerine getirmemiş olduklarını ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, madenciliğin önemli bir sektör olduğu gelişmiş ülkeler Soma benzeri bir işçi kıyımını neredeyse yüz yıldır yaşamıyorlar ve bunun sebebi onların daha şanslı olmaları değildir. Neden o ülkelerin madenlerinde böyle facialar yaşanmıyor? Çünkü iş güvenliğini sağlama alacak yasalar yaptılar ve bu yasaları uyguladılar. Bu tecrübeler bize gösteriyor ki ölüm ve kaza madenciliğin fıtratı değildir.

Uluslararası Çalışma Örgütünün 1995’te çıkardığı ve 26 ülkenin imzaladığı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık” başlıklı 166 no.lu ILO Sözleşmesi Türkiye tarafından henüz imzalanmamıştır. Bu da tabii, Türkiye'nin uluslararası anlamda gereken sorumluluğunu yerine getirmediğinin de bir göstergesidir.

Yaşanan faciayla madenci işçi katliamlarıyla ilgili birçok veri ortadayken Sayın Bakan Taner Yıldız ve Sayın Bakan Faruk Çelik’in bana göre derhâl istifa etmeleri ve bu konuda Genel Kurulun kendileri hakkında gensoru açılmasını Halkların Demokratik Partisi adına talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili.

Süreniz on dakikadır, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Soma’da meydana gelen, hepimizin yüreklerini dağlayan, 301 arkadaşımızın vefat ettiği Soma maden kazasıyla ilgili günlerdir burada konuşuyoruz.

Aslında, iki üç gündür Parlamentoda bu gensorunun dışında, diğer ülkelerde olduğu gibi, kusuru olan bakanlar, geleneklerin oluşturulduğu, bizden daha geride olan ülkelerdeki gibi davranır mı diye bekledik. Yani Enerji Bakanı ile Çalışma Bakanı, 301 işçinin öldüğü, her iki bakanın da bu ölümlerin ardında kusur olabileceğini, kusursuz bu ölümlerin gerçekleşmeyeceğini söylemesine rağmen koltuklarında çakılı kalması, koltuklarıyla ilgili istenilen düzeyde halkın beklentisini karşılayacak olayı gerçekleştirmediklerinden dolayı, Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partileriyle birlikte her iki bakan hakkında gensoru verdik.

Ama görüyorum ki 301 insanın canını teslim ettiği Soma maden ocağında, oradan bizi seyredenler en fazla şu mesajı atıyorlar: Türkiye’nin böylesine hassas günlerinde, bu acıların paylaşıldığı bir günde, halk tabiriyle “O ceylan derili koltuklarda oturan Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri nerede?” diye soruyorlar. Biraz sonra gensoruyla ilgili, görüşülüp görüşülmemesiyle ilgili oylama yapacağız. Ben biliyorum ki o oylamada bu boş olan koltukları dolduracaksınız ama böylesine önemli bir konu, böylesine ortak acıların yaşandığı bir ülkede nasıl bu kadar duyarsız olabilirsiniz? Gerçekten vicdanınızla aklınızın arasına Soma’da maden ocağının önüne örülen duvar gibi bir duvar mı örülmüş?

Değerli arkadaşlarım, gerçekten ne söyleyeceğimi bilmiyorum ama görüyorum ki bu tehlike yıllar öncesinden “geliyorum” demiş. Biz de bu tehlikenin gelebileceğini düşündüğümüz için bu kürsüden çok bağırdık, çok söyledik. “Soma, Manisa’nın bir ilçesi; Soma’da emeğiyle, alın teriyle geçinen insanların sıkıntıları var. gelin…” Ekonomik sıkıntılarından bahsetmedik, onlar Türkiye’nin her tarafında var -kredi kartı borcundan ev kredisine kadar- ama “Buradaki tehlike önemli bir tehlikedir. Buradaki tehlike vuku bulur ise yaşamını kaybedecek arkadaşlarımız var. Bu kürsüye gelip de taziyede bulunma, ‘Başımız sağ olsun.’ deme durumuna düşmeyelim.” dedik.

Anlatabildik mi? Anlatamadık. Hatta çok da üzülmüştüm, bir milletvekili olarak, konuşmamın AKP milletvekilleri üzerinde bıraktığı tesirin az olduğunu düşündüm. Anlatamadığımdan dolayı da demiştim ki: “Sayın Enerji Bakanı, istifa et, söz veriyorum, ben de istifa edeceğim milletvekilliğinden.” Muhalefet milletvekili niye istifa eder ki? “Anlatamadığımdan dolayı istifa edeceğim.” demiştim. Belki anlatabilse idim bu kazanın önlenmesi mümkün olurdu ama yanlış düşünmüşüm.

Soru önergesine Çalışma Bakanlığının verdiği cevap burada. Sormuşuz “2010 yılı ile 2012 yılı arasında Türkiye’de madenlerde hayatını kaybeden insanlarımızın sayısı ne kadar?” diye. Çalışma Bakanlığı cevap vermiş, demiş ki: “20/10/2012 tarihinin sonuna kadar toplam 293 arkadaşımız madenlerde can vermiştir.” Yani 2010’da başlayan, 2010’dan itibaren devam eden ölümlü kazaların 293 olması, üç yıl içerisinde, aslında madende bugün olacakların, bugün olanların habercisiymiş. Biz bunları biliyoruz, bunları okuduk bu soru önergesi cevaplarından; bu soru önergesinin cevabını Çalışma Bakanı vermiş. Ama geldiğimiz noktada, hiçbirimizin kabul edemeyeceği, hiçbirimizin yüreğinin sızlamadığını söylemenin mümkün olmayacağı bir ortama geldik.

Her iki bakan da gerçekten bu konuyla ilgili kusurlarının olduğunda, denetimle ilgili gerekli olan çalışmaların yapılmadığında, işveren ve sanayici ilişkisinin Soma’da getirdiği noktanın bu olduğunda birleşiyorlar ise istifa etmeleri kadar doğal bir ortam olamaz.

Sayın Bakanım, bir yıl kaldı, hepsi bir yıl. Bir yılı bakan olmadan geçirseniz acaba çok şey mi kaybetmiş olursunuz? Ama ben Sayın Taner Yıldız’ı da tanıyorum, Sayın Faruk Çelik’i de tanıyorum, eğer kendi akıllarını kullansa idiler kesinlikle istifa etmeyi düşüneceklerdi. Dünkü konuşmada söyledim, ne olur aklınızı kiraya vermeyin, aklınızı kiraya verecek iseniz vicdanlarınıza verin. Eğer aklınızı Başbakana ipotek edecek iseniz bu olayları gerçekleştiremezsiniz.

Şimdi gensoru geldi, bu gensoruyla ilgili ben sizden rica ediyorum, vicdanlarınızla aklınızın arasında bir köprü kurun, o vicdanınızın söylediğini aklınız kaldıracağınız parmaklara göndersin. Gensoruyla ilgili görüşmeyi açacağız. Gensorunun kabulüne oy verin, görüşmenin devamını sağlayalım. Eğer biz Türkiye’deki 301 insanın yasını  tutuyor isek, Türkiye’deki madenlerle ilgili sorunların halledilmesini istiyor isek, kesinlikle bu gensorunun görüşülmesine Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri oy versinler. Görüşülmesi kabulü anlamına gelmiyor ama ne olursunuz, yukarıdan  birilerinin söylediği şekilde “Biz onu bunu anlamayız, bize yukarıdan ne söylerse Başbakan biz onu yaparız.” mantığıyla hareket eder iseniz doğru bir anlam taşımaz.

Biraz önce, Soma’dan gelen 9 temsilci arkadaşımızla görüştük. Gerçekten onlarla görüşmek, onlarla konuşmak yine, acılarınızın çok üst düzeye gelmesine vesile oluyor. Sayın Başbakanla görüşmüşler, Sayın Enerji Bakanıyla görüşmüşler, sözler verilmiş. Sözlerle ilgili kendilerine dedik ki: Cumhuriyet Halk Partisi hazır. Bu saatten itibaren, bu dakikadan itibaren iş güvenliğiyle ilgili alınacak, getirilecek yasalara hemen, yirmi dört saat bu Meclisten ayrılmadan bu yasanın çıkmasında beraber olacağız. Yer altında çalışan insanlarımızın aldıkları ücretlerle ilgili iktidar partisi ne zaman neyi getiriyorsa hemen yanında olacağız. Taşeron işçilerin çalıştırılmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği kanun teklifinin görüşülmesi kabul edilmiştir, teşekkür ederiz sizlere.

Maden işçileriyle ilgili emekliliğin yeniden düzenlenmesini Adalet ve Kalkınma Partisi… Yani parmağıyla her kanunu çıkarıp her kanuna ret cevabı veren sizlerin getireceği emeklilikle ilgili her konuda destek olacağımızı söyledik. Biz, 9 arkadaşınızın buraya geldiğini biliyoruz ama onların arkasında 14 bin insan var, 14 bin insanın temsilcisi olarak buraya geldiler.

Sayın Enerji Bakanımız, aşağıdan çıkan babanın avucu kapalıydı, beraberdik, içinde de “Oğluma iyi bakın.” yazıyordu. Eğer bu duygularla bunu düşünerek oy kullanır iseniz bu gensoru önergesine olumlu oy kullanırsınız.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Sakine Öz, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

13 Mayısta Soma’da yaşanan iş cinayeti ulusumuzun boğazını düğümledi. Bir yumruk oturdu bağrımıza, birlikte sabırla söküp atmaya uğraşıyoruz. Vardığımız her evde farklı bir acıyı paylaşıyor, çaresizliği umuda çevirmek için omuz omza veriyoruz. İnsani duygularını, emekçinin hakkına saygıyı ve onurunu henüz paraya, kısır siyasi çıkarlara ve kâr hırsına terk etmemiş milyonlarca insanımız yapılanların hesabının önce devlet yetkililerinden ve şirketten her yönüyle sorulmasını bekliyor.

Elinden tuttuğumuz benzi kül gibi geçmiş gencecik gelinlerin, yaşlı gözlerle uzaklara dalmış ana babaların, daha kundaktaki yavrularımın, artık ne diyeceğini bilemeyen Sultan ninemin, babasına özlemini mektuplara döken çocuklarımın, faciadan kurtulan ama yarınını kara kara düşünen madencimizin benden ve bir kez olsun vicdanınızla karar vermenizi beklediğimiz siz milletvekillerinden tek bir talebi var; eşlerinin, babalarının, evlatlarının hakkını söke söke almamızı, gerçek sorumlulardan ama gerçek sorumlulardan yılmadan hesap sormamızı istiyorlar.

Sayın milletvekilleri, kaza aldatmacasına, fıtrat duyarsızlığına sığmayacak 2014 Türkiyesi’nde 1800’lerin maden kayıplarıyla kıyaslanmayacak bu kapkara utanç, bu yürek yakan iş cinayeti 2012’den beri Hükûmeti her yolla uyarmamıza rağmen göz göre göre gelmiştir. Bugün karşımızdaki Bakanlar, Soma tehlikesini sürekli duyurmamıza rağmen yeterli önlemi almamıştır. Başarısız bir şirket gibi yönetilen devlette yandaşların kesesi için yuvarlanan rakamlar, ruhsatlar, maliyetler konuşulur ama “Madencinin hakkı nerede?” dediğimizde suskunluk hâkim olur. Ne yazık ki madencimiz hasta olup izin isterse o günkü maaşından kesilir. Günlüğü 40 liraya kömür paketleyen işçimiz yaralanır, ambulans yerine dolmuşla, kamyonla hastaneye giderken, çalışmadığı gün için de ne mesaisi ne sigortası yatar. Madenin kalbi olan Soma’nın devlet hastanesinde ileri yanık tedavi merkezi olmadığından işçimiz başka şehre sevk edilir. 3 lira ekmek parasıyla, karnını ekmek arası peynirle, elinin kazmasıyla doyurmaya çalışır.

Bir araba fazla kömür uğruna madencinin molası sürekli ertelenirken susarlar ama facia günlerinde bugün hesap vermesi beklenen Bakanın iki gündür giydiği gömleği, yediği çay-simidi haberlere manşet yaparlar. Ne var ki haberli gelinen denetimlerde paralel bağlanması gereken havalandırma sistemlerinin seri bağlanması gibi çok önemli eksikleri görmeyip ana yollar şöyle bir göz ucuyla gezilir, daha sonra derhâl teftiş ekibiyle yemeğe geçilir. Sizi uyaran meslek odalarının yetkisi elinden alınır, ihmalin sorumlusu bakanlıklar hiç utanmadan meslek odalarını mali yönden sorgulamaya başlar. Madencimiz küflü gaz maskesini denedi diye 400 lira ceza yer. Zulme sesini yükselten, “Bu maden bu üretimi taşıyamaz.” diyen emekçi, çavuşundan amirine, oradan parti teşkilatına kadar hizaya çekilir. Tüm uğraş, varsa yoksa prim kapmak için yarışmak, bir araba daha kömür çıkarmak içindir. Madencimiz her gün “Bir sabah işten çıkarılacağım.” korkusuyla, çekilmiş banka kredisinin hesabıyla gece gündüz mesaiye devam etmiştir. Sorumlu bakanlar ise tüm bu sömürüye, adı üstünde, sadece bakmıştır.

Sayın milletvekilleri, “Soma’da felaket yaklaşıyor.” diyerek sizleri uyarmıştık. Öyle zannettiğiniz gibi üç hafta önce değildi, tarih 19 Kasım 2012’ydi. Araştırma önergesiyle Soma’daki madencilik sorununa, denetim ve çalışma şartlarına dikkat çektik, çoğunuz sustunuz. “İşçilerin ek mesailerinde açıkça sömürü vardır.” dedik, insanı yok sayan rekabeti körü körüne sürdürmek uğruna durdunuz. “Madenlerde hak edişleri, kıdemi ödenmeyen, toplu sözleşmeden usulsüzce çıkarılan, başka madenlere sigortasız, günübirlik sürülen madenciler var.” dedik ama ilgilenmediniz. Bugün, Soma’da tekmeyle, tokatla, insan onuruyla oynayan, vicdanlara kelepçe vuranlar, işçilerimizin zorla mitinglere taşınmasını, madende ara vermeden çalışmasını, bakan gelecek diye zorla iftar mesaisine bırakılmasını Meclise taşıdığımızda sadece seyrettiniz. Sömürüyü katlayan, denetimi sıfırlayan, işçi sınıfını, işçi sağlığını, güvenliğini eften püften sayanların tüm sorumluluğu şirkete yükleme mesaisinin toplumumuzda hiçbir karşılığı olmayacaktır, olmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, hatırlatmak boynumun borcudur. 24 Ekim 2013’te araştırma önergemizi verdiğimiz gün Mecliste size şunları söylemiştim: “AKP döneminde, devlet, denetimi bırakmış, insan saymadığı işçimizi ölüm çukuruna yollamıştır. 20 Ekimdeki yangının mağduru işçilerimiz deneyimli olmasaydı, kendi olanaklarıyla barikat kurup dışarıya çıkmasıydı, bugün nasıl bir faciayla karşılaşacaktınız hiç düşündünüz mü?” Ne acı ki Sayın Faruk Çelik ve Taner Yıldız 24 Ekimdeki bu uyarımı, ihmallere çözüm bulmayı yedi ay boyunca erteledi. Yazık ki geçen hafta, tam da “geliyor” diye yedi ay önce uyardığımız bu faciayı yaşadık. İş cinayeti bir zincirdir sayın milletvekilleri, kazayı öngöremezsiniz, birden gerçekleşir ama cinayetler güvenlik tedbirleri alınmadan, ahbap çavuş ilişkilerine yaslanarak “Ben geliyorum.” der. Madenlerde ruhsat işlerini kendine bağlayan Başbakanın tercihlerinden başlar, ihalelerin, sözleşmelerin içeriğine, kimlerin kayrıldığına uzanır. Denetimlerin kimler tarafından, nasıl yapıldığına, sendika duruşuna, eski taşeron ağalarına, iş güvenliğine bağlanır. İş cinayetlerine sınırsız özelleştirmeyle, emek sömüren taşeronlaşmayla ve eksik denetimlerin yarattığı büyük yıkımlarla ortam hazırlayan devlet yöneticileri acımızın asıl sorumlusudur, sizsiniz asıl sorumlular. Sizin bu yükü medya eliyle, bakanların sakin diliyle Hükûmet üstünden atmaya, tek başına şirketin üzerine yıkmaya gücünüz yetmeyecek. Siz bu büyük sorumluluğun altında resmen ezildiniz. Soma’daki şeffaflıktan uzak yönetimle altı ay boyunca Soma’nın çilesini büyüttünüz. Soma’da tam bir bilgi karartmayla devlet için kötü sınav verdiniz. Siz sayın bakanlar, önlenebilir cinayetleri kadere teslim edip sahadan çekilemezsiniz. Çok açık bir gerçek var, biz, işçi hakları, güvenceli çalışmaya çözüm getirdikçe Hükûmet susmakta ve hatta ölüm geliri ve aylığı, cenaze yardımı gibi kanunda zaten var olan ödemeleri işçi ailesinin haklarına bir lütuf gibi aktarmaktadır. Oysa, bizim, pirim gün sayısı yetmeyen, sigorta sorunları yaşayan, 2008 öncesine göre yaşlılık ve ölüm aylıkları oldukça düşen ailelerimizin sorununu çözecek tüm tekliflerimiz hazırdır.

Sayın milletvekilleri, gelin Soma’daki adalet feryadına kulak verin. Sorumsuzluğa, faciaya göz yuman bu bakanların hâlâ koltuğunda oturmasına, Meclisin utanmasına fırsat vermeyin. Bir avuç kömür için bir ömür veren madencilerimizin bugün tekrar burada anılmasını sizlerden istiyorum ve bu gensoruda ne olur vicdanlarınıza göre karar verin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Özgür Özel, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bir kez daha madencilerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, ailelerine başsağlığı diliyorum ve Türkiye işçi sınıfına da yaşamış olduğu en büyük iş cinayetinden dolayı bir kez daha geçmiş olsun ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Bu gensoruyu şeklen siyasi partiler, muhalefet partileri verdi, fiziken de bu görevi bizler üstlendik, usulen de bu böyle yerine geldi ama özünde, aslen bizi buraya bu daveti yapan üzerinde, gensoruda görüştüğümüz ve güvensizlik oyu talep edeceğimiz 2 bakandır. 2 bakan görevlerini yaparken ortaya koydukları ihmallerle, kusurlarla, zaman zaman kasta varan kayırmacılıklarla ve kötüye kullanmalarla bu büyük kazanın ortaya çıkmasında en önemli rolü oynamış ve siyasi sorumluluğun sahibi kişilerdir. Kaldı ki bugünleri hazırladıktan sonra dünyada hiçbir parlamentoda böyle bir gensoru görüşmesi yapamazsınız, 301 kişiyi kaybettikten sonra. Dünyanın hiçbir yerinde bir bakan -bir Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı- bu kadar ciddi sorumluluklarına ve 301 kişinin ölümüne rağmen, hâlâ daha orada oturup da birazdan çıkıp kendisini savunma ve bu önergelerin gündeme alınmamasını talep etme gibi bir pişkinlikle karşısına çıkamazlar Parlamentonun. (CHP sıralarından alkışlar)

İstifa, bir hesap verme kültürüdür ama ondan önce soruşturmanın sağlıklı yürüyebilmesi için atılması gereken en önemli adımdır.

Ben, bundan sonraki konuşmamı sizlerin oylarıyla bu görevlerinden azledileceklerini düşündüğüm ve yerine gelecek 2 bakanın duyması ümidiyle yapıyorum. Eğer bu 2 bakan görevlerinde kalacaklarsa, bu 2 bakan hesap vermeyeceklerse sözün bittiği yerdeyiz. Sakın ola kimse çıkıp da “Sorumlular mutlaka tespit edilecek, cezalarını çekeceklerdir.” demesinler. Eğer o samimiyetiniz varsa bütün çağdaş ülkelerdeki gibi istifa mekanizmasının işletilmesini beklersiniz. O yoksa görev sizlerdedir. “Türk milleti adına görev yapıyoruz.” diyorsunuz, görev sizlerdedir. Bu 2 bakana ve bundan sonra bu Parlamentoda bakanlık görevini üstlenecek herkese “Arkadaş, bu kadar büyük bir faciadan sonra istifa etmezsen bu duruma düşersin. Görevini yaparken bilinçle yap. Böyle olaylara sebebiyet vermenin önündeki tedbirleri al. Aksi takdirde de erdemle istifa et.” demeyi bilmelisiniz. Bu sorumluluk bu ana kadar bu 2 bakandaydı ama bundan sonra iktidar partisinin milletvekillerindedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir iki tane örnek vermek gerekirse: Feribot kazasından sonra Güney Kore Başbakanı hiç kimseye bir şey söyletmeden istifasını verdi.

Letonya Başbakanı bir alışveriş merkezinde olan bir iş kazasından, çatı çökmesinden dolayı 54 kişi öldüğü için özür diledi ve hemen istifa etti. Mısır’da Ulaştırma Bakanı Raşid el Mateeni Kasım 2012’de bir trenin bir okul otobüsüne çarpıp öğrencilerin ölmesinden ve yaralanmasından sonra derhâl istifa etti ve Kosova’da İçişleri Bakanı Fatmir Recepi 2007 yılındaki protestolarda 3 göstericinin ölüp 80 kişinin yaralanmasından sonra derhâl istifa etti.

Şimdi, “ileri demokrasi” diyorsunuz, “Türkiye demokraside mesafe alıyor.” diye söylüyorsunuz. Bu mudur demokraside aldığınız mesafe? Hâlâ daha burada, 301kişinin öldüğü yerde Taner Yıldız oturabiliyorsa, hâlâ daha Çalışma Bakanı buraya gelip oturma nezaketini bile göstermiyorsa, sadece kendini savunmak için buraya gelecekse bu nasıl olabilir, nasıl vicdan! Buna söyleyecek bir sözü yok mu iktidar partisi grubunun? Bu sözlerimi duyacak kimse yok grupta. Şuraya bakın, Başbakan “MİT Yasası’nı değiştir.” deyince 300 kişi gelip oturuyorsunuz buraya ama şimdi bakıyoruz kaç kişi var salonda, 45 kişiyle oturuyorsunuz. Yazıktır, ayıptır, günahtır! (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Şov yapma!

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Şov yapma!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şov yapıyorsun.  200 kişi var şurada, bir bak.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Acılardan siyaset yapma.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – İlk gün, maden şirketi çok ciddi bir kuruluştu Sayın Bakana göre, bütün denetimlerden geçmişti. İkinci gün, kazalar madenciliğin fıtratında vardı, dünyanın her yerinde oluyordu böyle şeyler, mesela 1876 İngiltere’sinde. Üçüncü gün, gözaltı yok, sorgu yok, tutuklama yok, savcıya mikrofon uzanıyor, savcı diyor ki: “Ya, zaten sorumlular da öldü, kimi gözaltına alacaktım?” Allah’tan kamuoyu baskısı bir noktaya geliyor, soruşturma açılıyor, etkin bir, birleşmiş bir muhalif söylem kamuoyunda karşılığını buluyor. Kimse bunun üzerinden siyaset çıkarmaya çalışmıyor ama siyaset dediğiniz mesele de, bir iş kazası olduğunda sorumluların sorgulanmaması, hesap vermenin ve adaletin önündeki engellerin kaldırılmamasını talep etmekse eğer kimse kusura bakmasın, o kadar ucuz değil, 301 canımız gitti bizim. Burada sorumlular hesap verecek arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, samimiyet diye bir şey var. Sayın Bakan diyor ki: “Sorumluların sonuna kadar hesap vermesinin teminatıyım.” Bak sen! Peki, Afşin-Elbistan’da 11 işçi büyük bir yığının altında kaldı; 2’si kurtarılabildi, 9’u hâlâ göçük altında. Geçen hafta izlediniz, annesi “Evladımın kemiklerini verin.” diye yalvarıyor. Orada bıraktık. O günkü bakanınız, benzer tarihlerde Şili’deki altmış dokuz gün süren kurtarma operasyonuna “Bizde olsa üç günde çıkarırız.” demişti. O günkü bakanınızın sözü de ortada duruyor, hâlâ daha 9 işçinin kemikleri orada. Taner Yıldız’ın sorumluluğu ne biliyor musunuz? Afşin’de yaşanan o faciayla ilgili soruşturma açılmış. Soruşturma gelmiş gelmiş, bir iki teknisyenden sonra bürokrasiye dayanmış. Savcılık, mahkeme yazıyı yollamış, talepte bulunmuşlar. Soruşturma açılmasıyla ilgili izin vermemiş. Afşin’de 9 işçi yerin altında duruyor, Taner Yıldız’ın oluruyla o soruşturmada hesap vermesi gereken bürokratlar için yargılama izni vermiyor bu Bakan. Şimdi inanacağız öyle mi? Sorumluların ortaya çıkarılması için her şeyi yapacakmış, teminat oymuş; olmaz olsun böyle teminat. Ama bunun teminatı mutlaka ve mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekilleridir. Bu teminatı biz vereceğiz, biz sağlayacağız ve yerine getirmediğiniz sorumluluğu bizler yerine getireceğiz. Bu vicdana sahip milletvekillerinin bu Meclis sıralarında oturduğunu biliyoruz, böyle olduğuna inanmak istiyoruz; aksi durumu kabul etmiyoruz ve aksi durumu düşünmek dahi istemiyoruz. İsyan ediyoruz bu duruma, isyan ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Taner Yıldız gözden çıkarılamaz mıydı? İstifasını veremez miydi? Başbakan bunu isteyemez miydi? O sorunun yanıtı 17 Aralık sürecinde gizli. 17 Aralık sürecinde bakanlar birer birer istifa ederken, orada Bakan Bayraktar’ın resti Başbakanın kulağında küpedir. “Sorumlu ben değilim, her şeyi Başbakanla beraber yaptım, biri istifa edecekse o da Recep Tayyip Erdoğan’dır.” demişti. Arkadaşlar, Taner Yıldız’ın, Erdoğan Bayraktar’a göre bu resti çekecek en az 5 kat fazla malzemesi var elinde. O yüzden isteyemiyor istifasını. (CHP sıralarından alkışlar) Ve ardından Taner Yıldız Soma’ya gitmiş, iki gün aynı gömleği giymiş, simitle beslenmiş, bir piar çalışmasıdır yürütülüyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıptır ya! Senin yaptığın ne!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Bakın, bir şeyi gizlemenin en iyi yolu ortada bırakmaktır. Hırsız girer, bütün evi didik didik eder, kapının girişinde bir torba içindeki ziynetleri bulamadan çeker gider.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Somalı o sözü söylemiyor, Somalılar da seyrediyor seni.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Taner Yıldız’ın bu kadar göz önünde bulundurulması, Murathan Mungan’ın meşhur romanındaki kasiyer kız hikâyesidir. O kadar çok göz önünde olursanız, o kadar çok saklanmış olursunuz. Guguklu saat gibi, saatte bir çıkıp aynı şeyleri söylemek şeffaflık değildir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biraz saygılı ol! Guguklu saat ne demek!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ya, bu kadar saygısız olma!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Günde bir kere konuşursunuz, bütün anaların yürekleri tatmin olur, herkes ikna olur. Bunu yapamadınız, inanmıyoruz, sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz, istifaya davet ediyoruz, güvensizlik oyu vereceğiz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Aynaya baktın, kendini tarif ettin.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Şehitler üzerinden siyaset yapıyorsunuz ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.

Süreniz yirmi dakika.

Buyurun Sayın Ata.

HDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına söz hakkı almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Halkların Demokratik Partisi olarak bir gensoru açılması için önerge verdik. Vermeyebilirdik. Hangi koşulda? Ülkede 301 tane vatandaşımız, işçimiz, emekçimiz toprak altında yaşamını yitirdiğinde bu işin sorumluluğunu gösteren sayın bakanlar istifa etmiş olsalardı, biz de bu Parlamentodan belki aksi bir karar çıkacağına inanmadığımız hâlde bir gensoru görüşmesinin açılmasını talep etmeyecektik ama ne yazık ki bu istifalar gerçekleşmedi. Niye? Çünkü yaptığım yanıma kalır anlayışı var. 301 kişi yaşamını yitirdi. İlk değildi, daha önce de Türkiye'de iş cinayetleri yaşandı. Bunların rakamlarını vereceğiz ama bir defada, tek bir olayda 301 insanın yaşamını yitirmiş olması bir ilk, tabii ki sorumluluk gerektirir. Bir tavuğunuz, bir kuzunuz, bir koyununuz, bir ineğiniz yaşamını yitirse kıyametler kopuyor ama gel gör ki… Burada, gittikten sonra arkasından ağlayanların olmadığını düşünmüyoruz. Ağlayanlar var, sızlayanlar var, çocuklar var, kardeşler var, analar var ama ortada sorumluluk gösterecekler yok. Tabii, sadece yöneten iradesi için söylemiyoruz, işveren iradesi de bu yönlü, kamu kurumunun sahibi olan, söz hakkı sahibi olan irade de bu yönlü, sendikanın iradesi de bu yönlü. Neredeyse kimse sorumlu değil. 301 can toprak altında yaşamını yitirmiş ama hiç kimse sorumluluk kabul etmiyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye -literatürde iş kazaları olarak geçiyor ama- iş cinayetlerinde dünyada 3’üncü, Avrupa’da 1’inci, çok söylendi iki gündür burada. 2002-2013 yılları arasında da yaşanan toplam 880 bin iş kazası var, bu, Bakanlığın vermiş olduğu verilere göre. Yine 13.442 işçi yaşamını yitirmiş. Bu yılın, 2014 yılının ilk dört ayına baktığımızda da 396 insanımız yine yaşamını yitirmiş ve yine mayıs ayıyla birlikte yani Soma’da yitirdiğimiz canlarla birlikte ele aldığımızda 14.500’e dayanıyor. Bu, yılda ortalama 1.250, ayda ortalama 105, günde yaklaşık 4 ölüm demektir; 4 eve ateş düşmesi demektir, 4 eve yangın var demektir. Ama bu noktada bir sorumluluk gösterilmiş mi? Hayır. Bakın, bu Parlamentoda iki dönemdir milletvekiliyiz, her iki bakanlığın çalışma alanı itibarıyla, değil bir, değil iki, değil üç, defalarca araştırma önergeleri verildi ama sonuç nedir? Bu araştırma önergeleri ne zaman ki Hükûmet tarafından onaylanır, o zaman gündeme alınır, komisyon kurulur.

Şimdi, bu noktada kurulmuş bir komisyonumuz yok muydu? Vardı. Sorunlar tespit edilmemiş miydi? Edilmişti. Yapılması gereken açık mıydı? Açıktı. Nelerden vazgeçilmesi gerektiği ortada mıydı? Ortadaydı. Peki, bu niye yapılmadı diye soracağımız mekanizma kim? Tabii ki Hükûmet, tabii ki ilgili bakanlar. Ortada bu Meclisin iradesiyle oluşmuş bir araştırma komisyonu ve onun hazırladığı bir rapor var ama bu raporun hiçbir sonucu pratikleştirilmedi. Peki, kim hesap verecek? Bunu, hep beraber, hesabı vermesi gereken başta Hükûmetin yetkili bakanları, herkesten sormak bizim boynumuzun borcudur diyoruz.

Ülkemizde, Bakanlığın verdiği verilere göre 51 ilde madencilik yapılıyor ve Soma’dan önce, son üç yılın verilerine baktığımızda en çok ölümün yaşandığı iller Balıkesir, Zonguldak, Manisa, Maraş ve Ankara. Toplam üç yılda 292 işçi yaşamını yitiriyor. Evet, bir günde 301 ama üç yılda da toplam 292 işçi madencilik sektöründe yaşamını yitirmiş. Önlem almak gerekmez miydi? Gerekirdi. Bir şeyler yapmak gerekmez miydi, bir söz söylemek gerekmez miydi? Bunların hepsinin gerekliliğine inanıp bir şeyler yapılmadığı için biz bugün mutlaka ama mutlaka istifa edilmesi yahut bu Mecliste gensoru görüşmelerinin açılması yönünde salt çoğunluğunun el kaldırması gerektiğine inanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, biz olağan bir olay mı yaşadık? Hayır, cumhuriyet tarihinin en fazla kayıp verilen olayını yaşadık madencilik sektöründe. Peki, niye bu ülkede bir olağanüstü hâl yok? Olağan bir olay değil, yaşadığımız olay olağan bir olay değil. Peki, niye olağanüstü hâl yok? Niye bugüne kadar yapılan teftiş raporları raflardan indirilip bunların altında kimlerin imzası var diye bakılmıyor? Niye iş mevzuatında ne yapabiliriz diye siyasi parti gruplarına çağrıda bulunulmuyor? Nerede eksik yaptık diye sorulmuyor? Niye ILO’nun 176 sayılı Sözleşmesi’nin imzalanabilmesi için gerekli adımlar atılmıyor? Niye madencilik sektöründe çalışmalar durdurulmadı? Niye bakanlık ve ilgili kurumlara denetim yapılmadı? Ve niye şeffaf bir soruşturmanın olması için adım atılmadı?

Son altı yıl içerisinde yaşanan hiçbir iş cinayetinde, ne yazık ki, soruşturmalar etkin ve aktif bir şekilde yürütülmedi. Bakanlık, bürokratlarına izin vermedi yargılanmaları için. Hakeza bilirkişi raporlarının çoğu iki yılda, üç yılda tamamlanabildi. Aileler mahkeme koridorlarında perperişan oldular.

Peki, şeffaf bir soruşturmanın açılabilmesi için acaba bizim de ceza yargılama usulünde yapmamız gereken değişiklikler yok mudur? Vardır. Peki, bunun adımını kim atacaktır? Tabii ki bu Parlamentoda Hükûmetin iradesiyle şekillenecek adımlar atılması gerekir.

Son altı yılda hiçbir dava sonuçlanamadı, ne Zonguldak’taki Karadon davası ne Afşin Elbistan’daki termik santral davası ne Zonguldak’taki Kozlu davası ne OSTİM İvedik davası ne Esenyurt çadır yangını davası ne de Davutpaşa davası. Bunların her biri rafa kaldırıldı. Her biri için hâlâ aileler adalet bekliyorlar.

Peki, biz “kaza değil, cinayet” diyoruz. Peki, cinayetin olduğu yerde bir katil yok mudur? Ortada bir cinayet varsa bir katil yok mudur? Tabii ki vardır. Ve şimdi aileler bize “Katil kim?” diye soruyorlar.

İş cinayetleri küresel rekabetin sonucudur ve sermayenin daha fazla kâr güdümünün ürünüdür. Asıl sorumlu, sermaye ve gerekli denetimleri yapmayan devlettir ve çağın en büyük hastalığı olan kapitalist modernitenin karşısında ancak biz demokratik moderniteyi, bunun ayaklarını oturtarak durabiliriz.

Bütün sorunların çözümünün altında yatan nasıl ki demokratikleşme adımlarıysa, evet, iş cinayetlerinde de katili bulup yargılanmasını sağlayabilmek ve yine, bir daha yaşanmaması için gerekli adımları atabilmek için demokratik bütün adımları atmaya, bu iradeyi göstermeye hazır olabilmek gerekiyor. Kapitalist modernitenin bu mecrada kendisini var edememesi için biz demokratik modernite unsurlarını hayata geçirmek durumundayız.

Değerli arkadaşlar, peki, çok konuştuk, “taşeron sistemi”, “taşeron sistemi”; ne getirdi bu taşeron sistemi? Evet, çalışanların iş güvencesinin azalmasına neden oldu; evet, çalışanların sendikalaşma oranının azalmasına neden oldu; evet, ücretler ve çalışma standartlarının düşmesine sebep oldu; evet, iş sağlığı ve güvenliğinin rafa kaldırılmasına sebep oldu. Peki, bunun devamı için biz niye “Hayır.” demedik? Peki, bu konuda 2023 vizyonunda bile “Mücadele edeceğim.” denildiği hâlde Hükûmet niye taşeronlaştırmanın alternatifi olabilecek bir sistem ya da iş güvenliğine, iş sağlığına kaçınılmaz olarak hayat bulduracak bir sistem açığa çıkarmadı? Bu, programda yok muydu? Tabii ki vardı. Kaldı ki Sayın Çalışma Bakanının açıklamalarından öğreniyoruz, oradaki taşeronlaştırmanın hangi boyutta olduğundan bile habersiz ama Soma’da sağ çıkan işçiler ne dediler? Dediler ki: “Bizde işçi taşeronu ayrıdır, bizde baca taşeronu ayrıdır, bizde ayak taşeronu ayrıdır, bizde daralma taşeronu ayrıdır. Orada adına ‘taşeron’ demezsiniz, odabaşları vardır, ekip başları vardır, onlar onun yerine hizmet ederler.” Peki, kim dinledi? Çalışma Bakanı bunu duydu, o günden sonra “Kim bu baca taşeronu, ayak taşeronu, daralma taşeronu, işçi taşeronu?” diye sordu mu? Hani ülkenin en iyi, iş sağlığı, iş güvenliği açısından en iyi madenlerinden biriydi, işçiler orada en büyük güvenceye sahiplerdi; kimse sormadı. Madende 800 işçi yaşamını yitirdi, niye? Bir madende 800 işçi… Çünkü iş gücüne dayanılarak madenler çıkarılıyor. Herhangi bir…

Sayın Bakana baktım, dinlemiyor, tabii ki insan etkileniyor; hâlbuki dinlemesi gerekir.

ÜLKER CAN (Eskişehir) – Dinliyor, niye dinlemiyor?

AYLA AKAT ATA (Devamla) – 21’inci yüzyılın ilk yarısı, 800 işçi yaşamını yitiriyor çünkü sen iş gücüne dayanarak maden çıkarıyorsun hâlâ. O yüzden, verebildiğin örnekler ancak ve ancak 20’nci yüzyılın başlarına dair çünkü bu sistem 20’nci yüzyılın başlarında vardı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 18’inci yüzyıl, 18…

AYLA AKAT ATA (Devamla) – O günden bugüne çok şey değişti. Artık iş gücüne dayalı olarak çıkarılmıyor madenler, çıkarıldığı yerlerde belli bir teknik standardizasyon var, ona uymak gerekiyor, onu hayata geçirebilmek gerekiyor ama bu yapılmadı. Hâlâ iş gücüne dayalı maden çıkarma işlemi devam etti ve Sayın Başbakan da kalktı, dedi ki: “Her yerde oluyor.” Örnekleri de 18, 19, 20’nci yüzyıllardan verdi.

Peki, bunun alternatifi yok muydu? Evet, tabii ki bunların alternatifi vardı. 1800’lü yıllardan başlayarak yaşanan bu ölümler gerçekti, bu kazalar gerçekti, yaşanan acılar büyüktü ve aileler çok mağdur olmuşlardı ama bu acıyı yaşayan ülkelerin yönetenleri bir araya geldiler, ILO’nun 176 no.lu Sözleşme’sini imzaladılar ve bir karar aldılar.

Tam da Sayın Başbakanın dediği gerekçelerle yerin altındaki tüm kişilerin isimlerinin ve muhtemel konumlarının her zaman doğru şekilde bilinebilmesi için bir sistem kurdular. Tam da bu gerekçeyle bir daha acılar yaşanmasın diye güvenli ve sağlıklı çalışma ortamı koşullarını sağlamak için madenin gerekli elektrik, mekanik, iletişim sistemini ve kapsayan diğer ekipmanlarla inşa edilmesini sağladılar. Tam da bu gerekçelerle işçilerin tayin edilen işleri kendileriyle başkalarının güvenlik ve sağlıklarını tehlikeye atmayacak şekilde gerçekleştirmesine olanak sağlayacak şekilde çalışmasına dair düzenlemeler yaptılar. Tam da bir daha insanlar yaşamını yitirmesin diye işçilerin maruz kalabileceği çeşitli tehlikelerin tespit edilebilmesi ve maruz kalınıyorsa bunun seviyesinin belirlenebilmesi için çalışma ortamının izlenmesi, değerlendirilmesi ve düzenli teftişini sağladılar. Tam da bu gerekçelerle erişim izni verilen tüm yer altı çalışma mekânlarının yer altı havalandırmaya ulaşması garanti altına alındı. Tam da bu nedenle bir daha canlar yitmesin diye bir maden işletmesinin doğasına uygun şekilde yangınların başlaması ve yayılması ile patlamaları önleyecek, tespit ve mücadele edecek tedbir ve önlemler alındı. Tam da bu nedenle işverenin her madende ayrı ayrı öngörülebilen tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlama yükümlülüğü yasal bir çerçeveye kavuştu. Tam da bu gerekçelerle işçilere verilen hem iş hem de güvenlik ve iş sağlığı konularında yeterli eğitim programlarının ücretsiz olarak verilebilmesinin önü açıldı. Tam da bu gerekçelerle bir daha toprak altında insanlar kalmasın diye işverenler, riski kaynağında bertaraf etmekle, güvenli çalışma sistemleri tasarlamakla, kaza riskleriyle ilgili işçileri bilgilendirmek ve kaza olduğunda gerekli tıbbi yardıma ulaşmalarını sağlamakla yükümlü hâle getirildi ve sözleşmeyle, kaza sonrasındaki sağlık ve kurtarma etkinliklerinin kalitesinden de işverenlerin sorumlu olması sağlandı.

Peki, Sayın Bakan ve Hükûmetiniz ne yaptı? ILO’nun Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni muhalefetin ısrarına rağmen sizler imzalamadınız. Dünyada yalnızca Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde bulunmayan yaşam odalarını yönetmeliğe koymadınız, zorunlu hâle getirmediniz. Maden ocaklarında yaşanan işçi katliamlarının en büyüğünün yaşanacağına dair uyarılara gözünüzü yumdunuz, kulaklarınızı kapadınız. Bizi, 21’inci yüzyılda, bu topraklarda 300’den fazla işçinin ölüme mahkûm edilişine tanıklık etmek zorunda bıraktınız.

Peki Sayın Bakan, nasıl çözülebilirdi? Çok kolay: İşçinin sorunu, işçilerin sorunu işçilere rağmen çözülmezdi. “Ben en iyisini bilirim.” anlayışıyla çözülmezdi; tıpkı, kadınların sorunları kadınlara rağmen çözülmeyeceği gibi; tıpkı, gençlerin sorunları gençlere rağmen çözülmeyeceği gibi, emekçilerin sorunları emekçilere rağmen çözülmeyeceği gibi, herhangi bir iş alanının sorunu o iş alanında örgütlü bulunan sendikaların, odaların görüşü alınmadan çözülmeyeceği gibi. Siz bunu yapmadınız, işçilere sormadınız, bunu yapmadınız. Ama onlarla birlikte çalışmayı niye tercih edesiniz? Yanınızda sermaye var, birlikte çalışabilirsiniz, hareket edebilirsiniz. Ne de olsa yiten canlar sizin değil.

Canlarını yitirenler tabii ki tepki gösterdiler, tabii ki bir duyarlılık gösterdiler, tabii ki protesto ettiler, kimi edeceklerdi? Bakanı edeceklerdi, Başbakanı edeceklerdi, sendikayı edeceklerdi, işvereni edeceklerdi. En doğal tepki buydu çünkü canları gitmişti, kardeşleri, yavruları, eşleri gitmişti.

Hatırlarsanız, Sayın Başbakan, oğlu ifadeye çağrılmasın diye neler yaptı! Canı yandı, neler yaptı! Peki, burada yavrusunu yitirenler ne yapsınlar? Ellerinde iktidarın gücü de yok, ne yapabilirler? Tabii ki onlar da protestonun en anlamlısını ortaya koydular; ağladılar, sessizce ağladılar. Siz, o sessizce dökülen gözyaşlarına bir anlam veremediniz ama Sayın Bakanım -Sayın Taner Yıldız- sizi bir yerde anladım: Milyonlar sizi televizyonun karşısında dinliyordu, herkes bir açıklamanızı eleştirdi: “Sayın Bakan niye böyle diyor? Niye ‘Size iyi bir haberim var, toprak altından şu kadar işçinin daha cesedini çıkardık.’ diye bir haber verdi?” dediler. Ben sizi anlıyorum çünkü bu ülkede hâlâ toprak altında yatan işçiler var, hâlâ çıkarılamayan işçiler var ve onun vermiş olduğu eza, onun vermiş olduğu sıkıntı, vicdani rahatsızlık çok büyüktür. Ben de sizinle aynı duyguları yaşıyorum. Evet, toprak altında, bilinen, resmî olarak açıklanan 301 ama ailelerin bu konuda bazı iddiaları var henüz çıkarılmadığına dair. Bunlar da kısa vadede muhtemelen açığa çıkacaktır Sayın Bakanım.

Peki, bizim, Bakanlığınıza yazmış olduğumuz bir soru önergesi vardı, cevabını aldık. Engellenebilirdi ama denetimle. Denetimi nasıl yaptınız Sayın Bakan? İşte elimdeki soru önergesinin cevabında, Uyar Yapıya ait Darkale Maden Ocağı’na yapılan denetimin sadece tablosu verilmiş. Mart 21; 12 noksan, verilen ceza, durdurma idari para cezası. 26 Nisan, ceza kaldırılıyor. 12 noksan bir ayda temin ediliyor, biz buna inanalım; bir ayda 12 noksan tamamlandı diyelim, buna inanalım. Peki, sonucunda, 31/10/2013; 7 noksanla tekrar idari para cezası ve durdurma. Her birinde bir vatandaşımız yaşamını yitiriyor. Peki, biz, işçilerimiz, emekçilerimiz yaşamını yitirince mi bu masalarda oturup konu üzerine tartışacağız, sonuç çıkaracağız? Peki, biz, denetim faaliyetini yapması için buralara sadece kazalar olduğunda mı müfettiş göndereceğiz? Siz de biliyorsunuz, bütün milletvekillerimiz de biliyor; bir noksanlık düzeltildiyse -örneğin, sensör yok ama sensör takıldıysa altı ayda o sensör bozulmaz- birileri onu varsaydı, birileri “O noksanlıklar giderildi…”, bunun altına imza attı. İşte o yüzden, mutlaka ama mutlaka yargı şeffaf olmalıdır ve işletilmelidir diyoruz. Tazminatlar mutlaka ödenmelidir ama tabii ki yürekleri, vicdanları rahatlatmayacaktır.

Bu dönemde, 2023 vizyonu olan bir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin döneminde, 21’inci yüzyılın ilk yarısında bu katliam Türkiye’de yaşandı. Bundan kurtulamazsınız, bu sorumluluktan kurtulamazsınız. Bu gensoru görüşmelerine onay verilse ve bu Parlamentoda bu görüşmeler başlasa ve sonucunda yapılan oylamada siz tekrar güvenoyu alıp devam etseniz bile bu kaza sizin döneminizde gerçekleştiği için vicdanlarda mahkûmsunuz, sorumlusunuz. Bir evi yönetirken anne babanın gösterdiği sorumluluğu siz bir ülkeyi yönetirken gösteremediniz Sayın Bakan, Hükûmetiniz bu sorumluluğu gösteremedi. Ortada iş kazasının sayısı vardır, ortada ölen işçi sayısı vardır. Bu kadar işçi, 14 bin küsur işçi iktidarınız döneminde yaşamını yitirdi. Nasıl kurtulacaksınız?

Kaldı ki kısa günün kârı, halkımız yastayken, 77 milyon yasta -size katılıyorum, 1 eksik- insanlar acılarıyla baş başayken bir gelişme yaşandı Türkiye’de. O da yolsuzlukların kralı, kara para aklamanın kralı Rıza Zarraf’ın yurt dışına çıkma yasağı kaldırıldı sessiz ve sedasız bir şekilde. Hiç kimse tepki göstermedi çünkü acımız büyüktü, çünkü yaşanılan acı herkes tarafından öğretici olmalıydı, sonuç çıkarıcı olmalıydı.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.

Süreniz on dakikadır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 432 tane evladımız yetim kaldı. Eğer rakamlara vuracaksak, bunun en önemli bilançosu bu; gerisi lafügüzaf. Bunların bu kaybını hiçbir şey yerine getirmeyecek.

Bütün muhalefet partileri bu meseleyi anlatırken taziyeyle başladılar, ben de taziyeyle başlamak istiyorum ve meselenin teknik, sayısal, siyasal yönlerine dair aşağı yukarı söylenecek her şey söylendi, bir tek bir şey biraz gözden uzak tutuldu. İzninizle biraz ben de ona değinmek istiyorum.

Bu iş cinayeti, bu katliam bugünün işi değildi. Sizi, 70’li yılların sonunda Suluova Yeni Çeltek maden direnişini bir araştırmaya davet ediyorum; buradaki konuşmaya sığmayacak kadar önemlidir. YERALTI MADEN-İŞ’in, sarı sendika tarafından kapatılan, kapattırılan bir maden işletmesini alıp nasıl verimli ve insan onuruna, emeğin onuruna yakışır bir vaziyete getirmesinin hikâyesidir.

Ben sadece finalini söyleyeyim size: “Verimsiz” diye kapatılan ocağa, oradaki devrimci işçiler el koymuş, üretimin bütün gelirini hazineye bloke ettirtmiş, bir kuruşuna dokunmadan, yaklaşık 60 misli verimliliği artırmıştır. Finali şu olmuştur: 12 Eylül faşist darbesi geldiğinde o madendeki bütün işçiler işkenceli sorguya alınmış, dövülerek öldürülen, felç bırakılanlar olmuş.

Devlet, eskiden beri sistem, yer altında çalışan işçiden korkar. Onları sistem içine çekme çabası ta o zamandan başladı Amasya Sıkıyönetim Mahkemesinde görülen Yeni Çeltek davasına bir dikkatinizi çekmek istiyorum.

Şimdi, Kemal Derviş’i de anmadan bu cinayeti anmak olmaz, en az değinilen yanı burası oldu. Ben biraz önce bir arşivleri karıştırdım. Kemal Derviş Sayın Başbakanla -o zaman Başbakan değil- bir görüşme yapıyor, diyor ki: “3 günde 3 yasa çıkarmamız elzem.” Nedir bu? Birisi tütün ekiminin sınırlandırılması hakkında yasa, ikincisi ihale yasası, üçüncüsü borçlanma yasası. Bu “10 günde 10 yasa” dedikleri şey var ya, onun 3 tanesi için bütün partileri ziyaret ediyor -hükûmet ortağı olmayanları- bunlara destek isteniyor.

Somalı cinayete kurban giden işçilerimizin kaderi, Soma’da ve bütün Ege’de ve bütün tütün ekimi yapılan yerlerin -580 bin ailenin bölgesel dağılımı neyse o zaman- hepsinde tütün ekiminin sınırlandırılmasıyla birlikte, kalanın da özel sektörün ya da neoliberal sistemin azgın iştahının ve olmayan vicdanının eline bırakılmasıyla birlikte, buradaki işçi madene ya da yerin altına ya da diri diri kabristana o gün mahkûm edilmiştir, o gün mahkûm edilmiştir. Siz cenazelerin, rahmetli olanların hangi köylerden olduğuna bir bakın, bu acı gerçeği olduğu gibi göreceksiniz. Tarlasında tarımla uğraşan insanı artık, gübre ve tohumu, bırakın insan emeğini, bırakın geçinebilmeyi, girdisini bile kazanamayacak şartlara getirmekle bu işçiyi toprağın altına itmeye mahkûm olmuşsunuz. O gün iktidar ortağı olanlar, o gün muhalefette olanlar, hiç kimse, Allah rızası için, solculardan başka, sosyalistlerden başka, hiç kimse… Kardeşim, o gün alınacak para 10 milyar dolar; 5,5 milyar  doları faize gidecek, 5,5 milyar doları! O gün görüşülen hiç kimse, “Ya, bize para vermek için bizim tütün ekimimizi niye yasaklıyorlar, bu hangi mukaddesata sığar?” diye muhafazakâr partiler sormamış, “Bizim toprağımızda ne ekeceğimize Amerika ne karışır?” diye milliyetçiler sormamış. Siz bunu peşkeş çekmişsiniz. Bugünkü cinayetin bütün halkaları o gün örülmeye başlamış.

Sarı sendika: Burada, Anayasa Komisyonunda olan arkadaşlarımız vardı. İşi durdurma yetkisi var bir sendikanın iş güvenliği söz konusu olduğunda. Oradaki sarı sendikanın temsilcisinin bu yetkiden haberi bile yok.

Şöyle bir olayı hatırlamadan geçemiyorum: Biz Anayasa Komisyonunda dinlemeler yapıyoruz, emek temsilcilerini de çağırdık, sendikaları da çağırdık. DİSK geldi, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, hem biz ziyaret ettik hem onlar geldiler, bir kitap bastırmışlar yeni anayasa konusunda. Bu ülkenin bütün sosyal, toplumsal meselelerine emek gözlüğüyle bakarak, emek perspektifinden bakarak bozucu alanları tespit etmişler ve bir kitapçık hâline getirmişler, bunun için bir arama konferansı, bir çalıştay düzenlemişler. Bugün, orada Hükûmet tarafından yönetim kurulu üyelerine bile müdahale edilen, işveren tarafından yönetim kurulu üyeleri atanan, bu şartla başkanlığa icazet verilen bu sarı sendikanın temsilcileri de geldi Anayasa Komisyonuna. Bütün diğer partilerden arkadaşlarımız, o toplantıya katılanlar bilirler. Kimi göndermişler biliyor musunuz? Avukat göndermişler. Herhâlde “Anayasa hukukla ilgilidir, bizdeki hukukçuyu gönderin, orada bir iki şey söylesin.” demişler, geldi avukatları. Avukatları geldi, elinde 3 tane mektup kâğıdı, matbu bir şey de yok, notlar almış. Konuşmaya şöyle başladı: “Biz, TÜRK-İŞ olarak ana dilde eğitime karşıyız.” “Aferin.” dedim, dayanamadım. Normalde biz müdahale etmiyorduk dinlenilenlere. “Bak, burada 4/C var, 4/B var, taşeronlaştırma var, emek başından aşağı meselelerin içine gömülmüş, senin emek meselesi hakkında söyleyecek bir tane önerin yok mu?” dedim, boyunlarını büktüler. O toplantıyı terk ettim.

Şimdi, emek örgütlerinin, emeğin değersizleştirilmesi iktidarın ve sistemin emek örgütlerine böyle müdahil olup “kastrasyon”a uğramasıyla başlamıştır. İşte, bakıyoruz, Yeni Çeltek direnişi nerede, burada işçilerine zebanilik eden, orayı onlara bir cehenneme çeviren madenin kapısında zebanilik eden sarı sendikacılık anlayışı nerede?

Hükûmetin de bulup bulabildiği bir tek savunma var; 2 tane tutum geliştirdiler:

1) Çalışma Bakanının adını anmayarak onu zillete düşürüp hani “Bunu kurban veririz, geri kalanını kurtarırız.” tutumu. İçinde Başbakan böyle yapınca, ondan sonraki hiçbir konuşmacı da adını anmıyor. Yani, el insaf! Vefa ve yoldaşlık bu mudur? Hep beraber yaptınız, niye sahip çıkmıyorsunuz? O anmayınca diğerlerinin de anmaya cesareti kalmıyor.

2) İnsani bir davranışı, oradaki acıyı paylaşma meselesini çok büyük bir vazifeyi yerine getirmek gibi takdim ediyorlar. Elbette kıymetlidir, elbette önemlidir. Fakat, siz, buraya gelene kadar, işte bu taşeronlaştırma meselesinde bu kadar muhalefetteki her siyasal parti çıktı bu konuya cayır cayır isyan etti, bir gün “Nedir?” diye bakmadınız.

Bakanlar Kurulu sırasında… Şöyle oluyordu: Şu an yolsuzluktan dolayı istifa eden bir Bakana kendi alanıyla ilgili biz değişiklik önergesi vermiştik. Değişiklik önergesine, soruldu “Katılmıyoruz.” dedi. Ben buraya çıktım -hatırlarsınız- “Sayın Bakan, ben ne dedim de siz katılmadınız? Sadece, katılmadığınız şey ne, onu söyleyin.” Maaş alıyorsunuz burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bu 432 yetimin de hakkını alıyorsunuz. “En azından, neyi reddettiğinizi biliyorsanız ben buradan özür dileyip ineceğim.” dedim.

Bu kadar egemenlik kullanıyoruz biz burada ya! Egemenliği kullanıyoruz, bundan daha büyük bir yetki var mı? Peki, bu egemenliği kullananlara, bu kadar saygısız, bu kadar nezaketsiz, bu kadar yok sayan bir anlayışla, nasıl gelip diyeceksiniz, bu acılar karşısında hep beraber ortaklaşalım? Bu muhalefet, cayır cayır, bu konuda sizi uyarmış, bir gün dönüp bakmamışsınız. Oraya işçi bir gün polis çağıramamış ama patron “zınk” dediğinde oraya bütün TOMA’lar yığılacak. Bundan vicdanen siz muzdarip olmayacak mısınız? Bütün kalanlarını paraya boğsanız ne olur? Bu 432 yetimin gözüne bir ışıltı, gidenleri telafi edecek bir şey yapabilir misiniz? Yok. Onun için, bu neoliberal politikalara onay veren, sorgulamayan, oy veren, sessiz kalan herkes de bugünkü Hükûmet kadar bu meselenin failleri arasındadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasında, 57’nci Hükûmet döneminde görev yapmış bakan hakkında birtakım laflar söylerken Milliyetçi Hareket Partisini ilzam etmiştir ve benim de bakan olarak bulunduğum hükûmeti ilzam etmiştir. Cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergeleri üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz tabii, hadiseye Sırrı Bey’in gözünden bakamayız. Biz olaya, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milletinin gözünden bakarız. Dolayısıyla, tütün ekiminin yasaklanması, ihale kanunu ve borçlanma kanunuyla ilgili olmak üzere, Kemal Derviş bakanlığı döneminde dayatılmış olan ve “3 günde 3 yasa” ile dile getirilmiş olan hususun nasıl maden işçileriyle ilişkilendirilebildiğini ben anlamıyorum. Mesele, bir olaya bakış meselesidir.

Ancak, bilmenizi istiyorum, Kemal Derviş 57’nci Hükûmet döneminde bakan olarak atanacağı zaman yapılmış olan zirvede Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı üç tane şart koşmuştur: “Demokratik Sol Partinin koalisyon içerisindeki bir bakanı istifa etmiştir, yerine atama yapmak sizin takdirinizdedir ancak bu bakan ya Hükûmet disiplinine tabi olacak ya parti disiplinine tabi olacak ya da bakanların üstünde bir konuma asla ulaşamayacak.” 57’nci Hükümet döneminde Kemal Derviş bu çizgi içerisinde tutulmaya çalışılmıştır ve 57’nci Hükûmet döneminde, Kemal Derviş’in getirmiş olduğu birtakım önerilerden Türkiye’ye faydası olabilecekler bu Meclisten geçmiştir, bu Meclisten geçirilmesine engel olan da sadece Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur, o dönemde 5 tane parti bulunmasına rağmen. Varlık şirketleriyle ilgili mesele bunlardan bir tanesidir, tatlandırıcılarla ilgili mesele bir tanesidir. Bu liste uzundur, bilmek isteyenler olursa o listeleri de kendilerine takdim ederim. Ancak, faydalı olanlar elbette kabul edilmiştir. Örneğin, finansmanın güçlendirilmesi, bankaların rasyolarının artırılması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - … iş ortamının ve çalışma hayatının güçlendirilmesine ilişkin bir listeyi de isteyenlere yine takdim edebilirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın hatip “Sırrı Bey’in gözüyle bakmayız çünkü biz Türkiye Cumhuriyeti gözüyle bakıyoruz.” diyerek bir ilzam altında bırakmıştır. Cevap vermek istiyorum.

FARUK BAL (Konya) – Ne ilzamı var bunda?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir de soru sordunuz, onu da açıklayacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Önder.

Sataşma nedeniyle size de iki dakika söz veriyorum.

2.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın hatip diyor ki: “Biz bu tütün ekiminin yasaklanması ile maden meselesi arasındaki, maden kazası arasındaki bağlantıyı anlayamadık.”

Ekonomik, politik, diyalektik kısa bir izah yapayım: Burada 1.100 liraya işçi çalıştırabilmenin koşulu, kapıda 700 liraya çalışmaya hazır işsiz stokunun genişlemesiyle mümkündür. Bu da insanların orada doğal geçim kaynağı olan tütün ekimini yasakladığınız zaman açığa çıkan işsizlerle kaimdir Sayın Bal, daha fazlasını zekânıza hakaret sayarım, aradaki bağlantı budur.

Siz, Türkiye Cumhuriyeti nazarından baktığınızı iddia ediyorsunuz, bir de benim bakmadığımı ima ediyorsunuz. Ben açıkçası insanlık nazarından bakarım, sınırların benim için hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Eğer bu anlamda söylediyseniz, emekten, mazlumdan ve insanlıktan yana bakmayı bütün bayraklara öncelikli sayarım, bu gayet açık, bunu iltifat kabul ediyorum.

Fakat, şuna gelelim, siz dediniz ki: “Bu memleketin faydasına olanlara onay verdik.” Milliyetçi düşünceye sahip saygın bir vekilimiz olarak ve diğer duyarlılığınızı da bilen birisi olarak bana söyler misiniz, hangi güç sizin toprağınızda ne ekeceğinize sizin adınıza karar verir ve bu, Türklük gurur ve şuurunu nasıl olur da incitmez?

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onu anlamak için Barzani’den emir alanlara sorman lazım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Barzani’den emir alanlara sorarsın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu sözleri ancak İmralı’dan talimat alanlar kullanabilir. Dolayısıyla, onlar, önce, iradelerini ipotekleştiren İmralı ve Kandil’e hesap versinler. Kendi özgür iradelerini kullansınlar.

FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Bal.

Yalnız, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim, lütfen.

İki dakika da size söz veriyorum Sayın Bal, buyurun.

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türklük gurur ve şuuru…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kime hesap vereceğimizi size soracak değiliz.

OKTAY VURAL (İzmir) – İpotekli iradenin milletvekili olma hakkı yok.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kime hesap vereceğimizi, kime danışacağımızı size soracak değiliz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekili olma hakkı yok.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sizden akıl da alacak değiliz. Aynen iade ediyorum size.

OKTAY VURAL (İzmir) – Talimatı aldığınız yer de orası. Hadi! Önce özgür olacaksınız.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hepsini iade ediyorum size. Özgürüz, sonuna kadar özgürüz hem de, hiçbir kısıtlama yok bu konuda.

BAŞKAN - Yeniden başlatıyorum.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türklük gurur ve şuuru Milliyetçi Hareket Partisinin şiarıdır, attığımız her adımda da rehberimiz odur. Bunun bir başkası tarafından değerlendirilirken yanlış değerlendirilmiş olması bizim değerimizin yanlış olduğu anlamına gelmez.

Benim anlamadığım şu: Tütün ekimiyle ilgili, ihale kanunuyla ilgili, borçlanma kanunuyla ilgili yapılmış olan düzenlemelerin nasıl yerin altına  atılarak maden işçisi hâline getirildiğine ilişkindir. O tarihte de işsizlik sorunu vardı, yüzde 6-7 civarındaydı. Yüzde 6-7 civarında bir işsiz stoku var iken bir ülkenin kendi ürünlerini yasaklayarak işsiz ordusu yaratması gibi bir mantık olabilir mi? İşte, bakış açısı burada farklılaşıyor. Böyle bir yanlış bakış açısında olduğu için, Sayın Sırrı Süreyya Bey’in bizim mantığımızı anlaması mümkün değil. Biz her hadisede ve her olayda elbette ki Türk milletinin her ferdini ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin her hakkını koruma ve kollama noktasında hareket ederiz. Biz Türkiye’nin dışarıdan idare edilmesine, Kandil de dâhil olmak üzere, Washington da dâhil olmak üzere, Paris de  dâhil olmak üzere, Brüksel de dâhil olmak üzere karşıyız. Biz kendi kendimizi idare edebilme iradesiyle burada bulunuyoruz, o amaçla da siyasi faaliyette bulunuyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, depolarda 400 bin ton tütün varken hâlâ… Bu nasıl milliyetçilik oluyor?

FARUK BAL (Konya) – Soma’nın hesabını ver, Soma’nın! 302 kişi ölmüş, daha…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sözüm size değil, size söylemedim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa ili Soma ilçesi Eynez Yer Altı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/32) (Devam)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/33) (Devam)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/34) (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.

Süreniz on beş dakika Sayın Özensoy.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlar hakkında verilen gensoruyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, hayatını kaybeden 301 görev şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, Türk milletinin de başı sağ olsun. Gerçekten, bu olayın bizleri derinden üzdüğünü bir kez daha buradan tekrar ediyorum.

Tabii, öncelikle, şunu ifade edeyim: Bu facia gerçekten, bu asırda gerçekleşmiş en büyük facialardan bir tanesi. 301 kişi… Eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti -Allah korusun- herhangi bir savaşa girseydi herhâlde bir günde bu kadar insan kaybetmezdik. Gerçekten, orada olan o olay, o bir günde bu kadar insanımızın görülüyor ki birçok ihmal neticesinde hayatını kaybetmesi, bütün Türk milletini de derinden üzdü.

Tabii, bunun yanında, yine Türk milleti ferasetini gösterdi, o birlik, beraberliğini, o yardımlaşma duygusunu, bütün milletimizin kalbinin orada attığını hep birlikte hissettik.

Yalnız bu konuya geçmeden önce şunu ifade etmek istiyorum: Oraya, Soma’ya gittiğimde gözlemlediklerim ve Soma’nın dışında, basında, haberlerde duyduğum, gördüğüm bazı yanlış bilgileri de buradan paylaşmak istiyorum.

Her şeyden önce, oraya, Soma’ya gittiğimizde, gerçekten çok büyük bir izdiham vardı, bir infial vardı. Tabii ki o kadar insanın göçük altında, orada maden içerisinde kalması, Soma’da bulunanların hemen hemen hepsinin birer akrabasının, ailesinden birisinin olması bunun gayet tabii sonucudur diye düşünüyorum.

Olay salı günü oldu, biz, oraya Sayın Genel Başkanımızla perşembe günü gittik. Bizi telefonlarla arayanlar oldu “Niye bir an önce gitmiyorsunuz?” diye. Ben, burada birçok konuşmacının da kabul ettiği gibi, aynı şeyleri söyledim: “Biz oraya aynı gün veya hemen gidersek oradaki insanların işine engel oluruz. Orada ilgililer, yetkililer bize bilgi verirken bizimle vakit kaybederler, dolayısıyla oradaki insanlara kötülük yapmış oluruz.” Dolayısıyla, biz de Sayın Genel Başkanımızla perşembe günü gittik. Yine, sade bir şekilde merkeze gittik, maden ocağına girmeden Sayın Bakanın yanına gittik, Sayın Bakan bizleri bilgilendirdi. Daha sonra şehitliğe uğradık, orada dualar okuduk ve oradan ayrıldık. Elbette, devlet büyüklerinin, hükûmet yetkililerinin oraya gitmesi, oralarda bulunması doğrudur, ama o krizi yöneten bir bakan varken, sadece şov için veya görünmek için gidince orada çıkan o görüntüler gerçekten beni üzdü. Yani, Sayın Başbakanın hem orada maruz kaldığı olaylar ama Sayın Başbakanın verdiği tepkiler beni çok daha fazla üzdü. Burada AK PARTİ Grubundaki arkadaşalar “Yok işte görüntüler öyle değil, böyle.”, her zaman olduğu gibi “Onlar montaj.” falan diyebilirler ama böyle resmen, bariz bir şekilde Sayın Başbakanın vatandaşa yumruk attığı, o yumruğu yiyen vatandaşın 40 tane ifadeden sonra en son ifadesinde de “Bana ilk yumruğu vuran Başbakandı.” demesi gayet açık ve net bir şekilde ortada duruyor. Onun dışında, Başbakanın danışmanının da orada, yerde yatan bir vatandaşa tekme atması ve onun da yine hemen “Gezici, eylemci, şu, bu…” ilan edilmesi ama arkasından, o vatandaşın da madenci olduğunun belirlenmesi, bütün bu olaylar gerçekten bizim arzu etmediğimiz, istemediğimiz görüntüler çünkü orada gerçekten acılar yaşanıyor. Bu acılar yaşanırken, bu acılara ortak olurken, böyle birtakım protestolar olurken “Gelin bakalım, benim yanımda yuhalayın.” gibi vatandaşa sert tepkiler koymak, herhâlde Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanına yakışan birtakım olaylar değil diye düşünüyorum.

Şimdi, gelelim bu maden kazasının nedenlerine. Ayrıca, bundan sonra, bu nedenlerle birlikte, nedenler belirlenirken yapılan yanlışlıklara da bakmak lazım. Bakın, ilk başta, hemen, birtakım insanlar sorumluluklarını üzerlerinden atmak için, trafo patlaması iddiası ortaya atıldı. Yani, eğer trafo patlaması olursa, orada tamamen, o trafoyla ilgili şirketin veya yapımcıların hatasından kaynaklandığını ortaya atmak gibi bir girişim başladı. Ama, tabii, güneş balçıkla sıvanmaz dolayısıyla gerçekler ortaya çıkacaktır.

Ama bakın, bugün, bir gazetede yazan olay eğer gerçekten doğruysa, bu gerçekten çok daha vahim bir olaydır. Burada diyor ki: “O 15.30 sıralarında meydana gelen olaydan iki üç saat önce, bir işçi karbonmonoksit zehirlenmesinden dolayı hastaneye kaldırıldı.” Gazete haberi olduğu için, bunun doğruluğu üzerinden bir konuşma yapmayacağım ama bunun doğruluğu eğer gerçekten mümkünse ve bu haber doğruysa bu demektir ki o ocakta iki üç saat önceden karbonmonoksit gazı fazla bir şekilde, o değerlerin üzerinde çıkmaya başlamıştır yani kömür için için yanmaya başlamıştır. Dolayısıyla, bütün bunlara rağmen, hâlâ o ocak boşaltılmayıp onun yerine ikinci vardiyanın sokulması, o zaman bu faciayı bir katliama dönüştürecektir. Bunun sorumluluğu gerçekten çok büyük demektir.

Şimdi, bakın, herkes bir şeyler söylüyor. Elbette, madencilik en riskli mesleklerden bir tanesi ama kömür madenciliği o madenciliklerden birkaç kat daha zor. Çünkü kömür, hepinizin bildiği gibi, işte, yanıcı, tutuşturucu veya bir gaz salan, yine patlamaya sebep veren metan gazı salan gibi, daha üzerine ilave edeceğimiz birtakım sıkıntıları olan bir madendir.

Şimdi, karbonmonoksit, karbondioksit, yanma, herkes bir şeyler söylüyor ama ben mesleğim icabı şunu söyleyeyim: Bakın, yanma karbonun oksijenle reaksiyona girmesidir. Eğer bu reaksiyon yeteri kadar olmuyorsa karbonmonoksit açığa çıkar, tam yanma oluyorsa karbondioksit açığa çıkar. Karbondioksit zehirli bir gaz değildir ama oksijeni tükettiği için sıkıntılıdır. Ama, karbonmonoksit direkt, milyon mertebelerinde bile insanı zehirleyecek bir gazdır.

Dolayısıyla, bütün bunlar bu ocakta önlemleri alınması gereken, kontrol edilmesi gereken -o kömürlerin ne kadar ısındığı, ne olduğu, efendim, gaz miktarları vesaire -her şeyin kontrol altına alınabileceği işler olmasına rağmen, maalesef, yeteri kadar tedbirin alınmadığı açık ve net bir şekilde ortada duruyor.

Bakın, bu Soma Madencilik… Herkes bir şeyler söyledi ama ben, daha dün, Türkiye Kömür İşletmelerinin alt komisyonunda denetimdeydim. Burası, daha önce Park Madenciliğe hizmet alım yoluyla devredilmiş; daha sonra Park Madencilik buradan vazgeçerek Soma Madenciliğe devretmiş, 2009 yılından bu yana da Soma Madenciliğin işletmeyi sürdürdüğü bir yer. Soma Madenciliğin Soma’da bir başka bölgede daha maden sahası var.

Bakın, ben şimdi buradan tekrar uyarıyorum: O işletmede hâlâ üretim devam ediyor. O işletmenin sahipleri yine o sorumluluk altında yollarına devam ediyorlar. O işletmenin sahiplerinin, yöneticileri bu psikolojide, hapisteyken, bu yerde yine bu tür işletmeleri, yani aynı sahipli işletmelerini de işletmeye devam etmesi ne kadar doğrudur, buradan Sayın Bakana da ifade etmek istiyorum, bunu da duyurmak istiyorum.

Şimdi, bizim İş Kanunu’muzda, her şey yazılmış, ifade edilmiş. Burada, bakın, kanunlarda, özellikle maden kanunlarında, iş kanunlarında hep yetkiden bahsediliyor. Nedense hep, işte “Bakanlık yetkilidir, şu yetkilidir, bu yetkilidir.” Yahu, hiç sorumluluktan bahsedilmiyor burada. Yani “Bunlar olmazsa sorumluluğu da şudur, cezası da budur.” diye doğru düzgün bir şeye de rastlamış değilim.

Bunun dışında, 2010’da, 2009’daki o facialardan, Kemalpaşa Bükköy’deki, Balıkesir’deki facialardan sonra yine bir araştırma komisyonu kuruldu burada, Devlet Denetleme Kurumu yine araştırmalar yaptı. Ama, buradan şunu ifade edeyim: Bakın o rapora, o raporda da mevzuatları bir araya getirmekten başka bir şey yapmıyoruz yani “Maden Kanunu’nun vesaire maddesinde şu var, İş Kanunu’nda bu var, İş Güvenliği’nde bu var…” Efendim, kanunları alıp, sıralayıp rapor hâline getirmişiz. Devlet Denetleme Kurulunun da yaptığı o, Meclis araştırması komisyonunun da yaptığı o. Oralardan ciddi anlamda öneriler çıkması lazım, ciddi anlamda değişiklikler yapılması lazım. İlla 1999’daki büyük deprem gibi 20 bin kişinin, 25 bin kişinin ölmesini mi bekleyeceğiz? O zaman da anca o depremden sonra İmar Kanunu’nda birçok değişiklik yapıldı, birtakım yapı denetim kurumları getirildi, inşaatların ruhsatları farklı bir şekilde yapılandırılmaya başlandı.

Şimdi, İş Kanunu’ndaki denetimde eksiklikler görüldüğünde müfettiş altı ay süre verir. “Altı ay süre içerisinde eğer bu eksiklikler yapılmazsa kapatılır.” mantığını ben anlamış değilim. Yani, şimdi, gittiğinde -onu bizzat o Kemalpaşa Bükköy’de gördüğüm için ifade ediyorum- orada bir sürü eksiklik ifade etmiş müfettiş, cebrî havalandırmadan tutun da işte sensörlere vesaireye hayati tehlike oluşturacak bir sürü madde tespit etmiş, demiş ki: “Altı ay içerisinde yapmazsanız bu madeni kapatırım.” Ya, altı dakika sonra, bu havalandırmadan dolayı, sensörlerden dolayı burada kazanın olmayacağının nasıl garantisini verebilirsiniz? Bir de üstelik, bakın, o Bükköy’le ilgili yine bu kürsüden 2010 yılında Mayıs ayında yaptığım konuşmada ben ve Grup Başkan Vekilimiz Oktay Bey de yaptığı basın toplantısında çok vahim bir şey ifade ettik burada. Üstelik, o Bükköy madeni denetlendikten sonra, ortaya eksiklikler konulduktan sonra 11’inci aya kadar verilen süre içerisindeki o teftiş, altı aylık süre içerisindeki teftiş Bakanlık tarafından ödenek yokluğundan iptal edilmiş. Bakın, bunun belgeleri hâlâ duruyor. Bu teftişi hangi hakla, neye binaen iptal edersiniz? Ve 11’inci ayda yapılması gereken teftiş yapılmamış, 12’nci ayda o kaza meydana gelmiş. Peki, efendim, buradaki sorumluluğun, bu ve bunun gibi ihmallerin, denetimsizliklerin, yanlışlıkların, bunların kim verecek hesabını değerli milletvekilleri?

Şimdi, biz bu Maden Kanunu’nda, İş Kanunu’nda, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda hâlâ radikal değişiklikler yapmayacaksak; bu komisyon bu çalışmaların, bunların üzerinde öneriler getirmeyecekse, tavsiyeler getirmeyecekse; acilen bu çalışmaları yapmayacaksak burada konuştuklarımızın da hiçbir anlamı yok. Efendim, Bakanların istifa edip yerine yeni bakanların gelmesinin de hiçbir anlamı yok, gensoruyla buradan düşmelerinin de hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla, bakın, özellikle, bu canımızın yandığı konularda -biraz daha hassasiyet- sadece üzülmek, sadece gözyaşı dökmekle olmaz. Onun için, herkes sorumluluğunu üzerine alsın. Biz sorumluluğu taşıyoruz, biz bu komisyonun içerisinde gerekenleri yapacağız ama en büyük sorumlu iktidardır ve başta Başbakandır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Süreniz on beş dakika.

Buyurun Sayın  Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da meydana gelen maden kazasında hayatını kaybeden 301 vatandaşımızın ölümünün ardından Sayın  Bakanlar Taner Yıldız ve Faruk Çelik hakkında verilen gensoru önergeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, hayatını kaybeden maden işçilerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine baş sağlığı diliyorum.

AFAD kayıtlarına göre 301 kişi olduğu belirtilen maden kazası şehitlerinin maalesef 39’u da benim seçim bölgem Kütahya ilindendi. Kütahya ilindeki iş yeri yetersizliği ve kötü çalışma şartları, artı yeni istihdam alanlarının oluşturulamamasını, maalesef, bu ilden başka illere olan göçün sonucunu oralara giden gençlerimizin cenazesinin memleketimize geri dönmesiyle Kütahya ödedi. Bu da bunun örneklerinden birisidir. Daha önce de buna benzer birkaç kazada yine çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmişti.

Değerli milletvekilleri, normal şartlarda böyle bir olay dünyanın herhangi bir ülkesinde meydana gelmiş olsaydı ya da geçmişte başka ülkelerde buna benzer olayların ardından gerçekleşen gelişmelere baktığımızda olması gerekenler şöyle sıralanabilirdi: Öncelikle, her şeyden önce iş yerinin sorumluları tedbiren hemen açığa alınır, derhâl gözaltında tutulur ve iş yerindeki çalışmaların güvenliği açısından çalışmalar durdurularak gerekli soruşturma ve incelemelere başlanırdı. Ama Türkiye’de, maalesef, Soma’daki bu elim kazadan sonra dört gün beklenildi, 4’üncü günden sonra iş yeri sahipleriyle ilgili veya yakınlarıyla ilgili, sorumlularla ilgili bazı çalışmalar başlatılabildi. Peki, bu dört gün boyunca iş yerindeki deliller karartıldı mı, karartılmadı mı? Bununla ilgili herhangi bir tespit var mı, yok mu? Hükûmet, siyasi sorumlular bununla ilgili gerekli tedbirleri o dönemde aldılar mı, almadılar mı? Bunları bilemiyoruz.

İki: İş yeri sorumluları bunu yaparlardı ama maalesef, bugün, iş yerinin de bağlı olduğu holding sahibine çağrı yapılamıyor veya yapılan çağrının ardından deniyor ki: “Yeterli delil yok.”, savcı “Ben bunu çağıramam.” diyor. Değerli milletvekilleri, bu devlet mi güçlü, bu iş adamı mı güçlü, önce olaya buradan bakacağız.

Üç: Dünyanın başka yerinde böyle bir olay olsaydı veya geçmiş dönemlerde olan olaylara baktığımızda işçi sendikaları o iş yerinde hayatlarını kaybeden veya yaralanan işçilerine sahip çıkarlar, orayı herkesten daha önemli bir şekilde korurlar, Taksim Meydanı’ndaki direnişi orada gösterirlerdi ama maalesef, Türkiye'de 1 Mayısta Taksim’de direniş göstermek için her türlü çabayı gösteren sendikaların hiçbiri bu olayda ortada yok. Neden? O zaman, sendika ile iş yeri sahipleri arasında bağlantı mı var, yoksa bu sendikalar kâğıt üzerinde sendika, Hükûmete karşı artık görevini yapamaz hâle mi geldi?

Dört: Siyasi sorumlular, olayın selameti, güvenliği ve yapılacak çalışmaların akıbetini kesintiye uğratmama adına derhâl istifa ederlerdi. Eğer istifa etmiş olsalardı belki bugün bu gensoru önergelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesi söz konusu olmazdı. Onun için, istifa tabii ki Sayın Bakanların kendi vicdanlarının sorumluluğundadır ama keşke bugüne kadar istifa etmiş olsalardı da bugün bu acıları tekrar beraber yaşamamış olsaydık. Onun için, bu gensorular, bugüne kadar Sayın Bakanların üzerlerine düşeni gereği gibi yapmamalarından dolayı bugün Meclisin gündemine gelmiş, getirilmiştir.

Arkasından, devletin sorumluları, kurumları kazazedelerin yaralı olanlarının yarasını sarar, vefat edenlerin yakınlarına bakar ve eksikliği duyulan yasal düzenlemeleri derhâl alırdı. İşte, geçmişte buna benzer olayları özetlediğimizde bunu görürüz. Bugün, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti’nde bu elim kazanın ardından yaşananlar bunlara benzemiyor. Yaşananlar, orada Sayın Başbakanın bir vatandaşı tokatlamasından tutunuz, bir kadının “Sayın Başbakana bağıracaktım ama eşimin cenazesini vermez diye korkumdan sesimi çıkaramadım.” demesine kadar sosyal bir vakıaya dönüştü. Burası Türkiye Cumhuriyeti devleti, burası Hitler’in Almanyası değil. Sonradan madenci olduğu ortaya çıkan bir vatandaş Sayın Başbakanın Müşaviri tarafından tekmeleniyor ve hâlâ bugüne kadar o devlet bürokratı hakkında herhangi bir idari işlem yapılmıyorsa olaya bu pencereden baktığımızda, bu gensoruların anlamlı olduğunu söylemek mümkündür.

Dolayısıyla “Bu kazanın sonucunda acaba kaç kişi hayatını kaybetmiş olsaydı Sayın Bakanlar istifa ederlerdi veya bu sorumlular gereğini yaparlardı?” sorusunun cevabı muhataplarına aittir. “301 can yetmiyorsa 3.001 canın kaybedilmesi mi bekleniyor?” Bu sorunun cevabını inanıyorum ki ilgililer vermek zorundadırlar.

“Madencinin ölümü kaderdir. Bu sektörde, bunun fıtratında ölüm vardır.” sözleri bu olaya bakışın bir göstergesidir. Ama, inancımız tedbirin bizden, takdirin Allah’tan olduğunu gösterir. Tedbiri alacağız. Sayın Bakanlar bu tedbiri zamanında aldılar mı, almadılar mı? Bunun bundan sonra yapılacak olan çalışmalar sonucunda ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçen hafta itibarıyla muhalefet partilerinin zorlamasının ve konuya olan duyarlılığının ardından, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımızın da önce reddettikleri ama sonra vermek zorunda kaldıkları araştırma önergeleriyle bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasına karar vermiştir. Doğru yapmıştır. Keşke daha önce yapılan uyarıların ardından da bu tür tedbirlerin alınmasına önemli bir zemin hazırlayacak olan bu çalışmaları yapabilmiş olsaydık ve bugün bu noktaya buradan başlamamış olsaydık. Geç başladık ama hiç olmazsa geç de olsa başladık. Fakat, maalesef, tüm bunlara baktığımız zaman on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde yanlış enerji ve maden politikalarının Türkiye’yi bugün buraya getirdiğini görürüz.

Özetlemek gerekirse bu dönemin politikası dışa bağımlı enerji, özelleştirmeye dayalı ve taşeron yöntemiyle ucuz işçi çalıştırıp yeni zenginler yaratarak Türkiye’yi aydınlatmak veya enerji açığına çözüm bulmak şeklinde özetlenebilir.

Değerli milletvekilleri, bu konularla ilgili bu kürsüden Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak defalarca uyarılarda bulunduk, defalarca konuştuk; sözlü ya da yazılı soru önergeleri, Meclis araştırma önergeleri veya kanun teklifleri verdik; özelleştirme politikalarının doğru olmadığını, özellikle enerji ve maden sektöründe bu politikaların çok büyük yanlışlar doğuracağını ve ileride çok büyük can kayıplarına yol açacağını bundan önceki konuşmalarımızda defalarca söyledik. Ama, maalesef, dün olduğu gibi bugün de doğru söylenenlere kulak tıkamaya devam edilecek olur ise yine Türkiye Cumhuriyeti devletinde yeni maden kazalarını yaşamamız da kaçınılmaz olacaktır. Bundan ders almak zorundayız ve mutlaka gerekli tedbirleri almak zorundayız.

Bu dönemde “özelleştirme” demek yeni yandaş zenginler yaratmak demektir, “özelleştirme” demek taşeron işçiliği yani işçinin emeğinin sömürüldüğü bir sistem demektir. Dolayısıyla “taşeron işçiliği sistemi” demek sendikasız, hazır AKP seçmeni, AKP’li siyasilere yerelde iş bulma fırsatı tanıyan yeni zenginler yaratarak seçimlerde sponsorları oluşturan bir sistem demektir. İşte, onun için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı her ne kadar son iki üç yıldır “Bu sistemle ilgili düzenlemeler yapmaya çalışıyoruz, yapıyoruz, yaptık.” dese de AKP hükûmetleri bu sistemi değiştiremezler. Çünkü, seçim sahalarında finansman bu firmalar tarafından sağlanmaktadır, bu firmalar AKP’nin seçim finansörlüğünü yapmaktadır. Bu firmalarda çalışan taşeron işçiler hazır asker gibi miting meydanlarına taşınmaktadır ve bu taşeron işçilere, asgari ücretin az üzerinde bir bedelle çalıştırıldıkları için, sürekli iş tehdidi ve iş korkusuyla AKP’ye oy vermek zorunda olduğu hissettirilerek sürekli hazır seçmen olarak bakılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bunu değiştirmek zorundayız. Hâlen bugün bu kazadan sonra, kaybedilen canlardan sonra sağ kurtulduğuna sevinemeyen işçiler, aradan geçen bir hafta sonra aynı tehditlerle, aynı şekilde yarınından emin olmadan, iş güvencesine sahip olmadan, iş kaygısıyla, evinin kira borcunu, kredi borcunu, taksit borcunu nasıl ödeyeceğini endişe hâline getirir ve bunlarla meşgul olacak olursa bu sistemin değiştirilmesi gerektiği kesinleşmiştir.

Hükûmet şunu söylemeliydi: Sağ kurtulanlar ne olacak? Bugüne kadar bir yetkilinin ağzından “Bu işçilere iş güvencesi garanti edilmiştir. Orada istemezlerse başka yerde bunlar çalışacak, geçimlerini sağlayabilecektir.” denemedi, yasal güvenceler altına alınamadılar. Dolayısıyla, bu insanlar hâlen televizyonlarda korkarak konuşurken “Ben AK PARTİ’li seçmenim.” demek zorunda kalıyor. Dün daha şahit oldum, “Ben AK PARTİ’ye oy verdim.” Evet, vermiş olabilirsin, “Neden bunu söylemek zorunda kalıyorsunuz?” diye sorduğunuzda, o psikoloji içerisinde “Aman, yarın başıma bir iş gelmesin.” korkusuyla bunu söylediğini çok rahat anlayabilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, bunu özellikle sorumlu sayın bakanların bu noktaya getirmemesi gerekirdi. Bu nedenle, bu önergeler birçok konunun tartışılmasına vesile olması açısından önemliydi. Ancak, kurulmuş olan Meclis araştırma komisyonunun çalışmalarına da engel olmayacak şekilde bir düzenlemeyle, onların çalışma sahaları daraltılmadan mutlaka bu çalışmaların yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Diğer taraftan -bugüne kadar ilk kez şahit oldum- özellikle 2 ayrı bakan hakkında ayrı ayrı önergeler verilip ayrı ayrı konuşmalar yapmamız gerekirken ne hikmetse 2 bakan hakkında aynı gensoru üzerinden burada gensoru gündeme alınsın ya da alınmasın şeklinde konuşma yapmak durumunda kalıyoruz. Belki bu bakanlardan birisine “Çok fazla ihmaliniz yok, diğeriniz çok suçludur.” diyeceğiz, farklı oylar kullanacağız ama maalesef -böyle bir görüşme anlayışı da- bu konunun, alelacele ve özellikle sayın bakanların istifa gibi bir sorumluluğu bugüne kadar yerine getirmemesinden dolayı Meclis gündemine geldiğini düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, birçok konu söylendi; önce trafo patlamasından kaynaklandığı ama arkasından karbonmonoksit gazı zehirlenmesiyle bu kazaların olduğu söylendi. Ama, bir maskenin 1993 model olması ve bugüne kadar hiç kullanılmadan sadece sembolik olarak kullanılıyor görünmesi, işçi bu maskeyi daha önce herhangi bir nedenle açmışsa 300-400 lira cezaya muhatap olması Türkiye'nin bu sektörde ne hâle geldiğinin çok önemli bir göstergesidir. Mutlaka ama mutlaka bu denetimler çok ciddi bir şekilde bu araştırma komisyonu tarafından yerine getirilmeli ve mutlaka bunun takibi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılmalıdır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu konunun sonuna kadar takipçisi olmaya devam edeceğiz ve mutlaka sorumluların hesap vermesini sağlayacak her türlü çalışmaya destek olacağız diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm şehitlerimizin, maden şehitlerimizin ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli konuşmacı konuşmasının bir bölümünde “İstanbul’da 1 Mayısta Taksim’e çıkan sendikalar bu konuda ilgisiz ve duyarsız kaldılar.” dedi. Bununla ilgili, uygun bulursanız, bulunduğum yerden bir iki dakikalık bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen, böyle bir usulümüz yok.

Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:17.48

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

(11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı gensoru önergelerinin görüşmelerine devam edeceğiz.

Hükûmet yerinde.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi grubu adına söz isteyen Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili.

Buyurun Sayın Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşamış olduğumuz Soma’daki elim kazayla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik hakkında verilen (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı gensoru önergeleri hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Soma’da yaşadığımız elim kaza ülkemizde derin bir üzüntüye sebep olmuştur. Bir kere daha, hayatını kaybeden 301 madencimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum. Yaşadığımız kaza ülkemizin maruz kaldığı en büyük maden faciası olarak tarihimize geçecektir. Yüce Allah’a, bir daha milletimize bu tür acılar yaşatmaması için dua ediyorum.

Değerli arkadaşlar, kaza haberi alınır alınmaz, Sayın Başbakanımız, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın hemen Soma’ya hareket etmesini sağlamış ve Enerji Bakanımız da, Balıkesir ve Manisa milletvekilleriyle birlikte Soma’ya hareket etmişlerdir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik, sağlık sorunları nedeniyle olay yerine gidememiştir. Yerine Bakan Yardımcısı Sayın Halil Etyemez, altı gün boyunca Sayın Bakanımız Taner Yıldız’a eşlik etmiştir. Benzer şekilde, Sağlık Bakan Yardımcımız Sayın Agâh Kafkas da altı gün boyunca kurtarma faaliyetlerinde görev almıştır. Olay yerine, ilk etapta, Manisa il AFAD birimi ve Kızılay ulaşmıştır. Ardından, Zonguldak’tan 19 kişilik Türkiye Taşkömürü Uzman Araştırma Ekibi ve onlara yardımcı olmak üzere İzmir ve Balıkesir’den uzman ekipler madene sevk edilmiştir. Yine, ilk anda, Genelkurmay Başkanlığımıza ait bir helikopter Soma’ya ulaşmış ve ardından, İzmir’den ambulans helikopter ile çevre illerden 23 ambulans kaza mahalline hemen sevk edilmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Taner Yıldız Bey başkanlığında oradaki bütün ekiplerin koordineli olarak çalışması sağlanmış, işçilerimizin sağ salim kurtarılması yönünde azami gayret ve dikkat gösterilmiştir. Kazanın ilk saatlerinde 787 kişinin olduğu maden ocağından 363’ü sağ olarak kurtarılmıştır. Madenci kardeşlerimizi çıkartmak, yaralıları acilen hastaneye ulaştırmak, madenci yakınlarıyla ilgilenmek, acil ihtiyaçları karşılamak, güvenliği sağlamak gibi çok sayıda faktör dikkate alınarak arama ve kurtarma faaliyetleri yürütülmüştür.

Bu faaliyetlere AFAD 156 personel ve 45 araçla, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz 1 uçak, 2 helikopter ve uzman personelleriyle, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız Zonguldak, Çayıralan ve Tunçbilek’ten gelen 226 personelle çalışmalara katılmıştır. Sağlık Bakanlığımız doktor ve hemşirelerimizden oluşan 405 personeli, 6 hava aracı, 62 ambulansıyla bölgede hizmet vermiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, Millî Eğitim Bakanlığımız, Ankara, İstanbul, Balıkesir, Denizli, İzmir, Manisa büyükşehirlerimiz, Uşak ve Kütahya belediyelerimiz personel ve araçlarıyla Soma’ya koştular. Toplamda 2.743 personel, 258 kara aracı, 9 hava aracı Soma’da hem arama kurtarma çalışmalarına hem yaralıların tedavisine hem de defin çalışmalarına, yakınların rehabilitasyonuna çeşitli ihtiyaçların karşılanması yönünde hizmetler vermişlerdir.

Olay mahallinde, özellikle cenazelerin taşındığı Kırkağaç bölgesinde sahra hastaneleri kurulmuş, 280 personel bu 2 hastanede görev yapmıştır. Bu 2 hastanede şehitlerimiz ve yaralı kardeşlerimizin aileleriyle irtibatlar gerçekleştirilmiştir. Şehitlerimizin yakınlarına destek amacıyla 4 ilde 236 psikososyal meslek personeliyle 272 aileye ulaşılmış, bu noktada da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız ciddi bir gayret ortaya koymuştur. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ailelerimize cenaze masrafları için acil, ilk etapta, nakdî yardımlarda bulunmuşlardır.

Millî Eğitim Bakanlığımız, okul odaklı kriz müdahalesi planlayarak 83 psikolojik danışmanla 79 okulu ziyaret etmiş, öğretmen ve öğrencilere destek programı başlatmıştır.

Değerli arkadaşlarım, 13 Mayıs Salı günü, kazanın hemen ardından başlayan arama kurtarma çalışmaları dört gün sürmüş, 17 Mayısta madenden bütün işçilerimiz çıkartılmıştır. Toplamda 486 işçimiz sağ olarak madenden çıkartılırken ne yazık ki 301 işçimiz de bu elim kazada hayatını kaybetmiştir. Şehitlerimizin de tamamının naaşı çıkartılmış ve ailelerine teslim edilmiştir.

Ailelere manevi desteğin yanında maddi destek de sağlanmaya başlanmış, madende hayatını kaybeden işçilerimizin yasal olarak şehit sayılması için çalışmalar son aşamaya gelmiştir. Anne ve babalarının, kardeşlerinin, çocuklarının şehit yakınlarımızın yararlandığı imkânlardan yararlanması için ne gerekirse yapılacaktır.

Soma’ya yapılacak yardımların tek elden yürütülmesi, suistimallerin önüne geçilmesi için AFAD Genel Müdürlüğümüz görevlendirilmiştir. Kazanın hemen ertesi günü Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Meclis Başkanımız, Sayın Başbakanımız, başbakan yardımcılarımız, bakanlarımız ve muhalefet partilerimizin liderleri ve birçok milletvekilimiz Soma halkına başsağlığı ziyaretinde bulunmuş, ülkemiz adına büyük bir dayanışma örneği gösterilmiştir. Bu elim kaza, ülkemiz insanının yeniden kenetlenmesine, acıların 77 milyon tarafından hep birlikte göğüslenmesine vesile olmuştur.

Değerli arkadaşlar, kazanın meydana geldiği Soma kömür sahası jeolojik formasyonu, tektonik yapısı, kömürün derinde olması nedeniyle yer altı işletmesi olarak çalıştırılması zorunda olan bir sahadır. Sahadaki bu özellikler nedeniyle kömür üretiminde damarın durumuna göre klasik üretim metotlarının yanında yarı mekanize, tam mekanize üretim metotları da kullanılmaktadır. Madencilik diğer sektörlerle kıyaslandığında üretim ve çalışma ortamlarının oldukça zor şartlar içerdiğini hepimiz bilmekteyiz.

Soma kömür cevherinin yapısı ülkemizdeki diğer kömür yataklarından farklılık göstermektedir. Kömür sahasındaki cevher linyit kömürü olup kendine has özelliğinden dolayı oksidasyon  özelliğine sahiptir. Bir kıyaslama yapmak gerekirse: Zonguldak kömürleri, Soma kömürlerine göre daha yavaş oksidasyona uğrayan kömürlerdir. Zonguldak’ta grizu riski ön plandayken Soma’da bu risk oksidasyona uğrama yani kızışmayla karşımıza çıkar.

Değerli milletvekilleri, Soma gibi hızlı oksidasyona uğrayan ocaklarda ana galeriler kömür damarları içinde sürülmezler. Damarın jeolojik yapısı nedeniyle ana galeriler kömür damarını kesmek durumunda kalırsa, galerinin tavanında ve yanlarında açık kömür yüzeyleri ortaya çıkar. Bu durumda galerilerin tahkimatı esnasında açığa çıkan kömür yüzeylerinin zaman kaybedilmeden püskürtme betonla sağlam bir şekilde kapatılması gerekir. Bu sayede ana galerinin kestiği kömür damarlarının galerideki hava akımıyla irtibatı kesilerek kızışmasının önüne geçilir.

Basına yansıdığı kadarıyla Soma’daki kazaya neden olan yangının, ana giriş galerisinden 1,5 kilometre içerideki tavandaki kömürün kızışmasıyla olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Galerideki hızlı hava akışının çelik tahkimatlar arasındaki tahta kamaların aralıklarından sızarak uzun süre kömürün içerisinde kızışmayı tetiklediği muhtemel gözükmektedir. Tahta kamalar bir anlamda yanana kadar ısının galeriye sızmasını önleyici yalıtım görevi görmüş, kamaların da yanmasıyla tavan çökmüş, tavandaki kızışmış kömürlerle birlikte karbondioksit ve karbonmonoksit gazları hızla galeriye girmeye başlamıştır. Güçlü havalandırmanın etkisiyle zehirli duman, üretimin yapıldığı ayak ve galerilere hızla yayılmıştır.

Değerli milletvekilleri, arama kurtarma faaliyetlerine hemen başlanmış, vardiya değişimi sırasında 1,5 kilometrelik temiz hava galerisinde bulunan işçiler hızla tahliye edilmiş, bu işçilerin tahliyesi biter  bitmez vantilatörler üfleyici konumundan emici konumuna dönüştürülerek dumanın yönü değiştirilmiş ve üretim ayaklarına ve galerilerine temiz hava verilmeye başlanmıştır. Maalesef, dumanın ilk gittiği bölgelerde karbonmonoksit oranlarının çok yüksek seviyelerde olması nedeniyle ani ölümler meydana gelmiştir. Ocağın şu an bütün girişleri kapatılarak dışarıdan içeriye hava akımının girmesi önlenmiştir. Bu sayede galeride hapsedilen oksijen tükenene kadar kömürle reaksiyonunu tamamlaması beklenmektedir. Galerideki ısı ve karbonmonoksit ölçümleri normal değerlere dönüştükten sonra, duvarlar yeniden yıkılarak ocak yeniden havalandırılacak ve gerekli incelemeler yapılacaktır.

Hiçbir kimse böyle bir kazanın olmasını elbette istemez. Bizler millet olarak acılardan haz duyan değil, acıları paylaşan bir milletiz. Bu özelliğimiz, bizi millet yapan en asli değerlerimizden biridir.

Dün, Türkiye Büyük Millet Meclisi örnek bir tavır sergilemiş, Soma’da meydana gelen facianın araştırılması için komisyon kurulmasını oy birliğiyle karara bağlamıştır. Kurulmuş olan araştırma komisyonuyla ve devam eden adli, idari ve teknik soruşturmalarla kazanın bütün yönleriyle ortaya çıkacağına, sorumlularının tek tek belirleneceğine olan inancımız tamdır. Bundan sonraki süreç Meclisimize ve adli makamlarımıza düşmektedir. Hiçbir kaybı geri getirmek mümkün değildir ama ailelerin acılarını hafifletmek üzere, ilgili bakanlıklarımız ve Meclisimiz üzerine düşeni yapmaktadır, yapacaktır. Sorumluluk zinciri içerisinde ucu kime giderse gitsin sorumluların üzerine ısrarla gidilecektir, sorumlular sonuna kadar hesap verecektir.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken burada emeği geçen Sayın Bakanıma, özellikle süreci çok iyi yönettiği için, toplumu sağlıklı bilgilendirdiği için, muhalefet liderlerimizin de takdirini kazandığı için huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Onun bu çabasının takdire değdiğini, verilen gensoruyla da bağdaşmadığını düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Hüseyin Tanrıverdi, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Tanrıverdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik hakkında verilen gensoru önergeleri üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

13 Mayıs Salı günü Soma’da meydana gelen maden faciası hepimizde derin acılar ve izler bıraktı. Bu travma sadece Soma’da babalarını, eşlerini yitiren acılı anneleri, aileleri değil, tüm Türkiye’yi, kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere sivil toplum örgütlerimizi, sendikalarımızı, madenle ilgisi olsun olmasın herkesi etkiledi. Olayın olduğu saatten itibaren tüm devlet birimleri teyakkuza geçti. Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Taner Yıldız’la birlikte Sağlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakan yardımcılarımız ve AFAD başta olmak üzere devletimizin kamu kurum ve kuruluşları ve bölge milletvekilleri olarak anında Soma’ya intikal ettik. Arama kurtarma çalışmalarında 2.743 personel, 258 kara aracı, 9 hava aracının görev yaptığını biliyoruz. Hastanelerimize sevk edilen yaralılarımız yatarak tedavi görmüş ve birçoğu taburcu olmuştur. Bir madencimizin tedavisi devam etmekte olup hayati tehlikesi çok şükür yoktur. Madende bulunan 787 işçinin 486’sı kurtarılmış, 301’i tüm gayretlere rağmen maalesef kurtarılamamış ve şehit olmuşlardır. Allah rahmet etsin, mekânları cennet olsun. Bir defa daha ailelerine, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Bizler, orada, yer altında kalanların çıkarılmasıyla mücadele verirken öte yandan provokasyonlarla, yalanlarla, iftiralarla da uğraşmak zorunda kaldık. Somalı olmayan, Soma’yla hiçbir alakası bulunmayan gruplar peydah olup arama kurtarma ekiplerinin işlerini geciktirmek, hatta engellemek için bir sürü yola başvurdular. Dış basının, özellikle Alman ve İngiliz basınının olayı veriş biçimi ve provokasyona açık açıklamaları bunun en açık örneğidir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Soma’da sorumluluğu yerine getirdin mi? Bunlar söylenir mi, ayıp ya!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Madenci eşleri olduğu bildirilen ama bırakın madenci eşi olmayı, yakından uzaktan Somalı bile olmayan bu kişiler mikrofonlara yalan ve iftiralarla dolu beyanatlar verdiler: “Ölü sayısını gizliyorsunuz. Suriyeli çocuklar madenden çıkarılmadı, üzerlerine beton döküldü.” gibi iftira ve yalanları nasıl bir vicdan ürünü söyleyebilir? 15 yaşında çocukların…

MUSA ÇAM (İzmir) - İnanıyor musunuz?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O zaman gerçekleri söyle, gerçekleri. Bunlar yalan.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Siz söylüyorsanız siz de doğru söylemiyorsunuz.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Siz gerçekleri söyleyin.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Evet, gerçekleri söylüyorum.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Hangisi gerçek?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – 15 yaşında çocuk çalışmadı, evet, gerçek. Çocukların çalıştırılmadığını bizzat orada çalışan madenci kardeşlerimiz söylemesine rağmen, birileri hâlâ bu yalanı, bu asılsız iddiayı diline dolamaktadır.

Hükûmet düşmanlığı ile gazeteciliği birbirine karıştıran kimi medya kuruluşları, maden ocağı sahibini AK PARTİ’li, yandaş gibi takdim etme ve olayın yönünü manipüle etme, yapılan çalışmaları hiçe sayarak devleti ve Hükûmeti yerden yere vurmak için bahaneler ve yalanlar oluşturma gayreti içine girmiştir. Böyle bir facia karşısında yargısız infaz yapmak, peşinen birilerini suçlu veya masum ilan etmek elbette yanlıştır.

Buradan açıkça söylüyorum: Acıyı paylaşmak yerine Soma faciasını siyasi rant için konuşmak, burada yaşanan acıyı kullanarak “vurun abalıya” mantığıyla hareket etmek hiç doğru bir yaklaşım değildir.

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) - Abalı kim oluyor şimdi?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Soma’daki faciayı araştırmak, sorumluları yargı önüne çıkarmak için adli ve idari olarak süreç devam etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde de, dün yapılan müzakereler sonrası, meydana gelen faciada ihmali, kusuru, aymazlığı kim yaptıysa ortaya çıkarmak ve hiçbir şeyin üzerini örtmeden adalete teslim etmek için bir araştırma komisyonu kurulması kararlaştırıldı. Olay bütün yönleriyle araştırılacaktır. Dün de söylediğim gibi…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Araştırma komisyonu adalet için bir şey teşkil  etmez, araştırma komisyonunun öyle bir yetkisi yoktur, bilgi sahibi olmak için kurulan bir komisyondur. Lütfen…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bilginizi  kendinize saklayın lütfen.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır ama, Meclise yanlış bilgi veriyorsunuz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Dün de söylediğim gibi, olayın her yönüyle açığa çıkarılması elbette bizim hepimizin görevidir. Üzerimizde bir vebaldir. Soma’ya ve tüm madenci şehitlerimize borcumuzdur ve acıyı yaşayan herkesin ama herkesin beklentisidir.

Değerli arkadaşlarım, olay vahimdir ve tüm boyutlarıyla incelenerek aydınlığa kavuşturulacaktır, buna inanıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırmasını yaparken, savcılık soruşturmasını yürütürken Hükûmetimiz de kendi açısından gereken çalışmaları yapmaktadır. İlgili bakanlarımız, bakanlıklarımız bu anlamda çalışmalarını başlatmışlardır. Soma’daki maden faciası sonrasında başlatılan soruşturma kapsamında şirketin genel müdür ve yönetim kurulu başkanı da dâhil olmak üzere toplam 25 kişi gözaltına alınmış, ifadeleri alınan şüphelilerden 8’i bildiğiniz gibi tutuklanmıştır. Konunun hiçbir tarafının gizlenecek, saklanacak, örtülecek tarafı yoktur. Olayın meydana geldiği yerde ve çevresinde olayın ilk anından itibaren tüm önlemler cumhuriyet başsavcılığı tarafından alınmıştır. Olayın neden meydana geldiği hususunda birçok iddia bulunmakla birlikte bu iddiaların hepsi göz önüne ilgililer tarafından alınmaktadır. Bilirkişi heyeti tarafından yapılan keşif sonrasında olayın meydana geliş sebebiyle ilgili ilk rapora göre olayın trafo patlaması sonucu olmadığı, transformatör denilen cihaz arızasından kaynaklanmış olamayacağı açıklanmıştır. Maden kazasını fırsat bilerek provokasyon yapanları, Soma ve değişik yerlerde olaylar çıkararak polise taş atanları, şiddet gösterisi yapanları, “Soma buna müstahaktır.” diyen insanlıktan çıkmış zavallıları da milletimize ve Allah’a havale ediyorum. Madenci kardeşlerimizdeki vatanseverliğin, milletperverliğin, mütevazılığın yüzde 1’i onlarda yoktur. Onlar, her gün yer altına giderken, çocuklarını “Belki sizi son kez öpüyorum.” diyerek öpen, eli nasırlı, yüreği yufka işçilerin duygularını asla anlayamaz ve bilemezler.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi maden kazalarının en büyüğü 1992 yılında Kozlu’da yaşanmıştır. Bu kazada 263 madenci kardeşimiz şehit olmuştur. Bu kadar feci bir kazanın olduğu zaman diliminde o dönemde maalesef ne zamanın başbakanı ne de başbakan yardımcısı ve bakanlar olay yerine gitmediler ama AK PARTİ iktidarı döneminde, dönemimizde olayın olduğu saatten kısa bir süre sonra Sayın Başbakanımızın talimatıyla bakanlarımız orada olmuşlardır; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Taner Yıldız orada olmuştur ve kişisel rahatsızlığı nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk Çelik orada olamamış ama oraya bakan yardımcısını ve ilgili yetkili arkadaşlarını, bürokratlarını göndermiştir. Yani anında bakanlarımız ve ilgili, yetkili arkadaşlarımız olay mahallinde olmuşlardır, bölge milletvekilleri olarak bizler de olayın vuku bulduğu an itibarıyla hemen oraya atladık gittik ve orada cumartesi akşamına kadar olayı yakından takip ettik, üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye çalıştık.

Değerli dostlar, bakın, bu sabah, Soma’da oturma eylemini yapan işçi kardeşlerimizle beraberdik. Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, partimizin halkla ilişkiler başkanı, başkan yardımcısı ve Manisa milletvekili arkadaşlarımızla beraber onları dinledik, söyledikleri her şeyi not aldık. İsteklerini, taleplerini bize açık bir şekilde söylediler. Bakın bir işçimiz diyor ki: “Sayın bakanlarım, biz buraya gelmezden önce içimizde bir korku vardı. ‘Acaba bizi kabul edecekler mi…’”

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dayak yiyecek miyiz!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – “‘…acaba bizi dışlarlar mı, acaba bize bir şey yaparlar mı?’ diye düşünüyorduk.”

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Demek ki korkuyorlardı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Korkutmuşsunuz onları.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – “Ama gördük ki hepiniz bizi içten bir şekilde karşıladınız, bizi dinlediniz ve samimi bir duyguyla bağrınıza bastınız…”

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu sefer siz korkmaya başladınız da ondan.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – “…ve bizim derdimizi anladınız, anladığınıza inandık. Sizlere teşekkür ediyoruz. Biz onur duyduk, gururlandık.”

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ucuz kahramanlık çıkarmaya çalışmayın bu işten, ucuz kahramanlık çıkarmaya çalışmayın.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Zaman zaman gözyaşları içinde yaşadıkları anları anlatan, her gün çektikleri kömür kadar ağır stres altında çalışan bu insanların durumlarını utanmadan, sıkılmadan siyaset malzemesi yapmaya çalışanları, yalan ve iftiralarla siyaseti kirletenleri de elbette kınıyorum. Neymiş efendim? Ben ocaklara ortakmışım ve Taner Yıldız ile dünürmüşüm ve dünürlük bağını oradaki işletmeler için kullanmışım. İşte Sayın Taner burada.

Bakınız, Manisa milletvekili bir arkadaşımızın gazeteye verdiği beyandır; “Madenler dünürden soruluyor ve burada bütün maden işçilerini organize eden, temasları yürüten kişi AKP’nin Manisa milletvekilidir.” diyor. “Ören, yerel seçimlerde AKP’nin Manisa belediye başkan adayı olan Tanrıverdi’nin Enerji Bakanı Yıldız’ın da dünürü olduğunu söyledi.” diyor. Biraz insan sıkılır. Hasan Ören burada, Hasan Ören burada…

HASAN ÖREN (Manisa) – Çıkacağız şimdi söyleyeceğiz, merak etme. Yanlış bilgi.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Hasan Ören burada. Bir gazetenin, ulusal bir gazetenin baskısı işte burada. Buraya çıkıp konuşmaktan ziyade, çıkacaksınız burada “Evet, ben bunu söylemedim, bu yalanlardan ben de bıktım, artık utanıyorum.” demeniz lazım. Çünkü, sizin bu bir değil iki değil. Doğrusu, halk arasında bir terim var, şeriata sığacak iş değil.

Bakın, daha önce de “Kömür ocağı sabıkalı.” dediniz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yalan mı?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Burada Milliyet gazetesinde o zaman, 24 Ekimde yer aldı, 4 bin işçiyi mitinglere taşıdığını iddia etmiş. Ören, şirkete özellikle AK PARTİ’li Hüseyin Tanrıverdi’nin destek olduğunu öne sürmüş.

HASAN ÖREN (Manisa) – Aynen doğru, aynen doğru.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bu yalandan vazgeçemezsin ki, senin karakterin oldu.

HASAN ÖREN (Manisa) – Genel müdürlükte seninle beraber değil miydik? Şimdi açıklayacağım, şimdi açıklayacağım.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Senin, yalan karakterin oldu Hasan Ören, karakterin oldu! Vazgeç bundan, vazgeç!  (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi lütfen… Sayın Tanrıverdi lütfen…

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Manisa’ya hesap vereceksin, Balıkesir’e hesap vereceksin. Seni takip edeceğiz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bakın -Sayın Başkan- bu Manisa… Evet, bu, aynı zamanda Meclis konuşmanız. Bakınız, ben belgelerle konuşuyorum. (CHP sıralarından “Gazete parçası.” sesi)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Gazete değil.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Bu belgeleri de, senin de ne yaptığını takip edeceğiz, 100 tane adam öldü.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Herkes benim ne yaptığımı biliyor, sizin de ne yaptığınızı biliyor.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Biz de seni çok iyi biliyoruz.

HASAN ÖREN (Manisa) – Şimdi anlatacağım, merak etme.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sizin yaptığınız 300 kişiyi öldürdü.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bakın, burada tekzip istedim ve mahkeme kararı burada. Beyefendiye de bu tebliğ edildi ve o günkü Milliyet gazetesine tekzip gönderildi. Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi ve Ankara 17. Sulh Ceza Mahkemesinin kararları var. Bakın, mahkemeyle. Şimdi, sizin yalanınızı mahkeme kararıyla tekzip ediyoruz, hâlâ siz yalandan vazgeçmiyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mahkeme mi bıraktınız?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – İşte Sayın Taner burada, bizim dünür olduğumuzu ispat edin… Müddei iddiasını ispatla mükelleftir, eğer ispat edemezse o zaman müfteridir, o zaman yalancıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Dolayısıyla, çıkın, burada bizim ne olduğumuzu ispat edin, yoksa müfteri ilan ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Söylenenler yalan mı? Gerçek oldu işte. Hesabını verin, hesabını verin önce.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. 

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ören.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, ismimi zikrederek yalan beyanda bulunduğumu, kendisiyle ilgili yalan söylediğimi kürsüden söyledi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ören, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim lütfen.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, insanın yüzü ancak bu kadar olur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ar damarı çatlamış.

HASAN ÖREN (Devamla) – Yani köselenin rengi bununkinden daha iyidir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu kadar ağır olur mu ya?

HASAN ÖREN (Devamla) - Ben, Nihat Ergün’ün, Sanayi Bakanının dünürü olduğunu söyledim. O kendisi de biliyor. Ama şimdi bir şeyi daha açıklığa kavuşturalım: Yani 9 madencinin öldüğü Uyar Madencilikle birlikte siz TKİ Genel Müdürlüğünde ben oturur iken maden sahiplerini getirerek, maden sahiplerinin ruhsatlarının bitmek üzere olduğu anda o insanların, o maden sahiplerinin işlerini yapmak için TKİ Genel Müdürü Mustafa Bey’in odasında değil miydiniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – İş takipçisi!

HASAN ÖREN (Devamla) - Anlatayım mı ne geçti aramızda? Sıkıldınız içeriye girdiğimde, yüzünüz kızardı. Bana dediniz ki: “Bu gelen arkadaşlar Konya’dan.” Döndürdünüz; anladınız o adamları, o arkadaşları tanıdığımı, başladınız değişik bir versiyonda lafınızı çevirmeye. Sizin Genel Başkanınızın indiği maden sahipleri. Aslında siz o maden sahiplerinin işlerini görmeye geldiniz. Soma’daki madenle ilgili işleri kim görüyor?

MUSA ÇAM (İzmir) – İş takipçisi!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir de sendika kökenli!

HASAN ÖREN (Devamla) – İstersen Soma kamuoyuna gidelim. Mitinge insanları taşıyan Hüseyin Tanrıverdi, madenle siyaset ilişkilerini sürdüren Hüseyin Tanrıverdi. Bunu Manisa’da bilmeyen bir Allah’ın kulu var mı?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok.

HASAN ÖREN (Devamla) – Hani siz 10 tane basına çıkmıştınız, 10 tane televizyon kanalına çıkmıştınız. Dün benim buradaki konuşmamda söylemediniz mi, söylediniz mi? Beş gün içerisinde…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Şu dünür meselesini anlat.

HASAN ÖREN (Devamla) - Bilmem hangi yerdeki 1 tane televizyon kanalına beyanat vermişsiniz, bir de NTV’ye beyanat vermişsiniz. Beş gün orada madenin kapısının yanına gelemediniz, yukarıda, odada oturdunuz. Siz şimdi, bunları Genel Kuruldan niye saklıyorsunuz. Madenle iş adamlarının arasındaki köprü Hüseyin Tanrıverdi’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖREN (Devamla) - Bunu kendi içinizdeki milletvekili arkadaşlarınıza sorabilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sataşmadan söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.

İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

5.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, Manisa Milletvekili Hasan Ören’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Ören çıktı, burada kendini tarif etti, gerçekten yüzü yok. Mahkeme kararlarına rağmen yüzü yok, doğrulara rağmen yüzü yok. Evet, bir muhalefet partisi niye istifa eder, gerekçesini ortaya koydu. Yalan beyandan dolayı istifa etmeniz lazım, doğru konuşmadığınız için istifa etmeniz lazım.(CHP sıralarından gürültüler)

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – 300 kişi öldü be!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Allah’tan kork be! Allah’tan kork be!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Şimdi, evet, ben madenlerle ilgileniyorum.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – İstifa sen et, utan!

HASAN ÖREN (Manisa) – İlgileniyorsun, hem de çok yakından!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Niye ilgileniyorum?

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – İstifa et!

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Tamamen duygusal.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hep bana hep bana, Ya Rabb’i şükür!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Ben orada istihdam edilmiş işçi kardeşlerimizin hakları için ilgileniyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Ben çalışma hayatından geliyorum.

HASAN ÖREN (Manisa) – Nereden biliyorsun!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Geldiğim yeri inkâr etmiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sen otur, işçinin hakkını savun!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İşçileri köle yaptınız, dayıbaşına teslim ettiniz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Dolayısıyla, o gün genel müdürün odasına ne diye gittiysem, onu siz biliyorsunuz.

HASAN ÖREN (Manisa) – Evet, ben biliyorum, sen söyle.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Peki, ben oraya gittim de, siz niye gittiniz, ya siz niye oradaydınız?

HASAN ÖREN (Manisa) – Ben niye gittiğimi açıkladım.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Her şeyi sen biliyorsun. O işçilerin çocukları var çocukları!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Yani genel müdürün odasına siz ne amaçla gittiyseniz, ben de o amaçla gittim. Sizin genel müdürün odasında bulunmanız hiçbir şey değil, ben genel müdürün odasına gideceğim, orada işçi kardeşlerimin hakkını korumak için gideceğim…(CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Senin işçi kardeşin falan yok.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – …orada siz güleceksiniz. Dalga geçerler sizinle, yapmayın.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Dünya seninle dalga geçiyor be! Rezil oldun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bakın, Hasan Ören, sizin bir değil iki değil dedim. Önce gidin Musacalı köyüne, sözünüzü yerine getirin. 5 milyar borcunuz var, taahhüdünüz var, gidin onu ödeyin siz. Bakın, unutmadı o köylüler.

Dolayısıyla burada, böylesi acılı bir günde, bunları belgeleriyle konuştuğum için söylüyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – …sataşmak adına değil, gerçeklerin ortaya çıkması adına. Evet, işçi kardeşlerim için gene gideceğim, emekçi kardeşlerim için gene gideceğim, haberin olsun. Madenlere gene gideceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Uydur uydur söyle!

HASAN ÖREN (Manisa) – Sen ara bulucusun, ara bulucu!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen zor gidersin, biraz zor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre sataşmadan dolayı söz istiyorum. Sayın Başkanım, benim genel müdürlükte…

BAŞKAN – Sayın Ören ama bu devam edecek, bir sonlandırmamız gerekir, lütfen. Bu zaten anlaşılıyor ki sonuç mahkemede bitecek, zaten mahkemeye gideceksiniz.

HASAN ÖREN (Manisa) – Mahkemeyle ilgili bir şey bilmiyorum ki. Atıyor, sallıyor oradan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ören. (CHP sıralarından alkışlar)

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

6.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASAN ÖREN (Manisa) – Değerli milletvekilleri, mahkemenin ne olduğunu bilmiyorum. Bu mahkemeler eğer tek taraflı işliyor ise, sadece Hüseyin Tanrıverdi’ye mahkemeler bilgi veriyor ise Hüseyin Tanrıverdi’nin elinde neyin olduğunu bilmiyorum ama bir şeyi iyi biliyorum: Eğer TKİ Genel Müdürünün odasına işçilerle ilgili gitmiş olsaydın yanında işçiler olurdu. Ben de gittim, Turgutlu’daki sanayicilerin ihtiyaçları olan toz kömürü vermemelerinden dolayı.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sen de sanayici için gittin.

HASAN ÖREN (Devamla) – TKİ Genel Müdürüne, kapasite raporları çıkmasına rağmen, kapasite raporlarında bu insanların toz kömür alma hakkı olmasına rağmen bunun verilmesi için gittim.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Az önce öyle demedin ama.

HASAN ÖREN (Devamla) – Siz benim içeride olduğumu bilmiyordunuz. İçeride olduğumu bilseydiniz zaten siz Uyar Madenciliğin sahipleriyle oraya gelip onu yapmazdınız.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Hasan Bey, saklandınız mı?

HASAN ÖREN (Devamla) – Sizin iş adamlarıyla siyaseti birlikte Soma’da yürüttüğünüzü herkes biliyor.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen itiraf ediyorsun işte. Sen de söylüyorsun.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Milliyet’teki habere bir bak, Milliyet’teki habere.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen de aynı şeyi yaptığını söylüyorsun.

HASAN ÖREN (Devamla) – AKP’nin belediye meclis üyeliğine bugünkü Soma AŞ’deki Ramazan Doğru, Genel Müdürün hanımının 1’inci sıraya koyulmasında da Büyükşehir Belediye Başkanı olarak senin parmağın vardır.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Adayı” de, “adayı” de, Başkan deme.

HASAN ÖREN (Devamla) – Daha ne konuşacaksın burada? Siyaseti getirmişsiniz, siyasetle sanayicinin iş birliğine kilitlemişsiniz. Şimdi, 301 tane vatandaşımız hayatını kaybetmiş, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Şaşıracaksın! O vicdan azabı seni hiçbir zaman bırakmayacak! O 301 insanın, Uyar Madencilikte 11 tane insanın kanları senin eline bulaşmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkanım, ismimi kullanarak sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN- Sayın Tanrıverdi, sonlandırmamız lazım. Lütfen…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Bu son olsun efendim.

BAŞKAN – Buyurun, yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Yani mecburen. İsmimi…

BAŞKAN – Aynı şeyleri söylüyorsunuz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Tamam efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, tutumunuzda…

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ama burada ben ayaktayım, ana muhalefet partisi sözcüsü olarak…

BAŞKAN – Biliyorum da daha önce ayağa kalktı.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır efendim, ben önce kalktım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır, ana muhalefet oradan önce kalktı.

BAŞKAN – Ne yapalım?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Verdiniz, tamam.

BAŞKAN – Şimdi tutanakta geçmiyor ki kim önce ayağa kalktı, onu isteyelim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tamam Başkanım, konuşabilir.

BAŞKAN – Önce vermiş oldum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Oldu bir kere, tamam.

BAŞKAN – Buyurun.

7.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, Manisa Milletvekili Hasan Ören’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle konuşması

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Tabii ki bunu biz gene konuşacağız ama yüce heyeti meşgul etmek değil, kamuoyunda konuşacağız.

Ben buradan Sayın Hasan Ören’e diyorum ki, biz çiğ süt emmedik ki karnımız ağrısın. Bununla ilgili elinizde ne varsa çıkarsınız, Genel Başkanınız gibi boş dosya sallamak yerine, gidersiniz, savcısı var bu memleketin, hâkimi var bu memleketin, konuşursunuz. Evet, bakın, Allah şahittir ki…

HASAN ÖREN (Manisa) – Hepimizin şahidi Allah, sadece senin değil.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Allah şahittir ki o gün genel müdürün odasına gidişim o madende çalışan işçi kardeşlerimizin hak ve menfaatlerinin kurtarılması için. (CHP sıralarından gürültüler)

HASAN ÖREN (Manisa) – İş adamlarıyla, maden sahibiyle beraber, öyle mi? Ya ufak at da yalana gelmesin!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – De ki, evet, ben maden sahibini tutmuşum, maden sahibini tutmuşum, götürmüşüm.

HASAN ÖREN (Manisa) – Yüzünden belli olmadığı, yüzünden! Sen ne konuşuyorsun? İşçiler yanında olsaydı, işçiler.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Ben bunu işçi hakları için götürürken anormal, sen işverenleri, sen patronları götüreceksin normal karşılanacak. Yok öyle yağma! Yok öyle yağma!

HASAN ÖREN (Manisa) – İşçiler yanında olsaydı.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Senin orada olduğunu bilerek girdim.

HASAN ÖREN (Manisa) – Yalan!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Çünkü bizim gizli hiçbir şeyimiz yok.

HASAN ÖREN (Manisa) – Allah Allah!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Her şeyi Allah biliyor. Senin bilmediğini de Allah biliyor. Biz o inançla bunları yapıyoruz. İşçi kardeşimiz için yapıyoruz, emekçi için yapıyoruz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ALİ ÖZ (Mersin) – Patronla genel müdüre nasıl gittin Allah aşkına ya!

HASAN ÖREN (Manisa) – Bırak ya!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Senin gibi hem sermaye düşmanlığı yapıp hem sermayenin içinde yüzen hem de sermayenin orada kulu kölesi olan biri değilim. Bunu herkes biliyor, hiç merak etme.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Ören, söz istemeyin, ikişer defa sataşma nedeniyle söz verdik, bu konuyu kapattık efendim.

Sayın Altay’a söz vereceğim lütfen…

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, şimdi, benim, önce üç ayrı hususta buradan meramımı anlatmam lazım, sonra Genel Başkanımıza sataştığı için sataşmadan söz isteyeceğim, onu söyleyeyim.

Bir, Sayın Tanrıverdi ayağa kalktı, meramını sormadan kürsüye çağırdınız; Hasan Ören’i burada ifadeye çektiniz. Tutumunuz doğru değil. Bu bir.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Ören’le karşılıklı atıştıkları ve sataşmada bulundukları için efendim baktım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – İki…

BAŞKAN – Bir saniye… Sorunuzun cevabını almanız lazım.

Sayın Ören’i de biraz önce sormadan kürsüye davet ettim efendim.

Buyurun şimdi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, hayır, ikisinde de sordunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sormadı, sormadı…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sordunuz da… Yani bu konularda daha adil olmanızı bekliyoruz.

İki, ana muhalefet partisinin grup başkan vekili olarak saat 14.35’te buraya çıktım ve dedim ki: “Okmeydanı Cemevinde polis kurşunuyla 34 yaşında bir vatandaşımız vuruldu ensesinden, arkasından, kurşun omurilikte. Hükûmetten izahat bekliyorum.” O esnada Bakanlar Kurulu sıralarında 2 tane bakan vardı. Şimdi 11 tane bakan orada var, 2 tane burada var. Hükûmet var mı, yok mu? Hükûmet, Parlamentoyu ciddiye almıyorsa sıraları terk etsin. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu ne demek! Allah Allah!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen mi talimat vereceksin!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, evet… Hükûmet, bu Parlamentoya…

BAŞKAN – Sayın Altay, bu şekilde konuşma hakkınız yok efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet…

BAŞKAN – Hayır efendim, bu şekilde konuşma hakkınız yok.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hükûmet, bu Parlamentoya hesap vermek zorundadır. Anayasal bir zorunluluktur bu. Keyfî davranamaz. Bizimle birlikte Halkların Demokratik Partisinin de benzer bir talebi oldu. Hiçbir cumhuriyet hükûmetinde insan hayatı bu kadar ucuz ve hafif olmadı. Hükûmetten izahat bekliyorum, bunu söylüyorum.

Şimdi, Genel Başkanımıza yönelik bir eleştiri var.

Sayın Akif Hamzaçebi…

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle iki dakika...

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Soma’da 301 vatandaşımız feci bir şekilde öldü. Buna iş kazası demek mümkün değil, maden kazası demek mümkün değil. Kaza “Geliyorum.” diyordu, geldi ve insanlarımız öldüler. Bunu “cinayet” dışında başka bir kelimeyle isimlendirmek maalesef mümkün değildir.

Böyle bir tabloda buraya çıkan iktidar partisi temsilcilerinin, bakanların özür dilemesi, istifa etmesi gerekirken büyük bir pişkinlikle muhalefeti, onun Genel Başkanını, Sayın Genel Başkanımızı suçlamasını ben milletimizin takdirine bırakıyorum. Bu şuna benziyor: İnsanlarımız orada öldü ve Sayın Başbakan çıktı, bunu kaderle açıkladı, “Bu işlerin fıtratında ölüm vardır.” dedi. Evet, elleri sevmeye değil, dövmeye alışkın olanlar, fıtratında iyilik olmayanlar o insanları anlayamazlar, o insanların acılarını paylaşamazlar.

Siz şimdi burada çıkmışsınız, “Genel Başkanınız gibi içi boş belgeler göstermiyorum.” diyorsunuz. Siz biraz önce Hasan Ören’e cevap veremediniz. 301 vatandaşımızın ölümüyle ilgili bir şeklî “Allah rahmet eylesin.” dışında sizden içten bir yakınma, bir duygulanma ifadesini görebilmiş değilim. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun size! (AK PARTİ sıralarından “Sana yazıklar olsun” sesleri) Ben 301 vatandaşımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. O Genel Başkanımız yılbaşı gecesini, gitti, o madende işçilerle geçirdi. Siz onların patronlarının işlerini çözmeye çalışırken Genel Başkanımız madende işçilerle yılbaşı geçiriyordu.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, benim bir işveren düşmanı olduğumu kürsüden hatip söyledi. Bu ağır bir ithamdır.

BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti; buyurun, söyleyin.

HASAN ÖREN (Manisa) – 69’a göre söz istiyorum. Bu itham, benim gibi sanayici olan bir insana ağır gelir. Ya söylediğine dikkat edecek…

BAŞKAN – Sayın Ören, karşılıklı sataşmalarda bulunuyorsunuz.

HASAN ÖREN (Manisa) – Ben sataşmayacağım efendim.

BAŞKAN – Hayır, ben karşılıklı diyorum. Defalarca uyarmama rağmen bu ne zamana kadar devam edecek? Meclisin çalışma usullerine de uygun değil. Bunu noktalamamız gerekir. 2 defa size sataşma nedeniyle, 2 defa da Sayın Tanrıverdi’ye söz verdim.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, ben sermaye düşmanlığı yapmıyorum. Benim bunu açıklama hakkım var İç Tüzük’e göre. İtham ağırdır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Ören, buyurun ama lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

Sayın Başkan, bakın, biz bugün bu görüşmeleri televizyonlar açıkken yapalım dedik.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen söz verdim, Sayın Hatip konuşsun sonra vereceğim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın bakanlar görüşlerini beyan edecekler, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, gürültüden duyulmuyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –  Sayın Başkan, sayın bakanların konuşmalarına fırsat verin, sataşmalara ondan sonra cevap verin.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, böyle bir usulümüz yok efendim, lütfen oturun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama şimdiki usul usul mü?

BAŞKAN – Sataşma var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı efendim? Kürsüde hatip varken…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, biz televizyonlar açıkken bu işi yapalım diyoruz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yayını uzattıralım.

BAŞKAN – Buyurun.

9.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına tekraren sataşması nedeniyle konuşması

HASAN ÖREN (Manisa) – Değerli milletvekilleri, üç yıldır birlikte bu Parlamento çatısı altında görev yapıyoruz. Buraya hiçbir zaman şov yapmak amacıyla çıkmadım, çok da bu kürsüyü kullanmadım. Ne zaman Türkiye’nin gündeminde ağır şartlar oluşmuşsa o şartları yerinde değerlendirerek, o şartların içinde yaşayarak geldim buraya, bir şeyler konuştum.

Ben sanayici olan bir iş adamıyım. Mümkün olduğunca sanayicinin bu ülkenin lokomotifi olduğunu bilirim; sanayicinin bu ülkede ihracatıyla, ithalatıyla, üretimiyle ilgili ne yapmak istediğini de bilirim. Benim talebim şu: Siyaset olarak sanayiciye gem vurmaya kalkmayın, sanayicinin sırtına binmeyin. Ama Sayın Hüseyin Tanrıverdi sendika kökenli bir milletvekilidir. Eğer TKİ Genel Müdürünün odasına gelecek ise TKİ Genel Müdürünün odasına işçilerin hakkını aramak için maden sahipleriyle gelinmez. Kimse palavra atmasın. İşçilerin hakkını arayacak isen, sendika kökenli bir milletvekili isen Soma’daki sendikayı dizayn etmeye kalkma; TKİ Genel Müdürünün odasına, işçilerin hakkını vermeyen bir madenin sahibiyle gitmeyi hiç düşünme. Senin sendikacılık kökenine yakışmayan bir davranış biçimidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa ili Soma ilçesi Eynez Yer Altı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/32) (Devam)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/33) (Devam)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/34) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Hükûmet adına söz isteyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik…

Sayın Arınç sayın bakanlardan sonra açıklama yapacak efendim.

Buyurun Sayın Çelik, süreniz on beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Soma’da meydana gelen müessif maden faciası dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisi ve HDP’nin, şahsım ve Enerji Bakanı hakkında vermiş olduğu gensoru önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, maden şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum.

Değerli arkadaşlar, gensoruda -dikkatle okuduk- iki önemli husus öne çıkmaktadır: Bunlardan bir tanesi, Çalışma Bakanlığı mevzuatının eksikliğinden bahsediliyor; ikincisi ise, denetimlerin yetersizliğinden bahsediliyor.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum -dün de burada açık bir şekilde ifade ettim- İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Avrupa Birliği ve ILO normlarına uyumludur. Bunu açıkça ifade ediyorum. Peki, bu doğru mu, değil mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, sonuç ortada, 301 vatandaş katledildi.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu kanun yayımlandıktan sonra, 30 Haziran 2012’den sonra bu kanunu tercüme ederek Avrupa Birliği Komisyonuna gönderdik. Avrupa Birliği Komisyonu, 89/311 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Çerçeve Sözleşmesi direktiflerine uygunluğunu, 30 Ekim 2013 tarihinde heyet göndererek, üç gün Ankara’da toplantı yaparak… Heyet, netice itibarıyla, bu kanunun, birlikte çıkardığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Avrupa Birliğinin ilgili direktiflerine uyumlu olduğunu açıkça ifade etti; bunu sorabilirsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uygulama öyle değil, uygulama. İktidarın uygulaması yanlış.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Uygulamaya geleceğim.

21 AB direktifi var. Bakın arkadaşlar, önemli bir konudur, çok ciddi bir siyasi sorumluluk anlayışıyla baktı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hep işvereni düşündüğünüz için, devleti talan ettiğiniz için o işçilerin canını yediniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Müsaade ederseniz anlatacağımız çok şeyler var, sonra cevaplandırabilirsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne müsaadesi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin siz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – 21 AB direktifine uygun 21 yönetmelik çıkarıldı, ayrıca 15 yönetmelik de kanunun gereği olarak çıkarıldı, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu aynı zamanda 36 yönetmeliği de içermektedir. Yine, 155, 161, 187 sayılı çerçeve sözleşmeleri iş sağlığıyla ilgili sözleşmeleri de kapsayan son derece önemli düzenlemelerdir. İşte dün anlattım, bu yasa ne getiriyor? Yasa bütün çalışanları kapsama alıyor, yasa risk değerlendirmesi getiriyor, yasa acil durum planlamaları getiriyor, yasa çok tehlikeli yerlerde mesleki eğitim zorunluluğu getiriyor, yasa iş sağlığı eğitimi getiriyor…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gönderdiğiniz müfettişler gitmişler, orada işverenle kuzu yemişler, denetim yapmamışlar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …iş yeri hekimi, iş güvenliği uzmanını getiriyor ve bütün bunların, sayamadığım birçok hususların işveren tarafından titiz bir şekilde takip edilmesini getiriyor.

Şimdi, bunun yanında esas önemli olan, çok tartışılan teftiş konusudur arkadaşlar. Teftişle ilgili bilgileri, olan bitenleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Eskiden farklıydı teftiş anlayışımız ama yasanın getirdiği önemli düzenlemeler var. Teftişleri risk, sektör ve alan bazlı teftişler olarak gerçekleştiriyoruz. 2010 yılından bu yana yer altı kömürü işletmelerinde yılda en az 2 programlı teftiş yaptık. Bunun dışında, şikâyet, ihbar ya da basında yer alan konuları da şikâyet konusu kabul ederek teftişlerimizi sürdürdük. 12 milyon 200 bin çalışanımız var, 1 milyon 523 bin çalışan işçimiz var.

Az tehlikeli iş yerlerinde çalışan insanımızın sayısı 6 milyon. Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta çalışan insanımızın sayısı, çalışanımızın sayısı ise o da 6 milyon. Şimdi, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıftaki 6 milyon insanın olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.

İş yerimizde toplam 558 müfettişle bu hizmetlerimizi sunduğumuzu belirtmek istiyorum. Ayrıca 958 müfettişle. (CHP sıralarından gürültüler)

Ayrıca, iş yerlerinde görev yapmak üzere 93 bin iş sağlığı güvenliği uzmanı, 23.058 iş yeri hekimi göreve başlamıştır.

Sosyal Güvenlik istatistiklerine göre maden iş yerlerinin toplamı 6.558’dir. Bu iş yerlerinde çalışan toplam işçi sayısı da 144 bindir.

6.558 maden iş yerinin 724 tanesi yer altı ve yer üstü kömürlerden oluşmaktadır. Bunun yer altındaki kömür işletme sayısı ise, ocak sayısı ise 160 dolayındadır.

Yalnız madenlerimizin -mevcut konumuzu anlatıyorum arkadaşlar- 63 maden mühendisi ve 5 jeoloji mühendisiyle teftişlerini gerçekleştirdiğimizi belirtmek istiyorum.

Yer altı madenlerinde, iş yerlerinde yapılan denetimlerde neye dikkat ediyoruz biz? Öncelikle ocağın imalat planına bakılır ve yer altına inilir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama inmemiş sizin müfettişleriniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Denetlediklerimiz: Ulaşım yolları, nakliye sistemleri, ocağın üretim yapılan bölümleri, eski imalat bölümleri, hava ölçüm istasyonları, ocağın tahkimatı, ocağın havalandırma sistemi, yer altındaki gaz miktarı, merkezi gaz izleme sisteminin olup olmadığı, geriye dönük gaz ölçüm sonuçları, mekanik ve elektrik teçhizat, kişisel koruyucu donanımların olup olmadığı, kullanılan ekipmanın standartlara uygun olup olmadığı, işçilere iş sağlığı güvenliği meslek eğitimi verilip verilmediği, rapor defterinin olup olmadığı, işçilerin sağlık raporu gibi hususlar denetlenmektedir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Oksijen maskeleri kaç yıllık Allah aşkına?

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Demek ki yapmamışlar Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, yapılan işleri söylüyorum. Yapmayan varsa canı cehenneme! Hesabını verecek tabii. Ama bunlar, mutlaka mevzuatımız gereği yapılması gereken hususlardır, bunlarda af yoktur ve bizim mevzuatımızda en ufak bir açık kapı bırakılmamıştır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sonuç, sonuç!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Yapmayan varsa bunun hesabını sormak için buradayız, sorulacak bu hesap. (CHP sıralarından gürültüler)

Teftiş uygulaması, saydığımız hususlara ilişkin olarak iş yerinin o anki fotoğrafını gösterir. Teftiş yapıldı, o an fotoğraf çekildi ama bu canlı organizma, kömür ocaklarında yarım saat sonra, bir saat sonra ne olacağını kestirmek doğrusu mümkün değil.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Yapmayın Sayın Bakan, öyle şey mi olur!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Onun için dün ifade ettim, 7 husus var ki 7 husus eğer tespit edilirse müfettişlerimiz tarafından kapatma gerekçesidir, hiç bunun lâmı cimi yok.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kaç maden kapattınız Sayın Bakan, kaç maden kapattınız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Burada arkadaşlarımız ifade ettiler: “Altı ay müsaade ediliyor, altı ay sonra eğer yapılmazsa kapatılıyor.” Böyle değil arkadaşlar. Çok önemli, hayati tehlike arz eden hususlarla ilgili kesinkes kapatma uygulandığını söylemek istiyorum.

Önlemler…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – İşçiler “Sıcak kömür çıkartıyoruz.” demişler Sayın Bakan.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kapattınız mı hiç, kapattınız mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, son on yılda iş sağlığı güvenliği yönünden madenler dâhil iş yerlerinde toplam…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, hiç kapatılan yer var mı, kapattığınız yer var mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, ben Bakanım, bilgi sunmak durumundayım, hesap da vermek durumundayım, müsaade edin.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kapattığınız yer var mı, soruyoruz canım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - 119 bin…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kapattığınız yer var mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Söylüyorum, söylüyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kapattığınız yer var mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Söylüyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tamam.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Buyurun: 119.788 programlı teftiş yapılmış 2010 yılından sonra.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mangal yakmışlar mı Sayın Bakan, mangal?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - 104.303 inceleme teftişi olmak üzere toplam 224 bin teftiş yapılmış.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, mangaldan haberiniz var mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu teftişler sonucu 23.800 iş yerinde 81 trilyon liralık idari para cezası uygulanmış, 1.974 iş yeri de hayati tehlike nedeniyle kapatılmıştır. Şimdi, 2000 yılından 2009 yılına kadar yılda 3 ile 30 arasında iş yeri kapatılırken 2010’dan sonra yani yapılan, tüm buradaki araştırma önergeleri, çıkan yasa, onun neticesinde 2010 yılından sonra yıllık 360 ile 570 arasında kapatma olayları değişmiştir. Bu kapatma işlemlerinin ağırlıklı olarak inşaat ve maden işlerinde gerçekleştiğini de belirtmek istiyorum. Maden iş yerlerinde 2005-2009 arası toplam 58 kapatma işlemi uygulanmışken 2010-2014 arasında 224 kapatma işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu rakamlar bizim değişen teftiş anlayışımızın açık, net bir göstergesidir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama o 300 kişinin ölümünü nasıl açıklıyorsunuz Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Meseleye Soma özelinde bakarsak, Soma özelinde, Soma’da bildiğiniz gibi 5 yer altı, 1 de yer üstü olmak üzere 6 kömür işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerde toplam 14.608 işçimiz çalışmaktadır. Bu işletmelerde 2010’dan bu yana 109  programlı inceleme teftişi gerçekleştirdik. Bu denetimlerde 120 bin lira idari para cezası uygulandı ve 4 ocak kapatıldı.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Rezervleri bittiği için kapattılar, müfettişler geldiği için değil.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Kazanın meydana geldiği işletmeyi de dün ifade etmiştim, burada yapılan teftişleri açıkça ifade etmiştim. Son teftişle eksiklikler giderilmiştir ama ondan önce yapılan teftişlerde bu ocakta şu kusurlar bulunmuştur…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kusurlar giderildiyse kaza niye oldu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –  Bir, elektrik panolarında kilitlenme sisteminin olmadığı, yükleyicilerin geri vites ikaz sistemleri, yer altında konveyörlerle yani taşıma bantlarıyla ilgili sorunlar, çalışmaya başlamadan ikaz sistemleri, ateşe dayanıklı antistatik elbise ve trafonun bulunduğu bölümde kilitli kapı gibi eksiklikler görülmüş ve teftiş süresince bunların tamamı tamamlattırılmıştır. Son yapılan teftişler ise 13-18 Mart tarihleridir, o tarihlerde de bir eksiğin olmadığı ifade edilmektedir.

Tabii ki sizler de bizler de “Ya, bunlar bunlar oldu da, bu kaza niye oldu?”, yani, hepimiz bunu soruyoruz, yalnız siz sormuyorsunuz ki, bizim için de geçerli. Hani hepimizin yüreğini yakmıştı ya, hani bütün millet olarak yandık ya. Bu neden oldu, bunun ortaya çıkması gerekiyor.

Şimdi, gensoruyla ilgili burada ifade ettiğiniz, ortaya koyduğunuz bazı hususlar var. Kazadan önce karbonmonoksit miktarının 30 ppm’in üzerinde olduğu şeklinde ifade ediliyor. Arkadaşlar, buradaki sınırların bu teftiş sürecinde normal olduğu görülüyor ama ne zaman yükselmiş, bunlar kayıtlarda mevcut, savcının elinde, idari yargı devam ediyor. Varsa bir ihmal, bu ihmalin hesabı buradan çıkacak zaten. (CHP sıralarından gürültüler)

Diğer konu, yıllık üretim miktarının çok üstünde üretim yapıldığı… Doğrudur, yıllık üretim miktarının çok üstünde üretim yapıldığı doğrudur. Yıllık üretim miktarının üzerinde üretim yapılmıştır. Bu kısa süreli redevans uygulamalarının doğru olmadığını ben Çalışma Bakanı olarak burada söylüyorum. Bu üretim yarışı güvenliği sıkıntıya sokmaktadır.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Bravo, doğru.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İş sağlığı ve güvenliği açısından 20 civarında eksiklik bulunduğu ifade edilmiştir, yani iddia ediliyor burada. Denetimlerin gereği gibi yapılmadığı da ifade ediliyor. İfade ettiğim gibi, ortaya koyduğum rakamlar dikkate alındığında, ne kadar üzerine de vardığımızı göreceksiniz. Kayıt dışı işçi çalıştığı iddia ediliyor, böyle bir şeyin olmadığını da defalarca ifade ettik.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Para için insanlar öldü, böyle bir şey değil.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -Bütün bu iddialar incelenmektedir. Yani, sizler tarafından önergede dile getirdiğiniz bütün iddialar incelenmektedir, varsa suçlusu bulunacak. Kimlerse suçlusu, onlar bulunacak ve bedelini ödeyecek.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adamlarda feribot batıyor, Başbakan istifa ediyor!

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siyasi sorumlusu yok mu Sayın Bakan?

ALİ ÖZ (Mersin) – O teftişi yapanların hepsi suçlu Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Çünkü, arkadaşlar, çıkardığımız mevzuat hiçbir zincir halkasını boş bırakmıyor.

ALİ ÖZ (Mersin) – O teftişe gidenlerin hepsi suçlu Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, bütün teftişten başlayarak ocağın başındaki yetkiliye, sahibine ve ayakta kömür çıkaran arkadaşa kadar bir zincir ağını kurdu mevzuat. Nerede bu zincir koptu, bunu şimdi tespit etmek durumundayız, çalışmalar bu istikamettedir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Zincir sizde koptu.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bir diğer konu, arkadaşlar, ILO sözleşmeleri. Konuşmamın başında söyledim, ILO’nun bu konudaki iş sağlığı ve güvenliği normlarını kapsayan bir yasa yürürlüktedir.

Bunun dışında, efendim, “Çalışma Bakanlığı orada mıydı?” Çalışma Bakanlığının bütün birimleri Enerji Bakanımızın Başkanlığındaki o heyetin içerisinde ilk dakikadan itibaren son dakikaya kadar görevlerini diğer bütün arkadaşlarla beraber yaptılar, bunu da belirtmek istiyorum.

“Teftiş önceden haber veriliyordu.” Olabilir mi? Olabilir. Yani, ne siz ne ben bilebilirim.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – İşçiler biliyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin…

Ama bir şey söylemek istiyorum: O zaman 224 ocak nasıl kapatıldı?

SAKİNE ÖZ (Manisa) – “Temizliyorlar.” diyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yandaş, yandaş!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani, 224 ocak kapatıldığına göre bu olmaz demiyorum ama kapatılan 224 ocağı da dikkate almanız gerekiyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hüseyin Tanrıverdi’ye sor onu.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İdari para cezalarını dikkate almanız gerekiyor.

HASAN ÖREN (Manisa) – Burada Hüseyin Tanrıverdi’ler yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunun yanında, arkadaşlar, ciddi bir mevzuat değişikliği yapılmadı, az önce anlattım. Mevzuatlarımızda en ufak bir eksiklik yok. Bugün işçilerle bir araya geldik. Aslında geçtiğimiz cuma günü…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Yaşam odaları var mıydı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Önemli, bak, bu söyleyeceklerim çok önemli. Müsaade ederseniz, çok önemli, zaman dar.

Bugün işçi kardeşlerimizle görüştüm. Cuma günü de Soma’ya gittiğimde, cuma günü de Manisa’da işçi kardeşlerimizle görüştük. Anlattıklarının tümü bizim elimizde var. İnanıyorum ki, şimdi de ifadeleri alınıyor, savcılık da bu ifadeleri alacak.

Şimdi, arkadaşlar, üretim mi, güvenlik mi?

HASAN ÖREN (Manisa) – Güvenlik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Herhâlde hiç tartışmaya gerek yok, güvenli üretim. Güvenli üretimin arkasındayız.

ALİ ÖZ (Mersin) – Anlaşıldı!

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama sağlayamamışsınız!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Eğer güvenli üretim güvenliği sıkıntıya sokuyorsa, güveni öteliyorsa bu ocağın yaşatılmaması, kapatılması konusunda da açıkça görüşümüzü ifade ediyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İş Sağlığı ve İşçi Güvenliği Yasası’yla işçi güvenliğini sağlamak mümkün mü? İşverenin korunduğu yasayla ancak bu kadar olur!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir diğer önemli konu: Bugün yine, işçilerimiz iki hususu gündeme getirdiler. Biri taşeron uygulaması. İnşallah, bu konuyu, yine, hep birlikte çözeceğiz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yazık, günah!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu yasama yılı kapanmadan, bu taşeron, sömürü anlayışını kapatacağız arkadaşlar. Bunun bitmesi gerekiyor, bunu belirtiyorum. Ayrıca, kıdem… (CHP sıralarından gürültüler) Bakınız, kıdem tazminatı, kıdem tazminatını anlattı işçiler bize.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu sistemi kuran kim? Kuran kim Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -  Dediler ki: “Ben dokuz yıldır çalışıyorum.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Taşeron sistemini on yıldır siz artırdınız, siz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – “Dokuz yıllık kıdem tazminatı alacağım var.” dediler.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Haftaya göreceğiz Sayın Bakan!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Kıdem tazminatını nasıl alacaksın? Hak edebilmek için…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Bakan, bir bakan neden istifa eder? Ne zaman istifa eder?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakın çok önemli, bakın, rica ediyorum. Şunu söyleyelim: Kıdem tazminatını hak edebilmek için belli bir süre çalışması gerekiyor, en azından on iki ay çalışması gerekiyor. Çok ağır ve çok tehlikeli bir iş. Şimdi, vatandaş diyor ki, çalışan maden emekçisi: “Benim, dokuz yıl, içeride kıdem tazminatım var. Patronuma dönük yapacağım en ufak bir olumsuz davranışta beni kapıya koyarsa dokuz yıllık tazminatım ne olacak?” diyor.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – İstifa ediyor musunuz, etmiyor musunuz Sayın Bakan? İstifa ediyor musun, etmiyor musun?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Yani, burada çok anlamlı bir durum var.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Bu işin siyasi sorumlusu kim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Başbakan mı, Bakan mı, TKİ Genel Müdürü mü?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Gerek Genel Kurulda, gerek sendikaların genel kongrelerinde açıkça ifade ettik, dedik ki: “Arkadaşlar, her ay bireysel hesabına yatan kıdem tazminatına geçelim.”

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Çelik. Bitti efendim, süre vermemiz söz konusu değil.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, diğer bütün sendikalarla yaptığımız görüşmede “Artık bu kıdem tazminatı sürdürülebilir değil. Maden ocağındaki kardeşimiz derdini anlatamıyor buradaki bağlılıktan dolayı…” (CHP sıralarından gürültüler)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Önce can güvenliği Sayın Bakan!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Onun için,  bu ve benzer konuları da gündeme getirip, mutlaka çözmemiz gerekiyor. 

Son olarak da şunu söylüyorum: Madenlerle ilgili 2 bakan arasında bilmem ne varmış.

Arkadaşlar, bu hikâye!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beş dakikadır konuşuyor.  Bu ne ya!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - “Madenlerden sorumlu bakanımız Enerji Bakanımızdır. Enerji Bakanımızın ruhsat ve proje görevleri vardır.” dedik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beş dakikadır fazladan konuşuyor orada.

BAŞKAN – Kontrol zabiti misiniz siz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -  Bir işçi madene girdiği an, orada bizim sorumluluğumuz başlar; sağlık,  güvenlik sorumluluğu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz konuşurken devamlı müdahale ediyorsun.

BAŞKAN – Herkese aynı şeyi yaptık bugün.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Onu sağa sola çekip oradan nemalanmaya çalışanlara da ne grup olarak ne bakanlar olarak bizim prim vermeyeceğimizi ifade ediyorum.

Tekrar maden şehitlerini rahmetle anıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) 

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sizin siyasi sorumluğunuzu almanız lazım Sayın Bakan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan ocaktaki 30 ppm’le ilgili söylediklerimi çarpıttı; bu bir.

İkincisi “Yarım saat sonra bir şey olup olmayacağını bilmeyiz.” dedi.

Üçüncüsü de “2 bakan arasındaki sözler hikâyedir.” dedi.

Onları biz uydurmadık. Cevap vereceğim, sataştı.

BAŞKAN – Anlaşılmadı efendim. Ne dedi Sayın Bakan?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Ocakta 30 ppm  karbonmonoksit olduğu yönündeki şey doğru değil.” dedi. Ben böyle bir şey söylemedim aslında.

BAŞKAN – Sizin söylediğinizi mi iddia etti?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet, evet… Önergemden bahsetti.

“2 bakanın arasında -çünkü ben söyledim o lafı- çelişki olduğunu söylediler, bundan medet umuyorlar.” dedi. Bir de “Yarım saat sonra madende ne olacağı belli değil.” dedi. 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu sataşma değil ki Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in (11/32), (11/33) ve (11/34) esas numaralı Gensoru Önergeleri üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanı dinlerken çok üzüldüm.

Bakanın 18/3/2014 tarihinde iş yerinde teftiş yapıldığını belirttiği rapor bu. Burada, raporda deniliyor ki: “Teftiş tarihi itibarıyla iş yerinde 4 kadın, şu kadar erkek olmak üzere 2.948 çalışan istihdam edilmiştir. 2.938 erkek çalışan çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde çalışmaktadırlar. İş Yeri ve İşçi Sağlığı Güvenliğine İlişkin İş Yeri Tehlike Sınıfları Tebliği’ne göre çok tehlikeli sınıflarda yer almaktadır.” Sanki biz bilmiyorduk bunları, Sayın Bakanın müfettişleri icat ediyor(!) Teftiş bu muymuş? İş yeri bilmem ne numarasıyla Boğaziçi Vergi Dairesine kayıtlıymış. İş yerinde 13, 14, 15, 16 tarihinde yapılan programlı teftişten noksan husus tespit edilmemiştir. Bu mu teftiş raporu Sayın Bakan? Bu mu teftiş raporu Sayın Bakan? Bu mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Gazeteden aldığınız şey o, teftiş raporu o değil.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – İki…

Arkadaşlar, bakan olmak olayları çarpıtmayı getirmez. Hesap vereceksin Sayın Bakan sen, sen hesap vereceksin, gerçekleri çarpıtmayacaksın bu kürsüde. (CHP sıralarından alkışlar) 2 bakanın arasındaki sözü ben söylemedim. Cumhuriyet gazetesinde Utku Çakırözer’e demeç verdin mi vermedin mi? Vermediysen tekzip et.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Bağırma! Sakin ol!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sataşmaya cevap ver.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Senin sorumluluğunu söylüyoruz, teftişleri doğru yapmadın, teftişleri doğru yapmadın, sen teftişleri kontrol etmedin.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Bağırarak haklı olamazsın. Genel Kurula konuş, Genel Kurula.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz senin, bakanın hangi sorumluluğu olduğunu biliyoruz.

Ben on iki sene maden mühendisliği yaptım, iş kazalarında avukatlık yaptım, burayı sizden öğrenecek değiliz.

Sizin üstünüzde 301 insanın vebali var. Siz burada olayları doğru dürüst anlatmanız lazımken 30 ppm… Ne 30 ppm’i!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Anlaşılmıyor, anlaşılmıyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Maden mühendisiyim. Senden mi öğrenecek bu millet?

Bakın Sayın Bakan, 30 ppm değil, ben şunu söylüyorum: Şirket 30 ppm iddia ediyor. Eğer bu doğruysa bu daha tehlikeli bir şeydir; eğer bu doğru değilse… Normal önerge odur, okursanız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “Eğer karbonmonoksit miktarı aniden artmışsa, bu aniden artmaz, on beş, yirmi günlük bir birikim gerektirir; on beş, yirmi günlük ölçümlerde bu belli olur.” dedik. Öyle birdenbire olmaz.

Kusura bakma, ben İstanbul Teknikten mezunum Sayın Bakan, on iki yıllık mühendisim, dandik bir üniversiteden mezun değilim, iyi bir mühendisim, iyi bir hukukçuyum. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, Hükûmet adına ikinci konuşmacı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biraz önce bana hitaben dediniz ki: “Sen kontrol zabiti misin?” Bana hitaben dediniz ki: “Kontrol zabiti misin?” Tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, söz söylüyorum sana be! (AK PARTİ sıralarından “Bağırma!” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Oturun yerinize Sayın Genç. Lütfen oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye bana hakaret ediyorsun? Ben tutumun hakkında söz istiyorum…

BAŞKAN – Lütfen oturun yerinize!

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Kontrol zabiti misin?” dedin mi demedin mi?

BAŞKAN – Sayın Genç, oturun yerinize lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, niye oturayım yerime? Sen evvela artist olma orada…

BAŞKAN – Oturun yerinize! Her şeye müdahil olma hakkınız yok, Başkanlık Divanına müdahale edemezsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Müdahale ederim.

BAŞKAN – Edemezsiniz!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen burayı keyfî yönetirsen sana müdahale ederim!

BAŞKAN – Edemezsiniz! Oturun yerinize lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen burayı keyfî yönetiyorsun! Bunların militanı gibi hareket ediyorsun! O kürsüye yakışmıyorsun!

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, ruhsatı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumuna ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmekte olan Manisa ili Soma ilçesi Eynez Yer Altı Kömür Ocağında meydana gelen kaza ile ilgili olarak kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamının oluşmasına zemin hazırladıkları ve maden emekçilerinin ölümlerine yol açtıkları iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/32) (Devam)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak ruhsat, önleme, denetim ve kurtarma çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/33) (Devam)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 28 milletvekilinin, Manisa ili Soma ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili olarak önleme ve denetim çalışmalarında sorumsuz davrandığı, adli ve idari soruşturmaları engellediği, sorumluları koruyan ve kollayan politikalar yürüttüğü ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/34) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum ve vefat eden bütün maden mühendislerimizin ve maden işçilerimizin kendilerine Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar temenni ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Genel Kurulda yaptığımız konuşmalarda bir şeyin altını kalın çizgilerle çizdik. Dedik ki: “Eğer bir doğal afet yoksa, bir tabii afet yoksa -deprem ve sel gibi bunun gerekçelerinden dolayı, nedenlerinden dolayı- orada kusur vardır.”

Bu kusurun tarafları kimlerdir? Tekrar söyledim, “Bunun idari, insani, siyasi, hukuki, adli ve sosyal yanları vardır.” diye söyledim.

Bu işin siyasetinin başında, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini temsilen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı vardır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi yakışanı yap!

MÜSLİM SARI (İstanbul) – O zaman gereğini yap!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –

Burada, “Biz, bütün işlemleri -milletimizin huzurunda tekraren söylüyorum- bütün işlemleri yalnızca kanunların bağladığı çerçeveyle değil, aynı zamanda dünya ve ahiret ölçülerimizle beraber tetkik ederek devam edeceğiz.” dedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen anlamıyorsun, hâlâ konuşuyorsun çıkıp orada! Senin sorumluluğun yok mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bunun özellikle altının çizilmesini, bunun yeterince dünya ve ahireti anlayanlar tarafından son derece hassasiyetle takip edildiğini de bilerek söylüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Öyle çıkıp konuşamazsınız, sizin istifa etmeniz lazım!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, bugün teknik nezaretçiler var bunun başında. Neler var bu sorumluluğun içerisinde? İç içe 4-5 tane daire çizelim. Dairenin merkezinden dairenin dışına doğru gittikçe sorumluluğun azaldığı veya tersi bir ifadeyle…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İçinde kim var onu söyle.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – …dairenin içine doğru gittikçe sorumluluğun arttığı bir mekanizma var. O mekanizma şunu söylüyor: Eğer hizmet alımı yoluyla veya redevansla ki buradaki hizmet alımı yoluyla yapılan bir işlemdir, işverenlerin, arkasından teknik nezaretçilerin -teknik nezaretçi dediğimiz konu, değerli arkadaşlar, kamu adına özel sektörün yaptığı iştir, aynen yeminli mali müşavirliklerde olduğu gibi- yer altı madenciliğinde belli bir tecrübesi olanların -onun “SPEC”leri var- o tarzda kişilerin görev alabileceği yerdir. Yeminli mali müşavirlikler özel sektör tarafından temin edilir ama kamu adına yapılan hizmetlerdir. Ondan sonraki halka bakanlıklardır, ondan sonraki halka Hükûmettir. Bütün bununla alakalı saydığım idari ve bütün hukuki yollar, ne varsa bunların sonunu tek tek takip edeceğiz.

Peki, başka ne var teknik olarak, değerli arkadaşlar, denetimler var, biraz önce saydık; bununla alakalı kanun, mevzuat, yönetmelikler var ama bunların tek başına yeterli olmadığını söylemeliyiz. Peki, başka ne var, işletmede refakat var. Dünyanın her bir yanında, bakın, başından sonuna kadar saydığım bütün bu halkaların birleşmesiyle beraber bu zincir oluşuyor. Biz Enerji Bakanlığının en kolay şekilde şöyle idare edildiğini bilenlerdeniz: Telefonunuzu açarsınız, ithal kömür siparişini verirsiniz, 80 dolara istediğiniz limana indirirsiniz ama ne yerli istihdamı ne yerli kömürü ne de 14,5 milyar ton civarında tespit ettiğiniz kömürle alakalı herhangi bir işlem yapmazsınız. Limana indiği 80 dolarda risk sıfırdır değerli arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar nasıl üretiyor Sayın Bakan? Dünya üretim sıralamasında yokuz, bir yerlerde yokuz. Nasıl üretiyoruz bu kömürü? Bırak Allah aşkına ya!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, yerli üretim açısından risk sıfırdır ama biz bütün her yönüyle beraber değerlendiriyoruz. Türkiye'nin 106 milyon ton 2013 yılında tükettiği kömür vardır, 80 milyon tonunu yerli kömürden elde ettik. Bizim amacımız işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle alakalı…

MUSA ÇAM (İzmir) – Nerede o, nerede?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – …hiçbir noktaya sıkıntı vermeksizin bunları yapmaktı. Bu kaza çok elim bir kazadır, çok büyük bir kazadır ve bununla alakalı…

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Siyasi sorumlusu kim?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Her türlü yönünden bahsedeceğim arkadaşlar, hiç endişe etmeyin.

Bakın, 7 kez ayrı platformlarda…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – İstifa etmeyi düşünüyor musun Sayın Bakan, merak ediyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – …farklı ifadelerle beraber yanlış söylemler olmasına rağmen şu ana kadar hiç müdahale etmedim. Muhalefet partisinden herhangi bir arkadaşımıza, yanlış söylemiş olmasına rağmen, şu ana kadar müdahale etmedim. Ama müsaade ederseniz birkaç cümleyi tekrar etmek isterim.

Bunun her türlü sorumluluğuyla alakalı açık yürekli olmadığımızı ve bunu eleştirenlerden bu acıyı daha az, daha derinden hissetmediğimizi hiç kimse ifade edemez.

Bakın, birçok yönüyle beraber bahsediyorum, birçok yönüyle beraber bahsediyorum. Nedir onlar? Eğer bu zincirin halkalarından bir tanesi koparsa… Ne için Amerika Birleşik Devletleri’nde, Almanya’da, ne için Çin’de, Rusya’da sensörler bizim gibi konmuş? Bu işletmenin değişkenlikleri olabileceği için. Siz bir teftiş, denetim yaparsınız -Sayın Bakanımız da arz ettiler- o konuyla alakalı eksiklik varsa, onun sonuna kadar da gideceğimizi söyledik. Genel müdürlerin burada kendilerinin yüzüne karşı söyledim, “Eğer bir taksiratınız varsa bu vebale ne siz girersiniz ne de ben. Her şeyi ortaya koymak durumundayız.” dedim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne zaman ya, ne zaman!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, bir denetimde tespit yaparsınız. Biraz önce, İstanbul teknik Üniversitesinden mezun olan, hem hukukçu hem de maden mühendisi arkadaşımız bahsettiler, bunun “SPEC”lerinden bahsettiler. Ben o denetimin birçok kanalından bahsetmeyeceğim ancak bilgi kirliliğini gidermemiz lazım. bunlardan herhangi birinin değeri değiştiği anda, ister karbonmonoksit ister karbondioksit isterse metan gazlarıyla alakalı herhangi bir seviye değiştiği anda, bunların işletmeciler tarafından bilinmesi ve tespit edilmesi, behemehâl onun gereklerinin yapılması lazım.

Biraz önce, bir milletvekili arkadaşımız, maden mühendisi olmayan arkadaşımız, haklı olarak, bilmek zorunda olmadığı bir bilgiyi sordu. “Şu ana kadar kapattığınız maden var mı?” dedi.

Değerli arkadaşlar, hem Çalışma Bakanlığı hem de Enerji Bakanlığının farklı gerekçelerle yaptığı denetimlerde Enerji Bakanlığı 114 adet kömür ocağını kapatmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, maden bitmiş, kapatmış.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bu, yalnızca Enerji Bakanlığı açısından denetimde. Biraz önce Çalışma Bakanımız diğer rakamı da sundular. Bakın, ama bunun haber niteliği, zannediyorum, yok. Bunlar denetlendi ve kapatıldı. Peki, burada ne oldu? Bakın, ruhsat sayısını son dört yıl içerisinde 45 binden 21 bine düşürdük, çantacıların kesinlikle bu sektörde bulunmamasına özen gösterdik. Cumhurbaşkanlığımızın Devlet Denetlemeyle alakalı yaptığı denetimlerin her birisini tek tek dikkate alıyoruz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Nasıl dikkate aldınız? Aynı eksikler devam ediyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, ben burada şunu söyleyeyim: Metan gazıyla alakalı gensorunun metninde bir ibare kullandı. Bir başka yerden copy-paste yapılmış zannediyorum ama bunun üzerinde durmadık. Metan gazından kaynaklanan herhangi bir sıkıntı burada yoktu. Olabilirdi de Zonguldak kömürü metandan dolayı ama Soma kömürleri de kızışmadan dolayı daha fazla bize sıkıntı açıyor. Mekanik ayaklar, klasik ayaklar, bunların hangisi nerede uygulanır?

Arkadaşlar, uygulanacak yer var ama hiç uygulanmayacak yer var. Türkiye’nin kömürdeki jeolojik yapısı Almanya’dakinden, Güney Afrika’dakinden, Çin’den farklı.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – O nedenle mi bizde çok işçi ölüyor?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Almanya’daki yerli kömürlerinden üretilen elektrik oranı yüzde 43’ler civarında. Sizde böyle bir intiba var mı? Hepsini rüzgârdan, güneşten üretiliyor diye biliyoruz. Başkası kömürden üretirken, başkası yerli kömürden üretirken bizim başka bir kömürden üretme imkânımız yok arkadaşlar ama bu işi doğru yapmak durumundayız.

Ben, şimdi, bakın, şimdiye kadar müdahale etmediğim, yalnızca dünkü tutanaklarda 4 yerde ama son dört gün 16 yerde geçen bir yanlıştan bahsedeceğim, ufak bir yanlıştan bahsedeceğim: “Bu kömür kazasının olduğu, bu maden kazasının olduğu iş yeri ihalesiz olarak verildi.” dediniz. Kavas arkadaşlarımdan rica ediyorum, bütün gruplara ve grubu olmayan partilere ikişer tane nüsha dağıttırıyorum. Bundan bir nüsha da Sayın Kılıçdaroğlu’na, düzenlenmiş bir tertiple beraber aktaracağım.

20 Nisan 2006 -arkadaşlar, evraktan konuşuyoruz- ihale ilanı. Bu ihale ilanı yapıldıktan sonra 8 Haziran 2006 tarihinde bu ihalenin yapılacağını söylüyor. Altındaki detayları okumuyorum. Daha sonra bu ihale yapılıyor. İhale komisyonu kararlarını alıyor. Tarihi 2006/42159 ve o ihaleye katılan şirketlerin isimlerini zikrederek bir tanesi “411 milyon 750 bin TL’ye ben bunu yaparım.”, diğeri de “521 milyon 250 bin TL’ye yaparım.” diyor ve bizim için en uygun olan teklif değerlendiriliyor, en uygun olan teklife de veriliyor.

Şimdi, siz kalkıyorsunuz, basında, yazılı, görsel basında ve yalnızca milletimizin izlediği -şu anda beni milletim izlemiyor, saat 19.00’dan sonrasına düşmüş bulunuyorum, helâli hoş olsun ama- her tarafta bunu söylüyorsunuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu sizin ayıbınız.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – İzlesin, izlesin Sayın Bakan!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ben bunları sizin genel başkanınıza ve grup başkan vekillerinize söylediğimde, bunları ilettiğimde ne tür bir cevap vereceksiniz? Bu doğru bir şey olur mu?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Niye şimdiye kadar bilgi vermediniz Sayın Bakan, niye bilgi vermediniz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, dün bir milletvekili arkadaşımız bir konudan bahsetti, bu konudan o kadar iştahlıca bahsetti ki “Niye daha fazla insan ölmedi?” diye bahsetti. İsmini söylemeyeceğim yeni bir sataşma olmasın diye. Ben, yine, dün söz almadım ve bu arkadaş yerine otururken belki bir dakikaya yakın alkışladınız. Konu şu: “301 tane isimden bahsettiniz, ancak Sayın Bakan az önce arkadaşlarımızla kontrol ettik, Balıkesir Savaştepe Karacalar’da ölen Muhammed Akbulut’un o listede ismi yok. Siz neyi saklıyorsunuz? Yine, Kütahya Hisarcık Kutluhallar’daki Özgür Şen ölmüş, vefat etmiş. Niye bunu bizden saklıyorsunuz?” dediniz mi? Ölüler üzerinden, vefat eden kardeşlerimiz üzerinden çok büyük bir alkış aldınız.

Cevabını söylüyorum…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Bakan, Özgür Şen’in ismi yok 301 kişinin içinde.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Lütfen beni AK PARTİ’li arkadaşlarım alkışlamasınlar. Özgür Şen, AFAD’ın listesinde hayatını kaybedenlerin 219’uncu sırasında mevcuttur. Diğeri “Muhammed” değil “Mahmut Akbulut”tur. AFAD’ın listesinde 156’ncı sırada yer almaktadır. Bahsedilen, Balıkesir Savaştepe’nin Karacalar köyüne defnedilmiştir. “Muhammed Akbulut” diye ne işverenin kaydında ne de ölenlerin kaydında böyle bir isim bulunmamaktadır. Bu isim “Mahmut Akbulut” olarak da geçmiştir ve sayın valilerimizin ve sayın milletvekillerimizin ziyaretiyle beraber bu gerçekleşmiştir.

Değerli arkadaşlar, bunu şunun için söylüyorum: 303 sayısı fazla da 301 sayısı az mıdır? Hayır, 301 sayısı da fazladır, 31 sayısı da fazladır, 3 işçi kardeşimizin sayısı da fazladır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 1 kişi bile fazla.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ  (Devamla) –  Şimdi, buradaki yapılan bir kısım özensizlikler bizim konumuzu kapatamaz, bu özensizlikler… Konu o kadar büyük ki ve bunun hem vicdani hem insani hem de görevlerimizi ilgilendiren sorumlulukları var.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Siyasi sorumlu kim Sayın Bakan, onu söyleyin!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ  (Devamla) – Araştırma komisyonunda AK PARTİ’den ve diğer bütün muhalefet partilerinden arkadaşlar olacaklar. Aynı vebal ve sorumluluğu kendileri de hissedecekler. Sonuna kadar da onu kullanacaklar.

Biz şimdi demişiz ki: “Eğer bir maden ocağında oksijen oranı yüzde 19’un altına düşerse; ey denetim, ey Bakanlık, ey hizmet alım sözleşmesini imzalayan, ey bunu imzalatan; yüzde 19’un altına -teknik nezaretçiyi de başa koyarak- inerse oksijenle alakalı bir sıkıntı var demektir. Binde 5’in altına karbondioksit oranı inerse, maksimum bu oranda olursa burada da bir sıkıntı var demektir.” Biraz önce maden mühendisi arkadaşımız, milletvekilimiz söylediler, bir kısım literatürde 30 ppm, bir kısım literatürde de 50 ppm’lik karbonmonoksit maksimum seviyenin daha üzerine çıkarsa burada sıkıntı var demektir.

Şimdi, işletmeye denilmiş ki: “Bak bu değerlere dikkat et. Bunun için 48 tane sensör koymuşsun.” 48 tane sensörü denetim mekanizmaları denetledi, geçen hafta bir şey bulamadı. Kömür kızıştı, beş saat sonra bile olabilir; kömür kızıştı, beş gün sonra dahi olabilir. “Buna dikkat et.” diye işletmecilik yapılıyor, onun için 120’ye yakın mühendis çalıştırılıyor, onun için teknik nezaretçiler çalıştırılıyor, onun için sorumluluk alanları daraltılıyor.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlarla alakalı, bakın, tekraren söylüyorum, bunun AK PARTİ’si, muhalefet partisi olmaz, buna yürekten inanan, aynen sizler gibi inanan birisi olarak söylüyorum. Bir insanın görevinin bakanlık olması vicdanının ve insanlığının daha önüne geçmez.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – İstifa et! Siyasi sorumlusu kim?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bütün bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tekrar, vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İnkâr ediyorsun ya, inkâr.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında söz ettiği belgeyi grup başkan vekillerine gönderdi. Sayın Bakan bu kömür üretim hizmetinin ihale usulüyle yapıldığını ifade ettiler. Buna ilişkin ihale ilanını bize gönderdi. Evet, bir ihale ilanı geldi, devamında sözünü ettiği belgeleri göndermedi yalnız.

İkincisi, asıl soracağım şudur, önemli olan şudur: Bu ihale ilanından sonra kaç şirket başvurmuştur bu ihaleye ve… Sayın Bakan duyuyor mu acaba? Bir şey daha soruyorum Sayın Bakan.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Duymadı Sayın Bakan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bir dakika, bir dakika, diğer evrakları gönderiyorum.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, siz anlatın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Şimdi, bu ihale ilanına… Sayın Bakan herhâlde bu kısmını dinlemek istemiyor mu acaba? İhale ilanına kaç şirket başvurmuştur Sayın Bakan? Hangi şirketlerin teklifleri ön elemeyi geçmiş ve ihale nasıl gerçekleşmiştir? Hangi şirketler hangi teklifi verdi ve ihale kime kaldı? Bunu da açıklarsanız memnun olacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkındaki gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım: Gensoru önergelerinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru önergelerinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. [CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)]

Şimdi Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç İstanbul’daki olayla ilgili açıklama yapacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu konuyla ilgili Sayın Bakan bilgi verecek mi acaba?

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gensoru önergeleri ve tartışmalarından bağımsız olarak, bugün Genel Kurulda nöbetçi olduğum için, görüşmeleri takip ederken Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay ve Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın İdris Baluken takriben saat 15.00 civarında bir konuyu gündeme getirdiler. Bugün Okmeydanı’nda bir gösteri sırasında Uğur Kurt isimli yurttaşımızın başından yaralandığını ve bu konu hakkında da Hükûmetimizin, eğer varsa İçişleri Bakanımızın bilgi vermesini arzu ettiler.

Doğrusu, kendime iş edindim. Bu çok haklı bir konu. Arkadaşlarımız bunu gündeme getirmekle bence çok doğru bir iş yaptılar. Ben de ilk defa duymuştum. Ayrıldım, dışarıda önce İçişleri Bakanımızı aradım, kendisi Ağrı’daymış, irtibat kurulamadı, zaten gerek de kalmadı. Daha sonra İstanbul Valimizden ve İstanbul Emniyet Müdürümüzden olayla ilgili bilgi aldım, takriben bir saat sonra da Genel Kurula girdim, bir gözüm Sayın Engin Altay’da, bir gözüm Sayın İdris  Baluken’de, arada da Başkana bakıyorum yani bize bir söz verilirse bildiklerimi aktaracaktım ama bir iletişim noksanlığı oldu herhâlde, ben kendi kabahatim olarak görmüyorum, inanın buradayım, edindiğim bilgileri size arz edecektim. Biraz önce Sayın Altay çok haklı olarak tepki gösterince Sayın Başkanımız bana şimdi söz verdiler. Dolayısıyla açıklama yapıyorum. Gecikme olduysa, benden kaynaklandığını düşünüyorsanız ayrıca özür diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bugün Okmeydanı’nda İstanbul Ticaret Odasının yaptırdığı ve ismi İTO Lisesi olarak geçen binanın bahçesinde ve yakınında bir gösteri oldu. Esasen burada, bazen bahçede, bazen yakınlarında işgal amacıyla, gösteri yapmak amacıyla, bazı toplumsal olayları protesto etmek adına birçoğu yasa dışı örgüt mensupları -çünkü elleri yüzleri kapalı- bazen de açıkça Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na aykırı olmayan eylemler yapıyor.

Bugün de İstanbul İTO Lisesine emniyetin kayıtlarına göre eğitim öğretimi durdurmak ve okulu işgal etmek amacıyla yüzleri maskeli ve molotoflu bir grup gelir, takriben 30 kişiyle 50 kişi arasında. O sırada -“shortland” aracı olarak biliniyor, polisin herhâlde kullandığı araçlardan birisi- bunlara molotofkokteyli atılıyor, aracın içerisindeki 2 polisimiz ağır şekilde yaralanıyor. Şu anda da bu 2 polis Okmeydanı Hastanesinde tedavi altındalar. Arkada başka bir “shortland” aracı bu öndeki polisleri korumak amacıyla bulunurken olayın vahametiyle araç yanıyor ve içindekiler de yaralı durumda olaya müdahale ediyorlar. Bu sırada bir çatışma yaşanıyor. Çatışma yerinde ve çatışan grupların içerisinde olmayan Uğur Kurt isimli yurttaşımız -Sayın Altay doğru bir şekilde söyledi- hemen oraya zannediyorum bir 100 metre kadar yakın olduğu söyleniyor, cemevinde bir arkadaşının annesinin cenazesine katılmak üzere gelen ve dışarıda bekleyen, olayları dışarıdan gözlemleyen bir arkadaşımız, bir yurttaşımız başından bir kurşunla yaralanıyor, hastaneye kaldırılıyor, ben aradığım sırada ameliyata alınmıştı. Şimdi son noktayı size haber vermek için tekrar dışarı çıkıp soruşturduğumda, ameliyattan çıktığını ama durumunun hayati tehlike arz ettiğini ifade ettiler. Olayla ilgili olarak savcılığın el koyduğunu, polislerin kullandığı silahların balistik muayenesinin yapılacağını ve bu şahsın başındaki kurşunun tespit edilerek sorumlular hakkında da derhâl bir takibatın sonuçlanacağını ifade ettiler.

Bununla ilgili haberleri taradım, haberlerde hemen hemen farklılıklar gösterilmiyor ama yolu trafiğe kapatan, oturma eylemi yapan göstericiler olarak bazı yerde beyan ediliyor. Bazı yerlerde “Soma protestosu sebebiyle bir kişi başından yaralandı.” deniyor. Ulusal medyadaki gösterimi böyle. Ama sosyal medyada farklı mecralara yönelen bir kısım haberler neşredilmiş. Benim vilayetten, emniyet müdürlüğünden aldığım bilgiler bu merkezde. Bu arkadaşımıza, yurttaşımıza geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum, inşallah sağlığına kavuşur ve bu tür olaylarda ister polisin isterse tüm güvenlik güçlerinin şüphesiz müdahaleler sırasında bu tür olaylara karışmamasını canıyürekten temenni ediyorum. Eğer bir polisin silahından çıkan bir kurşunla hiç günahı olmayan, meseleye uzaktan bakan bir yurttaşımız seken kurşunla yaralanmış dahi olsa böyle bir olaya adı karışanların derhâl adliye önüne çıkartılmasını ve gereken cezaların verilmesini temenni ediyorum.

Hepinize saygılarımla arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, olayın olduğu yerde olay yok. Cemevinden vatandaş çıkıyor, polis kasten vuruyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan da aynı şekilde izah etti zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, “Olay vardı.” diyor, olay yok efendim.

BAŞKAN - Biz de yaralı polislerimize ve vatandaşımız Uğur Kurt’a geçmiş olsun diyoruz.

Alınan karar gereğince “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınan 427 ve 454 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu raporlarını görüşmek için 27 Mayıs 2014 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.34



(x) (11/32) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.