28 Ocak 2014 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşimini açıyorum.

 

Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Hazreti Ali’nin şehit edilmesinin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’ya aittir.

Buyurun Sayın Uçma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

İSMET UÇMA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hicri 40, miladi 661; Irak’ın Kûfe şehri merkez camisinde bir sabah namazı mihrapta, Hazreti Ali, İbni Mülcem tarafından…

BAŞKAN – Sayın Uçma, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, sessizliğimizi muhafaza edersek konuşmacıyı daha iyi anlayabiliriz.

Buyurun Sayın Uçma, sürenize ekleyeceğim.

İSMET UÇMA (Devamla) – Hicri 40, miladi 661; bugünkü Irak Kûfe şehri merkez camisinde Seyyidi Şüheda Hazreti Ali, İbni Mülcem tarafından başından aldığı kılıç darbesiyle şehit edilir. Hazreti Ali darbeyi alır almaz “Kâbe’nin Rabb’ine yemin olsun, kazandım.” der. Çünkü Ali’nin hayatı, ilkeleri, duruşu, tavrı, kullandığı rahmet dili, kazanmaya mebni bir dildir ve ilave eder: “Galiptir bu yolda mağlup.” Dolayısıyla, Hazreti Ali’den, Şahı Merdan’dan ve Seyfullah’tan ve rahleyi tedristen geçen, Resul’ün yanında büyüyen o kilometre taşı büyük insandan bugünkü medeniyetimize ve günümüze aktarılabilecek yığınlarca husus vardır. Ancak, sevgili arkadaşlar, ben sizlerle 5 tanesini paylaşmak istiyorum.

Hazreti Peygamber tebliğle mükellef olur olmaz, henüz daha dışarıya yayılmadan, henüz kimseye duyurulmadan, evde Hazreti Hatice’yle Hazreti Peygamber’in hattı hareketini izleyen Hazreti Ali ne yaptıklarını sorar, namaz kıldıklarını ifade ederler. Kendisinin de bu ibadete katılmak isteğini söylediğinde, Peygamberimiz Hazreti Ali’ye babasına -Peygamberimizin amcası Ali’nin babasıdır, Peygamberimizin yeğenidir Hazreti Ali, damadıdır Hazreti Ali, hicretten sonra kardeşidir Hazreti Ali- sormasını ister. O çocuk yaşta Hazreti Ali “Allah beni yaratırken kimseye sormadı. Alemlerin Rabbine teslim olmak için bir başkasına soru sormam gerekmez.” der ve hiç kimsenin henüz daha tebliğinden haberi olmadığı an Peygamberimizi tasdik eder ve ilk Müslümanlardan olur. Hazreti Hatice’den sonra ilk Müslümandır. Ali olmak demek, inanmış insan olmak demektir, mümin olmak demektir, tavırlı olmak demektir.

İkincisi: Sevgili arkadaşlar, malum, Peygamberimiz 622’de Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde, Mekke müşriklerinin kendisinin şehirden daha geç çıktığını öğrenmeleri için Hazreti Ali’ye yatağına yatmasını emreder. Hazreti Ali Peygamberimizin tereddütsüz yatağına yatar. Her türlü musibet başına gelebilecek durumda ve ortadayken Peygamberimizin yatağına yatar, sanki orada Peygamberimiz varmış gibi. Peygamberimizin çevredeki düşmanları Peygamberimizin hicret ettiğini bir müddet fark edemezler. Bu anlamda, Hazreti Ali olmak, bir davaya teslimiyet demektir; bir meseleye, bir dava uğruna teslim olmak demektir.

Üçüncü olarak: Hazreti Ali Bedir Savaşı’nda meydanlarda ilk olanlardandır. Özellikle, Hayber Kalesi bir türlü düşmemektedir. Hayber Kalesi’yle ilgili, Peygamberimiz: “Yarın sancağı öyle bir insana vereceğim ki zafer müyesser olacak.” demektedir. Bu yönüyle, Ali olmak, kahraman olmak demektir.

Sevgili arkadaşlar, Peygamberimizin vefatından sonra, aile pozisyonu, çevre şartları, Hazreti Ali’nin halife olmasını iktiza eder ama takdir edersiniz ki o günün toplumunda ileri gelenler, Hazreti Ali’yi değil Ebu Bekir’i halife seçerler. Hazreti Ali, asla bunlara da itibar etmeksizin mevcut halifelere destek verir ve bu anlamda da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET UÇMA (Devamla) - …insanın toplumsal çıkarlar karşısında kişisel çıkarlarını ikinci plana itmesi ve yok sayması anlamı… Ali olmak demek, kendini büyük dava uğrunda feda etmek demektir.

Evet sevgili arkadaşlar, Hazreti Ali’yi konuşmakla bitirmek elbette mümkün değil ama süremiz bitti, Genel Kurulu saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uçma.

Gündem dışı ikinci söz, Adalet ve Demokrasi Haftası münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 24 Ocak 1993’te katledilen Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan, 31 Ocak 1990’da katledilen Profesör Doktor Muammer Aksoy’un katlediliş tarihleri arasında yer alan Adalet ve Demokrasi Haftası nedeniyle gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki bugün yaşadığımız olaylar, aslında, 1980’li yılların sonlarında, Uğur Mumcu tarafından, gerçekten cesur gazeteci, araştırmacı yazar Uğur Mumcu tarafından söylenmiş, dile getirilmiş. Hem Uğur Mumcu hem Gaffar Okkan hem de Muammer Aksoy, gerçekten, her türlü gericiliğe ve şiddete karşı demokrasiye inanmış gerçek anlamda aydınlardı. Onların katledilişinin üzerinden epey bir süre geçti fakat arkalarındakiler, katledilmelerine neden olan olayın arkasındaki gerçek katliamcılar yakalanmadı, sadece tetikçiler yakalandı. Onlar da yargılanıyormuş gibi yapıldı. Aslında, Uğur Mumcu neden öldürüldü, Özge ve Özgür Mumcu neden yetim bırakıldı, Güldal Mumcu neden dul bırakıldı? Bu soruların yanıtları henüz verilmiş değildir. Arkasından, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan neden katledildi? Yine, Muammer Aksoy, gerçek bilim adamı, Atatürkçü ve demokrasiye inanan bilim adamı Muammer Aksoy, neden katledildi? Onları, soruların yanıtlarını henüz veremedik.

Aslında hukuk devleti, gerçekten, arkasında faili meçhul bırakılan siyasi cinayetleri olmayan devlettir. Hukuk devletinde, geçmişinde aydınlatılmamış olaylar olmamalıdır. Ama aradan, katledilişlerinden bu yana epey zaman geçmesine rağmen, bu gerçek, faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin arasındaki gerçekler araştırılamamıştır.

Şimdi, Uğur Mumcu’nun o tarihte yazdığı yazılardan birkaç örnek vermek istiyorum ve neden katledildiklerine belki ipucu olabilir. Sayın Uğur Mumcu diyor ki: “Demokrasilerde, demokrasiye inanmış olanalar, bir toplumda bir kişiye yapılan haksızlığın bütün topluma yapıldığına inanırlar.”

Yine, Uğur Mumcu, 1975 yılında yazdığı bir yazıda: “Hukuku, egemen güçlerin bir baskı aracı yapmak isteyen iktidarlar, her ülkede hukukçuların vicdanlarına ipotek koymak istemişlerdir; böyle dönemlerde hukukun yerini yasa dışı yargılar ve korkular almıştır. Hukuk, artık siyasal kan davalarının birer aracı olmaktan çıkarılmalıdır.” diyor, daha 1978’li yıllarda.

Yine, “Bir hukuk devleti için temel kural, yasal kuruluşların temel işlevlerini yürütmesi ve yürütebilmesidir. Mahkemeler üzerinde siyasal baskı özellikle olağanüstü dönemlerde yoğunluk kazanır.” diyor Uğur Mumcu.

Yine, 1978’de yazdığı bir yazıda: “Hukuk devleti ya vardır ya yoktur; siyasal endişeler mahkeme kapıları önünde son bulur.” diyor.

Adaletin 3 ayağından bahsediyor Uğur Mumcu 1981 yılında yazdığı bir yazıda. Bu 3 ayağın birincisi: Yargıç. İkincisi: Savcı. Üçüncüsü: Avukattır. “Adaletin bu 3 ayağından biri zedelenirse adaleti ayakta tutmaya imkân yoktur.” diyor Uğur Mumcu.

Yine Uğur Mumcu, 1981 yılında yazdığı bir yazıda: “Kanıtlanan bir başka gerçek de hukuk devleti sisteminin vazgeçilmez varlığı ve önemidir. Hukuk devletinin zedelendiği her ülke kargaşalarla, zorbalıklarla, diktatörlüklerle karşılaşmak yazgısıyla karşı karşıyadır. Hukuk devleti bireylerin olduğu gibi sendikaların, partilerin ve kurumların da ortak güvencesidir. Bir ülkede yargı bağımsız değilse o ülkede demokrasiden ve hukuk devletinden söz edilemez.” diyor 1988 yılında Uğur Mumcu. Yine “Hukuk devleti ve yargı güvencesi herkese gereklidir. Sıradan yurttaşa olduğu kadar bir gün cumhurbaşkanlarına, başbakanlara, bakanlara, Genelkurmay başkanlarına da ve generallere de gereklidir.” demiş 1989 yılında yazdığı bir yazısında.

Bugün biz faili meçhul bırakılan bu siyasi cinayetlerin aydınlatılmamış olmasının utancıyla yaşamaktayız. Bu Parlamentonun temel görevi, tarihimizdeki karanlıklara ışık tutmaktır. Bunun mutlaka bir gün yapılacağına inanıyorum. Bu inançla, Uğur Mumcu’yu, Muammer Aksoy’u, Gaffar Okkan’ı, Gün Sazak’ı ve sağdan soldan siyasi düşünceleriyle katledilmiş olan, faili meçhul bırakılan bütün siyasal cinayetlerde katledilenleri saygıyla anıyorum, rahmetle anıyorum ve onlara karşı tarihsel görevimizi -aydınlatma görevini- mutlaka yapacağımıza inanıyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Gündem dışı üçüncü söz, Denizli hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

 

 

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Denizli iline ilişkin bir gündem dışı söz daha aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Denizli ilinin ekonomik ve sosyal problemleri giderek artıyor. Sosyal alanda önemli problemlerle karşı karşıyayız. İstihdam artışına rağmen işsizlik ortada. Geçim sıkıntısı bunlardan biri, farklı şekillerde tezahür ediyor. Meslek sahibi iş gücü bulamıyor sanayicimiz. İktidar yanlısı iş adamlarımız bile bunu, yoğun bir şekilde bu hususu dile getiriyorlar.

Sosyal alandaki problemlerin en önemlilerinden bir diğeri de Denizli’nin boşanmaların en fazla arttığı illerden biri olması. Bu olay Denizli ilini sarsıyor, gelecek açısından endişelere sürüklüyor. Aile birliği zedeleniyor, sıkıntıya giriyor. Gerçekten, önemli bir problem olarak önümüzde duruyor.

Bir diğer husus: Sosyal alanda yardıma muhtaç olanlar ile yardım miktarındaki talep de giderek artıyor. İlimizdeki ekonomik hayatta da iktidarın uyguladığı ekonomi politikaları ile Denizli’ye yönelik politikalardan dolayı problemler var ve giderek artarak devam ediyor. Denizli’de icra dairesi sayısı -her zaman söylediğimiz gibi- artıyor, 2’den 9’a yükselmiş. Hacizler artıyor, borç ödeyememekten dolayı artıyor. Pert olan kredi kartlarının ise hesabı yok, gerçekten artarak gidiyor.

Denizli’ye, teşvikte AKP kuruş koklatmadı. Heyetler Ankara’ya gel babam git babam… Neticede Denizli’de problem ortaya çıktı. Dereye su gelince kurbağanın gözü çatlar; teşvikle ilgili Bakan da atandı -tebrik ediyoruz- Denizli’den, teşvikin başına; inşallah, bundan sonra olur diyoruz ama olacağı da biraz zor gözüküyor.

Denizli’nin Sanayi Odası Başkanı diyor ki: “Yeni yatırım anlamında Denizli’ye dokuz senedir çivi çakılmadı.” Denizlili Amerika’ya yatırım yapmaya başladı. Belki paralel devlet, Amerika’ya yatırım yapmasını teşvik ediyordur, bilemem. Denizlili Bakanımız, vergiler ve zamların enflasyonu artırmayacağını söylüyor; kur spekülatif, seçimden sonra her şey yerli yerine oturacak, beş para etmeyen ciğeri sağlam ekonomi grip deniliyor, bunlar gerçekçilikten gerçekten uzak. Denizli’nin karamsarlığını gidermiyor bu beyanlar. Ekonomi dünyasında Denizli’yle ilgili, en hafif deyimiyle alay edilmeye başlandı. Denizlililer gibi bizler de Denizlili olarak üzülüyoruz. Hükûmet “Bizim kur hedefimiz yok.” diyordu, 2014 programı 1,98’i gösteriyor, yıl sonu 1,92 olacaktı Merkez Bankası Başkanına göre, maşallah epey ilerlemeye başladı. “Seçimden sonra kur oturur.” demek, biz iki buçuk ay hiçbir şey yapmadan oturacağız anlamına gelir. “Dövizdeki hareketlilik 17 Aralıkla ilgili değil.” diyor bir Başbakan Yardımcısı, Hükûmet; diğerleri farklı şeyler söylüyor. Sosyal alanda dindar vatandaşlarımız bir korku yaşıyor Denizli’de, diyorlar ki: “Acaba, diğer cemaatlere olduğu gibi bizler de Hükûmetin hışmına uğrayacak mıyız?”

Yerel siyasette AKP transferlerle ayakta duruyor. İlk günden başladı il genel meclisi ve belediye meclisi… Yani, yerel yönetim hile ve desiseyle ele geçirilmiş durumda. Bunların idarelerini yasal olarak kabul etmemek lazım. Çünkü neden? Denizli’ye sıkıntı vermeye başladılar. Bu ara, belediye meclisinden epey sakal kesmeye başlayan da olmuş.

Biz bu Hükûmete “faizci Hükûmet” diyoruz, korkarak faizi artırmamaya çalışıyorlardı ama görüyoruz ki faizi artıracaklar, bu silahın kullanılacağını Merkez Bankası beyan etmeye başladı. Biz gece 24.00’te “Acaba, Merkez Bankası ne yapacak?” diye merak ediyorduk, meğer Amerika’dan ithal kurul üyesi ancak o saatte gelebiliyormuş. Biz ne yapacağız Türk milleti olarak? Gece onu bekleyeceğiz, sonuçta ne çıkacağına hep beraber bakacağız.

Enflasyon hedefiniz değişti, bütün hedefleriniz değişti. Denizli sıkıntıya girdi, gerçekten Denizli sıkıntı içinde. Bunların giderileceğini umuyoruz, diliyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Gündeme geçmeden önce Sayın Vural söz talebiniz var.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, grubumuz adına Ali Torlak Bey bir mesaj iletecek, müsaade ederseniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Torlak.

 

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Ocak 2014 günü Milliyetçi Hareket Partisi Esenyurt seçim merkezimizin açılışı esnasında şerefsizce, alçakça bir saldırı sonucu şehit edilen ülküdaşımız, aynı zamanda akrabam Yusufiyeli Cengiz Akyıldız’ı rahmetle, minnetle anıyorum. Türk milletinin başı sağ olsun.

Hükûmet, İçişleri Bakanlığı katil ya da katilleri bulmalı ve yargıya teslim etmelidir. Bu saldırı Türk demokrasisine yapılmıştır ve unutulmamalıdır ki Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçileri olarak asla demokrasinin dışında hareket edilmeyecek ve yargıya olan güvenimiz hep devam edecektir.

Bu vesileyle cenazemize katılan tüm dostlarımıza, İstanbullulara, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Baluken...

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, dün itibarıyla Van’dan Ankara’ya giden ve Sivas civarında meydana gelen trafik kazası sonucu yaşamını yitiren 9  yurttaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Aynı kazada yaralanan 30 yurttaşımıza acil şifalar diliyoruz. Trafik kazalarının kader olmaktan çıkarılması hususunda gerekli çalışmaların bir an önce yapılması gerektiğinin bu Parlamentonun önündeki en önemli görevlerden biri olduğunu vurgulamak istiyoruz.

Yine, geçtiğimiz pazar günü İstanbul Esenyurt’ta Milliyetçi Hareket Partisi seçim bürosuna yapılan ve 1 parti çalışanının yaşamını yitirmesine sebep olan saldırıyı parti grubu olarak kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Bu saldırının demokratik siyasete dönük bir müdahale olduğunu açıkça ifade ediyoruz. Bu saldırıyla ilgili olarak teşkilatımızı ya da partimizi ilişkilendirmeye çalışanları kınadığımızı ifade ediyoruz. Demokratik siyasetin Türkiye’deki en gür sesi olan partimiz, şiddet yerine söz, kargaşa yerine siyaseti esas alan bir partidir. Bundan sonraki süreçte tüm siyasi partiler ve teşkilatlarını bu tarz provokasyonlara karşı dikkatli olmaya davet ediyor, siyasetçileri bu konuda hedef göstermekten vazgeçmeye ve itidalli davranmaya çağırıyoruz. Hükûmeti ve İçişleri Bakanlığını da bir an önce bu cinayetin tüm detaylarını aydınlatmaya, failleri yargı önünde hesap vermeye çıkarmaya davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Hamzaçebi...

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk Müslümanlardan İslam’ın kılıcı, dürüstlüğün, adaletin, cesaretin simgesi IV. Halife Hazreti Ali’yi ölüm yıl dönümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak saygıyla, rahmetle anıyoruz.

Hazreti Ali’nin dönemin Mısır valisine yazmış olduğu ve ayrımcılığa karşı bugün dahi insanlığa örnek olabilecek mektubundan bir cümleyi bu vesileyle Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum. Hazreti Ali o mektubunda şöyle der: “İnsanlara iyi davran. Onlar ya dinde kardeşin ya da yaradılışta türdeşindir.”

Yine, 26 Ocak tarihinde İstanbul Esenyurt’ta Milliyetçi Hareket Partisinin seçim bürosuna bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu saldırı sonucunda Cengiz Yücel Akyıldız isimli bir kardeşimiz, vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıyı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak şiddetle kınıyoruz. Faillerinin yakalanmasını, soruşturmanın bir an önce tamamlanmasını Sayın İçişleri Bakanından talep ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna, Sayın Ali Torlak’a ve rahmete intikal eden Sayın Yıldırım’ın ailesine sabır ve başsağlığı diliyoruz.

Dün meydana gelen trafik kazasında Sivas’tan hareket eden bir araçta hayatını kaybeden 9 vatandaşımıza da yine Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine, Sivaslılara ve hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Satır…

 

 

 

 

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.Ben de aynı mahiyette üzüntülerimi belirtmek için söz aldım.

Pazar günü İstanbul Esenyurt ilçemizde meydana gelen olayı kabul edilemez buluyoruz ve kınıyoruz, şiddetle kınıyoruz grubum adına. Olayda hayatını kaybeden Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Basın Müşaviri Cengiz Akyıldız’a Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi camiasına geçmiş olsun dileklerimizi ve üzüntülerimiz iletiyoruz.

Ayrıca, Şişli Belediyesine de yapılan saldırıyı da kınıyorum. İçinde bulunduğumuz bu günlerde, seçim hazırlığı yaptığımız bu günlerde demokrasiye aykırı bu tür fiillerin bir daha olmamasını ve seçimlerin sağduyulu ve sağlıklı, güvenli bir şekilde yapılmasını temenni ediyorum.

Ayrıca, Sivas’tan Van’a giden otobüste meydana gelen kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Ailelerine ve hemşehrilerine başsağlığı ve Allah rahmet eylesin dileklerimi iletiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Biz de Divan olarak sayın milletvekilleri, seçim sürecinin şiddete başvurmadan, demokratik ilke ve esaslara uygun ve farklı düşüncelere saygı çerçevesinde yürütülmesini diliyoruz. Bu bağlamda, pazar günü İstanbul’un Esenyurt ilçesinde Milliyetçi Hareket Partisinin seçim bürosuna yapılan saldırıyı kınıyoruz. Bu saldırıda hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz.

Ayrıca, İstanbul Şişli, Hakkâri Çukurca ve Van’da aynı bağlamda yapılan şiddetli hareketleri de kabul etmemizin mümkün olmadığını belirtiyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Gerekçesini ekte sunduğumuz, ilköğretim okullarında öğrencilere dağıtımı gerçekleştirilen sütler ile ilgili olarak Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Metin Lütfi Baydar                                                    (Aydın)

2) Fatma Nur Serter                                                      (İstanbul)

3) Tanju Özcan                                                             (Bolu)

4) Recep Gürkan                                                           (Edirne)

5) Engin Özkoç                                                             (Sakarya)

6) Aykut Erdoğdu                                                          (İstanbul)

7) Ali Serindağ                                                             (Gaziantep)

8) Ali Sarıbaş                                                               (Çanakkale)

9) Haydar Akar                                                             (Kocaeli)

10) İhsan Özkes                                                            (İstanbul)

11) Kadir Gökmen Öğüt                                                 (İstanbul)

12) Hurşit Güneş                                                          (Kocaeli)

13) Ali İnsan Köktürk                                                    (Zonguldak)

14) Mehmet Şeker                                                         (Gaziantep)

15) Hülya Güven                                                           (İzmir)

16) Ramazan Kerim Özkan                                            (Burdur)

17) Namık Havutça                                                       (Balıkesir)

18) Mahmut Tanal                                                         (İstanbul)

19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                        (İstanbul)

20) Gürkut Acar                                                            (Antalya)

21) Mehmet Ali Ediboğlu                                               (Hatay)

22) Mustafa Serdar Soydan                                           (Çanakkale)

23) Mehmet S. Kesimoğlu                                              (Kırklareli)

24) Selahattin Karaahmetoğlu                                       (Giresun)

25) Ramis Topal                                                           (Amasya)

26) Osman Kaptan                                                        (Antalya)

27) İlhan Demiröz                                                         (Bursa)

 

Gerekçe:

2 Mayıs 2012 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının ortaklaşa yürüttüğü Okul Sütü Akıl Küpü Projesi kapsamında ilköğretim öğrencilerine dağıtılan sütlerden Diyarbakır, Sivas, Antalya, Kırıkkale ve Edirne'de zehirlenmeler yaşanmıştır.

Zehirlenme vakalarına neden olan sütlerin ihale şartnamelerinde TSE belgesi zorunluluğunun olmadığı belirtilmektedir. Okul Sütü Akıl Küpü Projesi’nin ülkemizin tüm ilköğretim okullarını kapsaması ve dağıtımının yapıldığı ilk gününden zehirlenmelerin görülmesi ihale şartnamesinin incelenmesini gerektirmektedir.

 

Açıklanan bu nedenlerle Okul Sütü Akıl Küpü Projesi hakkında Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

 

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz, ABD Büyükelçiliğinde verilen Ergenekon Brifingi ile ilgili olarak yayınlanan WikiLeaks belgelerinin araştırılması için Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Metin Lütfi Baydar                             (Aydın)

2) Aykut Erdoğdu                                   (İstanbul)

3) Haydar Akar                                      (Kocaeli)

4) Ali Sarıbaş                                        (Çanakkale)

5) Ali Serindağ                                      (Gaziantep)

6) Kamer Genç                                       (Tunceli)

7) Kadir Gökmen Öğüt                            (İstanbul)

8) Ramazan Kerim Özkan                       (Burdur)

9) İhsan Özkes                                       (İstanbul)

10) Recep Gürkan                                  (Edirne)

11) Mehmet Şeker                                  (Gaziantep)

12) Namık Havutça                                 (Balıkesir)

13) Mahmut Tanal                                  (İstanbul)

14) Ali Rıza Öztürk                                 (Mersin)

15) Gürkut Acar                                     (Antalya)

16) Mehmet Ali Ediboğlu                        (Hatay)

17) Ali İhsan Köktürk                              (Zonguldak)

18) Hülya Güven                                    (İzmir)

19) Mustafa Serdar Soydan                    (Çanakkale)

20) Mehmet S. Kesimoğlu                       (Kırklareli)

21) Tanju Özcan                                    (Bolu)

22) Selahattin Karaahmetoğlu                (Giresun)

23) Ramis Topal                                    (Amasya)

24) Osman Kaptan                                 (Antalya)

25) İlhan Demiröz                                  (Bursa)

Gerekçe:

28 Kasım 2010 tarihinde yayınlanmaya başlanan WikiLeaks belgeleri tüm dünyada şok etkisi yaratmıştır. Yayınlanan bu belgelerde ABD'nin dünya ülkeleri ile olan ilişkileri hakkında detaylı bilgiler verilmektedir. 28 Aralık 1966'dan 28 Şubat 2010 yılına kadar geçen süredeki toplam 251.287 adet ABD Dışişleri Bakanlığına ait yazışma yayınlanmıştır. Yayınlanan bu belgeler arasında 7.918 belgeyle Ankara Büyükelçiliği, Washington'dan sonra 2’nci sıradadır.

Belgelerin yayınlanmasından sonra Beyaz Saraydan yapılan açıklamada belgelerin gerçek olduğu kabul edilmiş, yazışmaların ABD'nin dış politikası anlamına gelmediği belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca ülke güvenliğini ilgilendiren belgeleri yayınlaması kınanmış, müttefiklerle ilişkilerin bozulmaması dileği ifade edilmiştir. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise yapmış olduğu açıklamada belgelerin ifşa edilmesinin uluslararası topluma yönelik bir saldırı olduğunu ifade etmiştir. Clinton, ABD'li diplomatları da överek onlardan bekledikleri görevleri yerine getirdiklerinin altını çizmiştir. İngiltere Savunma Bakanlığı da medya kuruluşlarına belgeler ile ilgili olarak bir açıklama göndererek belgeler konusundaki hassasiyetini ifade etmiştir. İngiliz Savunma Bakanlığı basından, açıklanan belgelerin yayınlanmasından önce kendilerinden tavsiye alınmasını istemişlerdir.

WikiLeaks belgelerinde geçen 24/11/2008 tarihli ve "Türkiye: Polis, Ergenekon incelemesindeki perdeyi kaldırıyor." konu başlıklı ABD Ankara Büyükelçiliğinden Daniel O'Grady tarafından gönderilen kriptoda Türk polisinin Ergenekon soruşturması ile ilgili olarak ABD Büyükelçiliğine 21 Kasım tarihinde ayrıntılı bir brifing verdiği belirtilmiştir. Aynı belgede Türk polislerinin yanı sıra RA ve siyasi danışmanların da bulunduğu belirtilmektedir. Belgede ayrıca brifing veren polislerin Ergenekon sanıklarını mahkum ettirecek güçlü deliller bulundurdukları konusunda sunumun güçlü olduğunu, yargının tutumundan çekindikleri ve de ABD hükümetinden açık veya zımni bir destek bekledikleri belirtilmiştir.

02/06/2009 tarihli Daniel O'Grady tarafından gönderilen diğer bir kriptoda ise Türk polisi tarafından kendilerine 29 Mayıs tarihinde tekrar bir brifing verildiği, bu brifingde Türk polisinin üçüncü bir Ergenekon iddianamesi hazırladıkları bilgisini verdiklerini belirtmektedir. Brifingi verenin de kontrterörizm ve istihbarat birimlerinden Uluslararası İlişkiler ve Analiz Bölümü direktörü Ufuk Ersoy Yavuz olduğu ifade edilmiştir.

Konuyla ilgili olarak daha önceden verilmiş olan soru önergesine İçişleri Bakanlığı tarafından verilen 29 Mart 2012 tarihli cevapta emniyet görevlileri tarafından brifing verilmediği ifade edilmiştir. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik yaptığı açıklamada ise brifingin olmadığını beyan ederken "Bir emniyet yetkilisi kendiliğinden görüşmüş olabilir." ifadesini kullanmıştır.

Dünyada büyük tartışmalara yol açan WikiLeaks belgelerinde yukarıda bahsedilen konuların ilgili gerçeklerin ortaya çıkarılması önem taşımaktadır. Ülke içerisinde gizli olarak yürütülen bir soruşturmanın yabancı elçiliklere daha önceden ayrıntılı bir şekilde aktarılıp aktarılmadığının araştırılması Ülke güvenliği açısından önem taşımaktadır. Açıklanan bu nedenlerle Meclis araştırması açılması gerekmektedir

 

 

 

 

 

(x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de ev işçilerinin güvencesiz, iş gücünün ne kadar büyük bir kesimini oluşturduğunun somut verilerle ve bilimsel bilgiye dayanarak tespit edilmesi, bu alandaki iş gücünü nicelik ve nitelik olarak tanımlanması ve iş kazalarının istatistiklerinin çıkarılması, dünya örneklerinin incelenerek bu alandaki sorunların yasal olarak nasıl çözüldüğünün raporlanması, bu konuda bu alanda çalışan sendikaların ve kadın örgütlerinin de önerilerinin dikkate alınarak çözüm önerilerinin çıkarılması için bir Meclis araştırma komisyonu açılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

 

 

 

1) Sebahat Tuncel                                                      (İstanbul)

2) Pervin Buldan                                                         (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                                          (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                              (Muş)

5) Murat Bozlak                                                          (Adana)

6) Halil Aksoy                                                             (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                          (Batman)

8) İdris Baluken                                                          (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                         (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                          (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                    (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                             (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                           (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                           (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                              (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                     (Kars)

17) Erol Dora                                                             (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                     (Mersin)

19) Demir Çelik                                                          (Muş)

20) İbrahim Binici                                                       (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                            (Van)

22) Özdal Üçer                                                           (Van)

23) Leyla Zana                                                           (Diyarbakır)

Gerekçe Özeti:

Dünyada derinleşen ekonomik kriz kapitalizmin her krizinde olduğu gibi en çok yoksulu, emekçiyi ve işsizi vurmaktadır. Türkiye'de Hükûmetin ekonomide izlediği liberal politikalarla birlikte işçi sınıfı giderek daha da güvencesiz, sağlıksız koşullara mahkûm edilmektedir. Bu kesim içerisinde emeği çoğu zaman yok sayılan ve eşitsizliği daha da derin yaşayan ev işçileri ve ev eksenli çalışanlar olmaktadır. Bu kişilerin neredeyse tamamı kadınlardır. Türkiye'de ne yazık ki evlerde temizlikçi, bakıcı olarak ya da evde ayakkabı, çanta üretiminde çeşitli endüstri kolları için çalışan kadınların çalışma hakları neredeyse yok durumda. Bu konuda devletin elinde, kaç kişinin çalıştığına, hangi koşullarda çalıştığına dair hiçbir ulusal veri tabanı bulunmamaktadır. Ancak bu alanda çalışan İmece Kadın Sendikasına göre bu sayı yüz binleri bulmaktadır. Neoliberal politikalar en çok da özel politikalar gerektiren "dezavantajlı" olarak nitelendirebileceğimiz ev eksenli çalışan kadınları vurmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden de beslenerek yoksulluk ve çalışma yaşamının güvencesizliği, kuralsızlığı, olumsuz anlamda esnekliği kadınların emeğinin ucuz emek olarak, hatta bedava emek olarak görülmesini getirmektedir. Türkiye'de ev eksenli çalışanlara dair hiçbir hukuki düzenleme ve güvence bulunmamaktadır. Öncelikle “ev eksenli çalışma" ve "ev işçiliği"nin kanunlarca tanımlanması gereklidir, isteğe bağlı sigorta seçeneği sunulan bu kadınların çoğunun aldığı ücretin düşüklüğü ve işlerinde sürekliliğinin olmadığı göz önünde bulunduğunda sorunu çözmediği ortadadır. Diğer yandan bu kadınların hiçbir güvencesi olmadığı için ölümlerle sonuçlanan kazalar yaşamaktadırlar. Çalıştıkları evlerde yaşadıkları taciz, mobbing karşısında hukuken haklarını aramaları ya da bu sorunu çözecek bir devlet kurumuna gidebilmeleri mevcut durumda olanaksız. Diğer yandan, ev eksenli çalışanlarda meslek hastalığı olarak menisküs, bel ve boyun fıtığı, astım, kas yırtılmaları, strese bağlı hastalıklar mevcuttur. Önlenebilir bu hastalıklar iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmamasından kaynaklanmaktadır. Tüm şirketler için geçerli olan denetim mekanizması ev eksenli çalışma koşullarında uygulanmamaktadır. Çalışma şeklinden dolayı hiçbir iş standardı olmaması ise diğer önemli bir sorundur.

ILO'nun 189 no.lu "Ev işçilerine insanca iş" sözleşmesinin Hükûmet tarafından onaylanarak iç hukukun bu sözleşmeye göre düzenlenmesi sorunun çözümü için önemli bir adımdır. Fransa örneğinde olduğu gibi, gündelikçi ev işçilerine ücret çeki uygulamasıyla sosyal güvence kapsamına alınabilir. Fransa'da ev işçisine gazete bayiinden ya da marketten kolayca ulaşılabilecek ücret çekleri ile ödeme yapılmaktadır. Bankalarda çek bozdurulurken işçi kayıta da alınmış olmaktadır ve sigorta primleri kesilmektedir. Ev işçilerinden sigorta primi kesilmemesinin sağlanması ve kesilmesi engellenemiyorsa da sigorta primleri sembolik bir miktarda olmalıdır. Devlet daha önce defalarca belli gruplar için prim teşvikleri yasası çıkarmıştır. Yine benzer bir yasa çıkarılarak, sistem oturuncaya kadar, en az beş yıl boyunca ev işçilerinin sigorta primlerinin devlet tarafından genel bütçeden karşılanması sağlanabilir.

Ev eksenli çalışma ne yazık ki klasik iş ve işçi tanımına uymadığı için yasal olarak hiçbir yeri olmayan ve uygulamada bir standardı olmayan alan olarak durmaya devam etmektedir. Ev işçilerinin, güvencesiz iş gücünün ne kadar büyük bir kesimini oluşturduğunun somut verilerle ve bilimsel bilgiye dayanarak tespit edilmesi, bu alandaki iş gücünün nicelik ve nitelik olarak tanımlanması ve iş kazalarının istatistiklerinin çıkarılması, dünya örneklerinin incelenerek bu alandaki sorunların yasal olarak nasıl çözüldüğünün raporlanması, bu alanda çalışan kadınların sorunlarının nasıl çözülebileceği, kayıt altına alınmaları ve yaşadıkları sorunlarının nasıl çözülebileceğinin araştırılması ve bu alanda çalışan sendika ve kadın örgütlerinin önerilerini de dikkate alarak çözüm önerilerinin çıkarılması için bir Meclis araştırma komisyonu açılmasını öneriyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri, İnsan Haklarını İnceleme ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 3 Şubat 2014 pazartesi günü saat 18.00’e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır. Ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

 

 

 

                                                                                                      28/01/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Birliği Konseyi Yunanistan Başkanlığı tarafından 16-17 Şubat 2014 tarihlerinde Yunanistan'ın başkenti Atina'da düzenlenecek olan Parlamento Adalet ve İçişleri Komisyonları Başkanları Toplantısına İçişleri Komisyonu Başkanı ve Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy'un katılımı hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Cemil Çiçek

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

 

 

 24/01/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin 17-19 Şubat 2014 tarihleri arasında Tahran'da düzenlenecek olan İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) 9’uncu Genel Kuruluna katılmak üzere İran'a ziyarette bulunmaları hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Cemil Çiçek

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

 

 

 

 

 

                                                                               28/1/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 28.01.2014 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 

                                                                       Mihrimah Belma Satır

                                                                                 İstanbul

                                                                 AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 524 ve 532 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4 ve 8’inci sıralarına alınması, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

28 Ocak 2014 ile 04 Şubat 2014 Salı günkü (bugün) birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 31 Ocak 2014 ile 01, 02 ve 03 Şubat 2014 Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri saat 14.00'te toplanarak, bu birleşimlerinde Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

28 Ocak 2014 Salı günkü (bugün) birleşiminde 380 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

29 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde 63 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

30 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde 162 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

31 Ocak 2014 Cuma günkü birleşiminde 335 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

01 Şubat 2014 Cumartesi günkü birleşiminde 230 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

02 Şubat 2014 Pazar günkü birleşiminde 403 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

03 Şubat 2014 Pazartesi günkü birleşiminde 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar;

çalışmalarını sürdürmesi;

524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

önerilmiştir.

 

524 Sıra Sayılı

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

Tasarısı (1/796)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 30’uncu maddeler

30

2. Bölüm

31 ila 55’inci maddeler

25

3. Bölüm

56 ila 83’üncü maddeler

28

4. Bölüm

84 ila 101’inci maddeler

18

5. Bölüm

102 ila 125’inci maddeler (Geçici 1’inci madde dâhil)

25

Toplam Madde Sayısı

126

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ilk konuşmacı Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; grubumuzun vermiş olduğu öneri hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, grup önerimizle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hafta çalışma gün ve saatlerinde değişiklikler getirilmekte ve önümüzdeki pazartesi gününe kadar Meclisin çalışması önerilmektedir.

“Kanun Tasarı ve Teklifleri” bölümünde, kamuoyunda da bilindiği ve beklendiği gibi 524 sıra sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın bugün gündeme alınarak görüşmelerine başlanması önerilmektedir.

Bu kanun oldukça kapsamlı bir kanundur. 5 bölüm hâlinde görüşülmesi önerilmekte, toplam 126 maddedir.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız toplumumuzun dezavantajlı kesimlerine ve diğer kişilere sunduğu hizmet ve yardımların yurt içinde ve yurt dışında daha etkin ve verimli olarak yürütülmesi ve kesintisizliğinin devam ettirilmesi amacıyla bu kanunda oldukça yararlı düzenlemeler önermiştir. İnşallah bugün bu görüşmelere başlayacağız.

Öte yandan, kanun tasarısında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda da bir kısım önemli, usule ilişkin özellikle, usulün hızlandırılmasına yönelik düzenlemeler getirilmiştir. Şikâyet inceleme süresi ve bunu takip eden yargılama aşamasının hızlandırılması, şikâyet ve itirazen şikâyet başvurularının hak arama amacı dışındaki saiklerle yapılmasının önlenmesi ve gerek ihale aşamasında gerekse sözleşmesinin yürütülmesi aşamasında işlerin gereği gibi tamamlanmasını güçlendiren ve hukuki ihtilaflara yol açan aşırı düşük tekliflerin tespiti ve değerlendirilmesine yönelik bir kısım sıkıntıların çözülmesine yönelik de öneriler vardır.

Bunun dışında, yine, özellikle kara yolu… Ulaştırma Bakanlığının bünyesindeki kurumların görev ve yetkilerini düzenleyen kanunlarda önemli değişiklikler önerilmektedir. Bunlardan en önemlilerinden birisi değerli arkadaşlarım, -kamuoyunda speküle ediliyor- özellikle İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun’da yapılan değişiklik gerçekten önemli bir değişikliktir. Bu değişiklik yeri geldiği zaman, değerli katkılarla, muhalefetimizin de katkılarıyla, grupların katkısıyla daha da zenginleştirilecek, olgunlaştırılacaktır. Ama, şu aşamada çok kısa olarak şunu söylüyorum değerli arkadaşlar: Bu 5651 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi ve buna eklenen 9/A maddesi, kişilik haklarının ihlaline yönelik İnternet ortamında yapılan yayınlardan dolayı mağdurun haklarını korumaya yönelik bir düzenlemedir. Yani burada korunan mağdurun kişilik haklarıdır, onu ihlal edenlere de itiraz hakkı tanınmıştır. Yani burada özellikle 9/A maddesinde özel hayatın gizliliğine yönelik olarak getirilen düzenleme son derece yerindedir.

Burada kastedilen değerli arkadaşlar, teknolojinin bugün geliştiği ve ulaştığı nokta özellikle dikkate alınırsa ses ve görüntülerin artık on dakikada, beş dakikada bilgisayarda en basit programlarla bile montajlama suretiyle, farklılaştırılmak suretiyle, hiç alakası olmayan bir sesin dönüştürülmek suretiyle, görüntülerin montajlanmak suretiyle İnternet’e pervasızca bir kısım insanlara yönelik kara propaganda yapmak amacıyla yerleştirildiğini ve hâlen bunların devam ettiğini de görüyoruz. İşte, burada mağdur olan kişinin başvurusu üzerine TİB’in idari yoldan erişim sağlayıcısına başvurmak suretiyle -ve çok kısa bir sürede olması da işin özelliğinden kaynaklanan bir durumdur- dört saat içerisinde bunun kaldırttırılması, gecikmesinde sakınca varsa da resen bunun kaldırttırılması ancak buna rağmen bu başvuruda bulunan mağdurun yani o özel hayatına ilişkin mesela, kişinin çok özel görüntülerinin yayınlanması, onun kamuoyunda küçük düşürülmesine yönelik bir kısım özel hayatına ilişkin görüntülerin yayınlanması hâlinde bu kişinin mağduriyetinin anında giderilmesi lazım. İşte, bu dört saat içerisinde idareye verilen kaldırma yetkisi bunun peşinde aynı mağdura mahkemeye de başvurarak bu haklılığını devam ettirmesi ama öte yandan bu siteden bunun kaldırılmasına karar verildikten sonra o siteye o yayını koyan kişi eğer gerçekten doğru bir iş yaptığını düşünen gerçek veya tüzel bir kişiyse, “fake” hesap değilse, uydurma hesaplarla birilerini tuzağa düşürmek için bir site kurmamışsa o kişiye de “Sen de çık bu sulh ceza mahkemesinin engelleme kararına karşı kardeşim itiraz et…” Yani, mağdura ispat yükümlülüğü vermiyoruz, bu siteden içerik çıkarıldıktan sonra “Bu sitede bu içerik kalması lazım. Bu, hukuka uygun.” diyen site sahibine biz bu ispat külfetini yükledik. Çok yerinde ve doğru bir düzenlemedir.

OKTAY VURAL (İzmir) - Mahkeme alsın kararı.

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Mahkeme de verecek Başkanım. Yirmi dört saat içinde zaten mecbur bırakılıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – İlkini mahkeme versin. Olur mu ya!

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Yani, kişi, sulh ceza mahkemesine de yirmi dört saat içerisinde mağdur başvuracak, kırk sekiz saat içerisinde sulh…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - TELEKOM Başkanı karar verirse ne olacak?

OKTAY VURAL (İzmir) - TELEKOM Başkanı kim ya?

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Başkanım, idari yoldan bu diğer idarenin değişik kurumlarında da buna benzer gecikmesinde sakınca olan hâllerde kaldırılır.

OKTAY VURAL (İzmir) – İstihbaratçı birisi…

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Ha, yanlışsa şu var, çok basit. Yirmi dört saat sonra mahkeme der ki: “Ey idare senin verdiğin karar yanlış, kaldırıyorum.”

Bu konuyu fazla tartışmayacağım değerli arkadaşlarım çünkü bugün inşallah bu kanunun tümünü ve birinci bölümünü görüşmeyi planlıyoruz. O maddeler geldiği zaman da derinlemesine inşallah muhalefetimizin de katkılarıyla bu katkılar verilecektir.

Ben getirilen kanuni düzenlemenin ülkemize ve milletimize faydalı olmasını, yararlar getirmesini diliyor, önerimize desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle gündeme ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Sayın Başbakan, geçen hafta “Yaşadığımız bu fetret de geçer.” dedi. Fetret yani hükûmet gücünün zayıfladığı bir döneme işaret ediyor Sayın Başbakan. Bir diğer ifadeyle yönetim boşluğu. Sayın Başbakan, iktidarının on ikinci yılında Türkiye’de Hükûmetin gücünün zayıfladığını, Hükûmetin bir fetrete girdiğini ifade ediyor. Normal olarak, insan haklarına saygılı, demokratik bir devlette hükûmetin gücünün azalması iyi bir şey değildir, hiç kimse bunu arzu etmez, bundan hiç kimse kazançlı çıkmaz. Ancak gerçekte zayıflayan hükûmetin, devletin, devleti devlet, demokrasiyi demokrasi yapan kurumların, örneğin kuvvetler ayrılığının gücü mü yoksa Sayın Başbakanın yargı üzerinde demokrasi dışı bir tutumla hâkim olduğunu zannettiği, sahibi olduğu o gücün azalması mı? Sayın Başbakan, hangisinden şikâyet ediyor, bu, önemli bir nokta. “Şu anda Türkiye’de durum nedir?” dense, bir cümleyle şöyle özetleyebiliriz: Hukuk devleti yolsuzluklara darbe vuracağına, yolsuzluklar, yolsuzluk iddiaları hukuk devletine darbe vurmuştur. Evet, Türkiye’de gerçekten bir fetret vardır, Hükûmet gücünün zayıflaması diye bir şey söz konusu edilebilir ama devletin gücünün zayıflaması söz konusu edilebilir ancak bu, Hükûmetin kuvvetler ayrılığı ilkesine saldırısından kaynaklanan bir durumdur.

2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisini kurduğunuzda, adalet devleti için yola çıktığınızı söylemiştiniz. 2002’de bu iddiayla iktidar oldunuz. İktidarınızın on ikinci yılında adaletin değil zulmün, baskının yönetimini kurdunuz. İktidar olduğunuzda zamanın genelkurmay başkanıyla görüşebilmek için Amerikalı dostlarınızdan yardım isterken, iktidarınızın onuncu yılında yıllarca birlikte çalıştığınız genelkurmay başkanını hapse göndermekten çekinmediniz. 2002 seçimlerine Avrupa Birliğine tam üyelik projesiyle girdiniz ve 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliğinden bir üyelik, müzakere takvimi alındı. Ankara’da güpegündüz havai fişekler atıldı, malum basın “On yıl sonra Avrupa Birliğine tam üyeyiz, merhaba Avrupa” manşetleri attı. Gerçekte alınan tam üyelik değildi tabii, ikinci sınıf üyelikti ama bu kısmı halktan saklandı öyle olsa dahi o 17 Aralık 2004 tarihinden tam dokuz yıl sonra, onun dokuzuncu yıldönümünde Türkiye’de 17 Aralık 2013 tarihinde büyük bir yolsuzluk ve rüşvet iddiası ortaya konuldu. Ortaya çıktı ki Hükûmetiniz tarih aldığı, müzakere takvimi aldığı Avrupa Birliğinden tarih aldığı günün tam dokuz yıl sonrasında Avrupa Birliğine tam üyelik de değil ama yolsuzluk ve rüşvet iddiaları konusunda büyük bir mesafe aldı. 17 Aralık 2004 tarihinde zirveye çıkan Avrupa Birliğine tam üyelikteki toplumsal destek bugün itibarıyla yerlerde sürünüyor.

Sonra, 2007 seçimlerine doğru bir Cumhurbaşkanı seçimi krizi yaşadık. 2007 seçimlerine Müslüman Cumhurbaşkanı projesiyle girdiniz, sanki daha önceki Cumhurbaşkanları inançlı kişiler değil, Müslüman kişiler değilmiş gibi onlara saygısızlık yaparak. Hatta bir de sivil anayasa lafı edip sivil anayasa konusunda anayasa profesörlerine bir anayasa bile sipariş etmiştiniz. Kasım 2007 seçimlerinden sonra Avrupa Birliği projesi rafa kalktı. Esasen Sayın Başbakanın, Hükûmetin niyeti Avrupa Birliğine tam üyelik değil, Avrupa Birliğine tam üyelik gibi bir projeyi arkasına alarak, buna yaslanarak, oradan aldığı güçle kendisine muhalif zannettiği sadece orduyu değil, yargıyı, üniversiteleri, medyayı, sivil toplumu ve aydınları susturmaktı. Avrupa Birliğine yaslanarak Türkiye'yi darbelerden, darbecilerden temizliyoruz görüntüsü altında Ergenekon, Balyoz, Oda TV, askerî casusluk ve daha birçok dava ile biraz önce saydığım kurumlara büyük hasarlar verdiniz. Şimdi diyorsunuz ki: “İçeride çok sayıda günahsız var.” Evet, çok sayıda günahsız insan var ama size nasıl inanacağız?

Sonra, Sayın Başbakan bir grup konuşmasında “İnsanımıza iki yüz yıldır bir hayat tarzı dayatılıyor.” diyerek yenilikçi padişahlara bile tahammülü olmadığını gösterdi. Kongrelerde, Büyük Şair Sezai Karakoç’un muhteşem şiirlerinden okudunuz. Keşke, onun Mona Roza’sını da aynı içtenlikle okuyabilseydiniz. Keşke, Cemal Süreya’nın da bir şiirini, örneğin Göçebe’sini yine aynı içtenlikle okuyabilseydiniz.

Seçimlerden, referandumlardan sonra balkon konuşmaları yaptınız. Keşke, o balkon konuşmalarını kazanılmış bir zaferin verdiği mağruriyet  ya da diğerlerini yenmenin verdiği ürkütücü bir keyif ifadesiyle yapmasaydınız. Keşke, o balkon konuşmalarında tevazuyu hissettirebilseydiniz; kucaklaşmayı, barışmayı hissettirebilseydiniz. Keşke, siyasi yaşamınızı mağduriyet böbürlenmesi ve rövanş ihtirası üzerine kurmasaydınız ve o balkon konuşmalarındaki barış mesajlarını balkondan indikten sonra unutmasaydınız. Maalesef, sizin konuştuğunuz o balkonlar kucaklaşmanın, barışın, özgürlüğün sembolleri değil, Sezai Karakoç’un bir şiirindeki gibi acının, ölümün sembolleri oldu.

Sonra, Ege’de bir kasabada balkonda ayakkabı kutusunu gösteren bir kadından ürktünüz. Size nasıl inanacağız?

6 kişinin hayatını kaybettiği, 11 vatandaşımızın gözünün çıktığı, binlerce vatandaşımızın yaralandığı Gezi olaylarında talimatınızla hareket eden polisleri “Destan yazdınız.” diye överken 17 Aralıktan sonra savcının talimatıyla görev yaptılar diye cezalandırdınız. Ne oldu da bu kış kıyamette binlerce polisi sorgusuz sualsiz tayin ettiniz? Destan yazarken iyi, ucu size dokunan soruşturmalarda görev yapınca kötü. Size nasıl inanacağız?

Gezi olaylarında otelinin kapılarını biber gazından kaçan sığınmacılara kapatmadı diye bir holdingi vergi denetimine aldınız, ceza üstüne ceza yağdırıyorsunuz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği sizin düşüncenizde değil diye, cenazelere gönderdiği çelenk nedeniyle aldığı bağışlar için, onu iktisadi işletme kabul edip kurumlar vergisi istediniz. Öte yandan İran’la ilişkilerden kaynaklanan yasa dışı kazançların meşrulaştırılması için Varlık Barışı Kanunu’nu çıkardınız. Size nasıl inanacağız?

Dün dindarlıklarından şüphe etmediğiniz “muhterem” sıfatıyla andığınız, “Bir emri olur mu acaba?” diye kendisine sorduğunuz, beraber namaz kıldığınız insanları bugün sahte peygamberlikle suçluyorsunuz. Size nasıl inanacağız?

Hukuk yerine günah kavramından hareket ederek yasalar çıkardınız. Cumhuriyetin kurucu önderlerini ayyaşlıkla suçladınız. Hukuksuz Ergenekon, Balyoz ve diğer davaların savcılığını soyundunuz. Bu davalardaki hukuksuzluğa dikkat çekmek için “Bu davaların avukatıyız.” diyen Cumhuriyet Halk Partisini, darbecileri korumak, kollamakla suçladınız. 17 Aralık 2013’ten sonra ise soruşturmalar size yönelince hukuku hatırladınız. Masum iyet karinesini ve adil yargılanma hakkını hatırladınız. Bunlara sıkı sıkıya sarıldınız. Size nasıl inanacağız?

Dün “Bu Hükûmet sayesinde ekonomide işler iyi gidiyor, ekonomide istikrar var.” diyen TÜSİAD Başkanını överken, dolar 2,4 liraya doğru gidince dikkatli cümlelerle Hükûmete tavsiyelerde bulunan TÜSİAD Başkanını vatan hainliğiyle suçladınız. Sizi överken vatansever, sizi eleştirirken vatan haini. Size nasıl inanacağız?

17 Aralıktan sonra sizin bir özeleştiri yapıp, hatalarınızdan pişmanlık duyup demokratik bir çizgiye gelmiş olmanızı arzu ederdik, size inanmak, güvenmek isterdik, sizden demokratik atılımlar beklemek isterdik, onların Türkiye'nin gündemine gelmesini isterdik ama siz bütün güven köprülerini, demokrasinin bütün kurumlarını birer birer yıkıyorsunuz, yok ediyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde olmak üzere ikinci konuşmacı Muş Milletvekili Sırrı Sakık.

 

Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görev dağılımı olduğunda hep de söylüyoruz, bize hep böyle lehte düşüyor. Biz de gerçekten bu süreçte yani bir torba yasası yeniden görüşülecek ama bu torba yasasında özgürlükleri beklerken Hükûmet kendi gündemini Parlamentoya taşıyor. Oysaki Türkiye’nin temel sorunlarıyla yüzleşmeden bu ülkede özgürlükleri hayata geçirme şansımızın olmadığını hep söylüyoruz.

Birkaç gündür Türkiye’nin dört bir tarafında yani Kayseri’den tutun Sivas’a kadar, onlarca insan trafik kazasında yaşamını yitiriyor. Yani ilkel bir ülkenin tablosuyla karşı karşıyayız. Kayseri’de 21 insan yaşamını yitiriyor, 29 insan ağır yaralanıyor ve bunları nasıl bir geçiştirmeyle geçiştirdiğimizi hep birlikte görüyoruz. Aynı şey işte, dün Sivas’ta oldu. Yine, bu ülkede refahın bu kadar üst düzeyde olduğunu söyleyenlere sesleniyorum. Bu ulaşım araçlarıyla, bu ulaşımla dünyanın neresinde can güvenliğini sağlayabilirsiniz? Yaşamını yitirenlere tekrar Allah’tan rahmet diliyoruz, ailelerine sabır diliyoruz, yaralılara acil şifalar diliyoruz ama Parlamentoyu da göreve davet ediyoruz. Yani burada hiç mi bizim kusurumuz, günahımız yok? Ve bakın, bu kadar insan yaşamını yitiriyor. Bu Parlamento alelacele bir toplantı yaparak bir araştırma önergesi, bir araştırma kurulu oluşturabilir. Nerede kusur var, nerede eksikliğimiz var,  ya, bu insanlar yaşamını yitiriyor, bununla ilgili bir çaba içerisinde değiliz. Bilinen, klasik sözcüklerle, başsağlıklarıyla bu işi geçiştirmeye çalışıyoruz. Ben derhâl Parlamentonun bu konuda duyarlı olması, gerçekten bir komisyon oluşturması ve bu komisyonun gidip bu olay yerinde incelemeler yapması gerektiğini, bir an önce yapması gerektiğini düşünüyorum.

İkincisi, sevgili arkadaşlar, biz özgürlüklerden ve demokrasiden bahsediyoruz ama eğer siz bugün yaşanan bu tablonun özgürlüklerle bir bağının olmadığını düşünüyorsanız, bu tablolarla hep karşı karşıya kalacağız. Bu mevcut Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu bu süreçte aynı şekilde devam ederse özgürlüklerden bahsedemeyiz. Eğer siz özel yetkili mahkemeleri lağvetmezseniz, özel savcıları, bunların görevlerine son vermezseniz Balyozda olduğu gibi, Ergenekonda olduğu gibi, KCK’de olduğu gibi haksız tutuklamalar, haksız cezalarla karşı karşıya kalırsınız. Bunları hep söyledik ve hepsini de seslendirdik.

Terörle Mücadele Yasası’ndan dolayı binlerce insan mağdurdur ve bu ülkenin mağdurlarıdır. Sadece bugünkü özel yetkili mahkemelerin bir mağduriyeti değil, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, evet, farklı hukuklarla yönetildiğimiz için bu ülkede çok ağır bedeller ödendi. Burada kimin eli kimin cebinde belli değil.

Bakın, son günlerde ülke tetiklenmek isteniyor. Ülkede farklı seçim sürecine girmek için her tarafta tezgâhların nasıl bir şekilde örgütlendiğine tanıklık ediyoruz. Ben buradan sesleniyorum: İstanbul’da Milliyetçi Hareket Partisinin üyesine olan saldırıyı bir an önce Hükûmet açığa çıkarmalıdır. Kim, nerede, nasıl yaptıysa bir an önce bunu ortaya çıkarmak Hükûmetin görevidir. Çünkü bizim de bilgilerimiz var, biz de bilgi sahibiyiz. Bir an önce Hükûmeti bu konuda çıkıp bizi bilgilendirmeye, ellerindeki doneleri bizimle paylaşmaya davet ediyoruz.

Üçüncüsü, birçok siyasi partiye karşı nasıl bir sürecin başladığına da bu konuda buna da tanıklık ediyoruz.

Biz BDP olarak açık ve net olarak söylüyoruz: Sevgili arkadaşlar, biz bir seçim yaşıyoruz, bu seçim sürecinde birbirimizle yarışacağız ama hiçbir parti diğer partinin düşmanı değil. Düşmanlıklar üzerinde siyaseti dizayn etmedik, etmeyeceğiz de. Ama ne yazık ki bazı köşe yazarlarına bugün baktım, ağızlarından kan fışkırıyor. Bu İstanbul’daki olayı BDP’ye mal etmek, Kürtlere mal etmek için uluorta yalanlar söylemeye çalışıyorlar çünkü gerçekten bu ülkeyi germeye çalışıyorlar, bu ülkede kandan yeniden kanunlar yaratarak ve siyaseti böyle dizayn etmeye çalışıyorlar.

Geçmişten bugüne kadar söyledik. Bakın, dün yine gazetelerde vardı. Bundan beş, altı yıl önce belediye otobüslerine molotof atılıyor, insanlar yaşamını yitiriyor ve orada motosikletle bir molotof atıp kaçan birini yakalıyor güvenlik güçleri. Aradan birkaç gün geçmesine rağmen, yakalanan şahıs açık ve net olarak bağırıyor: “Ben MİT elemanıyım. MİT beni görevlendirdi.” Biz, onlarca kez burada seslendirmemize rağmen, bunlar araştırılmadı ve en son yargıya intikal eden olay şu: MİT, evet, resmî bir yazı gönderiyor, “Bu bizim elemanımızdır.” diyor. Şimdi, bir ülkede MİT’in görevi masum insanları katletmek midir, halkları karşı karşıya getirmek midir? Şimdi, dün gazetelere yansıyan olay da budur. Bunun üzerine gitmeliyiz. Eğer bir MİT elemanı çıkıp bir yere, belediye otobüsüne veyahut da herhangi bir yere molotof atıyorsa bin kez düşünmemiz gerekir. Ama ne hikmetse Hükûmetin bu konuda bir küçük araştırması bile yok.

Ne yapıyorsunuz sizler? Kendi aranızda oturuyorsunuz, bir hukuk oluşturuyorsunuz. Ne yapıyorsunuz siz? Bakın, son iki dönemdir, 2007 ve bugün,  bu süre içerisinde, biz, bütün çabalarımıza rağmen, sizi adalete, hukuka, eşitliğe davet ettik ama bunların gereğini yapmadınız. Bu torba kanununda Siyasi Partiler Yasası, seçim kanunu da olabilirdi ama yok. Bu torba kanununda adaletsiz bir şekilde, bakın, 1 katrilyon 392 trilyon 332 milyar lira para almışsınız. Siz üç parti -bir daha söylüyorum, ey halkımız duyun- 1 katrilyon 392 trilyon 332 milyar lira; Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi hazineden bu kadar para almıştır. Bu paralar nereye gitti? Bu paraları aldınız, ne yaptınız? Şimdi, halkımız bunları bilmiyor ama kendiniz bir araya geldiğinizde çok rahat bir şekilde uzlaşıp, oturup konuşup kendi aranızda hazinenin malını mülkünü babanızın çiftliği gibi değerlendiriyorsunuz ve ondan sonra çıkıp dürüstlükten ve adaletten, eşitlikten ve hakkaniyetten bahsediyorsunuz. Bunun neresi adalet, neresi eşitlik, neresi kardeşlik? Yani siz, 3 parti bu ülkenin beyazları mısınız? Siz bu kadar parayla ne yaptınız? Bu kadar parayla, bu halkın hazinesinden bu paraları alıp da bu halka ne vadettiniz, ne sundunuz? Hiçbir şey sunmadınız. O vesileyle, bizim bir bütün olarak…

Halk sizi bilmelidir, sizin nasıl kandan kanunlar çıkardığınızı, sizin nasıl demokrasiyi katlettiğinizi, sizin hazineyi nasıl yönettiğinizi bu halk bilebilmelidir. Biz bunu söylüyoruz. Adaletli olmalısınız. Adaletli olmak bu Parlamentodan geçer. Eğer bu Parlamentoda adalet ve hukuk yoksa, bu Parlamento kendi içinde adaleti ve hukuku hayata geçiremiyorsa halka adalet vadedemez ve adalet götüremez.

Şimdi, size söylüyoruz: Süreç yakındır, bu mağduriyetin bir an önce ortadan kaldırılması gerekir. Sadece Barış ve Demokrasi Partisinin hazineden pay almasıyla bu adaletsizliği ortadan kaldıramazsınız, diğer siyasi partileri de kollayıp korumalısınız, o siyasi partileri başka holdinglerin kapılarında dilenci konumuna getirmemelisiniz ve adaletli bir seçim sistemiyle siz bu ülkede halkın iradesine saygılı olmalısınız.

Sayın Başbakan da çıkıp bu kürsüde zaman zaman “Halkın iradesine saygı gösterin.” diyor ve siz de aynı şeyi söylüyorsunuz. Biz de sizi halkın iradesine saygı duymaya, adaletli olmaya ve bir an önce bu ülkede özgürlükleri hayata geçirip… Yani hep birlikte özgürlüklerle geleceğimizi birlikte inşa edebileceğimizi düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) - Sizin bu dönem aldığınız para 177 trilyon, CHP’nin 92 trilyon, MHP’nin 46 trilyon…

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – “Yasalara göre” diye ilave et, yanlış anlamasın vatandaş.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Nasıl?

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Yasalara göre aldık parayı.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Aranızda kendinize göre bir yasal düzenleme yaptınız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yasalara uyduruyorlar.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yasaları burası yapıyor zaten, doğru söylüyor.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yani siz yasalara hileyle yaklaşırsanız yapacağınız bu.

BAŞKAN – Sayın Sakık, teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci konuşmacı Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz pazar günü İstanbul Esenyurt Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Bürosu, bir grup millet ve devlet düşmanlarının silahlı saldırısına uğramış, Cengiz Yücel Akyıldız Bey şehit edilmiş, 5 ülkücü kardeşimiz de yaralanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisinin bu kutlu davaya kurban verdiği son şehidimizdir Cengiz Akyıldız. Türk milleti ve devleti için karanlık emeller besleyen güçler, bu değerlerin önünde kırk dört yıldır dimdik duran Milliyetçi Hareket Partisini hedef almıştır. İstedikleri, Milliyetçi Hareket Partisini ve ülkücü hareketi yıldırmak, vatana ve milletine adanmışlıktan alıkoymaktır. Bu güçler kırk dört yıldır teyakkuzdadır, kırk dört yıldır saldırıdadır. Milliyetçi Hareket Partisi kurulduğu günden beri, bu kan içici, asalak, emperyalist güçlerin piyonu olmuş terör odaklarına karşı dimdik duruşunu bozmamıştır, bozmayacaktır. Yusufiyeli Cengiz’den sonra arkada binlerce Cengizlerimiz, Fatihlerimiz, Yavuzlarımız, Alparslanlarımız, Asenalarımız hazırdır. Bu vatana millete adanmış ordu karşısında ne yapacaksınız? Her birimizi bir bir mi kıracaksınız? Milliyetçi Hareket Partisi, bir vatandaşının burnunun kanamaması için sağduyusunu sabırla muhafaza edecektir. Çünkü, Milliyetçi Hareket Partisi, kaybedecek bir insanı olmadığını bilmekte, kardeşliğimizin her şeyin üstünde olduğuna inanmaktadır. Terörü bir siyaset malzemesi gören şer güçlere söyleyeceğimiz odur ki: Atılan kurşun Milliyetçi Hareket Partisini değil bu ülkenin huzurunu ve demokrasisini vurmuştur. Hükûmet bu saldırganları mutlaka ortaya çıkarmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu yürek kanatan kaybımız kadar bir acı daha vardır ki o da milletin parasıyla yayın yapan yayıncı kuruluşların, bazı yayıncı kuruluşların sessiz ve ilgisiz kalmasıdır. Hele hele Hükûmet sözcüsünün bu meseleyi basitleştirerek ve âdeta bir sokak kavgası mertebesine indirmek gayretleri, sorumsuzluktur, saygısızlıktır.

Milliyetçi Hareket Partisi, kırk dört yıldır devletinin ve milletinin hep yanındadır, tarafındadır. Silahla saldıran taraflar ise devlet ve millet düşmanlarıdır. Bunu bile söylemekten âcizdir Hükûmet sözcüsü. Medyanın bu suskunluğu, Hükûmetin bu yanlış yönlendirmeleri, Türk milleti ve Milliyetçi Hareket Partisi tarafından not edilmiştir. Biz, merhum Cengiz Akyıldız’ın terörist, karanlık güçlerce şehit edildiğini düşünüyoruz ama suskun kalan medya, olaya ciddiyetsiz yaklaşan Hükûmet, bu tavırlarıyla şehit Akyıldız’ı bir kez daha katletmiştir.

Şehir eşkıyalığı, Hükûmetin âcizliği yüzünden almış başını gitmiştir. Tüm uyarılarımız havada kalmıştır. Olan, millete ve yusuf yüzlü Cengizlere olmaktadır. Bunun hesabı kanun önünde mutlaka sorulacak ve müsebbipleri mutlaka cezalandırılacaktır. Şehidimize Allah’tan rahmet diliyoruz. “Mekânı, Peygamber efendimizin hemen yanındaki şehitlerimizin yanı olsun.” diye dua ediyoruz. Ailesine, camiamıza ve aziz milletimize sabırlar dilerken ailesini ve çocuklarını, Milliyetçi Hareket Partisi olarak merhum Cengiz Akyıldız Bey’in bir emaneti kabul ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık yirmi-yirmi beş gündür, dakikası altın kadar kıymetli olan bu Meclis HSYK kanun teklifini görüştü. Hem komisyonda hem de Genel Kurulda, bu teklifin, başta Anayasa'mızdaki yargı bağımsızlığı olmak üzere, hukuk devletinin ve evrensel hukuk anlayışının temel kabullerine aykırı olduğunu hep söyledik.

Muhalefet, 17 Aralıkta ortaya çıkan ve içinde bakanlar, oğulları, bacanak ve akrabalarıyla bazı iş adamlarının olduğu hırsızlık, yolsuzluk depremini hep anlattı. 17 Aralıktaki hırsızlık operasyonları olmasa AKP’nin aklında yargı mı vardı; yargı önünde bekleyen dosyalar, mahkeme kapılarında bekleyen milyonlarca vatandaşımız mı vardı; zalime bile parmak ısırtan adaletsiz kararlar için mi üzülüyordu? Yok, böyle bir kaygısı yoktu AKP’nin ama ne zaman iş kendilerine, oğullarına kadar uzandı, feryat etmeye başladılar ve sanki halka zulmeden hâkim ve savcılardan ve sanki görev ve yetkilerini milletin aleyhine kullanan güvenlik güçlerinden bu milleti korumak için harekete geçtiler. Öyle bir algı, öyle bir kanaat oluşturulmaya çalışıldı ki, aslında bu operasyon millî iradeye yönelikti, engellenmesi lazımdı. Yandaş televizyon kanalları ve gazeteler de utanmadan bunu işledi, onlar da sebepleniyorlardı çünkü. Kaygılandıkları aslında zülfüyâr idi, yoksa vatandaşı için kaygılansa AKP, bugüne kadar yargıdaki bu kaos ve karmaşaya seyirci kalır mıydı?

Bu karda, kışta 100 küsur hâkim ve savcının, 3 bin kadar  polisin yerinden yurdundan edilip çocuklarının okullarından koparılması, aile bütünlüğünün ortadan kaldırılmasının milletin talebi olduğuna inanmamızı mı bekliyorsunuz? Mevzubahis Başbakan ve oğlu, mevzubahis bakan ve oğulları, bacanakları olunca 100 küsur hâkim ve savcıyı sağa, binlerce polisi sola yatırıp, adalete giden yol Bilal oğlan için yeniden dizayn edilmiştir. Şimdi “Şimdi ifade vermeye hazırım.” diyor. Gönlü oldu beyzademizin, hâkim ve savcı gönüllerine göre yeniden belirlendi.

Değerli milletvekilleri, hangi ülkede, başbakan -oğlu da olsa- bir kişiyi yargı önüne çıkarmamak için bu kadar çalışanı, bu kadar insanı gözden çıkarabilir? Meclisteki muhalefet partileri, HSYK Kanunu’nun hukuk devletinin temeline dinamit koyduğunu ifade ederken, çalmayı, çırpmayı meşru göstermek isteyen ve bu hırsızlıkları her şeye rağmen örtmeye çalışan “bazı AKP milletvekilleri” muhalefet partisi milletvekillerine saldırdı, tekme attı, yumruklarını konuşturdu. Sayın Başbakan “Eden bulur.” gibi bir laf etti. Yani, bu saldırgan vekillerini çağırıp “Genel Kurulun mehabetine, millî iradeye, saygıya yakışmıyor, partimizin prestijini de bozuyorsunuz, kendinize gelin.” diye uyarmak yerine, âdeta kendi saldırgan vekillerinin sırtını sıvazlayan bir yaklaşım sergiledi yani tahriklerin kapısını araladı Sayın Erdoğan. Muhalefet binlerce kez çağrıda bulunmuştu, “Ey AKP, bu kanun teklifini çekin. Bu, milletin hayrına değil.” dediğimiz hâlde ısrarla bu gerginliğin sürmesine seyirci kalındı. Ama, Sayın Başbakan ne zaman Brüksel’e gitti, orada bu teklifin Avrupa’nın hukuk değerlerine uygun olmadığı hususunda uyarıldı. Teklifi dondurdu yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde millî iradeyi oluşturan muhalefeti dikkate almadı, hassasiyetlerini yok saydı. Bir Avrupa Birliği komiseri Brüksel’de kaşlarını çattı ve Başbakan da “Pardon.” deyip çekti yasayı. Sormayacak mıyız Sayın Başbakan? Şayet, teklifin yanlış idiyse bugüne kadar niye ısrar ettin? Yok, doğru olduğunu düşünüyorsan Avrupa Birliği komiseri kaşlarını çattı diye niye vazgeçiyorsun? Millî iradeye saygı, milletin hukukuna sahip çıkmak böyle mi olur? Avrupa Birliği komiseri bu milletten daha mı büyük? Egemenlik hakkı hani kayıtsız, şartsız milletindi? Ne oldu egemenlik ezberinize? Sayın Başbakan, samimi değilsin, hiçbir mazeretin arkasına gizlenemez bu teslimiyetçiliğin. Sen de biliyorsun ki bu yasaya muhalefet eden bizler sonuna kadar haklıydık ama Brüksel’den gelen uyarıyı dinledin. Bu ülkeyi nasıl ve nerelerden yönettiğin hususunda bir kez daha suçüstü yakalandın.

Değerli AKP milletvekilleri, merak ediyorum, sizin bu ülkenin geleceğiyle ilgili bir planınız, programınız var mı? Yoksa “Başbakanın etrafındaki 10-15 kişi veya bürokratlar bizim adımıza düşünür, hazırlarlar tasarıyı, teklifi, Genel Kurula getirirler, biz de parmağımızı kaldırırız.” mı diyorsunuz? Sizlere hiç sorulmadan, fikrinize başvurulmadan bu yasaların önünüze getirilmesi sizi rahatsız etmiyor mu? Merak ediyorum, hadi muhalefeti dikkate almıyor da Sayın Başbakan, sizleri de mi dikkate almıyor?

Yeni bir çorba yasa daha getiriyorsunuz, resmen çorba. İçinde ilgili, ilgisiz her şey var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görev alanında mıdır kamu ihaleleri değerli milletvekilleri? Ne arıyor bu yasada? Kimlere hangi sözler verilip bu yasanın içine gizleniverdi? Yahut İnternet’te sizleri ve yaptıklarınızı sorgulayan, denetleyen halkımıza prangalar takmak demokrasinin neresinde yazıyor? Dünya nereye gidiyor ve siz nelerle uğraşıyorsunuz?

“Cuma, cumartesi, pazar çalışacağız.” diyorsunuz, geçen hafta da böyle demiştiniz, sonra cuma günü geldiniz “Dükkânı kapatıyoruz.” dediniz. Gerçekten ne yaptığınızın farkında mısınız ey AKP milletvekilleri? Rüzgâr önünde savrulan yapraklar gibi bir o yana bir bu yana savruluyorsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Kendi hukukunu koruyamayan milletvekilinin milletin hukukuna sahip çıkamayacağını söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/134) esas numaralı Kanun Teklifim, Başkanlığınızca komisyona havale edildiği tarihten itibaren kırk beş gün geçtiği hâlde ilgili komisyonca görüşülüp sonuçlandırılmamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 37’nci maddesi uyarınca kanun teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz ve talep ederim. 02/01/2012

                                                                               Umut Oran

                                                                               İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Umut Oran konuşacak.

Buyurun Sayın Oran. (CHP sıralarından alkışlar)

UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

2011 yılında yani iki buçuk yıl önce bir deprem yaşandı Van’da, acı bir deprem yaşandı. Bu deprem sebebiyle yaklaşık 644 yurttaşımız hayatını kaybetti, binlerce kişi de yaralandı. Bu hayatını kaybeden yurttaşlarımızın arasında toplam 68 öğretmenimiz vardı, bu öğretmenlerimizden 42’si aday öğretmen konumunda olan öğretmenlerimizdi. Öğretmenlerimiz hayatını kaybetti, aday öğretmenlerimiz hayatını kaybetti ve onların, özellikle aday öğretmenlerimizin ailelerine veya bakmakla yükümlü oldukları kişilere herhangi bir aylık veya herhangi bir katkı sağlanmadı. Yani, ortada bir mağduriyet var ve iki buçuk yıldır da bu mağduriyet giderilmedi.

Milletvekilleri olarak, yasama organı olarak bizlerin görevi mağduriyetleri gidermek, çözüm üretmek ve onların sorunlarına ortada bir irade ortaya koymak. Van depremi ayrı bir sorun, onun mağduriyetleri devam ediyor, ayrı bir konu yani orada iş yok hâlâ, aş yok orada, barınma sorunu var, su sorunu var, orada devam ediyor. Öğretmenlerin sorunu ayrı bir sorun, atanamayan öğretmenler ayrı bir sorun, aday öğretmenler ayrı bir sorun yani aynı zamanda bu, baktığınız zaman, tabii, bütün aday memurları da kapsayan bir sorun. Dolayısıyla, depremin etkileriyle beraber bu aday memurlarla ilgili hazırladığımız bu kanun teklifini sizlerin oylarına sunuyoruz ki bu mağduriyetler yaşanmasın. Tabii, bizim görevimiz sorun çözmek biraz önce de ifade ettiğim gibi. Bir deprem yaşandı, bir mağduriyet var.

Türkiye’de yine bir deprem yaşandı, özellikle 17 Aralıkta siyasi bir deprem yaşandı. Burada da ciddi mağduriyetler var, ortada bir yolsuzluk iddiası var, bir rüşvet iddiası var, dört bakan istifa etti ve baktığınız zaman, iddianamede yer aldı hep onlarla ilgili sorunlar ve baktığınız zaman, Başbakanın yakın çevresine kadar, kapsamına kadar dâhil edilen bir süreç var. Bu konuya derin derin girmiyorum ama bu, sonuçta hepimizi ilgilendiren bir konu. Yani, biraz evvel söylediğim gibi, yasama organı olarak bizim sorun çözmemiz lazım, çözüm üretmemiz lazım. Şimdi, Türkiye’de, baktığınız zaman ortada fiilen bir yargı sorunu var, ciddi bir şekilde bir polis sorunu var, bürokrasi sorunu var. Bunlar kilitlenmiş durumda şu anda. Yani, açıkçası, bir devlet krizi yaşanıyor şu anda. Ekonomi son derece kötü bir noktaya geldi, şu anda ekonomi uçurumun kenarında, eşiğinde. Halk son derece perişan. İşte, bu noktada -atanamayan memurlar gibi- yasama, yürütme, yargı; bizim bu noktalarda sorumluluklarımız var, bu sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekiyor. Özellikle, her zaman, bu kürsüye çıktığım zaman, arkamızda yazan yazıyı hatırlatıyorum: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Yani, burada yazan yazı “Egemenlik kayıtsız şartsız Millet Meclisinindir.” demiyor, “milletindir” diyor yani bizler onların adına burada görev yapıyoruz. Burada yazan yazı yine “Egemenlik kayıtsız şartsız Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ındır.” da demiyor. Dolayısıyla, bizim de olaylara bakış açımızda, olaylara çözüm getirme noktasında bu sorumlukta, bu bilinçte hareket etmemiz gerekiyor.

Şimdi, bu 17 Aralık deprem dedim. Burada, özellikle yasama, yürütmede, AKP milletvekillerine sesleniyorum, iki kere göz yumma var: Olaylara göz yumma var, olayların örtülmesine göz yumma var.

Bakın, Hazreti Muhammed bir hadisinde “Allah’ın laneti yönetimde rüşvet alan ve rüşvet veren üzerinde olsun.” der. Yine, Hazreti Muhammed “Kıyamet gününde Allah’ın en sevgilisi ve ona en yakın olan insan adil devlet yöneticisidir.” der. Yine, en çok gazap ettiği ve kendisinden uzak tuttuğu da zalim devlet yöneticisidir.

Sizleri zulümden ve zalimden yana değil, halktan ve haktan yana olmaya davet ediyorum. Bu kanun teklifini de sizlerin oylarınıza ve vicdanınıza bırakıyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesinin (2)’nci fıkrası uyarınca, söz şimdi Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’de.

Buyurun Sayın Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Umut Oran’ın Van’daki 42 öğretmenin esasen mağduriyetini işaret ederek aday memur statüsünde olan binlerce insanı ilgilendirdiğini düşünerek verdiği kanun teklifi esasen bir eşitsizliği gidermeyi hedefliyor ve Van’daki yıkıcı sonuçları da tamir edip Türkiye Büyük Millet Meclisini olumlu bir adım atmaya çağırıyor. Ama pek çok yasa tasarısında, önergede olduğu gibi bunda da, neticede, AKP’nin oylarıyla bu teklif reddedilecek ve bu görüşmeler sadece bizi izleyen Türk halkı yönünden bir anlam ifade edecek.

Şimdi, Van’daki aday memur 42 kişinin, ölen, yaşamını kaybeden, şehit olan 42 kişinin dramını anlatan bu kanun teklifi görüşülürken, o bölgenin genelinde AKP ne yapmış, onu biraz anlatmak istiyorum:

Üç yıl evvel meydana gelen Uludere katliamından dolayı gizli bir soruşturmada, Genelkurmay Başkanlığının emriyle 18’i çocuk 34 kişinin öldüğü ve bunun kaçınılmaz bir hata olarak savcı tarafından değerlendirilerek dosyanın kapatıldığı kısa bir zaman evvel ortaya çıktı.

Yine, Gezi eylemleri sırasında Diyarbakır Lice’de sadece karakol ve kalekol yapılmasını protesto ettiği için barışçıl bir gösterici olan Medeni Yıldırım büyük tüfeklerle karakoldan açılan ateşle öldürüldü ve bu soruşturma da gizli, şu ana kadar hiç kimseden ifade alınmış değil.

7 Aralıkta, yani yaklaşık kırk beş gün evvel, bir buçuk ay evvel Yüksekova’da amca yeğen olan İşbilirler -Mehmet Reşit ve Veysel İşbilir- yine provokatif bir ortamda, yine jandarmanın kurşunlarıyla öldürüldü, bu dosya da gizli, hiç kimseden şu ana kadar ifade alınmış değil.

Bu arada tuhaf bir şey oldu, Van’da, El Kaide’den iki ay hapiste yatmış olan, daha sonra beraat eden, bir cami imamı da olan vatandaş, geçtiğimiz pazar günü seçim propagandasına çıktı. Neredeyse büyük silahlar konuşacaktı ve büyük bir katliam olacaktı; güvenlik güçleri zar zor olaya müdahale ettiler ve hiç kimse yaşamını kaybetmeden, El Kaide’den yargılanmış olan AKP Van belediye başkan adayının seçim turu olaylı bir şekilde sona erdi.

Van’da depremzedelerin sorunlarının sürdüğü ve açlık grevini devam ettirdiği şu günlerde, yine, önemli bir şey daha oldu. Bölge genelinde AKP’nin nasıl bir siyaset izlediğini gösteren bir röportaj, Montrö’de bulunan PYD’nin sözcüsü Salih Müslim tarafından Hürriyet gazetesine verildi ve Hürriyet dün geniş şekilde Salih Müslim’ün görüşlerini aktardı. Bu Salih Müslim, sadece PYD sözcüsü ve “Rojava” denen bölgedeki yani Suriye’nin Kürtlerin yaşadığı bölgesindeki gelişmeleri ifade eden, temsil eden bir şahsiyet değil, son zamanlarda, AKP Hükûmeti tarafından da 2 kez resmî olarak Türkiye’ye davet edilmiş ve resmî olarak da Türkiye'nin tanıdığı bir politikacı durumunda.

Salih Müslim, dünkü röportajında, Katar’daki emirliğin Suriye’de süren savaşı finanse etmek için şu ana kadar 3 milyar dolar gönderdiğini ve AKP’nin, bu alışverişinden, bu terör, cihat ihracatı üzerinden komisyon aldığını söyledi. Yine, Salih Müslim, Suriye’de savaşan cihatçıların Türkiye’de Bolu Dağı’nda eğitim gördüğünü söyledi. Bunu hiç bilmiyorduk, dün öğrendik. Biz Bolu’daki dağları komando eğitimi için Türk ordusunun kullandığını bilirdik, meğerse El Kaide uzun zamandır orayı kendisine üs edinmiş durumda. Yine, selefi gruplara, Salih Müslim’in söylediğine göre, 1.500 kişilik yemek verecek ölçüde, Şanlıurfa’da tesisler var ve sınırın öte tarafına yemek servisi yapılıyor.

Bu “Zerrab” denen adam da sadece, iddialara göre, AKP’li Bakanlar Kuruluna rüşvet veren, rüşvetle iş yapan biri olmakla sınırlı değilmiş; meğerse, Amerika’nın Suudi Arabistan’daki Büyükelçisini bir lokantada öldürmek üzere, şu an yirmi beş yıl hapse çarptırılmış olan İranlı bir eylemciye –teröriste veya ne diyeceksek- 1,5 milyon dolar kendisine bağlı bir şirketten havale yapmış. Dolayısıyla, cihatçılarla, terörizmle bu kadar içli dışlı olan bir Hükûmetin Van’daki depremzedelerin sorunlarına alaka göstermemesinden doğal bir şey olamaz.

Çok teşekkür ederim, saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

 

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu  (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523)

 

BAŞKAN -  Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun  görüşmelerine başlıyoruz.

 

  4.-   Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524)(*)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, müsaadenizle bir hususu dile getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Gündeme almayı düşündüğümüz 524 sıra sayılı Tasarı, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda İç Tüzük’ün 35, 36 ve 37’nci maddeleri ihlal edilerek hazırlanmış ve bu husus 8 Ocak 2014 tarihi itibarıyla tarafımdan Komisyon üyesi olarak Meclis Başkanlık Divanına bildirilmiş olmasına rağmen tarafıma herhangi bir cevap verilmedi. Daha sonra, 21 Ocak 2014 tarihi itibarıyla, tarafıma neden cevap verilmediğine ilişkin ikinci dilekçeyi verdim Meclis Başkanlığına. Bugün itibarıyla, yani Komisyon görüşmeleri üzerinden yaklaşık iki hafta geçtikten sonra, Meclis Başkanlık Divanı Meclis Başkanı imzasıyla 28/01/2014 tarihi itibarıyla, bugün tarafıma bir cevap yazdı ve cevapta şu söyleniyor: “İlgili yazınızda da belirtildiği üzere, söz konusu kanun tasarısı ve teklifleri ile Komisyon Raporu 524 sıra sayısı olarak Başkanlığımızca bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun gündemine alındığı için yapılabilecek bir işlem yoktur.” Şimdi, tam üç hafta bir beklemeden söz ediyoruz. Daha alt komisyon çalışmaları esnasında Meclis Başkanlık Divanına bu husus bildirilmiş olmasına rağmen Meclis Başkanlık Divanı bir komisyon üyesi milletvekilinin itirazını dikkate almayıp, İç Tüzük’ün ilgili maddelerine aykırı hazırlanmış bu Torba Yasa Tasarısı’nı, ki teklif ve tasarı şeklinde ayrı gelip, daha sonra İç Tüzük’ün 35’inci maddesinde açıkça belirtildiği hâlde, “Komisyonlar kanun teklifleri görüşüldüğü esnada kanun teklif edemezler.” hususu ihlal edilerek, Komisyonun Başkanlık Divanı üyesi milletvekillerinin imzasıyla yaklaşık 60 madde ihdası yapılmıştır ve bu husus Meclis Başkanlığına bildirilmiş, Meclis Başkanlığı bu hususu da dikkate almamış.

Bize verilen cevapta diyor ki: “Ayrıca komisyon çalışmalarında riayet edilmesi gerektiği değerlendirilen hususlar, Başkanlığımızca 10/04/2012 tarihli ve 59530 sayılı Yazı’yla tüm ihtisas komisyonlarının başkanlıklarına bildirilmiştir.” Ne diyor bu yazıda, onu da sizinle paylaşayım Sayın Başkan…

BAŞKAN – İtirazınızın sonucu nedir Sayın Zozani?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Müsaade edin bitireyim Sayın Başkanım, dilekçelerimi dikkate almadınız Başkanlık Divanı olarak, bari burada itirazıma tahammül edin, rica ediyorum.

BAŞKAN – Tahammül meselesi değil Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bakın, “19/12/2005 tarihli Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’teki düzenlemelere ve kanun yapım ve tekniği alanında oluşmuş teamüllere dikkat edilmesi.” diyor.

Komisyondan Meclis Başkanlığına giden yazıda da şu ifade ediliyor. Bakın, bu ihlali dahi Meclis Başkanlığı dikkate almıyor. “2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’i dikkate almamız mecburiyet değildir.” diyor Komisyon.

Mevzuat burada, sözü edilen mevzuat da burada. 1’inci madde dikkate alınması gerektiğini ifade ediyor, 10’uncu madde hazırlanacak teklif ve tasarıların ne şekilde hazırlanacağını hükmediyor.

Bu kanun maddeleri, yönetmeliğe ve İç Tüzük’e aykırı düzenlenmiş bu Torba Tasarı’nın gündeme alınması İç Tüzük’ün ihlali demektir, bunu dikkate almanızı rica ediyorum.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 16.43

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

 

 

 

.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, görüşmelerine başladığımız 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Komisyondaki görüşmeleri sırasında İç Tüzük’e aykırı uygulamalar gerçekleştirildiği yönünde Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani’nin usul itirazı olmuştur. Sayın Zozani’nin Meclis Başkanlığına göndermiş olduğu iki ayrı yazı üzerine, Başkanlık, Plan ve Bütçe Komisyonundan konuyla ilgili bilgileri almış, yapılan değerlendirme sonrasında Sayın Zozani’ye Başkanlıkça yazılı cevap vermiştir. Başkanlıkça İç Tüzük’e uygun bulunarak bastırılıp dağıtılan ve Genel Kurul gündemine alınan tasarının görüşmelerine devam edilmesinde bir engel bulunmamaktadır. Ancak, konunun anlaşılması ve kanun tekniğine katkı anlamında bir usul tartışması açacağım.

Lehte ve aleyhte söz…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Aleyhte.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhte.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Lehte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, her gruba 1’er tane söz verin.

BAŞKAN – …tespitlerini alacağım.

Sayın Zozani aleyhte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Mehmet Günal efendim, hangisi olursa.

BAŞKAN – Sayın Mehmet Günal, lehte mi?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Aleyhte istedim, vermezseniz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Fark etmez efendim.

BAŞKAN – Süreyya Sadi Bilgiç lehte.

Sayın Akif Hamzaçebi, siz konuşacak mısınız?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Konuşacağım efendim, aleyhte.

BAŞKAN – Aleyhte.

Şimdi, ilk söz, tutumumuzun lehinde, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’te, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

 

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmelerine başlayacağımız Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve bazı kanunlarda değişiklik yapan kanuna başlamadan önce açılan usul tartışmasında lehte söz aldım.

Değerli arkadaşlar, bu konu defaatle, Sayın Başkanım, Komisyon çalışmaları esnasında da gündeme geldi ve bu tartışmalar yapıldı. O süreçte de Sayın Zozani’nin bu itirazları ve Meclis Başkanlığına bu konuda yapmış olduğu müracaatlar da bilgimiz dâhilinde. Ancak, gerek Komisyon olarak gerek Başkanlık Divanı olarak burada şu an sizin takınmış olduğunuz tutumun -lehte- doğru olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Zozani’nin -temel itirazı olan ki kendisi bunu Meclis Başkanlığına göndermiş olduğu dilekçede de belirtmiştir- ”Komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya reddedebilirler...” ifadesinde “veya” geçtiği için bunlar ayrı ayrı görüşülmek zorundadır gibi bir itirazı vardır. Ancak, bu İç Tüzük madde 35’in devamını okuduğumuzda “reddedebilirler”den sonra şu ifade gelmektedir: “…birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler.” Komisyonumuzda da Komisyonumuza havale edilmiş olan tasarının yanında bu tasarıyla ilişkili olan teklifler de birleştirilerek görüşmeleri yapılmıştır.

Burada bir diğer itiraz, kırk sekiz saatlik sürenin beklenilmemesine ilişkin yapılan itirazlardır. Ancak, Komisyonda, kırk sekiz saat bekleme meselesine de titizlikle uyularak, kırk sekiz saat süre beklenerek bu birleştirmeler tarafımızdan yapılmıştır.

Ve tutumunuzun lehinde söz aldığımı ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, aleyhte olmak üzere.

Süreniz üç dakikadır.

Buyurun Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bilgiç, Komisyon çalışmaları esnasındaki alışkanlığını burada da aynen sürdürdü. Cümlenin yarısından itibaren okumaya başlıyor ama bir önceki kısmını, cümleyi atlayarak okuyor. Çünkü kendisi de çok iyi biliyor ki yaptıkları işlem, Komisyonda gördürdükleri işlem İç Tüzük’ün 35’inci maddesine aykırıdır, ayrıca, İç Tüzük’ün 36’ncı maddesine de aykırıdır, ayrıca, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine de aykırıdır. Bunun dışında, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelik’in 10’uncu maddesine göre de aykırıdır.

Şimdi, bir: Komisyon üyeleri komisyon çalışmaları esnasında, teklif ve tasarı görüşülürken kanun teklifinde bulunmuşlardır. 35’inci maddede “Kanun teklifinde bulunamazlar.” diyor Sayın Başkan.

İki: Bu madde ihdasları tasarıda, kimi madde ihdasları tasarıda ilişiği olmadığı hâlde -kendilerinin de çok iyi bildikleri bir husustur bu- ilişik olmadığı, ilişkisi olmadığı hâlde ihdaslar yapılmıştır; bu ayrıca bir ihlaldir.

Biz bu ihlal uygulamasını 8 Ocak itibarıyla Meclis Başkanlığına bir yazıyla bildirdik. 21 Ocağa kadar Meclis Başkanlığı sessiz kaldı. 21 Ocakta ikinci yazıyı gönderdik. Bugün görüşmeleri yapıyoruz; Meclis Başkanlığından bize yazı geliyor: “Yapabileceğimiz bir şey yoktur.” Yirmi bir gün yatıyor Meclis Başkanı; yirmi birinci gün Meclis Genel Kurulu konuyu gündemine alacak, Meclis Başkanı hatırlıyor: “Artık iş işten geçmiştir. İhlal olmuşsa da olmuş, benim yapabileceğim bir şey yoktur.” O zaman Meclis Başkanına sorarlar: “Sen neyin başkanısın? Meclis çalışmalarını gözetlemeyeceksin, milletvekillerinin verdiği dilekçeleri dikkate almayacaksın; o zaman sen ne iş yapıyorsun?” Sorarlar. Yirmi gün bu yazı önünde duruyor Meclis Başkanının, niye cevap vermiyor? Niye Komisyon Başkanlığından, Başkanlık Divanından bu usulsüzlüğe ilişkin olarak bir talepte bulunmuyor, istemiyor Meclis Başkanı? Niye denetlemiyor? Bekliyor çünkü bu şekilde geçmesi gerekiyor.

Bir önemli husus daha söyleyeyim: Mevzuatta geçiyor -ki Komisyon diyor ki: “Mevzuat beni ilgilendirmiyor.” ancak mevzuatta geçiyor- diyor ki: “Komisyonun görüşeceği kanun maddelerinin ya da tekliflerinin, tasarıların etki analizinin çıkarılması şarttır.” 110’uncu maddeye bakın. Etki analizi olmaksızın bu maddeyi Komisyonun görüşmüş olması İç Tüzük ihlalidir. Etki analizini şart koşuyor mevzuat, “Görüş alacaksınız, etki analizini göreceksiniz.” diyor. Var mıydı birinizin elinde etki analizi? Yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu ihlallerin hepsinin olduğu bir ortamda siz bu torba tasarıyı görüşürseniz aynı usulsüzlüğe, İç Tüzük ihlaline ortak olmuş olursunuz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zozani.

Lehte olmak üzere Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, “lehte olmak üzere” dedi ama maalesef bunun lehinde olmak biraz zor görünüyor.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sen becerirsin Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Bilgiç’in, Sayın Başkan Vekilimizin hatırı var ama hakikaten çabalasak da lehte olma şansımız zor Sayın Başkan.

Yukarıda da söyledik, şimdi, bir kere, kanun yapma yöntemimizde yanlışlık var. “Böyle bir torba kanun garabeti” dedik, “ucube” dedik, “harar” dedik, size bir sürü şeyler söyledik. “Bir kulağınızdan girip bir kulağınızdan çıktı.” diyorlar ama maalesef bence birincisinden de girmiyor gibi. Arkadaşlar “Böyle siz konuşun, biz bildiğimizi yaparız.” diyorlar.

Şimdi, bakın, burada bu kadar kalın bir şey var. Sayın Bakan talihsiz bir şekilde başlamış oldu Bakanlığına. Kendisine pozitif ayrımcılık yaptık, hakikaten Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Meclis kapanmadan önce gelen şeyde de bazı maddelerini çıkarmıştık biliyorsunuz ama şimdi bunun içine her şey girmiş. Ya, aceleden olanı anlıyoruz da hadi, niye bize getiriyorsunuz? Bir aceleniz var İnternet’le ilgili, yasaklamayla ilgili. Plan ve Bütçe Komisyonuyla ne alakası var? Adalet Komisyonu ne iş yapar? Bilgi, Sanayi ve Teknoloji ne iş yapar?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Regülasyon…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani regülasyon da para yok, kuruluş yok, herhangi bir bütçeyi ilgilendiren bir şey yok.

Şimdi, Sayın Başkanım, lehinizde olmak için çaba sarf ediyorum, bakıyorum, burada Plan ve Bütçe Komisyonunun dışında komisyon raporu yok. Bu gelen tekliflerin çoğunda bir sürü -burada bakın üst yazıları var- alt komisyon var. Ya, hiç olmazsa biraz bekleseydiniz de ilgili komisyon, engellilerle ilgili, aile ve sosyal politikalarla ilgili Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu bunu bir görüşüp bize bir bilgi verseydi. Hadi buraya getirdiniz, İnternetle ilgili… En azından, o teknolojiyle ilgili Komisyon ile Adalet Komisyonu, bir alt komisyon olarak raporunu versin, bir görelim.  Yani, nedir bu böyle aceleyle getirdiğimiz şey, ben anlamadım? Birçok madde de yukarıda eklendi, tekrar bir teklif daha geldi. Sayın  Ünüvar bakıyor, onunkine henüz gelemedim çünkü daha bir sürü konu var, onların da teklifi geldi. Bunu da hadi birleştirelim. Ya, bir dakika, daha ne geldi, ne oldu derken…

Şimdi, böyle bir kanun yapma tekniği olmaz. Hepsi değerli arkadaşlarımız, geliyor, birleştiriyorlar ama onun yarısı zaten çıkmış, yarısını temmuzda çıkarmışız, geri kalanı zaten buranın içinde var. Böyle bir şey olmaz, bunlar çok önemli şeyler. Bir etki analizi yapılması için zaten derli toplu  bir şey olması lazım. İçinde yüz küsur tane madde tekrar gelir, onlarca kanunu ilgilendiren hükümler gelirse böyle bir torba kanun tekniği olmaz. Onun için, usul açısından zaten sadece bu kanuna ilişkin değil, bu tip kanun yapma tekniğe ilişkin Meclis Başkanlığının bu hususu gözden geçirmesi lazım. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ve Meclisin Kanunlar ve  Kararlar Dairesi olmak istemiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bunlar ayıklasın, ondan sonra gelsin diyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın  Günal.

Aleyhte olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.

Buyurun Sayın  Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada asıl tartışılması gereken konu, Hükûmetin torba yasa anlayışıdır. İstisnai olması gereken, acil hâllerde başvurulması gereken torba yasa anlayışı, maalesef artık geleneksel hâle dönüşmüştür, Hükûmet bu yola sık sık başvurmakta, birbiriyle ilgisiz birçok düzenlemeyi aynı tasarının veya teklifin içine dâhil ederek buraya getirip yasalaştırabilmektedir.

Görüştüğümüz tasarıda, İcra ve İflas Kanunu’ndan Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu’na, vergi kanunlarından Anadolu Ajansıyla ilgili kanuna, Kamu İhale Kanunu’na, otoyol özelleştirilmelerine kadar birbiriyle ilgisiz birçok konu bir araya getirilmiş, burada Genel Kurulun gündemine sokulmuştur. Böyle bir yasa tekniği, yapılan düzenlemelerin sağlığı, doğruluğu açısından büyük bir problem oluşturmaktadır. Birçok farklı komisyonda konuşulması gereken konu, bir başka, ilgisiz komisyonda konuşulabilmektedir.

Yine, bu tasarıda çok önemli bir düzenleme var. İnternet’e erişimin sınırlandırılması, onun sansürlenmesi yönünde yürütme organına yetki veren veya birtakım düzenlemeler yoluyla, görünüşte sektörün otosansürü diyebileceğimiz, gerçekte Hükûmetin kontrolünde yürüyecek olan birtakım sansür müesseseleri getirilmektedir. Elbette özel hayatın gizliliğinin korunması esastır, bu konuda herkese büyük görev düşmektedir ama bir hukuk devletinde olduğumuzu ve uluslararası anlaşmaların tarafı olduğumuzu, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği müktesebatının da bu konuda Türkiye’ye yükümlülükler yüklediğini unutmayalım.

Yine, bu tasarıda eksik olan bir düzenleme var. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 18’inci maddesine göre, kamu gelirlerini azaltacak ve kamu giderlerini artıracak düzenlemelerle ilgili olarak bir analiz tablosunun, mali etki tablosunun o tasarılara eklenmesi gerekir.

Yine, Anayasa’mıza göre, yılı içinde bütçe giderlerinde artış getirecek olan tasarıların görüşülmesi mümkün değildir.

Bütün bu hükümler ihlal edilerek bu tasarı burada konuşulmaktadır. Şüphesiz, tasarı içerisinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görev alanına giren, olumlu bulduğumuz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek verdiğimiz düzenlemeler var ama bakın, bu kadar olumlu, destek verdiğimiz ve süratle çıkabilecek düzenlemeleri engellerle karşılaşabilecek düzenlemelerin yanına koymak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına da biraz haksızlık olmaktadır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, yapılan usul tartışması neticesinde tutumumda bir değişiklik gerçekleşmedi.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 524 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın İzzet Çetin.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmelerine başlamakta olduğumuz 524 sıra sayılı torba kanunun tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce Sayın Zozani’nin yapmış olduğu usul itirazı yerden göğe kadar haklı bir itiraz. Her ne kadar AKP çoğunluğu bunu reddediyorsa da son yıllarda özellikle hem Meclis açıkken kanun hükmünde kararnamelerle ülke yönetmek hem de birbiriyle ilgisi olmayan kanunları -ya da kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapmayı- yan yana getirerek torba kanunlarla yasamanın özellikle yürütmenin tahakkümü altına girmesi kabul edilemez. AKP ve Başbakan, millî iradeyi kendi sayısal çoğunluğundan ibaret sayıyor ve torba kanunlarla her seferinde kendi rekorunu egale etme gibi bir hastalığa kapılmış. Bu da o hastalığın tezahürlerinden birisi olan bir kanun tasarısı mı diyeceğiz, teklifi mi diyeceğiz, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda şaşırdık. Birbiriyle ilgisi olmayan pek çok konunun sadece ana komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş olması zaten kanun yapma tekniğine bir kere baştan aykırı. Yani, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe Komisyonu dışındaki komisyonlara, Adalet Komisyonu, İçişleri Komisyonu; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu; Millî Savunma Komisyonu; Sağlık, Aile, Çalışma, Sosyal İşler Komisyonu; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu gibi vesair pek çok komisyona tali komisyon olarak havale edilmiş olmasına rağmen ya da havale ediliyor gibi yapılmış olmasına rağmen, AKP’li o komisyon başkanlarının, aylardan beri komisyonları toplanmadığı hâlde “İş yükümüzün yoğunluğu nedeniyle toplanamadık, görüş bildiremiyoruz.” şeklinde muhalefet partilerinin komisyon üyesi milletvekillerinin haberi olmadan cevap yazması, Meclisteki yasamanın ne kadar sakat olduğunu, yasama tekniğinden ne kadar uzak olduğunu; gerçekten, yasaların bir kanunda olması gereken özelliklerinin nasıl tahrip edildiğini, genellik, soyutluk ve nesnellik gibi niteliklerden nasıl yoksun bırakıldığını açıkça gösterebiliyor.

Değerli arkadaşlar, öngörülebilirlik, ulaşılabilirlik ve etkililik de gerçekten uygulama aşamasında yasalarda olması gereken özellikler. Eğer bir kanun tasarı ya da teklifi gelmiş ise… Biraz evvel yine arkadaşlar değindiler. Gerçekten, Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği’nin hem 10’uncu hem 17’nci maddelerine hem de İç Tüzük hükümlerine aykırı bir biçimde bu tasarı geldi. Yapılması gereken işler son derece açık. Karayollarını özelleştiriyorsunuz, bu konuda ne bir etki analizi yapılmış ne başka işlemler yapılmış ne komisyonlar kendi dallarında -teknik komisyonlar- görüş beyan etmiş. “Bizim çoğunluğumuz var; istediğimizi yaparız, istediğimizi komisyondan geçiririz.” gibi bir mantıkla gelen bir kanun teklifi.

Bakınız, değerli arkadaşlar, biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu günlerce görüştük, gece yarılarına kadar görüştük. Görüşmeler sırasında bile aynı konuda birden fazla iktidar partisi milletvekillerinin kanun teklifleri yasaya eklenirken tek önergeyle, muhalefet partisi gruplarına mensup milletvekillerinin bu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ilişkin vermiş oldukları kanun tekliflerinin pek çoğu hiç dikkate alınmadı, öneriler de dikkate alınmadı. Bu konuda, gerçekten, yapılması gerekenler yapılmadı. AKP'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetmeye kalkması ve de birbiriyle ilgilisi olmayan kanunları yan yana getirerek “çuval kanun”, “torba kanun” gibi kendine özgü, AKP’ye özgü bir kanun yapma tekniği uygulaması Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını zedelemekte, demokrasiyi gölgelemektedir. Buna, ne Büyük Millet Meclisi Başkanının hakkı vardır ne yetkisi vardır. Tam aksi, Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Çiçek’e düşen görev Meclis komisyonlarını çalıştırmaktır, çalışmaya davet etmektir. Bunlar yapılmamıştır.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ilişkin değişikliklere hep olumlu baktık. Ta, ilk, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasına da katkı verdik. Bugüne kadar getirdiği her yasa önerisine katkı yapmaya çalıştık. Çünkü, toplumumuzda dezavantajlı grupların bakımına ve onların topluma kazandırılmasına, çalışma yaşamına kazandırılmasına yönelik hepimizi ilgilendiren çalışmalar yapıldı, biz de onları destekledik ama engelli ve yaşlılara yönelik hizmetlerle ilgili yapılan değişikliklerle birlikte, hiç ilgisi olmayan 36 kanun ve 7 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapan bu tasarıda pek çok tuzaklar var. Bu tuzakların nedeni de çok açık, 17 Aralıkta ülkede bir altüst olunuş yaşanıyor. Başbakan ve kabinesindeki bazı bakanların yakınları ve çocuklarının yaptıkları ortaya çıkınca bir telaş başladı. Baktık ki, bu telaş içerisinde bir yandan toplumu baskıladıkları, korku imparatorluğunu egemen kıldıkları yetmiyormuş gibi, apar topar -biraz evvel Sayın Grup Başkan Vekilim de söyledi- İnternet ortamına ilişkin yeni sansür uygulamaları getiriliyor. Orada, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 15 madde içinde 1 tek maddeye katılıyoruz, o da… Hani daha evvel tartıştık “ekonomik suçlara ekonomik ceza” diye -yıllar önce- oradaki hapis cezalarının para cezasına çevrilmesi bölümüne biz de belki pozitif katkı yapabilirdik. Ama, AKP bunu ilgili bilim komisyonlarında, teknolojiyle ilgili komisyonlarda tartışmadan doğrudan doğruya hiç ilgisiz bir biçimde Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiği için usulüne uygun tartışma yapılmamıştır. O teknik konunun bu kanun tasarısı içinde görüşülmesi doğru değildir.

Değerli arkadaşlar, tabii, balık baştan kokar. Bakıyorsunuz, işte 17 Aralıkta altüst oluş yaşadık, bunu yaşıyoruz da. Bakanların çocukları, aile efratları yolsuzluğa, rüşvete bulaşır da kurumlardaki bürokratlar bulaşmaz mı?

Alın, bakın, tasarının içerisinde 4’üncü madde Anadolu Ajansıyla ilgili. Ne oluyor Anadolu Ajansında? Nedir Anadolu Ajansı? Ta, 57 sayılı Kanun’la… 1920’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk o günkü savaşa ya da İstiklal Savaşı’na girecek, hazırlanıyor, bir ajans olması lazım, bir genelgeyle ajans kurduruyor. 1925 yılında da kanunu çıkıyor, 20 bin lira sermayeli Anadolu Ajansı kurulmuş. E, sonra? Daha sonra, yıllar geçmiş, 2005 yılına geldiğimizde 6 sıfır atmışız TL’den, o 6 sıfır atılınca o 20 bin lira sermaye 2 kuruşa düşmüş, 2 kuruşluk sermaye 2005 yılında yapılan bir Genel Kurulla yeniden 19.999 lira 98 kuruş ilaveyle 20 bine iblağ edilmiş, tamamlanmış. E, sonra? Aynı yıl bir Genel Kurul daha yapıyorlar, sermayesi 50 bin liraya çıkartılmış. Hisselerine baktığınız zaman, bunun hisselerinin çok büyük bir bölümü, yüzde 47’si hazineye ait, kalan yüzde 11’i -rüçhan haklarının- belli, vatandaşlarda, yüzde 42’sinin kimde olduğu belli değil. Bunların bulunması gerekiyor. Aynı yıl yaptıkları Genel Kurulda Anadolu Ajansı diyor ki: “Bu yüzde 42’lik hisseleri biz toplayalım.” Sayın Genel Müdür, hiçbir hukuki işleme başvurmadan... Bizim medeni hukukumuzda eğer sahiplikler belli değilse, rüçhan hakkının kime ait olduğu belli değilse yapılması gereken işlem, gaiplik olayını yürütmek ve ona göre tamamladıktan sonra hazineye ya da hukuka uygun bir biçimde hisselere değer vermek. Böyle yapmıyorlar. Ne yapıyorlar? Genel Kuruldan sonra, yüzde 25,65’ini zatımuhterem, 12 bin 825 lira karşılığında, nominal değeri üzerinden adına geçiriyor ve kaydettiriyor, tescil ediyor. Daha sonra da  bir mektupla bunları hazineye devredeceğine ya da ona benzer bir işlem yaptırıyorlar.

Değerli arkadaşlar, yapılan işlem sakat. Şimdi, burada, bu işlemin yapılmasının bir tek nedeni var: Anadolu Ajansının çalışanları devlet memuru, malları kamu malı. Giderlerini Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne sözde bir hizmet karşılığı aldığı parayla yapıyor. E, “özel hukuk tüzel  kişisi” diye bunu biz, başta Sayıştay denetimi ve Kamu İhale Kurumunun denetimi olmak üzere her türlü denetimin  dışına çıkarıyoruz. Bu bir kere Anayasa’ya aykırı bir düzenleme. Her türlü denetimden uzak tutamazsınız. Kamu denetimine tabi olması gerekir, Sayıştay denetimine tabi olması gerekir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Patronu Genel Müdür.

İZZET ÇETİN (Devamla) – O bir kamu kurumu, kamu kuruluşu. Niye yapılıyor bu? Gözden kaçırılacak. Eğer özel hukuk  tüzel kişisi olursa belki göz yumulacak, Sayın Genel Müdür de herhâlde o hisselerin üzerine oturacak. Böyle bir şey kabul edilemez, değerli arkadaşlar.

Yine, değerli arkadaşlar, önemlilerden başlamak ve diğer önemlilere doğru gitmek istiyorum, pek çok konu var kanun tasarısı içerisinde. Kara yollarının özelleştirilmesine ilişkin, kara yolları dediğimiz: Otoyollar, köprüler ve otoyol üzerindeki tesisler.

Değerli arkadaşlar, gerçekten 110’uncu madde, bir baktığınız zaman zannedersiniz ki hani bundan birkaç ay önce Başbakan, Koç, Ülker ortaklığının, köprülerin 5,7 milyarlık ihalesini iptal ettikten sonra “5,7 milyara verirsek vatan haini oluruz.” demişti ya, benim “Helal olsun Başbakana.” demek geçmişti içimden. Anlıyorum ki işin içinde burada iş var. Şimdi, o zamanki satışta imtiyaz devlette kaldığı için mülkiyet devri söz konusu olmuyor, belli bir süre kullanım hakkını devrediyorsunuz ama şimdi getirdikleri tasarı Anayasa’ya tümden aykırı. Bu maddesi de aykırı olduğu için söylüyorum. Ne yapıyorlar? Yeni bir düzenlemeyle kara yollarını da bir şirket kurarak -güya adına “Devlete ait bir şirket.” diyorlar- otoyolları, tesisleri ve köprüleri oraya devredecekler, son hisse satışı yapılıncaya kadar o şirket halka arz yöntemiyle mülkiyet devri de içinde olacak şekilde satacak.

Değerli arkadaşlar, yol hakkı her vatandaş için kutsal bir haktır. Yol hakkı devredilemez. İmtiyaz hakkı ortadan kaldırılarak, şirket kurarak yapacağınız satış Anayasa’ya aykırıdır. Böyle bir satış yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Otoyollar ve köprüler kamunun ortak mülküdür, eğer kullanım hakkını devredecek olsanız bile onun mülkiyetinin devlette kalması gerekir. Üstelik, bu devirde, değerli arkadaşlar, otoyollar ve köprülerin üzerinde para kabinleri şirkete çalışacak; otoyolların, köprülerin, tesislerin bakım, onarım, tamirat işlerini hazine yapacak yani o kadar ballı bir devir ki. Şimdi, “5,7 milyar dolarlık devre satarsak vatan haini…” diyen Başbakana söylüyorum: Plan ve Bütçe Komisyonundaki başkan ve üyelerinizin büyük bir bölümü o tesislerin değerini küçük gösterebilmek için, bizi ikna için olabildiğince uğraştılar. Ya o arkadaşlar orada bizi ikna ederken gerçeği bilmiyorlar ya da bu konuda da sizin gizli bir ajandanız var. “Mülkiyetini devralamadıktan sonra ben o işletmeyi ne yapayım.” diye düşünmüş olabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, bir başka düzenleme, gerçekten, Kamu İhale Kurumuna ilişkin düzenleme. Kamu İhale Kurumuna ilişkin o düzenlemeye bir baktım değerli arkadaşlar, yürürlüğe girdiği 2003’ten… 2002’de çıktı bu kanun; AKP iktidar olduğunda, 2003’te 2, 2004’te 3, 2005’te 2, 2006’da 2, 2007’de 5, 2008’de 4, 2009 ve 2010’da 1’er, 2012’de 4, geçtiğimiz 2013’te 7 kez değiştirdiniz. Toplam 164 maddesi değiştirildi, şimdi, 11 madde daha değiştirilerek 175 maddesi değiştiriliyor. Bir iktidar, Kamu İhale Kurumunu her ihaleden önce değiştiriyorsa bunun altında ne aranır değerli arkadaşlar? Bakanlarınızın çocukları, Başbakanınızın oğlu ve damatları usulsüz iş yapıyor, haksız mal iktisap ediyor dediğimizde kızıyorsunuz ama bir İhale Kanunu’yla ne kadar da çok oynuyorsunuz, hiç mi dikkatinizi çekmiyor? Bu kabul edilebilir bir uygulama değil. Ayrıntılarına önergelerimizde arkadaşlarımız değinecek.

Değerli arkadaşlar, istisnalarına bir bakıyorum Kamu İhale Kurumu Kanunu’nun, 4734 sayılı Kanun’un, sadece istisnalar üç sayfayı geçti. Eskiden bu sadece 8 maddelik bir kanun ve istisnalar da 8 fıkradan ibaretti, şimdi, üç sayfayı geçti. Hemen hemen her ihalenin konusu olan kurum ya da o ihale konusu mal ve hizmet Kamu İhale Kanunu’nun dışına çıkarılıyor, yandaş, akraba, eş dost zengin olsun diye. Bu da AKP’nin bir başka uygulama biçimi.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel yine, grup başkan vekilim söyledi, gerçekten AKP iktidarları döneminde, bırakınız karşı görüş ve düşünceye, eleştiriye tahammülü, Başbakan bizzat, bitaraf olanın bertaraf olacağını kendi ağzından söyledi, ülkeye karabasan gibi çöktü korku imparatorluğu. Şimdi, bakıyoruz, medya ve görsel basın iyice baskılanmış. “Sosyal medya baş belası.” diyordu Başbakan, birkaç bin kişilik bir sosyal medya ordusu kurunca işlerin iyi gideceğini düşündü ve “Sosyal ağlarda güzel şeyler oluyor.” demişti ama bütün bunlar gelip geçici şeylermiş. 17 Aralıktan sonra yine, hemen hemen medya üzerinde, sosyal medya üzerindeki her türlü haberleşmeye sansür getirecek düzenlemeleri apar topar, bir oldubittiyle getirdiler, bu kanunun içine koydular.

Bu kanunda bir büyük gaf daha yapıldı değerli arkadaşlar, parantez içinde onu bir söyleyeyim. Bu geçtiğimiz haziran ayında biz burada bir torba kanun görüştük, kanun numarası zannediyorum 6495’ti. AKP kanun yapmada o kadar büyük gaflar yapıyor ki o kanunda yasalaşmış 26 kanun maddesini bu torba kanunun içine dercetmişlerdi. Arkadaşlar uyardılar, bir önergeyle 26 maddeyi Plan ve Bütçe Komisyonunda geri çektiler. Bunlar yasalaşmış, farkında bile değiller ne yaptıklarının.

Şimdi, burada da bir bakıyorum ben, sosyal medya ve İnternet üzerindeki bu konu teknik konu. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu işi anlayan, Bakan dâhil ya 1 kişi vardır ya 2 kişi vardır. Getirdik arkadaşlarımızı, dediler ki: “Temel hak ve özgürlüklere ilişkin, haberleşme hürriyetine ilişkin kısıtlamalarımız yüzünden Avrupa Birliği bize zılgıt çekti, yapmayın bunu. Teknik bir tartışmaya açın konuyu enine boyuna. Taraflarla, kullanıcılarla bir araya gelelim. Gerçekten bu konuda Türkiye'nin sağlıklı bir yasaya ihtiyacı var. Tartışalım enine boyuna, öyle kanun yapalım.” “Yok efendim, bizim çoğunluğumuz var, Başbakanımız böyle istedi, biz bu kanunu da böyle yaparız.”

Değerli arkadaşlar, gerçekten 17 Aralıktan sonra Başbakan bir yarma harekâtına girişti. Ne pahasına olursa olsun, eserek, gürleyerek ben bu işi yararsam kurtarırım; değilse, alnımdaki bu yafta benimle mezara kadar gidecek korkusu içinde. Korkunun ecele faydası yok. Yafta boynunuza yapıştı. Hiç olmazsa Türkiye'nin boynuna bu yaftayı yapıştırmayın, bağlattırmayın. Onun için, bu teknik konuyu taraflarla tartışarak, usulüne uygun, tekniğine uygun bir şekilde tartıştıktan sonra kanun hâline getirelim.

Değerli arkadaşlar, bir iki önemli konu da… Bir tanesi, gerçekten Anayasa’mızın 2’nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti devletini demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak tanımlıyor. Sosyal devlet demek, sosyal hukuk devleti demek yoksulunu, düşkününü, muhtacını, toplumumuzda dezavantajlı grupları kişilere muhtaç etmeden devlet şemsiyesi altında korumak, onları iş güç sahibi yapmak, insanca yaşayabilecekleri bir ortama eriştirmektir bir bakıma. Ama bakıyorsunuz, AKP Hükûmeti, özellikle hiçbir zaman yaşamlarında aktif iş gücü olamayacak zihinsel ve ruhsal engellilerin bakım, rehabilitasyon ve her türlü hizmetlerine ilişkin istihdamlarında giderleri İşsizlik Sigortası Fonu’nun üzerine yıkıyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Düzeltiyoruz, düzeltiyoruz, “Hazineye” diye düzeltiyoruz.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Bu İşsizlik Sigortası Fonu’nun -emekçilerin- görevi, devletin yapması gereken işleri yapması değil, onu sosyal devletin yapması doğru olandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) – Çalışma Bakanının haberi yok, Hükûmet üyelerinden bir kısmının haberi yok; böyle bir öneriyi, böyle bir konuyu yıkmak doğru değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Bir de Türkiye’deki 5 bin vakfa çağrı yapıyorum: Vakıf çalışanlarınızı devlet memuru olmak için AKP’ye, Hükûmete, Meclise müracaat ettirin. Vakıflarda çalışan elemanlar, hiçbir statüye tabi olmadan, sınava tabi olmadan devlet memurluğuna geçiriliyor, herkesi memur olmaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çetin, teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Geçtiğimiz pazar günü, İstanbul Esenyurt ilçe seçim koordinasyon merkezimizin açılışı sırasında alçakça bir saldırı sonucu şehit olan ülküdaşımız, güzel insan Cengiz Yücel Akyıldız’a Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesinin, yakınlarının ve tüm dava arkadaşlarımızın başı sağ olsun, yaralı arkadaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. AKP Hükûmetinden menfur saldırıyı yapan katilleri, alçakları, kahpeleri bir an önce ortaya çıkarmasını bekliyoruz .

Değerli milletvekilleri, 43 ayrı kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapan bu tasarı konu ve amaç bütünlüğü olmayan birçok konuda düzenlemeler içermektedir. Konu itibarıyla aralarında bağlantı bulunmayan birden fazla mevzuatta düzenleme yapılması Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’e aykırı olup yine bu yönetmeliğe göre tasarılar için zorunlu olan düzenleyici etki analizi de hazırlanmamıştır. Keza, 5018 sayılı Kanun uyarınca tasarıya eklenmesi gereken, tasarının getireceği mali yükün hesabı da yoktur. Tasarıda yer alan ve başka komisyonların görev ve uzmanlık alanına giren düzenlemeler ilgili komisyonlarda görüşülmeyerek İç Tüzük hükümleri de ihlal edilmiştir. Torba kanun olarak nitelenen ve AKP döneminde yaygınlaşan bu türlü yasa yapım tarzı hukuki güvenlik ilkesini, dahası, hukukun kendisini altüst etmiş bulunmaktadır. AKP zihniyeti, yasama işlerini iyice sulandırmış olup ne kural tanımakta ne Anaysa dinlemekte ne kanunlara uymakta ne de tüzük ve yönetmelikleri dikkate almaktadır, hukuk kurallarını bir bir çiğneyip geçmekte hiçbir beis görmemektedir.

AKP Hükûmeti yargı kararlarını da takmamaktadır. Karayollarında “taşeron işçisi” adıyla çalıştırılan işçilerin açtıkları davalar sonucu yargı bu işçilerin işe başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel Müdürlüğü işçisi olduğuna karar vermiştir, Yargıtay da bu kararı onamıştır ancak AKP Hükûmeti iki buçuk yıldır bu yargı kararlarını uygulamamaktadır. Davayı kazanmalarına ve Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığına müracaat etmelerine rağmen, kadroya alınmamışlardır. Karayollarında çalışan taşeron işçileri geçtiğimiz günlerde “Adaleti arıyoruz.” çağrısıyla bütün illerde eylem yapmıştır. İşçiler ekmeğinin peşindedir, haklarının peşindedir. AKP Hükûmeti yargı kararlarına saygı göstermeli ve gereğini yerine getirmelidir. İşçilerin yasal, haklı ve meşru hakları bir an önce verilmelidir. Davayı kazanmış işçilerin hâlen taşeron işçisi olarak çalıştırılmaları suçtur. AKP Hükûmeti iki buçuk yıldır yargı kararlarını çiğnemekte, açıkça suç işlemektedir. Taşeron işçiler kıdem tazminat haklarına halel getirilmeden behemehal ve derhâl kadrolara atanmalıdır.

Görüşmekte olduğumuz tasarıda her konu varken çalışma hayatının en temel sorunu hâline gelen taşeron işçilikle ilgili hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. AKP Hükûmeti, taşeron işçileri hep oyalamakta hem de sürekli aldatmaktadır. Taşeron işçilerin yıllık ücretli izni, fazla mesai ücreti, ek ödemesi, banka promosyonu, kıdem tazminatı, iş güvencesi, iş garantisi, örgütlenme hakkı ve sendikal hakları yoktur. Taşeron işçilerin maaşları da düzenli verilmemekte, hakları gasp edilmektedir. AKP Hükûmeti bu sömürüye, bu soyguna açıkça göz yummaktadır. Bir tarafta ayakkabı kutularında milyon dolarlar saklanırken diğer tarafta işçiler kölelik düzenine mahkûm edilmiştir. Bir tarafta evlerdeki para kasalarına milyon dolarlar istiflenirken diğer tarafta işçiler çocuklarının cebine bir simit parası bile koyamamaktadır. Taşeron işçilerin her geçen gün artan sorunları artık çözüme kavuşturulmalı, çalışma şartları ve ücretleri acilen iyileştirilmelidir. Bu sömürü düzeni artık sona ermelidir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının adı “Aile ve Sosyal Politikalar” diye başlamakla birlikte, ne aileyle ne de sosyal politikalarla hiç ilgisi olmayan birçok konuda düzenlemeler içermektedir. Bu tasarıda 125 madde var ama emeklilikte yaşı bekleyenlerle ilgili, emeklilikte prim gün sayısı yetmeyenlerle ilgili bir madde yoktur. Bu vatandaşlarımız yıllardır haklarını aramakta, sorunlarına çözüm beklemektedir. Emeklilikte yaşı bekleyen ya da emekli olabilmek için prim gün sayısını doldurma imkânı olmayan vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetleri giderecek bir düzenleme mutlaka yapılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi bu sorunun çözüme kavuşturulması için gerekli desteği ve katkıyı vermeye hazırdır.

Yine, bu tasarıda 125 madde var ama nakliyeci esnafımızın yaşadığı sorunlara çözüm getirecek bir madde yoktur. Nakliyeciler bugün birçok ilimizde, dört günlük kontak kapatma eylemi başlatmışlardır. Sorunlarına çözüm bekleyen nakliyeciler, sonuç alınmazsa eylemi on beş güne çıkarma kararı almışlardır. Bu süre zarfında, İstanbul’un meyve sebze ihtiyacı nasıl karşılanacak, olası fiyat artışları nasıl önlenecektir? Hükûmet bu soruna duyarsız kalmamalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak nakliyecimizin her zaman yanındayız. Yaşanmakta olan sorunun çözüme kavuşturulması için de her türlü desteği vermeye hazırız. Nakliyeci yük değil, dert taşıyor. Pahalı mazot, yüksek vergiler, istenen bin bir çeşit belgeler ve iş yokluğu nakliyecileri canından bezdirmiştir. İşsizlikten çoğu çalışamıyor. AKP Hükûmeti, gemicikleri, yatları, uçakları olanlara vergisiz mazot veriyor; kamyoncuyu, taksiciyi, dolmuşçuyu görmediği gibi, onlara acımasızca trafik cezaları kesiyor.

Yine, bu tasarıda 125 madde var ama iş yerinin kirasını ve vergilerini ödeyemez duruma düşen, emekli aylığından yıllardır sosyal güvenlik destek primi kesintisi yapılmadı diye çıkarılan yüklü miktardaki borçları nasıl ödeyeceğim diye kara kara düşünen esnaf ve sanatkârımıza yönelik bir madde de yoktur. İş yeri açan, katma değer yaratan, gençlere iş imkânı sağlayan esnaf, ödüllendirilmesi gerekirken cezalandırılmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak esnaf ve sanatkârın emekli aylığından prim kesilmemesini ve çıkarılmış borçların da silinmesini istiyoruz.

Yine, bu tasarıda 125 madde var ama sürekli zam yapılan mazot ve gübre fiyatlarına yetişemeyen, ürünü para etmeyen, elektrik borçlarını ödeyemeyen çiftçimizin dertlerine derman olacak bir madde de yok. Çiftçimizin temel sorunu mazot, gübre, elektrik, tohum, ilaç, yem fiyatlarının çok pahalı olmasıdır. AKP döneminde çiftçinin girdi fiyatlarında 4-5 kat artış olurken ürün fiyatlarındaki artış bunun çok altında kalmıştır. Çiftçi zarar etmektedir. Çiftçimize mutlaka ucuz girdi alma imkânı verilmelidir. Bunun için, başta mazot ve gübre olmak üzere temel girdilerinden alınan vergiler kaldırılmalı, teşvikler artırılmalı, elektrik borçları mutlaka yeniden yapılandırılmalıdır. Altın, elmas, pırlanta gibi kıymetli taş ve madenlerden KDV alınmazken, bir de, ÖTV de alınmamasını öngören AKP Hükûmeti çiftçimizi hiç düşünmemektedir. Hükûmet tasarısındaki kıymetli taş ve madenlerle ilgili istisna maddesi komisyonda çıkarılmıştır.

Tasarıda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görev alanına giren onlarca maddede yapılan düzenlemeler yoksul vatandaşımıza umut vermemekte, muhtaç olduğu için 65 yaş aylığı alan 800 binin üzerindeki yaşlılarımızın, 550 bin civarındaki engellilerimizin aylıklarında 5 kuruş dahi artış getirmemektedir.

Tasarıda engellilere yönelik genel tanımlar, genel esaslar ve ilkelere yönelik düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak, Türkiye’de engelli bilinci oluşturma noktasında Hükûmetin bir eylem planı yoktur. Ülkemizde yaklaşık 8,5 milyon engelli vatandaşımız eğitimden sağlığa, istihdamdan ulaşıma kadar her alanda onlarca sorun yaşamaktadır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sorumluluk alanındaki engellilerin bugünkü sayısını, engel durumunu, eğitim, sağlık ve istihdam durumunu bilmemektedir. Türkiye’deki engellilerin belirlenmesiyle ilgili en son çalışma, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 57’nci Hükûmet döneminde yapılan Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 çalışmasıdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca yapılan tüm açıklamalarda 2002 yılında yapılmış bu araştırma sonuçları kullanılmaktadır.

Engellilerin en önemli sorunlarından biri işsizliktir. Engellilere yönelik istihdam politikaları büyük ölçüde kota tekniğine dayanmaktadır. Kamudaki kotaya Hükûmetin kendisi uymamaktadır. Ayrıca, istihdam öncesi engellilerin korunması hep ihmal edilmektedir. Devlet Personel Başkanlığının Haziran 2013 verilerine göre, diğer kamu kurumları bir yana, engelli memurların istihdamından sorumlu olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığında dahi boş durumda engelli memur kontenjanı bulunmaktadır.

Mevcut mevzuatımızda  “muhtaç” diye yapılan tanımlama, tasarıyla “ihtiyacı bulunan” şekline dönüştürülmektedir. Ama ihtiyacı bulunanları bu durumdan kurtarmaya dönük bir politika izlenmemektedir.

Türkiye AKP döneminde gelir ve yaşam koşulları açısından gün geçtikçe kötüye giden bir ülke görüntüsü vermektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2012 Sosyal Yardım İstatistikleri Bülteni’ne göre, yoksulluk envanteri olarak ifade edilen Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemi’nde 6,3 milyon hane ve bu hanelerde yaşayan 23 milyon kişi yer almaktadır. Aynı bültene göre, genel sağlık sigortası uygulaması kapsamında yapılan gelir testi sonucu elde edilen bilgilere göre, 4 Ocak 2013 tarihi itibarıyla ülkemizde kişi başına net geliri asgari ücretin üçte 1’inin altında olan hane sayısı 2,5 milyon, kişi sayısı 10 milyon 400 bindir. Bakanlık bu verileri altı ayda bir yayınlarken yoksul sayısındaki artış gözünü korkutmuş olacak ki şimdi İnternet sitesinden bile kaldırmıştır.

Yine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 10.578 hanede 2011 yılında yüz yüze yaptırdığı Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması’nın Şubat 2013’te İnternet’te yayınlanmasıyla beraber, ülkemizdeki ailelerin gelir dağılımının içler acısı hâline dair önemli tespitler de ortaya çıkmıştır. Araştırmadan çıkan veriler, Türkiye’deki hanelerin yüzde 61,2’sinin ayda 1.200 lira ve altında gelirle hayatta kalmaya çalıştığını gözler önüne sermektedir. Hanelerin yüzde 78,5’u ise 1.900 lira ve altında gelirle geçinmeye çalışmaktadır.

Türkiye’de gerçek hane geliri ve gelir dağılımı konusunda iktidar kendi yaptırdığı araştırmayla kendi yalanını ortaya çıkarmıştır. AKP Hükûmeti gelir artırıcı ve gelir adaletini sağlamaya yönelik politikalar geliştirmek yerine gerçek veriler üzerinden yaptığı çalışma ve araştırmalardan çıkan vahim tabloyu örtbas etmekle uğraşmaktadır. Bu gelir testleri ve araştırmanın ortaya çıkardığı çarpıcı sonuç, AKP Hükûmetinin “Kişi başına düşen geliri 10.500 dolara çıkardık.” söyleminin milletimizin geniş kesimleri için hiçbir şey ifade etmediğidir. Bu durum bir türkümüzün sözlerini hatırlatmaktadır: “AKP Hükûmetinin aslı yok ekonomisinde kişi başına 10.500 dolar gelir var, herkes başının çaresine baksın, AKP zihniyetinin saltanatı var.”

Değerli milletvekilleri, AKP döneminde en çok değişiklik yapılan yasaların başında Kamu İhale Kanunu gelmektedir. Bugüne kadar kamu ihale sisteminden kaçışa, hak arama hürriyetini engellemeye ve ihalelerde keyfî uygulamalar yapılmasına imkân sağlayan birçok düzenleme yapılmıştır öyle ki Kamu İhale Kanunu’nun istisnaları düzenleyen maddesine eklenen fıkraların numarası bu tasarıyla “u” harfine gelmiş olup alfabedeki harflerin yetersiz kaldığı görülmektedir. Ayrıca, başta TOKİ, yap işlet devret, yap kirala devret gibi milyarlarca liralık ihaleler için Kamu İhale Kanunu’nu devre dışı bırakan yasal düzenlemeler yapılmıştır. On bir yılda diğer kanunlarda yapılan düzenlemelerle birlikte kamu ihale sistemini devre dışı bırakan düzenleme sayısı 60’ı geçmiştir.

Tasarıyla getirilen düzenlemeler, ihalelerde tekliflerin neye göre değerlendirileceğiyle ilgili şüpheleri artırmakta, ihaleler üzerindeki şaibelerin artmasına neden olacak aşırı düşük tekliflerle ilgili ihaleler arasında farklı uygulamalara yol açabilecek nitelik taşımaktadır. İhalelerin hesaplanan sınır değerinin altında teklif veren isteklilerden biri üzerinde bırakılması hâlinde yaklaşık maliyetin yüzde 15’ine kadar kesin teminat alınabilmesi öngörülmektedir. Teminat miktarının hangi ihaleye veya kime göre artırılacağına nasıl karar verilecektir? Bu düzenleme objektif olmayan uygulamalara ve eşitsizliğe yol açacaktır.

İtirazen şikâyet başvuru bedelleri genel olarak 3 katına yükseltilmektedir. İtirazen şikâyet başvurularındaki ücret artırılarak hak arama maddi olarak engellenmektedir. Birden fazla idarenin ortak ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik mal ve hizmet alımları ile bakım ve onarım işlerinde bir üst limit ve iş sayısında sınır olmaksızın ihalelerin birleştirilebilmesi kötüye kullanılabilecek bir nitelik taşımaktadır. Bu şekilde tek ihaleyle milyar dolarlık işlerin yandaşlara verilmesinin önü açılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti yolsuzluklarla mücadele etmediği gibi, yolsuzluklarının önünü açacak düzenlemeler yapmıştır. Kamu ihalelerinde saydamlık, rekabet, eşit muamele, güvenilirlik, kamuoyu denetimi ve kaynakların verimli kullanılması temel ilkelerini rafa kaldırmıştır. Kamu ihale sisteminde keyfîliği, rüşveti, yolsuzluğu, eş, dost, yandaş kayırmayı önlemek amacıyla kurulan barikatların çoğu kaldırılmıştır. Bu düzenlemeleri pervasızca ve fütursuzca yapan AKP zihniyeti şimdi de ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları konusunda feryadı figan etmektedir. Kendilerini dokunulmaz addedenler, kendilerinden hiç hesap sorulmayacağı zannına kapılanlar şimdi panikatak olmuşlar, yolsuzluk ve rüşvet iddialarını örtbas etme gayretine düşmüşlerdir. Ayakkabı kutularında ve evdeki para kasalarında bulunan milyon dolarlarla ilgili, başlangıçta, imam-hatip okulu, üniversite yaptırmak için alınan bağışlar, satılan villanın parası gibi inandırıcılığı olmayan gerekçelere sığınanlar, şimdi dış mihraklar, çete, örgüt işi diyerek rüşvet ve yolsuzluk iddialarını gölgeleme çabası içine girmişlerdir. Hani ayakkabı kutularında saklanan milyon dolarlar imam-hatip okulu, üniversite yapmak için alınan bağışlardı? Hani para kasalarında saklanan milyon dolarlar satılan villanın parasıydı? Ne oldu, bunlardan hiç bahsetmez oldunuz?

Operasyon kapsamında ortaya çıkan Sayın Başbakanın, bakanların ve çocuklarının telefon görüşme kayıtları ve görüntüler rüşvet, yolsuzluk ve nüfuz ticareti yapıldığını göstermiyor mu? AKP Hükûmetinin 4 bakanı rüşvet ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle görevden alınmadı mı? “Dosyadaki imar planları Başbakanın onayıyla yapılmıştır. Başbakanın istifa etmesi gerekir.” diyen bu Hükûmetin görevden alınan bir bakanı değil mi? Bunlar, aslında, birer itiraf mahiyetindedir ve inkâr edilememektedir. Dış mihrak, çete, örgüt, paralel yapı, darbe suçlamaları ve belirli kesimlere yönelik nefret söylemleri bu iddiaları örtemeyecektir. Hükûmet, hırsızların değil hırsızları yakalayanların peşine düşmüştür. Rüşvet ve yolsuzluk iddialarını kapatabilmek için suçlu telaşıyla adli kolluk yönetmeliğini değiştirmeye, HSYK  Kanunu’nu değiştirmeye, başsavcıları tehdit etmeye, savcıların taleplerini yerine getirmemeye, mahkeme kararlarını uygulamama, yargıda ve emniyet teşkilatında kıyım yapma gibi yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldıran, hukuku katleden çalışmalar yapmıştır. Bu tasarıda da İnternet kullanımında bireysel hak ve özgürlüklere yönelik ciddi kısıtlamalar getirilmektedir. Telekomünikasyon İletişim Başkanının emriyle sitelerin erişime kapatılması düzenlemesi haberleşme hürriyetini ciddi anlamda ihlal etmektedir. Esasen, AKP zihniyetini çökertecek görüntülerin, yolsuzluk ve rüşvet belgelerinin İnternet’te dolaşımı engellenmek istenmektedir. Ama ne yaparsanız yapın rüşvet ve yolsuzluk iddialarını örtbas edemeyeceksiniz. Zira, hesap vermekten, yargıdan münezzeh değilsiniz. Hesap vermekten asla kurtulamayacaksınız, yargıdan asla kaçamayacaksınız.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi adına Sayın Adil Zozani konuşacak.

Buyurunuz Zozani. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, torba yasa tasarısı üzerine grubumuzun görüşlerini sizlerle paylaşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yine, İç Tüzük ihlalleriyle başlayacağım. Devamlı da maddelerle ilgili olarak, içeriğe ilişkin olarak da görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım.

Sayın Başkan, bakın, bu, sizin basıp bize gönderdiğiniz 524 sıra sayılı Tasarı. Bu da, bu dosyadakiler de Komisyon çalışmaları esnasında -alt komisyon ve üst Komisyon çalışmaları esnasında- AKP’li Komisyon üyeleri ki bu önergelerin büyük çoğunluğu Komisyon Divan üyesi milletvekili arkadaşlarımızın imzasıyla verilmiş madde ihdaslarıydı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bilgiç’in mi?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Evet, ağırlıklı…

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Bilgiç’in de var, Sayın Demiröz’ün de var, Sayın Bağcı’nın da var.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Divan üyesi değil.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, demin de ifade ettim, bakın, İç Tüzük ihlaline ilişkin olarak ibretiâlem olabilecek bir uygulamayı sizinle paylaşacağım: Komisyon çalışmaları esnasında biz madde ihdasına karşı çıkıp madde ihdası yoluyla daha fazla madde eklenemeyeceğini gördükten sonra Komisyon Başkanlık Divanı bu defa İç Tüzük’ü arkadan dolanarak, çok açık ifade ediyorum, İç Tüzük’ü dolanarak yeni bir yöntem icat etti. 23 maddelik bir teklif getirildi Komisyona, yalnız 23 maddeyi görüşmedik, sadece 1 maddeyi görüştük, diğer 22 madde neydi? Diğer 22 madde de, mevcut tasarıdaki maddeler olduğu gibi “copy paste” yapıldı, buna iliştirildi öyle getirildi bizim gündemimize. Sonra, bir önergeyle 22 maddeyi geri çektiler, biz 1 maddeyi buraya ilave etmek durumunda kaldık. Şimdi, bunun adını siz koyun, hile mi dersiniz, İç Tüzük’ü, kanunları dolanmak mı dersiniz, ne derseniz deyin ve biz bu durumu Meclis Başkanlığına bildiriyoruz, İç Tüzük yerle bir edildi, İç Tüzük kalbura çevrildi, delik deşik edildi, ihlal ediliyor, buna müdahale edin diyoruz. Ne zaman yapıyoruz? Üst Komisyon çalışmalarının yapıldığı birinci günde yapıyoruz yani daha biz maddeleri görüşmemişiz, geneli üzerinde Komisyonda değerlendirmeler yapıyoruz, görüşmeler yapıyoruz. Meclis Başkanı  bekliyor, 21’inde yani on beş gün sonra tekrar “Size başvuruda bulunmuştuk Sayın Meclis Başkanı, bize niye cevap vermedin?” diyoruz, Meclis Başkanı gene bekliyor. Tasarı basılıyor, Meclis gündemine havale ediliyor sonra, bugün bana cevap geliyor, matbu bir cevap geliyor. Matbu cevapta da diyor ki: “Tasarı Meclis gündemine sevk edildiği için yapabileceğim bir şey kalmadı.” O zaman istifa etsin; Meclis çalışmalarını koordine edemeyen, Meclis çalışmalarını, Meclis gündemini takip edemeyen bir Meclis Başkanının Meclis Başkanlığını yapması hak değildir, derhâl istifa etmesi gerekir. Meclis Başkanın bu uygulamadan sonra istifası gerekir. Meclis İçtüzüğü’nü gözetmeyen Meclis Başkanının artık Meclis Başkanlığı yapabilir durumu yoktur, istifa etmesi gerekir, yapabileceği en doğru iş budur. Yoksa, biz şöyle ifade ederiz Meclis Başkanını: “Artık Meclis Başkanı değil, Meclisteki Park ve Bahçe Müdürlüğünü ancak yapabilir.” Böyle bir sıfatla devam ediyorsa kendi bileceği iştir. Bir milletvekilinin itirazını bu kadar ciddiyetsiz ele almak, bu kadar ciddiyetsiz yaklaşmak Meclis Başkanının yapacağı iş değildir.

Sizden de demin bir şey bekledik, bu Meclis tarihine geçecek bir uygulama bekledik, bu yanlışa “Dur.” diyebilecek bir tutum bekledik. Evet, siz bugün Meclis tarihine geçebilecek bir uygulamaya imza atabilirdiniz, böyle bir karar alabilirdiniz. “Hayır, ben Meclis İçtüzüğü’nün bu kadar delinmesini, kalbura çevrilmesini içime sindiremiyorum, komisyonlar kendi işleriyle uğraşmalıdır.” deyip bunu görüşmeden geri çekmeniz gerekirdi. Bunu yapabilirdiniz, bunu yapabilirdiniz, yapmadınız, alışılagelmiş uygulamaya siz de boyun eğdiniz. Böylesi usulsüz bir teamül, teamül olamaz. İç Tüzük’ün delinmesi, İç Tüzük’ün ihlal edilmesi Meclis çalışmaları esnasında teamüle dönüştürüldü. Bunu da sizler yaptınız. Dolayısıyla, ben bugünden itibaren bu İç Tüzük’ü size iade ediyorum. Artık bu İç Tüzük’ün hiçbir işe yaramadığını, hükmünün olmadığını ifade ediyorum -benim kendi açımdan- ve konuşmamın sonunda bu İç Tüzük’ü size iade ediyorum çünkü üç yıllık Parlamenterlik çalışmalarım esnasında gördüğüm şu: Burada uygulanmayan tek şey var, İç Tüzük’tür. Meclis bir İç Tüzük’e göre çalışır. “Uygulamalarını, çalışmalarını İç Tüzük’e göre yapar.”  hükmü var ama bu hüküm, hükümsüzdür. Dolayısıyla, bu İç Tüzük artık işime yaramıyor. Tekrar tekrar okumanın bir anlamı yok, size iade edeceğim Sayın Başkan.

Tasarının içeriğine gelince, birçok boyutuyla karşı çıktığımız, yanlış bulduğumuz maddeler var, burada. Hem alt komisyon çalışmaları esnasında hem üst komisyon çalışmaları esnasında dillendirdik fakat maalesef bizi dinleyen olmadı, itirazları ciddiye alan olmadı.

Bakın, bir kanun maddesi var burada, değişiklik yapılıyor. Karayolları Yüksek Kurulu’nun toplantı süresine ilişkin olarak bir değişiklik var, burada. Gerekçesi ne olsa gerek biliyor musunuz? İlgili bakanlık bürokratı komisyon çalışmaları esnasında, alt komisyon çalışmaları esnasında bu maddenin değiştirilmesinin gerekçesini bizimle şu şekilde paylaşıyor.  Diyor ki: “Efendim, bu Kurul’a Sayın Başbakan Başkanlık ediyor. Sayın Başbakanın yoğun programından dolayı Kurul altı aydan bir toplanamıyor. Dolayısıyla biz bu toplantı süresini yılda bire çıkarmak durumundayız.” Mübalağa etmiyorum, ilave hiçbir şey ifade etmiyorum, olduğu gibi bürokratın ifadesini, ifade ediyorum. Şimdi, Başbakanın ya da bir bakanın çalışma programına göre kanun yapılır mı, kanunda düzenleme yapılabilir mi? Aklıselim düşünen herkes yok der ama burada aklıselim yok ki. Aynen de Sayın Başbakanın çalışma programına uyarlanmış bir kanun maddesi getiriliyor, gerekçe de bize bu şekilde ifade ediliyor. İtiraz ediyoruz, diyoruz ki: “Mademki Sayın Başbakan yoğun programından dolayı katılamıyor. O zaman gelin, biz size yol gösterelim, şu şekilde düzenleyelim.” Dedik ki: “Sayın Başbakanın atayacağı bir Başbakan yardımcısı başkanlığında da toplanabilir olsun.” Kabul ettirdiğimiz maddelerden bir tanesi budur yani bu düzenlemeyi yaptılar.

Anadolu Ajansıyla ilgili, değerli vekillerimiz ifade ettiler, çokça tartıştığımız maddelerden bir tanesidir. Neye ihtiyaç duyuyorsunuz, buraya getiriyorsunuz, ne işi var bizim tasarıda, anlamış değiliz. Bir düzenleme yapılıyor, kimin lehine bir düzenleme, anlamış değiliz ama kamunun lehine bir düzenleme olmadığı apaçık ortadadır. Bitti burada… Kime ne imkân ne olanak sağlıyorsunuz, artık sorgulama konusudur.

Kamu İhale Kanunu, yine aynı şekilde, defalarca değiştirildi, değiştirilmeye devam ediyor. Korkarım, mevcutta bu tasarıyı Genel Kurulda görüştüğümüz bugünlerde de yine madde ihdasları yoluyla yeni imtiyazlar gelecektir bu noktada, daha değişiklikler olacaktır, göreceğiz, birkaç gün içerisinde, bu çalışmalar esnasında bunu da göreceğiz, bu konuda da olacak.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Adil Bey, geleceğim yanınıza.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – İşsizlik Fonu’yla ilgili olarak, bakın, getirilmiş, İşsizlik Fonu’ndan 132 milyarın çekilmesi için tuzak kurulmuş, peş peşe 3 madde dizilmiş. En son, zorlamamız sonunda dediler ki: “Evet, doğrudur, biz bu maddeyi bunun için getirmişiz.” Son anda buradan kurtarıldı, İşsizlik Fonu buradan kurtarıldı. Fark ettik, o madde çıkarıldı. Ama gene emsal olabilecek, İşsizlik Fonu’nun sağa sola peşkeş çekileceği düzenlemeler vardır, buna emsal olabilecek düzenlemeler var burada.

Otoyolların özelleştirilmesi… Bakın, çok açık ve net ifade ediyoruz -demin Sayın Hamzaçebi de ifade etti- Anayasa’ya aykırı bir işlem, Anayasa Mahkemesinden döner bu. Anayasa Mahkemesi buna göz yumamaz. Etki analizi oluşturulmamış, cetvelleri ilave edilmemiş bir yasayı siz burada çıkaramazsınız. Bir kanun maddesini bu şekilde çıkaramazsınız. Etki analizi yok… Kamu gelirlerinde azalışa sebebiyet verecek bir düzenleme getiriyorsunuz burada. Bunu çıkaramazsınız. Anayasa Mahkemesinden de döner.

Yine, bu kişisel verilerin güvenliğiyle ilgili olarak burada çok tehlikeli maddeler var. TİB, sözleşmeli personel çalıştırabilecek. Yani piyasadan bulduğu hackerları alacak kendi bünyesinde çalıştıracak. Türkiye’de kişisel verilerin güvenliği konusunda herhangi bir yasal düzenleme de olmadığına göre, her birinizin kişisel verileri, bilgileri kimlerin eline geçebilecek, düşünmenizi isterim.

Bu maddelere el kaldırırken bu konuda düşünmenizi istiyorum. En azından sözleşmeli…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – O yapıyor…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Adil Bey, arkaya bak.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Komisyon Başkan meseleyle çok ilgili değil. O yüzden şey yapmıyor yani.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Öyle mi!

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Dolayısıyla, itirazlarımızı eğer gerçekten dikkate almış olsaydı, bu kadar ucube yasal bir düzenleme buraya gelmezdi. İnternet düzenlemeleriyle ilgili, İnternet erişimiyle ilgili burada geçen maddeler çok tehlikeli maddeler.

Bakın, bir ajanstaki bir haber daha gazeteye, televizyona ulaşmadan sansürlenebilecektir. Dört saat içerisinde bir ajansa düşmüş bir haber, kişilik haklarının ihlali olarak yorumlanıp siteden kaldırılıp sansürlenebilecektir. URL bazlı İnternet sansürü bu.

Adı geçtiği için burada ifade edeceğim. Örneğin -pek yapmaz ama yaparsa- Anadolu Ajansı muhalefet partisi mensubu bir milletvekilinin ya da bir başka vatandaşın verdiği bir demeci hasbelkader siteye koydu ve biz de orada diyoruz ki: “Hükûmet içerisinde yolsuzluğa bulaşmış, fakirin fukaranın ekmeğine göz dikmiş birileri var.” “Kişilik haklarının ihlalidir.” denilip TİB Başkanı otomatik olarak bu haberi siteden kaldıracak. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğünü engelleyecek düzenlemeler var burada.

Bakın, özel hayat değil, özel hayatı ilgilendiren bir durumdan söz etmiyoruz. Asla ve asla özel hayatla ilgili bir şeyi ifade etmiyoruz. O yönüyle yapılmış düzenlemeleri de doğru buluyoruz ancak bu şekil bir düzenleme sansürün de ötesinde bir şeydir. Bu uygulamalar ne zaman olmuş?

Bakın, size 1876’dan gazete örneklerini göstereceğim. Bu 1876’daki gazete örnekleri, sansürlü gazete örnekleridir. Ne olmuş? Bu boş gördüğünüz yerde, boş sütunlarda o dönemin hükümranlarının istemlerinin dışında, iradeleri dışında kamuoyunu bilgilendirici haberler girmiş ve o dönem sansürlenmiş. 1876 tarihli bir gazete sayfasını size gösteriyorum. Alın size ikincisi, 1876… Bu da 1995 tarihli, ss kanunlarının devrede olduğu döneme ilişkin gazete yaprakları, gazete sayfaları. Ne diyordu o zaman? Devlet güvenlik mahkemeleri “İlgili yazı veya haber kanun maddesine -TMK’nın 7’nci, 8’inci, 9’uncu ya da 6’ncı maddesine- göre aykırıdır.” deyip sansürlüyordu. Gazeteler ne yapıyorlardı o zaman? Bu yazıyı çıkarıyordu, ilgili yere “Yazı sansürlüdür.” deyip, “Alan sansürlüdür.” deyip boş sayfa olarak çıkıyordu. Bir örnek daha ifade edeyim, aynı tarihlere ilişkin; bu da öyle bir şey.

Şimdi, televizyon kanalları muhalefet milletvekillerinin, muhalefet liderlerinin akşam konuşmalarını bip diye geçip, “Sansürlüdür, veremiyoruz.” derlerse hiç şaşmayın çünkü aynı uygulama. 1876’yı geri getiriyorsunuz, 1990’ları geri getiriyorsunuz; yaptığınız uygulama bu.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Hiç alakası yok.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Böyle devam ederse varılacak yer iyi değil, sizi uyarıyoruz. Sayın Başkan, bal gibi de biliyorsunuz, böyle.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Yok, öyle değil.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Aynen de böyle olacak. Hırsıza hırsız demenin suç olduğu bir döneme giriyoruz. Hırsızlığın suç olduğunu ifade etmenin serbest olduğu ama hırsıza hırsız demenin suç olduğu bir döneme gireceğiz. Bu size de yaramaz, hiç kimseye de yaramaz.

Bu düzenlemeler bu boyutuyla çok tehlikeli düzenlemelerdir. Dolayısıyla, ne yasada yeri var ne yönetmeliklerde yeri var. Her türlü aykırı bir işleme cevaz vermemenizi bekliyoruz. Daha görüşme esnasındayken, geneli üzerinde görüşülürken bunun üzerine kafa yormanızı arzu ediyoruz.

Bu kadar şeyi okuyup, inceleyip detaylarına hâkim olabildiğinizi düşünmüyorum. Komisyon üyesi olarak, bir ay zamanımızı aldı, bir ay üzerinde çalıştık. Hem Alt Komisyonda hem Üst Komisyonda muhalefet şerhi hazırladık, buna rağmen tamamıyla hâkim olduğumu ifade edemem. Bürokratlar ne şekilde getirmişlerse iktidar partisi Komisyon üyeleri önergeye o şekilde imza atmışlar ve burada geçirmişler. Dolayısıyla, neye mal olacağını bilmediğiniz bu tasarıya “Evet.” dememenizi umuyorum çünkü yanlış yapmış olursunuz, bir yanlışa imza atmış olursunuz.

Bu süre içerisinde çok şeye tanıklık ettik. Bakın, bürokratlarımız bu tasarı ilk gündemimize geldiği zaman -mesela Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bürokratları- bir konuyla ilgili düzenlemede o kadar çok ısrarcı oldular ki, “Mutlaka olmalıdır.” dediler. Yeni bir birim, bir genel müdürlük oluşturuluyordu, “think tank” kuruluşu niteliğinde bir birim oluşturuluyordu. O zaman Bakan Sayın Fatma Şahin’di, Sayın Fatma Şahin bunun oluşturulmasında fayda görüyordu. Bir etki analizi olmadığı için yani neye mal olup olmayacağını çözemedikleri için, yeni Bakan geldiğinde hararetle savunan bürokratlar bu defa “Efendim, biz bu düzenlemenin tasarı metninden çıkarılmasını istiyoruz.” Niye? Hani çok savunuyordunuz? İktidar milletvekilleri, Komisyon üyeleri siz bunu çok savunuyordunuz. Niye çıkarıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – “Efendim, Bakan değişti.” Bakan değiştiğine göre devletin yönetim şekli de değişebiliyor, bu çalışmalar esnasında bunu da gördük.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zozani.

Sayın Zozani, “İç Tüzük’e uymadı.” diye eleştiride bulundunuz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Size vereceğim Sayın Başkan, bana lazım değil.

BAŞKAN - Ama size lazım olacak. Bence bir dakika burada beklerseniz…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Buna uyarsanız bize lazım olacak, uymadığınız takdirde lazım olmayacak.

BAŞKAN – Sayın Zozani, benim de İç Tüzük’üm var, teşekkür ederim ama “İç Tüzük’e uyulmuyor.” diye eleştiride bulundunuz, bu konuda usul tartışması açtık. Şimdi, beni İç Tüzük’ü ihlal etme durumunda bırakmak istiyorsunuz. Sanıyorum bu bir iç çelişkiniz. Çünkü, Komisyon raporu verilmiş, sıra sayısı almış, gündeme girmiş bir teklifi veyahut tasarıyı benim gündemden dışarı çıkarma yetkim yok, İç Tüzük’te böyle bir hüküm yok ama bu İç Tüzük’ü ben görevliler vasıtasıyla size iade ediyorum. Benim böyle bir yetkim varsa bu İç Tüzük’te bana bunu gösterin, uygulayacağım.

Teşekkür ederim.

Görevliler, verir misiniz lütfen Zozani’ye İç Tüzük’ü?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ben de alabilirim efendim, görevli değilim ama Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Bulursanız memnun olurum

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz görevli değilsiniz Sayın Bilgiç.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Bilgiç siz görevli misiniz?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bu konuda kendimi görevli addediyorum efendim.

BAŞKAN - Şimdi, şahıslar adına İzmir Milletvekili Sayın Hülya Güven konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜLYA GÜVEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 524 sıra sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde, şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı inceleyince artık torbadan tamamen çıktığını, karmakarışık olduğunu görüyoruz yani iktidarınızın karmakarışık ruhunu yansıttığını görüyoruz bu kanun tasarısında. Nasıl mı? Böyle, birbirleriyle ilgisiz maddeleri olan kanun taslağıyla. 5 madde engelliler, baktığınız zaman, 3 madde emekliler, 1 madde Anadolu Ajansı, tekrar 5 madde engelli, sonra Kamu İhale Kanunu, internet yasağı, koruyucu aileler gibi gibi giden bir tasarı. Acaba Sayın Bakan tüm bu maddelere hâkim mi, biliyor mu acaba? Tabii, kendisi de yok herhâlde. Bizim bildiğimiz, bu yasa tasarısı da, bugüne kadar getirilen torba yasalar gibi, tüm yurttaşlarımızı mutsuz etmek üzere hazırlanmış bir yasa tasarısı; kanunlaştığı zaman mutlu olacak bir tek yurttaşımız kalmayacak. İtirazlar kalkınca, yeni eklemelerle bir torba yasa tasarısı daha getirebilirsiniz ama o da yine mutsuz kitlelerin oluşmasına sebep olacaktır.

Şimdi, bu tasarıda -sayalım- hâlâ, engelliye bakan kadınların aylıklarının belirlenmesinde muhtaçlık, yeni adıyla da “ihtiyaç sahipliği” aranmasından vazgeçilmedi.

Sizler hiç engelli baktınız mı ya da bakım hizmeti veren anne, baba, teyze -her kim olursa olsun- 24 saat, 365 gün engelli ile birlikte yaşadıklarını biliyor musunuz? Onlara nefes alacak olanaklar yaratılmıyor, sigortalanmıyorlar; emeklilik elde edemedikleri gibi sağlık hizmeti almak için de prim ödemek zorunda kalıyorlar, ilaç ve tedavide katkı payı ödüyorlar. Ne kalıyor kendisine ve baktığı engellisine? Hiçbir şey. Ama yabancılara, yine  bu tasarıyla bedava bakılma hakkı veriliyor. Ülkemizdeki 700 bin Suriyelinin tamamını kapsamadığı söyleniyor ama bu 700 bin Suriyeli içinde hasta Suriyelilere kim bakıyor? Türkiye'de yaşayan herkesin sağlığı ve güvenliği için onlara da yani yabancılara da, yurttaşlarımıza da eşit haklar sağlanması gerekmez mi?

Yine, bakım hizmeti verildiği zaman engelli aylığı kesiliyor. Sayın Bakanla -eğer hatırlayacak olursa- Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konu tartışılmıştı; acaba inceledi mi veya nasıl düzeltilebilir diye düşünüldü mü, merak ediyorum.

Yasalarınıza muhtaçlık ölçütü koyduğunuz süre içinde ne engelliler, ne bakım hizmeti veren yakınları ne yaşlılar ne de çocuklar hiçbir zaman insan haklarına sahip olarak insanca yaşayamayacaklardır çünkü kriterler hiçbir zaman objektif olamıyor. Sizler de biliyorsunuz, karar genellikle 1-2 kişinin iki dudağı arasında. Hatta, annelerin on bir yıldan bu yana “Benden sonra çocuğuma kim bakacak?” sorusu da yanıtlanamadı.

Şehir içi taşımayı ele alalım. Taşıtlardaki uygunluk 2018 yılına ertelendi. Herhâlde, o zamana kadar girecekleri depresyon nedeniyle engellilerin ve ailelerinin sokağa çıkma istekleri kalmaz diye düşünüldü. Engellileri eve kapatmanın bir yolu yine bulunmuş oluyor. Sayın Başbakan “Tüm otobüsler, trenler bedava olacak.” demişti. Acaba kontrol edildi mi? Hangi iller bu söyleme uyuyor? Kontrole gerek yok, yine bunu uygulayanların çoğu Cumhuriyet Halk Partili belediyeler.

Engellilere iş sağlayabiliyor musunuz? On bir yıldan bu yana yani iktidarınız boyunca, TÜİK rakamlarına göre, 1 milyon 800 bin engelliden 150-200 bin kişi iş sahibi. Hep erteleniyor, hep istihdam edilecek sayılar küçültülüyor. Önce 30 binle başlandı, sonra 20 bine indi, şimdi 1.500-2.000 kişi deniliyor, bakalım kaçta kalacak. Artık engelliler sadaka değil, iş istiyor ve çalışmak istiyor. İstihdam için verilen meslek kurslarını bitiren engelliler hep açıkta kaldı çünkü işverene ait, yapılması gereken altyapı desteği verilmedi, hep oyalamacalarla geçirildi zaman. Korumalı iş yerleri sürekli gündemde ancak uygulanabilir bir kanun tasarısı gelemedi yine. Bugün getirilen de uygulanabilir değil, altyapı için iş verene verilecek para yetersiz çünkü.

Gelelim koruyucu ailelere. Genelde, muhtaç akraba ve aileler koruyucu aile olarak görülüyor. Aylıklarının ödenmediği ay ne yapacaklarını şaşırıyorlar, çaresiz bir şekilde ortada kalıyorlar; bu da düzgün çalıştırılamayan bir sistem. Neden ailelere, engellilere, yaşlılara para vermek için muhtaçlık ölçütü aranıyor? Üstelik ödenilen paralar asgari ücret bile değil. Aileler hep isteyen duruma düşürülüyor. Devlet yapamaz mı, çok mu fakir? Fakir olmaması gerek çünkü milyonlarca dolarlar ortalıkta geziyorlar. Türkiye’de yaşayan her yurttaşın emekliliğe yansıyacak, sağlık hizmeti alabilecek ve çocuklarını rahat bir şekilde okutarak meslek ve iş sahibi yapacak bir gelirle yaşamaları bir haktır ve devletin görevi de bunu yaratmaktır. Sonuçta, iktidarınız yurttaşlarına hak değil, sadaka vermektedir. Yoksulluk artışıyla ve verdiği sadaka sayısıyla övünen bir iktidar ile karşı karşıyayız biz. Bugün yurttaşlar yabancı uyruklulara verilen haklar kadar bile yararlanamıyorlar.

Ayrıca tüm bunlar yetmiyormuş gibi İnternet yasağı geliyor, ülkemiz bir hapishaneye çevriliyor. Şu anda tutuklu birçok aydın, öğrenci, asker, kadın, hasta kişi var. Yetmedi, tüm yurttaşlar tutuklanmaya çalışılıyor. Telefon dinlemeleriyle başladı, yaşam şekline müdahale ve İnternet yasağıyla devam ediyor. Daha sonra ne gelecek acaba? Gelecek çorba yasada da bunları göreceğiz herhâlde.

Bugün gazetelere baktınız mı? Suriyeli çocukların imam nikâhıyla evlendirildiğini okuduk. Kız çocuklarının evlenmesi, çocuk sahibi olmaları Suriyeli olsun olmasın insan haklarına aykırı değil mi? Kızların meslek sahibi olmalarının engellenmesi insan haklarına aykırı değil mi? Getirilen 4+4+4 ile çocuk evliliklerini arttırdınız.

Sonuç olarak, bu kanun tasarısı, yurttaşların haklarını engelleyen bir tasarıdır, kabul edilmemesi, düzeltilmesi gereken bir tasarıdır. Bu vesileyle tekrar bu tasarının kabul edilmemesini söylüyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar.

Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Tasarı’nın tamamı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının pek çok kanun maddesiyle alakası var ama İnternet düzenlemesi de kamuoyunda çok fazla tartışıldığı için ben ağırlıklı olarak İnternet düzenlemesi üzerinde konuşacağım.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 4 Mayıs 2007 tarihinde, özellikle o dönemdeki çocuk istismarının engellenmesi ve çocuk pornografisiyle ilgili konuların, özellikle İnternet üzerinden bazı sakıncalı durumları göz önünde bulundurarak bir kanun yapılmıştı, 5651 sayılı Yasa. Tabii, o dönem özellikle 8 tane konu katalog suç olarak ifade edilebilir. İntihara teşvik, çocuk pornografisi, Atatürk’e yönelik hakaret sayılabilecek konular olmak üzere, 8 konu katalog suç olarak değerlendirilmiş ve onunla ilgili düzenlemeler yapılmıştı. Tabii, o günün şartlarında kişi hakları ve özel hayatın gizliliğiyle ilgili konular maalesef bu yasa tasarısında yoktu. Belki o günün koşullarıyla alakalı veyahut da İnternet’in bu kadar yaygın kullanılmaması sebebiyle gündeme gelmemişti.

           Değerli arkadaşlar, hukuk, toplumun mutluluğu içindir. Kanuni düzenlemeler de bunun için yapılır ve zaman zaman hukuk kurallarının zaman içerisinde toplumun değişen ihtiyaçlarına uygun hâle getirilmesi de kaçınılmaz bir sonuçtur. Dolayısıyla, kabul edildiği dönemin ihtiyaçlarını karşılayan 5651 sayılı Yasa, özellikle bugün itibarıyla kişi haklarının korunması ve biraz önce zikrettiğim katalog suçları dışındaki suçlarla mücadele için ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır. O yüzden, değerli arkadaşlar, 5651 sayılı Yasa’da birtakım düzenlemeler yapma zarureti söz konusu olmuştur. Kaldı ki, 5651 sayılı Yasa’nın görüşmeleri esnasında da ana muhalefetten 2 tane milletvekilimizin konuşmasını ben o zaman çıkarttım. Bir tanesi, Osman Çoşkunoğlu. Osman Coşkunoğlu Hocamız, Uşak Milletvekili, özellikle sitenin bütünün kapatılması yerine, o sitenin içindeki ilgili içeriğin çıkarılmasının gerekli olduğunu ifade ediyor. Ve diğer milletvekilimiz de, şu anda tam karşımda da oturan milletvekillerimizden bir arkadaşımız, o dönem aynen şöyle bir ifadede bulunuyor: “Bir kere, İnternet ortamında kişilik haklarına, onur, şeref, haysiyet, insan onuruna ve insanın kişiliğine yapılan saldırılara karşı çok net bir şekilde büyük ceza yoktur. İnsan onuruna, kişilik haklarına yapılan saldırılarda bir kere tekzip mekanizması diye bir şey yoktur, kimdir, nedir, bulamıyorsunuz, bir kere buna dikkatinizi çekmek istiyorum.” Bu şekilde bir konuşma yapıyor Sayın Mevlüt Aslanoğlu. Kendisinin yaşadığı bir olaydan hareketle bunu yapıyor. Kendisi, gerçekten, benim müsteşarlığımda da bizzat şahit olmuşumdur, çok hayırsever bir arkadaşımız. Bir hayır işi yapıyor ve ismini vermeyi gereksiz buluyor, daha sonra da bir İnternet sitesinde “İsmini bile vermekten âciz bir milletvekili.” diye bir ifade geçiyor ve o ifadeden dolayı bunu söylüyor. Aslında, değerli arkadaşlar, Sayın Aslanoğlu’nun o zamanki serzenişinin düzenlemesidir. Yani, bugün, özel hayatın gizliliğiyle ilgili konuların düzenlenmesidir.

         Tabii, o dönemlerde -ben sayıyı da çıkarttım- 4 milyon 609 bin tane İnternet abonesi var; bugün, bu sayı, 33 milyon 700 bin abone. Yani, yaklaşık 7-8 kat civarında bir artış söz konusu. Ve iletişimin ne kadar hızlı olduğunu, bir haberin ne kadar hızlı yayıldığını da biliyoruz. Dolayısıyla, o dönemin koşullarında belki bir düzenleme yedi gün içerisinde bir süreçle hallolabileceği düşünülüyordu. Yani, diyelim ki bir kişi hakkında, kişilik haklarını ihlal veya özel hayatın gizliliğini ihlal anlamında bir haber veya video yayınlandı. Bunu-şu andaki mevcut 5651 sayılı Yasa’daki düzenlemeyi söylüyorum- iki gün içerisinde içerik sağlayıcısının çıkartması beklenir; çıkartmazsa, reddetmiş kabul ediliyor, daha sonra mahkemeye, sulh ceza mahkemesine başvuruluyor, üç gün içinde karar veriliyor ve iki gün içerisinde de, daha sonra, şayet engellenme kararı verilmişse, yedi günde çıkıyor. Bakınız, 4 milyon 609 bin abonenin olduğu koşullarda belki böyle bir durum, yedi gün çok makul karşılanabilirdi ama bugün, 8-9 katlık bir artışın olduğu ve hızın çok arttığı bir dönemde, 3G’nin, 4G’nin konuşulduğu  bir dönemde, gerçekten, bazen, insan haysiyetini, onurunu zedeleyecek bir haberin çok hızlı bir şekilde yayılabildiğini de görüyoruz. O yüzden, değerli arkadaşlar, bu yapılan düzenleme, esasında, o geçmişte de eleştirilen bir konunun düzeltilmesine matuf bir düzenlemedir.

Şimdi, birkaç arkadaşımız zamanlama ve sansürle ilgili konulara değindiler. Aslında, zamanlamayla ilgili konu, yani dünden bugüne yapılmış bir çalışma değil. Bakınız “İnternet Geliştirme Kurulu” diye bir site var. O sitenin içindeki bilgilere baktığınız zaman, 2011 yılının ortasında başlayan bir çalışmanın olduğunu görürsünüz yani iki buçuk yıldır yapılan bir çalışma ve asla sansür de değil. Niye sansür değil? Çünkü, Sayın Osman Coşkunoğlu arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, sitenin bütünü yerine, sadece ilgili kişi hakkının ihlali veya özel hayatın gizliliğini ihlal eden maddenin yer aldığı sayfanın, “URL” diye ifade ettiğimiz sayfanın engellenmesi, aslında o kişinin hakkını koruyan ama o siteden istifade etmeye çalışan diğer insanların hakkını da koruyan bir uygulamadır. O yüzden, değerli arkadaşlarım, bu çalışma, gerçekten son derece önemli bir çalışma.

          Biz, 2012 yılında Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu yaptık. Kitabı getiremedim, gerçekten çok ağır ve hacimli de bir kitap, yaklaşık 1.200 sayfalık. 17 tane -iktidarı muhalefetiyle- milletvekiliyle çok verimli bir çalışma yaptığımız bir komisyondu -sadece özeti 220 sayfa civarında- orada da siber saldırılardan kişilik haklarının ihlaline kadar birçok konuyu gündeme getirdik. Hatta, sayfanın engellenmesi, yani sitenin bütünüyle kapatılması yerine sayfanın engellenmesi gibi önerilerin de olduğu son derece verimli bir çalışma yaptık. Belki de Parlamento tarihinde önerileri en çok hayata geçen araştırma komisyonu olarak da ifade edilebilir. Ben o yüzden, hem iktidardaki hem muhalefetteki bu komisyon çalışmasına katkı sağlayan arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, o yüzden, bu çalışma hem bizim Bilişim İnternet Araştırma Komisyonunun hem yaklaşık iki buçuk yıldır Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun sektörün bütün temsilcilerinin kanaatlerini de alarak yaptığı bir düzenlemedir. Bugünün problemi değildir, sadece AK PARTİ’nin problemi de değildir, 76 milyon insanın da problemidir, yani sadece siyasetçilerin problemi de değildir; herkesin itibarı, onuru, haysiyeti var. Dolayısıyla, herkesi, 76 milyon insanı ilgilendiren bir düzenlemedir. Sadece bugün değil yarınlarda da herkesin –inşallah hiç kimsenin ihtiyacı olmaz ama- ihtiyaç duyabileceği bir düzenlemedir.

Ne yapıyor bu kanundaki 15 madde? Tabii, hepsini detaylı olarak ifade etmeyeceğim ama özet olarak söylemememiz gerekirse bir “Erişim Sağlayıcıları Birliği” adı altında bir birlik oluşturuluyor, bu bir kamu kurumu değil. Türkiye'de 196 tane BTK’dan lisans almış erişim sağlayıcısı var, 110 tanesi aktif. Bunlar bir erişim sağlayıcıları birliği oluşturacak, kendi maliyetlerini kendileri karşılayacak, elemanlarını kendileri alacaklar ve bu kanun çerçevesinde, şayet hâkim engelleme gerektiğine karar verirse onlar yapacaklar.

Yine, özel hayatın gizliliğiyle ilgili, daha önce yedi gün olarak ifade ettiğimiz konuda, kişi özel hayatın gizliliğin ihlal edildiğini iddia ediyorsa, bunu aynı zamanda hâkime de başvurarak kanıtlamak durumunda. Dört saat içinde tedbir alınacak, yirmi dört saat içinde hâkime başvuracak, hâkim kırk sekiz saat içinde karar verecek. Şayet, hâkim “Hayır, bu kişinin özel hayatının gizliliğini ihlal etmiyor.” diyorsa, o zaman devam edecek. “Ediyor.” diyorsa o zaman kırk saat içinde ilgili birime kanaatini ifade edecek. Yani hâkimin kararı geçerli, yoksa TİB’in veya erişim sağlayıcıları birliğinin kanaati geçerli değil, asıl nihai karar hâkimin kararı olacak.

Ben, bu kanunun gerçekten, hem özel hayatın gizliliğinin korunması hem de o çerçevede bütün siteden istifade eden insanların o siteden haberleşme hürriyetinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) - …istifadesi anlamında son derece yararlı bir düzenleme olduğunu düşünüyor, bu kanunun hayırlı olması temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Hanımefendi, sayın konuşmacı bana sataştı.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Ben de gördüm, ben şahidim efendim.

BAŞKAN – Ne dedi?

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – “Hayırsever” dedi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Benim geçen yıl yaptığım konuşmayı anımsattı…

BAŞKAN – Sataşmada bulunmadı, çok olumlu bir şey söyledi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Şunu söylüyorum: Yine aynı konuşmamın arkasındayım.

BAŞKAN – Çok olumlu bir davranış sergilediğinizi söyledi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Onur, şeref, haysiyet varsa… İnsanın onurunu, şerefini, haysiyetini hiç kimsenin kırmaya hakkı yok. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Elbette.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 18.41

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ile 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerine ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ayaydın.

CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iktidar sayesinde torba kanunlara alıştık. Artık torba kanun deyince aklımıza AK PARTİ iktidarı geliyor çünkü bir torba kanun getiriyorlar Plan ve Bütçe Komisyonuna ve ne varsa, hangi kanun da varsa o torbanın içerisine koyuyorlar.

Şimdi, bugünkü görüşeceğimiz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla ilgili, teşkilat yasasıyla ilgili kanun içerisinde, tam 43 ayrı kanunda, 126 maddede değişiklik öngörülmektedir. Genellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa tasarısı geldiği vakit o yasa tasarısıyla ilgili konular görüşülür ve onunla ilgili maddeler görüşülür ama AKP sayesinde, artık bir kanun tasarısı Meclise geldiğinde, o kanunla hiç ilgisi olmayan, hangi kanunda ne değişiklik gerekiyorsa, işlerine ne lazımsa onu getirip o torbanın içerisine koyuyorlar. Buna artık alıştık, bağışıklık kazandık.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının teşkilatıyla ilgili kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören bu yasa tasarısı Meclise geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük ama ne yazık ki aynı Bakanlığın 2011 yılında çıkarılmış bulunan kanun hükmündeki kararnamesi Meclise gelmedi. Değişikliği geliyor ama ana kararnamesi ne yazık ki Meclisin gündemine gelmiyor. Bu, kanun tekniği açısından da son derece sakıncalıdır ama buna da artık AKP sayesinde alışmış olduk.

1’inci ve 30’uncu maddeyi kapsayan birinci bölüm, daha ziyade Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının teşkilat yasasıyla ilgili maddeleri ve en önemlisi Anadolu Ajansıyla ilgili maddeleri içermektedir. Ben bugün bu süremde daha ziyade Anadolu Ajansıyla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

           Anadolu Ajansı 1920 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından bir genelgeyle kuruldu. Daha sonra, 1925 yılında 44 ortaklı bir anonim şirketi hâline dönüştürüldü ve amaç, gerçekten, haber üretmek, doğru haber üretmek, kamuoyunu bilgilendirmek açısından kurulmuş olan bir ajanstır. Bugünkü Anadolu Ajansına baktığımızda, bugünkü Anadolu Ajansı bağımsız haber üretme, gazete ve televizyon kuruluşlarına bağımsız haber sunma özelliğini bir tarafa bırakmış, âdeta AKP iktidarının sesi hâline gelen bir ajans olarak karşımızda durmakta. Sadece AKP’nin söylemlerini, arzu ve isteklerini gerçekleştiren bir ajans hüviyetindedir.

Anadolu Ajansı, aslında, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş özel bir şirket ama çalıştırdığı personelin giderleri, yüzde 96’sının ücretleri Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün bütçesinden yani Hazineden oraya para aktarılmaktadır. Sözde özel bir ajans ama hem yatırımlarının parasını hem çalışanlarının parasını ne yazık ki Hazineden yani Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesinden, bu paraları oradan aktarmaktadır.

Bir taraftan, diyorsunuz ki Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş bir Anonim Şirket; öte taraftan, sanki özel hukuk hükümleriyle kurulmuş bir şirket değil, kamu hukukuna göre kurulmuş, kamu iktisadi devlet teşekkülüymüş gibi muamele görmektedir. Anadolu Ajansında çalışanlar kanunla devlet memuru statüsünde oluyor. Peki, özel bir şirkette çalışan birisi nasıl devlet memuru oluyor? Hem özel şirket diyeceksiniz hem çalışanları devlet memuru olacak. Hem özel şirket diyeceksiniz hem kamu hüviyetinde olacak diyeceksiniz. İhale yasasından muaf diyeceksiniz, her türlü devlet kaynaklarından faydalandıracaksınız. Böyle bir şirketin ben dünyada bir benzeri olduğuna inanmıyorum, görmedim, duymadım, okumadım; sadece Türkiye’ye özgü.

Şimdi, madem devletten, devletin bütçesinden Anadolu Ajansına para aktarıyorsanız, Anadolu Ajansı gibi -hem de bağımsız haber üreten, bağımsız haber kaynağı olan, daha nice, diğer ajanslar vardır- İhlas Haber Ajansı vardır, Cihan Haber Ajansı vardır, Ajans Habertürk vardır, Doğan Haber Ajansı vardır, ANKA Haber Ajansı vardır, UBA Ajansı vardı, bunlara da o zaman kaynak aktaralım. Madem, eğer Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş özel bir şirket iseniz, bunlar da Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş şirkettir, bunlara da kamu kaynağı aktaralım. (CHP sıralarından alkışlar)

Sadece 2012 yılında Anadolu Ajansına devletin bütçesinden 130 milyon Türk lirası para aktarılmıştır. Peki, özel bir şirketse devletin bütçesinden nasıl para aktarıyorsunuz? Eğer kamu ise o zaman sermayesinin yüzde 51’inden yukarısı… Ki bugün sermayesinin yüzde 75’i devletin kontrolünde.  Sermayesinin yüzde 75’i hazinenin kontrolünde olan bir şirket nasıl özel şirket oluyor? Amaç Sayıştay denetiminden kurtarmak çünkü sermayesi yüzde 50’nin üzerinde olduğu vakit Sayıştay denetimine tabi olacak. Öyle yapıyorlar ki sermayesini yüzde 50’nin altına indirince Sayıştay denetiminden kurtuluyor ve Anadolu Ajansı bir çiftlik hâline geliyor. Bugün Anadolu Ajansı AKP iktidarının çiftliği ve borazanı hâline gelmiştir.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Aynen öyle.

           AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Şimdi bu yasayla ne oluyor? Bu yasa diyor ki: Anadolu Ajansının içerisindeki kamu hissesi yüzde 47,75, yüzde 41,25 de uzun süreden beri sahipleri belli olmayan kişilere ait ve yüzde 11’i de sahipleri bilinen kişilere ait. Şimdi deniliyor ki: “Bu, sahipleri belli olmayanları 2012 yılındaki bir yönetim kurulu kararıyla genel müdürün adına alalım, parasını devlet versin, şirketin yüzde 25’i genel müdürünün şahsi malı olsun.” Bu yasa onu getiriyor. Yani Anadolu Ajansı Genel Müdürü Anadolu Ajansının yüzde 25 hissesine sahip olacak ve bu hisselerin parasını da devletin hazinesinden verecek.

Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, genel müdür bir taahhütname verecek, ‘Benim bu hisselerimi, ben görevden ayrıldıktan sonra hazineye devredeceğim.’” Tek taraflı bir irade beyanı olur mu? Yarın öbür gün genel müdürün görev süresi bittikten sonra, genel müdür “Ben bu hisseleri devretmiyorum.” derse onun elinden bunları nasıl alacaksınız?

Eğer amacınız Anadolu Ajansına hazineden kaynak aktarmak ise gelin, arkadan dolanmayalım, direkt hazine Anadolu Ajansına para aktarsın ve o hisseler devletin, yani devlet hazinesinin hisseleri olsun. Ama onu yapmıyorsunuz, Sayıştay denetiminden kurtarmak için, Anadolu Ajansının paralarının nereye gittiğinin hesabını vermemek için yüzde 50’nin altında tutmaya çalışıyorsunuz ki orada sizin çiftliğiniz olsun, istediğiniz haberleri yapsın, istediğiniz haberleri yapmasın.

Anadolu Ajansı özgür ve bağımsız bir ajans değildir. Bağımsız ve özgür olan birçok çalışanını bir gecede kapının önüne koydu. Neden koydu? Çünkü yandaşlarına yer açmak için o kadroları boşalttı. Bugün birçok gazeteci sokakta boş, işsiz ama Anadolu Ajansında çok yüksek miktarlarda para alan ve hiç iş yapmayan, iktidara yakın gazeteciler vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Bu doğru değildir, bu düzenleme doğru değildir. Gelin, birlikte, bu para aktarılması gerekiyorsa Anadolu Ajansına, direkt hazineden Anadolu Ajansına aktaralım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayaydın.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – Genel Müdür nasıl bu yüzde 25’in sahibi olacak?

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bulunan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakana da hayırlı olsun dileklerimi tekrar ifade etmek istiyorum, Allah kolaylık versin.

Ben partimizin 1’inci bölümle ilgili görüşlerini ifade etmek için söz aldım ancak bir de genel bir çerçeve çizmek istiyorum. Malum, artık kapıcılara “apartman sorumlusu”, sekreterlere “asistan” diyoruz ama biz hâlâ kapıcıya “apartman sorumlusu” dememize rağmen apartman sorumlusu gibi davranmıyorsak kafamızdaki imaj ve imge değişmemişse bu, yalnızca estetik bir düzenlemenin ötesine gitmiyor. İşte, bu sebeple önce yasayla ilgili bir, iki noktayı söylemek istiyorum. Mesela, 1’inci maddede de öyle şeyler söylenmiş ki -yalnızca “k” açılarak altına da- diyor ki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı eklensin. Niye bu “kapıcı” vurgusunu yaptığımı anlayacaksınız.

İlgili 1117 sayılı Kanun’un 2’nci maddesine baktığınızda şöyle bir bakanlıkla karşılaşıyorsunuz: Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı. Sayın Bakan, sayın Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, burada bulananlar hâlihazırda böyle bir bakanlık yok, herhâlde on bir yılda farkına varmadınız ya da 6’ncı maddeyi açarsanız Bayındırlık, İskan, Tarım, Orman ve Köy İşleri bakanlıklarını göreceksiniz. Bu sebeple diyorum, kapıcıya “apartman sorumlusu”, sekretere “asistan” demek dünyada hiçbir şeyi değiştirmez tutumunuz, bakış açınız ve imajlarınız değişmediği sürece.

Peki, bütün bunları niye söylüyorum? Torba kanunlar, malum özellikle bu son on yıl içinde içerikleri itibarıyla birtakım yasal boşlukları kamu aleyhine kullanmak ya da kullanılmış olan kamu aleyhi davranışları bir torbanın içinde örtbas etmek için çıkarılıyor. Yani, ya önce kabahat yapılıp torbaya konuluyor ya da kabahat yapmak saikiyle yola çıkılıp, bir torba hazırlanıp çuvalın içine konuluyor.

Şimdi, Sayın Bakan 25 Aralıkta göreve başladı. Malum, biz Türk milleti “Hayırlı olsun.”u pek severiz. Herhâlde birkaç saati, günü “Hayırlı olsun.”larla geçmiştir. 25 Aralıkta göreve başlamış olmanız ve Mecliste bulunduğunuz süre içinde çalıştığınız komisyon ve yapmış olduğunuz konuşmaları incelediğimde bu Bakanlıkla ilgili 125+1 maddeyi ne zaman incelediniz, ne zaman bu konulara tam anlamıyla vâkıf oldunuz? Bu torbaların içine neler saklandı? Bunların farkında mısınız hiç bilemiyorum. Çünkü şimdi siz bu hükûmetler sürecinin 5’inci ilgili Bakanısınız bu konudan sorumlu. İsim değişikliği nedeniyle önce devlet bakanlığıydı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı oldu ve siz 5’inci Bakansınız. Ben bir bütçe konuşmasında şöyle bir söz söyledim ve arkadaşlar rahatsız oldular, dedim ki: “Sayın Başbakana 3’üncü dönem itibarıyla usta diyorsunuz, bu Bakanlığın hiç ustası olmadı.” Vallahi ilk dönemi bile zor tamamlıyor bu Bakanlığın bakanları çünkü bunu niye söylüyorum? Son dönemde Hükûmetiniz üyelerinin hepsi bir fetret vurgusu yapıyor, ısrarla bir fetret diyorlar. Fetret ne? Açınız, bakınız sözlüklere. Siz Kültür Bakanlığında da çalışmışsınız, bizden daha iyi bileceksiniz. Fetret, iktidar, saltanat ya da irade konusundaki zafiyet dönemine ifade ediyor. Siz, böyle bir zafiyet döneminde gelmiş bir Bakan durumundasınız an itibarıyla çünkü bütün kabine, Başbakan dâhil “Fetret devrindeyiz.” diyor ve siz böyle bir torba kanunun sorumlu bakanı olarak oturuyorsunuz, cesaretinizi takdir etmek istiyorum, bir yorum yapmak istemiyorum.

Yalnız, tabii, kim ne adına oturursa otursun, ne derse desin, hani bilinen, Türkçede, bir laf var: Göğe direk, denize kapak olmaz. Gerçeği örtemezsiniz. Bu ülkede bir 17 Aralık yaşanmıştır, bunun başı sonu herkesçe malumdur. Yani, siz buna ister paralel, ister teğet, ister küp, ister kare ne derseniz deyin, istediğiniz kadar torbaya çuvala sokabilirsiniz ama bu, hafızalarda ayakkabı kutusu dediğiniz her an rüşvet, iltimas ve kamu kaynaklarını soymakla eşdeğer bir durumdadır. Ve  siz, tekrar söylüyorum, talihsiz bir şekilde, bu  kendi Hükûmetinizin sıklıkla ve bir cümlede hatta Dışişleri Bakanı üç kere kullandı “Fetret dönemindeyiz.” diye. “Biz, şu anda yetkisiziz, biz şu anda zaaf içindeyiz, biz şu anda iktidara hâkim değiliz ya da yeteneksiz insanlarca yönetiliyoruz.” lafının karşılığı olan Fetret döneminde gelmiş bir bakan olarak, bir aylık bir bakan olarak 125 madde +1 ek maddeyi çok güzel savunacaksınız, tebrik ediyorum.

           Sizler tarihe meraklısınız sanıyorum bu Fetret dönemi vurgusundan ötürü. Ben de bir şey hatırlatayım. 1571 İnebahtı. Osmanlı için çok büyük bir nirengi noktasıdır, sanıyorum 17 Aralık da sizler için öyle olacak. Tarih bunun hesabını soracak, vicdanlar zaten soracak. Çünkü aceleniz var ki şu kanunu bile, siz bir Bakan olarak “Durun bakalım ben bir inceleyeyim.” deme fırsatı bulamadınız. Şimdi, acele niye olur? Her korkan kaçmaz. Ama kaçan varsa korkuyordur. Her korkan kaçmaz. O yüzden, içinde bulunduğumuz bu zamanlar kaygının çok yüksek olduğu, faturaların, bedellerin ödendiği bir dönem. Bu bedelin kimi maddi kimi manevi. Herkes bir bedel ödüyor, bizler görüyoruz. Çünkü içinde bulunduğunuz anı yaşamak ve hissetmek adına bir an durup bakmıyorsunuz. Bir telaşenin,  bir toz bulutunun içindesiniz.  Sayın Bakan, öncelikle  size, bu kısa sürecinizde, lütfen, anı bir yaşayın. Durunuz ve bakınız, 1571, 17 Aralık. Tarihe de çok hâkim olduğunuzu düşünüyorum, ne ifade ettiğini anlayacaksınızdır. Ama hepimiz biliyoruz ki, 17 Aralıkta ortaya çıkanların arkasında bir on yıllık süreç var. İşte, o on yıl Kevser’le yıkasanız temizlenmeyecek bir dönem, bunu herkes biliyor, sizler de biliniz lütfen. Ve sizin bu konuya çok hâkim olmadığınıza dair de havada asılı duran bir cümleniz var: “Çocuk evlilikleri masumane.” Bunu neresinden alırsanız olmuyor. Şöyle olmuyor: Oksimoron diye bir laf var. Hani “Korkunç güzel” diye bir şey olmaz. Bir şey korkunçsa güzel olmaz. “Felaket sevimli” diyemezsiniz. Felaket sevimli olmaz. İşte sizin bu tanımlamanız, havada asılı dediğim o, yerini bulamadı “Çocuk evlilikleri masumane.” diyen bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı varsa bu ülkenin hakikaten fetret devrindeyiz, kusura bakmayınız.

Şimdi, Türkiye'de kadın, çocuk, engellilik, yoksulluk, bu konulardan ilgili Bakansınız. Ben onun için kadın ve çocuk konusunu, kusura bakmayınız, bu sözünüzden ötürü bir kenara koyarak yoksulluğa biraz vurgu yapmak istiyorum, Türkiye'de en zenginle en fakir arasında 14 kat fark var Sayın Bakan, bu ülkede. Evet, gayrisafi millî hasıla artmıştır, hani Başbakan diyor ya “Yolsuzluk olsa bu kadar millî hasılamız artar mı?” doğru, arttı ama zenginle fakir arasındaki fark da arttı, 14 kat fark var. Dolayısıyla bir ülkede de artık modern zamanlarda şöyle bir tanım yapılıyor, yoksulluk diyebilmek için kişi başı millî gelirin ortalamasının altında geliri varsa bir kişi yoksul diyoruz, yoksa öyle 2 dolar, 3 dolar bunlar ruhlara yelpazedir, öyle bir hesap yok. Türkiye'de kişi başı millî gelirin yarısının altında geçinen bu ülkenin neredeyse beşte 2’si. İşte bu yoksulluk konusuna hiç değilse yaraya merhem bir şeyler söyleyeceğinizi umuyorum ama Hükûmetiniz malum çelişkilerden ibaret olduğu için ben birkaç konuyu daha size hatırlatayım, belki bir yol haritası olur. Çünkü burada kanunlarda da göreceksiniz, AFAD’la ilgili düzenlemeyi ben parti grubumuz adına 2011 Aralığında ve 2012 Aralığında bütçe konuşmaları yaparken özellikle vurgu yaptım, parti grubumuzun görüşü olarak: AFAD’ta bulunmalısınız, Kilis özelinde dikkatinizi çekiyoruz Suriyeli sığınmacılarla ilgili aile hayatımızı sabote edecek değişiklikler var, aile hayatımız, aile kültürümüz darbeye uğruyor dediğimde o günkü Sayın Bakan çıkıp bu kürsüde dedi ki: “Ben iki kere Kilis’i ziyaret ettim.” Cevaben şunu söylemiştim: Angelina Jolie de iki kere Hatay’a geldi ama Hatay’ın gerçeğini bilmez. O yüzden, bazen söylediklerimizin gerçekleştirildiğini görmekten mutlu oluyoruz.

           Ben size bir iki ipucu daha söylemek istiyorum. Diyorsunuz ki: “Yaş ortalaması çok yükseliyor, doğumlar artmalı.” Ama siz hâlâ işçi ve esnafa 103 lira; eşitliksiz bir şekilde memura 192 lira verdiğinizi bilmiyorum biliyor musunuz? Hem eşitlik adına hem doğumu teşvik etmek adına belki insanların bu konudaki gelirini bir parça arttırma konusunda bir gayret gösterirseniz tarih sizi biraz daha affedebilir sanıyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurun Sayın Kaplan (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu torba kanunun içinde alt komisyonda düzelttiğimiz birçok madde de var engellilerle ilgili Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının. Olumlu olana “Olumlu.” dedik ama zehir zemberek şeyleri de bunun içine koyduğunuz zaman artılarınız karşısında eksilerin daha çok olduğunu görüyoruz. Bunu düzeltmeye çalışacağız; önerge vereceğiz, ikna etmeye çalışacağız, anlatmaya çalışacağız ama bunu anlamak gerek.

Şimdi, Allah aşkına, bu Anadolu Ajansı nedir, bana söyler misiniz? Devletin resmî haber ajansı. Bütçesini nereden alıyor? Basın Yayın Ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden alıyor, Başbakanlıktan alıyor. Böyle ticaret şirketi var mı Türk Ticaret Hukuku’nda? Yeni çıktı, Türk Ticaret Hukuku Kanunu yeni çıktı. Hem şirket hem kamu hem atamasını istediğin gibi al, arkasından da Sayıştayın denetiminden kaçır, KİT’in denetiminden kaçır, bu şirketin yüzde 10’luk barajını aş. Ya, bu Ajansın iştirakçileri kim, Allah aşkına bir açıklar mısınız, iştirakçilerini bilmiyoruz? Lütfen, bunun sicilini, ticaret sicilini buraya getiriniz. Bunun ticaret sicili mi var, yoksa 657’ye göre memur mu atanıyor? Bu nasıl bir sistemdir, bu nasıl bir düzendir, bu nasıl bir hukuksuzluktur, bu nasıl bir karmaşadır? Böyle bir kanun sistemi olmaz arkadaşlar. Böyle bir sistemle bu Mecliste sağlıklı yasa yapılmaz.

Şimdi, buradan yola çıktığımız zaman bir bakıyoruz Anadolu Ajansına -bir taraftan basın susturulurken, medya susturulurken, dünyanın en fazla gazetecisi burada tutuklu iken- bir bakıyorsunuz belli gazetelerde çalışanlar, hepsi buraya getiriliyor, özel dolduruluyor, bunlara özel bir konum veriliyor, özel bir yetki veriliyor ve özelleştirilirken de kıyak geçiliyor. Bu böyle olmaz arkadaşlar. Bunun ne hukukta yeri var ne ticarette yeri var ne adalette yeri ne de kamuda.

          Şimdi, bu torba kanunda gerçekten birçok konu var, konuşulacak. Bu İnternet sansürü konusu, başlı başına bir olay arkadaşlar. İnternet konusunda TİB dört saatte karar verecek. Niçin? Kişilik haklarının ihlali durumunda. Kişilik haklarının ihlaline idari kurullar nasıl karar verecek, hangi bir mekanizmayla karar verecek? Belli bir mekanizma yok. Şimdi burada Çin’den, Suudi Arabistan’dan sonra Türkiye dünyada İnternet yasağında 3’üncü sırada gelecek, bir sıralama daha kaptı dünyada. Bu sıralamayı kapan Türkiye'de şöyle bakıyoruz, erişim sağlayıcıları birliği kurulacak. Sorduk, “Türkiye'de kaç tane erişim sağlayan şirket var?” diye. Done istedik verilmedi bize. Kaç tanesi çok büyük, kaç tanesi çok küçük? Farzımuhal bu mevcutlarla kurduğunuz erişim sağlayıcıları birliğini yarın on tane daha kurulsa ne olacak? Bunlar bu birliğe üye olamayacak mı, engelleyecek misiniz? Böyle bir olay ticarette, bu global dünyada, bu İnternet üzerinden ticaretin, sanatın, telif haklarının, dünya pazarının döndüğü ve milyar dolarlarla, artık, ciroları, gayrimenkul sermayesi dışında menkul sermayesinde hisseleri en çok yer alan şirketleri dikkate aldığımız zaman Türkiye'de bunlar hepsi tedip altına alınacak.

Şimdi, “Kişilik haklarının ihlal edildiği durumlarda biz önlem alacağız.” diyorsunuz. Bir veri daha istedik. “Kişilik hakları” derken siz neyi anlıyorsunuz? Seçim dönemlerinde buradaki muhalefet partisine şantaj yapıldı şantaj arkadaşlar. Hâlâ çıkaramadınız bu İnternet’e servis edenleri, bulamadınız; istihbarat şube başkanlarının 10 tanesini değiştirdiniz, yine çıkarmadınız, çıkarılmıyorsa burada bir soru işareti var, demek istenmiyor çıkarılmak.

Peki, Sayın Başbakan, bakanlar kişilik hakları ihlalinde bulundu. TİB Başkanı onların emrinde. Onlara rağmen, onların kararlarını ve İnternet’e düşen söylemleriyle ilgili TİB Başkanlığı bağlı olduğu üst amirlerinin hakkında böyle bir karar verebilir mi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Verir!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Var mı öyle babayiğit TİB Başkanı, yöneticisi, böyle Başbakana dört saatte sansür koyacak? Yasak uygulayacak var mı? Var mı böyle bir model, özel yetişmiş bir kadro dokunulmazlığı olan? Yok.

Şimdi, arkadaşlar, bakın, bu basit bir şey değil. Eğer yargıdan alırsanız, hukuktan alırsanız, yargı güvencesinden alırsanız, idari izne ve sansüre tabi kılarsanız, bir iktidarın kurumu durumuna gelen bir yerde, geçtiğimiz on iki yıllık tecrübe şunu gösteriyor; bu sadece muhalefete çalışacak demektir yasaklama, sansür ve sadece her sözü kişilik haklarına ihlal… Nasıl ihlal? Ne bileyim, “kutu” diyeceksiniz, ihlale girecek, “bulut” diyeceksiniz, ihlale girecek, “çuval” diyeceksiniz, ihlale girecek, “kaçakçılık” diyeceksiniz, ihlale girecek, yolsuzluk diyeceksiniz, ihlale girecek ve birilerinin kişilik haklarına ucu dokunacak bunların. O zaman bunun ayarı var mı? Yok.

TİB Başkanı dört saatte bu kararı verecek. Bu karara itiraz için gidiyorsunuz sulh ceza hâkimi yirmi dört saatte verecek. Bakın, TİB Başkanı yasaklanmış olan konuda kararı kaldırmıyor çünkü TİB Başkanına bir de en yakın mahkemeye itiraz hakkı vermişler. Nerede Sayın Öztürk, bilir bu işleri, hukukçuydu ama?

Şimdi şöyle bir durum düşünün: İkinci itiraz, acele itiraz sulh cezadan… En yakın sulh cezaya süre limiti var mı? Mesela bizim tutuklu milletvekilleri için özel yetkili mahkeme on iki gün dosyayı bekletti. TİB’in kararına itiraz edilirse Sayın Öztürk -tecrübeli bir hukukçu, Adalet Komisyonu üyesi olarak- diğer yakın sulh ceza mahkemesi yirmi beş gün sonra karar verse sorumlu olacak mı? E bu HSYK’yla ne olur Allah aşkına söyler misiniz? Bir ay İnternet’te dolaşacak.

Peki, bunun kolayı var, dünya bulmuş: Uyar-kaldır sistemi diye bir sistem var. Ya dünya diyor ki önce sistem sağlayıcıya: “Arkadaş, böyle böyle kişilik haklarını ihlal ediyorsun ya kaldırırsın ya hakkında dava açarım.” O bakıyor “Doğru ya. Bunu kaldırayım.” diyor. Bu sistemi atlıyorsunuz. Bu sistemi atladığınız gibi, bu sistem sağlayıcılarının da düzenlemesini Meclis kanunuyla yapmıyorsunuz, yönetmeliğe bağlıyorsunuz. Yönetmelik nasıl olacak? Bakana bağlı olacak. Bakan yapacak yönetmeliği. E nasıl olacak? Arkadaşlar çok zor bir olay.

Bakın, bu torbanın içinde kıymetli taşlarla ilgili de vergi düzenlemeleri var. Yani unutmuşlar torbaya koymayı. Bu safran çiçeğinin 1 gramı bayağı pahalı, 11-13 dolar civarında, radyumun 58 dolar, platinum öyle, metamfetamin diye bir şey var 100 dolar. Bakın, bunların KDV’si, girişi çıkışı unutulmuş yoksa torbaya girecekti.

Bırakın onu, İnternet üzerinden, soruyorum: Kaç tane çocuk pornosuyla ilgili karar almışsınız? Kaç tane cinsel içerikli yayınla ilgili karar almışsınız? Kaç tane de siyasi içerikli site kapatmışsınız? Mahkeme kararlarının dökümünü verir misiniz? Ukrayna’da Hükûmet istifa etti şimdi, Başbakan da istifa etti, halk meydanlardaydı. Şimdi, böyle bir haber girerse sansüre girer mi?

Bakın, Merkez Bankası bugün açık mektup yayınladı 42’nci madde uyarınca: “Enflasyon hedefi şaştı, döviz fırlıyor, Türk lirası düşüyor.” Şimdi, bunları yazdığınız zaman İnternette haber olarak ne olacak, yasağa mı girecek? Arkadaşlar, bunlar belirsiz ve tehlikeli şeyler. Kimseye kazandırmaz.

Sayın Öztürk, bir acele itirazın kaç günde olduğunu söylemedin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sataştı, görüyorsunuz.

BAŞKAN – Gördüm ve duydum. Bunda bir şey yok Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ama olur mu Başkanım?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk, lütfen…

Sayın milletvekilleri, grup adına konuşmalar bitti.

Şimdi, şahıslar adına konuşmalar bölümüne geçeceğiz.

İlk konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, artık Türkiye Büyük Millet Meclisinde alışkanlık hâline getirdiğimiz, normal yasa yapma tekniğinden tamamen uzaklaştığımız, aklımıza geldiği zaman hangi kanunu, hangi yasayı getirsek, nerede eksik var, âdeta “Göç gide gide düzelir.” hesabıyla kanun yapmayı alışkanlık hâline getirdiğimiz bir ortamı yaşıyoruz. Ben, bu torba yasayı, bu torba yasada ne var veya bu tasarıda ne var, bize neyi getiriyor, neyi götürüyor noktasında bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum.

            Daha önceki hatiplerin de ifade ettiği gibi, özellikle bu tasarı içerisinde İç Tüzük ihlali var, kanun yapma tekniğine aykırılık var, alakasız madde eklemeleri var. Hiç birbiriyle alakası olmayan, hepsi ayrı ayrı görüşülmesi gereken, hepsi tali komisyonlarda, özellikle, hiç değilse yüce Parlamentoya, bu Parlamentoda millî iradenin yansıması olarak gördüğümüz yerde seçilmiş olan milletvekillerinin maddeler üzerindeki görüşlerini en azından zabıtlara geçirme adına da olsa ifade etmeleri özgürlüğünü engelleme var. Burada hukuksuzluklara altyapı hazırlamalar var, tali komisyonları baypas var, muhalefetin verdiği kanun tekliflerini göz ardı etmek var. Burada, tasarı içerisinde düzenlenmesi planlanan çoğu maddeyle alakalı, her siyasi parti grubunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kanunlar ve Kararlardan Başkanlığından geçtikten sonra Meclis Başkanı tarafından komisyonlara havale edilmemiş, aynı mahiyette veya partilerin bu konularla alakalı görüş ve tutumlarını ifade eden, belirten çok sayıda kanun teklifi var. Bunların hiçbirisini yapmayacaksınız, ondan sonra da geleceksiniz, torba bir tasarı hazırlayacaksınız, ondan sonra da bu ülkede demokrasiden, özgürlükten, ileri demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, bunlardan bahsedeceksiniz. Burada büyük bir aldatmacayla, büyük bir kandırılmayla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmemiz gerekiyor.

           Daha önce bunları yaşadık. Kanun hükmünde kararnameler çıkartılırken kanun hükmünde kararnamelerin zamanlamalarının doğru olmadığını, bunların birçok yönden sakıncaları olduğunu, bunların düzeltilmesi için tekrardan tekliflerle veya tasarılarla Parlamentonun iş yükünün artırıldığını, boşa zaman geçirdiğimizi, milletin zamanını boşuna harcadığımızı ve heba ettiğimizi her defasında ifade ettik. Torba tasarı artık öyle bir hâle geldi ki hangi bakanlık hangi alanda bir eksik görürse torbayı hacim olarak ve içerik olarak genişletme arzusu içerisinde. Bu arada tabii ki bu torba tasarıyı gündeme getirirken Türkiye Büyük Millet Meclisinde hiç olmadığı kadar yeni teamüller de icat ediyoruz. Bunları alışkanlık hâline getirmek için şimdi yaptığımız kötü emsalleri gelecekte “Geçmişte böyle yapıvermiştik.” diyerek de emsal gösteriyoruz. Alakasız konu başlıklarını birleştiriyoruz. Komisyonları çalıştırmıyoruz özellikle. Komisyonlarda konuşmamız gereken, tartışmamız gereken, özellikle bu tasarı içerisinde hele ki seçim öncesinde pozitif ayrımcılık olarak ifade ettiğiniz engellilerin çoğu haklarını, bakım yardımlarını, engelli ailelerin sorunlarıyla alakalı verilmiş olan tüm teklif ve tasarıları göz ardı ederek alelacele Plan ve Bütçe Komisyonunda bunları görüşüp tali komisyonları devre dışı bırakıyorsunuz.

Saygıdeğer milletvekilleri, değerli arkadaşlar, bakın, 17 Aralık sürecine gelirken daha önce bu Parlamentoda çıkartılmış olan kanunlarla alakalı bazı hukuksuzlukların altyapısının hazırlandığını, bunun ileride başınıza büyük işler açacağını her defasında ifade ettik. Ancak herhâlde, anladığımız kadarıyla “Bir musibet, bin nasihatten iyidir.” derler ama siz hâlâ musibeti bile algılamadan, musibeti bile yok sayarak hâlâ aynı yanlışta ısrar etmeye devam ediyorsunuz. O yüzden, biz muhalefet olarak her defasında sizi uyarmayı millet adına kendimize bir görev addediyoruz.

Tasarıda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, sosyal hizmetler, engelliler, teknoloji merkezi, AR-GE, yenilik, sınai mülkiyet hakları gibi konularda yapılan olumlu düzenlemeler olmakla beraber…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZ (Devamla) - …torbanın bu kadar şişirilmesinin doğru olmadığını ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdullah Nejat Koçer.

Buyurun Sayın Koçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 524 sıra sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

          Sosyal devlet olgusu bakımından yıllar öncesinden gelen bazı sorunlarımızın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, kurulduğu günden bu yana ortaya koyduğu çalışmalar ve sergilenen emek, tüm toplumda büyük memnuniyet sağlamıştır. Dezavantajlı kesim olarak adlandırılan, başta çocuklar, kadınlar ve engelli vatandaşlarımız olmak üzere, yaşlılara, şehit yakınlarına, gazilere, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza sunulan sosyal yardım ve hizmetlerin gerçekleşmesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yakalamış olduğu başarı, çeşitli yardım kuruluşları, vakıf ve yabancı ülkelerce takdir edilmekte ve örnek alınmaktadır. Bu başarıyı sağlayan kanunların çıkartılması aşamasında, yüce Parlamentoda yaptığımız çalışmalara değerli muhalefet milletvekillerinin verdiği destek de ayrıca önemli ve kıymetlidir. Yine, son derece önemli değişiklik ve yenilik getiren 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın da değerli muhalefet üyesi arkadaşlarımızın katkılarıyla kısa sürede tamamlanacağına inanıyorum.

Netice itibarıyla, bu tasarı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sunduğu yardım ve hizmetlerin yurt içinde ve yurt dışında etkin ve verimli olarak gerçekleşmesi için bazı yasal düzenlemelerin yapılması ihtiyacının ortaya çıkması sebebiyle hazırlanmıştır.

Son on yılda sosyal hizmet ve yardım alanında kullanılan kaynak miktarının 15 kat artmış olması ve bu harcamaların gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 3 kat artmış olması memnuniyet verici olsa da, üzerinde çalıştığımız kanun ve kanun hükmünde kararnamelerdeki değişiklikleri gerçekleştirmek, dünya genelinde yaşanan hızlı değişim ve dönüşüme uygun olarak toplumsal birtakım sorunların çözümüne yönelik politikalar üretilmesi ve uygulanması bakımından da zaruret olmuştur.

Güçlü ülke olmak için güçlü aile yapısına, güçlü aile için toplumla barışık, mutlu bireylere ihtiyacımız var. Vatandaşlarının hiçbir engelle karşılaşmadan sosyal hayata etkin bir biçimde katılmasını ve onların mutluluğunu sağlamak da devletin öncelikli vazifeleri arasındadır. Bizler de, toplumun her kesiminin eşit ve adaletli olarak sosyal hayattan ve her türlü imkândan faydalanmasını sağlayacak tedbirler içeren kanunları çıkarmakla mükellefiz.

Engelli istihdamını teşvik amacıyla korumalı iş yerlerinde istihdam edilen engellilerin iş gücü piyasasına kazandırılması, güç olan zihinsel ve ruhsal engelli çalışmalar için iş yeri indirimi yapılması, korumalı iş yerlerinde çalışan engellilerin işsizlik sigortası işveren payının fondan karşılanacak olması, bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri engelli olan memurların engellilik durumundan kaynaklanan yer değiştirme taleplerinin karşılanması için düzenlemeler yapılacak olması ve Engelliler Kanunu’na eklenecek olan diğer maddelerin tamamı hepimizin gerçekleşmesini arzu ettiği düzenlemelerdir. Kaldı ki kamuoyunda pozitif ayrımcılık olarak yer bulan ve kabul edilen ilke sayesinde, dezavantajlı kesim içerisinde yer alan kişiler lehine iyileştirici düzenlemeler yapılmasında kanun önünde eşitlik ilkesi açısından hiçbir engel yoktur.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz kanun içerisinde, bunun yanı sıra, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nda yapılacak değişiklik ile faturasız hat kullanıcıları ile faturalı hat kullanıcılarına uygulanan özel iletişim vergisi düzenlenmekte ve ayrıca Anadolu Ajansının ulusal ve uluslararası rekabet şartları altında esnek ve etkin çalışabilmesini teminen, Ajansın bazı genel kamu idaresini ilgilendiren mevzuatların dışında tutulmasına yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda yapılacak değişiklik ile de kayıt dışı ekonominin önüne geçilmesi, kayıp ve kaçak ile mücadele edilmesi amaçlanmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle kanunun hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap yok.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.41

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

------0------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerinin başlayacağız.

 

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/682) (S. Sayısı: 385) 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu komisyonlar çalışmıyor, denetleyiniz. Niye oturmuyorlar komisyonda?

BAŞKAN – Bilsem…

OKTAY VURAL (İzmir) – Denetleyin efendim.

BAŞKAN – 6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

 

 

 

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/441) (S. Sayısı: 266) 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereği, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 29 Ocak 2014 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Bütün milletvekillerine iyi akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 19.46

 

 

 



(x) ) (10/838) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(*) 524 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.