TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                69’uncu Birleşim

                                                                                         27 Şubat 2014 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş'ın, Türkiye’nin ekonomik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya’nın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün, Türkiye’de yargılamayla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Türkiye’de halkın sorunlarından kopuk bir iktidarın işbaşında olduğuna ve Hükûmeti halkın sorunlarına duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Deniz Gezmiş’i doğum gününde saygıyla andığına ve kokuşmuşluğun had safhaya geldiği bugünlerde bu ruha çok daha fazla ihtiyaç olduğuna ilişkin açıklaması

5.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını selamladığına ve Gönen Çayı’ndaki kitlesel balık ölümlerinin önlenmesi için Hükûmeti acil müdahaleye çağırdığına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, seçmen listelerinde isimleri olan yoklama kaçakları ve bakayaların, yakalanacakları endişesiyle yerel seçimlerde oy kullanamayacakları için bu sorunlarına bir an önce çözüm bulunmasını istediklerine ilişkin açıklaması

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, HSYK Kanunu’nu onaylayarak Türkiye’de bir dikta yönetiminin kurulmasına yardım ettiği için kınadığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yolsuzluklar nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan hesap sorması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Malatya’nın sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz'ın, Uşak’a gidecek olan Başbakana esnaf örgütleri, ziraat odası ve köylülerin sorunlarını dinlemesini tavsiye ettiğine ve Başbakanın montajlanmamış konuşmalarının neden yayınlanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş'ın, Necmettin Erbakan’ı rahmet ve şükranla andığına ve 28 Şubat postmodern darbesini gerçekleştirenlerin hayırla anılmadığına ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın, Adana’daki çiftçilerin sorunlarına ve vatandaşın sıkıntısını çözecek politikaların bir an önce hayata geçirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, taahhüdü ihlalden hapis cezası alan vatandaşların yerel seçimlerde oy kullanmaları hâlinde yakalanacakları korkusuyla seçimlere katılmamayı düşündüklerine ve Hükûmeti bu konuya çözüm bulmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

13.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık'ın, Necmettin Erbakan’ı saygı ve sevgiyle andığına, Deniz Gezmiş’in ruhunu hayatın her alanında hayata geçiren devrimcileri selamladığına ve Hükûmeti ile milletvekillerini Urla’da HDP’ye yapılan saldırıyı kınamaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andıklarına ve Hükûmetin, doğal gaz politikalarını oluştururken Türkiye’nin millî menfaatlerine uygun hareket etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu'nun, Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve tüm milletvekillerinin öncelikle millî iradeye sahip çıkmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

17.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu'nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın gündem dışı ve açıklama nedeniyle yaptığı konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, CHP Grubu olarak, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Erzurum Milletvekili Recep Akdağ’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

20.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun'un, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

21.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir'in, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

22.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu'nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Kırım Tatarlarının haklarını koruma konusunda daha sağlam açıklama yapmaya ve gerekli girişimlerde bulunmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

24.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin Anayasa’nın hukuk devleti ve hak arama hürriyeti ilkelerine aykırı düzenlemeler içerdiğine ve Hükûmet ile AK PARTİ Grubuna bu maddeyi bir kez daha değerlendirmelerini tavsiye ettiğine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Genel Kurulda söylenen kaba sözleri ve yapılan fiilî saldırıları onaylamadıklarına ilişkin açıklaması

28.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın, Genel Kurulda söylenen kaba sözleri ve yapılan fiilî saldırıları onaylamadıklarına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Kosova Meclisi Çevre ve Alan Planlama ile İnsan Hakları Komisyonları üyelerinden oluşan Parlamento heyetine “Hoş geldiniz.” denilmesi

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, PAB Parlamenterlerin İnsan Hakları Komitesinin, PAB Türk Grubu Başkanı ve Erzurum Milletvekili Sayın Fazilet Dağcı Çığlık’ın konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 11/2/2014 tarih ve 65 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1442)

C) Önergeler

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun (2/2025) esas numaralı Kanun Teklifi’ni geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/148)

 

 

D) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve 23 milletvekilinin, çay üretiminin ve ihracatının artırılması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/884)

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 19 milletvekilinin, astsubayların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/885)

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 39 milletvekilinin, çay üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/886)

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun yaptığı açıklaması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Erzurum Milletvekili Recep Akdağ'ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Erzurum Milletvekili Recep Akdağ’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Manisa Milletvekili Hasan Ören’in 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

9.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

10.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ile Konya Milletvekili Faruk Bal’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından atanamayan öğretmen sorununun çözülmesi ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılması amacıyla 20/12/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından imar işlerinde oluşturulan rant lobileri ile yolsuzluk ve rüşvet iddialarının araştırılması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 27/2/2014 tarih 3744 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 27 milletvekili tarafından astsubay intiharlarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 6/12/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562)

 

 

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlık çalışanlarına tahsis edilen cep telefonu sayısına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/36469)

2.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, elektrik dağıtım şirketlerinin vatandaşların mağduriyetini doğuran çeşitli uygulamalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37917)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2011-2013 yılları arasında Bakanlığın taraf olduğu davalara ve hukuk ve danışmanlık hizmeti alımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37918)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BOTAŞ’ın teşkilat yapısına ve bazı yatırımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37919)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BOTAŞ’ın taraf olduğu davalara ve bazı faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37920)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BOTAŞ’ın bazı alacak ve giderlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37921)

7.- Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile imzalanan petrol antlaşmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37922)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, doğal gaz talebine ve doğal gaz antlaşmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37923)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, BOTAŞ’ın kaynak yapısına ve bazı giderlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37924)

10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Hattına ve BOTAŞ’ın bazı faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37925)

11.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminden yapılacak petrol sevkiyatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/37926)

12.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, özelleştirilen kurum ve kuruluşlarca yapılan işçi alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/38057)

13.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, esnaf-sanatkârlara ve açılan-kapanan iş yeri sayısına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/38117)

27 Şubat 2014 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye'nin ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’a aittir.

Buyurunuz Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen, biraz sessiz olursak Sayın Toptaş’ı daha iyi duyabileceğiz.

Buyurunuz efendim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş'ın, Türkiye’nin ekonomik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Efendim, bu uğultu kesilir ve arkadaşlarım dinlerlerse belki bazı şeyleri öğrenmiş olurlar.

İstirham ediyorum, yeniden ikaz ediniz.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Yakışmadı ama sana. İlkokul talebesi değiliz.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sizinle muhatap değilim.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – O zaman düzgün konuşun. Bizi kastediyorsunuz.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başkana Meclis Genel Kurulundaki uğultuyu kesmesi için istirhamda bulunuyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Ama sizin tarzınız hiç yakışık değil.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Lütfen dinleyin. Sizi ya da başka birini değil, Genel Kurulda uğultu edenleri ikaz etmesini istiyorum.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız.

Buyurunuz efendim.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemizin ekonomik sorunlarıyla ilgili düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, “Türkiye ekonomisi” denilince ilk akla getirilen borsa endeksi, ÜFE, TÜFE, döviz kurları, tahvil fiyatları, Brent petrolün varil fiyatı vesaire akla getiriliyor. Örneğin, borsa yükseldiği zaman Türkiye ekonomisi düzlüğe çıkmış oluyor. ÜFE, TÜFE düşük çıktığı zaman enflasyon düşmüş oluyor. Yani Türkiye’de her şey iyiye gidiyor nutukları, haber ve yorumları, nasıl kalkınıyormuşuz nutukları, artık Türkiye’de herkese pembe bir dünya gösterilmeye çalışılıyor.

İyi, bunlar tamam da, halkın durumu nedir? Ekonominin halkı ilgilendiren yanı ne âlemdedir? İktidar işin bu yanını hamasi nutuklarla geçiştirmeye çalışıyor. Halkın ekonomik sorunları hamasi nutuklarla geçiştirilemeyecek kadar ağırdır. Halk bir sosyal patlamanın eşiğindedir.

Bakınız değerli arkadaşlar, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonunun verilerine göre 2005-2013 yılları arasında 1 milyon 145 bin esnaf kepenk kapatmıştır. Alışveriş merkezleriyle ilgili bir yasal düzenleme yapamadığımız için her caddeye 10-15 AVM açılmış, esnaf bunlarla rekabet edemediği için artık sigorta paralarını bile ödeyemez durumdadır.

Çiftçi, köylü bitmiştir. 5 liraya mazot kullanacak ama ürününü beş yıl öncenin fiyatlarıyla bile satamayacak.

Memur emeklisinin ortalama aylığı 1.200 lira, işçi emeklisinin ortalama aylığı 959 lira, BAĞ-KUR emeklisinin ortalama aylığı 745 liradır. Ülkemizde 10 milyon 500 bin civarında emekli vardır. Eğer açlık sınırının 1.397 lira olduğu düşünülürse, bunların yüzde 80’i açlık sınırının altında yaşamaktadır. Biz, bu koşullarda yaşayan emekliler için ne yaptık, hiç düşündük mü?

Değerli arkadaşlarım, milletvekili emeklileri iyi, bakanlarınki iyi, müsteşarların, genel müdürlerin, daire başkanlarının iyi; birinci sınıftan emekli olanların iyi; hâkim, savcıların iyi; emniyet müdürlerinin, daire başkanlarının iyi ama 10,5 milyon emeklinin durumu açlık sınırının altında.

Prim gün sayısını tamamladığı hâlde yaşa takılanlar var. 48, 50 yaşında, 49 yaşında işten çıkmış, emekli olmuş ama prim gün sayısını tamamlamadığı için emekli değil, sokağa atılmış, sağlık güvencesinden bile yoksun insanların durumu nedir?

Değerli arkadaşlar, Nisan 2013 itibarıyla 7 milyon işsiz vardır. Atanamayan öğretmenler, sağlık memurları, üniversitesini bitirmiş binlerce insan aç ve sefil, sokaklardadır. Kadro bekleyen şeker fabrikası işçileri, kara yolu işçileri, demir yolu işçileri, geçici işçiler, yarattığınız 4/B’liler, 4/C’liler perişandır. Takipteki icra dosyası sayısı 20 milyonu geçmiştir. Bunları hepiniz de biliyorsunuz ama bunlarla ilgili hiçbir düzeltme yapmaya gayret de etmedik. Hükûmet bunları unutmuş, 17 Aralıktan sonra kendi derdine düşmüştür. Evlerdeki para kasaları, ayakkabı kutuları, hatta banyodaki sabun kesesi bile dolarlarla dolu; milyonlarca vatandaş açlık sınırının altında yaşıyor.

Değerli arkadaşlar, bu soyulan paralar, havuza doldurulan, villaların garajından kamyonetlerle taşınan paralar halkın, köylünün, işçinin paraları. Hırsızlar çalıyor, halk “Açım.” diye bile bağıramıyor. “Yolsuzluk, hırsızlık, soygun” kelimeleri bile bazılarını yerinden zıplatıyor. Âşık Mahzuni’nin türküsünde “yolsuzluk” geçti diye RTÜK Ulusal Kanal’daki türküye ceza kesiyor. Ne demiş Mahzuni? “Yuh yuh çalanlara,/ Soyup kaçıp doyanlara,/ Fakire, yetime, halka kıyanlara…” Neyini yasaklıyorsunuz bunun?

Bu iktidar cumhuriyetin seksen yılıyla kendi dönemini karşılaştırmak istiyor, karşılaştıralım: Bugün ölümünün 66’ncı yıl dönümünde andığımız ulusal kahraman Ali Çetinkaya seksen yıllık cumhuriyetin ilk bakanlarındandır. 1.200 kilometre demir yolu yapmış, 4 bin kilometreye yakın demir yolunu millîleştirmiş ama öldüğünde Samanpazarı’nda Atatürk’ün kendisine hediye ettiği evden başka bir varlığı yoktur, bırakmamıştır. Şimdi, sizin yaptıklarınıza bakın, sizin götürdüklerinize bakın, cumhuriyetin ne yaptıklarına bakın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – …cumhuriyet dönemindekilerin ne yaptıklarına bakın ve bu sözler üzerinde halkın vicdanına elini koyduğu zaman neyi düşündüğünü göreceksiniz.

MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Yatıp kalkıp cellatları masumlaştırıyorsunuz!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toptaş.

AHMET TOPTAŞ (Devamla) – Siz söylemeye devam edin, siz soyguna “evet” demeye devam edin ama bu örnekleri anlatmaya da devam edeceğiz çünkü Türkiye bu örneklerden örnek alarak yoluna devam edecek.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Toptaş.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Afyon’a deniz geldi, deniz!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kılıç Aliler yakışır size!

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Durmak yok, yola devam!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Gelmiş Afyon’a deniz! Afyon’daki denizde gidin yıkanın bakalım!

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Afyon’a deniz geldi!

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Durmak yok, yola devam!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Afyon’daki soygunları da çıkaracağız size.

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Kütahya’nın öncelikli sorunları hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya’nın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri ve bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.

Kütahya ili Ankara-İzmir ve Antalya-İstanbul güzergâhlarının tam kesişim merkezinde ve bu 4 büyük şehrimize hemen hemen aynı mesafelerde yer almasına rağmen maalesef bu güzel konumunu Ege Bölgesi’nin bir ili olarak iyi değerlendirememiştir. Bugün bundan dolayı birçok sorunla karşı karşıyadır. Özellikle son dönemde gündeme gelen yüksek hızlı tren ve otoyol projelerinde geçmesi gereken güzergâh ilimiz merkezi veya ilimiz sınırları olmasına rağmen, maalesef bu projelerden ilimiz yararlanamamıştır ve bugün bölgenin yüksek hızlı trenin ulaşmadığı tek ili olma unvanını kazanmış durumdadır.

2000 yılı nüfus verilerine göre Türkiye'nin 34’üncü büyük ili olan Kütahya, maalesef, en son TÜİK tarafından yayınlanan 2013 yılı verilerine göre 572 bin nüfusa düşmüş ve 2 sıra gerileyerek Türkiye'nin 81 ili içerisinde 36’ncı büyük ili olma unvanını almıştır. Yine bakıldığında, Türkiye İstatistik Kurumu verilerini değerlendirdiğimizde, bölgenin küçülen tek ili, Batı Anadolu’nun ve Akdeniz Bölgesi’nin nüfus kaybeden tek ili durumundadır. Böyle giderse bu küçülme daha da çok devam edecektir çünkü burada çıkarılan bir büyükşehir yasası kapsamında Kütahya ilinin mevcut 61 beldesinden bir gecede 47’si kapatılarak köye dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm, inanıyorum ki, eğer gerekli tedbirler alınırsa inşallah göçü olumsuz etkileyecektir ama tedbirleri zamanında alamazsak o beldelerden de hızlı bir göç devam edecektir.

Yine, Kütahya, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin iş başına geldiği 2002 yılında, cumhuriyet hükûmetleri döneminde yapılmış birçok kamu kuruluşuna sahipken maalesef 2004 yılında başlayan özelleştirme sürecinden en çok etkilenen ve olumsuz etkilenen bir il olma unvanını almıştır. Son on yılda şehir merkezinde olan bu kuruluşların tamamı elden çıkartılmış ve bu satışlar nedeniyle 3 milyar 94 milyon 260 bin Amerikan doları -bugünkü kurla karşılaştırırsak yaklaşık 7 milyar TL- devletin hazinesine katkı sağlayan bir il olmasına rağmen, 2003-2013 tarihleri arasında, on bir yılda, Kalkınma Bakanlığının resmî verilerine göre -bu dönemde verdiği toplam 15 iktidar partisi milletvekilimize karşılık- maalesef 1,488 milyar TL’lik kamu yatırımı alabilmiştir. Bu nedenle son on yılda 85 bin dolayındaki gencimiz iş bulamama, istihdam yetersizliği nedeniyle başka illere göç etmek zorunda kalmıştır yani Kütahya küçülmeye devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Kütahya maalesef bölgenin en fakir ili hâline gelmiştir. Yine, Kütahya, 2004 yılından beri devam eden Hava Mania Planı uygulaması sorununu çözemediği için Haziran 2013 tarihinden bu yana il merkezindeki mahallelerin hemen hemen tamamını etkileyen ve organize sanayi bölgelerini etkileyen bir sorunla karşı karşıyadır. Bu konuda ilgili bakanlıklara verdiğimiz soru önergeleri maalesef çözüm getirmemiş, bakanlıklar topu taca atmayı tercih etmiş, bu soruna duyarsız kalmışlardır. Eğer bu sorun çözülmezse Kütahya önümüzdeki dönemde, zaten şu anda ikinci OSB’de tahsis edilmiş parsellerinin yüzde 50’si boşken bundan sonra da ciddi anlamda yatırımcı bulamamaya devam edecektir. Ayrıca Porsuk Havzası Koruma Planı uygulaması da şehrimize yeni iş sahalarının açılmasını ciddi bir şekilde engellemektedir. Kütahya, yine bölgenin en borçlu illerinden birisidir. İcra daireleri sayısı artmış, icra dosyaları katlanmıştır. Bundan dolayı da şehrimizdeki insanlar ciddi anlamda sıkıntı içerisindedir. Şehri merkezle ilçelere bağlayan yollarda maalesef bir gelişme olamamıştır. Tavşanlı, Emet, Hisarcık, Simav güzergâhındaki yol yıllarca bitirilememiştir, Balıkesir yolu açılamamıştır. Bu yollarda yapılan istimlaklerin bedeli de maalesef ödenmemektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle Hükûmeti bu sorunları çözmeye davet ediyor, siz değerli milletvekillerine saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Hocam Balıkesir… Yol açık, yol açık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O yol değil, duble yol, duble yol.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim?

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Hatip, yapmış olduğu konuşmada çok sayıda yanıltıcı bilgi verdi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hükûmet konuşacak Sayın Milletvekili.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Onları düzeltmek için iki dakikalık…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Hangi birini düzeltelim ama hiç olmazsa birkaçını düzeltelim.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Evet, iki dakikalık süre yetmeyecektir ama…

BAŞKAN – “Yanıltıcı bilgi verdi, düzeltelim.” diyorsunuz ama Hükûmetin konuşması lazım burada. Ama siz…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Kütahya Milletvekili olduğum için…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, böyle bir usul yok, hiçbir yanıltıcı bilgi vermedim. Hükûmet cevap verebilir. Ya da kendileri bir gündem dışı alacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gündem dışı konuşmaya sadece Sayın Bakan cevap verebilir.

BAŞKAN – Evet ama “Yanlış bilgi verdi.” diyor.

Eğer düzeltilecek bir şeyse o zaman buyurunuz, sonra siz bir şey olursa…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bakın, düzeltmek diye bir şey yok. Bir sataşma mı var? Yok.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Ama yalan yanlış bilgi veriyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gündem dışı konuşma ancak yürütmenin cevap verebileceği bir konuşmadır.

BAŞKAN – Doğru diyorsunuz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman, eğer katkıda bulunmak istiyorsa…

BAŞKAN – Ama yanlış bilgilendirildiğine dair bir düzeltme hakkı 69’a göre de var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, o zaman Alim Işık Bey için şimdiden sayın milletvekilini düzeltmek üzere söz istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay'ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Biraz evvel Kütahya Milletvekili Sayın Işık, maalesef Kütahya’da yaptığı gibi, burada da birçok konuşmasında yaptığı gibi…

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’e uygun değil Sayın Başkan bu söz vermeniz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – …sürekli Kütahya’yı karamsar bir hava içerisinde göstererek… Son derece gelişen bir il Kütahya. Vermiş olduğu bilgilerdeki yanlışları ben özellikle burada kısmen düzeltebiliyorum.

Kalkınma Bakanlığından almış olduğu bilgilere dayanarak başlangıç ödenekleri ve düşük göstermek suretiyle “Kütahya son on yılda 1,2 milyar TL civarında yatırım aldı.” ifadesinde bulundu. Biz, özellikle 5,9 katrilyon, yaklaşık 6 katrilyonluk kamu yatırımını bu on yıl içerisinde gerçekleştirdiğimizi muhtelif platformlarda belgelere dayanarak ifade ediyoruz. Zaten vatandaşlarımız da Kütahyalı hemşehrilerimiz de bunu bildikleri için oy oranını 2002’den itibaren yüzde 50’den yüzde 65’e kadar çıkarttılar. Her seçimde yüzde 60-65 civarında oy alan bir iliz.

Ayrıca, nüfusun sürekli azaldığı yönünde bir ifade var. Nüfusumuz, 1990’lı yıllarda yaşanan krizlerin etkisiyle ve özellikle de koalisyon döneminin etkisiyle, maalesef kırsaldan diğer illere doğru bir göç yaşamıştır. Dramatik azalma 1990’lı yıllarda, MHP’nin de koalisyon döneminde yaşanmıştır Kütahya’da. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Son dönemde teşvik yasasıyla birlikte ilimizde, özellikle merkez ilçede organize sanayi bölgeleri dolmaktadır ve Kütahya 4,2 oranıyla işsizliğin en düşük olduğu iller arasındadır. Evet, gerçek tablo budur.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Kütahyalılara yaptığı sataşmadan dolayı Kütahya Milletvekilimiz Alim  Işık Bey söz istiyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sataşma yok efendim.

BAŞKAN – Sayın Vural, kusura bakmayın, haklısınız. 60’a göre yerinden söz verecektim. Şimdi, böyle bir şey olduğu için düzeltiyorum.

Buyurunuz Sayın Işık.

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilim eğer Kalkınma Bakanlığının resmî verilerinin yanlış olduğunu iddia ediyorsa, o zaman Sayın Bakana söyleyin, bu 1,488 milyar TL’yi 6 katrilyon lira olarak düzeltsin.

İki: Eğer, siz, 90’lı yıllarda, MHP’nin koalisyon olduğu dönemde Kütahya ilinin nüfusunun azaldığını iddia ediyorsanız bunu size havale ediyorum. 2000 yılı son resmî sayım sonucunda 657 bin nüfusa sahip olan Kütahya bugün 572 bin nüfusa inmiştir. 85 bin vatan evladı sizin yaptığınız yanlış özelleştirme ve istihdam politikaları nedeniyle memleketi terk etmiştir.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bunların verilerini size göndereceğim ben.

ALİM IŞIK (Devamla) – Diğer taraftan, işsizlik oranının yüzde 4,2’yle en düşük olduğu illerden birisi olduğunu söyledi; doğrudur, TÜİK’in rakamları budur ama TÜİK, memleketi terk eden gençleri buna katmadığı için kalan ihtiyarlar arasında bu orana yüzde 4,2 demiştir.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Olur mu? İstihdama katılım oranı artmış, o bilgiyi düzelt.

ALİM IŞIK (Devamla) – Şu anda Kütahya ili Türkiye’nin en yaşlı illerinden birisi olmuştur sayenizde, nüfusunun yüzde 80’i seçmen olan başka bir il kalmamıştır.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Nereden çıkardın sen?

ALİM IŞIK (Devamla) – Bununla övünüyorsanız bu eseriniz size yeter, övünmeye devam ediniz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Öğrenci sayısı 20 bin artmış, sen neden bahsediyorsun ya?

ALİM IŞIK (Devamla) – Diğer bir deyişle, Kütahya ilinin son derece gelişen bir il olduğunu söylediniz. Eğer devletin resmî rakamları, gelişmişlik göstergeleri bunun tersini söylüyorsa, devleti yöneten şu anda sizsiniz, hemen TÜİK’e talimat veriniz, o verileri sizin dediğiniz gibi yazsın.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – TÜİK talimatla çalışmaz.

ALİM IŞIK (Devamla) – Dolayısıyla, siz eğer böyle söylemeye devam ederseniz şunu da hemen eklerim…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sosyoekonomik gelişmişlik endeksi ilk defa artıya geldi, ilk defa artıya.

ALİM IŞIK (Devamla) – …Sayın Kavuncu da buradan hemen açıklar. Sayenizde Kütahya’nın elindeki 2013 yılında bitecek olan devlet hastanesi de gitmiştir.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – MHP’nin Kütahya’nın yüzüne bakacak hâli kalmadı.

ALİM IŞIK (Devamla) – İnşallah, verdiğiniz sözün gereği olarak bunun takipçisi olacağız.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – MHP’nin Kütahya’nın yüzüne bakacak hâli yok.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bunu biz takip ediyoruz, siz değil.

ALİM IŞIK (Devamla) – İnşallah, onu yapacaksınız, hep beraber yapacağız.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Siz ancak karamsarlık yapıyorsunuz, vatandaşı yanıltıyorsunuz, yanlış bu, üslubunuz yanlış.

ALİM IŞIK (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – İsmimle sataşma var, söz istiyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, hayır.

BAŞKAN – Şimdi size sataşmada bulunmadı Sayın Kavuncu. Siz zaten sisteme girmişsiniz Sayın Kavuncu. Bir dakika, söz vereceğim size yeri geldiği zaman.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Efendim, sataşma ama sataşma.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sataşma yok, sataşma yok.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Türkiye’de yaşanan yargılama sorunları hakkında söz isteyen Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’e aittir.

Buyurunuz Sayın Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün, Türkiye’de yargılamayla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Sayın Başkanım, çok teşekkürler.

Bugün 27 Şubat ve Deniz Gezmiş’in 67’nci yaş günü. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden söze Deniz Gezmiş’i anarak, onunla birlikte idam edilen, hayatlarının bağrında siyaseten katledilen devrimcileri ve 12 Mart döneminde, Deniz’den sonra onları kurtarmak için Kızıldere’ye giden ve orada yapılan bir derin devlet operasyonuyla yargısız şekilde infaz edilen Mahir Çayan ve arkadaşlarını, yine Diyarbakır Cezaevinde işkenceyle öldürülen İbrahim Kaypakkaya’yı anmak istiyorum. Tabii, bu kadar yolsuzluğun, hırsızlığın konuşulduğu, toplumsal değerlerin yerlere atıldığı, ülkeyi yönetenlerin yeni kuşaklara örnek olması gerekirken, yayınlanan ve milyar dolarların transfer edildiği iddialarını içeren korkunç görüntüler karşısında 20’li yaşlarda hayatını ülkesinin bağımsızlığı, Türk ve Kürt halkının kardeşliği ve sosyalizm için veren bu insanların değerlerini bugün daha iyi görüyoruz.

Bugün, bu değeri anlamamız başka vesilelerle de olanaklı. Denizlerin idam edildiği 1925 yılında açılan Cebeci Tevkifhanesi, olumlu bir kararla, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde olması nedeniyle idamların da kaldırılmasını takiben bir müzeye dönüştürüldü ve orada idam edilen Talat Aydemir’den Necdet Adalı’ya, Erdal Eren’den Hüseyin İnan’a kadar bütün devrimcilerin, yurtseverlerin idama yürürken baktıkları ağaç da özel olarak korunarak, o hapishanenin kapısında çocuklarını bekleyen, zulüm altında inletilen yakınlarının sağ salim olup olmadığını merak eden ailelerin yaşadığı acılar da bir yerde müzeleştirilerek günümüzdeki kuşaklara sunuldu.

Bu müze meselesi, Nobel alan tek yazarımızın İstanbul Beyoğlu’nda “Masumiyet Müzesi” adlı romandan da hareketle kurduğu ve toplumda yaşanan geçmiş korkunç olayların unutturulmamasını hedefleyen bir fikri de ifade ediyor ve Ulucanlar bu bakımdan Türkiye’nin siyasi tarihine ışık tutan bir deneyim durumunda. Bu müzeyi yapanları da orada buna emek verenleri de gerçekten kutlamak istiyorum.

Ulucanlar, tabii, yakın zamanlarda da çok korkunç operasyonlara sahne oldu. Yılmaz Güney’den Nazım Hikmet’e kadar yazarlar, edebiyatçılar buralarda yattılar. Bugün, hapishanelerde, özellikle Gezi’den dolayı tutulanların acılarının da Ulucanlar tarihi boyunca yaşanan acıların bir benzeri olduğunu, Deniz Gezmiş’in başına getirilen şeyin devlet tarafından yargısız bir infaz olarak Ali İsmail’in, Ethem Sarısülük’ün de başına getirildiğini ibretle görmekteyiz.

Tabii, bütün bu zulümlerden sonra, on yılı aşkın bir iktidar deneyimi yaşayan AKP’nin de bence müzeler tarihine önemli bir katkı yapması gerekiyor çünkü Başbakanın Kısıklı’daki villalarından yapılan para transferleri, buna dair “tape”ler, Kısıklı’da ve Urla’da olduğu ileri sürülen…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Bu yalanlarınıza kimse inanmıyor, yalanlarınıza millet inanmıyor.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – …yine, telefon kayıtlarından anlaşılan, annelerin, babaların, amcaların, yeğenlerin sahibi olduğu 9 trilyonluk, 10 trilyonluk korkunç mal varlıklarının üzerine kurulduğu…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Bu yalanlarınıza kimse inanmıyor, bu yalanlarınıza millet inanmıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Katrilyon. Trilyon değil.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – …villaların da başka bir müzeciliğe bugün konu olması gerektiğine inanıyorum. Eğer, Ulucanlar’ın, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını unutturmamak için müze olması gerektiği oradaki Altındağ Belediyesi tarafından bile kabul edilip teslim ediliyorsa, böyle bir ortak fikir, Deniz idam edildikten yıllar sonra ortaya çıkabiliyorsa, bence bizim, Kısıklı’daki ve Urla’daki, halkın emeğiyle, alın teriyle, halkın yarattığı değerlerin gasbedilmesiyle elde edilen serveti, bu servetin kurulduğu arazileri de başka bir müzecilik için değerlendirmemiz gerekiyor. Ben buna, Ulucanlar’ın yarattığı yoldan “AKP’nin yolsuzluk ve hırsızlık müzesi”, izninizle söylemek istiyorum. Denizleri, Ulucanlar’ı hatırlatmamın, yaşanan acıları dile getirmemin sebebi aslında AKP’nin müzecilik tarihine nasıl bir hırsızlık ve yolsuzluk müzesi katarak yaptığı katkıyı vurgulamaya dönüktü.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Siyaset yaptığını zannediyorsun değil mi? Bu çirkin ifadeleri kullanmaya siyaset diyorsun değil mi?

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Tahmin ediyorum, bu büyük müzecilik başarısını imza eden Sayın Başbakan Erdoğan, bu hırsızlık müzesinin yapılmasından dolayı ileride mahcup olacaktır…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – İleride siz mahcup olacaksınız, çok mahcup olacaksınız.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – …ve bu hırsızlık müzesi tertemiz kuşakların yaratılması için bize ışık tutacaktır.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu konuşmalarınızdan dolayı çok mahcup olacaksınız.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hadi oradan be!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aygün.

Sisteme girmiş sayın milletvekillerimize…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim bu konuyla ilgili.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Konuyla ilgili” diye bir şey yok Başkanım. Lütfen işimize bakalım. Ne konuyla ilgili? Konu mu görüşüyoruz burada?

KAMER GENÇ (Tunceli) – En son Özal Hükûmeti zamanında, 1984 yılında haksız yere asılan “Hıdır Aslan” diye bir genç var. Aslında o insanın da hakkını inkâr etmemek lazım çünkü o gencin en ufak bir suçu yoktu.

BAŞKAN – Sayın Genç…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi konuyla ilgili, ne konusu? Bu konu mu tartışılıyor burada?

KAMER GENÇ (Tunceli) – En son 1984’te Türkiye’de idam edilen Hıdır Aslan’ın hiçbir suçu yoktu…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Otur yerine be!

KAMER GENÇ (Tunceli) – …ve Özal’ın kaprisi sayesinde idam edildi. Onu da burada anmak istiyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, efendim, tutanaklara geçti.

Sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.

Sayın Yeniçeri…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Türkiye’de halkın sorunlarından kopuk bir iktidarın işbaşında olduğuna ve Hükûmeti halkın sorunlarına duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye, halkın gündeminden ve sorunlarından kopuk bir iktidarla karşı karşıyadır, halkın sorunlarından kopuk bir iktidar işbaşındadır. Patatesin fiyatı 6 liraya yükselmiş, icralar, iflaslar almış yürümüştür.  Öğretmenler atama beklemektedir, vatandaş geçim derdindedir, Hükûmet ise kendisini koruma kanunları çıkarma peşindedir. İktidar, İnternet sansürüyle, MİT takibatıyla milletin taleplerini baskı altına almaya çalışmaktadır. Hükûmeti, halkın sorunlarına duyarlı olmaya davet ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Atıcı…

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Deniz Gezmiş’i doğum gününde saygıyla andığına ve kokuşmuşluğun had safhaya geldiği bugünlerde bu ruha çok daha fazla ihtiyaç olduğuna ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bugün Deniz Gezmiş’in doğum günü. “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun emperyalizm!” diyerek bu yüce ideoloji uğruna can veren Deniz Gezmiş’i saygıyla anıyorum. 27 Şubat 1947’de doğan Deniz yaşasaydı 67 yaşında olacaktı. Deniz’in bedeni yok edildi, ancak ruhu hâlâ yaşıyor. Nerede yaşıyor? Gezi’de yaşıyor, Armutlu’da yaşıyor, Mersin’de yaşıyor, Türkiye’nin her yerinde yaşıyor, yaşamaya da devam edecek. Kokuşmuşluğun had safhaya geldiği bu günlerde bu ruha çok daha fazla ihtiyaç vardır. İyi ki doğdun Deniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.

Sayın Havutça…

5.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını selamladığına ve Gönen Çayı’ndaki kitlesel balık ölümlerinin önlenmesi için Hükûmeti acil müdahaleye çağırdığına ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de buradan emperyalizme karşı yürekli duruşlarıyla Türkiye devrim tarihine adlarını yazdıran Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını selamlıyorum.

Sayın Başkan, Balıkesir’de Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından Gönen Ovası’nda, Gönen Çayı’nda kitlesel balık ölümleri yaşanıyor. Sayın Bakana, Hükûmet yetkililerine buradan sesleniyoruz: Bölgemizde bırakın bitkileri, bırakın oradaki ekolojik yaşamı, insan sağlığını tehdit eden çok ciddi durumlar var ve kitlesel balık ölümlerini bize gösteriyorlar. Ben buradan çağrı yapıyorum hem Çevre Bakanına hem Tarım Bakanına: Eğer daha fazla büyük faciaların önlenmesini istiyorlarsa, derhâl o bölgedeki, Gönen Çayı’ndaki bu kirliliğin durdurulmasıyla ilgili açık müdahaleler gerekiyor. Aksi hâlde kanser vakaları bugün kitlesel insan ölümlerine yol açacak. Buradan Hükûmete artık acil bir çığlık çağrısı yapıyor bölgemiz, Balıkesir bölgesi ve derhâl o Gönen Çayı’na dökülen atıkların temizlenmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Havutça.

Sayın Öğüt…

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, seçmen listelerinde isimleri olan yoklama kaçakları ve bakayaların, yakalanacakları endişesiyle yerel seçimlerde oy kullanamayacakları için bu sorunlarına bir an önce çözüm bulunmasını istediklerine ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Millî Savunma Bakanlığının, geçtiğimiz ekim ayında sayıları 700 bini bulan bakaya ve yoklama kaçağının kimlik bilgilerini Emniyet Genel Müdürlüğüne vermesinin kamuoyuna yansımasının ardından, bu durumda olanlar yerel seçimler nedeniyle tedirginlik yaşamaya başlamıştır. Seçmen listelerinde isimleri olan yoklama kaçakları ve bakayalar oy kullanmaya gittiklerinde yakalanacakları endişesiyle oy kullanamayacaklarını söyleyerek, bu soruna bir an önce çözüm bulunmasını istemektedirler. Yerel seçimlerde oy kullanılamayacağı ihtimaliyle ilgili olarak bir çalışmanız var mıdır? Bu kişilerin anayasal hakları olan oy kullanma haklarını kullandıkları takdirde yakalanmayacaklarına dair bir açıklama yapılması planlanmakta mıdır? İlaveten, kamuoyunun da belirli beklentisi vardır. Bununla ilgili bir çalışma var mı? Varsa yaş sınırı kaça düşürülmektedir?

Deniz Gezmiş’in doğum gününde büyük Türk devrimcisini saygıyla andığımı bir daha belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Genç…

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, HSYK Kanunu’nu onaylayarak Türkiye’de bir dikta yönetiminin kurulmasına yardım ettiği için kınadığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yolsuzluklar nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan hesap sorması gerektiğine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Abdullah Gül, HSYK Kanunu’nu onaylamakla Türkiye’de hukuk devletini yok etmiştir, Türkiye’de bir diktatörün başkanlığı altında, dikta bir yönetimin kurulmasına yardım etmiştir. Bu hareketinden dolayı kınıyorum. Zaten kendisi Tayyip Erdoğan’a sadakatle bağlı bir kişidir ve o makamda kanunsuz ve Anayasa’ya aykırı olarak bulunmaktadır. Devlet bu kadar talan edilirken, devlette bu kadar hırsızlık yapılırken Devlet Denetleme Kurulunu çalıştırmamakta, elini kolunu bağlamak suretiyle devletin talan edilmesine büyük katkı sağlamaktadır. Türkiye’de yargı yok olduğu için ben bu feneri bundan sonra her yerde taşıyacağım çünkü artık yargı diye bir kavram kalmamıştır. Bugünkü, Tayyip Erdoğan, Hükûmetin başı da yolsuzlukları nedeniyle gayrimeşru duruma düşmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaması lazım, bundan hesap sorulması lazım. Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevinin bu olması lazım. Artık Türkiye Büyük Millet Meclisinin hiçbir kanun müzakere etmemesi lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Kosova Meclisi Çevre ve Alan Planlama ile İnsan Hakları Komisyonları üyelerinden oluşan Parlamento heyetine “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının davetlisi olarak ülkemizde bulunan Kosova Meclisi Çevre ve Alan Planlama ile İnsan Hakları Komisyonları üyelerinden oluşan Parlamento heyeti şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. (Alkışlar) Kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum efendim.

Sayın Ağbaba…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Malatya’nın sorunlarına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

AKP’nin iktidara geldiği 2002’de Malatya’da işsiz sayısı 10.200’dü, şimdi işsiz sayımız 26.587’ye yükseldi. AKP’nin Malatya’ya vermiş olduğu en büyük hediye bu. AKP, Malatya’da on iki yılda çok şey aldı. Sümerbank’ı, TEKEL’i yandaşlarına peşkeş çekti, Malatyalıların hakkını yedi. Yine, iktidara geldiğinde Malatya’da birçok bölge müdürlüğü vardı, bunların tamamı kapatıldı, başka illere götürüldü. Defalarca söyledim: AKP, sadece kendi yandaşlarını kalkındırıyor. Kalkınmadan; çocukların, bacanakların, kayınbiraderlerin, kayınların kalkınmasını anlıyor. Maalesef, bir yandan işsiz sayımız her gün artarken bir yandan Malatya fakirleşiyor, yoksullaşıyor. Kayısı üreten, elma üreten, üzüm üreten, ceviz üreten yoksullaşıyor, hayvancılık yapanlar yoksullaşıyor ama görüldüğü gibi yandaşlar zenginleşiyor. Kim Malatya’nın rızkını yiyorsa, çalıyorsa haram olsun, haram!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Yılmaz…

9.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz'ın, Uşak’a gidecek olan Başbakana esnaf örgütleri, ziraat odası ve köylülerin sorunlarını dinlemesini tavsiye ettiğine ve Başbakanın montajlanmamış konuşmalarının neden yayınlanmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bugün Başbakan Tayyip Erdoğan Uşak’a gidiyor. Ancak, Uşak’a gidecek, meydanda konuşmalarını yapacak, yalnız ne Uşak köylüsünün ne Uşak esnafının ne Uşak işçisinin ne organize sanayisindeki iş adamlarımızın sorunlarını dinlemeyecek elbette.

Geçen gün Meclise geldiler; tütün köylüsü olan kadınlar tütünlerini satamıyorlar, pancar üreticisi pancarının bedelini alamıyor, hayvancılıkla uğraşanlar hayvancılıkla ilgili her konuda artık en son noktaya geldiklerini ve iflas aşamasında olduklarını söylüyorlar, esnaflarımız aynı şekilde. Başbakanın öncelikle esnaf örgütlerine, ziraat odasına ve köylülerimizin yanına gitmesini özellikle tavsiye ediyorum.

Bunun yanında, özellikle, 24 Şubat akşamı çıkan ses kayıtlarıyla ilgili montaj iddiası var ise, montajlanmamış konuşmaları neden Başbakan yayınlamıyor? Ve oğluyla hiçbir konuşma yapmadıysa neden o konuşmaları, telefon konuşmalarını TİB’ten getirtmiyor? Bunu rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

AHMET YENİ (Samsun) – Ekmek yok size oradan.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Bu yalanlarınıza millet inanmıyor.

BAŞKAN – Sayın Yurttaş…

10.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş'ın, Necmettin Erbakan’ı rahmet ve şükranla andığına ve 28 Şubat postmodern darbesini gerçekleştirenlerin hayırla anılmadığına ilişkin açıklaması

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 27 Şubat. 2011 yılı 27 Şubat tarihinde kaybettiğimiz Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamızı rahmetle ve şükranla anıyorum.

28 Şubat postmodern darbesini gerçekleştirenleri hiç kimse hayırla anmıyor. “28 Şubat bin yıl sürecek.” diyenleri şimdi kimse hatırlamıyor. Bu ülkeye hizmet edenler, eser bırakanlar, hep hayır ve duayla anılacaktır; darbeciler ve onlara çanak tutanlar, darbelerden medet umanlar ise yokluğa mahkûm olacaklardır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yurttaş.

Sayın Yılmaz…

11.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın, Adana’daki çiftçilerin sorunlarına ve vatandaşın sıkıntısını çözecek politikaların bir an önce hayata geçirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemizde, özellikle son yıllarda uygulanan yanlış tarım politikalarıyla beraber, kuraklığın da etkisiyle, özellikle, hafta sonu gezdiğim seçim bölgem Adana’da çiftçi gerçekten çok sıkıntı içerisinde; aldığı krediyi ödeyememenin, yine, tarlalarının ipotekli olması… Yine, esnafları gezdiğimizde, sanayi sitemizi gezdiğinizde, gerek esnafımız gerek sanayicilerimizin, gelinen ekonomik politikalar neticesinde ciddi sıkıntılar çektiğini görmekteyiz. Ülkemizin bütün kesimlerinin sıkıntı çektiği bu ortamda, onların dertlerine çözüm üretmek noktasında çalışma yapması gereken Hükûmet, ne yazık ki, bir yandan Mecliste rüşvet ve yolsuzlukların üzerini örtmek için yasaların çıkarılması noktasında çok ciddi bir çalışma gayretinin içerisine girmiş, diğer yandan da elindeki bütün imkânlarıyla bu son zamanlarda çıkan tapeler ve iddiaların üzerini örtme noktasında ve algı oluşturma noktasında bir çalışma içerisinde. Biz, bir an önce, vatandaşlarımızın sıkıntısını çözecek politikaların hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın Işık…

12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, taahhüdü ihlalden hapis cezası alan vatandaşların yerel seçimlerde oy kullanmaları hâlinde yakalanacakları korkusuyla seçimlere katılmamayı düşündüklerine ve Hükûmeti bu konuya çözüm bulmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Taahhüdü ihlal gerekçesiyle İcra ve İflas Kanunu hükümleri gereğince üçer aylık tazyik hapsiyle karşı karşıya kalan vatandaşlarımızın sayısı son dönemde hızla artmış ve bugün, 300 bine dayanmıştır. Son birkaç yılda hapse girip çıkanların sayısı da yüz binler civarındadır. Bugün, bu vatandaşlarımız, yerel seçimlerde oy kullanmaları hâlinde yakalanacaklar ve cezaevine gidecekler korkusuyla seçimlere dahi katılmamayı düşünmektedirler. İstanbul’da bir basın toplantısıyla durumlarını dile getirmeyi düşünen bu vatandaşlarımız konunun Mecliste sayın milletvekilleriyle paylaşılarak acil çözüm beklediklerini iletmemi söylediler.

Hükûmeti bu konuya çözüm bulmaya davet ediyor, Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda vermiş olduğu kanun teklifini derhâl gündeme almasını tavsiye ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Sakık, buyurunuz.

13.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık'ın, Necmettin Erbakan’ı saygı ve sevgiyle andığına, Deniz Gezmiş’in ruhunu hayatın her alanında hayata geçiren devrimcileri selamladığına ve Hükûmeti ile milletvekillerini Urla’da HDP’ye yapılan saldırıyı kınamaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bugün 27 Şubat, ben de rahmetli Erbakan’ı saygıyla, sevgiyle anıyorum, Deniz’in de doğum günü.

Deniz, tabii ki, ezilen halkların bir umuduydu. Bu ülkede sadece Türkler adına değil bütün halklar adına mücadele eden, “Yaşasın Türklerin ve Kürtlerin ortak kardeşliği, yaşasın halkların kardeşliği” deyip, bugün Deniz’in ruhunu hayatın her alanında hayata geçiren devrimcileri buradan selamlıyorum.

Bir başka konu: Urla’da birkaç gün önce HDP saldırıya maruz kaldı. Bugün de bir açılış yapmak üzere İzmir Urla’ya giden bu heyeti polis orada ablukaya aldı ve ciddi bir saldırı var. Burada, hem Hükûmet yetkililerini göreve davet ediyorum ve İzmir milletvekilleri, AKP, MHP ve CHP’li vekilleri bu konuda duyarlı olmaya ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Muş) - …bu faşizan saldırıyı kınamaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sakık.

Sayın Vural…

14.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andıklarına ve Hükûmetin, doğal gaz politikalarını oluştururken Türkiye’nin millî menfaatlerine uygun hareket etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak siyaset ve devlet adamı Necmettin Erbakan Beyefendi’nin ölüm yıl dönümünde rahmetle kendisini andığımızı ifade etmek istiyoruz.

Sayın Başkan, aracılığınızla Hükûmete bir uyarıda bulunmak istiyorum: Türkiye ile Azerbaycan arasında doğal gaz getirmek amacıyla TANAP Projesi uygulamaya konulmuştur. Gerçekten, bölge için çok önemli. Türkiye'nin gaz ihtiyacı olduğu kadar, Avrupa’ya gazı götürecek dost ve kardeş Azerbaycan’ın 20 milyar dolar yatırım yapacağı çok önemli bir proje. Bu proje belirlenmiş, sorumluluğu belli, uluslararası anlaşmalarla belirlenmiştir. Üstelik, Türkiye’nin bu projeden doğal gaz fiyatı olarak avantajlı bir fiyatla gaz elde etmesi mümkün olabilecektir ancak kamuoyuna yansıyan birtakım tapelerde adı geçenlerin, İran’dan gelecek bir boru hattı için 12 milyar TL’lik teşvik aldığı ifade edilmektedir. “ITE” olarak bilinen İran’dan doğal gaz getirecek böyle bir projeyi ayrı bir boru hattı olarak düzenlemek TANAP Projesi’nin fizibilitesini yakından etkileyebilecektir. Dolayısıyla, aynı yöne, aynı miktardaki gazı nakledebilecek 2 projenin rekabet etmesi ve önceden devreye girmiş TANAP Projesi’nin bu vesileyle bir bakıma fizibilitesinin ve yapılabilirliğinin tehdide sokulması Türkiye'nin millî menfaatlerini, Azerbaycan’ın da hak ve menfaatlerini haleldar edebilecektir. Dolayısıyla, Hükûmetin doğal gaz politikalarını oluştururken subjektif değil, Türkiye'nin millî menfaatlerine uygun hareket etmesini ve bu çerçevede İran’da yapılan doğal gaz anlaşmasındaki fiyatın farklı olması, çok daha pahalı olması, aynı zamanda tahkime gidilmesi gerçeğini dikkate almak suretiyle bu TANAP Projesi’nin akamete uğratılmasını sağlayacak alternatif bu tür projeleri daha sağlıklı değerlendirmesi gerektiğini… Eğer, İran’dan gaz alınacaksa da TANAP Projesi’nin içine bu gazı dâhil etmek suretiyle böyle bir boru hattının fizibilitesini daha yüksek kılması sağlıklı olacaktır. Hem dost ve kardeş Azerbaycan hem Türkiye açısından bunun faydalı olduğunu düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Sayın Türkmenoğlu…

15.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu'nun, Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve tüm milletvekillerinin öncelikle millî iradeye sahip çıkmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de, Konya milletvekillilerinden olan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarından Sayın Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet diliyorum. Yaptığı tüm hizmetlerinden ötürü kendisinden milletimiz razı, inşallah Allah da razı olsun diyorum.

Özellikle, son günlerde yaşananlar karşısında ben Meclis çatısı altında bulunan tüm milletvekillerinin öncelikle millî iradeye sahip çıkmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü millî iradeye bugün sahip çıkmazlarsa, kendilerinin başına da her zaman gelebilir bu tip spekülasyonlar ve bu tip iftiralar. Hiçbir iftira bize yapışıp kalmayacak, Türkiye'nin ve milletimizin geleceği için de hiçbir fedakârlıktan ve çabadan vazgeçmeyeceğiz, bunun da böyle bilinmesi gerekiyor. Başbakanımıza ve AK PARTİ hükûmetlerinde emeği geçen tüm bakanlarımıza da teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Türkmenoğlu.

Sayın Ünal…

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bugün, Türkiye Cumhuriyeti devleti başbakanlarından Profesör Doktor Sayın Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümü. Kendisini saygı ve rahmetle anıyoruz. Verdiği siyasi mücadele, duruşu, tavrı, tarzıyla kendisi bir çizgi ve gelenek oluşturmuştur. Allah mekânını cennet eylesin. Buradan kendisini saygıyla anıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

Sayın Kavuncu…

17.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu'nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın gündem dışı ve açıklama nedeniyle yaptığı konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biraz evvel Sayın Alim Işık’ın Genel Kurulu ve kamuoyunu yönlendirici ve yanıltıcı bazı bilgilerini düzeltmek istiyorum.

Kütahya Hastanesi programdan çıkarılmış değildir, yakında Yüksek Planlama Kurulundan çıkınca kamu-özel ortaklığı ihalesi yapılacaktır. Temel atma töreninde burada Sayın Işık’ın yapmış olduğu bütün konuşmaların metnini orada dağıtacağım, bu mahcubiyeti orada yaşayacak.

Aslında, MHP’nin Kütahya’nın yüzüne bakacak yüzü de yoktur, 57’nci Hükûmette Kütahya’da dikili ağaçları yoktur, Evliya Çelebi Hastanesini yarıda bırakıp kaçmışlardır, Tavşanlı Hastanesine üç buçuk yıl boyunca MHP’li Sağlık Bakanı aşağıdan bakakalmıştır, Çavdarhisar Hastanesine bakakalmıştır, sağlık ocaklarını tamamlayamadan kaçıp gitmişlerdir ve…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz de Kütahya’ya arkadan bakakalacaksınız!

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de yürütekalmışsınız; yürüt babam, yürüt!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ne kadar götürdünüz Kütahya’dan?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) - …şu anda, gene, Sayın Işık, vermiş olduğu yanıltıcı bilgilerde Balıkesir yolunun açık olmadığını söylemiştir, isterse beraber gidebiliriz.

OKTAY VURAL (İzmir) – İyi yürütmeler!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kütahya’dan ne kadar götürdünüz onu anlat!

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Hafta sonu yaptığı konuşmada Domaniçlilerin gözüne…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – …baka baka “Sizi yanıltıyorlar.” demişlerdir, Domaniç yolu da açıktır. Kütahyalının yüzüne bakacak yüzünüz yoktur.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kavuncu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yerinden söz verdiğiniz sayın milletvekili, özellikle Kütahya’yı da hastaneden eden milletvekili Milliyetçi Hareket Partisine sataşmıştır, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak söz istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Alim Işık konuşacak.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun yaptığı açıklaması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ Bey buradadır. Kendisinin de ta 1999 yılında başlayan yer tespit çalışmalarını sonuçlandırmaya ciddi emekleri vardır. 2009 yılında karar verdiği ve Hacı Azizler bölgesi olarak bildiğimiz Afyon yolundaki arsaya kararlaştırdığı hastane 2010 yılında yatırım programına alınmış ve 2013 yılında bitmesi kararlaştırılmıştı. Siz, 2011 yılında milletvekili oldunuz…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Şu anda temel atacağız.

ALİM IŞIK (Devamla) – …dediniz ki: “Kütahya Tavşanlı’ya doğru büyüyor.” Tavşanlı ilçe milletvekilliğinden il milletvekilliğine yükselemediğiniz için hastanenin yerinin Tavşanlı tarafına taşınması gerektiği iddiasıyla işi karıştırdınız…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Ayıp oluyor, böyle bir iftira olmaz!

ALİM IŞIK (Devamla) – …ve maalesef hastanenin Sayın Bakanın döneminde yapılması, bitmesi gerekirken bugünkü konuma düşmesine ciddi anlamda yol açtınız. İnşallah sizin dediğiniz gibi, biz zaten takipçisi olacağız. Bu hastanenin temeli…

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – O hastanenin temelini atarken bu konuşmaları söyleyeceğiz, özür dileyeceksiniz.

ALİM IŞIK (Devamla) – …atılacağı zaman inşallah bunlarla birlikte olacağız ama Kütahya şu anda sizin yüzünüzden 2010 yılında programa alınıp 2013’te bitecek hastaneye belki beş sene sonra kavuşmuş olacak.

Sayın Bakanım 2013’te bitirecekti bunu. Kendisinden özel istirhamım oldu. Dedi ki: “Sizin milletvekilleriniz geldi, yerinin değişmesi gerektiğini bana söylediler.” Sayın Bakanım burada. Dolayısıyla, ben dedim ki yanlış yaparsınız.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Bakanım kalkıp söylesin. Biz değil Kütahyalı söyledi.

ALİM IŞIK (Devamla) – Daha sonra da söyledi ki: “Ben vatandaşlara soracağım, nereye derlerse oraya yapacağım.” Dediği yere yapma kararı aldı, dolayısıyla gecikti.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Tamam, Sayın Bakan bir açıklama yapsın.

ALİM IŞIK (Devamla) – Lütfen, böyle bir usul yok Sayın Başkanım. Sözümü aldı…

BAŞKAN – Lütfen devam edin siz.

ALİM IŞIK (Devamla) – Onun için, Sayın Bakanımın bu konuda açıklama yapması gerçekten çok yerinde olacaktır.

Elimde yazım var, bakınız, elimde yazım var. Sayın Bakanım diyor ki: “Ben, 2013 yılında bunu bitireceğim.” Siz 2013 yılında daha hâlâ hastanenin temelinin atılacağından bahsediyorsunuz, biz ondan diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – Şu anda maalesef gecikme sizin yüzünüzdendir.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – İki senelik gecikmeyi…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Tavşanlı tarafı çirkin bir iftiradır. “Belediye başkanı olacağım.” diyorsunuz, doğru konuşun.

ALİM IŞIK (Devamla) – Sayın Bakan burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, tamamını düzeltemedik ama milletvekilinin şanssızlığını, ancak bu kadar…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacı grubumuz milletvekilini açıkça itham altında bırakmıştır efendim. Grubumuz milletvekiline bu itham ve sataşmadan dolayı söz verilmesini rica ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne ithamı?

ALİM IŞIK (Devamla) – Hayır, hayır, Sayın Bakan biliyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Eğer uygun görürseniz konuşmanın taraflarından olan Sayın Bakan da bu konuda açıklama yapabilir çünkü milletvekili açıklama istedi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Erzurum Belediye Başkanı da gelip cevap versin, onunla da ilgili olabilir!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, izin verirseniz Sayın Bakana söz vereceğim. Çünkü, bu konunun temel olarak sataşma ve izah beklenen bölümü Sayın Bakana ait.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Büyük emeği vardır Sayın Başkanım, kendisine teşekkür ediyorum yani çok büyük emekleri var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hadi al gazı bakalım, al! Bak “Emeği vardır.” diyor ha!

2.- Erzurum Milletvekili Recep Akdağ'ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bu kürsüden sizlere hitap eden değerli milletvekili, Kütahya’daki bir sağlık yatırımıyla ilgili, ismimin de geçtiği biçimde, sizleri yanlış bilgilendirdi ve Kütahya Milletvekilimiz değerli kardeşimize de, Sayın Kavuncu’ya da aslında haksızlık yapmış oldu. Şimdi, meselenin nasıl geliştiğini tabiatıyla ben çok yakından biliyorum.

Bir defa şunu söylemek lazım: Biz iktidara geldiğimizde Kütahya’da yıllardır inşaatı devam eden yarım bir bina vardı, çok uzun yıllardır devam eden. Biz iktidara gelir gelmez bu binayı Kütahyalının hizmetine soktuk. Daha sonra yeni bir bina yapmak üzere, Kütahya’ya hizmet etmek üzere bir yer arayışına girdik ve bu yer arayışı sırasında şehirde birtakım münakaşalar oldu. İnsanlar bu binanın, yeni binanın nereye yapılması konusunda bir anlaşmazlığa düştüler. Dolayısıyla…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kimler efendim o insanlar? Kimler, anlaşmazlığa düştüler?

RECEP AKDAĞ (Devamla) – Kütahya’daki vatandaşlarımız, farklı partiler.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Milletvekilleri.

RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, biz şunu yaptık: Çok…

OKTAY VURAL (İzmir) – Referandum mu yapıldı?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Anket yapıldı.

RECEP AKDAĞ (Devamla) – Son derece demokratik bir biçimde bir anket çalışması yaptık ve…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim, ANAR mı yaptı?

RECEP AKDAĞ (Devamla) – …Kütahyalının büyük bir kısmı, şu anda mevcut, bizim iktidara geldikten sonra bitirdiğimiz hastane binasının yanındaki araziyi uygun gördüler, biz de inceledik, ben de yerinde inceledim, değerli milletvekili arkadaşlarımızla bunu muvafık bulduk. Ümit ediyorum ki en kısa zamanda bu yeni bina da Kütahyalının hizmetine inşallah yapılarak teslim edilecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akdağ.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan hatip, 57’nci Hükûmeti kastederek “Kütahya’da 57’nci Hükûmetin dikili ağacı yoktur.” dedi. Ne kadar dikili ağacı var, ben onu anlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

Bu, herhâlde bu konudaki son konuşma olsun. Lütfen, yeni sataşmalara mahal vermeyiniz Sayın Bal.

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Erzurum Milletvekili Recep Akdağ’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ağzı olan konuşuyor, kulağı olan duymuyor.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Hastaneleri yarıda bırakıp kaçıp gittiniz. 1 metre yolunuz yok.

FARUK BAL (Devamla) – Tam anlamıyla, bu söze mümasil bir olayla karşı karşıyayız. Biraz önce konuşan arkadaş konuştu. Milliyetçi Hareket Partisinin görev süresi üç yıl sekiz aydır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ve koalisyon.

FARUK BAL (Devamla) – Üç yıl sekiz ay içerisinde 3 tane parti ile bir koalisyonun ortağıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi on bir yılı aşkın hükûmettir, tek başına hükûmettir, Anayasa’yı değiştirecek kadar bir Meclis çoğunluğu vardır, Kütahya’ya ne vermiştir? Ama ben vermediğini anlatayım, MHP’nin de verdiğini anlatayım.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sağlık Bakanı ne verdi Kütahya’ya?

FARUK BAL (Devamla) – Kes sesini kardeşim, dinlemesini öğren!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya lütfen! Herkes herkese sataşıyor. Böyle mi konuşulur ya!

FARUK BAL (Devamla) – Laf atmasın, laf atmasın!

BAŞKAN – Lütfen… Sayın milletvekilleri, lütfen, nezaket usulü içinde konuşunuz.

Lütfen, buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, benim sürem gidiyor.

BAŞKAN – Lütfen, hatibin konuşmasını kesmeyiniz, dinleyiniz.

Buyurunuz efendim.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, benim sürem kayboldu.

BAŞKAN – Buyurunuz, devam ediniz.

FARUK BAL (Devamla) – Devam edeceğim ama kesiyorlar sözümü. Lütfen ilave edin efendim süremi.

BAŞKAN – Siz devam edin.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Konuşun, biz dinliyoruz, lütfen Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Devam ediniz.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, sözümü kesiyor.

BAŞKAN – Siz devam ediniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yok, söyleyecek sözü yok, ne yapsın ya? Yok söylenecek söz!

FARUK BAL (Devamla) – 2002 yılında mazotun litresi 1 lira 282 kuruş, 2014 yılında mazot geldi 5 liraya. 2002 yılında yem fiyatı, fenni yem fiyatı 6 lira, 2014 yılında geldi 48 liraya. 2002 yılında Kütahya’da buğday fiyatı 380 lira, 2014 yılında -aradan on küsur yıl geçmiş- buğdayın fiyatı 500 lira etmiyor. İşte Milliyetçi Hareketin vermiş olduğu değer budur Kütahya’ya ve bütün Türkiye’ye. İlavesini öğrenmek istersen Kütahya’daki seramik sanayicilerine verdiğimiz desteği, git, vekil olarak onlardan sor.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Dikili ağacı anlat.

FARUK BAL (Devamla) – İşte bunların hepsi dikili ağaç, senin anlayabildiğin kadar. Anlama kapasiten ancak o kadar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Vallahi, sizin çok dikili ağacınız var.

FARUK BAL (Devamla) – 2002 yılında DAP gübrenin fiyatı 370 lira.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kasalarınız var, kutularınız var, ağaçlarınız var, var da var!

OKTAY VURAL (İzmir) – Orman, orman! Neler var neler!

BAŞKAN – Lütfen sakin olunuz.

FARUK BAL (Devamla) – 2014 yılında, ekim zamanı DAP gübrenin fiyatı 2 bin lirayı aşıyor, 7 kat artıyor, ekim zamanı geçtikten sonra 1.200 liraya düşüyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne götürmüşler ya!

FARUK BAL (Devamla) – Aradaki rantçılar, aradaki fırsatçılar, aradaki çiftçiyi soyanlar da Adalet ve Kalkınma Partisinin eseri. 

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Ya, he, he.

FARUK BAL (Devamla) – İşte, Milliyetçi Hareket Partisinin farkı buradadır.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - He, he, geçelim, he, he.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zevk almaya bakın.

FARUK BAL (Devamla) - Ve inşallah siz de bu farkı fark edebilecek kadar fehim ve idrak sahibi olursunuz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bal.

Sayın Hamzaçebi, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, CHP Grubu olarak, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün eski başbakanlarımızdan Sayın Necmettin Erbakan’ın 3’üncü ölüm yıl dönümü; kendisini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak rahmetle anıyoruz, ülkeye yapmış olduğu hizmetler için teşekkür ediyoruz. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurunuz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, artık bu Kütahya mevzusunu kapatalım lütfen.

BAŞKAN – Şimdi, bir dakika efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan yanlış bilgilendirdiğimi söyledi, düzeltmek istiyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Belediye Başkan Adayımız şu anda, yaklaşık bir saatten beri genel görüşme açmış durumda.

BAŞKAN – Şimdi, bakın Sayın Işık, bu konuda yeterince tartıştık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bakan cevap verdi, Sayın Bal cevap verdi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Zamanın Bakanı “Yanlış bilgilendirdi.” derse bunun cevabı olması lazım.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Dün de konuştuk Kütahya’yla ilgili efendim.

BAŞKAN – Karşılıklı yeterince cevap verildi, bu konuda yeterince tartışma oldu.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Eğer o isterse ben de istiyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, Bakan Bey bilerek, kendi milletvekilini koruma adına yanlış bilgi verdi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir şeyin doğruluğunu…

BAŞKAN – Zaten sisteme girmişsiniz Sayın Işık.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Ben de istiyorum Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Işık, zaten sisteme girmişsiniz, sisteme girmişsiniz, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir şeyin doğruluğunu, Sayın Bakanın “yanlış” demesi onun doğruluğunu eksiltmez ama bu konu da yatırım programına girmiş mi, girmemiş mi?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Aynı şey senin “yanlış” demen için de geçerli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meselenin özü budur…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Aynı şeyler senin için de geçerli Sayın Vural.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanın açıklamaları varken…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz yanlış ifade ediyorsunuz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Doğrudur efendim, siz yanlış ifade ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Işık, zaten sisteme girmişsiniz, yerinize geçiniz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, bırakın Kütahya’yı; kasaları, kutuları konuşun kardeşim ya!

BAŞKAN – Birer dakika daha sizlere söz vereceğim, ondan sonra bu konu kapanıyor.

Sayın Işık…

19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Erzurum Milletvekili Recep Akdağ’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana vermiş olduğum bir soru önergesinde kendisinin imzasıyla verdiği cevapta geçen ifadeleri aynen aktarıyorum: “2010-2013 Yatırım Programı’na alınmıştır. TOKİ ile mutabakata varılmıştır. İhale aşamasındadır.” dediği hastaneyi şimdi değiştirdiyse… 2011 yılından sonra karar değişti.

Ben şunu soruyorum: 2010 yılında bitmesi gereken hastaneyi, neden yer değişikliği gündeme getirerek bugüne kadar sürüncemede bıraktılar? Bugün Kütahya niçin hastanesiz?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Onları anlatalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yer değişikliğinde avanta var mı, avanta? 

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Senin aklın fikrin avantada, hayatında başka bir şey görmemişsin!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Onun için, ikinci bir konu, üniversitemizde 520 yataklı devlet hastanesi -520 yataklı fizik tedavi ve rehabilitasyon hastanesi- bugüne kadar hizmete açılamamıştır. Sayın Bakan o konuyu da çok iyi bilmektedir. Bunu engelleyenleri Cenab-ı Allah’a ve vicdanlarına havale ediyorum. Onlar kendilerini biliyorlar.

Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlış söyleyenleri de!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yer değişikliğinde avanta var mı, avanta?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Coşkun…

20.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun'un, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Siyasi hayatımızda önemli bir iz bırakan, inancıyla, azmiyle, kararlılığıyla ve hoşgörüsüyle bizlere örnek olan ve hepimizde emeği ve hakkı olan, Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarından Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamızı ben de ölümünün 3’üncü yılında rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum. Mekânı cennet olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.

Sayın Özdemir…

21.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir'in, Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına ilişkin açıklaması

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Sayın Başkan, ben de Türkiye Cumhuriyeti’nin eski başbakanlarından Profesör Doktor Necmettin Erbakan’ı rahmetle, minnetle yâd ediyorum. Türkiye’de erdemli siyasetin ekollerinden biri olan Hocamızı rahmetle ve minnetle yâd ediyorum, Rabb’imden mekânının cennet olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Sayın Kavuncu…

22.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu'nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aslında, bu yanıltma konularında birer dakika da hakikaten yetmiyor.

Biraz evvel gene Kütahya-Balıkesir yolunun henüz açılamadığını ifade etti Sayın Işık. Buyursun, hafta sonu Balıkesir’e beraber gidelim.

Ayrıca, Emet-Hisarcık-Simav yolunda çalışma olmadığından, bir şey yapılmadığından bahsetti. Şu anda inşaatı devam ediyor. Tavşanlı-Emet yolunun ihalesi yapıldı, şu anda ihalenin sonuçlanması bekleniyor.

Gene, hafta sonunda, Domaniç’te, bir gün önce yaptığı konuşmada Domaniç’le ilgili yolda kendilerini kandırdığımızı ifade etmiş meydanda. Hâlbuki orada Domaniçliler, hemen arkada, orada kocaman yolun yapıldığını görüyorlar.

Gene geçenlerde burada kanserli bir çocuğumuzun AK PARTİ’li olmadığı için yardım alamadığı yönünde kaymakamımızı itham etmişti. Dün gidip kendisinden, kaymakamdan özür diledi ama o yetmez burada 77 milyonun önünde özür dilemesini istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın  Kavuncu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, bunları hep Alim Işık korkusu salmış vallahi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın  Başkanım, yine, yanlış bilgileri düzeltmek zorundayım.

BAŞKAN – Sayın  Vural, sisteme girmişsiniz, tekrar bir dakika süre veriyorum.

23.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Kırım Tatarlarının haklarını koruma konusunda daha sağlam açıklama yapmaya ve gerekli girişimlerde bulunmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın  Başkan, Ukrayna’da meydana gelen olaylar sonucunda, maalesef, Kırım’da Parlamento binasını ve Başbakanlık binasını 40 silahlı kişi işgal etmiş durumda. Türkiye Cumhuriyeti  Hükûmetini Kırım’da Kırım Tatarlarının haklarını koruma konusunda özellikle daha sağlam açıklama yapmaya davet ediyorum ve gerçekten orada Kırım Tatarlarının o özerk cumhuriyette haklarının zayi olacağı bir ortamın oluşmaması konusunda gerekli girişimlerde bulunmaya çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Işık, son bir dakika size söz veriyorum, ondan sonra da bu konu bitti, yeni gündeme geçiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir araştırma komisyonu kuralım, Kütahya’ya neden bu hizmeti yapmamışlar? Özellikle, Recep Bey neden hep “u” dönüşü yaptı?

24.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın  Başkan.

Şimdi, sayın milletvekilli, tabii, iki yıldır milletvekilliği döneminde bir şey yaptıramamanın ezikliği içerisinde bazı açıklamalarda bulunuyor. Sayın milletvekili, Kütahya-Balıkesir yolu elli altmış yıldır açık. Arzu edilen duble yol ne zaman bitecek? Onu bir öğrenin.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Bu yol yeni yapıldı. Ya, yol açık şu anda, yeni açıldı yol.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İki: Simav-Emek yolu üzerindeki istimlak edilen arsaların paraları ödenmiyor. Bu yoldaki müteahhit kaçtı. Şimdi, seçim öncesi iki gün çalıştı diye burada insanları kandırmanın bir anlamı yok. Oradaki arsa sahiplerinin yol bedellerini ödettirecek misiniz, ödettirmeyecek misiniz?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Yol açık, yol.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Niye ödetmediniz? Domaniç yolunun -insanlar orada- yapıldığı söylüyorsunuz. Kaç kilometre?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – 36 kilometre yapılıyor şu anda.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yani böyle bir şeyi söylemezsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milleti yanıltmayın, değmez ya!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Lütfen, lütfen yani milletimiz biliyor bunu ama burada yüce Meclisi de yanlış ve yalan bilgilerle lütfen kandırmayalım.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Yol yapılmıyor mu?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahyalı vatandaşlarımız bunu biliyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın  Işık.

Gündeme geçiyoruz sayın  milletvekilleri.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın  Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın  Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık Kütahya’yla ilgili bir konuşma yaptı. Sonra, bir başka milletvekilimiz, Sayın Hasan Fehmi Kinay…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kütahya Milletvekili.

BAŞKAN – Kütahya…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - …Kütahya Milletvekili olduğu için, herhangi bir sataşma olmamasına rağmen, siz demokratik bir yaklaşımla kendisine söz verdiniz. Hiçbir itirazım yok kendisine söz vermenize ancak ben de Kütahya Milletvekili değilim ama Anayasa’ya göre, milletvekilleri tüm Türkiye'nin temsilcisidir. Kütahya’dan Cumhuriyet Halk Partisinin herhangi bir milletvekilinin olmaması, Kütahya’yla ilgili bir değerlendirme yapmayacakları anlamına gelmez.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Doğru.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Kendilerine üçer kere söz verdiniz, belki dörder kere, sayamadım; o nedenle, Kütahya’yla ilgili bir değerlendirme yapmak üzere ben de grubumuza söz istiyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Hamzaçebi, çok rica edeceğim, bu, Kütahya’yla ilgili verdiğim sözler, şehri değerlendirmek üzere değildi, karşılıklı yanlış bilgilendirme üzerineydi, onun için söz verdim. Lütfen beni affediniz, bu konuda söz veremeyeceğim.

Gündeme geçiyoruz.

Şimdi… (CHP sıralarından gürültüler)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan…

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, çok rica edeceğiz.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim de gölge milletvekilimiz var.

BAŞKAN - Çok rica ediyorum, bu konuyu kapattıktan sonra konuşursunuz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, PAB Parlamenterlerin İnsan Hakları Komitesinin, PAB Türk Grubu Başkanı ve Erzurum Milletvekili Sayın Fazilet Dağcı Çığlık’ın konuğu olarak ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 11/2/2014 tarih ve 65 sayılı Kararı’yla uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1442)

26/2/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

PAB Parlamenterlerin İnsan Hakları Komitesinin, PAB Türk Grubu Başkanı ve Erzurum Milletvekili Sayın Fazilet Dağcı Çığlık’ın konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 11/02/2014 tarih ve 65 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

 

Cemil Çiçek

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

C) Önergeler

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun (2/2025) esas numaralı Kanun Teklifi’ni geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/148)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

11/02/2014 tarih ve 2/2025 esas numaralı Kanun Teklifi’mizi yeniden düzenlenmek üzere geri çekiyoruz.

Gereğinin yapılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla. 26/02/2014

           Oktay Vural                                                   Ahmet Kenan Tanrıkulu

                İzmir                                                                  İzmir

BAŞKAN – Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

D) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve 23 milletvekilinin, çay üretiminin ve ihracatının artırılması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/884)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çay üreticilerinin sorunlarının araştırılması, ülkemizin en önemli tarım ürünlerinden olan çay üretiminin ve ihracatının arttırılması için alınacak tedbirlerin tespit edilmesi Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 21.05.2012

1) Abdullah Levent Tüzel                                          (İstanbul)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

23) Leyla Zana                                                         (Diyarbakır)

24) Aysel Tuğluk                                                      (Van)

Gerekçe:

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 201 bin kayıtlı üretici çay tarımı yapılmaktadır. Çay üretiminin yapıldığı alan devletin resmî rakamlarına göre 758 bin dekardır. Ancak, resmî kayıtlarda görünmeyen yaklaşık 100 bin dekar alanda daha çay üretimi yapılmaktadır. Son süreçte, kayıtsız çaylıkların kayıt altına alınarak ruhsatlandırılmasına karar verilmiştir.

Türkiye'nin yaş çay üretimi iklim şartlarına bağlı olarak yıllık 1 milyon ile 1 milyon 200 bin ton arasında değişmekte, yaş çayın yarısını, ortalama 500-600 bin tonunu ÇAYKUR üreticiden almaktadır. Geri kalan yarısını özel sektör alıp işlemektedir. Yıllık 1 ile 1,2 milyon ton olan yaş çaydan ortalama 100 bin ton kuru çay elde edilmekte, bu çayın yaklaşık yüzde 98-99'u iç piyasada tüketilmektedir.

Üreticilerin çaylarını toplayarak çay fabrikasına teslim etmeye başlamaları süreci bir takvime bağlıdır. 2012 yılı çay kampanyası 13 Mayısta ÇAYKUR tarafından başlatılmasına rağmen, her yıl en geç 18 Mayısa kadar açıklanan taban fiyat geçen yıl, Hükûmet, milletvekili seçimleri nedeniyle haziran ayının ilk haftasında açıklamış, bu yıl da 19 Mayıs itibariyle henüz açıklanmamıştır.

ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu kapasite artırımına gittiklerini ve kampanya döneminde bütün bu hazırlıkların bittiğini belirtmektedir. ÇAYKUR Genel Müdürü açıklamasına göre, 2012 yaş çay sezonuna günlük 350 ton daha fazla kapasite artırımı ile girdiklerini belirtti.

Kampanya açılışının hemen ertesi günü, sahillerde dönüm başına 15 kg kontenjan uygulanmaya başlanmış, bir süre sonra 10 kiloya kadar düşmüştür. ÇAYKUR haftada bir gün alım yapmamakta, arada bir günde de gerekçesiz, alım yeri kapalı olmaktadır. Dolayısıyla, haftada beş gün çay alımı yapılmaktadır. Çay alım yerlerinde eskiden 5 işçi çalışırken şu anda 1 ya da 2 kişi çalışmakta, bu işçiler iki alım yerine aynı anda bakmaktalar. Çay üreticisi bu durumda haftada 50 kg çay teslim edebiliyor. Kontenjan, resmiyette 10 kg görünse de fiiliyatta 6-8 kg seviyelerinde kalmaktadır. Böylece çayını bekletemeden toplayan üretici, ürününü mecburen özel şirketlere yok pahasına vermek zorunda kalmaktadır.

Geçen yıl 98 kuruş ürün bedeli, artı 12 kuruş destekleme primi olmak üzere toplam 1 lira 10 kuruş olarak açıklanan çay taban fiyatı her geçen yıl düşürülmekte ve geç açıklanmaktadır. Şimdiden 76 kuruş, 80 kuruş alım fiyatları belirlenmeye başlanmıştır. Geçen yılki deneyimler bunu gösteriyor. Çayın maliyetinin 1,22-1,140 arasında olduğu, bölgedeki üretici örgütleri tarafından belirtilmektedir. Bu nedenle, çay taban fiyatının 1,75 lira olması için Üretici Köylü Sendikası, TÜM KÖY-SEN tarafından imza kampanyası yürütülmektedir.

Diğer taraftan, çay ihracatı her yıl biraz daha gerilemektedir. AKP Hükûmeti, açıklanan çay fiyatı için "taban fiyat" değil, "ÇAYKUR'un alım fiyatı" olarak ifade etmektedir. Böylece serbest piyasa koşullarında kamu kurumu olan ÇAYKUR kendi belirlediği fiyattan, özel şirketler ise kendi belirlediği fiyat üzerinden almasına olanak sunmaktadır. ÇAYKUR ne kadar düşük ücrete ve yavaş çay alırsa özel şirketler o kadar kârlı çıkmaktadır.

2001 yılında 4.771 ton kuru çay ihraç edilmiş, AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında 5.160 ton, 2003 yılında ise 7.042 ton kuru çay ihraç edilmiştir. AKP iktidarının 5’inci yılında, 2007'de 2.629 ton kuru çay ihracatı gerçekleşmiş, çıraklık dönemini 4.400 ton ihracat kaybıyla kapatmıştır.

AKP Hükûmetinin kalfalık döneminin kapanışı ve ustalık başlangıcı 2011 yılı ihracatı: Paketli siyah çay 2.128 ton, paketli yeşil çay ise 3 ton olmak üzere toplam 2.131 ton çay ihracatı yapılmıştır. ÇAYKUR faaliyet raporundan alınan bu rakamlara bakıldığında AKP iktidarı döneminde yurt dışına çay satışı gerilemiş durumdadır.

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve 19 milletvekilinin, astsubayların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/885)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâlen görevde bulunan veya emekli astsubayların maaş, tazminat, intibak işlemleri gibi özlük hakları ile diğer hak ve imkânları konusunda yaşadıkları sorunların araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ediyoruz.

1) Mustafa Kalaycı                           (Konya)

2) Oktay Vural                                  (İzmir)

3) Mehmet Günal                              (Antalya)

4) Alim Işık                                      (Kütahya)

5) Hasan Hüseyin Türkoğlu               (Osmaniye)

6) Mesut Dedeoğlu                           (Kahramanmaraş)

7) Muharrem Varlı                            (Adana)

8) Mehmet Erdoğan                          (Muğla)

9) Oktay Öztürk                                (Erzurum)

10) Kemalettin Yılmaz                      (Afyonkarahisar)

11) Murat Başesgioğlu                      (İstanbul)

12) Erkan Akçay                               (Manisa)

13) Bülent Belen                              (Tekirdağ)

14) Mehmet Şandır                           (Mersin)

15) Necati Özensoy                          (Bursa)

16) Sümer Oral                                (Manisa)

17) Ali Halaman                               (Adana)

18) Ahmet Kenan Tanrıkulu               (İzmir)

19) Lütfü Türkkan                             (Kocaeli)

20) S. Nevzat Korkmaz                     (Isparta)

Gerekçe:

Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir ve komuta zincirinde yer alan asli ve en önemli unsurlarından birisi de saygıdeğer astsubaylarımızdır.

Ülkeleri için şerefli meslekleri uğruna bir ömrü feda eden, en ücra yurt köşelerinde canı pahasına görev yapan, aile fertlerinin de aynı kaderi kendileriyle paylaştığı bu şerefli camianın cefakâr ve fedakâr mensuplarının çok ciddi ve birikmiş sorunları acil çözümler beklemektedir.

Yüksekokul mezunu tüm devlet memurları 1’in 4’üncü kademesine yükselirken aynı hak sadece astsubaylardan saklanmıştır. Astsubaylar yüksekokul, fakülte bitirmiş olsa da, yüksek lisans ve doktora yapmış olsa da 1’inci derecenin 4’üncü kademesine yükselememektedir. Meslek yüksekokulu olan astsubay okullarından mezun olanlar birçok okul gibi 9’uncu derece 2’nci kademesinden göreve başlatılmaları gerekirken 9’uncu derece 1’inci kademeden başlatılmaktadırlar.

Astsubaylar makam ve görev tazminat alamamakta ve emekli olduklarında emekli maaşları önemli oranda azalmaktadır. Makam ve görev tazminatının Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde sadece subaylara verilip astsubayların bundan faydalandırılmaması kurum içerisinde hoşnutsuzluk, eş ve çocuklar üzerinde olumsuz etki yaratmasına neden olmuştur.

Aynı kurumda çalışan, aynı meslek sahibi, savaşta ve barışta aynı kaderi paylaşanların, ülkenin her köşesinde külfette beraber oldukları gibi nimette de beraber olmaları Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve ülkenin bekası gereğidir.

Emekli astsubaylar içinde 3’üncü dereceden, 2’nci dereceden, 1’inci dereceden ve bu derecelerin farklı kademelerinden maaş alanlar bulunmaktadır. Astsubay okulları 2003 yılından itibaren meslek yüksekokulları hâline getirilmişlerdir. Ancak daha önce mezun olan astsubaylarımıza ve emeklilerine bu hak tanınmamış, bunların meslek yüksekokulu mezunu olarak intibakları yapılmamıştır.

Emniyet ve asayiş hizmetleri sınıfından olup, emniyet ve asayiş görevlisi, emniyet ve MİT mensupları emeklilerine ödenen 100 liralık tazminattan, emniyet ve asayiş görevi yapan astsubaylarımızın emeklileri yararlanamamaktadır.

OYAK'ın yüzde 65 sermayesi astsubay maaşlarından kesilen yüzde 10 oranında aidatlardan karşılanırken, OYAK yönetim kurullarında yeterli sayıda astsubaya ve emeklilerine görev verilmemektedir.

Bu itibarla, hâlen görevde bulunan veya emekli astsubayların maaş, tazminat, derece yükselmesi, intibak gibi özlük hakları ile diğer hak ve imkânları konusunda yaşadıkları sorunların araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ediyoruz.

3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 39 milletvekilinin, çay üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/886)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşanan çay sorunları konusunda gerekli önlemlerin belirlenip ivedilikle alınması amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Uğur Bayraktutan                                                  (Artvin)

2) Ahmet İhsan Kalkavan                                          (Samsun)

3) Levent Gök                                                           (Ankara)

4) Turgut Dibek                                                        (Kırklareli)

5) Sena Kaleli                                                          (Bursa)

6) Mehmet Hilal Kaplan                                            (Kocaeli)

7) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

8) Kamer Genç                                                         (Tunceli)

9) Musa Çam                                                            (İzmir)

10) Mehmet Şeker                                                    (Gaziantep)

11) Engin Altay                                                        (Sinop)

12) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

13) Faik Öztrak                                                         (Tekirdağ)

14) Arif Bulut                                                           (Antalya)

15)Metin Lütfi Baydar                                               (Aydın)

16) Aykan Erdemir                                                    (Bursa)

17) Haluk Ahmet Gümüş                                            (Balıkesir)

18) Aydın Ağan Ayaydın                                            (İstanbul)

19) Hasan Ören                                                        (Manisa)

20) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

21) Engin Özkoç                                                       (Sakarya)

22) Hasan Akgöl                                                       (Hatay)

23) Atilla Kart                                                          (Konya)

24) Vahap Seçer                                                       (Mersin)

25) Ayşe Nedret Akova                                              (Balıkesir)

26) Hurşit Güneş                                                      (Kocaeli)

27) Ayşe Gülsün Bilgehan                                         (Ankara)

28) Osman Taney Korutürk                                        (İstanbul)

29) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

30) Ensar Öğüt                                                         (Ardahan)

31) Muharrem Işık                                                    (Erzincan)

32) Ali Özgündüz                                                      (İstanbul)

33) Fatma Nur Serter                                                (İstanbul)

34) Adnan Keskin                                                     (Denizli)

35) Tanju Özcan                                                       (Bolu)

36) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

37) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

38) Ahmet Toptaş                                                     (Afyonkarahisar)

39) Orhan Düzgün                                                    (Tokat)

40) Sakine Öz                                                          (Manisa)

Gerekçe:

Geçtiğimiz günlerde, ÇAYKUR Genel Müdürlüğünde yaptığınız toplantıda, yaş çayın fiyatını 1 lira 10 kuruş taban ve 12 kuruş destekleme olmak üzere kilogramını 1 lira 22 kuruş olarak belirlediniz.

ÇAYKUR'un yaş çay fiyatını açıklarken yüzlerce üretici ÇAYKUR önünde protesto gösterilerinde bulunmuştur. Artvin, Rize ve Trabzon'dan gelen çay üreticileri ÇAYKUR'un bazı fabrikalarının mayıs ayı sonlarına yaklaşılmasına rağmen hâlâ üretime başlanamadığı belirtilerek ilgililerden konuya açıklık getirilmesini istemişlerdir. Çay hasadının başladığı yerlerde ise kampanyanın ilk gününden itibaren uygulanan kontenjan kısıtlamaları nedeniyle özel sektöre çay satmaya mahkûm politika izlendiği kanaati oluşmuştur. Özel sektörün çay bahçelerinden toplanan yaş çay yapraklarının bekletilmeye gelmeden anında fabrikaya ulaşılması gerektiğini çok iyi bildiklerinden bu durumu fırsata çevirip yaş çayın kilogramını 70-80 kuruş gibi bir fiyatla almaya üreticiyi zorladıkları bilinmektedir. Bir nevi şantajla yarı fiyatına aldıkları yaş çay bedelinin ne zaman ödeneceği belli olmadığı ifade edilmektedir.

Ayrıca, bölgede yaşayan çay müstahsilleri uzun yıllardan beri ÇAYKUR tarafından yeni çay fabrikaları inşa edip hizmete açmadıkları için artan üretim fazlasını günlük kontenjan uygulamasıyla kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Böylece, ÇAYKUR tarafından dekarda 10 kg'lık çay alım uygulaması ile sınırlı tutulması sonucu kampanya süresi sonuna kadar hasadı tamamlamayan ve bu endişede bulunan üreticiler ellerinde kalan tonlarca çayı mecburen yarı fiyatına özel sektör kuruluşlarına yönlendirilmektedirler.

Bölge ekonomisine hayat veren ÇAY tarımından beklenileni alamayan vatandaşlar, emek verip ürettikleri çayların kontenjan uygulaması sonucu yaprakların körpeliğini kaybederek bahçede kalmasına tepki göstermektedirler. Bakanlığınızın vermiş olduğu yaş çay taban fiyatının da oldukça düşük olmasına bir anlam veremezlerken kontenjan kısıtlamalarının getirilmesi ile oluşan mağduriyetten oldukça rahatsız olmuşlardır. Çay üreticilerinin sürekli gelirinin düşmesi insanlarımızı başka alanlarda tarım yapma düşüncesine yöneltmektedir. Ancak çay bahçesinde kök salmış çay bitkisinin sökümü, toprağın dinlendirilmesi, ekolojik dengelerin sağlanması ve yıllarca suni gübrelerin yarattığı asit tahribatından kurtulması gibi etmenlerin zaman alacağı nedenleri ile bu düşünceden şu aşamada vazgeçmektedirler.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay üreticilerin sorunlarının kurulacak bir Meclis araştırma komisyonu tarafından görülmesi ve tespit edilmesinin çay üreticisinin geleceği ve çay tarımının yaşama hakkı kapsamında bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Bölgedeki mağduriyetlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından atanamayan öğretmen sorununun çözülmesi ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılması amacıyla 20/12/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

27/02/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 27/02/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Pervin Buldan

Iğdır

Grup Başkan Vekili

Öneri:

20 Aralık 2012 tarihinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından verilen (2183 sıra no.lu) atanamayan öğretmen sorununun çözülmesi ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27/02/2014 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde, Mardin Milletvekili Erol Dora. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Dora.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; atanamayan öğretmenler sorununa dair vermiş olduğumuz araştırma önergesine ilişkin, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bugün, Deniz Gezmiş’in doğum yıl dönümüdür. Kendisi halkların kardeşliğini şiar edinmiş bir siyasi şahsiyet olarak tarihe geçmiştir ve bu uğurda hayatını kaybetmiştir. Kendisini saygıyla anıyorum.

Türkiye’de öğretmenlerin sorunları, ekonomiden eğitim ve öğretim hayatı içerisinde yaşadıkları sosyal sorunlara kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Türkiye’de öğretmen ücretleri OECD ortalamalarının altındadır. Ayrıca, okullardaki fiziki koşullar, kalabalık sınıflar ve güvenlik problemleri başlı başına bir sıkıntı yaratmaktadır. Tüm bunların ötesinde, öğretmen olmak için gerekli diplomayı almış ancak kadro olmadığı için ya da KPSS sınavından düşük puan aldığı için ataması yapılamayan öğretmenler, gün geçtikçe artan ve Hükûmet tarafından çözüm odaklı yaklaşılmayan önemli bir sorun olma özelliğini korumaktadır. Bugün, Meclis Genel Kurulunda görüşülen yasa teklifiyle de Millî Eğitim Bakanlığınca atanmış aday öğretmenlere de yeni bir yazılı ve sözlü sınav getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de şu an atama bekleyen ve henüz atanamayan öğretmen sayısı 300 bin civarındadır. KPSS, 2001 yılında öğretmenlerin hayatına girmiş, o yıl KPSS’ye başvurmuş öğretmenlerin yüzde 99’u atanmıştır. AKP Hükûmetinin iktidarı süresince, 2003 yılında KPSS’ye giren öğretmenlerin yüzde 30’u, 2004’te yüzde 20’si, 2005’te ise yüzde 5’i kadrolu, yüzde 10’luk kısmı zamanlı öğretici olarak atanmıştır. 2010 yılındaki sayılara baktığımızda yüzde 10 kadrolu, yüzde 5 sözleşmeli öğretmen ataması yapılmıştır. Bir yandan yapılan atamaların sayısı sürekli olarak düşmekte, bir yandan da 2011 yılında olduğu gibi 55 bin öğretmenin ataması yapılacağı sözü verilmesine rağmen 27 bin öğretmenin ataması yapılmıştır. Üniversiteden mezun olup KPSS sarmalına girdikleri andan itibaren hayatlarını kendi başlarına idame ettirmek isteyen ama atamaların olmaması sonucu bunu başaramayan öğretmenler sosyal, psikolojik ve ekonomik olarak baskı altında kalmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılından günümüze kadar atanamayan 35’in üzerinde öğretmen bu nedenlerle intihar etmiştir. 100 binin üzerinde öğretmen ihtiyacının olduğu bir ülkede ataması yapılamayan öğretmenlerin olmasının en büyük nedeni ücretli öğretmen uygulamasının olmasıdır. Ücretli öğretmen, Millî Eğitim Bakanlığının okullara kadrolu öğretmen atamak yerine daha az maaşla çalıştırdığı kadrolu meslektaşlarıyla aynı işi yaptığı hâlde aynı haklara sahip olmayan, girdiği ders başına ücret alan, dört yıllık öğretmenlik eğitimi almış olduğu gibi, yalnızca dört yıllık ya da iki yıllık bir üniversite mezunu da olabilen öğretmendir. Atanamayan öğretmenlerin sorununun çözülmesi için ücretli öğretmenlik uygulamasının sonlandırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, sınıflar öğretmensiz dururken Maliye Bakanlığınca yeterli kadro verilmediğini gerekçe göstererek bu kadar bilgi birikimine sahip olan genç nesli eğitim öğretimin dışında tutmak ve ders boşluklarını ücretli veya vekil öğretmenlerle doldurmaya çalışmak genel eğitim sisteminde büyük bir yara olmaya devam etmektedir. Maliye Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı konuya sadece maliyet açısından bakmakta, daha ucuz iş gücü temin etmek adına, eğitim bilimleri mezunu olmayan bireyleri öğretmen olarak görevlendirmekte, böylece eğitimdeki kaliteyi iyice düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu politikalarla hem güvencesiz personel çalıştırılmakta hem de öğretmen olmayı hak etmiş yüz binlerce genç insan mağdur edilmeye devam edilmektedir. Her yıl tahsis edilecek öğretmen kadro sayısı Maliye Bakanlığının lütfuna göre değil, eğitim öğretimin gerçekleri, yıllık öğrenci artışı, OECD ve gelişmiş ülkelerin normları esas alınarak belirlenmelidir. Ayrıca, okul ve derslikler bu normlara göre üretilmelidir. OECD normlarına göre en az 180 bin öğretmene ihtiyaç vardır. Öğretmen eğitim öğretimin en önemli unsuru olduğu gibi, eğitim öğretime yapılan yatırım da yatırımların en verimlisidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkelerinden biridir. Sadece ilk ve ortaöğretim öğrenci sayımız 17 milyonun üzerindedir. Bu rakam birçok ülkenin toplam nüfusundan daha fazladır. Her geçen yıl nüfus artışına paralel olarak okul yapmak ve derslik üretmek, duyulan ihtiyaç kadar öğretmen atamak başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere hükûmetlerin en başta gelen sorumluluklarındandır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de öğretmen normu öğrenci sayısına göre değil mevcut derslik sayısına göre belirlenmelidir. Oysaki bazı okullarda sınıf mevcudu 30-35 öğrenciyle sınırlanırken, bazı okullarda öğrenci sayısı 50-60'ı bulmaktadır. Bu da iki sınıflık bir öğrencinin bir öğretmen tarafından okutulması demektir. Millî Eğitim Bakanlığının rakamlarına göre hâlen 130 bin civarında öğretmen ihtiyacının olduğu, OECD rakamları ve on iki yıllık zorunlu eğitim, ayrıca tekli eğitime geçiş hesaba katıldığında okul ve derslik sayısına duyulan ihtiyacın yanında gerek branş gerekse sınıf öğretmenlerine duyulan ihtiyacın da 150 bin ila 180 bin arasında değiştiği tahmin edilmektedir.

4+4+4 olarak ifade edilen on iki yıllık zorunlu eğitimin başarısı sadece eğitim öğretimin kademelendirilmesiyle mümkün olmayıp sistemin gereklerine göre öğretmen ve derslik ihtiyacının karşılanmasıyla mümkün olacaktır. 4+4+4’lük kademeli eğitim sisteminde ilkokulların dört yıla çekilmesiyle birlikte sınıf mevcutlarının da OECD’nin normlarına çekilmesi zorunludur. Böylelikle, 40 binin üzerinde gösterilen sınıf öğretmeni norm fazlalığı ortadan kalkacağı gibi, eğitimin başarısını engelleyen kalabalık sınıflardan doğan dezavantaj, avantaja dönüşebilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette burada sorumluluk öğretmenlik mesleğini tercih edenlerin değil, hangi alanda ne kadar öğretmene ihtiyaç duyulduğu yönünde Millî Eğitim Bakanlığı ile üniversiteler arasında planlama yoluna gitmeden öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerine gelişigüzel kontenjan ayıran ilgili bakanlıktadır.

Konjonktürel sorunu çözmek yerine sürekli yeni sorunlar oluşturan, seçim dönemleri vaatlerinde argüman olarak kullanılan bir konu hâline getirilen atanamayan öğretmenler meselesinin, ülkenin genel eğitim politikasına dair, genel ekonomik politikasına dair eğitimin gerçek sorunlarını çözme iradesinin ortaya konulmasıyla aşılabileceğine inanıyoruz.

Bu nedenlerden dolayı, öğretmenlerin atamalarla ilgili yaşadığı sorunların araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla vermiş olduğumuz bu önergeye destek vermenizi istiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dora.

Aleyhinde, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça.

Buyurunuz Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; atanamayan öğretmenler sorunu gerçekten de Türk millî eğitim sisteminin en önemli sorunlarının başında yer alıyor. Dolayısıyla, BDP’nin bu grup önerisini öğretmenlerimizin sorunlarının çözümü noktasında bir fırsat olarak değerlendiriyor ve gündeme alınması için ben de buradan milletvekillerimize çağrıda bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk millî eğitim temel yasasını görüşüyoruz ve burada ana eksen dershanelerin kapatılması. Oysa, Türkiye’de 300 bini aşkın atanamayan öğretmen var bugün ve dershanelerde de yaklaşık 53 bin öğretmenin çalıştığını biliyoruz. Bakın, eğer öğretmenlerin sorunlarını gerçekten siyasi iktidar çözmekte kararlıysa ve samimiyse, öncelikle yapılması gereken, 300 bin öğretmenin atanmasıyla ilgili koşulların tartışılmasıdır. Bunu yapmak yerine, millî eğitimde yeni bir kaosu yaratmanın bugün burada argümanları dökülüyor.

Bakın, Sayın Başbakanın atanamayan öğretmenlerle ilgili size birtakım sözlerini söylemek istiyorum. Yıl 2002, İstanbul mitingi: “Birçok gencimiz, özellikle öğretmen adaylarımız işsiz kaldı. Ülkede eğitim çökmüş, köy okulları kapanmış, merkezdeki okullar bile öğretmen diye can çekişirken sen sınavla öğretmen seçmeye kalkıyorsun. Bıraksana, genç öğretmenlerimiz gitsin, çalışsın. O kadar sene beklet, sonra al. O adamda artık heves kalır mı, öğretmenlik yapabilir mi? Ama inşallah, biz iktidar olunca öğretmenler okulun bittiği gün hazırlıkları yapacak, ertesi gün görev aşkıyla okulun yoluna gidecek. Hiç merak etmeyin.” diyor. Yine, 18 Mayıs 2002, İzmit mitingi: “Şu sisteme bakın hele. Ülkede 72 bin öğretmen açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun. Hangi akla hizmet ediyorsunuz? Bırak da öğretmenlerimiz okul seçsin, göreve başlasın. Önüne neden engel koyuyorsunuz? İnşallah, biz hükûmetimizi kurduğumuzda bütün öğretmenleri göreve başlatacağız. Öncelikli olarak eğitim sorununu çözeceğiz.” diyor. Ve yine, Gaziantep mitingi, 18 Ekim 2002: “Yahu, bir sürü bölüm öğretmenimiz boşta geziyor. Resim öğretmeni matematiğe, müzik öğretmeni beden eğitimi dersine giriyor. Niye öğretmen ihtiyacı var? Ama bakın şu işe, bunlar bir de sınavla öğretmen alıyor. O zaman niye okutuyorsun bu öğrencileri, yazık değil mi? ‘Öğretmen almıyorum.’ de, bu evlatlarım okumasın boşuna. Ama biz iktidar olunca, inşallah, boşta öğretmen adayı olmayacak.” diyor. Ve son olarak da Samsun mitinginde: “Buradan sözüm tüm genç öğretmen adaylarına: Siz merak etmeyin, biz geldiğimizde, üniversiteyi bitirdiğinizde ‘Ne yapacağım, sınavı ya kazanamazsam.’ korkun olmayacak çünkü sınav olmayacak.” diyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim demiş?

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Sayın Başbakan demiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Montaj olmasın, montaj olmasın.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Şimdi, Sayın Başbakan iktidar olduktan sonra, bakın değerli milletvekilleri, iktidar oluktan sonra da Antep’te bir açılışta “Şubatta atama olmazsa size oy vermeyeceğiz.” diyen öğretmene “Al oyunu, kendine sakla.” diyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın ve Hükûmetin tavrı bu, atanamayan öğretmenlerle ilgili.

Şimdi gerçekten de buradan, atanamayan öğretmen kardeşlerime soruyorum: On iki yıldan beri artık Sayın Başbakanın bu sözü tutmayacağını görmüş olmanız gerekiyor. Sayın Başbakanın atanamayan öğretmenlerle ilgili bir sorunu değil, evlatlarıyla ilgili sorunları olduğunu açık bir şekilde gördük.

Bakın, Türkiye’de 17 Aralıktan bu yana çıkan yolsuzluğun ekonomik boyutuyla bir hesap yaptı Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, şöyle bir hesap yaptı: 86 milyar avro para, ekonomik, yolsuzluğun boyutu olarak hesaplandığında 247 katrilyon para tutuyor. Bu rakam atanamayan 300 bin öğretmenimizin maaşını karşılıyor değerli milletvekili arkadaşlarım ve bunu çözmek yerine, öğretmenlerimizin sorunlarını çözmek yerine, millî eğitimde… Bırakın öğretmenlerin yoksulluğunu, çalışan 750 bin öğretmenin yoksulluk sınırının altında maaş almasını, çalışanlar da büyük bir yoksulluk kıskacında. Bunu nasıl çözmeliyiz?

Değerli milletvekilleri, evet, aslında bu atanamayan öğretmenler sorunu yalnızca atanamayan öğretmenlerin sorunu değil; Türkiye’de bir sosyal sorun, millî eğitimin ana sorunlarından bir tanesini oluşturuyor.

Bakın, 2003 yılından bu yana AKP Hükûmetinin hiçbir eğitim politikası yok bu konuyla ilgili. 2002’de 70 bin atanamayan öğretmen var; bu, 2004’te 90 bin oluyor, 2010’da 100 bin oluyor, 2011’de 150 bin oluyor yani kar topu gibi giderek çığa dönüşüyor. Ya, sizin, Millî Eğitim Bakanı olarak önünüzde koca bir problem, küçücük bir kar tanesiyle başlamış, giderek büyüyor. 2014 itibarıyla 300 bin olmuş, 2015’te 500 bin olacağı hesaplanıyor. Siz millî eğitimi yönetiyor musunuz, gerçekten yönetiyor musunuz, yoksa bıraktınız gidiyor mu? Öyle anlaşılıyor ki -rakamlar ortada- değerli milletvekilleri, her siyasetçinin, hele sorumlu olduğu alanın, siyasi alanın yarınını hesaplamak zorunda olduğunu hepiniz bilirsiniz. Siz hiçbir şey yokmuş gibi… Eğitim fakültesi siz iktidara geldiğinizde 59, bugün 79. O eğitim fakültelerini ne diye açıyorsunuz? Siz bugüne kadar YÖK’le karşılıklı oturup “Ya, kardeşim, bu ülkenin ne kadar matematik öğretmeni ihtiyacı var, ne kadar İngilizce öğretmeni ihtiyacı var, ne kadar din bilgisi öğretmenine ihtiyaç var, beden eğitimi, tarih, coğrafya?” Belli değil mi bunlar? Belli, ülkenin nüfus artışı var. Peki, oturup da YÖK’le “Gel kardeşim buraya YÖK Başkanı, Millî Eğitim Bakanı, sendikalar, akademik çevreler; Türkiye’nin beş yıllık öğretmen planlaması şudur. Eğitim fakültelerini bundan sonra açmayacaksınız.” Askerî liselerde, askerî akademilerde boşta kalan subay oluyor mu değerli milletvekilleri? Neden? Çünkü iyi planlanıyor. Türkiye’de ama siz öyle bir noktaya getirdiniz.

Öğretmenlik mesleği bir kariyer mesleğidir, nitelik mesleğidir. Siz o gencecik yavrularımızın yarınlarını şekillendireceğimiz o sınıflara sıradan sözleşmeli bir adam sokamazsınız. Tarih konusunda yeterli olan, birikimi olan, niteliği olan bir öğretmeni sokmak zorundasınız, İngilizce derslerine keza o öğretmeni sokmak zorundasınız. Anayasa’mızın 2’nci maddesine Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk ilkelerine bağlı, demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti olduğunu ve ulusal bütünlüğü, bu bilinci verecek, bu anlayışa uygun öğretmeni o sınıflara sokmak zorundasınız. Siz ne yaptınız? Şu anda Millî Eğitimde birçok okulda sözleşmeli öğretmenler var, part time öğretmenler var; açık bir şekilde Anayasa’ya aykırı. Bir kamu görevlisinin, hele hele bir öğretmenin o sınıfa belli niteliklere, donanımlara sahip olarak girmesi gerekiyor. Unutmayalım, geleceğin Türk gençliğini şekillendirecek ulusal bilincine, tarih bilincine sahip, bilimsel nitelikleri olan, özgürlüğü olan ve üretkenliği olan, yaratıcı bir gençlik yetiştirmemiz gerekiyor. Bunu yapmak yerine maalesef AKP iktidarı on iki yıldan beri hiçbir şey yapmamıştır bu konuda. Kendiliğinden… Ne yapıldı öğretmenler? Son çare, iş bulamayan öğretmen, bakın, sizin döneminizde 34 öğretmen intihar etti, atanamayan öğretmen, değerli milletvekilleri.

Millî Eğitim Bakanı şimdi kalkmış bunları yok sayıyor ve hiçbir şey yokmuş gibi bir de kalkıp 53 bin öğretmenin ekmek yediği bugün dershaneleri kapatarak bu 300 bin işsiz öğretmene 53 bin öğretmen daha ekliyor. Bunda bir mantık var mı, bunda bir akıl var mı? O nedenle, gelin, oturarak, değerli milletvekili, bir grubumuzun önerisi üzerine Türk millî eğitim sistemini partiler üstü, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek öğretmenlerimizin işsiz kalmasını önleyecek eğitim fakültelerini öğretmen akademilerine  dönüştürerek, öğretmen akademilerinden çıkacak öğretmenlerimizi aynen hâkimler savcılar gibi yetiştirerek Türkiye'nin geleceğini yönetecek olan evlatlarımızı, birikimli, nitelikli, donanımlı, kendine güvenen ve aynı zamanda Türkiye'nin dününü, bugününü, yarınını bilen gençlik yetiştirecek bir öğretmen politikasıyla Türkiye’yi tanıştıralım ve atanamayan öğretmenler sorunu artık yok olsun.

Bu bir Türkiye çağrısıdır, bu bir Türkiye’de insanlık sorunudur, bir millî eğitim sorunudur. O nedenle, bu önergenin bizce acilen gündeme alınarak, önümüzdeki kuşaklarda daha büyük facialar yaşanmadan bu sorunun çözülmesi için bu önergenin gündeme alınmasını destekliyoruz ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Havutça.

Lehinde, Ankara Milletvekili Zühal Topcu.

Buyurunuz Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Atanamayan öğretmenlere ilişkin verilen araştırma önergesi için Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Evet, dünden beri aslında biz burada eğitimi tartışıyoruz. Yine, atanamayan öğretmenler de eğitim sisteminin en önemli problemlerinden bir tanesi. Tabii ki kendileri problem değil, bunu problem hâline getiren aslında on bir yıllık AKP iktidarının kendisi olması gerekiyor; bunu belirtmek istiyoruz.

Şimdi, eğitim sisteminde en önemli kaynak insan unsuru, biliyoruz. Özellikle siyasal, toplumsal, ekonomik, teknolojik gelişmelerin ana unsuru insan ama bu insanın yetiştirilirken donanımlı olması lazım. Burada da eğitime önemli rol düşüyor. Bu insanın değerlere sahip, donanımlı, ahlaki eylemlerle bütünleşmiş, millî kültüre önem veren, bunları uygulayan, bireylere saygılı, insan haklarına saygılı, kendine saygılı, öz güveni yüksek, bilgi ve becerisi çağdaş dünyayı kaldırabilecek düzeyde olması gerekiyor. Artık fiziki sermaye bir ülkenin gelişmişlik düzeyi için yetmiyor, burada maddi unsurların yanı sıra manevi unsurların da önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Özellikle büyüme teorilerinde artık her türlü maddi ve maddi olmayan özellikle politik, entelektüel, örgütsel, kültürel sermaye de artık sermayeler arasında önemli yer tutuyor. Çünkü, insanların bu donanımlara sahip olması gerekiyor ve özellikle sosyal sermaye olarak alabileceğimiz ahlaki değerlerle bütünleşmiş, bunu yaşayan, güven veren ve duyan insanlardan oluşan, ahlaki değeri yüksek bir topluma ihtiyaç var. Bunun için de bireylerin bunlarla donatılmış olması lazım.

Artık ekonomik yapıda sosyal sermaye önemli yer tutmaktadır çünkü topluma yön veren, ahlaki, kültürel ve siyasi değerlerin hepsi sosyal sermaye olarak önemli yer tutuyor. Güvenin olduğu ülkelerde, sosyal sermayenin olduğu ülkelerde şu anda ülkemizin yaşadığı yolsuzluk ve rüşvet olaylarını görebilmemiz mümkün değil, şiddet olaylarını görebilmemiz, insan hakları ihlallerini veya demokratik yaşam tarzının ihlal edilmesini görebilmemiz pek mümkün değildir. O zaman diyoruz ki özellikle sosyal sermayenin yok edildiği -bunu da artık hem basından hem yapılan anketlerden, haberlerden alıyoruz ki- yani güven ve ahlaki değerlerin son günlerde, son on bir yılda da AKP iktidarıyla artık iyice düpedüz yerle bir edildiğini de görüyoruz. İşte, eğitimdeki oynamalar, oynaklıklar ve on bir yılda sunulan belirsizlikler, umutsuzluklar toplumlarda önemli çöküşü gündeme getirmiştir ve insan kaynağı bu kadar pervasızca harcanmamıştır ve dünden beri de tartışılıyor, bu harcamalardan, pervasızca harcamalardan örnek olarak bir günde özellikle kendi iç, AKP iktidarının kendi iç hesaplaşmasının ortaya çıkardığı olaylar var gündeme getirilen ve bunlardan bir tanesi de dershane kapatma olayı. Bu dershane kapatma olayının sonucunda ortaya çıkabilecek 60 bin civarında, aileleriyle ve diğer çalışanlarla beraber düşündüğümüzde çok daha fazla -açıkta kalabilecek- bir öğretmen açığı gündeme gelebilecektir. Şu anda atanamayan öğretmenler sorunu kar topu hâlinde daha büyük sorun olarak karşımıza çıkabilecektir.

Demin konuşan arkadaşlarımız da belirtti, siyasi rant malzemesi yapıldığında 2002 yılında Sayın Başbakanın kullandığı ifadeleri, özellikle öğretmen atamaları için, bunları biliyoruz ve işte atanması gerektiği falan derken ama bunun uygulamasına baktığımızda hiç de gerçeği yansıtmadığını görebiliyoruz. Şu anda 300 binden fazla atanamayan öğretmen bulunduğunu hepimiz biliyoruz ve bu atanmayanlara baktığımızda özellikle bunların siyasi malzeme olarak artık kullanılabilecek durumdan da çıktığını görebiliyoruz. Çünkü baktığımızda, şu anda Millî Eğitim Bakanlığı ihtiyacın 127 bin olduğunu ifade ederken aslında bunun çok daha fazla olduğunu gerçekler bize vermektedir. Ücretli olarak istihdam edilen 40 bine yakın öğretmen sayısı vardır ki bunların da artık herhâlde istatistiklerini tutamıyor çünkü Bakanlık ipin ucunu kaçırdı.

Eğitim fakülteleri, son on yılda yüzde 54 artarak 97’ye yükselmişti. Şimdi, geçen bütçede Sayın Millî Eğitim Bakanı konuşurken, “İşte, biz, öğretmen arz-talep ihtiyacını belirledik, buna göre programlama yaptık ve bu programlamayı takip ediyoruz.” derken açtıkları üniversiteler ve eğitim fakülteleri sayısında bunun hiç de gerçekçi olmadığını bize göstermektedir. Özellikle madem böyle bir arz-talep dengesi güdüyor idiyseniz neden bu kadar, 300 binden fazla öğretmen açığı gündeme gelmiştir veya bu kadar açık var iken bu öğretmen adaylarına neden yeni beceri alanları -ki üniversitelerde bunlar da yan dal olarak veriliyor- geliştirmediniz, bu kar topunu daha fazla büyüttünüz? Ve ücretli öğretmen açığı çok daha farklı bir gündem olarak karşımızda duruyor. Bunlardan kaçı ön lisans, kaçı lisans ve kaçının formasyonu var? Bunların bile iktidar farkında değil, onu da paylaşmak istiyoruz. Formasyonlarının olmaması ayrıca bu problemi büyütmektedir. Ücretli öğretmenler sanki mevsimlik işçi gibi kullanılıyorlar ve öğretmenlik mesleğinin itibarı iyice ayaklar altına alınıyor. Acaba, özellikle belirtmek istiyoruz, Doğu Anadolu’da istihdam edilmeyen kadrolu öğretmenler yerine istihdam edilen ücretli öğretmenlerin kaynağı neresi, bunu özellikle paylaşmalarını istiyoruz. Acaba bu konuda gerçekten ellerinde güvenilir veriler var mı? Ataması yapılacak branşlar nasıl belirleniyor? Branşlarda ihtiyaç analizleri yapılıyor mu? 6.200 sınıf öğretmeni ihtiyacından yüzde kaçını alıyorsunuz? 5 bin edebiyat öğretmeni ihtiyacının yüzde kaçı alınacak? Bunların hepsinin belirsiz olduğunu görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Beyler, biraz susabilir misiniz, dikkatimiz dağılıyor. Lütfen. Bakın, aynı saygıyı sizden görmek istiyoruz biz konuşurken.

Teşekkür ediyorum.

9 bin zihinsel engelli öğretmen ihtiyacının yüzde kaçı alınıyor? 5 bin okul öncesi öğretmen ihtiyacı var, yüzde kaçı alınacak? Ve özellikle 4+4’te verdiğimiz Peygamber Efendimiz’in hayatı ve din kültürü derslerine yönelik şu anda 17 bin öğretmene ihtiyaç var. Bu açığı nerelerden kapatmak istiyorsunuz, bunları da biz artık öğrenmek istiyoruz.

Okulların belkemiklerinden olan rehberlik öğretmenleri açığı had safhaya çıktı çünkü öğrenci yönlendirilmesinde ve meslek seçimlerinde gerçekten bu öğretmenlerin stratejik önemi haiz görevleri var. Bunları acaba nereden bulacaksınız, nereden istihdam ediyorsunuz veya bu açığı nasıl kapatmayı düşünüyorsunuz? Bunların tekrar gözden geçirilmesi lazım ve bunları nasıl telafi edeceksiniz?

Ve önemli konulardan bir tanesi de bilişim öğretmenleri oluyor. Siz “Gerçekten dünya literatürüne girdik.” dediğiniz FATİH Projesi’nde çok büyük açık verdiniz aslında. FATİH Projesi gibi bir projede dediniz ki: “Bütün çocuklar zaten bilgisayar kullanıyor, onun için bilişim öğretmenlerine ihtiyaç yok. Biz bunu 100 saatlik, 100 küsur saatlik formasyon kursuyla formatör öğretmenlerden karşılarız.” dediniz ve buradaki öğretmen açığı ihtiyacını da, atanamayan öğretmenleri de büyüttünüz. O zaman diyoruz ki: Zaten şu anda da yeni Millî Eğitim Teşkilat Yasası ve “dershane yasası” olarak da ifade edilen yasayla da beraber düşündüğümüzde gerçekten AKP iktidarı millî eğitim politikasında çökmüştür. Artık öğretmenlik mesleği ayaklar altına alınmıştır. Artık bu konuda gerçekten iktidarın kabul etmesi gerekiyor ki burada pes etmesi lazım, artık bırakıp gitmesi lazım, ehil ellere vermesi gerekiyor bu işi.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Topcu.

Aleyhinde, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş…

Buyurunuz Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi tarafından verilen atanamayan öğretmenlerle alakalı AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri; eğitim gerçekten ülkelerin kalkınmasında, ilerlemesinde büyük bir önemi haiz, sosyal barışın tesis edilmesinde kuşkusuz, tartışmasız bütün burada bulunan partilerin üzerinde mutabakat kurduğu bir nokta, mutabık olduğu bir nokta. Buradan hareketle eğitime biz iktidarımız döneminde en yüksek bütçeleri ayırdık. Bakınız, Japonya, bildiğiniz gibi, İkinci Dünya Savaşı’nda yerle yeksan olmuş, iki tane atom bombası yemiş ve o günlerde yer altı kaynakları bulunmayan, bütün sanayisi tahrip edilmiş, fiziki sermayesi yok olmuş bir ülkeydi ama çok kısa bir zaman içerisinde, diğer etkenlerin yanında yetişmiş insan kaynağıyla, beşerî sermayesiyle hızlı bir sürede toparlanmayı başarabilmiştir. Yine aynı şekilde, Almanya, hem Birinci Dünya Savaşı’nda hem de İkinci Dünya Savaşı’nda mağlup olmasına rağmen sermayesinin, kapitalinin çok büyük bir kısmını, altyapısının, sanayisinin büyük bir kısmını kaybetmesine rağmen çok kısa bir süre zarfında tekrar sanayisini toparlamayı, ülkesini inşa etmeyi başarabilmiştir. Hiç kuşkusuz buradaki başarıların altında diğer faktörlerin yanında yok sayılamayacak, belki de en büyük önemi haiz yetişmiş insan sermayesiydi, yetişmiş mühendisleriydi.

Bakınız, değerli milletvekilleri, bizler de bu noktadan hareketle ilk günden itibaren, az önce ifade ettim, en yüksek bütçeyi Millî Eğitime aktardık. Peki, bizim şu an itibarıyla Millî Eğitimde bulunan 745.871 öğretmenimiz var, şu an itibarıyla Millî Eğitim kadrosunda bulunan. Bu öğretmenlerin 396.761’i Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde atanmıştır. Tekrar ediyorum: 745. 871 öğretmenin 346. 761’i bu dönemde atanmıştır yani yarıdan fazlası Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde atanmıştır.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – 135 bini emekli.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, dünyada, 1930’dan sonra en büyük ekonomik kriz 2008 yılında yaşanan finansal krizdir. Hatta, bazı araştırmalara göre bu krizin daha sarsıcı olduğu, dünya ekonomilerinin birbiriyle daha fazla entegre olmasından dolayı çok daha yıkıcı etkilere sahip olduğu da ifade edilmekte. Bakın, 2008 ve 2009 yıllarında birçok ülkede kamu personeli işten çıkartılırken bizdeyse tam aksine bir uygulama yaşandı. Bizler, 2008 yılında 37.891 öğretmeni Millî Eğitimde kadroya almışız. 2009 yılında, yine bu zor günlerde, 30.850 öğretmene yine Millî Eğitimde kadro vermişiz. Bu bile aslında Millî Eğitime tek başına ne kadar büyük önem verdiğimizi göstermektedir.

Yine, değerli milletvekilleri, bir diğer nokta, iktidara geldiğimizde toplam personel harcamalarının bütçe içerisindeki payı yüzde 18’di, yüzde 18. Şu an itibarıyla toplam personel harcamalarının bütçe içerisindeki payı yüzde 30’a yaklaşmış durumda, yüzde 30 seviyelerinde. Bu süreç içerisinde on yıllık, on iki yıllık iktidarımız döneminde bizim ülke olarak millî gelirimiz 3 kat, bütçemiz de yaklaşık olarak 3 kat artmasına rağmen yüzde 18’den yüzde 30 seviyelerine çıkmıştır. Bu şunu göstermektedir: Aslında ne kadar fazla öğretmen atandığının bile tek başına bu göstergesi olabilir. Sadece öğretmen anlamında değil, kamu hizmetinin daha kaliteli verilmesi noktasında, diğer alanlarda da kamuda birçok istihdam sağlanmıştır. Aynı şekilde buradaki mali boyuttaki artış şunu da göstermektedir: Öğretmenlerin veya daha genelde kamu çalışanlarının özlük haklarında meydana gelen iyileşmeyi de ifade etmektedir.

Bakın, değerli milletvekilleri, göreve yeni başlayan bir öğretmenimizin maaşı 2002 yılında 470 TL’ydi, buna ek ders ücreti dâhil değil, yani çıplak maaşı 470 TL’ydi. 1/7/2013 itibarıyla öğretmenlerimizdeki bu maaş artışı yüzde 303’tür. Yani yüzde 303’lük artışla 1.894 liraya yani eski parayla 1 milyar 894 milyon liraya ulaşmıştır; bu, çıplak, ek ücret dâhil olmayan rakamdır. Artış olarak baktığınız zaman yüzde 303, yani ortalama 4 katlık bir artış var. Ek ders ücretiyle beraber 635 lira olan bir öğretmenin ücreti bu dönemde 2.437 liraya yükselmiştir. Bakın, değerli milletvekilleri, on yıl önce 2002 yılında on beş saat ders karşılığı ek ücret 165 liraydı, bir öğretmenin aldığı toplam ek ücret 165 TL’ydi. Bu rakam yüzde 229’luk bir artışla 543 TL’ye 2013 itibarıyla ulaşmış durumdadır. Aslında bütçe imkânları elverdiği ölçüde, bütçe imkânlarında meydana gelen iyileşmelerin diğer kamu kesimleriyle mukayese edildiği zaman çok daha fazlasının belki öğretmenlere aktarıldığını sadece bu rakamlardan bile görebilmekteyiz. Biz, eğitimin kalkınmada, sosyal gelişmede ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğunun farkında olan bir iktidarız.

Yine bu dönemde üniversiteler noktasında, biliyorsunuz, 175’i bulan bir üniversite sayımız var. Hemen hemen şehirlerimizin tamamında bir üniversite kuruldu ikincilere artık dönülmüş durumda. Yine derslikler noktasında, bakın, fiziki imkân noktasında, 60 kişilik sınıflar maalesef eğitim için vardı. Çok fazla derslik bu dönemde yine inşa edildi ve bunlar da yine daha kaliteli bir eğitimin öğrencilere sunulması noktasında yapılan çalışmalardı.

Öğrencileri yine desteklemek noktasında, FATİH Projesi her ne kadar eleştiriler alsa da aslında, FATİH Projesi kendi başına çok büyük bir projedir, Türkiye'de gerçekten bir çığır açmıştır. Burada deneylerin bir kısmı, coğrafya derslerinde veya tarih derslerinde, diğer sayısal derslerde görsel efektlerle aslında öğrenciler gördüklerini, çalıştıklarını, okuduklarını bir de orada yapma imkânına bu projeyle kavuşma imkânını bulmuşlardır.

Yine, değerli milletvekilleri, bu dönemlerde eğitimde atılan bir diğer önemli adım da öğrencilere dağıtılan ücretsiz ders kitabıydı. Bu, hakikaten birçok aileyi bütçe anlamında da rahatlatmıştı.

Değerli milletvekilleri, eğitimde yaptığımız reformlardan belki de en önemlisi 4+4+4 sistemidir; kesintisiz eğitim sisteminden kesintili bir eğitim sistemine, öğrencilere daha fazla tercih hakkı taşıyan bir sisteme geçişimizdir. Bakın, o kesintisiz eğitim sistemi sürecinde, o katsayıların uygulandığı, hiçbir hukuki, hiçbir mantıksal altyapısı olmayan o uygulamaların döneminde yüz binlerce öğrenci maalesef mağdur edilmiştir, bu öğrenciler ülkeye kazandırılamamıştır. Ben meslek lisesinden gelen birisiyim. Bizim dönemimizde o katsayıları yaşamış birisi olarak bunu ifade ediyorum, hiçbir altyapısı yok. Hiçbir düşünsel altyapısı olmadan on beş yıl uygulamada bu kalmıştır, bu dönemde değişmiştir. Hiç düşünebiliyor musunuz o dönemde heba edilen gençler, o dönemde yeteneklerine göre ülkeye, ülke ekonomisine kazandırılamayan gençlerin sayısının ne kadar olduğunu? İşte, değerli milletvekilleri, bu bile Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde değiştirilmiştir.

Eğitimde -az önce de ifade ettim- bütün bütçelerimizde biz, özellikle son dönemlerde aslan payını sürekli Millî Eğitim Bakanlığına aktardık çünkü herkes burada mutabık ki öğretmenin özlük hakkı ne kadar iyi olursa, öğretmenin fiziki imkânları, öğrencinin fiziki imkânları eğitim için ne kadar iyi olursa o kadar kaliteli bir eğitimi sunabileceklerdir.

Yine, bu dönemde değerli milletvekilleri, şöyle bir mukayese yapmamız çok doğaldır: Bakın, ülke olarak bizler zor günlerden geçtik, ağır krizler yaşadı ülkemiz. O dönemlerde ülkenin bütçesinde çok fazla finansman maliyetlerine katlandı ülke. Ülkenin gelirlerinin yarısı maalesef faizlere aktarıldığı dönemler oldu. Şimdi, öyle bir dönemde sizin millî eğitime aktardığınız kaynakla, sizin millî eğitime vereceğiniz destekle bu dönemde vereceğiniz destek bir olabilir mi? O dönemde bütçenin yarısını sadece faize ödediğiniz zaman diğer personelle, diğer sağlıkla veya eğitimle alakalı ayırabileceğiniz kaynakla, bu dönem yüzde 15 seviyelerine düşen toplam faiz harcamalarının bütçe içerisindeki payını düşündüğünüz zaman ayıracağınız kaynak bir olabilir mi? O dönemde sunacağınız eğitimin kalitesiyle bu dönemde sunacağınız eğitimin kalitesi hiç bir olabilir mi? Ben bunlara özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bir diğer konu, burada da ifade edildi, bilişim noktasındaki düzenlemelerdir. Bakın, okullarımızın hemen hemen tamamı yüksek hızlı İnternet’le buluşturuldu, okullarımızda bilişim sınıfları kuruldu, İnternet erişimi sağlandı ve bunun kalitesi de hakikaten yüksek. Bilgisayar laboratuvarları kuruldu ki öğrencilerimiz istedikleri, arzu ettikleri bilgiye ulaşabilsinler. Tabii gidilmesi gereken mesafe var mı? Tabii ki vardır. Atılması gereken daha başka adımlar var mıdır? Mutlaka vardır ama az önce ifade ettiğim rakamlara baktığımız zaman bunları görmezden gelmek, bunları yok saymak gerçekten haksızlık olur diye düşünüyorum. Ama bütçe imkânları ülkenin iyileştikçe, ülkenin ekonomisi daha da güçlendikçe ben inanıyorum ki bugün konuştuğumuz, eğitimdeki tartıştığımız bazı sorunları da bundan sonraki yıllarda tartışmayacağız, onları da inşallah giderme imkânına sahip olacağız.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, Barış ve Demokrasi Partisi tarafından verilen araştırma önergesinin aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Havutça.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı öğretmen maaşlarıyla ilgili verdiği bilgilerle sanki öğretmenlerimiz AKP iktidarı döneminde çok fazla maaş almışlar gibi gerçek, reel artışların yüksek olduğunu ifade etti.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Doğru, doğru dedi.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Bu gerçeği yansıtmıyor. Bununla ilgili düzeltmek istiyorum.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Konuşmacı çok doğru söyledi.

BAŞKAN – Anlayamadım tam.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Doğruyu yansıtmadığı için düzeltmek istiyorum. Gerçek bilgileri vermek istiyorum.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereyim.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Şimdi, değerli konuşmacı arkadaşım öğretmen maaşlarının şu anda Türkiye’de sanki öğretmenlerimizin çok büyük bir bolluk ve bereket içerisinde yaşadığını ifade ediyor.

Ben size gerçekleri söyleyeyim: Çay ve simit fiyatı AKP iktidarında 5 kat artmış, göreve yeni başlayan öğretmenimizin maaşı 4 kat artmış. Öğretmen maaşıyla 2002 yılında 20 tane çeyrek altın alınıyormuş, bugün 10 tane çeyrek altın alınabiliyor. Yani öğretmenin maaşı on bir yılda 10 çeyrek altın erimiş.

Şimdi bu gerçekler ortada. TÜİK’in açıkladığı rakamlar ortada. Yoksulluk sınırı 3.100 lira, öğretmenler 2.200 lira maaş alıyor.

Sayın AKP’li arkadaşım öğretmenlere bu tabloyu başarı olarak sunuyorsa, buradan bizi dinleyen öğretmenlerin gereğini yapacağını düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Havutça.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından atanamayan öğretmen sorununun çözülmesi ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılması amacıyla 20/12/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından imar işlerinde oluşturulan rant lobileri ile yolsuzluk ve rüşvet iddialarının araştırılması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 27/2/2014 tarih 3744 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Tarih: 27/02/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 27 Şubat 2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Oktay Vural

İzmir

MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

27 Şubat 2014 tarih, (4/3744) sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural’ın imar işlerinde oluşturulan rant lobileri ile yolsuzluk ve rüşvet iddialarının araştırılması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verilen Meclis araştırma önergesinin 27 Şubat 2014 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; imar işlerinde oluşturulan rant lobileriyle yolsuzluk ve rüşvet iddialarının araştırılması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben de konuşmama başlamadan önce Türk siyaset tarihinin önemli simalarından, bilim adamı, Profesör Doktor Necmettin Erbakan’ı, ölümünün 3’üncü yılında rahmetle anıyorum. Allah mekânını cennet eylesin. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, tabii, alkışladınız da Necmettin Erbakan Hoca’nın bu ölüm yıl dönümünde bir iki sözünü de size hatırlatmak istiyorum. İnşallah Necmettin Erbakan’ın bu talebeleri bunlardan ders alırlar.

Bakın, rahmetli Necmettin Erbakan sanki bugünleri görerek -sadece bir iki tespitini söyleyeceğim- neler söylemiş. Amerika’nın 28 Şubat sürecinde etkisi olduğunu iddia eden Erbakan “25 Ocakta ABD’de toplantı yapıldı. ‘Biz, Refah Partisini iktidardan indirmekle kalmamalıyız, bölmeliyiz, gençlik fikriyatından istifade etmeliyiz.’ dediler. Amerika’nın planı bu. Elimizde bu plan. Bizim bu evlatlarımızı böylece raydan çıkarttılar, şimdi uçurumdan aşağı yuvarlanıyorlar.” diyor.

Yine, Necmettin Erbakan “İlk önce bizim arkamızdan iş birlikçileri iş başına getirdiler. Türkiye’de bir altyapı kurdular, iş birlikçi partiler vasıtasıyla. Arkasından bu sefer AKP’yi kuvvetli bir destekle iktidara getirdiler. AKP’nin haberi bile yok, onlar getirdiler. AKP ne biliyor musun? Ondan önce kurulanın muslukçubaşısı. Onlar emrediyor, onlar musluğu açıyor...” diyen Hocanız Necmettin Erbakan. Tekrar Allah rahmet eylesin.

Yine, son bir sözünü söyleyeyim, sözü çok da. AK PARTİ’yi kuranlara diyor ki: “’O paralardan biraz da biz istifade edelim.’ dediler, AKP’li öğrenciler... AKP demek arka kapıdan kaçanlar demek. Biz bunlara otuz sene anlattık, maalesef anlamamışlar, tam tersini yapıyorlar, sandalye hırsından dolayı.”

Şimdi, Necmettin Erbakan Hocamız, Allah rahmet eylesin, gerçekten çok önemli tespitlerde bulunmuş. 2007 yılında yaptığı tespitlerin bugün gerçekten ortaya çıktığını görmek önemli. İnşallah, onun feyzinden istifade eden, onun fikirlerinden istifade eden, AK PARTİ’nin içerisinde sağduyu sahibi milletvekilleri bu sözleri bir daha düşünür ve “Biz ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz, nereye gideceğiz, sonumuz ne olacak?”, bu muhasebeyi kendiliğinden yapmalarını Cenab-ı Allah kendilerine nasip eder diyorum.

Şimdi, bizim bugünkü Meclis araştırması istememizin nedeni: Özellikle AKP’nin on bir yıllık iktidarı hem merkezî idarede hem de mahallî idarelerde yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı bir dönem olmuştur. Bu dönemle ilgili bir Meclis araştırması istiyoruz.

Biliyorsunuz, değerli arkadaşlar, kentlerin düzgün gelişimi için imar planlarının uzun süreli olması gerekir. İmar planlarında çok sık değişiklik yapılması planlama çalışmalarını anlamsız hâle getirmektedir. Kullanım alanı ve kat yüksekliği gibi konularda yapılan değişiklikler altyapı ihtiyacında önemli artış getirmekte ve mevcut altyapının da ömrünü erken bitirmektedir. Büyükşehir belediyelerinde son on yıl içerisinde, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, çok değişik sayıda imar değişikliği yapılmıştır.

Şimdi ben size Ankara’yla ilgili birkaç örnek vereceğim. 30 Marta çok az kaldı. Yaklaşık dört dönemdir Ankara’yı yöneten Melih Gökçek, sadece beş yıl içerisinde, yani 29 Mart 2009’la Kasım 2013 arasında Meclis kararıyla 4.200 tane imar değişikliği yapmış değerli arkadaşlar, 4.200 tane imar değişikliği yapmış ve bu değişikliklerden önemli bir bölümü de yoğunluk artışı. Şimdi, inşallah, siz muhtemelen bu Meclis araştırmasına onay vermeyeceksiniz, bu on beş yirmi yıldır bu rantları, yoğunluk artışıyla sağlanan paraları görmeyeceksiniz. Şunu imkân olsa da bir araştırabilsek: Yapılan çalışmalar, imara açılan yerler, rant sağlayan yerlerle ilgili bu kararlar alınmadan önce buralarda el değiştirilen arsaları bir görmekte fayda var. Buralarda kimler arsa toplamış? Bunlar arsaları topladıklarında bu arsaların metrekare değerleri ne kadarmış, şu anda ne kadarmış? Bunları açığa çıkarsak, işte bu milyar dolarlık yolsuzlukları, bu rantları, bu haramzadeleri, bu haram yiyenleri hep beraber görürüz.

Bakın değerli arkadaşlar, işte hepinizin bildiği Ankara’dan bir görüntü; verilen imar yoğunluğuyla, kat yoğunluklarıyla ne hâle geldiğinin bir göstergesidir. Yine İstanbul’un verilen kat yoğunluklarıyla ne hâle geldiğinin bir göstergesidir. Gene Ankara’nın kat yoğunluklarıyla, verilen yoğunluklarla nereye geldiğinin göstergesidir. Hani Cumhurbaşkanı, geçen, Roma’dan bir tweet atmıştı. Bir tweet attı ama tweet’inin de bir anlamı var mıdır bilmiyorum çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız, ne yazık ki birtakım söylediği lafları uygulamaya geldiği zaman uygulamada zorluk çektiğinde hep beraber üzülüyoruz. Keşke söylediklerinin arkasında dursa da milletin rızasını kazansa, bu en büyük dileğimiz. Roma’yla ilgili bir tweet atmıştı, “Burada ne rezidanslar var ne AVM’ler var.” demişti. İşte bu da Ankara’nın Melih Gökçek’in verdiği yoğunluklar neticesinde geldiği hâldir değerli arkadaşlar. Ama inşallah yolun sonu gözüküyor. Milliyetçi Hareket Partisinin adayı Profesör Doktor Mevlüt Karakaya 30 Mart akşamında Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturduğunda, emin olun, yapılan bütün yolsuzlukların, bütün imar yolsuzluklarının, bütün rantların, bütün haramzadelerin hesabını inşallah Mevlüt Hocayla beraber sormayı Cenab-ı Allah bize nasip edecek. Şimdi, bunları sormazsanız… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, hiç kuru gürültüye pabuç bırakmayız, laf atmaya da pabuç bırakmayız. Boğazından haram geçene hesap sormak önce milletin vekillerine aittir. Eğer milletin vekiliysek, haram yiyenlerden hesap sormazsak, Cenab-ı Allah bize hesap sorar, sonra da Türk milleti bize hesap sorar. 30 Martta seçim var. Şimdi, inşallah bu seçimlerde de milletimiz kararını verecek ve artık sonunuzun geldiğini hep beraber göreceğiz. Yani haramın üzerine yapılan bir binanın ayakta durması ilelebet mümkün değildir; ne kadar zorlarsanız zorlayın, ne kadar algı oluşturmaya çalışırsanız çalışın, ne kadar “Millî iradeye darbe var.” derseniz deyin, ne kadar “Bize kumpas kuruluyor.” diyorsanız deyin.

Şimdi, şunu söylemezsek vicdanen… Gelin, arkadaşlar, hep beraber, bu ülkenin değerlerine kasteden kim varsa beraber gidelim. Amerika’ysa Amerika’ya karşı, İngiltere’yse İngiltere’ye karşı veya yurt içinde uzantıları varsa, kim varsa onun üzerine hep beraber gidelim. Gelin, bir açıklayın. Beraberce bir kapalı oturum yapalım, bize net bir bilgi verin. “Şunlar, şunlar, şunlar şununla ilgili bize şunu yapıyor.” Ama siz bir cemaati, bir camiayı komple suçlayarak, bu işlerle hiç alakası olmayan o Anadolu coğrafyasındaki işindeki gücündeki o inanmış insanları da suçlayarak bu işin içerisinden çıkamazsınız.

EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Komple neden suçlayalım?

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – İstediğiniz lafı atın, hiç önemli değil. Allah biliyor. Allah, netice itibarıyla, her türlü haksızlığı ve hukuksuzluğu mutlaka ortaya çıkaracaktır. Kimin boğazından haram lokma geçmişse fitil fitil gelecektir. Çünkü o Anadolu’daki gariban insanın, o Anadolu’da çocuğuna elbise alamayan, o kışta kıyamette evini ısıtamayan, o Anadolu’nun yiğit insanının hakkını kim yiyorsa, emin olun, burnundan fitil fitil gelecektir.

Arkadaşlar, okumayacağım, bakın klasör klasör dosyalar var, bunlara girmeyeceğim tek tek ama ben size soruyorum: Yani hiç bunların gerçek olduğunu… Bunlarla ilgili bir araştırma yapmaya niye ihtiyaç duymuyorsunuz da sadece “Millî iradeye darbe var.” diyorsunuz? Şurada olanları bir görün değerli arkadaşlar. Burada, işte, rant var, imar rantı var. Büyükşehirdeki araziler teker teker ranta girmiş. Zamanım kalmadı.

Şimdi, Etiler’de yapılan işler var, KİPTAŞ’ın Genel Müdürünün konuşmaları var, aynı şey özel ormanda gerçekleşmiş. İzmir Urla’da… Burada bütün belgeleri, bilgileri var. Bunları niye araştırmıyorsunuz? Bunların hiç mi gerçeklik payı yok? Zerre kadar gerçeklik payı varsa Cenab-ı Allah’ın karşısına nasıl çıkacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Türk milletine ne diyeceksiniz? Burada birilerini savunacağım diye bu kadar strese girmeye değer mi? Gelin gerçekleri ortaya çıkaralım. (AK PARTİ sıralarından “Kendine bak.” sesleri)

Ben kendime bakıyorum Allah’a şükür ama zaman gelecek, siz “Kendinize bakın.” dediğinizde iş işten geçecek. Onun için, iş işten geçmeden bence doğruyu bulun, doğruyu görün.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

Aleyhinde, İzmir Milletvekili Hamza Dağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Dağ.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ben de üçüncü ölüm yıl dönümünde Necmettin Erbakan Hocamızı rahmetle, minnetle anıyorum. İçimizde belki vicahen kendisinden çok bilgi edinen insanlar var. Bizim de gıyaben çok istifade ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Benden önceki konuşmacı arkadaş da keşke birtakım sözlerini değil -yaşı da elveriyor- 1970’ten itibaren bütün sözlerini ilke olarak almış olsaydı, o sıralarda değil bu sıralarda otururdu diye düşünüyorum.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Allah korusun!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Nazım imar planlarını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak, uygulama imar planlarını ve parselasyon planlarını yapmayan ilçe ve ilk kademe belediyelerine planlarını yaptırmak veya yapmak büyükşehir belediyelerinin görevidir. Bunun yanında, belediyelerin görevini yapmaması durumunda veyahut özel durumlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilidir.

İmar konusu, teknik bir konu olmakla birlikte, aynı zamanda sıkıntılı bir konudur. Farklı siyasi partilere mensup birçok belediye başkanının ve imar komisyonu üyesi belediye meclis üyelerinin bu tarzda konularla ilgili yargı üzerinde ne yazık ki karşı karşıya kaldıklarını biliyoruz. İmar konusu kendi içinde bir mevzuata tabidir ve bütün, hangi kurumlardan yapılırsa yapılsın, askı ilan süresi içinde herkes tarafından idare mahkemesinde dava açma hakkı bulunmaktadır.

Evet, birileri Türkiye üzerine bir oyun oynamaya başladı. Bu oyunla, Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası terör örgütlerine yardım yapan bir devlet olarak göstermeye çalıştılar. Bunun yanında devlet kurumlarının zaaf içerisinde olduğunu göstermeye gayret ettiler. Oyunun bir bölümü de istikrarı bozmak ve siyasi iktidarı yıpratmaktı. Bunun için de yolsuzluk ve rüşvet iddialarını ortaya attılar. Herkesin tek bir amacı vardı; büyüyen, ilerleyen Türkiye’ye, 2023 hedefine giden Türkiye'ye engel olmak.

17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk kılıfına büründürülmüş seçim endeksli operasyon, tarihin karanlık sayfalarında yerini alacaktır. Nasıl ki bizler 1960 ihtilalini bugün lanetliyorsak, 1971 muhtırasını eleştiriyorsak, 1980 darbesine karşı duruyorsak, “28 Şubat” denildiğinde hep beraber lanetliyorsak, 17 ve 25 Aralıkta yapılanlar da seçilmiş meşru bir iktidarın, seçim dışında, seçim endeksli bir şekilde düşürülmeye çalışılmasıdır; bu sebeple darbedir ve lanetliyoruz.

28 Şubat postmodern darbesi, bizzat yaşadığım, kimliğimin ve kişiliğimin oluşmasında çok etkili bir süreçtir. 28 Şubat sürecinde kimlerin aktif olduğunu, kimlerin önemli olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Ben bir kere daha buradan ifade etmek istiyorum: Bugün bu sıralarda oturan, bu kürsüye her çıktığında demokrat tavırlarla ahkâm kesen beşli çete vardı; hepiniz biliyorsunuz, bir kısım medya vardı; o mutlu azınlık olan, faizden nemalanan, yatırım yaparak değil faizle para kazanmaya çalışan, bu milletin ümüğünü sıkmaktan zevk alan İstanbul sermayesi vardı; darbecilere kol kanat geren, “Darbecilere okullarımızı ve dershanelerimizi vermeye hazırız.” diyen, seçilmiş iktidara “Beceremediniz, artık gidin.” diyen o malum örgüt vardı ve birtakım siyasiler, dışarıdan destek verenler, o istifalarla kurulan hükûmete destek verenler ve yüksek rakımlı tepe vardı.

Bugün, bu darbenin üzerinden on yedi yıl geçmiş olmasına rağmen, son darbe girişiminin içinde yine aynıları var; bakıyoruz, bir kısım medya yine manşetleriyle var. Şimdi, birlikte, ne yazık ki cemaat medyası da var, İstanbul sermayesi var, bürokraside örgütlenmiş malum yapı var. Ama, bu yapının hesaba katamadığı bir şey var: Dik duran, her türlü demokrasi dışı darbeye ve müdahaleye karşı dik duran bir lider, Recep Tayyip Erdoğan var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun yanında, onunla birlikte yol yürümekten mutlu olan ve onunla birlikte yol yürüyecek bir ekip var ve milletin değerlerine sahip çıktığı için, milletin değerlerini kalbinde hissettiği için milyonlar var. İşte bunu hesaba katamadılar, bunu küçümsediler.

Değerli arkadaşlar, bizler siyaset yapıyoruz, milletin bizzat temsilcisi olarak millete hesap veriyoruz, açık ve şeffafız. Bir konuda, bir olayda benim ne düşündüğümü hem buradaki insanlar biliyor hem tüm dünya biliyor çünkü dünya görüşümüz herkesçe malum. Ama birileri eğer diyorsa ki “Ya, siz namaz kılıyorsunuz ama kılmayın, kılmayabilirsiniz; oruç tutuyorsunuz ama tutmayabilirsiniz çünkü tedbir yapacaksınız.” veyahut da “Siz, normalde size göre içki haram olmasına rağmen içki de içebilirsiniz.” diyorsa, işte burada bir sorun vardır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kim diyor onu, kim, kim?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Çünkü, burada önemli olan şunu demektir: “Siz devletin etkili, yetkili ve stratejik kurumlarına, en üst makamlarına geldiğiniz zaman, işte o zaman kendinizi açık edeceksiniz. O makamları ele geçirdiğimizde, o zaman yönetimi ele geçirmiş olacağız.” Ve bu stratejiyle hareket ediyorsa böyle bir yapı, dünyanın neresinde olursa olsun, iktidarda hangi siyasi parti olursa olsun, işte buna dur der ve biz de dur diyoruz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – On iki yıldır niye müsaade ettin?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Siz bu milletin makamlarını kullanacaksınız, bu milletin vergilerinden elde edilen maaşları alacaksınız ama emir ve talimatı ya birim imamından ya da bölge imamından alacaksınız. Bu paralel devlet kurmak değildir de nedir Allah aşkına?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, Hanefi Avcı’yı niye içeriye attınız, Hanefi Avcı’yı? Bunları Hanefi Avcı söyledi yıllar önce, cezaevine attınız.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Ey bu örgütün, paralel devletin trenine vagon olan Cumhuriyet Halk Partisi, adaylarınızı bu örgüt belirlemedi mi?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hanefi Avcı’yı niye attınız içeriye?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Sizin İstanbul adayınızı, Ankara adayınızı kim belirledi?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ayıp ya!

HAMZA DAĞ (Devamla) – İstanbul sermayesi bu adayları belirlemedi mi?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yolsuzluk var mı yok mu, yolsuzluk?

HAMZA DAĞ (Devamla) – 28 Şubatın hızlı aktörlerinden Hüsamettin Özkan’ın evinde yapılan toplantıları sağır sultan bile duydu be.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yolsuzluk var mı, yolsuzluk?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Ey CHP, şimdi siz sırf iktidara zarar verebilmek adına bu şantaj çetesine destek veriyorsunuz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Yolsuzluk var mı?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bakın, bu ülkede yasal görünümlü yasa dışı dinlemelerle, montaj ses kayıtları ile siyasete ayar vermeye kalkanlara destek olursanız, emin olun ki sizin partinize de nasıl ayar vermeye çalışmışlarsa bundan sonra da ayar vermeye devam edeceklerdir. Siyaseti siyaset dışı yollardan şekillendirmeye çalışmanın her türlüsü millî iradenin gasbedilmesidir. Milletin sizi iktidara getirmesi için çalışın, şantaj ve tehditten medet ummayın.

Değerli arkadaşlar, çok değil, birkaç yıl sonra hepiniz bize dua edeceksiniz, “İyi ki dik durmuşsunuz.” diyeceksiniz, ”Diklenmeden dik durmuşsunuz.” diyeceksiniz, “Bu ülkeyi, demokrasiyi ve cumhuriyeti bu belaya karşı iyi ki savunmuşsunuz.” diyeceksiniz. Ama içinizden yine birileri çıkacak çünkü bu kürsüden defalarca söylediler: “2002’de mağdur idiniz, seçim kazandınız; 2007’de mağdur idiniz, yine seçim kazandınız.” Hatta daha öteye gidip, “27 Nisan bildirisini siz yayınladınız.” diyecek kadar öteye gittiniz mağdur edebiyatı yapmak için. Ve şimdi siz diyeceksiniz ki… Biz, inşallah, 2014 ve 2015’te alacağımız oylarla…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yine mağdursunuz.

HAMZA DAĞ (Devamla) – “Gezi’yi de 17 Aralığı da 25 Aralığı da siz yaptınız” diyeceksiniz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yine mağdursunuz.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Ama tarih, duruşunuzu çok iyi kaydediyor ve sizi affetmeyecek.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Millet hırsızlığa prim vermez, millet hırsızlığa prim vermez.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yine mağdursunuz, yine.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bu parti nasıl 27 Nisanda yanında hiçbir siyasi parti olmamasına rağmen 28 Nisanda dik durmuşsa, şimdi de bu örgütün yaptığı bu darbe girişimine karşı, HSYK Kanunu’yla, MİT Kanunu’yla ve hukuk içinde her türlü duruşu ortaya koymaya devam etmektedir.

Aslında, bu süreçte siyasiler olarak yanımızda olması gerekenler, ne yazık ki, karşımızda olmanın ötesinde, işte, bu kürsüden hep Yüce Divanla bizi tehdit ettiler. Ve diyorum ki: 28 Şubat sürecinde nasıl siz bize her türlü tehdidi yapmışsanız, topla, tüfekle, tankla ve beyaz Toros’la bize gelmişseniz ve biz ona rağmen kendimizi gizleme gereği hissetmemişsek o üniversite yıllarımızda, inşallah bu süreçte de aynı şeyi yapacağız. Ama biz üniversite yıllarında kendimizi gizlemeden “Biz buradayız.” derken birileri ne yapıyordu biliyor musunuz? İsimlerini bile saklamışlardı. Onlar, takiye için “tedbir” dediler ve şimdi cumhuriyet savcısı ve hâkim olarak görev yapıyorlar. Ama bunlar cumhuriyetin savcısı olmadılar…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayenizde, sayenizde.

HAMZA DAĞ (Devamla) – …camianın savcısı oldular.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sizin kararnamelerinizle onlar oraya geldi.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bunlar, Türk milleti adına karar vermenin ötesinde, camia adına karar verir noktaya geldiler.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman aklınız neredeydi?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bizi izleyen, bizi takip eden çok değerli milletimiz, bu yapıya gönül veren arkadaşlar, tabanda samimi olarak Allah rızası için çalışan, dünyanın değişik yerlerinde…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ama güzel bir itirafta bulundu, kutlamak lazım.

HAMZA DAĞ (Devamla) – …samimi uğraş veren vatandaşlarımız; sizin iyi niyetiniz üzerine bina edilmiş bu…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – İtiraf güzel.

HAMZA DAĞ (Devamla) – …yapı, çürük bir yapıdır.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kutluyorum, güzel bir itiraf.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bu milletin içine, bu milletin değerine hakaret edenler sızmıştır. Aynı zamanda, bu milletin ve devletin devamını istemeyen uluslararası örgütler sızmıştır.

Bizler uzun adamın arkasındayız, bu millet de uzun adamın arkasında olmuştur ve uzun adamı, Allah bu millete sevdirmiştir. Sevdirdiği için, 1994’te, 2002’de, 2007’de, 2011’de onu her zaman muzaffer kılmıştır ve Allah, uzun adamı bize sevdirmeye devam edecek, bundan sonra da bizler, kalbimizde bu sevgi olduğu sürece uzun adamla birlikte yol yürümeye, 2023, 2053 ve 2071 hedeflerini bu ülkeye kazandırmaya devam edeceğiz diyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yürütmeye devam edemezsin, yürütmeye devam edemezsin.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dağ.

Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu.

Buyurunuz Sayın Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin yolsuzluklar ve rant lobisi üzerine vermiş olduğu grup önerisi üzerine, önergenin lehinde olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yolsuzluklar gündemimizde hep vardı ama ağırlıklı olarak gündemimize ne zaman girdi, kısa bir geçmişe dönüp bakalım. 17 Aralık sabahı, Hükûmetin bazı bakanlarının çocuklarının evlerinde aramalar yapıldığı, Hükûmete yakın bazı iş adamlarının tutuklandığı, gözaltına alındığı bilgisiyle uyandık ve Hükûmete yakın iş adamları ve bakan çocuklarının evinde adam boyu dolarların ayakkabı kutularında olduğunu gördük ve Hükûmet, bu yolsuzluk soruşturması karşısında bu yolsuzluk soruşturmasının bir “darbe” olduğunu söyledi ve hemen ardından, cumhuriyet tarihinde görülmemiş sürgünler başladı, savcılar görevden alındı ve Hükûmet, muhalefetin ve ana muhalefetin bu yolsuzluk delillerini dile getirmesine büyük tepki gösterdi.

Değerli arkadaşlar, biz yolsuzlukları, “paralel yapı” -siz nasıl adlandırıyorsanız artık- “Haşhaşiler”, “virüsler”, ne diyorsanız eski koalisyon ortaklarınıza, onlardan öğrenmedik. Biz, bu yolsuzlukları yıllardır bu kürsülerden sizlere belgeleriyle anlatmaya çalıştık. Hepiniz buradaydınız. Hepinize belgeleri gösterirken sizler, bize fiilî ve sözlü sataşmalarla, bu yolsuzlukları anlatmamıza engel oldunuz.

Şimdi, kısa bir geçmişe dönelim, sizlere neler anlattık biz? Değerli arkadaşlar, iktidara geldiğinizde özelleştirmelere başladınız. 50 milyar dolarlık millî varlıklar “özelleştirme” adı altında satıldı. Cumhuriyet tarihinin yokluk yıllarında, sizden önceki bütün iktidarların emekleriyle, halkın çabalarıyla oluşmuş 50 milyar dolarlık millî varlık satıldı.

HARUN KARACA (İstanbul) – 2002’den önce kaç tane satıldı?

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Özelleştirme Kanunu diyor ki: “Bir millî varlık satılmadan önce, onun değerinin tespit edilmesi gerekmektedir ve bu değerleme raporlarının açıklanması gerekmektedir.” Kanunun açık hükmü budur. Değerli arkadaşlar, TELEKOM’un değerleme raporunu niye açıklamıyor musunuz? TÜPRAŞ’ın, SEKA’nın değerleme raporunu neden açıklamıyorsunuz? Millî varlığımız kaç para ediyordu, siz kaç paraya sattınız, bunu öğrenmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, tarihin en büyük özelleştirmeleri ve benim gözümde en büyük yolsuzluklarından biri, TELEKOM özelleştirmesi sırasında, siz “Satmadık, kiraladık, yirmi beş yıllığına kiraladık.” dediniz. Peki, satılmamış ve kiralanmış bir varlığımızın gayrimenkulleri gözümüzün önünde satılırken neden hiçbir şey demediniz? Kimin hakkı vardır ki kiralanmış bir millî varlığımızın gayrimenkulleri satılsın değerli arkadaşlar?

Hatırlayın, TEKEL özelleştirmesi vardı. TEKEL’in bir fabrikasını 280 milyon dolara sattınız ve sizden satın alan iş adamları 280 milyon dolara aldığı TEKEL fabrikasını dokuz ay sonra 1 milyar dolara sattığında hiç mi içiniz sızlamadı? Hiç mi düşünmediniz biz bu TEKEL’i değerinin altında sattık ve alanlar dokuz ay içerisinde fahiş bir kâr elde ettiler ve onların sattıkları da üç yıl sonra 280 milyon dolara satılan TEKEL fabrikasını 2,5 milyar dolara satarken siz kendinize sordunuz mu arkadaşlar?

Eti Maden İşletmelerini sattığınızda, Eti Maden İşletmelerinin içerisine promosyon olarak baraj koydunuz mu arkadaşlar, bu konuda yargı bir karar verdi mi arkadaşlar ve o baraj bir millî varlık mıydı değerli arkadaşlar?

SEKA’yı 1,1 milyon dolara sattıktan sonra siz, sadece SEKA’nın 185 tane lojmanı, 2 milyon metrekareye yakın arazisi var mıydı değerli arkadaşlar ve bu SEKA özelleştirmesi iptal edilmesine rağmen, siz özelleştirmenin iptal kararları uygulanmasın diye burada yasa çıkardınız mı değerli arkadaşlar? Bunlar yapıldı değerli arkadaşlar. Bizim elektrik şirketlerimiz, doğal gaz şirketlerimiz özelleştirilirken, bu şirketlerin kasasında para unutularak özelleştirilen şirketlerin sahiplerine bu paralar aktarıldı mı değerli arkadaşlar ve bu elektrik şirketleri, alacaklarını zamanında tahsil etmeyerek, devletin kontrolünden çıktıktan sonra, özel şirketlerin eline geçtikten sonra bu alacakları tahsile başladı mı, kamunun alacakları gitti mi elinden? Toplu Konut İdaresinde 7 projede devletin arsalarının fiyatları düşürülerek ve inşaat maliyeti şişkinleştirilerek 774 milyon zarar edildi mi ve bu zarar karşılığında Sayıştayın kapı gibi bir raporu var mı arkadaşlar? Evet, var ve peşinden Başbakanlık Teftiş Kurulu bu zararı tespitten sonra, sadece devletin arsalarını düşük gösteren değerleme uzmanlarının belgesini iptal ve memurlara uyarı cezası verirken bu Mecliste kimse bir şey söylemedi, iktidar vekilleri bunu suskunlukla izlediler değerli arkadaşlar. 774 milyon zarar veren, bu millî varlıklarının yok edilmesini sağlayan memurlar uyarı cezası aldı ama aynı tarihte bebeği için mama çalan yoksul bir anne nezarete atıldı, baklava çalan çocuklar hüküm giydi. Böyle adaletsiz bir düzenin içerisinde kaldık değerli arkadaşlar.

Burada size KC Group yolsuzluğunu anlattım. İstifa eden veya azledilen Bakanınız buradaydı. Hep beraber bana bağırdınız, hep  beraber sataştınız. TOKİ’de yolsuzluk var dedim, kabul etmediniz. Yirmi gün sonra, belgelerini de ortaya koyduktan sonra Bakanınız bu yolsuzluğu kabul etmek zorunda kaldı. “Evet, biz dolandırıldık. 106 milyon lirayla 60 milyon lira zarar var.” dedi, değil mi değerli arkadaşlar? Gazetelere manşet oldu. İki gün sonra, tıpkı bugün yaptığı gibi, Bakanınız çark etti. “Hayır, yolsuzluk yokmuş, iftira var.” dedi ve ne dedi? “Başbakan beni fırçaladı, yolsuzluğu kabul ettiğim için Başbakan beni fırçaladı.” dedi.

Değerli arkadaşlar, TOKİ’yi 60 trilyon dolandıran bu firmaya, dolandırdıktan sonra, 450 milyon liralık yeni ihale verilip verilmediğini eski bakanınız Erdoğan Bayraktar’a sormanızı rica ediyorum. Sorun bakalım, dolandırıcılara hangi cesaretle yeni ihaleler vermiş?

Ankara’da hemen şurada, Eskişehir yoluyla Konya yolunun kesiştiği binanın, “Pasifik Next” adı verilen binanın kime ait olduğunu biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Partinizin MKYK üyesi bir hanımefendinin eşine aittir. Ve emsal araziler yüzde 55, yüzde 60’la verilirken 1 milyar doların üzerinde olan bu proje yüzde 30’la verildiğinde vicdanların sızlaması gerekiyor değerli arkadaşlar. Burada büyük bir kamu zararı var. Olmasa dahi, bir partinin MKYK üyesinin eşinin o projelerde olmaması gerekiyor. Peki, bu şirkete dönüp baktığımızda ne görüyoruz? Ankara Büyükşehir Belediyesinin gıda ihalesini almış ve fahiş fiyatlarla Ankara Büyükşehir Belediyesine peynir, zeytin verdiği için Sayıştay sorgusundan geçmiş. Ve bu şirket, Halkbank ve Ziraat Bankası kredileriyle bu binayı yapmış. Ve bu bina, ne yazık ki, Başbakan Erdoğan’ın lansmanına tabi tutulmuş, reklamı Başbakan Erdoğan tarafından yapılmış; son derece de üzücü arkadaşlar.

Fakir aileler üzerinden yapılanlar yürek sızlatıcı. Sorun İstanbul’daki gıda ihalesini, şimdi milletvekiliniz olan hangi iş adamı vermiş ve bu milletvekili, o dönem İstanbul Büyükşehir Belediyesinin şirketlerinde yönetim kurulu üyesi mi? Fakir ailelere kömür dağıtılırken, bu kömür yolsuzluğunu aklamak için burada yasa çıkarmak sadece yasama organını, gazi Meclisi kirletmek anlamına gelmektedir değerli arkadaşlar. Yoksula dağıtılan gıdadan, yoksula dağıtılan kömürden yolsuzluk olur mu? Bunun nasıl da üzerine gitmeyiz? Âşık Mahsuni’nin dediği gibi “Yoksulun sırtından doyan doyana/Bunu gören yürek nasıl dayana/Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana…” Biz söyleyeceğiz, susmayacağız, söyleyeceğiz!

Ve çürümüş bir düzenle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar. Bozulmuş, çürümüş, yasaması bozulmuş, yürütmesi bozulmuş, yargısı bozulmuş, yolsuzluk yasalarının peşi peşine çıkarıldığı, zengin iş adamlarının yargıda asla hüküm giymediği, yürütmenin yolsuzluklarının sekretaryasını tutar bir hâldeki bir çürümüş düzenle karşı karşıyayız ve bu çürümüş düzen, yüzümüze tokat olarak çarpıyor. Van’daki, babasının heybesinde musalla taşına giden Muharrem’le yüzümüze tokat gibi çarpıyor. Tek göz odada, kerpiç evde, camı kırık odada, kırk günlük ve kimliği olmayan Ayaz bebek de yüzümüze tokat gibi çarpıyor. 2 çocuğunu ısıtamadığı için, ellerine saç kurutma makinesini verip Adana’da, yan odaya geçip kendini asan bacımızla bu çürümüş düzen hepimizin suratına tokat gibi çarpıyor. Bu çürümüş düzeni değiştirmek zorundayız. Yasamada değiştirmek zorundayız, yürütmede düzeltmek zorundayız, yargıda değiştirmek zorundayız.

Ve son gün, bu çürümüş düzenin idam sehpasına tekme atan Deniz Gezmiş’in bugün doğum günüdür. Deniz yoldaş, doğum günün kutlu olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kim astı onu? 30 tane CHP vekili imza attı ona! Aykut Bey, 30 tane CHP vekilinin imzası var!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğdu.

Aleyhinde, Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yurttaş.

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ve bizleri televizyonları karşısında izleyen değerli halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Son bir yıl içinde ülkemiz üzerinde oynanan oyunların arka planını incelediğimizde, hep, Türkiye'nin gelişimini ve büyümesini istemeyen ve engel olmaya çalışan güçlerin olduğunu görürsünüz. Ne zaman ki Türkiye, tarihsel rolünü tekrar hatırlayıp gücünün farkına vardığında, mutlaka karşısına engeller çıkarılmaya başlanmıştır. On bir yıllık iktidarımız boyunca AK PARTİ, bölgesinde ve dünyada Türkiye’yi istikrarlı bir konuma taşımış, bu pozisyon değişikliği ülkenin küresel ekonomide itibarını artırmış, faizler ve enflasyonun düşmesine önemli katkı sağlamıştır. 17 Aralık, millete ve AK PARTİ’ye yapılan operasyonun nedenlerinin başında, önceki dönemlerdeki yüksek faiz gelirine alışmış finans sektörünün AK PARTİ dönemindeki kaybı gelmektedir. Siz eğer eskiden olduğu gibi IMF’den borç almaya devam eder ve IMF kapısında el açarsanız sizden iyisi yoktur ama 23,5 milyar dolarlık borcunu öder ve 5 milyar dolar borç verir  duruma gelirseniz, bu, birilerinin hoşuna gitmeyecektir. İsrail’i dünyanın jandarması olarak kabul eder, yaptığı zulümlere ses çıkarmazsanız sizden iyisi yoktur ama onlara kafa tutar ve Davos’ta “…”(x) diyerek tepkinizi tüm dünyanın gözü önünde gösterirseniz, üstüne üstlük, yaptıkları için sizden özür diletirseniz, işte o zaman önünüzü kesmeye çalışanlar olacaktır.

Dünyadaki 170 ülke hakkında üç beş ülkenin karar vermesine ses çıkarmaz ve kuzu kuzu oturursanız, etken değil, edilgen bir ülke olursanız size kimse karışmaz, adınız bile duyulmaz ama “Dünya, 5’ten büyüktür.” diyerek haksızlığa başkaldırırsanız, gücü ve sözü ellerinde bulundurduklarına inananlar bundan rahatsız olacaklardır.

Mısır’da darbeci Sisi’nin yaptıklarına ses çıkarmaz, milletin üzerine kurşun yağdırmasına göz yumarsanız, siz cici devlet olursunuz ama halkın oylarıyla iktidara gelen Mursi’ye ve demokrasiye destek verirseniz, birilerinin nasırına basmış ve rahatsız etmiş olursunuz.

Suriye’de halkının üzerine kimyasal silahları boşaltan Esed ile birlikte olursanız, onunla fotoğraf çektirirseniz size kimse karışmaz ama mazlum Suriye halkının yanında yer alır ve sınırlarınızı o zulümden kaçanlara açarsanız, işte, o zaman istihbarat örgütlerinin hoşuna gitmez ve başınıza belalar açmak isteyenler ortaya çıkacaktır.

Eski tek şerit yollarda, eski raylar üzerinde “Kara tren gecikir, belki hiç gelmez.” türküsünü söylemeye devam ederseniz “cuf, cuf” diye giden, yol alan kara trenlerde yolculuk ederseniz, kimse sizden rahatsız olmaz ama yüksek hızlı trenleri, bölünmüş yolları hizmete sokarsanız, birilerinin ayağına basmış olursunuz ve ülkenize musallat olurlar.

“Eski hamam, eski tas” diye size biçilen role razı olur, “hasta adam” olmaya devam ederseniz problem yoktur ama yüzyılın rüyasını gerçekleştirmek için rüyadan uyanır ve yüzyılın projesi Marmaray’ı hayata geçirirseniz, uluslararası güç odaklarına danışmadan, usta adam edasıyla üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul’u yapmaya başlarsanız, işte, o zaman düşmanlarınızın sayısı artmaya başlayacaktır.

Eskiden olduğu gibi, bir kısım medya patronlarından emir alır, pijamalı medya patronunun ayağına giderseniz sorun yok ama milletten başka hiçbir güç tanımaz ve dik ve omurgalı duruşunuzla ve gerektiğinde masaya yumruğunuzu vurursanız, bu, birilerinin hoşuna gitmeyecektir ve başınıza çorap örmeye kalkacaklardır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Paralar ne olacak, paralar? Dik dur, dökülecek…

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - Bu ülkede, Cumhurbaşkanının, birtakım güç odaklarının gizli kapılar ardında aldığı kararla oldubittiye getirilerek seçilmesine razı olur, 367 garabetine sessiz kalırsanız sorun yok ama siz Anayasa’yı halkın oyuyla değiştirir ve halkın oylarıyla Cumhurbaşkanını seçmeye kalkarsanız, bu, birtakım güç odaklarının hoşuna gitmeyecektir. Ki bundan sonra halkın kültür ve manevi değerlerine saygısı olmayan, Anadolu insanının özelliklerini taşımayan hiç kimse o makama seçilemeyecektir. Bunu bilen birtakım azınlığın, milletin takdiri, hoşuna gitmemiştir, gitmeyecektir.

Merkez Bankasının ve bankaların kasasının birileri tarafından boşaltılmasına ses çıkarmazsanız sorun yok ama devletin bankasını zarar vermekten kurtarır ve halka hizmet için yarışır konuma getirir ve kâr üstüne kâr etmeye başlarsanız, Merkez Bankasının 27,5 milyar dolarlık gelirini 136 milyar dolara çıkarırsanız, birtakım faiz ve sermaye lobisinin hiç hoşuna gitmezsiniz.

Evinizde oturur, pasaportunuzu göstermekten çekinirseniz, ihracat diye bir derdiniz olmazsa sorun yok ama her yurt dışı gezisinde yanınıza yüzlerce iş adamını alır, ülke ülke dolaşır ve ay yıldızlı pasaportunuzu gururla göstermeye çalışırsanız, işte, o zaman sizden hoşnut olmayanlar olacaktır.

1999 depreminde olduğu gibi, kendi ülkenizdeki depreme müdahale edemez, hep başkalarına el açar ve yardım ederseniz size kimse karışmaz ama Somali’deki aç biilaç insanlara, Arakan’daki mazlumlara, Filistin’deki yaralı çocuklara el uzatır ve alan el değil veren el olursanız, bu, kendini dünyanın patronu görenlerin hoşuna gitmeyecektir.

Anadolu coğrafyasında terör örgütlerinin cirit atmasına ses çıkarmaz, her gün ülkenin bir bölgesinden şehit cenazelerinin gelmesine sadece gözyaşı döker ve çözüm için çalışmazsanız sorun yok ama ülkede akan kan ve gözyaşına “Dur.” der, “Analar ağlamasın.” der, herkesi bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı yapmak için millî birlik ve kardeşlik projesini hayata geçirirseniz, terörden, uyuşturucudan, insan ticaretinden, şehit cenazelerinden medet umanlar ve beslenenler rahatsız olacaklardır.

Her kim ne yaparsa yapsın, bu millet, oyunu bozacak ve ülkesi üzerinde süfli emelleri olanlara ilk seçimlerde gerekli dersi verecektir. Bu fırtına ve toz bulutu dağılacak ve ülkemiz, bölgesinde söz sahibi olacak, yoluna devam edecek, hiç durmadan devam edecektir. Gerçek kaptan, fırtınalı havada belli olur; usta kaptan Recep Tayyip Erdoğan, ülkesini sakin limanlara ve bahara kavuşturacaktır. Her zamanki gibi, milletin dediği olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Milliyetçi Hareket Partisinin önerisinin aleyhinde söz aldım. Lafla milliyetçilik olmaz, işaretle milliyetçilik olmaz. Gerçek milliyetçi, vatanını en çok seven ve görevini en iyi yapandır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Rıza’dan en çok para alandır!

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - Milliyetçilik, ay yıldızlı pasaportunuzu gururla taşımaktır, TİKA vasıtasıyla ata yadigârına sahip çıkmaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şu paraları nerede sıfırladınız bir anlatın bakalım. Nerede sıfırladınız paraları? Para milliyetçileri sizi, avro milliyetçileri sizi!

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - Muhalefetin her türlü eleştirisine evet ama hakaretlere hayır diyoruz. Yolsuzluk çamuru bize yakışmaz, AK PARTİ’ye yapışmaz; millet AK PARTİ’yi biliyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Rıza da biliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rıza da biliyor sizi! Havuz medyası! “Alo Fatih”çiler!

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - Muhalefete sesleniyorum: Dün Mecliste taşıdığınız o pankartları, İstanbul büyükşehir belediye başkan adayınızın kapısına asmanızı tavsiye ediyorum, kapısına ve görebileceği bir yere asmanızı tavsiye ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Alo babacığım, nasıl sıfırlayayım?”

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - Siyaset, sandığa ve sandık sonuçlarına saygı duymakla, demokrasi içinde kalmakla, millî iradeye tabi olmakla yapılır…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milleti kandıramayacaksınız, aldatamayacaksınız. Milletin hakkına hukukuna el uzatanlardan hesap sorulacak.

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - …çetelerin, terör örgütlerinin, sokak eylemlerinin, Türkiye düşmanı odakların vesayetinde, onların talimatları doğrultusunda siyaset yapılmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Telefon geldi…

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – Tek amacı AK PARTİ’yi yıpratmak, AK PARTİ’yi karalamak ve Hükûmeti kötülemek olanlara, hiçbir projesi olmayanlara millet her zaman olduğu gibi yine gereken cevabı verecektir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen onları Rıza’ya anlat, bana anlatma. 

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - 30 Mart bu millet ve vatan üzerinde oynanan oyunlara milletin oylarıyla cevap vereceği, oyunu bozacağı gün olacaktır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kimse vatan üzerinden oyun oynamıyor hemşehrim ya, kimse vatan ve millet üzerinden oyun oynamıyor.

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – 30 Martta Sayın Başbakanımız yine yeni bir balkon konuşması ile Bosna’yı, Mısır’ı, Filistin’i, Suriye’yi, Arakan’ı selamlayacak…

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolar üzerinde mi?

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – …“İzmir’e selam olsun.” diyecek, “Manisa’ya selam olsun.” diyecektir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Diyarbakır, Diyarbakır.

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – “Diyarbakır’a selam olsun.” diyecektir.

30 Martta, değerli dostlar, Karadeniz’de horon, doğu ve güneydoğuda halay çekeceğiz inşallah.

AHMET YENİ (Samsun) – İnşallah.

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – 30 Martta Ege’nin efeleri, zeybek oynayacaktır zeybek! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi havuz medyası hadi! İhale fesatçılarına yer yok. Rüşvetçilerden hesap sorulacak.

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – Artık, Sakarya ayağa kalktı, artık, Sakarya şahlandı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin malına el uzatan haramzadelerden hesap sorulacak. Bu hesaptan kimse kaçamayacak.

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – Şehirlerin sakinleri, şehirlerin sahibi olmaya başlamıştır. Yeter, söz de karar da milletindir diyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi savcıyı ayarlasanız, hangi hâkimi ayarlasanız bu hesap sorulacak, bunu savunanlardan da hesap sorulacak.

MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – Hepinizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, MHP önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyorum (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yurttaş.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ağa, en büyük milliyetçi sizsiniz, Rıza’dan İran parasını alıyorsunuz. Bana göre milliyetçisiniz. Doğru bir iş. İran dövizini alıyorsunuz, doğru, milliyetçisiniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika… Bir dakika sessiz olursanız…

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi adına şimdi değil de bundan önce çıkan sözcü, Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkan adaylarının belli çevreler tarafından belirlendiğini ifade etmek suretiyle, partimize gerçeğe aykırı bir şekilde bir sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum efendim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ne zaman oldu o ya? Hiç öyle bir şey yok.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Hangi konuşmacı?

BAŞKAN – Evet, efendim, buyurun.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel seçim yaklaşıyor, yaklaşan yerel seçimlere doğru Adalet ve Kalkınma Partisinin büyük bir telaş içerisinde olduğunu görüyorum.(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gerek İstanbul’da gerekse Ankara’da Cumhuriyet Halk Partisi, büyükşehir belediye başkanlığını kazanacak şekilde oradaki yerel iktidara doğru yürüyor. Hem Mustafa Sarıgül hem de Mansur Yavaş, halkın isteğiyle Cumhuriyet Halk Partisinin adayı olmuştur ve…

MUSTAFA AKIŞ (Konya) – Muharrem İnce niye itiraz etti? Muharrem İnce’ye sor. Muharrem İnce ne dedi?  Mansur Yavaş’a Muharrem İnce dedi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını kaybetmek telaşında olan Adalet ve Kalkınma Partisi…

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Sayın Başkan, rüyanızda, rüyanızda!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisinin adaylarını nasıl yıpratırım endişesine kapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HARUN KARACA (İstanbul) – Muharrem İnce’ye sor, Muharrem İnce’ye!

BAŞKAN – Lütfen, sessiz olalım…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Onları göreceksiniz, asıl bunları söyleyenlerin hâline ben üzülüyorum.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Üzülme, üzülme, öyle bir şey olmayacak çünkü.

HARUN KARACA (İstanbul) – Muharrem İnce’ye sor, senin haberin yok galiba!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – On iki yıl süreyle cemaatle kol kola girip onları onore edip, onlarla beraber namaza durup, onlarla beraber camiye gidip, “Bir emriniz var mı Hoca Efendi?” deyip…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Namaza mı başladınız?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …on ikinci yılda bütün bunları bir kenara atıp onları bu şekilde hedefe koymayı ikiyüzlü bir siyaset olarak görüyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kılıçdaroğlu söyledi onları.

HARUN KARACA (İstanbul) – Galiba sizin haberiniz yok, Muharrem İnce’ye sorun!

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sarıgül’ün dosyaları nerede, dosyaları?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – İnsanlar siyasette olsun, özel yaşamında olsun tutarlı olurlar, bir adım atmış ise o adımın devamını getirirler.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sarıgül’ün dosyaları nerede?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – “Ben iyiyim, cemaat kötü.” algısını hiç kimse yutmuyor. Ne zamandan beri söylemeye başladınız? 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasından sonra.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sarıgül’ün dosyaları nerede, cevap versene?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Siz hem 30 Martta hesap vereceksiniz ama ondan önce veya ondan sonra mutlaka yargıda  bunun hesabını vereceksiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

HARUN KARACA (İstanbul) – Biz 30 Martta hesabımızı veririz, siz nerede vereceksiniz?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – O önünde resim çektirdiğiniz dosyalar nerede? Sen, Genel Başkanına söyle, o resmi sana göndersin.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hiç cevap vermiyorsunuz, ayıp yani!

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, biraz önce konuşan hatip, 1999 depreminden bahsederek…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Genel Başkanının, önünde resim çektirdiği dosyalar nerede? Hadi söyle.

BAŞKAN – Sayın Bal, duyamıyorum.

Lütfen sessiz olursanız, Sayın Bal’ın ne dediğini duyabileceğim.

FARUK BAL (Konya) – Biraz önce konuşan hatip, 1999 depremini kastetmek suretiyle, ifade etmek suretiyle o dönemin hükûmetini ilzam eder şekilde konuşmuştur ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşmıştır. Cevap için söz istiyorum.

BAŞKAN – Hükûmet dönemiyle ilgili.

FARUK BAL (Konya) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal.(MHP sıralarından alkışlar)

5.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, burada millet adına söz alıp konuşurken doğruları konuşmak lazım. 1999 depremi iki vuruş ile Türkiye’yi, özellikle Marmara Bölgesi’ni vurmuştur ve Türkiye’nin bu sanayi bölgesinde çok ciddi bir tahribat yaratmıştır. Bu nedenle de “asrın afeti” olarak nitelendirilmektedir. 1995 yılında da benzer bir deprem Kobe’de olmuştur. O dönemin 57’nci Hükûmeti iki ayrı yerde meydana gelen bu büyük depremin yaralarını çok büyük bir çaba, çok büyük bir gayret ile sarmayı başarmıştır.

Nasıl? Benim sorumlu olduğum bakanlıkta 11 bin konutu bir yıl içerisinde yapıp hak sahiplerine teslim ederek, Bayındırlık ve İskân Bakanımızın -o tarihteki ismi- 40 bin konutu bir buçuk yılda yapıp hak sahiplerine teslim ederek. Yine, benim sorumlu olduğum Toplu Konut İdaresinin yapmış olduğu kredilendirme nedeniyle 70 bin yarım kalmış kooperatif evi bölgede tamamlanıp hak sahiplerinin oturmasına imkân vermek suretiyle. Bütün bunlar dokuz on ay gibi kısa zamanlarda yapılmıştır. Japonya’dan gelen bir heyet, 1995 yılında Kobe’de meydana gelen depremin yaralarını saramamış iken, Türkiye’nin 2001-2002 yılında bu depremin yarasını nasıl sardığını hayranlık içerisinde ifade etmiştir.

Şimdi, Bingöl’de deprem meydana geldi, değil mi, küçük bir deprem? Van’da deprem meydana geldi, değil mi? Aradan dört yıl, beş yıl geçti, hâlâ, yaraları sarılacaktır, hâlâ konteynerde yatan insanlar vardır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi canım, siz de ya! Depremin altında kaldınız, depremin altında kaldınız!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz temizledik onları!

FARUK BAL (Devamla) – Hâlâ çadır yangınlarında ölen insanlar vardır. Bunları bilerek konuşmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Bir de milliyetçilikle ilgili laf etti. Milliyetçiliği ayaklar altına almış olan bir lider, bugün Burdur’da milliyetçiliği ağzına alıyorsa, sadece ve sadece siyasi oy devşirmeyi amaçlamaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Depremin altında kaldınız, depremin! Enkazın altında kaldınız!

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, MHP Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından imar işlerinde oluşturulan rant lobileri ile yolsuzluk ve rüşvet iddialarının araştırılması ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla 27/2/2014 tarih 3744 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.44

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve sonra oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 27 milletvekili tarafından astsubay intiharlarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 6/12/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

27/2/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 27/2/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Mehmet Akif Hamzaçebi

İstanbul

Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 27 milletvekili tarafından, astsubay intiharlarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 6/12/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1174 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27/2/2014 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Celal Dinçer.

Buyurunuz Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; astsubay intiharlarının nedenlerinin araştırılarak intihara sürükleyen olumsuz koşulların düzeltilmesi ve alınacak tedbirleri belirleyip önerilerde bulunmak amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin güvenliği açısından en önemli kurum olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde bulunan astsubayların intiharları bugün endişeyle izlenmektedir. Sadece son üç ay içinde 9 astsubay intihar etmiştir, son bir yılda ise 19 astsubayımız intihar etmiştir. 1999 tarihinden bugüne kadar toplam 76 astsubayımız intihar etmiştir. Ancak, bu intihar vakaları kamuoyunda yeterince algılanamamıştır. Hiçbir meslek grubu için bu kadar vurdumduymazlık yaşanmamıştır. Stres altında çalışan bir meslek olmasının yanı sıra, ekonomik nedenler, mobbing, keyfî uygulamalar, eşitsizlik ve bunun gibi nedenlerin bunalttığı astsubayların umutsuzluğunun ve geleceğe olan güvensizliğinin tetiklemesiyle intihar vakaları artmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinde 34 bin subay, 94 bin astsubay vardır. Diğer bir deyişle, Türk Silahlı Kuvvetlerinde her 4 komutandan 3’ü astsubaydır, 100 bin de emekli astsubay bulunmaktadır. 1975 yılından bugüne kadar, hem emekli hem şu anda aktif olarak görev yapan astsubayların sosyal ve ekonomik haklarında hiçbir iyileştirme yapılmamıştır. Dikkatinizi çekmek istiyorum, otuz dokuz yıldır hiçbir iyileştirme yapılmamıştır. Bugün 90 şubesi, 42 bin üyesi olan Türkiye Emekli Astsubaylar Derneğinin talepleri bütün ilgili kurumlara ve partilere gönderilmiş ancak dikkate alınmamıştır. Bu konudaki yaklaşımlar çok yetersiz kalmıştır. Bunlar da seslerini daha net duyurabilmek için ölüm orucu kararı almışlardır. İşte, bir basın bildirisi yanımda. Bu cumartesi günü İstanbul’da basın açıklaması yapıp 5 Mart tarihinden itibaren de başta Ankara olmak üzere yurdun birçok bölgesinde ölüm orucuna başlayacaklardır. Son çare, seslerini duyurmak için ölüm orucu olmuştur astsubaylarımız için.

Astsubaylar, subaylar ile asker arasında tampon görevi görmektedir. Onlar, kendilerini ordunun orta direği olarak nitelendirmektedirler. Görev başındakini, emeklisini ve ailelerini de hesaba katarsak astsubaylar bugün en az 1 milyonluk bir nüfusu barındırmaktadır, 1 milyonluk bir ordu demektir. Son dönemlerde hem yükleri ve sıkıntıları artmış, maddi sorunlarla boğuşmaktalar hem de emir komuta içindeki sıkıntılarla boğuşmaktalar; ardı ardına astsubay intiharların nedeni budur.

Astsubaylar haksızlık ve ayrımcılığa son verilmesini istiyorlar. Özellikle, üstlerinin yaptığı iddia edilen kötü muamele nedeniyle sığınabilecekleri bir mekanizma bulunmamaktadır. Benzer birçok uygulamalar için yapısal düzenlemeler yapılmasını istiyorlar ama astsubaylar dikkate dahi alınmıyor. Bu talepleri, bu yoğun talepleri Genelkurmayı birazcık olsun harekete geçirmiş, Türkiye genelinde her kuvvet komutanlığını temsilen 270 astsubay Ankara’ya çağrılmış bilgilendirilmek üzere ancak Genelkurmay konuşma dahi yapmadan toplantıyı terk etmiştir.

Diğer bir konu da, Kara Kuvvetleri Komutanı, aynı şekilde, 71 temsilciyi Ankara’ya çağırmış ancak toplantıyı yaparken astsubayların görmeyeceği, göremeyeceği bir konumda oturmuş ve onların hiçbir talebini dikkate almamıştır. Astsubaylar orduda subayların 3 katı dedik; OYAK Yönetim Kurulunda ise 2012’ye kadar temsil edilmemişlerdir; 2012 yılında mahkeme reddetmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuracakları anlaşılınca 1 tane üyeyi OYAK’ta temsil ettirmişler. Oysa, astsubaylar şöyle haykırıyor “OYAK’ın kasasını biz dolduruyoruz, niçin yönetimde yokuz?” diyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Astsubayların aylık maaşlarının yüzde 10’u OYAK’a yani Ordu Yardımlaşma Kurumuna kesiliyor ancak onlar nemalarının adaletli bir şekilde dağıtılmadığından yakınıyorlar. Astsubayların sayısı, tekrar ediyorum, subayların 3 katı ancak astsubayların aldıkları pay subayların neredeyse üçte 1’i. OYAK iştiraklerinden -OYAK’ın kendisi değil- nema dağıtılması gerekiyor ancak bu da astsubaylara dağıtılmamış. OYAK’ın emekli olan subaylara daha yüksek, astsubaylara ise daha az ikramiye verdiği de kaçınılmaz bir gerçek. Aynı parayı ödüyorlar ancak aldıkları ikramiye subaylardan çok az. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki subay ve astsubaylara yardım için kurulan OYAK’ta her alanda generaller ve amiraller hâkim olmuş.

Bir astsubayın feryadı şöyle: “Otuz yıl görev yaptıktan sonra emekli oldum, OYAK’ın kapısını çaldım ‘Nedir bu kuruluş, görmek istiyorum, görüşmek istiyorum.’ dedim ancak kapıdan içeri dahi sokmadılar.”

Başka bir subay: “Emekliyim, geçinemiyorum. 1987 yılında emekli oldum. O zaman OYAK’a da ortak olmadım, OYAK’tan ayrıca bir gelir elde edemiyorum, 1.385 lira maaş alıyorum. Emekli ikramiyem ve bütün aldıklarım bitti. Küçücük bir ev almıştım, evimi sattım, şimdi kiradayım, geçinemiyorum. Şimdi, çocuklarımın gözünün içine bakıyorum bana yardım etmeleri için.” Maalesef, emekli astsubaylar çok zor durumdalar.

Aynı şekilde başka bir haksızlık… Meslekte on iki yılını doldurmuş bir astsubay haykırıyor: “Bizler, doktorların yanında sağlıkçı astsubaylarız. Doktorlarımıza tam gün yasasından dolayı ek tazminatlar verildi, devlet hastanesinde de döner sermaye alıyor bütün yardımcı sağlık personeli ancak bize 5 kuruş para verilmedi, bizler mağdur oluyoruz, oysa sağlık camiası, doktor, hemşire, hep beraber bir bütündür.”

Kendi ağızlarından astsubaylar ana sorunlarını şöyle dile getiriyorlar: “Biz emekli olduğumuzda, tazminatlarımız yetersiz -kesildiği için- maaşımız yüzde 45’lere, yüzde 50’lere düşüyor. Oysa, subaylarda alınan emekli maaşı yüzde 75 civarında.”

Birkaç tazminattan bahsetmek istiyorum. Örneğin: Temsil tazminatı, subaylara var, astsubaylara yok; görev tazminatı, subaylara var, astsubaylara yok; makam tazminatı, subaylara var, astsubaylara yok; kadrosuzluk tazminatı, subaylara var, astsubaylara yok; komutanlık tazminatı subaylara var, astsubaylara yok; komutanlık kurs tazminatı subaylara var, astsubaylara yok.

Değerli arkadaşlar, bütün astsubaylar haykırıyor “Görev tazminatı bizim de hakkımız; utanıyoruz, isteyemiyoruz, son çareyi intiharda buluyoruz.” diyorlar.

Astsubaylara sağlıkta çifte standart sağlanıyor. Gülhane Askeri Tıp Akademisine veya hastanelerine gittiğinde A poliklinikleri, B poliklinikleri var; A polikliniklerinde generaller, B’de daha alt düzey subaylar ama astsubaylar normal polikliniklerde muayene olmak zorunda kalıyorlar. “Normal poliklinikte de sadece pratisyen hekimler görev yapıyor, bu yüzden sağlık konusunda çok sıkıntı çekiyoruz.” diyorlar ama bu ayrım hâlâ giderilmiş değil.

Sık sık yer değiştiriyorlar. Bir jandarma astsubayı haykırıyor “İki üç ayda bir yer değiştiriliyorum; benim de çoluğum çocuğum var, benim de çocuklarım okula gidiyor, benim de arkadaşlarım var, bu büyük bir haksızlık.” diyor. Daha da kötüsü, bir astsubay arkadaşımız haykırıyor: “Devlet ödemediği için, astsubaylara ilaçlı stent takılamaz deniliyor.” Astsubaylar ölüme terkediliyor değerli arkadaşlar, böyle bir haksızlığı kabul etmek mümkün değil.

Lojmanlar konusunda da aynı. Astsubaylar subayların neredeyse 3 katı ama lojmanların yüzde 55’i subaylara, yüzde 40’ı astsubaylara ayrılmış, burada da çok önemli bir haksızlık var.

En son haksızlıklardan biri de, artık bu çağda insanların belli yerlere girebilmesi söz konusu değil. Astsubaylar subayların gittiği birçok orduevine, özellikle büyükşehirlerdeki orduevlerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL DİNÇER (Devamla) - …giremiyorlar değerli arkadaşlar. Bu haksızlıkların giderilmesi gerekir.

Daha çok sorunları var ama vaktim yetmediği için sıralayamıyorum.

Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.

Aleyhinde, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy.

Buyurun Sayın Aksoy. (BDP sıralarından alkışlar)

HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten de çok önemli bir konuyu konuşuyoruz. Şüpheli asker ölümleri artık Türkiye'nin trajik ve derhâl çözülmesi gereken bir sorunu hâline gelmiştir. Bizim bu konuda BDP Grubu olarak çok sayıda araştırma önergemiz var ancak ne yazık ki bugüne kadar hep AKP oylarıyla reddedildi. Ancak, kışlada asker ölümleri de bitmedi. Millî Savunma Bakanı, grubumuz milletvekillerinin verdiği soru önergelerine verdiği cevapta, 1992-2012 yılları arasında 2.221 askerin intihar sonucu yaşamını yitirdiğini belirtmiştir. Bu rakamlar oldukça yüksektir ve gerçekten de ürperticidir. Bu kadar çok insanın intihar ettiğine inanmamızı kimse bizden beklememelidir. Bu intiharların çok büyük bir çoğunluğu “şüpheli ölüm” olarak nitelendirilmelidir. Neredeyse silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren asker sayısı kadar askerin intihar ettiği veya şüpheli bir şekilde öldüğü belirtilmektedir.

Buradan Millî Savunma Bakanlığına sormak istiyorum: Bugüne kadar, şüpheli asker intiharları veya şüpheli kazalar sonucunda yaşamını yitiren askerlerle ilgili etkili soruşturma ve kovuşturma yapıldı mı? Bu olaylarda sorumluluğu olan kaç komutana veya kaç askere ceza verildi? Örneğin, 2009 yılında Elâzığ’da, sırf nöbette uyuduğu iddiasıyla, pimi çekilen el bombasını uzun süre elinde tutmasını emreden komutana bir ceza verildi mi? Hatırlayacaksınız, bu olayda 4 asker yaşamını yitirmişti. Kaç komutan veya asker görevinden açığa alındı? Yaşam hakkı ihlali nedeniyle asker ailelerine tazminat ödendi mi? Bu soruları çoğaltmak tabii ki mümkün.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de şüpheli asker intiharları veya kazaları sonucu yaşamını yitiren askerlerle ilgili bu durumun çeşitli sebepleri vardır. Yaşanan bunca ölüm sadece sonuçtur. Bunları doğuran sonuçlara da bakmakta yarar vardır. Bunlardan birincisi, Türkiye'de vicdani ret hakkının tanınmamış olmasıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Büyük Dairesinin 7 Temmuz 2011 günlü Bayatyan/Ermenistan davasında vicdani ret hakkı açık olarak tanınmıştır. Bu hakkın sözleşmenin 9’uncu maddesi kapsamında Avrupa Konseyine üye ülkelerin tamamında uygulanması gereken bir hak olduğu da açıkça ifade edilmiştir. Nitekim, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu hakkı tanımayan Türkiye’ye defalarca uyarıda da bulunmuştur.

Vicdani ret hakkı, şüpheli asker intiharlarıyla niçin ilişkilidir? Bilindiği gibi Türkiye’de askerlik zorunludur. 20 yaşına kadar genç erkeklere -ki bu 21 yaş olacak bundan sonra- tercih hakkı tanınmamaktadır. Askerliği kişiliğine ve vicdani kanaatine, inancına veya siyasi ya da felsefi görüşüne uygun bulmayan gençlerin askerî ortamda bunalıma girmeleri elbette mümkündür ve bunun sonucu ölümler olmaktadır. Dolayısıyla vicdani ret hakkı bir an önce tanınmalı, askerliği kişiliğine aykırı gören kişilere vicdani ret hakkı mutlaka öngörülmelidir.

İkincisi ise, Türkiye’deki askerî disiplin ortamı oldukça ağırdır ve genç erkeklerin altından kalkabileceği bir durum da değildir. Bu nedenle, bu konuda acil düzenlemeler yapılmalıdır. 6413 sayılı ve 31/1/2013 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile “disko” diye tabir edilen hücre hapsinin disiplin cezası olmaktan çıkarılması olumlu bir gelişmedir ancak bugüne kadar, son yirmi yılda intihar ettiği belirtilen 2.221 kişinin intiharında disko cezasının ne kadar etkili olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla iyileştirmelere mutlaka devam edilmelidir.

Üçüncüsü, Türkiye’de nefret suçları düzenlenmemiştir. Her ne kadar demokratikleşme paketinde yer alacağı söylenmişse de söz konusu tasarı bu konuda oldukça yetersiz görülmektedir. Özellikle askerî bölgelerde etnik veya dinî kimliğinden, mezhebinden veya siyasi ve felsefi düşüncesinden kaynaklı olarak ayrımcılığa maruz kalan askerlerin başına neler geldiğini hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle bir an önce nefret söylemi yasaklanmalı, nefret suçu işleyen herkes yargı önüne çıkarılmalıdır. Askerî ortamlardaki nefret söyleminin yarattığı olumsuzlukların şüpheli asker ölümlerinde etkili olduğunu belirtmek istiyorum. Nitekim, intihar ettiği veya kaza sonucu öldüğü belirlenen askerlerin önemli bir kısmının etnik kimliğinin Kürt olması veya Alevi inancına mensup olmaları bunun açık bir şekilde ortaya konulmasıdır.

Dördüncüsü ise az evvel belirttiğimiz üzere, cezasızlık sonucu, özellikle askerî alanlarda işlenen suçlar had safhalardadır. Askerî bölgelerde yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçları etkili bir şekilde soruşturulmamakta ve kovuşturmaya konu yapılmamaktadır.

Şüpheli asker intiharları sayısı şunu ortaya koymuştur: Askerî yargının hiçbir caydırıcılığı olmadığı için ölümler hızından hiçbir şey kaybetmemektedir. Ölüme sebep olanlar veya öldürenler hakkında etkili soruşturma ve kovuşturma yapılmadığı için caydırıcılık olgusu ortadan kaybolmuştur. Bu nedenle ve tabii ki hukukun üstünlüğü ilkesi uyarınca askerî mahkemeler mutlaka kaldırılmalıdır. Ancak, yapılacak Anayasa değişikliğiyle askerî mahkemeler kapatılıncaya kadar Askerî Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılarak askerî bölgelerde meydana gelen yaşam hakkı ihlallerine sebep olan suçlar, vücut bütünlüğüne yönelik suçlar ve işkence suçları sivil savcılıklar tarafından soruşturulmalı ve sivil mahkemelerde yargılamalar yapılmalıdır. Askerî mahkemelerin göstermiş olduğu pratik, bu alana güven duyulmadığının ortaya çıktığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de asker intiharları kader değildir. AKP Hükûmeti evladını yitiren annelerin çığlığını duymalı ve bir an önce tedbirler almalıdır. Bakınız, şüpheli asker ölümlerinin en yoğun yaşandığı dönem son otuz yıldır. Kürt sorununda devletin şiddet tekelini önceliğine alması sonucunda başlayan çatışmalı sürecin yoğunlaştığı 1991 ile 2001 yılları arasında, on yıllık süreçte 815 askerin şüpheli bir şekilde hayatını kaybettiği görülüyor. Aileler ve sosyal taraflar, söz konusu dönemde kamuoyu duyarlılığı olmadığı için, bu vakaların da açığa çıkarılmasını beklemektedir. 2005-2010 yılları arasında 408 asker, 2010 yılından 2012 yılının ilk altı ayının sonuna kadar, kışlada 252 şüpheli asker ölümü gerçekleşmiştir. Peki, kışlalarda bu kadar asker yaşamını yitirirken son otuz yılda yüksek rütbeli generallerin çocukları nerede askerlik yapmıştır? Daha doğrusu, tatil beldelerinde askerî tesislerde tatil yapmışlar mıdır? Aynı şekilde, bakanların oğulları nerede ve nasıl askerlik yapmışlardır? Bunların cevaplarının da verilmesi gerekmektedir. Zaten, yoksulun, ezilenin, Kürt’ün, Alevi’nin, emekçinin canının hiçbir kıymetiharbiyesi şu anda yoktur.

Önergeye destek verdiğimizi belirtiyor, sadece astsubay intiharlarının değil, bütün şüpheli asker ölümlerinin nedenlerini ve çözüm yollarını araştırmak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasını talep ediyoruz.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aksoy.

Lehinde, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Buyurunuz Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; astsubay intiharlarının nedenlerinin araştırılması hakkında verilen CHP grup önerisi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu, televizyonlarının karşısında umutla bizleri izleyen tüm astsubaylarımızı ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken Konya Milletvekili ve Başbakan olarak Türk milletine önemli hizmetlerde bulunmuş merhum Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hoca’mızı vefatının üçüncü yılında rahmetle anıyorum. Cenab-ı Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Değerli milletvekilleri, son dönemde yaşanan astsubay intiharları kamuoyunda üzüntü ve endişeyle karşılanmaktadır. Daha da üzücü olanı, AKP iktidarının bu konuda yeterli duyarlılığı göstermemesidir. Bugün de Bolu’da, 15 bin liralık borcunu ödeyemediğinden icraya verilen bir astsubayımızın intihar etmeye kalkışması son anda önlenmiştir. İntiharlar olağan bir vaka olarak görülmemelidir. Bu intiharların sebepleri mutlaka araştırılmalı, başka intiharlar yaşanmaması için bir an önce gerekli tedbirler alınmalıdır. Gerek Hükûmette gerekse Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan sorumlu mevki ve makamdaki tüm yetkililerin bu duruma görev alanı kapsamında ilgi göstermesi ve müdahale etmesi zaruri hâle gelmiştir.

Astsubaylarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir ve komuta zincirinde yer alan asli ve en önemli unsurlarından birisidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin profesyonel insan gücünün önemli bir kısmını oluşturan, ülkemiz için şerefli meslekleri uğruna bir ömrü feda eden, en ücra yurt köşelerinde canı pahasına görev yapan, aile fertlerinin de aynı kaderi kendileriyle paylaştığı bu camianın cefakâr ve fedakâr mensuplarının çok ciddi ve birikmiş sorunları acil çözümler beklemektedir.

Meslek yüksekokulu mezunu statüsünde hakları olan, intibak işlemleri yapılmayan, kendilerini geliştirmelerinin önüne setler çekilen, sağlık işlemlerinde rütbeye göre muayene statüsüne tabi tutulan, tek kişilik ceza sistemiyle cezalandırılan, OYAK’tan, sosyal tesislerden eşit bir şekilde faydalanamayan, maaşları düşük olduğu için ailelerinin geçimini sağlamada sıkıntılar çeken astsubayların ülkemizin dört bir yanından feryatları yükselmektedir.

Yıllardır en yetkili ağızlardan defalarca söz verilmiş olmasına karşın ve bazı konularda ellerinde yargı kararları dahi bulunmasına rağmen astsubaylarımızın yaşadıkları sorunlara çözüm getirecek, mevcut eşitsizlikleri ortadan kaldıracak, mağduriyetlerini giderecek düzenlemeler bir türlü yapılmamıştır.

Astsubaylarımız “Yaptık. Yapıyoruz. Merak etmeyin. Seçimden sonra olacak.” gibi yalanlarla aldatılmayı, kandırılmayı hak etmiyorlar. Yok “Genelkurmay önermedi.” yok “Maliye Bakanı engelliyor.” gibi bahaneler üretilmemeli, astsubaylara net cevap verilmelidir.

Astsubaylarımız yaşadıkları baskı, mobbing ve ekonomik sıkıntıları duyurabilmek, yetkili kurumların dikkatini çekmek ve haklarını almak için kararlı ve onurlu bir mücadele vermekte, “Artık duyun sesimizi.” diye haykırmaktadır.

Astsubayların artık sabırları taşmıştır. Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) Yönetim Kurulu, meslektaşlarına uygulanan ayrımcılık ve adaletsizliklere karşı, oy birliğiyle ölüm orucu eylemine başlama kararı almıştır, 5 Martta ölüm orucuna başlayacaklar.

Astsubaylara duyarsız kalınmamalı, uygulanan ayrımcılık ve adaletsizliklere artık son verilmelidir. Muvazzafıyla, emeklisiyle astsubaylarımız imtiyaz ve ayrıcalık değil adalet ve eşitlik istemektedir. Astsubaylarımız, sorunlarının çözümü için Türkiye Büyük Millet Meclisine güvenmektedir, Meclis olarak duruma el koymamızı beklemektedir. Astsubayların hakları bir an önce verilmeli, adalet ve eşitlik sağlanmalıdır. Ordumuzun belkemiği olan astsubaylarımız kaderiyle baş başa bırakılmamalıdır. Gelin, hep birlikte, gerek görevde bulunan gerekse emekli astsubaylarımızın çok ciddi ve birikmiş sorunlarını bir an önce çözüme kavuşturalım, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz hazırız.

Değerli milletvekilleri, astsubay okulları 2002 yılında yüksekokul seviyesine çıkarılmış olmasına rağmen, astsubayların bu değişikliğe göre intibaklarının yapılması konusunda verilen sözler hâlâ tutulmamıştır. Bu intibakın yapılmaması nedeniyle 2’inci ve 3’üncü derecelerden emekli olmuş astsubaylarımız yıllardır, 800 liraya varan düzeyde, daha düşük emekli aylığı almaktadır. Göz göre göre bu haksızlığın sürdürülmesi vicdansızlıktır, kul hakkını gasbetmektir. Ülkemizde hiçbir meslek grubuna yapılmamış olan bu uygulamayı başka türlü değerlendirmek mümkün değildir. 926 sayılı Yasa’dan önce sanat okulu, lise mezunu ve iki yıllık harp okulu mezunlarına tanınan intibak hakkı, Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu’ndan önce mezun olan astsubaylarımıza ve emeklilerine de tanınıp bunların intibakları meslek yüksekokulu mezunu olarak yapılmalıdır. Bu eşitleme haklarıdır ve bu haksızlık bir an önce giderilmelidir.

Astsubayların en önemli sorunlarından biri de yıllardır hep göz ardı edilmelerinin etkisiyle maaşlarının sürekli erimiş olması ve gerilerde kalmasıdır. Astsubaylar uygulama başladığından beri temsil, makam ve görev tazminatı alamamakta ve emekli olduklarında maaşları önemli oranda azalmaktadır. Makam ve görev tazminatı ödenmesi konusunda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin özüne aykırı uygulama içeren ilgili kararnamenin 1’inci maddesinin adil olmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiş olmasına rağmen, 2008 yılında çıkarılan yeni düzenlemeyle aynı haksızlık devam ettirilmiştir. Söz konusu tazminatın “Ha bugün, ha yarın çıkacak.” söylentileri astsubaylarımızın motivasyonunu olumsuz etkilemiştir. Makam ve görev tazminatının bir an önce verilmesi onların sosyal yaşantıları, moral ve motivasyonu açısından artık kaçınılmaz hâle gelmiştir. Aynı kurumda çalışan, aynı meslek sahibi, savaşta ve barışta aynı kaderi paylaşanların ülkesinin her köşesinde külfette beraber oldukları gibi nimette de beraber olmaları Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve ülkenin bekası gereğidir. Bu eşitlik mutlaka ve mutlaka sağlanmalıdır.

OYAK iştirakçilerinin büyük çoğunluğunu oluşturmasına rağmen, Yönetim Kuruluna bir astsubay ancak mahkeme kararıyla girebilmiştir. Oysaki mantıksal ve hukuki olan çözüm, OYAK iştirakçisi herkesin iştirakçiliği oranında temsil hakkı elde etmesidir. OYAK ve iştiraklerinin yönetim ve denetim kurullarında OYAK üyelerinin yüzde 60’ını oluşturan astsubaylar ve emeklilerinin bu oranda temsil edilmeleri sağlanmalıdır.

Sosyal tesislerin sayı ve fiziki kapasiteleri astsubaylar aleyhinedir. Esasen, bütün sosyal tesisler ve orduevlerine giriş, tüm personele hizmet edecek şekilde açık olmalıdır.

Astsubayların en büyük sorunlarından birisi ise lojmanlardan yeteri kadar yararlanamamaktır. Lojman dağıtımında adalet tesis edilmeli ve lojmanda oturması şart olan personele rütbesine bakılmaksızın tahsis yapılmalıdır. Muvazzafıyla, emeklisiyle astsubaylarımız imtiyaz, ayrıcalık değil adalet ve eşitlik istiyor. Terleri, kanları ve canlarıyla bu ülkeye ve Türk Silahlı Kuvvelerine bağlılıklarının, bir ömre mal olan hizmetlerinin karşılığını yani haklarını istiyorlar.

Astsubaylarımızın bazı sorunları var ki bunlar hemen çözüme kavuşturulabilecek konulardır. Hatta bugünlerde görüşülen ve “torba kanun” olarak adlandırılan düzenlemelerin birisine ekleyeceğimiz bir iki maddeyle kısa sürede bu sorunları ortadan kaldırabiliriz. Bu konularda Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz kanun tekliflerini de gündeme alarak hızla sonuç alabiliriz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, astsubaylarımızın yaşadığı sorunlara çözüm getirmek amacıyla verdiğimiz kanun teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında gündeme alınmayı beklemektedir. Bu tekliflerimiz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizle taahhüt ettiğimiz, güvenlik tazminatı ödenmesi başta olmak üzere astsubaylarımızın maaşlarının iyileştirilmesi, öğrenim durumları itibarıyla derece ve kademe ilerlemeleri ve intibak işlemleri konusunda eşitsizliklerin giderilmesi, makam ve görev tazminatı verilmesi gibi konuları kapsamaktadır.

Gelin, bu kanunu çıkaralım, astsubaylarımızın sorunlarına çözüm getirelim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.

Aleyhinde, Isparta Milletvekili Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Cumhuriyet Halk Partisi, vermiş olduğu önergede, astsubayların son aylarda, son yıllarda intihar ve diğer birtakım sıkıntılı durumlarının araştırılmasını talep etmekte. Gerçekten bu hassasiyetlerinden dolayı Cumhuriyet Halk Partisine teşekkür ediyoruz.

Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde subayların, amirlerin astsubaylar üzerinde bu tür bir yanlış tutum ve davranışından, “mobbing” uygulamasından dolayı sıkıntılı bir durum var ise elbette ki bunların üzerine her zaman gidilmeli. Millî Savunma Bakanımız da burada, bütün konuşmaları da dinledi ama hiç kimse, astsubay camiası, subay camiası şunu iddia etmesin… Bizim dönemimizde astsubaylara birtakım iyileştirmeler yapıldı. Mesela bunlardan birkaçını sizlerle paylaşacak olursak:

Astsubayların 1’inci derecenin 4’üncü kademesine yükselebilmesi hususu 3 Haziran 2012 tarihindeki yasayla kabul edildi. Şu anda bu özlük hakları kendilerine teslim edildi. Bunun gibi birçok özlük haklarında, mesleki anlamda, daha iyi bir yaşam koşulu nasıl sağlayabilirler anlamında birtakım düzenlemeler yapıldı.

Tabii, OYAK yönetimindeki temsilleri noktasında birtakım sıkıntılar yok mu? Vardır. Bunların giderilmesi gerekir mi? Gerekir. Bunlarla ilgili gerek idari gerek yasal düzenlemeler Bakanlığımız tarafından yapılmakta ve bundan sonra da yapılacaktır diye söyleyebilirim.

Şu anda Türk Silahlı Kuvvetlerinde 39.329 subaya karşılık 96.600 civarında bir astsubay kadrosu bulunmakta, çalışmakta. Gerçekten, askeriyemizin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin büyük bir yükünü astsubay kardeşlerimiz çekmekte. Bunların en güzel, en kâmil manada özlük haklarına kavuşması, yaşamlarını çok daha iyi koşullarda sürdürebilmesi… Çünkü yurt dışı güvenliğimizi teslim ettiğimiz askeriyenin belkemiğini oluşturan bu astsubayların daha iyi koşullarda yaşam şartlarını, mesleki kabiliyetlerini, mesleklerini icra etmelerini sağlamak bizlerin, AK PARTİ’nin ve tüm Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin görevidir. En iyi manada bunu yerine getirmek zorundayız. Tabii ki elde bulunan imkânlar, bütçe imkânları bunlara ne derecede imkân veriyorsa onlar toplumun her kesimine, çalışan her kesimine, kısım kısım, zaman zaman verilebilmektedir. Ah, keşke bütçede çok daha fazla imkânlarımız olabilse, her istenen talebi burada yerine getirme imkânımız olabilse. Ne kadar bütçemiz varsa bu kişilere o kadar imkân sağlanabilmekte.

Ben bu araştırma önergesinin -gündemimiz bugün belli olduğundan dolayı; kamuoyunda bekleyen dershaneler yasasının bir an önce yasalaşması, arkasından Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bulunan konular olduğundan dolayı- inşallah, gereğini Hükûmetimiz yapmaktadır, yapacaktır diyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım istem üzerine.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen kanun tasarısının birinci bölümünde yer alan 1’inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi 2’nci maddeye geçiyoruz.

2’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 2 nci maddesinin 1 inci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen "Milli Eğitim Bakanlığınca veya" ibaresinin çıkarılmasını, 3 üncü fıkrasında geçen "Bunun dışında sözlü sınav ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz." ibaresinin çıkarılarak yerine "Sözlü sınavlar kayıt altına alınır. Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi amacı ile düzenlenecek yönetmeliklerde sözlü sınavın etkisi yüzde onu geçemez." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

  Sedef Küçük                        Fatma Nur Serter                        Celal Dinçer

     İstanbul                                  İstanbul                                  İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan                         İdris Baluken                            Sırrı Sakkı

        Iğdır                                     Bingöl                                      Muş

 

    Altan Tan                             Selma Irmak                          Hasip Kaplan

    Diyarbakır                                 Şırnak                                    Şırnak

 

                                                  Erol Dora

                                                    Mardin

Madde 2- 1416 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 3- Bu Kanun kapsamında yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi yazılı ve sözlü sınavla olur.

Yazılı sınav notu, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavının %60'ının, Yabancı Dil Sınavının ya da eşdeğerliliği kabul edilen sınav puanının %15'inin ve lisans mezuniyet notunun (100'lük sisteme göre) %25'inin toplamından oluşan puandır.

Sözlü sınav bakanlıkça oluşturulacak komisyon tarafından yapılır. Bu komisyon bir başkan ve dört asıl üyeden oluşur. Komisyon üyelerinin ikisi bakanlık personeli veya bakanlıkça uygun görülen ilgili kurum personeli tarafından diğer üçü ise ilgili alanda çalışan öğretim üyeleri arasında başvuruda bulunanlardan kura ile belirlenerek seçilir. Komisyon için aynı sayıda yedek üye de belirler. Asıl üyelerin bulunmadığı durumlarda yedek üyeler komisyonda görev yapar.

Sözlü sınav komisyonu her bir alan için müracaat eden adaylar arasından ilan edilen kontenjan sayısının üç katına kadar adayı yazılı sınav notu en yüksekten başlayarak belirleyip sınava çağırır. Bu sıralamaya göre son sırada aynı puana sahip birden fazla adayın olması halinde, bu kişilerin tamamı sınava çağrılır. Başvuru sayısının ilan edilen kadronun dört katından az olması halinde, adayların tamamı giriş sınavına alınır. Sözlü Sınava çağrılan adaylar;

a) Genel alan bilgisi konularına ilişkin bilgi düzeyi,

b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade kabiliyeti ve muhakeme gücü,

c) İletişim becerileri, özgüveni ve ikna kabiliyeti,

d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,

e) Akademik çalışmalara yatkınlığı,

yönlerinden komisyon tarafından değerlendirilir. Komisyon yazılı sınav notunu ve sözlü sınavdaki değerlendirmesini göz önüne alarak başarılı adayları belirler. Yapılacak sözlü sınavlar ses ve görüntü kayıt sistemleri ile kayıt altına alınır. Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi, başvuru şartları ile sınavlara ilişkin diğer usul ve esaslar bakanlık tarafından yönetmelikle düzenlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na arzı Bakanlar Kurulu’nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan “Milli Eğitim Temel Kanunu ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)” 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu’na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25’inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                      Emin Çınar                                     Lütfü Türkkan

                      Ankara                                          Kastamonu                                          Kocaeli

               Mesut Dedeoğlu                               Seyfettin Yılmaz                                Özcan Yeniçeri

              Kahramanmaraş                                       Adana                                              Ankara

MADDE 2- 1416 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 3- Bu Kanun kapsamında yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi yazılı ve sözlü sınavla olur. Yazılı sınav Millî Eğitim Bakanlığınca veya düzenlenecek protokolle Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılır. Millî Eğitim Bakanlığınca, Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı yazılı sınav yerine kullanılabilir. Öğrencilerin seçiminde yazılı sınav ve sözlü sınav ile mezuniyet not ortalaması Bakanlıkça belirlenecek ağırlıklarla dikkate alınır.

Sözlü sınava çağrılan adaylar;

a) Genel alan bilgisi konularına ilişkin bilgi düzeyi,

b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade kabiliyeti ve muhakeme gücü,

c) İletişim becerileri, özgüveni ve ikna kabiliyeti,

ç) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,

d) Akademik çalışmalara yatkınlığı,

yönlerinden Bakanlıkça oluşturulacak komisyon tarafından değerlendirilir. Adaylar, komisyon tarafından (a) ila (d) bentlerinde belirtilen özelliklerin her biri için yirmişer puan üzerinden değerlendirilir ve verilen puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir. Bunun dışında sözlü sınav ile ilgili hem sesli hem de görüntülü kayıt sistemi kullanılır. Sözlü sınav soru ve cevaplarının önceden hazırlanması zorunludur.

Sözlü sınav komisyonu, Bakanlık personeli, öğretim elemanları ve Bakanlıkça uygun görülen ilgili kurum personeli arasından Bakanlıkça seçilen bir başkan ve iki asıl üyeden oluşur. Bakanlık, aynı usulle asıl üye sayısı kadar yedek üye belirler. Asıl üyelerin bulunmadığı durumlarda yedek üyeler komisyonda görev yapar. Bakanlık, gerekli durumlarda uygun görülen yerlerde birden fazla komisyon ve bütün komisyonlar için ortak yedek üye listesi oluşturabilir. Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi, başvuru şartları ile sınavlara ilişkin diğer usul ve esaslar Bakanlık tarafından yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – Komisyon son okuttuğum önergeye  katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde eğitim camiası, belki de bugüne kadar hiç yaşanmamış zor ve sıkıntılı bir dönem içerisindedir özellikle de bu kanun tasarıyla ilgili. “Eğitimi yeniden yapılandırma” söylemleriyle yola çıkan Hükûmet, bu konuda tam bir hüsran yaşatmış ve yaşatmaktadır. Eğitim konusunda bugüne kadar uygulanan Hükûmet politikalarından memnuniyetsizlik her geçen gün artmakta, bir yenisi daha eklenmek üzere.

Hükûmetin dershaneleri kapatma konusunda almış olduğu karar milletimiz tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmaktadır. Eğitim alanında yaşanan sorunlar ortadan kalkmadan dershanelerin kapatılması uygun değildir. Bu şekilde dershanelerin kapatılması bir daha düşünülmelidir, bu kanunun yeniden hazırlanıp Meclise yeniden gelmesi gerekir.

Bir ülkenin kalkınması ve çağdaş ülkeler seviyesine yükselmesi iyi yetişmiş bir insan gücüne bağlıdır. Uygulanan eğitim politikaları ve Hükûmetin eğitimcilerimize bakış açısı bu konuda çok önem arz etmektedir. Sürekli olarak yapılan sistem değişiklikleri hem öğretmenleri hem öğrenci hem de öğrenci velilerini mağdur etmektedir. Bugün, ülkemizde eğitimciler, yöneticiler ve öğrenciler hiçbir dönemde yaşamadıkları kadar sıkıntının içine düşmüşlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet politikaları, sürekli olarak eğitimcileri itibar kaybetme durumuna düşürmüştür. Hazırlanan bu yasa tasarısı kamuoyunda büyük tartışmalara yol açmaktadır. Yapılması planlanan değişiklikler eğitimcileri ve öğrencileri sokaklara düşürmüştür. Hükûmet bu seslere mutlaka kulak vermelidir. Bu tasarı sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ve eğitimcilerin de görüşleri alınarak yeniden mutlaka ele alınmalıdır. Tasarı, Hükûmet cemaat hesaplaşmasına dönüşmeden ve ülkemizde yaşanan eğitim sorunlarını ortadan kaldıracak bir şekilde hazırlamalıdır. Tek taraflı yapılan bu düzenlemede maalesef bu yapılmamıştır.

Tasarıyla, öğretmenlerin iş güvencesi ortadan kaldırılmak istenilmektedir. Bu düzenlemeden sonra, Hükûmet, öğretmen olmayı iyice zorlaştırmakta ve tartışma yaratacak düzenlemelere imza atmaktadır. Bundan böyle öğretmen olmak için sadece KPSS’yi kazanmak yeterli olmayacaktır. KPSS’yi kazanarak öğretmen olanlar bir yıl içinde disiplin cezası almadan performansa tabi tutulacaklardır. Ayrıca, bu konularda başarılı olan öğretmenlere yine aynı yıl içinde yazılı ve sözlü sınavla ölçüm yapılacaktır. Sözlü sınavların neye göre yapılacağı tasarıda hiç belirtilmemiştir. Bütün bu değerlendirmelerde başarılı olanlar öğretmen olarak yoluna devam edecek, başarılı olamayanlar öğretmenlik yapamayacaklardır. Başka bir anlatım tarzıyla, Hükûmet, kimi isterse onu öğretmen olarak atayacaktır.   

Bu düzenleme, atama bekleyen 350 bin öğretmeni atama konusunda endişelendirmektedir. Öğretmen ataması beklerken böyle bir kanun taslağı karşımıza çıkmış durumda. Türkiye’de eğitimin kalitesinin, seviyesinin yükselmesini beklerken maalesef ki öğretmen atamalarının ve yöneticilerinin farklı bir şekilde göreve gelmesi düşünülmektedir. Hükûmet, bu kanun tasarısıyla, ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı hariç bütün üst düzey yöneticilerin görevine de son verebilmektedir. Önceki bakanlar tarafından atanan bürokratlar, mevcut Bakan tarafından görevden alınmaktadır veya alınabileceklerdir.

Ülkemizde dört yıl ve üzerinde okul müdürlüğü ve müdür yardımcılığı olarak görev yapan eğitimcilerin görevleri de bu kanun tasarısıyla sona ermektedir. Bundan böyle okul müdürleri ve müdür yardımcıları, sınavsız bir şekilde, il millî eğitim müdürünün teklifi ile valinin onayıyla dört yıllığına atanacaklardır. Bu düzenleme, diğer düzenlemeler gibi yüzlerce müdür, müdür yardımcısının mağdur olmasına yol açacaktır.

Bu vesileyle önergemizin kabulünü dileyerek yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dedeoğlu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.50

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

Madde 2-1416 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 3- Bu Kanun kapsamında yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi yazılı ve sözlü sınavla olur.

Yazılı sınav notu, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavının %60'ının, Yabancı Dil Sınavının ya da eşdeğerliliği kabul edilen sınav puanının %15'inin ve lisans mezuniyet notunun (100'lük sisteme göre) %25'inin toplamından oluşan puandır.

Sözlü sınav bakanlıkça oluşturulacak komisyon tarafından yapılır. Bu komisyon bir başkan ve dört asıl üyeden oluşur. Komisyon üyelerinin ikisi bakanlık personeli veya bakanlıkça uygun görülen ilgili kurum personeli tarafından diğer üçü ise ilgili alanda çalışan öğretim üyeleri arasında başvuruda bulunanlardan kura ile belirlenerek seçilir. Komisyon için aynı sayıda yedek üye de belirler. Asıl üyelerin bulunmadığı durumlarda yedek üyeler komisyonda görev yapar.

Sözlü sınav komisyonu her bir alan için müracaat eden adaylar arasından ilan edilen kontenjan sayısının üç katına kadar adayı yazılı sınav notu en yüksekten başlayarak belirleyip sınava çağırır. Bu sıralamaya göre son sırada aynı puana sahip birden fazla adayın olması halinde, bu kişilerin tamamı sınava çağrılır. Başvuru sayısının ilan edilen kadronun dört katından az olması halinde, adayların tamamı giriş sınavına alınır. Sözlü Sınava çağrılan adaylar;

a) Genel alan bilgisi konularına ilişkin bilgi düzeyi,

b) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade kabiliyeti ve muhakeme gücü,

c) İletişim becerileri, özgüveni ve ikna kabiliyeti,

d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,

e) Akademik çalışmalara yatkınlığı,

yönlerinden komisyon tarafından değerlendirilir. Komisyon yazılı sınav notunu ve sözlü sınavdaki değerlendirmesini göz önüne alarak başarılı adayları belirler. Yapılacak sözlü sınavlar ses ve görüntü kayıt sistemleri ile kayıt altına alınır. Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi, başvuru şartları ile sınavlara ilişkin diğer usul ve esaslar bakanlık tarafından yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – Komisyon, bu okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, bu eğitim sistemini tek başına değiştirmek için çok fazla akıllı olmak lazım veya başka nedenler olmak lazım. Şimdi, eğitim gibi 77 milyonu insanı yakından ilgilendiren bir konuda, 350 bin öğretmen açıkta, kapıda beklerken, senelerce beklerken üstelik, senelerce atama beklerken eğitimi ticarileştirmek, metalaştırmak, özel okulları açmak, devletin Boğaz’daki çok güzelim okullarını da birilerinin vakıflarına, özel hesaplarına, özel okullarına yirmi beş yıllığına yap-işlet-devret, yok, kiralama, bilmem ne hesabıyla, milyar dolar, trilyon dolar değerlerindeki, devletin, bu milletin hazineye yatırdığı vergilerle alınan okullarını da birilerine vermek… Bu, akıl kârı değil; bu, akıl kârı değil arkadaşlar. Hiç kimse kafasındaki cetveli koyup kafasındaki cetvele göre yeni bir nesil yetiştirmeyi bu ülkede yapmaya kalkmasın. Bunun şartları vardır; insan haklarını öğretin, hukuku öğretin, bilişimi öğretin, bilgisayarı öğretin, çağdaşlığı öğretin, parasız okumayı öğretin ve yurt dışına gidecek öğretmenlerinizi, lisans eğitimi alacak insanlarınızı kırmızı, mavi, beyaz diye fişlemeyin. Öğretmenler bildim bileli ceberut devletlerin baskısı altında, TÖS’ten TÖB-DER’e, bugün de sendikalara kadar eğer bütün sendikalar buna karşı dikiliyorsa ve size şunu söylüyorsa: “5 bin lisansüstü öğrenci göndereceksiniz öğretmeni…” Yalnız bugüne kadar 1.500 kişi göndermişsiniz.

LES sınavına giriyor, puanı alıyor, sözlü sınava çekiyorsunuz, yandaş listeleri çıkarıyorsunuz, ayrımcılık yapıyorsunuz, insanların bilgisine bakmıyorsunuz, liyakatine bakmıyorsunuz, dil bilgisine bakmıyorsunuz, yurt dışındaki becerisine bakmıyorsunuz, o insanın yoksul mu, tok mu olduğuna bakmıyorsunuz. Herkesin kasalarla parası yok ki kardeşim. Bu ülkenin memurları var, işçileri var, çiftçileri var, esnafı var. Bu ülkenin 20 milyonu yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bunların çocuklarının okuma hakkı yok mu? Ne bu sözlü sınavına inadına inadına direniyorsunuz? Niye sözlü sınavını kamera kayıtlarına almıyorsunuz? İllaki gizli kamera mı koysunlar? Orada da ne yaptıklarınızı mı görsünler? Gizli kamerayla sınavlara mı hazırlansınlar? Yapmayın, etmeyin, eylemeyin! Bir hukuk devletinde bir haksızlık varsa insanlar yargıya gider. Yargının yolunu kapatmak nasıl bir anlayıştır?

Arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığı kamu kurum ve kuruluşlarının inisiyatifini artırmalıdır, öğretmenlerine güvenmelidir. “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum.” diyor Hazreti Ali. Bizde de “Bana bir harf öğreteni içeri tıkarım.” zihniyeti var. Bu ne anlayıştır, bu ne yaklaşımdır arkadaşlar? Şimdi soruyorum size: Erasmus Programı’na Türkiye’den 10 bin kişi gitmiş. Burslu gidecek bir öğrencide yandaşlık, partizanlık, Allah için söyleyin adalette yeri var mı bunun? Bunun bütün şikâyetlerini alıyoruz. Her gün aileler bize geliyor. Milletvekiliyiz, çaresiziz, kanun teklifi veriyoruz, gelmiyor. Bu adaletsizliği yapmayın, yapmayın, yapmayın! Bu insanlara haksızlık yapmayın, okurken yapmayın! Eğitimini yapsın, bu ülkeye yararlı insanlar yetişsin veya okuduktan, eğitimi yaptıktan, lisansını yaptıktan sonra gelsin liyakatine göre devletin kademelerinde çalışsın. Valileri başlarına diktiniz, sendikalarına göre ayırdınız, müdürleri aldınız, bu yasayla gelip tekrar, tekrar, tekrar sürgün, kıyım; öğretmen düşmanı bir anlayış, öğretmene düşman, millete düşman, halka düşman, çocuklarına düşman. Olmaz ki arkadaşlar! Her şey para değil. Biraz vicdan, biraz insanlık, biraz hukuk, biraz ülkenin geleceğini düşünün. Biraz geleceğini düşünün…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biraz sakin ol! Biraz sakin ol!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Para, para, para! Napolyon “Para, para, para.” demişti, ne oldu sonu? Parayla bir şey olmuyor arkadaşlar. Biraz vicdan! Vicdan! Vicdan! Vicdan! İlla ki cüzdan, cüzdan; cüzdan değil Türkiye!

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sakin, sakin!

ÜLKER CAN (Eskişehir) – Sakin söyleyin.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, sakin söyleyince anlamıyorsunuz, uyuyorsunuz, uyuyorsunuz. Laptoplarınıza giriyorsunuz, kayıtları izliyorsunuz. Size hatırlatamıyoruz. Yapmayın, etmeyin, eylemeyin!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hasip Bey, yayın kesildi, yayın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu önerge sizi de çocuklarınızı da kurtarır ama biliyorum ki siz bildiğinizi okursunuz, değil mi? Gün ola devran döne arkadaşlar! (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 2 nci maddesinin 1 inci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen "Milli Eğitim Bakanlığınca veya" ibaresinin çıkarılmasını, 3 üncü fıkrasında geçen "Bunun dışında sözlü sınav ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz." ibaresinin çıkarılarak yerine "Sözlü sınavlar kayıt altına alınır. Yurtdışına gönderilecek öğrencilerin seçimi amacı ile düzenlenecek yönetmeliklerde sözlü sınavın etkisi yüzde onu geçemez." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Sedef Küçük (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurunuz efendim, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanımca şu soruyla başlamak en doğrusu olacaktır: Dershaneler neden var? İyi bir eğitim ve adil bir sınav sisteminde dershanelere ihtiyaç duyulmayacağı açıktır. İnsanlar herhâlde bizim paramız çok, gidip de birazını dershanelere aktaralım demiyorlar. Çocukları üniversitelere girebilsin, kendilerine bir gelecek kurabilsin diye çabalıyorlar.

Peki, Türkiye’de eğitim sistemi iyi midir? Hepimizin bildiği gibi, iyiyi bırakın, vasat bile olmayan bir eğitim sistemimiz var. Sınav biçimi, eğitim yöntemi neredeyse her yıl değiştirilmekte. Son on iki yılda her yeni gelen bakan “reform” yapacağım diye sistemi, maalesef, daha beter edip gitmekte. Yani dershaneler eğitim sistemindeki çarpıklığın ve başarısızlığın nedeni değil, sonucudur.

Elbette hepimiz, dershanelere ihtiyaç duyulmayacak, öğrencilerin dershanelere mahkûm olmadığı bir sistemi arzu ederiz. Elbette hepimiz, okullarımızdan öğrencilerimizin tam donanımlı olarak mezun olmalarını isteriz. Ama gel gelelim ki gerçekler böyle değil. Eğitim sistemlerinin öğrencileri ne kadar iyi yetiştirdiğini ölçmek için yapılan PISA araştırmasına göre, Türkiye matematik, okuma-anlama becerisi ve fen bilgisinde son sıralardadır. Ortadaki gerçek işte budur.

Değerli milletvekilleri, peki, hâlihazırda olanlar ne? Dershaneler neden kapatılmak istenmekte? Çünkü dershaneler bir siyasi hesaplaşmanın ortasında kalmıştır. Çünkü filler tepişmektedir. Şunun bilinmesini isterim ki biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kavgada tarafız, ancak biz fillerin tarafında değiliz, biz çimenlerin tarafındayız, biz öğrencilerin tarafındayız, dershaneleri kapatıldığında işsiz kalacak öğretmenlerin tarafındayız ve kantincisinden tutun, temizlikçisine kadar işini kaybedecek on binlerce çalışanın tarafındayız.

Değerli milletvekilleri, eğitim sisteminde sorun yalnızca dershaneler veya ortaöğretim değildir, üniversitelerimizin hâli de ortadadır. Suskun, konuşamayan, yazamayan bir üniversite sistemi yaratılmıştır. Gezi protestolarına katıldı diye, iktidarı eleştiren “tweet” attı diye, sınavda sorduğu soru sakıncalı bulundu diye haklarında soruşturma açılan öğretim üyelerinin olduğu bir sistem yaratılmıştır.

Bakın, bu ay içinde YÖK öğretim elemanlarının disiplin yönetmeliğinde değişiklik yaptı ve kendi uzmanlık alanları dışında görüş veren öğretim üyelerine cezalar getirdi. Anayasa tarafından güvenceye alınan haklar hiçe sayılarak grev, iş yavaşlatma ve boykot gibi eylemler suç sayıldı. Daha önce de YÖK Öğrenci  Disiplin Yönetmeliği’ni değiştirerek afiş asılmasını bile cezalandırılır hâle getirmişti.

12 Eylül yönetimini aratmayacak bu düzenlemeler ne yazık ki artık hiç kimseyi şaşırtmıyor. Giderek otoriter hâle gelen, basına sansür uygulayan, muhalefet lideri televizyona çıktı diye ekran karartan bir yönetim anlayışından da zaten daha fazlası beklenemezdi. Ancak şunun iyi bilinmesi gerekir ki bunlar çare değildir. Ne kadar baskı yapılırsa yapılsın ne kadar ekran karartılırsa karartılsın ne kadar çok gazeteye sansür uygulanırsa uygulansın yolsuzluk iddialarının üstünün örtülmesi mümkün değildir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Tarih bize gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu göstermektedir.

Bütün bu baskı ve sindirme politikaları kendi gölgesinden bile korkar hâle gelen bir iktidar anlayışının yansımalarıdır. Son iki ayda Meclise dayatılan yasaların ortak bir özelliği vardır, hemen hepsi antidemokratik, özgürlükleri askıya almaya yönelik yasalardır. Türkiye'nin bu zihniyetle bir adım bile ilerleyemeyeceği aşikârdır.

Bu anlayış sonucunda ortaya çıkacak tek şey toplumsal gerilimlerin daha da artma tehlikesi diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Küçük.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 3 üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 1416 sayılı Kanun’un 21’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "çalışma sürelerinin" ibaresinin "görev sürelerinin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

               Muharrem Varlı

                       Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Milli Eğitim Bakanlığı adına bu kanun kapsamında yurtdışına gönderilenlerden gönderildikleri ülkede doktora öğrenimlerini tamamladıktan sonra mecburi hizmet yükümlülüklerini ifa etmek üzere yurda dönenler 30 gün içerisinde Milli Eğitim Uzmanı kadrolarına atanır."

Saygılarımızla.

                 Ali Özgündüz                                Fatma Nur Serter                                 Celal Dinçer

                     İstanbul                                            İstanbul                                            İstanbul

                                                                       Süleyman Çelebi

                                                                              İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 3 üncü maddesinde yer alan "Milli Eğitim Uzmanı" ibaresinin "Eğitim Uzmanı" şeklinde, MADDE 21- ile başlayan ikinci fırkasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, üçüncü fıkrasının ise kanun tasarı metninden çıkartılması arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                      Sırrı Sakık

                        Iğdır                                                Bingöl                                                 Muş

                    Altan Tan                                       Selma Irmak                                    Hasip Kaplan

                   Diyarbakır                                            Şırnak                                               Şırnak

Erol Dora

   Mardin

MADDE 21- Bu Kanun uyarınca yurtdışına gönderilip öğrenimlerini başarı ile tamamlayanlar mecburi hizmetlerini ifa etmek üzere doğrudan gönderildikleri kurumların uzman kadrolarına atanır. Bu kişiler, mecburi hizmet sürecinde, kamu üniversitelerince açılan ilgili alandaki kontenjanlara ilişkin yeterlilik sınavlarına başvurup başarılı olmaları halinde kamu üniversitelerinde öğretim üyesi kadrolarına geçebilirler ve mecburi hizmet sürelerini burada tamamlayabilirler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, değerli arkadaşlar, doğru konuşalım. Hoşunuza gitmiyor, biliyorum ama 75 bin dolar –yeşil yeşil dolarlar var ya- kredi, burs veriyorsunuz. Yurt dışına gidiyor, eğitim görüyor, uzmanlaşıyor. Ülkeye döndüğü zaman ne yapması lazım? Aldığı eğitim ve bilgilenmeyle ilgili uygun yerlerde kadro alması ve memlekete hayırlı olması lazım, değil mi? Olamıyor kardeşim sizin sisteminizde, olamıyor.

Şimdi, bu yasayla millî eğitimi sil baştan değiştireceksiniz. Sil baştan değiştirdiğiniz bu eğitimde insanları kafalarına göre, kafataslarına göre, düşüncelerine göre, fikriyatlarına göre her birisini kategorize edeceksiniz ve kendinize yakın insanları yerleştireceksiniz. Kiminle? Valilerle. Kiminle? O valilerle -YÖK’te edindiğiniz- 12 Eylülün bu memlekete felaketi olan YÖK’le beraber oturacaksınız, oradaki kadrolarınızla uygun müdürler seçeceksiniz. Müdür tipolojisi -şekil A’da gözüktüğü gibi- nasıl olacak, bıyıklar nasıl olacak, saç tipi nasıl olacak ona bakılıyor. Arkadaşlar, bilgi, birikim… Yani otuz yılını öğretmen olarak geçirmiş, bu ülkeye hayırlı evlatlar yetiştirmiş, gençler yetiştirmiş öğretmenleri otuz yıldan sonra sizin tutup bu şekilde bir tasnife tutmanız vicdan işi mi, hukuk işi mi Allah aşkına? Yani bir kişi solcu olsa müdür olamaz mı? Ben size soruyorum: Bir kişi, sendika istiyorsa müdür olamaz mı? Bir kişi, barış ve özgürlük, daha çok demokrasi istiyorsa olamaz mı?

HARUN KARACA (İstanbul) – Olur, olur.

HASİP KAPLAN (Devamla) – İlla birilerinin keyfine göre mi olması lazım? Eğer siz böyle yaparsanız, yarın siz gittiğiniz zaman sizin yerinize gelecek birileri de sizin yaptığınızı yapar, mevcutları sürer, kendi yandaşlarını getirir. Bu ülkeye yapılacak en büyük kötülük budur arkadaşlar.

Bu ülkenin öğretmenlerine güvenmeyi bu ülke öğrenmek zorundadır. Bu ülke, kendi öğretmenine yaşamını sağlayacak kadar maaş bile vermeyen, “Git pazarda limon sat.” diyen bir ülke, bir devlet. O da yetmiyormuş gibi ticarileşme, özel okullara öğrenci başına teşvik primleri ödeyerek özel okulları teşvik etme olayını getiriyor. Köydeki, Anadolu’daki, İç Anadolu’daki, Karadeniz’in kırsal kesimindeki, iç kesimindeki insanlar, yoksul insanlar ne yapacak arkadaşlar?

Bakın, bizim getirdiğimiz önerge hap gibi bir önerge. Diyoruz ki: “75 bin dolar döviz veriyorsun, yurt dışına gidiyor, uzmanlaşıyor, geliyor görevini liyakatine göre ver.” Siz diyorsunuz: “Hayır, sözlüye tabi tutacağım, sözlüde soracağım: Hoca’yla aran nasıl?” “Hangi Hoca?” diyecek, şaşıracak. Ben burada Elitaş’a bir gün söyledim, “Hoca okyanus ötesinden talimat veriyor mu?” Diyor ki: “Mübarek zattır, vermez.” Kardeşim, ben söylüyorsam benim dediğimde bir söz var. Beni dinlemediniz o gün, dedim: “Bakın, okyanusun ötesi, Pensilvanya’dan talimat…” Elitaş dedi: “O mübarek zattır.” Şimdi, o mübarek zata “Haşhaşin” diyorsunuz, işler karışıyor.

Bakın, yapmayın, eğitimle oynamayın, sağlıkla oynamayın, benim iki sene önce söylediklerimi de akıllarınıza getirin. Bugün Başbakan gitmiş Burdur’da “Okyanus ötesi.” diyor. Ya ben burada dedim, üstüme yürüdünüz. Ne iştir bu, şimdi Allah aşkına söyler misiniz? Nasıl oluyor? Ben onu demiyorum, bakın, öğretmenlik kutsal bir görevdir. Öğretmene haksızlık yapan, öğretmeni süren, öğretmenin hakkını teslim etmeyenler hayatta iflah olmaz; ben buna inanırım -içinizde öğretmen çok, eğitimci çok- ben buna vicdanen inanıyorum.

Yurt dışında ben otuz sene çalıştım, orada öğretmenleri gördüm; çok mükemmel insanlar var farklı düşüncelerde. Hepsini de başımızın üstüne koyalım, hepsine de liyakatini verelim, görev verelim; verdiğimiz görevde çalışmalarını yapsınlar, hizmet etsinler. Bizim söylediğimiz budur.

Bu sözlü sınav olayını çıkarın arkadaşlar, çıkarın. Sözlü sınavda “adam, adamcılık” olayını, oyununu bırakın bu ülkeye hizmet edin diyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 3 üncü maddesinin 2 inci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Milli Eğitim Bakanlığı adına bu kanun kapsamında yurtdışına gönderilenlerden gönderildikleri ülkede doktora öğrenimlerini tamamladıktan sonra mecburi hizmet yükümlülüklerini ifa etmek üzere yurda dönenler 30 gün içerisinde Milli Eğitim Uzmanı kadrolarına atanır."

Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, şöyle bir yanı var bu yasanın: Hükûmet, paralel yapıyla ödeşmek adına Millî Eğitim Bakanlığını baştan şekillendirmektedir. Hükûmet, kendisinin yarattığı bu yapıyla mücadele ederken Millî Eğitim Bakanlığını yerle bir etmektedir. Böyle bir yapılanmadan bahsediyoruz.

Komisyonda, değerli Komisyon üyeleri, muhalefet partilerinin bu konudaki milletvekilleri bu sürece ilişkin birçok önerileri, yapıcı katkıları verdi; diğer sivil toplum örgütlerinin bu konuda görüşleri alındı; sendikalar görüşlerini verdi. Zaten dinliyorsunuz -hiç o konuda hakkınızı yemeyelim- ama bildiğinizi okuyorsunuz; problem burada bu. Yani, dinliyor gibi ve onları algılıyor gibi, hatta Sayın Bakan da orada referanslar verdi, kafasını salladı; ben de dedim ki: “Galiba olumlu bir nokta olacak.” Ama, böyle olmuyor; tam tersi, bürokrasinin iktidarı burada egemen oluyor. Bürokrasinin hazırladığı taslağa siyasetçi olarak hangi katkıyı verirseniz verin, hangi yaklaşımı ortaya koyarsanız koyun, burada asla siyasi tercihler değil, bürokrasinin o konuda hazırladığı tercihler egemen olur bir noktada.

Şimdi, değerli arkadaşlar, teknik olarak bu yasanın bütün maddelerinin, dün de bu konuda bizim adımıza Fatma Nur Serter arkadaşımız bunun ne düzenleme getirdiğini çok net ortaya koydu. Burada problem şu, bu bir haftalık, on günlük maratonumuzun toplamında şöyle bir şey var: HSYK’yla ilgili yapılan düzenlemeler, İnternet’le ilgili yapılan düzenlemeler, şimdi Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili yapılmakta olan yasal düzenlemeler, MİT’le ilgili yapılacak olan düzenlemelerin tek bir çıkış noktası var, o da şu değerli arkadaşlar: Yani, daha önce kaldırdınız ya, bu Kenan Evren’le ilgili, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili düzenleme vardı, onlar hakkında hiçbir yaptırım yapılamaz diye bir yasal düzenleme vardı, o yasal düzenleme şu anda tamamen kendiniz için uygulamaya konuluyor. Nasıl konuluyor? Yani, bunları konuşmak yerine şunu konuşsak daha iyi olur: AKP’yi koruma ve kollama yasaları bir paket olarak sunuluyor, aynen budur bu yasalar çünkü dokunulmazlığın diğer halkası size yetmedi. Şimdi bu yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra yeni bir zırha, yeniden dokunulmazlığa, bu da yetmezse anayasal düzenlemeye gideceksiniz. AKP’li bakanlara dokunulamaz, AKP’li Başbakana dokunulamaz diye yeni bir düzenleme getirmek durumundasınız bunlar kifayet etmezse. Çünkü burada amacınız… Gerçekten, AKP’ye çalışılan bir fabrika burası, biz de buna alet ediliyoruz milletvekilleri olarak. Gerçekten, bakıyorum, yani bir haftadır, on gündür, gece gündüz, sabahlara kadar, komisyonlarda cumartesi, Pazar sabaha kadar burada sabahlamamızın telaşı şu: Seçime -özellikle bu 30 Marta- giden yolda, bütün zırhları üzerinizde toplamaktır.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Millete zırh geçmez Süleyman Bey, millete zırh geçmez.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Şimdi, millete karşı zırhlanmak için yapıyorsunuz.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Yok, geçmez o.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Ben, bu yasal düzenlemelerin arkasındaki komplonun bu anlamda okunmasını istiyorum ve bunu, bu konudaki yolsuzlukları yeni bir battaniyeyle gizlemenin, yeni bir örtüyle örtmenin projesi olarak görüyorum. O nedenle, bu proje yerine, biz, burada, madde madde, gerçekten, eğitimin sorunlarını konuşsak, bu yapılacak olan buradaki önerilerimizi dikkate alsak sorun çoktan çözülecek.

Bakın, bu düzenlemeyle -iddiayla söylüyorum- orada yaklaşık 100 bin eğitmenin anca yüzde 10’u yeniden bu sürece dâhil olacak ama yapmak istediğiniz bir tek şey var: Şimdiden kılıcı elinize alıp millî eğitimde, diğer uygulamalarda birkaç operasyon yapıp ondan sonra milleti tehditle, şantajla “Bakın, böyle yaparlarsa herkese bir karanlık Türkiye geleceği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – …olacaktır.” diye bir kaide yaratarak sorunu aşmaya çalışıyorsunuz. Onun için, bu yasal düzenleme millî eğitimin değil, eğitimsizliğin yoludur.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 3 üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 1416 sayılı Kanun’un 21’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "çalışma sürelerinin" ibaresinin "görev sürelerinin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Muharrem Varlı (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Adana Milletvekili Muharrem Varlı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üzüntüyle baktığımız ve bizi derin düşüncelere salan Ukrayna’da bazı hadiseler var. Özellikle Kırım Özerk Bölgesi’nde Parlamentonun Ruslar tarafından işgal edilmesiyle orada Rusya ile Amerika’nın arasındaki bir mücadelede Kırım Tatarlarının haklarının, hukuklarının korunması açısından Hükûmeti, Türkiye Cumhuriyeti devletini bir an önce göreve davet ediyorum. Çünkü, orada yaşayan Türkler, Kırım Tatarları çok uzun yıllar öncesinde de çok ağır işkencelere maruz kalmış, çok sıkıntılar yaşamış. Dolayısıyla, belli bir rahatlık süreci içerisinden eğer bugün Rusların egemenliğinde veya Avrupa ile, Amerika ile Rusya’nın arasındaki çatışmanın arasında kalıp bundan zarar görürlerse hepimiz üzüntü duyarız diye düşünüyorum. Onun için, Hükûmeti ve Türkiye Cumhuriyeti devletini bir an önce bu konuda tedbir almaya davet ediyorum.

Yine her zaman olduğu gibi, kendi emellerinizi gerçekleştirmek adına bir kanun getirdiniz ve burada kanunlaştırmaya çalışıyorsunuz. Partinizin başında “adalet” var, “Adalet ve Kalkınma Partisi” ama adaletli bir uygulamayı ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Daha önce yazılı imtihanlarla, hak ederek okul müdürü, müdür yardımcısı olanları, bürokrat olanları bir çırpıda görevden alıp onların yerine parti teşkilatlarınızın veya size bağlı sendikaların önereceği insanları valilerin yetkisiyle atatarak müdür yapmaya çalışıyorsunuz. Arkadaşlar, bu son derece sakıncalı ve yanlış bir uygulamadır. Bugün binlerce insan burada Türkiye Büyük Millet Meclisini izliyor, sizleri izliyor, sizlerin vereceği oyu, sizlerin vereceği kararı izliyor. Bu insanların birçoğu belki sizlere oy vermiş insanlardır ama siz, sırf kendi parti teşkilatlarınızın ve sendikalarınızın dediğini gerçekleştirmek adına, sırf kendi kafanızın arkasındakileri gerçekleştirmek adına bu müdürleri bir anda değiştirip, bürokratları bir anda değiştirip istediğiniz adamları yetkilendirmek istiyorsunuz. Bu son derece adaletsiz ve son derece yanlış bir uygulamadır, bundan bir an önce vazgeçin, bu kararınızın doğru olmadığını buradan haykırıyorum. Binlerce bu meseleye düşünceli bir şekilde yaklaşan, bakan insanlar adına buradan haykırıyorum: Lütfen bu meseleyi bir an önce ortadan çekin, kaldırın ve o insanlar, adaletli bir şekilde geldikleri görevlerini yapmaya devam etsinler.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, vali neye göre karar verecek? Size bağlı sendikanın önereceği isme göre karar verecek. Hani, hep demokrasiden bahsediyorsunuz, millî iradeden bahsediyorsunuz, bunun neresinde demokrasi var? Yani, şimdi, sendikalar demokrasinin en önemli kurallarından, en önemli kurumlarından bir tanesi değil mi? Şimdi, başka sendikaları hiçe sayacaksınız, başka sendikaların üyelerini hiçe sayacaksınız; kendi sendikanızın ön alması, kendi sendikanızın söz sahibi olabilmesi için kanun hazırlayacaksınız. Bu, adaletle ne kadar bağdaşır, hukukla ne kadar bağdaşır, vicdanla ne kadar bağdaşır, Allah korkusuyla ne kadar bağdaşır? Buradan hepinizin vicdanlarına seslenmek istiyorum: Doğru bir uygulama yapmıyorsunuz, yanlış bir uygulama yapıyorsunuz, gelin bundan vazgeçin.

Şimdi, dershaneler niye bu ülkede var oldu? Niye bu kadar çoğaldı dershaneler? On iki yıldan beri siz iktidarsınız; demek ki eğitim sisteminde tam manasıyla öğrencileri doyuracak bu rekabet sisteminde öğrencilerin yarışmasını tam manasıyla sağlayacak imkânları veremediğiniz için dershaneler ortaya çıktı. Çocuklarınızı neden özel okullara gönderiyorsunuz, devlet okullarına göndermiyorsunuz? Çünkü özel okullar daha iyi eğitim veriyor, değil mi? Dolayısıyla, arkadaşlar, burada kendi hatalarınızı, kendi sıkıntılarınızı, kendi problemlerinizi ve ondan kaynaklanan… Dershanelerin ve özel okulların işlemesini durdurmak ve güya kendiniz açısından, bir gruba karşı tedbir almak açısından, intikam almak açısından böyle bir yasa değişikliği yapıyorsunuz, son derece yanlış bir uygulama içerisindesiniz, bundan vazgeçin arkadaşlar. İntikam almak, elbette ki, eğer, size yapılan bir yanlış varsa, bunu yanlış olarak değerlendiriyorsunuz, birilerinin ekmeğiyle oynayarak, bir kurumu ortadan kaldırarak veya Millî Eğitimin tamamını ortadan kaldırarak, Millî Eğitimi yok sayarak olmaz, böyle olmaz. Hukuk çerçevesinde, kanun çerçevesinde -eğer birileri suç işliyorsa- gelin, hep beraber cezalandıralım, hep beraber cezasını verelim, ondan sonra da çıkalım “Bunlar suç işledi, biz de cezalandırdık.” diyelim. Ama siz bütün kurumu, bütün Bakanlığı cezalandırıyorsunuz.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 3 kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 4 üncü maddesi ile 1416 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 3 üncü maddenin birinci fıkrasında yer alan "ifa etmeye" ibaresinin "yerine getirmeye" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrasına "Yurtdışına eğitim amacıyla gönderilenlerden öğrenimlerini tamamlayamayanların durumu yönetmelikle düzenlenir." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                           Dilek Akagün Yılmaz

                     İstanbul                                            İstanbul                                               Uşak

BAŞKAN – Komisyon bu okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Sayın Yılmaz, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bugün -bildiğiniz gibi- Başbakan Tayyip Erdoğan Uşak’taydı.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ne güzel ev sahipliği yaptı Uşaklılar.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Uşak’ta olması nedeniyle bazı öğrenci arkadaşlarımız yani bu konuda tepkilerini dile getirmek isteyen vatandaşlarımız pankartlar açmışlar. Pankartlarda ne yazıyor biliyor musunuz? “Konumuz montaj, dersimiz dublaj, hocamız Tayyip.” Bu pankartları astıkları için çocuklar gözaltına alınıyorlar, insanlar karakollara götürülüyorlar, baskı altında tutuluyorlar. Artık, en ufak bir eleştiriye bile tahammülünüz yok.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Paralel yapının işidir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Bunu şiddetle protesto ediyorum. Yani, barışçıl anlamda farklı düşüncelerini dile getiren çocuklarımız, vatandaşlarımız Uşak’ta gözaltına alındı. Bunu şiddetle kınıyorum ve protesto ediyorum.

SALİH KOCA (Eskişehir) – Esnafı hastanelik edenlere ne diyorsun?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, bu yasayla ilgili görüşmeye geldiğimizde, bu yasanın ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. “Paralel devlet” diyorsunuz, “cemaat” diyorsunuz, “örgüt” diyorsunuz ve “Bu paralel devletin dershanelerini kapatıyoruz.” diyorsunuz ama asıl yapmak istediğiniz şeyin, onlarla beraber, kadrolaşmayı yeniden örgütlemek olduğunu görüyoruz. Artık, cemaat kadrolarının yerine AKP kadroları gelecek. “Dershaneleri kapatıyoruz.” diyorsunuz, özel okulları açıyorsunuz ve buna gerekçe olarak da ne diyorsunuz: “Fırsat eşitsizliğini kaldırıyoruz.”

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Meydan nasıldı, miting meydanı?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – “Dershaneye gidenler, gidemeyenler vardı; şimdi bunu kaldırıyoruz.” Peki, sevgili arkadaşlar, nerede görülmüştür ya, özel okulların fırsat eşitsizliğini kaldırdığı nerede görülmüştür? Herhâlde dünya literatürüne böyle bir sözü de siz getirdiniz diye düşünüyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Dilek Hanım mitingde kaç kişi var? Öğrenebildiniz mi Dilek Hanım?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Şimdi, eğer cemaat var ise, eğer yasa dışı bir örgütlenme var ise nedir yapılması gereken? Memur olanlarla ilgili 4483’ü işletirsiniz, soruşturma açarsınız. Dershanelerde eğer bu ülkenin değerlerine aykırı şeyler söyleniyorsa, çocukların beyinleri yıkanıyorsa –ki ben de aynı fikirdeyim, yıkanıyor- bunlarla ilgili soruşturma açarsınız.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Meydan kaç kişiydi Dilek Hanım, meydan?

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) - On binler meydandaydı.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Bunları yapanların cezalandırılması yolunda çaba sarf edersiniz ama 100 bin kişinin yerini değiştiremezsiniz. Yeniden bu eğitim sistemini yok edemezsiniz, bu eğitim sistemini kökten değiştiremezsiniz.

Biz şunu söylüyoruz: Siyasallaşmaya, kadrolaşmaya, eğitimin özelleştirilmesine hayır. Bunu söyleyen öğretmenler dün coplandı, gazlandı. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, o öğretmenleri, sendikaları dinleme gereğini bile duymadı. Böylesi bir ülkede, “ileri demokrasi” dediğiniz böylesi bir ülkede gerçekten demokrasinin olmadığını gösteriyorsunuz artık.

Ne istiyoruz? Ne olması gerekiyor? Parasız eğitim, bilimsel eğitim, demokratik eğitim, laik eğitim. Ama sizin konunuz asla bunlar değil, bunu görüyoruz.

Şimdi, 24 Şubat dinlemelerinden sonra Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan’ın konuşmaları iddiası ortaya çıktığında, ses bantları çıktığında dediniz ki: “Efendim, bunlar montaj, bunlar gerçek değil.” Ama montaj ise -hani, bir yerden cımbızlandı da kondu diyorsunuz ya- gerçek konuşmaları sizin asıl olarak yayınlamanız gerekiyordu. Bunu yayınladınız mı? Hayır.

İHSAN ŞENER (Ordu) - Bu kadar mı, bu kadar mı çalışıyor mantığınız?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Peki, TİB kayıtlarını yayınladınız mı? Hayır, hiçbirini yayınlamadınız. Tayyip Erdoğan’la Bilal Erdoğan’ın konuşmasını yayınlamadınız.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Yanlış lokomotifin peşindesiniz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Size bir gerçeği söyleyeyim sevgili arkadaşlar: Bakın, ses kaydı, parmak izi ve göz retinası asla taklit edilemiyor. Pek çok banka ve pek çok telefon şirketi sesli imzayı alıyor artık. Yani, bunun taklit edilmesi mümkün değil, bu bilimsel bir gerçek ama bunu görmüyorsunuz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bugün savcılık açıkladı raporları.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Biz sizden şunu istiyoruz: Montajsa gerçeğini açıklayın, eğer bir konuşma yapılmadıysa TİB kayıtlarını açıklayın, biz sizlerden bunu istiyoruz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Savcı açıkladı, savcı.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – “Bu ses bizim değil.” diyebiliyor mu Tayyip Erdoğan, lütfen bunu söyleyeniz.

Bunun yanında, bakın, şunu gözlemledik özellikle 17 Aralıktan sonra…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz konuşmalarınızı banda mı alıyorsunuz?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - …dediniz ki: “Efendim, bu ülkede yargıda çete var. Efendim, bu ülkede millî eğitimde çete var, emniyette çete var.” Hepsini söylediniz…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz konuşmalarınızı kayda mı alıyorsunuz?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - …ve dediniz ki: “İnsanlar sahte delillerle mağdur edildi. Ayarlanmış yargıçlar bunları mahkûm etti, sahte ihbar mektuplarıyla mahkûm etti.”

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Meydan ne alemde meydan?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Ve bu insanların mağduriyetinin giderileceğini bizzat Başbakan söyledi ama çıkartılan yasalarla biz gördük ki, siz o insanların -Ergenekon, Balyoz ve diğer siyasi davalardaki- mağduriyetlerini gidermeyi değil, onların isimlerini kullanarak kendinizi kurtarmaya çalışıyorsunuz, bunu gördük ama şunu bilesiniz ki: Bu “kumpas mağdurları” dediğiniz insanların özgürlükleri ele alınıncaya kadar, o cezaevinden tahliye edilinceye kadar iki elimiz yakanızdadır.

Arkadaşlarımız şu resimleri koydular ortaya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Burada kimler var, ben isterseniz size söyleyeyim…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – İlker Başbuğ var, Tuncay Özkan var, Engin Alan var, Ergun Poyraz var -yedi buçuk yıldır tutuklu bu insanlar- Hasan Atilla Uğur var, Muzaffer Tekin var -ölmek üzere- Kemal Alemdaroğlu var. Bunlar özgür kalmadan, bu kumpas mağdurları özgür kalmadan…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Paralel yapıdan hesap sorun, paralel yapıdan.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – O paralel yapıya siz neden oldunuz, “O paralel yapıyla mücadele ediyoruz.” diyorsunuz, gerçekte hiçbir mücadele etmiyorsunuz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Vaizler gibi konuşuyorsunuz, paralel yapıdan hesap sorun.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Kendinizi kurtarıyorsunuz.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, süresi doldu.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Paralel yargıdan hesap sorun.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Bu insanların özgürlüğü sağlanıncaya kadar bu mücadele devam edecektir…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Siz vaiz lobisine intisap ettiniz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – …unutturamayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 4 üncü maddesi ile 1416 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 3 üncü maddenin birinci fıkrasında yer alan "ifa etmeye" ibaresinin "yerine getirmeye" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasa tasarısının 4’üncü maddesi lisansüstü eğitim için yurt dışına gönderilen ve gönderilecek öğrencilere ilişkin düzenlemeleri içeriyor. Ancak, ben bu maddenin detaylarına fazla girmeden öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bence, Başbakan dershaneleri kapatmak istemekle siyasi hayatının en büyük hatasını yapmıştır. Eminim ki şimdilerde çok belli etmese de başını duvarlara vuruyordur. Dershaneleri kapatmak konusunda “paralel örgüt” diye tanımladığı cemaatle ters düşmeseydi başına bunlar gelmeyecekti. Sayın Başbakan kendisini, hükûmetini, bakanlarını, bakan çocuklarını, kendi çocuklarını ve kabinenin yaşam koçluğunu yapan Rıza Sarraf’ın başını yakmıştır. Dershaneleri kapatmak için bir girişimde bulunmasaydı yolsuzluklar, hırsızlıklar, arsızlıklar ortaya çıkmayacaktı. Aslında, Başbakan istemeden de olsa bu millete iyilik yapmıştır. Milletin kendine gelmesine vesile olmuştur. Dershanelerle ile ilgili konu dershaneler ile ilgili değil, tamamen bir güç gösterisi için hazırlanmıştır, güç bende demek için hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dershaneler konusunda evvela bazı gerçekleri bilmek ve ona göre hareket etmek gerekir. Dershanelerin varlığı eğitim sisteminin yetersizliğinden ve yanlışlarından ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, bu yanlışları düzeltip eğitim sistemini yeterli hâle getirmeden dershaneleri kapatmak büyük bir boşluk doğmasına ve çok çeşitli sorunların çıkmasına da sebep olacaktır.

Dershaneleri kapatmadan önce okullar arasındaki eğitim ve öğretim kalitesi farkını da azaltmak lazım. Böylece, bölgeler ve okullar arasındaki farklar dershaneyi gerektirmeyecek şekilde düzenlenmiş olur. Dershaneler sınavlara endeksli eğitim sisteminin bir ürünüdür. Ezberci, eleyici ve seçkinci bir eğitim anlayışında dershanelerden kurtulmak mümkün değildir.

Dershanelerden illa kurtulacaksanız, ille de kaldırmak istiyorsanız önce mevcut sınav sisteminde düzenlemeler yapmanız gereklidir. Bu sınav sistemi varken dershaneler kaldırılamaz. Eğitimde fırsat eşitliği bir dereceye kadar dershaneler sayesinde sağlanmaya çalışılmaktadır. Mevcut okul içi eğitim sistemine göre dershaneler kaldırılırsa, eğitimde fırsat eşitliğini temin edecek başka yol da  kalmaz. Dershaneler kapatılırsa eğitim boşluğa düşer. Dershanelerin çoğunluğu milliyetçi, vatansever, inançlı müteşebbislerin elinde; çocukları yetiştirdikleri gibi, onlara bir mensubiyet duygusu veriyorlar, belirli bir ahlak ve terbiye duygusu aşılıyorlar.

Hükûmete önerim: Önce dershane ihtiyacını ortadan kaldırın, ondan sonra dershanelere olan talep azalır, yok olur, dershaneler de zaten ortadan kalkmış olur.

Üniversite önündeki yığılmanın önümüzdeki yıllarda yaklaşık 4 milyona çıkacağı belirtiliyor. İşte, böylesi bir durumda, her ne kadar karşı çıkanlar olsa da dershaneye giden öğrenci sayısı hızla artmaya devam edecek. Yasak koyarak üniversite önündeki yığılmayı eritmek boş bir hayalin ötesine geçmez. Dershaneyi kapatırsınız bürolar kurulur, onları da kapatırsanız özel dersler başlar bu sefer. Bunun yolu, akılcı çözümler üretmektir ama nedense, hem Millî Eğitim Bakanlığı hem de YÖK, akılcı çözümler üretmek yerine aksini ısrar etmekte ciddi bir çaba sarf ediyorlar, bir fikir kısırlığı yaşıyorlar. Bu konu keşke inada bindirilmeden, etraflıca düşündürülüp gündeme getirilseydi böyle bir meselenin halli çok daha kolay olurdu.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türkkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Madde 4 kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 5 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının 1 inci cümlesinden sonra "Sözlü sınavlar kayıt altına alınır. Öğretmenlerin seçimi amacı ile düzenlenecek yönetmeliklerde sözlü sınavın etkisi yüzde onu geçemez." ibaresinin eklenmesini, 5 inci fıkrasının "Aday öğretmenlik süresi sonunda sınava girmeye hak kazanamayanlar ile üst üste iki defa sınavda başarılı olamayanlar, kamu kurumlarında başka görevlerde değerlendirilirler." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Hasan Ören                                  Fatma Nur Serter                                 Celal Dinçer

                      Manisa                                             İstanbul                                            İstanbul

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 5 inci maddesinin tasarı metninden çıkartılması arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                      Sırrı Sakık

                        Iğdır                                                Bingöl                                                 Muş

                    Altan Tan                                       Selma Irmak                                    Hasip Kaplan                 Diyarbakır                       Şırnak                                               Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                     Emin Çınar

                      Ankara                                             Kocaeli                                          Kastamonu

               Seyfettin Yılmaz                               Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                       Adana                                      Kahramanmaraş                                      Ankara

                 Münir Kutluata

                      Sakarya

BAŞKAN – Komisyon bu önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Sakarya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kutluata, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Millî Eğitim Temel Yasası’nda önemli değişiklikler yapan 562 sayılı Yasa Tasarısı’nı görüşüyoruz. Bu tasarının 5’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, esas tartışılması gereken konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin nelerle meşgul edildiği hususu olduğuna inanıyorum. Ülke, bir devlet krizi içine sürüklenmiş bulunuyor. Devletin kurumları iktidar tarafından bloke edilmiş, görevlerini yapamaz duruma getirilmiştir. Hukuk devleti ve demokrasiyi askıya almaya çalışan seri hâlinde yasalar çıkarılmaktadır. Anayasa ve “kuvvetler ayrılığı” ilkesi her gün çiğnenmektedir. Ayrıca, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası âdeta yarısı düşmüş bulunan Hükûmetin, şimdi, tamamının meşruiyeti çok kişi tarafından tartışılır hâle gelmiştir. Böyle bir ortamda tartışılması gereken, bu durumdaki bir Hükûmetin, Meclisi kendi özel ihtiyaçlarına yönelik, Anayasa ve demokrasiye aykırı seri yasalar çıkarmaya zorlamasının doğru olup olmadığı hususudur.

Değerli milletvekilleri, işin özeti: İktidar yanlışlarını daha büyük yanlışlarla kapamaya çalışmaktadır. Bu gidişten sağlıklı bir çıkış olmayacağı açıktır, bunu bir kez daha hatırlatıyoruz.

Bu yasanın temel amacının dershaneleri kapatmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu vesile ile idari kadrolarda bulunan ve iktidarın hoşlanmadığı öğretmen kadrolarının tasfiyesinin de ilave bir hedef olarak yasaya eklendiği anlaşılmaktadır.

Bakmak lazımdır, dershaneler hangi ortamda kaldırılmaya çalışılıyor. Merkezî sınav sistemi devam ediyor. Üniversitelere giriş hâlâ bir yarışma sınavı ile mümkün. Üniversitelerin kalitesi her gün düşüyor. Üniversite eğitimi çok büyük oranda paralı hâle gelmiş. Parasız ve kaliteli bir üniversiteye girmek son derece zor hâle dönüşmüş ve bunun sonucu olarak da dershane ihtiyacı her geçen gün artmış; nitekim iktidar partisi döneminde 2.100’den 4 bin küsura çıkmış yani yüzde 100 artmış. Böyle bir dönemde dershaneler kapatılıyor.

Dershaneler, esasen, yetersiz eğitim sisteminin bir sonucudur ancak yetersiz eğitim sistemi, on iki yıllık AKP iktidarı döneminde çok daha yetersiz ve hastalıklı bir yapıya dönüştürülmüştür. Hastalığı tedavi etmeden ilacı yasaklamanın hastayı karaborsaya sevk etmekten başka bir anlam taşımayacağı hepinizin malumudur. Gönül arzu ederdi ki Millî Eğitim Bakanı çıkıp “Millî eğitimde şu gelişmeler sağlandı, şunları, şunları yaptık. O bakımdan, dershanelere olan ihtiyaç azaldı, bu yüzden bu düzenlemeleri yapıyoruz.” diyebilseydi. Yine Millî Eğitim Bakanı “Okullar arasındaki, şehirler arasındaki, kesimler arasındaki eğitim kalitesi farkını ortadan kaldırdık, dershaneleri kapatmaya yöneldik.” diyebilseydi mesele yoktu. Ama bunları diyemediğine göre, şimdi Sayın Millî Eğitim Bakanının çıkıp esas maksadı itiraf etmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, kanunun mahiyetini anlayabilmek bakımından AKP’nin millî eğitimde nelerle meşgul olduğuna, millî eğitim adına AKP’nin icraatıyla ilgili akıllarda nelerin kaldığına bakmak gerekiyor. Hatırlanacağı gibi, fazla bir şey yok ama birtakım sarsıntılar var. 5 yaşında 500 bin çocuğun zorla eğitime başlatılmak suretiyle geleceklerinin karartılması, 5 bakan değişikliği, 9 yaşında çocukların ilkokuldan mezun edilmesi ve bazı millî eğitim bakanlarının, muhtevasında kendisinin tarif edildiği zehabına kapılarak Gençliğe Hitabe’nin ortadan kaldırılmasını, çocuklarımızın, gençliğimizin, milletimizin iftihar vesilesi Andımız’ın ortadan kaldırılmasını hedef almak gibi büyük çabaları olmuştur. Ama bunun dışında hiçbir gelişme olmamıştır. Düşünün ki millî eğitimle ilgili yegâne, tek hedefi kindar bir gençlik yetiştirmek olan bir iktidar bunların dışında bir şey yapamazdı. Nitekim yapamamıştır ve bu kindar tavırların sonucu olarak da bir intikam yasası olarak önümüze bu dershaneleri kapatma yasası getirilmiş bulunuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bu bakımdan, bu yasanın silsile hâlinde çıkarılan diğer yasalar gibi iktidarın kendi özel maksadına matuf bir yasa olduğunu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kutluata.

Diğer önerge üzerinde Sayın Dora konuşacak. (BDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarıdaki bu madde önerisiyle Hükûmet, aday öğretmenlere bir yıl fiilen çalıştıktan sonra performans değerlendirilmesinde başarılı olmak ve disiplin cezası almamak koşuluğuyla asaleten atanmaları için yazılı ve sözlü sınava girme zorunluluğu getirmektedir. İlk sınavda başarılı olamayan aday öğretmenler, başka bir il veya ilçeye âdeta sürgün edileceklerdir ve ikinci yıl yeniden yapılacak sınavda da başarı olamazlarsa memuriyetlerine son verilecektir.

Değerli milletvekilleri, ilk bakışta bu düzenlemenin sadece aday öğretmenlere özgü olduğu düşünülse de düzenlemenin Millî Eğitim Bakanlığının Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi’ne uygun bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı, Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi’yle öğretmen yetiştirme sistemi ve öğretmen istihdamını günümüzün piyasa değerleri olan rekabet, verimlilik, kariyer, performans, stratejik hedefler gibi kavramlar üzerinden şekillendirmek istemekte, ilk adımı aday öğretmenlerin asil kadrolara atanması aşamasında uygulamak istemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu uygulamanın bir sonraki adımı önce eğitim yöneticilerinin, ardından tüm eğitim emekçilerinin iş güvencelerinin kaldırılması ve eğitimde sözleşmeli personel istihdamının hızla yaygınlaştırılmasıdır. Bu düzenlemeyle aday öğretmenlerin asil kadrolara geçişi zorlaştırılmaktadır. Öğretmenlerin, öğretmenliğin daha nitelikli bir hâle getirileceği gerekçesiyle yapılan bu düzenlemeyle öğretmenlikte niteliğin sadece sınav başarısına indirgenmesi kabul edilemez. Mevcut uygulamada -KPSS eğitim bilimleri ve KPSS alan sınavı olmak üzere- üç sınavı geçmek zorunda olan öğretmen adaylarının, atandıktan sonra iki yıl asli kadroya geçiş yapabilmeleri için bir sınav zorunluluğunun daha getirilmesi alkışlanacak bir uygulama değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenlikte niteliği artırmak eleme sınavlarıyla değil daha bütüncül, bilimsel politikalarla mümkündür. Öğretmenlik mesleği, tamamen sınava dayalı, teknik bir meslek hâline dönüştürülmelidir. Adaylıktan asil kadroya geçiş koşulu sınav odaklı değil, uygulama ve süreç odaklı olmak zorundadır. Eğitimde her türlü güvencesiz istihdam, örneğin ücretli öğretmen, vekil öğretmen, sözleşmeli öğretmen, geçici öğretmen gibi uygulamalara derhâl son verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, nitelikli eğitimci yetiştirmek, okul öncesi eğitimden ilköğretime, ortaöğretimden üniversiteye tüm eğitim sistemini yeni bir anlayışla kurmakla mümkün olabilir. Millî Eğitim Bakanlığı öncelikle eğitim yapılan ortamları ve binaları gözden geçirmelidir. Birçok köy okulunda hâlâ birleştirilmiş sınıflar bulunmaktadır. Zor koşullarda eğitim, öğretim yürütmeye çalışan öğretmenlerin durumlarının iyileştirilmesiyle işe başlanmalıdır.

Yine, ilköğretim okullarında eğitim verilen milyonlarca çocuk okula geldiğinde sadece ana dilini konuşabiliyor durumdadır; buna karşın, Millî Eğitim Bakanlığının iki dilli çocuklarla ilgili bir eğitim politikası bulunmamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı siyaseten kendi sorumluluğunda bulunan bu durumu, öğretmeni kendi asimilasyon politikalarında araç olarak kullanarak aşmaya çalışmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının özel eğitime ihtiyaç duyan engelli öğrencilerle ilgili özel sınıf uygulamaları da son derece başarısız durumdadır; birçok özel sınıfta özel eğitim bölümü mezunu olmayan öğretmenler istihdam edilmeye devam edilmektedir. Ayrıca, özel alt sınıflarda 7 yaşındaki bir çocuk ile 12 yaşındaki bir çocuk aynı sınıfta eğitim görmek zorunda bırakılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, elbette Millî Eğitim Bakanlığının sorunları saymakla bitecek bir konu değildir. Nitelikli öğretmen, nitelikli bireyler yetiştirmek için elbette gereklidir. Ancak, nitelikli öğretmen yetiştirmenin ön koşulu bol sınavlı elemelerden değil; bilimsel, çağdaş, özgürlükçü bir eğitim sisteminden geçer. Unutmamak gerekir ki niteliksiz birey yoktur; niteliği fark edemeyen, onu geliştiremeyen ve bireyi niteliksizleştiren eğitim sistemleri vardır.

Bu düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Sonra…

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 5 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının 1 inci cümlesinden sonra "Sözlü sınavlar kayıt altına alınır. Öğretmenlerin seçimi amacı ile düzenlenecek yönetmeliklerde sözlü sınavın etkisi yüzde onu geçemez." ibaresinin eklenmesini, 5 inci fıkrasının "Aday öğretmenlik süresi sonunda sınava girmeye hak kazanamayanlar ile üst üste iki defa sınavda başarılı olamayanlar, kamu kurumlarında başka görevlerde değerlendirilirler." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Hasan Ören (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI AYŞENUR İSLAM (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ören. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5’inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, hissetmez vaziyettesiniz. Saat 19.00; bu kürsü halkın kürsüsü, halk iradesinin teşekkül ettiği kürsüden ise vatandaşla saat 19.00’da bağımızı kesiyorsunuz. Gerçekten içinize siniyor mu bu uygulama? Biraz evvel Sayın Bülent Arınç burada otururken bunu kendisine sormak isterdim.

Yalçın Akdoğan, baş baş başdanışman diyor ki: “Bizim Parlamentoyu saat 19.00’dan sonra konuşturmama nedenimiz Cumhuriyet Halk Partisinin veya milletvekillerinin, muhalefet milletvekillerinin halkla buluşmasını engellemek.” Eğer bu kadar açık bu söyleniyor ise görmeniz, duymanız, hissetmeniz gerekli değil mi?

Şimdi, dershanelerle ilgili bir yasa getiriyorsunuz. Sayın Başbakan Erdoğan diyor ki dershanelerin kapatılması konusunda kararlı olduklarını belirterek: “İktidara geldiğimizde Hüseyin Çelik’e ‘Hemen bir çalışma yap.’ dedim, olmadı. Aynı şeyi Nimet Hanım’a, Ömer Bey’e de söyledim; artık Nabi Bey döneminde bu çalışmalar sonlanacak.” Tahmin ediyorum Nabi Bey’i, Millî Eğitim Bakanını, bakır harflerle tarihe yazacak.

Değerli arkadaşlarım, 300 bin öğretmen şu an görev bekliyor, 165 bin öğretmen atama bekliyor. Çıkardığınız yasayla 5’inci maddede, kadrolaşmayı daha iyi yapabilmenin koşullarını yaratabilmek için sözlü sınavları getiriyorsunuz, böylesine kötü bir tasarıyı buradan geçirmeye çalışıyorsunuz.

Bunlar olabilir, bunları tartışırız ama Türkiye'nin şu an bundan daha önemli... Seçimlere gider iken yerel yönetimlerden konuşulması, yerel yönetim projelerinin öne çıkması için Tayyip Erdoğan’la Bilal Erdoğan arasında geçen konuşmaya veya iddiaya yasama tarafından el koyulması yani yasamanın bu konuyla ilgili fikir üretmesi gerekli olduğuna biz muhalefet olarak inanıyoruz. Eğer gerçekten samimiyseniz, sadece Sanayi Bakanı Işık’ın söylediği gibi -“Ben kaseti izledim, kasette montaj olduğunu hissettim.”- eğer hissetmekle bu sorunları çözecek isek bu sorunun çözülmediğini görürüz.

Muhalefetin çözüm üretmediğini söylüyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisinin çözüm önerisi var: Bu Meclis, hemen, acilen, Mecliste bulunan, grubu bulunan siyasi partilerden bu ses kaydıyla ilgili tecrübesi olan, bilgisi olan arkadaşlardan bir komisyon kursun ve bu komisyon İngiltere’ye, Japonya’ya, Amerika’ya, Fransa’ya, Almanya’ya, nerede Türkiye’deki gibi resmî bir kurum, TÜBİTAK var ise oraya gitsin bu arkadaşlarımızın hepsi, bu ses kaydının montaj mı, yoksa gerçek mi olduğunu öğrensin. Hatta bir ilk daha başaralım, bir ilki daha başaralım, bu heyet gelsin buraya, montajsa ortak açıklama yapsın ama gerçekse, ki gerçek olduğunu biliyorsunuz... Eğer bu kaset, bu ses bandı gerçek olmasa idi Başbakan ortalığı ayağa kaldırırdı. Şu an gelip de TÜBİTAK’tan alacağınız bir belge de işe yaramaz, sakın oraya sığınmayın.

AHMET YENİ (Samsun) – Oradan bir şey çıkmaz, uğraşmayın.

HASAN ÖREN (Devamla) – Orada görev yapan 5 arkadaşı görevden alacaksınız, yenilerini oraya atayacaksınız. Oradan sizin yalanlarınızı tescil ettirmeye gider iseniz Türkiye’yi rahatlatamazsınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Bir şey çıkmaz size oradan.

HASAN ÖREN (Devamla) – Çözüm öneresi basittir. Bir hafta içerisinde… Bu, AKP’yi kurtarma veya AKP’yi batırma projesi değildir, bu, Türkiye’yi kurtarma projesidir. Türkiye sıkıntıdadır. Türkiye’deki iş adamı, Türkiye’deki bürokrasi, Türkiye’deki çiftçi, Türkiye’deki emekli şu an Tayyip Erdoğan’la Bilal Erdoğan arasında geçen konuşmadan emeğin ve alın terinin çalındığını, gasbedildiğini söylüyor. Bu izlenimi, bu algıyı vermek mecburiyetinde değiliz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ören.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sarıgül’ün kayıtlarını al da konuşalım, Baykal’ı konuşmaya gerek yok.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Satır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, Meclis TV yayınlarını kapattığımıza dair, bu konuda Hükûmetimizin, Başkanımızın ve Başbakanımızın danışmanının müdahale ettiğine dair beyanlarda bulundu sayın vekil. Cevap vermek istiyoruz, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Danışmanın sözünü okudu ama…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Başbakanımıza da aynı şeyi söyledi efendim.

HASAN ÖREN (Manisa) – Danışman kapattı demedim.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – AK PARTİ iktidarının Meclis yayınlarını engellediğinden bahsettiler.

Müsaade ederseniz arkadaşım…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kapatmadınız mı yani, açık mı diyeceksiniz televizyona?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Açık, açık(!) Size bir özel uygulama…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Manisa Milletvekili Hasan Ören’in 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Yalçın Akdoğan’ın “19.00’dan sonra televizyonlar kapanıyor çünkü biz CHP’nin halkla buluşmasına mâni olmak istiyoruz.” şeklinde bir beyanı olamaz.

FARUK BAL (Konya) – Var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Olamaz. (CHP ve MHP sıralarından “Aaa” sesleri)

FARUK BAL (Konya) – Var Hocam, gözünü seveyim.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hocam, sen gazeteleri okuyan insansın. Bırak onu, MHP de var içinde.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İkincisi: Cumhuriyet Halk Partisi milletle buluşmak istiyorsa buluşsun. Buluşmanın yegâne mecrası televizyon değil, Meclis televizyonu hiç değil.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yapma Hocam, medya değil mi medya…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ama bu buluşmaya ilişkin başka engeller varsa televizyon mazeret olmasın.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Televizyonları kapat, gazeteleri satın al, oh ne güzel memleket.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bence gündüz de keselim yayınları, tam olsun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Olduğu gibi kapatalım, daha iyi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Olduğu gibi kapatalım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Üç: Bana kalırsa şahsen burada hiç televizyon yayını yapılmasın çünkü biz birbirimize konuşalım. Buradan konuşurken Meclise değil de üçüncü şahıslara, dışarıdakilere konuşmayalım. Burası Parlamento, birbirimize konuşacağız, birbirimize.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Millete konuşuyoruz kardeşim, millete konuşmayalım mı yani?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Millet duymasın mı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bizi niye seçtiler? Birbirimizle konuşabilelim diye seçtiler.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Kapalı oturum yapalım, kimse duymasın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu kürsüden, emin olun, televizyon yayını olmasın, buradaki insanların üzerine bir sükûnet çöküyor, sükûnet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, yani böyle çağ dışı bir düşünce, böyle bir çağ dışı düşünce… Parlamentoyu milletten saklayacağız!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Halktan niye korkuyorsunuz ya?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ama televizyon yayınları bazen tıpkı bu kürsü gibi insanları kışkırtıyor arkadaşlar. “Buradan tabanıma mesaj vereceğim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yalnız tabana destek için mi konuşuluyor yediden sonra?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …kabilemi baştan çıkaracağım, onları heyecanlandıracağım.” diline televizyon aracılık ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Millet bilsin, millet bilsin.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hocam seni alkışlıyorum! Seni kutluyorum Hocam!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Bravo!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Tek mecra Meclisin televizyonu değil, başka birçok kanallar var; gazeteler var, salon toplantıları var, mitingler var, her yol var. [CHP sıralarından alkışlar(!)]

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Onları da satın aldınız. Hangi gazeteler, hangi televizyon Hocam? Yapma ya! Satın almadığınız, baskı kurmadığınız televizyon mu kaldı ya!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Niyet ortaya çıktı, niyet. Komple kapatacaksınız herhâlde.

OKTAY VURAL (İzmir) – Korkmayın milletten, korkmayın. Millet doğruları bilsin. Kimin neyi sıfırladığını millet bilsin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ben diyorum ki: Burada birbirimize konuşalım, burada. Birbirine konuşamayanların üçüncü şahıslara konuştuğu yer olmasın Parlamento.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bence kapalı oturumlar yapalım Hocam, açık oturuma da gerek yok.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bostancı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Meclis TV olayı bir partinin sorunu değil.

BAŞKAN – Değildir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burada ifade edilen tarz aşağılayıcı bir tarz, buna cevap vermek istiyoruz. Yani deniliyor ki: “Siz orada millete konuşun.” Biz milletin vekiliyiz, tabii...

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hepimize sataşmıştır.

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Ören…

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, hatip çıktığında benim yanlış bilgi verdiğimi, yanlış bilgilendirdiğimi, böyle bir konuşmanın Yalçın Akdoğan tarafından yapılmadığını ve beni de yanlış konuşmam dolayısıyla itham etmiştir, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ören.

7.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASAN ÖREN (Manisa) – Sevgili Hocam, Sevgili Profesörüm, eğer buraya gelip de “Alo, Fatih…” bunu söyleyen Yalçın Akdoğan’ı duymadıysanız…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Montaj!

HASAN ÖREN (Devamla) – …bu ilişkiyle ilgili ses bandına itiraz etmediyseniz; bununla ilgili, Yalçın Akdoğan’ın neden Meclis televizyonunu kapattığıyla ilgili düşüncesini açıkladığını bilmiyorsanız…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Montaj!

HASAN ÖREN (Devamla) - …ben ne söyleyeyim size? Benim ne söylememi bekliyorsunuz? Peki, burası nedir? Burası kimin kürsüsü? Halkla buluşma… Halkla biz buluşuyoruz, halkla mitinglerde buluşuyoruz ama buraya bizi halk niçin gönderdi? “Benim haklarımı koru, paramı çaldırma. Tayyip Erdoğan da olsa, Bilal Erdoğan da olsa benim parama, alın terime el sürdürme.” dedi.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Mustafa Sarıgül ne olacak?

HASAN ÖREN (Devamla) - “Bu kürsüden, bu halkın kürsüsünden sen milletvekili olarak konuşacaksın, ben de seni denetleyeceğim.” dedi.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sarıgül de olsa çaldırma!

HASAN ÖREN (Devamla) - Peki, niye “Burayı, televizyonu tamamen kapatalım.” diyorsunuz? Nedir mantığı? Yani, burayı kapattırdığımızda daha iyi mi halledeceksiniz bu işleri? Daha mı gizli kapaklı halledeceksiniz?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Çankaya Belediye Başkanı kime “yamyam” dedi?

HASAN ÖREN (Devamla) - Niye sıkıntı duyuyorsunuz? Nedir sıkıntımız?

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Hasan Bey, pankartlarla geliyorsunuz. Sokağa çıkın pankartlarla.

HASAN ÖREN (Devamla) - Niye bunu söylüyoruz: Burada sizinle diyalog kuramıyoruz. Bakın, iki kişi yan yana geldiğimizde sizinle diyalog kuruyoruz. Hadi kuralım komisyonu, kurmuyorsunuz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Git Sarıgül’le kur komisyonu sen.

HASAN ÖREN (Devamla) - Araştırma önergesi verelim, kabul etmiyorsunuz. Halkla bir birliktelik sağlayacağız, onu bırakın konuşalım diyoruz, onu da kapatıyorsunuz. Nasıl yapacağız?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen git Genel Başkanına konuş onu.

HASAN ÖREN (Devamla) - Üç maymunu oynuyoruz; görmüyorum, bilmiyorum, duymuyorum.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biliyoruz canım!

HASAN ÖREN (Devamla) - O zaman, bu Meclis halkın Meclisi mi?

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Ya, yıllardır pankart taşıdınız “Go home IMF” diye.

HASAN ÖREN (Devamla) - Lütfen Hocam…

Kolay gelsin hepinize. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ören.

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Hâlâ pankart taşıyorsunuz, icraat yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sakin olunuz lütfen.

Sayın Kaplan, sizin sözünüzü tam anlayamamıştım.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Efendim, “’Meclis TV’de muhalefet başkalarına konuşuyor.’ tarzında…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Mesaj veriyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …mesaj veriliyor.” denildi. Evet, grup olarak, muhalefet olarak biz millete mesajı… Bunu açıklamak zorundayız çünkü bu parayı iktidar partisi ödemiyor Meclis TV’nin… Bunu açıklayacağım.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayınız. Burada, Genel Kurulda bir müzakere yürütüyoruz. Lütfen, kuliste konuşunuz bir derdiniz varsa.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Halkın parasıyla işleyen bir televizyondan halka hitap etmenin doğal olduğunu anlatacağız.

(CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, aynı gerekçe, artı “Konuşacak bir şeyiniz yok.” şeklinde…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, TRT’nin ve Meclis TV’nin gelir kaynakları: Bir; elektrikten yüzde 56,2. Gelirlerin yüzde 56,2’si faturalardan, ampullerden ama sizin ampulden değil. İyi bilin, Adalet ve Kalkınma Partisinin ampulünden değil, vatandaşın evinde harcadığından. Bu kesilen faturalardan yüzde 56,2’si vatandaşın parası. Sonra radyo, televizyon, video birleşik cihazlar, elektrik enerjisi, genel bütçe. Şimdi, söyleyin bakayım: Meclis TV, TRT, sizin babanızın malı mıdır, ha?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Başbakanın.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Söyleyin ya, söyleyin, deyin: “Babamızın malıdır. Biz aldık, havuza gelen paralarla aldık.” deyin. Bu kürsü, milletin kürsüsü değil mi? Niye milletin kürsüsünü kapatırsınız canlı yayında? Burada en önemli kanunları görüşüyoruz, eğitimi konuşuyoruz. Türkiye’de eğitimi konuşmak o kadar önemli değil mi? Şimdi, bakın arkadaşlar, eğitim konusu gibi önemli bir konu… Saat yedi, kapandı şu an televizyonlar, İnternet’ten yayın yapılıyor. Siz diyorsunuz ki: “Buradan birilerine yapacaksınız.” O “birileri” diye aşağıladığınız millettir, millet; yurttaşımızdır, bize oy verip bizi seçendir, biz vekiliz onlar asildir. Asil olan milletimize buradan gerçekleri haykırmak demokratik toplumun gereğidir. Gerisi sansürdür, yasaktır yasak; korkaklıktır, korkaklık; diktatörlüktür, diktatörlük; toplumu susturmaktır, bilgi almasını önlemektir. Siz buna sığınırsanız vay hâlinize sizin vay! Siz böyle sığınarak, özel televizyonlar alarak, bu şekilde kamuoyuna muhalefetin görüşlerinin yansımasını engelleyerek burada hiçbir şey kazanamazsınız. Yazık ediyorsunuz, ayıp ediyorsunuz, demokrasi anlayışınız çok kıtmış sizin.

Kusura bakmayın. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim.

Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’a bir söz verin. Nasıl, küçük, artçı depremler gelince şiddetli depremleri engellemiş olursa, Meclisin buradaki şiddetini engelleme açısından mümkünse Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz’a bir söz verin, içini boşaltsın. Her gelen giden hatibe laf atıyor. Yani böyle bir hakkı yok. Bir kürsüye çağırın lütfen. Genel istek üzerine, istiyoruz biz bu vekili.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen… Böyle bir şey yok yani.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama doğrusu bu.

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Böyle bir usul yok Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Enerjisini boşaltsın bir zahmet, sizden istirham ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen, çok rica ediyorum…

Buyurunuz Sayın Bal.

9.- Konya Milletvekili Faruk Bal'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan ve değerli bir akademisyen olarak bildiğim Naci Bey’in herkes tarafından malum olan, açık seçik bir şekilde Yalçın Akdoğan’ın kayıtlara düşen beyanını inkâr etmesine şaşırdım. Bilim adamı önce gerçekçi olur, gerçekten hareket eder.

Yalçın Akdoğan niye bunu söyledi? Çünkü demokrasilerde esas olan ifade hürriyetidir ve basın hürriyetidir; bu ikisi yoksa zaten demokrasi değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi 4 tane basın mecrası olan… Bir, yazılı basını -200 küsur tane, Gazeteciler Cemiyetinin tespit ettiği rakama göre, Başbakanının talimatıyla, Başbakanlık danışmanlarının talimatıyla işten attırarak- susturdu, o mecrayı muhalefete kapattı. İki, görsel basın yani televizyonlar. Bunları ise “Alo Fatih” hatlarıyla, Yalçın Akdoğan’ın talimatlarıyla kapattı. Dolayısıyla, görsel basın da muhalefete kapalı. Üç, İnternet hattı. Şimdi çıkardığınız kanunla onu da kapatıyorsunuz. Kala kala milletin kürsüsü olan bu kürsü kaldı. Bu kürsü de milletin malı. Buradan da sesi kesmek için… Saat yediden sonra kesiyorsunuz ve geliyorsunuz, burada diyorsunuz ki: “Buradan hiç yayın verilmesine gerek yok.” O zaman, Hocam, soruyorum: Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin fikri mi, zatıalinizin akademik fikri mi? Hangisi doğruysa bize açıklayın, biz de demokratik bir ülkede mi yaşıyoruz yoksa AKP diktasının ifade hürriyetini kesintiye uğratan, ifade hürriyetini susturan, basın hürriyetini “Basın gayrihürdür.” şeklinde bir maddeyle değiştiren. “Basın sansür edilemez.” fikrini “Basın sansür edilir.” şeklinde değiştiren, AKP diktasında mı yaşıyoruz? Evet, sizden cevap bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, Hasip Bey, millete hakaret ettiğimi söyledi; Faruk Bey de şahsi fikrim mi, AK PARTİ’nin fikri mi olduğunu sordu. Onlara ilişkin…

FARUK BAL (Konya) – Sordum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. Son olarak size söz veriyorum, sonra önergeyi oylayacağım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

10.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ile Konya Milletvekili Faruk Bal’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Hasip Bey dehasını fazla zorluyor. Söylediklerimden böyle bir anlam çıkarmak için, hakikaten dehanın -tabiri caizse- böyle abartılı bir şekilde zorlanması lazım. Burası Meclis, Meclis…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sansürü savunuyorsun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sansürü savunuyorsunuz, ne dehası ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Buradaki insanlar milletin vekilleri, ben de milletin vekili olarak gelmişim. Burada hiç kimse milleti aşağılamaz. Böyle, fırsatçılık yaparak sözlerden bu tür anlamlar çıkarmak, Hasip Bey, uygun bir davranış değil, nezakete ve zarafete de sığmaz ayrıca bunu belirteyim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sansürü nasıl savunursunuz Sayın Bostancı, bir akademisyen olarak nasıl savunursunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İkincisi: Birtakım kayıtlar kuyutlar, televizyon konuşmaları, insanlar arasındaki görüşmeler… Arkadaşlar, mahrem hayatta insanların neler konuştuğunu biliyor musunuz? Muhalefeti iktidarı, insanlardan bahsediyorum. Önemli olan, kamusal tartışmalara katılmaktır.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Genel hayat.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Aleni olan, şeffaf olan, değerlendirilmesi gereken odur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rüşvet…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Öbür türlü, kayıt, kim çıkardı, niye çıkardı, ne amaçlanıyor? Dün de konuştuk. Söz sadece söylenenden ibaret değildir. Kim söylüyor, hangi maksatla söylüyor? Eğer iktidar ilişkilerine dair bir çözümleme yapacaksınız, bunu hesaba katacaksınız.

“Televizyon yayını olmasın.” derken, bir memlekette iktidarı, muhalefeti, herkesi temsil eden televizyon yayınları olacak, gazeteler olacak, her tür mecra açık olacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Medya havuzu…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Başbakanın dizisi de olacak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kastettiğim, Meclisten yapılan televizyon yayını. Şahsi fikrimi söyledim, zaten burada yayınlar 19.00’a kadar yapılıyor.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Başbakanın dizisi de yayınlanacak orada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İletişim Fakültesinde yirmi altı yıl hocalık yapmış birisi olarak, iletişim teknolojilerinin toplum ve siyaset üzerindeki etkisi çerçevesinde kişisel bir değerlendirmedir. Bunu anlamak için burada bir panel yapmak lazım, panel.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – O dersleri bir daha okursan iyi olur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, özür dilerim.

İkinci dönem milletvekiliyim. “Dehasını fazla zorlayan.” diyor bir akademisyen hatip. Buna cevap vermek zorundayım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Üstün zekâlı” dedi sana işte. İltifat yaptı, iltifat.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Orada bundan önce sansürü savundu hatip. Bir de aşağılama dilini üstüne kullanıyor, ekliyor. Buna cevap vermek zorundayım.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Aslında sataşma yok burada.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yanlış anlamıyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Efendim, dâhi olmadığını söyleyecek herhâlde, ben zeki filan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sevgili arkadaşlar, sansürü, baskıyı, zorbalığı, susturmayı, konuşmayan bir Türkiye’yi, susan bir Türkiye’yi savunurken, akademisyen sıfatınızla bu kürsüye gelip, Eğitim Komisyonu Başkanı olarak buraya gelip söylerken “Burada hatip dehasını, yok bilmem nesini zorluyor” gibi ifadeler kullanarak sansüre haklı gerekçe bulamazsınız. “Alo Fatih” hattını açıp Başbakan haber yasakladığı zaman, başka partilerle ilgili haberleri yasakladığı zaman siz bu kürsüye çıkıp “Evet, muhalefet de konuşmalı, demokrasi konuşmaktır, demokratik toplum konuşmaktır; Bu Meclis TV’nin parası verildi, parasını halk veriyor, herkes konuşabilmeli” demelisiniz. Şimdi kalkıyoruz burada sansürünüze karşı çıkıyoruz…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sansür değil.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Sansürünüze karşı çıkıyoruz, burada aşağılamaya kalkıyorsunuz. Bakın, sansürdür bu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Değil.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yerden göğe kadar sansürdür, Allah’a kadar zulümdür, bu zorbalıktır. Parasını alırsınız milletten, milletin kürsüsünü millete kapatırsınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biraz sakin ol, hasta olacaksın Hasip Bey.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Milletin kürsüsünü millete kapatırsınız. Havuza para aktarırsınız, basını kendinize alırsınız, bağlarsınız. Bütün TV’ler canlı yayına çıkar, kendi yandaşlarınıza saldırırsınız, muhalefete de saldırıyordunuz ama burada kalkıp bilim sıfatıyla konuşurken sansürü savunmak…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Dehalık hiç değil.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …desem ki “Geri zekâlılıktır, siyaset değildir.” Ne derdiniz Sayın Bostancı?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Ayıp ettin şimdi!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hoş olur muydu? Olmazdı değil mi?

Demeyeceğim size. Asla bu sıfatı kullanmayacağım.

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sesini zorlama sesini…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sansürden yana olmak hoş değil. Voltaire gibi konuşacağız, fikirlerinize katılmayacağız ama fikirlerinizi söylemenize devam edin. Yalnız şirazeyi kaçırmayınız.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı görmüyorum.

Oylama için bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.24

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Manisa Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

Bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.30

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

6’ncı maddede kalmıştık.

6’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 6 ncı maddesi ile 1739 sayılı Kanun'a eklenmesi öngörülen geçici 4 üncü maddede yer alan "ödemeler" ibaresinin "ödemelerin hiçbiri" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

Mustafa Erdem

Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6 ncı maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 6- 1739 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4- Bu maddenin yayımı tarihinden önce, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik unvanlarını mahkeme kararıyla elde edenlerin, mahkeme kararının aleyhlerine kesinleşmesi halinde bu kişilere kanunun yayımından önce yapılan ödemeler geri alınmaz. Aday öğretmenlik sürecini başarı ile tamamlamış olan tüm öğretmenler uzman öğretmen sayılır."

Saygılarımızla.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                                   Aytuğ Atıcı

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 6 ıncı maddesinin ikinci fıkrasının tasarı metninden çıkartılması arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                      Sırrı Sakık

                        Iğdır                                                Bingöl                                                 Muş

                    Altan Tan                                       Selma Irmak                                    Hasip Kaplan

                   Diyarbakır                                            Şırnak                                               Şırnak

                                                                             Erol Dora

                                                                               Mardin

BAŞKAN – Komisyon bu son okunan önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.(BDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan bu tasarının 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını teklif etmişiz çünkü bu 6’ncı maddede aday öğretmenlerin asil kadrolara geçişini zorlaştıran bir düzenleme var. Burada gerekçe olarak da öğretmenliğin daha nitelikli bir hâle getirilmesi gösterilmiş ki bizce hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir gerekçe değil. Öğretmenliğin niteliğini bir sınav üzerinden değerlendiren, teknik sınavlarla, alakasız soruları içeren sınavlarla değerlendiren bir anlayışı biz son derece sorunlu olarak görüyoruz. Zaten mevcut uygulamada bir kişinin öğretmen olması için aşması gereken pek çok sınav var; KPSS, KPSS eğitim bilimleri, KPSS alan sınavı olmak üzere pek çok sınav var.

Şimdi, bir de bu asil kadrolara geçiş için de böyle bir sınav zorunluluğu getiriyorsunuz. Yani burada temel sorun şu: Öğretmen olacak olan insanlara eğitim fakültesiyle ilgili planlamalar yaparken YÖK’le birlikte bir koordinasyon oluşturamıyorsunuz, doğru dürüst bir planlama yapamıyorsunuz, yüz binlerce öğrenciyi eğitim fakültelerinden mezun olacak bir durum yaratıyorsunuz, ondan sonra da sınavlarla sürekli bu insanların karşısına engeller çıkarıyorsunuz ve bu ülkenin en önemli sorunlarından biri olan öğretmenlerin atanma sorununu buraya getiriyorsunuz.

Bu sınavın gereksiz olduğunu tartışmaya hiç gerek yok, diğer sınavlar da gereksiz. Çünkü şundan dolayı diyorum: Sayın Millî Eğitim Bakanı burada. Bütün kadrosuyla, bürokratlarıyla, Bakanlar Kuruluyla beraber bu KPSS sınavlarına bir girsin bakayım. Eğer 50’nin üzerinde not alırsanız biz diyelim ki: Vallahi o zaman haklısınız, öğretmenlere de bu sınav kriterini uygulayalım. Fizik bölümünden olan bir öğretmene alakasız bölümlerden sorular çıkan bir sınavla nitelik ölçmesi yaparsanız orada çok ciddi bir hata yapmış olursunuz. Sayın Bakan, bu yıl noter huzurunda bütün bakanları temsilen girsin bakayım KPSS sınavına. Entelektüel birikimini de biliyoruz, bakanlar içerisinde bu sınavdan en yüksek not alacak sayın bakanlardan biri olduğunu da biliyoruz ama bu arkadaşların, öğretmen arkadaşların önüne getirilen sınavlar, nitelik ölçen, alan bilgisi ölçen sınavlar değil. Bunu özellikle buradan ifade etmek istiyoruz.

Bize göre bu öğretmen atamaları, böyle Maliye Bakanlığının lütfuna göre, kadro tahsislerine göre de düzenlenmesi gereken şeyler değildir. Ülkenin temel ihtiyaçlarına ve OECD kriterlerine göre düzenlenmesi gerekir. Bu konuda söyleyecek çok fazla söz var ama baştan başa eğitim sistemini değiştirmeden Türkiye’de yol almak mümkün değil. Eğitim sistemini de böyle palyatif çözümlerle değiştirmekten bahsetmiyorum. Müfredattan zihniyete kadar doksan yıllık bir eğitim sistemini değiştirmeye ihtiyaç var. Çünkü, bu eğitim sistemi inkârcıdır, asimilasyoncudur, tekçidir, Türkçüdür. Bu eğitim müfredatında, örneğin ben bir Kürt olarak kendimi yıllarca bu eğitim müfredatında, hep inkılap tarihi kitaplarında iki üç yerde zararlı cemiyetler kısmında gördüm. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir anlayış olur mu? Kendi halkını inkâr eden, halklarını inkâr eden, asimilasyonu önüne koyan bir eğitim sistemiyle bu ülke bir yere varmaz. Parasız, bilimsel, evrensel kriterlere uygun, demokratik ve ana dilde eğitimin önünü açmayan tüm düzenlemeler, maalesef bu ülkedeki eğitim sorununu çözmez düşüncesindeyiz.

Öğretmenlikle ilgili bu nitelik değerlendirmesi tartışmalarına sınav getireceğinize, önce öğretmenlerin çalışma standartlarıyla ilgili, kadro pozisyonlarıyla ilgili koşulları bir düzeltin. Pek çok farklı konumda olan ama aynı işi yapan öğretmenler var; kimisi vekil öğretmendir, kimisi taşeron öğretmendir, kimisi -bilmem- ücretli öğretmendir, kimisi 4/C’lidir, kimisi 50/d’lidir. Böyle bir keşmekeş durumu var, karmakarışık bir durum var.

Eğer gerçekten bir standartlaşma, bir nitelik arıyorsanız, bu sınavların tamamını kaldırıp, öğretmenlerin bilimsel yeterliliğini öncülüne alan, uygulamadaki pratiklerini değerlendiren ve yaptıkları iş itibarıyla da bütün bu farklı kimlikteki, statüdeki çalışmalarını tek bir noktaya kaydıran düzenlemeler yapmanız gerekir. O nedenle, bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını biz öneriyoruz. Önergemize de destek istiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6 ncı maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 6- 1739 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4- Bu maddenin yayımı tarihinden önce, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik unvanlarını mahkeme kararıyla elde edenlerin, mahkeme kararının aleyhlerine kesinleşmesi halinde bu kişilere kanunun yayımından önce yapılan ödemeler geri alınmaz. Aday öğretmenlik sürecini başarı ile tamamlamış olan tüm öğretmenler uzman öğretmen sayılır."

Saygılarımızla.

Aytuğ Atıcı (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Eğitimi bahane ederek siyasi kadrolaşma yapmayan; öğretmenler atama, öğrenciler ise öğretmen beklerken siyasi hesaplaşma uğruna eğitime darbe vurmayan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

6’ncı madde, Millî Eğitim Temel Kanunu’na geçici bir madde ekliyor ve iki şey öneriyor: Bir tanesi -bizim de lehinde olduğumuz- öğretmenlerin kazanılmış haklarını koruyor ancak ikinci paragrafında, aday öğretmenlerin sözlü sınavlarla alınması gibi bir endişeyi de beraberinde getiriyor.

Değerli arkadaşlar, dershaneler üzerinden giriştiğiniz hesaplaşmanın eğitim sistemimiz ve çocuklarımız üzerinde yıkıcı etkileri nedeniyle çok ciddi kaygılarımız var. Yüzlerce idarecinin sizin keyfinize göre davranmadığı için görevden alınmasının yaratacağı hasar nedeniyle yine kaygılarımız var. Kamuoyunda dershaneleri kapatma yasası olarak bilinen bu yasa tasarısı, on bir yıldır istismar ede ede bitiremediğiniz, devrim yapacağız diye devirdiğiniz millî eğitimimizi kocaman bir sorun yumağı hâline getirmektedir. Sayın Bakan hatırlarlar, kendinden önce gelen bütün bakanlar millî eğitimde devrim yapacağız diye geldiler, kendisi de benzer şekilde söylemlerde bulundu. Onlar devrim yapamadılar ama Sayın Bakan millî eğitimi gerçekten devirdi.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, 10 milyon üzerindeki öğrenciyi ve bir o kadar da aileyi ilgilendiriyor, binlerce eğitim emekçisini ilgilendiren bir kaos yasası hâline gelmiştir ve Sayın Bakan, bu tasarınız eğitimimize dip yaptıracak bir tasarıdır.

Bakın, Sayın Bakan, şimdi size bazı rakamlar vereceğim ve millî eğitimimizi nereden nereye getirdiğinizi kendi gözlerinizle göreceksiniz. On bir yıldır reform yapa yapa çocuklarımızı okuduğunu anlama beceresinde 65 ülkede 42’nciliğe gerilettiniz. Bunların tek tek rakamlarını PISA’da da bulabilirsiniz. Yine, on bir yıldır reform yapa yapa çocuklarımızı matematikte 44’üncülüğe düşürdünüz 65 ülke içerisinde; on bir yıldır reform yapa yapa çocuklarımızı fen alanında 43’üncülüğe düşürdünüz. Bu sıralamalar 65 ülke arasında yapılan bir sıralama ve ortalama 45’inciyiz.

Sayın Bakan, bakın, 17 Aralıktan bu yana çok ciddi kirlilikler Türkiye’yi sardı, pislikler saçıldı. İnanın, bu kadar tehlikeli değil, onları hallederiz; suçlular cezasını bulur, hırsızlar hapse gider, suçsuzlar aklanır, giden paraların yerine yenisini koyarız ama sizin bu yaptığınızı, millî eğitimimizi 45’inci sıraya kadar geriletmenizin etkilerini biz çok uzun süre daha maalesef yaşarız ve bu sıkıntıyı çekeriz. O yüzden, bu tasarı, gerçekten, 17 Aralıkla başlayan süreçle ilgili çıkarılan bütün yasa tasarılarından çok daha tehlikeli, çok daha vahim bir yasa tasarısıdır.

Bakın, on bir yılda, sayenizde, PISA değerlendirmelerine göre, yine, 2003’ten 2012’ye iki ülkenin daha gerisine düşmüşüz. Hangi ülkeler biliyor musunuz? Uruguay ve Tayland. Uruguay ve Tayland’ın bile gerisine düşmüşüz. Şanghay’daki öğrencilere baktığımda, istatistikler diyor ki, bu öğrencilerin yüzde 30’u -30,8’i hatta- en üst seviye olan seviye 6’da. Singapurlu öğrencilerin yüzde 20’si 6’ncı seviyede, en üst seviyede. Bizim öğrencilerimiz yüzde 1 bile değil Sayın Bakan. Bizim çocuklarımız geri zekâlı mı? Değil, değil, en az sizin kadar, en az benim kadar zekâsı ileri olan çocuklar ama sizin getirdiğiniz bu eğitim sistemiyle, maalesef, seviye 6’ya yüzde 1 öğrencimiz bile gelemiyor.

Bakın, Şanghay’daki öğrencilerin sadece yüzde 1’i, 1’inci seviyenin altında. Bizdeki öğrencilerin ise yüzde 67’si seviye 1 ve seviye 2 düzeyinde. Şimdi, siz kalkmışsınız bana “Millî eğitimde devrim yapacağız, devrim yapacağız.” diyorsunuz. Şov yaparak bu eğitimlerin sorunlarını asla çözemezsiniz. Gerisinde kaldığınız ülkelerden ithal ettiğiniz tabletleri çocuklarımıza dağıtarak millî eğitimimizin sorunlarını çözemezsiniz. Okullarda su, sabun yok iken tablet dağıtarak “Ayranı yok içmeye…” deyimini de hatırlayarak sorunlarımızı çözemezsiniz.

Dershaneler Türkiye’nin kanayan yarasıdır ama millî eğitimimiz de bizi dershanelere mahkûm etmiştir. Bu konuyu da daha detaylı ileride konuşacağız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı arıyorum ama yok.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Oylamaya geçildikten sonra istendi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yok, beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.47

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 6 ncı maddesi ile 1739 sayılı Kanun'a eklenmesi öngörülen geçici 4 üncü maddede yer alan "ödemeler" ibaresinin "ödemelerin hiçbiri" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Erdem (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Tasarı’nın 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Burada öncelikle bir hususu dikkatlerinize arz etmek isterim: Atanamayan öğretmenler arasından bugün bir kardeşimiz daha intihar etmek suretiyle aramızdan ayrılmıştır. Öyle tahmin ediyorum ki 50’nin üzerinde kardeşimiz. Bugün Sinop da bu kafileye katılmıştır. Değerli milletvekilleri, biz yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkenin insanlarıyız, bir milletin mensuplarıyız. Bizim Yüce Kitap’ımız, insanlardan birisinin hayatının kurtarılmasını bütün insanlığın hayatının kurtarılması, bir insanın katlinin de bütün insanlığın katli olarak ifade eder. Dolayısıyla, biz, bu konuda çıkardığımız yasalarla bundan sonra kimlerin hayatına mal olabilecek bir davranış içerisinde olduğumuzun vicdani sorumluluğunu hissetmek, varsa bu vebali ahirete intikal etmeden dünyada telafi etmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, şu anda bir sanal gündem veya yapay bir işlev sonucu çıkarmaya çalıştığımız yasadan önce, neler yapabileceğimizle ilgili bazı hususlara dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bir milletin bekası, uluslararası alanda başarısı, ecdat yadigârı emanetlere sadakati ve bundan sonra Allah’ın emaneti yavrularına bırakacak devlet, millet, vatan ve dinle ilgili sorumluluklarının gereği ancak ve ancak iyi bir eğitimle mümkündür. Ama gelin görün ki, bizler zarfla meşgul olup mazrufu bir kenara iterken, bu milletin bekasında olmazsa olmaz önemi haiz olan aile yuvasını ihlal ediyor, inkâr ediyor, görmezden geliyoruz.

Beyler, değerli milletvekilleri; birinizin kızı, diğerinizin gelini; birinizin oğlu, diğerinizin damadıdır. Bugün, bu milletin oluşturduğu aile içerisinde şiddetli geçimsizlikten kaynaklanan huzursuzluk, babalı yetimlerin, analı öksüzlerin oluşturduğu bir aile hayatına dönüştürüyor toplumu. Ve şu anda, sayın bakanların ifadesi baz alındığında, artan oranla, evlenenlerin sayısından boşananların sayısının daha fazla olduğu düşünüldüğünde, bu milletin bekası adına ailenin eğitimle ilgisi olup olmadığını ilgililerin takdirine arz ediyorum.

Uyuşturucu madde bağımlılıklarının sayısının her geçen gün artan hızla devam ettiği, geçmişe göre yüzde 40’ları aşan bir oranda mahkûm olmuş olanların olduğu düşünülürse, bu çocukların kader kurbanı hâline getirilmeleri, ülkemiz, milletimiz ve devlet için bir felakete dönüştürülmelerinin gerekçesi, bir eğitim alanının konusu mudur, değil midir? Takdirlerinize havale ediyorum.

Aile içi şiddete mahkûm olmuş, huzuru sokakta, huzuru köprü altında, huzuru başka yerlere sığınmak, başka inançlara kul köle olmak, madde bağımlısı hâline gelmek durumunda olan yavrularımızın vebali, bir eğitim sorunu olarak karşımıza çıkmış mıdır, çıkmamış mıdır? Takdiri ilgililere havale ediyorum.

Değerli milletvekilleri, yarının büyükleri olarak ilgiye, sevgiye, şefkate, merhamete muhtaç olanların bugün elleri tutarken, gözleri görürken, imkânları varken ana ve babalarını birer eşya gibi huzurevlerine atanların, yarın kendilerinin hangi duruma düşeceklerini görmezden gelmeleri, bir eğitim sorunu olarak karşımıza çıkar mı, çıkmaz mı? Bunun hesabını kimler verecek ve biz bu konuda nelerle meşgul olacağız?

Değerli milletvekilleri, şu anda ülkemizin karşı karşıya olduğu, karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeleri bertaraf edecek, bizi birlik ve dayanışma içerisinde beka âlemine taşıyacak millî ruh, millî ideal, millî mefkûre, millî şuur yoksunu gençliğimiz, yarın, bu milletin bekası adına üzerine düşeni yapamaz ise, bu, bir eğitim sorunu olarak karşımızda durmakta mıdır, durmamakta mıdır?

O zaman, buradan size şunları hatırlatmak istiyorum: Gençliğine ideal verememiş, millî ve manevi değerlerini öğretememiş, yarın için bir senaryo hazırlama acziyetini göstermiş olanların, küresel güçlerle millî mücadelede başarı şansı var mıdır; yoksa, bugün olduğu gibi, yarın da başkalarına el açmaya mahkûm muyuz?

Takdirlerinize arz ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 6 kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde üç önerge vardır, ikisi aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 7 nci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 2547 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin (b) bendinde yer alan "Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir”' ibaresinin "Danıştayın görüşünün alınmasını müteakip Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                  SeyfettinYılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

                    Faruk Bal

                       Konya

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 7 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Celal Dinçer                        Uğur Bayraktutan          Fatma Nur Serter

              İstanbul                                     Artvin                      İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Pervin Buldan                          İdris Baluken             Sırrı Sakık

    Iğdır                                         Bingöl                       Muş

Selma Irmak                               Altan Tan               Erol Dora

     Şırnak                                   Diyarbakır                  Mardin

Hasip Kaplan

    Şırnak

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kaplan, buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, öğretmenlerin cezaları az, cezalandırmak istiyorsunuz. Biraz sözü, cezalandırmak istediğiniz öğretmenlere veriyorum. İyi izleyiniz ama…

(Hatip, elindeki dizüstü bilgisayardan bazı görüntüler izletti)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu, Gamze Filiz Aslan, Sinop’ta öğretmen, 35 yaşında, dershanede öğretmendi, atama bekliyordu, işsizdi, KPSS sınavlarına çalışıyordu. Tercihlerini yaparken de “Beni neresi olursa olsun –Doğu ve Güneydoğu dâhil, öncelikli- bir yere gönderin.” diyen bu öğretmenimiz, 35 yaşlarındaydı ve av tüfeğiyle intihar etti.

Şu görüntüler her şeyi anlatıyor aslında, dershaneleri de anlatıyor, atama bekleyen 350 bin öğretmeni de anlatıyor. Bu görüntüler, şu gördüğünüz tabut, eğitimin gerçek yüzüdür arkadaşlar, eğitimin gerçek yüzü budur.

Yetmiyormuş gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda, şimdi de YÖK Kanunu’nda daha fazla ceza isteniyor öğretmenlere, öğretim üyelerine, daha fazla ceza! Bundan daha fazla ceza verebilir misiniz arkadaşlar? Ölümden daha büyük ceza verebilir misiniz? Kaç öğretmen oldu intihar eden, farkında mısınız? Farkında mısınız, hakikaten?

Bu gerçeklikle yüzleşmeden ve ülkemizin birçok yerinde hâlâ bir sınıf içinde birkaç sınıf okutulurken, bu dramı yaşarken öğretmenlere, 657’deki kamu personeliyle ilgili cezalar, yetmiyormuş gibi -uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması- bir de bu kanunla, YÖK’le bir ceza getiriyorsunuz. Aslında bu cezanın amacı, ola ki intihar etmemiş, öğretim üyesi olmuş, öğretmen olmuş; bir okula badireler, bentler aşarak gelmiş bir öğretmen varsa ve size düşüncesi uymuyorsa ve demokratik bir etkinliğe katılmışsa ve ola ki sendikal hakları için bir eyleme katılmışsa onu yekten okuldan atmak, yekten okuldan atmak. Evet, acı gerçek bu.

Şimdi, soruyorum size: Bunun müsebbipleri kimse, eğer inançlıysak, cehennemde cayır cayır yanması lazım, Kur’an-ı Kerim’de öyle diyor. Öyle mi, değil mi arkadaşlar? Güvenliğe yüzde 60 bütçe ayırıp da eğitimini ihmal eden bir anlayışın, eğitimiyle geleceğini hazırlamayan bir ülkede ve bu kadar işsizlik varken, yerel yönetimlerimizin açmış olduğu eğitim destek evlerinde yoksul çocuklara üniversiteye, KPSS’ye hazırlanma dersleri -üstelik de denetimli olarak- verilirken yerel yönetimlerimizin açtığı bütün eğitim destek evlerini Hükûmet birer birer kapatıyor. Orada beşer, onar, on beşer öğretmen istihdam ediliyor, sözleşmeli çalışıyor, bu işsizlik döneminde gelip çalışıyorlar.

Şimdi, Sinop’ta hayatına kasteden Gamze Öğretmen’in önünde ne diyeceksiniz, Allah aşkına söyler misiniz? İntiharlar devam edecek mi diyeceksiniz, önlem alınmayacak mı diyeceksiniz, cezalar yetmiyor, işe alınanları da okuldan atarak cezalarını artıracağız mı diyeceksiniz? Yazık bu ülkenin ilim irfan ordusuna, bunca zulme, bunca haksızlığa arkadaşlar.

Biraz düşünün ne olur, biraz düşünün. Biraz düşünürseniz çok şey çözülür.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın Bayraktutan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, ben de bugün Sinop’taki üzücü olaydan dolayı, intihar eden atanamayan öğretmenimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bunun son olmasını diliyorum. Böyle bir acının bu ülkede son olarak yaşanmasını diliyorum ama olmayacağını da biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada getirilen, vermiş olduğumuz önerge ile 7’nci maddenin tamamıyla kanun tasarısı metninden çıkartılmasını istiyoruz. Neden? Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesi, devlet memurlarına uygulanacak disiplin cezalarını 5 temel madde hâlinde, 5 temel bent hâlinde saymış. Diyor ki, devlet memuru, herhangi bir disiplin suçu işlerse uyarma cezası ile tecziye edilir, kınama olabilir, aylıktan kesme olabilir, kademe ilerlemesinin durdurulması olabilir, devlet memurluğundan çıkarma olabilir.

Şimdi, bunu niye yaptınız Sayın Bakan ben de anlamıyorum? Şimdi, aslında, 53’üncü maddede yani Yükseköğretim Kanunu’nun 53’üncü maddesinde yapılan değişiklikle, öngördüğünüz maddenin alt kısmında, Devlet Memurları Kanunu’ndaki ilgili hükümlerden uygulanır diyorsunuz ama burada 2 tane daha ceza öngörmüşsünüz öğretmenlere veya öğretim görevlilerine karşı. Bunlardan bir tanesi nedir? Biri, üniversite görevlisini yönetim görevinden ayırma, diğeri de mesleğinden çıkarma. Bu, normal Devlet Memurları Kanunu’nda yok yani Devlet Memurları Kanunu’nun öngörmüş olduğu o 5 cezanın dışında buraya bir de kenardan 2 madde daha eklemişsiniz, 7 tane ceza öngörmüşsünüz. Eğer Anayasa’nın ilgili maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi varsa, neden bu cezaları 7’ye çıkardığınızı, herhâlde, Sayın Bakan açıklarsınız; bunun gerekçesi nedir diye bunu merak ediyorum, öncelikle bunu ifade etmek istiyorum.

Daha önceki konuşmalarda da ileri sürüldü, bu kanun tasarısının iki tane temel ayağı var. Bunlardan bir tanesi dershaneleri tasfiye etmek, bir ikinci bölümü de Millî Eğitim Bakanlığındaki Müsteşar ve Talim Terbiye Kurulunun dışında kalan bütün yöneticileri, okul müdürlerini, müdür yardımcılarını bir anlamda yok etmek, tasfiye etmek; yaklaşık 100 bin kişilik kocaman bir grubu temsil ediyor.

Değerli arkadaşlarım, buna bir hukukçu gözüyle bakarsanız, bir hukukçu dikkatiyle, ihtimamıyla bakarsanız, en temel kurallarından bir tanesi hukukun “hukuki güvenlik” ilkesi. Hukuki güvenlik ilkesi varken bunu bu kişilere, bu 100 bin kişiye nasıl açıklayacaksınız değerli arkadaşlarım? Hukuk güvenliği ilkesinin en temel kurallarından bir tanesi devlete olan güvendir, hukuka olan güvendir. Kişi, bulunmuş olduğu pozisyonun gereğinin ileriye doğru nereye gidebileceğini öngörebiliyorsa hukuk güvenliği ilkesi içerisindedir. Biz bunları almışız, belli görevlere atamışız, müdür yardımcısı yapmışız, müdür yapmışız, şimdi diyoruz ki: Hayır efendim, pardon, biz yanlış yapmışız, bu görevlerden ayrılmanız gerekiyor. Bunu kabul etmek, bunu anlatabilmek mümkün değildir.

Cumhurbaşkanlığı seçim kanunu tasarısında, Cumhurbaşkanının görev süresi yedi yılken arkasından 5+5 geldiği zaman, o gün komisyona gelen bakanlarınız,  sizin temsilcileriniz çıktılar, dediler ki: “Efendim, hukuk güvenliği ilkesi var. Cumhurbaşkanı bundan mağdur oluyor, bunu nasıl anlatabiliriz?” Cumhurbaşkanına göstermiş olduğunuz ihtimamı, dikkat ve önemi ne yazık ki bu 100 bin öğretmene, buradaki müdürlere, müdür yardımcılarına göstermiyorsunuz. Bir kere, bunu öncelikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer, dershaneler konusuna gelince, bunun tamamıyla bir ideolojik sorun olduğunu, cemaatle kendi aranızdaki çelişkilerden kaynaklandığını biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, dershaneler, bu ülkenin bir gerçeği. Eğer bu kanun tasarısını, dershanelerin yarattığı sorunlardan, eğitim sistemindeki problemlerden, fırsat eşitliği konusundaki herhangi bir sorundan kaynaklanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş olsaydınız, bizim bunlara diyeceğimiz bir olay yoktu ama gelinen noktada görülüyor ki dershaneler, Hükûmetle cemaat arasındaki, hani beraber yürümüş olduğunuz o dostlarınız arasındaki sorunlarınızdan kaynaklanan bir olay.

Şimdi, doğuyla batıya baktığınız zaman, dershaneler bu ülkede bir filî gerçek. Bunları kaldırmakla, Türkiye’de dershane gerçeğini, bir fiilî durum olarak Türkiye’nin önünden uzaklaştırdığınızı filan sanmayın. Bu ülkede zenginler, paraları olanlar, kendilerine yeni bir yöntem bulacaklardır değerli arkadaşlarım. Yani, burada, dershaneye giden öğrenci, dershanede eğitim almayacaktır da belki 10 kişi, belki 3 kişi, belki 5 kişi bugün bu ülkenin gerçeği şeklinde evlerinde aynı eğitimi alacaktır. Yani bunun iyi ayırt edilmesi gerektiği kanısındayız.

O nedenle, ben sözlerimi bitiriyorken Sayın Bakanım, şu Devlet Memurları Kanunu’ndaki 125’inci maddedeki bu cezalar konusunda neden 2 tane daha artı eklediğinizi, bunu hangi yasal gerekçeye dayanarak 7’ye çıkardığınızı anlatmanızı özellikle istirham ediyorum. Bu konudaki çelişki, Anayasa’nın eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.

Önergemizi bu şekilde kabul edeceğinizi umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayraktutan.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 7 nci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 2547 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin (b) bendinde yer alan "Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir” ibaresinin "Danıştayın görüşünün alınmasını müteakip Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son iki yüzyıl içerisinde dünya çok önemli mesafeler kaydetti, tarım toplumundan sanayi toplumuna, oradan bilgi ve bilişim toplumuna, teknolojisine geçti.

Dünyada bu gelişmeler olurken, Türkiye, bunun tabii gereklerini yerine getiremedi, doğal olarak sorunları birikti. Ekonomik alanda, siyasi alanda, hukuk alanında biriktiği gibi millî eğitim alanında da birikti ve on bir yılda, Türkiye’yi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi bu sorunları çözmek için çaba sarf etmek yerine, maalesef bu sorunların yanına yeni sorunlar ekledi.

On bir yıl boyunca eğitimin her alanında, kreş, anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitelerde öğrencilerin geleceğe iyi hazırlanabilme hayali vardı, bu hayal, hayal kırıklığıyla sonuçlandı; velilerin, çocuklarını geleceğe iyi bir şekilde hazırlayabilme hayali vardı, on bir yıllık AKP iktidarında bu hayal de hayal kırıklığıyla sonuçlandı; milletimizin, geleceğini emanet edeceği, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin yetiştirilmesi konusunda hayali vardı, bu hayal de hayal kırıklığı ile sonuçlandı.

On bir yıl boyunca Adalet ve Kalkınma Partisinin öğretmen yetiştiren… 109 tane devlet üniversitesi ve geri kalanı vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 179 tane üniversitede, ucuz olduğu için, kolay olduğu için öğretmen yetiştiren fakülteler var. Buralardan her yıl binlerce öğretmen mezun olmakta, bu öğretmenlerin sayısı 300 bini aşmakta. Millî Eğitim Bakanlığının 100 bin civarında öğretmen açığı bulunmakta; bu öğretmen açıkları vekil öğretmenliklerle geçiştirilirken, atama bekleyen öğretmenler de ayrıca hayal kırıklığına uğrayanlar arasında.

Sadece bunlar değil, yapı öğretmenliği gibi, makine öğretmenliği gibi, inşaat teknik öğretmenliği gibi teknik alanda öğretmen olarak yetiştirilenler ise hiç hayal dahi edememekte çünkü onların atanabileceği herhangi bir kurum ve kuruluş bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu, sosyal bir sorun hâline dönüşmüştür. Bu sosyal sorun, her öğretmen adayı ailesinin içerisinde kangren hâline gelmiştir. İşte, bugün son yaşanan olay: Sinop’ta Gamze Öğretmen, atanabilecek bir öğretmen durumundayken, üniversiteyi bitirmiş bir öğretmenken atanamamış, dershanelerde öğretmen olarak çalışmış, 35 yaşına gelmiş, daha hayatını kuramamış ve en sonunda, o hayal kırıklığının neticesinde hayata veda etmiştir, canına kıymıştır. Bunun gibi, boşananları mı ararsınız, bunun gibi aile içi faciaları mı ararsınız, bunların hepsi on bir yıllık AKP Hükûmeti döneminde yaşanmış sorunların önemli başlıkları.

Bu on bir yıllık süre içerisinde AKP, 5 tane Millî Eğitim Bakanı değiştirmiştir. Bu 5 Millî Eğitim Bakanından Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer ve Sayın Nabi Avcı döneminde 3 tane sistem değişikliği olmuştur ve bu sistem değişikliği ile birlikte, değerli milletvekilleri, kamu görevi yapan, Millî Eğitimde görev yapan on binlerce şube müdürü, okul müdürü ve okul müdür yardımcısına ve bürokrat olarak Bakanlıkta görev yapan genel müdür yardımcısı, daire başkanı, genel müdür ve müsteşar muavinine 3 tur attırılmıştır devletin dairesinde yani 3 ayrı grup Millî Eğitim Bakanlığı bürokratı Beşevler’de yedekte beklemekteler. Bu, bir hizmet israfıdır ve bu, bir personel israfıdır.

Bütün bunlar dururken, öğretmenlerin, öğrencilerin sorununu çözmek için Millî Eğitim Bakanlığı çaba sarf ederken, bu dershane işi nereden çıktı? Nereden çıktığını hepimiz biliyoruz. Bu dershane işi, önümüzdeki süreçte adı her zaman anılacak olan 7 Şubat, 17 Aralık, 25 Aralık ve 2 Ocak tarihlerindeki büyük yolsuzluk operasyonlarında, dünün takdir edilen, dünün taltif edilen, dünün tebrik edilen cemaatinin, cemaate mensup olan kişilerin bugünün haini, haşhaşisi ilan edilmesinin sebebi olarak ortaya çıkmış ve “paralel yapı” adı altında husumet oluşturulmuş olan bir kitleye karşı hınç, öfke ve anlaşılmaz bir düşmanlığın eseridir. Dolayısıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - …Türkiye’nin eğitim konusunda çözülecek çok problemi varken bu problemleri alıp gelip dershaneleri kapatma çerçevesi içerisinde dönüştürmek anlaşılmaz, izah edilemez bir mantıksızlık ve ölçüsüzlüktür diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.  

Madde 7’yi oylarınıza…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Elektronik oylama yapın efendim.

BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, 7’nci madde kabul edilmiştir.

Madde 8 üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 8 inci maddesinde yer alan "1/9/2015" tarihinin 30/6/2016" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

             Kemalettin Yılmaz

                Afyonkarahisar

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 8 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                               Haluk Eyidoğan

                     İstanbul                                            İstanbul                                            İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                      Sırrı Sakık

                        Iğdır                                                Bingöl                                                 Muş

                    Altan Tan                                       Selma Irmak                                    Hasip Kaplan

                   Diyarbakır                                            Şırnak                                               Şırnak

                    Erol Dora

                      Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dora, buyurunuz.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 8’inci maddesi üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Genel olarak, eğitimde ilkokuldan üniversiteye kadar azalmaksızın devam eden, öncelikle talep yüksekliğinden kaynaklanan, eğitimde niteliği sağlayamama ya da çağın ve toplumun ihtiyaçlarına uygun müfredat geliştirememe ve kaliteli eğitim verememe sorunu vardır. Bunların yanında, eğiticilerin niteliği ve niceliği, açılan çok sayıda üniversitede öğrenim elemanı yetersizlikleri, mesleki eğitimin yetersizliği, mesleki eğitimin önemsenmemesinin öğrencileri dershanelere ve işsizliğe mahkûm etmesi, yetenek inşası temelli eğitim yerine sınav odaklı eğitim, yarışmacılığı, dershaneciliği, üretime ve yaratıcılığa dönük olmayan ezberci eğitimi, eğitimin evrensel normlara yaklaşamaması, eğitime yeterli bütçe ayrılmaması gibi birçok konu da eğitimin sorunları arasında sayılabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin getirdiği öneriyle, 1 Eylül 2015 tarihine kadar özel okula dönüşme taahhüdünde bulunan dershanelere hazine taşınmazları üzerinde eğitim tesisi yapmaları için kamu arazilerini yirmi beş yıllığına çok düşük ücretler karşılığında kullanma hakkı verilecek. Ayrıca, hazine arazisi üzerindeki, Millî Eğitim Bakanlığına ait okullar ve okulların ek binaları on yıla kadar kiraya verilebilecek; devlete ait, arazisi değerli okulların birer birer özel sektöre verilmesi, dershanelerin kapatılması ve özel okula dönüştürülmesi, kamusal kaynakların, eğitimin ticarileştirilmesi ve her geçen gün daha fazla oranda piyasalaştırılması için özel okullara, dolayısıyla, sermaye aktarılması olarak karşımıza çıkarılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yapılması gereken, halkın ödediği vergilerden oluşan kamu kaynaklarının kamusal eğitim için kullanılmasıdır. Kamu kaynakları özel çıkarlar için değil, halkın yararı gözetilerek değerlendirilmeli ve sadece eğitimde değil, bütün hizmet alanlarında kamu harcamaları artırılmalıdır. Halktan toplanan vergilerin, kamu okulları için harcanmayıp çeşitli yöntemlerle özel okullara aktarılmak istenmesi, kabul edilemez ve karşısında durulması gereken bir durumdur. Nitelikli bir eğitim sistemi oluşturmak için tek başına eğitim sisteminin kamusal nitelikli olması ve kamu kaynakları tarafından finanse edilmesi de yeterli değildir.

Değerli milletvekilleri, kamu tarafından herkese eşit ve parasız olarak sunulması gereken eğitimin, bilimsel ve demokratik bir içerikte olması, kamusal nitelikli bir eğitim sisteminin oluşturulması açısından zorunludur. Bu temelde, dershanelerin kapatılması, herkesin özgür, bilimsel ve eşit fırsatlarda eğitim alabilmesinin önünü açmak adına olacaksa, elbette desteklenmelidir. Ancak, “dershaneleri kapatmak” adı altında asıl hedeflenen, özel okulların yaygınlaştırılması, eğitimin bir kamusal hizmet olmaktan çıkarılıp kâr amaçlı bir ticaret sektörüne dönüştürülmesidir. Hükûmetin bu neoliberal politika ve projelerine de karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitime yeterince kaynak ayrılmaması, eğitimde kalitenin gün geçtikçe düşürülmesi, yeni tasarıyla da özel okulların dershaneciliğin yerini alması, ayrıca eğitim hakkı ve sosyal devlet anlayışının bir kenara itilerek özelleştirmeden medet umulması gibi nedenlerle, eğitim gibi çok önemli bir kamusal, toplumsal hizmetin ticari piyasaya devredilecek olması, hukuk devletinin zayıflamasından sonra sosyal devletin de sonu anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı, eğitimin temel meseleleri ortada dururken bu sorunları çözme gayreti yerine sorunları başından savma, temel eğitimi bile toplum için lüks bir tüketim malzemesi hâline getirme maksadı taşımaktadır. Herkese ana dilinde, eşit fırsatlarda, özgür, bilimsel, parasız bir eğitimin sunulduğu sosyal devlet ilkesinin güçlendirilmesi ve bu çerçevede yerel yönetimlere de bölgesel özgünlükler noktasında yetkiler verilmesi, çağdaş demokrasilerde uygulanan ve bizce de en doğru yöntemdir.

Bu gerekçelerle önergemizin kabulünü yüce Meclisten talep ediyor, tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Sayın Eyidoğan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz bu 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu maddesinde, 8’inci maddesinde 2 tane geçici madde ekleniyor. Biri 4706 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 16’ncı madde ve aynı zamanda bu geçici 16’ncı madde içinde de 5580 sayılı Kanun’a eklenen geçici 5’inci madde; böyle bir şey. Bu 2 geçici maddeyle, kurulacak eğitim ve etüt merkezlerinin arazilerinin tahsisi, Millî Eğitim Bakanlığına ait mevcut okulların uzun süre kiralanması ve bu tesislerle, eğitim tesisleriyle ilgili taşınmazların durumu, bunun gibi hususlar düzenleniyor.

On bir yılda 5 Millî Eğitim Bakanı değişti, bu herhâlde bir rekor. AKP iktidarının göreve geldiği 2002 yılından bu yana Millî Eğitim Temel Kanunu yapboz tahtasına döndü, çeşitli devşirmeler yapıldı, melez hâle geldi, tutulacak bir yeri kalmadı ve kaotik bir yapı ortaya çıktı. Hani, birbirine paralel yapılar da değil, karmakarışık, birbirini çeşitli yerlerde kesen bir kaotik yapı ortaya çıktı ve bu getirdiğiniz kanun tasarısıyla da sanıyorum bu daha karışık bir hâle gelecek.

Yıllardır aynı yollarda yürüdüğünüzü söylediğiniz, “Ne istediler de vermedik?” dediğiniz ama artık afaki bir “paralel yapı” sıfatı verdiğiniz bu durumu bahane ederek emniyet ve yargı dâhil birçok kurumu yamulttunuz, yamultuyorsunuz, deforme ediyorsunuz. Binlerce aileyi, kişileri yerlerinden ediyor, sürüyorsunuz. Ağır bir vebale giriyorsunuz. Şimdi de sıra dershanelere ve okullara geldi. Dershaneleri kapatmanın bir yolu olarak icat ettiğiniz bu yol, şimdi, sizin söyleminizle, özel eğitim ve etüt kurumlarına dönüştürmek yolu oldu. Bu maksatla getirdiğiniz bu yasa tasarısıyla aslında, bir başka arazi ve taşınmaz talanının, haksızlıkların ve mülkiyet sorunlarının kapısını aralıyorsunuz.

İktidarınız boyunca imar ve arazi talanı hevesiniz bitmedi gitti. “2/B” dediniz, “kentsel dönüşüm” dediniz, “yabancılara mülk satışı” dediniz, “çılgın projeler” dediniz, arazileri sattınız, sattınız bitmedi. Bu yasanın geçici 16’ncı maddesine göre, 2015 yılına kadar “Ben dershanemi özel okula dönüştürmek istiyorum.” diyen kişiye hazine taşınmazları üzerinde özel eğitim ve etüt merkezleri veya okul yatırımı yapması için teşvik veriyorsunuz. Bu yatırıma yirmi beş yıla kadar irtifak hakkı tesis ediyorsunuz. Bu arada, 5580 sayılı Yasa’ya burada geçici 5’inci madde ekliyorsunuz. Devamında da diyorsunuz ki: “Eğer herhangi bir nedenle bu geçici 5’inci maddenin uygulanmasına karşı dava açarsanız irtifak hakkını kaybedersiniz.” Değerli milletvekilleri, bu, Anayasa’mızın 36’ncı maddesine, ayrıca, hak arama hürriyetine de açıkça aykırı bir durumdur.

Ayrıca, bu yasada “Mülkiyeti hazineye ait ve Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli taşınmazlar pazarlık usulüyle on yıla kadar kiraya verilebilir.” denmektedir. Yine, ayrıca, “Tahsis kapsamında, bu taşınmazlar arazileriyle birlikte üzerindeki rant tesislerinin sözleşmeleri feshedilerek kiraya verilen kuruma devredilir.” de diyorsunuz. Bir sözleşmeyle bağıtlanmış olan ticari bir ilişkiyi ortadan kaldırıyorsunuz. Bu da bir hak ihlalidir, hukuksuzluktur. Bunlardan kaynaklanan tazminat taleplerini ve yitirilecek dava masraflarını kim ödeyecek? Okul aile birliği başkanına veya okul müdürüne mi ödeteceksiniz? Öyle anlaşılıyor ki bu yasanın uygulanmasıyla kent merkezlerindeki birçok okulun alanları ve boş hazine arazileri yeni rant alanlarına dönüşecek, dershane kapatma bahanesiyle birileri bir taşla 3-5 milyar kuş vuracaktır.

Bir afaki bahaneyle hem dershaneleri kapatacak hem okulları özelleştirecek hem de özelleştirilen okulları kiralamak bahanesiyle bağlı arazilerini ve tesislerini rant ve yağma alanına dönüştüreceksiniz. Buna benzer rantçılığı, deprem korkusunu kullanarak kentsel dönüşüm bahanesiyle kent merkezlerindeki ana ulaşım yolları üzerindeki milyonlarca metrekare araziyi üzerinde yaşayan dar gelirli insanları mecbur bırakarak, korkutarak, bazen sürerek veya ömür boyu borçlandırarak lüks konutlara, rezidanslara, plazalara, AVM’lere teslim ederek yaptınız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eyidoğan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, oylamaya sunmadan, 60’ıncı maddeye göre bir söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Açıklama yapmak istiyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Evet, açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin Anayasa’nın hukuk devleti ve hak arama hürriyeti ilkelerine aykırı düzenlemeler içerdiğine ve Hükûmet ile AK PARTİ Grubuna bu maddeyi bir kez daha değerlendirmelerini tavsiye ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu madde -biraz önce Sayın Haluk Eyidoğan’ın da belirttiği gibi- Anayasa’nın hukuk devleti ve hak arama hürriyeti ilkelerine aykırı düzenlemeler içermektedir. Ben, Sayın Bakana ve iktidar partisi grubuna bu maddeyi bir kez daha değerlendirmelerini tavsiye ediyorum.

Çok kısaca bunları özetlemek isterim, çok vahim düzenlemelerdir bunlar. Birincisi: Okula dönüşmek isteyen dershanelere hazine mülkiyetindeki taşınmaz mallar yirmi beş yıl süreyle irtifak hakkı tesis edilmek suretiyle verilebilecek. Olabilir, tabii ki verilebilir. Ama verildikten sonra, yirmi beş yıl süreli irtifak hakkı tesis edildikten sonra, o kişi, lehine irtifak hakkı tesis edilen yatırımcı herhangi bir şekilde Millî Eğitim Bakanlığına karşı bir dava açar ise yapmış olduğu sözleşme feshedilecek ve yapmış olduğu yatırım bedelsiz bir şekilde hazineye kalacak. Yani, varsayalım ki 10 milyon TL’lik bir yatırım yapmıştır yatırımcı, bu yatırım bedelsiz bir şekilde hazineye kalacaktır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekir.

Çok kısa bir şey daha ilave etmek istiyorum Sayın Başkan. Bir de bu tip yerlerde kantin ve okul mahallindeki bazı yerler var ve bunlara yönelik olarak, kantin işleten kişilerle kira sözleşmesi yapılmış ise o kira sözleşmeleri de hiçbir tazminat söz konusu olmaksızın feshedilebilecektir. Bunlar son derece antidemokratik hükümlerdir. Ben maddeyi bir kez daha değerlendirmelerini Sayın Bakana tavsiye ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, oylamaya sunmadan önce yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Yoklama talebi var, yoklama talebini yerine getireceğim.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Serter, Sayın Özdemir, Sayın Baydar, Sayın Öğüt, Sayın Öner, Sayın Serindağ, Sayın Eyidoğan, Sayın Küçük, Sayın Onur, Sayın Tanal, Sayın Değirmendereli, Sayın Havutça, Sayın Çelebi, Sayın Çıray, Sayın Ören, Sayın Haberal, Sayın Güler, Sayın Ağbaba, Sayın Atıcı.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 8 inci maddesinde yer alan "1/9/2015" tarihinin “30/6/2016" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Zamanlaması oldukça manidar bir kanuni düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriyorsunuz. Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, içerik olarak tamamen demokratik ilkelerden ve anlaşılabilir olmaktan uzaktır. Bunun yanında anlaşılması zor, karmaşık bir üslupla kaleme alınmış olması bile asıl amacınızı örtmeye yetmemektedir. Tasarının amacı, sorunu çözmekten öte, iktidar partisinin siyasi hedeflerine hizmeti ve mevcut bazı kadroların tasfiyesiyle yeniden kadrolaşması gibi gözükmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığında her bakan değişikliğiyle gerek kadrolardaki değişiklik hareketleri gerekse müfredat değişiklikleri eğitim sistemimizi allak bullak etmiş, Bakanlığa sistemden ziyade kargaşa hâkim duruma gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, devletin okullarına girişlerde sınav olduğu müddetçe ve devletin okullarında yetişen öğrenciler devletin açmış olduğu sınavlarda başarılı olamıyorlarsa, başarılı olmak için ihtiyaç duyulan dershanelerin alelacele kapatılması kararı gerçekçi ve uygulanabilir değildir.

Dershanelerin açılış sebepleri ortadan kalkmış mıdır? Mevcut sınav sistemleri ortadan kaldırılmadan, dershanelerin kapatılma kararı bilimsel değildir ve pek çok karmaşaya sebep olacaktır ve de en önemlisi, kayıt dışı illegal dershaneciliğin önünü açacaktır. Zira mevcut dershaneler Millî Eğitim Bakanlığının denetiminde faaliyet göstermekte, sizin atamadığınız, atamak istemediğiniz yetişmiş öğretmenlerimizi istihdam etmekte ve de dershaneler helal kazançlarının vergisini vermektedirler.

Dershanelerin özel okullara dönüşmesi ise, tasarıda getirilen kısıtlamalar nedeniyle birçok dershane dönüşüm şartlarını yerine getirmeyecektir.

Diğer taraftan mülkiyeti hazineye ve Milli Eğitim Bakanlığına ait taşınmazların özel eğitim kurumlarına kiraya verilebilecek olması pek çok haksızlığın önünü açarken eğitimdeki fırsat eşitliğini de zedeleyecektir.

Atama bekleyen yüz binlerce öğretmen dururken dershane öğretmenlerinin KPSS'ye girmeden, sözlü veya yazılı sınavla yani sonuçta mülakatla öğretmen kadrolarına atanacak olması ciddi bir adaletsizliğe sebebiyet verecektir.

“Paralel yapı” diye fişlediğiniz binlerce polisi, savcıyı, hâkimi bu kış kıyamette görevlerinden aldınız, yerlerinden yurtlarından ettiniz. Bu dershane öğretmenlerini subjektif kriterlerle yani sonuçta mülakatla atama yaparken “paralel yapı” dediğiniz hizmet grubu öğretmenlerini diskalifiye mi edeceksiniz? Bunun için mi mülakat yapıyorsunuz? Nerede kaldı hakkaniyet, nerede kaldı ehliyet, nerede kaldı liyakat? Gerek bu uygulama gerekse okul müdürlerinin pek çoğunun âdeta AKP’li il başkanı konumuna gelmiş olan il valileri tarafından atanacak olması bu kadroların tamamen siyasallaşmasının önünü açacaktır. Bu durum, çok tehlikeli ve telafisi mümkün olmayan çok ciddi sıkıntılara sebep olacaktır. Takdir edersiniz ki, 40 bine yakın idareci kadrosu bir anda görevden alındığında Millî Eğitimin âdeta hafızası bir anda silinmiş olacaktır.

Tasarı, Millî Eğitimin önündeki temel meseleleri çözmekten öte, bir ihtiyaçtan öte, bir tepkici yasa teklifidir ve âdeta bir intikam, bir hesaplaşma duygusuyla, korku, panik ortamında alelacele hazırlanmıştır. Şurası unutulmamalıdır ki ve de bir gerçektir ki, uygulanan eğitim sistemi dershaneleri ortaya çıkartmıştır. Bu bir gerçektir. Eğitim sistemi dershanelere ihtiyaç duyulmayacak bir niteliğe kavuşturulursa pek çok konu kendiliğinden çözülecektir. Gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, eğitimimizin önündeki bu önemli meseleleri hep beraber aşalım. Siz iktidarla uğraşırken teklif ederseniz biz de muhalefet olarak bu konunun çözümü konusunda destek veririz, yardımcı oluruz.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 8 kabul edilmiştir.

Madde 9’da ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 9 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının madde metninden çıkartılmasını, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunun 2 inci maddesine eklenmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                      Altan Tan                                       İdris Baluken

                        Iğdır                                             Diyarbakır                                            Bingöl                      Selma Irmak          Sırrı Sakık                                      Hasip Kaplan

                       Şırnak                                                Muş                                                 Şırnak

                    Erol Dora

                      Mardin

“ö) Belediye Kursları: Kişilerin sosyal, sanatsal, sportif, kültürel ve mesleki alanlarda bilgi, beceri, dil, yetenek ve deneyimlerini geliştirmek, isteklerine göre serbest zamanlarını değerlendirmek, okulu destekleyici eğitim öğretim faaliyetlerini yürütmek amacıyla yerel yönetimler tarafından açılan kurumları,”

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Tasarısı”nın 9 uncu maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Ali Serindağ                                     Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter

                    Gaziantep                                          İstanbul                                            İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

BAŞKAN – Komisyon bu önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, buyurunuz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bir konunun altını çizmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Genel Kurulda yasa görüşülürken partilerce çeşitli değişiklik önergeleri veriliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, komisyon başkanına “Önergeye katılıyor musunuz?” diye soruyor, muhalefetten gelmişse, komisyon “Katılmıyoruz.” diyor, ardından Hükûmete soruyor, bakan da “Katılmıyoruz.” diyor. Bunun üzerine önerge sahibi önerge üzerinde konuşuyor, sonra da oylama yapılıyor ve önerge reddediliyor.

Bu anlayış muhalefetin katkısını kuşkusuz ortadan kaldırıyor. Bunu yüzlerce defa, hatta binlerce defa burada biz tekrarlayıp devam ettiriyoruz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ara sıra kabul ettik Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Şimdi, bu kafa yapısı, bu yapı, bir defa, katkıyı engelleyen bir durum ortaya çıkarıyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nasıl olmalı Hocam?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Eğer getirilen bir soru önergesi -içinde ne olursa olsun- muhalefetten gelmişse, bu engellemeye yöneliktir, yasayı geciktirmeye yöneliktir, dolayısıyla reddedilmesi gerekir anlayışı… Sonuçta, buraya gelen hatip de burada konuşurken hadiseyi siyasallaştırarak, diğer başka boyutlara çekerek konunun dışındaki hususları konuşuyor. Ancak bütün iktidarlar böyledir. Belli bir süre geçtikten sonra iktidarlar çürür, yozlaşır; sonra da silkelersiniz, düşer.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne kadar süre sonra Hocam?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hocam, sistem öneriniz ne, sistem? Nasıl bir sistem öneriyorsunuz?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bu, bir iktidar yasasıdır. Kimsenin bundan kurtuluşu yoktur.

Şimdi, açıkça şunu söylüyorum ki bu yasa tasarısı tepeden tırnağa sorunlu bir yasa tasarısıdır, her anlamda sorunludur. Teker teker, sırası geldiği zaman hepsini, birer birer önünüze koyacağız ve bu sorunlu yasa tasarısının, en azından, hiç olmazsa tamamını ortadan kaldıramıyorsak… Yapısal olarak sorunlu çünkü, teknik olarak sorunlu, dil olarak sorunlu, ahlak açısından sorunlu, aynı zamanda Anayasa açısından sorunlu, sorunlu oğlu sorunlu, yani içerisinde birçok sorun bulunan bir yasa tasarısı.

Şimdi, tamamen iyi niyete dayalı bir biçimde, bakanın ya da bürokrasinin iyi niyetini, hoşgörüsünü ve hep olumlu bir biçimde konuyu ele alacağını düşünerek biz bu yasa tasarısı üzerinde konuşuyoruz. İktidar tarafı diyor ki: “Kardeşim, herkesi görevden mi alacak?” E, yasa öyle diyor “Herkesin görevi düşecek.” “Herkesin görevi düşecek ama bazı da müdürler var, senelerdir oturmuş, oradan kalkmıyor.” diyor. Yani o müdürler için bütün müdürleri görevden almak mantığı nasıl bir mantıktır? Bunu neyle açıklayabilirsiniz? Yani hiçbir zaman hukuk devletinde ve geldiğimiz çağdaki bu gelişmiş aşamada bunu kimse açıklayamaz.

Dolayısıyla şunu kesin olarak ifade etmekte yarar vardır ki eğer burada ciddi bir yasama faaliyeti sürdürülecekse, iktidarın her şeyden evvel, ne olursa olsun, muhalefetin vermiş olduğu önergeleri ciddi bir biçimde irdelemesi ve kanunun açık taraflarını, yasanın açık taraflarını ya da değişik anlamlara çekilecek kısımlarını düzeltmesi, hiç olmazsa “pansuman tedbir” diyeceğimiz bir biçimde bir tedbirin alınması ve buna yönelik olarak bir yasama faaliyetini sürdürmesi gerekiyor ama kutuplaştırılmış ve biraz önce de ifade ettiğim gibi, “Muhalefetten gelen ne olursa olsun reddedilmeye layıktır.” anlayışı bizi bir kör dövüşünün içerisine sokmaktadır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – İktidardan gelen her şeye de siz muhalefet ediyorsunuz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bundan da doğrudan doğruya siz sorumlusunuz, iktidar partisi.

Şimdi, bakın, süre çok daraldı, nasıl olsa biraz sonraki maddeler üzerinde konuşacağız ama şunu söylemekte yarar var: Muhalefetin yapılan çalışmalara katkı vermesinin engellenmiş olmasının en büyük zararını iktidarın kendisi görecektir. Hiçbir iktidar ilanihaye devam etmez. İktidarlar zeval ile mahkûmdur. Dolayısıyla da iktidarı düzeltebilmek için kılıcı kınına kılıç koyar, kuvvetlerin ayrılığı da zaten bunun için vardır. Onun için, güçlü ve anlayışlı bir muhalefetin ve o muhalefetin görüş ve düşüncelerinin yansıması hem yasayı güçlü kılar hem de ülkeyi güçlü kılar. Bu bağlamda düşünmek ve uygulamaya koymak gerekir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Serindağ, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eğitimle ilgili bir konuyu tartışıyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi, eğitim gerçekten önemli bir faaliyet alanı, o nedenle eğitimle ilgili düzenlemelerin de buna göre yapılmış olması lazım. Ancak, tasarıdaki hususlara geçmeden evvel, öğleden sonra grup önerileri hakkında konuşan, iktidar partisine mensup bir milletvekilinin söyledikleriyle ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Şimdi, diyor ki: “Efendim, işte, cumhuriyet döneminde şu kadar öğretmen atandı, biz bu kadar atadık. Yok, şu kadar yol yapıldı, biz bu kadar yol yaptık.” Şimdi, bu eğitim meselesi “Ben yaptım, sen yaptın. Ben çok atadım, sen çok atadın.” meselesi değildir. Bu, ihtiyaca göre planlanabilecek bir husustur. Cumhuriyetin ilk kuruluşunda, küçücük bir ilde bulunan öğretmen sayısından daha az öğretmen vardı. Elbette siz şimdi çok öğretmen atayacaksınız. Nüfus 76 milyon olmuş, öğrenci sayısı artmış. Şimdi, kıyaslama yaparken de biraz insaflı olmak lazım. Burada esas olan şudur: Öğretmen ihtiyacı var mı yok mu? Ne kadar öğretmen ihtiyacımız var? Tüm yapılması gereken odur.

Ben Gaziantep Milletvekiliyim. Gaziantep’te 3 bine yakın öğretmen açığı var. “Efendim, biz çok öğretmen atadık. O nedenle öğretmen atamıyoruz.” diyemezsiniz ki. İhtiyaç neyse ona göre planlayacaksınız ve atayacaksınız. “Ödenek yok.” veya başka bir şeye sığınarak öğretmen atamasından vazgeçemeyiz. Siz öğretmen atamasının, öğretmen görevlendirilmesinin masraflı olacağını düşünüyorsanız cehaletin bedeli –şunu söylemek lazım ki- ondan çok daha fazladır. O nedenle, bu söylemleri bırakalım. Nerede, ne kadar öğretmen açığı varsa ona göre bir planlama yapın ve öğretmen açığını giderin. Ancak eğitimi eğitime yapılacak yatırımla çözebilirsiniz, hamasi nutuklarla çözemezsiniz. Güney Kore niye ileri gitti? Biz bir zamanlar Güney Kore’den daha iyiydik. Eğitime verdikleri önem nedeniyle gittiler. Bunu herkes biliyor. Onun için, lütfen, eğitim sistemini her tür siyasi kaygıdan uzak bir şekilde ele almalısınız. Bu, siyasi bakış açısına göre şekillenecek bir alan değildir.

Şimdi, bu tasarıyla ne yapıyorsunuz? Dershanelerin kapatılma sürecini başlatıyorsunuz. Şimdi, dershaneler niye ortaya çıktı? Bu eğitim sistemi dershaneleri ortaya çıkardı. Dershaneler durup dururken ortaya çıkmadı ki. Siz dershanelerin ortaya çıktığı şartları yok edemezseniz dershaneleri kapatmakla bir şey yapamazsınız, siz bir sorunu çözemezsiniz. Esas olan, bir sorunun sonucu değil, sebebidir. Siz sebebi ortadan kaldıramazsanız sonuç gene aynı şey olur. Benden önceki değerli konuşmacılar da değindi, Sayın Yeniçeri de söyledi, siz bu gidişle bu sorunu çözemezsiniz. Dershaneler çok büyük bir kitleyi ve gelecek kuşakları ilgilendiren bir husus. O nedenle, gelecek kuşaklarla ilgili karar alırken böyle ani kararlarla, aceleci kararlarla, günlük politikalarla işi yürütemezsiniz; yürütürseniz iyi sonuç alamazsınız.

Siz ne yapıyorsunuz? Size kim muhalifse onlarla ilgili bir düzenleme yapıyorsunuz, iş dünyası muhalifse onunla ilgili yapıyorsunuz. Şimdi, efendim, diyorsunuz ki: “Dershanelerin çoğu bir cemaate ait. E, cemaatle aramız bozuldu, o nedenle biz o cemaate ait dershaneleri kapatmak istiyoruz. O zaman tüm dershaneleri kapatalım.” Bu bir sorunu çözmez ki değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, bu tür uygulamalardan sizin vazgeçmeniz lazım. Sayın Bakan, siz, hiç bürokraside, kanunla bir bakanlıkta görevli tüm yöneticilerin görevlerinin sona erdirildiğini şimdiye kadar gördünüz mü? Bu, idare sistemine çok aykırı bir şeydir, akla ziyan bir şeydir bu. Nasıl böyle bir karar alınıyor, anlamak mümkün değil. Siz, bu şekilde, insanların hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırıyorsunuz, onların idari yargıya gidişini engelliyorsunuz, insanları görevlerinden ediyorsunuz. Böyle bir düzenleme, hem hukuka aykırı hem insan haklarına aykırı hem de akla aykırı.

O nedenle, değerli milletvekilleri, gelin, bir an önce bu düzenlemeden vazgeçin, eğitim sistemini bir bütün olarak planlayın, eğitim  sisteminin ihtiyaçlarını bir bütün olarak göz önüne alın ve yasal düzenlemeleri o şekilde yapalım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.

Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi birlikte oya sunuyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddolunmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 9 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının madde metninden çıkartılmasını, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunun 2 nci maddesine eklenmek üzere aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“ö) Belediye Kursları: Kişilerin sosyal, sanatsal, sportif, kültürel ve mesleki alanlarda bilgi, beceri, dil, yetenek ve deneyimlerini geliştirmek, isteklerine göre serbest zamanlarını değerlendirmek, okulu destekleyici eğitim öğretim faaliyetlerini yürütmek amacıyla yerel yönetimler tarafından açılan kurumları,”

Halil Aksoy (Ağrı) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aksoy.

HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milli Eğitim Temel Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, hatırlanacağı üzere, Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Şartı’na göre yerel yönetimlerin önemi artmaya başladı ve bununla ilgili kimi ön değişiklikler de yapıldı. Ancak, görülen odur ki yerel yönetimlerin eğitimde ve eğitim süreçlerinde rol aldıkları da dünyanın her tarafında bir gerçektir, bir realitedir. O nedenle, belediyelerin de eğitim süreçlerinde rolünü oynayabilmesi için bu yasa maddesine bir ek yapılmasında büyük bir yarar vardır. Tabiidir ki kapatma olumlu bir adımdır ancak sınıfsal ve bölgesel farklılıkların var olduğu da bir realitedir, bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.

Bilindiği gibi, PISA, karşılaştırmalı ortalama başarı puanlarını tespit ederken Türkiye’de Kürt coğrafyası ile batı arasında, aynı tür ve düzeydeki okullar arasında iki yıllık bir fark olduğunu ortaya koymuştur. Bunu görmemezlikten gelmek mümkün değil.

Keza, yine bölgede düşük nitelikli bir eğitim süreci işletilmektedir. Bu anlamıyla bakıldığında, öncelik akademik başarıya verilmemekte, akademik başarı yerine asimilasyoncu politikalar başat olarak sürdürülmektedir.

Keza, deneyimsiz öğretmenlerin de, eğitimcilerin de bölgeye gönderilmesi bir alışkanlık hâline gelmiştir. Ayrıca, birçok öğretmen, bölgeye atandıktan sonra, bir iki yıllık süreci doldurup tekrar gerisin geri dönmek istemekte ve âdeta emaneten bölgede kalmaktadır. Bu da oradaki eğitime sürecini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu anlamıyla, bir üst düzey eğitime geçebilmek için bölgedeki çocuklar oldukça büyük zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Bunların etkisini azaltabilmek için, kamu hizmeti niteliğindeki destekleyici politikaların sürdürülmesinde yarar var; belediyeler bu görevi sürdürebilirler. Geçmişte, bu boşluğu doldurabilmek için, dershanelerin de varlığı karşısında birçok belediyede bu tür hizmetler verilmeye çalışıldı. Ne var ki bu tür hizmetleri veren birçok belediyenin Eğitim Destek Evleri kapatıldı, hatta bunların birçoğu, KCK davasında yargılanan insanların suç işlediklerine dair bir belge olarak ortaya konulmaya çalışıldı. Oysa, eğitimi desteklemek amacıyla yapılan çalışmaların yasa dışı kabul edilmesi günümüz koşullarına göre son derece olumsuz bir şeydir.

Yine söylenebilir ki Eğitim Destek Evleri sadece belirli bir anlayışı okullarda öğreten kurumlar olmadılar; aynı zamanda bunlar, müfredatı da esas almak suretiyle çalışmalarını sürdürdüler. Söz gelimi, bunlar eğer baştan aşağı bir Kürtçe eğitim yapmış olsalardı bu durumdan bir rahatsızlık duyabilirdiniz fakat bunlar Türkçe eğitim yapıyorlardı ve Türkçe eğitim yaparlarken hem öğrencilerin eğitim düzeylerinin yükselmesine hem de bir üst düzey okula geçebilmelerine yardımcı olmaktaydılar. Bu çalışma yapılırken bunu yasa dışı kabul etmek de son derece olumsuz bir şey ve bunu kabul etmek de mümkün değil.

Anlaşılan odur ki Kürt çocuklarının, belirli ölçülerde, eğitim düzeyi açısından diğerleriyle eşit düzeye gelmesi istenmemektedir. Bir başka deyişle, bütün il ortalamaları alındığında ve buna bakıldığında, eğitimde başarı noktasında en son sırada Ağrı gibi, Muş gibi, Hakkâri gibi Kürt illerinin yer almış olması da esas itibarıyla eğitim politikalarının bir ayıbıdır.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – “Türkiye Cumhuriyeti devleti illerinin” demek istediniz, şaşırdınız herhâlde!

HALİL AKSOY (Devamla) - Bunu ortadan kaldırabilmek için mutlaka bu imkânların hazırlanması lazım.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aksoy.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – “Türkiye Cumhuriyeti illeri” demek istediniz, yanlış söylediniz herhâlde!

HALİL AKSOY (Ağrı) – Yok, yok onu demek istemedim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Halil Bey, muhatap olmayın.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Yanlış ifade ettiniz, “Türkiye Cumhuriyeti illeri”dir!

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 9 kabul edilmiştir.

Madde 10 üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 10 uncu maddesinde geçen "1 Eylül" ibaresinin "1 Temmuz" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                           Ayşe Eser Danışoğlu

                     İstanbul                                            İstanbul                                            İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 10 uncu maddesinde yer alan "eğitim ve öğretim" ibaresinin "eğitim ile öğretim" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasının madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   İdris Baluken                                       Altan Tan

                        Iğdır                                                Bingöl                                            Diyarbakır

                 Hasip Kaplan                                    Selma Irmak                                       Erol Dora

                       Şırnak                                               Şırnak                                              Mardin

                   Özdal Üçer

                         Van

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ATALAY (Ardahan) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Dershaneler iyi bir eğitim verme kaygısından öte ticari bir mantık üzerine kuruludur. Bu nedenle birçok öğrenci mali yetersizlikler nedeniyle dershanelere gidememektedir. Yerel yönetiminde BDP'nin bulunduğu Belediyeler bu durumdaki öğrenciler ve dezavantajlı durumdaki öğrenciler başta olmak üzere öğrencilerin eğitimlerine destek vermek üzere sosyal proje kapsamında ücretsiz olarak açtıkları Eğitim Destek Evlerinde Hizmet sunmaktadır. Eğitim Destek Evleri kamuya açık, şeffaf ve yerel yönetimin ilgili birimlerinin sürekli gözetim ve denetimine tabi bir şekilde faaliyet yürütmektedir. Buna rağmen hükûmetin ve cemaatin bölgede kurmak istediği hegemonya nedeni ile Eğitim Destek evleri bir bir kapatılmaktadır. Kamusal denetimin temel bir ilke olmakla birlikte tasarının bu maddesinde yer alan ikinci fıkra doğrudan Eğitim Destek Evlerine yönelik politikanın farklı bir tezahürüdür. Eğitim Destek Evleri belediye yönetimlerinin izniyle açılıp denetlenmektedir. Bakanlık bu yetkiyi yerel yönetimlerden almaktadır. Yani Eğitim Destek Evleri açma ve denetleme yetkisini tamamen kendinde toplamak istemektedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.14

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 10 uncu maddesinde yer alan "eğitim ve öğretim" ibaresinin "eğitim ile öğretim" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu, buyurunuz efendim.  (MHP sıralarından alkışlar)

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve  Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeyle bir taraftan dershaneler kapatılırken diğer taraftan da Millî Eğitim Bakanlığının bütün üst düzey kadroları tasfiye edilmektedir. Her iki düzenleme de ülkemizde toplumun çok büyük kesimleri tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. 17 Aralık olaylarından sonra polislerin, hâkimlerin ve savcıların görev yerlerini sık sık değiştiren Hükûmet, bu yasayla eğitimcilere de el atmış durumdadır. Bu düzenlemeyle, şube müdürleri başta olmak üzere, müsteşar hariç bütün üst düzey bürokratlar görevden alınabileceklerdir. Bu düzenleme, tamamen Millî Eğitim Bakanlığının bünyesinde yeni bir kadrolaşma anlayışıyla yapılmaktadır. Okul müdürleri görevden alınarak eğitime ve öğretime önemli zarar verilebilecektir. Yapılan bu çalışmayla Hükûmet, sürekli yapmış olduğu sistem değişikliklerine üst düzey bürokraside yapılan toplu değişiklikleri de eklemektedir. Bu durum, pek çok aileyi ve yöneticiyi mağdur edecektir. Türkiye'de eğitim sisteminin üzerinde Hükûmet tarafından sık sık oynanmaktadır. Bu nedenle, yeni sistemlere uyum konusunda hem eğitimciler hem de öğrenciler önemli sorunlar yaşayacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu yapılan sistem değişiklikleri eğitimi geri duruma getirecektir. Türkiye, eğitim konusunda zaten geri kalmıştır. Okullarda yeterli derecede eğitim hizmeti alamayan aileler, tamamen kendi istekleriyle, hiçbir zorlamayla karşılaşmadan çocuklarını dershaneye göndermektedirler. Türkiye'de eğitim konusu, Hükûmet politikaları nedeniyle tam bir yarışa dönüşmüştür.

Bugün dershaneler olmasa, kırsal kesimde okuyan çocukların büyük bir çoğunluğu yüksekokul hakkından mahrum kalırlar. Bu nedenle, eğitimin önündeki, yaşanan sorunlar ortadan kalkmadan dershanelerin kapatılması uygun bir davranış olmayacaktır. Bu yasanın Hükûmet ve cemaat kavgasından sonra ortaya atılması herkes tarafından açık ve net olarak bilinmektedir.

Yasada öğretmenlerle ilgili yapılan düzenlemeler de atama bekleyen 350 bin öğretmen adayımızda hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu düzenlemeyle, öğretmenler için staj dönemi, performans, yazılı ve sözlü sınav şartları getirilmektedir. Öğretmenler neye göre ve hangi kriterlere göre sözlü sınav yapılacak? Sözlü sınavlarda hangi kriterler öne çıkacak ve hangi kriterler aranacak? Bunun garantisi öğretmen adaylarımıza Bakanlık bünyesinde hangi siyasetçimiz tarafından verilecek?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu sorular kamuoyu tarafından cevap beklemektedir. Dershaneleri kapatmak yerine, Hükûmet eğitim alanında yaşanan sorunları öncelikle ortadan kaldırmalıdır. Türkiye’nin her tarafında, çok büyük bir bölümünde eğitim sorunu yaşanırken böyle bir düzenlemeye gitmek bizce doğru değildir.

Eğitim sorunları, tüm Türkiye’de olduğu gibi, yine Kahramanmaraş’ta da ön plana çıkmıştır. Bugün olmuş, Kahramanmaraş’ın merkezinde konteyner okullarda öğrencilerimiz eğitim görmektedir ve bu konteyner okullarımız da artık mezun vermeye başlamışlardır. Yine, bununla beraber, Kahramanmaraş merkezimizde temeli atılıp da bitirilemeyen birçok okulumuz var. Öncelikle bunlara yer vermek gerekirken böyle bir düzenlemeye gidiliyor ne yazık ki.

Hükûmet, öğretmenlerin ekonomik koşullarını iyileştirmeli, okullarda ortaya çıkan derslik ve fiziki mekân sorunlarını mutlaka çözmelidir. Ülkemizde bugün itibarıyla, 126 bin öğretmen açığı bulunmaktadır. Bunların derhâl atamasının yapılması gerekir. Hâlen pek çok okulda bazı branşlarda öğretmen eksiklikleri bulunmaktadır. Bu eksiklikler eğitimi aksatmakta ve yöneticileri de zor durumda bırakmaktadır. Eğitim alanında onca eksik ve sorunlar yaşanırken dershanelerin kapatılması hem ülkemize hem de eğitim camiasına büyük zararlar verecektir. Bu durum da telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya koyacaktır. Burada çalışan personelin büyük bir kısmı işsiz kalacak ve dershane personeli de mağdur edilecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle değişiklik önergemizin kabulünü dileyerek yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dedeoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 10 uncu maddesinde geçen "1 Eylül" ibaresinin "1 Temmuz" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Ayşe Eser Danışoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Danışoğlu, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE ESER DANIŞOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısı da diğer pek çok tasarı ve teklif gibi iktidar partisinin, Hükûmetin siyasi kaygılarını gidermek, siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için komisyondan hızla geçirip Genel Kurula indirdiği bir metin. Bizim burada asıl konuşmamız gereken ise devasa rüşvet, yolsuzluk iddiaları ancak siz bunları araştırmak yerine herkesin gördüğüne gözlerinizi, duyduğuna kulaklarınızı kapatmayı seçiyorsunuz.

Bu tasarı, eğitim sistemimizin sorunlarının çözümü yönünde hiçbir katkı sağlamayacaktır, zaten böyle bir amaç da gütmemektedir. Hükûmetin, eski müttefikleriyle olan kavgası ayyuka çıkmadan önce, eğitim konusunda yeni bir düzenleme gayreti içinde olduğunu bilmiyorduk. On iki yıllık AKP iktidarı süresince bugün “sülük” denen dershanelerin eğitimdeki ağırlığının katlanarak artması, aynı zamanda okullarda verilen eğitimin yetersizliğinin tescili de oldu. Başbakan iktidarı süresince 5 defa bakan değiştirmiş ancak her birinin döneminde özel kurs ve dershanelere bağımlı mevcut yapının sürdürülmesi tercih edilmiştir.

Maalesef, görüyoruz ki PISA olarak bilinen uluslararası öğrenci değerlendirmelerindeki sıramızı yükseltmeye eğitim müfredatımız da dershaneler de yetmiyor. Bugüne kadar çağdaş, güçlü bir müfredatla öğrenme odaklı bir millî eğitim politikası oluşturmamış olanların dershaneler kapanınca bunu yapacağını düşünmek de pek mümkün değil.

Eminim iktidar milletvekillerinin de büyük çoğunluğu çeşitli dershanelere çocuklarını göndermiştir ya da göndermektedir. Şimdi, bunlar kapanınca çocuklarınıza özel ders aldırmayacak mısınız? Elbette aldıracaksınız. Su gene yolunu bulacak; özel dersler, kurslar parası olanlar için kapalı kapılar ardında devam edecek. Çünkü, devlet okullarında eğitim düzeyi aynı kalacak. Zorbalıkla yasalaşan 4+4+4 sistemi de eğitimin kalitesini yükseltecek unsurlar içermiyordu çünkü aynı bu kanun gibi siyasi amaçlarla alelacele geçirilmişti.

Hiçbir eğitim sistemi özel dershanelere bağlı olmamalı ama dershaneler, sahipleriyle aranız bozuldu diye kapatılmaz. Eğitimin niteliği artık bunlara ihtiyaç duyulmayacak düzeye çekilir, o zaman  kimse çocuğunu göndermez ve özel kurslar kendiliğinden işlevini kaybeder.

Ayrıca, değerli milletvekilleri, eğitim sistemi bir siyasi intikam alanı da değildir. Yıllardır beraber yürüdüğünüz yollar artık ayrıldı diye Millî Eğitim Bakanlığına bağlı kadroları bu çapta değiştirmek açık bir kadrolaşma hareketidir. 100 bin okul yöneticisinin görevine son verdirecek bir tasarıyı tartışıyoruz. Eğitim sistemimizin en büyük sorunlarından biri Yönetici Atama Yönetmeliği miydi? Bu tasarı, eğitimle ilgili kadroların tüm birikim ve emeğini yok sayan, aynı zamanda sistemin hafızasını silen bir anlayış ortaya koyuyor. Okul müdür ve yardımcılarının istikbali il eğitim müdürleri ve valilerin yani Hükûmetin kararına yani siyasetin vicdanına bağlanmış durumda. Birçok kuşku ve endişe söz konusu, hele kendinden olmayanı bertaraf etme gayretinde bir iktidar varsa.

Bu ülkede öğretmenlerin atama sorunu yıllardır hiç bitmedi. Öğretmen olmaları için şimdi de yazılı ve sözlü sınavlar ekleniyor. İyi de her alanda büyük bir kadrolaşma furyası varken yapılacak sözlü sınavların sonuçları da tabii ki toplumda şaibeli kabul edilecektir. Bu sınavları kim yapacaktır? Sözlü sınavın toplam değerlendirmeye etkisi ne olacaktır? Sözlülerde kayıt sisteminin kullanılmayacak olmasının özellikle tasarıda yer alması, torpil yapılmayacağı konusunda topluma nasıl güven verecektir? Bu iktidar döneminde yazılı sınavlara bile güven duymak çok zor hâle geldi. İtibarlı bir kurum olan ÖSYM, çoktan beri artık tartışmalı bir kurum hâlindedir. Soruların sızdırılması dâhil pek çok skandal, yapılan sınavlara gölge düşürmüştür.

Sayın milletvekilleri, eğitim alanında bir kanun yapılacaksa öğrencilere hayatı bir yarış olarak sunan, gerçeklerden uzak, onları başarı ve başarısızlık kıstasları arasına hapseden bu sistem temelden yeniden yapılandırılmalıdır. Siyasi kurtarma projelerinizi eğitim alanına çekmeyiniz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Danışoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 10’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

Madde 11 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 11 inci maddesinde yer alan "Maliye Bakanlığına” ibaresinin "Maliye Bakanlığı'na" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz               Ankara                      Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

                  D. Ali Torlak

                     İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 11 inci maddesinin son cümlesinin "Bu fiillerin tekrarı halinde, kurum açma izinleri iptal edilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter                               Hüseyin Aygün

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Tunceli

BAŞKAN – Komisyon bu okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Hamzaçebi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Aygün.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok sağ olun Sayın Başkanım.

AKP’nin iktidar olduğu dönemde 2 bin olan dershane sayısını 4 bine çıkaran geçmişinin üzerine, özellikle 17 Aralıktan sonra patlayan cemaat ve Hükûmet savaşının bir ürünü olarak dershaneleri kapatan ama buna bağlı olarak da binlerce eğitim emekçisini mağdur eden, onların haklarını gasbeden, idari yargıya başvurma yollarını kapatan ve bu dershanelerin de üzerinde inşa edildiği yerleri, milyar dolarlar değerindeki bu yerleri, yine, Hükûmete peşkeş çekmeyi amaçlayan siyasal bir projeyle karşı karşıyayız.

Ve bütün boyutuyla yasa, eğitimle ilgili hiçbir şeyi içermiyor. Eğitimle ilgili sadece, bu on iki yıldan sonra benim gördüğüm şey, son on gün içinde, mesela Kürt kökenli olduğu için… Devletin on iki yıldır nasıl Türkiye’deki yurttaşlara eşit davrandığını ve ayrımcılık yapmadığını iddia eden Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Bakanlığı bünyesindeki Gelir İdaresi Başkanlığının müfettişlerle ilgili yaptığı bir fişlemeden anlaşıldı ve ortaya çıktı. Bu fişlemeye göre, mülakat sınavlarına giren müfettiş adayları “kırmızı, mavi ve yeşil” şeklinde listelere alınıyormuş, Gelir İdaresinin kurduğu komisyon bu renklere göre katılımcılara sorular soruyormuş ve ardından da puanlar veriyormuş. Bunu cemaate yakın olduğu ileri sürülen bir gazete ortaya çıkardı ve yayınladı. Bu gazete, on gün sonra da kırmızı listede yer alan 4 tane müfettiş adayının AKP’li bakan ve milletvekillerinden torpil bularak kendilerini mavi listeye aldırdıklarını ve müfettiş olduklarını açıkladı bu defa.

Şimdi, eğer ülkedeki eğitim sistemi, insanlar arasındaki bu kadar ayrımcılıkların, fişlemelerin ardından kamuya müfettiş gibi önemli kadroların alımına yol açıyorsa, bu tür bir insan malzemesi ortaya çıkıyorsa mesela on yıl sonra, yirmi yıl sonra toplumun ne hâle gelebileceği konusunda bence ciddi endişeler içerisinde olmamız gerekiyor.

Peki, böyle kalitesiz olduğunda ne oluyor? Mesela, her konuda fetva veren, Sayın Bekir Bozdağ’ın açıklamasına göre 5 bin küsur kişiyi bugüne kadar Millî Eğitime aktaran Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez 17 Aralıktan sonra hiçbir fetva vermemeye ve konuşmamaya başlıyor. Çünkü, sahne o kadar izah edilemez ve kötü ki uzun bir zamandır hiç ortada görmüyoruz, hiçbir beyanatta bulunmuyor. Hâlbuki, mesela şans oyunlarıyla ilgili fetva vermişti en son, bunun haram olduğu yönünde. Yani, Diyanetten tutalım Millî Eğitime, oradan gelelim müfettiş alımına, Maliyeye kadar, eğitimin konusu olan insan açısından ne kadar geriye gidildiği çok rahat görülebilir.

Ben Taraf’ın ortaya çıkardığı ve bir gazetecilik başarısı olan fişlemelerden sadece bir sayfa size okuyayım: “Sınav puanı, puan sıralaması, listedeki rengi -şöyle bir katalog yapmışlar- listedeki açıklaması…” Burada da hangi bakanın, hangi bakanın özel kaleminin bu puanı almış olan kırmızı listedeki kişiyle ilgili ne dediği yazıyor. “Muhtemel sebepler” diye başka bir bölümde ise neden kırmızı listeye alındığını anlayabiliyoruz. Mesela “Muşlu, Kürt asıllı bir vatandaş” demiş, kırmızı listeye aldıklarından bir müfettiş adayı bu. Yine kırmızı listeden başka bir müfettiş adayının babasının isminin “Ali Haydar” olduğunu öğreniyoruz ve müfettiş yapılmayacağı ortaya çıkıyor. Kırmızı listede başka bir müfettiş adayı “Diyarbakırlı” diye, başka birisi “Hopalı bir ulusalcı” diye, başka birisi “milliyetçi” diye bu listeye alınmış ve müfettiş olma yolları kapatılmış.

OKTAY VURAL (İzmir) – Fişlemeci müsteşar burada mı acaba?

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Şimdi, mesela böyle bir kamuya ülkedeki yurttaşların büyük bir bölümünün güvenmesi, giremediği için değil sadece, bu kamunun hizmetlerinin eşit ve adil olacağına inanması mümkün müdür? Bunu sormanızı diliyorum.

Kürt kökenini hep vurgulayan, bu nedenle Bakan olabildiğini gururla söyleyen Mehmet Şimşek’in ise bugüne kadar bütün belgeleriyle ortaya çıkan, kendi Bakanlığında meydana gelen bu korkunç olayla ilgili tıpkı Diyanet İşleri Başkanı gibi sessiz kalmasını, hiçbir şey söylememesini, en azından, şaşkınlıkla karşıladığımı söyleyebilirim. Burada olsaydı kendisine sorardık hiçbir cevap vermeyeceğini bile bile.

Hepinize çok teşekkür ederim dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Aygün.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 11 inci maddesinde yer alan "Maliye Bakanlığına” ibaresinin "Maliye Bakanlığı'na" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

D. Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 11’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilgi toplumu seviyesine ulaşmış ülkelerin tamamına baktığımızda millî eğitim politikaları siyasi tartışmalardan bağımsız değerlendirilmektedir. Bu ülkelerde çocukların ve gençlerin hayatlarını doğrudan etkileyebilecek sisteme yönelik değişikliklerin yapılması mümkün değildir. Türkiye’nin yakın tarihi ise güçlü ve ileriye dönük bir eğitim politikamızın yokluğunun şahididir. Üniversiteye giriş sınav sisteminin neredeyse her yıl değişikliğe uğraması, ilköğretime başlama yaşı, zorunlu öğretimin süresi meselesi başta olmak üzere pek çok tartışma öğrenciler, eğitimciler ve ailelerin büyük huzursuzluklar yaşamasını beraberinde getirmiştir. İşte, siyaset kurumuna duyulan güvensizliğin temeli de ideolojik tartışmalar ve kısır siyasi hesapların eğitimin üzerinde karabasan gibi dolaşmasıdır.

Dershaneler, lise ve üniversiteye giriş sisteminden kaynaklanan, okulların meydana getirdiği boşluğun doğurduğu kurumlardır. 1960’lı yıllardan itibaren faaliyet gösteren özel eğitim kurumlarının sayısı 2002 yıl sonu itibarıyla 2 bin iken bugün 4 bini geçmiştir. Sayın Başbakanın ise Hükûmetleri döneminde sayısı 2 kat artan dershaneleri herhangi bir gerekçe ya da bilimsel veri ortaya koymadan kapatmaya çalışması, her zaman olduğu gibi, söylemleri ile uygulamalarındaki tezatlığı bir kez daha ortaya koymuştur. Hükûmet, bu kanun tasarısına neden olan dershane işletmecileriyle acımasız bir güç müdahalesine girmek yerine, kendi dönemlerinde dershane sayısının yüzde 100 artmasına niçin müsaade etmiştir? Öncelikle bunun cevabı verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, gerekli önlemler alınmadan, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey'in işaret ettiği üzere, millî eğitim sistemimiz beklentilere cevap verecek düzeye getirilmeden dershanelerin kapatılması kararının sakıncaları ve doğurabileceği mağduriyetler anımsanmayacağı kadar fazladır. Eğer, dershaneler Hükûmetin bu sakat mantığıyla kapatılırsa yarın hem iç hukukumuzda hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ciddi davalara muhatap olunacaktır. Devlet, bu kör dövüşü ve yanlış kararları nedeniyle milyarlarca lira zarara uğrayacaktır.

Diğer taraftan, şu anda özel okulların öğrenci kontenjanlarının sadece yüzde 40’ı dolu, yüzde 60’ı boş durumda iken Türkiye'de 4 bin özel dershane özel okula dönüştürüldüğünde bu okulların öğrenci kontenjanı nasıl doldurulacaktır? Türkiye'de özel okul ücretleri ortalama 15 bin TL olduğuna göre, insanımız, devlet desteği dışında kalan meblağı nereden bulacaktır? Yaklaşık 13 bin TL’yi bulacak ödemeyi asgari ücretli mi, 1.700 TL maaş alan devlet memuru mu, zarar eden çiftçi mi, kepenk kapatan esnaf mı ödeyecek?

Diğer önemli bir sorun da: Tasarıda, altı yıl dershane öğretmenliği yapanların sözlü sınava tabi tutulacağı, sözlü sınavda başarılı bulunanların Bakanlık kadrolarına öğretmen olarak atanacağı belirtiliyor. Bu ülkede yıllardır Kamu Personeli Seçme Sınavı’na giren ve sınavı kazanamadığı için ataması yapılmayan 310 bin evladımız var. Sadece son sekiz yılda, atanamadığı için bunalıma girerek intihar eden 34 öğretmen adayımız var. Dolayısıyla, sınava girmesine rağmen atanamayan öğretmenler varken, intihar eden öğretmenler varken dershane öğretmenlerini sadece sözlü sınavla Bakanlık kadrolarına nasıl atayacaksınız?

Ayrıca, kapatılması durumunda dershaneler kayıt dışı faaliyet alanına dönecektir. Kapatma kararı, dershanelerin kaldırıldığı anlamına gelmemektedir. Şu anda devletin vergi alamadığı, haberdar olmadığı kayıt dışı 2 bin dershane olduğu iddia edilmektedir. Kayıt dışı dershane sayısı 5-6 bine çıkacak ve Bakanlığın kontrolünde olmayan dershanecilik faaliyetleri başlayacaktır. O nedenle, Hükûmet, bu kararından yol yakınken vazgeçmelidir, öncelikle dershaneleri ihtiyaç olmaktan çıkartarak köklü tedbirler almalıdır.

Eğitim çalışmaları ve öğrencilerin mağduriyeti siyasi kavgalardan bağımsız ve samimi değerlendirilmelidir diye düşünüyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Torlak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 11 kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesi ile 5580 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek 1 inci maddenin birinci fıkrasında geçen "çalışma süresi 1/7/2015" ibaresinin "çalışma süresi 1/1/2014" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Mahir Ünal                               Mehmet Doğan Kubat                               Öznur Çalık

              Kahramanmaraş                                     İstanbul                                            Malatya

                   Şuay Alpay                           Muhammed Murtaza Yetiş                            Ülker Can

                       Elâzığ                                            Adıyaman                                          Eskişehir

                 Selçuk Özdağ

                      Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 12 nci maddesinde yer alan "1/7/2015" ibaresinin “30/6/2019” şeklinde, "1/7/2015-1/8/2015 tarihleri arasında" ibaresinin "30/6/2019-30/7/2019" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Zühal Topcu                                    Lütfü Türkkan                                 Seyfettin Yılmaz

                      Ankara                                             Kocaeli                                              Adana

                   Emin Çınar                                   Mesut Dedeoğlu                                Özcan Yeniçeri

                   Kastamonu                                   Kahramanmaraş                                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 12 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                                   Hasip Kaplan                                    İdris Baluken

                        Iğdır                                                Şırnak                                               Bingöl

                  Selma Irmak                                       Altan Tan                                         Özdal Üçer

                       Şırnak                                           Diyarbakır                                              Van

                    Erol Dora

                      Mardin

"MADDE 12- (1) 5580 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

Ek Madde 5- Bu maddenin yayımı tarihi itibari ile ilgili mevzuat uyarınca faaliyet gösteren, dershaneler ile öğrenci etüt eğitim merkezleri işyerlerinde çalışan öğretmenlerden 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 48'inci maddesinde öngörülen genel şartlar ile öğretmen kadrosuna atanabilmek için aranan özel şartları taşıyanlar, 01/07/2015-01/09/2015 tarihleri arasında başvurmaları halinde, Kamu Personeli Seçme Sınavına girme şartı aranmaksızın Bakanlıkça belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde belirlenen hizmet bölge ve hizmet alanlarında istihdam edilmek üzere öğretmen unvanlı memur kadrolarına atanabilirler.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 562 sıra sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                  Melda Onur                                      Celal Dinçer                                 Fatma Nur Serter

                     İstanbul                                            İstanbul                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Onur, siz mi konuşacaksınız?

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MELDA ONUR (İstanbul) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli vekiller; kamuoyundaki adıyla “dershaneleri kapatma yasası”nı konuşuyoruz. Önümüzde bol süslenmiş laflarla bezeli bir kanun değişiklik tasarısı var. “Bu geçerse çok güzel şeyler olacak.” diyorsunuz.

Sayın Bakan, öncelikle bir sorum olacak: Bu son kararınız mı Sayın Bakan, son kararınız mı? Şunun için soruyorum son kararınız mı diye: Şöyle baktığımızda 7/7/2013 tarihli Radikal gazetesinde “Havuz probleminden daha zor.” demişler, on bir yılda eğitim sistemi tam 13 kez değişmiş, tam 13 kez; 5 bakan, her defasında yeni bir değişiklik. “Havuz problemi” demişler, hakikaten hani Sümeyye kızımız bile çıkamaz bunun içinden diye düşünüyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl yani? Onun matematiği kuvvetliymiş.

MELDA ONUR (Devamla) – Hem boşu boşuna konuşmayalım diye dedim. Niye böyle diyorum, açıkladık.

Bir de sınav hataları var aynı dönemlerde -az önce Sevgili Danışoğlu burada söz etti- 2010 senesinden beri de gerek şifrelerle ilgili gerek yanlış hesaplamalarla ilgili -son olarak bir kere de Danıştaydan dönen var, biliyorsunuz- tam 10 tane, 10 tane; dile kolay. 2010’dan beri sınav hatası ve benzeri uygulamalarla insanlar ne yazık ki mağdur edilmiş vaziyette.

Şimdi, ilk bakışta yasada ne var? Eğitim ve öğretim desteğinden söz ediliyor. Burada, eğitimde fırsat eşitliğiyle ilgili bir sıkıntı var. Çünkü, evet, bu, dershanelere destek görünüyor ama onun dışında -Anayasa’ya aykırı olduğunu zaten çeşitli defalar söyledik- neden diğer okullara destek yok?

Ha, bunun dışında, kalkınmada öncelik, gelişmişlik durumu vesaire gibi kayıtlar var. Şimdi, benim bildiğim, bu dershaneler genellikle kalkınmada nispeten iyi yerlerde. Yani, bizim, hani o gördüğümüz, çıplak ayaklarla nehirlerden koşarak okula giden çocukların olduğu yerlerde değil ki bu dershaneler. Burada da bir çelişki olduğunu düşünüyoruz.

Az önce değinildi; bir de KPSS’siz, mevcut okullara girebilecekmiş bu dershanelerdeki öğretmenler. Tekrar değiniyoruz: Hocam, 300 bin miydi, 350 bin miydi atanamayan öğretmenler? Ve az önce konuşuldu, intihar edenler   -tekrarlıyorum- tam 34 kişiydi. Bugün itibarıyla ne yazık ki 35 kişiye ulaşmış bizim atanamadığı için intihar eden öğretmenlerimiz. Size, bilmiyorum, geliyor mu maillerle; felsefe öğretmenleri, fen-edebiyat öğretmenleri, şu öğretmenleri, bu öğretmenleri “Atanamadık vekilim, aman.” diye…

Bir şeyi çok merak ediyorum, felsefe mesela. İmam-hatiplerden neden felsefe dersi kaldırıldı, onu anlayamadık. İmam-hatip okullarının felsefe dersine ihtiyacı yok mudur? Neden? Çünkü “İmam-hatipten terörist ve anarşist yetişmez.” diyen Başbakanımız vardı, hatırlıyorum. İmam-hatipten terörist ve anarşist yetişmiyor ama anladığım kadarıyla Yargıtay imamı yetişiyor. Arkadaşlar, bu “Yargıtay imamı” lafını duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Neden biliyor musunuz? Senelerce “imam-hatip, imam-hatip…” İmam-hatiplerdeki arkadaşların özlük haklarını yükseltmek istediniz, senelerce “İmamlar bizim baş tacımız.” dediniz.

ÜLKER CAN (Eskişehir) – Niye? Onlar insan değil mi?

MELDA ONUR (Devamla) – Oradaki bir kişiyi imam olduğu için “Yargıtay imamı” diyerek fişlediniz. Ben buna inanamıyorum, bari casus falan deseydiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hâlâ anlayamadın değil mi? Hâlâ anlayamamışsın imam-hatip ile yargıdaki imamın ne anlam ifade ettiğini.

MELDA ONUR (Devamla) – Ne demek yani imam… Siz bu dönemde imamları da böldünüz ortadan, AKP’nin imamı, cemaatin imamı; imam bölündü.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Arasındaki farkı bile anlayamamışsın.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sen anlamazsın tabii, anlamazsın. Boşuna uğraşma, sen zaten anlamazsın.

MELDA ONUR (Devamla) – Efendim, bunlar, sonuç olarak bütün bu yapılan düzenlemeler, bu yasalar, bu dönemde çıkan yasalar tamamen Başbakanın arzularındaki ülkeyi, hayalini gerçekleştirmek için, uygulamaları eğip bükmek için.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Doğru, haklısın; muasır medeniyetler seviyesi.

MELDA ONUR (Devamla) – Efendim, bu ülkeyi Procrustes yatağına çevirdiniz. Bilir misiniz, Procrustes’i bilir misiniz? Mitolojide bir figürdür. Kendisinin bir demir yatağı vardır ve oraya getirdiği insanları küçüklerse çeker uzatır, büyüklerse uzuvlarını keser. Aynen ülkeyi bu yatağa çevirdiniz. Ha, bunu da “Paralel devlet var. Efendim, paralel bir yapı var.” adına yapıyorsunuz. Efendim, bu paralel yapıya bakıyoruz, bakıyoruz neymiş diye; biz orada paralel değil, bir yansıma görüyoruz.

ÜLKER CAN (Eskişehir) – Göremiyorsunuz, siz öyle şeyleri göremiyorsunuz ki zaten.

MELDA ONUR (Devamla) – Ben size onun ne olduğunu göstermek istiyorum.

(Hatip, Komisyon sırasında oturan Bakana ayna tutarak konuşmasına devam etti)

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Kendine tut, kendine.

MELDA ONUR (Devamla) – Paralel yapı budur efendim. Sayın Bakanım, paralel yapı budur, yansımadır. Paralel yapı budur arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Görüyor musunuz paralel yapının ne olduğunu. Sayın Bakan, paralel yapı budur.

Hepiniz oradaydınız beyefendiler, hanımefendiler, hepiniz oradaydınız. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Onur.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 12 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

“MADDE 12- (1) 5580 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

Ek Madde 5- Bu maddenin yayımı tarihi itibari ile ilgili mevzuat uyarınca faaliyet gösteren, dershaneler ile öğrenci etüt eğitim merkezleri işyerlerinde çalışan öğretmenlerden 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 48'inci maddesinde öngörülen genel şartlar ile öğretmen kadrosuna atanabilmek için aranan özel şartları taşıyanlar, 01/07/2015-01/09/2015 tarihleri arasında başvurmaları halinde, Kamu Personeli Seçme Sınavına girme şartı aranmaksızın Bakanlıkça belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde belirlenen hizmet bölge ve hizmet alanlarında istihdam edilmek üzere öğretmen unvanlı memur kadrolarına atanabilirler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Dershanelerde çalışan öğretmenler 1 Temmuz 2015 itibariyle 6 yıl bu kurumlarda kesintisiz öğretmenlik yapmışlarsa (prim ödenmişlerse) KPSS şartı olmaksızın sözlü sınav ile "öğretmen kadrolu memur" statüsünde doğrudan kamuya atamaları yapılacak. Bu öğretmenler sağlık hariç hiçbir özür atamasına başvuramayacaklar. Yani 4 yıl boyunca aynı yerde çalışmak zorunda kalacaklar. Eş durumundan yer değiştirme talep edemeyecekler.

Dershanelerdeki eğitim emekçileri iş güvencesi, çalışma koşulları ve ücret güvencesi açısından en olumsuz koşullarda çalışıyorlar. Dershane öğretmenlerinin mesleki ve duygusal tükenmişlik düzeyleri, kamuda çalışan kadrolu öğretmenlere göre daha yüksek. Dershane öğretmenlerinin sözleşmeleri dönemsel yapılıyor ve bu nedenle dershane öğretmenleri yılın belli aylarında işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu alanlarda çalışan öğretmenlerin büyük bölümünün ataması yapılmayan öğretmenlerden oluşuyor. AKP iktidarı dershanelerin öğretmenleri iki yıl stajyer adı altında ücretsiz bir şekilde köle gibi çalıştırdıklarını, öğretmenlerin birçoğunu öğretmen kadrosu ile değil "uzman öğretici" adı altında çalıştırdığını, öğretmen olarak çalışanların çoğunun sigortasının yatırılmadığını veya sigortası yatırılanlara tazminat ödenmemesi için her 9 ya da 11 ayda bir işten çıkartıp tekrar iş başı yaptırdıklarını görmezden gelmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının çözüm olarak sunduğu 6 yıl dershane öğretmenliği yapmış olanların sözlü sınavla kamuya alınması sorunu çözmekten uzak bir yaklaşım. 52 bin dershane öğretmeni içinde bu koşulları taşıyanların sayısı 10 bini geçmiyor. Geriye kalan 40 bini aşkın öğretmen ve 50 binden fazla dershanede çalışan emekçi hükümetin plansız uygulamaları nedeniyle işsiz kalma riskiyle karşı karşıya bırakılıyor.

Dershanelerin kapatılarak özel okullara dönüştürülmesi girişimi eğitim sistemini sınav odaklı hale getiren nedenleri ortadan kaldırmaktan uzaktır. Yapılmak istenen değişiklik ile dershanelerde çalışan öğretmenlerin ve diğer çalışanların yaşayacağı mağduriyet çözülmediği gibi, "sözlü sınav" ile kamuya geçiş tartışmaları 300 bini aşkın işsiz öğretmenin bulunduğu bir ülkede adaletli değildir. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen istihdamı konusunda bugüne kadar benimsediği bütün politika ve uygulamalardan derhal vazgeçmeli, öğretmen yetiştirme ve istihdamı konusunda sendikalarla bir araya gelerek ataması yapılmayan öğretmenler ve güvencesiz çalışan öğretmenlerin sorunlarının kalıcı olarak çözülmesi için ortak politikalar geliştirmeli, eğitim fakültelerinden mezun olan tüm öğretmenler koşulsuz, şartsız, sınavsız, mülakatsız kadrolu atanmalı, herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır. Önergemizle tüm öğretmenlerin uygun kadrolara atanması amaçlanmaktadır.

Ayrıca bu madde metnin çıkartılmasını teklif ettiğimiz fıkralarda özel eğitim kurumlarına öğrenci başı belli bir miktar eğitim ve öğretim desteği diğer bir deyişle teşvik verilmesi öngörülmektedir. Özel eğitim kurumlarına yapılacak her türlü destek ve sübvansiyon kamu maliyesine ek bir yük getirecektir. Kamunun özel teşebbüs niteliğindeki özel okullara bu yönlü bir destek sunması kamusal fayda içermemektedir. Tam aksine kamusal alanı daraltmakla beraber toplumsal sınıflar arasında ki eşitsizliği daha da derinleştiren bir uygulama olacaktır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Milli Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzı Bakanlar Kurulu'nca 27/01/2014 tarihinde kararlaştırılan "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884)" 12/02/2014 tarihinde, Esas Komisyon olarak Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'na, Tali Komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu'na havale edilen tasarı, 21 ve 22/2/2014 tarihli 24 ve 25'inci toplantılarında görüşülen 562 sıra Sayılı "Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 12 nci maddesinde yer alan "1/7/2015" ibaresinin “30/6/2019” şeklinde, "1/7/2015-1/8/2015 tarihleri arasında" ibaresinin "30/6/2019-30/7/2019" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Değerli milletvekilleri, biraz önce anlattığımı bir somut örnekle ifade ettikten sonra ne oluyor, bitiyor kısaca anlatacağım.

Sayın Bakan, bizim, Millî Eğitim Komisyonu Başkanı idi ve bu komisyonda 4+4+4 tasarısı görüşülürken ben bir önerge verdim. Önergede Bilecik Üniversitesinin adının “Şeyh Edebali Üniversitesi” olarak değiştirilmesini istedik. AKP Grubunun oy birliğiyle “Şeyh Edebali Üniversitesi” olması reddedildi. Aradan bir ay geçtikten sonra Sayın Bakan, Bilecik Üniversitesinin adının “Şeyh Edebali Üniversitesi” olarak değiştirilmesi için bir önerge verdi ve biz bunu destekledik el birliğiyle üniversitenin adı “Şeyh Edebali Üniversitesi” oldu ve böylece Bilecik Üniversitesi şu anda Şeyh Edebali Üniversitesi olarak faaliyetini sürdürmektedir. Güzel de bir iş oldu.

Değerli milletvekilleri, demin anlattığım mesele işte şu: Yani burada bir önergeyle bir yanlışı değiştirelim, bir mağdur edilmişliği ortadan kaldıralım, bir hak yenmişliği yok edelim şeklinde herhangi bir şey getirdiğimiz zaman kapalısınız, ey iktidar! Hemen soruluyor, Hükûmet katılmıyor, komisyon katılmıyor, konuşma yapılıyor ve reddediliyor, hadise bu, fotoğraf bu. Bu fotoğraf demokratik bir fotoğraf değil, biçimsel anlamda da güzel bir resim değil.

17 Aralık sonrası, aslında farkında mısınız, yoğunlaşmış bir yasama faaliyeti sürdürüyoruz. Bu faaliyet dört dörtlük koruma faaliyeti şeklinde, Adalet ve Kalkınma Partisini koruma ve kollama faaliyeti şeklinde aslında gidiyor. Ses ve görüntülerden korunmak için İnternet yasasını çıkarttık, fezleke ve Yüce Divandan korunmak için HSYK yasasını çıkarttık, muhalefeti sindirmek ve korunmak için MİT yasasını çıkaracağız, geldi, dershanelerden kurtulmak için de MEB yasası, Millî Bakanlığının bu yasası geldi.

Bir defa şunu kesin olarak ve yüksek sesle ifade ediyorum: İntikam amaçlı yasa çıkarılamaz, bu ahlaki değildir. Hesaplaşma amaçlı yasa çıkarılamaz. Eğitim, hesaplaşma aracı olarak kullanılamaz. Bu mantığı ifade ettikten sonra şunu özellikle söylüyorum: Bu yasa tasarısı sorunludur, bu yasasa tasarısı sıkıntılıdır ve bu yasa tasarısı maalesef vahimdir, bu yasa tasarısı tepeden inmeci, hiyerarşik ve bürokratiktir, emr ü ferman yasasıdır ve çok net söylüyorum, bu yasa tasarısı ancak Patrona Halil yasa tasarısı olabilir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yapma Hocam ya! Allah aşkına yapma ya!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bu yasa bir kalemde bütün müdürleri, bütün millî eğitim müdürlerini, bütün okul müdürlerini -40 bin, 30 bin, 10 bin- görevden alıyor. Böyle bir şeyi demokratik bir ülkede hiçbir kimse teklif edemez, teklif dahi edemez, böyle bir şey olabilir mi? Kendi yöneticisinden intikam alan bir Eğitim Bakanlığı olabilir mi? Bunu kim bize açıklayabilir, bunun bir defa mantığı yoktur.

Değerli milletvekilleri, şunu özellikle söylemek isterim: Anayasal hakları yok sayan bir özelliği vardır. Bu yasa tasarısı bir kalemde bütün müktesebatı yok saymaktadır ve ifade de şudur, savunma da şudur: “Çünkü burada bazı müdürler var, başarısız veya iyi idare edemiyor, biz bunlardan kurtulmak için bütün müdürleri görevden alıyoruz.” deniliyor. Yani bu nasıl bir mantıkla izah ediliyor, anlamakta sıkıntı çekiyoruz.

Bu yasa tasarısıyla görevden alınanlar mahkemeye gidemeyecek, onun da önü kesiliyor. Yargının, yargıya gitmenin önü kesiliyor ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak aramasının önünü kesiyorsunuz. E, buna da hakkınız yok.

Yani şunu söylemek gerekiyor üçüncü aşamada: Hür teşebbüs özgürlüğüne darbe indiriyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Siz kasaplık yapamazsınız. Siz dershane kuramazsınız.” Ya da buna benzer bir yaklaşım tarzıyla bunu ortaya koyarsanız bunun anlamı budur. Demokratik, liberal hukuk devletinde özgürlükçü bir yapıya sahip herhangi bir siyasal organizasyon böyle bir şeyi gündeme getiremez ve bunu savunamaz.

Bunun da ötesinde bu yasa tasarısı, herkesi mağdur eden yani Millî Eğitim Bakanlığında çalışan herkesi mağdur eden bir yasa tasarısıdır. Şube müdürlerini mağdur ediyor, müfettişleri mağdur ediyor, tedirgin ediyor, strese sokuyor, motivasyonunu kırıyor, moralini ortadan kaldırıyor. Şimdi soruyorum Bakanlığa: Siz, nasıl bu personelin moralini bundan sonra yükselteceksiniz? Bunları nasıl organize edip de bu hizmeti en üst seviyede sürdürmelerini sağlayacaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Süre bitti Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bütün varlığı eğer bir bakanlığın veya bir yasanın iki dudağı arasına konulmuş ise…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hocam, süre bitti.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - …iki dudağı arasına konulmuş ise…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hatırlatayım, süre bitti.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – …o zaman o kişinin hürriyeti ve özgürlüğü yok demektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bakın, bir şey anlatmaya çalışıyorum Ramazan Can, Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Süreniz bittiği için söyledim ben.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Şimdi süre bitti de senin hatırlatmana gerek yok, orada Sayın Başkan hatırlatıyor.

Bir şeyi anlatmaya çalışıyoruz. Ben bu yüzden size yararlı olmaya ve hata yapmanızı önlemeye çalışıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Ben bir öğretmen olarak öğretmen atamalarını hiçbir surette ama hiçbir surette makul görmüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar[!])

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Her aşamada da gerekli açıklamaları yapacağım.

Kürsüye nasıl geldiysem öyle giderim, sizin istediğiniz gibi değil. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından alkışlar[!])

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Özcan Hocam, tamam, yeter Hocam! Seni seviyoruz Hocam!

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, teşekkür ediyoruz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte 562 sıra sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Dair Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesi ile 5580 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen ek 1 inci maddenin birinci fıkrasında geçen “çalışma süresi 1/7/2015” ibaresinin “çalışma süresi 1/1/2014” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selçuk Özdağ (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Selçuk Özdağ…

BAŞKAN – Sayın Özdağ, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili huzurlarınızdayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Yeniçeri’nin öncelikle şunu öğrenmesi gerekiyor: Bazı kanun tasarıları muhalefetin vermiş olduğu kanun teklifleriyle birleştirilir, daha sonra gündeme gelir ve kabul edilir. Zaman zaman da önergeler verir muhalefet. Bunlar komisyonlarda, alt komisyonda değerlendirilir, zaman zaman kabul edilir. Ama muhalefet şunu unutmasın ki: Muhalefet konuşur, iktidar yapar arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çok çalışacaksınız ve iktidar olacaksınız ve siz de yapacaksınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – İyi yapıyormuşsunuz, iyi yürütüyormuşsunuz. Neyi yürüttüğünüz açık.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, doksan yıllık cumhuriyet tarihinde eğitime ve kalkınmaya çok önem verdik ve bu doksan yıllık cumhuriyet tarihinde, önce insan gücümüzü kaybetmiştik, insan gücümüzü kurmaya çalıştık, ardından çok partili hayatla beraber partiler Türkiye’de eğitime ve kalkınmaya çok ciddi hamleler yapmaya başladılar. Fakat, maalesef, doksan yıllık cumhuriyetin son altmış yılı darbeler tarihi. Bir ülkede son altmış yılda darbeler olmuşsa, orada demokrasiden, orada kalkınmaktan, orada eğitimden bahsetmek mümkün değildir.

Demokrasilerde bütün roller sandıkta dağıtılır. Kimin aktör, kimin figüran olacağına sandık karar verir. Turnusol kâğıdı sandıktır. Ve siyasetçiler, maalesef, bu ülkede, 1960 darbesinden sonra hep Menderes’in resmiyle, idama giden resmiyle korkutulmak istendi.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Figüran ne demek, figüran? Mantık sakat.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Siyasetçiler korkutuldu ve bu siyasetçiler, zaman zaman cuntacılarla, zaman zaman kirli ve şantajcı medyayla, zaman zaman kirli ve şantajcı sermayeyle, zaman zaman oligarşik bürokrasiyle, zaman zaman da adına “STK” denilen bazı kirli işlere bulaşmış cemaatlerle yaptılar aynen bugün yapmış oldukları gibi.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen AKP’liler gibi… AKP’yi tarif ediyorsunuz, AKP’yi.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şimdi bize diyorsunuz ki: “Ne oldu ki yıllarca kol kola gezdiğiniz insanlarla berabersiniz?”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – O kürsüden çok açıkladık, sizin söylediklerinizi çok açıkladık. Sen de düne kadar onunla beraberdin, unutma.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Ben de diyorum ki: Ne oldu ki geçmişte Erbakan’a “Gerici.” diyordunuz. “Gerici.” dediğiniz Erbakan’la 1974’te niye koalisyon kurdunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Cemaatin sözcüsü AKP” diye…

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) –  Siz “Eli kanlı katiller.” dediğiniz, “Faşistler.” dediğiniz Milliyetçi Hareket Partisiyle niye koalisyon kurdunuz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sizler yaptınız… Milletvekillerinin üzerine yürüdünüz siz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Sizin idollerinize küfreden, Deniz Gezmiş’e küfreden ve Deniz Gezmişlere, Yılmaz Güneylere hakaret eden bir şahsı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı niye yaptınız bu insanları? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen yaptın, sen! Senin partin yapıyor.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Ve siz, CHP milletvekilleri burada diyordu ki: “Yolumuz Sinan Cemgillerin, yolumuz Deniz Gezmişlerin yoludur.”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi canım sende! Adnan Menderes kim, sen kimsin yahu!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Ama Atatürk’ün kurmuş olduğu partinin, doksan yıllık partinin genel başkanının yolu Amerikan Büyükelçiliğinin rezidansıymış. Utanmıyor musunuz?  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi canım sende!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Siz çekinmiyor musunuz? Hani Deniz Gezmiş’in yoluydu sizin yolunuz? Hani Sinan Cemgil’in yoluydu sizin yolunuz? Hani Atatürk’ün yoluydu sizin yolunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayıp! Ayıp!

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Hadi oradan!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Sizin yolunuz Amerikan Büyükelçiliğinin rezidansıymış demek ki. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen cemaatlerle iş birliği yaptın daha düne kadar. Şimdi de belki yapıyorsun, nereden bileceğiz? Senin cemaatlerle iş birliği yapmadığını nereden bileceğiz?

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Hadi oradan!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi bize diyorsunuz ki… Siz burada ayakkabı kutularından bahsediyorsunuz. Ben sizi tarihe götürüyorum. Yıl 1978…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hırsız var! Hırsız var, hırsız!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bak sana hırsızlığı söyleyeceğim.

Yıl 1978…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hırsız var!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen geçmişine bak, geçmişine. Geçmişinde sen demokrasiye kastettin.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) –  Adalet Partisinden 11 milletvekilini transfer ettiniz, hani “Göbeğini kaşıyan adam.” dediğiniz Demirel’den. Bunları bakan yaptınız. 4’ü yargılandı ve bunlar beşer sene hapis cezası aldılar rüşvetten, ihtilastan, irtikâptan, görevi kötüye kullanmaktan. Tescilli hırsızlar CHP’dedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Devrimcileri katlettiniz siz! Sen geçmişine bak, geçmişine! Sen geçmişine bak, karanlık işlerine bak!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Aziz Kocaoğlu, sizin Büyükşehir Belediye Başkanınız, üç yüz yılla yargılanıyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi oradan!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – İddianame yazıldı ve yargılanmaya devam ediyor. Ortada iddianame bile yok. Ortada masumiyet karinesi var ama siz masumiyet karinesini hiçe sayacak kadar demokrasi havarilerisiniz, demokrasi havarilerisiniz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Masumiyet karinesi aklına şimdi mi geldi?

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Siz asla demokrasi havariliğinden başka bir şey yapamazsınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Senin ne olduğunu biliyoruz biz. Senin geçmişini biliyoruz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Şimdi burada konuşuyor bir milletvekili, “Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günüdür.” diyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Senin geçmişini biliyoruz biz, tamam mı?

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) –  Deniz Gezmiş’in kemikleri sızlıyor değerli arkadaşlarım.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Şimdi de Deniz Gezmiş’i savunuyorsun!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz bu düzenlemeyi hiçbir zaman bir cemaat, bir kişi ve zümre için yapmıyoruz. Biz bunu milletimizin ali menfaati için yapıyoruz; 16 milyon öğrenci, 76 milyon aziz ve asil Türk milleti için yapıyoruz değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi oradan! Hadi oradan! Sen düne kadar cemaatlerle beraberdin!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Hiçbir milletin, hiçbir cemaatin, hiçbir kişinin, hiçbir zümrenin menfaati milletin menfaatinin üstünde değildir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi oradan! Milletin menfaati kim, sen kimsin ya!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bunu CHP’liler iyi öğrensinler ve kendilerine şunu tavsiye ediyorum…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen milletin menfaatini savunmuyorsun, sen Tayyip Erdoğan’ın menfaatini savunuyorsun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Dün “F tipi” dediklerinizle beraber olmayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Tayyip Erdoğan’ın menfaatini savunuyorsun sen!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Biz geçmişte güzel işler yapan herkesle beraberiz, onları alkışlıyoruz ama devleti ele geçirmek isteyen…  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aklayamazsın, aklayamazsın!

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – …vesayetine esir almak isteyen hiç kimseye bu ülkeyi asla peşkeş çekmeyiz. Yaşasın demokrasi! Yaşasın Türkiye!  (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın konuşmacı…

BAŞKAN – Bir dakika…

Lütfen biraz sessiz olalım. Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olalım.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu bir ziyareti gündeme getirerek saygısız bir şekilde sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sonra sizi dinleyeceğim efendim.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mızrak çuvala sığmıyor. 17 Aralıktan bu yana…

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olalım, Grup Başkan Vekiliniz de konuşuyor.

Sakin olunuz lütfen.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Baştan alıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, biraz sessiz olursak duyabileceğiz.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mızrak çuvala sığmıyor. Suçüstü yakalandınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Haydi oradan ya!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –  Şimdi, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl geriye gitmek suretiyle bir şeyler bulmaya çalışıyorsunuz. Şimdi, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Amerikan Büyükelçisiyle yediği yemekten söz etti biraz önce burada tarih bilmeyen bir milletvekili.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Durumdan vazife çıkarmaya çalışıyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –  2002’de seçimler yapıldı, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar oldu. Sayın Tayyip Erdoğan daha başbakan değil, soluğu Amerika’da aldı. 1 Mart tezkeresi için Amerika Başkanından talimatı alacak, buraya gelecek. Daha hiçbir sıfatı yok, hiçbir sıfat yok. Tayyip Erdoğan Amerika’da bir otele gidiyor, otel odasına gidiyor. Orada Amerika Başkanıyla değil, bakanlarla değil, Başkanın danışmanlarıyla buluşuyor.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Karıştırdın, kendi Genel Başkanınla karıştırdın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –  Türkiye Cumhuriyeti’ni bu kadar aşağılatmaya hiçbir başbakanın hakkı yoktur ama Tayyip Erdoğan bunu Türkiye’ye müstahak görmüştür.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Genel Başkanınla karıştırdın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –  Bizim tarihimizde ne Kılıçdaroğlu ne de bir başka genel başkanımız Hikmetyar gibi bir teröristin dizinin dibine çökmemiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Yalan o yalan! Yalan, yalan!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –  Hikmetyar gibi birisinin dizinin dibine çökmeyi onurlu bir hareket sayarak orada huzur bulan bir edayla bir poz vermemiştir.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Olmadı, olmadı! Olmuyor, olmuyor!

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Yalan!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –  Değerli milletvekilleri, siz anlamazsınız, bizim tarihimizde hiçbir genel başkanımız bir önceki genel başkanın rahatsızlığında onun ziyaretine gitmekten çekinmemiştir.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Somali’ye gelelim, Somali’ye.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Olmuyor, cevap veremiyorsun, olmuyor!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) –  Sayın Tayyip Erdoğan Sayın Necmettin Erbakan’ı hasta yatağında ziyaret edememiştir, vefatından sonra ailesine gidip bir helallik isteyememiştir. Neden acaba?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Somali yerine nereye gitti sizin Genel Başkanınız?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – 17 Aralıkta suçüstü yakalandınız. O suçüstü yakalananları hiç kimse yargının önüne çıkmaktan alıkoyamayacak. İstediğiniz kadar geçmişe gidin, suçüstü yakalandınız.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkanım…

HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Yeniçeri’yi dinleyeceğim.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Özdağ konuşurken “Sayın Yeniçeri bilmelidir ki…” diyerek başlayan bir sataşmada bulundu ve bizi, sanki bu olan biteni bilmiyoruz şeklinde bir cehalet örneği gösterdi. Onun için ona cevap vermek istiyorum.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Ya, Hocam, seni seviyoruz, otur yerine!

BAŞKAN – Ne söyledi dediniz?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – “Sayın Özcan Yeniçeri bilmelidir ki…” diyerek, özellikle gelen yasaların değerlendirilmesine yönelik açıklamalar söyledi ve bunları da bilmediğimi ifade etti. Onun için ben buna cevap vermek istiyorum.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Grup başkan vekilimizi susturan pezevenkler! (x)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ne biçim konuşuyorsun sen ya?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben sana demedim.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler ve birbirleri üzerine yürümeler)

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.21

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.27

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

562 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, bir önceki oturumda yaşanan olaylar nedeniyle, önce Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi’ye ve daha sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Mahir Ünal’a söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Genel Kurulda söylenen kaba sözleri ve yapılan fiilî saldırıları onaylamadıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bir önceki oturumda hiçbir şekilde doğru bulmadığım olaylar meydana geldi. Genel Kuruldaki konuşmalar, o, meydana gelen olayların öncesinde esasen bir elektriklenmeye, bir gerginleşmeye doğru gitmeye başlamıştı. Daha sonra, bizim Mersin Milletvekili arkadaşımız Sayın Ali Rıza Öztürk’le benim aramda geçen bir konuşma sırasında Sayın Ali Rıza Öztürk’ün tutanaklara da geçmiş olan, doğru bulmadığım bir kelimesi oldu. Ben bu kelimeyi, bu hitabı, aramızdaki bu konuşma sırasında geçmiş olsa dahi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna yönelik olduğu için hiçbir şekilde onaylamıyorum, doğru bulmuyorum. Bu kelimeyi ben geri alıyorum, Sayın Ali Rıza Öztürk adına geri alıyorum.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Biz de iade ediyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Ancak şunu da ifade etmekten geçemeyeceğim: Bu akşam yaşadığımız olayda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, Cumhuriyet Halk Partisi sıralarına kadar gelerek fiilî saldırıda bulunması, sıralarımızın arasına girmesi, arkadaşlarımıza yönelik fiziki saldırıda bulunması doğru değildir, hiçbir şekilde onaylamıyorum. Bir benzerini bir iki gün önce yaşadık, bu ikincisi oldu. Bu sırada bir arkadaşımız, yine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan bir milletvekilimizin fiilî saldırısına uğramıştır. Bu olayı da hiçbir şekilde onaylamadığımı, tasvip etmediğimi, Genel Kurulda ne kadar farklı fikirlere sahip olursak olalım, bu gerginliklere meydan vermeden görüşmeleri sürdürebilme gibi bir noktada hepimizin buluşabilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu düşüncelerimi ifade ediyorum. Benzeri olayların hiçbir şekilde tekrar etmemesini diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Sayın Ünal…

28.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın, Genel Kurulda söylenen kaba sözleri ve yapılan fiilî saldırıları onaylamadıklarına ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef, hiçbir şekilde tasvip etmeyeceğimiz ve insanların kendi şahsiyetlerine, kendi kişiliklerine karşı kullanılan bir küfür söz konusu olduğunda insanların sükûnetle bunu karşılamalarını beklemek, öncelikle insanların robot gibi davranmalarını beklemektir. Tabii ki hiçbir şekilde şiddeti tasvip etmeyiz, hiçbir şekilde; bir karşı şiddetin daha büyük bir şiddet doğuracağının bilincinde olan yetişkin insanlarız ama şunu da bekleyemeyiz: Karşı tarafı tahrik eden, karşı tarafın şahsiyetine, kişiliğine galiz ifadeler içeren hakaretler olduğunda insanlar bunu tepkiyle karşılarlar ve buna doğal olarak tepki gösterirler.

Bu arada tutanaktaki geçtiği şekliyle değildir, tutanağın düzeltilmesini talep ediyoruz çünkü buradaki ifade çok ağır bir ifade, ilgili kişi burada hem Süreyya Bey hem ben içeride de konuştuk, buradaki şekliyle kullanılmamıştır ifade. Onun da Başkanlık Divanından düzeltilmesini talep ediyoruz.

Biz de herhangi bir şekilde milletvekillerimizin CHP sıralarının içerisine girmesini ve karşılıklı olarak, burada da tutanağa geçtiği gibi, birbirlerinin üzerine yürümelerini doğru bulmuyoruz ve az önce Sayın Akif Hamzaçebi ifade etti, bir CHP’li milletvekili, anladığım kadarıyla, bu itişmeler kakışmalar sırasında bir yaralanma söz konusu olmuş, milletvekiline de geçmiş olsun diyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünal.

Sayın milletvekilleri, burası Parlamento biliyorsunuz, konuşulan ve güzel şekilde konuşulan yer demek. Kaba ve yaralayıcı sözlerin söylenmemesi, fiziki şiddete katiyetle başvurulmamasını diliyorum, hepinizden bunu rica ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/884) (S. Sayısı: 562) (Devam)

BAŞKAN - Görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyorum.

Şimdi, kaldığımız yer, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ ve arkadaşlarının önergesinin oylamasındaydı, onu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde üç önerge vardır; bir tanesi, Anayasa’ya aykırılık önergesidir. İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi gereği Anayasa’ya aykırılık önergesini öncelikle işleme alacağım; önce onu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 562 Sıra sayılı Kanun Tasarısının, 13. Maddesinin Anayasanın 48. Maddesinde yer alan teşebbüs özgürlüğüne ve mülkiyet hakkına karşı olması nedeniyle metinden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

              Fatma Nur Serter                                 Ali Özgündüz                                   Mahmut Tanal

                     İstanbul                                            İstanbul                                            İstanbul

                 Vahap Seçer                                      Aytuğ Atıcı                                       Gürkut Acar

                      Mersin                                              Mersin                                              Antalya

                                                                          Celal Dinçer

                                                                              İstanbul

BAŞKAN – Komisyon bu önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Mahmut Tanal…

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mecliste ağır laflar sarf edilebilir ama bu lafların, ağır lafların, hukuken bunun yaptırımı şiddet, kavga, saldırı olmaması lazım.

ÜLKER CAN (Eskişehir) – Küfür mü etmek lazım yani!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Biz ormanda yaşamıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Köprü altında da yaşamıyoruz.

ÜLKER CAN (Eskişehir) – Herkes küfür mü etsin yani!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Orman kanunlarının geçerli olduğu yerlerde güçlü olan güçsüze saldırır, yok etmeye çalışır.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Zabıt sana iade o zaman.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bu ne? Hâlâ konuşuyorsun!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Hukuk sınırları içerisinde İç Tüzük vardır, İç Tüzük’e göre muamele yaparsınız.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bunu gördün değil mi? Hâlâ konuşuyorsun!

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Zabıt sana iade!

MAHMUT TANAL (Devamla) – İnsanlara gücünüze güvenerek, gücünüze inanarak saldıramazsınız siz. Bu olay orman yasasında olan kurallardır, vahşi hayvanların başvurduğu kurallardır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hayvan sensin!

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Vahşi hayvanların başvurduğu kurallar kavgadır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, şunu lütfen uyarır mısınız!

BAŞKAN – Sayın Tanal…

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, nasıl böyle konuşuyor!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Onun için, öncelikle, İç Tüzük’ün hükümleri uyarınca, olamaz bu şekilde.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Nasıl konuşuyorsun sen!

BAŞKAN – Sayın Tanal, bu konuda…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şunu lütfen uyarır mısınız?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, içeride böyle konuşulmamıştı.

MAHMUT TANAL (Devamla) – İç Tüzük’ün hükümleri uyarınca susmak zorundasınız siz.

BAŞKAN – Sayın Tanal, bu konuyu oturum başlamadan önce konuştum.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Efendim, İç Tüzük’ün hükümleri uyarınca konuşmak zorundasınız. (AK PARTİ sıralarından “Vahşi hayvan sensin!” sesi)

BAŞKAN – Çok rica ederim…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Saldıramazsınız siz, korkutamazsınız siz! Yıldıramazsınız siz! Hiçbir şey yapamazsınız, hiçbir şey yapamazsınız!

(AK PARTİ milletvekillerinin Hatip kürsüsü önünde toplanması, gürültüler)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Senden büyükbaş hayvan var mı!

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Saldıramazsınız, korkutamazsınız, engelleyemezsiniz.

(AK PARTİ ve CHP milletvekillerinin Hatip kürsüsü önünde toplanmaları, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Ne yaparsanız yapın, hiçbir şey yapamazsınız, hiçbir şey yapamazsınız siz! Hiçbir şey yapamazsınız! (AK PARTİ sıralarından “Hayvan sensin, dangalak!” sesi, gürültüler) Konuşacağım, benim sürem dolmadı. (AK PARTİ sıralarından “Hayvan diyor adam ya!” sesi, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Kürsüdeyim ben… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Böyle devam ederse birleşimi kapatacağım.

Birleşimi kapatıyorum, bu şekilde devam edemeyiz.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Niye kapatıyorsunuz?

FARUK IŞIK (Muş) – Sayın Başkan kapatamazsınız böyle! Ara verirsiniz, kapatamazsınız!

BAŞKAN -  …28 Şubat 2014 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.46



(x)  Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 562 S. Sayılı Basmayazı 26/02/2014 tarihli 68’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

(x)  Bu ifadeye ilişkin açıklama 28/2/2014 tarihli 70’inci Birleşim Tutanağı’nın  …  sayfasında “Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar” bölümünde yer almıştır.