TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 70’inci Birleşim

                                                                                           28 Şubat 2014 Cuma

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 22 milletvekilinin, Bitlis ilinin tarihî değerlerinin korunması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/887)

2.- Van Milletvekili Nazmi Gür ve 22 milletvekilinin, Van depremi sonrasında Van’ın köylerinde yaşanan sıkıntıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/888)

 

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kamu çalışanlarının özlük haklarının belirlenmesi amacıyla yapılan toplu sözleşme süreçlerinde yaşanan sorunların değerlendirilmesi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10)

 

 

C) Gensoru Önergeleri

1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturmaları yürüten adli kolluk ve yargı mensupları üzerinde baskı uyguladığı, soruşturmalara müdahale ettiği ve bazı bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin gereğini yerine getirmediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/31)

 

V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, 27/2/2014 tarihli 69’uncu Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 28 Şubat müdahalesinin 17’nci yıl dönümüne ve Hükûmetin Kırım ile Ukrayna’da yaşananlarla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması

2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, BDP Grubu olarak, 28 Şubat postmodern darbesinin yıl dönümünde darbeleri, muhtıraları ve bütün antidemokratik müdahaleleri reddettiklerine ilişkin açıklaması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, 28 Şubat postmodern darbesinin 17’nci yıl dönümüne ve AK PARTİ Grubu olarak, demokrasiye yapılan her türlü müdahaleyle sonuna kadar savaşacaklarına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu olarak, 28 Şubatın 17’nci yıl dönümünde demokrasiye yapılan her türlü askerî müdahaleyi reddettiklerine ve Hükûmetin yargıya müdahalesinin demokrasiye askerî müdahaleler kadar sakıncalı olduğuna ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın sorunlu olduğuna ve bu yasayla mağdur olacak herkesten özür dilediğine ilişkin açıklaması

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, 28 Şubatın yıl dönümünde Divan olarak “Darbelere hayır.” dediklerine ve darbelerin ülkemize yakışmadığını düşündüklerine ilişkin konuşması

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/776) esas numaralı, yolsuzlukla mücadelenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin, Genel Kurulun 28 Şubat 2014 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, 3/12/2013 tarih ve 1233 sayıyla Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşları tarafından emniyet hizmetleri sınıfı personelinin ağır çalışma koşullarının meydana getirdiği sorunların araştırılması ve özlük hakları bakımından alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Şubat 2014 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli ve arkadaşları tarafından tarımsal destekleme sisteminin incelenerek yetersizliklerin ortaya konulması ve desteklerin artırılmasına yönelik politikaların oluşturulması amacıyla 17/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Şubat 2014 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562)

4.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)

 

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Çorum Milletvekili Murat Yıldırım’ın 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesine bağlı (2)’nci fıkrasıyla ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 562) Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, askerî tersanelerin denetimine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/36468)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, eski bakanlara tahsis edilen makam araçlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/38150)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, dedektör köpeklere ve kaçak eşya denetimlerinde bunlardan etkin bir biçimde yararlanılmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı  (7/38244)

4.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen'in, Tekirdağ gümrüğünden 2013 senesinde mısır ithalatı gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/38419)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında, yıllara göre Bakanlık ve bağlı kurum, kuruluşlar tarafından yaptırılan kamu spotlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/38597)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında, yıllara göre Bakanlık ve bağlı kurum, kuruluşlar bünyesinde görev yapan kadrolu ve sözleşmeli avukatlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/38599)

7.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, ülkemize gelen yabancı sermayenin ülkelerine aktardıkları kâr transferlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin cevabı (7/38736)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlıktaki kadın personelin toplam personel içerisindeki oranı ile üst düzey kadın yöneticilerin sayısına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin cevabı  (7/39048)

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlıktaki kadın personelin toplam personel içerisindeki oranı ile üst düzey kadın yöneticilerin sayısına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/39100)

 

28 Şubat 2014 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz. Bütün milletvekili arkadaşlarıma iyi çalışmalar diliyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge bulunmaktadır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 22 milletvekilinin, Bitlis ilinin tarihî değerlerinin korunması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/887)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bitlis şehrinin hak ettiği tarihî değerini bulabilmesi, büyük bir kasaba görünümünden kurtulması, tarihî eserlerin ve tarihî Bitlis evlerinin tamamının belirlenmesi, bakım onarım çalışmalarının yapılması, kaçak kazıların engellenebilmesi, tehlike arz eden yerlerin yıkılması veya tamamen onarılması, tamamen yıkılan tarihî Bitlis evlerinin tespit edilip koruma alanından çıkarılması, tarihî eserlerimize, tarihimize sahip çıkabilmek ve tarihî eserlerimizi kaderlerine terk etmemek için alınacak önlemlerin yapılabilmesi amacı ile Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Hüsamettin Zenderlioğlu                                                  (Bitlis)

2) Pervin Buldan                                                                 (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                                                  (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                                      (Muş)

5) Murat Bozlak                                                                   (Adana)

6) Halil Aksoy                                                                     (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                                  (Batman)

8) İdris Baluken                                                                  (Bingöl)

9) Emine Ayna                                                                    (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                                                             (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                                                      (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                                                                   (Hakkâri)

13) Esat Canan                                                                    (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                                                       (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                                             (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                             (Kars)

17) Erol Dora                                                                      (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                             (Mersin)

19) Demir Çelik                                                                   (Muş)

20) İbrahim Binici                                                               (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                                     (Van)

22) Özdal Üçer                                                                    (Van)

23) Leyla Zana                                                                    (Diyarbakır)

Gerekçe

Bitlis ilimiz Türkiye'nin en eski yerleşim yerlerinden biri olan, geçmişi M.Ö 5000 ile 7000 tarihleri arasına dayanan, tarih boyunca çeşitli kültürlere, birçok medeniyetlere ve uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir şehirdir. Bitlis, özgün mimarisi ile dikkatleri üzerine çeken, tarihî, coğrafi, kültürel ve dinî açıdan Türkiye'nin özgün ve sayılı kentlerinden biridir. Bitlis 17, 18 ve 19’uncu yüzyıllarda bölgenin kültür ve sanat merkezi olmuştur. Dönemin medrese, cami, külliye, han, hamam gibi yapıları bugün ilin geçmişteki o parlak döneminin delili olarak bazıları ayakta durmaktadır. Taşı, toprağı, havası ve bütün ihtişamı ile baştan başa tarih kokan Bitlis, birçok tarihî eseri harap edilmiş, birçok tarihî eseri tahrip edilmiş, birçoğu da orijinalliğini kaybetmiştir. Yirmi veya otuz yıl geriye bakılıp bugün ile kıyaslama yapıldığı zaman Bitlis'te büyük ölçüde yapılan bir betonarme yapılaşma bulunmamaktadır. Türkiye'de, başka bir coğrafi alanda eşine rastlanmayan tarihî Bitlis evleri, önceki yıllarda sayıları binlerle ifade edilmekte idi. 1980 yılından bu yana 234 adet sivil mimarlık örneği tescil edilerek, koruma altına alındığını, bu koruma altına alınan yerlerin 36 adet tescilli ev deprem ve iklim koşulları nedeni ile ağır hasarlı olduğu Kültür Bakanlığı tarafından bildirilmiştir. Ancak 1980 yılından bu yana 234 adet korunabilmiş, diğer tarihî yerler ise kaderine terk edilmiştir. Yapılan çalışmalar sahip olduğu değerlerin gün yüzüne çıkarılması konularında hak ettiği değerin karşılığını bulamamıştır. Yılların verdiği hızlı göç ve değişen yaşam tarzları yüzünden birçok aile yaşadıkları tarihî evleri boşaltarak ya kaloriferli evlere ya da kenti terk ederek batı metropollerine taşınmıştır. Ağır kış koşullarının yarattığı fizikî etki, tarihî yerlere sahip olan kişilerin ekonomik şartlarının olumsuzluğu, define arama, kaçak kazılar ve kaçak yapılar sonucunda tarihî yerlerin büyük hasar görmesi, ilgili kurumların tarihî yerleri koruma altına alarak veya sit alanı ilan ederek birçok yerde çalışma yapmaması ve çalışma yapılmasına izin verilmemesi, özellikle Bitlis şehir merkezinde, çarşı merkezinde araçların kullandığı yollar üzerinde, insanların sıkça kullandığı yaya yolları üzerinde bulunan tarihî yapıların restore edilmeyerek tehlike arz etmesi, Bitlis şehir merkezini aşırı derecede bakımsız, insanları korkutan ve endişeye düşüren yapılar Bitlis ilini büyük bir kasaba gibi göstermektedir.

234 sivil mimarlık örneği tescil edilmesine karşın çok daha fazla tarihî mimariye sahip olan Bitlis'te sivil mimarlık örneği gösteren birçok evin bakımı yapılmamakla birlikte ev sahiplerinin de müdahale etmesine ve tarihî evlerini restore etmesine izin verilmemiştir. Ancak, koruma altına alınmasına rağmen sadece bir duvarı kalan ve diğer her yeri virane ve yıkık olan birçok tarihî ev bölgede yaşayan vatandaşları tehlikeye sokmakta, önceki yıllarda yol üzerinde bulunan tarihî bir yapının yıkılması sonucu hayatını kaybedenlerin olması, bölgede yaşayan insanlarımızı endişelendirmektedir. Koruma altında olduğu için hiçbir çalışma, restorasyon, onarım veya yıkım yapılamamakta ve tarihî evleri yıkılmayla yüz yüze bırakmaktadır.

Bitlis şehrinin hak ettiği tarihî değerini bulabilmesi, büyük bir kasaba görünümünden kurtulması, tarihî eserlerin ve tarihî Bitlis evlerinin tamamının belirlenmesi, bakım onarım çalışmalarının yapılması, kaçak kazıların engellenebilmesi, tehlike arz eden yerlerin yıkılması veya tamamen onarılması, tamamen yıkılan tarihî Bitlis evlerinin tespit edilip koruma alanından çıkarılması, tarihî eserlerimize, tarihimize sahip çıkabilmek ve tarihî eserlerimizi kaderlerine terk etmemek için alınacak önlemlerin yapılabilmesi amacı ile Anayasanın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması için gereğini arz ve teklif ederiz.

2.- Van Milletvekili Nazmi Gür ve 22 milletvekilinin, Van depremi sonrasında Van’ın köylerinde yaşanan sıkıntıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/888)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

23 Ekim 2011 ve 09 Kasım 2011 tarihlerinde yaşanan iki büyük deprem akabinde Van merkeze bağlı köylerde tespit edildiği üzere, enkazlar kaldırılmamış ve yapılması vadedilen ev ve hayvan barınaklarının yapılmadığı belirlenmiştir. Bu konuların araştırılması için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Nazmi Gür                                                      (Van)

2) Pervin Buldan                                                (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                                (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                      (Muş)

5) Murat Bozlak                                                 (Adana)

6) Halil Aksoy                                                    (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                               (Batman)

8) İdris Baluken                                                (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                (Bitlis)

10) Emine Ayna                                             (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                        (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                 (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                    (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                          (İstanbul)

17) Mülkiye Birtane                                            (Kars)

18) Erol Dora                                                   (Mardin)

19) Ertuğrul Kürkcü                                           (Mersin)

20) Demir Çelik                                                  (Muş)

21) İbrahim Binici                                           (Şanlıurfa)

22) Özdal Üçer                                                   (Van)

23) Leyla Zana                                               (Diyarbakır)

Gerekçe:

23 Ekim 2011 ve 09 Kasım 2011 tarihlerinde 646 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, binlerce vatandaşımızın ise yaralandığı ve ciddi maddi hasarın yaşandığı iki büyük depremin üzerinden yedi ay geçmiş bulunmaktadır. Depremin hemen akabinde vatandaşların ihtiyaçlarının giderilmesinde yaşanan sıkıntıların hâlâ devam ettiği görülmektedir. 19 Mayıs 2012 tarihinde Van merkeze bağlı 9 köye (Alaköy, Mollakasım, Ağartı, Dağönü, Güveçli, Ermişler, Gedibulak, Beyrek ve Hıdır) yapılan ziyaretlerde depremden kaynaklı sıkıntıların can yakıcı şekilde sürdüğü gözlemlenmiştir.

Köy muhtarları ve vatandaşların şikâyetlerinin başında enkazların hâlâ kaldırılmamış olması, yıkılan barınma, konut, okul, cami ve sağlık ocağı gibi ihtiyaçlarının giderilmemesi, hayvan barınaklarının yapımına başlanılmaması ve bu konuda verilmiş olan sözlerin hiçbirinin depremin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen yerine getirilmemiş olmasıydı. Vatandaşlar yakınlarını kaybettikleri enkazlarla iç içe yaşamakta, konteynerlerle çözülmeye çalışılan barınma sorununun havaların ısınmasıyla beraber daha sıkıntılı bir hâl aldığı ve tüm bunlardan kaynaklı başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere köy nüfusunda ciddi psikolojik sıkıntıların ortaya çıktığı görülmüştür.

1.050 nüfuslu Alaköy’de 9 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 127 ev ve yapı yıkılmıştır. Enkazlar hâlâ yerli yerinde durmakta ve deprem sonrasında yapılması vadedilen 127 konut inşa çalışmalarına henüz başlanmamıştır. 450 nüfuslu Dağönü (Ereni) köyünde 15 yurttaşımız enkaz altında kalarak can vermiş ve 182 ev yıkılmıştır. Bu köyde de enkazlar kaldırılmamış ve yapılacağı söz verilen evlerin inşaatına başlanmamıştır. 1.350 nüfuslu ve 250 haneli Gedibulak (Canik) köyünde 9 vatandaşımız enkaz altında kalarak yaşamını yitirmiş, 250 ev ve 150 ahır yıkılmıştır. Deprem sonrası gelen yardımlar durduğu gibi, devletin ev ve ahırların inşaatına dair verdiği sözlerin de hâlâ yerine getirilmediği köy sakinlerinin şikâyetleri arasındadır. 84 haneli Özkaymak köy muhtarının belirttiğine göre 56 konut yapılacağı bildirilmiş fakat henüz bir çalışma başlatılmadığını ifade etmiştir. Ayanıs, Güveçli, Mollakasım, Hıdır ve Ermişler köylerinde de köy muhtarları ve vatandaşlar benzer sıkıntılar yaşamaktadırlar. Enkazlar kaldırılmamış, yapılması söz verilen ev ve ahırların inşaatına başlanmamıştır.

Bölgede havaların ısınmasıyla beraber, kaldırılmamış enkazlar ve çok sayıda kişinin bir arada kalmak zorunda kaldığı konteynerler ciddi sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Altyapı ihtiyaçlarının neredeyse hiç karşılanmadığı bu köylerde depremle beraber yakınlarını, evlerini ve temel geçim kaynağı olan hayvanlarını kaybetmiş köylülere tapular ve diğer işlemlerle ilgili zorluklar çıkarılmaktadır. Geçim kaynağının önemli bir kısmını kaybetmiş bu köylülerden, TOKİ tarafından yapılacak evler için 70 bin lira, ahırlar için de 15 bin lira talep edilmektedir. Ciddi geçim sıkıntısı yaşayan bu köylülerin depremzede oldukları âdeta unutulmuştur. Bu fahiş miktarların köylüler tarafından ödenmesi imkânsızdır.

Enkazların kaldırılmadığı, barınma sorununun çözülmediği bu köylerde deprem travmasıyla beraber yaşam ve geçinme sıkıntısı, gelecek korkusu köy sakinleri arasında ciddi psikolojik sorunların da ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. En temel ihtiyaçların karşılanmadığı bu köylerde sosyopsikolojik ve sağlık desteğine de acil ihtiyaç duyulmaktadır.

Van'da yaşanan iki büyük deprem sonrası köylerde yaşanan sıkıntıların belirlenmesi ve çalışmaların neden bu kadar gecikmiş olduğunun tespit edilmesi için bir araştırma komisyonunun kurulmasının gerektiğini düşünüyoruz.

BAŞKAN – Bilginize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İç Tüzük 58’e göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, neden söz istiyorsunuz 58’e göre?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dünkü yaşanan olaylar sırasında gayriihtiyari olarak sarf edilmiş beyan nedeniyle.

BAŞKAN –Beyanınızı düzeltmek mi istiyorsunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet.

BAŞKAN –Tutanağa yanlış geçen beyanınızı düzeltmek istiyorsunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet, geri almak istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, bunu sunuşların başında vermemiz gerektiğini söylüyor Kanunlar ve Kararlar ama beyanın düzeltmesini esas alacağımız için buyurun, size iki dakika söz veriyorum.

V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, 27/2/2014 tarihli 69’uncu Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük 58’e göre söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulda dün gece yarısı yaşanan ve yüce milletimizi de son derece rahatsız eden, yakışıksız ve kötü olaylar sırasında, kendi Grup Başkan Vekilimizle kendi aramızda konuşurken hiçbir partiyi ve hiçbir milletvekili arkadaşımı hedef almaksızın, ortamın gergin olması ve yapılan tahrikler nedeniyle ağzımdan gayriihtiyari olarak uygun olmayan bir söz çıkmıştır. Bu söz bana yakışmamıştır, bu söz yüce Meclisin çatısı altında sarf edilmemesi gereken bir sözdür ancak bu söz belirli bir parti grubuna ya da belirli bir milletvekiline yönelik olarak ve hakaret etmek amacıyla söylenmemiştir. Kendi Grup Başkan Vekilimizle kendi aramızda konuşurken gayriihtiyari olarak sarf edilmiş bir sözdür. Meclis çatısı altında söylenmemesi gereken, sarf edilmemesi gereken bir sözü, gayriihtiyari olarak da olsa sarf etmiş olmam nedeniyle o sözü, kendime ve Meclise olan saygım gereği o sözü geriye alıyorum, yüce Meclisten ve milletimizden özür diliyorum. Bu beyanımı İç Tüzük 58 uyarınca yüce Meclisin dikkatine sunarım.

Saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk. Örnek bir davranışta bulundunuz, tekrar teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, genel görüşme açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kamu çalışanlarının özlük haklarının belirlenmesi amacıyla yapılan toplu sözleşme süreçlerinde yaşanan sorunların değerlendirilmesi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10)

23/5/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu çalışanlarının özlük haklarının belirlenmesine yönelik toplu görüşme sürecinden toplu sözleşme sürecine geçişi sonucunda yapılan toplu sözleşme görüşmelerinin ve sonuçlarının, kamu çalışanlarına beklentilerden uzak bir teklifin yapılmasının gerekçesi olarak ileri sürülen ekonomik kriz uyarılarının boyutlarının, toplu sözleşme süreçlerinin işlenmesinden kaynaklanan sorunların TBMM Genel Kurulu tarafından değerlendirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 101 ve 102’nci maddeleri uyarınca genel görüşme açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz. 23 Mayıs 2012

Oktay Vural                                                                                               Mehmet Şandır

   İzmir                                                                                                             Mersin

Grup Başkan Vekili                                                                                Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Kamu çalışanlarının özlük haklarının belirlenmesi amacıyla idare ile toplu görüşme yapma hakkı, bilahare toplu sözleşme yapma hakkı olarak belirlenmiştir. 12 Eylül 2010 referandumunda kabul edilen Anayasa değişikliği ile kamu çalışanlarına toplu sözleşme yapma hakkı verilmesine rağmen toplu sözleşme ile ilgili mevzuat düzenlemesi gecikmiş, kamu çalışanları 2012 yılında özlük hakları belirlenmeden çalışmaya devam etmiştir. Toplu sözleşme görüşmelerinin sonucunda ise kamu çalışanlarının talebini karşılamayan bir teklif yapılmış ve anlaşmazlıkla sonuçlanarak konu, Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna intikal etmiştir.

Hükûmetin Türk ekonomisinin çok iyi olduğuna dair açıklamalarına rağmen kamu çalışanlarına verilen zammın düşüklüğünü, Sayın Başbakan “Yunanistan oluruz.” diyerek kriz tehdidiyle açıklamıştır. Bu durumda, toplu sözleşme sonucunda verilen zammın gerekçesi olarak sunulan ekonomik kriz beklentisinin ve uyarısının boyutlarının da ele alınması gerekmektedir.

Kamu çalışanları, beklentilere ve ekonomik gerçeklere uymayan bu toplu görüşme sonuçlarına karşı 23 Mayıs 2012 tarihinde uyarı anlamında iş bırakma eylemi gerçekleştirmiştir. Kamu çalışanları tepki içindedir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun oluşumunun da idare ağırlıklı olmasının objektif bir sonuç doğurmayacağından idare güdümünde karar vereceğine yönelik kanaat yerleşmiştir. Kamu çalışanlarının ortaya koydukları tepkiyi de dikkate alarak toplu görüşme süreçlerinin uygulanması ve ilk olarak uygulanan toplu sözleşme süreçleri ile sonuçlarının ve kamu çalışmalarına beklentilerden uzak bir teklifin yapılmasının gerekçesi olarak ileri sürülen ekonomik kriz uyarılarının boyutlarının değerlendirilmesinin millî iradenin oluştuğu TBMM'de yapılması amacıyla genel görüşme önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere bugün dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

C) Gensoru Önergeleri

1.- MHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturmaları yürüten adli kolluk ve yargı mensupları üzerinde baskı uyguladığı, soruşturmalara müdahale ettiği ve bazı bakanlar hakkında düzenlenen fezlekelerin gereğini yerine getirmediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/31)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği koordinasyonunda yürütülmüş olan yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama gibi suçlarla ilgili soruşturma kamuoyuna yansımıştır.

61’inci Hükûmette görev yapan ve rüşvet ve yolsuzluk iddialarından dolayı istifası talep edilen ve azledilen bazı bakanlar ve yakınları, bürokratlar, çeşitli kamu ihalesi alan işadamları bu soruşturmada ve bağlantılı soruşturmalarda şüpheli olarak yer almaktadır. Öte yandan Başbakan Erdoğan'a ait oluğu iddia edilen bazı görüşmeler söz konusu rüşvet ve yolsuzluk iddialarının çok daha boyutlu ve kapsamlı olduğuna dair iddiaları güçlendirmiştir.

Bu süreç içinde gerçeklerin ortaya çıkması için yargısal sürecin hiçbir baskı, tehdit ve yönlendirme olmaksızın hukukun belirlediği kurallar içinde sürdürülmesi gerekmekle beraber maalesef soruşturma sürecine ve bu süreçte görev yapanlara fiilî ve hukuki müdahaleler açıkça yapılmıştır. Bu müdahalelerin hukuk devleti ilkesine ve hukukun üstünlüğüne uymadığı açıktır.

25 Aralık 2013 tarihinde göreve başlayan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, soruşturmayı başından beri yürüten adli kolluk ve yargı mensupları üzerinde baskı uyguladığı, bunların görevlerinden alınmasını sağladığı; görevlerinden alınanların yerine atanan adli kolluk ve yargı mensupları üzerinde nüfuzunu kötüye kullanarak soruşturmalara müdahale ettiği; bazı şüpheliler lehine sonuç almak amacı ile yargı makamlarını etkilediği; işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili dört bakan hakkında C. savcılıklarınca tanzim edilen fezlekelerin gereğini yerine getirmemek amacıyla uzun süre incelemeye tabi tuttuğu ve bilahare geri göndererek şüphelilerin delilleri karartmasına imkân sağlandığından, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Anayasa'nın 98 ve 99’uncu maddeleri ile TBMM İçtüzüğü'nün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ve teklif ederiz.

Oktay Vural                                                            Yusuf Halaçoğlu

   İzmir                                                                         Kayseri

Gerekçe:

17 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği koordinasyonunda yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama gibi suçlarla ilgili soruşturma başlatılmıştır.

61’inci Hükûmette görev yapan bazı bakanları ve yakınları ile diğer bazı yöneticileri ve iş adamlarının da şüpheli olarak yer aldığı soruşturma basın yayın organlarına yansımıştır.

AKP Hükûmeti bu yolsuzluk soruşturmasını etkisizleştirmek ve sonuçsuz bırakmak amacıyla kapsamlı bir kampanya başlatmıştır.

Hakkında soruşturma olan İçişleri Bakanı aynı gün İstanbul Emniyet Müdürünü ve bu soruşturmada görev yapan adli kolluk amirlerini görevden almış, Adalet Bakanı ile birlikte Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirmiş, böylece, bu soruşturmada elde edilmiş delillere ve şüpheli listesine ulaşmak istemiştir.

25 Aralık 2013 tarihinde göreve başlayan Bekir Bozdağ da Adalet Bakanı olarak katılmıştır. Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikten sonra görevlendirilen adli kolluk ve C. savcılarını üzerinden soruşturmada elde edilen delillere ve şüphelilerin kimliklerine ulaşılmaya çalışılmış; soruşturmada görevli hâkim ve savcılar yaratılan suni husumet ile korkutma, etkisizleştirme, değersizleştirme ortamı oluşturulmuş; 15/1/2014 tarihinde yapılan ilk HSYK toplantısında hâkim ve savcıların 1. Dairesinin iki üyesinin kanuna ve teamüle aykırı şekilde 1. Daireden uzaklaştırılmış, siyasi etki altına alabilecek iki üye 1. Dairede görevlendirilmesiyle 16/1/2014 günü yaptığı toplantıda Başbakan ve Adalet Bakanının hedefinde bulunan soruşturmada görevli 20 savcının; 21/1/2014 tarihinde de yolsuzluk soruşturmasını durdurması için talimat verilen İzmir ve Adana Başsavcıları başta olmak üzere ülke çapında yaygınlaşan yolsuzluk soruşturmalarında görevli hâkim ve savcıların görev yerleri değiştirilmiştir.

Bütün bunlara ek olarak ortaya çıkan delilleri ortadan kaldırmaya, karartmaya, şüphelilerin kaçmasına imkân sağlayacak şekilde soruşturmaların engellenmesi için doğrudan C. başsavcılarına, valilere, emniyet müdürlerine talimatlar verilmiş, bunlara ilişkin tutulan tutanaklar ve ses kayıtlarının tapeleri kamuoyuna yansımıştır.

Adana ve İzmir Başsavcıları Adalet Bakanının yargıya müdahalesini kabul etmeyip, hakkında fezleke düzenlemişlerdir. Her iki cumhuriyet başsavcısı bulundukları görevden alınmıştır.

17 Aralık 2013'te başlayan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında 4 Bakan hakkında düzenlenmiş olan fezlekeler kanuni gereğinin yapılabilmesi için soruşturmayı yapan yetkili ve görevli cumhuriyet savcılıkları tarafından Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

Adalet Bakanı basına yansıyan beyanlarına göre bu fezlekeleri kırk beş gün süre ile inceletmiş ve bilahare Adalet Bakanlığının bir genelgesine dayanarak savcılıklara iade etmiştir.

BAŞKAN – Bilginize sunulmuştur.

Gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşmenin ve gününün Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacağını bildirmek isterim.

Şimdi, sisteme giren sayın milletvekilleri var, gündeme geçtiğimiz için kendilerine söz veremeyeceğim. Yalnız, grup başkan vekillerinin söz talepleri var, sadece grup başkan vekillerine söz vereceğim sırasıyla.

Buyurun Sayın Vural.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 28 Şubat müdahalesinin 17’nci yıl dönümüne ve Hükûmetin Kırım ile Ukrayna’da yaşananlarla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermesini istirham ettiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, bugün 28 Şubatın yıl dönümü. Demokrasiye yapılan müdahalelerin mağduru milletimiz olmuştur daima ama bütün bu müdahaleleri yapanlar yerine, milletimiz ve millet iradesi ve demokrasi daima bu süreçlerden büyük bir tecrübe ve güçle çıkmışlardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasinin ve millî iradenin tecelli ettiği yer olarak demokrasimize yapılan bu müdahaleler karşısında daima milletin egemenliğinden yana tavır almaya devam edeceği inancındayım.

Bu süreç içerisinde 28 Şubatın yıl dönümünde hortlayan fişlemelerin, kutuplaşmaların, yargı kuşatmalarının, “Alo Fatih” andıçlarında yine tarihin karanlığına karışacağına olan inancımı ifade etmek istiyorum.

Bu çerçevede, dün de ifade etmiştim, Hükûmetten bir istirhamım var efendim. Ukrayna’da çok önemli gelişmeler oluyor. Kırım’da maalesef bir havaalanı işgal edilmiş -daha önce Parlamento ve Başbakanlık işgal edilmişti- bundan dolayı bir Türk uçağı geri dönmüş. Orada Kırım Tatarları var, Türkiye'nin önemli bir, açıkçası, menfaati bulunmaktadır. Bu bakımdan, Hükûmetin Kırım’da olan bitenlerle ilgili, Ukrayna’da olan bitenlerle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermesini istirham ediyorum. Uçaklarımız geri dönüyor. Orada Kırım Tatarlarının, Kırım özerk yapılanmasının demokrasiden, o bölgenin demokrasiden uzaklaşması endişesi var. Rusya’nın işgal ettiğine ilişkin birtakım bilgiler gelmektedir. O bakımdan, Hükûmetin bu çerçevede Parlamentoya ivedilikle bilgi vermesini, bu konuda Başkanlığınızın girişimde bulunmasını istirham ediyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Buldan…

2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, BDP Grubu olarak, 28 Şubat postmodern darbesinin yıl dönümünde darbeleri, muhtıraları ve bütün antidemokratik müdahaleleri reddettiklerine ilişkin açıklaması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

28 Şubat 1997 postmodern darbesinin 17’nci yıl dönümü. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak 28 Şubatın yıl dönümünde darbeleri, muhtıraları, operasyonları ve bütün antidemokratik müdahaleleri reddettiğimizi ifade etmek istiyorum.

Parti olarak öteden beri 12 Eylül askerî darbesine, 2 Mart 1994 DEP darbesine, 28 Şubat postmodern darbesine, 27 Nisan e-bildirgesine, 14 Nisan 2009 seçilmişleri hedef alan darbeye ve siyasi parti kapatmalarına karşı çıktık. Her koşulda demokrasiden yana taraf olduk, mücadele ettik ve ediyoruz. Her ne kadar Sayın Başbakan “Darbe tehdidi kalktı.” dese de bugün binlerce siyasetçi, gazeteci, avukat cezaevinde tutukludur. Bu da demokratik siyasete vurulmuş bir darbedir. Bu darbelerle mücadele etmenin yolu tüm darbe kurumlarını, Millî Güvenlik Kurulu başta olmak üzere, tasfiye etmek, darbecileri yargılamak ve demokratikleşme alanında adım atmaktır diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ünal...

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, 28 Şubat postmodern darbesinin 17’nci yıl dönümüne ve AK PARTİ Grubu olarak, demokrasiye yapılan her türlü müdahaleyle sonuna kadar savaşacaklarına ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün 28 Şubat, demokrasi tarihimize “postmodern darbe” olarak geçen, demokrasimize yapılan müdahalenin 17’nci yıl dönümü.

Demokrasiler, değerli arkadaşlar, krizlerle beslenir ve krizlerini aştığı oranda gelişir. Demokrasiye yapılan her türlü dış müdahale demokrasinin ve toplumun gelişimini engeller. Halkın egemenlik hakkını temsilcileri eliyle kullandığı ve iradesinin tecelli ettiği bu Meclisin mehabetini, saygınlığını korumak aynı zamanda demokrasiyi korumaktır ve bu her milletvekilinin asli görevidir. Emanet olarak aldığı bu irade temsilini her türlü müdahaleden korumak, milletvekili olmanın, temsil yetkisini kullanmanın asli sonucudur. Yaşanan her sorunda demokrasi dışı yolları savunmak, meşruiyet tartışması açmak, “Bu Meclis kapanmalıdır, çalışmamalıdır.” demek, halkın bize emanet ettiği iradeye sahip çıkmamaktır, demokrasiye müdahaleye kapı aralamaktır. Demokratik sistem içerisinde her siyasi partiye oy veren milyonların reyini insanları sokağa davet ederek yok saymak ve başkaca yollar aramak yeni 28 Şubatlara kapı aralama çabasıdır.

Karanlık köşelerinden  korku salan, kasetlerle, dinlemelerle şantaj yapan kirli odakların bu baskılarına demokrasiyi kurban mı edeceğiz, yoksa demokratik meşru siyaseti mi savunacağız; sorunlarımızı hukuk zemininde mi çözeceğiz, Meclise, toplumsal egemenliğe sahip mi çıkacağız; her milletvekilinin bunun kararını vermesi gerekir.

27 Mayısta, 12 Martta, 12 Eylülde, 28 Şubatta demokrasi dışı yolları savunanları ve destek verenleri tarih affetmemiştir. Biz bugün 28 Şubatta AK PARTİ Grubu olarak diyoruz ki Anayasa’da tanımını bulan demokratik, laik, sosyal, hukuk devletine sonuna kadar sahip çıkacağız. Meclisin mehabetine, saygınlığına asla gölge düşürmeyeceğiz. Demokrasiye yapılan her türlü müdahaleyle sonuna kadar savaşacağız.

Bu milleti korkutacaklarını zannedenlere, yolsuzluk kılıfını kullanarak meşruiyet krizi çıkarıp bütün siyaseti dizayn etmek isteyenlere asla meydan vermeyeceğiz. Bu, bir psikolojik harekâttır; bunu merhum Menderes’e, Özal’a, 28 Şubatta “savunan adam” Erbakan’a yaptılar. Bu ülkenin millî ve yerli unsurları, olup bitenin farkındadır. Biz bir daha bu Meclise hiçbir yolla müdahale edilmesine canımız pahasına da olsa izin vermeyeceğiz.

Yüce Meclisi saygılarımızla selamlıyoruz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Hamzaçebi…

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu olarak, 28 Şubatın 17’nci yıl dönümünde demokrasiye yapılan her türlü askerî müdahaleyi reddettiklerine ve Hükûmetin yargıya müdahalesinin demokrasiye askerî müdahaleler kadar sakıncalı olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 28 Şubatın yıl dönümünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak demokrasiye doğrudan veya dolaylı her türlü askerî müdahaleyi reddediyoruz. Demokrasi, Türkiye Cumhuriyeti’nin, milletimizin vazgeçilmez bir idealidir ve bu cumhuriyet var oldukça, bu topraklarda demokrasi sonsuzluğa kadar yaşayacaktır.

Demokrasiye askerî müdahaleleri reddederken, her türlü sivil yönetimin demokrat olduğu, sadece seçimle gelen yönetimlerin, arkasında olan seçmen desteğine güvenerek kendilerini “demokrat” olarak tanımlamalarını da doğru bulmuyorum. Meşruiyetin birinci ve en önemli şartı, bir siyasi iktidarın, bir siyasal sistemin, bir siyasi partinin arkasındaki halk desteğidir. Evet, klasik meşruiyet tanımındaki bu unsur, bugün de bütün demokrasilerin vazgeçilmez, tartışılmaz unsurudur. Ancak arkasındaki halk desteğine dayanarak her türlü antidemokratik uygulamayı yapmak, her türlü antidemokratik, baskıcı yasayı parlamento çoğunluğuna güvenerek çıkarmak, kuvvetler ayrılığı ilkesini yok etmek, bağımsız olması gereken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna Adalet Bakanının hâkim olmasını sağlamak, bu yönde yasalar çıkarmak, adı “demokratikleşme” olan, içeriği demokrasiye, özgürlüklere müdahale düzenlemeleriyle dolu yasaları çıkarmak, hiçbir şekilde demokrasiyle bağdaşmaz.

Türkiye’de bir Silivri mahkemeleri gerçeğini yaşadık ve bu Silivri mahkemeleri, kendi arkasındaki yüzde 50 oranındaki halk desteğini meşruiyetin yeterli şartı olarak sayan bir siyasi iktidarın döneminde olmuştur ve bu mahkemelerde hukuk ayaklar altına alınmıştır. İnsanların savunma hakkı ellerinden alınmıştır, masumiyet karinesi çiğnenmiştir ve insanların “Masumuz.” feryatları dinlenmeksizin o insanlar mahkûm edilmişlerdir.

Onların mahkûm edildiği bir sistemde, ilginç bir tesadüf, bugün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası’nın ilk uygulaması olarak, Adalet Bakanı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda boşalan kadrolara atamaları yaptı ve bu atamalar yapılırken, yine, İstanbul’da rüşvet ve yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanmış olan bakan çocukları ve bir yabancı uyruklu kişi serbest bırakıldı. Bunların bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Yargıyı kendi kontrolünde zanneden bir Hükûmetin, yargının kendi kontrolünde olmadığını fark etmesi üzerine yapmış olduğu düzenlemeler, bugün Türkiye’de demokrasiye en az askerî müdahaleler kadar müdahale niteliğindedir ve sakıncalıdır.

Ben 28 Şubatın yıl dönümünde, Türkiye’de demokrasinin vazgeçilmez olduğunu, milletimizin demokrasiye müdahale eden siyasi partilere, anlayışa hiçbir zaman geçit vermeyeceğini, arkasındaki Parlamento desteğine güvenerek her türlü antidemokratik uygulamayı yapan iktidarların kalıcı olamayacağını ve milletimizin buna izin vermeyeceğini Genel Kurulun bilgisine sunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, 28 Şubatın yıl dönümünde Divan olarak “Darbelere hayır.” dediklerine ve darbelerin ülkemize yakışmadığını düşündüklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, bugün 28 Şubat 2014; postmodern darbenin üzerinden 17 yıl geçmiş, bugün Meclis çalışıyor. Darbelere karşı en güzel cevap “Meclisin çalışıyor olmasıdır.” diye düşünüyoruz. Biz de Divan olarak, bu bağlamda, gerekçesi ne olursa olsun, adı ne olursa olsun, “Darbelere hayır.” diyoruz. Darbelerin ülkemize ve Türkiye’mize yakışmadığını düşünüyoruz. “Aslolan, hukuk devletidir ve demokratik siyasettir.” vurgusunu tekrar ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hukuk devleti kaldı mı ki Sayın Başkan? Hangi hukuk devletinden bahsediyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/776) esas numaralı, yolsuzlukla mücadelenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin, Genel Kurulun 28 Şubat 2014 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

28/2/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 28/2/2014 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                             Pervin Buldan

                                                                                   Iğdır

                                                                    Grup Başkan Vekili

Öneri:Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/776) yolsuzlukla mücadelede araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesinin Genel Kurulun 28/02/2014 Cuma günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde lehinde olmak üzere ilk söz, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’a aittir.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 28 Şubat postmodern darbesini lanetliyorum ancak Parlamento da uyuma yeri değil ki arkadaşlar. 12 Eylül darbe Anayasası’nı değiştirebildik mi? Değişti mi? 35 sene geçti. Peki, Genelkurmay Başkanını Millî Savunma Bakanına bağlayabildik mi? Bağlayamadık. Zar zor, İç Hizmet Kanunu’ndan 35’inci maddeyi kaldırdık. Ondan sonra da, şimdi, maşallah, son getirdiğimiz yasalara baktığımız zaman hep yasak, yasak, sansür, yasak, TİB, HSYK, MİT.

Şimdi, darbeye karşı olmak, demokrasiyi güçlendirmekle olur arkadaşlar. Demokratik toplumlar konuşan toplumlardır, şeffaf toplumlardır, güçler ayrılığının olduğu toplumlardır. Şimdi, bu araştırma önergesini biz 13 Nisan 2012 tarihinde vermişiz. Ne demişiz? “Yolsuzluklarla mücadele edelim arkadaşlar.” Ve bu önergeyi verirken çok teknik ve kapsayıcı bir araştırma yaptım. İnanın, Türkiye’de neler var, neler yok… Çünkü darbelerin gıdası yolsuzluklardır arkadaşlar. 1990’ların köy yakmaları, faili meçhul cinayetleri olmasaydı, 1990’larda mantar gibi türeyen çeteler olup devlet adına, kendini hukukun yerine, devletin yerine koyup cinayetler işlemeselerdi, 1997 yılında postmodern darbe girişimine kimse cesaret edemezdi 28 Şubatta.

Şimdi, sizinle şöyle bir yürüyüşe çıkalım, bir ufkumuzu açalım. Türkiye’de 81 il özel idaresi var, bunların 30’u büyükşehir belediye meclisine dönüşüyor, yasa geçti. 3.226 belediye vardı, bunların bir kısmı büyükşehir belediyelerinin oldu, sayı 1.200 civarında azaldı. 34.600 köy, binin üzerinde mahallî idare birliği, bünyesinde bilinmeyen sayıda işletme var. Çoğu belediyelere ait bine yakın şirket var, 50’ye yakın vakıf var birçok belediyede. Yine, bilinmeyen sayıda döner sermaye ve fon bulunuyor. Tek tek bunları dikkate alırsak, belediyelerde şirketler hariç 450 bin, özel idarelerde on binlerce personel istihdam ediliyor. Böyle bir kamu örgütlenmesini bu merkeziyetçi anlayışla yürütmek mümkün değil çünkü Türkiye’de mali yapı karmaşık, verimsiz, yerel vergi tabanı düşük. Hazinenin, belediyelerin dış borçlanmasına sağladığı garantiler mali disiplini bozuyor, belediyelerde sağlıklı bir borç yönetimi bulunmuyor. İşte, bir ay sonra seçimlere gideceğiz.

Dünya Bankası desteğiyle hazinenin yürütmekte olduğu “Türkiye'de Kamuda Etkin Yönetimin Sağlanması ve Yolsuzluğun Önlenmesine Yönelik Reform ve Politikalar" diye bir çalışma yaptı Meclisimiz. Bu çalışmada yolsuzlukla mücadeleye dönük 16 değişik alan belirlendi. Bu 16 değişik alan çok hayati. Bu konularda mevcut durum ve yapılması gerekenler de detaylı bir şekilde ortaya kondu. Yapılan çalışma sonucu, yolsuzlukla mücadele mevzuatının  caydırıcı olmadığı, kamuda ücret adaletsizliği yaşandığı, kara para takibinin zor olduğu, ihale, personel rejimi, denetim, sağlık, gümrük, mahallî idare reformlarının yapılmasının zorunlu olduğunun tespiti yapıldı.

Arkadaşlar, Avrupa Birliğinin 2009’dan 2014’e kadar olan bütün raporlarında yolsuzlukla mücadele konusunda aynı kelimeleri okursunuz “Sınırlı ilerleme kaydedildi.” diye. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) tavsiyelerinin dikkate alınmasına, Kamu Görevlileri Etik Kurulunun etkili çalışmadığı, milletvekili dokunulmazlıklarının, yolsuzluklara ilişkin davalarda sınırlandırma getirdiğine dikkat çekilmiştir.

Türkiye'nin kamu muhasebe sistemi ihtiyaca cevap veremez hâldedir. Bu bütçe görüşmelerinde Sayıştayın denetim yapamama nedenlerinden birisi, muhasebe kayıtlarının sunulamamasıdır arkadaşlar. 300 tane sunulamayan rapor oldu. Türkiye’nin kamu muhasebe sistemi, ihtiyaca cevap vermediği gibi, bütçenin bir yansıması olarak, aşırı derecede bölük pörçük bir görüntü sergilemekte, zamanında ve kapsamlı bilgi sunmada yetersiz kalınmaktadır.

Kamu satın alma: “Kamu satın alma” deyince ihaledir arkadaşlar. Dünyada Türkiye ihale kanununu en sık değiştirme rekorunu elinde tutan ülkedir. Ve bu ihaleleri, istediği kişiye büyük yatırımları vermek için hükûmetler yetkileri hep kendilerine bağlamışlardır. Üçüncü köprü, Marmaray, üçüncü havaalanı, eğer Kanal İstanbul hayata geçerse Kanal İstanbul, Harem Projesi, bu devasa projelerin hepsi, Hükûmetin istemlerine göre ihale edilmektedir.

Şimdi, bu sistem arızalıysa, bütçenin kapsamı ve şeffaflığının, uygun politikaların üretilmesine ve performans değerlendirmesi yapmaya olanak verecek şekilde genişletilmesi de mümkün değildir. Mevcut bütçe yapısı, kamu gelir ve harcamalarının önemli bir bölümünü de kapsamıyor. Yani yap-işlet-devrette devletin hazinesini, ormanlarını, limanlarını istediğinize kırk dokuz yıllığına, doksan dokuz yıllığına, yirmi beş yıllığına veriyorsunuz, yap-işlet-kirala sistemiyle veriyorsunuz. Maden ocakları, enerji sektörü girdiği zaman da ormanları bile tescil ediyorsunuz. Bu şirketlerin üzerine yazıyorsunuz.

Türkiye’de kamu hizmetlerinin yapısı ve işlevi ekonominin gelişme hızını da yakalamamaktadır. Biz dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduğumuzu iddia ederken, bizim dışarıda verdiğimiz görüntü bir üçüncü dünya ülkesidir arkadaşlar.

Kamuda ücretler, rekabet esasına göre belirlenmemektedir ve eğitim fırsatları sınırlı kalmaktadır.

Kamu denetimi, uluslararası standartlara göre yetersiz kalıyor, idari denetime ağırlık veriliyor, performansa ya çok az ya da hiç verilmiyor. Uluslararası standartlara uygun bir denetim reform programı geliştirilmedi. Bankacılığa ilişkin yasal düzenleyici uygulamaya yönelik sistem yetersizdir. Mali denetimle ilgili, mali konudaki öteleme de bundan kaynaklanıyor zaten.

Türkiye’de sağlık hizmetleri çok karmaşık bir yapıda ve ihtiyacı yine etkin bir şekilde karşılamaktan uzak. Sağlık hizmetlerine erişimde eşitsizlikler gözlenmekte, kaynaklar verimsiz kullanılmakta, yönetimde etkinlik sağlanamamaktadır.

Gümrük teşkilatının yeniden yapılanması, işlemlerin kolaylaştırılması, gümrüklerde etkin denetim sağlanması, bilgisayar ağına kadar güçlendirilmesini bir sorun olarak görüyorum.

Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerde işin yükü fazla, hâkimlere, savcılara düşen dosya sayısı çok çok fazla, Yargıtayda iş gücü de yargının işlemesini engelliyor.

Kara paranın aklanmasıyla etkin mücadele yapılmamaktadır arkadaşlar. Kurumların bünyelerinde merkezî veri tabanı bulunmayışı, tam zamanında bilgi edinmeyi de engelliyor. Mali Suçları Araştırma Kurumu yapılanmasından kaynaklanan sorunlar da aynen duruyor. Şimdi, bu son düzenlemelerden sonra arkadaşlar, Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, İnsan Hakları Kurumu zaten orada duruyor, ombudsman orada duruyor. Bütün bunların işlevsizliği dikkate alındığında ve son güncel gelişmeler ışığında baktığımız zaman, Meclisin kapsamlı bir araştırma yapması gerekiyor. Yani bunun bütünüyle, bütün yönleriyle bir araştırmasının yapılması durumunda Meclis önleyici tedbirlerini sağlayabilir, yasal düzenlemelerini yapabilir.

Biz bu konuda bütün partilerin duyarlı davranacağını düşünüyor, saygılar sunuyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi üzerinde, aleyhinde olmak üzere İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi tarafından verilen ilk önerge paralel devletlerin araştırılması üzerineydi, fakat geri çekilmiş. İnşallah, onu tekrar verirler çünkü Türkiye’de kaç paralel devlet olduğunu bu Meclisin bulup çıkarması ve Türk kamuoyuna açıklaması görevidir aynı zamanda. Türkiye’de bazı paralel devletlerden şikâyet edenlerin, nasıl kendi paralel devletlerini kurduklarını da göstermek bizim işimizdir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de yapılan  tüm darbelere, dünyada yapılan ve uzayda yapılan tüm darbelere karşıyız. Bu darbelerle ilgili hamasi nutuklar meselesinde hepimiz çok iyiyiz. Ancak işin gerçeğine gelince, darbelere, olduğu zaman reaksiyon göstermek konusunda çok da iyi olduğumuzu söyleyemem; örneğin, 28 Şubat  sürecinde, o dönemde bürokrattım, aşağı yukarı bu işlerin önemli ölçüde içindeydik, birçok konuyu canlı yaşayarak gördük. Bugün, 28 Şubatı bir darbe olarak kınayanlara katılıyorum ancak o darbe olurken merhum Sayın Erbakan’ın ve Hükûmetinin tutumu, darbeye karşı çıkan bir hâlde miydi? “28 Şubat” dediğiniz, Millî Güvenlik Kurulu toplantısının yapıldığı tarihtir. O Millî Güvenlik Kurulu tutanaklarını bu Hükûmet, Türk milletine açıklamakla görevlidir. Ben  buradan talep ediyorum: Eğer darbelerle mücadele etmek istiyorsak, kimin samimi olarak darbelerle mücadele edip etmediğini anlamak istiyorsak, 28 Şubat Millî Güvenlik Kurulu tutanaklarını yayınlatın arkadaşlar. Burada böyle hamasi nutuk atmakla olmaz. Sayın Erbakan, o bildirinin tamamını imzaladı, yetmedi, Sayın Cumhurbaşkanının da imzası bulunan o bildirinin emrettiği tüm genelgelerin hepsini o Hükûmet yayınladı. Şimdi bugün  burada her şey olmuş bitmiş, herkes “Darbelere karşıyız.” nutku atıyor; bunu doğrusu samimi ve inandırıcı bulmuyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar; bugünün konusu, yolsuzluklar meselesi. Gerçekten, tarihimizin çok ilginç günlerinden geçiyoruz ve her gün millete bir şok yaşatarak âdeta mefluç hâle getiriyorsunuz. Yine bugün öğrendik ki, Reza Zarrab ve arkadaşları serbest bırakılmışlar!

OKTAY VURAL (İzmir) – Çete çete!  Haram para onlar!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Bakın, Reza Zarrab meselesi sadece sıradan bir yolsuzluk meselesi değildir. Pek yakında bunun, aynı zamanda bir casusluk meselesi olduğunu, bir millî güvenlik sorunu olduğunu öğreneceksiniz, örtbas edemeyeceksiniz çünkü bu pisliği örtebilecek bir bez, Sayın Genel Başkanımızın dediği gibi, yapılmadı. Biz, bu çirkin siyasetten yorulduk, bıktık. Sadece ortaya çıkan bu yolsuzluklar nedeniyle bu Hükûmetin meşruiyet sorunu yok… Bana sorarsanız ortada sürpriz yok yani bu yolsuzlukların eğer “tape”ler İnternet’e düşmeseydi var olduğunu Türk milleti bilmiyor muydu?

Şimdi size soruyorum: Olan biten, malumun ilamıdır; yoksa bir Başbakanın gecekondudan villalara terfi etmesini, çocuklarının gemi sahibi olmasını ve bir iş adamının daha yıllar önce onda 1 milyar dolar olduğunu söylediğini kim bilmiyor ki bu ülkede? Aslında bu yaşadıklarımız, tekrar ediyorum, malumun ilamıdır.

Değerli arkadaşlar, bu sözlerle muhatabım kesinlikle Adalet ve Kalkınma Partisinin Grubu değildir. Benim muhatabım, Erdoğan ve suç ortaklarıdır. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundaki vicdanlı, çoğu vicdanlı milletvekilinin de benden bu konuda farklı düşündüğünü düşünmek dahi istemem.

Değerli arkadaşlar, dediğim gibi, Sayın Başbakan Erdoğan ve Hükûmetinin meşruiyeti çoktan bence kaybolmuştur. 4+4+4 yasası çıktığı zaman Anayasa’nın laiklik ilkesini askıya almak, bir anayasal meşruiyet sorunu değil miydi? Kıbrıs’ta Annan Planı’yla, savaşmadan toprak vermeye çalışmak, bir meşruiyet sorunu değil miydi? Oslo’da, yabancı topraklarda, bir yabancı komiserin önünde Türkiye Anayasası’nı tağyir, tebdil ve ilgaya teşebbüs etmek, bir anayasal meşruiyet sorunu değil miydi?

Değerli arkadaşlar, sahte delillerle, kendi arkadaşınızın söylediği gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin millî unsurlarına kumpas kurmak, bir anayasal meşruiyet meselesi değil miydi?

Şimdi, darbeler bazen silahlarla yapılır, bazen de hukukla darbe yapabilirsiniz. 12 Eylül 2010 referandumuyla Türkiye’de hukukla bu ülkenin topraklarını işgal etme sürecini başlattınız. Her gün yeni bir kanun, her kanun yeni bir af kanunu, her kanun bir Başbakan için ve her kanun tek parti devleti ve tek bir gücü yaratmak için. Yani darbe yapmak için daha ne yapmak lazım? Ha, demin Sayın Başkan dedi ki:” Meclis çalışıyor, ne mutlu bize.” Canım, Meclis, 12 Marttan sonra da açıktı, Meclis, 28 Şubattan sonra da açıktı.

OKTAY VURAL (İzmir) - Şimdi Reza Zarrab için çalışıyor.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Meclislerin şeklen açık olması önemli değildir, meclislerin ruhen ve demokrasiye sadakatle açık olması önemlidir. Ve bu meclisler eğer kendi haklarını koruyamıyorlarsa ve kendi meşruiyetlerini birtakım insanların ve onun suç ortaklarına teslim ediyorlarsa, o meclis açık olmakla yeteri kadar gurur duyamaz, görevini yapmış olmanın rahatlığı içinde olamaz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan, yenilmiş bitmiş bir terör örgütünün başını eş başbakan seviyesine çıkardı. Eğer bu iş ona danışılarak yapılacaksa ve bu kadar kolay idiyse, niçin 2002 yılında gelip bunu hemen yapmadınız da onlarca, yüzlerce çocuğumuzun ve orada  yaşayan vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın ölümüne neden oldunuz, madem her şey bu kadar basitti?

Değerli arkadaşlar, ırkçı ve mezhepçi, bölücü bir  siyaset uygulamanın anayasal meşruiyeti olabilir mi? Hangi alana elimizi atsak sürekli Anayasa’yla çatışan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, milletin iradesinden söz ediyorsunuz. Milletin iradesi soygunculuğun kılıfı olamaz. Eğer milletin iradesini soygunculuğun kılıfı yapmaya çalışırsanız, bu, gayrimeşru bir hadise olur. Şimdi bana diyeceksiniz ki: “Deminden beri saydınız. Bizi, Erdoğan ve suç ortaklarını gayrimeşru ilan ettiniz.” Arkadaşlar, siz bana inanmayın, Sayın Cemil Çiçek’e inanın. Ne diyor Cemil Çiçek? “Anayasa’nın 138’inci maddesini askıya aldık.” diyor. Yani bu, Anayasa ihlali değil mi şimdi? Bu, meşruiyet tartışmasını tek başına açmaya yetecek bir açıklama değil mi?

Şimdi, doğrusu, Sayın Cumhurbaşkanı da tamamen Sayın Erdoğan’ın ve arkadaşlarının suç ortaklığının destekçisi hâline gelmiştir. Bir sayın cumhurbaşkanı düşünün -tırnak içinde söylüyorum- hakikaten, Çankaya noteri gibi ya da tamamen hemfikir. Tamamen hemfikir olmasını daha kötü bulurum çünkü İnternet Yasası’nı çıkaracaksınız, onaylayacaksınız, dönüp diyeceksiniz ki: “Ben bakanlara telefon açtım, partiye telefon açtım şurasını şurasını düzeltin, dedim.” Sonra da HSYK Yasası’nı onaylayacaksınız hem de bekleterek onaylayacaksınız ki Resmî Gazete’de de biraz zaman kaybettirilecek ve o sırada büyük tayinler yapılacak, bunun için de zaman kazandıracaksınız. O zaman siz hangi millet iradesinden söz ediyorsunuz? Bu, kimin Cumhurbaşkanı?

Bakınız, bu Sayın Cumhurbaşkanına siz yasak koymuştunuz bir daha seçilmesin diye. Biz, hukukun üstünlüğünü savunarak Anayasa Mahkemesine gidip Sayın Cumhurbaşkanının tekrar seçilmesi için gerekli müracaatta bulunduk. Sayın Cumhurbaşkanının İzmir’de Finlandiya Cumhurbaşkanına verdiği bir yemekte danışmanına -burada ismini vermek istemiyorum- şunu söylemiştim: “Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı, bugüne kadar bu ülkenin yüzde 49’unun Cumhurbaşkanı olmuştu, şimdi bu, bir yeni defter olsun, gelin bu ülkenin yüzde 100’ünün Cumhurbaşkanı olsun.” demiştim ama bu olaylar gösteriyor ki Sayın Cumhurbaşkanının bu ülkenin yüzde 100’ünün Cumhurbaşkanı olmaya niyeti yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendini sıfırladı.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yaşadığımız, bir devlet krizidir. Bu krizden ne yazık ki Türk toplumu ve hepimiz acı çekerek çıkacağız. Devlet krizinden Türkiye’yi çekip çıkarmaksa bizim işimiz olacak. Biz, Türkiye’yi Erdoğan ve ortaklarının içine soktuğu bu krizden çıkarırız, bunun nasıl çıkarılacağını biliriz, o kadrolar bizde var, o birikim bizde var. (CHP sıralarından alkışlar)  Türkiye çaresiz değil, Türkiye’yi krizlere mahkûm etmeyiz, ne ekonomik krizlere ne siyasi krizlere. Önümüzdeki seçimler bunun için büyük bir fırsattır. Biz, devlet ciddiyetini biliriz.

Soruyorum size: Ebru Gündeş Tarım Bakanlığına 20 kere nasıl girip çıkmış, ne için girip çıkmış?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Hayvancılık yapıyor!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Devleti ayağa düştüğü yerden tekrar yukarı çıkarmak boynumuzun borcudur.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. Allah yardımcısı olsun Türk milletinin.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben, biraz önceki konuşmamda bu Meclisin çalışıyor olmasına vurgu yaparken bu vurguya, bu kürsüden, bütün milletvekillerinin parti ayrımı yamadan, “Darbelere karşıyız, darbelere hayır.” denilebildiği anlamını yüklemiştim, belirtmek isterim.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde olmak üzere Iğdır Milletvekili Sayın Sinan Oğan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada yolsuzlukları yine konuşuyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin yolsuzluklarını konuşuyoruz ama bununla beraber Hükûmetin yargıdaki… Bu arada 28 Şubatı burada kınıyoruz, ben de bu kınamaya katılıyorum. Darbelerin her türlüsünü kınamalıyız elbet, yargı darbesini de kınamalıyız. Hükûmetin Meclise yapmış olduğu darbeyi de kınamalıyız. Bakınız, altını çizerek söylüyorum: Hükûmetin yani yürütmenin yasamaya yapmış olduğu darbeyi de kınamalıyız, yürütmenin yargıya yapmış olduğu darbeyi de kınamalıyız. Zira darbe, sadece postal giyerek, tankları yürüterek yapılmaz. Erkler ayrılığını ortadan kaldırdığınız zaman da yine darbe yapmış olursunuz. O sebeple, ümit ediyorum ki burada ifade edilen “darbeleri kınama” sözünün içerisinde sadece postal darbesi değil, hükûmetlerin de yasama ve yargı üzerindeki darbelerini de kınarız diye ümit ediyorum.

Tabii, bir tarafta yolsuzluklar Türkiye gündemini işgal ederken öte tarafta birilerinin, kendisini kurtarmak için epey bir uğraş içerisinde olduğunu görüyoruz. Yargı üzerinde ciddi bir çaba var, polis üzerinde var, Türkiye’de kendimi nasıl kurtarırım çabasıyla birileri uğraşırken, hemen yanı başımızda, Kırım’da değerli arkadaşlar, başka bir darbe var. Orada da Rusların darbesi var ama Dışişleri Bakanı ortalıkta yok, Türkiye Cumhuriyeti devleti ortalıkta yok. Kırım’da kardeşlerimizin geleceğinin belirsiz olduğu bu günlerde Türkiye’yi zaten kale alan da yok, onu da ifade edeyim, üzülerek ifade etmek istiyorum. Türkiye, yeniden, erkler arasında ayrılığın olduğu, kurumlar arasında kavganın olmadığı, kurumların normal işlevini yürüttüğü bir ülke hâline derhâl dönmelidir. Türkiye'de kurumların saygısı kalmadı maalesef, sayenizde. İktidarınızın bulunduğu on iki sene boyunca Türkiye'de, maalesef ve maalesef, herhangi bir kurumun saygınlığı kalmadı. Gidin, sıradan bir vatandaşa sorun, “Adli Tıp Kurumuna güveniyor musunuz?” deyin, kimsenin güvenmediğini göreceksiniz. Gidin, herhangi bir vatandaşa sorun, “Biz acaba dinleniyor muyuz?” Herkes “Dinleniyoruz.” diyecektir. Gidin, herhangi bir vatandaşa sorun, “ÖSYM’den sorular çalınıyor mu?” Emin olunuz ki büyük bir kesim ÖSYM’den soruların çalındığını söyleyecektir. Gidin, herhangi bir vatandaşa sorun, “TÜBİTAK güvenilir mi acaba? İddia edilen o ses kayıtlarını TÜBİTAK’a götürsek, oradan bir rapor alsak siz buna inanır mısınız?” diye sorun, kimsenin buna inanmayacağını göreceksiniz.

Maalesef, devletin bittiği nokta bu noktadır arkadaşlar. Devleti bitirdiniz, on iki sene boyunca devleti bitirdiniz; devletin saygınlığını bitirdiniz, kurumların saygınlığını bitirdiniz ama bitirmekle kalmadınız, kurumları da birbiriyle çatışacak noktaya getirdiniz. Bugün, MİT polise operasyon yapıyor, polis MİT’e operasyon yapıyor. Bu nasıl bir iştir? Yargıçlar arasında dahi birbirlerine neredeyse operasyon yapacak duruma gelinmiş. Ülkeyi idare edilemez bir noktaya getirmişsiniz, bilmiyorum, farkında mısınız bunun. Bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğü yaptınız. Değerli AKP milletvekilleri, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğü yaptınız. Bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük, kurumların saygınlığını yitirmesine sebep olmak, kurumlar içerisinde “şucu”, “bucu” diye ayrım yapmak, devlet içerisinde devletin dışında başka örgütlenmelere müsaade etmek ve bugün o örgütlenmelerin muzdaribi durumuna düşmek. Bunların hepsi sizin devriiktidarınızda yapıldı. Bunların hepsi yapılırken siz neredeydiniz? Siz buradaydınız. Ama onlar size karşı yapılmadığı için, düşmanımı ezen başka örgütler varsa bırakınız ezsinler. Polisi, askeri içeri tıkan düzmece ses kayıtlarıyla bu ordunun Genelkurmay Başkanına “terörist” denmesine siz müsaade ettiniz. Ama şunu düşünmediniz, siz şunu düşünmediniz: Bir gün bu silahın dönüp sizi de vurabileceğini düşünmediniz.

Dün kol kola olduklarınız Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili karalama yayınlar yaparken siz neredeydiniz? Düzmece kasetler insanların özel hayatına girince siz neredeydiniz? Siz buradaydınız. Hatta o kadar ki seçim meydanlarında o kasetlerin üzerinde tepindiniz. Tepindiniz o kasetlerin üzerinde. Sırf seçimde bir adım öne geçmek adına.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Öyle bir şey olmadı.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Aynısı CHP’ye yapıldığında da yine siz ilkeli bir duruş sergilemediniz. Bir dakika arkadaş, bu devletin kurumlarına zarar veriliyor, bu devletin kurumlarının içerisinde muhalefet partileri de var, çünkü muhalefet partileri de demokrasinin bir parçasıdır, olmazsa olmazıdır, biz bugün illegal yollarla muhalefetin üzerine saldırırsak demokrasimiz yara alır diye düşünmediniz. Biz ne koparırsak kârdır zihniyetiyle bu işe baktınız. O sebeple, bugün o silah sizi vuruyor arkadaşlar ve vurmaya da devam edecek emin olun. Neden? İlkeli bir, omurgalı bir duruş sergilemediğiniz için. Ve siz bugün hâlâ, maalesef, aynı siyasetinizi sürdürmeye devam ediyorsunuz. Aynı kasetlerin üzerinde bugün hâlâ tepinmeye devam ediyorsunuz seçim meydanlarında.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Şimdi de sen mi tepiniyorsun peki!

SİNAN OĞAN (Devamla) – Devam ediyorsunuz…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Şimdi de sen mi tepiniyorsun bu kasetler üzerinde! Lafını düzelt!

SİNAN OĞAN (Devamla) – Devam ediyorsunuz…

Biz ilkeli bir duruş sergiliyoruz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – İlkeliyse niye tepiniyorsun o zaman! Lafını düzelt!

OKTAY VURAL (İzmir) – Rüşvetin, yolsuzluğun özeli mi olur be! “10 milyon yetmez, 100 milyon gönder.” Rüşvet paralarını sıfırlıyorlar. Özeli mi olur onun ya! Mahkeme kararıyla dinlenmişler!

SİNAN OĞAN (Devamla) – Biz ilkeli bir duruş sergiliyoruz. Biz kimsenin özel hayatıyla ilgili tek bir kelime etmedik, edilmesine de müsaade etmeyeceğiz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Terbiyeli ol!

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Hiç yakıştıramadım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rıza’yı mı savunuyorsunuz ha, Rıza’yı mı savunuyorsunuz?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Ama birileri eğer milyon dolarları alıyorsa, birileri eğer “Gelip kucağımıza oturacaklar.” diyorsa… Kim gelip kucağınıza oturacak? Bu ülkenin iş adamları. İş adamlarını kucağınıza oturtma konuşması yapıyorsanız biz muhalefet olarak kulaklarımızı mı kapatacağız buna, kulaklarımızı mı kapatacağız? “Buyurun, iş adamlarını kucağınıza oturtun.” mu diyeceğiz? Demeyeceğiz elbette.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yani kasetin doğruluğuna inanıyorsun.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Demeyeceğiz elbette.

BAŞKAN – Temiz bir dille konuşalım lütfen.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Demeyeceğiz elbette.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kasetin doğruluğuna inanıyorsun yani.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Temiz bir dil… Biz bu konuşmayı Sayın Başbakanın iddia edilen telefon konuşmasından aldık Sayın Başkan, rahatsız olmayın. Biz aynen…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – “İddia edilen” diyorsun, sanki gerçekmiş gibi anlatıyorsun.

BAŞKAN – Meclis kürsüsünde tekrar etmek zorunda değilsiniz.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Evet, bu “iddia edilen” sözü de sizin sözünüz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama gerçekmiş gibi söylüyorsun.

BAŞKAN – Kürsüde tekrar etmek zorunda değilsiniz Sayın Oğan.

SİNAN OĞAN (Devamla) – “İddia edilen ETÖ” diyordunuz, “iddia edilen terör örgütü” diyordunuz, “Ergenekoncular” diyordunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İddia başka, gerçek başka.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, ses onların sesi ya!

SİNAN OĞAN (Devamla) – Orduya “iddia edilen terör örgütü” dediğinizde neredeydiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Havuz medyası oluşturmuşlar, “Alo Fatih” hatları oluşturmuşlar; hâlen inkâr ediyorlar.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Bugün maalesef ki…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Kucağa oturtmak… Çok yanlış, çok, ayıp ayıp!

SİNAN OĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün Engin Alan; halkın oyuyla seçilmiş, yıllarca bu ülke için savaşmış, hayatını riske atmış Engin Alan içeride ama Rıza Sarraf dışarıda; bu nasıl bir adalettir, bu nasıl bir adalettir? Milyonları götürecek insanlar dışarıda, milyonları götürenler dışarıda Engin Alan içeride, Orgeneral Başbuğ içeride ama sizin beraberce milyonları götürdüğünüz suç ortaklarınız dışarıda; bu nasıl bir adalettir?

Hâlâ ders almadınız, hâlâ ders almadınız arkadaşlar. Hâlâ siz yargıyla oynuyorsunuz, hâlâ mahkemelerle oynuyorsunuz. Yahu, ders alın biraz. Yeter, bu ülkenin kurumlarına verdiğiniz zarar yeter, bu ülkenin kurumlarının saygınlığına verdiğiniz zarar yeter; daha fazla kurumlara baskı yapıp, hukuk sistemini ayaklarınızın altına daha fazla almayın. Her şeyiyle, milyonları nasıl götürdüğünüz resimleriyle ortaya çıktı, Rıza Sarrafların ve bakan çocuklarının evinde, ayakkabı kutularında çıkan paraları bu millet unutmadı ve siz bugün bunları dışarı çıkarıyorsunuz. Şimdiye kadar bu ülkeye verdiğiniz zarar yeter arkadaşlar; bu ülkenin kurumlarına, saygınlığına, kurumlarının saygınlığına daha fazla zarar vermeyin. Ve göreceksiniz, sizin bu kurumların saygınlığına verdiğiniz zarar, yarın dönecek yine sizi vuracak, göreceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Darbelerle, yolsuzluklarla, yoksulluklarla ve yasaklarla mücadele etmenin, parti ayrımı gözetmeksizin tüm milletvekillerimizin ortak görevi olduğuna inanıyoruz ve bu anlamda da bu ülkede ciddi mücadelelerin gerçekleştirildiğini hepimiz biliyoruz.

Bu vesileyle, bu anlamda da ciddi mücadeleler gerçekleştiren rahmetli Necmettin Erbakan’ı da sözlerimin başında rahmetle anmak istiyorum.

Evet, yolsuzluklarla mücadele etmenin gerçekten önemli ve hepimizin görevi olduğunu belirtmek istiyorum. Yolsuzluklarla mücadele ederek yolsuzluk endeksinde Türkiye'nin 133 ülke arasında 77’nci sıradayken 2010 yılındaki endekse göre 178 ülke arasında 56’ncı sıraya yükseldiğini, daha fazla katılımın olduğu bir ortamda 21 basamak birden yükseldiğinin çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Yine değerli milletvekillerimiz burada bahsettiler, millî iradeye güvenilerek birtakım yanlışlıkların, yolsuzlukların yapılmaması, bu kılıfın altına saklanılmaması gerektiği üzerinde durdular. Buna bizler de inanıyoruz ve şunu açık yüreklilikle belirtmek istiyorum ki yolsuzluk içerisinde olanlara, yasaklarla yaşamaya çalışanlara ve yoksulluklarla mücadele etmeyenlere bu millet hiçbir zaman geçit vermeyecektir. Yani aslında, burada, milletimize güvenmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum. Aslında Mustafa Kemal Atatürk de bu kürsüde yapmış olduğu konuşmasında hep şunu belirtmiştir: Bu kürsüde, bu Mecliste, bu çatı altında artık çetelerin, darbecilerin olmayacağını belirtmiştir. Bunu söylerken de aslında milletine olan güvenini ifade etmiştir. Yani bu millet, basiretiyle, hiçbir zaman, yolsuzluklara bulaşmış olanlara geçit vermeyecektir; vermedi, bundan sonra da vermeyecektir.

Maalesef, 17 Aralıkta millî iradeye yapılan saldırıdan bugüne, yüce Meclisimizde, Anayasa’mızın gerek 38’inci gerekse 138’inci maddeleri hemen her gün tekrar tekrar ihlal edilmektedir. Bildiğiniz gibi, Anayasa’nın 138’inci maddesine göre, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz. Suçsuzluk karinesi veya masumiyet karinesi olarak kabul edilen bu prensip, en temel insan haklarının başında gelir.

Yine, Anayasa’mızın 15’inci maddesinde, savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde dahi suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Anayasa’mızın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrası ise “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmünü içermektedir. Bununla birlikte, Meclisimiz, suçla mücadele ve ceza siyaseti üzerinde elbette her türlü çalışmayı yürütebilir. Milletin esenliği ve güvenliği için çalışmak, bu yüce Meclisin en temel sorumluluklarındandır.

Üzülerek belirtmeliyim ki tüm bu ilkeler hiçe sayılarak, bu Mecliste, son iki aydır, daha soruşturma aşamasında olan bir kısım iddialarla ilgili idam sehpaları kuruldu, yargısız infazlar gerçekleştirildi. Başbakanımıza ve grubumuza, sadece iddialar göz önüne alınarak birçok konuyla ilgili ithamlar edildi, birtakım montaj ses kayıtları ortalığa sürüldü. İktidarı yıpratmak adına komplolar, planlar ve ayak oyunları sergilendi. Bununla ilgili olarak, aslında tüm siyasi partilerimizin kendilerine bakmaları gerektiğine ben inanıyorum ve bu olaya benzer bir hikâyeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kasabanın birinde yaşlı bir arzuhâlci varmış ve bir gün yanına bir müşteri gelmiş. Derdini kısaca anlatarak komşusundan şikâyetçi olduğunu ve bununla ilgili olarak da bir dilekçe yazmasını arzuhâlci beyden talep etmiş. Arzuhâlci vatandaşımıza demiş ki: “Şuraya bir bak, bu kara kaplıdan mı yazmamı istersin, yoksa bu ak kaplı kitaptan mı dilekçeyi yazmamı istersin?” Ve fiyatlarını da belirtmiş “Kara kaplıdan olursa 100 lira, ak kaplıdan olursa 25 lira.” diye. Vatandaşımız demiş ki: “İyi olsun da fiyat önemli değil, kara kaplıdan olsun.” Sonra, vatandaşımız alışverişini yapmış ve dilekçeyi almak üzere tekrar arzuhâlcinin huzuruna gelmiş. Arzuhâlci kara kaplıdan yazmış olduğu dilekçeyi okumaya başlamış ve vatandaşımız da bir taraftan hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Arzuhâlci dönüp sormuş: “Neden ağlıyorsun?” Vatandaşın söylediği gerçekten önemli; “Ya, komşum tarafından bana neler yapılmış, benim başıma neler gelmiş de benim haberim yokmuş.” demiş.

Bunun gibi, bu tür olaylara bakarken, bu tür olayları değerlendirirken hep beraber kendi etrafımıza bakmamız gerektiğine inanıyoruz. Maalesef, iki aydan beri, bazı siyasetçilerimiz gözlerini bu millete kapatarak siyaset yapmaya çalışıyorlar. Aslında, benim genel anlamda önerim şu: Gelin, hep birlikte sokağa bakalım; gelin, hep birlikte millete bakalım; kuzeyden güneye, doğudan batıya ülkemizde yaşayan vatandaşlarımıza bakalım. Acaba vatandaşlarımız ne diyor, vatandaşlarımızın duyguları, talepleri nedir, vatandaşlarımız bu olaylara, bu ses kayıtlarına, bu ayak oyunlarına nasıl bakıyor, hep birlikte bunlara bakmamız gerektiğine inanıyorum. Milletimize güvenmemiz gerektiğine inanıyorum. Yolsuzluklarla ve yoksulluklarla mücadele ederken milletin taleplerinin dikkate alınması gerektiğine inanıyorum. Oysa, bugün hem Türkiye’deki vatandaşlarımıza baktığımızda hem de yurt dışında yaşayan tüm vatandaşlarımıza baktığımızda, Başbakanımıza olan güveni hep birlikte görüyoruz. İşte sokaklara çıktığımızda, illerimizi gezdiğimizde, on yıllık siyaseti, on beş yıllık siyaseti boyunca bu ülkede yolsuzluklarla, yoksulluklarla ve yasaklarla mücadele etmiş olan, bu milletin Başbakanına olan güvenini hep birlikte görüyoruz. Onun için diyoruz ki: Önümüzdeki süreç gerçekten önemli, halkımız olan biteni basiretli bir şekilde görüp takdir ediyor. Birileri her ne kadar kara kaplı defterlere itibar edip, bu ülkeyi kara bir yola sokup, siyaseti ve bu ülkeyi bu şekilde dizayn etmeye çalışsa da, arzuhâlcilik oyununu sergilemeye ve devam ettirmeye çalışsa da bizler ak kaplı defterlere ak yazıları yazmaya, inşallah, milletimizin takdiriyle devam edeceğiz diyorum.

Hiç kuşku yok ki siyasi tarihimizde pek çok kez görüldüğü gibi, önümüzdeki dönemde de milletimizin iradesinin, meşru ve adil yönetimlerin oluşumunda en doğru seçeneği 30 Martta ve ondan sonraki yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve genel seçimlerde de önümüze koyacağını belirtiyorum. Bizlerin milletimize güvenmemiz gerektiğini, sandığa güvenmemiz gerektiğini, milletin tercihlerini önemsememiz gerektiğini burada tekrarlamak istiyorum. Ama, millete güvenleri kalmayanların, millete karşı sunacakları herhangi bir projesi olmayanların bu kara siyasete, kara kaplı defterden alınmış siyasete son vermeleri gerektiğine, bu ülkenin geleceği adına, çocuklarımız adına, evlatlarımız adına, bu ülkemiz adına hep birlikte ak siyaseti yürütmemiz gerektiğine inanıyor, yüce heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:15.18

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, 3/12/2013 tarih ve 1233 sayıyla Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşları tarafından emniyet hizmetleri sınıfı personelinin ağır çalışma koşullarının meydana getirdiği sorunların araştırılması ve özlük hakları bakımından alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Şubat 2014 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

28/2/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 28 Şubat 2014 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                   Oktay Vural

                                                                     İzmir

MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

3 Aralık 2013 tarih, 1233 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşlarının, emniyet hizmetleri sınıfı personelinin ağır çalışma koşullarının meydana getirdiği sorunların araştırılması ve özlük hakları bakımından alınacak önlemleri tespit etmek amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması önergemizin 28 Şubat 2014 Cuma günü (bugün) Genel Kurulda okunarak  görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde olmak üzere ilk söz, Hatay Milletvekili Sayın Adnan Şefik Çirkin’e aittir.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, bugün, emniyet teşkilatının çeşitli taleplerini, sıkıntılarını ve halledilmesi gereken birtakım sorunlarını araştırmak üzere bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Bilindiği üzere, emniyet teşkilatının, bu teşkilatın mensuplarının, bu teşkilatın mensuplarının ailelerinin çok büyük sıkıntıları var; maddi sıkıntıları var, manevi sıkıntıları var, sosyal sıkıntıları var ve biz de acaba, bu meseleler nasıl halledilir, ne gibi önlemler alınır, alınmalıdır, neler yapılmalıdır, neler eksik kalmıştır ve tamamlanması gereken bu eksiklerin nasıl tamamlanacağı noktasında bir araştırma önergesi vermiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; şöyle bir baktığımız zaman, yüz binlerce insandan müteşekkil emniyet mensuplarımızın temel iki sıkıntısı olduğunu görüyoruz: Çalışma şartları ve ekonomik şartlar. Yani, bir polis, haftada altmış saat çalışıyorsa ve istirahat, izin, resmî tatil, bayram tatili, bu gibi kavramları havsalasından silmişse ve istirahatteyken dahi üstünün emriyle bir anda kendisini görev sahasında bulabilme ihtimaliyle istirahat ediyorsa, aynı zamanda da ekonomik sorunlar içerisindeyse bu polisten hiçbir şey olmaz. Gene hepsinden Allah razı olsun, cansiparane bir hizmet ediyorlar.

Yani, bir polis düşünün… İki yıl evvel 10 Nisan Polis Günü itibarıyla burada bir konuşma yapmıştım; yapmadan bir gün evvel bir polis karakolunu ziyaret etmiştim ve orada bir polisimizin on sekiz yıldır o karakolda olduğunu tespit etmiştim. Dün yine sordum, aynı karakolu aradım ve o polisimiz hâlâ orada, yirmi yıl, yirmi yıldır karakolda. Yani, karakol polisi deyip geçmeyin, 3-5 personelle 300-500 bin nüfuslu yerin geceleri asayişini teminle sorumlu. Yakıt yok, personel yok, imkân yok ve her türlü arsızlıkla, hırsızlıkla, gerekirse terör eylemleriyle ilk anda karşı karşıya gelen polis sınıfıdır karakol polisleri. Terörle mücadele, koruma, asayiş, hemen hemen her biriminde polisin sıkıntı vardır.

Diğer temel sorun da ekonomik sorunlar ve bunun başında ek gösterge gelmektedir. Şöyle bir baktığımız zaman, yüksek lisans, lisans ve ön lisans mezunu olan teşkilat mensuplarının emniyet amiri, baş komiser, komiser, komiser yardımcısı, başpolis memuru ve polis memurlarının ek göstergesi 2.200’dür. Bu bahsettiğimiz kesim de polis teşkilatımızın yüzde 87’sini ihtiva etmektedir. Ne kalıyor? Dördüncü, üçüncü, ikinci sınıf emniyet müdürleri, birinci sınıf emniyet müdürleri kalıyor; birininki 3 bin, diğerininki 3.600.

Değerli arkadaşlar, teşkilatın yüzde 87’si perişan. Ne istiyor polisimiz? Polisimiz, bir astsubay başçavuşun kazandığı, ona verilen hakların aynısını istiyor; bir generalin, bir kuvvet komutanının, daha yüksek bir bürokratın, bir müsteşarın haklarını istemiyor. Bir astsubay başçavuşumuzun ek göstergesi 3.600, Türk polisi de aynı şeyi istiyor ve siz bunu esirgiyorsunuz. Aradan aylar geçiyor, yıllar geçiyor, defalarca bunu ifade ettiğimiz hâlde, emekli maaşında yüzde 48-50 düzeyinde bir düşüşe neden olan bu ek gösterge adaletsizliğini bir türlü düzeltmiyorsunuz.

Şimdi, şuna temas etmek istiyoruz: Değerli arkadaşlar, bunlar polis, bunların bir ailesi var. Bayan polislerimiz var, erkek polislerimiz var; bunların eşleri var, bunların çocukları var. Şimdi, yine iki yıl evvel burada sizlere, bütün milletvekillerine, kendimiz de dâhil, sorduğum bir soruyu tekrarlamak istiyorum: Milletvekili olduktan sonra, milletvekili olmadan evvel yani sosyal hayatın içinde, herkeste olduğu gibi, aile sahibi bir insan olarak, arada bir de olsa çoluğumuzu çocuğumuzu, eşimizi alıp bir yemeğe götürüyoruz. Burada bir polis gördünüz mü ailesiyle beraber? Ailesini de almış, bir hafta sonu tatilinde, ailesini de yemeğe getiren, onlarla bir hasbihâl eden, onlarla vakit geçiren bir polis ailesini hiç gördünüz mü? Göremezsiniz; ya vakti yok ya da maddi imkânı yok. Şimdi, bu polisten bir aile babası olabilir mi, bu polisten anne olabilir mi, bu polisten evlat olabilir mi? Ama, bütün bu şartlara rağmen, polisimiz polisliğini yerine getiriyor, vazifesini yapıyor.

Değerli arkadaşlar, birçok sıkıntıları var. Biraz evvel söyledik, resmî tatil yok, bayram yok, seyran yok her an göreve çağrılabilir; bunun yanı sıra da istirahati yok, her an göreve çağrılabilir. Amir-memur ayrımı olmaksızın, polisin, haftada iki gün tatil hakkı var mı? Yok. Bugün, her memur, hiç olmazsa, biliyor ki hafta sonu bir tatil hakkı var; dinlenmesini, diğer sair işlerini hafta sonuna ayırıyor ama poliste bu yok. Yüz binlerce insan… Namusumuzdan, şerefimizden, onurumuzdan, haysiyetimizden sorumlu ve namusunu, şerefini, onurunu, haysiyetini bu Meclis koruyamıyor bu insanların, bu Meclis koruyamıyor, Hükûmet koruyamıyor.

Şimdi, artık yeter, vicdan, insaf! Herkese var, polise yok. Askere bakıyoruz, askerin bir teşkilat yasası var yani bu şartlarda askerin hukukunu koruyan yasalar var. Valilerimizi Emniyet Genel Müdürü yapıyoruz; Allah razı olsun, mutlaka büyük hizmetler yapıyorlar ama emniyetten değiller. Emniyet Genel Müdürleri, aynı Genelkurmay Başkanları gibi, o görevden sonra başka bir göreve atanmak gibi bir ümit içerisinde olmamalıdır, tekrar kurumuna dönmelidir; işte o zaman o kurumunun hakkını savunur, işte o zaman kendi mensuplarının dertleriyle ilgilenmek durumunda olur. Niye? Birkaç yıl sonra görevi bitecek ve zaten emekli olacak. İşte, en basit mesele budur, en basit tedbir budur yani bunlar çok önemlidir. Dolayısıyla, gelen valilerimiz hükûmetlerin, sadece bu Hükûmetin değil tüm hükûmetlerin emrinde, her an görevden alınabilme veyahut da büyük bir yere gidebilme durumuyla karşı karşıya olduklarından, emniyet mensuplarının -kendi mensuplarının- belki gönülden istedikleri hâlde, dertlerini Hükûmete taşımaktan aciz duruma düşüyorlar. Bu bir gerçek. Oturalım, bir teşkilat yasası yapalım. Yüz elli senelik  kurum diyoruz, doğru dürüst bir teşkilat yasası yok.

Değerli arkadaşlar, polisin siyasi şartları da var yani şu an  polisin içinde bulunduğu durum çok kötü. On binlerce polis sürgüne gidiyor ve polis camiasının çocukları, eşleri, aynı zamanda büyük bir travma hâlinde. Dün, nasıl Balyoz, Ergenekon, Gölcük davasında bu memleketin kahraman subaylarının çocukları sınıftaki sıra arkadaşlarının “Yahu, senin de mi baban darbeci -sadece tutuklananlar için değil tamamını içine alan, tamamını kapsayan bir biçimde- senin de mi baban şunu yapmış, senin de mi baban darbe yapacakmış, senin de mi baban filanı öldürecekmiş?” gibi asılsız suçlamalarına muhatap olup travma yaşıyorlarsa, bugün Türk polisi topyekûn bu travmayı yaşıyor.

Burada “Türkiye'nin polisi konusunda yargıda bulunacak yegâne merci millettir. Polisimize haksız, kasıtlı şekilde saldırmak başka şeydir.” diyorlar. Kim diyor bunu? Ben bu lafın arkasındayım. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunu söylüyor. O zaman, Sayın Başbakanı buradan bu lafının arkasında olmaya davet ediyorum. Topyekûn bir camiayı suçlamamak, zaten hiçbir şey verdiğimiz yok, zaten hiçbir şekilde meselelerini halletmeye niyetli dâhi göründüğümüz yok, hiç olmazsa bu şekilde töhmet altında bırakmamak gerekiyor. Sayın milletvekilleri, bu, bizim Türk polisine namus, şeref borcumuzdur ve bu Meclis bu meseleyi halletmelidir, en azından şunu araştırmalıdır.

Polisin sıkıntılarını ortaya çıkaracak noktada bu araştırma önergesine “Evet” diyeceğinizi, sorunları halletmeseniz bile, hiç olmazsa sorunları araştırmaya “Evet” diyeceğinizi ümitle temenni ediyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çirkin.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Sayın Oğuz Kağan Köksal.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

MHP’nin verdiği grup önerisine geçmeden önce, bugün 28 Şubat, postmodern darbenin yıl dönümü; bu darbeyi, demokrasimize yapılan bu saldırıyı bu Meclis kürsüsünden bir kere daha kınıyorum. Allah hiçbir zaman bu ülkeye bir daha darbe görmeyi ve yeniden darbeleri kınamayı nasip etmesin ve demokrasimiz dimdik ayakta dursun diyerek sözlerime devam etmek istiyorum.

Değerli Başkanım ve Meclisimizin değerli üyeleri; Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği polis teşkilatıyla ilgili önerge hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım ve bu konuşmamda biraz açıklama yapmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Türkiye'deki nüfusun yüzde 80 veya 85’i polis bölgesinde yaşamaktadır yani polisler çok geniş bir kitlenin güvenliğini, asayişini sağlamaktadır. Bu noktadan baktığımızda, polis sayısı meselesi: Az önce söylediğimiz gibi, evet, polislerin çalışma şartları biraz ağırdır ve bu çalışma şartlarının ağır olduğunu da polislerimiz zaten bu işe girerken bilmektedir. Bunun düzeltilmesi için, elbette ki sayılarının daha çok arttırılması lazım. Yani, şu anda yaklaşık 250 bin olan polis sayısını, faraza sekiz saate çekmek istersek, 500 bine çıkartmak lazım. Çünkü, her geçen gün polis bölgesi artmakta ve polisin muhatap olduğu sayı da çoğalmaktadır. O bakımdan, tabii diyelim ki böyle bir kadroyu bulduk, böyle bir kadroyu eğitmek bile seneler alır. Her sene polis okullarına 5 bin-6 bin kişi alındığını, üniversite mezunlarından da yaklaşık 10 bin kişinin polis teşkilatına girdiğini düşünürsek bu sayıyı siz varın hesap edin.

Ama, AK PARTİ hükûmetleri olarak baktığımızda, AK PARTİ neler yapmış? 180 binden aldığı polis sayısını bugün 250 bine çıkartmıştır. Polis teşkilatında 52 olan emeklilik yaşını 55’e çıkartmak suretiyle yine teşkilatta polislere üç yıl daha bir rahatlama sağlanmıştır ve böylece sayıda nispi olarak artırıma gidilmiştir. Ha, bunun yanı sıra, polis teşkilatına ne yapmıştır? Ekonomik yönden yaptıklarını biraz sonra söyleyeceğim ama şunu söylemek istiyorum değerli milletvekilleri: Az önce konuşan Milliyetçi Hareket Partisi mensubu arkadaşımız da söyledi, dedi ki: “Polislerin bayramı yoktur, polislerin tatili yoktur, yılbaşısı yoktur, çalışır.” Şimdi, doğru yani emniyet teşkilatı nüfus dairesi gibi değil ki tatil gelince daireyi kilitleyelim, tatil bitince açalım; yok! Her dakikada, her saniyede, gecenin veya gündüzün her saatinde, vatandaşımızın namusunu… Ki en önemli şeylerini polise emanet etmiştir vatandaşımız. Nedir?

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Karşılığını verebiliyor musunuz Sayın Milletvekili?

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Canını, malını, namusunu emanet etmiştir. Bunu korumak zorundadır ve doğrudur, görevini de yapmak zorundadır. Bir de Türkiye gibi ülkelere baktığımızda, birtakım karışıklıkların yaratıldığını, yaratılmaya çalışıldığını düşünürsek, toplumsal olaylar da gündeme gelince, ister istemez, polis teşkilatı biraz daha sıkıntılı günler yaşıyor. Aslında, polislerimizin belki birtakım istekleri var ama bir başka isteği var, onu da burada dile getirmek lazım: Polis teşkilatı toplumsal olaylarda müdahale edip asli görevini yerine getirdiği zaman, diğer partilerimiz, diğer kurumlarımız, gruplarımız sanki düşmana hitap eder gibi polis teşkilatına hitap ediyorlar, sonra gelip “Moral, motivasyon…” Moral ve motivasyonunu hep birlikte yükseltmemiz lazım. Şunu dememiz lazım: Polis teşkilatı, bu ülkenin gerçekten var olması gereken, demokrasinin ayakta kalması için var olan bir teşkilattır.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Yani, böyle işte! Neredeyse inanacağız söylediklerinize Sayın Valim!

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Eğer, demokrasilerde herhangi bir güvence verecek veya demokrasi ihlal edildiği zaman müdahale edecek bir kurum olmazsa nasıl olur? Her kurumda, her demokrasiye baktığınızda polis teşkilatı vardır. Ha, bu teşkilatın içinde iyisi vardır, kötüsü vardır; ben oraya girmek istemiyorum çünkü ana hatlarıyla konuşuyorum. Kötüsü varsa zaten görevini ihmal ediyor demektir, onunla ilgili gerekli işlemler yapılır. Az önce, sayın milletvekilimiz dedi ki: “Şu kadar polis yerinden yurdundan edildi, tayin edildi.” Ama az önce, onu konuşmadan beş dakika önce de bir başka şey söyledi, dedi ki: “İki sene evvel konuşma yaparken geldim, karakolda aynı polis vardı; iki sene sonra, şimdi buraya gelirken aradım gene aynı polis var.” Aslında, sizin o birinci tespitiniz bana göre doğru bir tespit, bak, ona katılıyorum.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – O zaman tayin edin Sayın Milletvekilim.

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) - Onun için de bu alınan, polis teşkilatı… Bu değişiklik aslında bir nöbet değişimidir. Adamın birisi on sekiz sene karakolda kalacak, birisi de yirmi sene organize suçlarda çalışacak. E, haksızlık canım zaten! Onu alıp bir yerlere vermek lazım. Yani “sürgün” derken, nereye sürüldü? “Efendim, bu polis alındı organizeden karakola veya bir başka yere sürüldü.” Orada da görev yapacak.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Emniyet Genel Müdürüyken niye vermedin?

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Aslında, karakollardakiler de öbür tarafa gelecek, buradaki yapılan iş budur. Bunu, burada bir kere daha ifade etmek istiyorum. Yoksa, polislerimizin hiçbiri alınıp da değişik değişik yerlere değil, bulunduğu yerden bir başka birime yani “Şu masadan kalk, şu masaya otur.” dendi, bu da gayet doğaldı, bu artık memuriyetin cilvesi.

Ha, öbür taraftan, polislerin fedakârlığına bakarsak, evet, polis teşkilatı fedakâr bir teşkilattır ve bu fedakârlığı yaparken de polis bu işin farkındadır ve farkında olmasını, şuradan isterseniz size özetleyeyim: Her yıl, polis meslek yüksekokullarına 6 bin veya 7 bin kişi alınır ama 100 bin kişi müracaat eder. Bakın, 100 bin kişinin içinden seçilir. Yani, demek ki bu teşkilatı dışarıdan insanlar o kadar seviyor ki 100 bin kişi müracaat ediyor.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – İşsizler de onun için müracaat ediyorlar.

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Bak, sözleşmeli er kanunu çıkarttık hâlâ 500 kişi müracaat etmedi ama polis teşkilatına 100 bin kişi müracaat ediyor.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kaç kişi ayrılmak istiyor?

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – Üniversite mezunlarına baktığımızda, üniversite mezunlarından 10 bin civarında üniversite mezunu alınır; bunlardan da 30-40 bin kişi gene her yıl polis olmak üzere müracaat ediyor. Yani, aslında, ben şunu söylemek istiyorum: Bu, polis mesleğinin bir özverisidir, Türk gencinin polis mesleğine olan sevgisidir. Bu kadar fedakârlık yapanlara “Ya, işte, yapıyorlar da iyi.” falan demiyoruz. Elbette ki fedakârlık yapanlara imkânlar nispetinde bunları artırmak lazım. Nitekim, AK PARTİ Hükûmeti iktidara geldiği zaman yaptığımız artışlarla polislerin maaşını 5-6 misline katladık. Bazı yerlerde ikramiye gündeme getirildi. İşte, şu anda, bu sene baktığımızda 160 bin polise maaş ikramiyesi tanımışız. Gene, polislerimizin maçlardan, imtihanlardan ücret almasını sağlamışız ve bunun neticesinde, polis teşkilatını yüceltmesi için eksikler… Ha, bazı illerde de şunu uygulamaya başladık, şu anda bir pilot çalışma var: Acaba, sekiz saat çalıştırdığımızda, bu eksiği devriyelerle veya motorlu araçlarla tamamlayabilir miyiz diye bazı illerde pilot çalışma sürüyor ama çok fazla, net bir netice elde edilemedi çünkü ne yaparsanız yapın, polis teşkilatında sayı önemlidir. Sayıyı artırabilirseniz, o dediğiniz bir noktada yapılacak. Yani, moral, motivasyon meselesini söyledi sayın milletvekilimiz de, 7 bin kişi alınacak bir yere 100 bin kişi müracaat ediyorsa, o mesleğin hâlâ itibarı ve moral, motivasyonu vardır diye düşünüyorum, burada ifade etmek istiyorum.

Tabii, bütün bunlar söylendiğinde, her şey güzel, günlük güneşlik, polis teşkilatına hiçbir şey vermeyelim anlamında söylemiyorum. Bununla ilgili, polis teşkilatı, az önce söylediğim gibi, bu kadar fedakâr çalışan, gece demeden, gündüz demeden, bayram tatili yok, şeyi yok… Çünkü çalışmak zorundadır, sistemin gereği odur, başka çaresi yok. Böyle çalışan fedakâr teşkilata ne verseniz de azdır, onu da ifade etmek istiyorum, yürekten söylüyorum.

İşte, bununla ilgili de Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığımızda bir çalışma var; acaba nelerden artırabiliriz, eksikleri nelerdir, neler yapabiliriz gibi. İnşallah, bu çalışma tamamlanıp Meclise intikal ettiğinde -sayın milletvekilimize de buradan söylüyorum- bütün grupların oy birliğiyle, madem polis bu kadar düşünülüyor, bu çalışma neticelendirilir, kanunlaştırılır ve polis teşkilatının ihtiyaçları daha da rahat bir şekilde sağlanmış olur.

Tabii, buna baktığımızda, gene de her şeye rağmen, şu anda demokrasiyi sağlayan polis teşkilatı devletinin emrinde, milletinin hizmetinde görev yapan, fedakâr, cesur, kahraman bir teşkilattır. Bunu burada tekrar ifade etmek istiyorum.

Bu önerge münasebetiyle, huzurlarınızda, buradan, özellikle şehit olan polislerimizin yakınlarına başsağlığı, gazilerimize de uzun ömürler dilerken, polis teşkilatıyla ilgili çalışmalarımızın sürdüğünü ve inşallah, en kısa zamanda bunun, kuvveden fiile çıkararak, Meclise geleceği umudumu bir kere daha burada ifade ederken, siz sayın milletvekillerimizi ve yüce Meclisi, bizi izleyen vatandaşlarımızı yürekten selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi üzerinde lehinde olmak üzere ikinci konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, devletimiz açısından gerçekten önemli olan bir kuruluşun, bir kurumun sorunlarını tartışıyoruz; emniyet teşkilatının sorunları.

Şimdi, Sayın Köksal’ı dinlerken bazı konuları tekrar gündeme getirmem gerektiğini anladım, şöyle: On iki yıldan beri yapılan çalışmalar sonuçlandırılamıyorsa bundan sonra da hiçbir çalışma sonuçlandırılamaz. Sorun şu: Polisler “Bizim çalışma şartlarımız ağır. Diğer memurlar 40 saat çalışıyor, biz 60 saat çalışıyoruz. Bunun için ne diyorsun?” diyorlar. “Efendim, işte, sayıyı artıracağız. Ancak bu kadar oluyor.” Öyle değil, öyle değil! Şimdi, siz polisi iyi sevk ve idare edemezseniz sayıyı ne kadar artırırsanız artırın, yapamazsınız. “Efendim, tüm bunlara rağmen, bu kadar polis olmak isteyen vatandaş varsa demek ki bu meslek hâlâ caziptir.” Niye geliyor biliyor musunuz? İşsizlikten. Keşke şunu da söyleseydi: Şu anda, emniyet teşkilatından ayrılmak için dilekçe vermiş ve dilekçeleri sırada bekleyen kaç kişi var? Sayın Köksal keşke bunları da söyleseydi. Emniyet Genel Müdürüydü, bunları bilir ama bunları burada söylemez.

Polis memurları diyorlar ki: “Bizim gibi eğitim seviyesine gelmiş olanların ek göstergesi emeklilikte, emekliliğe yakın, ayrılacağı zaman da 3.600. Bizimki niye olmuyor?” Polis memurları bunu diyor. Şu an, mevcut bakandan önceki sayın bakan bunun mutlaka giderileceğini söyledi. Bakan gitti ama sorun çözülmedi. Bundan sonra da çözüleceği yok. Ne zaman çözülür? AKP iktidardan giderse polislerin bu sorunu da çözülür. Polisler bunu istiyor. Somut istekleri var. Siz bu somut isteklerle ilgili ne diyorsunuz? Polislerin disiplinle ilgili sorunları var; disiplin tüzüğünü değiştirecek misiniz, değiştirmeyecek misiniz? Disiplin tüzüğü, elbette diğer kamu görevlilerine göre biraz sert önlemler içerebilir ama amirlere sonsuz takdir yetkisi veriyor. Siz bunu düzeltecek misiniz, düzeltmeyecek misiniz?

Şimdi, sayıyı artırmakla etkinleştiremezsiniz. Siz polisin yapmayacağı, yapmasına gerek olmadığı birtakım görevleri polise yaptırırsanız, sayıyı ne kadar artırırsanız artırın siz o görevi etkinleştiremezsiniz.

Bakınız, pasaportu polis veriyor. Polis diyor ki: “Trafik hizmetleri polislikle ilgili değildir. Tebligat işlemlerini polis yapıyor, av ruhsatlarını polis veriyor.” Siz polisi etkin hâle getirmek istiyorsanız, emniyete ve asayişe yöneltmek istiyorsanız, polisin yapmaması gereken görevleri de polisten alacaksınız ve bu şekilde polisi etkinleştireceksiniz.

Şimdi, somut bir soru: Şu anda, grup toplantılarının yapıldığı günkü polis memurları sayısını bir hesaba katın. Bununla ne demek istiyorum? Koruma hizmetlerine verilen polis memurları. Siz, polisi emir eri gibi kullanırsanız, güvenliğiyle sorumlu olduğu kişiye hizmet eden bir görevli gibi istihdam ederseniz, polisi etkinleştiremezsiniz. Bu, sevk ve idareyle ilgilidir. Bu sevk ve idareyle ilgili olan konuyu siz sayıyı artırmakla halledemezsiniz ve polisi etkin hâle getiremezsiniz.

Polisi alırken referansı esas alıyorsunuz. Referansı esas alan bir meslekten siz verim bekleyebilir misiniz? Bekleyemezsiniz. Polis o kadar ağır şartlarda çalışıyor ki son on yılda 300 civarında polis memuru intihar etmiştir. Siz bu intiharların sebebini araştırıyor musunuz? İntiharların sebebiyle ilgili düzenlenen raporlara siz itibar ediyor musunuz? Siz bunların nereden kaynaklandığını biliyor musunuz? Bunlara hiç eğilmiyorsunuz çünkü sizin bu sorunları gidermek gibi bir amacınız yok, siz ancak sorunları kullanırsınız.

Sayın milletvekilleri, son günlerde 6-7 bin polisin görev yeri değiştirilmiştir, sorgusuz sualsiz. Şimdi, Sayın Çirkin’in verdiği bir örnekten hareket ederek, Sayın Köksal diyor ki: “Olması gereken yer değişikliğidir.” Elbette. Siz de biliyorsunuz ki emniyet teşkilatı atama ve yer değiştirme yönetmeliği var. Polis teşkilatı atama ve yer değiştirme yönetmeliğine göre, polislerin ne zaman yer değiştireceği, hangi bölgede kaç yıl süreyle görev yapacağı, hangi görevlere atanacağı orada açıkça belirlenmiş. Siz keyfî atama yaparsanız, keyfî olarak polis memurlarını, emniyet teşkilatı mensuplarını sağdan sola savurursanız poliste ne görev şevki kalır ne hizmet aşkı kalır. Bunun mutlaka göz önüne alınması lazım. Bunu, maalesef, görmezlikten geliyorsunuz.

Başka bir soru: 2 kurul var, Yüksek Değerlendirme Kurulu ve Merkez Değerlendirme Kurulu. Bu 2 kurulun yaptığı işi, aldığı kararları siz adil olarak niteliyor musunuz? Bu kurullar adil karar almadıkça siz polis memurlarını, polisleri, emniyet hizmetleri sınıfındaki hiçbir personeli memnun edemezsiniz. O nedenle, bu sorunlara eğilmeden olmaz. Siz polisi, emniyet mensuplarını ödüllendirirken objektif davranıyor musunuz? Davranmıyorsunuz. O zaman, poliste şevk kalmaz. Siz ne yapıyorsunuz? Bazen polisi destan yazmakla ödüllendiriyorsunuz, bir süre sonra aynı polisi “çete” olarak suçluyorsunuz. Böyle bir teşkilat şevkle çalışabilir mi, görevini yerine getirebilir mi, halkın hizmetini en iyi şekilde yerine getirebilir mi?

Değerli arkadaşlar, bununla kalmıyorsunuz -şimdi polise bakış açınız değişti- bugüne kadar iç güvenlik birimlerine yaptırdığınız hizmetlerin bir bölümünü Millî İstihbarat Teşkilatına devretmek istiyorsunuz. Ne oldu, niye devrediyorsunuz? Çünkü, polise bakış açınız değişti. Polise bakış açınız değişince siz o kurumdan bazı görevleri alıp başka bir kuruma vermek istiyorsunuz. Devlet kurumlarına böyle bakılmaz; devlet kurumlarına, yakınlığa ve uzaklığa göre görev verilmez. Siz ne yaptınız? Devlet kurumlarını karşı karşıya getirdiniz, onları çatışır hâle getirdiniz. Oysa devlet kurumları bir ahenk, iş birliği ve eş güdüm içerisinde çalışmalıdır ama sizin uygulamalarınız polisi bundan uzaklaştırmıştır.

Daha ne yaptınız? Bu sağdan sola, soldan sağa sürdüğünüz polisin, emniyet görevlilerinin hak arama özgürlüğünü kısıtladınız, onların yargıya başvurmak suretiyle alacakları yürütmenin durdurulması kararının alınmasını zorlaştırdınız. Niye? Çünkü “Savunma alınmadan yürütmenin durdurulması kararı verilemez.” diye yasa değişikliği yaptınız.

Siz ne yapıyorsunuz? Olaylara ve konjonktüre göre düzenlemeler yapıyorsunuz. Olaylara ve konjonktüre göre düzenlemeler yaptığınız vakit siz bir kurumu verimli hâle getiremezsiniz, iyi çalıştıramazsınız, o kurumdan beklenen verimi alamazsınız. Peki, ne yapmanız lazım? Şunu yapmanız lazım:

1) Polisi göreve alırken objektif davranacaksınız.

2) Hizmet içi eğitimi polislik mesleğine uygun olarak vereceksiniz, bu eğitimi verirken polis etiği kurallarını göz önünde bulunduracaksınız.

Bakınız, Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği var; siz hizmet içi eğitimi, yönetmeliğin öngördüğü koşullara ve burada öngörülen sistemlere uygun olarak vermelisiniz. Ne yapmalısınız? Demokratik toplum gereklerine uygun olarak eğitmelisiniz.

Başka ne yapmalısınız? Toplumsal olaylara müdahale konusunda polisi vatandaşla, halkla karşı karşıya getirmeyecek şekilde eğiteceksiniz. Siz öyle yapmıyorsunuz. Ya ne yapıyorsunuz? Polisi vatandaşla karşı karşıya getirecek şekilde yönlendiriyorsunuz ve Hükûmet tarafından verilen yanlış kararlarla, maalesef, bugün, polis teşkilatına olan güven azalmıştır. Niye? Sizin verdiğiniz yanlış emirlerden ötürü. Siz verdiğiniz emirlerle yurttaşları  polisle karşı karşıya getirdiniz, güven erozyonuna uğrattınız. Bu şekilde de polis teşkilatına en büyük kötülüğü yaptınız, en büyük kötülüğü. Polis teşkilatına yapılacak en büyük kötülük, onu halkla karşı karşıya getirmektir. Çünkü, polis, vatandaşın ilk defa devletle yüz yüze geldiği bir teşkilattır. O nedenle, tüm düzenlemelerinizi sizin ona göre yapmanız lazımdı.

Polisi çoğulcu toplum gereklerine göre eğitmelisiniz, polisi demokratik toplum gereklerine göre eğitmelisiniz ve polisi yolsuzlukları, hırsızlıkları örtecek şekilde göreve sevk etmeyeceksiniz. Bu, polise yapılacak en büyük kötülüktür. Polisi yanlış yönlendirmeyle, adliyeyle de karşı karşıya getirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Şimdi polis, bir taraftan kendi amirlerinin, bir taraftan da adliyenin baskısı altında sıkışmış durumdadır. Bunu mutlaka gidermeniz lazım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde olmak üzere son konuşmacı, Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli üyeleri; emniyet hizmetleri sınıfı personelinin ağır çalışma koşullarının meydana getirdiği sorunların araştırılması ve özlük hakları bakımından alınacak önlemleri tespit etmek amacıyla MHP’nin Meclis araştırması açılması teklifi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün ülkemizin demokrasi tarihinde kara bir leke olan 28 Şubatın yıl dönümü. Millî iradeye açık bir müdahale olan 28 Şubat sürecini milletçe çok iyi şekilde analiz etmeliyiz. Ülkemizi, milletimizi ve manevi değerlerimizi hedef alan herkes veya her oluşum, kaybetmeye mahkûmdur. Ben, bu vesileyle, farklı görüşteki bütün bireylerin, sivil toplum kuruluşlarının, grupların, her türlü vesayete karşı olma, millî iradeye sahip çıkma noktasında buluşması gerektiğine inanıyor, 28 Şubat postmodern darbesi sürecini ve mimarlarını kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumsal barışın ve huzurun sağlanması, güven duygusunun toplum nezdinde artmasına bağlıdır. Bu nedenle, güvenlik konusu, devletimizin maddi boyutunu asla düşünmediği ve karşılığından kesinlikle ödün vermediği asli görevlerinden biridir. Mal ve can güvenliğimizin kesintisiz teminatı, insan haklarının ve özgürlüğünün koruyucusu olan emniyet teşkilatımızdır. Emniyet teşkilatımız, toplumsal huzurumuzu ve barışı bozacak, güven ortamını zedeleyecek, can ve mal güvenliğini tehdit edecek olan bütün kötü niyetli faaliyetleri önlemek ve bu konuda caydırıcı olmak gibi hassas ve sorumluluğu yüksek kutsal bir görev üstlenmiştir.

Gelişen teknoloji, ulaşım ve haberleşme imkânları suçluların da nitelik ve niceliğinde çok önemli değişiklikler yapmıştır. Kendisine sağlanan imkânlarla Türk polis teşkilatının güvenlik alanındaki yeni teknolojileri ve metotları yakından takip ederek değişik şartlara başarıyla uyum sağlaması memnuniyetle müşahede edilmektedir. Türk polis teşkilatımızın bütün birimleri, branşında uzmanlaşmış kadroları, çağdaş, teknolojik yapılanmasıyla araştırma ve geliştirme çalışmalarında önemli atılımlar göstermiştir; ayrıca, uluslararası iş birliğinde sergilemiş olduğu yüksek performansla görevini evrensel boyutlara başarıyla taşımıştır.

Öte yandan, polis teşkilatımız, eğitim düzeyi en yüksek kurumlardan birisi olmuştur; hem mesleğe başlayanların eğitim düzeyi yükselmekte hem de meslek içi eğitimlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu, polisin verdiği hizmetin kalitesini yükseltmiş ve milletimizle daha sağlıklı bir iletişimin yolunu açmıştır.

Askerlik şartlarında polisimizin lehine değişikliklere gidilmiş ve polisimize askerlik zorunluluğu kaldırılmıştır. Polisimizin meslekte önleri açılmış, başpolis ve kıdemli başpolis olma imkânı sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, polislerimizin sorunlarına hakkaniyetle yaklaştığımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Mesleğindeki bütün zorluklara rağmen göstermiş olduğu performans ve fedakârlıklarla görevini yürüten polislerimizin çalışma şartlarının iyileştirilmesi için çok özel çalışmalar sürdürülmektedir.

Bilindiği gibi, emniyet hizmetleri sınıfı personelinin çalışma sistemleri, emniyet hizmetleri sınıfı personelinin çalışma saatleri esaslarına göre belirlenmiştir. Görevin gerekleri, risk durumu, personel sayısı ve benzeri ölçütler göz önüne alınarak valiliklerin onayıyla farklı çalışma sistemleri de uygulanabilmektedir. 8-24 çalışma sitemi uygulayan bir birimde personel haftada ortalama 40 saat çalışırken 12-24 çalışma sistemi esasına göre çalışan personel ise haftada 60 saat çalışmaktadır. Çalışma saatleriyle ilgili olarak yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda, polis teşkilatına en uygun olarak değerlendirilen, 8-24 olarak bilinen ergonomik vardiya sistemi geliştirilmiş ve öncelikle polis merkezleri olmak üzere kademeli olarak uygulamaya geçilmiştir. Polis memurlarının çalışma saatlerinin iyileştirilmesi kapsamında bu çalışma 18 ilde başlatılmıştır. Ergonomik vardiya sisteminin personel sayısının gelişmiş ülke standartlarına ulaşmasıyla birlikte ülke genelinde uygulanması planlanmaktadır. Personel sayısı arttıkça da bu sisteme geçiş hızlanacaktır.

Sayın milletvekilleri, emniyet teşkilatı mensuplarının ücret ve sosyal haklarından kaynaklanan eksikleri konusunda da çalışmalar yapılmış, yapılmaya devam etmektedir. Bu konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığımız tarafından, tazminatlar ve özellikle polislerin emeklilik maaşlarını etkileyecek olan ek göstergelerinin yükseltilmesi amacıyla çalışmalar yapılarak Maliye Bakanlığıyla görüşmeler devam etmektedir. Bakanlıkça emniyet hizmetleri sınıfı personeline de fazla çalışma saati başına ücret ödenebilmesinin önünü açmak üzere, ilgili kanunda ifade edilen “fazla çalışma ücreti” ibaresinin “güvenlik tazminatı” şeklinde değiştirilmesi ile diğer mali hakların düzenlenmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatında her yıl personel sayısı artmasına rağmen, bilinen ve beklenenin aksine intihar sayıları da düşmektedir. Bu azalmada, personel seçiminde eğitimin istenilen düzeyde olması, standartların yükseltilmesi ve mesleki zorlukların veya sorunların önceki yıllara göre daha fazla çözüme kavuşturulması etkili olmuştur. Ayrıca, teşkilatta psikolojik destek hizmetlerinin sunulmaya başlanması gibi sebepler gösterilebilir.

Emniyet teşkilatında meydana gelen intiharların önüne geçilebilmesi amacıyla, intihar olayları, oluşturulan uzman heyet tarafından yerinde incelenmekte; bu araştırma ve incelemelerden elde edilen bilgiler ışığında çözüm önerileri geliştirilmektedir. Emniyet teşkilatı personeline psikolojik destek vermek, sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak amacıyla tüm illerimizde ve polis eğitim kurumlarında rehberlik ve psikolojik danışmanlık birimleri oluşturulmuştur. Bu birimlerimizde psikolog ve psikolojik danışmanlar görevlendirilmiştir. 2004 yılında rehberlik hizmetlerinde görevlendirilen alanlarında uzman personel sayısı 13 iken yakın zamanda 150’yi aşmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanları tarafından teşkilat yöneticilerine ve personeline aile içi sorunlarının çözümü, aile danışmanlığı, meslek içi iletişim, psikolojik sorunların önlenmesi ve çözümü, intiharı önleme ve yönetim becerileri, iletişim gibi konularda eğitim ve seminerler verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polisimiz vazifelerini yürütürken geçmişten günümüze birçok zorluk ve sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Hükûmetimiz polisimizin sorunlarına asla kayıtsız kalmamıştır. Milletimizin birlik ve beraberliği için canını ortaya koymaktan çekinmeyen emniyet teşkilatımızın mensuplarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve mesleki sorunlarının çözüme kavuşturulması için yeni çalışmalar yürütüldüğü bilinmektedir.

Polislerimizin çalışma şartları ve mesleki sorunları konusunda, araştırma önergesinde sayılan ve sayılmayan sorunların çözümü konusunda Hükûmetimizce önemli çalışmaların yapıldığını yakından takip ediyoruz, biliyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun emniyet hizmetleri sınıfı personelinin ağır çalışma koşullarının meydana getirdiği sorunların araştırılması ve özlük hakları bakımından alınacak önlemler hakkında Meclis araştırması açılması önergesine, Meclisin acil ve önemli gündemi sebebiyle maalesef katılamıyoruz.

Ayrıca şehit düşen kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimize de saygı ve şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza  sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.12

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli ve arkadaşları tarafından tarımsal destekleme sisteminin incelenerek yetersizliklerin ortaya konulması ve desteklerin artırılmasına yönelik politikaların oluşturulması amacıyla 17/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Şubat 2014 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

20/2/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 28/2/2014 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                                                                      İstanbul

                                                                                                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli ve arkadaşları tarafından tarımsal destekleme sisteminin incelenerek yetersizliklerin ortaya konulması ve desteklerin artırılmasına yönelik politikaların oluşturulması amacıyla 17/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (857 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 28/2/2014 Cuma günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde olmak üzere ilk konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Aşkın Türeli.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu tarımsal destekleme sisteminin incelenmesi, tarımsal desteklerin yetersizliğinin ortaya konulması ve tarımsal desteklerin artırılmasına ilişkin önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım sektörü önemli bir sektör, aynı zamanda da stratejik bir sektör. Özellikle, bu nüfus artış hızının devam edeceğini düşündüğümüzde ve gıda talebindeki artışın da devam edeceği varsayımı altında, gelecekte de bugünkünden daha fazla önem arz edeceği üzerinde bütün ulusal ve uluslararası otoriteler birleşmiş durumda. Tabii, bu sektörün ekonomi içinde, sadece tarım sektörü içinde değil, diğer sektörler üzerinde de çok ciddi etkileşmesi, onlar üzerinde yansımaları var.

Bir kere, şunu söyleyelim: Tarım sektörü öncelikle nüfusun gıda ihtiyacını karşılayan bir sektör. Sadece bu ülkede yaşayan insanlar da değil değerli milletvekilleri; turizm yoluyla gelen, ülkemize gelen turistlerin de beslenmesi açısından tarım sektörü stratejik bir sektör. Diğer taraftan, ihracat yaparak döviz kazandıran bir sektör. İstihdam sağlayan bir sektör. Hâlâ, çalışan nüfusumuzun yüzde 25’i tarım sektöründe istihdam ediliyor. Son olarak da sanayi sektörüne ham madde sağlayan bir sektör. Yani, tekstil sanayimiz gibi ihracatımız içinde önemli bir payı olan bir sektörün pamuk üretimine bağlı olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde, şeker sanayisinin şeker pancarı üretimine bağlı olduğunu biliyoruz. Bu yüzden de tarıma, başka diğer tarımsal alanlara, üretime ve sanayi sektörüne de ham madde sağlayan bir sektör.

Tabii, bu sektör aynı zamanda da hava koşullarına bağlı olan bir sektör, iklim koşullarına çok bağımlı. O yüzden de değerli milletvekilleri, dünyanın her yerinde tarım sektörü desteklenir. Bugün, az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere, hangisine bakarsanız bakın, tarım sektörüne özel bir önem verildiği, tarım sektörünün farklı programlarla, politikalarla desteklendiğini görmekteyiz. Şimdi, tabii, sanayi sektöründe iş kolaydır. Bir fabrika kurarsınız, bir bina yaparsınız, içine makineleri koyarsınız, gerektiğinde yirmi dört saat üretim yaparsınız, üç vardiya, sekizer saatten aralıksız üretim yapabilirsiniz ama tarım sektörü öyle değil. Tarım sektörü hava koşullarına bağımlı bir sektör. Bunun kuraklığı var, aşırı yağışı var, tarımsal zararlı dediğimiz hastalıklar var. Bütün bunlar tarımda oluşacak olan üretimin, rekoltenin ciddi anlamda belirlenmesine neden oluyor. Bu açıdan da bu sektörün özel olarak desteklenmesine ihtiyaç var.

Şimdi, Türkiye açısından baktığımızda, tarımın ekonomi içindeki göreli payı nedir diye baktığımızda şunu görüyoruz: Tarım sektörünün millî gelirden aldığı pay yüzde 8’dir değerli arkadaşlar ama tarımsal istihdamın toplam istihdam içindeki payı yüzde 25’tir. Yani, çalışanların yüzde 25’i çalışıyor ama ancak millî gelirin yüzde 8’ini üretiyor. Bu da aslında çok çarpık bir duruma işaret etmektedir; tarım sektörünün ciddi sorunları olduğuna, tarım sektörünün yoksulluk sorununun çok yaygın ve derin olduğuna işaret etmektedir. Nitekim, TÜİK’in rakamları da bunu göstermektedir. Bakın, TÜİK, 2009 yılına kadar gıda ve gıda artı gıda dışı yoksulluk sınırlarını belirliyordu; 2009’da birden bıraktı bunu, şimdi devam etmiyor. Buna ilişkin eleştirilerimizi her ortamda söylüyoruz. Buna göre, 2002 yılında -Türkiye için söylüyorum, ki bu yoksulluk sınırlarının düşük olduğunu söylüyoruz- yoksulluk oranı yani gıda artı gıda dışı yüzde 27’ymiş, 2009’da yüzde 18’e düşmüş ama aynı dönemler itibarıyla, kırda yüzde 34’müş, yüzde 39’a çıkmış. Yani, kırda yoksulluk azalmıyor, aksine artıyor. 2009 yılında -tekrar veriyorum rakamları- Türkiye’de kent ve kırın ortalaması alındığında kentte yüzde 18’miş, kırda yüzde 39; 2 katından fazla. Bu da aslında kırda nasıl ciddi bir yoksulluk olduğunu ortaya koyuyor. Tabii bunun nedenleri var: Girdi fiyatlarının bu kadar arttığı ama ürün fiyatlarının artmadığı bir yerde çiftçinin ve hayvancının yoksullaşması doğaldır.

Şimdi, bakın, gene 2002-2013 kıyaslaması yapacağım. 2002 yılı mazot ortalamasını söylüyorum: 1 lira 10 kuruşmuş, 2013 yılında 4,5 lirayı geçmiş, şu anda 4,65’ler civarında. Mazottaki fiyat artışı 4,5 kat arkadaşlar.

Aynı şekilde, ton başına üre gübresi olarak baktığımızda 4,2 katlık bir artış var. Gene aynı şekilde, DAP gübrede 3,5 kat. Yani, ortalamada girdi fiyatlarının 4-4,5 kat arttığını görüyoruz. Peki, fiyatlar bu oranda artmış mı? Ne yazık ki artmamış.

Buğday fiyatlarındaki artış sadece 2,5 kat, şeker pancarında 1,6 kat, kütlü pamukta 2,2 kat. Yani, girdilerin 4-4,5 kat arttığı bir ortamda eğer ürün fiyatları, tarımsal ürünlerin fiyatları 2-2,5 kat artıyorsa burada ciddi problem var demektir.

Gene aynı şekilde, bakın, biliyorsunuz, en son, Ulusal Süt Konseyi çiğ süt fiyatlarını belirledi. 1 liraydı, 1 lira 5 kuruşa çıkardı; 5 kuruş zam yaptı arkadaşlar. Oysa hepimiz biliyoruz ki süt üreticisinin maliyeti 1,20 kuruş. Bu ne demektir? Çiftçiye, hayvancıya verilen süt fiyatları yem fiyatlarını bile karşılamaz duruma gelmiştir yani süt-yem paritesi 1’in altına düşmüştür. Oysa biz biliyoruz ki dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde bu parite 1,5’tur, hatta bazı ülkelerde, tarımı destekleyen ülkelerde, Avrupa ülkelerinde 2’lerin üzerindedir. Ama Türkiye’de görüyoruz ki fiyatların maliyetleri karşılamadığı bir ortam vardır ve Süt Konseyinin fiyatları açıklayacağı zaman bütün beklentiler de 1,20’nin üzerineydi ama ne yazık ki, gördük ki sadece 5 kuruşluk bir artış oldu, 1,05 kuruş olarak belirlendi.

Tabii, hep söylüyoruz arkadaşlar, bakın “AKP Hükûmeti döneminde çıkardığınız yasalara uymuyorsunuz.” diye. 2006 tarihli 5488 sayılı Yasa’nın, Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesinde diyor ki: Tarımsal desteklemelere ayrılan para millî gelir içinde yüzde 1’den az olamaz. Yani millî gelirin yüzde 1’inden daha yüksek bir destekleme vereceksin. Oysa ben rakamları söyleyeyim: 2007’den itibaren 2013’e kadar -devletin resmî rakamlarını söylüyorum, Kalkınma Bakanlığının hazırladığı program rakamlarıdır bunlar- binde 5, bin 6 civarındadır yani yüzde 1 değil, yüzde yarımdır.

Tabii, bu, aslında böyle bir eksiklik olduğu bilindiği için, AKP Hükûmeti tarafından, bakanlar tarafından, bizim bütçe görüşmeleri sırasında hem Plan Bütçede hem de Genel Kurulda her bakan kendine göre bir hesap yapıyor arkadaşlar. Mesela Maliye Bakanı ne yaptı? Gelip, devletin resmî rakamının, açıklanan rakamların üzerine tarımsal kredi sübvansiyonunu koyduğu, müdahale alımlarını ve tarımsal KİT’lerin finansmanlarını, hepsini dâhil ettiği zaman rakam gene yüzde 1 değil arkadaşlar; binde 7,7. Bu yetmemiş, Tarım Bakanı hızını alamamış olacak ki bu harcamaların, bu rakamların üzerine, Maliye Bakanının yaptığı hesabın üzerine DSİ’nin sulama yatırımlarını koymuş, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetlerini koymuş ve rakamı nihayet yüzde 1’in üzerine çıkarmış. İyi ama değerli arkadaşlar, bunlar tarımsal yatırımların içinde zaten kapsanıyor, bunu burada tekrar sayamazsınız. O zaman iki kere saymış olursunuz. Eğer burada sayacaksanız -yüzde 1’in üzerine çıkartıyorsanız- gideceksiniz tarımsal yatırımlara, tarımsal yatırımların içinden bu rakamı çıkartacaksınız. Ben öyle yaptım. Gidip rakamı çıkardığım zaman bir baktım ki 2012 yılında kamu tarımsal yatırımları 6,4 milyar liraymış, 2013 yılında 2,8 milyar liraya düşüyor yani yüzde 57’lik-yüzde 60’lık bir azalma var. O yüzden lütfen hesapları düzgün yapalım. Çiftçiyi, hayvancıyı aldatmaya hiç kimsenin hakkı yok. Yüzde 1’i vermek zorundasınız, veremiyorsanız da çıkın, bunun gerçekçi bahanelerini söyleyin ama bu şekilde “Şöyle oldu, böyle oldu, biz veremedik, aslında rakam bu değildi.” Artık o şekildeki polemiklere bu milletin karnı tok.

Tarım Bakanı gene hızını alamıyor –bir de OECD hesabı var- OECD hesabını işin içine koyuyor ve OECD hesabına göre diyor ki: “Türkiye’de tarımsal destek yüzde 2,1’dir ve OECD ortalamasının üzerindedir.” İyi ama arkadaşlar, bu başka bir hesap. OECD bunu şöyle yapıyor: Belli başlı ürünler için dünya fiyatlarını, bir de yurt içi fiyatlarını alıyor, bunlar arasındaki farkı sanki çiftçiye verilmiş gibi varsayıyor. Bu verilen bir destek değil, bu nakdî bir destek değil; bu, kâğıt üzerinde bir destek, hesabi bir şey bu. Aynı şekilde bu ürün fiyatını alıyor ama girdi fiyatlarındaki farkları da ortaya, bu şekilde, bu hesaplamanın içine koymuyor. Nitekim, Türkiye girdide, mazotta, gübrede dünyanın en pahalı ülkeleri arasında. Gene bu hesaba göre de söyleyeyim: “2012 yılında OECD hesabı 2,1.” diyor ya Sayın Bakan, 2002 yılında yüzde 3,6’ymış. Şimdi ben soruyorum: OECD hesabına göre de yüzde 3,6’dan yüzde 2,1’e neden düşürdünüz? Bunun gerekçesi nedir? Bu gerekçenin burada açıklanmasına ihtiyaç var.

Durum özet olarak şunu gösteriyor ki arkadaşlar, Türkiye’de çiftçi ve hayvancı perişan, ürettiği üretimin maliyetini bile karşılayamayacak bir durumda, borçlarını ödeyemiyor, en temel üretim araçları olan tarlasına, traktörüne haciz gelmiş durumda. Böyle bir durumda çiftçinin, derdine derman olunmasını beklemesinden daha doğal ne olabilir? Ama ne yazık ki AKP hükûmetleri, AKP iktidarı ona, çiftçinin, hayvancının taleplerine kulaklarını tıkamış durumdadır.

Bu konuda bir Meclis araştırması açılmasının önemli olduğunu ve bu konunun tartışılmasını ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - …hem miktarların artırılması hem yeni bir modelin ortaya konulması gerektiğini düşünüyoruz.

Saygılar  sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.

Buyurun.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, uzunca bir süreden bu yana haram ile helalın, yalan ile doğrunun, riya ile ihlasın, hak ile batılın birbirine karıştığı bir süreci maalesef yaşıyoruz. Öyle ki ağızlarından “helal” lafını eksik etmeyenlerin yedikleri haram lokmalar içerisinde boğulma kertesine geldiklerine, haktan yana görünenlerin batıl batağında çırpındıklarına, kendisinden başka mümin tanımayanların yalan ummanlarında beyhude kulaçlar attığına şahitlik ediyoruz.

Temennim, halklarımızın bu yozlaşmadan, bu şamatadan ve bu hengâmeden daha fazla zarar görmeden bir an önce kurtulması ve bir daha böylesi durumlara maruz kalmamasıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetlerinin hızla uygulamaya koyduğu neoliberal politikalardan etkilenen tarım sektörünün içine düşürüldüğü durum nedeniyle, geçmişte kendi kendine yeten bir ülke olan Türkiye, bugün birçok temel üründe ithalatçı konumuna düşürülmüştür maalesef.

Tarımsal üretimde geldiğimiz noktanın idrak edilmesi açısından AKP iktidarları döneminde çokça övünülen büyüme rakamlarına bakmamız yeterli olacaktır. 2003 yılından 2011 yılına kadar olan dönemde ortalama büyüme hızı 5,4 iken tarım sektöründe büyüme hızı 2'nin biraz üzerindedir. Ayrıca, tarım sektörünün gayrisafi millî hasıladaki payı yüzde 10'nun üzerinde iken geldiğimiz noktada yüzde 7’lerin altına düşmüştür.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, geçmişte, tarım alanında dünyanın kendi kendine yeten –nadir- yedi ülkesinden biri değil miydi? Ancak geldiğimiz noktada, ne yazık ki şimdi, buğday, arpa, baklagiller, pamuk, ayçiçeği ve son olarak da kırmızı eti ithal eder hâle düşürülmüştür bu ülke. Türkiye’de tarımın içine düşürüldüğü bu durumun yegâne nedeni, tarımda uygulanan yanlış politikalar ve yetersiz desteklerdir.

Bakınız değerli arkadaşlar, 2002 yılında mazotun litresi 1 lira 20 kuruş iken şimdi 4,5 liraya çıkmıştır. Tarımsal girdilerdeki bu artışlar sadece mazotla sınırlı kalmamış, zirai ilaç ve gübre fiyatlarında da 3 ila 4 kat arasında artışlar yaşanmıştır. Girdi fiyatlarındaki artışlara rağmen birçok ürünün fiyatı 2002 seviyesinde kalmış ve bu şartlar altında çiftçinin üretmesi çok zor bir hâle gelmiştir.

Ürün grupları itibarıyla bakıldığında, yağlı tohumlarda, baklagillerde, hububatta ve kırmızı ette Türkiye ihracatçı konumdadır. Diğer bir ifadeyle, üretimimiz yurt içi tüketimi karşılamıyor duruma düşmüşüz.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Şanlıurfa’da tarımsal üretim kalemlerinden en önemli olanı, kuşkusuz pamuktur ve pamuk üreticilerinin karşılaştığı sorunlara da biraz değinmek istiyorum. Pamuk üretiminin özellikle çapalama ve hasat yönünden büyük oranda insan iş gücüne dayanması ve üretim girdilerinin aşırı kullanılması, üretim maliyetinin yüksek olmasında başlıca etkenlerdir. Bunun yanı sıra, sulamada yaşanan sorunlar ve kırk yıldan bu yana bitirilemeyen sulama projeleri nedeniyle çiftçilerimiz kuyu sularına ve dolayısıyla da elektrik enerjisine ihtiyaç duymaktadır. Bu durum da üretim maliyetlerini artırmakta ve çiftçilerimizin zararına üretim yapmasına yol açmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Urfa'da pamuğun fiyatını bir tek ÇUKOBİRLİK açıklıyor ve alım yapıyor. Yaptığım çalışmalardan çıkan sonuca göre Urfa'da son üç yılın pamuk fiyatları şöyle gerçekleşmiştir: Pamuk fiyatı 2010 yılında 800 lirayla açılış yapmış, 1.000 liraya kadar satışı yapılmış; 2011 yılında 1.500 liraya açılış yapmış, 2.500 liraya kadar yükselmiştir; 2012       yılında 900 liraya açılış yapmış, 1.200 lirayı zor görmüştür. İşte politikaların görünür yüzü budur. Yani 2012 yılı pamuk fiyatı 2011 yılı fiyatının yarısına bile erişememiş, gerisinde kalmıştır.

Fiyat bu savruklukta düzensiz seyrediyor çünkü düzenleyici kurum ÇUKOBİRLİK güçsüz, piyasayı düzenleyecek oranda alım yapamıyor, bazı yıllar neredeyse hiç alım yapmıyor; meydan doğrudan tüccar ve sanayicilere kalıyor. Fiyatlar da tüccarların vicdanı ile cüzdanı arasında bir yerde sıkışmış, bekliyor.

Değerli milletvekilleri, GAP bölgesi ile birlikte özellikle Urfalı çiftçilerimizi bir damla suya muhtaç eden bu politikaların baş aktörlerine bir hatırlatmada bulunarak sözlerimi tamamlamak istiyorum: Haram ve helali en az sizler kadar biz de biliriz. Kaçak kullanımı da bu noktada savunacak değiliz. Ancak, sizler, GAP aldatmacasıyla yıllardır avuttuğunuz çiftçilerimizi bu kuyulara muhtaç ederken, yıllardır uyguladığınız ekonomi politikalarıyla bölgeler arası makası sürekli açarken, gelir dağılımındaki payla dip, işsizlikte ise tavan yaptırırken, mevsimlik köle kervanına her yıl itina ile on binleri ekleyip milyonlara çıkartırken, bir karton sigara veya bir bidon mazota bir can bedel biçerken tüm bunları yapanlar ya da bu yapılanlara seyirci kalanlar, sizler, ne kadar biliyorsanız haramı ve helali, inanın ki en az biz de sizler kadar biliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere, ikinci konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım.

Burada tarımsal ürün destekleriyle ilgili bir araştırma önergesi, bu araştırma önergesinin lehinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına da söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarımsal destekleri, her defasında, Sayın Bakan, kürsüye geldiğinde burada veya televizyonlarda konuşurken “Biz çiftçiye şu kadar veriyoruz, bu kadar veriyoruz.” sanki kendi cebinden veriyormuş gibi verilen desteklerden bahsediyor. Şimdi, mısır desteklemesi yıllardan beridir değişmedi, 4 kuruş yani eski parayla 40 bin lira; pamuk desteklemesi değişmedi, 50 kuruş yani eski parayla 500 bin lira. Şimdi, biz çiftçiler olarak diyoruz ki: “Ya, Sayın Bakan, senin bu desteklerine filan bizim ihtiyacımız yok. Sen dışarıdan gelen bu ithal ürünleri durdur, çiftçinin ürünü hasat edilirken dışarıdan ithalatı yasakla, bizim ürünümüz para etsin, biz ürünümüzden para kazanalım. Senin vereceğin desteklerle bizim hiçbir işimiz olmaz, hesabımız olmaz.” Ama Sayın Bakan, ne yazık ki burada defalarca uyarmamıza rağmen, söylememize rağmen, hep, ne zaman mısır hasadı yapılacak dışarıdan mısır getirir, ne zaman pamuk hasadı yapılacak dışarıdan pamuk gelir, ne zaman buğday hasadı yapılacak dışarıdan buğday gelir. Ya, bizim çiftçimiz dünyanın en vefakâr, en cefakâr çiftçisi. Sabahın köründe tarlasına gider yağmur çamur demeden,  soğuk, kış demeden, sıcak demeden eker diker, tam biçeceği zaman, hasat yapacağı zaman, ürününden para kazanacağı zaman dışarıdan gidersiniz, getirirsiniz mısırı, pamuğu, buğdayı; onlara para kazandırırsınız, bizim çiftçimizin mahsulü elinde kalır.

Geçen sene mayıs ayında burada uyarmıştım, demiştim ki: Sayın Bakan, dışarıdan gelen mısır ithalatını bir an önce durdur. Eğer sen bu mısır ithalatını durdurmazsan, yem fabrikaları ağzına kadar mısırla dolarsa  mısır hasadı başladığında çiftçinin mısırı para etmez. Çiftçinin mısırı para etmeyince, alıcı bulamayınca elinde kalır ve çiftçi zarar eder. Dinlemediler “Efendim, dışarıdan ithal mısır gelmiyor.” Ya, dışarıdan 1,5 milyon ton ithal mısır geldi. Türkiye'nin ihtiyacı 5 milyon ton civarında. Türkiye kendi ihtiyacını karşılayabilecek kadar mısırı üretiyor ama siz gidip dışarıdan, Romanya’dan, Ukrayna’dan, efendim daha başka ülkelerden mısır getiriyorsunuz dolayısıyla bizim üreticinin hasat döneminde mısırı para etmiyor.

Şimdi, geldik hasat dönemine, başladı mısır hasadı, her gün mısır fiyatları düşmeye başladı. Nereye kadar? 54 kuruşa kadar yani 540 bin lira eski  rakamla. Allah’tan reva mıdır bu ya? Yani, bir önceki sene 610 bin lira ile 630 bin lira arasında satılan mısır birdenbire geriledi, geldi 540 bin liraya kadar düştü. Ben bu söylediklerimde haklı çıktım, keşke ben haklı çıkmasaydım. Ama mayıs ayında uyardım, yapmayın dedim, dışarıdan ithal mısırı engelleyin. Efendim, nişasta fabrikalarına vermiş olduğunuz belgeleri sınırlayın.

Şimdi, yine buradan söylüyorum: Bakın şu anda Romanya’da 40 bin dönüm, 50 bin dönüm, 100 bin dönüm arazi işleyenlerle Türkiye’deki nişasta fabrikaları anlaşma yaptılar; önümüzdeki yılın mısırının, oradan gelecek mısırı ithal etmenin anlaşmasını yaptılar. Yani, daha bir sene öncesinden Romanya’yla bağlantı kuruldu, Romanya’dan ithal mısır getirecekler. E, benim çiftçim ne yapacak o zaman, nasıl üretecek, nasıl para kazanacak, çoluğunun çocuğunun rızkını temin edecek? Hep zarar, hep zarar, hep zarar; nereye kadar zarar arkadaşlar? Yani Allah rızası için, üreten çiftçiye destek olmak adına hepimiz elimizi taşın altına koymamız lazım. Eğer elimizi taşın altına koymazsak bu ülkenin çiftçisini ekecek, dikecek, biçecek hâlden artık vazgeçecek, oradan kaçacak duruma getiririz.

“Köyler boşalıyor.” diyoruz. Köyler niye boşalıyor? Adam eskiden 30 dönüm, 40 dönüm tarla ekip çoluğunu çocuğunu okutabiliyordu, eğitimini sağlayabiliyordu, ihtiyaçlarını karşılaşılabiliyordu -ama şimdi?- şimdi illallah etmiş kaçıyor, gidiyor, şehirlerin varoşlarına yerleşiyor, siz de gidip 2 torba kömür, 2 torba makarna, 2 kilo bulgurla bu insanların oylarını almaya talip oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu, yanlış bir politika; üreten insanı desteklememiz lazım. Bakın, her defasında söylüyorum: Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu, dünyanın en pahalı gübresini kullanıyor. Bu tarım kredi kooperatifleri ne yapar kardeşim ya? Tarım kredi kooperatifleri ne için kuruldu? Çiftçiye ucuz gübre versin, ucuz mazot versin diye kuruldu ama gidin, şu anda serbest piyasanın üzerinde tarım kredi kooperatiflerinde gübre fiyatları. Hani İran’la anlaşma yapılmıştı, 400 milyon dolar, 8 milyon dolar para verilmişti, İran’dan ucuz gübre getirilecekti, ne oldu? Hiçbir şey yok, hepsi afaki, afaki nutuklar…

Değerli arkadaşlarım, bakınız, iki ay içerisinde, tam çiftçiye gübre lazım olacağı zaman, gübre fiyatları yüzde 25 arttı, yüzde 25. Bakın, 800 lirayken yani 80 kuruşken 1 lira oldu 20-20-20 gübresi, DAP gübresi 1,4 lira yani eski rakamla 1 milyon 400 bin lira, üre gübresi 1 milyon 200 bin lira. E, Allah’tan reva mı ya? Mısır üreten çiftçi bir önceki senenin fiyatının altında mısır satsın, pamuk üreten çiftçi bir önceki senenin fiyatının altında pamuk satsın ama siz, tam böyle, efendim, çiftçinin gübre ihtiyacı olacağı zaman, gübre fiyatlarının yüzde 25 zamlanmasına müsaade edin. Bu, düpedüz çiftçiye yani “Biz sizi tanımıyoruz kardeşim, bırak bu tarlalarını, takımını çek git.” demektir, başka bir mana çıkmaz bundan.

Değerli arkadaşlarım, yer fıstığı dibe vurdu, ayçiçeği dibe vurdu, mısır dibe vurdu, işte kuraklıktan dolayı buğday da yok. Allah, inşallah, iyi bir rahmet verir. Özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde buğday olmazsa Türkiye’de buğday yok demektir.

Şimdi, ya, bu çiftçi ne yapacak, nasıl para kazanacak, nasıl üretecek? Hepimizin elimizi taşın altına koymamız lazım. Gübredeki yüzde 18 KDV’yi indirelim, çiftçi buradan para kazansın ama yok, ona geldi mi yok, süs eşyasına, altına, gümüşe geldi mi hemen yüzde 18 KDV’yi sıfırlayıveriyorsunuz. Yani çiftçi üvey evlat mı bu ülkede ya, ürettiği için suçlu mu çiftçi, alnının terini toprağa döktüğü için suçlu mu çiftçi?

Değerli arkadaşlarım, bu politikalarla çiftçinin para kazanması mümkün değil. Az önceki konuşmacı, pamuk rakamlarıyla ilgili çok güzel tespitlerde bulundu. Doğru söylüyor, 800 lira ile 1,2 lira arası yani 80 kuruşla 1,2 lira arasında pamuk satış gördü iki sene öncesinde. “Destek veriyoruz.” diyorsunuz. Ya, destek verseniz, üzerine 50 kuruş yani 500 bin lira koysanız 1,7 lira yapar. Bu pamuğun maliyeti 1,8 lira zaten, 2 liraya yakın. Toplaması var, zehri var, gübresi var, sulaması var, tarla kirası var. E, bunların hiçbirinin hesabı yapılmıyor, “Efendim, biz, şu kadar destek veriyoruz.” Sanki Sayın Bakan elini cebine atıyor, “Al sana ben şu kadar destek veriyorum.” Nereden veriyorsun kardeşim? Benim verdiğim vergiden veriyorsun sen bunları. Çiftçiden aldığın vergileri bile, orada vermen gereken yüzde 1’i bile vermiyorsun sen. İşte az önceki konuşmacı bahsetti, yüzde 1’i vermen lazım, çiftçinin sağladığı katma değerin belli bir miktarını tekrar geri vermen lazım, onu bile vermiyorsun ama çıkıyorsun diyorsun ki “Efendim, ben, şu kadar destek veriyorum.” Cebinden vermiyorsun Sayın Bakan, bu milletin vergisinden veriyorsun, onu da tam manasıyla vermiyorsun ne yazık ki.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, yine bu dosya yapımı tarımsal destekleri ilgilendiren bir konu. Herkes köylerde bilir, herkes arazisini anlaşarak ayırmıştır, 20 dönüm amcasının oğluna düşmüştür, 20 dönüm öbür amcasının oğluna düşmüştür. Şimdi, ada parsel şey yapılarak, uydu görüntüsünde ada parsel tasnifine göre dosya yapılması isteniyor. Dolayısıyla, bundan dolayı da çiftçi mağdur. Yani eskiden uydu görüntülerinden o parselde ne ekilmişse, çiftçinin beyanı ve köy muhtarlığının beyanı tutuyorsa, uydu görüntüleri tutuyorsa dosyada problem çıkmıyordu. Şimdi diyor ki: “Yok, ada parsele göre ben bunun tasnifini yapacağım.” Dolayısıyla, çiftçinin de yüzde 30 kaybı var burada. Onun için bunun da bir an önce düzenlenmesi lazım. Eğer bunu düzenlemezsek… Bakınız, orada kesinlikle yolsuzluk ve sahtekârlık olmaz çünkü uydu görüntüleri var. Uydu görüntülerinden mısır mı ekmiş, pamuk mu ekmiş orada ne ekiliyse hepsi görünüyor. Bu, çiftçinin beyanı, muhtarın beyanı doğruysa, birbirini destekliyorsa bunu kabul etmemiz lazım. Ama ayakkabı kutularında para saklayanlar için yasa çıkartıyorsunuz. Yani gelin, şu çiftçiyi korumak için yasa çıkartalım ya. Allah rızası için üreten çiftçiyi korumak için yasa çıkartalım. Ama çil çil dolarları kasalarda, ayakkabı kutularında biriktirenleri korumak adına yasa, çiftçiye tu kaka!

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Mehmet Şükrü Erdinç.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi tarım destekleri üzerine. AK PARTİ’nin tarımla ilgili politikaları gerçekten vatandaşlarımız nezdinde takdir toplayan uygulamalardır. Bunu zaten vatandaşlarımız her seçimde takdir ediyorlar. Ben, bugün, tarım yerine… Önemli günlerde biri bugün, 28 Şubat.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Tahliyelerin olduğu gün.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Türkiye tarihinin karanlık ve utanç günlerinden birinin yıldönümü. Bu ülkede 28 Şubat öyle bir esmiştir ki sadece insanların değil bitkilerin bile canını acıtmıştır. 28 Şubat darbesinde mazlumlara karşı zalimlerin yanında yer alanlar, 17 Aralıktan bu yana milletimize ve devletimize karşı bir hareket içerisindedirler. 17 Aralık Türkiye'nin hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. 17 Aralık komplosu hazırlık aşaması, uygulama şekli, içeriden ve dışarıdan aldığı destek ve talimatlar boyutuyla diğer tüm darbe girişimlerini geride bırakmış, millete ve devlete yönelik ihanet hareketi olarak kayıtlara geçmiştir. Ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimize seslenmek istiyorum: Bu ülkenin milletine ve devletine operasyon yapmak üzere kurgulanmış paralel yapı, geçtiğimiz günlerde Adana’da büyük bir siyaset mühendisliğine imza atmıştır. Suriye’de yaşanan savaşta mazlum durumda olan Türkmen ve Müslüman kardeşlerimize insani yardımda bulunan Millî İstihbarat Teşkilatımıza ait tırlara operasyon düzenlenmiş ve ülkemiz savaş suçlusu gösterilmeye çalışılmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin geleceğine yapılan bu operasyon, Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun büyükelçiler toplantısı için Adana’da bulunduğu 18 ve 19 Ocak tarihlerinde kurgulanmıştır. Adana İl Jandarma Komutanı personeline 18 Ocak günü MİT tırlarına operasyon yapılan yerde keşif yaptırmış ve baskına katılacak erlere 19 Ocakta El Kaide örgütüne yönelik operasyon yapılacağını söylemiştir. Tır ihbarı yapılmadan önce jandarma yüzbaşısı operasyon savcısının evine giderek yirmi dakika görüşmüştür. 19 Ocak Pazar günü 07.30’da “Jandarma 156” telefon hattına Ankara’dan sabit bir telefondan ihbar yapılmıştır. İhbar üzerine İl Jandarma Komutanı, bütün jandarma teşkilatını harekete geçirerek ihbarda sözü edilen Adana istikametine gelen patlayıcı yüklü 3 tırı yakalamak üzere özel yetkili savcı ile müşterek bir adli operasyon planlaması içerisine girmiştir. İhbarda sadece patlayıcı yüklü tırlardan bahsedilmesi ve daha önce terör örgütleri adına metropollerde bombalı eylem yapılmak istenildiğine dair pek çok istihbarat bulunmasına rağmen Adana Jandarma Komutanlığı, bu ihbarı il valisi, il emniyet müdürlüğü ve güzergâhtaki diğer illerin güvenlik makamlarıyla paylaşmamıştır. Tırların Adana il merkezinden geçip Ceyhan istikametine yöneleceği biliniyor gibi, jandarma Ceyhan Sirkeli otoban girişinde tertibat almış ve üç tır ile tırlara refakat eden MİT mensuplarının içerisinde bulunduğu otomobili durdurmuşlardır. Otomobildeki MİT mensuplarının kimliklerini göstermek istemelerine ve telefonla amirlerine bilgi vermek istemelerine izin verilmeyerek MİT mensupları tartaklanmış ve kelepçe takılarak seyyar nezarethaneye konulmuşlardır. Daha sonra, hiçbir emniyet tedbiri alınmadan tırların üzerine çıkan bir kısım jandarma personeli konteynerleri açarak görüntü almışlardır. Görüntü alındıktan sonra üç tır jandarma kışlasına götürülmek üzere Adana istikametine geri döndürülerek otobanda İncirlik mevkisine gelindiğinde tırlardan iki tanesi orada bırakılıp bir tanesi şehir merkezinde Öğretmenler Bulvarı kavşağına getirilerek durdurulmuş ve savcı nezaretinde, 28 gazeteci nezaretinde ikinci bir arama yapılmıştır. Burada, tırların farklı noktalara götürülmek istenmesinin asıl sebebi de tır sayısının çok fazla gösterilmek istenmesidir. Mülki amirlere bilgi verilmeden 12.01’de başlayan operasyon âdeta canlı izlenmişçesine Doğan Haber Ajansı tarafından saat 12.28’de haber olarak servis edilmiştir. Konu, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na refakat eden il valisine saat 12.40’ta haber verilmiştir. MİT mensuplarının görevli olduklarını söylemelerine ve valilik yetkilileri ile emniyet mensuplarının personelin MİT görevlisi olduğuna dair belge sunmasına rağmen İl Jandarma Komutanı ve özel yetkili savcı tırların önüne geçerek “Sizi bırakmayız.” diyerek engel olmaya çalışmışlardır.

Değerli milletvekilleri, Suriye’de 150 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, Birleşmiş Milletlerin ölümleri saymayı bıraktığı bu ülkeye giden yardım tırlarını durdurmak yalnızca AK PARTİ’ye yapılmış bir operasyon değil, insanlığa karşı yapılmış bir operasyondur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne yazık ki, devlet içinde tehlikeli bir yapı, işi gücü bırakmış, MİT tırlarının peşine düşmüşlerdir. Kaçakçılara bile yapılmayan muameleler bugün MİT teşkilatı için hassasiyetle uygulanmaktadır. Bu olay ülkenin gizli biriminin yabancı birimler karşısında görev yapamaz hâle düşürülmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin bütünlüğüne, bağımsızlığına ve güvenliğine karşı içten ve dıştan yönelen mevcut ve muhtemel girişimlere karşı faaliyette bulunmak MİT’in görevidir. MİT, devletin iç ve dış tehditler ile karşı istihbarat ve oluşumlara yönelik hazırlıklı olması için çalışmalar yürütürken bunu Cumhurbaşkanına, Başbakana karşı sorumlu olarak gerçekleştirir. Diyorlar ki: “Biz yasaları yerine getiriyoruz.” Cumhurbaşkanının, Başbakanın gözetimi ve himayesinde olmasıyla birlikte ulvi bir görev içerisinde bulunan gizli servisi kalkıp da “Bu gizli servis kendi kendine iş çeviriyor, ne yaptığı ettiği belli değil.” tavrıyla ifşa etmek ve “Dur, bu MİT’in ne yaptığını herkes bilsin, bizimle birlikte yedi düvel de duysun.” demek kanunsuzluğun ta kendisidir. Bu yapılanlar bir tırın, kamyonun ne taşıdığının değil ülkenin çıkarını koruyan, esas ve yüce gayeye hizmet eden -adı üstünde- gizli faaliyetleri ortaya dökmek olmuyor mu? Kendi bindiğimiz dalı kesmek değil midir? Cumhurbaşkanının, Başbakanın, milletin, ülkenin varlığı ve savunması noktasındaki çok gizli stratejilerini ve dolayısıyla büyük resmin gizliliğini ortadan kaldırıp tüm dünyaya ilan etmek olmuyor mu? Bir ülke düşünün ki devleti, ordusu ve sınırları olsun ancak gizli hiçbir varoluş politikası olmasın, hemen her şeyi ortada, tüm dünyaca bilinsin, böyle bir oluşuma ülke denilebilir mi? Ben yüce milletime sesleniyorum; dini ve yurdu için canını feda ederken gözünü bile kırpmayacak olan bu millet Türkiye’nin böyle bir duruma düşmesine yol açacak bu oyuna hiç gelir mi? Bu şebekelere arka çıkanlar, yapılanlara karşı sessiz kalanlar ve bunların yaptıklarını savunanlar da vatanın ve milletin yanında değillerdir. Artık kafalarınızı gömdüğünüz ayakkabı kutularından çıkarın, vatan hainlerine karşı sesinizi yükseltin diyorum.

Bu ülke hepimizin diyor, CHP grup önerisi aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, grup önerisi kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen kanun tasarısının birinci bölümünde yer alan 13’üncü maddesinin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını öngören, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve arkadaşlarınca verilmiş olan, Komisyon ve Hükûmet’in katılmadığı önergenin üzerinde yapılan konuşma yarım kalmıştı.

Şimdi Sayın Tanal’ı kürsüye davet ediyorum ve kendisine iki dakika süre veriyorum.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hukuk fakültesi 1’inci sınıfında iktisat dersimize rahmetli Erdoğan Alkin gelirdi. İktisadı bir mahallede açılan lahmacun fırınına benzetirdi, derdi ki: “Arzı yaratan taleptir. Eğer bir yerde talep yoksa orada arz olmaz.” Bu, iktisadın temel ilkesi.

Bu açıdan olayımıza baktığımız zaman neden dershaneler kaldırılıyor, neden yasaklanıyor? Yani Sayın Bakan, eğer talep olmazsa dershanelerin yaratılmasına yönelik bir ihtiyaç da olmamış olur. Yani, netice itibarıyla iktisat ilkesindeki temel ilkemiz olan dershaneyi  doğuran husus, eğitim kalitesinin yetersizliğinden kaynaklanan bir husus.

Anayasa’mızın 48’inci maddesi “Teşebbüsler serbesttir.” diyor. Bu, tabii, temel hak ve özgürlükler arasında, ekonomik özgürlükler arasında yer alan bir husus. Bugün eğer dershaneler yasaklanırsa, yarın berberler kapatılabilir, kuaförler yasaklanabilir, iç çamaşırı satanlar yasaklanabilir. Yani bu, aslında, ileride temel hak ve özgürlükleri önümüze yavaş yavaş alıştırma mahiyetinde getiren bir yasadır. Bu, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek Protokol 6’ncı maddesine de aykırıdır.

Bu açıdan, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi uyarınca, uluslararası sözleşmelerin de iç kanun hükmünde olması nedeniyle -sayın komisyonun ve bakanlığın, Meclis Başkanlığının tekrar bu hususu gözden geçirerek- Anayasa’ya gerçekten ciddi ve samimi olarak, çok açık bir şekilde aykırı olması nedeniyle geri alınmasını, önergemizin kabul edilmesini arz eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

“Madde 13- 5580 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici madde 5- Bu maddenin yayımı tarihinde faal olan dershaneler ile sınavlara hazırlayıcı nitelikte eğitim öğretim hizmeti veren öğrenci etüt eğitim merkezlerinin eğitim öğretim faaliyetleri 1/9/2015 tarihine kadar devam edebilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzde 30 Mart yerel seçimleri var. Bu yerel seçimlerde, biliyorsunuz, öğretmenler genellikle sandık görevlisi oluyorlar. Bu sandık görevlisi olan öğretmenlerle ilgili ilçelerde kaymakamlar, şehirlerde valiler muhalif sendikaların öğretmen olan üye listelerini istiyorlar -Eğitim Sen, Türk Eğitim-Sen, bir, iki muhalif sendika daha var- ve bunları sandık başlarına koymuyorlar. Sayın Bakan, sendikalı olmak suç mudur, sendikalı, örgütlü öğretmen olmak…

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Evet, suçtur. Adamlar hep cezaevlerinde, suçlu gibi.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani bu uygulamayı Hükûmetinizin yapması, öğretmenleriniz arasında sendikalara göre ayrım yapıp Hükûmete yakın sendikanın öğretmenlerini sandık görevlisi yapması sizce dürüst, insani, hukuki bir davranış mıdır?

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Darbe yasası…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben bunu şiddetle kınıyorum. Benim ilçemde, Şırnak’ta listeler alındı. Listeler alındı ve bir tek geçmiş dönemde… Yani bunu ben bizzat şahit olduğum için ifade ediyorum ve dikkatinize sunuyorum.

Sayın Bakan, bir şey daha soracağım. Bilmiyorum, Şırnak’ta ben bazı şeylere dikkat ederim. Eğitim, sağlık, yol, böyle küçük şeylerdir ama dikkat ederim, üniversitenin yaptığı kırtasiye alımlarına dikkat ederim. Niye bütün kırtasiye alım satımlarını üniversiteler ve okullar Konya’dan yapıyor? Sayın Bakanım, soruyorum. Merak ettim, soruyorum. Şırnak Üniversitesinin birçok okulunun kırtasiye alım satımlarını ta 10 tane şehir atlayıp Konya’dan yapıyorlar. “Paralel” desem, kırtasiyeye kadar sızdıysa biz bitmişiz, perişan olmuşuz.

Şimdi, gerçekten yani kırtasiyeye kadar eğitimde tenezzül edilir mi arkadaşlar? Ya, bir ilde, bir ilçede kırtasiye alım satımında tenezzül edilecek bir davranış mıdır?

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Rektör Konyalıymış, öyle dediler.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, gerçekten bunu bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum: Millî Eğitim Bakanlığı söz konusu olduğu zaman, özel okulların durumunu alıyoruz ve bu özel okulların belli bölgelerde olduklarını görüyoruz. Bunlar belli paralel yapılara aittir. Sayın Bakan, elinizde bir veri var mı bu özel okullarla ilgili? Ne bileyim yani bu ara aranızın mayhoş olduğu paralellerin kaç tane yurdu, kaç tane okulu var; ne yapacaksınız onları? Yani, bizim Eğitim Destek Evlerinden ne istiyorsunuz Allah aşkına? Şırnak’ta açıyoruz, kapatıyorsunuz; Cizre’de açıyoruz, kapatıyorsunuz; Silopi’de açıyoruz, kapatıyorsunuz. Vatandaşın parası yok, çoluk çocuğunu gönderiyor. Üniversiteye hazırlanıyor, KPSS’ye hazırlanıyor, sınava hazırlanıyor yani bu gençleri, bu çocukları… Zaten, Şırnak sınavlarda hep sondan birinci. Niye bir sorsanıza, niye hep sondan birinci oluyor? Yani, sormak gerekiyor.

Tabii, üniversite kurulmuş benim Şırnak’ta, yedi sekiz senedir hâlâ binası yok, kampüsü yok. Niye gecikti bu kadar onca hazine arazisini vermemize rağmen, bütün şehri, insanları bir araya getirip binlerce dönüm vermemize rağmen? İlla birilerinin kâr etmesi, rant etmesi mi gerekiyor bazı yerlerde? Ve bunu niçin geciktirdi? Şırnak Üniversitesinin kampüs alanının 3 defa planı, 3 defa yeri değiştirildi. En sonunda indiler şehrin aşağısına, 10 bin kişilik bir kapasitede yer yapıyorlar. Şimdi, Cizre ile İdil’de iki ayrı kampüsle, havaalanının yanında bunu tamamlayacaklar.

Ya, içimiz, yaramız derin yani her şeye el atmak, her şeyi merkezden yönetmek, her şeyi kafatasına göre yönetmek, her şeyi fikrine göre yönetmek bu ülkede ne zaman terk edilecek arkadaşlar? 28 Şubatı burada şiddetle kınıyoruz ama bu tavırları da kınayacağız yani, gerçek bu.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 13 üncü maddesinde yer alan "1/9/2015" ibaresinin “30/6/2016” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Seyfettin Yılmaz konuşacak, Adana Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

13’üncü madde dershanelerin kapatılmasını düzenleyen bir maddedir. Şimdi, değerli milletvekilleri, böyle bir maddeye niye ihtiyaç duyuldu? Onun iyi tespit edilmesi lazım. Yani, bu bir ihtiyaçtan mı doğdu, yoksa bir intikam duygusuyla hareket edilerek mi gerçekleşti? Bu tespiti yaptığınızda, bu bir ihtiyaçtan değil; bu bir camiaya karşı intikam duygusundan başka bir şey değildir. Hiç kimseyi bu noktada kandıramazsınız ve ikna edemezsiniz. Eğer bu bir ihtiyaçtan doğmuş olsaydı, iktidara geldiğiniz 2002 yılındaki dershane sayısı 2.122, öğrenci sayısı 606 bin, öğretmen sayısı 19 bin; 2011 sonu itibarıyla 2’ye katlamış, dershane sayısı 4.099’a, öğrenci sayısı 1 milyon 200 bine, öğretmen sayısı ise 50 bine çıkmış.

Eğer bu noktada bir düşünceniz olsaydı, bir ihtiyaca cevap vermiş olsaydınız bu dershanelerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin sayısı bu kadar artmazdı.

Ama siz ne yaptınız? Siz, dün sizle beraber kol kola yürüyen… Bugün şimdi çıkıyorsunuz, bize masal anlatıyorsunuz “Millî iradeye darbe vuran hainlerle, paralel yapıyla ne işiniz var?” diye. Siz değil miydiniz onlarla on-on iki yıldır kol kola gezen? Şimdi yazık günah değil mi?

Ben size buradan sesleniyorum: Devletsiniz. Eğer devlet olmanın gereğini yapacaksanız, “devletim” diyorsanız -MİT'iniz elinizde, emniyetiniz elinizde, HSYK’yı değiştirdiniz yargınız elinizde- bu devlete kim ihanet ediyorsa, kim vatan hainliği içerisindeyse, kim bu millete vatan hainliği yapıyorsa ortaya çıkarın, kulağından tutun ve gereğini yapın ama siz, bir yerde masumiyet karinesinden bahsederken bu yolda hizmet veren binlerce insanı, öğretmeni, öğrenciyi, herkesi hain ilan etmekten geri durmuyorsunuz.

Bu gittiğiniz yol yol değildir değerli arkadaşlar. Devletlerin kararları intikam duygusuyla verilmez. İntikam duygusuyla karar verirseniz bir yere gidemezsiniz. Bu, eğitime vurulan darbe. Dershanelerin kapatılmasıyla siz ne yapıyorsunuz? Çözüm mü yaptığınızı sanıyorsunuz? Siz esas darbeyi, fakruzaruret içerisindeki ailelere vuruyorsunuz, zeki ama imkânsızlıklar içerisinde yarışamayan bu yarışın dışına atacağınız o Anadolu insanlarına, o fakir fukaraya, o garip gurebaya vuruyorsunuz. Buradan hiç kimseyi “paralel devlet”, “vatan haini”, şu bu diyerek kandıramazsınız, ikna da edemezsiniz. Bu gittiğiniz yol yol değildir.

Ben size buradan soruyorum: Bakın, bugün 28 Şubat. 17’nci yıl dönümünde darbeyi lanetliyoruz ama kendinize bir bakın. O 28 Şubatta neler yapılmıştı bu ülkede? Bu ülkede irtica var diye inançlı birçok insan soruşturmaya tabi olmuştu, bu Mecliste oturan birçok insan bu soruşturmalardan nasibini almıştı. Neydi gerekçeleri? İrtica var diye. Şimdi bir paralelini söylüyorum, paralel yapıyı seviyorsunuz ya, siz de 17 Aralıktaki… Sandınız ki bu ülkede kendinizi sorgulanmaz, her şeyin sahibisiniz; hırsızlık ve yolsuzluğunuz ortaya çıkınca bir paralel yapı oluşturdunuz. Dün 28 Şubat 1997’de askerî darbeyi, postmodern darbeyi yapanlar irtica adı altında inançlı insanları sorgularken, siz de hırsızlık ortaya çıkınca bir paralel devlet var, bir paralel yapı var diye, bugün, paralel yapının üzerine gideceğinize, yanlışı yapanların üzerine gideceğinize tüm inançlı insanları bir çırpıda ne yaptınız? Vatan haini ilan ettiniz. Yani, bunu nereye sığdıracaksınız? Şimdi, burada bu dershaneler konusunu, oradaki öğretmenleri, buradan yararlanan o Anadolu’nun fakir fukara insanlarının hepsini hedef alarak bu işleri çözdüğünüzü mü düşünüyorsunuz? Böyle bir anlayış var mı? Ondan sonra buraya çıkıp da efendim, millî irade, 28 Şubat, askerî darbe, bunları hiç anlatmanıza gerek yok. Bugün devletleri devlet yapan en önemli unsur şudur: Haklı ile haksızı, suçlu ile suçsuzu ayırabilmektir. İki aydır çıkıyorsunuz, burada gazel okuyorsunuz. Bir tane suçluyu ortaya koyabildiniz mi? Ama milyonları suçlu hâline getiriyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hiç bağırmayın, bunların hesabı mutlaka ve mutlaka sorulacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

14’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu                                                      Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

  Ankara                                                                 Kocaeli                                              Adana

Mesut Dedeoğlu Emin Çınar

Kahramanmaraş Kastamonu

"MADDE 14- 5580 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 14 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla…

Ali Özgündüz Fatma Nur Serter                  Malik Ecder Özdemir

   İstanbul                                                              İstanbul                                              Sivas

Celal Dinçer

   İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Pervin Buldan İdris Baluken                                Altan Tan

    Iğdır                                                                    Bingöl                                            Diyarbakır

Hasip Kaplan Özdal Üçer                                  Selma Irmak

   Şırnak                                                                    Van                                                 Şırnak

Erol Dora

  Mardin

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) –  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet, eğitimin, tabii, sorunları çok fazla.

Sayın Bakan, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’ydü. Dünya Anadil Günü’nde EĞİTİM-SEN’in üyesi öğretmenler Dünya Anadil Günü’nün önemine binaen Kürtçe bilenler Kürtçe, Arapça bilenler Arapça, bunu bulundukları okullarda ve sınıflarda öğrencilerle paylaştılar. Bu öğretmenlere niye ceza veriliyor Sayın Bakan? Hani seçmeli ders vardı okullarda, hani seçmeli ders vardı? Diyarbakır’da… Bunun soru önergesi de elinize gelecek, gönderiliyor… Yani, bir taraftan diyeceksiniz ki “Seçmeli dersleri açtık, maşallah, okullarda isteyen istediği dilde konuşsun, isteyen Kürtçe, Zazaca, Çerkezce, Boşnakça, Hemşince, Lazca konuşsun.” İyi, güzel. Arkasından da Anadil Günü’nden bahseden öğretmene disiplin cezası verecek valiler, müdürler. E, vallahi billahi buradan Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan olarak söylüyorum: O öğretmenlerden birisi ceza alırsa -ki uygulama yapılmış- bunun peşini bırakmayacağım. Ama en azından, 21 Şubatta bu ceza verildiği için, 21 kere bu kürsüde dile getireceğim, buradan açık söylüyorum. 21’inci yüzyıldayız, 21’inci yüzyılda farklı diller, kültürlerle ilgili Dünya Anadil Günü; öğretmenler öğrencileriyle köyde -köyde üstelik, düşün, bir Kürt köyü- Kürtçe konuşuyor -zaten Türkçeyi orada öğreniyorlar- öğretmen iki saat orada Kürtçe konuşmuş diye kendi ana dilinde, ondan sonra gel, sizin atadığınız valiler, kaymakamlar… Bunlar ırkçı olmasa, kafatasçı olmasa, zihniyeti bu olmasa gidip disiplin cezası soruşturması yapmaz. Nedir bu çektiğimiz sizden yahu kardeşim 21’inci yüzyılda? Kürt olarak doğmak suç mu söyleyin ya! Eğer doğmak suçsa, söyleyin. Yok, eğer suç değilse, insansak eğer, eşitlik diye bir kelime var, özgürlük diye bir kelime var, dil diye bir kelime var, kimlik diye bir kelime var. Arkasından “Artuklu Üniversitesinde bilmem kaç tane öğretmen yetiştiriyoruz, Kürtçe ana dilde eğitim verecekler.” Niye mağdur ediyoruz bunları arkadaşlar? Hem götürüyoruz hem eğitiyoruz hem çıkarıyoruz hem talebi var öğrencilerin hem de bu Kürtçe öğretmenlerini atamıyorsunuz. E, nedir bu ya? Allah aşkına, herkes Türk doğmak zorunda mı Sayın Bakanım?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hasip Bey, yapılanları da anlat ya, yapılanlar var, ana dilde savunmayı anlat.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hadi bırak kardeşim, işte, sizin icraatınızı koyuyorum. Bugün 28 Şubat darbesi… Sizin de 21 Şubatta yaptığınız dile darbedir, bir başka dile darbedir. Bu “darbe, darbe” dediğiniz nedir ki? Darbe, sadece, gelip birisini devirmek midir? Bir dili inkâr etmek darbeciliktir. Bir dili inkâr asimilasyondur, şovenizmdir. Bir dilin yaşamasını öldürmek cinayettir.

Bakın, arkadaşlar, Artuklu Üniversitesindeki öğretmenleri niye eğitip arkasından bu derslerin başına götürmüyorsunuz? Talep var, okullar var, ana dillerinde üniversitelerde konuşacaklar; çıkacaksınız -yarın demokratikleşme paketi geliyor- “E, özel okullar açılsın.” diyeceksiniz, ondan sonra, bir öğretmeni, sırf Kürtçe konuştuğu için cezalandıracaksınız.

Sayın Bakanım, YÖK’ün gizli genelgesi yürürlükte mi? Üç ayda bir sorup valilerden, idare kurullarından “Üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim isteyen öğrencileri, üniversite öğrencilerini takip edin, bilgi gönderin.” diyen en son YÖK yönetmeliğini, gizli yönetmeliğini ne zaman kaldırdınız, yoksa, yürürlükte mi; soruyorum. Bunun da cevabını istiyorum.

Ama, Sayın Bakanım, sizin gerçekten “…”(x) yüzlü, güzel bir öğretmen temsiliyetiniz var, anlayışınız var, saygı duyuyorum ve sizi de rahatsız ettiğini düşünüyorum bunun ve ben bunu dile getiriyorum. Gerçekten, bu çağda, 21’inci yüzyılda hâlâ bunlarla uğraşmak günah yani, yazık günah yani. Ya burada özgürlükleri konuşacağız ya yasakları konuşacağız. Bunun başka yolu yok.

Buradan saygılar sunuyorum tekrar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önerge üzerinde kim görüşecek?

Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, iktidarı, muhalefetiyle hepimiz bu ülkenin seçilmiş milletvekilleriyiz. Elbette seçilmiş olduğumuz partilerimize, partilerimizin genel başkanlarına karşı sorumluluklarımız vardır, elbette olacaktır. Ancak, asıl sorumluluğumuzun, halkımıza, ülkemize ve tarihe karşı sorumluluğumuzun öneminin altını çizmek istiyorum. Gün gelecek hepimizin milletvekilliği sıfatı ve parti aidiyetimiz -bir gün- sona erecek ve hepimiz 24’üncü Dönemde görev yapmış milletvekili olarak tarihe geçeceğiz. Aradan on yıl, yirmi yıl geçtikten sonra bugünleri sorguladığımızda, dönüp bugün görev yaptığımız tarih içerisinde mahcup olacağımız, hesabını veremeyeceğimiz ya da altından kalkamayacağımız veballerin altına imza atmamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, farkında mısınız bilmiyorum ama ülke hızlı bir biçimde bir kaosa doğru sürükleniyor. 17 aralık rüşvet operasyonundan sonra yaşananlar giderek bir devlet krizine dönüşmüş vaziyette. Dün akşam burada yaşanan kavganın, daha doğrusu kaosun hiç kimseye bir fayda getirmediğini düşünüyorum. İktidarıyla muhalefetiyle, herhâlde dünkü kavgadan haklı çıkan, galip çıkan hiç kimse olmadı, kaybeden bence Türkiye Büyük Millet Meclisi oldu. Meclis Başkanımız Sayın Cemil Çiçek’in söylediği gibi, dün akşam buradaki tablodan sonra Meclisimizin sokaktaki itibarı bir kere daha sıfırın altına inmiş oldu. Günlerdir sözüm ona burada bir eğitim yasası düzenlemeye çalışıyoruz. Bir kere daha gördük ki, eğitime, eğitilmiş insana en çok muhtaç olduğumuz kurumların başında da Türkiye Büyük Millet Meclisi geliyor ne yazık ki. Eleştirilerin ölçüsünü kaçırıp işi hakarete vardırmak da her eleştiriyi hakaret kabul edip eleştirenlerin üzerine kaba kuvvetle gidip zorbalık yapmak da eğitimsizliğin en önemli göstergelerinden bir tanesi olsa gerek.

Ülkede yaşanan kaosa çözüm üretmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi olması gerekiyorken, ne yazık ki, Meclis, âdeta kaosun, küfrün, kötü sözün ve kavganın menşesi hâline geldi. Bugün, belki, burada, Parlamentoda sadece küfür ve kötü sözü yaşıyor olabiliriz değerli arkadaşlarım. Belli bir süre sonra çıkıp buradan birbirimizden özür diliyoruz. Aynı çatı altında toplanıyor olabiliriz. Bu belki bir hoşgörü ama eğer bugün burada yaşanan kaos, bu kavga yarın sokağa dönüşürse, sokakta taraflar arasında bu birlikteliği sağlamak mümkün olmayacaktır. Allah korusun, toplumu kamplara böldüğümüz zaman, sokak çatışmaları başladığında bugünkü tablodan daha ağır bir tabloyla karşı karşıya kalabiliriz. O nedenle, zaman zaman parti kimliklerimizi bir tarafa bırakarak ülkemize, halkımıza ve tarihe karşı sorumluluklarımızla hareket etmemiz gerekiyor. Gün, tam da bugün.

Değerli arkadaşlarım, bugün yaşananları doğru kavramamız gerekiyor, bugün yaşananlar bir iktidar-muhalefet kavgasının ötesindedir; sen git, yerine ben oturayım kavgası değildir. Sizin ifade ettiğiniz gibi, bugün, başta, Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere hiçbir muhalefet partisi milletvekillerinin amacı komplo kurarak darbe yaparak sizin yerinize Hükûmet olmak değildir. Elbette, sandıkla gelen sandıkla gitmelidir, demokrasinin kuralı budur. Ancak görünen o ki, siz, sandıkla gelmiş olmanıza rağmen, sandıkla gitmeyi bile içinize sindiremiyorsunuz. Yakaladığınız iktidarı elinizden kaybetmemek adına hukuku, demokrasiyi ayaklar altına alıyorsunuz.

Sürem kısa. Bu Parlamentoda, sokakta yaşanan kavganın müsebbibi başta Sayın Başbakandır. Sayın Başbakanın mitinglerde konuşmasını hep birlikte izliyoruz. “Kefen giyerek meydana çıktım.” diyen Sayın Başbakanın bu toplumda birliği beraberliği sağlaması mümkün mü değerli arkadaşlarım? Mitinglerde kefen giydirdiğiniz gençleri sokağa sürüyorsunuz ve “Sayın Başbakanı yedirmeyeceğiz.” diyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bir ifade var, tadı kaçmış, lezzeti kaçmış bir şeyi hiç kimsenin yemek gibi bir niyeti olmasa gerek diye düşünüyorum ve bugünkü tabloyu bir kere daha huzurunuza, dikkatinize getirmek istiyorum. Yani bugün, hukukun her alanda ayaklar altına alındığı, 4 bakanın tutuklandığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Bakanlar tutuklanmadı ki.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – 4 bakanın istifa ettiği, bakan çocuklarının tutuklandığı, ayakkabı kutularından dolarların çıktığı bu tablo sizin içinize siniyor mu değerli arkadaşlar? Eğer bundan memnun olan bir milletvekiliniz varsa lütfen elini kaldırsın.

Hepinize  teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

26/2/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

“Madde 14- 5580 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kastamonu Milletvekili Sayın Emin Çınar konuşacak önerge üzerinde.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Eğitim, bir ülkenin kalkınması, ilerlemesi, çağdaşlaşması, sosyal ve ekonomik hayatta güçlü olabilmesi için gereken en önemli ihtiyaçlardan bir tanesidir. Eğitimsiz toplumlar ne ileriye gidebilir ne de girişebilirler. Cehaletin panzehri olan eğitim, her bir fert için gerekli olduğu gibi toplamların kalkınması için de fevkalade önem arz etmektedir. Bundan dolayı, bizi ilimde, teknolojide ve her türlü konuda ileriye götürecek nesilleri yetiştirmek zorundayız. İşte, bunu başarmak için de her sorunu çözülmüş, çok iyi bir millî eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Maalesef, bugün ülkemizde böyle bir eğitim sistemi yoktur. Bugün ülkemizde ahengi bozulmuş bir eğitim sistemi vardır. AKP Hükûmeti millî eğitim sisteminin ahengini bozmakla kalmamış yarınlarımızı sabote etmiştir. Bizi kaygılandıran en temel meselelerden birisi de eğitim ve öğretimdeki millîlik vasfının küllenmiş ve karartılmış olmasıdır. Bu durum, geleceğimiz açısından ciddi kaygı ve riskleri de beraberinde taşımaktadır. Eğitim ve öğretim sistemi üzerindeki keyfî oynamalar, sorumsuz ve gayrimillî tercihler, öğrenci ve öğretmen arasındaki uyum ve bağı çarpıtmıştır. Millî eğitim yapısı içinde devrilmedik çam, kırıp dökülmedik değer bırakılmamıştır.

Başbakan Erdoğan’ın iptidai mizacı, otoriter eğilimi eğitim ve öğretim hayatını baştan sona kasıp kavurmuş, sisteme ağır hasarlar vermiştir. Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve veliler sürekli değişen sistem arayışından bunalmış ve usanmıştır.

Millî eğitimin iyi ve kaliteli olabilmesi için bu sisteme en önemli öğesi olan öğretmenlerin işlerini kaliteli yapabilmesini sağlayacak ortamların hazırlanması gerekmektedir. Öğretmenlerimizin sorunları çözülmeden istediğiniz kadar okul açın, istediğiniz kadar tablet bilgisayar dağıtın, istediğiniz kadar sınıfları akıllı tahtalarla donatın başarı elde edemezsiniz. Ne yazık ki on bir yıllık AKP iktidarında öğretmenlerimizin sorunları çözülmemiş, hatta öğretmen şikâyet hatları kurularak bizleri, hepimizi yetiştiren değerli öğretmenlerimiz insanlarımız tarafından aşağılanmıştır.

Öğretmenlerimizin yeterli ve saygınlığına yakışır bir maaşa kavuşma imkânı da sağlanamamıştır. Açlık sınırının 1.065 lira, yoksulluk sınırının 3.470 lira olduğu ülkemizde yirmi beş yıllık hizmeti bulunan bir öğretmen 2.400 lira maaşa reva görülmüştür. Öğretmenlerimizin düşünmesi gereken sadece “eğitim ve öğretimi en iyi şekilde nasıl yapmak” olmalıyken ancak öğretmenlerimiz ay sonlarını nasıl getirebileceklerini düşünmektedir.

Bugün görüştüğümüz kanun tasarısı millî eğitim sistemimizin sorunlarına da, öğretmenlerimizin sorunlarına da bir çözüm getirmemektedir. Öğretmenlerin saygınlığına bu iktidar döneminde gölge düşmüştür.

Ülkemizde bugün 300 bine yakın atanamayan öğretmenimiz bulunmaktadır. Bu gençlerimiz okudukları üniversitelerden öğretmen olabilmek için mezun olmuşlardır fakat başka işlerde çalışmak durumunda kalmışlardır. Bir bakanımız çıkıp “Mezun olan herkesin öğretmenlik yapma hakkı ve imkânı yoktur.” demektedir.

Hâlen atama bekleyen öğretmenlerin çilesi bitmemiş ve bu çerçevede yaklaşık 300 bin öğretmenimizin sesi işitilmemiştir. 6 Şubat günü yapılan 10 bin öğretmen ataması ise sadece bir pansuman vazifesi görmüştür. Türkiye’nin muazzam bir öğretmen açığı varken, devletimizin imkânları kadrolu öğretmen istihdam etmeye yetecekken, atamayanlara ek olarak, herhangi bir güvencesi olmayan öğretmenleri ücretli çalıştırmak da ahlaken ve hukuken sakıncalıdır. Millî Eğitim Bakanlığındaki dört yıldan fazla hizmeti olan bütün müdürleri görevden alıp kadrolaşmak millî eğitimin sorunlarını çözmeyecektir.

Vermiş olduğumuz değişiklik önergemize desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 15 inci maddesinde geçen "Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı" ifadesinin "Bilgi İşlem Daire Başkanlığı" şeklinde, "İnşaat ve Emlak Dairesi Başkanlığı" ifadesinin de "İnşaat ve Emlak Daire Başkanlığı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                   Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan                                    Selma Irmak

                        Muş                                                 Şırnak                                               Şırnak

                   Özdal Üçer                                        Erol Dora

                         Van                                                Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 15 inci maddesinde yer alan "aşağıdaki şekilde” ibaresinin "aşağıdaki biçimde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                            Seyfettin Yılmaz    Ankara                      Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri                Kastamonu          Kahramanmaraş                                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15 inci maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Akif Hamzaçebi                                  Ali Rıza Öztürk                                   Celal Dinçer

                     İstanbul                                             Mersin                                             İstanbul

              Fatma Nur Serter                                  Gürkut Acar

                     İstanbul                                            Antalya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu teklifin mantıklı, eğitim sistemine katkı veren hiçbir yanı bulunmamaktadır. Tamamen bir tepkiden kaynaklanan bir tasarıyı görüşüyoruz. Tıpkı 17 Aralık tarihinden bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkardığımız ve tepkisel yaklaşımı ihtiva eden, onu yansıtan diğer yasalar gibi. Bunlardan en sonuncusu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası’ydı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Anayasa’ya aykırı olduğu yönündeki bütün değerlendirmelerimize rağmen o aykırılıklar olduğu gibi muhafaza edilmek suretiyle kabul edildi; Sayın Cumhurbaşkanına gitti. Sayın Cumhurbaşkanı “Toplam 12 maddede  Anayasa’ya 15aykırılık tespit etmiştim. Yasayı inceleyeceğim.” demiş olmasına rağmen bu aykırılıkları bir kenara bırakarak yasayı 26 Şubat Çarşamba günü saat 11.00-11.30 sularında onayladı ve yayımlanmak üzere Resmî Gazete’ye gönderdi. Sayın Cumhurbaşkanından Resmî Gazete’ye yayımlanmak üzere giden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, o gün Resmî Gazete’de yayımlanmadı. Normal olarak kanunlar Resmî Gazete’ye gönderildiği gün hemen yayımlanır; normal gazete sabah yayımlanmışsa mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanır. O gece yayımlanmadı. Biz burada görüşmelerde bulunuyorduk; gece saat 02.00’da, ben İnternet’e girip Resmî Gazete’ye baktığımda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun değil ama bir başka kanunun yayımlandığı gördüm. O kanunu da Sayın Cumhurbaşkanı aynı, HSYK’yı onayladığı saatlerde onaylamıştı. O gece yayımlanmadı ve dün gece, dün akşam saatlerinde o yasa saat 19.30 civarında dünkü mükerrer Resmî Gazete’de yayımlandı yani mesai saati bittikten sonra yayımlandı ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu sabah Anayasa Mahkemesinde o yasayla ilgili olarak iptal davası açtık ve iptal davası açtıktan sonra, basına verdiğim demeçte şunu söyledim: Biz bu davayı açtık ama Sayın Adalet Bakanı muhtemelen bir iki saat içerisinde, kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte görevi sona eren kamu görevlilerinin yerine yenilerini atayacaktır dedim, yanılmadım. Yani, yanılmadım derken, bunu bilmek için şey olmaya gerek yok, normal bir milletvekili bunu zaten tahmin eder. Hemen bir iki saat içinde Adalet Bakanı o atamaları yaptı. Hayırlı olsun ama “kuvvetler ayrılığı” ilkesine son veren bir yasadır bu.

Yine, bugün ilginç bir gelişme daha oldu: Rüşvet ve yolsuzluk soruşturması nedeniyle savcılar tarafından mahkemeye sevk edilip tutuklanan Rıza Sarraf ve bakan çocukları mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Mahkemenin gerekçeleri şunlar: “Atılı suçların şüpheliler lehine değişme ihtimali yok; delilerin toplanması, delillerin karartılması ihtimali yok; kaçma ihtimali yok; sabit ikametgâhı var; bu nedenle bu kişileri serbest bırakıyorum.” dedi. Görüyor musunuz, hukuk devletini görüyor musunuz?

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Tabii, İlker Başbuğ’un kaçma ihtimali var ya (!)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, Silivri Cezaevinde, tutuklanma nedeni: Delilleri karartma ihtimali, yurt dışına kaçma ihtimali, Türk Silahlı Kuvvetlerine baskı yapma ihtimaliydi. İki yılı aşkın bir zamandır “Ben masumum.” çığlığını atıyor ve bu çığlığı hiç kimse duymuyor. Silivri mahkemelerinin mahkûm ettiği insanlar cezaevinde, Balyoz mahkumları haksız bir şekilde cezaevinde duruyor, Ergenekon mahkûmları haksız bir şekilde cezaevinde duruyor. Sayın Başbakan “İçeride dünya kadar günahsız adam var.” dedi, vicdanlara oynadı; bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını örtmek için çıkaracağı yasalara geniş bir destek sağlamak amacıyla onların vicdanlarına oynadı; istediği yasaları çıkarıyor, yeniden yargılama ufukta gözükmüyor; İlker Başbuğ’a bir umut yok, Balyoz mahkûmlarına bir umut yok, aydınlara, bilim adamlarına umut yok ama siz peşi sıra burada hukuksuz, adaletsiz yasaları çıkarmaya devam ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu, Türkiye’yi diktaya götürmektir, Türkiye’yi tek adam yönetimine götürmektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama ne millet buna izin verecektir ne de bu yargı buna izin verecektir. Bugün, görünürde birtakım kazanımlar elde edebilir Hükûmet ama yargı bir gün bütün kurumlarıyla işleyecektir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)” 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 15 inci maddesinde yer alan “aşağıdaki şekilde” ibaresinin “aşağıdaki biçimde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın  Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın  Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın  Lütfü Türkkan konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce bütün Meclisin dikkatini Kırım’da olan hadiselere çekmek istiyorum. Kırım’da çok ciddi bir şekilde bir Rusya müdahalesi var. Ukrayna’da bunca olay olurken sessiz kalan Rusya’nın, Kırım’a müdahalesinin orada yaşayan Türkler sebebiyle olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyorum, Hükûmeti de bu konuda biraz daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Gelelim HSYK Yasası’na: HSYK Yasası dün saat 19.00’da Resmî Gazete’de yayınlandı. Bugün saat 11.00’de de Sayın  Bakan atama yaptı. Saat 14.00’te bakanların yaşam koçu Rıza Sarraf ve bakan çocukları serbest kaldı. Böylece, 87 milyar avroluk yolsuzluk davasında tutuklu hiçbir sanık kalmadı. Bugün 28 Şubat, 28 Şubat ne demek anladınız mı şimdi? 28 Şubat buydu işte. Rıza’nın ilk demeci de şu oldu diye söylüyor arkadaşlar: “Ey savcılar, ey hâkimler gelin sandıkta hesaplaşalım.” O da sandık istiyor, haberiniz olsun. Bazıları gülüyor, biliyorum ama emin olun ağlanacak hâlinize gülüyorsunuz.

Biz burada dershane tartışıyoruz ya, sokağa çıkın, düğüne gidin, cenazeye gidin, kahveye gidin milletin neler konuştuğuna bakın. Millet yolsuzluk konuşuyor, hırsızlık konuşuyor, irtikâp konuşuyor, rüşvet konuşuyor, tape konuşuyor, dolar konuşuyor, avro konuşuyor. Biz burada cemaatle Hükûmetin birbirine olan rövanşist savaşlarını izliyoruz ve onlarla ilgili çıkan kanunları tartışıyoruz. Yani, Türkiye’nin gündemiyle Meclis’in gündemi asla uyuşmuyor. Türkiye’nin gündeminde hırsızlık ve yolsuzluk var, biz burada dershaneleri konuşuyoruz.

Bu kanun ne zaman girecek? Eylül 2015’te. Siz, bu taslağı hazırlarken cemaatin tüm karşı çıkmalarına kulak asmadınız, çok ince bir hesap yaptınız ve “Dershaneler Eylül 2015’ten itibaren kapatılmaya başlansın.” dediniz. Ne var 2015 Eylülde? Hiçbir şey yok aslında ama çok şey var. O tarihe kadar, önümüzdeki 3 seçim de bitmiş olacak. Cemaatle kanlı bıçaklı olmadan, “tape”ler, ses kayıtları yayınlanmadan önce bu hesabı yapmıştınız tabii, sonra hesap bozuldu. “Bu düzenleme unutulur, o güne kadar biz bu seçimleri geçiririz.” dediniz, “Cemaatten gelen oyları da kaybetmeyiz” dediniz ama öyle olmadı, evdeki hesap çarşıya uymadı, planınız daha başlamadan uçuruma yuvarlandı.

Şimdi, kuyruğu dik tutmak adına, bu taslağı Meclis gündemine getirdiniz, en iyi bildiğiniz işi yaptınız. Yine, kapalı kapılar ardında hazırladınız, diktatoryal rejimlerde olduğu gibi hiç kimseye danışmadınız, konunun uzmanlarının kapısını çalmadınız, yasa sonrasında oluşabilecek mağduriyetleri hiç düşünmediniz. Ben size söyleyeyim: Bu yasadan sonra en çok, dershanede çalışan öğretmenler ve çalışan görevliler mağdur olacak. Yaklaşık 4 bin dershane olduğu ifade ediliyor, ortalama 100 kişinin çalıştığı hesap edilirse 400 bin kişinin yani 400 bin, toplumda yaşayan, ücretle geçinen kişinin ekmeğine tekme attınız, işsizler ordusuna 100 bin kişiyi daha kattınız. Siz mevcut işsizlere iş bulamadınız ki bunların ekmeklerini ellerinden alıyorsunuz. Bu nasıl bir anlayış anlayamıyorum.

Atanmayı bekleyen on binlerce öğretmen var, 300 bin öğretmen bekliyor. Sayın Bakan müjde verdi “40 bininizi atayacağız.” dedi. E, burada kalan 100 bin kişi ne olacak? Geri kalan 260 bin öğretmen ne olacak? Bu insanlar her gün Millî Eğitim Bakanından yeni bir haber beklerken bir taraftan mevcut işi olanların da işlerine son verdiniz. Bunların aralarında kanser olanlar var, ölenler var, intihar edenler var. Daha atanamayan öğretmenlere çözüm bulamamışken siz 100 bin kişiyi daha işsiz, aşsız bırakıyorsunuz.

Taslağa, göz boyamak için de bir madde eklemişsiniz Sayın Bakanım. “Altı yılını dolduran dershane öğretmenlerini KPSS’siz mülakatla Millî Eğitim Bakanlığı kadrosuna alacağız.” demişsiniz. Bu mülakatla almak ne demek biliyor musunuz? “Ben, yandaşlarımı Bakanlık kadrolarına alacağım.” demek. Ama ben size iddia ediyorum, sizin böyle bir kadronuz yok; on iki senedir iktidardasınız, kadronuz yok. Hâlâ, mecburen, otuz dört senede üç sene iktidar olmuş olan Ülkücü kadrolara müracaat etmek zorunda kalıyorsunuz. Zira, bu memlekette bu kadar hırsızlığa, yalana, dolana ortak olacak memur kalmadı, haberiniz olsun.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 15 inci maddesinde geçen "Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı" ifadesinin "Bilgi İşlem Daire Başkanlığı" şeklinde, "İnşaat ve Emlak Dairesi Başkanlığı" ifadesinin de "İnşaat ve Emlak Daire Başkanlığı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başbakanlık başta olmak üzere kamu kurumlarının çoğunda ilgili birim "... Dairesi Başkalığı" şeklinde değil "... Daire Başkanlığı" şeklinde adlandırılmaktadır. Bu önerge ile ilgili birimlerin adlarının kamudaki genel kullanıma uygun olarak değiştirilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölümün görüşmelerini bitirdik.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, çerçeve 16’ncı maddeye bağlı (15/A) ve (15/B) maddeleri; çerçeve 27’nci maddeye bağlı (1), (2), (3) ve (4) numaralı fıkralar; (5) numaralı fıkranın (a), (b) ve (c) bentleri; (6) numaralı fıkra ile (7) ve (8) numaralı fıkralar dâhil olmak üzere 16 ile 29’uncu maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Vahap Seçer konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben dershanelerin kapanmasını istiyorum; bir milletvekili olarak değil, bir baba olarak. Böyle saçma sapan bir eğitim sistemi olmaz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Parti politikasına ters oldu.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Anlatacağım, anlatacağım.

Bir taraftan çocuklarımızı daha iyi eğitim alsın diye özel okullara göndereceğiz, diğer taraftan ortaya konan müfredatla üniversite sınavlarında çocuklarımıza sorulan soruların müfredatları birbirleriyle örtüşemeyecek ve bir kez daha para ödeyeceğiz, çocuklarımızı etütlere göndereceğiz, dershanelere göndereceğiz. Şimdi, belki çelişki gelecek ama bu yasaya da “hayır” oyu vereceğim. Bu bir çelişki, paradoksal bir durum.

Ben Sayın Bakana, Sayın Nabi Avcı’ya inanıyorum. Gerçekten müktesebatı olan bir insan. Komisyon çalışmalarında da kendisini takdirle izliyorum. Feraset sahibi, sağduyulu, düzgün, değerli bir Bakanımız. Bana desin ki: “Sevgili milletvekilim, eğitim sisteminde problem var, gerçekten biz bunu gördük. Eğitim sisteminin bu sorununu çözecek, niteliğini artıracak bir düzenleme yapıyoruz. Bana inanabilirsin.” Ben bu düzenlemeye “evet” oyu vereceğim ama öyle değil.

Şimdi, siz yaklaşık olarak on iki yıldır iktidarsınız ama iktidarsız iktidarsınız. Nerede iktidarsız iktidarsınız? Şimdi, bir HSYK düzenlemesi oldu. O on iki yıllık iktidarsız iktidarınızı tam iktidara çevirmek için bir HSYK düzenlemesi yaptınız. Şimdi, millî eğitim sisteminde de aynı saikle, aynı sebeple düzenleme yapıyorsunuz.

Bakınız, özellikle 17 Aralık tarihinden bu yana cemaatle yatıyoruz, cemaatle kalkıyoruz. Bazı milletvekili arkadaşlarım özellikle sert tartışmalarda bizleri suçluyorlar. Dün de bir arkadaşım bu tartışmalar sırasında bana yönelik dedi ki: “Bu cemaat sevgisi nereden geliyor? Bir anda cemaatçi oldunuz.” Şimdi, değerli arkadaşlar, ben cemaatçi değilim, ben biat kültüründen de gelmiş bir insan değilim. Ben bu ülkede bireyim. Ben bu ülkede özgür bir yurttaşım ama illa birici olacaksak, bir topluluğun mensubu olacaksak, bir ferdin peşinde olacaksak, izinde olacaksak, ben Atatürkçüyüm. (CHP sıralarından alkışlar) Ama cemaatçi tarikatçı değilim.

Gerçekten enteresan bir düzenleme; bir tarafta dershaneler kalkıyor, bir tarafta da aslında kadrolarda önemli değişiklikler yapılıyor. İdari kadrolarda, müdürler, müdür  yardımcıları, bunların görevleri yasa yürürlüğe girdiği tarihten itibaren sona eriyor ve atamalar yapılıyor. Yani bir anlamda cemaatçi idari personeli ya da yönetim personelini işten el çektireceksiniz, kendinizin fikrine uygun yeni atamalarla, yeni idari kadroları yeniden  yapılandıracaksınız.

Şimdi, dün Sayın Başbakan Uşak’ta konuşuyor, yine bu dershanelere ilişkin değerlendirmeler yapıyor. Diyor ki: “Dershaneler meselesi çıktı, biliyorsunuz. Göndermeyin bundan sonra oralara. Okullarımızda hafta sonlarında ders vereceğiz. Takviye derslerin parasını da biz ödeyeceğiz, özel okullarda bile. Özel okula gidiyor, para veriyor, bir de dershaneye gidiyor, yine para veriyor, bu nasıl iştir? Hep ‘money, money, money’  Artık bu oyunu bozmaya mecburuz. 30 Mart bu oyunu bozma tarihidir.” Hoppala, şimdi az önce söylediğim konular.

Ben bir inceleme yaptım, bu on iki yıllık, on bir buçuk yıllık süre içerisinde acaba Sayın Başbakanın  söyledikleri doğru mu yoksa çelişkili bazı durumlar mı var? Baktım, dershane sayısı 2 kata çıkmış, 2.122’den 3.961’e. Yani bugün “Dershaneleri kapatalım.” diyen anlayış, bu süre içerisinde dershaneleri tabii ki teşvik etmiş -bu kadar süre içerisinde 2 katına çıkıyorsa ortada bir teşvik var, bir destek var, bir yol açma var- 2 katına çıkmış. Öğrenci sayısına bakıyorum, bu doğaldır, nüfus artışından kaynaklanan ya da eğitime katılan nüfustan kaynaklanan bir artış var bir miktar ama burada da 600 binden 1,3 milyona çıkan dershaneye giden öğrenci sayısı. Yine, aynı şekilde öğretmen sayısı artmış, 20 binden 52 bine çıkmış dershanelerde eğitim veren öğretmen sayısı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, hiç kimse, hiçbir birey, hiçbir yurttaş keyfiyetten çocuklarını dershaneye göndermiyor, mevcut eğitim sisteminde sorun var. Yarın dershaneler kalktı, 2015’in Eylül ayında tamamen ortadan kaldırdık. Şimdi, hani, saik, para veriyor ya, yurttaş para veriyor ya bunu ortadan kaldıracağız, dershaneleri kapatıyoruz. Yani, ilk etapta baktığınız zaman sanki toplum yararına bir düzenleme yapılıyor. Hayır, öyle değil. Eğitim sistemi devam ediyor, bozuk düzen devam ediyor, bozuk sistem devam ediyor. Yine, üniversitelere giderken ya da lise sınavlarına hazırlanırken öğrencilerin ek derse ihtiyacı var. Bu sefer ne olacak? Gelir düzeyi orta düzeyde olan ya da iyi düzeyde olan veliler çocuklarına ders alma imkânına sahip olacak, özel öğretmen tutacak, evine çağıracak, çocuklarına ders verdirecek. Peki, gelir düzeyi düşük olan aileler ne yapacak? Onlar ders verdiremeyecek çünkü paraları yok, gelirleri yetersiz. Peki, bu, eğitimde fırsat eşitliğine aykırı değil mi? Böyle bir sosyal devlet anlayışı olabilir mi? Bu, tamamen, ortaya konulan saikle çelişen bir durum.

Şimdi, tasarıda, dershanede eğitim veren öğretmenlere ilişkin bir düzenleme var, bu da ilginç bir düzenleme. Yani, bir yerde “Dershaneleri kapatıyoruz, öğretmenler işsiz kalıyor ama onlara da bir miktar şirinlik yapalım.” “Ne yapalım?” “Onları da KPSS’siz yani diğer eğitim fakültelerinden mezun olmuş öğretmen adayları gibi KPSS’ye sokmayalım.” “Ne yapalım?” “Onları bir sözlü sınava tabi tutalım.” Bunun kriterleri de ne, anlamış değilim, bıyık modeli mi, saç modeli mi, boyu posu, cinsiyeti, giyimi kuşamı mı, onu siz takdir edin. “Bu insanlara diğer öğretmenlerden ya da öğretmen adaylarından farklı olarak direkt eğitim kurumlarında, Millî Eğitime bağlı okullarda kadro verelim ve öğretmen yapalım.” Bu adaletsiz bir durum.

Bakın, dün burada bir araştırma önergesi verildi, bir parti grubu tarafından, atanamayan öğretmenlerin sorunlarını araştıralım diye. Dün burada hatipler bu konuda çok önemli değerlendirmeler yaptı, biz de taze bilgi sahibi olduk. 300 binden fazla atanamayan öğretmen var. Hâlâ da bunun yanında eğitim fakülteleri açılıyor. Geçtiğimiz günlerde torba yasayla bir üniversite açıldı, özel üniversite, Biruni Üniversitesi. Baktım, hangi fakülteler var bu üniversitenin içerisinde? Eğitim fakültesi var. Bir taraftan bağırıyoruz, işte, dün Sinop’ta -Sayın Havutça az önce bana hatırlattı, “Bunu kürsüden dile getirin.”- bir öğretmen adayı kardeşimiz intihar etmiş. Kimya öğretmeni, İstanbul’da iş bulmuş, bir miktar çalışmış, işsiz kalmış, kentine, memleketine gitmiş, orada depresyona giriyor çocuk, bunalıma giriyor, intihar ediyor. 130 bine yakın da şu anda Millî Eğitimde öğretmen açığı var. Bunu Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri sırasında dile getirdi. Bir taraftan böyle bir sıkıntınız söz konusu. Yani 130 bin kadronuz var, boş kadronuz var, öğretmen atamıyorsunuz, 300 bin atanamayan öğretmeniniz var. Diğer taraftan, 50 binden fazla açığa çıkacak olan, dershanelerdeki öğretmenlere siz farklı bir uygulama yapıyorsunuz. Bu adaletsiz bir yaklaşım.

Türkiye’de eğitimin sorunları çok çok fazla. Bakın, geçtiğimiz yıl burada kavga dövüş, bir eğitim sistemi, yeni bir anlayış, 4+4+4 eğitim sistemi kabul edildi. Millî eğitim Türkiye’de sizin döneminizde, AKP hükûmetleri döneminde yazboz tahtasına döndü. Sayın Bakan beşinci bakan. Sanıyorum, 10’dan fazla da -belki bu 14’üncü, 15’inci önemli düzenleme- millî eğitim konusunda düzenlemeler yapıldı. Yazık oluyor. Bakın, kendi aranızdaki siyasi tartışmalarla Türkiye'nin geleceğini yok sayarak, millî eğitim sistemine müdahale ederek, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza müdahale ederek heba ediyorsunuz, yazık ediyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora konuşacak. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısının ikinci bölümü, ilk olarak, Millî Eğitim Bakanlığının neredeyse bütün yönetici ve denetleyici kademelerinde görevlerini yürütenlerin, özetle, işlerine son verme sürecini dizayn etmek maksadıyla hazırlanmıştır. Hükûmetin bu önerisi, dershanelerin kapatılması bahanesi üzerinden, bir taraftan kamu kaynakları ile özel okulların doğrudan desteklenmesini getirirken diğer taraftan sayıları 100 bini bulan bütün eğitim yöneticilerine yönelik, eğitim öğretimde doğabilecek aksaklıkları, sorunları ve krizleri görmezden gelen bir operasyon niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı 2002 yılından bu yana geçen on iki yıllık iktidarı esnasında Yönetici Atama Yönetmeliği’ni birçok kez değiştirmiştir. Bu yönetmelik değişiklikleri hep kişiye özel, kadroya özel nitelikler arz etmiştir ve bu yönetmelik değişiklikleriyle gerçekleştirilen atamaların birçoğu, Hükûmete yakınlığıyla bilinen sendikaların, AK PARTİ il ve ilçe teşkilatlarının direktifleriyle gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralık sürecinden sonra, on iki yıldır devam ettirilen kimi ortaklıkların sona ermesiyle iktidar mücadelesi Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarına da sıçramıştır. Bu tasarıdaki düzenlemeyle okullarda dört yılını doldurmuş bütün müdür ve müdür yardımcılarının görevi son bulacaktır. Yeni düzenlemeyle de müdür ve müdür yarımcılarını dört yıllık sürelerle valiler atayacaktır. Böylece, mevcut Hükûmet, tüm okullarda yine tartışmalı idareci atamaları yapacaktır. Böylece, okul bileşenleri olan öğretmenler, öğrenciler, veliler ve dolayısıyla eğitim sisteminin geleceği ve niteliği hiç dikkate alınmayacaktır. Bu yeni yapılacak atamalarla zaten mevcut durumda var olan yöneticilik kadrolarındaki cinsiyet eşitsizlikleri de artacaktır. Millî Eğitim Bakanlığının kadın personel sayısı erkek personel sayısından fazla olmasına rağmen kadın yönetici oranı sadece yüzde 18’dir. Bu yeni düzenlemeyle erkek valiler, erkek yöneticiler seçerek var olan cinsiyet eşitsizliklerini daha da artıracaklardır.

Değerli milletvekilleri, millî eğitim teşkilatındaki yöneticilik kadroları siyasal rant kavgasının yapıldığı arenalardan biri hâline getirilmiştir. Eğitimin demokratikleşmesi ve yerelleşmesi bağlamında okul müdüründen il millî eğitim müdürüne kadar bütün yöneticiler, okul ve diğer kurumların tüm bileşenleri tarafından belirlenecek usul ve esaslara göre seçimle belirlenmelidir.

AK PARTİ iktidarı döneminde eğitim kurumları yöneticilerinin atama ve yer değiştirmelerine ilişkin yönetmelik ve ilgili kılavuzlar neredeyse her yıl değiştirildi. Hâlâ bu konuda oturmuş bir sistem sağlanamadı. Bu dönem sadece mülakatla yönetici atanırken, daha sonra sadece sınav şartı getirildi, daha sonra tekrar sözlü sınav şartı getirildi; yöneticilere rotasyon uygulaması getirildi, daha sonra bundan vazgeçildi, daha sonra ise tekrar rotasyon zorunlu kılındı.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar siyasal kadrolaşma için yapılan tüm oyunlara rağmen bu yasa tasarısıyla sayıları 100 bini geçen eğitim yöneticilerinin bu yeni düzenlemeyle kazanılmış haklarının yok sayılması ve görevlendirmelerde yetkinin tamamen valilere bırakılması kabul edilebilir bir düzenleme değildir. Eğitimde esas olan öğretmenliktir. Bu temelde yöneticilik eğitim emekçileri üzerinde baskı oluşturan bir makam olarak görülmemeli. Bu görevleri yerine getirecek kişiler ilgili birimin tüm bileşenlerinin katılımıyla belli bir dönem için seçimle iş başına gelmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının ikinci bölümünde dikkat çeken bir diğer düzenleme de eğitim fakültesi mezunu olmayan ya da herhangi bir pedagojik formasyona sahip olmayan, öğretmenlik mesleğine ilişkin hiçbir bilgi, birikim ve deneyimi olmayan herkese müfettiş olma şansı verilmiştir yani Hükûmetin teklifiyle ilahiyat, kimya, işletme, istatistik gibi bölümleri tamamlayan, eğitime dair hiçbir bilgi, birikim ve deneyimi olmayan mezunlar, hangi şartlarda yapılacağı belli olmayan bir sınavla müfettiş yardımcısı olarak atanacak ve yıllarını öğretmenlik mesleğine vermiş öğretmenleri ve yöneticileri denetlemelerinin önü açılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müfettişlik, meslekte belli bir bilgi, birikim ve tecrübeye sahip olan ya da bu alanda özel eğitim alan öğretmenler arasından liyakat ilkelerine uygun, şeffaf, adil ve hesap verebilir bir yöntemle seçilmelidir ancak bu şekilde rehberlik ve denetim gerçek anlamda eğitimin niteliğini artırıcı bir etki yaratabilir; aksi takdirde, eğitim emekçileri üzerinde antidemokratik bir baskı aracı olmaktan daha fazla bir işlevi yerine getirmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısıyla değişiklikler öngörülen bir diğer düzenleme de Talim ve Terbiye Kurulu'na ilişkindir. Talim ve Terbiye Kurulu, kurulduğu günden bu yana âdeta bir vesayet kurumu olarak çalışmıştır. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı eğitim üzerinden resmî ideolojinin yeniden üretilmesinde yıllarca rol oynamıştır. Bu anlamda, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının mevcut hâliyle bugüne kadar bilimsel, nitelikli ve özgürlükçü bir eğitim müfredatının okutulması önündeki en büyük engeli oluşturduğu açıktır.

Değerli milletvekilleri; tasarı bir taraftan Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının yetkilerini daraltırken diğer taraftan, doğrudan Bakan onayına dayalı, daha merkezî bir politikayı hayata geçirerek eğitim sistemi içindeki dayatmacı uygulamaların artacağı aşikârdır. Bu anlamda, öngörülen değişiklik zaten hâlihazırda bir problem alanı hâline dönmüş Talim Terbiye ve Kurulu Başkanlığını, Bakan eliyle siyasi iktidarın hegemonyasına sokmaktadır. Ülke eğitim müfredatına yön veren bu kurul çoğulcu bir yapıda oluşturulmalı ve eğitim bileşenlerinin, eğitim bilimcileri, öğretmenler, sendika temsilcileri, öğrenci ve velilerin içinde bulunduğu bir yapıya dönüştürülmelidir. Talim ve Terbiye Kurulu sınıfın içinde öğretmenin ne yapacağına müdahale etmemelidir. Bu kurul genel pedagojik ilkeleri belirlemeli ve çerçeve oluşturmalıdır. Ayrıca bu kurul Türkiye'nin çok kültürlü yapısına uygun müfredat ve ders kitapları hazırlamalı ve bu aşamalarda da yerel bileşenlerle beraber çalışmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının ilgili 21'inci maddesiyle, yurt dışında görevlendirilecek öğretmenlere yönelik yeni düzenlemeler getirilmektedir. Bu düzenlemelerle, yurt dışı öğretmenliğinde aranan temel şartlar kaldırılmakta ve yurt dışında yaşayanların sözleşmeli olarak istihdam edilebilmesinin önü açılmaktadır. Böylece, bu düzenleme, Türkiye'deki öğretmenler için motivasyon kaynağı olan ve başka ülkelerdeki eğitim sistemlerini tanımalarına imkan sağlayan yurt dışında görevlendirmeleri ortadan kaldıracak niteliktedir. Ayrıca, yurt dışında yaşayanların öğretmen olarak görevlendirilmesi zaten yanlış iken, bunların sözleşmeli olarak çalıştırılması da AK PARTİ’nin eğitime bakışını ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı "sözleşmeli öğretmen" adı altında taşeronlaştırma uygulamalarına devam etmektedir. AK PARTİ iktidarı, on iki yıllık döneminde öğretmenlik mesleğine herkesin yapabileceği bir meslek gözüyle bakmış, 180 bin öğretmen açığı olmasına karşın, mezun olup atanamayan 300 bin öğretmen adayı olmasına rağmen, “ücretli öğretmen” adı altında ücretli kölelik uygulamalarına devam etmiştir. Yurt dışında düşük ücret ve esnek istihdam politikasıyla sözleşmeli öğretmen görevlendirilmesini öngören bu teklif de Hükûmetin eğitime ticari bakışının yeni bir tezahürüdür.

Değerli milletvekilleri, sosyal devlet, öncelikli olarak tüm yurttaşlarına, ayrım göstermeksizin çağdaş dünyanın kabul ettiği ilkeleri rehber edinerek ana dilinde eşit fırsatların sunulduğu, özgür, nezih ve hijyenik ortamlarda ve parasız eğitim alabilme imkânı yaratmakla sorumludur.

İkinci olarak, sosyal devlet ve dolayısıyla Eğitim Bakanlığı, eğitim öğretimin içeriğine yön vermeleri noktasında ders kitapları ve müfredatlar hazırlanırken, evrensel insani değer ve kazanımları referans alan, nefret söyleminden uzak ve gerek ülke içi gerek ülke dışı hiçbir inancı, etnik kimliği, cinsiyet kimliklerini ötekileştirmeyen, objektif bir bakış ve üslupla hareket etmek durumundadır.

Üçüncü olarak, sosyal devlet, popülist ve günü kurtarmaya çalışan yaklaşımlardan uzak durmak zorundadır.

Değerli milletvekilleri, dördüncü olarak, bir sosyal ve hukuk devleti; görevlendirilecek öğretmen, yönetici ve denetleyicilerin göreve gelme ve görevden ayrılma süreçlerini, mümkün olduğunca liyakat ilkesini öne alan ve en adil seçme yöntemleriyle yürütmelidir. Ancak bunlar sağlanabildiğinde sosyal devlet eğitim konusunda sorumluluklarını yerine getirebilmiş sayılır ve buna paralel olarak yurttaş memnuniyeti artabilir ve eğitimde kaliteyi yakalamaktan bahsedilebilir.

Bu duygularla hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına 562 sayılı Yasa’nın ikinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı, eğitim çalışanlarını mağdur eden bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, okul müdürlerini, ilçe ve millî eğitim müdürlerini ve yardımcılarını cezalandıran bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, maarif müfettişlerinden 50 tanesini, bir biçimde merkezde tutan ancak diğerlerini çoluklarından çocuklarından ayıran, tutmuş oldukları evleri bıraktırıp illere gönderme potansiyeli olan bir yasa tasarısıdır; aile bütünlüğünü bozan ve aileyi dağıtan bir yasa tasarısıdır bu yönü itibarıyla. Bu yasa tasarısı, millî eğitimin belkemiğini meydana getiren şube müdürlerine rütbe tenzili yaptıran bir yasa tasarısıdır. Onları “dysfunctional” yani işlevsiz kılan bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, Bakan, müsteşar ve Talim Terbiye Kurulu Başkanı hariç bütün Bakanlık bürokrasisini hallaç pamuğu gibi atan bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, birikimi, deneyimi, liyakati ve ehliyeti göz ardı eden bir yasa tasarısıdır, hatta bunları cezalandıran bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, eğitimde kurumsallığa darbe indiren bir yasa tasarısıdır. Üzerinde konuştuğumuz, her yönüyle sorunlu olan bir yasa tasarısı önümüzde. Bu tasarı, eğitimi yeniden düzenleme ya da eğitime yeni bir biçim verme yasa tasarısı olmanın çok ötesinde bir muhtevaya sahiptir. Bu yasa tasarısı, ezcümle, eğitime bütünüyle yönetim soykırımı öngören bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, aynı zamanda kendi hafızasına ihanet eden bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, bir hesaplaşma, intikam, cezalandırma ve kapatma güdüsüyle kaleme alınmıştır. Bu nedenle, cezalandırıcı, sürgün edici ve kazanılmış hakları yok edici hükümler içermektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; elime biraz önce geçen bir faksı size bu kürsüden okumak istiyorum. Faksı çeken bir millî eğitim müdürüdür, şöyle diyor: “Sayın Vekilim, zor şartlar altında görev yapan, kaymakam, siyasiler, il müdürü, vali, bakanlık gibi birçok kesime karşı sorumlu olan ve âdeta onların baskısı altında ezim ezim ezilen millî eğitim müdürleri ne yaptı da böyle cezalandırılıyor? Millî Eğitim Bakanlığının aldığı her türlü kararı yine her türlü güçlüğe göğüs gererek taşrada uygulayan, büyük riskler alarak Millî Eğitim Bakanlığını illerde ve ilçelerde temsil eden müdürler neden itilip kakılıyor? Öncelikle, Meclise gönderilen kanun metninden il, ilçe millî eğitim müdürleri ve yardımcılarının görevlerine son veren hüküm çıkarılmalıdır ve usulüne uygun şekilde bu yöneticiler için önce isteğe bağlı, sonra da çalışma süresine göre yer değiştirme yapılmalıdır.” diyor sayın müdür.

Sayın Bakanım, millî eğitim müdürünün sorduğu soruyu ben de soruyorum: Millî eğitim müdürleri ve okul müdürleri ne yaptı da kitlesel olarak cezalandırılıyor, kitlesel olarak görevden alınıyor? Onları eziyor ve görevlerine son veriyoruz. Bunun nasıl bir mantığı olabilir? Bu zulüm bunlara neden reva görülüyor? Bunun çok yüksek sesle açıklanması gerekiyor.

Bir başka mektup da bir okul müdüründen geldi. O da diyor ki: “Hükûmetin paralel yapıyla mücadele etme bahanesiyle bir süredir peş peşe yapılmaya çalışılan bazı düzenlemeler, yıllardır bu güzel ülkemize namusuyla, şerefiyle hizmet eden biz eğitim neferlerini de mağdur edecek bir hâle bürünmüştür. Bu uygulamaları züccaciye dükkânına giren bir fil gibi karşısına çıkan her şeyi deviren basiretsiz bir yönetim anlayışının hasılatı olarak değerlendiriyoruz. Hâlihazırdaki makamlarımızdan, Millî Eğitim Bakanlığının açtığı görevde yükselme sınavlarını kazanarak, onların belirlediği bütün ölçütlere uyarak okul müdürlüğü, müdür yardımcılığı görevini sürdüren bizler, aynı basiretsiz idare tarafından hiçbir makul ölçütü olmayan kişilerle eşitlenerek kızağa çekilmek isteniyoruz. Kazanılmış haklarımızı dört yılla, hem de ‘görevlendirme’ adı altında sınırlayan ve tümüyle elimizden alan bir anlayışı asla kabul etmiyoruz.”

Yalnız Millî Eğitim müdürleri, okul müdürleri, yardımcıları değil; şube müdürleri, eğitim uzmanları, müfettişleri, Bakanlık bürokratları, bütün Millî Eğitim çalışanları Bakanlıktan neden mağdur edildiklerinin cevabını arıyorlar. Müdürleri amele pazarından mı aldınız ki bir kalemde onları hemen geldikleri yere geri gönderiyoruz? “Müdürlük” titri manavdan alınan bir meyve kadar da mı değersizdir? Bu okul müdürlerinin, yöneticilerinin, Millî Eğitim müdürlerinin ve yardımcılarının biriktirdikleri, edindikleri ve üstlendikleri sorumluluk, yetki ve birikimleri bir kalemde nasıl yok sayılabiliyor? Nasıl izah edilebilir bu? Bu, Çin’de Mao zamanında yapıldı, toptan alma, toptan… Yeni bir kültür devrimi mi yapıyoruz biz? Yani pireye kızıp yorganı nasıl yakarsınız?

Şimdi siz morallerini bozdunuz, şimdi siz psikolojilerini bozdunuz, şimdi bunların eşlerine, bunların çocuklarına, bunların öğrencilerine verecekleri cevap yok. “Niçin görevden alınıyorum belli değil. Bakan Bey bir yasa getirdi, bu yasa herkese uygulandı, biz de bu vesileyle görevden alındık.” şeklinde bir ifadeyi ne kadar açıklayıcı bulacak karşı taraf? Buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Ayrıca, bu bozulan morali, Sayın Bakanım, sizin düzeltmek için acaba bulunacağınız süre yeterli olacak mı, o da ayrı bir konu. Yani yıkmak kolay, almak kolay, cezalandırmak kolay ama yapmak, kazanmak ve sisteme dâhil etmek zor. Senelerin birikimlerini bir kalemde ortadan silmek ve yok saymak hiçbir akla, hiçbir ahlaki, insani değere uygun değil, altını çiziyorum.

Bu tasarıyla Millî Eğitim Bakanlığı açıkça Adalet ve Kalkınma Partisinin arka bahçesi hâline geliyor.

Bu yasa tasarısı emaneti, ehline değil emaneti AKP'li yöneticilere veya AKP tandanslı olan kişilere  verecektir. Kim ne derse desin “Efendim biz yapmayacağız, biz şöyle…” Bunların hepsi hikâye. İl ve ilçelerde bugün herkes bu yasa tasarısının sonuçlarını bekliyor ve bir an evvel boyunlarını biraz daha eğmeye, önlerini  biraz daha iliklemeye, biraz daha oradaki il ve ilçe başkanlarının arkasına takılma gayreti içerisine gireceklerdir ve Bakanlık bürokrasisi, bu tasarıdan sonra tam bir AKP bürokrasisi hâline gelecektir.

Bu yasa tasarısının çıktığı gün, bütün AKP il ve ilçe binaları okul müdürü, yardımcısı, millî  eğitim müdürü ve yardımcısı olmak isteyenlerle dolacaktır. “Biz daha çok AKP’liyiz, biz daha çok hizmet ederiz, biz daha çok sizin emrinizden çıkmayız.” diyen insanlar, millî eğitimde etkin ve egemen noktaya gelecektir.

Değerli milletvekilleri, şu anda biz, millî eğitime suikast tasarısını görüşüyoruz. Bu tasarı millî eğitim çalışanlarının motivasyonunu, psikolojisini ve heyecanını yok etmiştir. Tasarının duyulmasının ardından millî  eğitimin tepesinden tabanına kadar bütün çalışanlar kaygı ve bunalım içine girmişlerdir.

Millî Eğitim Bakanlığı, çalışanlarına heyecan, umut ve güven vermesi gerekirken, Bakanlık çalışanlarına mağdurluk, görevden alma ve sürgünü uygun görmektedir. Bu tasarı, millî  eğitimin hafızasını sıfırlamaktadır; liyakati, ehliyeti, uzmanlığı, kurumsallığı ve deneyimi cezalandıran bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı, çalışanları mağdur eden, başarıyı cezalandıran, yönetim deneyimini önemsiz gören bir anlayış tarafından önümüze getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, on iki yıldır işbaşında olan bir iktidar, on iki yıldır sayısız bakan değiştirdi. Her gelen bakan kendisine göre bakanlık ve bir eğitim sistemi öngördü. Bu zihniyet, her türlü tasarruf yapılabilecek bir kadavra olarak millî eğitimi görmektedir. Bir yasa tasarısıyla bütün okul müdürlerini ve millî  eğitim müdürlerini görevden alan böyle bir zihniyete “demokrat” demek mümkün değildir.

Askerde oluyordu, askerde 60 kişilik bir grup içerisinde ya da bölük içerisinde 1 kişi hata yapıyordu, komutan emrediyordu: “İstikamet Yamantepe, dağılın marş marş.” Aynı şey burada da söz konusu. Yani, birileri paralelleşmiş, birileri makamda çürümüş, kokuşmuş; onları ortadan kaldırmak için, bütün millî eğitim müdürlerine “Marş marş, hepiniz görevden alındınız.”, bütün millî eğitim müdür yardımcılarına “Hepiniz görevden aldınız.” Yok, böyle bir şey, bunu kimse bize izah edemez.

Değerli milletvekilleri, eğitimin bu denli yüzeyselleştirilmesi, önemsizleştirilmesi inanılır gibi değil. Hâlbuki düşünür Hobbes: “İnsanı topluma uygun hâle getiren güç, doğa değil, eğitimdir.” der, “Kanun, adalet ve toplum olmaksızın insan, bütün hayvanlardan daha fena olurdu.” diyen de Aristo’dur. Bireyin insan olmasında kimlik, kişilik ve şahsiyet kazanmasında devletin dolayısıyla onun yurttaşlarına sağlayacağı eğitimin çok büyük önemi vardır …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - …ama bu, her şeyden evvel bir adaleti gerektirmektedir. Burada yapılan şey adaletsizliktir, hakkaniyetsizliktir, hukuksuzluktur, Anayasa çiğnemektir ve dolayısıyla bunları hepimizin dikkate alarak bir daha önümüzdeki önergelerle gözden geçirilmesinde fayda var diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Tülay Bakır konuşacak.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun ikinci bölümünde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamda yurt dışı eğitimiyle ilgili bazı konulara değineceğim. 2010 Aralık ayı itibarıyla yurt dışına eğitim amaçlı giden toplam 22.383 öğrencinin 20.612’si özel öğrenci, 1.771’i resmî bursludur. Bu öğrencilerin yüzde 58’i fen bilimlerinde, yüzde 42’si sosyal bilimlerde eğitim almaktadır. Resmî burslu 1.771 öğrencinin 368’i dil öğrenimi için gönderilmiştir. Lisans öğrenimi öğrencisi yoktur. Geri kalan öğrencilerin yüzde 64’ü yüksek lisans, yüzde 36’sı doktora eğitimi için yurt dışına gitmiştir. Yurt dışına öğrenime giden 22.383 öğrencinin 20.612’si yani yüzde 92’si özel öğrencidir. Dil öğrenimi için giden öğrencilerin sayısı bu sayının dışındadır. Özel öğrencilerin yüzde 80’i lisans, yüzde 14’ü yüksek lisans, yüzde 6’sı doktora eğitimi için gitmişlerdi. Yüksek lisans ve doktora için giden öğrencilerin oranı resmî bursla giden öğrencilerin oranının çok gerisinde olmakla birlikte sayı olarak burslu öğrencilerin birkaç katıdır. Yurt dışına resmî veya özel öğrenci olarak eğitime gidenlerin hangi üniversitelerde ve lisansüstü hangi konularda eğitim aldıklarını bilmiyorum.

Yurt dışına özel olarak giden öğrencilerin 8.563’ü eğitimde önde giden 7 ülkede eğitim almakta, geri kalan 12.049 öğrenci okul ücretlerinin daha düşük olduğu ancak eğitim sıralamasında daha alt sıralarda yer alan ülkelere gitmişlerdir. Bu 12.049 öğrencinin yüzde 93’ü lisans, yüzde 5’i yüksek lisans, yüzde 2’si doktora için gitmiştir ve kız öğrenci sayısı yok denecek kadar azdır.

Yükseköğrenim amacıyla eğitimde önde gelen 7 ülkeye, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere, Fransa, Kanada, İtalya ve Japonya’ya özel olarak giden öğrenci sayısı ve eğitimdeki dağılımlarına baktığımızda öğrencilerin yüzde 61’inin lisans, yüzde 28’inin yüksek lisans ve yüzde 11’inin doktora eğitimi aldıkları görülmektedir. Japonya’nın aldığı toplam 134 öğrencinin yüzde 45’i doktora eğitimi alırken diğer ülkelerde bu oran yüzde 4 ila yüzde 19 arasında değişmektedir. Eğitimde önde gelen 7 ülkede öğretim gören toplam kız öğrenci sayısı 410’dur. Kız öğrencilerden doktora yapan sayı ise 36’dır. Kız öğrenci sayısının azlığı muhtemelen ailelerinin çekinceleri nedeniyledir.

Kırk yıl önce üniversiteden mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde burs sınavını kazanmama rağmen babam maddi olarak zor koşullarla karşılaşacağımı düşündüğünden doktora eğitimine gitmeme izin vermedi ve Türkiye’de doktoramı yaptım.

Ülkemizde öğrenci sayısını, lisans ve lisansüstü eğitimini kısaca değerlendirdiğimizde, 2013 yılı itibarıyla açık öğretimde eğitim alan öğrenci sayısı 2 milyon 256 bin 852’dir, bu yıl yeni kayıt başvuru sayısı 213.486’dır. İkisi arasındaki yüksek farklılık öğrencilerin eğitimlerini tamamlama yönünden hiç acele etmediklerini düşündürmektedir.

Normal eğitim veya yüz yüze eğitimdeki öğrenci sayısı 2 milyon 22 bin 867’dir. En yüksek sayı lisans öğrencileridir. Yüksek lisans öğrenim oranı yüzde 11, doktora öğrenim oranı da yüzde 3’tür. Ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitiminde kız-erkek öğrencileri arasındaki fark oldukça azdır. Yurt dışında doktora yapan resmî artı özel öğrenci sayısı toplam 1.715’tir. Ülkemizdeki doktora öğrencilerinin sayısı 59.763’tür yani 35 katıdır. Yurt dışı eğitimde önde gelen ülkeler ve buradaki ilk on içindeki üniversitelerde eğitim için akseptans alınması çok güçtür. Özellikle Avrupa ülkeleri öncelikle kendi vatandaşlarını, ikinci sırada Avrupa Birliğine üye ülkelerin öğrencilerini tercih etmektedirler. Ertegün ailesinin Oxford Üniversitesine yaptığı bağış bu üniversitenin Türkiye’den gelen öğrencilere daha toleranslı yaklaşmalarını sağlamıştır. Ülkemizde artık yeni özel ve vakıf üniversitelerinin açılmasından çok, üniversitelerimizin ana bilim dallarına ve özellikle doktora eğitimine destek verilmesinin büyük fayda sağlayacağı düşüncesindeyim.

Ülkemizde gelecekte tüm büyükannelerin doktoralı olması dileğimle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına diğer konuşmacı Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim sistemimizde önemli değişiklikler yapan kanunun ikinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bir öğretmen olarak konuşmak istiyorum. 1990 yılından beri dershane sahibiyim. Dershaneler geçmiş dönemde gerçekten ihtiyaçtı. O dönemde öğrencilere okul müfredatına paralel olarak test tekniği öğretiliyor ve öğrencilerimizin yüzde 70’i de başarılı oluyordu. Zamanla merdiven altı dershanecilik arttı, hem okulda öğretmen hem dershanede öğretmen modeli gelişti. Bazı öğretmenler gizli dershane ortağı olmak suretiyle öğrencileri dershaneye yönlendirdiler. 28 Şubatın oluşturduğu şartlarla birlikte Millî Eğitim Bakanlığının üst yönetimi… Bu dönemde okul müfredatının içi boşaltıldı, müfredatlar işlenmez hâle getirildi. Okullar olsa da olur olmasa da olur bir yapı hâline sürüklenirken, dershaneler olmazsa olmaz kılındı. Dershane olmazsa üniversite kazanılmayacağı fikri âdeta dokunulmaz olarak milletin zihnine nakşedildi. 28 Şubatın bu projesine dokunmak isteyenlere karşı her türlü karşıt lobi harekete geçirildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut yapıda çocuklarımız ilkokuldan itibaren üniversiteye kadar yarış atı gibi koşturulmaya başlandı. Bu yapı çocukluğu yok eden, çocuklarımızın koşup oynamasını engelleyen, hafta sonlarını gasbeden bir yapıdır. Bazı dershaneler maalesef öğretmenleri mağdur etmekte, öğretmenlerin sigortaları yatırılmamaktadır. Çoğu zaman az olan maaşlar dahi ödenmemektedir. Bu sistemden öğrenciler, öğretmenler ve veliler mağdur olmaktadır. Öğrencilerle birlikte çoğu veli de hafta sonları dershanelere gitmekte ve tatil günlerini yok etmektedirler. Bugün üniversitelerde okuyan, hatta 30 yaşın altındaki neslin önemli bir kısmı hafta sonunu bilmeden, çocukluğunu doyasıya yaşayamadan, oyundan uzak, testlerin içinde boğulmuş, sosyal becerilerini yitirmiş bir nesil olarak yetişmiştir. Bu anlayış toplumu germektedir, mutsuz insanlar oluşturmaktadır. Bu haksızlığı hiçbirimizin bu topluma daha fazla yaşatmaya hakkı yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dershaneler değil, milletin geleceği önemlidir. Test tekniğini iyi bilen ezberci bir neslin bu ülkeye faydası yoktur. Bir dershane sahibi de olsam kendimden önce milletin geleceğini düşünmeliyim. Test tekniğiyle yetişen gençler yerine sosyal ve kültürel faaliyetlere katılan, okulunda eğitimini en üst seviyede alan, ezbercilikten uzak, kendisini ifade edebilen, düşünebilen, sorgulayan, buluş yapabilen, olimpiyatlara kendisini hazırlayabilecek muhakeme yeteneği gelişmiş bir gençlik yetiştirmeliyiz. Eğitim sistemimiz bizzat toplumla yürüyen, dört duvar arasından kurtarılmış, hayatın içine yaklaşan bir düzene kavuşturulmalıdır.

Bu düzenleme ile dershaneler kapatılırken hiç kimse mağdur edilmeden yeni bir kapı açılmaktadır. Dönüşüm süreci ciddi teşviklerle desteklenmektedir. Bu noktada özel okulların yaygınlaştırılması projesi bu ülkenin geleceğine damga vuracak önemli bir projedir. Devlet, okul yapmaktan, yatırım yapmaktan ağır ağır çekilmelidir. Bu işleri özel sektör yapmalı ve devlet onlardan hizmet satın almalıdır. Yasayla, bu alanda ciddi teşvikler getirilmektedir. Verilen süreler de dönüşüm için yeterlidir. Hem mevcut özel okullara teşvik verilmekte hem de yenileri teşvik edilmektedir.

Sektörün içindeki biri olarak şunu görüyorum ki bu teşviklerle sektör çok rahat bir şekilde dönüşecektir. Özel okullar sayesinde yükü azalan devlet okullarındaki kalite de artacak ve fırsat eşitliği tabana yaygınlaştırılmış olacaktır.

İktidarımızın ilk yıllarında Sayın Başbakanımız özel okullara 10 bin öğrenci alacağı açıklaması yaptığında Cumhuriyet Halk Partisi ve benzeri zihniyetler ve darbecilerin duruşlarını hatırlatmakta fayda vardır. Eğer o gün, o projeye karşı çıkılmasaydı, bugün, bu dönüşüm çoktan gerçekleşmiş olacaktı.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; paralel yapının dershaneciliğin dönüştürülmesine karşı olması gayet normaldir. Çünkü, hem insan kaynağı hem de para kaynağını yitirmektedirler. Bu yapı, hem öğrencilerden para almakta hem de “Fakir öğrencileri okutuyoruz, yurt dışında okul açıyoruz.” diye milletimizden para toplamaktadırlar. Şimdi, bu çarkları yıkılacak, kaynakları kurutulacak diye feryat ediyorlar. Burada yasaya karşı çıkanlar paralel yapının yararına, milletin zararına iş yaptıklarının farkına varmalıdırlar diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisine yönelik bir sataşmada bulunmuştur efendim. Cumhuriyet Halk Partisinin diktatörlüklerle birlikte belirli projelere karşı çıktığını söylemiştir. Tamamen gerçeğe aykırı bu ifade nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Çorum Milletvekili Murat Yıldırım’ın 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son derece gerçeğe aykırı bir beyan bir kere. Yani, sizin ne yaptığınıza bakmak lazım, sizin ne yaptığınıza bakmak lazım. Düne kadar bu dershaneleri yukarıya koyan, kutsayan sizdiniz. Sizin döneminizde, 2002’den 2013’e kadar, dershane sayısı 2 katına çıktı, dershanelerdeki öğrenci sayısı da 2 katına çıktı. Yani, hem “Dershanelere karşıyız.” diyeceksiniz hem “Onları bu sistemden kaldıracağız.” diyeceksiniz hem de sizin on iki yıllık iktidar döneminizde sayıları 2 kat artacak. Şimdi de çıkacaksınız “Dershaneler bu sistemde yararlı değil zararlı, bunu kaldıracağız.” diyeceksiniz. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin eğitim programında bütün öğrenciler için, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan bütün öğrenciler için fırsat eşitliği vardır. Yani ister Şırnak’ta okusun çocuğumuz, ister İstanbul’da okusun, ister İstanbul’un Levent’inde okusun, ister İstanbul’un Sultanbeyli’sinde okula gitsin, bütün öğrenciler için eğitimde fırsat eşitliği vardır. Bütün ana babaların çocuklarının iyi eğitim alma hakkı vardır, bu bir insanlık hakkıdır. Siz bu hakkı verdiniz mi? “Dershaneyi kapatıyorum.” diyorsunuz. Elbette ideal bir sistemde dershane olmaz. Dershaneyi yaratan neden, millî eğitim sisteminin yetersizliğidir. Yarışma üzerine kurulu bir sistemde çocukları yıllardır perişan ettiniz, her sene sistem değiştiriyorsunuz. Şimdi “Bu sistemde hiçbir iyileşme yok, dershaneyi kaldırıyorum.” diyorsunuz. Keşke CHP’nin programlarından biraz nasiplenebilmiş olsaydınız.

MURAT YILDIRIM (Çorum) –  O fırsat geldi önünüze.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geldik. Süremiz on beş dakika, bu süreyi yarı yarıya kullanacağız. Sisteme giren milletvekilleri var. Şimdi, sırasıyla kendilerine söz vereceğim.

Sayın Havutça…

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dün, atanamayan öğretmenlerle ilgili araştırma önergesi sonrasında, birçok atanamayan öğretmen arkadaşımız bizleri arıyor. Bu sistemin çözümüyle ilgili, eğitim fakültelerinin düzenlenmesi ve bu sorunun en kısa sürede bu mağduriyetlerin giderilmesiyle ilgili bir çalışmanız var mı?

İkinci bir soru: Mart ayında bir atama söylentileri var ve sürekli öğretmen adayları soruyor. Mart ayında yeni bir atama düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir Bakanlar Kurulu üyesi olarak soruyorum. Başbakanın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Saraç’la yaptığı telefon görüşmeleri ortaya çıkmıştır. “Biz halk duymasın diye Meclisi gece çalıştırıyoruz. Siz naklen yayınlıyorsunuz. Böyle şey olur mu?” diyor. Yani Meclise sansür uygulanıyor. Bizi sabaha kadar çalıştırarak zulüm yapıyorsunuz. Herhâlde “gece Mecliste sizden gizlenenler” programı yapsa bir televizyon programı izlenme rekoru kırar. Bu Meclisi Başbakanın emir kulu hâline getirdiniz. Meclis, Hükûmeti değil, Hükûmet, Başbakan Meclisi denetler durumdadır. Bundan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Dinçer…

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, biraz önce, Sinop’ta intihar eden bir öğretmenin haberi yüreğimizi sızlattı. Atanamayan öğretmenlerimiz intihar ediyor. Bugün  öğretmen yetiştiren kurumlarımızın ve üniversitelerimizin kapasitesi ne kadardır? Atanmamış kaç öğretmenimiz sırada beklemektedir? İstihdam edemeyeceğimiz miktarın üzerinde öğretmen yetiştirmek hangi bilimsel kritere uymaktadır?

Gene, illerde görev yapan il eğitim denetmenleri, yeni adıyla il maarif müfettişlerinin özlük ve sosyal haklarının bakanlığımız eğitim ve denetçilerinin özlük ve sosyal hakları seviyesine getirilerek her ikisini birleştirmeyi düşünüyor musunuz veya yeni adıyla il maarif müfettişlerinin özlük haklarında bir iyileştirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Serindağ…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 150 bin civarında öğretmen açığı olduğu herkes tarafından bilinmektedir, bunu siz de biliyorsunuz. Gene, siz de biliyorsunuz ki bir toplumun geleceği açısından eğitim çok önemli. Eğitim sorununu giderememiş bir ülkenin, bir toplumun, bir devletin kalkınması mümkün değil. Tüm bunlar ortada iken öğretmen açığını giderememenizin sebebi nedir? Bu konuda toplumu aydınlatır mısınız? Bütçe rakamlarını örnek verecekseniz veya gerekçe gösterecekseniz, bir köprünün ödeneğiyle siz eğitim sorununu halledebilirsiniz. Eğitim sorunu ertelenemeyecek bir sorundur. Bu konuda toplumu aydınlatıcı, bizi aydınlatıcı bilgi verir misiniz? Öğretmen açığının giderilmemesinin özel bir nedeni var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ideolojik ve siyasi çıkarlarınız için dershaneleri sorun hâline getirerek, onlara -paravan olarak- bir savaş açtınız ve Millî Eğitimde bununla birlikte yönetici tasfiyesi yapıyorsunuz, millî eğitimi de özelleştiriyorsunuz.

Sorum şu: Yapacağınız bu değişiklikler okulların temizlik, ısınma gibi temel ihtiyaçlarını çözecek mi? Vatandaştan artık para toplanmayacak mı? Ders kitaplarını veriyorsunuz ama “yardımcı kitap”, “dergi” adıyla ailelerin ocağına incir ağacı dikiyorsunuz; bu uygulamadan vazgeçecek misiniz? Bina sorununu çözecek misiniz bu kanun çıktıktan sonra? Tuvaletlere sabun koyabilecek duruma gelebilecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Teşekkür ederim.

Türkiye genelinde yapılan bir anketi bilgilerinize sunmak istiyorum. Bu anket diğer anketlere benzemiyor, bu anket manipüle edilen seçim anketlerinden değil. Sizlere atanamayan öğretmenlere yapılan anketten söz etmek istiyorum.

Artık tüm Türkiye biliyor, Türkiye genelinde 300 bin atanamayan öğretmen var. Bu öğretmenlerden 1.127’sine anket yapılarak “Atanamadığınız takdirde intihar etmeyi düşünüyor musunuz?” diye soruyorlar. Çok üzücü ama eğitim fakültesini bitirmiş, gencecik insanların yüzde 38’i bu soruya “Evet.” diye cevap veriyor. Seçim bölgem olan Malatya’da anket yapılan öğretmen adaylarından 127’si intiharı düşünüyor. Eğitimi getirdiğiniz nokta bu. Bu konuda yapmayı düşündüğünüz bir çalışma var mı? Atanamayan öğretmenlerin sorunlarını çözmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Gümüş…

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Biz biliyoruz ki dershanelerin kapatılması siyasi bir karardır. Bunu anlıyoruz, herkes de biliyor. İktidarınızın 12’nci yılında dershaneleri kapatmaya kalktınız, bunu da gerçekleştirmek istiyorsunuz. Şimdi, bu dershaneler okullaşmak isterlerse bununla ilgili bir stratejiniz var mı? Tabii ki okullaşmak isteyenlere birtakım destekler veriyorsunuz ama bu dershanelerin özellikle cemaatle ilgili olanlarını belli bir oranda düşünüyor musunuz ya da bu konuda net bir stratejiniz var mıdır? Eğer siyasi bir karar olduğu kabul edilirse sizlerce, ki bunları da başka demeçlerden anlıyoruz. Eğer siyasi bir kararsa, cemaatlerin sahip olduğu ya da cemaate yakın okullarla ilgili bir stratejiniz olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın İncekara…

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Önce, dershanelerin yükünden çocuklarımızı kurtardığınız için size çok çok teşekkür ediyorum. Yalnız, bu arada, bazı özel dershaneler ve bazı özel okullarda derslerin bırakılıp -çocuklarımızın- sadece Recep Tayyip Erdoğan’a küfredilir bir hâle gelmesi sizleri rahatsız ediyor mu? Çocuklarımızın böyle bir tacize maruz kalması karşısında bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ikinci sorum da şöyle olacak: Biliyorsunuz, 30 Martta yerel seçimlerde okullarda bina sorumluları görevlendiriliyor ve bunun için de seçim kurulu tarafından listeler isteniyor. Bazı okul müdürleri bina sorumlusu olmak istedikleri hâlde onlar bina sorumlusu yapılmıyor da, ilçe veya il millî eğitim müdürünün isteğiyle başka insanların görevlendirilmesi söz konusu oluyor. Bu, biraz kurcalandığında “Efendim, bize böyle talimat geldi, bu okulun sorumlusu bu olacak.” deniyor.

Acaba, bu konuda bir bilginiz var mı? İlçe millî eğitim müdürünün veya il millî eğitim müdürünün okul sorumlusu belirleme, tayin etme, önerme yetkisi var mı? Niçin buna ihtiyaç duydunuz? Çünkü, kritik bir seçime giriliyor, okul sorumlularının da öneminin çok büyük olduğunu biliyorsunuz. Buna da -bu kadar- tenezzül edecek duruma geldiniz mi diye merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Havutça’nın eğitim fakülteleriyle ilgili sorusu… Öğretmen Strateji Belgemizde ve ayrıca Öğretmen İstihdamı Projeksiyonları Çalıştayı sonuçlarına göre, eğitim fakültelerinin kapasitesi ve önümüzdeki asgari on yıl boyunca hangi alanlarda hangi öğretmenlere ihtiyaç duyacağımıza yönelik olarak, eğitim fakültelerinin kapasitelerinin belirlenmesi çalışmaları YÖK’le iş birliği hâlinde sürdürülüyor. Öğretmen Strateji Belgemizi açıkladığımızda bunun altyapısını da kamuoyuyla paylaşmış olacağız.

“Mart ataması var mı?” Bu soru için özellikle teşekkür ediyorum çünkü bu konuda kamuoyunda ciddi bir kafa karışıklığı var. İşin esası şudur: Haziran ayından sonra, temmuz ayında yeni yapılacak KPSS sınavları ve alan sınavları neticesine göre, temmuz ayında yapılacak sınavların… Haziranda okullar kapanacak, temmuzda sınavlar yapılacak, ağustos ayında da inşallah 40 bin öğretmen adayını atayacağız. Yani, mart ayında atama yok. Ocakta 10 bin atama yaptık farklı alanlarda, temmuzda yapılacak KPSS  sınavlarından sonra, ağustos ayında 40 bin atama yapacağız inşallah.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – KPSS’yi kazananlar bir daha sınava girecekler mi Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Tabii, bir yıl geçerli olduğu için. Onun için, temmuzdaki sınavlardan sonra, temmuz sınavlarının sonuçlarına göre, ağustosta atama yapacağız, 40 bin atama yapacağız ama ağustosta.

Şimdi, arkadaşlar, dün gece de burada konuşuldu, hatta bazı hekim arkadaşlarımız da bu konudaki deontolojiyi zorlayacak beyanlarda, Sinop’ta intihar eden bir kızımızla ilgili, bir evladımızla ilgili çok yakışıksız beyanlarda bulundular. Birkaç nedenle yakışıksız:

Bir: Ortada çok acı, insani bir olay var, intihar vakası. Bakınız, medyada, medya etiğinde bile intihar olayları mümkün olduğu kadar yer almaz. Çünkü, belli hastalık türlerinde, belli ruhsal sorunları olan kişiler üzerinde intiharın, bu haberlerin tetikleyici etkileri olabileceği varsayılır, söylenir ve medyada da, işini ciddiye alan, sorumluluk sahibi medyada da intihar haberleri ya görülmez veya olabildiğince az görülür. Şimdi eğitim konusunu tartışıyoruz ve daha önce bir dershanede öğretmenlik yapmış… Ben daha önce, burada konuşan milletvekili arkadaşlarımıza özelde bu intiharla ilgili ayrıntıları söyledim. Bunu bu kadar ulu orta, bir defa, kişilik haklarına saldırı gibi düşündüğüm için konuşmak da istemiyorum. Ama lütfen…

Hele şu, Sayın Ağbaba’nın sözünü ettiği anket. Yani, bu, insanlık dışı bir şey. “Atanamadığınız takdirde intihar etmeyi düşünüyor musunuz?” diye gençlere soru sormak her türlü meslek ahlakına aykırı. Aramızda hekimler var, onlar söylesinler. Böyle bir şey olabilir mi? Gayet tabii, işsiz pek çok arkadaşımız var ve bunların sorunları var. Ama “Siz bu sorununuz çözülmediği takdirde intihar etmeyi düşünüyor musunuz?” diye soru sorarak anket yapılır mı? Ve bu anket, böyle bir anket, bilimsel bir anketmiş gibi buraya getirilir mi?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz çözün. Yalan mı, intihar etmedi mi öğretmenler? 50’ye yakın öğretmen intihar etti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – İntihar… Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu içinde hekim arkadaşlarımız var. Lütfen onlarla istişare edin. Bu konuları böyle konuşmak doğru mu, değil mi, konuşun aranızda. Sonra tekrar soru soruyorsanız gereken cevabı o zaman vereyim.

Okul müdürlerinin atama yetkisi… Bakınız, bu, özellikle okul müdürü, müdür yardımcısı, yöneticileriyle ilgili düzenleme, ilk takdim konuşmamda da, komisyondaki konuşmamda da, açıklamamda da vurguladım. Meselenin özü şudur: Okul yöneticisi -müdürler dâhil- atamalarında mevzuatımızda, hukuk uygulamasında iki tür içtihat var, birbiriyle çatışan iki içtihat var. Bir tanesi, Anayasa Mahkemesinin de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na atıfta bulunarak kabul ettiği, bunların geçici görevlendirme olduğu, kadro konusu olmadığı, dolayısıyla, görevlendirmeye dair mevzuata tabi oldukları. Buna mukabil, bazı idare mahkemelerinin… Bütün idare mahkemelerinin değil çünkü bazı idare mahkemeleri Anayasa’nın içtihadı doğrultusunda, bazıları bunları kadro addeden bir içtihat doğrultusunda karar veriyorlar. Dolayısıyla, biz bu düzenleme ile yasaya yazarak bunun, Anayasa Mahkemesinin içtihadında belirtildiği gibi, görevlendirme olduğu, aslolanın öğretmenlik olduğu, okul müdürlüğü, müdür yardımcılığı vesaire, bunların da ikinci görev olduğu, tıpkı üniversitelerdeki dekanlık gibi, başhekimlik gibi ikinci görev statüsünde olduğu ve belli bir süreden sonra asli görevlerine dönebilmeleri gerektiği, dönmeleri gerektiği…

Şimdi, bu genel kuralı koyduktan sonra, bu kuralı uygulamak için “2013-2014 eğitim-öğretim yılı sonu itibarıyla görevleri sona erer.” demek bu kuralın hukuki zeminini oluşturmak anlamına gelmekle birlikte “Biz 2013-2014 eğitim-öğretim yılı sonu itibarıyla bu 16 bin müdürümüzün tamamına işten el çektireceğiz veya görevlerinden alacağız; onların yerine 16 bin yeni müdür atayacağız.” anlamına gelmiyor. Bunu Komisyonda anlattım, bire bir görüşmelerimizde de arkadaşlarımıza izah ettim, Komisyon üyesi arkadaşlarımıza da izah ettim. Hatta, burada, şimdi -bence siyaseten bile yanlış- popülizm yapan arkadaşlarımız bunun aslının böyle olduğunu biliyorlar, bunun böyle olduğunu biliyorlar.

ÖZCAN YENİCERİ (Ankara) – Sayın Bakanım…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bakın, siyaseten de yanlış bir popülizm yapıyorsunuz.

ÖZCAN YENİCERİ (Ankara) – Hayır, hayır.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Müdürlere oynarken öğretmenleri gözden çıkarıyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz.

ÖZCAN YENİCERİ (Ankara) – Siz böyle bir yetkiyi aldığınız andan itibaren düşürüyorsunuz; olmaz böyle  bir şey, kabul edilemez bu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Dolayısıyla, müdürler, müdür yardımcıları, 39 bine varan -16 bin müdür ve diğerleriyle birlikte 39 bin- görevlinin bir kısmı bunların ikinci görev olduğunu bilerek görevlerine devam edecekler. Bir kısmı sadece performanslarına bakarak, profesyonel becerilerine bakarak, gayet tabii, değiştirilebilir.

Bu yetkinin Bakanlıkta olmasını, evet, istiyoruz çünkü biz başarılı ya da başarısız olduğuna bakmaksızın herhangi bir işlem yapamıyoruz. Yani, bu alanda testiyi kıranla suyu getiren bir, hukuken. Dolayısıyla, objektif kriterlerle, nesnel kriterlerle, sizlerin de itiraz etmeyeceği kriterlerle bu görevlendirmeler… Bakın, biz burada bir güvence getiriyoruz aslında çünkü 652’ye göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz bitti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bir cümle daha söyleyeyim.

BAŞKAN – Bir dakika uzatmıştım sizin için, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Aslında görevlendirme olduğu için, görevli olmamakla birlikte, bir garanti getiriyoruz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan, bunun yanlış olduğunu siz de biliyorsunuz, yönetim ilkelerine aykırı yani böyle bir uygulama.

BAŞKAN – Sayın Bakan, yazılı olarak vereceksiniz herhâlde.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım ama bunu yapmadan önce bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.56

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Madde 16’ya bağlı (15/A) maddesi üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu’na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 16 ncı maddesinde yer alan "15/A ve 15/B" ibaresinin "15/A ile 15/B" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

               Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar                                      Bülent Belen

                       Adana                                           Kastamonu                                         Tekirdağ

                Mustafa Erdem                                      Alim Işık

                      Ankara                                             Kütahya

                           

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 16 ncı maddesinde 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 15/A maddesinin (g) bendinden sonra gelmek üzere (ğ) bendinin eklenmesi ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                   Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan                                    Selma Irmak

                        Muş                                                 Şırnak                                               Şırnak

                   Özdal Üçer                                        Erol Dora

                         Van                                                Mardin

“ğ) Yapılan sınavların teknik raporlarını ve temel istatistiklerini hazırlamak ve yayınlamak.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 16 ncı maddesinin "MADDE 15/A" bölümünün başlığı ile birlikte yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                                  Gürkut Acar

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Antalya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Sayın Gürkut Acar.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin 15/A maddesiyle ilgili önergemiz üzerinde söz aldım. Sizleri selamlıyorum.

AKP iktidarı, Türkiye’nin çivisini çıkarmıştır; bu çivisi çıkmışlıkla da her şey altüst ediliyor, bütün kurumlar altüst ediliyor. Eğitim yapboz tahtası hâline getirilmiştir. Bakana göre eğitim mevzuatı, Bakana göre Bakanlık teşkilatı yaratılıyor. Buradan Türkiye'nin yararına, çocuklarımızın yararına bir şey çıkması mümkün değil. Bu kanundan da çıkmayacaktır çünkü altyapısı hazırlanmış bir kanun değildir.

Başbakanın canı sıkıldı, “Gökten ne yağarda yer kabul etmez.” diyerek yere göğe sığdıramadığı hocasıyla arası açıldı ve hocasıyla çatışmaya başladı. Şimdi bu çatışmanın ortaya çıkardığı yolsuzlukları, hırsızlıkları örtebilmek, daha kolay ve daha hızlı tasfiyeler yapabilmek için kanun üstüne kanun çıkarılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun fabrikasına döndü. Sürekli olarak torba torba kanun yapılıyor. Yolsuzluğu, hırsızlığı örtebilmek için hâkimler ve savcılar doğrudan Adalet Bakanına bağlanıyor. Suçun ve suçu ortaya çıkaracak yöntemlerin, aramanın, el koymanın tanımı değiştirilerek yolsuzluklar örtbas edilmeye çalışılıyor.

Türkiye'nin çivisi çıktığı için Cumhurbaşkanı da önüne ne gelirse onaylıyor. Anayasa’ya aykırı kanunları geri göndermek yerine, kendince açıklamalar yaparak onaylıyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu bunun bir örneğidir. Cumhurbaşkanı “Geri göndersem aynı şekilde gönderirler.” diyor. Bu, hukuksuzluğun itirafıdır. Cumhurbaşkanı “Bunlar hukuksuz ama, Anayasa’ya aykırı ama onaylamasam da Hükûmet bildiğini okuyor, aynı şekilde geri gönderiyor.” demeye getiriyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bir kanun hukuksuzsa, Anayasa’ya aykırıysa bunun gereğini yapacaksın. Bir anlamı olmayan, yaptırımı olmayan açıklamalar yaparak hukuksuzluğu onaylamak Cumhurbaşkanının görevi değildir; daha doğrusu görevin kötüye kullanılmasıdır. Bu tablo Türkiye'de hukuksuzluğun hangi boyuta ulaştığının açık kanıtıdır.

Geçen bu kürsüden “Başbakanın yolsuzluk tanımı yaptığı yerden, ‘Devletin kasasından çıkan bir şey yok.’ diyerek hâkimlere savcılara yol gösterdiği yerden adalet çıkmaz. Yolsuzluğun, hukuksuzluğun hukuku yapılıyor. Kanunlarla yolsuzluğun, hırsızlığın, suçun tanımı değiştiriliyor ve bu düzenlemelerden sonra Sarraf da bakan çocukları da tahliye edilecek, cezaevindekiler sıfırlanacak. Bunun için kâhin olmaya gerek yok.” demiştim. Ne oldu? Mesaj yargıya ulaştı ve 17 Aralıkta yakalanan kim varsa tahliye edildi. İşte, cezaevindekiler sıfırlandı, tam anlamıyla sıfırlamak buna denir. Artık Türkiye’de AKP’nin hukuku, AKP’nin yargısı, AKP’nin adaleti vardır. Türkiye’de hukuk, adalet, yargı; AKP’ye, Başbakana, bakanlara dokunmadığı sürece vardır. “Kumpas” dediğiniz Balyoz’da, Ergenekon’da insanların hayatlarını sıfırladınız. Yolsuzlukta tutukluları sıfırladınız. Böyle hukuk, böyle adalet, böyle ahlak olur mu? Değerli arkadaşlar, artık Türkiye, sadece garibanlar ve Başbakana muhalefet edenlerin yargılanabildiği bir ülke hâline gelmiştir. Artık Türkiye, kimsenin hukuk güvenliği olmadığı bir ülkedir.

“Olağanüstü koşullar var.” denilerek, “paralel yapı” denilerek, “kumpas” denilerek olağanüstü düzenlemeler yapılıyor ve Türkiye bir uçuruma doğru sürükleniyor. Eğer çerçeveniz hukuk, eğer çerçeveniz akıl ve bilim, eğer çerçeveniz demokrasi ve özgürlük olmazsa ortaya bir yıkım çıkacağı kuşkusuzdur.

Ben, buradan, her kanuna koşulsuz şekilde oy veren sizlere sormak istiyorum: Ne zaman duracaksınız? Ne zaman hukuksuzluklara “hayır” diyebileceksiniz? Ne zaman bir yanlışa “yanlış” diyebileceksiniz? Her duruma, her gelişen olaya göre kanun, yolsuzluğa hukuk yapmaya çalışırsanız hiçbir yerde duramazsınız. Hâkimi değiştir, savcıyı değiştir, yetmedi HSYK Kanunu’nu değiştir, yetmedi suçun tamamını değiştir; yetmedi soruşturma yöntemini, aramayı, el koymayı değiştir, yetmedi torba torba kanunlarla yolsuzluğun hukukunu oluştur.

Şimdilik bunlar yetti, cezaevleri 17 Aralık için sıfırlandı. Peki, bunların yetmediği yerde ne olacak? Nerede duracaksınız değerli arkadaşlarım? Bütün bunlar yetmezse, Başbakanı, bakanları, çocuklarını ve iktidarınızı kurtarmak için “Başbakan ne derse o olur kanunu” çıkartmayacağınızın garantisi var mıdır? Bence yoktur. Dünya çapındaki yolsuzluğu, hırsızlığı örtmek için Türkiye’yi bir uçuruma sürüklüyorsunuz. Artık durun, artık yeter diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.04

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 16 ncı maddesinde 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 15/A maddesinin (g) bendinden sonra gelmek üzere (ğ) bendinin eklenmesi ve diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

“ğ) Yapılan sınavların teknik raporlarını ve temel istatistiklerini hazırlamak ve yayınlamak.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sınavların şeffaflığının, geçerliliğinin ve güvenilirliğinin sağlanabilmesi için sınav teknik raporu ve temel istatistikleri hazırlanmalıdır. Bu teknik raporda sınav test maddelerinin güçlük indeksleri, şayet yapılmışsa pilot uygulamalarının sonuçları, her bir test maddesinin seçeneklerinin sağlıklı bir şekilde işleyip işlemediği, her bir test maddesi ve toplamda tüm sınav için verilen cevaplama süresinin neye göre belirlendiği gibi sağlıklı bir testte yer alması gereken bütün bilgilere yer verilmelidir. Türkiye'de yapılan merkezi sınavların sonuçlarına ilişkin teknik raporlar yayınlanmamakta temel istatistiklerde çok sınırlı bir şekilde yayınlanmaktadır. Bu nedenle sınavların geçerliliği ve güvenilirliği sınavların gösterdiği ya da yarattığı eşitsizlik durumları kamuoyunun bilgisinden saklanmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığına bu bilgilere ilişkin sorulan soru önergelerinin cevaplanmaması da eğitim sistemine ve sınavlara yönelik kamuoyunun güvenini azaltmakta ve toplumun bilgi alma hakkı engellenmektedir. Bu gerekçelerle bu önergedeki düzenlemeyle sınava giren adaylara tatmin edici bilgilerin sunulması böylece, sınavların şeffaflığının, geçerliliğinin ve güvenilirliğinin sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu’na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 16 ncı maddesinde yer alan "15/A ve 15/B" ibaresinin "15/A ile 15/B" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Oğan…

BAŞKAN – Iğdır Milletvekili Sayın Sinan Oğan konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir kadro açma, yine bir kadrolaşma maddesi, yine bir kendinizi kurtarma kanunu üzerinde konuşuyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yalnız, konuşmaya geçmeden önce, özellikle, yeni bakan olmuş değerli milletvekillerine bir çağrım olacak. Sayın bakanlar, muhalefet kulisi sizlerin silahlı korumalarınızdan geçilmiyor. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, muhalefet kulisinde silahlı korumalarınız olmadan da dolaşabilirsiniz. Biz muhalefet milletvekilleri olarak sizi koruruz, merak buyurmayınız, burası Millet Meclisi. Millet Meclisinin içerisinde silahlı dolaşan vekilleri biliyorduk ama son günlerde muhalefet kulisinde sizin silahlı korumalarınızdan geçilmiyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, özellikle müdür ve müdür yardımcısı kadrosunda olan 73 bin tane kadroyu boşaltacaksınız seçimden önce. Ne yapacaksınız bunun yerine? Hak edeni mi getireceksiniz? Hayır. Bir mülakatla, bir uydurmayla bir şekilde size yakın olan 73 bin kişiyi yönetim kadrosuna, yönetici kadrosuna atamak istiyorsunuz ve size uzak olduğunu düşündüğünüz ama bu alanda yetkin mi, değil mi, ona bakmadığınız 73 bin kişiden kurtulmak istiyorsunuz. Bunlar sizi kurtarmayacak. Millî Eğitim Bakanlığı yazboz tahtasına zaten çevrilmiş durumda. Sizin, bakanlıklar içerisinde eğer bir not ortalaması getirsek, vatandaşa “Hangi bakanlığın hangi icraatını beğeniyorsunuz?” diye sorsak emin olunuz ki en başarısız bakanlığınız Millî Eğitim Bakanlığıdır. Zaten bakan dayanmayan bir bakanlık da Millî Eğitim Bakanlığıdır. Hâlbuki en istikrarlı olması gereken bakanlık da, siyasetin en girmemesi gereken bakanlık da Millî Eğitim Bakanlığıdır. Bu sebeple, eğer bir kadrolaşmanız vesair olacaksa hiç olmazsa bunu Millî Eğitim Bakanlığı üzerinde denemeyin. Başka bakanlıklarda yani gelecek nesillerimizi tehlike altına almayacak başka bakanlıklarda yapıyorsanız yapın, zaten yapıyorsunuz ama bunu gelin Millî Eğitim Bakanlığında yapmayın.

Bir taraftan diyorsunuz ki “Bizim, IMF’e borç verecek kadar ekonomimiz iyi; öte taraftan ciddi bir öğretmen açığı var, birçok okul öğretmensiz, dersler boşa geçiyor. Bazılarını kendi ihtisası olmayan alanlarda dışarıdan kiralıyorsunuz, taşeron sistemini buraya da getirdiniz ama öte yandan dışarıda da ciddi bir öğretmen var, iş bulamayan öğretmen var. Bakın, biz muhalefet milletvekili olduğumuz hâlde yüzlerce, binlerce iş talebi var ve bu iş talebinde bulunanların önemli bir kısmı öğretmen. Öyle bir noktaya gelmiş ki bu insanlar, ne iş olsa yaparım noktasına gelmişler. Dolayısıyla, hem öğretmen açığı var hem iş arayan öğretmen adayı var iken, eğer ekonomimizde de bir sorun yok ise, bir an önce bunları atamak lazım.

Bütün bu işleri yaparken, değerli milletvekilleri, bir şeye dikkat etmek lazım. Millî Eğitim Bakanlığı gelecek nesillerimizi yetiştirecek olan bakanlıktır. Millî Eğitim Bakanlığı yazboz tahtasına çevrilecek bir bakanlık değil. Öğretmen intiharları konuşuldu burada; doğru, ciddi oranda öğretmenlerimiz bunalım içerisinde ama bununla beraber -üniversitelerdeki sorunlara daha değinmiyorum- ne iş yaparsanız yapın değerli milletvekilleri, aklınızda esas kuralın Allah rızası olması lazım. Ama bugün siz, Allah rızası için çalışmıyorsunuz, son tahliyeden sonra gördük ki Allah rızası değil, İran’ın Reza’sı sizin için aslolan olmuş.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hadi be!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Saçmalama, hep saçmalayacak mısın sen?

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Ağzından çıkanı kulağın duysun.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Madde 16’ya bağlı 15/B maddesi üzerinde iki adet önerge vardır.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun  ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 16. maddesinin 15/B maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu                                                D. Ali Torlak                                    Lütfü Türkkan

                      Kayseri                                             İstanbul                                             Kocaeli

                Mehmet Şandır                                   Sinan Oğan                                    Mehmet Günal

                      Mersin                                                Iğdır                                               Antalya

Madde: 15/B- a) Yüksek öğretim politikasının, strateji ve amaçlarının belirlenmesi, geliştirilmesi ve etkili bir şekilde yürütülmesi için Yüksek Öğretim Kurumu ile ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak gerekli tedbirleri almak.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 16 ncı maddesinin "MADDE 15/B" bölümünün yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                                  Gürkut Acar

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Antalya

BAŞKAN – Komisyon okunan son önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Antalya Milletvekili Sayın Gürkut Acar konuşacak önerge üzerinde.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin 15/B fıkrasıyla ilgili önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.

Az önce, Türkiye’deki hukuksuzlukları ve bunların yargı alanına yansımalarını anlatmaya çalıştım. Şimdi eğitim üzerinde biraz durmak istiyorum.

Şimdi bu tasarı ile de bir yandan eğitim sistemi, bir yandan da Bakanlık teşkilatı altüst ediliyor, Türkiye'nin geleceği altüst ediliyor. Millî Eğitim Bakanlığı, 25 Ağustos 2011 tarihinde yani iki-iki buçuk yıl önce altüst edildi. İki sene önce kapatılan Yurtdışı Eğitim Genel Müdürlüğü ile Yükseköğretim Genel Müdürlüğü dâhiyane bir yaklaşımla şimdi birleştirilip tek genel müdürlük hâline getiriliyor. AKP’nin ileri görüşlülüğünün, AKP’nin dehasının bir yansımasıdır bu. İki yıl önce “hantal yapı, verimsiz yapı” deyip kapatacaksın, “Biz etkin ve verimli bir yapı kurduk.” diyeceksin, iki yıl sonra yine etkin ve verimli bir yapı kurmak için kapattığınız genel müdürlükleri yeniden açacaksınız, kapatırken de, açarken de aynı gerekçe. Buna “AKP dehası” denir.

Değerli arkadaşlar, burada bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. İki yıl önce Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat Yasası altüst edilirken bir şey daha yapıldı. Millî Eğitim Teşkilat Yasası’ndan “Atatürk”, “Atatürkçülük” gibi ifadeler silinip atıldı; ders kitaplarından, mevzuattan Atatürk çıkarılmaya çalışıldı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi mirası zihinlerden, gönüllerden silinmeye çalışıldı.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Onu İnönü yaptı biliyorsun. İnönü yaptı, paraların üzerinden Atatürk resmini kaldırdı, devlet dairelerinden fotoğrafını kaldırdı. Onu İnönü yaptı, CHP yaptı biliyorsun.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Atatürk, Millî Eğitim Bakanlığına bir yük olarak görüldü. Atatürk’ü kanundan çıkarmak, eğitimden çıkarmak eğitimin sorunlarını çözdü mü? Çözmez, çözemez, çözmedi ki teşkilatı bir daha altüst ediyorsunuz. Demek ki sorun Atatürk ve Atatürkçülükte değilmiş, Atatürk’ü kanundan çıkararak sorunlar çözülmüyormuş.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – CHP ve İnönü yaptı bunu biliyorsunuz.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Sorunun Atatürk’te ve Atatürkçülükte değil…

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Vesikalar ortada biliyorsunuz.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – …eğitimi akıl ve bilimden uzaklaştırmakta olduğunu, sorunun eğitimi tarikatlara, cemaatlere teslim etmekte olduğunu anlamış olmanızı diliyorum.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Atatürk’ün portrelerini kim kaldırdı devlet dairelerinden? Paradan resmini kim kaldırdı? CHP kaldırdı, İnönü kaldırdı.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Müdahale etmeyin konuşmacıya, ne müdahale ediyorsun! Allah Allah!

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Şimdi yine bir tasfiye içindesiniz. Düne kadar el ele, kol kola eğitimi dincileştirdiğiniz, dindar ve kindar bir gençlik yetiştirmek için iş birliği yaptığınız arkadaşlarınızla bozuştunuz, toptan tasfiye için de bu kanunu çıkarıyorsunuz ama A cemaatini kovalayıp B cemaatini, B tarikatını millî eğitimde egemen kılarak çözüm olmayacağı açıktır.

Eğitimde Atatürk’ü ortak bir değer olmaktan çıkaran anlayışla, aklı ve bilimi rehber olmaktan çıkaran bir anlayışla bir yere varılamayacağını artık anlamış olmanız gerekiyor. Üniversiteleri susturarak, bilim insanlarını susturarak bir yere varılamayacağını artık anlamalısınız. Kız çocuklarını eğitimden uzaklaştıran uygulamalarla, çağdaş eğitimi destekleyen vakıf ve dernekleri cezalandırıp dinci dernekleri eğitimde söz sahibi yaparak bir yere varılamayacağı artık anlaşılmalıdır. Dindar-kindar gençlik hedefiyle bir yere varılamayacağını artık anlamış olmalısınız.

Eğitimin temeli Atatürk’ün aydınlanma devrimi olmalıdır, eğitimin temeli akıl ve bilim olmalıdır. Siz bunu yapmadığınız sürece eğitimde başarılı olunması, eğitimin birleştirici olması, eğitimin Türkiye’yi parlak bir geleceğe taşıması mümkün değildir değerli arkadaşlar. Ama ne yazık ki ilk ve ortaöğretimi safsataya dayandırdığınız yetmiyormuş gibi, ayrıca şimdi 0-6 yaş çocuklarının beynini yıkamak ve çağ dışı, bilim dışı kavramları şu 6 yaşına kadar olan nesle aktarmak için ve onların zihinlerine ekmek için çizgi filmleri kullanıyorsunuz. Türkiye bunların farkında değildir zannetmeyin.

Türkiye’de çocuklarımıza da haksızlık ediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülük ahlakın yozlaştırılmasıdır. Çocuklarımıza doğruluğu, dürüstlüğü öğretemezsek, ahlaklı insan olmayı öğretemezsek çıkarmayı, çarpmayı, toplamayı öğretmenin anlamı yoktur. Çocuklar bugün yolsuzlukları, hırsızlıkları görüyor ve yolsuzluğa ve hırsızlığa kılıf bulmayı öğreniyor, güçlünün yanında olursa hırsızlığa ve hırsızlara dokunulmayacağını görüyor. Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülük budur. Çocuklarımızın ahlakı, çocuklarımızın adalet duygusu zedeleniyor, güvenleri yok ediliyor. Yalnızca bugünü değil, Türkiye’nin geleceğini de tahrip ediyorsunuz diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 16. Maddesinin 15/B maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları

Madde: 15/B- a) Yüksek öğretim politikasının, strateji ve amaçlarının belirlenmesi, geliştirilmesi ve etkili bir şekilde yürütülmesi için Yüksek Öğretim Kurumu ile ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak gerekli tedbirleri almak.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY  (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, aslında, bu maddeye baktığımız zaman iki başlılık meydana geliyor. Bir Yükseköğretim Kurulu var, bir de böyle bir genel müdürlük. Bunların hangisi hangi işi yapacak burada veya koordinasyonu kim sağlayacak? Ciddi bir problem ortaya çıkıyor. Nitekim, şöyle söyleyebilirim: Burada, gördüğümüz kadarıyla, bu genel müdürlüğün emrine verilen bazı, mesela, okul kurumlarında eğitim ve öğretim programlarını, ders kitaplarını, eğitim araç ve gereçlerini hazırlamak ve hazırlatmak, Talim Terbiye Kurulunun görüşüne sunmak... Şimdi, belli ki Talim Terbiye Kurulundan bu görev alınmış ve doğrudan doğruya bu genel müdürlüğün eline verilmiş. Hangi ölçüde siyasi bir nitelik taşıyacak taşımayacak, burada tabii ki tartışmalı bir durum meydana geliyor. Son derece sakıncalı. Diğer taraftan, yükseköğretimle ilgili, bunlara giriş ilişkileri vesaire, hepsi bunlar tarafından hazırlanacak ama 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bakanlığa verilmiş olan görev ve sorumlulukları… O zaman YÖK’ü kaldırmanız lazım. Burada bir çelişki meydana geliyor Sayın Bakanım.

Diğer taraftan, bu madde hazır gelmişken şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Sayın Bakanım, siz de üniversitede görev yapmış bir kişisiniz, bizler de orada görev yaptık. Şimdi, her şeyden önce bir gerçek var ki öğretim üyelerinin ücretlerinde, maaşlarında, diğer emsali olan kurumlarla çok büyük bir uçurum var. Bunun muhakkak düzeltilmesi lazım çünkü araştırma görevlileri 2.200 lira maaş alıyorlar biliyorsunuz ama nasıl bunlar araştırma yapacak? Yani bırakın, şimdi Ankara’dan İstanbul’a bir kütüphaneye araştırmaya giden bir insan nerede kalır o parayla? Burada mı geçinecek, orada ne yapacak? Yurt dışına gittiği takdirde nasıl gidecek? Bunların hepsinin göz önüne alınması lazım.

İkincisi, yine çok ciddi bir mesele var. Araştırmalarda ideoloji meselesi gündeme getiriliyor. İdeolojik araştırma yapanlarla ilgili bir cezai uygulama, disipline verilme söz konusu.

Şimdi, “ideoloji” dediğiniz zaman bunu neye göre belirleyeceksiniz? Kimin ideolojisine göre? Benim, sizin kimin? Dolayısıyla böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Kaldı ki üniversitede bilim adamları ideoloji de dâhil olmak üzere her şeyi araştırabilirler, araştırmaları da gerekir. Öyle yapmazlarsa zaten ülkenin çivisi çıkar. Eğer o özerkliği vermezseniz, o araştırma özerkliğini vermezseniz üniversitelerin bilim yapma imkânları da kalmaz. Siz bunlara “bilim” diyemezsiniz. Yani siz oturacaksınız devlet olarak PKK’yla görüşebileceksiniz, masaya oturabileceksiniz, her şeyi konuşabileceksiniz ama bilim adamları ideoloji sebebiyle araştırma yapamayacak diye sınırlamalar getireceksiniz. Böyle bir şey saçma sapan bir şey olur. Yani bu ne ilim olarak addedilebilir ne ifade özgürlüğüne uygundur ne bilimsel araştırma özgürlüğüne uygundur, yani, velhasıl, hiçbir şeye uymaz.

Dolayısıyla, açıkça şunun cevabının verilmesi gerekir: Ben bir yazı yazdım. Benim yazdığım yazı sizin görüşlerinize aykırı olabilir ve beni ideolojik olarak bu yazımdan dolayı suçlayabilirsiniz ve disipline verirsiniz. İki tane de adam buldunuz mu işim bitti. Böyle bilim adamlığı olmaz ki, bunu yapamaz ki bilim adamı. Nasıl araştırma yapacak?

Yani dolayısıyla, “üniversite” dediğimiz zaman üniversitenin her şeyiyle açık olması lazım ama bakın, bugün üniversitelerin artık gıkı çıkmıyor hiçbir konuda. Eğer üniversiteler, üniversitedeki ilim adamları ülkenin gidişatıyla ilgili, ülkede çıkarılan yasalarla ilgili, ülkedeki birtakım olaylarla ilgili fikirlerini söylemeyecek olurlarsa neden üniversite vardır, üniversiteye neden ihtiyaç duyuyoruz? “Sadece mezun edip edip ondan sonra piyasaya atalım, bunlar öğretmen olsunlar, sadece öğretmenlik için sıra beklesinler.” Böyle bir şey düşünülemez ve olmaz.

Diğer taraftan, şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Şimdi, böyle bir tasarı geldi, böyle bir şeyi görüşüyoruz. Şurasını hiç unutmayın, cumhuriyet kurulalı doksan seneyi geçti, doksan bir sene oldu. Neden sadece “millî” adını verdiğimiz bu eğitim sisteminde rayına oturmayan bir yapı vardır? Niye sürekli her gelen bakan, sürekli her hükûmet bunun üzerinde oynar ve bir doğru düzgün sistemi rayına oturtamaz? Bilerek mi oturtulmak istenmiyor? Bunları çok iyi düşünmemiz lazım. Bunu samimiyetle düşünmediğimiz takdirde buna çözüm bulmamız da asla mümkün değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

17’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 17 nci maddesinde yer alan "özel öğretim kurumlarına ve gerçek ve tüzel kişilere" ibaresinin "özel öğretim kurumları ile gerçek ve tüzel kişilere" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

               Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar                                      Bülent Belen

                       Adana                                           Kastamonu                                         Tekirdağ

                Mustafa Erdem                                      Alim Işık                                      Mehmet Şandır

                      Ankara                                             Kütahya                                             Mersin

 

                                                                         Lütfü Türkkan

                                                                              Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 17 nci maddesinde 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılan 17 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                   Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan                                    Selma Irmak

                        Muş                                                 Şırnak                                               Şırnak

                   Özdal Üçer                                        Erol Dora

                         Van                                                Mardin

"(3) Başkanlığa verilen görevlerin yerine getirilmesi amacıyla Türkiye İstatistik Kurumu İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması ikinci düzey esas alınarak 26 bölgede Bölge Müfettişleri Başkanlığı oluşturulur. Bölge Müfettişleri Başkanlığı bakanlığa bağlı olarak çalışır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 17 nci maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Celal Dinçer                                       Nur Serter                                       Veli Ağbaba

                     İstanbul                                            İstanbul                                            Malatya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY  (Ardahan) –  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Veli Ağbaba konuşacak.

Buyurun Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün belki AKP’nin var olma sebebi olan ve hep mağduriyetini kullandığı 28 Şubatın yıl dönümü. AKP, on yedi yıldan bu yana 28 Şubattan beslendi ve büyüdü. Her ağzını açtığında “28 Şubat” dedi, “darbe” dedi. Tankların önünde direnemeyenler iktidar oldu. AKP, on iki yıldan beri Hükûmet, 28 Şubatla ilgili sadece ağlıyor ve gerçek mağdurların çekmiş olduğu zulümlerden besleniyor. 28 Şubatın gerçek mağdurlarıyla ilgili bir düzenleme yapmadı şimdiye kadar; örneğin, ismi 28 Şubatla özdeşleşmiş ve on beş yıldan beri tek başına bir hücrede kalan Salih Mirzabeyoğlu’yla ilgili ne yaptınız? Yine “Malatya davası” diye bilinen ve Malatya’da uzunca yıldan beri cezaevinde yatan Zekeriya Şengöz ve Fahri Memur’la ilgili ne yaptınız? Sadece ve sadece bundan beslendiniz ve büyüdünüz.

28 Şubatla ilgili, değerli milletvekilleri, rövanş alma mantığıyla hareket ederek kendinize kim muhalifse içeri tıktınız.

Değerli milletvekilleri, bugünkü durum, cezaevinden baktığımızda 28 Şubattan çok daha feci, çok daha karanlıktır, çok daha büyük mağduriyetler yaşanmaktadır. Hem 28 Şubat döneminde cezaevinde yatmış hem de bu dönemde cezaevinde yatmış birine bir soru sordum -AKP milletvekillerinin de bunu dikkatle dinlemesini rica ediyorum- dedim ki: Siz 28 Şubat döneminde de mahkûm oldunuz, yattınız, şimdi de cezaevindesiniz; aradaki farkı söyler misiniz? “Sayın Vekil, sorduğun soruya bak.” dedi. “28 Şubatta yaptıklarımızdan dolayı yargılandık, şimdi ise yapmadıklarımızdan dolayı, iftiradan dolayı yargılanıyoruz.” dedi. Değerli arkadaşlar, böyle bir durum.

Şimdi, bugün yaşadıklarımız ne 12 Eylül darbesi döneminde ne de 28 Şubat dönemiyle karşılaştırılamaz. 28 Şubat dönemine baktığımız zaman, bugünkü koşullara baktığımız zaman hem bugünkü Meclisimiz hem basınımız baskı altındadır, daha fazla tutuklu sendikacı, daha fazla tutuklu avukat, daha fazla tutuklu öğrenci, daha fazla tutuklu bilim adamı cezaevindedir. 28 Şubat döneminden daha fazla baskı vardır, daha fazla zulüm vardır. Yani kısacası, dünün mazlumları bugün zalim olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bakın, iki üç gün önce Millî Güvenlik Kurulu toplandı. 1997’den bugüne değişen hiçbir şeyin olmadığını bir kez daha gördük. 1997’deki Millî Güvenlik Kurulu ne karar almışsa geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakanın Başkanlık yaptığı Millî Güvenlik Kurulu aynı kararı almıştır, ne demiştir? “Paralel yapıyla ilgili soruşturma açacağız, paralel yapıyı araştıracağız.” demiştir. 28 Şubat postmodern darbe ise bugün yaşadıklarımız “dostmodern darbe”dir değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Türkiye 17 Aralıktan beri cumhuriyet tarihinde yaşamadığımız olayları yaşıyor; her gün yeni bir ses kaydı, yeni bir kanıt çıkıyor. Ne ararsan var bu kayıtlarda; halkına küfreden iş adamı da var, ihaleyi paylaşanlar da var, hangi medya grubunu kaç liraya alacağını, hangi medya grubunun başına kimi koyacağını tespit eden insanlar da var. Öyle ki bu olaylar normal ülkelerde olsa değerli milletvekilleri, yer yerinden oynar. Tarihimizde böyle bir örnek var. Hemen 28 Şubat dönemi sonrasında o dönemki Başbakan Mesut Yılmaz Milliyet gazetesinin satışında aracı olmuştu. Herkes biliyor ki Mesut Yılmaz buradan maddi bir çıkar elde etmemişti ve Yüce Divanda yargılandı ama bugünkü yaşanan olaylara baktığımız zaman değerli arkadaşlar, çok daha kirli, çok daha kötü bir dönem görüyoruz. Bakın, bir havuz oluşturuluyor. Havuzu oluşturan bakan. AKP’nin besleyip büyüttüğü müteahhitler havuza para atıyor, kimisi 100 milyon dolar kimisi 20 milyon dolar kimisi de “İhaleye ortak edin, 150 milyon dolar verelim.” diyor. Nasıl olsa cebinden çıkan yok, nasıl olsa babalarının paraları değil, nasıl olsa alın teriyle kazanmamışlar, nasıl olsa halkın parası, fakirin fukaranın parası.

Değerli arkadaşlar, bu kadar kepazelik, bu kadar yolsuzluk var, Başbakandan vazgeçtik, bakandan vazgeçtik, bir tek iş adamının yargılandığını duydunuz mu?

Değerli milletvekilleri, herkes açısından, özellikle bugün ülkeyi yönetenler açısından utanılacak bir durum var. İş adamı kirli, siyasetçisi kirli, koca koca iş adamları, servetlerinin ölçüsü olmayan iş adamlarının ne yazık ki düştükleri durum facia.

Değerli arkadaşlar, son iki aydan beri birçok şey yaşanıyor, biz ne yapıyoruz? Ülke her gün bir durumla karşı karşıya, biz ne yapıyoruz değerli milletvekilleri? 4 bakan istifa ediyor, bakan çocukları cezaevine atılıyor, bizim de bugün konuştuğumuz konular başka şeyler. Bakın, Türkiye, ayakkabı kutularının sadece ayakkabı kutusu olmadığını, elbise kılıfının sadece elbise kılıfı olmadığını konuştu.

Sözlerime burada son verirken diğer maddede devam edeceğim ancak Sayın Bakan biraz önce konuşurken çok tepki gösterdi, o intiharlarla ilgili bir şeyi size vereceğim. Onu incelemenizi sizden rica ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 17 nci maddesinde 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapılan 17 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

"(3) Başkanlığa verilen görevlerin yerine getirilmesi amacıyla Türkiye İstatistik Kurumu İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması ikinci düzey esas alınarak 26 bölgede Bölge Müfettişleri Başkanlığı oluşturulur. Bölge Müfettişleri Başkanlığı bakanlığa bağlı olarak çalışır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

Önerge üzerinde Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, öncelikle dikkatinizi çekmek istiyorum, burada Anayasa’ya aykırı bir durum var. 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin maddeleri değiştirilmek isteniyor.

Peki, kararname çıktıktan sonra, Anayasa’ya göre, hemen bu kararnameler ilgili komisyonlarına havale edilir ve Mecliste öncelikli olarak görüşülür. Ne kadar zaman geçmiş? 2011 Nisanından bu yana üç sene geçmiş. Peki, kararnameyi siz burada daha görüşmeden, kanun hükmünde kararnameyi burada görüşmeden arkadaşlar, kanun hükmünde kararnameyi kanunla değiştirebilir misiniz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Değiştirilmiş.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Valla değiştirirsiniz. İneklerle öküzleri de değiştirebilirsiniz, katırlarla öküzleri de değiştirebilirsiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yetki kanununa dayanıyor.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Ne olacak oy çokluğuyla oluyor! Öyle değil, kararname bu kararname arkadaşlar. Kanun olmamış.

BAŞKAN – Temiz bir dille konuşun lütfen Sayın Konuşmacı

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Tamam da yetki kanununa dayanıyor. Yetki kanunu var evveliyatında.

BAŞKAN – Karşılıklı da konuşmayın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kararname bu, kararname, Bakanlar Kurulunun çıkardığı bir kararname, Meclisin çıkardığı bir kanun değil. Kanun olmadığı için kararnameyi kanunla değiştiremezsiniz arkadaşlar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yetki kanunu var.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yetki kanunuyla bu olmaz. Bu Anayasa’ya göre getirirsiniz kararnameyi, görüştürürsünüz, kanuna çevirirsiniz, usule uygun görülür ondan sonra getirirsiniz değiştirirsiniz.

Şimdi, kusura bakmayın yani bürokratlarınız, hukukçularınız bu işi yaparken karıştırıyorlar birbirine yani şu yaptığınız şeklî yönden, usuli yönden, teknik, hukuk yönünden yasaya aykırı yani buna gerek yok. Bu kadar zaman kaybetmenize de gerek yok. Gönderin Bakanlar Kuruluna, 20 kişi otursun bir kararname daha çıkarıversin olsun bitsin, niye bizi meşgul ediyorsunuz sabahlara kadar! Gerçekten fuzuli işlerle uğraşmaya başladık. Yani burada açıkça Anayasa’ya aykırılık olayı var, oy çokluğuyla oluyor. Olmuyor arkadaşlar, bu doğru bir yöntem değil, bu yasalaşma  sürecinde doğru bir yöntem değil.

Kaldı ki bu “Rehberlik ve Denetim Başkanlığı” diye yeni bir kurum bütün bakanlıklarda oluşturulmaya başlandı. 12 Eylül darbesinin eğitim sistemine en kötü armağanı YÖK olmuştur. YÖK’e ilişkin itirazlar ortadadır. YÖK’le ilgili olarak rektör seçimlerinde nasıl iltimas edildiğini, nasıl kayırmacılık yapıldığını, 3 rektör adayı içinde yüzde 10 oy alanla yüzde 90 oy alan arasında nasıl ayrımcılık yapıldığını, Köşk’ün de bu konuda yetkisini ne kadar tarafgir kullandığını hepimiz biliyoruz. Üniversiteleri ele geçirmek, eğitimi ele geçirmek… Eğitimi ele geçirmekle, üniversiteleri ele geçirmekle, kadrolaşmakla inanın hiçbir şey elde edemezsiniz. Eğitimi sağlıklı ve gelecek sağlıklı nesiller yetiştirmek üzere kurduğunuz zaman ancak sonuç alabilirsiniz. Burada kararnameyle düzenleme yapıp burada kanunla bunu değiştirmeye kalkarsanız yanlış yaparsınız, bu çok büyük bir yanlış. Bunu söylüyorum, uyarıyorum, benim sayım yetmiyor. Eğer 105 milletvekilim olsaydı vallahi ben bunlarla ilgili güzel güzel uğraşmasını bilirdim. Ama inşallah 105 değil 155 milletvekiliyle de bu sıralarda oturduğumuzu göreceksiniz.

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Ben de 3-5 anladım başkanım!

HASİP KAPLAN (Devamla) – 105, 105.

155 olarak oturduğumuzu da göreceksiniz. Önümüzdeki dönem ana muhalefet, hemen arkasından ilk erken genel seçimde de iktidarız. Üç tane müşevveşe olmuş durumda partiyle şansımız da açık, yolumuz da açık, bahtımız da açık arkadaşlar. Size söyleyeyim: Yani eğer sizi millet bu hâlinizle el üstünde tutuyorsa size her gün madalyalar takmak lazım! Yani, bu şekliyle de götürüyorsanız helal olsun demek lazım size! Yani, Aziz Nesin gibi milleti enayi orantılamasına koyarsanız kaybedersiniz. Bakın, kesinlikle söyleyeyim size, sakın ha o konuya girmeyin.

Fakat bu kararnameyle kanun yapma yöntemini terk etmenizi tavsiye ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 17 nci maddesinde yer alan "özel öğretim kurumlarına ve gerçek ve tüzel kişilere" ibaresinin "özel öğretim kurumları ile gerçek ve tüzel kişilere" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Lütfü Türkkan konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı getirdiği her dayatma kanunda olduğu gibi bu kanunda da esas amacını dayatma politikalarını yasal çerçeveye oturtmanın gayreti peşinde. Bu yasa 100 bin dershane çalışanını etkileyeceği kadar, milyonlarca öğrenci ve veliyi de mağdur edecek.

Hiçbir anne baba çocuğunu gönüllü olarak dershaneye göndermez ama ne yapsın, başka çaresi de yok bu eğitim sisteminde. Millî Eğitim sistemimizin önce millîliği gitti, şimdi eğitim sistemimiz yerlerde süründüğü için mecburen anne baba çocuklarını dershaneye gönderiyor.

Çocukların üniversiteyi kazanmaları için dershaneye gitmesi şart. Aslında dershane ücretleri de gerçekten ateş pahası. Maddi durumu iyi olmayan aileler bütün imkânlarını zorlayarak, anne baba geleceklerini bir kenara bırakarak çocuğunun istikbali için yemiyor içmiyor, boğazlarından kesiyor ve çocuklarını dershaneye gönderiyorlar.

Dershanelerin kapatılması başta düşük ve orta gelirli grupta yer alan ailelerin çocuklarını etkileyecek. Çünkü, ekonomik durumu iyi olan aileler her hâlükârda çocuklarına özel hoca tutup ders aldırabilecekler, bu mümkün.

Dershaneler, okullarda alınan bilgileri tamamlayan kuruluşlardır. Çocuklarımız okullarda belli bir disiplin ortamında eğitim alıyor ama dershanelerde daha rahat bir ortamda, öğretmenlerden bire bir eğitim alma fırsatını yakalıyor.

Ayrıca, bir de yaşadıkları sınav kaygısı var, bilirsiniz. Okullarında çok başarılı olan bazı öğrenciler sınavlarda başarılı olamıyor. İşte bu durumda dershaneler devreye giriyor ve çocukların sınav tecrübesini artırıyor.

Ayrıca, dershaneler burs vererek düşük gelirli ailelerin çocuklarının eğitim almasına da imkân sağlıyor.

Yoğunlaştırılmış ve pragmatist eğitim veren dershaneler Anadolu’da, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da önemli bir misyon ifade ediyor.

Dershanelerin kapatılması en çok terör  örgütlerinin ekmeğine yağ sürecek, göreceksiniz. Bu konuda pazarlık çoktan yapılmıştı. Bu pazarlığın Oslo’da yapıldığını hepimiz biliyoruz. Oslo ve İmralı mutabakatının en kritik maddesi resmen devreye sokuluyor. Hükûmet dershaneleri kapatarak bir taşla iki kuş vuracak. Hem cemaate karşı güç gösterisi yapacak hem de terör örgütüne vermiş olduğu sözü tutacak. Oslo’da açıkça terör örgütü PKK’ya dershanelerin kapatılacağı sözü verilmiştir. Peki, neden terör örgütü dershanelerden rahatsızdır? Sebebi basit: Okula, dershaneye giden çocukları ağına düşürememektedir. Çıkın delikanlıca söyleyin, deyin ki: “Bebek katilinin önünde diz çöktük, dershaneleri PKK için kapatıyoruz.” Tek cümleyle özetlemek gerekirse: “PKK istedi, kader ortağı AKP kapatıyor.” Dershanelerin kapatılmasını sadece PKK değil, Hizbullah da istiyor ve bu isteği istihbarat birimlerince de tespit edilmiş durumda. Hizbullah’ın firari yöneticileri tabanlarına, dershanelerin kapatılması hâlinde bölgede gençlerin ortada kalacaklarını ifade ederek boşta kalan gençlerin evlerine ve okullarına gidilerek bire bir ilgilenilmesi gerektiği talimatını vermiştir. Siz dershaneleri kapatarak özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki bu çocukları resmen terör örgülerinin kucağına atıyorsunuz. PKK’nın kanı zaten çoktan sizin elinize sıçramıştı. Bundan da rahatsızlık duymuyorsunuz ama lütfen bu örgütün kanlı elleriyle bu çocuklara dokunmasına izin vermeyiniz. Bunun vebali, günahı büyük olur, hesabını veremezsiniz ne bu dünyada ne de öteki dünyada. Sizden bir baba olarak rica ediyorum, kendinizi oradaki çocukların, annelerin, babaların yerlerine koyun. Bir kerecik olsun PKK’nın sinsi planlarına alet olmayın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 18 inci maddesinde geçen "Dairesi" ibarelerinin "Daire" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                   Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan                                       Erol Dora

                        Muş                                                 Şırnak                                              Mardin

                   Özdal Üçer                                      Selma Irmak

                         Van                                                 Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 18 inci maddesinde yer alan "birinci cümlesi ve aynı fıkranın" ibaresinin "birinci cümlesi ile aynı fıkranın" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

                  D. Ali Torlak                                  Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar

                     İstanbul                                             Adana                                           Kastamonu

                Mustafa Erdem                                      Alim Işık                                        Bülent Belen

                      Ankara                                             Kütahya                                            Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 18 inci maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla... /02/2014

              Fatma Nur Serter                                 Celal Dinçer                                    Tolga Çandar

                     İstanbul                                            İstanbul                                              Muğla

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak önerge üzerinde Sayın Hamzaçebi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Tolga Çandar.

BAŞKAN – Sayın Tolga Çandar...

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TOLGA ÇANDAR (Muğla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, iki tür yönetici var; bir tanesi iyi yönetici, her hâlükârda, her koşulda iyi yönetmesini becerebilen bir yönetici. Yönettiği kitlenin arasında kendisi gibi düşünmeyenler dahi olsa onları dinleyen, onların görüşlerini alan, gerekirse onları ikna eden ama mutlaka o konuyu adalete yakışır, adaletli bir şekilde çözen yönetici, kısacası iyi yönetici. Bir de kötü yönetici var; kendi yönetiminin, kötü yönetiminin algılanmasını güçleştirebilmek için her türlü hileye başvuran, her türlü yasa dışı eylemi mübah sayan, kendi yönetiminin, kötü yönetiminin algılanmasını her koşulda önlemeye çalışan yönetici; buna da “kötü yönetici” diyorlar. Şimdi…

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – CHP yönetimi.

TOLGA ÇANDAR (Devamla) – Öyle değil efendim, siz CHP yönetiminin gerçekten geçmişine bakıyorsunuz…

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – O tarife uygun diye söyledim.

TOLGA ÇANDAR (Devamla) – …ne zaman gelse geçmişi öne getiriyorsunuz ama bugüne kadar sattığınız her şey Cumhuriyet Halk Partisi döneminde yapıldı.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Geleceği yok ki geleceğini konuşalım.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

TOLGA ÇANDAR (Devamla) – Her neyse, kötü yönetici bugün kendi kötü yönetiminin algılanmaması için yargıyı, orduyu, eğitim sistemini, bütün kurumları kendisine göre dizayn etmeye çalışıyor. Amaç ne? Çünkü kötü yönetiminin algılanmasını güçleştirmek lazım. Aksi takdirde, hesap günü geldi, hesap vereceğiz. Hesap deyip yiyeceksin, içeceksin, ondan sonra hesap zamanı geldiğinde “Pardon, ben bir beş dakika telefonla konuşmaya gidiyorum.” deyip ortadan sıvışacaksın; yok böyle bir şey, hesap günü geldiği zaman hesabını vereceksiniz.

Bakınız, değerli dostlarım, değerli milletvekilleri; sanat eğitimi… Bakın, baştan beri her türlü üniversitenin çıkışında “sanat eğitimi” dedik. Okullardan müzik eğitimini, resim eğitimini resmen kaldırdınız; bugün artık okullarda bir sanat eğitimi verilmiyor. Spor eğitimini de kaldırdınız, spor eğitimi de verilmiyor. Felsefeyi zaten kaldırmıştınız, düşüncenin kendisi üzerinde düşünmeyi yok ettiniz. Bir toplumda, genç bir kesimde, özellikle bu gençlerin yetişme çağında düşünmeyi teşvik etmeyip, tam aksine, düşünmeyi bir “yasak” kavramı içerisine doldurursanız, toplumda bireylerin gelişmesinde son derece önemli olan sanatı ortadan kaldırırsanız geleceği kime emanet edeceksiniz, nasıl kuşaklara emanet edeceksiniz; çok merak ediyoruz doğrusunu isterseniz.

Bakın, okul yönetimlerini tamamen kaldırıyorsunuz. Atanamayan öğretmenler bekliyor, zaten trajedi ortada; Allah rahmet eylesin, bir kişi daha intihar etti. Bu bizim içimizi acıtıyor, gerçekten acıtıyor; yazık, günah o insanlara, kaç zamandır atama bekliyor. Bize gelen mailler size de geliyor, eminim. “Çocuğumu evlendirmek istiyorum.” diyor, başka bir talebi yok, bir işi olsun, onun eğitimini aldı. Eğitim veriyorsunuz, okullarınızda yıllarca okutuyorsunuz bu insanları, ondan sonra mesleğini veriyorsun, eline diploma veriyorsun, “Buyur.” diyorsun, sonra “Benim sana diploma vermem yetmez, bir de sınava sokacağım.” İyi de kendi eğitim sisteminde eğittin bunu, tekrar, ikinci kez niye sınava sokuyorsun? Kadronu ona göre kur –bu kadar mı zor iyi yönetmek- ihtiyacın kadar al üniversitelere, o kadarını mezun et, mezun olduğu zaman, okula girdiği zaman genç insanlar bilsinler ki geleceği garanti altındadır. Bugün üniversitelerde bütün gençlerimize bakın -özel üniversiteler, bazı üniversiteler hariç- gençlerimizin tamamı gelecek korkusu içerisindedir. Gençlerimiz artık kendi geleceklerini düşünmekten başka hiçbir şeyle ilgilenemez hâle gelmiştir, bu bir trajedidir.

Sokağın sesini hiç mi dinlemiyorsunuz değerli milletvekilleri, sokağın sesini duymuyor musunuz? Kaç gündür İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Bursa’da, Türkiye'nin birçok yerinde eğitim sendikaları –bir tek sizinle birlikte hareket eden sendika hariç, diğer sendikaların, muhalif sendikaların tamamı- bu dershanelerle ilgili yasanın yanlış olduğunu anlatabilmek için sokaklarda haykırıyor, bağırıyor, çağırıyor, fakat kulağınızı tıkadınız ki hiçbirini duymuyorsunuz. Neden? Yani bunu duymanız, değerlendirmeniz ve buna göre…

Şimdi, bu kadar alelacele, hemen bir yasa getiriyorsunuz, “Üç orada konuş, beş burada konuş, yasa çıkmıştır, bitti, gitti…” Böyle yasa çıkarılır mı? Toplumun her kesiminden görüş alınmalı. İyi yönetici böyledir, Sayın Bakanın kötü bir insan olmadığını biliyorum ama yönetici olarak artık sorguluyoruz.

Ülke için, gelecek için son derece yazıktır, kötüdür, yani Allah sonumuzu hayır etsin, başka söylenecek hiçbir şey yok. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati :  21.04

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Muğla Milletvekili Tolga Çandar ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 18 inci maddesinde yer alan "birinci cümlesi ve aynı fıkranın" ibaresinin "birinci cümlesi ile aynı fıkranın" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

D. Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Durmuş Ali Torlak konuşacak, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 18’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugünkü millî eğitim sistemimizin temel ilke ve hedefleri cumhuriyetimizin ilk yıllarında tespit edilmiştir. Bu ilke ve hedefler doğrultusunda yapılacak eğitim çalışmaları cumhuriyet döneminin ilk yıllarında çıkarılan kanunlar ve diğer mevzuatlarla belirlenmiştir. Zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlar çerçevesinde belirlenen ve ihtiyacı karşılamak üzere hazırlanan diğer düzenlemeler, yaklaşık doksan yıllık Türk millî eğitim sistemimize yön vermiştir. Ancak, sonradan çıkarılan bu kanun ve diğer mevzuatların büyük bir çoğunluğu, gelişen yenilikler ve olaylar karşısında, 1920’li yıllarda millî eğitim sisteminde yapılan tespitlerin içini dolduramamıştır. Aksine, zaman zaman o tespitlerin boşlukta kalmasına da neden olmuştur.

Bununla birlikte, aradan geçen yaklaşık bir asırlık zaman diliminde dünyada ve ülkemizde ciddi gelişmeler olmuş, kültürel, sosyal, siyasal, bilimsel, ekonomik ve teknolojik değişimler yaşanmıştır. Sosyal ve fen bilimleri başta olmak üzere, eğitim bilimleri alanında ve uygulamalarında çok ciddi yöntemler ortaya çıkmıştır. Öğrenme ve öğretme süreçlerinde, öğretim içeriğinde, hedef ve yöntemlerde yeni reformlar geliştirilmiştir. Eğitim ve iletişim teknolojisi alanında büyük buluşlar gerçekleştirilmiştir. İşte tam bu gelişmelerin ve değişimlerin Türk millî eğitim sistemine bir türlü dâhil edilemediğini görüyoruz.

Öte yandan, bir bütün olarak eğitim sistemimiz, özellikle milletimizin bazı dönemlerde kaydettiği gelişmeler karşısında yetersiz kalmıştır. Toplumsal gelişmenin önünde giderek onları eğitmesi ve 21’inci yüzyıla hazırlaması gereken millî eğitim sistemimiz, birçok yönden onun gerisinde kalmış, bir bakıma işlevini yapamaz hâle düşürülmüştür. Bugün artık millî eğitim sistemimizin, yıllardır birikerek büyüyen sorunlarından dolayı toplumu eğiterek 21’inci yüzyıla hazırlamak şöyle dursun, farkında olmadan, toplumun önünde bir engel olduğu anlayışı giderek yaygınlık kazanmaktadır. Böyle bir ortamda Hükûmet “Çok gerilerde kalmış olan eğitim sistemimizi 21’inci yüzyıla nasıl taşırız?” üzerinde çalışma yapmak yerine, eğitim sisteminin beklentilere cevap vermesi sağlanmadan dershane sistemiyle oynanması, anlaşılır bir durum değildir. Burada önemli ve öncelikli olan, dershanelere olan ihtiyacın tamamen ortadan kalkması ve kaldırılmasıdır. Bu sağlanmadan ve millî eğitim sistemimiz beklentilere cevap verecek düzeye getirilmeden, sırf başka maksatlarla dershane sistemiyle oynamak, telafisi çok zor olacak boşluklara ve çalkantılara meydan verecektir. AKP Hükûmetinin bu tasarıyla dershaneleri kapatma kararının bir ihtiyaçtan öte, âdeta cemaatle bir restleşmenin eseri olduğu gün gibi ortadadır. Bu yasa tasarısının, Türk eğitim sistemi tüm safhalarıyla planlanmadan, sırf birilerini zorda bırakma maksadıyla hazırlandığı anlaşılmaktadır. O nedenle, dershaneler konusunda iyi niyetli görmediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Çünkü dershanelerin kapatılarak özel okula dönüştürülmesi Milliyetçi Hareket Partisinin yıllar öncesinde belirlediği bir hedeftir ancak evvela dershanelere olan talep ve yönelimin bitirilmesinin şart olduğunu da devamlı savunmuşuzdur. Dolayısıyla, bu yönüyle baktığımızda, eğitim bir süreçtir. Eğer mükemmel bir eğitim sistemi kurulur ve özellikle öğrenme ve öğretme süreçleri, eğitim bilimleri ve evrensel doğruların ışığında doğru, verimli ve kaliteli bir şekilde düzenlenir ve yönetilirse gerçekten bireysel, toplumsal ve ulusal gelişme ve ilerlemenin yolu açılmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla yaşanacak en önemli sorunlardan birisi de işsiz öğretmenlerin içinde bulunduğu çıkmazın daha da artacak olmasıdır. 1 Temmuz 2015 itibarıyla en az altı yılını dolduran dershane öğretmenlerinin sınavsız, kuralsız, sadece mülakatla kadroya alınması, torpili olanların hiçbir kritere bağlı kalmadan, sırf torpilli diye istihdam edilmesi anlamına gelecektir. Yaklaşık 310 bin öğretmenin atama beklediği Türkiye’de bu öğretmenlerin sınavsız olarak atanmaları, atama bekleyen öğretmenlerimize büyük bir haksızlık olacağı gibi vicdanla izah edilemeyecek bir düzenleme olduğunu belirtiyor, önergemize desteğinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 18 inci maddesinde geçen "Dairesi" ibarelerinin "Daire" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, bizim görüşümüze göre, dershanelerin kapatılmasını “kapatılma” adı altında kamu kaynaklarının özel okullara peşkeş çekilmesi, sayıları 100 bini bulan bütün eğitim yöneticilerine yönelik tarihin en kapsamlı tasfiye planı olarak ve en büyük kadrolaşma hamlesi olarak görüyoruz. Bu yönüyle baktığımız zaman da antidemokratik, piyasacı bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz. Bu görüşümüzü muhalefet şerhine yazdık, defalarca burada dile getirdik. Şunu da açıkça ifade ediyoruz, seçim bölgelerimiz üniversite sınavlarında en başarısız illerin içinde yer alıyor. Bu nedenle de bir arz-talep olayı yani dershaneler konusu kendiliğinden ayakta durmuyor. Eğer üniversite sınavlarını adil bir şekle dönüştürebilirseniz zaten buna gerek kalmayacak. Fakat bu talep olduğu sürece de bu talebi karşılamak için biz de yerel yönetimlerimizde eğitim destek evleri açıyoruz. Bir nevi dershane gibidir bu eğitim destek evleri. Bu yönüyle baktığınız zaman, biz, öğrencilerimizin, gençlerimizin sınavlarda başarılı olması için yerel yönetimlerimizin gücünü, katkısını buna harcıyoruz. Onun için, zaman zaman bu kürsüde bazı sözler yapılıyor “Doğu’da, Güneydoğu’da birileri dershanelerin kapatılmasını istemektedir, oradan dağa eleman çıkaracak.” gibi, aslı astarı olmayan, gerçeklikle de bağdaşmayan. Ve orada, o bölgede de hiçbir illegal örgütün bu düzeyde bir karşıtlığı ve açıklamasının olmadığı bir durum söz konusu iken, maalesef, burada “Sanki BDP-AK PARTİ iş birliği var, bu çerçeve içinde de bu dershanelerin kapatılması isteniyor.” gibi bir izlenimin yanlış olduğu konusunda arkadaşları bir daha bilgilendirme gereği duyuyorum. Bu yanlışa düşer ve bunun üzerinde politika yaparlarsa hiçbir şey kazanmayacaklarını da ifade etmek istiyorum.

Aslında, bizim, millî eğitimle ilgili, ana dilde eğitimden başlayarak üniversitelere kadar çok daha farklı bir yaklaşım tarzımız var. Çok açık söylüyoruz, eğitimin özelliği, resmî ideoloji çerçevesinde, 1924’ten bu yana tekçi, ulusalcı, ırkçı, farklılıkları yok sayan, dilleri, kimlikleri yok sayan bir eğitim anlayışıyla Türkiye bugüne kadar getirildi. Yani, çağdaş bir eğitim düzeyine eriştirmek için başta YÖK’ün kapatılması olmak üzere, üniversitelerin özgür bilim yuvalarına dönüşmesi, bilimin baskılardan, sansürden uzaklaştırılması, bütün fikirlerin özgürce tartışılabilmesi gerekir.

Şimdi, Allah aşkınıza, bir şey söyleyeceğim: Sizin içinize, vicdanınıza siniyor mu? ODTÜ’den geçen yolun adını “1071 Malazgirt Bulvarı” diye koyup… Kim kimden fethedip kaleler, yollar kazanmış da 1071 Malazgirt Savaşı’nın  adını getirip burada koymak, resmen kan davalı bir ideolojik çatışmanın bilinçaltıdır biliyor musunuz arkadaşlar? ODTÜ’de bir direniş var, ODTÜ’de bir halk şeyi var. Yol konusunda da seçenekler vardı ama burada Büyükşehir Belediye Başkanı kalkıp “1071 Malazgirt” diye… Sanki düşman kalelerini ele geçirmiş, fethetmiş; başına da bir tolga koysun, kılıcını da alsın nasılsa Büyükşehir Belediye Başkanı, dıgıdık dıgıdık koştursun meydanlarda, alsın oyları götürsün. Elli senedir bu şehrin Belediye Başkanı, çivi çakmış gitmiyor. Ya, yapmayın, gözünüzü seveyim, yerel yönetimler böyle olmaz, seçim işleri böyle işler değildir. Fetih işleri… Kimin kime karşı fetih yaptığını herkes bilir. Müslüman’ın Müslüman’a karşı fetih yaptığı görülmemiştir yani kendi ulusundan biri kendi ulusuna fetih yaptığı görülmemiştir. Bu yanlış cepheleşmelerin kimseye de kazandırmayacağını ifade etmek istiyorum. Eğer yer altından geçseydi “özgürlük tüneli” olabilirdi adı, hiç bunun sakıncası olmazdı ama maalesef bu isim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – …bir intikam ismine benziyor. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 19 uncu maddesinde geçen "Dairesi" ibarelerinin "Daire" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                  Selma Irmak                                    Hasip Kaplan                                       Erol Dora

                       Şırnak                                               Şırnak                                              Mardin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasansı"nın çerçeve 19 uncu maddesinde yer alan "aşağıdaki şekilde" ibaresinin "aşağıdaki biçimde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

               Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar                                      Bülent Belen

                       Adana                                           Kastamonu                                         Tekirdağ

                Mustafa Erdem                                      Alim Işık

                      Ankara                                             Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 19 uncu maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                                  Ali Serindağ

                     İstanbul                                            İstanbul                                           Gaziantep

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Ali Serindağ konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün önemli bir konuyu görüşüyoruz. Neyi görüşüyoruz? Eğitimi görüşüyoruz. Eğitim, gerçekten, daha evvel de söylediğimiz gibi toplumların yaşamında önemli bir faaliyet alanı; o nedenle, eğitimi tüm kaygılardan uzak, öğrencilerimizin nasıl yetiştirileceği konusuna odaklanmamız lazım.

Şimdi, öncelikle, eğitimin sorunlarını giderebilmek için öğretmen açığını bizim gidermemiz lazım. Şimdi, Türkiye’de kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen, vekil öğretmen var; üç farklı öğretmen, üç farklı öğretmenin yetiştirdiği öğrenciler.

Başka bir sorun: Eğiticilerin eğitimi yani öğretmen eğitimi. Maalesef Türkiye'de öğretmenin yetiştirilmesi konusunda bir planlama ve çalışma yok. YÖK’le Millî Eğitim Bakanlığı arasında bir iş birliği yok. İş birliği olmadığını nereden anlıyoruz? Sonuçtan anlıyoruz. İş birliği olsaydı eğitim fakülteleri ihtiyaca göre açılır, öğretmenler ihtiyaca göre yetiştirilir ve öğretmenler ihtiyaca göre atanırdı. Bunlar olmadığına göre demek ki YÖK’le Millî Eğitim Bakanlığı  arasında bir iş birliği de yok.

Öğretmenlerin özlük hakları… Öğretmenlerin özlük hakları giderilmeden siz öğretmenlerin şevkle çalışmasını sağlayamazsınız, temin edemezsiniz. Özlük hakları bir bütündür, sadece maddi bakımdan değil. Eğitim yöneticilerinin görevlendirilmesi meselesi var. Siz yıllarını eğitime vermiş eğitimciler arasından eğitim yöneticilerini atamazsanız, orada eğitimden beklenen faydayı sağlayamazsınız.

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Aslında aslolan öğretmenlik mesleğidir, diğeri görevlendirmedir.” Öyle bir şey yok Sayın Bakan. Gerçi, Sayın Bakan yok burada ama.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Bakan burada.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Orada mı? Tamam.

Sayın Bakan, yok öyle bir şey. “Efendim, o görevlendirmedir, aslolan öğretmenlik mesleğidir.” Elbette aslolan öğretmenlik mesleğidir ama bu bir kariyerdir. Tüm devlet memurlarında öyledir. Siz bir göreve atanırsınız, belli kademeleri geçersiniz, ondan sonra da üst makamlara gelirsiniz -o mesleğin neyi varsa- ondan sonra da emekli olursunuz. Yani, biliyorsunuz, Kara Avrupası’nda devlet memurluğu bir kariyerdir ama Amerika’da değil. Amerika’da değil, tamam ama Kara Avrupası’nda öyle. Türkiye'de de uygulanan sistem budur. O nedenle, sizin demin söylediğiniz, maalesef, bu konuda geçerli olan bir şey değildir. Siz o zaman öğretmenlerin, yöneticilerin motivasyonunu bozarsınız.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı niye geldi? Hiç saklamaya gerek yok. Dershaneleri kapatmak için bu tasarıyı getirdiniz ve acele ederek getirdiniz. Dershaneler milyonlarca öğrenciyi ilgilendiriyor, bir o kadar da veliyi ilgilendiriyor. Demek ki toplumun büyük bir kesimini ilgilendiriyor. Toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren böyle önemli bir konuyu böyle konjonktürel olarak önümüze getirirseniz Türkiye’ye iyilik yapmış olmazsınız, Türkiye'nin geleceğini maalesef karartmış olursunuz. Eğitim çok önemlidir, bununla ilgili pilot uygulamalar yapılmalıdır, dünya örnekleri incelenmelidir. Zorunlu kesintisiz eğitim sistemine geçilmeden evvel bu yapıldı ama 4+4+4 sisteminde öyle bir uygulama yapılmadı. 1950’li yıllardan itibaren  sekiz yıllık ilköğretim uygulamasının Türkiye’de uygulanabilmesi için millî eğitim şûralarından konu hep görüşüldü, olgunlaştırıldı ve en sonunda da zorunlu kesintisiz eğitim uygulamaya konmadan önce de zaten pilot okullarda, pilot bölgelerde sekiz yıllık eğitimle ilgili uygulamalar yapıldı. Sadece son alınan karar kesintisiz olmasıyla ilgiliydi ama siz iktidara geldiniz eğitim sistemini baştan sona değiştirdiniz, zararlarını da gördünüz, bazı düzeltmeler yoluna güya gittiniz ama mümkün değil düzelmesi çünkü siz eğitim sistemini baştan itibaren bozdunuz. Bakın, tüm eğitimciler söylüyor, diyorlar ki: “Eğitimde başarılı olabilmek için okul öncesi eğitime önem verilmelidir.” Siz getirdiğiniz 4+4+4 sistemiyle bunu bir tarafa ittiniz, 5 yaşındaki çocuğu ilkokula gönderdiniz.

Bakın, son sözümü söylüyorum: Dünyanın hiçbir yerinde 9 yaşında ilkokulu bitirmiş bir öğrenci bulamazsınız.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Serindağ, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 19 uncu maddesinde yer alan "aşağıdaki şekilde” ibaresinin “aşağıdaki biçimde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Seyfettin Yılmaz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ  İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Seyfettin Yılmaz konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada dershanelerin kapatılmasıyla ilgili önümüze sunduğunuz tasarıyı görüşüyoruz. Eğitim politikalarınız birinci sınıf olur bunu tartışırız, anlarım ama eğitim sistemimiz ne yazık ki yerlerde sürünüyor. Daha doğrusu, ülkemizde bir eğitim sistemi var mı, bilmiyorum. Her şeyi geçtim, on yılda tam 5 kez Millî Eğitim Bakanı değişti. Gelen bakanların hepsi sistemi değiştirmeye yönelik bazı adımlar attı. Daha iki yıl önce 4+4+4 ve 5,5 yaş uygulaması başlatıldı, bir yıl sonra geri adım atıldı. Şimdi soruyorum size: Öğrenciler deneme tahtası mı? Yazık değil miydi o 5,5 yaşındaki ana kuzularına.

Geçenlerde bir araştırma yapıldı, Türkiye’deki okullarda öğrencilerin yüzde 50’si sigara, yüzde 32’si alkol ve yüzde 9’unun uyuşturucu kullandığı ortaya çıktı. Ben bu tablodan esef duyuyorum. Dershaneleri kapatmakla uğraşacağınıza “Bu oranları aşağı nasıl çekeriz?” diye düşünün, bunlarla ilgili proje ve programlar geliştirin. Akıllı tahtalarla, tablet bilgisayar dağıtmakla iyi nesil yetişmiyor.

Değerli milletvekilleri, yılda 2 milyondan fazla öğrenci dershanelerde sınava hazırlanarak üniversite hayali kuruyor, ortaöğretimdeki sınavları hiç söylemiyorum bile. Hükûmetin dershaneleri kapatmak istemesinin, cemaate “Ben senden daha güçlüyüm.” mesajı vermek ve intikam almaktan öte bir amacı yoktur.

Halk eğitim merkezlerinde kurs verileceği konuşuluyor. Madem, dershanelere ihtiyaç yok, niye oralarda kurs vermeyi düşünüyorsunuz peki? Dershaneleri kapatacaksınız, bunları özel okula dönüştüreceksiniz. Bunu hangi mantıkla yapıyorsunuz? Tamamen abesle iştigal bir durum. Özel okulların sadece yüzde 40’ının dolu olduğu bir dönemde kim çocuğunu daha fazla para vererek oralara gönderecek, hele ki dershanelerin sadece yüzde 5’i okula elverişliyken? Bu yaptığınıza kendiniz inanıyor musunuz? Milyonlarca öğrenciyi ilgilendiren, dahası, milletin kaderiyle alakalı bir meselede yol yakınken gelin yanlıştan dönün. Sırf bir inat uğruna, cemaate “Ben güçlüyüm.” demek adına böyle bir yanlışa imza atmayın. Bu ülkede sadece cemaatin dershaneleri yok. Dershaneler kapanacak, korsan dershaneler açılacak. Dershaneler merdiven altına inecek, denetlemek zorlaşacak. Özel ders verenlerde, alanlarda patlama yaşanacak. Özel ders fiyatları dudak uçuklatacak. Sisteminiz ne olursa olsun, öğrenciler arasında rekabet olduğu sürece ne dershanelerin kapanmasını sağlayabilirsiniz ne de özel ders alma isteğini engelleyebilirsiniz.

Siz dershaneleri kapatırken yeni nezarethaneler açıyorsunuz. Bazı kamu kurumlarının nezarethaneye çevrileceği söyleniyor. Eğer bu doğruysa yeni büyük bir operasyon kapıda demektir. Ben buradan Başbakana ve Hükûmet üyelerine sormak istiyorum: Mevcut nezarethaneler yetmiyor mu? Anlaşılan o ki canınızı çok yakan birilerine kapsamlı bir operasyon yapacaksınız. Korku imparatorluğunuzun atacağı yeni adım bu mu? Adım adım dikta devletine doğru bu ülkeyi sürüklediğinizin farkında mısınız? İstediğiniz operasyonu yapın, asla ve kata yolsuzlukların üstünü örtemeyeceksiniz. Ses kayıtlarını, tapeleri imha ederek, yok ederek atadığınız mahkemelerin kararıyla aklandığınızı sansanız da mahkemeikübrada ve milletin vicdanında aklanamayacaksınız, mahkûm olacaksınız.

Son büyük operasyonda, asrın rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda, 17 Aralıktaki operasyonda tutuklanan Rıza Sarraf ve bakan çocuklarının serbest bırakıldığı bugün belirlendi ve medyaya düştü. Şimdi, burada siz “Adil yargılama var.” diyorsanız mesele yok. Ama bütün kamuoyu ve vicdanlar şunu biliyor ki… Mahkemelere yapılan müdahaleler, soruşturmayı yürüten savcılar, operasyonu yapan polisler alındıktan sonra ve oraya Hükûmet tarafından atanan savcıların ve mahkemenin kararıyla yapılan aklamanın millet vicdanında ne kadar karşılık bulacağını takdirlerinize bırakıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 19 uncu maddesinde geçen "Dairesi" ibarelerinin "Daire" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Başbakanlık başta olmak üzere kamu kurumlarının çoğunda ilgili birim "... Dairesi Başkalığı" şeklinde değil "... Daire Başkanlığı" şeklinde adlandırılmaktadır. Bu önerge ile ilgili birimlerin adlarının kamudaki genel kullanıma uygun olarak değiştirilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 20’nci maddede üç adet önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 20 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

                 Bülent Belen                                  Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar

                     Tekirdağ                                             Adana                                           Kastamonu

                Mustafa Erdem                                      Alim Işık

                      Ankara                                             Kütahya

Aynı mahiyetteki diğer önerge imza sahipleri:

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                                Mahmut Tanal

                     İstanbul                                            İstanbul                                             İstabul

Aynı mahiyetteki diğer önerge imza sahipleri:

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                      Sırrı Sakık

                        Iğdır                                                Bingöl                                                 Muş

                 Hasip Kaplan                                       Erol Dora                                          Altan Tan

                       Şırnak                                              Mardin                                           Diyarbakır

                  Selma Irmak                                      Özdal Üçer

                       Şırnak                                                 Van

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Mahmut Tanal konuşacak.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize iyi geceler diliyorum ben.

20’inci maddede, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle birlikte… Önceki sayın hatipler bahsettiler ama kanun hükmünde kararnameyle getirilen bir hüküm -kanunla değişebilmesi için- Anayasa’mızın 91’inci maddesi uyarınca öncelik ve ivedilikle Parlamentoya gelip kanun hâline geldikten sonra ancak bir kanunla değiştirilebilir, aksi takdirde askıda olan bir işlem olur. Askıda olan bir işlemin kanunla değiştirilmesi yasanın ruhuna aykırı.

İkinci bir husus; tabii, biz bu yasanın hep Anayasa’ya aykırı olduğunu söyledik ama dinleyen olmadı, o zaman şöyle bir soru sormak lazım: Özel bir işletmeyi kanun zoruyla ortadan kaldırabilir miyiz? Şu anda görüşülen tasarı bu şekilde yani özel bir işletme kanun zoruyla ortadan kaldırılıyor. O zaman şöyle devam edeceğiz biz: “Efendim, okullar var, niye dershane olsun?” Peki, Et Balık Kurumu vardı, neden kasaplar olsun? Devam ediyoruz, bakkallar vardı, niye büyük alışveriş merkezleri olsun? Alışveriş merkezlerini niye kaldıramıyorsunuz? Bir soru daha soracağız. Yani aslında buradaki amaç, hani tarlada eğer bir yeri sulayacaksanız bir ark açarsınız, bir yol açarsınız. Burada da ileride işte beğenmediğiniz kadın kuaförlerini, beğenmediğiniz iç çamaşır dükkânlarını, bunları kapatabilmek için, yahu bak kardeşim, işte emsal bir örnek var, demek ki -özel teşebbüsler her ne kadar Anayasa’nın 48’inci maddesi yasaklasa da- biz bunu yapabiliyoruz, aslında yapılmak istenen bu. Peki, bunu yaptığınız zaman ne olur? Anayasa’mızın 13’üncü maddesinde, orada, o demokratik temel hakların içeriğine yani çekirdek noktasına müdahale ediyor muyuz? Ediyoruz. Bu yine yapılabilecek olan ölçülülük ilkesine aykırı mı? Ölçülülük ilkesine aykırı. Peki, o zaman hem demokratik ilkelere aykırı olacak hem ölçülülük ilkesine aykırı olacak hem de serbest teşebbüs kurma özgürlüğüne aykırı olacak; o zaman yani bunu getirmeyi neyle izah ediyorsunuz? “Efendim, burada paralel bir yapı var cemaatle ilgili.” Sayın İyimaya karşımda oturuyor, hemen söylüyorum: Siyasi Partiler Kanunu’nun 82’nci maddesi -bakın, çok önemli- diyor ki: Partiler toplumsal barışa zarar verecek olan din, mezhep, tarikat, cemaat ve benzeri sebeplerle toplum içinde insanlar arasında ayrımcılık yapmayı amaçlayamazlar. Siyasi Partiler Kanunu’nun 82’nci maddesi bunu getiriyor, bunu emrediyor. Bu madde tüm siyasi partileri kapsıyor mu? Kapsıyor. Bakanlar Kurulunu da kapsıyor mu? Kapsıyor. Peki, Başbakan diyor, bakanlar diyor, milletvekilleri diyor, ne diyorlar hepsi? “Bu cemaati biz yok etmek için bu dershaneleri getirdik.”

Arkadaşlar, bu dershanelerin hepsi cemaatçilerin değil ki. Cemaatlerin de olsa Siyasi Partiler Kanunu’nun 82’nci maddesi kamu barışı, kamu düzeni için bu hükmü getirmiş durumda.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Hiç öyle bir beyan yok.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Biz burada Siyasi Partiler Kanunu’nu da ele alsak, Anayasa’mızın mevcut 48’inci maddesini de alsak… Buna “olağanüstü dönem” deseniz anlarım. Anayasa’nın 119, 120, 121’inci maddelerinde temel hak ve özgürlükleri askıya alma dönemleri var. Hangi hâllerde olur? 3 hâl işte, Anayasa 119, 120, 121. Peki, şu anda mevcut olan durum bunu gerektiriyor mu? Bunu gerektirmiyor. Peki, bunu gerektirmiyorsa o zaman gerçekten bu getirilen hüküm buna aykırı.

Peki, memurları –idare hukukunun temel ilkesi var- hangi işlemle alıyorsanız, siz o işlemle memurları görevden almak zorundasınız. Yani işlemde paralellik ilkesi. Bunların görevden alınması işlemde paralellik ilkesine aykırı, görevden alınması. Tabii ki Sayın Ulaştırma Bakanının mesleği değil -haklı olarak- aslında boşuna da anlatıyoruz ama hukuki güvenlik ilkesine de aykırı. Hukuk herkese ekmek, su gibi lazım, gerekli ihtiyaç olan bir husus. Hukukun olmadığı yerde kaos olur. Hukukun olmadığı yerde düzen olmaz. Eğer gerçekten düzen sağlanacaksa Anayasa’mızda mevcut olan hukuk devleti ilkesine, hukuki güvenlik ilkesine, ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmama ilkesine hassasiyet gösterilmesi gerekir. Görebildiğim kadarıyla mevcut olan bu tasarıda bunlar yok.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bir hususun kayıtlara geçmesi için bir kaç cümleyi ifade etmek istiyorum.

Bizim “Cemaati ortadan kaldırmak için dershaneleri kapatıyoruz.” gibi bir ifademiz olmamıştır. Biz sınav başarısına endeksli eğitim sistemini değiştirmek için bu düzenlemeyi yapıyoruz.

Kayıtlara geçmesi için ifade ettim efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, Değerli Başkanım, yani bu açıdan, Sayın Başkan söylüyor ama o zaman okullardaki eğitimin kalitesini artırmaya yönelik ne yapıyoruz biz? Mesela, şu anda Türkiye’de okulların çoğu Değerli Başkanım, deprem yönetmeliğine vesairesine uygun değil. Her sınıfta 30-40 öğrenci okuyor. Yani buna göre yatırım yapmak lazım Sayın Başkan.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yahu Mahmut Bey, size bir şey söylemedim ben!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Diğer önerge üzerinde Sayın Durmuş Ali Torlak konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 20’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi bu devleti on iki yıldır yönetiyor, bunu saygıyla karşılıyoruz çünkü milletimizin verdiği bir karardır. Dün bu kadar büyük oyu almasına sebep olan cemaatle diyaloglarının bugünlerde bozulmasından kaynaklı bize göre bir kavganın söz konusu olduğu hepimizin malumu ve bu anlamda bu kızgınlıkta da millî eğitimde yeniden bir düzenleme yapılmak suretiyle dershanelerin kapatılması söz konusu. Dershanelerin bu anlamdaki kapatılmasını bizler anlayabiliyoruz da bir denizci olarak soruyorum: Acaba tersaneleri niye kapatıyoruz değerli milletvekilleri? Yani, dershaneleri kapattık… Adalet ve Kalkınma Partisinin böyle bir çabası mı var acaba? (CHP sıralarından alkışlar) Tersaneler noktasında böyle bir anlayış mı var, böyle bir şey mi söz konusu?

Bakın, sizin Hükûmetiniz döneminde çok ciddi işler yaptı tersaneler. Bu atağı siz başlattınız, bunu kabul ediyorum, önümüzü sizler açtınız, Adalet ve Kalkınma Partisi açtı ama o süreçten sonra, açıldıktan sonra da insanlar oralarda dünyaya hizmet edebilmek için, kendi milletlerine hizmet edebilmek için büyük yatırımlar yaptılar. Bu yatırımlarda tek başına kaldılar değerli dostlar. Evet, 2007-2008’de bir büyük krize yakalandı Türkiye. Bu, Türkiye’nin krizi olmayabilir. Varsayın ki öyle olsun. Ama dünyaya baktığınızda, dünyada bütün ülkeler tersanecileri ve denizcileri desteklerken, maalesef, bizim iktidarımız, Adalet ve Kalkınma Partisi, Türk milletini, bu anlamdaki Türk denizcisini desteklememiştir.

Değerli dostlar, bakın, önümüzdeki günlerde denizcilik tekrar ayağa kalkacak. Kalkma mecburiyeti var, dünyada alınan kararlar gereği böyle. Bugün dünyada dolaşan gemiler tek cidarlı diye tabir ettiğimiz gemilerdir. 2015 yılından sonra bu gemilerin hepsinin çift cidarlı olma mecburiyeti vardır ve dolayısıyla, dünyada büyük bir gemi açığı söz konusu olacak ama bizim, Türk milleti olarak, Türk denizcileri olarak ve Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, maalesef, bu konuyla ilgili bir hazırlığımız yok.

Geçtiğimiz dönemde, bu konudaki Sayın Bakan Binali Yıldırım Bey, aslında, bir büyük hata yapmıştır bize göre. En önemli hatası da Denizcilik Müsteşarlığını kapatmış olmasıdır. Yani bu, şudur: Biz bu konudaki ideallerimizi, isteklerimizi, varlığımızı artık dünyadan çekiyoruz ve bundan sonra iddia sahibi değiliz anlamına gelir.

Bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin bize göre yapması gereken, denizciliğimizi her anlamda, her ortamda kullanabilmemiz için -yani insan taşımacılığı olsun, yük taşımacılığı, daha farklı taşımacılıklar dahi olsa- denizciliğin daha fazla ön plana çıkartılması için mutlaka denizcilik bakanlığını kurması lazım.

Bakın, balıkçılarımız için de aynı şey geçerli. Balıkçılarımız bugün Tarım Bakanlığına bağlı. Oradaki üç tane beş tane arkadaşımız tarafından, masada oturmak suretiyle yönetilmeye çalışılıyor. Ama bu daha geniş kapsamlı yapılabilir.

Bugün dünyada, gemi üretenlere baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizim onlardan hiçbir eksiğimiz yok. Çok ciddi gemiler yapıyoruz. Bakın, savaş gemileri yapıyoruz. Geçenlerde bir büyük ihale yaptınız Adalet ve Kalkınma Partisi olarak. İlk defa Türkiye helikopter gemisi yapacak, Türkiye’de yapılacak bu gemi. Ama bir yanlışlık var: Bu gemiyi bir tersaneye vermek bir büyük yanlışlık. Bugün tersanelerin hepsi boştur. Aşağı yukarı 70’e, 80’e yakın da tersane sayısı vardır. Gönlüm şunu arzu eder: Bir tersaneye bunu vermektense bunu parça parça, montaj sonra yapılmak kaydıyla 40 tane tersaneye dağıtmak, bu devletin tersanecilerini de, denizcilerini de ayağa kaldırır, o geminin yapım süresi iki seneyse belki bir seneye indirilebilir. O anlamda şunu söylemek istiyorum değerli dostlar:

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak denizciliğin ön plana çıkmasının bir zaruret olduğunu düşünüyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin de bu yönde çalışma yapacağını umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerine… Sayın Buldan, gerekçeyi mi okutalım?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

Gerekçe:

Talim Terbiye Kurulu çoğulcu bir yapıyla oluşturulması ve özerk biçimde çalışması gereken bir birim olmalıdır. Fakat geçmişteki örneklerde de görüldüğü gibi Talim Terbiye Kurulu bir vesayet kurumu olarak çalışmıştır. Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'nı yıllarca eğitim üzerinden resmi ideolojinin yeniden üretilmesinde rol oynamıştır. Kurum eğitimin içeriğinin merkezi olarak belirleyen ve resmi ideoloji ile uyumlu bir politika izlemiştir. Bu anlamda Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'nın mevcut haliyle bugüne kadar bilimsel, nitelikli ve özgürlükçü bir eğitim müfredatının oluşturulması önündeki en büyük engel olduğu açıktır. Tasarıda bir taraftan Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'nın yetkilerini daraltırken, bir taraftansa doğrudan bakan onayına dayalı daha merkezi bir politikayı hayata geçirerek, eğitim sistemi içindeki dayatmacı uygulamaların artacağı aşikârdır. Bu anlamda mevcut değişiklik zaten hali hazırda bir problem alanı haline dönmüş Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'nı bakan eliyle siyasi iktidarın hegemonyasına sokmaktadır. Ayrıca kurulda eğitim ile ilgili alanlarda öğretim üyelerinin görevlendirilmesini "öğretim üyeleri" şeklinde değiştirilmektedir. Bu değişiklikle Talim Terbiye Kuruluna eğitimle ilgisi olmayan her alandan öğretim üyesinin görevlendirilebilmesinin önü açılmaya çalışılmaktadır. Oysa bu kurul çoğulcu bir yapıda oluşturulmalı ve eğitim bileşenlerinin (eğitim bilimciler, öğretmenler, sendika temsilcileri, öğrenci-veli vb.) içinde bulunduğu bir yapıya dönüştürülmelidir. Talim Terbiye Kurulu sınıfın içinde öğretmenin ne yapacağına müdahale etmemelidir. Bu kurul genel pedagojik ilkeleri belirlemeli ve çerçeve oluşturmalıdır. Ayrıca bu kurul Türkiye'nin çok kültürlü yapısına uygun müfredat ve ders kitapları hazırlamalı bu aşamalarda da yerel bileşenlerle beraber çalışmalıdır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci maddede dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 21 inci maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 31 inci maddesine eklenmesi öngörülen üçüncü fıkrasında yer alan "müstakil" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, "asaleten" ibaresinin "fiilen" olarak değiştirilmesini; beşinci fıkrasında geçen "Bakanlıklararası Ortak Kültür Komisyonunca" ibaresinin "Bakanlıkça" olarak değiştirilmesini ve aynı fıkrada geçen "Bakanlıklararası Ortak Kültür Komisyonunun teklifi üzerine" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Mahir Ünal                               Mehmet Doğan Kubat                               Salih Koca

              Kahramanmaraş                                     İstanbul                                           Eskişehir

                   İdris Şahin                                     Ramazan Can                                 Mine Lök Beyaz

                      Çankırı                                            Kırıkkale                                          Diyarbakır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 21 inci maddesinin (3)’üncü fıkrasında yer alan "hizmet süresi ve yabancı dil" ibaresinin "hizmet süresi ile yabancı dil" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

                 Bülent Belen                                  Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar

                     Tekirdağ                                             Adana                                           Kastamonu

                Mustafa Erdem                                      Alim Işık                                      Mehmet Şandır

                      Ankara                                             Kütahya                                             Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 21 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                            Birgül Ayman Güler

                     İstanbul                                            İstanbul                                               İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 21 inci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                   Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan                                       Erol Dora

                        Muş                                                 Şırnak                                              Mardin

                   Özdal Üçer                                      Selma Irmak

                         Van                                                 Şırnak

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tasarısının ilgili maddesi ile yurtdışında görevlendirilecek öğretmenlere yönelik yeni düzenlemeler getirilmektedir. Bu düzenlemelerle yurtdışı öğretmenliğinde aranan temel şartlar kaldırılmakta ve yurtdışında yaşayanların sözleşmeli olarak istihdam edilebilmesinin önü açılmaktadır. Böylece bu düzenleme, Türkiye'de ki öğretmenler için motivasyon kaynağı olan ve başka ülkelerdeki eğitim sistemlerini tanımalarına imkan sağlayan yurtdışında görevlendirmeleri ortadan kaldıracak niteliktedir. Ayrıca yurtdışında yaşayanların öğretmen olarak görevlendirilmesi zaten yanlış iken bunların sözleşmeli olarak çalıştırılması da AKP'nin eğitime bakışını ortaya koymaktadır. AKP iktidarı "sözleşmeli öğretmen" adı altında taşeronlaştırma uygulamalarına devam etmektedir. AKP iktidarı 12 yıllık döneminde öğretmenlik mesleğine herkesin yapabileceği bir meslek gözüyle bakmış, ataması yapılmayan yüzbinlerce öğretmen varken ücretli öğretmen adı altında ücretli kölelik uygulamalarına devam etmiştir. Yurtdışında düşük ücretli ve esnek istihdam politikası ile sözleşmeli öğretmen görevlendirmesini öngören bu teklif Hükûmetin eğitime bakış açısının tezahürüdür. Öğretmenlik özel ihtisas gerektiren ve aydın kimliği ön planda olması gereken bir meslek olup kadrolu olması şarttır. İş bu önerge bu şart ve hakları korumak amacıyla verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 21 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Celal Dinçer (İstanbul)  ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ, VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK  (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN –  Sayın Birgül Ayman Güler konuşacak önerge üzerinde.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 562 olan Yasa Tasarısı’nın 21’nci maddesiyle ilgili söz aldım.

Maddeye ilişkin görüşlerimden önce, elimizdeki metnin, bir hesaplaşma, bir kadrolaşma ve bir özelleştirme metni olduğu değerlendirmemi paylaşmak isterim. Hesaplaşma, malum tabii, resmî metinlerde yazmasa bile cemaatle AKP hesaplaşması; kadrolaşma, 21’inci maddede çok açık olarak göreceğimiz gibi yönetici kadrolarına doğrudan Hükûmetin yönlendirmesi altında kişileri atama; üçüncüsü de, bunu belki murat etmedi Hükûmet ya da hiçbir yerde söylemediği murat etmiş demeyelim, niyet okumayalım ama şimdi sayısı 1.300 civarında olan özel okullara, 4 bin dershanenin kapanmasından sonra yüzde 25’i kadarının eklendiğini düşünürsek mevcut özel okullar kadar özel okulun bu portföye eklenmesi söz konusu. Sayı az ama şimdiki özel okulların sayısına kıyasla cemaatlerle bu hesaplaşmanın millî eğitim sistemi üzerinde özelleştirmeyi güçlendirme etkisi yaratacağını söylemek gerekir. Şimdiye kadar, “Yurtlar yetersiz.” dedik, “Hayırseverler ile özel sektör var, tamamlarlar.” dedi Hükûmet; “Okullar yetersiz.” dedik, “Dershaneler var, onlar tamamlar.” demişti Hükûmet. Şimdi hem yurtlar hem de okullar üzerinde hem gönüllü sektörün hem özel sektörün yetersiz olduğu ve iyi iş göremediği ortaya çıkmış durumda yani eğitimin gönüllere ve cüzdanlara bırakılamayacağı ortaya çıkmış durumda. Demek ki Türkiye’de millî sektörün sosyal devlet felsefesi temelinde “sosyal eşitlik” adına topyekûn bir reforma ihtiyacı var. Şimdiye kadar, gerçekleştirilmiş olan AKP düzenlemelerinin tümüyle ortadan kaldırılacağını ve Türkiye’nin 21’inci yüzyıla yakışır bir eğitim sistemine kavuşacağını buradan şimdiden müjdelemek gerekir.

Değerli milletvekilleri, 21’inci madde yurt dışı teşkilatını düzenliyor Millî Eğitim Bakanlığının. Şu andaki hüküm bir paragraftan ibaret, orada yalnızca Millî Eğitim Bakanlığının yurt dışında örgütlenebileceği söylenmiş, onun dışında başka hiçbir hüküm getirilmemiş. Herhâlde elimizdeki metinde iyi maddelerden biri budur, yurt dışı teşkilatına ilişkin en temel ilkelerin yasaya konmuş olması iyidir. Burada bir paragrafa yapılan dört yeni paragraf eklemesiyle yurt dışı teşkilatında sürekli görevlendirilecek olanların en az bir yıl Millî Eğitim Bakanlığı veya üniversitelerde çalışma zorunluluğu var ve ülkenin resmî dilini bilme ya da Almanca, Fransızca, İngilizce dillerinden birini bilme zorunluluğu var. Bunlar doğru düşünülmüş mekanizmalar. Ancak, 3’üncü maddede o ülkede eğitim almış olanlar eğer o ülkede Türkçenin lehçeleri konuşuluyorsa, o ülkede görev yapacak olanlar ve şu anda Millî Eğitim Bakanlığında üst kademe görevleri üstlenenler için hizmet süresi ve dil şartı aranmayacağı belirtiliyor. Öyle anlaşılıyor ki dil eğitimi bakımından dezavantajlı kalmış olabilecek üst kademe yöneticilerine yurt dışı görev olanağı açabilmek için böyle bir düzenleme öngörülmüş. Bir yanıyla eğer çok sınırlı uygulanacaksa kabul edilebilir ama genel olarak liyakat ilkelerine uygun olmayan, aynı işe farklı özellik talep eden bir düzenleme olması nedeniyle hukuken doğru olmayan bir düzenleme olduğunu belirtmek isterim.

Burada yine iyi bir düzenleme söz konusu. O da şudur ki yabancı ülkelerde o ülkenin vatandaşı olan ya da orada süresiz oturma ve çalışma iznine sahip olan Türk vatandaşlarına mahallinden istihdam olanağı getirilmiş, burada da bunun ilkeleri düzenlenmiş. Yurt dışında okullarımızda istihdam sorunlarını halledeceği ve yurt dışı teşkilatının sorunlarını halledeceği için yerinde bir madde olduğu kanısındayım.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "hizmet süresi ve yabancı dil" ibaresinin "hizmet süresi ile yabancı dil" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Mehmet Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten önemli bir kanun görüşüyoruz. Bugünü değil, geleceği şekillendirecek çok değerli, çok önemli Millî Eğitim Bakanlığının Kanunu’nu, Teşkilat Kanunu’nu görüşüyoruz. Bu sebeple, bir iki hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Ben de Sayın Hocanın kanaatine katılıyorum, bu kanunun bütününü incelemedim, detayını çok bilmiyorum, komisyon üyesi değilim ama çok önemli bir konusunu çok doğru bir şekilde tanzim ediyoruz. Daha önce çıkartılan kanun hükmündeki kararnamede “Yurt dışı teşkilatını Bakanlık kurar.” denilmiş ama nasıl kuracağı bu kanunla, bu kanunun 21’inci maddesiyle tanzim ediliyor, doğru yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, bu kapsamda bir iki hususu dikkatinize sunmak istiyorum. Öncelikle gelecekle çok yakından, çok doğrudan ilgili olan bir konuda bir hukuk kurarken hukukun içinde kalmak gibi bir mecburiyetimiz var. Bu konuda iki şey söyleyeceğim. Birincisi: Bu bir teşkilat yasası. Zaten kanun tasarısının gerekçesinde de bu çok açıkça ifade ediliyor. “Millî Eğitim Bakanlığının Görevleri, Personeli ve Teşkilat Yapısına İlişkin Kanun Tasarısı” deniliyor. Dolayısıyla, bir teşkilat yasasından önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi bir teamüldür. Hukuki bir zorunluluk mudur incelemeyi gerektirir ama bir teamül çünkü, yani yeni kadrolar ihdas ediliyor, yeni görevler ortaya konuluyor bunun bütçe dengelerini nasıl etkileyeceğini etki analiz raporuyla beraber Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekir. Bu Kanunun görüşülmeden buraya getirilmiş olmasını bir hukuki eksiklik olarak görüyorum.

İkincisi: İki buçuk yılını dolduran bir kanun hükmünde kararname Genel Kurula gelip kanunlaşmadan onu bir kanunla değiştirmeyi de Anayasa’nın 90’ıncı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine aykırı olduğunu ifade ediyorum diğer arkadaşlar gibi. Yani hukuk kurarken hukuka uygun davranmazsak yaptığımız iş meşru olmaz, sonuçları itibarıyla doğru da olsa meşru olmaz.

Değerli arkadaşlar, ikinci önemli olarak huzurunuza, dikkatinize sunmak istediğim hadise şudur: Değerli arkadaşlar, bu Kanunla hem merkez teşkilatında hem de taşra teşkilatında yaklaşık 40 bin görevliyi bu kanun yürürlüğe girdiği andan itibaren kapının önüne koyuyoruz, görevlerinden alıyoruz. Bu, bir AKP klasiği oldu yalnız bu kanunda değil birçok kanunda, Tarım Bakanlığı kanununda, BDDK kanununda, başka kanunlarda böyle kanun çıkartarak kadroları iptal edip yeni kadrolar ihdas ederek… “Topluca bir yönetim kıyımı” diyor Sayın Yeniçeri, doğru yani Sayın Bakan da burada her ne kadar buna itiraz ediyorsa da yani dünkü sorulara cevabında da –kendi yok burada- bunu çok net olarak ifade etti, dedi ki: “Yani elimizde böyle personeli değiştirmek için ne bir ölçü var, ne bir imkân var, ancak bu türlü kanunlar çıkartarak, topluca bu şekilde kadroları iptal ederek, yeni kadrolar ihdas ederek, bir kısım kadroları görev dışı bırakıp yeni insanları oraya atayabiliriz.”

Değerli arkadaşlar, bu, idare mahkemesine müracaat etme imkânını ortadan kaldırdığı için çok doğrudan bir evrensel hukuk kuralına ve bizim Anayasa’mızın 36’ncı maddesine çok doğrudan yanlış, karşı bir hadise. Temel hak ve özgürlükler bağlamında insanların yargıda davalı veya davacı olması bir temel hak ve özgürlük alanıdır. Siz çıkardığınız kanunla insanların yargıya gitmesinin önünü kesiyorsanız bu bir insan hakları ihlalidir. Bunu böyle bir kanunla devamlı yapmış olmanız gerçekten en önemli, en değerli ortak paydamız olan hukuk devleti olma niteliğimizi ortadan kaldırır. En değerli varlığımız, en önemli ortak paydamız olan, eğer burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkarttığımız kanunlar Anayasa’ya aykırı olursa, evrensel hukuka aykırı olursa, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran kanunlar çıkartırsak evet, siyaset kendi kararını burada hukuklaştıracaktır, kendi siyasetini hukuklaştıracaktır ama bunu hukukun içinde kalarak, Anayasa’ya bağlı kalarak yapmak bir zorunluluktur, yoksa sonuçları itibarıyla meşru olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Meşruiyeti tartışılan bir kanun Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmaz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Özlemiştik konuşmanızı Sayın Şandır, teşekkürler.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddenin son önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 21 inci maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 31 inci maddesine eklenmesi öngörülen üçüncü fıkrasında yer alan "müstakil" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, "asaleten" ibaresinin "fiilen" olarak değiştirilmesini; beşinci fıkrasında geçen "Bakanlıklararası Ortak Kültür Komisyonunca" ibaresinin "Bakanlıkça" olarak değiştirilmesini ve aynı fıkrada geçen "Bakanlıklararası Ortak Kültür Komisyonunun teklifi üzerine" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Özellikle son 5 yıl içerisinde Avrupa ülkelerinde, özellikle Almanca ve Fransızca konuşulan ülkelerde görevlendirilmek üzere, görev yapacağı ülke dilini bilen öğretmen temininde sıkıntı yaşanmakta, öğretmen ihtiyacı karşılanamamaktadır. Almanca ve Fransızca konuşulan ülkelerde İngilizce veya başka bir yabancı dil bilen öğretmenlerin görevlendirilmeleri ise ihtiyaç sayısı dikkate alındığında mümkün bulunmamaktadır. Ayrıca, öğretmenlerimizin görev yaptıkları okul ve çevre ile iletişim kurmaları güçleşmekte, bu husus hizmet gerekleri ile örtüşmemektedir.

Önergeyle, Türkiye'de veya Yükseköğretim Kurulu tarafından denkliği kabul edilen yurtdışındaki üniversitelerin eğitim fakültelerinin ilgili bölümlerinden lisans düzeyinde eğitimini başarıyla bitirenlerden ilgili ülke vatandaşlığına sahip olanlarla süresiz oturma ve çalışma izni bulunanların, mahallinden sözleşmeli statüde öğretmen olarak Bakanlık tarafından istihdam edilebilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca istihdam edilecek personelin sayısı, nitelikleri, seçim usûl ve esasları, görev yerleri ve süreleri, izinleri, görevlerinin sona erdirilmesi ve verilecek iş sonu tazminatı ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esasların, Maliye Bakanlığı ve Bakanlıkça müştereken belirlenmesi öngörülmektedir.

Önerge ile ayrıca yurtdışına sürekli olarak görevlendirileceklerde aranan asaleten görevde bulunmuş olma şartının ihtiyaca binaen fiilen olarak değiştirilmesi uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci maddede üç adet önerge vardır okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 22 nci maddesinde yer alan "yarıyıl ve/veya yaz tatillerinde" ibaresinin "yarıyıl ve yaz tatillerinde" olarak değiştirilmesini ve 8. fıkranın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

                Mustafa Erdem                                Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar

                      Ankara                                              Adana                                           Kastamonu

                     Alim Işık                                        Bülent Belen                                   Mehmet Şandır

                     Kütahya                                           Tekirdağ                                             Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 22 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37'inci maddesine eklenmesi öngörülen (7), (8), (9) ve (10) uncu fıkraların madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                   Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan                                       Erol Dora

                        Muş                                                 Şırnak                                              Mardin

                   Özdal Üçer                                      Selma Irmak

                         Van                                                 Şırnak

"Madde 22- 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37'inci maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edilen üçüncü cümlesi 'sağlık, eş, öğrenim ve olağanüstü hallere bağlı özür durumu nedeni ile özür durumunu belgeleyerek başvuran öğretmenlerin durumu en fazla dört ay içinde değerlendirilerek il ve ilçe emirlerine atanmak suretiyle yer değişiklikleri gerçekleştirilir.' şeklinde yeniden düzenlenmiştir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 22 nci maddesinin 1 inci fıkrasında geçen "ve/veya" ibaresinin "ve" şeklinde değiştirilmesini, 2 nci, 3 üncü, 4 üncü, 5 inci fıkraların yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla… /02/2014

              Fatma Nur Serter                                 Celal Dinçer                                Birgül Ayman Güler

                     İstanbul                                            İstanbul                                               İzmir

 

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Birgül Ayman Güler, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci madde ne kadar ihtiyaca cevap veriyorsa 22’nci madde o kadar Türkiye Cumhuriyeti ve millî eğitim sistemi için kötüdür. 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Yasası’nın 37’nci maddesi “atama” başlıklı maddedir ve bu maddede: “Okul ve kurum müdürlerinin yazılı, sözlü müdürlük sınavından sonra hizmet süresi, performans, yeterlilik ölçütlerine göre okul  ya da kurum müdürlüğüne atanması öngörülür.” Oysa getirdiğiniz değişiklikte okul ve kurum müdürlüklerine atamada “yazılı ve/veya sözlü sınav” koşulunu kaldırıyorsunuz. Bu atamanın dört yılla sınırlanmasını öngörüyorsunuz. Ancak ilkelerin yanı sıra, bölge hizmeti ve rotasyon esasına göre atama uygulamasına da son veriyorsunuz. Bu, çok açık olarak, Türkiye’nin 60 binin üstündeki okulunda okul müdürleri, okul müdür yardımcılarının görevden el çektirilmeleri anlamına geliyor ve yerlerine atanacak olan kişileri hiçbir sınava tabi tutmuyorsunuz. Sınavın dışında, hizmet süresi, performans ve yeterlilik ilkelerini de aramıyorsunuz. Hizmette, bölge hizmeti ve rotasyon esasını da kaldırıyorsunuz. Buna göre okul ve kurum müdürlüklerine yapılacak olan kitlesel atamada, ilk elde 40 bin okul müdürlüğüne yapılacak olan atamada hiçbir şarta bağlı kalmaksızın görevlendirme öngörüyorsunuz.

Öğretmen arkadaşlarım bilirler, öğretmen olmayan da okul sıralarından bilir; her okul ayrı bir dünyadır, hele ilköğretim ve ortaöğretim söz konusuysa onun tartışılmaz önderi okul müdürüdür. Siz eğer bu kadar ölçütü ve bu kadar esası yani bu kadar eziyeti başarıyla yerine getirmiş olanların işlerine bir anda buradan çıkarılan bir kanunla son verirseniz okul müdürü, kurum müdüründen itibaren yardımcılarına, hizmetlilerine, öğrencilerine ve ailelerine kadar yansıyacak bir siyasal baskı dalgası yaratmış olacaksınız. Bu, doğru değil; bu, belki Hükûmetin siyasi amaçları itibarıyla doğrudur, onu bilemem ama biz bu kürsüde Hükûmetin çıkarlarını değil -sizler de bizim gibi- ülkenin çıkarlarını düşünmekle yükümlü olanlarız.

Okul ve kurum müdürlerinin yanı sıra bu maddede “proje okulları” diye bir düzenleme öngörülmüş. Buralara yapılacak öğretmen ve yönetici atamalarının tümü doğrudan bakan tarafından yapılacak. Bir süre sonra pek çok okul müdürü bir projeye kendini dayandırmak için muazzam bir çabaya düşecek ve giderek proje okulları amacından da uzaklaşan bir genişlemeye uğrayacak ve bu okulların imtiyazlı öğretmenleri, imtiyazlı okul yöneticileri millî eğitim camiası açısından büyük bir problem alanına dönüşecek.

Burada diğer hükümlere ilişkin herhangi bir şey söylemeyi gerekli görmüyorum. Atama sisteminde okul müdürü, kurum müdürünün yanı sıra hizmet süresi, performans ve yeterlilik sürelerini il millî eğitim müdürü, ilçe millî eğitim müdürü için de kaldırıyorsunuz. Yani millî eğitim camiasının yapı taşı okullar siyasallaşırken, aynı anda, onu yöneten il ve ilçe müdürlükleri, ilçe millî eğitim müdür yardımcılıkları, bütün bunları da aynı şekilde hizmet süresi, performans ve yeterlilik ölçütlerinden bağımsız kılıyorsunuz; bölge hizmeti, rotasyon esasından bağımsız kılıyorsunuz; yalnızca hizmet süresini öngörüyorsunuz. Bu, millî eğitim sisteminin gerçekten çanına ot tıkamaktır, bundan Hükûmet de hiçbir yarar sağlayamayacaktır. Bu maddenin geri çekilmesi Türkiye için son derece önemlidir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 22 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37'inci maddesine eklenmesi öngörülen (7), (8), (9) ve (10) uncu fıkraların madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

"Madde 22- 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37'inci maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edilen üçüncü cümlesi 'sağlık, eş, öğrenim ve olağanüstü hallere bağlı özür durumu nedeni ile özür durumunu belgeleyerek başvuran öğretmenlerin durumu en fazla dört ay içinde değerlendirilerek il ve ilçe emirlerine atanmak suretiyle yer değişiklikleri gerçekleştirilir.' şeklinde yeniden düzenlenmiştir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türkiye'de öğretmenlerin yaşadığı en büyük sorunlardan biri sağlık, eş, öğrenim ya da olağanüstü hallerden kaynaklı özür durumlarında yer değişiklik taleplerinin yerine getirilmemesidir. AKP iktidarı son üç yıldır öğrenim durumunu özer grupları arasından çıkarmıştır. Öğretmenlerin kendi alanlarında lisansüstü eğitim görmeleri ve böylelikle eğitimin daha nitelikli bir hale gelmesi engellenmiştir. Öğretmenlerin il ve ilçe emrine atanma haklarını ellerinden almıştır. Eş durumu atamalar ise tam bir mağduriyet kaynağı olmuştur. Bugün on binlerce öğretmen aile bütünlükleri bozulmuş bir şekilde, binbir zorlukla mücadele ederek mesleklerini icra etmeye çalışmaktadırlar. Anayasa'ya da aykırı bir durum ortaya çıkaran Milli Eğitim Bakanlığının bu uygulaması sonucu binlerce öğretmen bakanlık binası önünde günlerce eylem yapmışlardır. Bakanlık bu yer değişikliklerini norm kadro durumunu gerekçe göstererek yapmamakta, siyasi ve toplumsal baskı arttığı zaman da alan değişikliği gibi yeni mağduriyetler yaratan palyatif çözümler üretmektedir. Bakanlık yer değişiklikleri zorunlu hizmet uygulaması, yılda bir iki defa yapılan ve sınırlı sayıda öğretmeni kapsayan özür grubundan yer değişikliği gibi öğretmeni ve dolayısıyla öğrenciyi mağdur eden yol ve yöntemlerden bir an önce vaz geçilmelidir. MEB özel olarak özür gurubu atamalarda ve genel olarak tüm yer değiştirmelerde ortaya çıkan sorunları aşmak için bilimsel, gerçekçi, hakkaniyetli, uluslararası hukuka ve Anayasaya uygun çözüm yolları bulmak zorundadır.

Hükümet tasarısının bu maddesinde yer alan ve çıkartılmasını teklif ettiğimiz diğer fıkralar, okul ve kurum müdür ve müdür yardımcılarının atanmasına ilişkin tüm yetkileri AKP il başkanı gibi çalışan valilere aktarılmasını ön görmektedir. AKP iktidarı döneminde Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik ve ilgili kılavuzlar neredeyse her yıl değiştirildi. Hala bu konuda oturmuş bir sistem sağlanamadı. Bir dönem sadece mülakatla yönetici atanırken, daha sonra sadece sınav şartı getirildi, daha sonra sadece sınavla siyasal olarak kadrolaşamadıklarını, istedikleri, kendilerine yakın ve yandaş sendika üyelerini yönetici yapamadıklarını anlayınca bu sefer tekrar sözlü sınav şartını getirdiler, istedikleri kişileri yönetici yapabilmek için ilgili yönetmeliklere kriterler ekleyip var olan kriterleri değiştirdiler, yöneticilere rotasyon uygulaması getirdiler, daha sonra bundan vazgeçildi, daha sonra ise tekrar rotasyon zorunlu kılındı. Yani 11 yıllık AKP iktidarı döneminde yönetici atama ile ilgili mevzuatta sayısız değişiklik yapıldı.

Bugün MEB'de görevli yöneticilerin büyük bir kısmı yandaş sendika üyesidir. Yine bu yöneticilerin neredeyse tamamı erkektir. Ayrıca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin sayısı belirgin bir şekilde fazladır. Bugüne kadar siyasal kadrolaşma için yapılan tüm oyunlara rağmen bu yasa tasarısı ile sayıları yüz bini geçen eğitim yöneticilerinin "kazanılmış" haklarının yok sayılması ve görevlendirmelerde yetkinin tamamen Valilere bırakılması kabul edilebilir bir düzenleme değildir. Eğitimde esas olan öğretmenliktir. Bu temelde yöneticilik eğitim emekçileri üzerinde baskı oluşturan bir makam olarak görülmemeli, bu görevleri yerine getirecek kişiler ilgili birimin tüm bileşenlerinin katılımıyla belli bir dönem için seçimle iş başına gelmelidir.

Bu maddede yer alan diğer fırkalar ile bakana "süper" yetkiler verilmektedir. Bakan tüm kamuya personel alımına ilişkin tüm mevzuatın dışında istediği öğretmeni "proje" uygulaması adı altında istihdam edebilecek. 300 bine yakın ataması yapılmayan öğretmen KPSS sınavları için ter dökerken Bakanın sınavsız, şartsız istediği kadar öğretmeni güvencesiz, esnek bir şekilde istihdam edebilecek. Ayrıca bakan diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevli kişileri istediği gibi bakanlıkta geçici olarak istihdam edebilecek. Bakana süper yetkiler veren bu düzenlemeler kabul edilemez.

İş bu önerge tüm bu gerekçeler ile verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 22 nci maddesinde yer alan "yarıyıl ve/veya yaz tatillerinde" ibaresinin "yarıyıl ve yaz tatillerinde" olarak değiştirilmesini ve 8. fıkranın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Mehmet Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce 21’inci maddede dikkatinize sunduğum hususu tekrar arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir siyasi iktidar kendi politikaları, kendi programı doğrultusunda gereken düzenlemeleri yapar ve Türkiye Büyük Millet Meclisine getirir, komisyonlarda tartışılır, burada da resmîleşir. Buna itirazımız yok. Ama yapılan bu çalışmanın İç Tüzük’e, Anayasa’ya, sonuçları itibarıyla da kamu vicdanına, adalet duygusuna hizmet etmesi lazım. Bir hukuk devletinde hukuka uygunluk, yalnız esasta değil, usulde de önemli.

Şimdi, Anayasa’ya aykırılık tartışmalarını maalesef komisyonlarda, Genel Kurulda bir türlü bir sonuca ulaştıramadık. Aranızda çok değerli hukukçular var. Yani, onlarla hukuk yarıştırması yapmam doğru olmaz. Ama bakınız, bu kanunla ve bundan önce birçok kanunla yeni bir usul ihdas ettiniz. Bununla, kanunla kurumların kadrolarını iptal ederek, yeni kadrolar ihdas ederek birtakım memurları görevlerinden alıyorsunuz ve onlara her şekilde idari yargı yolunu kapatıyorsunuz. Bu kanun da yürürlüğe girdiği andan itibaren, Sayın Bakanın ifadesiyle 39.870 üst düzey görevlinin görevleri sona erecek ve bu işlem karşısında da bu insanlar yargıya gidemeyecekler, haklarını arayamayacaklar. Hâlbuki, evrensel hukukta da, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde de çok temel bir insan hakkı olarak hak arama hürriyeti tanzim edilmektedir. İnsanlar, vatandaşlar davalı veya davacı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Bu çok temel bir insan hakkıdır. Anayasa’mızın da temel hak ve özgürlükler bağlamında sayılan bir temel kuraldır. Şimdi, burada bunu ortadan kaldırıyorsunuz. Hatta, devamını getirirsek Anayasa’nın 40’ıncı maddesinde de diyor ki: “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” Sayın İyimaya bunları benden daha iyi bilir, Sayın Haluk İpek bunları bizden daha iyi bilir. Ama yani şimdi, bu kanunla getirdiğiniz hüküm, -gerekçesi ne olursa olsun, onu sorgulamıyorum yani, işte, bir yerle yarışıyorsunuz, dövüşüyorsunuz, bunu sorgulamıyorum ama- getirdiğiniz sonuç eğer insanların, yani millî eğitime hizmet etmiş görevlilerin elinden yargıya müracaat etmek hakkını alıyorsa bu, Anayasa’ya da aykırı, hukuka da aykırı. 39.870 kişi bu kanun Resmî Gazete’de yayımlandığı gün, artık, Sayın Bakanın ifadesiyle “öğretmen” olacaklar. Bu böyle değil değerli arkadaşlar yani müdür kolay olunmuyor, belli süreler görev yapmadan olunmuyor. Yani, Türkiye'nin realitesi Sayın Bakının ifade ettiği gibi değil.

Şimdi, bu yaklaşık 40 bin kişinin çocukları, ailesi, çevresi bir soru soracak size yarın bölgelerinize gittiğinizde: “Bizim ne suçumuz vardı? Hangi kusuru işledik, Hükûmete karşı, Bakanlığa karşı, sizin siyasetinize, programınıza, görevinize karşı hangi kusurumuz oldu ki siz bir kanun çıkararak ve benim hak arama özgürlüğümü de kapatarak böyle bir hüküm ortaya koyuyorsunuz?” diye soracak.

Değerli arkadaşlar, yani yaptığınız iş kamu vicdanında, insan vicdanında eğer adalet duygusunu zedeliyorsa bu kanunların, çıkarttığınız bu hukukun meşruiyeti tartışılır. Kanuna uygun olması, Anayasa’ya uygun olması da önemli değil, eğer bu kanunun sonunda bir tek kişi vicdanında sizi Allah’a havale eder, kul hakkını yemiş olursanız, “Size hakkımı helal etmiyorum.”  derse bir müdür, bir müdür yardımcısı, bir öğretmen, bunun sorumluluğunun altından kalkamazsınız. Bunu tekrar dikkatinize sunmak için söz aldım.

Gerçekten önemli bir kanun, geleceği belirleyecek bir kanun yapıyoruz ama bunun meşru olması lazım. Anayasa’ya, buna bağlıyız, bağlı olmaya söz verdik; bu Anayasa’ya uygun olması lazım. Bu düzenleme bu anlamıyla Anayasa’ya aykırıdır.

Bunu tekrar dikkatinize sunuyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

23’üncü maddede dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını ve altıncı fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mahir Ünal                            Nureddin Nebati                      Metin Külünk 

Kahramanmaraş                           İstanbul                     İstanbul

          Hacı Bayram Türkoğlu                                     İdris Şahin

                    Hatay                                                             Çankırı

“Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş Yardımcıları, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin “A- Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa Göre Alanlar” kısmının (1) numaralı bölümünün (j) sırasında öngörülen ek ödemeden aynı usul ve esaslar dâhilinde yararlandırılır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 23 üncü maddesinde yer alan 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "Bakanlıkta" ibaresinin "Bakanlık bünyesinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Zühal Topcu                                                    Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

  Ankara                                                          Kahramanmaraş                                      Ankara

Seyfettin Yılmaz Emin Çınar                              Bülent Belen

   Adana                                                              Kastamonu                                         Tekirdağ

Mustafa Erdem Alim Işık

   Ankara                                                                Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 23 üncü maddesinde fıkra ve bentlerindeki "maarif" sözcüğünün çıkartılmasını, aynı maddede yer alan ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesine değişiklik yapılmasını öngören 1 ila 3 üncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan İdris Baluken                                 Altan Tan

   Iğdır                                                                     Bingöl                                            Diyarbakır

Sırrı Sakık                                                         Hasip Kaplan                                       Erol Dora

   Muş                                                                      Şırnak                                              Mardin

Özdal Üçer                                                         Selma Irmak

   Van                                                                      Şırnak

 “MADDE 41- (1) Doğrudan Bakanlığa bağlı olmak üzere Türkiye İstatistik Kurumu İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması ikinci düzey esas alınarak 26 bölgede oluşturulan Bölge Müfettişleri Başkanlığında Müfettişler ve Müfettiş Yardımcıları istihdam edilir.

(2) Müfettiş yardımcıları; Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi ile Eğitim Yönetimi ve Politikaları Anabilim Dallarında yüksek lisans yapmış ve aday öğretmenlik sürecini tamamlamış öğretmenler ve öğretmenlikte sekiz yıl ve daha fazla hizmeti bulunan öğretmenler arasından yapılacak yazılı ve sözlü sınav puanlarına göre mesleğe alınırlar.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulacak sözlü sınav komisyonu sözlü sınava açılan kadro sayısının üç kat kadar fazlasını yazılı sınavı puanı en yüksek adaydan başlamak üzere çağırır. Sözlü sınavlarda sesli ve görsel kayıt sistemleri kullanılır. Sınavlara ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi ile Eğitim Yönetimi ve Politikaları Anabilim Dallarında doktorasını tamamlamış öğretmenler müfettiş kadrolarına atanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 23 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının "Bakanlıkça uygun görülen illerde merkeze bağlı oluşturulan Maarif Müfettişleri Başkanlığında Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş Yardımcıları istihdam edilir." şeklinde değiştirilmesini, 2 nci fıkrasının (a) bendinde geçen "eğitim, fen edebiyat ve ilahiyat fakülteleri" ibarelerinin çıkarılmasını, 2 nci fıkrasının "Yapılacak olan yazılı ve sözlü sınavda başarılı olmak. Sözlü sınavların başarı ortalamasına etkisi yüzde onu geçemez." şeklinde değiştirilmesini, 3 üncü fıkrasının "Maarif Müfettiş Yardımcısı kadrolarına, öğretmenler arasında yapılacak olan yazılı ve sözlü sınavda başarılı olanlar arasından atama yapılır. Sözlü sınavların başarı ortalamasına etkisi yüzde onu geçemez." şeklinde değiştirilmesini, 5 inci fıkrasının yasa metninden çıkarılmasını, arz ve teklif ederiz.

Celal Dinçer                                    Fatma Nur Serter

İstanbul                                                 İstanbul

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın  Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın  Başkan.

BAŞKAN – Sayın  Celal Dinçer, siz mi konuşacaksınız?

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 23’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısının çok tehlikeli ve sakıncalı olduğunu defalarca söylememize rağmen, iktidar her zamanki gibi gene bildiğini okumaktadır. İktidar, eğitimi millî bir mesele olarak ele alıp değerlendirememiş, siyaset kurumlarının varlığını ispat ve güç gösterisi için kullandığı bir yazboz tahtası hâline getirmiştir.

Bu tasarıda dershanelerin zorla dönüştürülmesi ve kapatılmasıyla ilgili dayatma kadar keyfîliğe açık, demokrasinin gereklerine aykırı ve milletin talep ve beklentilerini hiçe sayan pek çok değişiklik yer almaktadır. Bu tasarıyla, Millî Eğitim Bakanlığının müsteşar hariç tüm üst düzey görevlilerinin görevlerine son verilmektedir. Daha önce de eski Bakan Sayın Ömer Dinçer yasa çıkartarak Bakanlık merkez teşkilatını yerle bir etmişti, şimdi Hükûmet bu konuda yeni bir hamle daha yapmaktadır. Demek ki Ömer Dinçer’in 652 sayılı Teşkilat Yasası Hükûmet nazarında istenen etkiyi sağlayamamış ve yeterli sayıda adam kayırılamamış ki yeni bir düzenleme yapılması gündeme gelmiştir. Bu tasarıyla Millî Eğitim Bakanlığındaki üst düzey bürokratlar keyfî bir şekilde görevden alınacak, kazanılmış hakları yok edilecektir. Ayrıca, hiçbir hukuk devletinde görülmeyecek bir şekilde yargı yolu da kapatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıda tüm merkez ve il yöneticilerinin yanında dört yılını dolduran okul yöneticilerinin de görevleri sona ermektedir. Okul yöneticilerinin kaderi valilerin ve il millî eğitim müdürlerinin iki dudağı arasındadır. Valilerin, günümüzde devletin valisi değil iktidarın valisi olduğunu, AKP il başkanı gibi davrandıklarını herkes bilmektedir. Bu nedenlerle tarafsız ve adil bir atamanın yapılacağını kim iddia edebilir? Bu yasa tasarısıyla eğitimde korkunun hâkim kılınması, okulların siyasallaştırılması; sindirilmiş, baskılanmış, ezilmiş eğitimci ordusunun yaratılması amaçlanmıştır.

Bu tasarıyla il eğitim denetmenleri yeni adıyla maarif müfettişleri tek çatı altında toplanmıştır, bu olumlu bir gelişmedir ama talepleri karşılanmamış, özlük haklarında hiçbir iyileştirme yapılmamıştır; aksine statü ve özlük haklarında kayıplar yaşanacaktır. Maarif müfettişlerinin il millî eğitim müdürlüklerinin emrinde olması, tarafsız inceleme, soruşturma ve denetim yapılmasını ortadan kaldıracaktır.

Yine, maarif müfettişliğine asıl olarak öğretmenlerin atanması gerekirken tasarıda yapılan teknik hatalarla -Sayın Bakanım, burada ikaz ediyorum- üniversitelerden yeni mezun olan eğitim, fen edebiyat ve ilahiyat fakültesi mezunları hiç öğretmenlik yapmadan müfettişlik yapmış olacak. Oysa, maarif müfettişliği tecrübe isteyen bir olaydır.

Değerli arkadaşlar, bu yasa, eğitimi elli yıl geriye götürecektir. Bu yasa tasarısı, eğitimde torpili, adam kayırmaları, yandaşlığı, ideolojik ve siyasal yapılanmaları hâkim kılacaktır. “İktidarın adamı” mantığını eğitimin her hücresine yerleştirecektir. Çok açık söylüyorum: Bu kanun tasarısı, millî eğitime yapılmış sivil bir darbedir. Asıl şikâyet ettiğiniz 28 Şubat şimdi gelmektedir. Yapılanların demokrasiyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Bu tasarı, insan hakları ihlalleriyle doludur, öğretmenlerin iş güvencesini yok etmektedir, devletteki istikrarı zedelemektedir, Millî Eğitim Bakanlığının hafızasını yok etmektedir. Anlaşılıyor ki bu tasarıyı hazırlayanlar tebeşir tozu yutmamış, öğretmenlik mesleğinin çilesini bilmemektedir. Eğitim camiası AKP iktidarının kendilerine yaptığı bu zulmü ve eziyeti görmektedir ve asla unutmayacaktır.

Şimdi iktidara sesleniyorum: Paraları sıfırladığınız gibi millî eğitimi bitirecek bu yasa tasarısını da ortadan kaldırın. Eğitimi özelleştirmekten ve piyasaya açmaktan vazgeçin. Eğitimi siyasi çıkarlarınız için kullanmayın. Öğretmenleri geleceksizliğe mahkûm etmeyin. Kamu kaynaklarını özel okullara aktarmaktan vazgeçin. Millî eğitim personeline kıyım ve zulüm uygulamayın.

Bu arada, yeri gelmişken Hakkâri Emniyet Müdürü Sayın Tufan Ergüder’i kutluyorum. “Artık bu zulme dayanamıyorum. Görevden almalar zulme dönüşmüştür.” diyerek istifa etmiştir.

Sayın Bakanım, aynı zulmü siz Millî Eğitim Bakanlığında uyguluyorsunuz. Milyonları eritmekten vazgeçin, biraz da çöpten yiyecek toplayanların derdine çare bulmaya çalışın.

Tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 23 üncü maddesinde fıkra ve bentlerindeki "maarif" sözcüğünün çıkartılmasını, aynı maddede yer alan ve 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesine değişiklik yapılmasını öngören 1 ila 3 üncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 41- (1) Doğrudan Bakanlığa bağlı olmak üzere Türkiye İstatistik Kurumu İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması ikinci düzey esas alınarak 26 bölgede oluşturulan Bölge Müfettişleri Başkanlığında Müfettişler ve Müfettiş Yardımcıları istihdam edilir.

(2) Müfettiş yardımcıları; Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi ile Eğitim Yönetimi ve Politikaları Anabilim Dallarında yüksek lisans yapmış ve aday öğretmenlik sürecini tamamlamış öğretmenler ve öğretmenlikte sekiz yıl ve daha fazla hizmeti bulunan öğretmenler arasından yapılacak yazılı ve sözlü sınav puanlarına göre mesleğe alınırlar.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulacak sözlü sınav komisyonu sözlü sınava açılan kadro sayısının üç kat kadar fazlasını yazılı sınavı puanı en yüksek adaydan başlamak üzere çağırır. Sözlü sınavlarda sesli ve görsel kayıt sistemleri kullanılır. Sınavlara ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi ile Eğitim Yönetimi ve Politikaları Anabilim Dallarında doktorasını tamamlamış öğretmenler müfettiş kadrolarına atanır."

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ  İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hükümetin getirdiği öneri ile, eğitim fakültesi mezunu olmayan ya da herhangi bir pedagojik formasyona sahip olmayan, öğretmenlik mesleğine ilişkin hiçbir bilgi, birikim ve deneyimi olmayan herkese müfettiş olma şansı verilmektedir. Yani hükümetin teklifi ile biyoloji, kimya, tarih, istatistik vb bölümlerini tamamlayan eğitime dair hiçbir bilgi birikim ve deneyimi olmayan mezunlar hangi şartlarda yapılacağı belli olmayan bir sınavla müfettiş yardımcısı olarak atanacak ve yıllarını öğretmenlik mesleğine vermiş öğretmenleri, yöneticileri denetlemesinin önü açılacaktır. Bu uygulama kabul edilebilir bir durum değildir. Müfettişlik meslekte belli bir bilgi, birikim ve tecrübeye sahip olan ya da bu alanda özel eğitim alan öğretmenler arasından liyakat ilkelerine uygun şeffaf, adil ve hesap verebilir bir yöntemle seçilmelidir. Ancak bu şekilde rehberlik ve denetim gerçek anlamda eğitimin niteliğini artırıcı bir etki yaratabilir. Aksi takdirde eğitim emekçileri üzerinde anti demokratik bir baskı aracı olmaktan daha fazla bir işlevi yerine getirmeyecektir. Ayrıca bu önerimizle öğretmenlerin kendi alanlarında yüksek lisans ve doktora eğitimlerine yönlendirilmesi teşvik edilecek böylelikle öğretmen niteliği de yükseltilecektir. İş bu önerimiz tüm bu gerekçeler ile hazırlanıp sunulmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 23 üncü maddesinde yer alan 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "Bakanlıkta" ibaresinin "Bakanlık bünyesinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Muharrem Varlı (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ  İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Muharrem Varlı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

On iki yıldan beri iktidarınızda 4 bakan değişti. (MHP sıralarından “5, 5” sesleri)

5 mi oldu? 5 bakan değişmiş, ben yanlış söylemişim.

Her bakan değişikliğinde de eğitim sistemimizi kökünden değiştirdiniz, imtihan sistemlerini kökünden değiştirdiniz. Yani çocuklar neye adapte olacaklarını, neyi okuyup, neyi anlayıp neye göre imtihana gireceklerini anlayamaz hâle geldiler. Bu kadar çok, eğitimle uğraşılmaz, bu kadar çok, eğitim sistemi değiştirilmez. Yani Türkiye'nin en önemli konusunu konuşuyoruz, eğitim. Çocuklarımızın geleceğini belirleyecek, çocuklarımızın geleceğiyle ilgili verecekleri kararı belirleyecek eğitim sistemini tartışıyoruz ama her defasında, sil baştan, yeniden, kendi kafanıza göre, kendi isteğinize göre tartışmadan, konuşmadan eğitim sistemi belirliyorsunuz.

İşte, çıkarılan bu kanun tasarısıyla da yıllarını okullarda eğitimcilik, müdürlük ve müdür yardımcılığı görevlerinde tecrübeyle yürütmüş, kendisini yetiştirmiş, okulu tanıyan, öğrenciyi tanıyan, öğrenci psikolojisini bilen insanları bir çırpıda değiştiriyorsunuz, yerine imtihan şartı koymadan, tamamen kendi teşkilatlarınızın, kendi sendikanızın önereceği isimleri valiler vasıtasıyla atatarak görev verdirmeye çalışıyorsunuz. Yani bu zulümdür. Allah’tan korkan vicdan sahibi insanların buna “evet” demesi mümkün değildir arkadaşlar. Yani bu kadar, yıllarını okul tecrübesiyle, yıllarını müdürlükle, idarecilikle geçirmiş insanları bir çırpıda kaldırıp atıyorsunuz. Gelin, bundan vazgeçin. Bu doğru bir uygulama değil, yanlış bir uygulama. Yerine atayacağınız insanlarda hiçbir yeterlilik aramıyorsunuz, hiçbir imtihan şartı yok; tamamen, istediğinizi istediğiniz yere müdür olarak atayacaksınız veya üst derecede bürokrat olarak tayin edeceksiniz. Bu doğru bir uygulama değil, bundan vazgeçmeniz lazım.

Şimdi, yine, son dönemlerde getirdiğiniz yasa tekliflerinin hepsini incelediğinizde, tamamen hesaplaşmaya dayalı, intikam almaya dayalı, bir yerleri tasfiye etme veya bir yerlerin önünü açmak adına getirilen ve Hükûmeti de garanti altına alacak, koruma altına alacak yasalarla karşı karşıyayız. Son dönemde çıkardığınız yasaların hepsi bunlarla alakalı. Yani gerçekten ülkenin menfaatine, eğitim sistemimizin menfaatine, öğrencilerimizin menfaatine bir yasayla daha şu ana kadar karşılaşmadık. Ne var? Efendim, ayakkabı kutularını parayla doldurup, yatak odalarında para kasalarını parayla doldurup savcılık soruşturması neticesinde cezaevine atılanların kurtarılmasıyla alakalı yasa teklifleri veya Hükûmetin yapmış olduğu görüşmelerde gelecekte bir sıkıntı olmasın diye -Oslo süreci gibi- bu süreçleri garanti altına almak adına çıkarılan yasa teklifleri. Arkadaşlar, bunlar doğru şeyler değil, bunlardan vazgeçin. Millet bize burada hizmet edelim diye görev verdi. Milletin hizmetinde olmamız gerekirken siz her şeyi, bu yasaları Hükûmeti koruma altına almak, kendinizi koruma altına almak adına yapıyorsunuz ve burada sabahlara kadar sinir gerilimi içerisinde, belki zaman zaman tartışmaların, hatta kavgaların olduğu görüşmeler yapıyoruz. Bunlar doğru şeyler değil, bunlar ülkemize menfaat sağlayacak şeyler değil.

Yine, akademisyenlerle alakalı bir düzenleme var ki burada akademisyenlerin de sesini kesmek istiyorsunuz. Onların verecekleri beyanatları veya kafalarında oluşturdukları düşünceleri, konuşmalarını engelliyorsunuz. Yani bu ülkede yargı sustu, polis sustu, akademisyenler sustu, eğitim tamamen kökünden değiştiriliyor; o zaman kim konuşacak? Siyasetçileri, konuşanların hepsini de zaten darbeci ilan ediyorsunuz. Yani, geldiğimiz nokta doğru bir nokta değil. İyi bir yerde değilsiniz arkadaşlar.

Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 23 üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını ve altıncı fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

"Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş Yardımcıları, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin " A- Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa Göre Alanlar" kısmının (1) numaralı bölümünün (j) sırasında öngörülen ek ödemeden aynı usul ve esaslar dâhilinde yararlandırılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde ile Bakanlıkta Maarif Müfettiş Yardımcılığı kadrosuna atanma esasları, Maarif Müfettişliğine geçişte yeterlik sınavı ile Maarif Müfettişlerinin görevlendirilmelerine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Maddenin beşinci fıkrasında ise, ihtiyaç halinde Bakanlık Rehberlik ve Denetim Başkanlığı'nda Maarif Müfettişi görevlendirilebileceği hususuna yer verilmiş ancak bu sayı azami elli Maarif Müfettişi ile sınırlanmıştır. İhtiyaçların öngörülemeyecek olması ve elliden fazla müfettiş görevlendirilmesini gerektiren hallerin olabileceği ihtimali de göz önüne alındığında yukarıda belirtilen cümlenin madde metninden çıkarılması gerektiği değerlendirilmiştir. Önergeyle, Maarif Müfettişlerinin ve Maarif Müfettiş Yardımcılarının 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bakanlık taşra teşkilatı denetim elemanlarına ödenen ek ödeme oranlarından eskiden olduğu gibi yararlanmaya devam etmeleri öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

24’üncü maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 24 üncü maddesinde yer alan 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde olarak eklenen ikinci fıkrasında yer alan "bedelin tutarı ile tahsiline ilişkin usul ve esaslar" ibaresinin "bedelin tutar ve tahsiline ilişkin usul ile esaslar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

               Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar                                    Mustafa Erdem

                       Adana                                           Kastamonu                                           Ankara

                 Bülent Belen                                        Alim Işık                                     Yusuf Halaçoğlu

                     Tekirdağ                                           Kütahya                                             Kayseri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 24 üncü maddesinin 3 fıkrasının “Yurtdışında büyükelçilikler ve başkonsolosluklar bünyesinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi okulların hizmet binası yapımı, donatım, kefalet ücreti ve kira giderleri ile bakanlıkça uygun görülen diğer ihtiyaçları Bakanlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Fatma Nur Serter                                               Celal Dinçer                                     Veli Ağbaba

                     İstanbul                                            İstanbul                                            Malatya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Veli Ağbaba konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle AKP milletvekillerine gözaydın diliyorum, gözleri aydın çünkü aralarında iki bakan çocuğunun da bulunduğu ve büyük patronun da bulunduğu 5 kişi bugün tahliye edildi. Güler, Sarraf, Çağlayan’ın “Atılı suçların şüpheliler lehine değişme ihtimali, delillerin toplandıkları, sabit ikametgah ve konumları gereği kaçma ve delilleri karartma ihtimali bulunmadığından ayrı ayrı tahliyelerine karar verilmiştir.” diye bir karar var bugün mahkeme kararı.

Değerli arkadaşlar, kararı okuyunca ve cezaevlerinde kalan, kaçma şüphesi olan, delilleri karartma şüphesi olan insanlar aklıma gelince tabii üzülmedim desem yalan olur.

Değerli arkadaşlar, bakın, kısa süre önce Türk vatandaşı olan Rıza Sarraf’ın kaçma şüphesi yok, bu memlekete altmış yılını vermiş, sizinle beraber görev yapmış 71 yaşındaki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un kaçma şüphesi var. Ömrünü bilime hizmetle geçirmiş -dört yılını cezaevinde- sahte delillerle cezaevine atılmış Mehmet Haberal’ın kaçma şüphesi var, özel uçağı olan Rıza Sarraf’ın kaçma şüphesi yok. 76 yaşındaki yazar, düşünür, ekonomist, tarihçi Yalçın Küçük’ün kaçma şüphesi var, 29 yaşındaki Rıza’nın kaçma şüphesi yok. Sahte delillerle Maltepe’de, Hasdal’da, Hadımköy’de, Mamak’ta, Şirinyer’de bulunan ve ömürleri Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmetle geçen Balyoz mağduru askerlerin kaçma şüpheleri var ama bakan çocuklarının kaçma şüphesi yok, ki bunların birçoğunu yakinen tanıyorum, gittim, cezaevlerinde tek tek ziyaret ettim değerli arkadaşlar. Bunların birçoğu 14 yaşında orduya girmiş, 54 yaşında cezaevine girmiş. Bunların kaçma şüphesi var, ömürlerinde başka bir memleket bilmeyen insanların kaçma şüphesi var, bakan çocuklarının ve Rıza’nın kaçma şüphesi yok. Yine, Tuncay Özkan’ın, Doğu Perinçek’in, Levent Bektaş’ın, Deniz Yıldırım’ın, Hikmet Çiçek’in delilleri karartma şüphesi var ama sizinkilerin delilleri karartma şüphesi yok, ki bu insanlar sahte delillerle, sahte verilerle, sahte gizli tanıkların -ve gizli tanıkların kimisi tecavüzcü, kimisi kadın tüccarı, kimisi ahlaksız- o gizli ifadeleriyle cezaevinde tutuluyor, delilleri karatma şüphesi var ama sizin yandaşlarınızın karartma şüphesi yok.

Değerli arkadaşlar, bugün, sizin çokça eteğine yapıştığınız, bugün, sizin yandaş gazetelerin röportaj yapmak için sıraya girdiği ama dün mahkûm ettiğiniz, cezaevine attığınız, Devrimci Karargâh davasından Hanefi Avcı’nın delilleri karartma şüphesi var, Rıza’nınki yok. Bugün, Hanefi Avcı sizin her yerde referans göstereceğiniz birisi oldu. Bence bundan da geçmişten dolayı, eğer vicdanınız varsa biraz utanmanız lazım.

Değerli arkadaşlar, Ergenekon, Balyoz, KCK, askerî casusluk, Oda TV, Devrimci Karargâh davalarında haksızca, hukuksuzca yıllardan beri ömürlerini çürütenler var. AKP milletvekillerine sesleniyorum: Eğer vicdanınız varsa, ellerinizi vicdanınıza koyun bir düşünün. Değerli arkadaşlar, gazeteci Füsun Erdoğan sekiz yıldan beri tutuklu yargılanıyor. Doğu Perinçek altı yıl, Mustafa Balbay beş yıl sonunda çıkabildi, Bilgin Balanlı’sı, Can Erenoğlu’su; bugün yine ipine sarıldığınız emekli Albay Ahmet Zeki Üçok’u yıllardan beri tutuklu yargılanırken değerli arkadaşlar, sizinkiler altmış günü doldurmadan serbest bırakıldı. Bugün hepiniz kadar oy alarak milletvekili seçilen, sadece Başbakana kalkmadığı için cezalandırılan Engin Alan yıllardan beri cezaevinde yatıyor. En az sizin kadar hakkıyla geldi buraya ama sizinkiler altmış gün sonra tahliye ediliyor. Şimdi, Engin Alan gelecek, MHP sıralarına oturacak. Bakın, kaçma şüphesiyle dört yıl cezaevinde tutulan Mehmet Haberal Meclisten çıkmadı değerli arkadaşlar. Eğer biraz vicdan varsa bunu düşünmenizi rica ediyorum sizden. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bunu sizin hukukunuz kabul eder mi bilmiyorum ama bunu hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği kesin. Anlaşılıyor ki değerli arkadaşlar, para çok olunca, kutu çok olunca delilleri karartma şüphesi olmaz, kaçma şüphesi olmaz.

Değerli arkadaşlar, bir de yurt dışı yasağı var. Bakın, Sinan Aygün orada oturuyor, Mehmet Haberal orada, Mustafa Balbay orada. Yurt dışı yasağı çıkarttınız arkadaşlar. Bu insanların Türkiye dışında başka yerde yaşama şansları var mı? Ellerinizi vicdanınıza koyun. Eğer kumpas varsa, eğer vicdan varsa bunları bir düşünün ve kararınızı verin arkadaşlar.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 24 üncü maddesinde yer alan 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde olarak eklenen ikinci fıkrasında yer alan "bedelin tutarı ile tahsiline ilişkin usul ve esaslar" ibaresinin "bedelin tutar ve tahsiline ilişkin usul ile esaslar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bu madde niçin önemli? Şu bakımdan önemli: Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, işte Talim ve Terbiye Kurulunda ders kitapları kabul ediliyor. Daha önce oraya veriliyor, yarışma açılıyor, ders kitapları hazırlanıyor. Yani, sistem hep bu şekilde gitmiş. Bunların baskısı yaptırılmış ama bu baskı sırasında başta olmak üzere, ders kitabı olarak kabul edilen kitapların suistimal dâhilinde kabul edilmesine varıncaya kadar, pek çok, karşımıza, olay meydana gelmiş.

Tarih Kurumu Başkanlığım sırasında bu kitapların baskısıyla ilgili biz de ihalelere katıldığımızda şunlarla karşılaştık: Maalesef, dışarıda birtakım yerlere vermek suretiyle kitapları bastırıyorlardı. Biz 17 kuruştan basalım derken, 32 kuruşa dışarıya bastırılıyordu. Şimdi, birincisi bu. Burada bir düzenlemenin muhakkak ciddi olarak yapılması gerekir ve bu suistimalin önlenmesi de gerekir.

İkincisi: Ders kitapları dediğimiz zaman, ders kitaplarının bugünkü, artık, sistemden çıkarılması gerekiyor. Söz gelimi, ben tarihle ilgili söyleyeyim: Mesela, tarihî olaylarda tarih ders kitaplarını artık yazılı olmaktan çıkarıp bunların, önemli olayların, bir yerde, belki, dramalar hâline sokmak suretiyle CD’lere aktarılması ve bunların okulda gösterilerek, öğretmen tarafından da öğrencilerle tartışılarak bir sonuca varılmasında çok büyük bir yarar var. Dolayısıyla, böylece görsel, birkaç duyuya hitap eden bir sistem gerçekleşir.

Tabii, bunları anlatabilecek bir yapının da oluşması gerekiyor. Şimdi, yazı tahtası değiştirmek veya tablet bilgisayar vermekle bunları yapmanız mümkün değil. Yani bunların altyapısını oluşturmanız lazım. Tablet bilgisayara koyacağınız bilgiler önemlidir, bilgisayarın kendisi değil. Yani öğrencinin bundan nasıl faydalanacağını, bu faydalanacağı bilgilerin nasıl kendisine, o öğrenciye verileceği son derece önemli. Bunları göz önüne almak lazım.

Ama ne gariptir ki bugüne kadar Türkiye’de -demin bir konuşmamda söylediğim gibi- doksan bir yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığınızda, üzerinde en çok oynanan fakat ciddi bir düzenleme yapılmayan tek bakanlık Millî Eğitim Bakanlığıdır. Çünkü Bakanlığın kendisi değil, yapılanması değil, teşkilatlanması değil, ki teşkilatlanmasında da çok değişiklikler söz konusu olmamıştır. Şimdi büyük bir değişiklik daha yapılıyor ama bu değişiklik, efendim, dört seneden sonrakiler için geçerli olacak, görevden alınacak. Hangi sebeple alıyorsunuz? Yani beş yıllık olanı hangi sebeple alıyorsunuz?

Şimdi, “kazanılmış hak” denilen bir şey vardır. Bunun ortadan kaldırılması, hukuk devletine son derece yakışmayan bir durumdur ama alınırken çok farklı bir şekilde alındığı için daha da feci bir durum meydana gelmektedir. Hâlbuki liyakat, devletlerin ayakta kalması, yücelmesi ve ileriye gitmesinin en önemli unsurlarından bir tanesidir.

Bakın, biz modern Türkiye’den –sözde- bahsediyoruz. Osmanlı Devleti bile ta Fatih Sultan Mehmet döneminde liyakate o kadar önem vermiş ki liyakat kanunu çıkarmış. Hangi göreve hangi görevlerden sonra gelinebileceğini belirlemiş yani bir silsileimeratip, tecrübe ön plana çıkarılmış. Hatta imtihansız hiç kimse bir yere getirilmemiş, kadılar bile imtihana tabi tutuluyor, ona göre bir silsileimeratiple geliyorlar görevlerine.

Şimdi siz doğrudan doğruya bir bakana, bir genel müdüre, bir bakan yardımcısına, bir müsteşara vereceksiniz bir yetkiyi. Yani yapmayın arkadaşlar ya. Şu “millî eğitim” dediğimiz eğitim sistemini adam gibi bir hâle koymamız gerekiyor.

Bakın, geçmiş dönemde -birçoğunuz bilecektir, gençliğinizde görmüşsünüzdür, genç olanlara söylemiyorum, benim gibi yaşlılara söylüyorum- bizim lise derslerinde, lise dönemlerimizde mantık, sosyoloji, felsefe görürdük. Nerede o mantık kardeşim? Var mı bugün? Yok. Hâlbuki en önemli derslerden bir tanesi çünkü bunu kullanmayı bilmiyoruz, onun için. Dolayısıyla, o zamanki kalitedeki derslerin verildiğini bugün söyleyemezsiniz. Çocuklara soruyoruz, işte, televizyonlar ortalıkta soruyor, “Türkiye hangi yarım kürededir?” diyor; şöyle bekliyor, “Orta yarım kürede.” diyor. Yani buna benzer o kadar çok verecek örnek var ki.

Yani gerçekten biz kaliteli bir eğitim vermeden, gençliğimizi iyi eğitmeden Türkiye’nin geleceğini nasıl garanti altına alacağız?

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25’inci maddede dört adet önerge vardır. Son okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 25 inci maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmesi öngörülen geçici 10 uncu maddenin beşinci fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde, sekizinci fıkrasında geçen "eğitim öğretim yılının" ibarelerinin "ders yılının" şeklinde, anılan çerçeve maddeye bağlı ek (3) sayılı listenin ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Mahir Ünal                               Mehmet Doğan Kubat                               Salih Koca

              Kahramanmaraş                                     İstanbul                                           Eskişehir

                   İdris Şahin                                     Ramazan Can                                 Mine Lök Beyaz

                      Çankırı                                            Kırıkkale                                          Diyarbakır

 

          Hacı Bayram Türkoğlu                               Şirin Ünal

                       Hatay                                              İstanbul

"Üçüncü fıkraya göre ekli (3) sayılı listedeki Grup Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına atanmış sayılanlar ile geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa bağlı Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına atanmış sayılanlar Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğüne bağlı hizmet içi eğitim enstitülerinde görevlendirilir."

(3) SAYILI LİSTE

KURUMU : MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplamı

GİH

Bakanlık Müşaviri

1

12

12

GİH

Grup Başkanı

1

38

38

GİH

Eğitim Uzmanı

1

300

300

 

TOPLAM

 

350

350

KURUMU : MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : TAŞRA

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplamı

GİH

İl Müdürü

1

37

37

GÎH

Eğitim Uzmanı

1

1060

1060

 

TOPLAM

 

1097

1097

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 25 inci maddesinde Geçici madde ile eklenen üçüncü, dördüncü, beşinci ve sekizinci fıkraların tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

                 Bülent Belen                                  Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar

                     Tekirdağ                                             Adana                                           Kastamonu

                Mustafa Erdem                                      Alim Işık                                                 

                      Ankara                                             Kütahya                                                  

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 25 inci maddesinde yapılan teklifle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmesi öngörülen 'Geçici Madde 10 un (3), (4), (5) ve (8) inci fıkralarının madde metninden çıkartılmasını, 9 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                   Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan                                       Erol Dora

                        Muş                                                 Şırnak                                              Mardin

                   Özdal Üçer                                      Selma Irmak

                         Van                                                 Şırnak

“(9) Bu madde yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Bakanlığın görev alanı ile ilgili alanlarda doktora yapmış olmak kaydıyla üniversite öğretim elemanları, öğretmenler ve devlet memurluğuna atanmasın engel bulunmayan mezunlar Eğitim Uzmanı olarak atanabilir. Öğretmenler arasında, meslekte beş yıllık deneyime, Bakanlıkça belirlenecek düzeyde Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından veya dil yeterliliği bakımından bunlara denkliği kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan başka bir belgeye sahip ve Bakanlıkça belirlenen esas ve usullere göre sesli ve görüntülü kayıt altına alınarak yapılacak yazılı ve sözlü sınavdan başarılı olanlar da Eğitim Uzmanı kadrolarına atanabilirler."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra sayılı Kanun Tasarısının, 25. Maddesinin Anayasanın 2. Maddesindeki hukuk devleti kavramına aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                 Ali Özgündüz                                    F. Nur Serter                                     Vahap Seçer

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Mersin

                   Aytuğ Atıcı                                       Gürkut Acar                                    Mahmut Tanal

                      Mersin                                             Antalya                                             İstanbul

                  Celal Dinçer

                     İstanbul

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI  (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Vahap Seçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu düzenleme, bu madde de gösteriyor ki, sadece Türkiye’de yaklaşık 4 bin dershanenin kapatılmasına yönelik bir düzenleme değil. Bu kadar, olaya safiyane bakmayalım yani toplum gerçekten dershaneler konusunda muzdarip, veliler şikâyetçi, öğrenci velileri bu konuda, özellikle külfeti konusunda şikâyet ortaya koyuyorlar ve biz Hükûmet olarak bu toplumsal talebe cevap veriyoruz ve bu dershaneleri kapatarak bir anlamda toplumun bu talebine olumlu yanıt vermiş oluyoruz; böyle değil.

Şimdi, 25’inci maddeye baktığımız zaman burada bizim verdiğimiz önerge Anayasa’ya aykırılık içerdiği yönünde bir önerge ve bunun tasarı metninden çıkarılmasını istiyoruz. Niçin istiyoruz? Bir kere, kanun hükmünde kararnameyi kanunla değiştiriyoruz. Her şeyden önemlisi, bu dershaneler konusuyla ilgili bir düzenleme içeren hüküm değil 25’inci madde. Burada diyor ki: Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki idari personelin bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevlerini sona erdiriyor. Yani daha önce bu insanlar, sınavlara girmiş, belirli bir süre harcamış, liyakati var, deneyimi var, müktesebatı var; bunlar hikâye ve “Ben bunu kanunla yapıyorum. Sen idari yargıya da gitsen beyhude, bir sonuç elde edemezsin. Ben öyle istedim, seni yok sayıyorum, koca bir kurumu lağvediyorum, ortadan kaldırıyorum çünkü oradaki idari personel cemaatçi personel.” diyor açıkça bunu söyleyelim. Şimdi, bunu tasfiye etmeye yönelik, ben oradaki personel badem bıyıklıdır, pala bıyıklıdır, üçgen bıyıklıdır, cemaatçidir bilemem, yakışıklıdır, çirkindir, uzundur, kısadır ama bunca yıllık o kurumun hafızasını ortadan kaldırıyorsunuz, sonra oturuyorsunuz, sıfırdan başlıyorsunuz, kendinize göre yeni bir personel rejimi uyguluyorsunuz, yeni bir kadro yaratıyorsunuz, kadrolaşmaya gidiyorsunuz ve siyasi kadrolaşmaya gidiyorsunuz.

Şimdi, düne karşıyız ama bugüne de karşıyız yani dün eğer Millî Eğitim Bakanlığı bir yapının elinde -tırnak içerisinde söylüyorum, sizlerin söylemi- paralel yapının, paralel devletin, cemaatin elinde; siz oradan alıyorsunuz, başka bir kurumun ya da bir siyasi iradenin, bir dünya görüşünün eline sunuyorsunuz. Şimdi, yapmayın arkadaşlar, yani eğitimi bu noktaya getirirseniz Türkiye’ye büyük günah işlersiniz, büyük kötülük yaparsınız, bunu yargıda da yapıyorsunuz, HSYK’da da yaptınız. Bakın, 2010 Anayasa değişikliğini hatırlayın, hangi saiklerle çıktı Anayasa değişikliği? “Efendim, HSYK, bir kast sistemi, 5 kişilik bir yapı, 5 kişilik yapıyı hâkimler, savcılar seçiyor, belli bir grup seçiyor, onlar da o idari kadroyu seçiyor, al gülüm ver gülüm, dar alanda kısa pas yapılıyor.” dediler. Sonra ne oluyor? 2010 referandumu 26 maddelik bir değişiklik -o dönemi hatırlayın- “Hap gibi yutturacağız.” dediler, Türk milletine hap gibi de yutturdular, aldılar kendilerinin deyimiyle Kemalist yapıdan cemaat yapısına verdiler. Ne oldu? 1’inci şekle de karşıyım, 2’inci şekle de karşıyım, bugün getirdiniz HSYK’yı AKP’nin eline teslim ettiniz, AKP’nin arka bahçesi yaptınız, bakanın, siyasi bir kurumun sevk ve idaresine verdiniz. Şimdi eğer siz yargıyla bu derece zalimce oynarsanız, eğitim sistemiyle zalimce oynarsanız demokrasi adına, insan hakları adına, özgürlükler adına Türkiye’ye büyük kötülükler yaparsınız. Bizim söylemlerimiz beyhude. “Yanlıştan dönün.” diyoruz, dönmüyorsunuz.

Bakın, dün bizim bu kürsüden şikâyet ettiğimiz sözcükleri… Ne dedik o zaman? “Ya, yapmayın arkadaş, öyle bir yapıyla kol kola gidiyorsunuz ki, öyle bir anlayış içerisindesiniz ki Türkiye’yi bölüyorsunuz, parçalıyorsunuz.” Daha marjinal söylemler vardı, “Türkiye’de bir ulusal kurtuluş mücadelesi lazım.” deniliyordu. Şimdi Başbakan ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki: “Bu bir millî mücadeledir, bir ulusal kurtuluş savaşıdır.” Dün bizim söylediğimizi bugün siz söylüyorsunuz. Allah aşkına bir gün de büyük sözü dinleyin!

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım.

Yoklama talebi var.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Ağbaba, Sayın Aksünger, Sayın Özkoç, Sayın Öner, Sayın Baydar, Sayın Eyidoğan, Sayın Acar, Sayın Seçer, Sayın Nazlıaka, Sayın Gümüş, Sayın Dinçer, Sayın Özdemir, Sayın Güler, Sayın Serter, Sayın Onur, Sayın Haberal, Sayın Tanal, Sayın Öz, Sayın Atıcı.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

(Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 25 inci maddesinde yapılan teklifle 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmesi öngörülen 'Geçici Madde 10 un (3), (4), (5) ve (8) inci fıkralarının madde metninden çıkartılmasını, 9 uncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

"(9) Bu madde yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Bakanlığın görev alanı ile ilgili alanlarda doktora yapmış olmak kaydıyla üniversite öğretim elemanları, öğretmenler ve devlet memurluğuna atanmasın engel bulunmayan mezunlar Eğitim Uzmanı olarak atanabilir. Öğretmenler arasında, meslekte beş yıllık deneyime, Bakanlıkça belirlenecek düzeyde Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından veya dil yeterliliği bakımından bunlara denkliği kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan başka bir belgeye sahip ve Bakanlıkça belirlenen esas ve usullere göre sesli ve görüntülü kayıt altına alınarak yapılacak yazılı ve sözlü sınavdan başarılı olanlar da Eğitim Uzmanı kadrolarına atanabilirler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hükümetin bu önerisi, dershanelerin kapatılması bahanesi üzerinden bir taraftan kamu kaynakları ile özel okulların doğrudan desteklenmesini getirirken, diğer taraftan sayıları 100 bini bulan bütün eğitim yöneticilerine yönelik tarihin en büyük ve en kapsamlı tasfiye planını içermektedir.

AKP iktidarı 2002 yılından bu yana geçen 12 yıllık iktidarı esnasında Yönetici Atama Yönetmeliğini birçok kez değiştirmiştir. Bu değişikliklerle merkezi birimlerde ve taşra birimlerinde kadrolaşmıştır. Bakanlık kadrolarından okuldaki müdürlük ve müdür yardımcılığına kadar tüm yönetici kadrolarına "AKP'ye ve Cemaate yakın olanlar" atanmıştır. Bu atamaların birçoğu hükümete yakınlığıyla bilinen sendikanın direktifleri ile gerçekleşmiştir.

17 Aralık operasyonundan sonra 12 yıldır devam ettirilen Cemaat-AKP ortaklığının sona ermesiyle iktidar mücadelesi, Milli Eğitim Bakanlığı kadroları üzerinden de yaşanmıştır. Bu tasarıdaki düzenleme ile okullarda dört yılını doldurmuş bütün müdür ve müdür yardımcılarının görevi son bulacaktır. Yeni düzenleme ile de müdür ve müdür yardımcılarını dört yıllık sürelerle valiler atayacaktır. Böylece AKP tüm okullarda yandaşlarını idareci yapacaktır. Yandaş sendikadan ve AKP il, ilçe yönetimlerinden gidecek listeler vali tarafından onanacak, okul bileşenleri olan öğretmenler, öğrenciler ve veliler hiç dikkate alınmayacaktır.

Ayrıca zaten mevcut durumda var olan yöneticilik kadrolarındaki cinsiyet eşitsizlikleri de artacaktır. Milli Eğitim Bakanlığının kadın personel sayısı erkek personel sayısından fazla olmasına rağmen kadın yönetici oranı sadece %18'dir. Bu yeni düzenleme ile "erkek valiler" "erkek yöneticiler" seçerek var olan eşitsizlikleri daha da arttıracaktır.

Milli Eğitim Teşkilatındaki yöneticilik kadroları siyasal rant kapısına dönüştürülmemelidir. Eğitimin demokratikleşmesi ve yerelleşmesi bağlamında okul müdüründen il milli eğitim müdürüne kadar bütün yöneticiler belli bir süreliğine, okul ve diğer kurumların tüm bileşenleri tarafından belirlenecek usul ve esaslara göre seçimle belirlenmeli ve bütün eğitim emekçileri için asli görevin öğretmenlik mesleği olduğu akıldan çıkartılmamalıdır.

AKP'nin mantığına göre herkes her işi yapabilir, dokuzuncu maddedeki düzenlemeye göre eğitimle ilgisi olmayan diğer tüm kurumlardaki uzmanlara eğitim uzmanı olma yolu açılmaktadır. Eğitim uzmanlığı kadrolarına eğitim alanında yüksek ihtisas yapmış doktora mezunlarının, öğretim elemanlarının ve deneyimli öğretmenlerin hiçbir zaman sınırı getirilmeden atabilmesi sağlanmalıdır.

İş bu önerge belirtilen gerekçeler ile sunulmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 25 inci maddesinde Geçici madde ile eklenen üçüncü, dördüncü, beşinci ve sekizinci fıkraların tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Özcan Yeniçeri, buyurun.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce bir hakkı teslim etmek istiyorum: İlk defa, söylediğimiz bir değişiklik Sayın Mahir Ünal tarafından işleme konulmuştur, onun için teşekkür ediyorum, baştan söyleyeyim. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şimdi, bir ülkenin eğitim sistemi üzerinde özensiz, düzensiz ve adaletsiz bir eğitim inşa etmek ya da eğitim sistemi inşa etmek bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Şimdi, ben demin dedim ki: Bu yasa eğitimcilerin motivasyonunu kırdı, eğitimcilerin moralini çökertti ve eğitimcilerin heyecanını yok etti çünkü bu çok yoğun bir biçimde, herkesin bulunduğu statülerin ortadan kalkacağı dolayısıyla da  kendi gelecekleri konusunda belirsizliklerin ortaya çıkacağı endişesiyle insanlar yoğun bir biçimde bu konuda şikâyet  ve yakınma bildirdiler. Biz de bunları dile getirmeye çalıştık, bizim işimiz bu zaten.

Bu kanun tasarısının, kendisini her şeyi yapmaya kadir gören totaliter bir anlayışın unsuru olarak ortaya çıktığını düşünüyorum ve savunuyorum. Çünkü, eğitimcilerin feryadı var, yöneticilerin feryadı var; eğitimcilerin endişesi var, eğitimcilerin gelecek korkusu var, şu veya bu biçimde. Sayın Bakan, bu sızlanmalara kulak vermek zorundasınız. Ben ezbere konuşmuyorum; lütfen, bana geliyor, onun için konuşuyorum.

Şimdi, bunları dile getirmek zaten temsil ettiğimiz bu insanların talebi. Burada, Bakanlığın görevden almalarını, Millî Eğitim müdür yardımcılarını, müdürlerini görevden almalarını, okul müdürleri görevden alınırken biz buna dönüp “Sayın Bakanım, çok iyi yapıyorsunuz, şu öğretmenleri de bir görevden al.” dememizi herhâlde beklemeyeceksiniz. Biz ne diyeceğiz? Biz diyeceğiz ki: Bunları görevden almanın, bunların müktesebatlarını, bunların Anayasal ve hukuk düzeni içerisindeki yerlerini yerle yeksan etmenin idarenin veyahut Bakanlığın veya siyasetin işinin olmaması gerektiğini söyleyeceğiz, biz de onu söyledik.

Biz, burada iktidarın yüzüne ayna tutuyoruz ve Sayın Bakan bize “Popülizm yapıyorsunuz.” şeklinde bir söylem içerisinde bulunuyor. Hâlbuki, Sayın Bakan, ben size 2 kez “Öğretmenlerin maaş ve ücretleriyle ilgili bir düzenlemeyi ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sordum. Biraz önce Sayın Halaçoğlu da akademisyenlerle ilgili düzenlemeyi sordu. Bunlar çok ciddi mesele. Biz, sürekli, öğretmenlerin, yöneticilerin canına nasıl okuyacağız, bunları nereden alacağız, hangi yapısal unsurlar içerisine koyacağız onu tartışıyoruz. Ya, gelin bir de şu öğretmenlerin maaşlarını tartışalım, şu öğretmenlerin sosyal durumlarını tartışalım, şu öğretmenlerin statülerini tartışalım, bunları daha ileri noktaya nasıl taşırız, bunun üzerinde duralım, asıl sorun da burada.

Şimdi, aslında bu popülizm değil, realizm daha da ötesi doğalcılıktır, yani doğal, tabii olan bir şeydir ve yapılması gereken, herkes tarafından dile getirilmesi, üzerinde tartışılması gereken bir husustur. Eğitimde başarı doğru yer, doğru zaman ve doğru yöntemle yaptığınız zaman bir sonuç elde etmek mümkün olur. İş, seçime kısa bir süre kaldığı, yolsuzluklarla arşıâlâyı sarstığı, iktidarın devleti işletemediği bir zamanda, Millî Eğitim Bakanlığının yasasını soğukkanlı bir biçimde el alıp irdelemek ve incelemek mümkün değildir.

Nitekim iktidar, dershane konusunu bir hesaplaşma alanı olarak önümüze getirmiştir. Elbette dershaneler eğitim sisteminden düşürülmelidir, eğitim denkleminden dershane düşürülmelidir. Ama dershane bir arz ve talep –arkadaşların çoğu da burada hep söylediler- meselesi olarak ortaya çıktı. Yani bir kanun var, Gresham Kanunu “Kötü para iyi parayı kovar.” Ama eğitimde bu öyle değildir. Eğitimde, kaliteli bir eğitim, kalitesiz bir eğitimi kovar. Dolayısıyla, kaliteli bir eğitim sistemi getirdiniz de, daha ucuz bir eğitim sistemi getirdiniz de, dershaneden daha nitelikli bir yapı oluşturdunuz da bu yüce Türk milleti, bu halk size hayır mı dedi? Sonra, dershanelere giden yolu kurutmak lazım. Bunun yolu da eğitim sistemini kaliteli hâle getirmek, ölçme ve değerlendirme sistemini gözden geçirmek, sınav yarışına öğrencileri sokmaktan kurtarmaktan geçiyor. Devamını bir sonraki maddeden söyleyeceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bakanın bir açıklama talebi vardır.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben aslında inşallah bu gece görüşmeler bittikten sonra teşekkür konuşmasında bu hususu vurgulamayı düşünüyordum ama Büyük Millet Meclisinin teamüllerinden biliyorum ki teşekkür konuşmalarına pek fazla itibar edilmiyor, salon çok çabuk boşalıyor. Onun için çok önemli gördüğüm bir hususu, hazır böylesine bir çoğunluk varken bir kere daha vurgulamak istiyorum.

Şimdi, yapılan bütün konuşmalarda, özellikle muhalefet milletvekilleri arkadaşlarımızın yaptığı konuşmalarda, Komisyondaki bütün açıklamalarımıza rağmen, burada zaman zaman fırsat düştükçe yaptığımız açıklamalara rağmen, bu, okul yöneticisi, müdür, müdür yardımcısı atamalarının hem sayısı hem de yöntemi konusunda bizim düşünmediğimiz, öngörmediğimiz bir yöntemi bize izafe ediyorsunuz.

Şimdi, bakınız, bizim, 4 Ağustos 2013 tarihinde yayınladığımız Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumu Yöneticileri Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği var, bu yönetmelik yürürlükte. Bu yönetmelik, bu yasal düzenleme doğrultusunda bazı revizyonlar gerektiriyor, bunlardan bir tanesi de görevlendirmelerin dört yıllık olması ama bu dört yıl, dört yıldan sonra asla uzatılmayacağı anlamına gelmiyor. Şimdi, ısrarla söylüyoruz ki bu bir içtihat çatışmasını çözmeye yönelik bir düzenlemedir. Bakınız, bizim yönetmeliğimizin 4’üncü maddesinde, eğitim kurumu müdür ve müdür yardımcılığını ikinci görev olarak yürütmek üzere başvuranları aday olarak tanımlıyoruz. Atama tanımlanırken, eğitim kurumu müdür, müdür başyardımcılığı ve müdür yardımcılıklarını yürütmek üzere 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 88’inci maddesine göre verilen ikinci görevi kastediyoruz, böyle gidiyor. Yani bizim bu yönetmeliğimizde var olan, bunun ikinci görev olduğu bilgisi maalesef dikkate alınmadığı için bazı idare mahkemeleri tarafından bunu bu yasayla bir kere daha netleştirmiş oluyoruz. Bundan sonraki -bu düzenlemeden sonra- mevcut okul yöneticileri görevlendirme olduğu bilinerek görevlendirilmiş olacaklar, yönetmelik de bunu öngörüyor zaten.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikanız kaldı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Peki.

Bu yönetmelikte müdürlüğe, müdür yardımcılığına nasıl atanacağı, hangi sınavlardan geçeceği… Şimdi, “Millî eğitim müdürünün teklifi ve vali tarafından atanıyor.” diye algılıyorsunuz, yanlış. Burada millî eğitim müdürünün önüne gelene kadar adayların hangi süreçlerden geçeceği, hangi sınavlardan geçeceği, hangi ölçütlerle değerlendirileceği, sonra bunların bir komisyon tarafından değerlendirilip, o komisyonun 3’e indirdiği adayları valiye millî eğitim müdürünün teklif edeceği ve valinin de onlardan atayacağı; bunlar, bu süreçler burada var zaten, devam ediyor bunlar. Yani bu yasayla birlikte bütün okul yöneticileri görevden alınıyor, ondan sonra il müdürü kendi kafasına göre birilerini hiçbir ölçüye bağlı olmaksızın seçiyor, sonra da vali bunlardan birini atıyor; böyle bir şey yok.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – (A) şıkkı doğru mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – (A) şıkkı neydi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bütün yöneticilerin görevleri düşüyor.

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bunun bir kadro olmadığı, görevlendirme olduğu bu yasayla vurgulanıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 25 inci maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmesi öngörülen geçici 10 uncu maddenin beşinci fıkrasının ilk cümlesinin aşağıdaki şekilde, sekizinci fıkrasında geçen "eğitim öğretim yılının" ibarelerinin "ders yılının" şeklinde, anılan çerçeve maddeye bağlı ek (3) sayılı listenin ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

"Üçüncü fıkraya göre ekli (3) sayılı listedeki Grup Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına atanmış sayılanlar ile geçici 3 üncü maddeye istinaden şahsa bağlı Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına atanmış sayılanlar Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğüne bağlı hizmet içi eğitim enstitülerinde görevlendirilir."

(3) SAYILI LİSTE

KURUMU : MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplamı

GİH

Bakanlık Müşaviri

1

12

12

GİH

Grup Başkanı

1

38

38

GİH

Eğitim Uzmanı

1

300

300

 

TOPLAM

 

350

350

KURUMU : MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : TAŞRA

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplamı

GİH

İl Müdürü

1

37

37

GÎH

Eğitim Uzmanı

1

1060

1060

 

TOPLAM

 

1097

1097

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN -  Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 3 üncü maddesine istinaden şahsa bağlı Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı ve İl Müdürü kadrolarına atanmış sayılanların Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğüne bağlı hizmet içi eğitim enstitülerinde görevlendirilmesi, madde metninde geçen "eğitim öğretim yılının" ibarelerinin "ders yılı" olarak değiştirilmesi ve kadro iptal ve ihdasına ilişkin cetvellerin tasarıda öngörülen değişikliklere paralel olarak yeniden düzenlenmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26’ncı maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 26 ncı maddesinde yer alan "(f) ve (g) bentleri" ibaresinin "(f) ile (g) bentleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.”

              Zühal Topcu                     Mesut Dedeoğlu               Özcan Yeniçeri

                  Ankara                         Kahramanmaraş                     Ankara

           Seyfettin Yılmaz                     Emin Çınar                    Bülent Belen

       Adana                             Kastamonu                       Tekirdağ

Mustafa Erdem                        Alim Işık 

      Ankara                               Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 26 ncı maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Akif Hamzaçebi             Celal Dinçer                Fatma Nur Serter

        İstanbul                               İstanbul                             İstanbul

BAŞKAN - Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) –Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Akif Hamzaçebi konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce görüşülüp kabul edilen 25’inci madde, bu tasarının en önemli iki maddesinden biridir. Bir maddesi dershanelerin kapatılmasına ilişkin düzenlemeyse, diğeri de budur.

Bu maddede, Millî Eğitim Bakanlığında, müsteşar ve Talim Terbiye Kurulu başkanı dışında, müsteşar yardımcıları, genel müdürler, strateji daire başkanı, emlak daire başkanı ve grup başkanı seviyesinde olan bütün yöneticilerin görevi sona erdirilmektedir, kanun gücüyle.

Yine, aynı maddede, il millî eğitim müdürlerinin, millî eğitim müdür başyardımcılarının, ilçe millî eğitim müdürlerinin görevi sona erdirilmektedir.

Yine bir başka fıkra düzenlemesiyle de okul müdürlerinin, okul müdür başyardımcılığı görevlerinde bulunanların bu görevleri sona erdirilmektedir.

Bu, son derece antidemokratik, Anayasa’ya aykırı bir düzenlemedir. Ağır yetki gasbı vardır burada. Bir hukuk devletinde idarenin her türlü eylem ve işlemi yargının denetimine tabidir. Yani, bir işlem yapar idare, bir tayin yapar, bir atama yapar, bu atamaya karşı ilgili kişiler yargıya gidip hakkını arayabilir. Kanun, bu hak olmasın, bu kişiler mahkemeye gitmesin diye bir düzenleme yapıyor, bu kişileri kanun gücüyle görevden alıyor. Hele, Sayın Bakanın bu maddeye yönelik olarak biraz önce yapmış olduğu açıklamayı doğrusu büyük bir üzüntüyle karşıladım. Sayın Bakan diyor ki: “Okul müdürlüğü görevinden alınan kişiler mahkemeye gidiyor, buradan yürütmeyi durdurma kararı alıyorlar, iptal kararı alıyorlar. Maalesef, bu mahkemeler işin doğrusunu bilmiyorlar çünkü okul müdürlüğü bir ek görevdir, ikinci bir görevdir. Yani, kimseyi öğretmenlik kadrosundan almıyoruz, öğretmenlik görevinden almıyoruz ama maalesef, Türkiye’deki mahkemeler bu gerçeği bu doğruyu bilmedikleri için yanlış karar veriyorlar.” Yani, Bakan diyor ki: “Biz de kanunla bu öğretmenlerin önünü kapatıyoruz, mahkemeye gitme hakkını elinden alıyoruz.” Anayasa’nın 36’ncı maddesi Türkiye’de herkesin hak arama özgürlüğüne sahip olduğunu söyler. Sayın Bakan bu hakkı personelinin elinden alıyor.

Geçen gün Sayın Bakan rakam verdi. “Bu madde kapsamına giren kişi sayısı sizin öyle abarttığınız gibi değildir, sadece 40 bin kişidir.” diyor. Çok mütevazi bir rakam! Yani, Sayın Bakan, bu açıklamanızı ben üzüntüyle karşıladım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Onda üzülecek bir şey yok.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Lütfen, Bakanlık bürokrasinize sorun. 2012 yılında çıkan bir kanun vardı, Millî Eğitim Bakanlığında yeniden yapılanmayı öngören bir kanun. Ona karşı Anayasa Mahkemesinde bir iptal davası açıldı. Anayasa Mahkemesi bu iptal davasını reddetti. Ret gerekçesi şuydu, diyor ki: “Bakanlık teşkilatında kamu yararı amacıyla yeni bir yönetim yapısı oluşturuluyor. Yeni bir yönetim yapısı oluşturulurken doğal olarak bazı kadrolar kalkar, yeni bazı kadrolar ihdas edilebilir. O nedenle, iptal talebini uygun görmüyorum.” Bunun mefhumu muhalifinden şu çıkar: Yeni bir yapılanma yok ise herhangi bir şekilde bir kişiyi kanunla görevden alamazsınız; Anayasa Mahkemesinin 2013/26 karar sayılı kararı.

Yine, Anayasa Mahkemesi, 2006 yılında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla ilgili bir karar verdi. Bir eski hükûmet döneminde BDDK üyelerinin görevleri kanunla sona erdirildi. Hükûmet yeni üyeler atadı oraya. Anayasa Mahkemesi “Olmaz. Burada bir yönetim yapısı değişikliği yok. Sen bu kişiyi görevden alarak onun yargıya gitme hakkını elinden alamazsın. Alacaksan Bakanlar Kurulu kararıyla, şununla bununla al, yargı yolu açık olsun.” dedi. Sayın Bakan, bu kadar, Anayasa’ya aykırı bir düzenlemede ısrar etmemeniz gerekir.

Sayın Bakana, Hükûmete ve Genel Kurula tavsiyem şudur: Lütfen, tekriri müzakere yoluyla geriye dönelim, Anayasa Mahkemesinin iptal edeceği açık olan bu düzenlemeden vazgeçelim. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal ettiği zaman o kişilerin yargıya giderek bu görevlere geri gelme hakları vardır, bu hakkı elde edeceklerdir. Bunu 40 bin kişinin yaptığını düşünürsek, bu tam bir kaostur.

Evet, iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapalım, peki.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 26 ncı maddesinde yer alan "(f) ve (g) bentleri" ibaresinin "(f) ile (g) bentleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Öz (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Ali Öz konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii ki bu 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın adına “eğitim” ve eğitimde birtakım değişiklikleri yapmak, eğiticilerin, idarecilerin vasfını yeniden belirlemek, onların atamalarını yeniden düzenlemek, daha önce yapmış olduğumuz, Meclise bile gelmeden, kanun hükmündeki kararnameyle değiştirdiğimiz yani yapboz tahtasına dönüştürdüğümüz bir şeyi yeniden birlikte düzeltme arzusu içerisinde olduğumuzu öncelikle ifade etmek istiyorum. Ama tabii ki bunu ifade etmeden, şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Tasarının tamamını incelediğimizde, aslında, eğitimle alakalı herhangi bir özelliğin olmadığı, sadece öğretime verilen, ezbercilikle bütünleşmiş olan Türk millî eğitiminin yapısındaki dejenerasyonu, öğretim aşamasında bir şeyler yaparak yeniden düzeltebilir miyiz diye mücadele ediyoruz. Bu tasarının içerisinde ve son on iki yıllık devri iktidarınız döneminde maalesef millî eğitimin “millî” kısmıyla “eğitim” kısmı anlamında kayda değer çok bir ilerleme ve gelişme olmadığını da ifade etmem lazım.

Öğretim sistemimizde çok büyük çaplı bir değişikliğe gidiyorsunuz. Sayın  Bakan ifade ediyor, “Burada şöyle alacağız, sınavdan geçecek, 3’lüye düşecek, teklif edilecek, vali belirleyecek, şöyle olacak böyle olacak.” Şimdi, biz eğer on iki yıldır bu ülkede yaşamamış olsak, Adalet ve Kalkınma Partisinin eğitimcileri, idarecileri atarken hangi kıstaslara göre bunları değerlendirdiğinden bihaber olsak, o zaman söylediklerinize belki hak verebiliriz. Siz ki on iki yıllık iktidarınız döneminde beş defa bakan değiştirmiş, her bakan kendi anlayışı ve bürokratlarıyla millî eğitimin merkez ve taşra idari teşkilat yapısında ve Türkiye’deki eğitim modelinde ciddi değişikliklere imza atmış bir Hükûmetsiniz. Dolayısıyla, burada söylediklerinize peşinen bizim inanmamızı beklemeniz herhâlde bizleri çok saf yerine değerlendirdiğiniz kanaatindeyim. Adam kayırma, adam kollama…

Millî eğitimde birtakım işler aksadığı zaman, millî eğitimin eğitim kısmının içerisinde olmaması gereken çok farklı bir noktaya eğitim sistemini taşıyıp yeni icatlar buldunuz. Hiç unutmuyoruz Sayın  Bakanım, yani hiçbir şey yokken “Tek model insan, tek tip insan yetişmesin, şöyle olmasın, böyle olmasın, kılık kifayet düzenlemesi, okullardaki serbest kıyafete son.” diye bir şeyi başlattınız. Bunun bir ara ciddi derecede savunucusu oldunuz, çok geçmeden bu yetkiyi tekrardan okullardaki aile birliklerinin kararına bırakarak yeniden bir düzeltme içerisine girdiniz.

Hepinizin bildiği ve hatırladığı gibi, eğitimde olmazsa olmazlardan sıkça bahsettiğiniz, “Okul kitaplarını bedavaya veriyoruz.” dediniz. Doğru, dağıttınız ama müfredatla uyumlu olmayan dağıttığınız kitapların çoğunu okullardaki öğrencilerin bile ellerine almadığını da hepimiz biliyoruz. Ama, bu kitapların başında, Sayın  Başbakanın, bazı yerlerde Millî Eğitim Bakanlığının reklamını yaptığını da gayet iyi biliyoruz. Bunların hiçbir tanesi dikkatlerimizden kaçmış değil.

“Akıllı tahta” dediniz, “tablet bilgisayarlar” dediniz. İyi, güzel bunlar teknolojiye uygun, modern eğitim anlayışı içerisinde olması gerekir ama bunların altyapısı hazırlanmadan apar topar bunların ihalelerini yapıp… Bu akıllı bilgisayarların okullarda koli koli beklediğini, Ankara’daki büyük ilköğretim okullarına gidin oralar da bile görmenizin mümkün olduğunu ifade etmek istiyorum.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Beceriksiz idarecilerden kaynaklanıyor.

ALİ ÖZ (Devamla) – Beceriksiz idarecilerle hiç alakası yok, altyapısı tamamen yapılmamış. Bir de idarecileri hiç suçlamayınız, yakışmıyor Sayın Vekilim. Bu idarecileri biz atamadık, bunları da siz atadınız ve okullarında son derece başarılı olan idareciler. Zaten bu idarecileri, kadrolaşırken bir yanlış yaptığınızı yüce Türk milletine itiraf etmek durumundasınız. Bunu HSYK’da yaptınız. Bunu, şimdi, millî eğitimde de kadrolaşmayı nasıl yaptığınızı, bunların da bir tehdit unsuru olduğunu düşünerekten bu değişiklikleri yapma arzusu içerisinde olduğunuzu bu milletin fark etmediğini düşünmeyiniz. Tabii ki eğitim ciddi bir iştir ama yapboz tahtasına çevirdiğiniz zaman da eğitimin maalesef ciddiyeti kalmıyor.

Şunu da ifade etmek isterim ki; kanunlar yazmakla uygulamaya geçmez. Yöneticilerin liyakatli, ehil ve memleketi düşünen, millî düşünen insanlar olması gerektiğini ifade ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.44

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

27’nci maddeye bağlı (1)’inci fıkrada iki adet önerge vardır.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 1. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Gürkut Acar                                  Fatma Nur Serter                                Mahmut Tanal

                      Antalya                                             İstanbul                                            İstanbul

                  Hasan Ören                                      Kamer Genç                                    Aykut Erdoğdu

                      Manisa                                             Tunceli                                             İstanbul

“(1) 10/6/1930 tarihli ve 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun kaldırılmıştır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27 nci maddesinin 1 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(1) 10/6/1930 tarihli, 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır."

                  Zühal Topcu                                  Yusuf Halaçoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                             Kayseri                                              Ankara

               Seyfettin Yılmaz                                Münir Kutluata

                       Adana                                             Sakarya

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Seyfettin Yılmaz konuşacak.

Buyurun.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesi hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın bir mahareti var, hakkını vermek lazım. Herkesin gözüyle gördüğü, kulağıyla duyduğu şeyleri o görmez, duymaz. Böyle kalsa iyi, “Bir de gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar.” diye kitlelerin kafasını karıştırır. Görmeyen o mu,  kitleler mi, şaşırır kalırsınız. Bakın oğluyla yaptığı “Evdeki milyonlarca liralık nakdi evden çıkartın.” talimatı verdiği telefon konuşması. Sesler Başbakan ve oğluna mı ait? Öyle gözüküyor. Oğlunun sebepsiz, haksız zenginleşmesinin emareleri ortada mı? Evet. Bunlar için  yargıdan, hesap vermekten kaçıyor mu? Evet. Daha ne? Elinde tüm imkânlar var. Şu dinlemelerle ilgili uzmanlardan oluşan bir heyetten kurgu, montaj olduğuna dair belge var mı? Yok. Teknoloji Bakanı diyor ki: “Teknik incelemeye bile gerek kalmayacak  kadar açık. Yok, böyle bir şey olmamıştır.” Burada da tüm vekiller bir mukaddes mutabakat korosu gibi “Elhak olmamıştır.”

Bu durumun bir de tam tersi var: Kimsenin görmediğini o görür, o duyar ve bir tek o iddia eder. Kendinden şüphe edersin ”Kör müyüm, sağır mıyım?” diye. Kabataş’ta bir hanımefendinin Gezi eylemcilerince insanlık dışı tacize uğraması iddiası böyledir. Bu olayı hanımefendi ve Başbakandan başkası görmemiştir. İddia var, görüntü yok, şahit yok, bir muamma. Devleti sen yönetiyorsun, koy ortaya görüntülerini, bu iddialara cevap ver. Yok. Anlaşılıyor, bir  tek o görmüş.

Yine Gezicilerin camiyi saygısızca kullanmış olmaları iddiası böyledir. İmam çıkar “Yok böyle bir şey.” der. Oradaki insanlar “Olmadı böyle bir şey.” der, o iddia eder. İnanç değerleri üzerinden siyasete devam.

Milletin menfaatleri kavramı da Erdoğan’da farklı, devlet unsuru taşıyan insanlarda farklı tecessüm ediyor. Çözüm dediği çözülme süreci böyle, yargı bağımsızlığı böyle, demokrasi, insan hakları böyle, eğitim böyle, milletin menfaatleri de böyle. Erdoğan’a deniliyor ki: “Sayın Başbakan, bu dershaneler düzenlemesi yanlış. Millî Eğitimin altyapısı muhkem kılınmadan, sınavlar ortadan kaldırılmadan dershaneleri kapatırsanız sizin tabirinizle paralel yapıya değil, fakruzaruret içerisindeki ailelere zeki ama hâli vakti yerinde olmayan çocuklara zarar verirsiniz.” “Yok efendim, bu düzenlemelerle ailelerin soyulması sistemine paydos.”, “Dershaneler dolayısıyla ailelerin cebinden para alınmasına hayır.” Buyurun bir hesap yapalım, rakamlar ne diyor. En ucuz dershane ücreti 1.000 TL ile 1.500 TL arasında değişmektedir. Ortalaması 1.250 TL olduğu kabul edilirse dar gelirli vatandaşımız taksitlendirme yaparak aylık 100-150 lira taksit ödeyerek çocuğunu dershaneye gönderebilmektedir.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – 1.000 liraya dershane mi varmış!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – En ucuz okul ücreti 10 bin TL’den başlamaktadır. 1.500 TL devlet desteğini düştüğümüz zaman geriye 8.500 TL gibi bir ücreti öğrenci velisinin ödemesi gerekiyor. Dar gelirli vatandaşımız bu ücreti nasıl ödeyecek? On iki taksitle ödemeye çalışsa aylık 710 TL yapar. Bu, sadece bir çocuk için ödenecek ücret. Dar gelirli vatandaşımız bütçesinden sadece okul ücreti olarak aylık 710 TL’yi nasıl ayırsın? Yoksa, amacınız eğitimde fırsat eşitliğini bozmak mı? Sadece belirli gelirin üstündeki insanların çocukları mı iyi eğitim alsın? Evet, böyle bir adalet anlayışı.

Bu taslak bu yüzden fakire fukaraya, imkânı olmayan, gözlerinden zekâ fışkıran çocuklarımıza ihanet yasasıdır. Rakamlar ortadayken ve bu rakamlar açıkça fakir aileler ve çocuklarının aleyhineyken “Hayır, bu iddialar yanlıştır. Bu, milletin lehinedir.” demek abesle iştigaldir.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 1. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(1) 10/6/1930 tarihli ve 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun kaldırılmıştır.”

Aykut Erdoğdu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Aykut Erdoğdu konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nu değiştiren yasanın 27’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, millî eğitim sistemimizin amacı nedir? Bilimi, kültürü, ahlakı çocuklarımıza öğretmektir. Bilim, kültür ve ahlak medeniyetin temelidir ve insani bir durumdur. Mesela, hayvanların bir medeniyeti yoktur; bir köpek medeniyetinden, kedi medeniyetinden, koyun medeniyetinden bahsedemeyiz ama bir Roma medeniyetinden bahsederiz, Bizans medeniyetinden bahsederiz, İslam medeniyetinden bahsederiz. Medeniyeti coğrafi olarak ikiye ayırabiliriz: Batı medeniyeti ve Doğu medeniyeti ve ikisinin de dönüm noktası Orta Çağ’dır. Orta Çağ’da Batı medeniyeti karanlıkların içerisindeyken, Avrupa’da engizisyon varken, insanlar ruhlarına şeytan girmiş diye yakılırken Doğu medeniyetinde İbni Sina vardır, Farabî vardır, Mevlâna vardır, Yunus Emre vardır. Batı medeniyeti Rönesans ve Reform’u işte bu İslam medeniyetinin sönmekte olan ışığından alır ve bu Batı medeniyetinin düşünsel temellerinde İbni Rüşd vardır. İbni Rüşd Batı medeniyetine Antik Yunan’ı tanıtmıştır. Antik Yunan’da Platon vardır, Aristo vardır, Sokrat vardır. Bir de Antik Yunan’da yaradılış mitosu vardır. Antik Yunanlıların inandığı yaradılış mitosuna göre tanrılar insanları yaratırken Epimetheus ve Prometheus kardeşleri özellikleri dağıtması üzerine görevlendirmişlerdir ve Epimetheus karşısına gelen canlıların kimisine güçlü pençeler, kimisine kalın kürkler, kimisine hızlı koşma yeteneği verir. En sonunda karşısına tüysüz, çıplak, zavallı, çaresiz bir yaratık gelir ama kutuda bir özellik kalmamıştır ve bu zavallı yaratığın hayatta kalamayacağını düşünen Prometheus gökten ateşi ve zanaatları çalar. Ateşi ve zanaatları çalarak verdiği insan yaratığı bu ateş ve zanaatlar sayesinde bütün hayvanların üstüne çıkar ve o kadar güçlenir ki bir süre sonra kendi arasında savaşlar ve kaoslar başlar. Bunu gören Zeus duruma dayanamaz ve insanlara iki önemli özellik daha verir; utanma ve adalet duygusu. Eğer insanlarda utanma ve adalet duygusu yoksa bir medeniyet gelişmez. Utanmak nedir? Yüz kızartıcı fiiller karşısında yüzün kızarmasıdır, insani bir tepkidir, medeniyetin temelidir. İşte biz millî eğitim sistemimizde hayvanlar ile insanlar arasındaki temel farkı koymak amacıyla bu duyguları koyuyoruz. Mesela, kediler davranışlarından utanmazlar ama insanlar utanırlar ve bizim millî eğitim sistemimizde, ahlak sistemimizde çocuklarımıza ilk öğretmemiz gereken şeydir utanma duygusu, yüz kızartıcı fiiller karşısında yüzümüzün kızarması.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci maddeye bağlı (2)’nci fıkra üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27. Maddesine bağlı 2. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Fatma Nur Serter                                Mahmut Tanal                                    Hasan Ören

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Manisa

                Aykut Erdoğdu                                    Gürkut Acar                                      Kamer Genç

                      İstanbul                                            Antalya                                             Tunceli

            Haluk Ahmet Gümüş

                     Balıkesir

"(2) 13/1/1943 tarihli ve 4357 sayılı Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanunun 2, 3, 4, 5, 7, 8, 10 ve 15 inci maddeleri, geçici 1, 2, 3 ve 4 üncü maddeleri kaldırılmıştır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27 nci maddesinin 2 nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(2) 13/1/1943 tarihli ve 4357 sayılı Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanunun 2, 3, 4, 5, 7, 8, 10 ile 15 inci maddeleri ve geçici 1, 2, 3 ve 4 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır."

                  Zühal Topcu                                  Seyfettin Yılmaz                               Yusuf Halaçoğlu

                      Ankara                                              Adana                                              Kayseri

                Münir Kutluata                                 Özcan Yeniçeri                                        Ali Öz

                     Sakarya                                             Ankara                                              Mersin

BAŞKAN – Okunan son önergeye komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya)  – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Ali Öz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinin (2)’nci fıkrası üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığında son on iki yıl içerisinde -bir önceki konuşmamda- sıkça hem bakanın hem de millî eğitimdeki model değişikliğinden bahsetmiştim. Millî eğitimde temel amaçlamamız gereken, eğitimde fırsat eşitliği noktasında hangi noktada olduğumuzu, bu dershanelerin eğitimin bir parçası olarak neden ortaya çıktığını ve bu dershanelerin kapatılmasıyla beraber yeni gelecek olan sorunları nasıl halledip çözeceğimize dair hepimizin birlikte herhâlde oturup da düşünmesi gerekiyor.

Hepinizin mutlaka çocuğu var. Büyük çoğunluğumuz da buraya milletvekili olarak geldiğimize göre… Ben üniversitede çocuğu olan çok sayıda milletvekillinin olduğunu biliyorum. Dolayısıyla, bunların öğretimleri aşamasında sadece dershaneyle yetinmediklerini, dershane dışındaki, okuldaki eğitimin yetersiz kaldığını, onun dışında da fırsat bulup zaman buldukça özel öğretmenlerden, evlerde saatlerce çocuklarımıza ders aldığımız gerçeğini hiçbirimizin gizlememesi lazım. Yani gerçekte bizim yaşadıklarımız aslında toplumun da yaşadığıyla bire bir örtüşen bir durum. Şimdi siz burada dershaneleri kapattınız. Eğitimde fırsat eşitliği yaratmadan, ülkemizin bir bölgesinden başka bir bölgesine fırsat eşitliği oluşmadan, daha sonra da eğitimlerinin sonucunda girmiş oldukları aynı sınavlarla bunların bilgisini ölçmek ne kadar mantıklı olacak? Orada çocuklarımız bir fazla soruyu yapabilme adına öğretmen öğretmen gezerken, dershane dershane dolaşırken bu fırsat eşitliğini ortaya koymadan böyle bir düzenlemeyi yapmak daha büyük kaoslara vesile olacaktır.

Niyetiniz, amacınız “Daha önce Millî Eğitimdeki kadrolaşmayı artık biz sil baştan yok etmek istiyoruz.” diyorsanız bunu hem yüce Türk milletine hem de Parlamentodaki diğer muhalefet milletvekillerine de açık ve net bir şekilde ifade etmeniz lazım. Burada hiç kimsenin aklıyla alay etmek gibi bir hakkınızın olmadığını düşünüyorum.

Ülkemizde atanamayan öğretmenlerin sorunları varken, öğretmenlerin özlük hakları ve sorunları birikmiş yığınla, çözüm beklerken, atandığı yerlerde çoğu öğretmenlerin ilk atamalarında aile bütünlükleri sağlanamamışken, millî eğitimde eğitimin yapısını oluşturan öğretmenlerle, öğretmenlerin de ötesinde idarecilerle bu kadar fazla miktarda sistem olarak oynamanın bu ülkeye kazandıracağı hiçbir şey olmadığını düşünüyorum. Şimdi ben size bir örnek vereyim: On beş yirmi yıl idarecilik yapmış bir öğretmen… Tamamen hizmet içi eğitimden uzaklaşılmış, kendimizi kandırmayalım, bu ülkede belli mesleklerde yapılan hizmet içi eğitimlerin sadece kâğıt üzerinde yapıldığı, belli süreleri doldurmak adına belli öğretmenlerin bir noktada buluştukları, birleştikleri, o yasal mevzuat içerisinde süre neyse onların yapılıp daha sonra da “Eğitimin tamamlandı.” diye ellerine bir kâğıt tutuşturulup gönderildiklerini hepimiz biliyoruz. Onun için, öğretmenlerimiz bu formasyondan uzakken bir idareciyi aldınız, idarecilik vasfını bıraktırdınız “Öğretmen olarak dön.” dediniz. Kendi çocuğumuzu yıllardır idarecilik yapmış olan bir öğretmene emanet edip etmeyeceğimiz noktasında hepimizin düşünmesi gerekiyor. Onun için, bu idarecilerin idareciliğine son verirken çok fazla miktarda değerlendirme yapmaya ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum.

Bu idarecilerin yenileri nasıl belirlenecek? Valiler… Zaten siz sıkça ifade ediyorsunuz Sayın Başbakan başta olmak üzere. “Bizim valilerimiz.” demiyor musunuz? Sayın Bakan burada diyor ki: “Bir komisyon, üç tane öğretmen, daha sonra teklif, atama…” Bırakın bunları, bu milletten gerçeği gizlemeyin, sonuçta yeni atayacağınız öğretmenlerin de tamamı sizin eseriniz olacak ve bu idarecileri siz belirleyeceksiniz, siz atayacaksınız. Liyakate, gerçekten hak edene hakkını vermediğiniz sürece istediğiniz kadar tasarılarla Meclise getirin ama uygulamada yine netice alamayacaksınız daha önceki uygulamalarınızda olduğu gibi diyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27. Maddesine bağlı 2. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fatma Nur Serter (İstanbul) ve arkadaşları

"(2) 13/1/1943 tarihli ve 4357 sayılı Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı İle Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanunun 2, 3, 4, 5, 7, 8, 10 ve 15 inci maddeleri, geçici 1, 2, 3 ve 4 üncü maddeleri kaldırılmıştır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Haluk Ahmet Gümüş…

Buyurun Sayın Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti midir? Anayasa’da öyle yazıyor. Peki, hukuk devleti nedir, hiç düşünülüyor mu ara sıra? Hukuk devletinde vatandaşların hükûmetin keyfî uygulamalarından korunması amacıyla devletlerin sınırları kanunlar tarafından çizilmiştir. Bunun da ötesinde, getirilen tanımların adil, evrensel, hukuk normlarına uygun olması gerekir. AKP’nin yasama alışkanlıkları bırakın hukuk devletine bağlı kalmayı, onu bertaraf etmeyi hedeflemektedir. Yasalar iktidarın dönemsel çıkarlarına göre yapboz tahtasına dönüştürülmüştür.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz tasarıda her şey var, bir tek adalet yok. Şaibeli sınavlarınızla öğretmenleri meslekten ihraçtan tutun da her seferinde elinize yüzünüze bulaştırdığınız öğrenci seçme sınavları, yıllardır kadro bekleyen öğretmen adaylarına olanca haksızlıklar, kamu mallarının birtakım kişilere peşkeş çekilecek olmasına kadar her şey var, müsaittir.

Şu iktidar sıralarında bu önümüzdeki tasarının siyasi hedefleriniz için birilerini tasfiye etmeye dönük değil de gerçekten memleketin eğitim meselesini çözmeye dönük olduğunu ispat edebilecek bir kişi var mıdır? Okul müdürlerini valilerin atayacağı modele ne denir? Bırakınız hukuk devleti tanımındaki vatandaşı devletin keyfî uygulamalarından koruma anlayışını, iktidarınızda çıkardığınız tüm kanunlar partinizin, hatta daha net ifade edelim, partinizin liderinin keyfiyeti için çıkarılmıştır. En düzgün gelen tasarıya ya da tekliflerinize bile o günkü keyfiyetler eklendi ve bozulmaya uğradı. Komisyonlarda muhalefet sizin adınıza utanır hâle geldi. İktidar partisi milletvekillerinin neye imza attıklarından habersiz olduklarını defalarca gördük. Türkiye’de AKP iktidarı Anayasa’daki hukuk devleti tanımını değiştirmese de içeriğini olanca gücüyle zedelemiş ve hatta bozmuştur. Gelen her kanun hükmündeki kararname, gelen her torba kanun, içerisinde AKP iktidarının keyfî amaçlarını içerdikçe ülkemizin hukuk devleti normları zayıflamıştır. Zayıfladı. Zayıfladı da ne oldu? Artık Anayasa’mızda yazan hukuk devletinin yerini fiiliyatta bir kanun devleti almıştır. Biz kanun devleti içerisinde yaşıyoruz şu anda. Mutlak iktidara sahip olduğunu düşünen, böyle zanneden yürütmenin başı yasama faaliyetlerini yürütülmesi gereken sıradan bir prosedür gibi görerek Meclisi devre dışı bıraktı. Burada defalarca bu söylendi.

Çağdaş demokrasilerde olan güçler ayrılığı ilkesini bir angarya olarak gören yürütmenin başının hayalindeki kanun devleti modeli burada kalmıyor, daha ileriye de doğru gidiyor. Yasama organı yüce Meclisi angarya olarak gören, yargıyı kendisine ayak bağı, hatta düşman olarak gören yürütmenin başı için mutlak güç olmak esas hâlini almıştır. Genel Başkanımız “diktatör” dediğinde tepki gösterenler tabloya şöyle bir baksın.

Erdoğan otoritermiş. Ne otoriteri! Türkiye’de tüm erkleri kendisine bağlamak isteyen Erdoğan’ın sistemi totaliter bir sistemdir. Diktatörlerde başka şeyler de görülür, her şeyin kendisine ait olduğunu zannetme rahatsızlığı görülür. Devletin tüm maddi varlıklarını kendisine ait hisseder, devletin tüm gücünün kendisine devredildiğini zanneder. Tüm kurumların kendisini mutlu etmek için var olduğuna inanır. Kendisi gibi düşünmeyen herkesi vatan haini zanneder. Diktatörler, vatanı kendisi zanneden ve bir süre sonra namusu gibi koruması gereken devlet bütçesiyle kendi cebini bile karıştırır hâle gelenlerdir. Bu diktatörler birçok şeyi sık yaparlar. Demagojiye çok sık sarılırlar, demagoji onlar için bir araçtır. Diktatörler öfkelerini haklılığın ispatı sayarlar, her fırsatta “Sandıktan yüksek oy aldım.” diyerek kendilerini millî irade yerine koyarlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – Hâlbuki millet onlara kendilerini millî irade zannetmeleri için değil…

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Diktatör olsa böyle konuşamazsın.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – …millî iradeye sahip çıkmaları için vermiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Gümüş, süreniz bitti.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Ünal, buyurun.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Hatip, Grup Başkanımıza dönük, demokrasiye, demokrasinin teamüllerine uygun olmayan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin gelişimine, demokratik meşruiyetine uygun olmayan ifadeler kullandı. Cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesine bağlı (2)’nci fıkrasıyla ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gün boyu burada hiçbir sataşmaya cevap vermeden insanların kendi düşüncelerinin, kendi algılarının, kendi zihin içeriklerini yansıttığını bilerek ve onların düşüncelerinin bizim hakikatimizi tanımlamayacağının bilincinde olarak büyük bir sükûnetle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevi olan yasama faaliyetini yerine getirmesi için büyük bir özveriyle, sabırla hem CHP milletvekilleri hem MHP milletvekilleri hem AK PARTİ milletvekilleri çalışma gösteriyoruz. O yüzden ben bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Ama bakınız, Türkiye Cumhuriyeti devleti Anayasa’da karşılığını bulan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir ve bu ülkenin doksan yıllık bir birikimi var, bir deneyimi var, bir tecrübesi var, bir demokratik birikimi var. Ve bunu başka ülkelerde yaşanan örneklerle, provokatif bir dille buraya çıkıp seçimi, yasamayı, kanunu, hukuku hiçe sayarak anayasal çerçevede kendi demokratik meşruiyetini sürdüren ve seçimlerle gelmiş ve her iki yılda bir seçime gitmiş ve her seçimde de oyunu artırmış, iki tane referandumda milletin teveccühünü kazanmış ve  kendisini de üç dönemle sınırlandırmış bir Genel Başkana, bir siyasetçiye, burada bu hitapların kullanılması her şeyden önce vicdana, adalete ve hakkaniyete sığmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Dolayısıyla, ben bu sözleri aynen iade ediyorum ve bu Meclisin mehabetine uygun bulmuyorum. Bu saatte de hepinizi hassasiyetinizden, çabanızdan ve emeklerinizden dolayı ve provoke olmamanızdan dolayı tekrar bir daha tebrik ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

BAŞKAN –  Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Madde 27’e bağlı (3)’üncü fıkra üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 3. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Fatma Nur Serter                                Mahmut Tanal                                    Hasan Ören

                      İstanbul                                            İstanbul                                             Manisa

                   Kamer Genç                                      Gürkut Acar

                       Tunceli                                             Antalya

3) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasında yer alan "Millî Eğitim Denetçileri ve Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları ile İl Eğitim Denetmenleri ve İl Eğitim Denetmen Yardımcıları" ibareleri "Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettişleri Yardımcıları" olarak değiştirilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27 nci maddesinin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasında yer alan "Milli Eğitim Denetçileri ile Milli Eğitim Denetçi Yardımcıları ve İl Eğitim Denetmenleri ile İl Eğitim Denetmen Yardımcıları" ibaresi "Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettiş Yardımcıları” şeklinde değiştirilmiştir.

          Zühal Topcu                 Yusuf Halaçoğlu              Emin Çınar

              Ankara                           Kayseri                    Kastamonu

Seyfettin Yılmaz                       Bülent Belen               Lütfü Türkkan

              Adana                           Tekirdağ                      Kocaeli

        Özcan Yeniçeri

              Ankara

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılacak olan bu değişiklik ile anlatıma açıklık kazandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 3. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fatma Nur Serter (İstanbul) ve arkadaşları

(3) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasında yer alan "Millî Eğitim Denetçileri ve Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları ile İl Eğitim Denetmenleri ve İl Eğitim Denetmen Yardımcıları" ibareleri "Maarif Müfettişleri ve Maarif Müfettişleri Yardımcıları" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Vahap Seçer konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de 27’nci maddede vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım.

Şimdi, ülkede önemli gelişmeler oluyor, Sayın Ünal bazı değerlendirmelerde bulundu ama gerçekten, gelişmeleri anlamakta zorluk çekiyoruz. Şundan emin olun: Hem Türkiye’nin hem Cumhuriyet Halk Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında siyaset yapanların siyasi deneyimi, birikimi, demokrasi birikimi Türkiye’nin selameti açısından sıkıntı yaratmaz yani Türkiye bir Ukrayna olmaz, kimsenin endişesi olmasın. Ama, siz de takdir edin ki bakın, 17 Aralıktan bu yana çok önemli gelişmeler oldu. Bu süreci tanımlayabilen varsa, açık, net anlatabilen varsa gelsin buradan anlatsın. Ben anlamadım, ya ben geri zekâlıyım, anlama zorluğu yaşıyorum ya siz anlatmıyorsunuz, anlatmaktan imtina ediyorsunuz, sıkıntılar yaşıyorsunuz. Bunun içerisinde Sayın Başbakan da var.

Bakın, şimdi, olay bakanlarla başladı. Burası demokratik bir ülke, burası kimsenin babasının çiftliği değil yani sandığa gideceğiz, Sayın Ünal da söyledi, her dört yılda, beş yılda seçime gideceğiz. Sandıktan kim çıktı? “Efendim, millî irade tecelli etti, çoğunluk bizdedir, biz her şeyi yaparız, bütün yasaları çıkartırız. Tartışmaya da gerek, Sayın Başbakan istemiştir, yasa gelir Meclise, tartışmaya gerek yok, bizim dediğimiz dediktir, dediğimiz doğrudur.” Böyle bir anlayış olamaz.

Şimdi, iş bakanlarla başladı, bugün bakan çocukları, bu işin başındaki Reza Zarrab serbest bırakıldı. Buyurun, Sayın Başbakanın açıklamaları: “Bir kısım paralel yargı, maalesef çok haksız, mesnedi olmayan adımlar attılar. Hak yerini buldu. Bu bir yargı sürecidir. Başbakan olarak müdahale imkânımız söz konusu değil ama mevcut gelişme inşallah birçok şeyin önünün açılacağını gösteriyor.”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu gelişmeler doğrudur, doğru değildir, ortaya çıkan tapeler montajdır, kurgudur, gerçektir; her iki durum üzüntülüdür. Bakın, ben, o tapeleri dinlediğim zaman inanın kanım dondu, Başbakan adına üzüldüm. “Eğer bunlar gerçekse ülkeme yazık.” dedim. Bu ülkenin doksan yıllık demokrasi birikimi var, nice fırtınalar gördü, nice badireler atlattı, nice boranlar gördü, darbeler, demokrasi deneyimleri, ekonomik krizler, birçok badireler atlattık. Yazık oldu, bu birikimlerimize yazık oldu. Oysaki biz, demokratik bir yapı, demokratik bir devlet, şeffaf, denetlenebilir bir devlet özlüyorduk, bir hükûmet özlüyorduk. Şimdi tablo böyleyse yazık bize.

Sayın Başbakan “Bunlar montaj” diyor, “Bu paralel yapının provokasyonudur.” diyor, “Bunların kurgusudur.” diyor. Sayın Başbakanın Başdanışmanı “Millî silahlı kuvvetlere, millî orduya kumpas yapılmıştır.” dedi. Bunu biz söylemedik.

NURETTİN DEMİR (Muğla) - Neredeler onlar, neredeler?

VAHAP SEÇER (Devamla) - Bugün biz söylemedik, biz yıllar önce söyledik, yıllardır söylüyorduk ama bugün sizler söylüyorsunuz. Bu benim ikinci üzüntü kaynağım. Bakın, siz, milletin emanet ettiği devleti kimlere teslim etmişsiniz, oysa biz sizi on bir yıldır bu ülkede iktidar olarak zannediyorduk, iktidar olarak biliyorduk, oysa iktidar başkalarıymış.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Yirmi yıldır…

VAHAP SEÇER (Devamla) - Şimdi bakın, bunun siyasi sorumlusu Hükûmetin başındaki Sayın Başbakandır. Sayın Başbakan o paralel yapıdan tir tir titriyor. Diyor ki: “Kardeşim bana kumpas kuruluyor. Benim telefonlarım dinleniyor. Cemaatin savcıları, yargıçları mizansenlerle, uydurma birtakım davalarla bizleri mahkûm ediyor.” Bunu Sayın Başbakan söylüyor. O zaman benim güvencem kim? Yargı yok. Yargı  kimlerin elinde? Yargı bağımsız değil, yargı tarafsız değil, yargı birilerinin tahakkümünde. O zaman, ben, bir sade vatandaş olarak kime güveneceğim, kime  sırtımı dayayacağım? Hiç kusura bakmayın, devlet sistemi çökmüştür. Siyasi bir kriz yaşanıyor. Yürütme, yargı, yasama, kusura bakmayın, ne yiv kalmış  ne set kalmış. Devlet sistemi yalama olmuştur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Madde 27’ye bağlı (4)’üncü fıkra üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 4. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Fatma Nur Serter                                Mahmut Tanal                                    Hasan Ören

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Manisa

 

                   Aytuğ Atıcı                                       Gürkut Acar                                      Kamer Genç

                      Mersin                                             Antalya                                             Tunceli

(4) 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa ekli (8) sayılı tarifenin “VII-Okul diplomaları” bölümünün (2) numaralı bendi kaldırılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nm 27 nci maddesinin 4 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Yusuf Halaçoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                             Kayseri                                              Ankara

                 Bülent Belen                                  Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar

                     Tekirdağ                                             Adana                                           Kastamonu

                 Lütfü Türkkan

                      Kocaeli

"(4) 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa ekli Sekiz (8) sayılı tarifenin "VII-Okul Diplomaları" bölümünün İki (2) numaralı bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılacak olan bu değişiklik ile anlatıma açıklık kazandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 4. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Aytuğ Atıcı (Mersin) ve arkadaşları

(4) 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa ekli (8) sayılı tarifenin “VII-Okul diplomaları” bölümünün (2) numaralı bendi kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak önerge üzerinde.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 562 sıra sayılı dershaneleri kapatma kılıflı, cemaatle hesaplaşma ve AKP’nin kadrolaşma tasarısının 27’nci maddesinin 4’üncü bendi üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Çok önemli işler yapıyormuş gibi davranıp fuzuli işler yapan milletvekilleri hariç tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle çok önemli bir iş yaptığınızı zannediyorsunuz. Bu madde sanki çok güzel, çok hoş, böyle, eğitim sistemini tamamen değiştirecek bir iş gibi görünüyor, kamuoyuna böyle söyleyeceksiniz ama ben bir iddiada bulunuyorum: Şu anda karşımda bulunan AKP milletvekillerinden hiç kimse ama hiç kimse bu maddeyle neyi değiştirdiğinizi bilmiyor. Bilen varsa buyursun söylesin. Bir tek milletvekillinin bile bu maddeyle neyin değiştirildiğini bildiğini zannetmiyorum.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Bir sen biliyorsun tabii!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ses gelmediğine göre, sükut ikrardan gelir, bilmiyorsunuz, ben söyleyeyim.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Muhatap almıyoruz, muhatap.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Harçlar Kanunu’nda bir değişiklik yapıyorsunuz, lise ve dengi okullardan mezun olanlara diploma verirken harç alınmasını kaldırıyorsunuz. Güzel, iyi bir iş yapıyorsunuz. Kaç lira kaldırıyorsunuz? 6 lira 60 kuruş. 6 lira 60 kuruşu kaldırmak için bir kanun yapıyorsunuz, hani çok önemli işler yapıyorsunuz ya gecenin şu saati! Gecenin şu saatinde 6 lira 60 kuruşu kaldırmak için bu kadar milletvekili toplanmışsınız. Güzel, toplanın, elinize sağlık.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sen de bunun için konuşuyorsun.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Harçları kaldırın, itirazımız yok. Şimdi, utanmadan, seçim meydanlarında “Liselerden harçları kaldırdık.” diye nutuk atacaksınız.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Biz öyle bir şey yapmayız.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ama ben de meydan meydan gezip sizin 6 lira 60 kuruş kaldırdığınızı anlatacağım.

Peki, bu harçları, tamam, kaldırdınız, güzel bir şey. İyidir, halkının yararınadır, başım üstünedir, yeter ki “Önemli işler yapıyoruz.” demeyin. Bu harçları kaldırınca Sayın Bakan, Millî Eğitimin sorunları bitecek mi? 6 lira 60 kuruş kaldırdınız, bitecek mi Millî Eğitimin sorunları? Hayır. Okulların temizliği için, okulların ısınması için yine vatandaştan para alacak mısınız? Alacaksınız.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Veliler temizliyor, veliler.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – 6 lira 60 kuruş kaldırıyorsunuz, 60 küsur lira her dönemde insanlardan yine para alacaksınız.

6 lira 60 kuruşu kaldırınca yardımcı ders kitabı rezaletini ortadan kaldıracak mısınız Sayın Bakan? Üstelik de okulların içine stant kurdurarak o yardımcı ders kitaplarının gariban vatandaşlara satılmasını engelleyecek misiniz? Hayır. Bakın, gene yalan söylüyorsunuz. “Ders kitaplarını bedava verdik.” diyorsunuz, doğru ama ne yapıyorsunuz? Yardımcı ders kitabı adı altında elinizi vatandaşın cebine gene koyuyorsunuz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Yalan söyleme.”, “utanma”, bunlar temiz bir üslup değil Sayın Başkan.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - İşte bunun için size “Dışı kalaylı, içi vay vaylı politikalar yapıyorsunuz.” diyorlar. O yüzden, artık insanlar sizinle dalga geçiyorlar, anlattıklarınıza güvenmiyorlar.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Millet öyle demiyor.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Okulların temel sorunları maalesef devam edecek.

Peki, Sayın Bakan, dershaneleri kaldırınca sorunlar bitecek mi? Hayır. Parası olan gidecek, özel hoca tutacak, yine olan, gariban, parası olmayan vatandaşa olacak. Kardeşim, delikanlı olun ya! Cemaatle mi hesaplaşacaksınız? Buyurun hesaplaşın.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Delikanlılığı sizden mi öğreneceğiz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bizi hiç ilgilendirmez, hatta isterseniz birbirinizi yeyin. Yeter ki bu işi çocuklarımız üzerinden yapmayın, yeter ki çocuklarımızı bu kirli hesaplaşmanıza alet etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kimseyi alet etmiyoruz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bu tasarıyla bütün yöneticileri tasfiye ediyorsunuz. Neden?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kimseyi alet etmiyoruz, sen alet etme de biz etmeyiz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Cemaatle savaş. Delikanlıysan çık, savaş et. Niye topyekûn kaldırıyorsun? Kim getirdi bu yöneticileri buraya, ben mi getirdim, CHP mi getirdi? Siz getirdiniz.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sen delikanlı mısın?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz getirdiysek, biz götürürüz ya! Sana ne, sana ne!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Eğer liyakatle getirdiyseniz, neden temizliyorsunuz? Sizin aklınız ancak ona yeter. “Biz getirdik, biz götürüyoruz.” İşte AKP’nin gerçek yüzünü ortaya çıkardınız.

BAŞKAN – Temiz bir dille konuşun Sayın Atıcı, hakaret etmeyin lütfen.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sayın Recep Özel, çok teşekkür ediyorum, AKP’nin gerçek yüzünü ortaya çıkardın, maskesini düşürdün. “Biz getirdik, biz götüreceğiz.” Yemezler.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Tavsiyeni kendine sakla.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Tamam, maskemizi düşürdün sen! Tamam.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Eğer liyakatle gelseydi, bu insanlar, götüremezdiniz ama liyakatle getirmediyseniz ben de size bunun hesabını sorarım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Biz götürdük, hadi sen engelle hadi.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Niye bu insanları getirdiniz, neden bu insanları getirdiniz, oralara yerleştirdiniz? Çünkü o zaman halvet hâlindeydiniz, şimdi, hicret âlemine başlıyorsunuz. Hicret âlemi hepinize hayırlı uğurlu olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Boş konuştun, boş.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hadi engelle, engelle! Engelleyebilecek misin?

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Madde 27’e bağlı 5’inci fıkranın (a) bendi üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 5. Fıkranın a bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Fatma Nur Serter                              Ali Haydar Öner                                 Mahmut Tanal

                     İstanbul                                             Isparta                                             İstanbul

                  Hasan Ören                                      Gürkut Acar                                    Aylin Nazlıaka

                      Manisa                                             Antalya                                              Ankara

a) 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendinde bulunan "İl Eğitim Denetmen Yardımcıları" ibaresi "Maarif Müfettiş Yardımcıları" olarak ve "İl Eğitim Denetmenliğine" ibaresi "Maarif Müfettişliğine" olarak değiştirilmiş, aynı bentte bulunan "ve Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları" ve "ve Millî Eğitim Denetçiliğine" ibareleri madde metninden çıkarılmıştır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27 nci maddesinin 5 inci fıkrasının a bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"a) 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendinde yer alan "İl Eğitim Denetmen Yardımcıları" ibaresi "Maarif Müfettiş Yardımcıları" şeklinde ve "İl Eğitim Denetmenliğine" ibaresi "Maarif Müfettişliğine" şeklinde değiştirilmiş, aynı bentte yer alan "ve Milli Eğitim Denetçi Yardımcıları" ile "ve Milli Eğitim Denetçiliğine" ibareleri madde metninden çıkarılmıştır."

                  Zühal Topcu                                  Yusuf Halaçoğlu                                   Emin Çınar

                      Ankara                                             Kayseri                                          Kastamonu

               Seyfettin Yılmaz                                  Bülent Belen                                    Lütfü Türkkan

                       Adana                                             Tekirdağ                                            Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılacak olan bu değişiklik ile anlatıma açıklık kazandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 5. Fıkranın a bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fatma Nur Serter (İstanbul) ve arkadaşları

a) 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendinde bulunan "İl Eğitim Denetmen Yardımcıları" ibaresi "Maarif Müfettiş Yardımcıları" olarak ve "İl Eğitim Denetmenliğine" ibaresi "Maarif Müfettişliğine" olarak değiştirilmiş, aynı bentte bulunan "ve Millî Eğitim Denetçi Yardımcıları" ve "ve Millî Eğitim Denetçiliğine" ibareleri madde metninden çıkarılmıştır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Aylin Nazlıaka konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bakın, değerli milletvekilleri, gene gecenin saat birinde burada bir yasa düzenlemesi için bir aradayız. Ne yapmaya çalışıyoruz? Sizin 17 Aralık operasyonu sonrası ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzlukla ilgili olan süreci kapatma çalışmalarınızı izliyoruz.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sizin yalanlarınıza kimse inanmıyor. Millet sizin bu yalanlarınıza inanmıyor.

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) – Ne yapıyoruz? Gene sizin kendi içinizde yaşadığınız iç çatışmalar nedeniyle kendi kadrolaşmanızı sağlayabilmeniz amacıyla getirdiğiniz yeni bir yasal düzenlemeyi konuşuyoruz.

Bakın, az önce hisli Bakan Sayın Fikri Işık buradaydı, kendisini görünce aslında dün kurduğu bir cümleyi hatırladım, kendisi dün dedi ki: “Biz bu yasal düzenlemeleri yapıyoruz çünkü bize göre kurumlar bağımsız olmalıdır, ağabeyler tarafından değil, amirler tarafından yönetilmelidir.” Bakın, ben insan kaynakları ve yönetim alanında uzmanlaşmış birisi olarak bu cümlenin altına imzamı atarım. (AK PARTİ sıralarından “Haaa” sesleri) Bizler de kurumların bağımsız olmasını isteriz ve bizler de kurumların bireylere yönelik olarak değil, yapısal olarak kurumsallaşmış bir şekilde yönetilmesi gerektiğine inanırız ama özellikle bugün HSYK’yla ilgili olarak iki saat içerisinde yapmış olduğunuz atamalara bakınca şunu bir kez daha anladık ki: Sizin asıl amacınız “Onların ağabeyleri değil, bizim ağabeylerimiz burayı yönetsin.”miş. Bunu zaten biliyorduk, bunu zaten biliyorduk.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Hımm!

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) – Hiç yakışmıyor size, koskoca bir milletvekiline bu şekilde tavırlar içerisinde olmayı hiç yakıştıramadığımı söylemek istiyorum.

Bugünkü tahliyelere gelince, bugünkü tahliyeler de bir başka utanç kaynağıdır. Rıza Sarraf’ın ve bakan çocuklarının tahliye edilmesine şaşırdık mı? Hayır, hiç şaşırmadık. Neden şaşırmadık? Bugün birileri şöyle bir cümle kurmuş: “Adalet yerini buldu.” Bu cümleye şaşırmadık asıl çünkü aynı kişi Sivas katliamı davasının zaman aşımına uğraması sonrasında da “Hayırlı olsun.” cümlesini kurmuş olan kişiydi; aynı kişi bu ülkenin aydınları, bu ülkenin komutanları, bu ülkenin milletvekilleri, bu ülkenin akademisyenleri, öğrencileri uzun tutukluluk süreleriyle itibarsızlaştırılmaya çalışılırken ve sahte delillerle yargılanırken “Ben bu davanın savcısıyım.” cümlesini kurmuştu. Neden şaşırmadık? Çünkü, sadece 27 Türk Lirası çaldığı için yirmi yedi aya mahkûm edilen çocuklarımızın olduğu bir ülkede bakan çocuklarının serbest bırakılacağı da zaten konuşmalar arasında yer alıyordu. Anlaşılan o ki, her tape için yeni bir yasa çıkarmaya çalışıyorsunuz. Ama içinde bulunduğunuz çamur öyle büyük bir çamur ki, ne yaparsanız yapın kendinizi asla ve asla aklayamayacaksınız değerli milletvekilleri.

Bakın, bugün, burada dershanelerle ilgili olarak bir yasayı konuşuyoruz. Bu salondaki herkes ve dışarıdaki halk şunu çok iyi biliyor ki, bu, tamamen siyasi bir karardır. Yine, herkes şunu çok iyi biliyor ki, dershaneler, aslında, eğitim sistemindeki çarpıklığın bir sebebi değil, bir sonucudur. Bunları sizler de çok iyi bildiğiniz için zaten sataşmalara yönelik söz almıyorsunuz Sayın Mahir Ünal, sizin de vicdanınız aslında rahat değil, ben öyle olduğunu düşünüyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya yapmayın lütfen, olur mu öyle şey, yapmayın. Yani burası kavga etme yeri değil ki, yani bir oranın kalkıp konuştuğu, bir buranın kalkıp konuştuğu bir yer değil ki burası ya.

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) – Bakın, şu bir gerçek: Dershaneler kapandığı zaman ne olacak? Yine, olan yoksullara olacak, gelir düzeyi yüksek olan aileler çocuklarına özel ders aldıracaklar. Merdiven altı dershaneler olmaya başlayacak ortalıkta.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ama siz önerge hakkında tek bir cümle söylemediniz ki.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Aylin Hanım, önergede ne yazıyor ya? Lütfen bir cümle ya, hemen bir kelime söyleyin de bakalım.

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) – Onun için, hani, bu olay aslında ne biliyor musunuz? Filler tepişir, çimenler ezilir.

Siz ha bire “paralel, paralel” diyorsunuz ya, ben, içinizde bazılarının gerçekten de bir paralel evrende yaşadığını düşünüyorum. Başka türlü bu kadar haksızlığa, bu kadar hukuksuzluğa, bu kadar adaletsizliğe karşı suskun olabilmek asla ve asla mümkün değil diye düşünüyorum.

Bakın, bir önceki Bakan -Millî Eğitim eski Bakanı- atanamayan öğretmenler için ne demiş: “Ben, öğretmen olmak isteyenleri Eminönü’ndeki caminin önünde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki biri önlerine yem atsın, Allah’tan çocuklarım memur olmadılar.” Sayın Bakanın bir bildiği varmış tabii!

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Öğretmenlere hakaret etmeyin, öğretmenlere hakaret etmeyin.

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) – Halkın çocukları, birilerinin çocukları gibi para sayma makinesine sahip değiller. Onlar sadece emekleri ve alın terleriyle varlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci maddeye bağlı (5)’inci fıkranın (b) bendi üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 5. Fıkranın b bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Ali Haydar Öner                              Fatma Nur Serter                                Mahmut Tanal

                      Isparta                                             İstanbul                                            İstanbul

                  Hasan Ören                                      Gürkut Acar                                      Kamer Genç

                      Manisa                                             Antalya                                             Tunceli

“b) 152 nci maddesinin “II- Tazminatlar” kısmının “A- Özel Hizmet Tazminatı” bölümünün (g)      bendinde bulunan "Millî Eğitim Denetçi ve Denetçi Yardımcıları," ibaresi kaldırılmış ve (h)      bendinde bulunan "İl Eğitim Denetmenleri" ibaresi "Maarif Müfettişleri" olarak değiştirilmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Ali Haydar Öner konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu saatte çekilmezsin vallahi!

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – “Bu saatte çekilmezsiniz.” diyen arkadaşımız niye gülüyorsunuz? Bu saatte icbar eden sizsiniz, bir de gülünecek bir şey yok, memleketin millî eğitim meselelerini konuşuyoruz; sizleri ciddiyete davet ediyorum! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

Sayın Başkan…

Evet, ciddiyetsizliğin derecesi ancak bu kadar olur!

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula hitap ediniz konuyla bağlantılı olarak Sayın Öner.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Reformlar hükûmetinin yeni bir reformu başlıyor. Sayın Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik,  Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer reformları bitti, şimdi 562 sıra sayılı Tasarı’yla yeni bir eğitim reformu başlıyor.

Eğitimde istikrar yok. Bir bakan geliyor, afra tafrayla, bir şeyler yapacağını söylüyor, aynı parti iktidardayken bakan değişiyor, yeni gelen bakan eski bakanın icraatlarını değiştirerek yeni bir reform başlatıyor. Bu reform bazen kadrolar, bazen sistem, bazen de kavramlar üzerinde oluyor. 562 sıra sayılı Yasa’nın önerge verdiğimiz maddesinde “millî eğitim müfettişi” ibaresi “maarif müfettişi” olarak değiştiriliyor. Yani millî olmaktan ne zaman çıkacağız dediğimiz, boşuna değilmiş. Yani “millî” kavramından ancak bu kadar rahatsız olunup “maarif” kavramına sığınılmaya çalışılıyor.

Değerli milletvekilleri, yapılan reformlarla minik öğrenciler ne yapacağını şaşırdı. Veliler büyük bir şaşkınlık içinde, eğitim yöneticileri tasfiye ediliyor. Bir kadro tasfiye ediliyor, birileri getiriliyor, sonra getirilenler yeniden tasfiye ediliyor. Yetişmiş insan gücüne değer verme yok. Müktesep haklara saygı yok. Hukukun kuralları ve mahkemenin kararları uygulanmıyor.

Değerli milletvekilleri, 17 Aralık olayları devam ediyor. Acemiler yakalandı, ustalar nerede demiştik. Ustaların tapeleri dile düştü. Acemileri salıverecek formüller tez zamanda bulundu. Acele çıkan yasalarla mevcut deliller karartılırken yeni delillerin elde edilmesi neredeyse imkânsız hâle getiriliyor. Mevcut yasaların suç saydığı eylemlerin suç olmaktan çıkarılma süreci devam ediyor. Hatta suç delillerinin elde edilmesi de bu gidişle suç sayılacak. Bilim, Sanayi, Teknoloji ve hissiyattan sorumlu Sayın Bakanımız Fikri Işık, fikri neyse zikri de o olmuş olacak ki ışık hızıyla “Tapeler montaj.” demiş. Hissî bir kavram, ilahi bir mesaj nereden geldi de bu kanaate vardı, bilmiyorum. Ama Sayın Bakan sabahleyin saat 08.02’deki “tape”lerin montaj olduğunu mu düşünüyor? Saat on biri on yedi geçe yapılan konuşmalar montaj mıymış? Saat 15.39’daki konuşmalar, saat 23.15’teki konuşmalar, telaşla yapılan, kısık sesle yapılan, Kısıklı’yla yapılan konuşmalar montaj mıymış?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Sen uzman mısın?

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Niye kısık sesle konuşuluyor, niye karşı taraf “Baba, bir daha söylesene.” diyor? Sabahın mahmurluğunda anlayamamış.

Ertesi gün, saat 10.58’de de Aksaray Emniyet Müdürü, Aksaray Valisi İstanbul Emniyet Müdürlüğüne uçakla getirilip oturtuluyor, yargı kararları uygulanmamak üzere.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Hemşerime laf etmeyin.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Aynı şekilde, Sayın Bakan, Konya’da olan Sayın Başbakanın nasıl bu konuşmayı yaptığını söylüyor? Sayın Bakan Başbakanının ne zaman, nerede olduğunu bilmiyor.

Sayın milletvekilleri, bir reformla, 4+4’le Kur'an ve Peygamber Efendimiz’in hayatı dersleri kondu. Siyer…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Kötü mü oldu?

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Çok iyi oldu.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Karşı çıktınız be, karşı çıktınız, karşı çıktınız!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Keşke okusaydınız! Okusaydınız bu tapeler dile düşmezdi, harama el uzatılmazdı, haram lokma yenmezdi, haram yiyenlere destek verilmezdi.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Karşı çıktınız, Anayasa Mahkemesine götürdünüz; imzan var altında, şimdi “İyi oldu.” diyorsun!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Helal kazanca haram katmayanlara ve haramilerin değirmenlerine su taşımayanlara saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Biz de saygılar sunuyoruz efendim (!)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci maddeye bağlı beşinci fıkranın (c) bendinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 27 nci maddesinde yer alan beşinci fıkrasında yer alan ""İl Eğitim Denetmenleri" ibaresi "Maarif Müfettişleri" şeklinde"” ibarelerinin ""İl Eğitim Denetmenleri" ibaresi "Maarif Müfettişleri" biçiminde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                  Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

               Seyfettin Yılmaz                                   Emin Çınar                                         Alim Işık

                       Adana                                           Kastamonu                                          Kütahya

                 Bülent Belen                                   Mustafa Erdem

                     Tekirdağ                                            Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 5. Fıkranın c bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fatma Nur Serter                                              Mahmut Tanal                                    Hasan Ören

   İstanbul                                                              İstanbul                                             Manisa

Kamer Genç                                                        Gürkut Acar                                    Aylin Nazlıaka

  Tunceli                                                                 Antalya                                              Ankara

“c) Eki (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı” bölümünün (g) bendinde bulunan “İl Eğitim Denetmenleri” ibaresi “Maarif Müfettişleri” olarak değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ  AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak önerge üzerinde?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Metnin anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 27 nci maddesinde yer alan beşinci fıkrasında yer alan “‘İl Eğitim Denetmenleri’ ibaresi ‘Maarif Müfettişleri’ şeklinde ibareleri  ‘İl Eğitim Denetmenleri’ ibaresi ‘Maarif Müfettişleri’ biçiminde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılacak  olan bu  değişiklikle;  anlatıma açıklık kazandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

27’nci maddenin 6’ncı fıkrasında iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 6. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fatma Nur Serter                                              Mahmut Tanal                                    Hasan Ören

   İstanbul                                                              İstanbul                                             Manisa

Kamer Genç                                                       Gürkut Acar

   Tunceli                                                                Antalya

(6) 17/2/2011 tarihli ve 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin onüçüncü fıkrasında bulunan “Yönetim Kurulunun teklifi üzerine” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27 nci maddesinin 6 ncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(6) 17/2/2011 tarihli ve 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin onuncu fıkrasında yer alan "Yönetim Kurulunun teklifi üzerine" ibaresi anılan madde metninden çıkarılmıştır."

Zühal Topcu                                                    Yusuf Halaçoğlu                                   Emin Çınar

   Ankara                                                                Kayseri                                          Kastamonu

Bülent Belen                                                    Özcan Yeniçeri                                Seyfettin Yılmaz

  Tekirdağ                                                               Ankara                                              Adana

Lütfü Türkkan

   Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın  Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılacak olan bu değişiklik ile anlatıma açıklık kazandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 6. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fatma Nur Serter (İstanbul) ve arkadaşları

(6) 17/2/2011 tarihli ve 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin onüçüncü fıkrasında bulunan “Yönetim Kurulunun teklifi üzerine” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın  Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Metnin anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN –  Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27’nci maddeye bağlı (7) ve (8)’inci fıkralar üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27 nci maddesine bağlı ek (1) ve ek (2) sayılı listelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahir Ünal                                                  Mehmet Doğan Kubat                             Ramazan Can

Kahramanmaraş İstanbul                                      Kırıkkale

Yusuf Başer                                                        Oya Eronat                                  Osman Aşkın Bak

   Yozgat                                                              Diyarbakır                                           İstanbul

Mine Lök Beyaz 

  Diyarbakır

(1) SAYILI LİSTE

KURUMU : MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : MERKEZ

İPTAL EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro

Toplamı

 

 

 

Adedi

 

GİH

Bilgi İşlem Grup Başkanı

1

1

1

GİH

İnşaat ve Emlak Grup Başkanı

1

1

1

GİH

Grup Başkanı

1

100

100

 

TOPLAM

 

102

102

 

 

(2) SAYILI LİSTE

 

KURUMU    :MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : MERKEZ


İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27 nci maddesinin 8 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(8) Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Milli Eğitim Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış ve ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek anılan cetvelin Milli Eğitim Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir."

                  Zühal Topcu                                  Yusuf Halaçoğlu                                Özcan Yeniçeri

                      Ankara                                             Kayseri                                              Ankara

               Seyfettin Yılmaz                                Münir Kutluata

                       Adana                                             Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27. Maddesine bağlı 7. Fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini 8’inci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Fatma Nur Serter                                 Kamer Genç                                    Mahmut Tanal

                     İstanbul                                             Tunceli                                             İstanbul

                  Hasan Ören                                      Gürkut Acar

                      Manisa                                             Antalya

(7) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerin Millî Eğitim Bakanlığına ait bölümünde yer alan "Baş Denetçi", "Denetçi" ve "Denetçi Yardımcısı" unvanlı boş ve dolu kadrolar iptal edilerek ve söz konusu cetvelden çıkarılmıştır.

“657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli IV sayılı Makam Tazminatı Cetvelinin 8 inci maddesine İl Eğitim Denetmenliğinden Maarif Müfettişliği kadrosuna geçenlerinde ilave edilmesi gerekir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Metnin anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 27 nci maddesinin 8 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(8) Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Milli Eğitim Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış ve ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek anılan cetvelin Milli Eğitim Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir."

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılacak olan bu değişiklik ile anlatıma açıklık kazandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 27 nci maddesine bağlı ek (1) ve ek (2) sayılı listelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

(1)

(1)

(1) SAYILI LİSTE

KURUMU :MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TEŞKİLATI : MERKEZ


(2) SAYILI LİSTE

KURUMU: MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TEŞKİLATI:MERKEZ


İHDAS EDİLEN KADROLARIN

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, kadro iptal ve ihdasına ilişkin cetvellerin tasarıda öngörülen değişikliklere paralel olarak yeniden düzenlenmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

28’inci maddede bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 28 inci aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 28- Bu kanun yayımından bir yıl sonra yürürlüğe girer."

Saygılarımızla...

Celal Dinçer                                                                             Fatma Nur Serter

    İstanbul                                                                                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ  AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu tasarının kanunlaşmasından sonra yüz yirmi bin çalışan etkilenecektir. Çalışanların geleceğe dönük plan yapmaları ailevi şartlarını ayarlamaları açısından kanunun yayımından bir yıl sonra yürürlüğe girmesi yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 29’uncu madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri ikinci bölüm görüşmelerini bitirdik. Böylece tasarının görüşmelerini tamamlamış olduk.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – 86’ya göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Oyunun rengini belli etmek üzere aleyhte İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi konuşacak.

Buyurun.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Ben de konuşacağım, kısa bir açıklama yapmam gerekiyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 29 maddelik tasarının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Tasarının, 29 maddelik bu tasarının tek bir olumlu maddesi var, o da maarif müfettişlerine ilişkin düzenleme. Onun dışındaki diğer bütün düzenlemeler bir demokraside, demokratik bir devlette olmaması gereken düzenlemelerdir.

Birincisi, dershanelerle ilgili düzenleme yani dershaneleri kapatmaya, dönüştürmeye yönelik düzenleme Anayasa’nın 48’inci maddesinde yazılı olan teşebbüs özgürlüğüne aykırıdır. Anayasa’mıza göre herkes çalışma, iş kurma…

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – O sizin seçim beyannamenizde de var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, siz onları okumamışsınız.

Bakın, dershaneler zorla kapatılmaz. Öyle bir millî eğitim sistemi kurarsınız ki dershaneye ihtiyaç kalmaz, biz bu şekilde tasfiye edeceğiz dershaneyi. Siz bunu kurmuyorsunuz.

Şimdi, insan dershane kurmak isteyecek, ülkede piyasa ekonomisi var “Hayır, kuramazsın.” diyorsunuz ama onu da kusura bakmayın, yüzünüze gözünüze bulaştırmışsınız. Ben şimdi bakıyorum, diyorsunuz ki: “Bu kanunun, bu maddenin yayımı tarihinde var olan dershaneler şu tarihe kadar okula dönüşmek zorundadır.” Yani, o maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, yayımı tarihinde. Bunun mefhumu muhalifinden, o maddenin yayımı tarihinden sonra dershanelerin kurulabileceği anlamı çıkar. Sayın Bakan diyecek ki: “Biz 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 2’nci maddesindeki tanımı değiştirdik, dershaneyi oradan çıkardık.” Ee, adını “dershane” koymaz, “öğrencileri hayata hazırlama merkezi” der, “öğrencilere formasyon verme merkezi” diyebilir. Sayın Bakan yine diyecek ki: “Bir başka maddede biz kursların tanımını yaptık, okullara hazırlık mahiyetinde olmamak üzere yapılan faaliyetler kurstur, dolayısıyla, okula hazırlık mahiyetinde olanlar bunun dışında kalır.” Kanun yasaklamıyor, bakın, kanun yasaklamıyor, yasaklayamazsınız. Bir kişi bu kanunun yayımı tarihinden sonra pekâlâ adı “dershane” olmayan “öğrencileri hayata hazırlama merkezi” veya bir başka isim altında bir merkezi kurabilir. Bunu önleyemezsiniz, bunu yasaklayan bir şey yok, esasen yasaklanamaz. Böyle bir yasak Anayasa Mahkemesinden döner ama insanların bir teşebbüs kurmasının önüne yasal engellerle çıkmaya çalışmayı kabul etmek mümkün değildir.

Yine, 40 bin civarındaki yönetici kadronun görevinin sona erdirilmesi, daha evvel yaptığım bir konuşmada belirttiğim gibi, çok açık bir şekilde hukuk devletine, idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olacağı kuralına aykırıdır. Buna göre, bu madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinde 40 bin kişinin görevine dönmek üzere idari yargıda açacağı davaları kazanmaları mümkündür, öyle de olacaktır. O kaosu lütfen hatırlayın, yol yakınken bundan geri dönün.

İrtifak hakkına yönelik düzenlemedeki yani özel dershanelerin okula dönüşmeleri üzerine hazine taşınmazlarının onlar lehine yirmi beş yıl süreyle irtifak hakkı yoluyla verilmesi yönündeki düzenlemedeki şartlar olağanüstü ağırdır, kabul edilemez. Kişi yatırımını yapacak, 10 milyon TL’lik bir yatırım yaptığını varsayalım, idareye karşı dava açamayacak, herhangi bir şekilde sözleşmenin uygulanmasından dolayı dava açarsa sözleşmeyi feshedeceksiniz, 10 milyon liralık yatırımı da hazineye kalacak. Bu tam bir gasptır. Diyeceksiniz ki: “Maliyeciler bunu yazdı.” Maliyeci arkadaşlar yazabilir, bu madde yanlıştır, böyle bir ceza olamaz. “Dava açarsan okulunu elinden alırım.”

Müthiş bir kadrolaşma maddesi var. 12 Bakanlık müşaviri alıyor Sayın Bakan. Bazı genel müdürleri, bazı personeli alıp Bakanlık müşaviri yapacak. Yetmiyor, daire başkanı kadrosu alıyor, grup başkanı kadrosu alıyor, yaklaşık 220 tane. Sayın Bakan, ne yapacaksınız? Bir yandan bu kadar insanın görevini sona erdiriyorsunuz, bir yandan İnşaat ve Emlakta 120 kadro alıyorsunuz, bir başka yerde 100 civarında daire başkanı kadrosu alıyorsunuz.

Yine, yurt dışına gönderilecek öğretmenlerle ilgili, “Sözlü sınavda mülakata ilişkin tutulacak tutanak dışında hiçbir kayıt tutulmaz.” yani “İstediğimi kayıracağım.” diyorsunuz. Bırakın bunu başka bakanlıkların yapmış olmasını, örnek almayın, bunlar yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Maalesef süre yetmediği için burada bitiriyorum. Tasarıya, maarif müfettişlerine ilişkin düzenlemesi nedeniyle o maddeye olumlu bakmakla birlikte bu saydığım olumsuz düzenlemeler nedeniyle “hayır” oyu vereceğimizi bilginize sunuyorum.

İyi geceler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın Özcan Yeniçeri, bir şey mi söyleyecektiniz?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Efendim, bir iki dakika bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – 60’a göre…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın sorunlu olduğuna ve bu yasayla mağdur olacak herkesten özür dilediğine ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Ortega Y Gasset der ki: “İnsanlığın tabiatı yoktur, tarihi vardır. Millî eğitimin tarihini ve birikimlerini göz ardı etmeyelim. Sistem dayatıyor: Şu anda ya örs olacaksınız ya çekiç. Ya ot olacaksınız birileri sizi yiyecek ya diş olacaksınız siz birini yiyeceksiniz. Ya onurunuzdan vazgeçeceksiniz konfora sahip olacaksınız ya da onurunuz olacak konforunuzdan vazgeçeceksiniz.” diyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ayıp!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Ve biz “kullan at” toplumu yaratırsak “kullan at” değerlerinden hareket etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, maalesef son derece sorunlu bir yasayla karşı karşıya kaldık ve bu yasa sonucunda görevleri bu yasa tasarısıyla sona eren il ve ilçe millî eğitim müdürlerinden, yardımcılarından, okul müdürlerinden, görevden alınanlardan, hakkını yargıdan arayamayacak olanlardan, kullanılmış hakları yok sayılanlardan, bu yasayla mağdur olan herkesten özür diliyorum.

Ne diyeyim, güneşe tapılan bir yerde enerji kanunlarının önemi yoktur.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

BAŞKAN – Böylelikle tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu okuyorum:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

248

 

 

Kabul

:

226

 

 

Ret

:

22

(x)

 

Kâtip Üye

Muharrem Işık

Erzincan

Kâtip Üye

Mine LÖK BEYAZ

Diyarbakır”

Böylelikle tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi teşekkür konuşmasını yapmak üzere Sayın Bakanı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinize çok teşekkür ediyorum. Yorucu bir mesai oldu ama inşallah hayırlara vesile olacak güzel bir iş yaptık. Çok teşekkür ediyorum. Genel Kurula çok teşekkür ediyorum.

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun bütün üyelerine çok teşekkür ediyorum. Komisyonda gerçekten çok uyumlu ve verimli bir çalışma yaptık. “Uyumlu” derken her şeyde uzlaştık anlamında değil, tabii ki farklı şeylerimiz vardı ama güzel bir çalışma yaptık. Burada da bir iki istisna dışında güzel bir çalışma oldu. Çok teşekkür ediyorum.

Millî Eğitim Bakanlığındaki çalışma arkadaşlarıma bu tasarının hazırlanma sürecinde gösterdikleri gayretler için, emek için çok teşekkür ediyorum.

Başbakanlık ve Maliye Bakanlığındaki bürokrat arkadaşlarımıza bu tasarının hazırlanmasındaki katkılarından ötürü çok teşekkür ediyorum.

Meclis çalışanlarımıza -bizimle birlikte onlar hatta bizden daha fazla belki yoruldular- çok teşekkür ediyorum.

Basınımıza çok teşekkür ediyorum.

Hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

4’üncü sırada yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sıradaki diğer uygun bulma kanunu tasarılarında da komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek üzere 1 Mart 2014 Cumartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Herkese iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 01.31



(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade 27/2/2014 tarihli 69’uncu Birleşim Tutanağı’nın 417’nci sayfasında yer almıştır.

(x) 562 S. Sayılı Basmayazı 26/2/2014 tarihli 68’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x)  Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.