21 Ocak 2014 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşimini açıyorum.

 

Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

On beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.04

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

 

Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Van’daki depremzedelerin sorunları hakkında söz isteyen Van Milletvekili Özdal Üçer’e aittir.

Buyurun Sayın Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)

 

 

ÖZDAL ÜÇER (VAN) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Ekim 2011’den bu yana iki buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011’de yaşanan büyük depremlerden ve onların ardılı olarak yaşanan binlerce depremden sonra on binlerce insan… Sayısı milyonları bulan insan mağdur oldu. Depremde insanlar öldü, insanlar yaralandı. O dönem yaralanmış olan insanların birçoğu hâlâ tedavi olamamış olmaktan…

(Gürültüler)

Sayın Başkan, salon düzenini sağlayabilir misiniz?

BAŞKAN – Uyardım Sayın Üçer, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Salon düzenini sağlayıncaya kadar süremle ilgili bir durdurma yapsanız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Binlerce insan öldü, kaç kişinin öldüğü bile tespit edilmedi hükûmet tarafından.

Bizatihi deprem esnasında yaşamını yitirenler, depremden sonra tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirenler, depremdeki enkazdan almış olduğu ölümcül yaralar sonrasında zaman içinde yaşamını yitirenler, hepsinin ölüm sebebi depremdi, ama bunlarla ilgili herhangi bir tespit yapılmadı ve kaç kişinin yaralandığıyla ilgili somut bir tespit yapılmadı.

Depremde evler yıkıldı, 40 bin ev yıkıldı, 40 bin konut yıkıldı, sadece 16 bin-17 bin konut yapıldı ve bunlar da yandaşlara verilir şekilde yapıldı ve TOKİ aracılığıyla yapılan evler de ticari malzeme konusu oldu, o TOKİ’den sorumlu Bakanın çocuğunun ayakkabı kutuları para dolarken, TOKİ’de insanlar, on binlerce Vanlı şu an mağdur.

Hastaneler yıkıldı, okullar yıkıldı, iş yerleri yıkıldı. İş yerleriyle ilgili KOSGEB kredileri verildi, ama onlar da yandaş şirketlere verildi, gerçekten mağdur olan insanların hiçbirine verilmedi. Hastaneler yıkıldı, Van Kadın Doğum Hastanesi enkaz altında kaldı gibi gösterildi, trilyonluk tıbbi cihaz malzemeleri satıldı, birileri tarafından talan edildi ve maalesef, bununla ilgili başta Türk Tabipler Birliği dâhil olmak üzere hiçbir sivil toplum örgütü bir basın açıklaması yapmadı. Buna tanıklık edip de susan herkes, aslında bu vurgunun, bu talanın bir ortağıdır.

Okullar yıkıldı, okullar yapıldı diye gösterildi, ama okulları kim yaptı? Efendim, yardımsever ünlüler yaptı, büyük şirketler yaptı. Ama hangi okulları yaptılar? Yol kenarındaki, ana caddelerdeki reklam panosu yüksek okulları yaptılar ve yaptıkları okulları kendi cebinden bir yardım olarak değil, şirketlerinin vergi matrahı olarak gösterdiler. Yani burada da bir yolsuzluk vardı. O yardımseverlere de “Alın bu yardımınızı başınıza çalın.” demek geliyor içimizden, ama o milyonlarca samimi insanın yardımına olan saygımızdan dolayı bir şey söylemek istemiyoruz.

Konutlar yıkıldı, evler yıkıldı, insanlar öldü, insanlar yaralandı, ahırlar yıkıldı, canlılar, hayvanlar telef oldu ama cana ve hayata değer vermeyen Hükûmet nasıl o insanların yaşamını yeniden tesis edecek mala değer versin ki? Şu an beş dakikaya sığdıramadığımız için deprem sorunlarını, sadece Meclisimizin dikkatini çekmek üzere bir konuşma yapmak istedik. Valiliğin, Sayın Aydın Nezih Doğan’ın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne yazmış olduğu resmî yazıyı okuyup bu konuda Meclisin desteğini beklediğimizi ifade etmek istiyorum. “İlimizde meydana gelen depremlerin en büyük etkisi ekonomik alanda yaşanmıştır. Deprem sonrasında ilimizde ekonomik durgunluk ortaya çıkmış, bazı iş yerleri yıkılmış, birçok vatandaşımız işlerini kaybetmiş ve geçim sıkıntısı yaşamaya başlamıştır. Bu süreçte söz konusu afetzede vatandaşlarımızın karşılamakta zorlandıkları en önemli ihtiyaçlardan birisi de barınma ihtiyacı olmuştur.” İşte bu barınma ihtiyacından dolayı Van’da 2 bin, Erciş’te 500 sosyal konut yapılma ihtiyacını belirleyen yazıdır. Bu, bizatihi Sayın Vali’nin yazmış olduğu yazıdır. Daha önceki Vali’nin yolsuzluklarını örtbas eden Hükûmet böylesi toplum faydasına çalışan bir valiye destek sunacak mı sunmayacak mı, merak ediyoruz; konteynerlerde eksi 20’lere varan soğuklarda yaşamını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - …devam ettiren ailelerin barınma sorununu bu Hükûmet çözecek mi çözmeyecek mi, merak ediyoruz.

Selamlar, saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, İstanbul’da yaşanan otopark sorunu hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a aittir.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; televizyonları başında bizi dinleyen vatandaşlarımızı ve yüce heyetinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, otopark tabii ki Ankara’nın sorunu, İstanbul’un sorunu. Can alıcı ve can yakıcı bir olay. İmar Kanunu’nun 37’nci maddesi uyarınca bina yeri ayrılmadıkça yapı ruhsat izni verilmez. 44’üncü maddeye göre, yapı yapıldıktan sonra eğer otopark tahsis edilmemiş ise yine yapı kullanma izni verilmez. Aynı zamanda, eğer otopark yeri uygun değilse, müsait değilse, otopark parasını yatırmak kayıt ve şartıyla ancak yapı izni verilir ve kullanma izni verilir.

Şimdi, gerek Ankara’da gerek İstanbul’da büyükşehir belediyelerinin yaptığı olay şu: Topladığı bu paraları yani otopark yeri müsait olmayan binalarla ilgili olarak vatandaşımızdan topladığı paraları ilçe belediyeleri büyükşehir  belediyelerinin hesabına gönderiyor. Büyükşehir belediyelerinin de her ilçenin adına, bankada ayrı ayrı hesap açması lazım. Otopark yönetmeliği der ki: “Bu açılan hesabın da faizli olması lazım ve toplanılan bu paralarla, o bölgede halkın yararlanabileceği, kullanabileceği ücretsiz bölge otoparkları yapmak zorundadır.” Ama uygulama bu şekilde mi? Bu şekilde değil. Uygulama nedir? Kamuya ücretsiz olarak tahsis edilmiş olan yollar ve sokaklar daraltılarak otopark olarak kullanılıyor. Bununla ilgili gerek İstanbul’da gerek Ankara’da açmış olduğumuz, caddelerin ve sokakların, kamuya tahsis edilmiş olan yerlerin ücretsiz olarak kullanılmasına ilişkin hem Ankara’da hem İstanbul’da açmış olduğumuz idare mahkemesindeki davalarda idare mahkemeleri şöyle bir karar verdiler: “Yollar ve sokaklar, caddeler daraltılarak otopark olarak kullanılamaz.” Netice itibarıyla, bu her iki karar büyükşehir belediyelerine tebliğ edildiği hâlde, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28’inci maddesi uyarınca otuz gün içerisinde yerine getirmesi gereken idare, bugüne kadar yerine getirmemiştir. Bununla ilgili sayın bakanlığı da göreve davet ediyoruz. Sizden istirham ediyorum yani yürütme organını… Anayasa’mızın 138’inci maddesi uyarınca ve Anayasa’nın yine ilgili maddeleri uyarınca mahkeme kararları yürütmeyi, yasamayı, idarelerin tamamını bağlar. Ankara Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ücretsiz olarak bu cadde ve sokakların otopark olarak kullanılmasına ilişkin Danıştaydan geçmiş 2 tane kararı yerine getirmiyor Sayın Bakan. Yani, yürütme olarak benim sizlerden istirhamım şu: Yürütme organı olarak bu mahkeme kararlarının yerine getirilmesini sağlayın. Ben cumhuriyet başsavcılıklarına suç duyurusunda bulundum. Sizler bu görevlerini yerine getiren savcıları, polisleri görevden aldığınız için bu makamlar sizlerden de çekiniyor. Onun için, sizi hakikaten artık halka havale ediyoruz.

Eğer bu dünyada hepimizin gözünün önünde Allah herkesin bu hesabını vermiş olsaydı, eğer bazılarını mezara kabul etmemiş olsaydı bu görevini yapmayan, yolsuzluğa, rüşvete, yargı kararlarını yerine getirmeyenleri ve bu kararları engelleyenleri… Gerçekten, kararı yerine getirmek isteyen namuslu, dürüst kamu görevlisi olan polisine, savcısına sahip çıkması gerekiyor. Bu anlamda halkın, kamuyu bu şekilde zarara uğratan, mahkeme kararlarını engelleyen, mahkeme kararlarını yerine getirmeyen, bunların âdeta dosyalar arasında bir süs olarak bırakılmasını sağlayan Hükûmete halkın baskı yapmasını istiyoruz. O bölgeye giden milletvekillerine ücretsiz olan cadde ve sokaklarda halktan niçin para alıyorsunuz? Yani, bu kutulara doldurduğunuz paralar, elbise askılarına doldurduğunuz paralar, bir evde bulunan 6 tane kasaya doldurduğunuz paralar yetmiyor da cadde ve sokaklara mı sıra geldi?

Halkın bu hesabı sorması amaç ve dileğiyle söz almıştım, söz veren Sayın Başkana teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Azerbaycan Hüzün Günü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’a aittir.

Buyurun Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün 20 Ocaktı. 20 Ocak Türk dünyası için çok önemli bir tarihtir; 20 Ocak 1990 Bakü katliamının yapıldığı bir tarihtir; 20 Ocak acıdır, gözyaşıdır, hüzündür.

Değerli arkadaşlar, Türkiye ve Azerbaycan’ın içinde bulunduğu coğrafya âdeta bir hüzün ve acı coğrafyasıdır. Bu acı gerçekle neredeyse her gün karşılaşıyoruz. Bakın, dün televizyonlara, bugün gazetelerin 1’inci sayfalarına yansıyan Suriye’den insanlık dışı vahşet görüntüleri coğrafyamızdaki acının, gözyaşının maalesef devam ettiğini gösteriyor. Benzeri vahşetler 1990’lı yılların başında Bakü, Karabağ, Hocalı, Kelbecer gibi Azerbaycan topraklarında, Azeri kardeşlerimize yönelik olarak işlendi.

20 Ocak 1990 tarihinde, kendileri kadar soğuk tankları, tüfekleri, toplarıyla Bakü’ye giren Sovyet ordusu özellikle tüm halkın uykuda olduğu soğuk bir geceyi seçmiş ve halkın en zayıf anından faydalanmak istemişlerdir. Azerbaycan halkının içindeki bağımsızlık ateşinin sıcaklığı soğuk tankları, soğuk geceyi asla hissettirmemiş ve ellerine aldıkları baltalarla ve sopalarla işgale karşı direnmişlerdir. Bakü’ye vahşice saldıranların, ateş edenlerin hesaplayamadığı şey, aslında bu saldırıların Bakü’de, Azerbaycan’da bağımsızlık ateşini tetiklemesiydi. 20 Ocak 1990’daki Bakü… 26 Şubat 1992’deki Hocalı katliamından kısa bir zaman önce Azerbaycan bağımsızlığına kavuştu ve yüce Yaradan’a şükürler olsun ki Azerbaycan bugün güney Kafkasya’nın yükselen yıldızı.

Hiçbir bağımsızlık bedelsiz olmaz, hiçbir gayret de karşılıksız kalmaz. Nitekim, değerli arkadaşlar, bu çabaların neticesinde bugün Azerbaycan gerçekten bölgesinin en önemli ülkelerinden birisi olarak karşımızda.

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Azerbaycan bayraklarını Bursa Stadı’na sokmadınız, ne çabuk unuttunuz!

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Türk ve İslam dünyası pek çok hüznü ve acıyı 20’nci asırdan 21’inci asra taşıdı. Taşıdı diyorum zira, zulmü, katliamı yapanlar belli oldu. Hatta, gazete ve televizyon röportajlarıyla, yazdıkları kitaplarla itiraf ettikleri hâlde hâlâ yargı önüne çıkmadılar. Bırakın cezalandırılmayı, bir kısmı ödüllendirildi. 1990 Ocak ayında Rus tankları Bakü’ye girdi, aynı yıl Gorbaçov Nobel Barış Ödülü aldı. Ama adaletin er veya geç gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bize düşen, acıları unutmamak ve unutturmamaktır, onları hayırla, Fatiha’yla, rahmetle anmaktır.

Sayın Başkanım, müsaadenizle, ben karanfillerle geldim, aslında amacım bir eylem yapmak değil. Biz Bakü’ye gittiğimiz zaman Türk şehitliğinde ve 20 Ocak katliamında hayatını kaybeden Azerbaycanlı kardeşlerimizin mezarlarına birer tane karanfil koyarız. Onun için, Parlamentonun duyarlılığını göstermek adına da sembolik olarak bu karanfilleri o kardeşlerimizin ruhuna ithaf ediyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Eskiden dua gönderirdik, artık karanfil mi gönderiyoruz Sayın Milletvekilim?

AHMET ARSLAN (Kars) – Duayı zaten gönderiyor.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Dua da gönderiyorum Sayın Türkkan, “Fatiha’yla, rahmetle anarız.” dedim ama herhâlde kaçırdınız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O arada duymamışım.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – İşinize gelmeyeni duymuyorsunuz demek ki.

20’inci asırdan 21’inci asra sadece hüzün taşınmadı, aynı zamanda bir de hasret taşındı. Karabağ yirmi yıldır özgürlük hasretiyle yanıp tutuşuyor. İnşallah bu hasreti dindirmek için de bizler gayret edeceğiz. Bize düşen, birlik ve beraberliktir, bunlarla mücadele etmektir. Biz el ele verirsek inşallah hem Türkiye hem Azerbaycan daha güçlü olacaktır. Böylece, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Azerbaycan’ın hüznü, hüznümüz; sevinci sevincimizdir.” vecizesi ve Haydar Aliyev’in “Tek millet, iki devlet.” sözü de hayata geçmiş olacak. Tek millet, iki devlet, tek yürek olması için kalplerimizin de aynı şekilde çarpması gerekiyor.

Merhum Mehmet Akif Ersoy ne güzel söylemiş:

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

Bu vesileyle, Azerbaycan’da, Karabağ’da, Hocalı’da, Suriye’de, Filistin’de ve 20 Ocak katliamında hayatını kaybeden Azerbaycanlı kardeşlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın  Başkan…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın  Başkanım…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Grup Başkanlarına da bu konuda söz verecek misiniz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bu konuda, Azerbaycan’la ilgili…

BAŞKAN – Ama, Sayın  Başkan, girmediniz ki.

Bir saniye, şu tezkereyi okutturayım, ondan sonra…

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

 

 

 

17/01/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı İbrahim Yiğit Başkanlığında Komisyon üyelerinden oluşan bir heyetin, Hırvatistan Parlamentosu Tarım Komisyonu Başkanı Franjo Lucıc'in vaki davetine icabetle, 27-30 Ocak 2014 tarihlerinde Hırvatistan'a resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi hususu Genel Kurulun 7 Ocak 2014 tarihli 43'üncü Birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 2'nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

          Cemil Çiçek

Türkiye Büyük Millet Meclisi

           Başkanı

 

Seyfettin Yılmaz                                                       (Adana)

Hüseyin Samani                                                       (Antalya)

İlhan Demiröz                                                          (Bursa)

Mehmet Öntürk                                                         (Hatay)

İbrahim Yiğit                                                            (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın  Halaçoğlu, buyurun.

Sisteme girmediniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizim de grup adına Sayın  Özgündüz…

BAŞKAN – Siz girin efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben gireyim, Özgündüz konuşsun.

BAŞKAN – Hayır, lütfen, biliyorsunuz benim uygulamamı. Siz girin, sizin yerinize konuşturacağım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Efendim, Grup Başkan Vekilinin Vekili. Grubumuz adına…

BAŞKAN – Peki, Sayın  Halaçoğlu, buyurun.

 

 

 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın  Başkanım.

19-20 Ocak gecesi, 1990 gecesi, sözde, Ermenileri korumak için Bakü’ye giren Sovyet tanklarının önünde duran Azerbaycan Türk gençlerinden 143 kişi acımasızca şehit edildiler. Olay daha önce, Ermenistan’dan kovulan Türklerin Bakü’de Ermeni mahallerini kuşatmasına karşılık iddiasıyla gerçekleştirildi. Kara Ocak Katliamı olarak tarihte yerini olan bu durum, Azerbaycan’da bağımsızlığın gelişmesinde, bağımsızlık fikrinin gelişmesinde önemli rol oynadı.

Hayatını kaybeden tüm Azerbaycan gençlerine Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın İnce, buyurun.

Sayın Özgündüz’e verdiniz.

Buyurun.

 

 

 

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, yirmi dört sene önce bugün, Azerbaycan’ın bağımsızlığını isteyen ve bu amaçla Azadlık Meydanı’nı dolduran Azerbaycan halkı üzerine o zamanki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Kızıl Ordu’su girerek halkı katletti. O şehitler, bugün, bizim Türk şehitliğinin yanında, Şehitler Hiyabanı’nda nur içinde yatıyorlar. Onların sayesinde bugün, bağımsız Azerbaycan, Kafkasya’nın yıldızı olarak parlamaktadır. Dolayısıyla, bu vesileyle, şehitleri rahmet ve minnetle anıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

 

 

 

 

                                          TBMM Başkanlığına

Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliği görevimden istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

                                                                                          Ömer Selvi

                                                                                              Niğde

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

 

 

                      Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bir kısım öğrenci ve öğrenci yakınları tarafından öğretmenlerimize ve eğitimcilerimize uygulanan şiddetin sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                                  (Mersin)

2) Yıldırım Tuğrul Türkeş                        (Ankara)

3) Oktay Vural                                       (İzmir)

4) Celal Adan                                        (İstanbul)

5) Sümer Oral                                        (Manisa)

6) Adnan Şefik Çirkin                             (Hatay)

7) Ahmet Kenan Tanrıkulu                      (İzmir)

8) Ali Öz                                                (Mersin)

9) Muharrem Varlı                                  (Adana)

10) Sinan Oğan                                      (Iğdır)

11) Hasan Hüseyin Türkoğlu                   (Osmaniye)

12) Alim Işık                                          (Kütahya)

13) Mustafa Kalaycı                               (Konya)

14) Ali Uzunırmak                                  (Aydın)

15) Necati Özensoy                                (Bursa)

16) Reşat Doğru                                     (Tokat)

17) Emin Haluk Ayhan                            (Denizli)

18) Cemalettin Şimşek                           (Samsun)

19) Yusuf Halaçoğlu                               (Kayseri)

20) Ruhsar Demirel                                (Eskişehir)

Gerekçe:

“Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen Hz. Ali’nin sözü ile kutsanmış olan öğretmenlerimiz, ebeveynlerinden sonra bir insanın hayatını şekillendiren en önemli varlıktır. Geçmişte “Eti senin kemiği benim.” diyerek çocuğumuzu emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz, öğrencileri disipline etme konusunda eskisi kadar başarılı olamamaktadırlar.

Eğitim disiplinini bozan öğrencilerin varlığı duyulduğunda öğretmenleri ve okul idarecilerini bu konuda bir şey yapmamakla suçlayan öğrenci yakınları, söz konusu durum kendi çocukları ile ilgili olduğunda eğitim kurumunun verdiği karar ve uyarılara karşı gelmektedirler.

Öğretmenleri koruyan bir mevzuat bulunmaması, daha doğrusu toplumumuzun neredeyse kutsal saydığı eğitmenlik mesleğini icra edenlerin korunmaya muhtaç bir mevzuatı akıllara getirmemesi, öğretmenlerimizin birçok alanda elini kolunu bağlamaktadır.

Öğretmenlik gibi saygın bir mesleği yapmaya çalışanlar, bir yandan geçim telaşındayken bir yandan da çocuklarının hatalarını görmezden gelerek suçluyu öğretmen ilan eden velilerle uğraşmak durumunda kalmaktadırlar. Öyle ki, birçok durumda öğrenci yakınları, işi, öğretmenleri ve okul yönetimini darp etmeye, bıçakla yaralamaya kadar götürmektedirler.

Ne yazık ki birçok öğretmen bu durum karşısında çaresiz kalmakta, disiplinsiz öğrenciyi değil disiplin kuruluna sevk etmeyi, uyarıp uyarmamakta bile tereddüt yaşamaktadır.

Ebeveynlerinin kendi yanlarında durduğunu bilen öğrencilerin, zaman zaman darp etme ve şiddet uygulama işini kendisi ya da arkadaşlarıyla beraber yapması artık gazetelerin rutin haberlerinden olmaya başlamıştır.

Şiddetin önlenmesi için okullar en önemli merkezler, öğretmenler de en önemli eğiticiler olması gerekirken, neredeyse şiddetin merkezi okullar, şiddete maruz kalanlar da öğretmenler olmaktadır.

Öğretmenlik mesleği saygın ve kutsal bir meslek olarak düşünülürken, öğretmenlerimizin düştüğü ya da düşürüldüğü bu durumu, toplumda sorumluluk sahibi herkesin bir an durup düşünmesi gerekmektedir. Nerede bir yanlışlık yapıldı da bu hâle gelindi?

Asıl görevi eğitmek olan öğretmenlerimizin, eğitim konusunu bir kenara bırakarak ders saatini doldurmaya çalışan bir birey hâline dönüşmesi, toplumun temeline dinamit konması ile eş değer hâldedir.

Yukarıda açıkladığımız sebeplerle bir kısım öğrenci ve öğrenci yakınları tarafından öğretmenlerimize ve eğitimcilerimize uygulanan şiddetin sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"İnsanı şekillendiren, insanın geleceğini ve dolayısıyla toplumun geleceğini yönlendiren öğretmenlerimizin, geçmişten günümüze hayat standartlarındaki menfi değişiminin sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

1) Mehmet Şandır                                                                            (Mersin)

2) Yıldırım Tuğrul Türkeş                                                                 (Ankara)

3) Oktay  Vural                                                                                (İzmir)

4) Celal Adan                                                                                  (İstanbul)

5) Sümer Oral                                                                                  (Manisa)

6) Enver Erdem                                                                               (Elâzığ)

7) Ali Öz                                                                                          (Mersin)

8) Cemalettin Şimşek                                                                      (Samsun)

9) Mesut Dedeoğlu                                                                          (Kahramanmaraş)

10) Emin Çınar                                                                                (Kastamonu)

11) Adnan Şefik Çirkin                                                                    (Hatay)

12) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                                            (İzmir)

13) Muharrem Varlı                                                                         (Adana)

14) Sinan Oğan                                                                               (Iğdır)

15) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                                           (Osmaniye)

16) Alim Işık                                                                                    (Kütahya)

17) Mustafa Kalaycı                                                                        (Konya)

18) Ali Uzunırmak                                                                           (Aydın)

19) Necati Özensoy                                                                         (Bursa)

20) Ruhsar Demirel                                                                         (Eskişehir)

Gerekçe:

Eğitim meselesi, eğitimcisi, idarecisi, eğitim alan kesimi ve bunların mekânlarıyla topyekûn bir sistemdir. Alınan ve verilen hizmet süresine bakıldığında, insan hayatının çok büyük bir bölümü bu sistem içinde geçmektedir. İnsanlar eğitim hayatlarını tamamlasalar dahi, eğitim döneminde aldıkları bilgi ve görgüleri ile yaşamlarını idame ettirmektedirler.

Diğer yandan, kişilerin kendi eğitim öğretim hayatı tamamlansa bile aile çevresinden en az birinin eğitim süreci yeniden başlamaktadır. Bu yönüyle de insan hayatının her aşaması eğitimle ilgilidir.

Okula her başlayan minik yürekler "Büyüyünce ne olacaksın?" yönündeki sorulara, genellikle örnek aldıkları öğretmenlerini göz önüne getirerek "Öğretmen olacağım." diye cevap verirler.

Bu yaştaki bu istek masumane, saf ve en temiz istektir çünkü o yaşta maddiyatçı düşünce bu çocukların var ettikleri evrenlerinde henüz kendine yer bulmamıştır. Yıllar geçtikçe öğretmen olma düşüncesi yavaş yavaş kaybolmakta, birçok öğrenci ne iş yaptığını bilmediği, ancak toplumda saygın olduğunu düşündüğü mesleklere doğru yönelmeye başlamaktadırlar.

Öğretmenler elbette toplumda en saygın yerdedirler, ne yazık ki günümüzde saygınlık artık maddiyatla ölçülür hâle gelmiştir.

Öğretmenlik mesleğinde daha az ücretle geçinme kaygısı sebebiyle, belki de hiç istemediği hâlde puanı yüksek olduğu gerekçesiyle diğer meslekleri seçenler çoğalmaktadır.

Üniversitelerin öğretmen yetiştiren bölümleri ise boşta kalmamak için seçilen bölümler olarak kabul görmektedir.

Kutsal bir meslek olarak addedilen öğretmenlik, yapılan yanlış uygulamalar sebebiyle bu duruma getirilmiştir.

Bir mühendisin, birkaç metali bilgi ve görgüsüyle şekillendirmesine biçilen kıymet, dünyanın en zor işlemi olan bir insanın şekillendirmesini başaran öğretmene biçilen kıymetten daha fazladır.

Bir doktorun, mühendisin, askerin, hâkimin, savcının kendisini yetiştiren öğretmeninin kazandığından daha fazlasını kazanması, anlam yüklenemeyen bir çelişki olarak ortaya çıkmaktadır.

 

 

Hükûmet temsilcilerinin, toplumun hangi kesiminden gelirse gelsin ücretle ilgili taleplerini "Beğenen çalışır, beğenmeyen olursa bu ücrete çalışmaya razı çok insan var." şeklindeki sözleri ile reddetmesi, yarayı sarmaktan daha çok yaranın kangrene dönüşmesini tetikleyecek tavırlardır.

Eğitimcilerimiz, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamuda yapılan "eşit işe eşit ücret" düzenlemesinde, öğretmen ve öğretim elemanlarını kapsam dışında tutulduğundan bahsetmekteler ve ek ödemeden yararlandırılmadığı iddiasındadırlar.

2004-2012 yılları arasında bazı meslek gruplarında çalışanların aylıklarında yüzde 175-yüzde 230 artış olmasına rağmen, öğretmenlerin aylıklarındaki artışın yüzde 154 ile sınırlı kaldığı da ayrıca iddia edilmektedir.

Bu durumu da şu çarpıcı dille vurgulamaktadırlar: "Eğitimciler, mevcut maaşları ile bırakın öğrencileri ve eğitimi geleceğe taşımayı, kendilerini gelecek aya bile taşıyamamaktadırlar."

Bu gerekçelerle, Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’müzün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Zihinsel engelli bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen bakım hizmetlerinin nitelik ve yeterliliğinin değerlendirilmesi ve hizmetle ilgili denetim yöntemlerinin belirlenmesi" için gerekli önlemlerin alınabilmesi amacıyla Anayasa’mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1) Ruhsar Demirel                                                     (Eskişehir)

2) Celal Adan                                                           (İstanbul)

3) Reşat Doğru                                                         (Tokat)

4) Oktay Öztürk                                                        (Erzurum)

5) Enver Erdem                                                        (Elâzığ)

6) Ali Öz                                                                  (Mersin)

7) Sümer Oral                                                          (Manisa)

8) Alim Işık                                                              (Kütahya)

9) Muharrem Varlı                                                    (Adana)

10) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                       (İzmir)

11) Oktay Vural                                                        (İzmir)

12) Yıldırım Tuğrul Türkeş                                         (Ankara)

13) Cemalettin Şimşek                                              (Samsun)

14) S. Nevzat Korkmaz                                              (Isparta)

15) Mesut Dedeoğlu                                                  (Kahramanmaraş)

16) Emin Çınar                                                         (Kastamonu)

17) Adnan Şefik Çirkin                                              (Hatay)

18) Ali Halaman                                                       (Adana)

19) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

20) Ali Uzunırmak                                                     (Aydın)

21) Mehmet Şandır                                                   (Mersin

Gerekçe:

Devlet kurumlarına veya denetiminin devlet tarafından yapıldığı bilinen kurumlara emanet edilen zihinsel engelli bireylerin bakımevlerinde bakım hizmetini yürüten kişilerce kötü uygulamalara maruz bırakıldığına dair görüntüler zaman zaman basında yer almakta, gerekli soruşturmanın yapıldığı ve önlemlerin alındığı konusunda ilgili kişi, kurum veya bakanlar tarafından açıklamalar basına yansımaktadır.

Son yaşanan olay da, Eskişehir Zihinsel Özürlü Kadınlar Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde bakım hizmeti alan bir vatandaşımızın iddiaya göre aşırı susuzluktan böbrek yetmezliğine girmesi ve hayatını kaybetmiş olması, bakım ve rehabilitasyon merkezlerindeki hizmetlerin niteliği ve yeterliliği ile ilgili endişeleri tekrar su yüzüne çıkarmış, aslında hayatları çalışanların bilgi, beceri ve vicdanlarına emanet edilen zihinsel engellilerle ilgili endişelerin yersiz olmadığını bizlere tekrar göstermiştir.

Zihinsel engelli bireylerin ailelerinin psikolojik, sosyal, ekonomik güçlükler içinde olması dışında özellikle yetişkin zihinsel engellilerin anne, babalarını kaybetmeleri gibi durumlarda yatılı bakım ve rehabilitasyon hizmeti bir tercihten çok zorunluluk hâline gelmektedir.

Zihinsel engelli bireylerin ihtiyaçlarını fark edememeleri ve anlatımda yaşanan problemler nedeniyle bağımlılıkları artmakta ve bakım hizmetini yürüten kişilere daha fazla sorumluluk yüklenmektedir. Engelli bireylerin fizyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, hayati belirtilerinin takip edilmesi, ilaçlarının zamanında verilmesi, kullanılan ilaçların toksik etkilerine yönelik takiplerin yapılması, ortaya çıkabilecek belirtilerin gözlenerek gerekli tedaviye en kısa sürede başlanması, zihinsel engellilerin bakım hizmetlerinin yürütülmesinde hayati öneme sahiptir.

Rehabilitasyon hizmetlerinin niteliği ve etkinliği ile zihinsel engelli bireylerin de bağımsızlıklarının arttırılabileceği uluslararası çalışmalarla anlatılmaktadır. Ülkemizde ise güncel istatistiki veriler bulunmamakla birlikte, engellilik tiplerine göre engelli sayısı ve toplam engelli sayısı bile hâlâ tartışma konusudur.

Araştırmanın genel amacı, zihinsel engelliler bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde hayatları tamamen görevli personelin vicdanına bırakılan engelli bireylere yönelik verilen hizmetlerin niteliğinin belirlenebilmesi ve hizmet kalitesinin sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için gerekli önlemlerin alınmasıdır.

Araştırmanın alt amaçları:

1) Ülkemizde zihinsel engelliler bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde bakım ve rehabilitasyon hizmeti verilen engelli sayısını belirlemek,

2) Zihinsel engelliler bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde hizmet veren personel sayısı ve meslek gruplarına göre dağılımını belirlemek,

3) Zihinsel engelliler bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde aldıkları bakım hizmeti sırasında yaralanan, hastalanan ve hayatını kaybeden engelli sayısını ve olguların nedenlerini belirlemek,

4) Zihinsel engelliler bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen hizmetin nitelik, yeterlilik ve kalitesini belirlemek,

5) Zihinsel engelliler bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde görevli personelin hizmetlerine yönelik denetim yöntemlerini belirlemek,

6) İlgili merkezlerdeki güvenlik tedbirleri ile güvenlik sistemlerini belirlemek.

 

 

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 21/01/2014 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                   İdris Baluken

                                                                                                                                        Bingöl

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

15 Ekim 2012 tarihinde Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (1614 sıra no.lu) AKP'nin Suriye politikalarındaki yanlışlarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 21/01/2014 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Nazmi Gür Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, dün uluslararası yayın kuruluşlarının servise soktuğu ve gerçekten hem izlemekte hem de duymakta zorluk çektiğimiz Suriye’deki işkence görüntüleri, bizi derinden sarstı. İnsanlığa karşı işlenen bu suç, kimden gelirse gelsin, kim tarafından yapılırsa yapılsın kınamayı hem de ciddi bir kınamayı, nefretle, şiddetle kınamayı hak eden bir davranış. Esasında uluslararası basının da söylediği gibi, yaklaşık 11 bin insan, bu işkencelerde, sistematik işkencelerde yaşamını kaybetmiştir. Kim bilir belki bundan çok daha fazladır ele geçen yaklaşık 55 bin görüntünün varlığını, kanıtını, bu kanıtı varsayarsak ölü oranının çok da yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, Suriye’deki bütün işkence kurbanlarıyla birlikte olduğumuzu, bu işkencelerde yaşamını yitirenlerin tamamı için yüreğimizin, kalbimizin onlarla birlikte olduğunu, yaşamını yitirenlerin tümüne Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileklerimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hiç kuşkusuz yaklaşık üç yıldır Suriye’de süren iç savaş ve bu iç savaşın getirdiği yıkımda uluslararası güçlerin, kimi bölge devletlerinin çok yoğun desteği ve katkısı vardır. Dolayısıyla, Suriye’de özellikle işkenceyle katledilen 11 bin insanın kanında Suriye konusunda baştan itibaren yanlış politika sürdüren, güden devletlerin de sorumluluğunun olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Esasında, gelecekte uluslararası mahkemelerde bu hesap görülürken yani Suriye’deki işkence kurbanlarının, insanlığa karşı işlenmiş suçların hesabı sorulurken uluslararası mahkemelerde Suriye’de işlenen bu cinayetlerin, bu insanlık suçunun faillerinin sadece Esed ve Esed rejimi olmadığı, onun arkasında duranların, destekleyenlerin ve bizatihi bu savaşta, iç savaşta parmağı olan üçüncü tarafların, devletlerin de sorumluluğunu ortaya çıkaracaktır. Bu konuda en ufak bir kuşku duymuyorum.

Bu nedenle, bir kez daha dün gece hepimizin kanını donduran bu görüntüleri, işkence görüntülerini nefretle, şiddetle kınıyorum, işkence kurbanlarıyla birlikte olduğumuzu ve esasında orada, Suriye’de öldürülenin, katledilenin insanlık olduğunu bir kez daha burada vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Suriye’deki iç savaşta kimi devletlerin, bölge devletlerinin parmağı ve rolü olduğunu, yanlış politikalarının rolü olduğunu söyledik, söylemeye devam ediyoruz, bundan sonra da söyleyeceğiz. Bunlardan birisi maalesef Türkiye’dir ve AKP Hükûmetinin baştan itibaren sürdürdüğü yanlış Suriye politikalarıdır.

İşte, biz bu nedenle, bugün, Suriye politikaları nedeniyle bir Meclis araştırması gereğine inandık ve bu nedenle, grup önerimizi Meclisin bilgisine sunuyoruz. Ama maalesef, bütün uyarılarımıza rağmen, bütün söylemlerimize rağmen, önerilerimize rağmen Hükûmet Suriye’deki yanlış politikalarını sürdürmeye devam ediyor. İşte, hepiniz tanık oluyorsunuz, son on gün içinde, sınır boylarında, Adana’da, Hatay bölgesinde ve kimi, bilmediğimiz başka yerlerde tırlar, otobüsler, içinde devlet sırrı olduğu söylenen yükleriyle birlikte yakalanıyor, el konulmak isteniyor. Bir taraftan da bu tırların içinde ne olduğu konusunda hiçbir bilgi, kamuoyunu gerçekten tatmin edecek hiçbir bilgi verilmiyor; öyle ya, adı üzerinde “devlet sırrı.”

Bu konuda da özellikle MİT’in neredeyse kargoculuğa başlaması kabul edilir bir şey değildir değerli arkadaşlar. MİT’in göreviyle ilgili kanunu okuduğunuzda hiçbir yerinde ama hiçbir yerinde, özellikle Sayın Başbakanın altını dün Brüksel’e giderken çizdiği 26’ncı maddesinde MİT’in görevleri arasında kargoculuk yoktur, MİT’in görevleri arasında komşu bir ülkeye silah nakliyatı yapma yoktur. Yine MİT’in görevleri arasında, “Türkmenlere gidiyor.” adı altında, oraya içinde ne olduğu bilinmeyen ama bütün dünyanın bildiği, tahmin edeceği şeylerin olduğunu Hükûmet her ne hikmetse açıklamaktan kaçınıyor.

Şimdi, paralel devletle ya da kamuoyunda bilinen ismiyle “cemaat”le bir kavga olabilir, bir iktidar kavgasına, bir rant kavgasına tutuşmuş olabilirsiniz ama bu, devletin istihbarat örgütünü hem de uluslararası bir suça bulaştırma anlamına gelmiyor. MİT açıkça burada suç işliyor, kendi kanununa aykırı suç işliyor. Tabii, bu, kimi savcıların ya da Hükûmetin deyimiyle, başkalarının denetimi altında olan, başkalarından emir alan polisin ya da savcıların işi değil arkadaşlar. Elbette ki kimi devletlerin kimi gizli operasyonları olabilir. Bu gizli operasyonları ama bu kadar açık yaparsanız, bir paralel devletin de içinde olduğu böyle gizli operasyonları yapmaya çalışırsanız elbette ki sonuçları da sizin için, ülke için son derece ağır olur.

Bir şey daha gözden kaçıyor galiba; o da, biliyorsunuz, Suriye sınırı boyunca bir tren hattı var -biz Kürtler oraya “serhat” ya da “binhat” deriz, “hat” deriz kısacası- bu trenlerde de ne kadar militan taşındığı ve ne kadar silah taşındığı, ne kadar yardım taşındığı -özellikle El Kaide bağlantılı örgütlere- orası da karanlıktır. Günün birinde bir savcı trenin birini durdurursa bu serhat bölgesinde, hiç şaşırmayalım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin Suriye meselesinde özellikle uyguladığı ayrımcı politikalar, sadece bir mezhebi destekler nitelikteki yaklaşımı, bazı grupları dışta tutması, bazı gruplara ayrımcılık uygulaması kabul edilir bir tutum değildir, bir durum değildir. Bizim isteğimiz, Hükûmetin, Suriye halklarının tamamına dili, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun, dinî inancı ne olursa olsun, etnik kimliği ne olursa olsun ayrımsız yaklaşmasıdır. Özellikle burada Kürtlerin, Süryanilerin, Asuri halkının, Ermenilerin oradaki diğer bütün bu radikal grupların baskısı altında inim inim inleyen Suriye halkıyla dayanışma göstermesi, sınırlarını insani yardıma açması, bu yanlış politikalardan bir an önce vazgeçmesi bizim temel önerimiz, temel yaklaşımımızdır.

Şimdi Sayın Başbakan Brüksel’de. Avrupa Birliği konusunda umarım somut adımlarla döner ve özellikle bu HSYK konusunda bu büyük inadından vazgeçer. Ancak Suriye’deki bu meselenin de gündeme geleceğini adım gibi biliyorum değerli arkadaşlar çünkü 22 Ocakta Cenevre’de Cenevre 2 Konferansı gerçekleştirilecek -İsviçre’de- ve bu konferansta Suriye’nin bütün demokratik dinamikleri, özellikle başta Kürtler olmak üzere Asuriler, Süryaniler, Ermeniler dışlanmış durumda. Onların olmadığı uluslararası bir konferansın sonuç vermeyeceğini buradan bir kez daha altını çizerek söylemek istiyorum çünkü oranın en demokratik dinamitleri bu konferansta masada değillerse o konferansta zorla bir araya getirtilen Suriye muhalefeti denilen -tırnak içinde söylüyorum- Suriye muhalefetinin Esed’le anlaşması, oradan somut bir ateşkes ya da çözüm önerisiyle çıkmalarının imkânı yoktur. Bu nedenle, bir kez daha burada altını çiziyoruz. Kürtler, Yüksek Kürt Konseyi aracılığıyla mutlaka kendi kimlikleriyle, kendi isimleriyle Cenevre’de olmalılar, Suriye’nin diğer bütün halkları başta Süryani, Ermeni halkı olmak üzere diğer bütün inançları burada olmak zorundalar. Eğer, Suriye’nin bu uluslararası platformda geleceği konuşuluyorsa bütün bu halklar yerlerini almalıdır, temsilleri sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bütün bu konularda, biz defalarca bu kürsüde birçok şeyi dile getirdik, birçok düşüncemizi, önerimizi, eleştirimizi sıraladık, yanlıştan dönmek mümkündür. İşte, Katar’ın desteğiyle açığa çıkan bu görüntüler söyleniyor ama şunu da unutmayalım; Katar, özellikle işlenen bu ağır cinayetlerin, muhaliflerin birbirleriyle yaptığı iç savaşta da ağır insan hakları ihlallerinde de Katar gibi, Suudi Arabistan gibi ülkelerin de payının olduğunu bir kez altını çiziyorum.

Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Ersoy, Sinop Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERSOY (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Suriye’de yaşanan olaylarla ilgili olarak Türkiye’nin tutumunun araştırılması amacıyla Barış ve Demokrasi Partisi Grubu tarafından verilen önerinin aleyhine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekillerimiz, 2010 yılında yaşanan ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan gelişmeler 2011 yılı başlarında da Suriye’ye sıçramış ve bu süreci, gelişmeleri doğru okuyamayan, basiretsiz Suriye yönetiminin acımasız tutumu yüzünden ülke çok kısa zamanda kan gölüne dönmüştür.

Bin yıllık ortak kültürümüzün, tarihimizin ve kardeşliğimizin verdiği sorumlulukla gelişmelerin Suriye halkı için bir iç savaşa, acıya, ızdıraba dönüşmemesi, iyi ilişkiler içinde olduğumuz Beşar Esed ve Suriye yönetimi üzerinde her türlü diplomatik ve insani girişimde bulunulmuş ancak Esed yönetimi aylar öncesinde Kuzey Afrika’da yaşanan acı olaylardan hiç ders almadığı gibi, dost tavsiye ve telkinlerine de kulaklarını kapatmıştır. Neyi tercih etmiştir? Devletinin elinde meşru, gayrimeşru ne kadar silah ve mühimmatı varsa kendisinden daha fazla demokrasi ve insan hakkı istemekten başka hiçbir derdi, niyeti olmayan insanların üzerine yağdırmaya ve şehirlerini, köylerini bir bir yakmaya, yıkmaya başlamayı tercih etmiştir. Bütün uyarılarımıza, çağrılarımıza rağmen ne Esed zalimlikten vazgeçmiş ne de Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası camia ciddi anlamda kılını kıpırdatmıştır. Esed’in her geçen gün dozunu artıran mezalimine karşı bütün muhalif gruplar arayışa girmiş, halk bir arayışa girmiş ve mücadeleye başlamış. Neredeyse üç yıldır süren bir kaos, kargaşa, savaş ve felaket ülkeyi esir almış, artık Suriyeli kardeşlerimiz silahtan kurtulsalar bile açlık ve sefaletten ölür hâle gelmişlerdir. Bugün, 130 binin üzerinde Suriyeli bu çatışmalarda maalesef hayatını kaybetmiş, 6,5 milyon Suriyeli yerinden yurdundan olmuş, 9 milyon Suriyeli yardıma muhtaç hâle gelmiş, 2,3 milyon Suriyeli de komşularına sığınmak zorunda kalmıştır; içeride kalanların ise ne evi, ne yuvası, ne ekmeği, ne aşı kalmıştır. Hemen yanı başımızda insanlık böyle bir dramı yaşıyorken Türkiye Cumhuriyeti de güçlü, samimi, müşfik, kardeş, dost bir ülkenin yapması gereken neyse onu yapmaya karar vermiş, bu acıdan etkilenen Suriyeli kardeşlerimize hem sınır içinde hem sıfır noktada hem ülkemizde elinde gelen her türlü yardımı yapmaya gayret etmiştir. Bugün, yaklaşık 600 bin Suriyeli ülkemizde yaşamaktadır. Bu mültecilerin 213 bini Hatay’dan Malatya’ya kadar kurulan 22 geçici barınma merkezinde, 12 bin konteyner, 31 bin çadırda barındırılmaktadır. Barınma merkezlerimizde yaklaşık 12 bin kamu görevlisi görev yapmaktadır. Yine, 693 derslikte yaklaşık 46 bin öğrenciye eğitim verilmektedir. Kurulan hastanelerde 2 milyonun üzerinde poliklinik yapılmış, her türlü hizmet verilmektedir. Bugüne kadar devlet eliyle bizzat yaptığımız harcamaların toplamı 1,6 milyar liradır. Birleşmiş Milletler kriterlerine göre ise yapılan yardım ve hizmetlerin toplam değeri 2,5 milyar dolardır.

Değerli milletvekilleri, dün basında yer alan, insan olan herkesin kanını donduracak ve yine, insan olan herkes tarafından lanetlenecek görüntüler, fotoğraflar, artık Suriye’de hepimiz için sözün bittiği yere geldiğimizi bir kez daha göstermiştir. Yanı başımızda, komşumuzun başında bu kadar büyük bir bela, bu kadar gaddar, bu kadar acımasız bir zalim varken bunların maliyetlerini daha fazla konuşmanın, o yavrucaklar ölmesin diye gönderilen tırların içinde ne olduğunu görebilmek için kasa deliklerinden röntgencilik yapmaya çalışmanın ve oradan elde edebileceğimiz birtakım bulgularla ülkemizi ve Hükûmetimizi dünyaya gammazlamaya çalışmanın yerine hep birlikte, bu kanın durması için, zalimlerin zulümlerinin karşılığını alabilmesi için uluslararası camiada verdiğimiz mücadeleye destek verelim. Tek ve gür bir sesle zalimin karşısında durmaktan başka bir seçeneğimizin olmadığını, asgariden insanlığımızın bunu gerektirdiğini bir kez daha hatırlayalım.

Ben de bu vesileyle, gerçekten, bu kadar yıldır orada yaşanan savaşta, acıda hayatlarını kaybeden bütün Suriyelilere Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, hepsine sabırlar diliyorum, metanetler diliyorum, bir an evvel bu beladan kurtulmalarını temenni ediyorum. Artık yapacak başka hiçbir şeyin kalmadığına, Suriye’de araştırılacak kapalı hiçbir hususun kalmadığına yürekten inanıyorum.

Bugün itibarıyla, bu düşüncelerle BDP Grubunun önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ  TÜRKKAN (Kocaeli) – Şu andaki son durumu nedir Hocam, “Esad” mı, “Esed” mi? Son durumu nedir? Son geldiği nokta, “Esad” mı hâlâ, “Esed” mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu BDP önerisinin desteklenmesi sadece bir tercih meselesi değil, bunun bir zorunluluk olması gerekir çünkü hakikaten Türkiye, Suriye’yle ilgili olarak benimsediği dış siyaset ve bunu destekleyen iç siyasetler dolayısıyla, bundan dört yıl önceyle kıyaslandığında hem bölgede hem içeride son derece esaslı bir kredibilite, saygınlık kaybına uğradı ve şu an için bölgenin ne tanzim edici ülkelerinden ne de barış kurucu ülkelerinden biri olarak görünüyor.

Tabii, bunun çok açık bir nedeni var: Bu, Suriye halklarının bugün maruz kaldığı çatışmanın, savaşın, Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu’da yanlış bir hesaba dayalı olarak yeni bir güç dizilişi elde etmek üzere desteklediği bir vekaleten savaşla ilgili. Suriye’de bir vekaleten savaşın sürdüğü apaçık ortadadır. Baas rejiminin Suriye, Çin ve belki İran, sözüm ona muhalif güçlerin de Amerika Birleşik Devletleri, Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan’dan ve Türkiye’den oluşan bir başka eksen üzerinde dizildiği apaçık ortadadır. Fakat asıl büyük mesele şudur ki Türkiye bu savaşa boylu boyunca girerken hem bu yanlış hesabı kendi organlarında doğru bir biçimde tartışmamıştır. Ne Meclis bu konuda doğru dürüst bir tartışma yapmıştır ne medya bu konuda doğru dürüst bir tartışmanın parçası olmuştur.

Tıpkı Libya gibi, tıpkı diğer Arap ülkeleri gibi Suriye’nin kısa zamanda bir iç isyanla çökertilebileceğine dair varsayım, hepimizin gördüğü gibi, bir insani facia pahasına doğrulanmamıştır çünkü Suriye’yle ilgili bütün bilgiler, hesaplar son derece yanlıştır. Suriye’deki seküler rejimin tamamen bir zorlama olduğu, bunun, Suriye’nin iç hayatının, iç dinamiklerinin bir parçası olduğu akla bile getirilmemiştir. Çoğunluğun Sünni olduğu bir yerde, bir Alevi azınlığın yönettiği bir ülke olarak Suriye’nin, kısa sürede yönetiminin devrileceği düşünülmüştür ama bu kaba, sosyal realitelerle, tarihle hiçbir alakası olmayan hesap gümlemiştir çünkü Suriye ne azınlık Aleviler tarafından yönetilen bir ülkedir ne de Suriye’de Aleviler iktidardadır aslında, Nusayriler.

Baas rejiminin en önemli dayanaklarından bir tanesi, Şam ve Halep’in Sünni ama seküler burjuvazisidir. Bu çerçevede, ayaklanma, sonunda kendi yörüngesinden çıkmış, hak ve adalet arayan halkın, bir tek parti rejiminin yerine demokratik bir rejim kurmak için uğraştığı bir mücadele olmaktan çıkmış, dünyanın her tarafından, hemen hemen her ülkesinden, batı Avrupa’dan, Amerika Birleşik Devletleri’nden, Bangladeş’ten, mağripten maşrıktan ve tabii Türkiye’den ve tabii Irak’tan gelen binlerce, on binlerce, “İslam mücahidi” adını kendilerine veren, büyük bölümü El Kaide ve onun bağlı unsurlarının kontrolü altında bulunan çetelerin yürüttüğü, Suriye’yi yerle bir eden, onun tarihî kazanımlarını yok eden bir savaşa dönüşmüştür. Türkiye’nin bu savaşta tuttuğu rol, ne yazık ki bir haydut devletin tutabileceğine neredeyse yakın bir rolü olmuştur. Ne kendi ülkesinin kurumlarına ne kendi ülkesinin kamuoyuna ne sınır boylarında yaşayan halkın iradesine değil, çok basit, Amerika Birleşik Devletleri’nin stratejik hesaplarına bağlı bir tutum benimsemiş, insan hakları ihlallerini göze almış ve almaya devam etmiştir. Biraz önce, AKP sözcüsü buradan konuşuyor “Ortaya çıkan fotoğraflar ne kadar büyük zulüm.” Doğru, o zulüm hep vardı. O zulüm, Başbakan, Esad’la birlikte yeni bir dostluk kampanyası açtığı zaman da vardı. Suriye o  zaman da özgür bir ülke değildi bu bakımdan ama çatışma başladığında orduların neler yapabileceğini herkesin bilmesi gerekir. Evet, bir ordu böyle  davranır ama onun karşısındaki muhalefetin ondan farklı davranması gerekir. Peki, muhalefetin bu açıdan yüz ağartıcı bir durumda olduğunu kim söyleyebilir? Herkesin kuralları ihlal ettiği, hiçbir savaş kuralının geçerli olmadığı, hiçbir geçerli askerî hukukun yürürlükte bulunmadığı bir savaş içerisinde Suriye bir kan deryası hâlinde almış başını gitmektedir.

Şimdi, Cenevre’de düzenlenen görüşmeler, aslında bu hesabın, bu vekâleten savaş hesabının tutmadığının apaçık bir kanıtıdır. Suriye rejimiyle muhalifler aynı masaya önünde sonunda oturmak zorunda kalmışlardır. Bu kan banyosuna girmeye gerek kalmadan Türkiye yapıcı bir diplomasiyle, yapıcı bir dış siyasetle pekâlâ bu sonucu, bu kan deryasına girmeden sağlayabilecek siyasi ve diplomatik üstünlüğe sahipken bu kozu elinden böylelikle kaçırdı ve şimdi, üstelik kendisini bu savaşa sürenlerin, kendi hesaplarını Türkiye’ye dayatanların giriştikleri arabuluculuk faaliyetlerinin sonucunda masanın da en dışında kaldı; sürece en son dâhil edilen, fikrine en son başvurulan oldu. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde iki yıl önceki  tartışmalarda, Türkiye'nin rolünü övgüyle karşılayan bütün parlamenterlere o zaman da  söyledik “Yanlış hesaba Türkiye’yi övgülerinizle alet etmek istiyorsunuz; sizin hesabınız da yanlış, Türkiye’nin hesabı da yanlış.” diye nitekim bu çıktı ortaya.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu, sadece Suriye’nin bir iç meselesi olarak kalmadı, Suriye’deki iç mesele Türkiye’nin iç meselesi oldu; Hatay’da patlayan bombalar, bütün sınır boylarındaki mülteci akınları, Hükûmet sözcüsü tarafından nüfusu 600 bini aştığı söylenen göçmenlerin, muhacirlerin, bunların hiçbir statüye sahip olmadan yaşamak zorunda kaldıkları güçlükler ve kaçınılmaz olarak sınır boylarında değişen demografik yapı. Bu kentlerin yerli halkı bu akan göçmen yığını karşısında şimdi kendilerinin azınlıkta kaldığı düşüncesiyle pek çok insan hakları ihlaline denk gelebilecek ama tamamen sebepsiz olmadığını söyleyebileceğimiz karşılıklı nefret gerilimleri içerisine girebiliyorlar. Bütün bunların bir hesaba sığmadığı apaçık ortada değil mi? O nedenle Barış ve Demokrasi Partisinin bunu Meclisin baştan sona konuşması gerektiğini konusundaki ısrarını herkesten önce Hükûmet partisinin arzuyla karşılaması lazım çünkü belki de Amerika Birleşik Devletlerinin hesaplarından, Suudilerin hesaplarından, Katar’ın, Kuveyt’in hesaplarından başka bir hesap yapmanın mümkün olduğuna dair bir akıl bu Meclisin sıralarından çıkabilir. Türkiye daha ne kadar böyle gidebilir ve ne kadar gidecektir? Üstelik, Türkiye Suriye’deki bütün bu çatışmanın biricik olumlu eseri olan, biricik olumlu ürünü olan Rojava Kürdistanı’nın kendi kendini yöneten seküler, demokratik, çoğulcu, öz yönetimci bir yeni yerel yönetim kurmuş olmasını da sempatiyle değil, husumetle karşılıyor ve onları bir an önce bulundukları mevzilerden itelemek için örtülü harekâtlara da giriyor. O nedenle kendi iç meselemiz, Türkiye’nin içinde cereyan eden Kürt sorunu henüz çözüm beklerken, çatışmadan çatışmasızlığa geçmek ve bir çözüm aralığı yakalamak icap ederken hemen güneyimizde başka bir Kürt nüfusun kendi işlerini kendi bildiği gibi çözmesine Türkiye askerî ve siyasi yöntemlerle müdahil oluyor. Çok yönlü bir savaş içerisinde yok yere kaynaklar tükeniyor, yok yere Türkiye tecrit ediliyor, yok yere insan hakları sınırın her iki tarafında da ağır ihlallerle karşı karşıya.

O nedenle, sevgili arkadaşlar, yanlış hesap sadece Bağdat’tan değil, Şam’dan da döner. Her yerde yanlış hesap eninde sonunda gelir döner de niçin Hükûmetin hırslı güç icrası, güç ilanı hesaplarının bedelini Türkiye’nin halkları, Kürtler, Araplar, Türkler ödesin, niçin bunun maliyetini Türkiye’nin bütçesinden ödeyelim, niçin Türkiye’nin güvenliği için kurulmuş olan kuruluşlar başka ülkelerin iç güvenliğini tehdit eden casusluk örgütleri hâline gelsinler?   

Bir an önce bu araştırma önergesinin kabulü yönünde oy kullanmanızı diliyorum. 

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Sinan Oğan, Iğdır Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, konuşmama başlamadan önce, 20 Ocak 1990 tarihinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Sovyet orduları tarafından yapılan katliamı bir kez daha burada, huzurunuzda kınayarak konuşmama başlamak istiyorum.

AKP’nin Suriye politikasının yanlışlarını konuşuyoruz bu araştırma önergesiyle, bu önergeyle. Yalnız, AKP’nin Suriye politikasının doğruları var mı ki acaba, doğrularının yanında bir de yanlışlarını konuşalım? AKP’nin Suriye politikasının elle tutulur herhangi bir yanı olmadığını ifade etmek lazım.

Dünden beri basında Esad rejiminin işkenceyle katlettiği binlerce sivilden, binlerce askerden ibaret resimler gösteriliyor. Hakikaten de, biraz önce Sayın Mehmet Ersoy’un da ifade ettiği gibi, içinde birazcık insanlık kırıntısı olan herkesin bu vahşete, bu vahşet görüntülerine elbette ki sessiz kalması düşünülemez. Elbette bu vahşete dur demeliyiz, elbette bu vahşeti kınamalıyız ama bir o kadar da ciğer sökenlerin, insan kafası kesenlerin ve sınırımıza kadar dayananların uyguladığı vahşeti de kınamalıyız.

Suriye’de bugün iktidarından muhalefetine her kesim âdeta insanlığını unutmuş bir kan gölü içerisinde debelenip duruyor. Peki, biz ne yapıyoruz Türkiye olarak ve AKP iktidarı olarak siz ne yapıyorsunuz? Siz bu vahşetin neresindesiniz? Bu sorunun da burada cevabının verilmesi lazım. Eğer yanı başınızda kan akıyorsa siz o kana, yanı başınızda yangın varsa ve siz oraya bir kova suyla değil, bir kova benzinle gidiyorsanız demek ki o vahşette sizin de rolünüz var, demek ki o vahşetin içerisinde, o günahın içerisinde size de fatura edilmesi gereken bir hisse var.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan diyor ki: “Suriye’ye giden tırları siz hangi hakla durdurursunuz, hangi hakla onun aramasını yaparsınız?” ve bir başka isim, İçişleri Bakanı diyor ki: “Suriye’ye giden tırlarda oradaki Suriye Türkmenlerine yardım yapılıyor.” Suriye Türkmenleri şimdi mi aklınıza geldi? Peki, Suriye Türkmenleri “Bize böyle bir yardım gelmedi.” açıklamasında bulundular, buna ne diyeceksiniz? Suriye Türkmenlerine herhangi bir şey yaptığınız yok, bari Suriye Türkmenlerinin ismini kullanmayın, hiç olmazsa ismini kötü emellerinize alet etmeyin. Suriye Türkmenleri bugün maalesef sahipsiz kalmıştır. Cenevre 2 Konferansında Suriye’de Araplardan sonra ikinci en büyük topluluk olan Suriye Türkmenleri temsil edilmiyor. Peki siz, bostan korkuluğu musunuz? Oradaki bizim kardeşlerimiz herhangi bir söz hakkına sahip değil. Hani siz ahkâm kesiyordunuz, o bölgede her şey sizden sorulurdu? Ne oldu? Niye Suriye Türkmenlerine sahip çıkmıyorsunuz, niye Suriye Türkmenleri Cenevre 2’de temsil edilemiyor? Dolayısıyla da sizin Suriye Türkmen’i gibi bir derdiniz yok. Hiç olmazsa Suriye Türklerini kötü niyetlerinize alet etmeyin. Bir faydanız yok, hiç olmazsa “Suriye Türkmenlerine silah gönderiyoruz.” deyip hem muhaliflerin hem Esad iktidarının hedef tahtası hâline getirmeyin. Bugün, Suriye’de kirli oyunlar tezgâhlanıyor ve siz de maalesef bu kirli oyunların bir tarafında yer alıyorsunuz. İş o kadar çığırından çıkmış, Türkiye’nin oradaki varlığı, gücü o kadar çok törpülenmiş ki,  IŞİD diye ifade edilen El Kaideli terör grupları Suriye sınırına gelip teslim olan diğer muhalif grupların silahlarını isteyecek kadar cesaret bulabiliyorlar kendilerinde. Kaçakçılar atlarla, yüzlerce atlı birlikleri oluşturup Türkiye sınırına hücum edebiliyorlar.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, hiçbir dönemde bu kadar aşağılanmamıştı, Türkiye hiçbir dönemde sınırı bu kadar güvensiz, itibarı bu kadar yerlerde sürünmemişti, maalesef bunu siz becerdiniz. Buradan sormak istiyorum, Suriye’de eğer kan akıyor ise, akıyor, hem iktidarı hem muhalefeti bu kanın akmasında müsebbip… Suriye’de iktidar şimdiye kadar niye devrilmedi biliyor musunuz? Arkasında İran iktidarı olduğu için. Peki, İran’a uygulanan ambargoyu delerek, bakanlarınız komisyon alarak İran’ın Suriye’ye daha fazla silah sevk etmesine sebep olmuyor musunuz? Oluyorsunuz.

Arkadaşlar, Mavi Marmara baskını sonrasında İsrail’le artan ilişkilerimizi ben hayretlerle karşılamış ve soru önergesinde bulunmuştum. Bakanınızın cevabı aynen şuydu: “Canım, ticaret başka, siyaset başka.” Yani Gazze’de her kurşuna ticaretinizle katkıda bulundunuz. Peki, şimdi Suriye’de akan kana aldığınız komisyonlarla katkıda bulunup İran’ın Suriye’de daha fazla kan dökülmesine sebep olmasına gönlünüz nasıl müsaade ediyor? “Müslümanım” diyen vatan evladı, İran’a daha fazla silah göndermesine sebep olacak komisyonları… Haram parayı nasıl yiyorsunuz? Ayakkabı kutularındaki o haram paraların Suriye’de daha fazla kan dökülmesine sebep olduğunu bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz ama aslolan nedir? Suriye’deki gariban vatandaşın kanının dökülmesi değil, ayakkabı kutularında daha fazla dolar, daha fazla euro biriktirmektir. Onun için Suriye konusunda samimiyetten burada bahsedemezsiniz. Siz o samimiyetinizi ayakkabı kutularının içine gömdünüz. Burada, Suriye’de kan dökülmesini, burada insanlık zulmünü falan geçiniz. Çünkü o kan sizin elinize bulaşmıştır. O kan, ayakkabı kutularından sizin elinize bulaşmıştır, dolayısıyla da o konuları bir defa geçin.

Maalesef, maalesef, Suriye’de savaş devam ediyor ve bu savaşın devam etmesi küresel güçlerin işine geliyor. Bakınız, Libya’da gittiler bir kanalizasyon çukurunda Kaddafi’yi bulup imha ettiler. Aynı küresel güçler Suriye’de daha fazla iç savaş olsun ki Suriye bölünsün ve İsrail için tehdit olmaktan çıksın diye uğraşıyorlar. Ve siz de, maalesef bu küresel oyunun bir piyonu hâlinde Suriye’de iç savaşın devam etmesi, Suriye’nin bölünmesi için habire yangına benzinle gitmeye devam ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, küresel güçler isterse Suriye’de savaşı bugün durdurabilirler ama istemiyorlar. İlk defa Cenevre 2’de bir barış umudu doğdu hemen diğer kaynaklar devreye girdi, bu resimler iki gün bekletilip Cenevre’den sonra yayınlanmadı; Cenevre öncesinde yayınlandı ki “Aman, birden olur da barış gelir.” endişesiyle hemen yayınladılar. Siz de üzerine atladınız ve  barışın, Suriye’de, bütün yollarını tıkadınız. Türkiye  olarak bizim Suriye’de yapacağımız şey barışa destek olmak arkadaşlar, orada daha fazla kan dökülmesine değil. Suriye’de bizim yapmamız gereken bölgeye silah gönderen devletlerin yolunu kesmek, ayakkabı kutularına komisyonları doldurmak ve daha fazla insanın kanının dökülmesine sebep olmak değil.

Bu sebeple, Suriye politikanız baştan sona yanlış. Sadece Suriye politikanız mı? Elbette değil. “Sıfır sorun” diye yola çıktığınız ve maalesef, Türkiye’nin önüne sorunlar yumağı, onlarca yıl çözülemeyecek sorunlar yumağı getirdiğiniz dış politika yanlışlarınız, baştan sona dış politika yanlışlarınız burada konuşulmalı.

Dış politikada Suriye dâhil  olmak üzere Yüce Meclise hesap vereceğiniz günler yakındır diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

 

 

 

Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tanal, Sayın Sarı, Sayın Çıray, Sayın Nazlıaka, Sayın Acar, Sayın Özkan, Sayın Oyan, Sayın Ekinci, Sayın Toptaş, Sayın Koç, Sayın Toprak, Sayın Danışoğlu, Sayın Bilgehan, Sayın Korutürk, Sayın Gök, Sayın Akova, Sayın Türmen ve Sayın Öz.

BAŞKAN – İki dakika süre  veriyorum.

 (Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 16.39

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylanmasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

 

Y O K L A M A

 

BAŞKAN –  Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

 

 

 

                                                                                                      21/01/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 21 Ocak 2014 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.                                   

Saygılarımla.                                                          

                                                                               Yusuf Halaçoğlu

                                                                                     Kayseri

                                                                    MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

21 Ocak 2014 tarih, 2421 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu ile Ankara Milletvekili Zühal Topcu'nun "Sürekli değişen ve gelişen bilim dünyasında Türkiye'nin de adının geçmesi için akademisyenlerin özlük hakları ile ilgili durumlarının uluslararası ve ulusal arenada detaylı bir şekilde araştırılması ve bu hususlarda çözüm üretilmesi" amacıyla verdikleri Meclis araştırma önergesinin 21 Ocak 2014 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Zühal Topcu Ankara Milletvekili (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubu adına verilen araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde üniversite sayısı gittikçe artmasına rağmen öğretim üyelerinin…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurun Sayın Topcu.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – …sayısı belirli ölçülere henüz ulaşamamıştır. Bunun en önemli sebebi de akademisyenlik mesleğine yönelik belirli bir kalitenin hâlâ tutturulamamış olmasıdır. Üniversitede çalışan akademisyenlerin özlük hakları sorunu hâlâ, on yıldır çözülemediği gibi iyice kalitede de düşüklük yaşamaktayız.

Başkan, lütfen susturur musunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Buyurun Sayın Topcu.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Her gün geçim sıkıntısı çeken bir akademisyenden ileri düzeyde bilimsel araştırma nasıl beklenmektedir? Her gün mobbing uygulanan akademisyenler nasıl sağlıklı bir nesil yetiştirebilirler? Mesele Türkiye’yi geleceğe nasıl taşırız meselesidir. Özellikle AKP iktidarının 2023 yılı için hazırlamış olduğu büyük Türkiye’yi nasıl kuracaksınız; hangi nesillerle, hangi yenileştirme merkezleriyle, hangi kalifiye elemanlarla, bunun tekrar tartışılması gerekiyor. Eğer Türkiye’yi gelecekte uluslararası arenada görmek istiyorsak akademisyenlerin özlük haklarıyla ilgili sorunlarının mutlaka çözülmesi gerekmektedir. Önemli olan “Ekipmanları nasıl temin edeceğiz?” değil, nitelikli insanların nasıl yetiştirilmesidir. Alanında uzman, akademisyen olarak kendini iyi yetiştirmiş, özgün fikirlere sahip, öz güvenli olarak yetiştirilmesinin sağlanmasıdır.

2014 yılı YÖK’e bağlı devlet üniversitelerinin toplam bütçesi 11,5 milyar TL’dir. Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan toplam bütçe ise 34 milyar TL. Türkiye üniversitelerinin toplam bütçesi Amerika’da bulunan bir üniversitenin araştırma bütçesi kadar bile değildir, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Ayrıca üniversitelere ayrılan bütçelerin yüzde 60’ı veya 70’inin de personel giderleri olduğunu da ayrıca belirtmek istiyorum. Böyle bir eldeki sahip olduğumuz veriler ülkenin nereye gittiğinin de göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.

Özellikle maaş konusuna geldiğimizde, on bir yıllık AKP iktidarının yumuşak karnı olarak verebileceğimiz bir nokta burası. Araştırma görevlisi arkadaşlarımız aldıkları 2.200 lira ile yüksek lisans ve doktoralarını nasıl yapsınlar, geçimlerini nasıl sağlasınlar ve geleceklerini nasıl teminat altına alsınlar? Bunlar, gerçekten cevap aranması gereken sorunlar. Akademisyenlerin maaşları, özellikle AKP’nin 2002 ve 2013 yılları arasındaki iktidarlığı döneminde gerçekten ciddi düzeyde gerileme kaydetmiştir. Yapılan araştırmalara göre, akademiye giriş düzeyindeki maaşlar açısından uluslararası arenada Türkiye 17’nci sırada bulunmaktadır. Bu sıralama, Hindistan, Malezya ve Arjantin’in bile gerisinde kalmıştır. Kıdemli akademisyenlere ödenen maaşlarda ise 28 ülke arasında 21’inci sırada yer alıyoruz ve buradan, bu kürsülerden, akademisyenlerin maaşlarına yönelik birçok kez vurgulanmasına rağmen hâlâ iktidar bunu dikkate almamıştı. Akademisyenler aldıkları düşük maaşlar ile araştırmalarını mı yapsınlar yoksa evlerini mi geçindirsinler? 2023 Türkiye’sine nasıl gireceğiz? Hangi bilimsel araştırmaların yapılması beklenmektedir bu arkadaşlardan? Özellikle vurgulamak istiyoruz ki, üniversite nitelik sorununu gidermek için akademisyenlerin özlük sorunlarının mutlaka çözülmesi gerekiyor.

Yine Türkiye üniversitelerinin toplam bütçesi bir Amerikan üniversitesinin araştırma bütçesi kadar bile değil. 2014 yılı üniversitelerimizin bütçeleri ile Türkiye’nin ileri araştırma şansı neredeyse başından beri yok sayılmıştır. Üniversite öğretim elemanlarının maaşlarının ihtiyaçlarını karşılar düzeyde olmadığını da artık bütün cihan duydu. Bundan otuz yıl önce araştırma görevlilerinin maaşı mühendis maaşından yüzde 38  daha yüksekti. 2013 yılı itibarıyla araştırma görevlisi maaşı 2.200 lira, yardımcı doçent maaşı 2.600 lira, şube müdürü maaşı 3.250 lira, mühendis maaşı 3.400 lira. Aradaki farkı hesaplamayı biz size bırakıyoruz.

2012 yılında 1.500 Türk lirası maaş alan bir profesörün on bir yıl sonra maaşı 2,6 kat artar iken bir hâkimin maaşı 5,3 kat, avukatın maaşı 5,2 kat, teknisyenin 5,1; şube müdürünün 4,3; uzman doktorun 3,8; hemşireninki de 3,7 kat artmıştır. Böyle bir mukayeseden sonra durumun daha da içler acısı olduğu görülmektedir. Bu durumda öğretim elemanlarının bazılarının yoksulluk sınırında ve bazılarının da açlık sınırında olduğunu vurgulamak istiyoruz.

Sayın Başbakan, kişi başına düşen millî gelirin 11 bin doları bulduğunu ifade etmektedir ve her tarafta da bu vurguyu yapmaktadır. Vatandaşın geçim şartlarına baktığımız zaman bunun gerçekleri yansıtmadığını görmekteyiz.

Asgari ücret 800 TL, bir devlet memurunun maaşını ortalama 2 bin TL aldığımızda Türkiye’de ciddi bir gelir dağılımı adaletsizliğinin olduğunu görmekteyiz. Bu yapı daha da derinleşmektedir. Bu derinleşmenin nedenlerini 17 Aralık 2013 tarihinden sonra ortaya çıkan yolsuzluklarla daha çok anlamaya başladık. Bu paralar kimlerin kasalarında, kimlerin ayakkabı kutularında? Bizde olmadığı kesin. Onları vurgulamak istiyoruz.

4 kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir biçimde yaşayabilmesi için gerekli en düşük miktar, asgari geçim haddi olarak daha yeni açıklanan miktar 3.702 lira olarak verilmektedir. Araştırmalar bir insanın yaşayabilmesi ve sosyal dünyada yerini alabilmesi için gerekli en düşük tutar olan yoksulluk sınırının ise 1.853 TL olduğunu bize göstermektedir. Hayatını sürdürebilmesi olarak ifade edebileceğimiz açlık sınırı ise 1.853 TL. Bunu tekrar vurgulayarak dikkatinizi çekmek istiyorum. 4 kişilik bir ailenin ortalama aylık gıda harcaması 865 TL’dir. Kirayı ortalama 550 TL aldığımızda gıda ve barınmanın 1.434 TL olduğunu görebiliyoruz. Bir memurun ortalama maaşının yüzde 71’i gıda ve barınmaya harcandığını göstermektedir bu giderler bize. Asgari ücretliye ise “Artık sen öl, yaşama.” diyoruz. Bunu buradan vurguluyoruz ki asgari ücretlinin hangi şartlarda yaşam mücadelesi verdiğine de dikkati çekmek istiyoruz.

Bir insanı bile harcama lüksümüz yok iken bütün bunlara karşı kör, sağır ve dilsiz bir iktidar bulunmaktadır. Özellikle yolsuzlukları ve hırsızlıkları örtmek için yaptığınız çalışmaların ve performansın onda 1’ini özellikle akademisyenlerin sorunlarını çözmeye yönelik olarak harcanması önemlidir.

Yine, araştırma görevlilerinin sorunları dağ gibi karşımızda durmaktadır. 2547 sayılı Kanun’un 50/d maddesi gereğince göreve başlayan araştırma görevlilerinin iş güvenceleri sorunludur ve  araştırma görevlisi kadrosunun yeniden tanımının yapılması gerekmektedir.

Saygıyla arz ederiz. Teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Yüksel Özden, Muğla Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya Yüksel, sen akademisyensin. Akademisyen nasıl aleyhinde konuşur yahu! Yüksel Hoca, sen akademisyensin, bütün akademisyenler seni dinliyor.

YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başlangıcında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, hem bu anda hem de tüm diğer zamanlarda öğretim üyesi meslektaşlarımızın, arkadaşlarımızın bizi dinlediğinin, tüm ülke ile birlikte bizi dinlediğinin farkındayız.

MHP grup önerisinin başlangıcında bir cümle var, diyor ki: “Türkiye’nin dünyada sesini duyurabilmesi için öğretim üyelerinin durumunun araştırılması.” Kıymetli arkadaşlar, öğretim üyeleriyle ilgili durumda en sonda söyleyeceğimiz şeyi belki en başta söyleyip, hemen arkasından bu konuda neler yapıldığını ve neler başarıldığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öğretim üyelerinin maaşlarının ülke çapında ve uluslararası çapta karşılaştırmalı olarak incelendiğinde durumundan memnun olmadığımızı, bu rakamların yetersiz olduğunu değişik platformlarda konuştuk ve ortaya koyduk ve hatırladığım kadarıyla en son bir toplantımızda Başbakanımız da Maliye Bakanına bu konuda talimat vermiştir, bu konuda söylenecek söz yoktur.

Yıllar itibarıyla baktığımızda, gerçekten bu alanda yapılması gereken düzenlemede, bir taraftan, giriş düzeyindeki ücretler yani araştırma görevlisine ödenen ücretler, buraya yetenekli ve motive olmuş tüm kapasitelerin, beyinlerin gelmesini teşvik edecek şekilde olmalıdır. Ayrıca, kıdemler arası itibarıyla baktığımızda yani yardımcı doçentten doçente, profesöre kadar burada da bir adaletin korunmasının gerekli olduğuna inanıyoruz, başlangıç ve en kıdemli arasındaki makasın da kıdemi ve çalışmayı, performansı öngörecek şekilde, onu değerlendirecek şekilde korunması gerektiğine inanıyoruz. Burada yapılanlar vardır, yapılması gerekenler vardır.

Şimdi, değerli arkadaşımız ifade etti, dünyadaki durumumuza bir bakalım. Bir tarafta, öğretim üyesi yetiştirmekten bahsediyoruz yani bunun aslı öğretim üyesi yetiştirme, hemen takip edecek olan şey de öğretim üyesine hakkını vermektir. Göstergelerle bakalım: Biz iktidara geldiğimiz günden bu yana Türkiye’nin üniversite ihtiyacını kurumlar olarak ve öğretim üyesi ihtiyacını birinci madde olarak gündeme alan ve bu konuda çalışan bir iktidarız. Nereden bakıyoruz konuşalım. Kendisi de devlet bursuyla yurt dışında master, doktora yapmış birisi olarak birinci elden söylüyorum: 1986 yılında ben yurt dışına gittiğimde devlet bursuyla toplam… Üstelik de onlarca yıl yani 1970’li yıllardan 1985’e kadar devlet, yurt dışına master, doktoraya öğrenci gönderecek kapasite ve yetenekten bile uzaktı. 1985 yılında başlayan projede 56 kişi yurt dışına gönderilmişti, sadece ve sadece 56 kişi. 2007 yılında, biz 1.000 kişiyi yurt dışına göndermek için ortaya çıktık ve ilana çıktık, tüm başvuruları aldık. Toplamda yetenekler, sınavlar ve sonrasında sadece ve sadece 5 Yılda 5.000 Öğrenci Projesi’yle ortaya çıktığımızda, o yılda 560 kişi gönderdik yani o zamanki öğrenci sayısının 10 katını gönderdik ve o rakam 5.000’e tamamlandı, aştı.

Öğretim üyesi olarak baktığımızda, ayrıca yurt içinde de birçok üniversitenin kendi imkânlarıyla, akademik ve fiziki imkânlarıyla yetiştiremediği öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak için; yetişmiş, eski, kurumsallaşmış birçok üniversitelerin kapasitesini tam anlamıyla kullanmak için de Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’nı (ÖYP) başlattık ve hızla orada da bu ülkenin ihtiyacı olan öğretim üyelerini yetiştiriyoruz.

Şimdi, dünyada ses getiren projelerse, bakalım arkadaşlar: Bugün biz, kendi otomobilini yapma derdine düşen ve bunun projelerini hazırlayan, kendi uydusunu yapan, kendi uçağını yapma hevesi ve projelerini ortaya koyan, kendi insansız hava araçlarını yapan, kendi savaş gemisini yapan bir ülkeyiz. Bunlar lafla olmuyor, bunlar bizim buralara ayırdığımız imkânlar ve ayrıca gerçekleştirdiğimiz, sağladığımız teşviklerle oluyor.

Bir başka veriyi ortaya koyalım yani yaptıklarımız değil ama yaptıklarımızın sonucunun yansıması olarak bakalım. Aynı yıllarda, sonraki yıllarda, yurt dışına giden birçok arkadaşımız şahittir, yetiştirdiğimiz dünya çapındaki araştırmacılarımızdan birçoğu ülkeye dönmemiştir, dönememiştir ve burada -değerli meslektaşım da çok iyi biliyor- ücret bu etmenlerden belki birisi ama yegâne faktör değildi; ülkeye geldiğinde çalışabileceği ortamın olması, teşviklerin olması, desteği bulmasıydı.

Şimdi, gene rakamlarla bakalım: 2007 ile 2000 yani biraz daha geriye dönelim, bu ülkede şikâyet ettiğimiz en büyük şeylerden birisi beyin göçüdür; yetişmiş beyinlerin, yurt içinde, yurt dışında yetişmiş nice kapasitelerin ülke dışına gitmek zorunda kalması, bu ülkede çalışamamasıdır.

Rakamlara baktığımızda şunu görüyoruz: 2007 ile 2013 arasında, bu ülkenin yetiştirdiği insanlardan 2 bin tanesini biz tekrar ülkemize kazandırabilmişiz ve birçok projede çalışmaya başlamışlardır. İşte gösterge ortada; ülkede oluşturduğumuz ortam, sağladığımız imkânlar, sağladığımız teşviklerle yurt dışındaki 2 bin öğretim üyesi -2 bin araştırmacı- tekrar ülkeye dönmüş ve çalışmaya başlamıştır. Ayrıca, bunun da envanterini yapmışız, 42 ülkedeki araştırmacıların her biriyle temasa geçilmiş, gerektiğinde Türkiye'de çalışabilecekleri ortaya konmuştur.

Şimdi, peki, geldiler, neler yapıyorlar? O kadar insan geldi ülkeye, ne yapıyor? Ben, kısaca onları da paylaşmak istiyorum. Dünya ile rekabet eden, gurur kaynağımız olan ve bizi geleceğe taşıyan projelere imza atılmıştır. Hangi alanlarda? Teker teker somut olarak bahsedeceğim birkaç şeyden. Uzay alanında, savunma alanında, sağlık, enerji, çevre, ulaşım, bilişim alanlarında araştırma, geliştirme çalışmaları ve destek programları, ayrıca da burs imkânları yaratılmıştır. Ne yapılmış? 8 bin ARGE projesine -çok değerli arkadaşlarım, 8 bin ARGE projesinden bahsediyoruz- buraya 2,5 milyar hibe destek vermişiz. 169 projeye, o da, özellikle kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarını sağlamak, daha etkili, daha verimli çalışmalarını sağlamak amacıyla geliştirilen 169 projeye 525 milyon lira destek sağlamışız. Üniversitelerdeki araştırmacıların 7 bin projesine 1 milyar destek sağlamışız. Son on yılda 111 bin öğrenciye, yüksek lisans, doktora öğrencisine 500 milyon TL burs sağlamışız. Evet, bunlar lafla olmuyor; bunlar, bir tarafta böylesine büyük hedefler koyarak ama diğer tarafta da kaynak ayırarak yapılıyor.

Şu an baktığımızda 2 yerli uydumuz var; Göktürk-2 ve Rasat. Bunlarla biz dünyanın her tarafından görüntü alabiliyoruz. Ayrıca, bununla birlikte, Türkiye kendi uydusunu yapabilen ülkeler sınıfına geçmiştir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ama bir gerçek var, maaşlar düşük.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Değiştirmiyorum.

Diğer tarafta, savunma alanına baktığımızda, gene yüksek teknoloji projeler ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin vurucu gücünü artırmışız. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve dünyadaki konumunu güçlendirerek devam edebilmesi için, bir tarafta gerçek zamanlı işletim sistemi, millî seyir füzesi, beton delici, akıllı bomba, füze yakıtı, lazer güdümlü füze dedektörü yapmışız, ayrıca yapmaya devam ediyoruz, NATO ülkelerinde projeler satıyoruz.

Kabul ediyorum, daha birçok alanda bahsedebileceğimiz… Enerji alanında, bir tarafta rüzgâr enerjisiyle ilgili, diğer tarafta güneş enerjisiyle ilgili, diğer tarafta kömürden gaz elde edilebilmesiyle ilgili projeler geliştirilmesine destek olmuşuz, kaynak ayırmışız ve…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Üniversite mi yapmış, ASELSAN mı yapmış?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – …aynı zamanda da bunların ortaya çıktığını görüyoruz. Bu hafta sonu gazetelerden biz okuduk, 2017’de kendi otomobilimiz artık yollarımızda olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Üniversiteden bahsettik, üniversitenin maaşından bahsettik; siz ASELSAN’dan bahsediyorsunuz.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Öğretim üyelerinin maaşlarıyla ilgili düzenlemenin en yakın zaman içerisinde gelmesini biz de ümit ediyoruz.

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – On bir yıl geçti.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Şu an aldıkları ücretlerin hak ettiklerinin çok daha altında olduğunu ve zaman içerisinde yaptıklarımızı da sizlerle paylaşmış oldum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Oğuz Oyan, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerin öğretim üyelerinin, üniversitelerin yardımcı elemanlarının özlük haklarının birinci maddesi belki maaşlar olarak akla gelir ama sadece ondan ibaret değildir. Bugün üniversitelerde çok önemli bir sorun, iş güvencesidir. Özellikle de eğreti statülerde olanların iş güvencesidir; araştırma görevlisi veya yardımcı doçent.

Bu iş güvencesini sağlamadan maaşları artırsanız da sonuçta akademik özgürlük ortamını sağlayamazsınız. Yani maaşa zam, işe nihayet yapabilirsiniz. Dolayısıyla, bir üniversitede olması gereken asgari özlük hakkı garantisi, çalışma güvencesidir. Bu çalışma güvencesi, üstelik araştırma görevlilerinin içinde de farklı farklı tanımlanmakta. Niteliği bakımından aynı kamusal hizmeti, işi yapan araştırma görevlilerinin bir bölüm 50/d statüsünde yani burslu öğrenciymiş gibi, öbürleri kadrolu 33/a’da, 2547 sayılı Yasa’ya göre.

Böyle bir şey yani aynı nitelikteki işi yapanlar arasında böyle bir ayrımcılık, behemehâl düzeltilmesi gereken bir şeydir. Böyle bir ayrım yani bir burs olarak yüksek lisans öğrencilerine burs vermek istiyorsanız bunu ayırın, bu ayrı bir kategori ama bir araştırma görevlisi olarak istihdam ediyor ve bütün o hizmetleri yaptırıyorsanız –bazen sınav gözcülüğünden kâğıt okumaya dâhil olmak üzere- bunu farklı tanımlayamazsınız, ikisini birbirinden.

Dolayısıyla, burada bir kere bir tanım sorunu karşımıza çıkıyor, özlük haklarında tanım sorunu karşımıza çıkıyor.

Şunu da tabii belirtelim: İş güvencesi, profesörler ve doçentler gibi öğretim üyeliği sağlam statüye bağlanmış kadrolar için de acaba ne ölçüde geçerli? Burada da bunlar üzerinde de yani profesör ve doçent olanlar üzerinde de belirli baskı ve kontrol mekanizmaları kurulmaktadır, özellikle de taşra üniversitelerinde yani akademik anlamda bir olgunluğa erişmemiş, hâlâ hiyerarşik devlet memuru kafasıyla üniversite yöneticiliğini sanan yerlerde bu kadrolar üzerinde de birtakım baskılar ve kontrol mekanizmaları oluşturulmaktadır. Yani, bir düşünün, bir bölümün kendi içinde profesörleri, bölüm başkanları varken dışarıdan atama yapılıyorsa, bir fakültenin dekanı dışarıdan atanıyorsa ihtiyaç olmadığı hâlde burada olsa olsa arayacağınız şey iktidarla ideolojik yakınlık kriteri olmaya başlıyor, tıpkı rektör atamalarında olduğu gibi. Bu ideolojik yakınlık üzerine atamalarla bir üniversite döndürmeye çalışırsanız, üniversitenin yönetici kadrolarını böyle oluşturmaya çalışırsanız ortaya bir üniversite falan çıkmaz, ortaya aslında bizim dönemimizin liseleri bile çıkmaz yani böyle bir eğitim anlayışı olamaz.

Tabii, aslında başka baskı kontrol mekanizmaları var. Akademisyenlerin yayın faaliyetlerine denetim uygulanıyor belirli bir bakış açısıyla, akademisyenlerin kamuoyunu aydınlatma haklarına denetim uygulanıyor. Akademisyenlerin belirli bilimsel toplantılara katılmaları üzerine, “Yok, sen oraya izinsiz katıldın, hakkında soruşturma açıyorum.” falan, çok sayıda yazılı önergem var benim bu konularda. Yani, böyle bir üniversite anlayışı olabilir mi? Yani, yaptığı iş bir akademik faaliyete katılmak, “E, sen ona izinsiz katıldın.” yani değerli arkadaşlarım, böyle bir şey ilkokulda falan olabilir herhâlde, üniversiteye yakışmaz böyle davranışlar.

Tabii, bir de üniversite öğretim elemanlarının örgütlenme hakları var, bu örgütlenme haklarına müdahale dolaylı olarak oluyor yani bak, o derneğe, işte Öğretim Elemanları Sendikasına… Neyse, o, Öğretim Elemanları Sendikası değil, şimdi EĞİTİM SEN, ben eski Öğretim Elemanları Sendikası Genel Sekreteri olduğum için oradan takılıyorum. Şimdi, bu sendikal faaliyetlere katıldığı gerekçesiyle belirli öğretim elemanları üzerinde baskılar kuruluyorsa o zaman da “Kusura bakmayın, burada bir üniversite anlayışı yoktur.” diyeceğiz. Yani, tabii, çalışanlar üzerinde, üniversite elemanları üzerinde uygulanan çeşitli mobbing uygulamalarından söz etmiyorum bile.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, üniversitenin çok önemli bir kadro sorunu vardır, bunda anlaşalım. Bu kadro sadece araştırma görevlileriyle sınırlı değildir ama en çok onları ilgilendiriyor. Bir, eşit statüde olmadıkları için; iki, yeterli kadro olmadığı için. Bugün birçok bölümde kadro olmadığı için bölümler alttan beslenemiyorlar, hele bunlar gözden ırak bölümlerse. Daha biraz önce odama gelen bir doktora öğrencisi Macarca yapıyor. Macarca sadece Ankara’da, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde var, Macar filolojisi. Kadro yok, eleman alamıyorlar. Peki, nasıl beslenecek bu bölümler? Siz nitelikli elemanı alabilecek kadrolara sahip değilseniz bölümü nasıl gelecek nesillere devredebilecek, besleyebileceksiniz?

Kadro sorunu sadece bunlar için de yok, kadro sorunu bütün kademeler için var. Yardımcı doçent olmuş, kadro olmadığı için doçent olamıyor ya da doktora yapmış, kadro olmadığı için yardımcı doçent olamıyor ya da doçent olmuş, kadro olmadığı için profesör olamıyor ya da bu kadrolar keyfî biçimde -keyfîyi açalım- belirli yakınlıklar üzerinden dağıtılıyor bölümlere, ana bilim dallarına.

Böyle bir durum, değerli arkadaşlarım, bir bilim toplumu oluşturma kaygısı içinde olan bir iktidarın yapacağı işler değildir. Eğer bir bilim toplumu oluşturmak istiyorsak, derdimiz bir bilim toplumu oluşturmaksa o takdirde, bizim bunun tam tersi çabalar içinde olmamız gerekiyor yani bu kadro meselesinde, iş güvencesinde, bütün o statülerin yeniden tanımlanmasında ve kuşkusuz maaşların insanca yaşanabilir düzeylere getirilmesinde. Yani, ancak böyle nitelikli akademisyen yetiştirebiliriz, ancak geleceğimizi, üniversitenin geleceğini böylesine yetişmiş elemanlara, nitelikli elemanlara devretme huzuru içinde olabiliriz ama bu sadece üniversitelerle ilgili bir mesele değil tabii. Yani, TÜBİTAK, TÜBA gibi kuruluşlar da Türkiye’de bilimsel araştırma yapmak bakımından önemli kuruluşlardır ama bunlarda bile nasıl bir iktidara yakın kadrolaşma yapıldığını görmek doğrusu bizi çok üzüyor ve geleceğe dönük önemli ölçüde umutsuzluğa sevk ediyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer bir bilim toplumu olmak istiyorsak, üniversite öğretim elemanlarına yeterli ödenekleri ayıracağız. Bu biraz önce konuşan arkadaşlarım da değindikleri için daha az değiniyorum. Ama bakın, size bir şey söyleyeyim, 2001’le 2013 arasında yapılmış bir karşılaştırmayı dile getireyim: Yardımcı doçent, doçent, profesör ve araştırma görevlilerinin maaşlarını 2001 ve 2013 olarak alın gayrisafi yurt içi hasıladaki artışın gerisindedir. Yani, esas itibarıyla AKP dönemi, burada gayrisafi yurt içi hasıla 7,2 kat atmış gözükürken profesör maaşlarındaki artış 5 kat, doçentlerde 4 kat -dikkatinizi çekerim, 4 kat- bir tek yardımcı doçentlerde 5,2 kat gibi. Yani, önemli ölçüde bir aşınmadan söz ediyoruz. Yani, reel gelir aşınması ya da reel anlamda satın alma gücünde bir göreli gerilemeden bahsediyoruz, bir refah kaybından bahsediyoruz, bir göreli yoksullaşmadan bahsediyoruz.

Yani, bakın, ben size şu örneği vereyim: Bir kaymakamla bir doçenti karşılaştırın doçent, kaymakamdan 2001 yılında neredeyse yüzde 30 fazla alıyor; şimdi geliyorsunuz 2013 yılına kaymakam, doçentten yüzde 35 civarında fazla alıyor. Burada, elimde birçok başka örnek var. Yani, herhangi, sıradan bir memur maaşıyla da karşılaştırsanız değişmiyor. Mesela, araştırma görevlisinin, yardımcı doçentin geliri bir öğretmenin 2 katıyken 2001’de, şimdi yaklaşık yarısı düzeyine geriliyor.

Dolayısıyla, burada, bu koşullar düzeltilmelidir, emeklilik koşulları iyileştirilmelidir, 2011’de getirilmiş olan eşit işe eşit maaş artışı üniversiteyi dışarıda bırakmıştır, derhâl yapılmalıdır ve derhâl bu maaş düzeyleri en azından millî gelirdeki artış oranına eşitlenmeli ve sonrasında bu anlamda yeni anlayışlar oluşturulmalı. Asistanlık yeniden  tanımlanmalıdır. Araştırma görevlisi yerine asistanlık kurumu getirilmelidir. “Görünmez emek ordusu” denilen yüksek lisans öğrencileri ile tıp fakültesi öğrencilerini klinikte ya da araştırma görevinde çalıştırma uygulaması değiştirilmelidir. Bunlar, özlük hakları olmadan çalıştırılmaktadır. Bilimsel araştırma faaliyetleri bir emek süreci olarak tanımlanmalıdır ve bu şekilde, yeniden bir düzenleme yapılmalıdır. Dolayısıyla, bu önergeye destek veriyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, MHP’nin grup önerisi akademisyenlerin özlük haklarıyla ilgili; önemli bir konu başlığı elbette. Şu ana kadar konuşma yapan, söz alan her siyasi partiden değerli milletvekillerimiz ayrıntılarıyla ele aldılar. Özellikle Muğla Milletvekilimiz Yüksel Özden, dikkat çektiği, dünle bugün gelinen noktayla ilgili farkı dile getirdiği ve önerilerini de içinde sunan ayrıntılı görüşlerini ifade etti.

Bugün HSYK’yla ilgili kanun teklifinin görüşülmesini öngörüyoruz. Ben buna dikkat çekmek istiyorum. 523 sıra sayılı kanun teklifi bu ve temel kanun olarak görüşülecek. 47 maddelik, iki bölüm hâlinde görüşülecek olan bu teklifin görüşülmesi öngörüsüyle de, bu duygu ve düşüncelerle MHP grup önerisi aleyhine görüş belirttiğimi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım, ancak karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 17.27

 

                                                        

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

                                          Açılma Saati: 17.40

                              BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

                                                 ----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır. Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

                                                        

 

 

                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 21/01/2014 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                         Muharrem İnce

                                                                                               Yalova

                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve arkadaşları tarafından 17/01/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına kamu zararlarının ve yolsuzluk olaylarının boyutunun araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1234 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21/01/2014 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN -  Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen, Gürkut Acar Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu zararlarının ve yolsuzluk olaylarının boyutunun araştırılması, kamu zararlarını azaltacak etkin bir sistemin kurulmasını sağlayacak önerilerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz araştırma önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin aslında çok uzun bir zamandır yaşadığı ve 17 Aralıkta AKP’li 4 bakan ve çocuklarını kapsayan, ardından da Başbakanın oğlunun ifadeye çağrıldığı operasyonların gündeme taşıdığı temel konu denetim eksikliğidir. Nitelikli denetimin kontrol mekanizmalarının olmadığı alanlarda suistimal olur, yolsuzluk olur, soygun olur, vurgun olur. Sayıştay raporlarının sümen altı edildiği, Sayıştayın içinde mevzuat dışında denetime ilişkin bir bilgi kırıntısının bile bulunmadığı yazıların “rapor” diye gönderildiği bir ortamda yolsuzlukların, vurgunların önüne geçilemez. “Halk bizi seçti, başka hiç kimse bizi denetleyemez. Hiçbir kuruma hesap vermem, benim adamlarım da hesap vermez.” anlayışı bugün Türkiye’yi hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin ayaklar altına paspas yapıldığı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin eğilip büküldüğü, polisin mahkeme kararını yerine getirmediği bir tabloya, ağır bir devlet krizine getirmiştir. Türkiye’nin yaşadığı süreç budur. Türkiye’yi bir uçuruma sürüklediniz değerli arkadaşlar, bunun elbette bir bedeli olacak ve siz bu bedeli ödeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi Türkiye Büyük Millet Meclisinde el kaldırarak bütün her şeyi örterek işlemez, denetim ve kontrol mekanizmaları olmadan demokrasi olmaz. Bunlar var mı? Yok. Bir Cumhurbaşkanı var, önüne ne gelirse onaylıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinden “Mahkeme kararları uygulanmasın.” diye kanun çıkıyor, yani hukuk devleti ilkesini yok eden bir kanun çıkıyor, Cumhurbaşkanı onaylıyor, “Bu, nasıl olur?” demiyor. Özelleştirme, yargının işlemediği alan hâline getiriliyor. Danıştay “Seydişehir’de 2 milyar dolarlık Oymapınar’ı bedava veremezsin. SEKA arazilerini, limanları, TÜPRAŞ’ı Ofer’e ucuza veremezsin.” dedi. Yaklaşık 10 milyar dolarlık bir kamu zararına “Dur.” dedi ama Cumhurbaşkanı “Bu mahkeme kararları uygulanmasın.” diyen kanuna onay verdi. Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına bakıp bir düşünmelidir, “Ben ne yapıyorum?” diye düşünmelidir. Cumhurbaşkanının denetimi yok. Peki, Meclisin denetimi var mı? O da yok. Meclis Başkanı yalnızca muhalefet milletvekillerinin önergelerini denetliyor, muhalefete muhalefet ediyor, “Bunu soramazsın.”, “Şunu soramazsın.” diye ambargo uyguluyor.

Demokrasinin en önemli kuralı, vatandaşın verdiği verginin son kuruşuna kadar hesabının verilmesidir. Bütçeyi yapan Meclis, bunun hesabını sorması gereken Meclis, sadece seyrediyor. Sayıştay içi boş kâğıtları rapor diye gönderiyor, Meclisten tık yok.

Baktım, bir kurumla ilgili 15 sayfa bir yazı gelmiş, yazıda mevzuat dışında tek bir kelime bilgi yok. Yani hiçbir şey söylememek için 15 sayfa yazılır mı? Yani 15 sayfa kâğıda yazık.

Ben bunu sordum “Bu boşa giden kâğıtlar için ne kadar harcandı?” diye, koskoca Sayıştay bunun da hesabını vermedi, bana “Maliyet çok yüksek değil.” diye bir yazı gönderdi. Kendi yazdığı raporların hesabını bile veremeyen bir Sayıştay çıktı ortaya.

Sayıştay bunun hesabını veremiyor ama, Başbakanın örtülü ödeneğinin hesabını vermeye kalkışıyor, diyor ki: “Örtülü ödeneğe başlangıç ödeneği konuyor, onun için şu kadar arttı, bu kadar fazla harcandı denmez.”

Sana ne örtülü ödenekten! Sayıştayın örtülü ödeneği denetlemek, incelemek gibi bir yetkisi var mı? Yok. Sen yetkin olan konularla ilgili tek satır bir şey demeyeceksin, ama Başbakanın örtülü ödeneğini savunacaksın. Böyle bir denetim olmaz! Yüz elli yıllık Sayıştayı da bu şekilde mahvettiniz.

Cumhurbaşkanı, Meclis yok, muhalefetin denetimine olanak veriyor musunuz? Hayır, burada yıllardır gündeme getirilen yolsuzluk olaylarıyla ilgili, denetim eksiklikleriyle ilgili bütün konuları parmak üstünlüğüyle reddediyorsunuz. Önergeler yanıtlanmıyor, kanunları paspas yaptınız, Kamu İhale Kanunu’nu delik deşik ettiniz, hiçbir uyarıya kulak asmadınız. Yani “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışıyla her şeyi örttünüz.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı yok, Meclis yok, muhalefet yok. Peki, yargı denetimi var mı? Onu da yok ettiniz. Az önce söyledim, uyardığımız hâlde, söylediğimiz hâlde, Anayasa’ya aykırılığını bile bile mahkeme kararları uygulanmasın diye kanun çıkardınız. Deniz Feneri davasında sanıklardan önce savcıları yargıladınız. “Benim adamlarıma, benim yakınlarıma dokunamazsınız.” dediniz. Böyle bir sisteme hukuk devleti denir mi? Böyle bir ortamda yargı denetiminden söz edilebilir mi?

Basının denetimini de vergi cezalarıyla basının sahiplik yapısını değiştirerek yok ettiniz. Medyanın el değiştirmesi için fonlar oluşturulduğu, iş adamlarından para toplandığı bildiriliyor. Başbakan konuştukça, daha düne kadar size övgüler düzen onlarca gazeteci yazar işsiz kaldı. Türkiye’yi basın özgürlüğü liginde sonunculuğa mahkûm ettiniz.

Sivil toplum denetimini de yok ettiniz değerli arkadaşlar. Vergi denetimini silah hâline getirdiniz. İş adamlarının üstüne saldınız. Sendikaları, Türkiye’ye aydınlık nesiller yetiştirmek için uğraş veren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi dernekleri yıldırmaya, susturmaya çalışıyorsunuz. Türkiye’nin mühendislerini, mimarlarını 12 Eylül darbe yönetiminin ucube kanunuyla zapturapt altına almaya çalışıyorsunuz. Yani, iktidarın iş ve eylemlerini eleştiren, denetleyen her kurumu hedef yaptınız, kendinize dikensiz bir gül bahçesi yaratmaya çalıştınız. Biz dedik ki hukuk olmazsa, adalet olmazsa kimse güvende kalmaz, olamaz. Hukuk güvenliği olmayan yerde, adaletin olmadığı yerde hiçbir şey ayakta kalamaz dedik, dinlemediniz. Şimdi, “kumpas” diyorsunuz, “çete” diyorsunuz, “paralel devlet” diyorsunuz. Yolsuzluk nedeniyle istifa eden Muammer Güler diyor ki: “Tapelere ekleme yapılmış, şikâyetçiyim.” Ergenekon’da, Balyoz’da insanlar bunları söylerken burada bıyık altından gülüyordu, şimdi “Şikâyetçiyim.” diyor. Yani, diyor ki: “Polis teşkilatı yasalara ve mevzuata uygun davranmıyor. Masum insanlara komplo kuruyor, tuzak kuruyor, kumpas kuruyor.” Bunu söyleyen kişi kim? İçişleri Bakanı. Bir hukuk devletinde tuzak kuran, komplo yapan, tapelere ekleme yapan polis nasıl oluyor, nasıl olabiliyor değerli arkadaşlarım? Bunu yapıyorsa da bizzat sorumlusu Sayın İçişleri Bakanının kendisidir. Bunun hesabını vermesi gereken Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır, bakanlarıdır.

Bütün kurumları AKP’lileştirdiniz ve bunları böyle yapacağız diye içlerini boşalttınız, çürüttünüz. Bu çürümüşlükten çıkışın tek yolu hukuktur, hatalardan ders çıkarıp, halktan özür dileyip hesap vermektir ama AKP iktidarında bu anlayışın olmadığı ortadadır. Başbakan, 4 bakan ve çocuklarının adının karıştığı yolsuzluk ve rüşvet olaylarını örtebilmek, kendi oğlu Bilal Erdoğan’a uzanan yolsuzluk soruşturmasının önünü kesebilmek için her yolu mubah gören bir anlayışla saldırıyor. HSYK teklifi bunun bir adımıdır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu Adalet Bakanına, dolayısıyla Başbakana bağlayarak hukuk ve adalet sağlanmaz. Biz hep söyledik, yargı muhalefetin söylemiyle değil, iktidarın gücüyle etkilenir. Şu anda bile Bakanın yetkilerini görüyorsunuz. Yaşananlara bir bakın, HSYK “6 kişi incelensin.” diyor, Bakan “3 kişiye izin vermem.” diyor, savcılar hallaç pamuğu gibi sağa sola savruluyor, mahkemenin gözetim, denetim ve tedbir kararları savcıların yazılarıyla kaldırılıyor. Böyle hukuk, böyle yargılama nerede görülmüş? Bir mahkemenin tedbir kararı yeni atanan savcının imzasıyla nasıl kaldırılabilir? Savcıların yazılarıyla iş yapılacaksa mahkemeler niye var değerli arkadaşlarım?

Genel Başkanımız bugün grup toplantımızda bir tutanak açıkladı. Dehşet verici bir tutanaktır, yargıya müdahalenin ibret vesikasıdır. Hani “Belge var mı?” diyorlar ya, işte bak, belgesi burada. Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı koltuğuna oturan Kenan İpek, gece yarısı bir başsavcıyı arıyor, HSYK üyesi Müsteşar başsavcıya talimat vermeye kalkıyor. “Soruşturmayı durduracaksın, savcıyı değiştireceksin.” diyor, “Yoksa sonuçlarına katlanırsın.” diyerek tehdit ediyor. Bu tutanak, hukuk devletinin ve yargı bağımsızlığının ölüm fermanıdır. Türkiye’de artık kimse güvende değildir. Bunun tek sorumlusu Başbakan ve AKP İktidarıdır.

Değerli arkadaşlar, Başbakan devlet adamı olmadığını kanıtlamıştır. Yolsuzluk soruşturmasını, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesini, kuvvetler ayrılığı ilkesini, mahkemelerin bağımsızlığını yok ettiği bir devlet krizine dönüştürmüştür. Başbakan “Benim oğlum, benim çocuklarım hayır işi yapıyor.” diyor. İş adamları kuyruk olmuş, belediyeler kuyruk olmuş, Başbakanın oğlu hayır yapsın diye bağış üstüne bağış yapıyor, devletin malları, belediyeleri, binaları vakfa tahsis ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Yunus Emre diyor ki:

“Emeksiz zengin olanın,

Kitapsız bilgin olanın,

Sermayesi din olanın

Rehberi şeytan olmuştur.”

Başbakanın oğlunu reddetmesine gerek yok, mahkemeye göndersin yeter…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRKUT ACAR (Devamla) – …hukukun işlemesine izin versin yeter, adaletin gerçekleşmesine izin versin yeter, istenen, beklenen budur.

Değerli arkadaşlarım, günü kurtarmak, bir yolsuzluğu örtmek için hukuk yaptığınızda bu, sakat bir hukuk olacaktır. Buradan adalet çıkmaz ve çıkmayacaktır. Bu krizden ancak hukukla çıkılır. Hukuksuzlukla varılacak her yer yıkımdır. Türkiye’yi bir yıkıma sürüklüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bitirerek şunu söylüyorum: Burada HSYK Kanunu’nun değiştirilmesi, Türkiye’de hukukun tamamen ortadan kaldırılmasıdır.

BAŞKAN – Sayın Acar, teşekkür ediyorum.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Kamu zararının ve yolsuzlukların araştırılması için verdiğimiz önergeye olumlu oy vereceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Gürkut Bey çok ağır konuştu AKP Grubu hakkında. Bence bir söz verseniz iyi olur! Çok ağır konuştu.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İdris Şahin, Çankırı Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, takdir edersiniz ki değerli hatibin araştırma önergesinde ifade edilen hususların dışında son bir yılın gündemini Meclis kürsüsüne taşımak suretiyle çok farklı konularda ve farklı söylemler içerisinde olduğu hepinizin malumu oldu. Ancak, ben yine de kendilerinin araştırma önergesinde ifade ettikleri hususlara kısaca bu kürsüden cevap vermek istiyorum.

Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; CHP grup önerisinde Türkiye’de etkin bir denetim sisteminin kurulamaması nedeniyle kamu zararlarının ve yolsuzluk olaylarının arttığına, bağımsız olması gereken denetim birimlerinin yapısının değiştirildiğine yönelik iddiaları tamamen asılsız, somut bilgi ve delillere dayanmayan iddialardır. Denetimin etkisizleştirilmesine ilişkin en önemli örnek olarak sundukları, Sayıştay raporlarının, içeriğinde mevzuat bilgisi dışında denetime ilişkin hiçbir bilgi içermeyen raporların milletvekillerine gönderildiği iddiasıdır. İddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Zira, Sayıştay bizzat kendi web sitesinde yaptığı yazılı açıklama ile muhalefet partisinin iddialarının aksine Meclise gönderilen Sayıştay raporlarının içeriği hakkında kamuoyuna net bilgiler vermiştir. Şöyle ki, Sayıştay denetim, inceleme, raporlama, yargılama ve kesin hükme bağlama görevlerini kanunların ve uluslararası standartların öngördüğü usul ve esaslar çerçevesinde yerine getirmekte olduğunu ve Anayasa’nın 160’ıncı maddesinin ve yasaların öngördüğü raporları eksiksiz ve tam zamanında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğunu ifade etmiştir.

Sayıştayın iki ayrı rapor hazırlaması söz konusudur. Birincisi, yargılamaya esas rapor ki bu raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmemektedir. Kamu zararı kişisel sorumluluğu içerir. Kanun gereği bu raporların Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi ve kamuoyuna duyurulması da mümkün değildir.

İkincisi ise, kurumların mali denetim raporlarını ihtiva etmektedir. Sayıştay denetim gruplarınca hazırlanan kurumların mali denetim raporları belirli kalite ve kontrolden geçirilerek yani Rapor Değerlendirme Komisyonunun değerlendirmesi, denetlenen kurumların cevapları, Sayıştay ilgili dairesinin ve rapor değerlendirme kurumunun görüşleri alındıktan sonra Sayıştay raporuna dönüşür ve Başkanlıkça Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.

Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kurumların mali denetim raporlarında kurumun mali işlemlerinin ve sisteminin uluslararası standartlara uygunluğuna görüş bildirilir. Ayrıca, kurumsal düzeyde etki doğuran sistematik uygunluk bulgularına yer verilir. Kişisel sorumlulukla ilgili kamu zararı iddialarına bu raporda yer verilmez.

Denetim raporu ile Sayıştay raporunun ayrı raporlar olduğu kanunda net olarak belirtilmiştir. Denetçiler tarafından hazırlanan denetim raporları ile Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Sayıştay raporları farklı amaçta ve niteliktedir. Denetim raporu ile Sayıştay raporu ayrı ayrı tanımlanmıştır. Denetim raporu, Sayıştay raporlarını esas almak üzere, denetim ve incelemeler sonucunda denetim grup başkanlıkları ve denetçiler tarafından hazırlanan raporu ihtiva etmektedir. Sayıştay raporu ise denetim ve incelemeler sonucu hazırlanarak Sayıştay Başkanı tarafından  Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan veya kamu idarelerine gönderilen ve kamuoyuna duyurulan raporu ifade etmektedir.

6085 sayılı Sayıştay Kanunu’na göre Sayıştay raporları şunlardır: Kamu idaresi raporu, dış denetim genel değerlendirme raporu, faaliyet genel değerlendirme raporu, mali istatistikleri değerlendirme raporu ve genel uygunluk bildirimidir. Söz konusu raporların tamamının Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacağı açıkça düzenlenmiş; ayrıca, Sayıştay raporlarının  Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduğu tarihten itibaren kamuoyuna sunulacağı da hükme bağlanmıştır. Kanundan ve Anayasa’dan doğan tüm sorumluluklar Sayıştay tarafından eksiksiz yerine getirilmiş olup bu yöndeki iddialar tamamen anayasal bir kurum olan Sayıştayı yıpratmaya ve iktidarımıza yönelik sözde denetim kurumlarının gerekli vazifesini yapmadığına dair şayia yaymaktır. Ancak, bu yöndeki itiraz ve tenkitler tüm bütçe görüşmeleri süresince ifade edilmiş olup milletimiz de eksiksiz bu iddiaları canlı olarak seyretme imkânını bulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denetim sistemine ilişkin tüm kurumlar Anayasa’ya uygun olarak kurulmuş olup iktidarımız döneminde ihdas edilmiş kurumlar değildir. İddia edildiği gibi, uygulamalarında da sıkıntılı bir durum söz konusu değildir. Yoksulluk, yolsuzluk ve yasakların üzerine iktidarımız döneminde titizlikle gidilmiş olup en etkin bir mücadele yapılmıştır. Hâlen de bu yönde çalışmalar büyük bir hassasiyetle devam etmektedir. Meclisin denetim yapmadığı iddiası, sayın milletvekilinin kendi kendisini inkâr etmesidir. Zira, bütçe görüşmeleri esnasında eksiksiz Genel Kurulu takip eden ve bütçeye en ağır eleştirileri getiren şahıslardan birisi de değerli milletvekili arkadaşımızdır.

Yolsuzlukların denetimi Parlamento tarafından yapılamaz, ancak ve ancak yargı denetimiyle mümkün  olabilir. Bu konuda da bağımsız yargı görevini eksiksiz yerine getirmektedir. İktidarımızda kamu zararlarından bahsetmenin mümkün olamayacağını düşünüyorum. Zira, kamu zararlarından bahsettiğimiz ölçüde, bu kadar ciddi boyutta kamu zararının söz konusu olduğu bir toplumda on bir yıldır, iktidarımız tarafından yapılan ve bütün milletimizin takdirini kazanan kamu yatırımları neyle gerçekleşebilecektir?

“Yargıya müdahale” söylemine ve kuvvetler aykırılığı prensibine aykırı davranıldığı yönündeki iddialar da soyut ve mücerret iddialardır. Kesinlikle ve kesinlikle bağımsız yargının görevi alanına giren hususlarda ve özellikle de Anayasa’nın 138’inci maddesini ihtiva eden durumlarda, hiçbir parlamenterimizin yargının görevi alanına giren bir konuda görüş beyan etmeyeceğini ve hiçbir şekilde  de yargıya müdahale etmediğini burada huzurunuzda defalarca ifade etmiştik. Bundan sonraki süreç içerisinde de AK PARTİ iktidarı olarak aynı hassasiyetleri paylaşacağımızın herkes tarafından çok netliğiyle bilinmesi gerekmektedir. Etkin ve şeffaf denetim yapılabilmesi için Meclis araştırma komisyonu kurulması gerektiği gibi bir iddia ve savın da yersiz olduğu kanaatindeyim. Zira, ne şekilde denetim yapılacağı Anayasa’mızda düzenlenmiş olup anayasal kurumlarımızın her türlü etkiden uzak, tarafsız ve bağımsız hareket edebilmesi hâlinde de bu şekilde etkin denetimin gerçekleşebileceği aşikârdır. Özellikle, son dönemlerde, siyasilerin ve yakınlarının karıştığı yolsuzluk olaylarına ilişkin iddiaların araştırılmasında da bağımsız yargı tarafından bu hususlar gerçekleştirilmektedir. Eğer, bu konuda, Meclis araştırması yönünde bir yola girilmiş olması hâlinde de önümüzdeki süreç içerisinde çok daha vahim sonuçların ortaya çıkabileceği mutlaktır. Zira, bu hâldeki bir davranış, yargının bağımsızlığına bir müdahale teşkil edebilecektir.

Seydişehir Alüminyumla alakalı olan söylemine dair de Sayın Milletvekilimizin: Bu hususta 2005 yılında gerçekleşen ihale, 2007 yılında Danıştay tarafından iptal edilmiştir yani söylediği gibi bir denetimsizlik söz konusu değildir. Yargı, usulüne uygun gerçekleşmediği iddia edilen bir ihaleyi iptal etmiş ancak kanuni olarak geri alımının imkânsız olması sebebiyle de bu yönde yasal bir düzenleme yapılmak suretiyle sorunun çözümü cihetine gidilmiştir.

Parlamento, çözüm mercisidir. Elbette ki bir yargı kararıyla sonuç alınamayacağı aşikâr olan bir durumdan dolayı düzenleme yapmak da yüce Parlamentonun görev sınırları içerisindedir. Bunun dışındaki, araştırma önergesinde ifade edilen hususların tamamen bağımsız devam eden yargıyı ilgilendiren konuları ihtiva etmesi sebebiyle araştırma önergesi aleyhinde oy kullanacağımızı bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Bana sataştı efendim, söz istiyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne diye sataştığını izah edebilir mi?

BAŞKAN – Soracağız zaten, bir saniye. Öyle hemen yok.

Buyurun Sayın Acar.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkanım, bizzat benim konuşma yaparak denetlediğimi söyleyerek, ismimi vererek benim de bana sataşmış bulunuyor.

BAŞKAN – Hayır, ne söyledi Sayın…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Efendim, şunu söyledi: “Mecliste bütçe sırasında muhalefet yapan bizzat kendisidir, çok iyi denetledi.” biçiminde söz söyledi. Bu, gerçeği söylememektir.

BAŞKAN – Sataşma…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Gerçeğe aykırı şeyler söylediği için ben söz istiyorum Sayın Başkanım. Gerçeğe aykırı beyanlarda bulunmuştur sayın konuşmacı.

BAŞKAN – Tutanakları getirteyim Sayın Acar.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Evet, lütfen…

BAŞKAN - Gerçeğe nasıl aykırı beyanatları varmış? Vereceğim eğer sataşma varsa.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Efendim…

BAŞKAN – Evet, tutanakları getirtiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Ama ben açıklayacağım neden gerçeğe aykırı yaptığını Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Acar anlıyorum, tutanakları getirteceğim, bakacağım, söz vereceğim eğer sataşma söz konusuysa.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Söylemediğim bir şeyi söylemiş gibi gösteriyor.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin kamu zararlarının ve yolsuzluk olaylarının boyutlarının araştırılmasına ilişkin araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Olayı kamu zararı olarak nitelemek mümkün, birinci yönü bu. İkinci yönü: Yolsuzluk boyutuyla ele almak mümkün. İkisinin de birlikte olduğu zamanlar da olabiliyor. Kamu zarar ediyor; bürokrat, ara bulucu, siyasetçi, ilgili şirket, bireyler kazanıyor. Herkes kazanıyor ama kamu zarar ediyor, bu işin içine dâhil olan herkes.

Yolsuzluk boyutunu ele aldığınız zaman; bu açıktan, arsızca, uğursuzca, hem devleti hem milleti soymak anlamına gelen bir olay, al gülüm ver gülüm. Yatak odasında kasalar, ayakkabı kutuları… Dolarlar dizili dizili kutularda, oraya istifinin nasıl olduğuna da bakmak lazım.

Bu önerge tarihi itibarıyla 17 Ocakta verilmiş yani yolsuzluk olayının ay dönümünde. Seydişehir Alüminyum’dan bahsediliyor, Oymapınar’dan bahsediliyor, Karayolları Genel Müdürlüğünden bahsediliyor… Sayıştay raporlarında yok yok, kamu zararı.

Eğer, 17 Aralık olmamış olsaydı, belki bugün bu mesele bu boyutuyla gündeme gelmiyor, başka bir olayı tartışıyor olurduk ama yolsuzluk ayyuka çıkmış, gündemden düşmemiş olmasına rağmen çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu dönemde, AKP’nin yönettiği ülkede vizyon olarak da yolsuzluk öne çıkan bir olay ve bu konuların önde gelenlerinin başında yer alanlardan bir husus. Sembollerde ise yatak odası, para kasaları, para sayma makinaları, ayakkabı kutuları, paketlenmiş dolarlar. Kimseyi sıkıntıya sokmak için konuşmuyorum, konuşmayacağım da. . Kamuya zarar vermek, yolsuzluk yapmak; bunları “insan başına gelebilecek olaylar” diye nitelemek mümkün değil. Bunlar bilinçli olarak yapıldığı takdirde haysiyetsizce, uğursuzca, milletin, devletin malını çalmak çırpmak anlamına gelir. Allah korusun, kolay değil; evlada da, çevreye de bulaşıyor. Genetik olup olmadığı konusunda, babadan evlatlara, evlatlardan babaya nasıl oluyorsa bunlar daha önce ifade ediliyordu.

Bakınız, eski Sayın Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar Bey’in televizyonda söylediklerini dikkate aldığınızda, doğrudan işin başına doğru gittiğini görüyoruz olayın. O da yıllarca birlikte çalıştığı Sayın Başbakanı niye sıkıntıya soksun? Demek ki bir sıkıntı var, bir olay var; onun için bunu ifade ederek bizzat olayı Başbakana doğru yöneltiyor.

Ben, bu kürsüden, bizzat, TOKİ’nin Sayın Erdoğan’a memurken bağlanıp da bakan olduğunda bağlanmadığını açıktan soran bir insanım, gerçekten merak etmiştim ama giderek olaylar geliştikçe bunun ne anlama geldiğini hep birlikte ne yapıyoruz? Görmeye başlıyoruz.

Hırsızlık yapmak, yolsuzluk yapmak kolay bir şey değil, ortam müsait hâle gelince hazırlanıyor, ortamı siyasi iktidar hazırlıyor hem de yeni terimler oluşuyor: Paralel yapı, vesayet rejimi, yargı vesayeti, kumpasçı, dost darbesi, darbe teşebbüsü, virüs, Haşhaşi, hırsızlık.

Tabii, bu hırsızlığı yapan “Bunu ben yaptım.” demeyecek. Cezaevine düşen hırsıza soruyorlar: “Suçun ne?” Onun da söylediği bir şey var, nedir söylediği? “Hızlı koşamamak.” Elbette kimse hırsızlık, yolsuzluk yaptığını söylemeyecek. Ama insanlar, kabine arkadaşına, partideki arkadaşına, o dolarların ne olduğunu, nasıl oraya geldiğini sormaktan imtina edebilirler, kolay bir şey değil. “Bunu -illa- biz yapmadık, başka yerden geldi.”, “Cami yapımında kullanılacaktı.”, “Üniversitede kullanılacaktı.” diye birtakım ifadeleri de söyleyebilirsiniz ama helal olacak bir işe bu yolla kayıt dışı bir haramı koymak hiç de iyi bir olay değil diye düşünüyorum.

Şimdi, AKP, darbelere karşı “Bu işi paralel yapı yaptı.” diye ifade ediyor. Burada, bakıyorum, sayın bakanlar var. Paralel yapıyı müşahhas olarak -Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Hasan veya emniyetin filanca birimi, yargının falanca birimi şundan kaynaklı- söylemek zorundasın, yoksa “paralel yapı” diyerek ne olduğu bilinmeyen, vatandaşın bilmediği algı yönetimiyle vatandaşları bu şekilde -ne yapmak- aldatmaya çalışmanın bir anlamı yok. Eğer, bir paralel yapı oluştuysa on bir yıllık AKP iktidarı döneminin sonunda oluştu. AKP da bunu 11’inci yılın sonunda, 12’inci yılın sonunda fark ettiyse AKP zaten ülkeyi yönetmiyor demektir, ayakta uyuyor demektir.

Şimdi, başkalarının, aynı hâkimlerin, aynı savcıların yargıladığı, aynı polis memurlarının evlerinden aldığı insanlara -ki Mecliste de bunların bir kısmı var- bunlara bu olaylar, bu operasyonlar yapıldığında, onlar yargılandığında gayet normal kabul edilen, hatta savunulan -detayına girmek istemiyorum- AKP tarafından savunulan olaylar AKP'nin başına gelince, maalesef, ne oluyor? Paralel yapı oluyor. Vesayet, yeni vesayet… Demek ki bir vesayet vardı, birileriyle birlikte oldunuz, bu vesayetten kaçtınız, kurtuldunuz; yeni bir vesayet oluştu, AKP'nin iktidarı döneminde AKP’ye çaktırmadan iş birliği yaptıkları tarafından oluşturuldu.

Bakın, ben dershanelerin kapatılmasının görüşülmesi esnasında yaklaşık 1.200 tane –ne alan- mesaj alan, bunların 200’üyle görüşen bir arkadaşınızım. Bir hanımefendi dedi ki: “2010 yılında beni kandırdı bu AKP. Ben ev ev dolaştım, oy istedim referanduma. Temizlik olacak -HSYK’yı bilmiyor- ama ben bunun için dolaştım. Beni kapılarda dövdüler. Ben kapılarda sıkıntıya girdim. Bunlar benim ideallerimi mahvettiler, düşüncelerimi mahvettiler.” Şimdi, nereden bakarsanız bakın, artık ara bulucuların ıslak imzalı mektuplara AKP’nin ihtiyaç duyduğu bir anı -Allah başa vermesin- duyar olduk. Amerika’ya gidenler oradan ıslak imzalı Hükûmete veya Cumhurbaşkanına mektup arz ediyorlar. Burada ara bulucu olanlar, Bursa’da buluşanlar, Sayın Savcının söylediği doğru ise –bilemiyorum- ona göre de ne oluyor, ne istiyorlar? Islak imza. Demek ki ıslak imzanın önemi çok büyükmüş. Sahte imzayı, ıslak imza diye sattığınız zaman, sonra geliyorsunuz “Kumpas kurdular orduya. Kumpas kurdular.” diyorsunuz. O kumpasçı nerede acaba? Ben o “kumpas” diyenin ne dediğine dair 140 karakterlik tweet attı diye bir tweet attım; üç gün köşesinde izah ediyor diye. Bir vatandaş da tweet atmış, demiş ki: “Ben o 140 karakterden 1 tanesini göremedim.” Şimdi, olayı böyle değerlendirdiğinizde işin son derece sıkıntılı olduğunu görüyorsunuz. Arsızlığın, yüzsüzlüğün, uğursuzluğun, hayâsızlığın bir anlamı yok. O HSYK’nın koyduğu kurallara göre siz de yargılanın, ne olacak? Bunda bir sıkıntının olmaması lazım.

Ben önergenin lehinde söz almıştım, önergenin desteklenmesini diliyorum. Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi aleyhine söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi, kurulduğu ilk günden beri 3 Y’le mücadele ederek bugünlere gelmiş olan bir partidir. İktidarımız boyunca yoksulluklarla, yolsuzluklarla ve yasaklarla mücadele ettik. Mücadele ettik ki seksen yıl boyunca yapılamayan hizmetleri on yıllık, on bir yıllık iktidarımız döneminde gerçekleştirdik. Özellikle kara yolu alanında atılan hamleler, yapılan hizmetler, gerçekten Türkiye’mize çağ atlatan hizmetler olarak karşımıza çıkmaktadır. Şayet yolsuzluklar olsaydı 6.100 kilometre olan duble yollara...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - 10 bin kilometre olurdu.

SALİH KOCA (Devamla) - ...18 bin kilometre duble yol daha yol eklenip 25 bin kilometreye çıkmamış olurdu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ama çalmasaydınız 50 bin olurdu.

SALİH KOCA (Devamla) - Şayet yolsuzluklar olsaydı şehrimizin, ülkemizin dört bir yanına duble yollarla kavuşmamış olurduk. Şayet yolsuzluklar olsaydı IMF’ye olan borcumuz sıfırlanmamış olurdu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Cumhuriyetin birikimlerini sattınız, onunla ödediniz.

SALİH KOCA (Devamla) - Merkez Bankası döviz rezervlerimiz 27,5 milyar dolardan 135 milyar dolara çıkmamış olurdu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - 52 milyar dolara sattınız cumhuriyetin fabrikalarını.

SALİH KOCA (Devamla) - Bugün duble yollara baktığımızda tünellerle, sanat yapılarıyla karşılaşıyoruz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Ayakkabı kutusu...

SALİH KOCA (Devamla) - Güvenli  bir şekilde şehirlerimiz arasında ulaşımı sağlıyoruz. Dolayısıyla, bu dönemde yine belediyelerde yapılan yolsuzluklarla ilgili de ciddi adımlar atıldı. Bugün sadece AK PARTİ’li 1.812 belediyeye ön inceleme izni verildi ve 708 belediyeye de soruşturma izni verildi.

Bizler, yolsuzlukla, yasaklarla ve yolsuzluklarla mücadele ederken daha önceki dönemlerde olduğu gibi Rahşan affına sığınmadan ve yapılan yolsuzluklar konusunda birtakım aflara sığınmadan bunlarla mücadele ettik.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Elbise çuvalını söyle!

SALİH KOCA (Devamla) - Dik durduk, dik duruyoruz ve artık bu dik duruşumuzla da halkımızın teveccühünü kazanıyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Elbise kılıfından çıkan dolarları söyle ya! Ayakkabı kutusunu söyle!

SALİH KOCA (Devamla) – Dolayısıyla, araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yüzüme bakıp da “Hırsızlık yok.” diyebilir misin? “Çalmadık.” diyebilir misiniz? Diyemezsin!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Cumhuriyetin bütün o birikimlerini sattınız, bununla “Ödedik.” diyorsunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın hatip gerek kamuoyuna gerek Parlamentoya yanlış bir bilgi verdi.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, senin istediğin bilgiyi vermek zorunda değil ki!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bir, yolsuzluklar olmamış gibi polisler görevden alındı.

BAŞKAN – Sayın Tanal, her sayın milletvekili görüşlerini dile getirecek efendim, sizin düzeltme hakkınız yok o şekilde.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, polisler görevden alındı. Bunların hiçbirini…

SALİH KOCA (Eskişehir) – Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Milleti rahatsız ettiniz çalarak çırparak!

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …ve oylarınıza sunacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisinin…

BAŞKAN – Sayın Vural, isterseniz öneriyi bir dinleyelim, ondan sonra söz vereceğim, soracağım. Öneriyi bir dinleyelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Olur efendim, peki.

Yani, öneriyi okumadan önce… Çünkü, işleme almamanız gerektiğini düşünüyorum ama…

BAŞKAN – Ama öneriyi bir okuyalım, sonra tekrar söz vereceğim, rahat olun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 21/01/2014 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 

                                                                    Nurettin Canikli

                                                                     Giresun

AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 523, 385 ve 266 sıra sayılı Kanun Teklifi ve tasarılarının bu kısmın 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

21 Ocak 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi,

Haftalık çalışma günlerinin dışında 25 ve 26 Ocak 2014 Cumartesi ve Pazar günleri saat 14.00'te toplanarak bu birleşimlerinde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

21 Ocak 2014 Salı günkü (bugün) birleşiminde 459 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde 63 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

23 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde 162 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

24 Ocak 2014 Cuma günkü birleşiminde 335 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

25 Ocak 2014 Cumartesi günkü birleşiminde 230 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

26 Ocak 2014 Pazar günkü birleşiminde 120 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar, çalışmalarını sürdürmesi,

523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

523 sıra sayılı

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi

(2/1929)

Bölümler

Bölüm maddeleri

Bölümdeki madde sayıları

1’inci Bölüm

1 ile 24’üncü maddeler

24

2’nci Bölüm

25 ile 46’ncı maddeler (42’nci maddeye bağlı geçici 4 ve geçici 5’inci maddeler dâhil)

23

Toplam madde sayısı

47

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Evet, Sayın Vural, buyurun.

İsterseniz, oturun, sisteme…

OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli değil.

Sayın Başkanım, bu rapor Sayın Meclis Başkanı tarafından hem Anayasa Komisyonuna hem Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiştir. Daha sonra, Sayın Meclis Başkanının talebi üzerine, Anayasa Komisyonu ayın 20’sinde toplandı. 20’sinde toplanmak suretiyle, 21’inde bir şeyle, “Raporumuz, havalesi gereği esas Komisyon olan Adalet Komisyonuna gönderilmek üzere yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.” diyor. Dolayısıyla, Anayasa Komisyonunun bu raporu şu Komisyon raporunda yer almamaktadır. Dolayısıyla, tali komisyon olarak havalenin gereği olan bu raporun buraya dercedilmesi gerekirken, maalesef, Adalet Komisyonuna sevk edilen bu rapor esas sayıda yer almamıştır. Dolayısıyla tekemmül etmemiş bir rapor olduğu için bunun gündeme alınarak bugün görüşmelerinin yapılması mümkün değil.

Sizden istirhamımız, bu Anayasa Komisyonunun bu raporunu bu Adalet Komisyonunun sıra sayısına dercetmek suretiyle bütün komisyonların görüşlerini havi bir raporla Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin haberdar olması gerekir. Takdir edersiniz ki biz raporu görüşüyoruz, raporu görüştüğümüz için raporun tekemmül etmesi esastır. Bu bakımdan, Adalet ve Kalkınma Partisinin bunun görüşülmesiyle ilgili talebini bu safhada gündeme alıp görüşmemiz mümkün değil açıkçası. Çünkü Meclis Başkanının talebiyle zaten toplandı, Anayasa Komisyonu da karar verdi 21’inde. 21’inde aldığı bu rapor -havalesi gereği- Adalet Komisyonuna sevk edilmiş, sevk edilen bu rapor yer almamıştır. Bu bakımdan, bu Adalet ve Kalkınma Partisinin bu önerisinin bugün ele alınmasının mümkün olmadığını, Meclis Başkanının bu konuda raporu yeniden tanzim ederek milletvekillerine dağıtması gerektiğini düşünüyoruz efendim.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın İnce, buyurun, sizin de söz talebiniz var.

 

 

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, acele işe şeytan karışmıştır. Tasarı görünümlü bu teklif, geçmişte, Doğan görünümlü Şahin gibi konuşmalara benzemektedir. Bu bir talimatla yapılan kanun teklifidir ancak raporun 47’nci sayfasına baktığınızda “Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin Teklifi”, sağ satırda ise “Adalet Komisyonunun Kabul Ettiği Metin” diyor. Doğrusu… 47’nci sayfada doğru yazılı. 48’inci sayfaya geçtiğinizde sol sütunda “Hükûmetin Teklif Ettiği Metin” diyor, 49’da aynısını diyor, 50’de yine “Hükûmetin Teklif Ettiği Metin”, 51’de yine “Hükûmetin Teklif Ettiği Metin” diyor. Bu metin Hükûmetin teklif ettiği bir metin değildir; eksik bir işlemdir bu, kanunu sakatlamıştır, yanlış bilgilendirmiştir. Buradaki, kanundaki, bu teklifteki irade Bakanlar Kurulunun iradesi değildir, Hükûmetin iradesi değildir, Yılmaz Tunç ve 77 milletvekilinin iradesidir, bu bir kanun teklifidir. Genel Kurul yanlış bilgilendirilmiştir, Genel Kurula yanlış bilgi verilmiştir. Bir hukuk devletinde olması gereken iş, bunun geri çekilip yeniden basılmasıdır ama hukuk devleti değil de Başbakanın talimatlarıyla oluyorsa daksille üstünü kapatın, Sayın Cemil Çiçek de bir paraf etsin, toplayın bunları, arka tarafta memurlar daksille bunu silsinler, paraf etsin Meclis Başkanı da göndersinler. Hukuk devletinde bu kanun görüşülemez.

Buyurun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Elitaş.

 

 

 

 

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi, 523 sıra sayılı teklifin Adalet Komisyonu Raporu’na baktığımızda, Rapor’un 15’inci sayfasında aynen şu ifade var: “Komisyonun gündeme aldığı teklif eş zamanlı olarak Anayasa Komisyonu ile Plan Bütçe Komisyonuna havale edilmiştir. Her iki komisyon, havale edilen teklifi gündeme almayacaklarını, komisyonumuzun gündemini oluşturmasından önce yazı ile Komisyonumuza bildirilmiştir.” Şimdi, İç Tüzük’ümüzün 26’ncı maddesine göre Anayasa Komisyonu, kendisine Komisyon üyelerinin üçte 1 sayı ile birlikte Komisyonun toplanmasıyla ilgili dilekçelerini aldıktan sonra Anayasa Komisyonu Başkanı dün itibarıyla Komisyonu toplamış ve kanun teklifinin Komisyonda görüşülmeden Komisyonda görüşülmemesiyle ilgili kanaatini oluşturmuştur. İç Tüzük’ün 26’ncı maddesine göre, milletvekillerinin komisyonun gündemine, komisyondaki olan bir işin alınmasıyla ilgili istekleri olmasına rağmen, komisyonun hangi gün toplanacağıyla ilgili yetki Meclis Başkanlığına aittir ama Komisyon üyeleri, yetkilerini aşarak gönderdikleri üçte 1 imzalı dilekçede gün ve saat bildirerek, şu saatte toplanmasıyla ilgili, Komisyon Başkanlığına istem yazısı göndermişlerdir ki bu da İç Tüzük’ün 26’ncı maddesine aykırı bir durum teşkil etmektedir.

Şu anda bizim görüşmekte olduğumuz teklifin, Sayın İnce’nin söylediği, “Hükûmetin önerdiği, teklif ettiği metin” şeklindeki bir maddi yazımdan ortaya çıkan bir hatadan dolayı bunun görüşülmemesini iddia etmek uygun bir durum değildir. Şu anda bu teklifin görüşülmesinde herhangi bir engel yoktur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Zaten kanunun başlığında, dikkat ederlerse, 47’nci sayfaya baktıkları takdirde “Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin Teklifi” diye de geçmektedir.

Durumu arz ederim Sayın Başkanım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – 48, 49, 50’nci sayfalarda ne yazıyor?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa Komisyonu aynen şunu diyor: “9 Komisyon üyesinin çağrısı üzerine söz konusu teklifi görüşmek üzere toplanmıştır.” Görüşmek üzere toplanmış.

BAŞKAN – Sayın Vural, şöyle yapalım…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Tanal…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani burada açıkça “Ayrıca, Adalet Komisyonuna gönderilmek üzere…” diye yazısı da var. Komisyon kararı budur. Bu komisyon raporunun buraya girmesi gerekiyor çünkü burada sayın milletvekillerinin de bundan haberi yok. Sadece Anayasa Komisyonunda olan bir konu. Adalet Komisyonunun esas komisyon olarak bu raporu içine dercetmesi gerekmektedir. Mesele budur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Ben konunun anlaşılması için –zaten itirazlarınızı da dinledim- usul tartışması açıyorum.

Buyurun.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Lehte efendim, lehte…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Aleyhte...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte…

BAŞKAN – Hayır, anlaşacaksınız. Bir lehte, bir aleyhte, 4 tane parti, her partinin birer konuşmacısı olacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi usul tartışması açmanız doğru değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Resen olmaz ki usul tartışması.

BAŞKAN – Bir saniye, sayın milletvekilleri…

Sayın Tanal, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Neden değil? Çünkü bu, Sayın Meclis Başkanının inisiyatifiyle yapılmış ve tali komisyon toplanmıştır. Meclis Başkanının inisiyatifiyle oluşmuş tali komisyonun raporu yoktur. Usul tartışması açtınız, raporu olmayan, Adalet Komisyonuna gönderilmesine rağmen raporda yer almayan bir konuda usul tartışması açtığınız zaman bundan sonraki toplantılarda acaba komisyonların raporu esas, sıra sayılı, esas komisyonda yer almadığı zaman bu raporun tekemmül etmiş olması gibi sakıncalı bir durum ortaya çıkar ki bu son derece yanlış olur.

BAŞKAN – Evet…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman tali komisyon gereksiz olur.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Birincisi: Usul tartışması açılmasını kim istedi?

BAŞKAN – Hiç kimse istemedi, ben açmak istiyorum sizin itirazlarınız üzerine.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İki…

BAŞKAN – O zaman şöyle yapalım…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir dakika efendim…

BAŞKAN – Ben görüşü bildiririm şeyden sonra.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, bir dakika, bir dakika.

BAŞKAN – Evet, buyurun

MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz bu konuyu yani Parlamentoyu yanlış bilgilendiren bir metni…

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl oylarsınız yani!

MUHARREM İNCE (Yalova) – …milletvekilinin kanun teklifini Hükûmetten gelen tasarı şeklinde, Parlamentoya yanlış bilgi veren bir metni burada usul tartışmasıyla geçiştiremezsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, istirham ediyorum!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu görüşülemez, bu kadar basit, bu görüşülemez. Yapmanız gereken iş usul tartışması değil ara verip bürokratlara danışmaktır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bence de.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ben açıklamayı yaparım efendim sizin şeyleriniz üzerinden efendim.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – …Sayın Meclis Başkanının bu konuda iradesi olmuştur, lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ayrıca Meclis Başkanlığına da bir dilekçe…

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkanının iradesini yok saymanız kesinlikle doğru değildir. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının iradesiyle bir tali komisyon toplanmıştır ve bu tali komisyon raporunu vermiştir. Bu rapor, sıra sayısında yer almamıştır. Olay çok açık ve nettir. Lütfen bu konuda atacağınız adımı Sayın Meclis Başkanının manevi şahsiyetini de yok saymadan yerine getirmeniz konusunda bir istişare mekanizması kurmanızı rica ediyorum.

BAŞKAN – Tamam Sayın Vural.

Sayın milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …Komisyon Raporu’na…

Bir saniye Sayın Tanal. Grup başkan vekilleri konuştu, sizin böyle bir söz hakkınız yok, lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, ben de milletvekiliyim burada, lütfen, bunu yapamazsınız yani burada, bakın, parlamento hukukunu okuyoruz.

BAŞKAN – Ama herkese söz verecek değiliz ki

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani bunu yapamazsınız. Teknik bir konu var, teknik konuyla ilgili ben bir…

BAŞKAN – Lütfen ama.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan Vekili!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Komisyon raporuna ve metnine yönelik bazı itirazların oluştuğu anlaşılmaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, söz vermek zorundasınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekilinin kişiliği yok mu yahu, Milletvekilinin kişiliği yok mu?

BAŞKAN – Teklif ve rapora itirazlar nedeniyle…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Grup başkan vekiliyle konuşma. Hangi hakla bunu konuşuyorsun ya!

BAŞKAN – …söz konusu teklifin gündem sırasına…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …ve temel kanun olmasına dair…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başta söz vermek zorundasın.

BAŞKAN – …öneri içeren grup önerisinin işleme alınmaması öne sürülmemektedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, milletvekilini duymamazlıktan gelemezsin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Başkanlığımızın gündem girmiş bir kanun tasarı ve teklifini işleme almama…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bana söz vermediğiniz için ben sizi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekiline söz vermek zorundasın!

BAŞKAN – …veya komisyona iade etme yetkisi bulunmamaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir başkanlık olamaz ya!

Gidip de dava açmasını biliyorsun, sana hakaret ettiğimiz zaman dava açmasını biliyorsun!

BAŞKAN – Rapor ve teklife ilişkin itirazların bizatihi teklifin görüşmeleri sırasında yapılabileceği görüşülmektedir. Bu nedenle grup önerisinin görüşülmesinde İç Tüzük’e aykırı bir durum bulunmamaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, siz bana söz vermediğiniz için taraflı davranıyorsunuz. 63’e göre usul tartışması açma talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Ancak konunun önemine binaen, tali komisyon olan Anayasa Komisyonu Raporu’nun da bastırılıp Rapor’a eklenmesi gerektiği ile teklif metni başlıklandırılmasındaki baskı hatası nedeniyle sıra sayısının geçerli olmadığına yönelik usul itirazları üzerine tartışmaya açıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bana söz vermediğiniz için…

BAŞKAN – Buyurun, görüşlerinizi burada söyleyin. Sözlerinizi isteyin lehte veya aleyhte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bakın, bunları yapmanızın…

BAŞKAN – Evet, lehte Sayın Elitaş. (CHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben aleyhinde istiyorum ama bunları yapmanızın hiçbir anlamı yok.

BAŞKAN – Aleyhte Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının iradesini yok sayıyorsunuz. Yazıklar olsun, yazıklar olsun! Böyle bir şey olur  mu ya!

BAŞKAN – Hayır efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz Sayın Vural’ın konuşması üzerine usul tartışması açıyorsunuz. Peki, benim konuşmamı nereye değerlendireceksiniz?

BAŞKAN – Evet, size de cevap veriyorum efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet…

BAŞKAN – Sizin söylediklerinizi de içeriyor ama ayrıca 2/1929 esas numaralı Teklif, 523 numaralı sıra sayısının kapağında ve teklifin yer aldığı ilk sayfada “Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin Teklifi” başlığı ile basılmıştır. Müteakip sayfalarda teklifin bulunduğu sütun Hükûmetin teklif ettiği metin olarak sehven basılmıştır. Maddi hata niteliğindeki bu hatası Başkanlıkça, sıra sayısının, dağıtıma engel olarak görülmemiştir. Teklifin Genel Kuruldaki görüşmeleri Komisyonun kabul ettiği metin üzerinden yapılmaktadır. Sıra sayısındaki bu hata düzeltilerek Tutanak Dergisi’nde de yer alacaktır Sayın İnce.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, milletvekilleri…

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen. Sayın grup başkan vekilleri itirazlarını yaptılar.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz dalga mı geçiyorsunuz, siz dalga mı geçiyorsunuz! Dalga geçiyorsunuz siz.

BAŞKAN – Lütfen Sayın İnce, ne demek “Dalga mı geçiyorsun?”

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkanıyla da dalga geçiyorsunuz.

BAŞKAN – Bu tabirler Genel Kurulda doğru değil Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz Meclisle dalga geçiyorsunuz, dalga geçiyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – …kendiniz değerlendirmeyi sundunuz zaten.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Burada, kanun teklifini tasarı olarak yazıyorsunuz, dalga geçiyorsunuz.

Bakın, Sayın Başkan, bakın, gösteriyorum.

BAŞKAN – Evet…

MUHARREM İNCE (Yalova) – 48’inci sayfa yanlış, 49 yanlış, 50 yanlış, 51 yanlış…

SIRRI SAKIK (Muş) – E, ne doğru?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Doğru yok ki, doğru!

MUHARREM İNCE (Yalova) – …52 yanlış, 53 yanlış, 54 yanlış, 55 yanlış, 56 yanlış, 57 yanlış, 58’inci sayfa yanlış, 59 yanlış, 60 yanlış, 61’inci sayfa yanlış, 62 yanlış, 63 yanlış, 64 yanlış, 65 yanlış, 66’ncı sayfa yanlış.

Arkadaşlar, saydığım bu on beş-yirmi sayfa yanlış basılmış. Bak, kapağı düzgün basıyor diye yutturuyorsunuz. Çocuk mu kandırıyorsunuz, dalga mı geçiyorsunuz, kafa mı yapıyorsunuz? Böyle bir şey olmaz! Bu metin olmaz!

BAŞKAN – Evet, Sayın İnce…

Lehte söz isteyen Sayın Elitaş…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Al bu metni! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Olmaz bu! Olmaz bu metin! Böyle metin olmaz!

(Muharrem İnce’nin elindeki sıra sayısı kitapçığını kürsüye fırlatması)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hooop!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizimle dalga geçmeyin.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yirmi sayfa yanlış, yirmi sayfa!

BAŞKAN – Usul tartışması nedeniyle lehte söz isteyen…

Buyurun. (CHP, MHP ve BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle metin olmaz!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… (CHP, MHP ve BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

 

 

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda kanun teklifini stenograflara fırlatan ve sıraları yumruklayanlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tetikçilik mi yapıyorsunuz? Medeni bir şekilde soruyorum: Tetikçi misin sen? Tetikçi misin?

BAŞKAN – Sayın Vural, bu tür sözler size yakışmıyor. Bunlar tutanaklara geçiriliyor efendim, gereği yapılacak. (CHP, MHP ve BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun be! Meclis Başkanı bu kadar…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, milletvekilleri arasında ayrım yapamazsınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun! Yazıklar olsun size be!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …İç Tüzük’ün hangi maddesine uyduğunu göstersinler. Şu anda fiilî bir eylem yapanlar, sıraları yumruklayanlar İç Tüzük’ün hangi maddesine uygun bir eylem yaptığını göstersinler, bu millete anlatsınlar. Bakın, Anayasa’nın 88’inci maddesinde…

(CHP, MHP ve BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu tür vurmalarınız elektronik sisteme zarar vermekte. Elektronik sistem devlet malı, yazıktır.

Sayın Elitaş, buyurun siz. 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, milletvekilleri arasında ayrım yapamazsınız!

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkanını temsil ediyorsun orada. Yazıklar olsun! Meclis Başkanı iradesiyle toplanmış bir komisyonun raporunu gündeme almıyorsun. Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun, devam edin siz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bakın, başlıktaki maddi hatadan dolayı…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yirmi sayfa yanlış!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bu yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülemeyeceğini, gündeme alınamayacağını ifade etmek… (CHP, MHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun! Tetikçisiniz siz, tetikçi! Hukukçu değilsiniz siz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …abesle iştigalden başka bir şey değildir çünkü kanun teklifinin metninde yazmaktadır “Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin Teklifi” diye. (CHP, MHP ve BDP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Tetikçisiniz siz, tetikçi! Ne yapacaksın? Bilal’e savcı mı ayarlayacaksın…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Burada başlık olarak ortaya koyup “Hükûmetin kabul ettiği bir teklif” diye ifade ettikleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – …hâkim mi ayarlayacaksın ha? Ne yapacaksınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayakkabı kutusu numaranı söyle bakalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutun kaç numara, ayakkabı kutun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İç Tüzük’le ilgili iddialarını ortaya koyanlar, şu bağırmalarını ve sıraları yumruklamalarını İç Tüzük’ün hangi maddesine uygun olarak görüyorsunuz?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutun kaç numara, onu söyle.

BAŞKAN – Millet dinliyor Sayın Elitaş, siz devam edin. (CHP, MHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bize ve size İç Tüzük dersi vermeye çalışanlar İç Tüzük’ün hangi maddesinde sıra kapaklarını yumruklamakla ilgili bir şeyin yazdığını ifade ediyorlar? Bunu nerede gösterebilirler?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutunu söyle, ayakkabı kutunu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İç Tüzük’ü bize söyleyenler şu anda İç Tüzük’ü ihlal etmekle meşguller.

Değerli milletvekilleri, bakın, Anayasa’nın 88’inci maddesi, “Kanun teklifi vermeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.” diye ifade ediyor ama bizim İç Tüzük’ümüzde kanun tasarısının hükûmet tarafından, kanun tekliflerinin de milletvekilleri tarafından verilebileceği ifade edilmektedir. Nitekim, esas komisyonlar tali komisyonların raporlarına bağlı kalmakla mükellef değillerdir. Esas komisyonlar…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutun kaç numara? Boş ver o işleri.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Her komisyon kendi gündemini belirleme yetkisine sahiptir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Onu bırak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Komisyon üyesi üçte 1 milletvekilinin İç Tüzük’ü bilmeden, İç Tüzük’teki bir fıkrayı, son cümleyi okuyarak üçte 1 milletvekilinin komisyonu çağırma yetkisi, maalesef, yetki aşımı da kullanılarak komisyonun kırk sekiz saatlik süresinde dikkate almadan, şu saatte, şu dakikada ve şu gün Anayasa Komisyonunun, bu Komisyonun raporun, teklifin Anayasa’ya aykırı olup olmadığını değerlendirmekle yapmışlardır. Hâlbuki her komisyonun, bir teklifin veya tasarının Anayasa’ya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Komisyonunun vazifesi değil, her komisyonun kendi vazifesidir. Gündeme alınmasında herhangi bir beis yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Başkanın tutumunun lehinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Tutumum aleyhinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, milletvekilleri arasında ayrım yapamazsınız.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, milletvekilleri arasında ayrım yapamazsınız siz. Milletvekilleri arasında astlık üstlük yoktur. “Ben grup başkan vekillerine ancak söz veririm, milletvekillerine veremem.” diyorsunuz. Sizin bu tavrınız…

BAŞKAN – Öyle bir şey söylemedim Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Söylediniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Ben söz vermiyorum.” dediniz, bu, usule aykırıdır. Sizin bu tutumunuzdan dolayı, 63’e göre usul tartışması açılmasını talep ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, neye göre? İç Tüzük’e göre mi konuşuyorsunuz?

BAŞKAN – İç Tüzük’te belirli efendim kimlere söz vereceğim.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, benim söz hakkım doğdu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, benim söz hakkım doğdu.

BAŞKAN –  Sayın Vural Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Arkadaşlar, sizin aranızda astlık üstlük olan var mı? Bizde olamaz. Parlamento hukukuna aykırı. Tüm milletvekilleri birbirine eşittir. Lütfen, haklarınıza sahip çıkınız. 

BAŞKAN –  Sayın Vural, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Buyurun da yani nasıl buyurun?

BAŞKAN –  Siz bilirsiniz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın Başkan, siz orada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görevlendirmesiyle oturuyorsunuz ve sizin...

BAŞKAN –  Hayır efendim, normal çizelgeye bakarsanız nöbet bende efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Görev dağılımını Başkanlık Divanı…

BAŞKAN – Sayın Vural, bu konuları şahsileştirmeyelim, benim de sözlerim olur.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şahsileştiriyorum, şahsileştiriyorum.

BAŞKAN – Benim de sözlerim olur. Şahsileştirmeyelim lütfen. Siz, tutumum aleyhinde sözlerinize devam edin.

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının yaptığı bir görevlendirmeyle siz burada duruyorsunuz ve Meclis Başkanını temsil ediyorsunuz. Meclis Başkanının Anayasa Komisyonunu toplantıya çağırması ve Anayasa Komisyonunun toplantı yapması ve bunu gündeme alması üzerine hazırlamış olduğu rapor, maalesef sıra sayıda yer almamıştır. Bu rapor tekemmül etmiş değildir. Yangından mal kaçırmanıza, Bilal’e, savcı, hâkim ayarlamak için bu kadar acele yapmanıza gerek yok; sizin göreviniz değil bu. Siz, Meclisi yöneteceksiniz. Biz diyoruz ki: “Bu sıra sayıda Anayasa Komisyonunun raporu yok.”

Bakın, biraz önce Mustafa  Bey diyor ki: “15’inci sayfada gündeme almayacağını söyledi.” İşte, burada gündeme aldığını gösteriyor. Yani, nasıl… Biz raporu görüşüyoruz. Burada Anayasa Komisyonu diyor ki: “Çağrısı üzerine söz konusu teklifi görüşmek üzere toplanmıştır.” ve sonuçta da diyor ki: “Adalet Komisyonuna gönderilmek üzere, bu raporumuz havalesi gereği esas komisyonu Adalet Komisyonuna gönderilmek üzere yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.”

Ey yüksek Başkanlık, size saygıyla sunmuş da siz ne yapmışsınız? Bu raporun gereğini yapacaksınız. Yapmanız gereken açık ve net. Yani, bu kadar hukuksuzluğa Meclisi alet etmeyin ya! Rüşvet ve yolsuzluğun üstünü örtmek için yaptığınız hukuksuzluğa, Türkiye Büyük Millet Meclisini alet etmeyin. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Bu milletvekilini alet etmeyin. Düzgün yapalım. Bir gün sonra olsun; cuma, cumartesi, pazar çalışıyor zaten. Bırakın da, lütfen bu milletvekillerini böyle bir hukuksuz işlere alet etmeyin ya! Buranın manevi şahsiyeti var. Hepimiz milletin oyuyla geldik. Burada Komisyon Raporu teşekkül etmeden değerli milletvekilleri, Anayasa Komisyonu toplanmış, “Raporu Adalet Komisyonuna gönderin.” demiş, Adalet Komisyonunun Raporunda bu yok, birinde “Görüş bildirmeyeceğiz.” diye söylemiş, daha sonra Adalet Komisyonu toplanmış ve görüş bildirmiş, istirham ediyorum. Yani bütün bunları hukuk çerçevesinde yapmamız lazım, hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapmamız lazım.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Kalmadı, kalmadı hukukun üstünlüğü kalmadı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hukuk mu var hukuk mu! Gukuk oldu gukuk.

OKTAY VURAL (Devamla) - Bu bakımdan Sayın Meclis Başkan Vekili, gerçekten oturumu bu şekilde yönetmeniz doğru değil, kritik bir konudur, Sayın Meclis Başkanı devreye girmiştir. Bakın, Meclis Başkanı hepimizin Meclis Başkanıdır. Dolayısıyla, onun bu iradesini yok sayarak paspas yapmakla olmaz değerli kardeşlerim, lütfen.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani Bülent Arınç gibi kum torbasına mı çevireceksiniz Meclis Başkanını da! Bülent Arınç’a yaptığınız gibi kum torbasına mı çevireceksiniz Cemil Bey’i!

OKTAY VURAL (Devamla) - O bakımdan bu raporun derç edilerek yeniden basılması ve ondan sonra görüşmelere başlaması gerektiğini düşünüyorum. Tutumunuzun aleyhindeyim.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tutumun lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben sizin lehinizde değil, en son sözü ben istedim ama siz buralarda genelde bütün partiler arasında ayrımcısınız.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Usulen, usulen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi bu tavrınızı kabul etmiyoruz. Benim tutumunuzun lehinde söz talebim olmadı ama gücünüz başkalarına yetmeyince BDP’ye “Bu konuda işte, nasıl olursa, ortadan ne çıkarsa onu vermeye razıyız.” Biz böyle bir anlayışı kabul etmiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Söz talebi olmadan mı...

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Söz talebimiz var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Leyhte mi, aleyhte mi efendim?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Var grup adına. Lehte istedik.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, eğer biz gerçekten…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben de söz istiyorum, bana da vermiyor.

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Adam söz istememiş.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, başka bir konuda istedi başka bir konuda.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Benim söz hakkım doldu Sayın Başkan.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Söz istemeyince söz veriliyor…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben de söz istiyorum, bana vermiyor.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; aslında bugün hepimiz hukukun mücadelesi için burada çırpınıyoruz. Yani geçmişten bugüne kadar bu ülkede hukuk dizayn edilmediği için, kendinize göre yeni bir hukuk sistemi uygulamaya çalışıyorsunuz yani kumdan kaleler felakete karşı sigorta oluşturmaz. Eğer geçmişten bugüne kadar bu ülkede hukuk farklı bir şekilde uygulandıysa bir arınma süreci yaşayabiliriz, yeniden hepimizin sığınabileceği bir hukuku inşa edebiliriz ama siz o kadar çok acele davranıyorsunuz ki kendinize uygun bir hukuk yaratmaya çalışıyorsunuz. Dün siz rahatsızdınız. Evet, kimden? Kemalistlerden, elitistlerden, milliyetçilerin oluşturduğu hukuktan rahatsızdınız. O hukuk acımasızdı, bize karşı çok çok acımasızdı, size karşı da öyleydi. Sonra geldiniz yeni bir şeyi dizayn ettiniz. Ne yaptınız? Başka bir alana yeni alan açtınız, arka bahçeye dönüştürdünüz. Çok kısa bir süre sonra döndünüz, döndünüz dediniz ki: “Biz, yanlış yaptık.” Şimdi bizim size güvenimiz yok. Her gün kendinize göre yeni bir hukuku dizayn etme hakkınız da yok.

Evet, yargı bağımsız olmalıdır, yargı bu ülkede herkesi kollayıp koruyabilmelidir. Eğer böyle bir yargı sistemi için siz HSYK’da yeni bir dizayn istiyorsanız biz varız. Eğer HSYK’ya sivil toplum örgütlerini, bağımsız şahsiyetleri, hukukçuları dâhil edecekseniz biz varız ama  yok, dün kendinize göre yeni bir alan açtınız, bugün onlarla kavgalısınız, yeni bir alan açmaya çalışıyorsanız, vallahi, biz bu cephede yer almayız. Biz, hukukun ve huzurun ülkesini istiyoruz. Biz BDP olarak, herkesin sığınabileceği bir hukuk sistemini istiyoruz. Bunun en büyük mağdurları biziz. Sesiniz çıkmadı...

Bakın, 1994’te bu ülkede bir Başbakan çıktı dedi ki: “Ben gittim hukukla görüştüm, Anayasa Mahkemesiyle görüştüm, yerel mahkemelerle görüştüm, DEP’li milletvekillerinin işini bitirin...” Ama bu ülkede ne medyası ne Parlamentosu tek bir insandan bir ses çıkmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Yine KCK davalarında aynı şey oldu ama bugün ucu size dokununca feryat etmeye başladınız. Önemli olan, ucu size dokunmak değil, vicdan sahibi olup, muhaliflerinize karşı hukuk eğer acımasız bir şekilde işleniyorsa o gün bir duruş sergilerseniz herkes sizi alkışlar. Biz de bu sürecin doğru olmadığını söylüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tutumum aleyhinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Oktay Vural’ın itirazıyla benim itirazımı ayrı değerlendireceğinizi söylediniz az önce Sayın Başkan. Benim itirazımla ilgili de ayrıca bir usul tartışması açmalısınız. Demin talep etmeden açtınız, şimdi ben talep ediyorum sizden.

Şimdi, bakın, “Sehven yanlış yazılmış…” Ben şunun peşinde değilim sayın milletvekilleri: 30’uncu sayfada “Turgut Dibek, Kırıkkale” diyor. Turgut Dibek Kırklareli milletvekilidir. Evet, bu sehven yazılmıştır, doğrudur. Buna itiraz etmiyorum, benim itirazım bu değil; bir yazım yanlışı, bir imla değil. Sayın Başkan, kusura bakmayın ama benim itirazımı ayırt edemiyorsa burada insanlar onların Türkçe bilgisini sınav etmek zorundayım. Benim bir sayfada “Kırklareli”nin “Kırıkkale” olarak yazılmasına bir itirazım yok. 1 değil, 2 değil, 3 değil, 5 değil, 19 sayfa ya! “Hükûmetin teklif ettiği metin” diye yazılmış. Kanun teklifiyle kanun tasarısı arasındaki farkı bilmeyecek kadar cahil insanlardan milletvekili olmaz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Milletvekili mi yazıyor onları?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Milletvekili mi yazıyor ya!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Milletvekili yazıyor demiyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Komisyondan gelen metne bak.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ama bunu da Meclise, milletvekillerine “Bunu sehven yazdık biz.” demek cehaletin dik alasıdır. İçerik değişmiştir. Siz, iradeyi değiştiriyorsunuz; Parlamentoya sunduğunuz iradeyi Hükûmetin iradesiymiş gibi gösteriyorsunuz, “Bu, Hükûmetten geldi.” diyorsunuz. Oysa, hepimiz biliyoruz ki bu bir kanun teklifidir, bir milletvekilinin ve 77 arkadaşının kanun teklifidir bu. Siz nasıl olur da bunu 19 sayfada “Hükûmetin teklif ettiği metin” diye anlatacaksınız, biz buna inanacağız… Ve bu nerede olur biliyor musunuz? Bu, derebeylerinin ülkesinde olur, bu diktatörlerin ülkesinde olur. Yani utanmasanız herhâlde “Ya, şunları getirin arkadaşlar, toplayalım, şunu daksille kapatalım, Sayın Sadık Yakut da yanına bir paraf etsin, grup başkan vekilleri de gelsin.” Utanmasanız bunu diyeceksiniz. Bu metin görüşülemez Sayın Başkan. Burada kanun sakatlanmıştır, Genel Kurul yanlış bilgilendirilmiştir. Onun için derhâl bunun geri çekilmesi lazım. (CHP sıralarından alkışlar) Ben, bu konuda Meclis Başkanlığına az önce dilekçemi verdim. Sayın Meclis Başkanından da bu konuda gereğini bekliyorum. Bu, doğru değildir, bunu yapmamalısınız. Biliyorum emir kulusunuz da bu kadar küçük düşürmeyin Meclisi, bu kadar küçük düşürmeyin! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul)  - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, anladım da, böyle bir usul yok ki, grup…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, usul tartışması yapıyoruz efendim. Usul tartışması…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizinki usul değil ki zaten. Yani usul nerede? Usulsüz iş zaten.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Vural. İç Tüzük ortada yani, 63’üncü madde… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Usulsüzlük başladı, nerede biteceği belli değil zaten.

BAŞKAN – Olur mu canım. Lütfen sayın milletvekilleri, oturun. 63’üncü maddede efendim, açık.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, bir dinleyin beni. El kaldırıyoruz.

BAŞKAN – Hayır, niye dinleyim sizi ki… Yok canım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Beni niye dinlemiyorsunuz?

BAŞKAN – Hayır, sizi niye dinleyelim? Usul tartışması yapıyoruz. “En fazla iki lehte, iki aleyhte söz verilir.” diyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ben buradan niye varım? Beni dinlemek için varsınız! El kaldırıyorum, bir dinleyin!

BAŞKAN – Hayır, niye dinleyeceğim. Biz usul tartışması yapıyoruz, ne yaptığımızı bilin önce.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, sen benim talebimi öğrenmeden nasıl karar verirsin?

BAŞKAN – İki lehte, iki aleyhte söz verdik efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Benim talebimi öğren bir!

BAŞKAN – Hayır, yok öyle bir şey. Öyle bir şey söz konusu değil. Lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – El kaldırıyorum ya! El kaldırıyorum!

Sayın Başkan, el kaldırıyorum!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, beni dinlemek zorundasınız!

BAŞKAN – Lütfen oturun. Usul tartışması yaptık, ben fikrimi söyleyeceğim efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, usul…

BAŞKAN – Sizin söz hakkınız yok efendim. Hiçbir sayın milletvekilinin söz…  Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Usulle ilgili…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis Başkanlığınca (2/1929) esas numaralı Kanun Teklifi…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, millî iradeye saygısızlık yapıyorsun!

BAŞKAN - …esas olarak Adalet Komisyonuna, tali olarak ise Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan!

BAŞKAN – …7 Ocak 2014 tarihinde havale edilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aceleniz mi var?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, bir hukukçu olarak hukuk tarihine kara bir leke olarak geçiyorsun! Beni dinlemek durumundasın!

BAŞKAN – Her iki tali komisyonun havale edilen teklifi görüşmeyeceklerini yazıyla Adalet Komisyonuna bildirdikleri görülmektedir…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, beni dinleyeceksin!

BAŞKAN – Meclis teamülleri doğrultusunda tali komisyonların…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bana cevap ver, bana cevap ver Sayın Başkan!

BAŞKAN – …kendilerine havale eden işleri gündeme almayacaklarına ilişkin…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, bana cevap ver!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen Başkanı dinle.

BAŞKAN – …esas Komisyona yazılı olarak bildirimde bulunmaları durumunda esas komisyonlarca…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, bana cevap vereceksin!

BAŞKAN – …on günlük süre beklenmeksizin tasarı ve teklifin görüşmelerine başlanılabilmektedir…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, raporu var, raporu var!

BAŞKAN – Bu çerçevede, Anayasa Komisyonunun ve Plan ve Bütçe Komisyonunun görüşmeyecekleri yönündeki yazılarına istinaden…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, Genel Kuruldaki gerilimi artıracaksın. Bunun mesuliyeti sana aittir.

BAŞKAN – …Adalet Komisyonunun söz konusu teklifin görüşmelerine başladığı anlaşılmaktadır…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söz hakkımı engelleyemezsin!

BAŞKAN – Daha sonra, Anayasa Komisyonunun 9 üyesinin…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, söz istiyorum…

BAŞKAN – …İç Tüzük’ün 26’ncı maddesinin son fıkrası uyarınca teklifin görüşülmesi için verdiği dilekçe ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının toplantı çağrısı yapılması gerektiği yönünde Komisyon Başkanlığına yazdığı 15 Ocak tarihli yazı üzerine Anayasa Komisyonu 20/1/2014 tarihinde teklifi görüşmek üzere toplanmış…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İşte tam bu konuda konuşacaktım. Beni dinlemeden karar oluşturuyorsun!

BAŞKAN - …ve teklife ilişkin raporu 21/1/2014 tarihinde Meclis Başkanlığına sunmuştur. Ancak, bu tarihten önce esas komisyon olan Adalet Komisyonunca teklifin görüşmeleri tamamlanarak hazırlanan raporun 17 Ocak 2014 tarihinde Başkanlığımıza sunulduğu ve raporun Başkanlığımızca aynı gün bastırılarak dağıtıldığı görülmektedir. Komisyon raporu bugün Genel Kurul gündemine girmiştir. Anayasa Komisyonunun raporunda da teklifin görüşülmesine…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hani nerede?

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Hani nerede, nerede?

BAŞKAN – …geçilmesine yer olmadığı yönünde karar alındığı anlaşılmaktadır…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nereden anladın?

BAŞKAN – Esas komisyonun görüşerek karara bağladığı bir konu üzerinde…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, “kırk sekiz saat geçmeden…” 52’nci madde onu söyler.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunu nereden anladın burada yoksa bunu nereden anladın? kulağına mı fısıldadılar?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, 52’nci madde: “kırk sekiz saat…”

Dün bize geldi bu.

BAŞKAN – …yapılmış tali komisyon raporunun bir anlam ifade etmeyeceği açıktır…

MAHMUT TANAL (İstanbul) –Bu tasarı dün geldi bize kırk sekiz saat geçmeden.

BAŞKAN – Bu nedenle, Başkanlığımızca yapılacak herhangi bir işlem bulunmamaktadır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sana yazılanı okuyorsun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, 52’nci madde “kırk sekiz saat geçecek” diyor. Dün geldi bize, yirmi dört saat gözüküyor.

BAŞKAN – Aynı zamanda...

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu sıra sayısında yok bu söylediklerin.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, usul tartışması yapıyoruz, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunu nereden biliyorsun? Nereden biliyorsun bunu!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın Sayın Başkan…

BAŞKAN – 2/1929 esas numaralı Teklif…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunu nereden biliyorsun? Nereden biliyorsun bunu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, İç Tüzük’te “kırk sekiz saat” diyor, henüz geçmedi ki, dün geldi buraya bu!

 BAŞKAN - …523 numaralı sıra sayısının kapağında ve teklifin yer aldığı ilk sayfada “Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin Teklifi” başlığıyla bastırılmıştır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, kırk sekiz saat geçmedi, İç Tüzük madde 52…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ayrıca, teklife ekli listenin başlığı da aynı şekilde yazılmıştır. Ancak, teklif metninin maddelerinin yer aldığı müteakip sayfalarda teklifin bulunduğu sütun Hükûmetin teklif ettiği metin olarak sehven basılmıştır.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya, sehven olur mu?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ya, ne sehveni, ne sehveni!

BAŞKAN – Maddi hata niteliğindeki bu basım hatası Başkanlıkça…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –  Sayın Başkan…

BAŞKAN - …sıra sayısının dağıtımına engel olarak görülmemiştir. Teklifin Genel Kuruldaki görüşmeleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sehven Başkan galiba bu da, sehven!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, Anayasa Komisyonu raporu bunun  mütemmim cüzüdür.

BAŞKAN – …komisyonun kabul ettiği metin üzerinden yapılmaktadır. Sıra sayısındaki bu hata düzeltilerek Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır. Söz konusu maddi hatanın esası etkilemediği değerlendirilmektedir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Bu nedenle, görüşümde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, hukuku katlediyorsunuz, yasamayı katlediyorsunuz. Bir hukukçu olarak hukuk tarihine kara bir leke olarak geçeceksiniz!

BAŞKAN – Olabilir Sayın…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söz istiyorum!

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa Komisyonu üyemiz, o Komisyon toplantısında bulunmuş ve o Komisyon toplantısıyla ilgili görüşlerinin bu raporda yer almadığını ifade etmektedir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söz istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lütfen, bu konuda Anayasa Komisyonu…

BAŞKAN – Esası üzerinde görüşülecek, bölümler üzerinde görüşülecek, fikirlerinizi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bölümlerle ilgili değil.

BAŞKAN – Hayır, efendim…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Benim usulle ilgili konuşmalarım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tetikçilik yapma! Tetikçilik yapma! Üç dönemin de doldu, ne olacak!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Usulle ilgili konuşuyorum!

BAŞKAN – Sayın Acar, sataşma nedeniyle söz istemiştiniz, buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –  Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tutanağı incelettim, buyurun Sayın Acar.

İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sizi, mesai arkadaşlarınız bile unutmayacak! Hukukçular sizi kara bir leke olarak hatırlayacaklar, anladın mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo sana, helal olsun! Aferin, aferin!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz. Bunları görüşeceğiz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak, söz istiyoruz, söz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen o diplomanı yırt!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık!

BAŞKAN – Efendim, görüşeceğiz.

Buyurun Sayın Acar, iki dakika söz veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir)  - Tam bir keyfi yönetim, yazıklar olsun vallahi!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kutu başkasının para Başkasının. Başkan, ben seni kutu almaz bilirim!

OKTAY VURAL – Allah için yazıklar olsun! Allah için yazıklar olsun! Ayakkabı kutuları da kurtaramaz sizi! Ayakkabı kutuları da kurtaramaz! Kaç ayakkabı kutusu alacaksın yanına? Tetikçilik yapıyor ya!

 

 

 

 

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayıştay raporlarıyla ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşım şöyle söyledi, dedi ki: “Bu raporlar gelmiştir.” Oysa, tek sayfalık ve gerekçesiz bir kararı göndermek rapor göndermek değildir. Bu şekilde söylenmesi halkı aldatmaktır. “Meclise muhalefeti yapanlardan birisi de Bütçede Gürkut Acar’dır.” demişti. Evet, muhalefet yaptık ama denetim yapamadık değerli arkadaşlarım. Muhalefet yapmak denetlediğimiz anlamına gelmez. Denetimin yargı yoluyla yapılacağını kabul etmek doğrudur, öyle söylüyor sayın AKP’li arkadaşım ama hâkimler savcılar kanunu bunun için değiştiriliyor, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kanunu artık başbakanın bir yolsuzluk ve bütün davaları örtbas etmesi bir yana, boşanma davalarına bile müdahale edebileceği bir yetkiyi buraya getirmektedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, ben o… O makamda oturma bir kere ya, o makamda oturma! Sen Meclis Başkanını temsilen oturuyorsun. Oturma o makamda!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kınalı keklik, kınalı keklik.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşgalci. İşgalcisin sen!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hukuku katletmeyi bir eski hâkime yaptırıyorlar. Kınalı keklik bu.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Bu yanlıştır değerli arkadaşlarım. HSYK’nın burada değiştirilmesi Türkiye’de bu sistemin kökünden yıkılması demektir. Bakınız, bunu size yaptırmayacağız değerli arkadaşlarım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin devreye girmesi de zorunludur. Kamu zararına yol açan olayların incelenmesi, yolsuzluk ve rüşvet olaylarının boyutlarının incelenmesi ve alınacak önlemlerin tartışılması, bütün bunlara mani olmak için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu değiştirilmek isteniyor. Biz buna izin vermeyeceğiz değerli arkadaşlarım.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Siz kimsin?

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Çoğunluk olmak her şey olmak değildir, bunu unutmayınız. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tek görevi Başbakanı kurtarmak değildir, Başbakanın istediği HSYK’yı oluşturmak değildir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Meclis istediğini yapar.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Buradan uyarıyoruz, Anayasa’ya, hukuk devletine aykırı bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu teklifini geri çekin.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Değiştireceğiz onu, değiştireceğiz işte.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Bu halk bunu kabul etmeyecektir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Size rağmen değiştireceğiz.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Allah’ın tüm vasıflarını…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz…

(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Size rağmen, topunuza rağmen değiştireceğiz.

S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, söz istiyorum!

BAŞKAN - … söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, bakın, milletvekilleri arasında ayrım yapıyorsunuz. Siz diyorsunuz ki: “Ben sadece grup başkanlarına söz verim.”

BAŞKAN – Sayın Tunç, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizin bu tavrınız hakikaten İç Tüzük’e aykırı. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre taraflı davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Sizin bu tavrınız İç Tüzük’e aykırı, benimki değil efendim.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Otur Mahmut, otur. Biraz saygın olsun, milletvekiline saygın olsun biraz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, usul tartışmasına açıyorsunuz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tunç, buyurun, siz konuşun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, benim talebimi dinlemek durumundasın.

BAŞKAN – Değilim efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Beni dinlemek durumundasın.

BAŞKAN – Değilim efendim, usul tartışması açtım ben.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bakın, bu Genel Kuruldaki havayı sertleştiriyorsun, bunun müsebbibi sensin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – AK PARTİ grup önerisinin içeriğinde bulunan Kanun Teklifi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bana söz vereceksin Sayın Başkan!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - ...ve bazı kanunlarda değişiklik teklifini içeriyor. (CHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bakın, Genel Kuruldaki, Genel Kuruldaki huzuru bozuyorsun. Genel Kurulun huzurunu bozuyorsun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) –  Bu teklif 7 Ocak tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bana söz vereceksin, bana söz vereceksin. (CHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Meclis Başkanlığı İç Tüzük madde 23 gereğince teklifi esas komisyon olarak Adalet Komisyonuna…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Birazcık, birazcık adalet duygusu varsa, birazcık geçmişine saygı varsa bana söz vereceksin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – … tali komisyonlar olarak da Anayasa Komisyonuna ve Plan ve Bütçe Komisyonuna havale etmiştir. (CHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Birazcık geçmişine saygın varsa, dışarıda hâkim ve savcılara hâlâ birazcık daha hürmetin varsa söz vereceksin bana.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teklifin esas komisyon olarak sevk edildiği Adalet Komisyonu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Değmez ya, değmez!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık, sana yazıklar olsun. Yazık sana!

OKTAY VURAL (İzmir) – Değmez ya, değmez!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – … 10 Ocak 2014 saat 15.00’te teklifin görüşülmesi için üyelerine gündemi göndermiştir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - O itirazlar sonuna kadar devam edecek, sonuna kadar; bunun müsebbibi sensin.  (CHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Bunun müsebbibi sensin. Genel Kurulun huzurunu bozuyorsun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Tali komisyonlar teklifle ilgili görüşme yapamayacaklarını Adalet Komisyonuna yazıyla bildirmişlerdir.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, ara verin, ara vermek zorundasınız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Anayasa Komisyonu 8 Ocak 2014 tarihli yazısı ve Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunun 8 Ocak 2014 tarihli yazılarıyla tali komisyon olarak teklifi görüşmeyeceklerini açıklamışlar ve Adalet Komisyonuna bildirmişlerdir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, konuşmalar duyulmuyor, konuşulanlar duyulmuyor. Nasıl yönetiyorsun? Genel Kurulu nasıl yönetiyorsun? Konuşmalar duyulmuyor.

Bakın, Genel Kurulun huzuru bozuldu; bunun müsebbibi sensin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Adalet Komisyonu belirtilen tarihte teklifin görüşmelerine başlamıştır. Bu arada Adalet Komisyonunda görüşmeler devam ederken, İç Tüzük’ün 26’ncı maddesinin son fıkrasına göre Anayasa Komisyonu, üyelerinin üçte 1’i tarafından Komisyona teklif edilen gündem üzerine Anayasa Komisyonu Başkanı tarafından toplantıya çağrılmıştır. (CHP sıralarından kalem atmalar, CHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –  Niye işaret ediyorsun? Oraya niye işaret ediyorsun? Sen AKP grubunun Başkanı mısın yoksa Meclisin mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Arkadaşlar, yazık ya! Yazık ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –  Niye oradan AKP Grubuna kaş göz işareti yapıyorsun?

OKTAY VURAL (İzmir) – İzin al oradan, izin al!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Anayasa Komisyonu da teklifin Anayasa’ya uygunluğunun İç Tüzük 38 gereğince esas komisyon olan Adalet Komisyonunda görüşülmesi gerektiği yönünde karar almıştır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –   Bütün Meclisin Başkanısın sen. Yazık sana! Kaş göz işareti yapıyorsun. Yazıklar olsun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen Meclis Başkan Vekilisin ya!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, İç Tüzük 38 açıktır. İç Tüzük’ümüzün 38’inci maddesi aynen şöyledir: Başlık: “Anayasaya uygunluğun incelenmesi” 

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun! Yazıklar olsun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – “Madde 38 – Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. (CHP ve BDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ara verin!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – “Bir komisyon…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ara ver Başkan, ara versene ya!

(CHP sıralarından sıra sayısı kitapçıklarının fırlatılması)

S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye ara vermiyorsun? Oradaki hatibe de saygısızlık yapıyorsun. Konuşulanlar duyulmuyor.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yazıklar olsun! Böyle Meclis var mıdır?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …bir tasarı veya teklifin Anayasa’ya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder ve Meclis Adalet Komisyonu da İç Tüzük 38 gereğince… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hatibe de saygısızlık yapıyorsun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …Anayasa’ya aykırılık iddialarını karara bağlamış ve teklifin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir.

(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Neyi işaret ediyorsun?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - AK PARTİ grup önerisinde belirtilen kanun teklifi Anayasa’ya uygun bir tekliftir. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun sana! Yazıklar olsun sana! Meclis Başkanı adına yazıklar olsun diyorum sana.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) Teklifin hayırlı olmasını diliyorum, grup önerimizin hayırlı olmasını diliyor. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yuh! Yuh! Yuh!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati:19.03

 

                                            BEŞİNCİ OTURUM

                                          Açılma Saati: 20.03

                              BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

                                                 ----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İşlem sıranız şöyle oldu: Önce Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirdiniz, Danıştay iptal etti, itiraz ettiniz, itirazınız da reddoldu. Savcıları değiştirdiniz, haklarında soruşturma açtınız. 2 bin polisin yerini değiştirdiniz. MASAK Başkanını değiştirdiniz. BDDK’da bürokratları görevden aldınız. HSYK’da daireleri değiştirdiniz. Az önce de HSYK kararıyla 97 savcının yerini değiştirdiniz, hâkimler de var. Büyükelçilere talimat verdiniz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikalarını değil, AKP’nin haklarını savunmalarını istediniz, savcıları tehdit ettiniz.

Şimdi, ben size bir soru sormak istiyorum: Herhâlde sizin hepiniz ihale takipçisi değilsiniz, herhâlde siz hepiniz iş takibi yapmıyorsunuz; herhâlde eşine, şirketine, kayınçosuna, kayınpederine, eniştesine, bacanağına, yengesine, ailesinin kurduğu vakfa hepiniz çıkar sağlamıyorsunuz. Bu mümkün değil. Peki, böyle ise, hepiniz, siz bunun bir parçası değilseniz neden buna “Dur.” demiyorsunuz? Bu telaş niye? Nedir bu telaşınız yani? Tedirginsiniz. Korkuyorsunuz. Onu değiştireyim, bunu değiştireyim, oraya el atayım, Anayasa’yı değiştireyim, yasaları değiştireyim, hâkimleri, savcıları değiştireyim, MASAK’ı, BDDK’yı değiştireyim.

Bakın, değerli arkadaşlarım, hiç mi insaf yok, hiç mi vicdan yok, hiç mi hukuk bilgisi yok? Elimizde, bugün Sayın Genel Başkanımızın okuduğu tutanak var. Eğer elinizde yoksa ben size vereyim. Yani bir tutanak tutmuş savcı, diyor ki: “Beni müsteşar aradı. ‘Bunu kapa.’” Saatini veriyor. “Önce 19.38’de aradı, şu numaralı telefondan aradı. Sonra 22.31’de aynı şekilde müsteşar beni tekrar aradı, tehdit etti.” diyor. “Bana hitaben ‘Bu saatte git, cumhuriyet savcısını değiştir, tüm kararları iptal et ve bu soruşturmayı durdur. Bunu yapmazsan sonuçlarına katlanırsın.’” diyor. Burası derebeylik mi, faşist bir…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Gelecek mi buraya? Merak ediyorum.

MUHARREM İNCE (Devamla) – O müsteşar buraya gelecek mi, göreceğiz. Ona anlatacağız bunu.

Arkadaşlar, bunları görmüyor musunuz? Sayın milletvekilleri, bundan utanmıyor musunuz ya? Benim partimden birisi böyle yapacak, benim partimin iktidar olduğu dönemde bir müsteşar böyle yapacak, o partiye o hesabı sormazsam namerdim ben. Anamızdan milletvekili doğmadık ya! Anamızdan milletvekili doğmadık, çeker gideriz ya! Bir daha listeye ister koyarlar, ister koymazlar. Bir daha milletvekili olacağız diye bunlara ezilmeye, boynunu bükmeye, bunlar için ortak olmaya değer mi?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Çek git o zaman!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Zaten yüzde 65’iniz değişecek. Ben üç dönemdir buradayım, her dönem baktığımda milletvekillerinin yüzde 65’i sen itiraz etsen de değişecek, etmesen de değişecek. Bari itiraz et, dik dur da tarih sayfalarına adını alsınlar. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Biz inandığımız yasayı geçiriyoruz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Anayasa’ya aykırılığı tartışmasız, çok acık. Siz de biliyorsunuz bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu. İç Tüzük 38’i okuyun. Komisyon, bunun, bu teklifin Anayasa’ya uygun olup olmadığını tetkik eder, inceler, araştırır. Komisyon Başkanı bir konuşmada diyor ki: “Bu bir siyasal denetimdir. Yargısal denetim değildir.” 38’inci madde varsa, bu kanunun buraya, bu Genel Kurula gelmemesi gerekir. Her tarafı dizayn etmeye çalışıyorsunuz ama yazık ediyorsunuz, kendinize de yazık ediyorsunuz, Türkiye’ye de yazık ediyorsunuz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bizim adımıza üzülmeyin.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Kurtulmanın yolu bu değil.

Bakın, size altı ay önce başınıza bunlar gelecek dediğimizde, inanmıyordunuz. Şurada 17 Aralıktan beri bir telaş içerisindesiniz. Bu daha başlangıç, bunda bir şey yok, daha neler göreceksiniz bak. Bu Genel Kurul nelere şahit olacak, onu hep birlikte göreceğiz.

Çoğunluk diktatörlüğü tam da bu işte. Yani Başkan usul tartışması açıyor, Anayasa’ya uygun olmayan, İç Tüzük’e uygun olmayan iş ve işlemleri çoğunluk kararıyla burada geçiriyor. İşte diktatörlük tam da bu. Bir badem bıyıklarınız eksik.

Bu kanun teklifi sadece Adalet Komisyonuna sevk edilmedi, Plan Bütçeye de sevk edildi, Anayasa Komisyonuna da sevk edildi. İç Tüzük’ün 26’ncı maddesinin son fıkrasında, muhalefet komisyonu toplantıya çağırdı. Komisyon raporu yazıldıktan ve basıldıktan sonra komisyon toplandı.

Sayın Başkan, bu bir eylemli İç Tüzük ihlalidir. Yasa komisyonda görüşülüyor, karşı oy yazısı için on altı saat süre veriyorsunuz muhalefete. Olacak iş mi bu? Dalga mı geçiyorsunuz Genel Kurulla siz? “Çete var.” diyorsunuz, “Paralel devlet var.” diyorsunuz, “Örgüt var.” diyorsunuz, e siz beraber değil miydiniz? O zaman sizin yargılanmanız lazım. Çeteye, örgüte yardım ve yataklık suçundan yargılanmanız lazım sizin. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu, Recep Tayyip Erdoğan’a bir padişahlık yetkisidir, hukuk devletini yok eden örtülü faşizmi açık faşizm hâline getiren bir yasadır bu. Referandumda karşı çıkmıştık, bugün de karşı çıkıyoruz biz. Siz o günlerde savunuyordunuz bunları. “Çete var.” diyorsun, “Örgüt var.” diyorsun; şikâyet ettin mi, var mı bir şikâyetin? Yok. Şikâyetin falan yok. Peki, “Çete var.” diyorsun, “Geçmişte ne istediler de vermedik.” demediniz mi? E çeteyse, örgütse, “O zaman ne istedilerse verdik.” diyorsun. Niye verdin çeteye, örgüte bunları? Adama sormazlar mı bunu?

On bir yıldır “Çeteleri çökerttik.” diyorsunuz. Meğer millete yalan söylüyormuşsunuz. Çetelerle iç içeymişsiniz, kucak kucağaymışsınız. Ucu size dokununca bunlar aklınıza geldi.

Hâkimlik sınavında kamerayı kaldırırken aklınız neredeydi? Polis sınavlarında sorular çalınırken aklınız neredeydi? İstanbul’daki savcıyı Tekirdağ’a gönderdiğiniz zaman çete yok oluyor mu? Örgütten istifa mı ediyor? Örgütün kanalları Tekirdağ’a uzanmıyor mu?

Ama sizin bugünlere geleceğiniz baştan belliymiş. 97’de Başbakan İstanbul Belediye Başkanıyken teftiş kurulu üyelerine kızar ve iktisat müfettişlerine bir defaya mahsus olmak üzere müfettişlik verir. TÜBİTAK başkan ve üyelerini bir defaya mahsus olmak üzere Başbakan atar. TİB Başkanını Başbakan atar. Şimdi de tümünü görevden alıyorsunuz bunların.

MİT Müsteşarını korumak için özel kanun çıkarıyorsunuz, tırları önceden biliyorsunuz siz demek ki. Yani siz MİT Müsteşarını korumak için gece yarısı acil kanun çıkarırken aslında önlem de almışsınız. “İleride tırlarla bir şeyler göndereceğiz, bu tırları aratmayalım.” diye meğer siz önleminizi o gün almışsınız. Başbakan diyor ki: “MİT Kanunu’nu bilmiyorsun.” Bence Başbakan okuduğunu anlamıyor. Yargılama izni başka bir şey, savcının delilleri bulması başka bir şey. Başbakan verir yargılama iznini ama savcı burada delil buluyor delil, Başbakan çıkardığı kanunu bile bilmiyor. Biz sizi uyardık, bu kantar bir gün sizi de tartar dedik. Ne zaman ki kantar sizi tartmaya başladı, aklınız başınıza geldi. Başbakana yayın durdurma yetkisi, padişahların yurt dışı elçisi gibi Başbakana elçi atama, paralel Dışişleri oluşturma yetkisi. Ya, sizin adaletiniz batsın. Çanakkale’de 13 yaşındaki çocuk “Hükûmet istifa.” diye yazdığı için onu mahkemeye veriyorsunuz kamu malına zarar vermekten. Utanmıyor musunuz? 13 yaşındaki çocuk kamu malına zarar vermekten yargılanıyor, bakanların çocukları milyon dolarları hamuduyla götürüyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizden olmayan, sizi, Başbakanı yargılayanlar mezhepçi, darbeci, çeteci, Ergenekoncu, paralel devletçi; Başbakanı aklayanlar baş tacı. Sizin derdiniz, Enver Salihoğlu, Fahri Kasırga, Hüseyin Karakullukçu, İsmail Rüştü Cirit gibi geçmişte Başbakanı sorgulayan, denetleyen, davasına bakan, Başbakanla ilgili karar verip daha sonra nerelere geldiğini hep birlikte gördüğümüz kişiler yaratmak. “Benim valim, benim müsteşarım, benim Genelkurmay başkanım, benim genel müdürüm, benim milletvekilim.” Başbakanın son yapmak istediği şey: “Benim hâkimim, benim savcım.”dır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) – Millet bunu görüyor, siz bu 30 Martta başınıza neler geleceğini hep birlikte göreceksiniz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Gökcen Özdoğan Enç, Antalya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDAĞAN ENÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Danışma Kurulumuzun bugün yaptığı toplantıda oy birliği sağlanamadığından dolayı AK PARTİ Grubu olarak Grup önerimizi sizlere getirmiş bulunmaktayız.

Buna göre, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 523, 385 ve 266 sıra sayılı Kanun Teklifi ve tasarılarının, bu kısmın 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin bunun sırasına göre düzenlenmesi; Genel Kurulun, 21 Ocak 2013 Salı günkü -yani bugünkü- birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi; haftalık çalışma günlerinin dışında 25 ve 26 Ocak 2014 Cumartesi ve Pazar günleri saat 14.00’te toplanarak bu birleşimlerinde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi; 21 Ocak 2014 Salı günkü birleşiminde 459 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşülmesinin tamamlanmasına kadar; 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde 63 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlemlerin görüşülmesine kadar; 23 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde 162 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 24 Ocak 2014 Cuma günkü birleşiminde 335 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 25 Ocak 2014 Cumartesi günkü birleşiminde 230 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 26 Ocak 2014 Pazar günkü birleşiminde 120 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; saydığımız birleşimlerde gece 24.00’e kadar olan kısımların görüşülmemesi hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi ve ayrıca 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması kaydıyla bir grup önerimiz vardır.

Desteğinizi bekliyoruz, “İnşallah verimli, güzel bir hafta olur, küfürsüz, kavgasız, gürültüsüz bir hafta olur.” diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Siz Zeyid Aslan’a sahip çıkın, bir şey olmaz bu Genel Kurulda.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anadolu’da bir tabir vardır: “Dardayım.” Evet, darda olduğunuzu biliyoruz, hepimiz dardayız yani sizin bu yaşadığınız sıkıntılardan dolayı büyük bir keyif aldığımızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Kürtlerin çok hoş bir sözü vardır, diyor: “…”(x) Yani “Cenabıallah kimseyi şaşırtmasın, şaşırttığı zaman da yerlerde süründürmesin.”

Şimdi, tarih size bir fırsat sunuyor. Yaşananlardan bir ders çıkarabilir miyiz, bu ülkeyi demokratikleştirebilir miyiz, bu ülkeyi özgürleştirebilir miyiz yani bu ülkeyi hukukun ve huzurun ülkesine dönüştürebilir miyiz? Sizin eğer buralardan ders çıkaracak bir hâliniz varsa, hep birlikte hukukun ve huzurun ülkesini birlikte yaratalım.

Biraz önce buralarda yine konuştuk ve söyledik, yargının bağımsız olmadığını biliyoruz, en çok bu konuda mağdur olan da biziz. Biz, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sizin yargınızın mağduruyuz. Biz hani “Kürtler” deyince kıyametler kopuyor, siz sürekli “Kürtler” diyorsunuz ama sizin yargınız Kürtlere zulüm etti, hayatın her alanında zulüm etti.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Türklere de yaptı, Türklere de.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ama hiçbir gün, dönüp, bu yargıyı sorgulayıp yargılamadınız.

Bugün, yeniden HSYK’yı konuşacağız. Yani, gerçekten, biz, hukukun ve huzurun ülkesini mi yaratacağız, herkesin sığınabileceği bir yargı mı yoksa arkabahçemiz olan bir yargı mı? Onun için bizim hepimizin sığınabileceği bir yargı olmalı, bağımsız bir yargı olmalıdır. Bu bağımsız yargı, kimin başı derde düştüğünde “Benim yargım burada…” Ben gittiğimde benim hakkımı, hukukumu arayacak ve bunu kollayacak, koruyacak bir yargı sistemine hepimizin ihtiyacı var.

Bakın, bu HSYK -dönün bakın- her konuda açıklama yapıyor ama Roboski’de 34 tane can, 34 insanımız katledildi, HSYK’dan bir tek ses yok, Türkiye Barolar Birliğine bakın… Herkes Sayın Başbakanla görüşüyor, ana muhalefet partisi lideriyle, sivil toplum örgütleriyle görüşüyor. Kimi görüşüyor, kimi konuşuyor? Ergenekon’u, Balyoz’u. Ama KCK var, ama Roboski var, ama Kürtler var; sizin, yıllardır zulüm uyguladığınız bu halkla ilgili bir tek tepkiniz yok. Onun için, HSYK’sı da, Barolar Birliği de, bu konuda, geçmişte Kürtlere uygulanan politikalar neyse aynısını uygulamaya çalışıyor.

Biz bugün buradan sizlere sesleniyoruz. Hepimizin gerçekten… Tarih böyle bir fırsat bulduysa, bir arınma süreci yaşanacaksa, gelin bu yargıyı bağımsızlaştıralım. Bu yargı hepimizin yargısı olsun. Ama, bu HSYK’yı görüşürken mesela, askerî yargıyı hiç düşünmüyorsunuz, hiç konuşmuyorsunuz ama bir hafta, on gün önce askerî yargı bir karar verdi. Döndü, dedi ki: “34 insanı biz öldürdük.” Sonradan da “Araştırdık, biz suçlu değiliz.” diyor. Yani, cinayeti işleyenlerle soruşturanlar aynıysa, katiller bulunmuyorsa ve siz dönüp askerî yargıyla ilgili tek söz söylemiyorsanız, sizin samimiyetinizi sorgularız ve yargılarız.

Roboski’nin yaraları bu kadar… Annesiyle, çocuklarıyla bütün mağdurlar sokaklarda, Roboski’de adalet için mücadele ederken, ama bir bakıyoruz, Roboski’de operasyonlar yapılıyor. Ne yapılıyor? Yani, bu mağdurların evinde… Orada G3 piyade tüfeği, 1 tane silah kaybolmuş, sevgili arkadaşlarım, bir silah. Ama, bu devlet, bu ordu 34 insanı öldürmüş, 34 insanı katletmiş, 34 insanın katili aranmazken, 34 mağdurun evleri paramparça edilerek o insanlar gözaltına alınıyor ve o insanlar sorgulanıyor, yargılanıyor. İktidarından ve muhalefetinden, hiç kimseden bir ses çıkmıyor. Böyle bir adalet olur mu? Böyle bir hukuk olur mu? 34 insanı öldüreceksiniz, o insanların acısı diriyken gidip evlerini paramparça edeceksiniz, kaybolan bir silahınızı arıyorsunuz. Peki, benim kaybolan 34 insanım nerede? Bunun hesabını kim verecek? Soruyorum iktidarıyla, muhalefetiyle, benim 34 insanımın katilleri nerede?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Oraya söyle, oraya.

SIRRI SAKIK (Devamla) - İşte, bununla yüzleşeceğiz. Bunları yapabilirsek iç barışımızı sağlayabiliriz ama bunları yapmıyoruz.

Bakın, iki gün önce de Hrant Dink’in ölüm yıl dönümüydü. Bu topraklarda yaşamış, bu toprakların sahipleri ve bu topraklarımın nüfusunun yüzde 40’ını gayrimüslimler oluşturuyordu. Ne yaptınız, ne ettiniz, atalarınızla siz, biz, hepimiz ortaklaşa bu insanlara zulüm ettik, bu topraklardan kovduk, bu topraklardan sürdük, tarihlerini, kültürlerini yerle bir ettik; sonra döndük, kendimize göre, siz, sonra döndünüz…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – 518 bin kişiyi öldürdüler yalnız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz hiç konuşmayınız, hiç konuşmayın.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Niye ben hiç konuşmuyormuşum? Sen konuşma.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Sonra döndünüz, 1942’deki varlık vergisini çıkararak bu insanları, hiçbir hakkınız, hukukunuz olmadan onları borçlandırdınız, malına mülküne el koydunuz. O yetmiyordu, hiçbir alacağınız yoktu, aldınız -malları mülkleri yetmiyor- bunları götürdünüz Aşkale’ye, çalıştırdınız; taş ocaklarında, demir yollarında çalıştırdınız. O yetmiyor; mağdurlarını burada öldürttünüz, öldüler. Yani, mağdur hain oldu, katilleri kahraman ettiniz bu ülkede ve bu insanların evine, ocağına incir ağacı diktiniz.

Bu kadar böyle zalimane politikaların yaşandığı bir toprakta birlikte yaşıyoruz ama hâlâ Hrant’ın katilleri yok, hâlâ o dönemin katillerinden kimse hesap sormuyor. Hâlâ dönüyoruz, içimizdeki bu renklerimizi, bu kültürlerimizi bizim de yok etmek için elimizden ne geliyorsa onu yapıyoruz. Hâlâ dönüyoruz, ne yapıyoruz? İstanbul’un göbeğinde, şişirilmiş o -ne derler- Noel Babaları alıp oraya götürüyoruz. Onları götürenler ne? Anadolu Gençlik Derneği. Götürüyor, o şişirilmiş balonlar, o Noel babayı ilk önce bir sünnet ediyorlar, sonradan da bıçaklıyorlar. Böyle bir geleneğimiz var, atalarımızdan böyle bir kültür aldık. Utanmıyoruz, insanlıktan pay almıyoruz ve şişirilmiş bir balondan intikam duygusuyla hareket ediyoruz ve sonra dönüyoruz bu topraklarda barıştan, demokrasiden, hoşgörüden dem vurmaya çalışıyoruz. Hiç kimse, emin olun, hiç kimse bunları artık kabul etmiyor. Bunlarla yüzleşmek zorundayız. Bunları söylerken belki bir miktar bize kızıp küsen, darılan, bizim atalarımızda, bizim geleneğimizde, geçmişimizde bunlar yok.

Allah adına, bütün siyasi partiler birer cemaat gibidir. Bu ülkede kimse kimseyi bir başka şeyle suçlamasın. Yani, bugün cemaatlere karşı böyle bir suçlama varsa burada demokrasi kültürünün olmadığının bir göstergesidir çünkü her siyasi parti, biz dâhil olmak üzere, bu bir öz eleştiridir, birer cemaat gibi davranıyoruz, birer tarikat gibi davranıyoruz çünkü demokrasiyi ve özgürlükleri içimize sindiremiyoruz. Birer kapı kulu gibiyiz, genel başkanların kapısında istikbal arayan bir siyasal geleneğimiz var. İşte, o gün de söyledim ve şimdi de söylüyorum, bizim en büyük sorunumuz bu mevcut olan Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’dur, bunu derhâl değiştirmemiz lazım; kapı kulluğundan kurtulmanın yolu budur, cemaat kültüründen kurtulmanın yolu budur, tarikat kültüründen kurtulmanın yolu budur. Anadolu acılarla doludur yani Yaşar Kemal’in dediği gibi, hep Anadolu’da söylenir ya, Anadolu’da zalimler için söylenir, “Zulmün artsın ki zeval bulasın.” yani belanı bulasın. Bu ülke bizlere çok zulüm etti, vallaha, Kürt’üne, farklı düşünenine ve gayrimüslimlere çok zulüm etti, belasını odur buluyor. Gelin bu ülkede hep birlikte sığınabileceğimiz bir yargı sistemini birlikte inşa edelim. Bunun için çalışıyorsanız baş göz üstüne, gecemizi gündüzümüzü birbirine katarak, ortaklaşarak yargı… Hepimizin sığınabileceği bir yargıya ihtiyacımız var ama kendinize özgü bir yargı oluşturursanız dünden bugüne kadar bedel ödedik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) –…tekrar bedel ödemeye adayız. Ne yapalım, kaderimize de bu düştü.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım.

 

 

 

YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama…

BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getiriyorum.

Sayın İnce, Sayın Altay, Sayın Dibek, Sayın Özdemir, Sayın Öz, Sayın Öner, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özcan, Sayın Çelebi, Sayın Acar, Sayın Tanal, Sayın Topal, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Demiröz, Sayın Tayan, Sayın Haberal, Sayın Gümüş, Sayın Kaplan, Sayın Özgündüz ve Sayın Köprülü…

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekilim kürsüyü işgal ediyor, biz de mi şimdi ona şey yapalım?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Recep, Recep…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne yapıyorsunuz orada merak ediyorum, sahiden merak ediyorum yani. Ne işiniz var orada, anlamıyorum ki ben.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bir şey yapmadım ya.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Niye rahatsız oluyorsunuz yani, rahatsız olunacak bir şey yok.

Kâtip üyeleri mi idare ediyorsunuz, ne yapıyorsunuz anlamak mümkün değil. Muktedir arkadaşlar, işlerini yaparlar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Engin Ağabey, yukarıda size dediğimiz gibi...

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

 

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Nöbetçi grup başkan vekili mi kendileri Sayın Başkan?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, Anayasa’mızın 10’uncu maddesi eşitlik maddesini düzenler.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Korsan konuşma istemiyoruz Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben, bir milletvekiliyim.

BAŞKAN – Sayın Tanal, elimizde İç Tüzük var, İç Tüzük’e göre söz veriyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, ben, derdimi anlatayım size…

BAŞKAN - Lütfen…

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Grup başkan vekilliği taklidi yapıyor, taklitçi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, beni bir zahmet dinleyin, söz verip vermemekte karar tabii ki sizin, saygı duyacağım ama…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İç Tüzük’te “Grup başkan vekiline bakarak söz vermek.” var!

BAŞKAN – Efendim, söz alma usulü İç Tüzük’te belirli.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, bakın…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İç Tüzük’te “Grup başkan vekiline bakarak Genel Kurulu yönetmek” yazıyor mu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, okutuyorum:

 

 

 

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına…”

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, bu tavrınızla Meclisin çalışmasını geriyorsunuz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Korsan konuşma istemiyoruz Sayın Başkan, ayağa kalkan konuşuyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizlerden istirham ediyorum, Anayasa’nın 10’uncu maddesi gayet açık. Tüm milletvekillerinin eşit olduğunu, ırk, renk, cins, dil ayrımı yapılmayacağını söyler.

“(2/151) esas numaralı kanun teklifimin Başkanlığınızca komisyona havale edildiği tarihten itibaren…”

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anlaşılmıyor efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anayasa’nın 87’nci maddesi tüm milletvekillerinin yasama faaliyetlerinde çalışmasını emreder. Yani, bu açıdan, benim sizden istirhamım…

“…45 gün geçtiği halde ilgili komisyonca görüşülüp sonuçlandırılmamıştır…”

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, Sayın Başkan, bu tavırla yanlış yapıyorsunuz.

“…Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca kanun teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini arz ve talep ederim.

                                                                                          Umut Oran

                                                                                            İstanbul”

                                                                              

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, benim yüzüme bakmaktan niye korkuyorsunuz? Yani, yüzüme bakar mısınız?

BAŞKAN – Evet, bakıyorum Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Niye çekiniyorsunuz? Bakın, bir dinler misiniz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O, AKP Grup Başkan Vekiline bakarak yönetiyor, size niye baksın?

BAŞKAN – Teklif sahibi Haluk Eyidoğan, İstanbul Milletvekilli…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, siz, bağımsız olmanız gerekirken…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Korsan konuşma istemiyoruz Sayın Başkan!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …Anayasa’nın 10’uncu maddesi uyarınca, eşitlik ilkesini ihlal ediyorsunuz. Siz şunu yapamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Milletvekilleri arasında astlık üstlük yoktur.

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Milletvekilleri arasında hiyerarşik bir sıralama yoktur.

BAŞKAN – Lütfen efendim, siz buyurun.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Efendim, bitirsin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın…

BAŞKAN – Söz sizin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından “Yeter, yeter” sesleri) Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir milletvekili talebini iletiyor, dinlesene!

BAŞKAN – Kürsüye geliyor musunuz beyefendi? 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ama sözü ben size verdim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, ben size Anayasa’nın hükümlerini söylüyorum; dinler misiniz bir zahmet!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – O zaman biz de konuşalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

Süreniz beş dakikadır.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa teklifi, yirmi altı ay önce, 23 Kasım 2011’de Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştu.

Birçok depremde alınan en önemli ders, binaların çoğunun etüt, planlama, tasarım, inşa ve bakım aşamalarında yasal ve mesleki denetime tabi olmadan inşa edilmesi sonucu yıkılmıştır. Denetimsizliğin ve başıboşluğun faturasını milletçe hâlâ ödemekteyiz. Alınan dersin ev ödevlerini de hakkıyla yaptığımız söylenemez.

10 Nisan 2000 tarihinden günümüze kadar, eksik yönleriyle de olsa, uygulanan yapı denetim sistemi sayesinde ülkemizde çok sayıda kaliteli ve güvenli yapının inşasının sağlanabileceği kanıtlanmıştır. Ancak, yapı denetim kuruluşlarının içinde bulunduğu durum, mevcut yapının YDK’lar açısından sürdürülemez olduğu bir gerçektir. Sistemin bu şekilde devamı hâlinde çok ciddi kayıpların ve mağduriyetlerin doğacağı aşikârdır. Sistemde ve yapı denetim kuruluşlarında alarm zilleri çalmaktadır. Yapı denetiminde ciddi sorunların olduğu şu sayılardan bellidir: Kasım 2013 itibarıyla, idari işlem uygulanarak faaliyeti geçici olarak durdurulan yapı denetim kuruluş sayısı 459 adet, 3 kere faaliyet durdurma cezası verilerek belgesi iptal edilen yapı denetim kuruluş sayısı 190 adet, ceza alan denetçi vasfına sahip mühendis ve mimar sayısı 1.576 adet, ceza alan kontrol elemanı vasfına sahip mühendis ve mimar sayısı 764, faal olarak görev yapan yapı denetim kuruluş sayısı 1.613. Ülkemizde, işleyen, suistimal edilmeyen ve bilimsel temellere dayanan bir yapı denetim sisteminin acilen sağlanması gerekmektedir. Yapı denetim sisteminin gevşemesinin ve suistimale açık olmasının tek bir faturası vardır, o da yıkılmaktır.

Hukukçu olan ve belediye başkanlığı yapmış olan -hâlen Erciş’te yaşanan haksızlıklara, denetimsiz yapılan ve yıkılan yapılara şahit olan- vekiliniz yaşanan dramı çok iyi bilmektedir. Ayakkabı kutusundaki paralar konuşulurken, örtülü ödenekten 1 trilyon TL harcanırken, yüzlerce aile hâlâ konteynerlarda yaşam mücadelesi veriyor. Bu kış vakti, içecekleri, banyo yapacakları su bile yok. Yıl olmuş 2014, eşekle su çekiyorlar, maalesef, konteynerlara bu şekilde su geliyor.

Vicdanınıza, yüreğinize sesleniyorum: Kabinenin en onurlu bakanlarından olduğunu gösteren Sayın Erdoğan Bayraktar’ın yapacağını vadettiği “Cillop gibi köyler nerede?” diye soruyor Vanlı kardeşlerimiz. TOKİ evlerini Van’da 105 bin TL’ye satan Hükûmet, ev yapmak isteyen Vanlıya ise 41 bin TL’yi yeterli gördü; bu nasıl adalet ve kalkınma?

Türkiye'de yetkin mühendis sisteminin oluşturulması gereği, Avrupa Birliği üyeliğine aday ülke olmamızdan dolayı çok önemlidir ama bu yapılamadı. Yetkinliğini kanıtlamış, meslek ahlakına uyanların yapmasını sağlayan ve çalışan bir yapı denetim modeli kurmak zorundayız. Belediyelerin yapı denetiminde yapı denetim kuruluşlarının çalışmalarını yerinde izlemesi sağlanmalıdır. Plansız yerleşme ve gelişme olmaz. Planlama ile yapı denetim ilişkisi deprem risklerinin azaltılmasına hizmet verecek perspektifte olmalıdır. Önce plan, sonra yapı düstur olmalıdır. plan denetimi en az yapı denetimi kadar önemlidir. Denetimde şehir ve bölge plancılığına da yer verilmelidir. Plancıların mesleki sorumluluk sigortası olan yetkin meslek sahipleriyle çalışmaları sağlanmalı, meslek odaları bu işleyişi düzenleyici yetkiyi üstlenmelidir. Sigorta sistemi mutlaka yapı denetimi ve yetkin mühendislik sistemine uygulanabilir şekilde entegre edilmelidir. Müteahhidin denetimi ucuza yapan değil işini hakkıyla yapan denetim şirketini bulma sistemini sağlamalıyız. Müteahhidin bugünkü sistemi ceza olarak nitelemesindeki nedeni bulmak zorundayız. Müteahhidin yapı denetim şirketiyle pazarlık yapma ihtimalini ortadan kaldırmalıyız. Kamu yapıları da dâhil olmak üzere, tüm yapı denetim işleri; enerji, su, ulaştırma ve bunun gibi, yapı denetimi sistemine dâhil olmalıdır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bir milletvekili adına Sakine Öz, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yapı denetimini gündelik hayatımızın temel bir ilkesi olarak gören, depreme karşı hazırlıklı olmayı öngören bu kanun teklifi 2011 yılında verilmesine karşın bugüne kadar Meclis gündemine alınmamıştır. Siyaset tercihlerle yürütüldüğüne göre, bu kanun teklifine iki yıldır sırtını dönen AKP sıraları, bakınız, bu sürede imar ve denetim alanında neye “Hayır.” demiş, nelere sorgusuz sualsiz “Evet.” demiş bir bakalım.

Geçen iki buçuk yılda AKP sıraları, Türkiye’de imar ve çevre katliamına sonuna kadar kapı aralayan yasalara kucak açmıştır. Son iki yılda kamulaştırma, yapı denetimi, kat mülkiyeti; imar, iskân, çevre, orman, afet riski alanındaki alanların dönüşümü gibi hukuka açıkça aykırı olan, kamu yararına değil rantsal dönüşüme odaklı yasa değişiklikleri tümüyle, halktan alıp yeni zenginlere aktarma görevini üstlenmiştir. Kamulaştırma Yasası’ndaki değişikliklerle vatandaşın arazisi üzerine resmen devlet gaspı başlatmıştır.

Değerli milletvekilleri, üzerinden çok zaman geçmedi, 2013 yılı, siyasetin kim ve ne için, ne uğruna yapıldığını en çok gösteren yıl olmuştur. Gezi direnişi ve yolsuzluklar bunun somut kanıtlarıdır.

Geçtiğimiz hafta, Sayın Başbakanın imar ve orman arazisi izni için pazarlık görüşmeleri basına yansımıştır. İşte, o pazarlıkların konuşulduğu yasa, tam da Gezi direnişinin ilk günlerinde Bayındırlık, İmar Komisyonuna gelmişti. Şimdi beklemeye alınan Orman Yasası değişikliğine yedi ay önce koyduğumuz tavırları şunlarla söylemiştik: “Bu yasa resmen bir arazi rüşveti ve kişiye özel imar düzenlemesidir. Yeni iktidar zenginlerine dayalı bu yasanın, sadece kim için yapıldığının adı konmamıştır. Kokusu yakında çıkacaktır.”

Şimdi dediklerimiz tek tek açığa çıkarken, gerek Komisyonda gerekse bu kürsüde, her şeyi size tane tane ve anlaşılır bir dille anlatıyorum, ama hiçbir önlem alınmıyor, duyarsız kalmaya devam ediyorsunuz. Sizin yerinize artık biz üzülür hâle geldik.

Değerli milletvekilleri, “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü” adı altında devlet resmen arazi mafyası olmaya zorlanmış, 2/B arazilerinin üzerindeki yurttaşların mağduriyeti katlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, sizleri uyarmaya devam ediyorum, ama sizler bakıyorum ki sohbet etmeye devam ediyorsunuz.

Yine Koruma Kurulu kararları hiçe sayılmış, çoğu yandaşın isteğine uygun düzenlemelere imza atılmıştır. Bayındırlık, İmar Komisyonundaki tüm uyarılarımıza karşın, AKP sadece oy çoğunluğuyla denetimi, halkın çıkarına dair tüm ilke ve uygulamaları bu dönemde budamıştır. Yerel yönetimlerin birçok imar yetkisi bakanlıkların emrine alınmıştır. Meslek odalarının gelirleri üzerinden baskı kurularak, kamu yararına denetim yetkisi törpülenmiş, odalar işlevsiz hâle getirilmeye çalışılmış, yöneticileri olmadık gerekçelerle gözaltına alınmış, kirli senaryolarla depoları baskına uğramıştır.

Değerli milletvekilleri, Meclise geleceği söylenen yeni imar kanunu taslağı ise tümüyle ranta odaklı bir düzen hedeflemektedir. İki yıldır Sayın Umut Oran’ın kanun teklifini gündeme almayan Meclise bakın yakında hangi yasa gelecek. AKP’nin yeni imar yasa taslağıyla, iki yıldır imar, çevre ve yapı denetim alanlarında açık kalmış hemen her alan sınırsız ranta açılacaktır. Tarımı bitiren Hükûmet halka ait kıyılarda ve mera alanlarında yapılaşmayla büyüyecektir. Yabancılara toprak satışı ve bu topraklar üzerinde yapılaşma artacaktır. Binaların denetim ve imar planları tümüyle düzensizliğe terk edilecektir. İşte, sizlere bunları tek tek söylemek isterken, tercihlerle yürüyen siyasette bizim yerimiz halkın çıkarından, hesap veren devletten, adalet ve özgürlükten ve demokrasiden yanadır. Sizin nerede durduğunuz ise getirdiğiniz yasalar, kolunuzdaki saatler, çantanızda ve kutunuzda, kasanızdaki dolarlarla ortadadır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunacağım.

 

 

Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Talebi yerine getiriyorum.

Sayın İnce, Sayın Özdemir, Sayın Haberal, Sayın Öner, Sayın Ağbaba, Sayın Öz, Sayın Özcan, Sayın Çelebi, Sayın Acar, Sayın Topal, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Demiröz, Sayın Moroğlu, Sayın Tayan, Sayın Gümüş, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ören, Sayın Özgündüz, Sayın Köktürk ve Sayın Erdemir.

Evet, yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

 

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair İç Tüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

 

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287) 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sıraya alınan, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S.Sayısı: 523)(x)

BAŞKAN – Komisyon…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok.

FARUK BAL (Konya) – Yok, yok.

BAŞKAN – …ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 523 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, hayır, komisyon raporu dağıtılmamış, usulüne uygun bir komisyon raporu yoktur. Sizin, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin gündeme alınmayacağına ilişkin ifademi ortaya koymuştum. Bugün raporun dağıtıldığını ifade ediyorsunuz. Tali komisyonun raporu bu raporda yer almamıştır, dolayısıyla bu rapor tekemmül etmemiştir. Bu bakımdan, usulüne uygun bir rapor dağıtılmamıştır. Usulüne uygun bir rapor dağıtılmadığı için şu anda görüşmelere başlanması mümkün değildir efendim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teklif, “tasarı” olarak geçiyor Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Vural, bu konu usul tartışmasında görüşüldü biraz önce efendim, biz de cevap verdik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, bu konu… Bakın, bir konu sıraya geldiği zaman ancak görüşülebilir. O zaman ben sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi üzerinde yaptım. Sizin gündeme alınmamış bir konuyu usul tartışması yapmış olduğunuz iddianız külliyen yok demektir çünkü o sırada gündemde sırası belli değil. Gündemde sırası belli olmayan bir konu için “Efendim, biz bunu tartıştık.” demek tamamen ayrı bir İç Tüzük ihlalidir. Bu bakımdan… Bu raporla ilgili olarak sizin özellikle ifadeniz var burada. Diyorsunuz ki bakın: “Anayasa Komisyonu raporunda da teklifin görüşülmesine geçilmesine yer olmadığı yönünde karar alındığı anlaşılmaktadır.” Bu da hilafıhakikattir çünkü bu raporda aynen şunu söylüyor: “Komisyonumuz 20 Ocak 2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 26’ncı maddesinin son fıkrası uyarınca 9 komisyon üyesinin çağrısı üzerine söz konusu teklifi görüşmek üzere toplanmıştır.” Yani, dolayısıyla, bu Komisyon bu teklifi görüşmek üzere toplanmış. Bu bakımdan, usulüne uygun hazırlanmış, tekemmül etmiş bir Komisyon raporu olmadığı için görüşmelere başlanamayacağını ifade ediyorum efendim.

BAŞKAN – Evet, biraz önce açıkladık Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İZMİR) – Efendim, Sayın Başkan…

BAŞKAN – “Anayasa Komisyonunun 9 üyesinin İç Tüzük’ün 26’ncı maddesinin son fıkrası uyarınca teklifin görüşülmesi için verdiği dilekçe ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının toplantı çağrısı yapılması gerektiği yönünde Komisyon Başkanlığına yazdığı 15 Ocak tarihli yazı üzerine Anayasa Komisyonu 20/1/2014 tarihinde teklifi görüşmek üzere toplanmış ve teklife ilişkin raporunu 21/1/2014 tarihinde Meclis Başkanlığına sunmuştur. Ancak bu tarihten önce esas komisyon olan Adalet Komisyonunca teklifin görüşmeleri tamamlanarak hazırlanan raporun 17 Ocak 2014 tarihinde Başkanlığımıza sunulduğu ve raporun Başkanlığımızca aynı gün bastırılarak dağıtıldığı görülmektedir. Komisyon Raporu bugün Genel Kurul gündemine girmiştir. Anayasa Komisyonunun Raporu’nda da teklifin görüşülmesine geçilmesine yer olmadığı yönünde…”

OKTAY VURAL (İZMİR) – Öyle bir şey yok, doğru değil o.

BAŞKAN – Efendim?

OKTAY VURAL (İZMİR) – Öyle bir şey yok ki, değil ki.

BAŞKAN – “…karar aldığı anlaşılmaktadır.”

OKTAY VURAL (İZMİR) – Doğru değil efendim.

BAŞKAN – “Esas Komisyonun görüşerek karara bağladığı bir konu üzerinde yapılmış Tali Komisyon Raporu’nun bir anlam ifade etmeyeceği açıktır.” diye biraz önce belirttik.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Oradan okuyarak neticeye varamazsınız Sadık Bey.

OKTAY VURAL (İZMİR) – Sayın Başkan, bakın, burada, bu Komisyon Raporu’nda diyor ki: “Söz konusu teklifi görüşmek üzere toplanmıştır.” Gündeme alındı mı? Görüşülen bir konuyla ilgili ya ret ya kabul edecektir. Dolayısıyla görüşmek üzere toplanmışsa, o gündemle toplanmışsa o gündemin gereğinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu kadar açık ve nettir. Orada bürokrat arkadaşlarım bu konuyla ilgili teknik olmayan bilgileri…

BAŞKAN – Hayır, bürokrat arkadaşların değil, tekrar edeyim: Anayasa Komisyonunun Raporu’nda da teklifin görüşülmesine geçilmesine yer olmadığı yönünde karar alındığı anlaşılmaktadır.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Onu koysun…

OKTAY VURAL (İZMİR) – Hayır efendim, hayır, hayır, “görüşmelere devam edilmemesi” diye rapor alıyor. Görüşmelere devam edilmemesi…

BAŞKAN – Evet, Anayasa Komisyonunun Raporu’nu okuyorum efendim, son cümlelerini.

OKTAY VURAL (İZMİR) – Oku.

BAŞKAN – “Yapılan görüşmelerden sonra usul hakkındaki önerge oya sunulmuş…

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN –  …görüşmelere devam edilmemesi…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Edilmemesi” evet “edilmemesi.”

BAŞKAN –  …Komisyonumuzca oy çokluğuyla kabul edilmiştir.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim “edilmemesi.” Görüşmelere geçilmiş, devam edilmemesiyle ilgili…

BAŞKAN –  Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ve bu raporu Adalet Komisyonuna gönderiyor mu yüksek Başkanlığa? On gün içerisinde tali komisyonların toplanma hakkı var mıdır? Dolayısıyla, Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Devam ediyor: “Raporumuz havalesi gereği, esas komisyon olan Adalet Komisyonuna gönderilmek üzere yüksek  Başkanlığa saygıyla sunulur.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Yüksek Başkanlık ne yapmış? Yüksek görev ifa etmemiş. Yüksek Başkanlığınız ne yapmış? Şimdi, Sayın Başkan, bu konuda…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Başkanlığın saygınlığı mı kaldı ya!

BAŞKAN – Bu durumda Anayasa Komisyonu raporu “yok” hükmündedir efendim; yapılacak herhangi bir şey söz konusu değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Anayasa Komisyonu Başkanı…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Dört buçuk saat çalıştık, nasıl “yok” hükmünde olur?

OKTAY VURAL (İzmir) – Anayasa Komisyon Başkanı, önceki görüşünde “toplanmama” kararı almıştı, daha sonra toplandı ve bir rapora bağladı. Dolayısıyla on günlük bir süre içerisinde rapora bağladığı bu konuyla ilgili Meclis Başkanlığının bu iradesi ayın 15’inde de rapor basılmadan önce gündeme geldiğine göre iki komisyon arasında, iki komisyon raporu arasında çelişki vardır. Dolayısıyla böyle bir…

BAŞKAN – Çelişki yok efendim. “Görüşmeyeceğiz” diyor. Anayasa… Bir anlam ifade etme…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin için çelişki olmayabilir. Sizin için rüşvet ve yolsuzluğun bile çelişkisi yok  zaten. Sizin için…

BAŞKAN –  Okuyorum efendim, Anayasa Komisyonu raporunu okuyorum, işte son cümlesi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç de öyle değil.

Efendim, bunu alamazsınız.

FARUK  BAL (Konya) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Efendim, Anayasa Komisyonu raporunun yazısını okuyorum ben size.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır, siz yanlış okudunuz bir kere.

BAŞKAN –  Sayın Vural “öyle değil” diye yani Komisyonun neyi kastettiğine…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Görüşmelere geçilmemesi” değil “devam edilmemesi.” Yanlış okudunuz bir kere.

BAŞKAN –  Sayın Altay, buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Sayın  Bal, lütfen ama… Hayır, grup başkan vekilleri cevap…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, yanlış okudunuz. Ya, yanlış okudunuz. Hâkim ayarlamak için bu kadar acele etme ya! Acele etme biraz, biraz acele etme ya! Ne olacak? Tezkere mi gelecek senin hakkında?

BAŞKAN –  Niye çağırıyorsunuz ki Sayın Vural, niye yani yüksek sesle konuşuyorsunuz? Ne olacak yani böyle?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Siz sebep oluyorsunuz! Siz sebep oluyorsunuz, siz!

FARUK BAL (Konya) – Dinleyin beni, dinleyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin hakkına hukukuna el uzatan haramzadelerden hesap sorması bu milletin görevi değil mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN –  İstediğiniz kadar konuşun yani niye… Bu ayrı, o ayrı konu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hırsızlık, yani…

FARUK  BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Sayın Bal, böyle bir usulümüz yok, grup başkan vekiline söz vereceğim, lütfen ama…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anayasa Komisyonu raporu ne olacak ya?

FARUK BAL (Konya) – Söz konusu olan Anayasa Komisyonun raporu. Siz diyorsunuz ki “Bu rapor şöyle bir gerekçeye bağlandı: Görüşmelere devam edilememesi gerekçesi” Bu yanlış. Niçin yanlış? Çünkü, önerge üzerine böyle bir karar verildi, önerge bu değildi. Önerge, Adalet Komisyonu tasarıyı, teklifi görüşüp tamamlandığından konusu kalmadığı için toplantıya son verilsin önergesiydi. Dolayısıyla, oradaki komisyon raporu önergeye uygun bir rapor değildir, sonucu itibarıyla yanlıştır.

BAŞKAN – Efendim, komisyon raporunu ben…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, o rapor o olacak!

BAŞKAN - Raporda yazılanı okuyorum size.

FARUL BAL (Konya) – Burada işte oku.

BAŞKAN - “Raporumuzun havalesi gereği Adalet Komisyonuna gönderilmek üzere yüksek başkanlığa saygıyla sunulur.” diyor.

Buyurun Sayın Altay.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, o raporu istiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapmamışsınız gereğini, “Gereğini yapın.” diyoruz. Görevini yapmamışsın!

KAMER GENÇ (Tunceli) – O raporu dağıtın bize. O raporu dağıtmak zorundasınız.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bahse konu kanun teklifi 10 Ocak tarihi itibarıyla Adalet Komisyonunda tali komisyon raporları gelmeden başkanların şahsi bir kararla -ki İç Tüzük’e göre, böyle bir etkileri de yok- “Biz bunu görüşmeyeceğiz.” yazısına da istinaden çalışmalarına başlamıştır. Orada bu çalışmalar başlar başlamaz Anayasa Komisyonunun 9 sayın üyesi Anayasa Komisyonunu gene İç Tüzük’ün ilgili maddesi çerçevesinde toplantıya çağırmış, çağrının bir nüshasını da Adalet Komisyonu Başkanına çalışmaların başladığı gün vermiştir. Esasen, orada Adalet Komisyonu Başkanının bu çalışmayı durdurması gerekir idi ancak her hâl ve şartta gelişmeler bütün Parlamentonun ve Türkiye’nin malumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının araya girmesi ile Anayasa Komisyonu Başkanı Komisyonu toplamıştır ve elinde bir rapor vardır. Bu rapor “Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 milletvekilinin teklifi.” diye başlar. Bu rapor bu sıra sayısında olmalıdır. Bu raporun bu sıra sayısı içinde olması İç Tüzük emridir. Siz orada keyfî olarak bu İç Tüzük’ü hiç ihlal edemezsiniz, yorum yapamazsınız, böyle bir hakkınız yok, böyle bir yetkiniz yok. Dolayısıyla, ilaveten Sayın İnce’nin tespit ettiği, Hükûmetin teklif ettiği metin ibaresi de orta yerde dururken böyle bir ayıba, böyle bir rezalete, böyle bir hukuk kepazeliğine müsaade edemezsiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçmişinde böyle bir kepazelik olmamıştır. Umarım ve dilerim ki sizin yönetiminizde de bu olmayacaktır, olmamalıdır; bu bir.

Dolayısıyla, sizden kanunlara, Anayasa’ya ve İç Tüzük’e uygun olarak, şu anda oturuma ara verip, Komisyon Raporu’nun sıra sayısının usulüne uygun bir şekilde yeniden bastırılıncaya kadar bu kanun teklifiyle ilgili çalışmaları durdurmanızı talep ediyorum; bu bir.

İki…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Üç oldu, üç, üç…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, kaldı ki bu konuda biz bu sabah itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanına resmî bir yazı yazdık. Biz burada raf elması değiliz, ana muhalefet partisiyiz. Bu yazımıza Meclis Başkanından, dolayısıyla sizden resmî bir cevap bekliyoruz ama sizin bu resmî cevabı Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne göre verebilmeniz kabil değildir. Bu sebeplerle bu görüşmenin başlamaması gerekmektedir. Başlatırsanız ne olur? Başlatırsanız kanunu ihlal etmiş olursunuz.

Ayrıca bu kanun teklifi, Cumhurbaşkanının -tarihte ilktir- Mecliste bir kanun teklifi görüşülürken müdahalesi. Ben 50 yaşındayım. Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir Cumhurbaşkanı, Mecliste görüşülen bir kanunla ilgili basın üzerinden kamuoyuna mesaj vermemiştir. Bu kanun teklifinde Sayın Cumhurbaşkanı bunun doğru olmadığını, doğrusunun bir Anayasa değişikliği olduğunun, olması gerektiğinin altını çizerek hem Parlamentoya, yüksek makamınıza hem de kamuoyuna bir mesaj vermiştir.

Sonuç ve kanaat: Birinci talebimiz, bu görüşmelerin durdurulmasıdır. Durdurmaz devam ederseniz bu bir usulsüzlüktür, usul tartışması gerekir. İlaveten, devam ederseniz bu usul tartışmasından sonra, herkesin bildiği gibi, ilkokulu bitiren herkesin kabul ettiği gibi, bu teklif Türkiye Cumhuriyeti, yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na çok açık aykırıdır. Anayasa’ya çok açık aykırı bir teklifin burada görüşülmesi de mümkün değildir. Bu konuda da bir tartışma açılması gerekmektedir.

Arz ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tali komisyon on günlük süreyi geçtikten ve esas komisyon konuyu karara bağladıktan sonra görüşme yaptığından…

FARUK BAL (Konya) - O, Sayın Kuzu’nun hatası, Sayın Kuzu’nun hatası.

OKTAY VURAL (İzmir) - On günlük süre geçmedi ki!

BAŞKAN – …Anayasa Komisyonunun raporu üzerinde yapılacak herhangi bir işlem bulunmamaktadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, on günlük süre geçmedi ki.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Kuzu, orada kuzuluk yapmış!

OKTAY VURAL (İzmir) – On günlük süre geçmedi ki.

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince…

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması açıyoruz efendim tutumunuz hakkında, aleyhinde.

BAŞKAN – Hangi tutumum hakkında Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutumunuz aleyhinde… Bu raporu, Anayasa Komisyonu raporunu hilafı hakikat açıkladınız…

BAŞKAN – Efendim, biraz önce…

OKTAY VURAL (İzmir) - …ve Meclis Başkanlığı olarak, size havale edilen işlerle ilgili, milletvekillerine raporu dağıtmanız gerekir. Bu raporu dağıtmadan bu komisyon raporunu görüşüyorsunuz. Dolayısıyla, usulüne uygun değildir. Belki milletvekilleri o raporu görecekti…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Vural, havale hangi tarihte yapıldı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim?

BAŞKAN – Havale hangi tarihte yapıldı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi tarihte yapıldı?

BAŞKAN – 7 Ocakta yapıldı efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, bu konuda tasarruf hakkınız yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayın 15’inde Meclis Başkanının talebi var.

BAŞKAN – 7 Ocakta yapıldı.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ayın 15’inde Meclis Başkanı tali komisyonu toplantıya çağırıyor, “Gereğini yapın.” diyor, 15’inde.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bürokratların oyununa gelmeyin.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bu konuda tasarruf hakkınız yok Sayın Başkan. Velev ki usul tartışmasını bir sayın grup başkan vekili istiyorsa ve 63 “Görüşmeye yer olup olmaması” diye başlıyorsa siz nasıl bir…

OKTAY VURAL (İzmir) - Ali kıran baş kesen misiniz ya?

BAŞKAN – Hayır, neyin usul tartışmasını… Yaptık Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tutumunuz bu, görüşülemez. Ya, yok diyoruz biz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, o konuda usul tartışması yapamazsınız siz.

BAŞKAN – Ama bunun usulü vardır yani sizin gibi çağırarak, ortaya gelip bağırarak usul tartışması istenmez ki!

OKTAY VURAL (İzmir) - Onu yapamazsınız siz, onu yapamazsınız, öyle bir hakkınız yok ki sizin.

BAŞKAN – Birincide ben söyledim size “Usul tartışması açacağım.” diye.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Orada oturmanız her istediğinizi yapma hakkını vermez, öyle bir şey yok! Aleyhinizde, tutumunuzun aleyhinde söz istiyorum. Tutanaklara da geçsin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gündemde sırası olmayanın usulü mü olur? Bilmeden konuşuyorsun! Bu grup önerisi ön plana alıyor. Gündeme gelen konuyla ilgili usul tartışması olur, bilmeden konuşmayın.

BAŞKAN – Sayın Vural, öğrenmek için buradayız zaten, “Bilmeden konuşuyorsun.” diyorsunuz…

OKTAY VURAL (İzmir) - Talimatla da orayı yönetmeyin, talimatla yönetmeyin! Nereden talimat aldınız bilmiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Saygılı ol biraz, saygılı!

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince…

OKTAY VURAL (İzmir) - Aleyhinde…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, Sayın Başkan…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir saniye Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutumunuzun aleyhinde söz talebim var, usul tartışması açıyorum. Yanlış!

BAŞKAN – Neyin usul tartışmasını açıyorsunuz Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıyorum…

BAŞKAN – Ne demek yani “Açıyorum.” demekle…

OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin tutumunuzla ilgili, sizin tutumunuzla ilgili.

BAŞKAN – Konuştuk, tartışıldı bu konu, söz verdim ben size.

OKTAY VURAL (İzmir) - Başkanlığa havale edilmiş bir raporu, bir rapor hâlinde milletvekillerine dağıt…

BAŞKAN – Efendim, usul tartışması yaptığımız bir konuda bir daha tartışma açılmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bakın, bir kere, sizin gündemin son  sırasında olan bir kanun teklifiyle ilgili usul tartışması açmanız mümkün değil ki. Ya bilmiyorsunuz bu konuyu ya. Yani bu kadar ders yeter. Bakın, 523 sayılı Kanun Teklifi gündemin son sırasında, siz, ancak gündemde olan, sırası gelen konuyla ilgili usul tartışması açabilirsiniz. Şu anda…

BAŞKAN – Bu nedenle, sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması açıyorum…

BAŞKAN - Teklifin tümü üzerinde söz isteyen…

(CHP ve MHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, usul tartışması açıyorum! Burası tetikçilik makamı değil.

(CHP ve MHP milletvekillerinin kürsü önünde toplanmaları)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Meclisi keyfi yönetemezsiniz!

BAŞKAN – Sayın Vural, Meclisi keyfi yönetmiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması açacaksınız!

BAŞKAN – Yani Meclis Başkanlığını işgal edemezsiniz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kimden talimat aldıysanız bilmiyorum, ben hukuktan talimat alıyorum!

BAŞKAN – Çağırın yani… Söyleyebilirsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) - Siz açacaksınız usul tartışmasını! Usul tartışmasını açacaksınız!

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bengi Yıldız Batman Milletvekili…

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışmasını açacaksınız!

BAŞKAN – Lütfen… Açtım efendim ben, konuştuk.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açacaksın! Açacaksın! Babam gelse buradan ayrılmam, vallahi de ayrılmam. Hakkımı yedirtmem!

BAŞKAN – Ayrılmayın, ayrılmayın. Hiç kimsenin hakkını yiyen yok burada. Lütfen…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Böyle bir yetkin yok senin!

BAŞKAN – Ne demek yani…

OKTAY VURAL (İzmir) – Açacaksın!

BAŞKAN – Ne demek istiyorsunuz şimdi ya… Lütfen ama.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Nasıl açmazsın! Nasıl açmazsın ya!

BAŞKAN – Lütfen ama, lütfen…

ENGİN ALTAY (Sinop) - Kimsin sen ya! Sen kimsin ya!

BAŞKAN – Şimdi, öyle konuşamazsınız.

(Sinop Milletvekili Engin Altay’ın Başkan mikrofonuna vurması)

BAŞKAN - Oo, Sayın Altay, lütfen… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Lütfen yerinize oturun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Babasının çiftliği değil burası, çiğneyemez İç Tüzük’ü.

BAŞKAN – Hayır, İç Tüzük’ü falan çiğneyen yok. Ben, usul tartışması açtım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Çok ayıp!

BAŞKAN – Bu sözleriniz tutanaklara geçiyor efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Tutanağa geçsin… Senin hakaretlerin, millete hakaretlerin…

BAŞKAN – Açtık efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Açtık” olamaz, yapamazsın!

BAŞKAN – Nedir yani Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) -  Usul tartışması bir konuyu öncelikle gündeme alma…

BAŞKAN – Evet, görüştük.

OKTAY VURAL (İzmir) - Dolayısıyla bu, o konuyla ilgili değil.

BAŞKAN – Görüştük, görüştük… Lütfen oturun yerlerinize.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Böyle bir şey olur mu ya! Üç grup başkan vekili burada.

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Kaldı ki yetkin yok!

BAŞKAN – Neye yetkim yok? Lütfen, yerlerinize oturun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Oturmuyoruz!

OKTAY VURAL (İzmir) - Vallahi billahi oturmayacağım!

BAŞKAN – Oturmayın, ayakta durun. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Otur, oturma! Bir dakika ama, böyle olmaz!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Nasıl olmaz ya! Ha bu, ha bu, ne olur! Burada da olur ya!

BAŞKAN – Oturmayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkana başkanlık öğretiyor.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Allah Allah! Babasının çiftliği mi burası!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İyi de burada olmaz!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Olur!

BAŞKAN – Sayın Altay, bu yasayı görüştürmek istememenin başka yolları var. Sayın Cumhurbaşkanı…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Buna uyacaksın, buna! Böyle bir şey olmaz!

BAŞKAN – Lütfen!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, grup başkan vekillerini çağırın…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Böyle bir şey ilk defa oluyor ya!

BAŞKAN – Hayır, usul tartışması açtık efendim, niye şey yapacağız?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, ara vermek zorundasınız, çalışma ortamı kalmamıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Vallahi, Rıza Sarraf da kurtaramaz!

BAŞKAN – Hayır, hiç ilişkilendiremeyeceğin kişileri söylüyorsunuz burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rıza Sarraf da kurtaramaz!

BAŞKAN – Bu sözler tutanaklara geçiyor, herkesle görüşeceğiz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya, böyle bir hakkı var mı? Yok öyle bir hakkın ya!

BAŞKAN – Evet, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Buyurun, sayın grup başkan vekilleri içeri buyursunlar.

Kapanma Saati: 21.06

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Sayın Vural’ın talebi üzerine usul tartışması açıyorum.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhinde.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Aleyhte.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Aleyhte.

AHMET AYDIN (Adıyaman)- Lehinde.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehinde.

BAŞKAN – Birer kişiye söz vereceğiz, her gruptan birer kişiye.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Altay, aleyhte.

BAŞKAN – Sayın Zozani, siz? Aleyhte, lehte?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Aleyhte.

AHMET AYDIN (Adıyaman)- Lehte.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte.

 

BAŞKAN – Lehte.

Sayın İnce?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Altay, aleyhte.

BAŞKAN – Evet, Sayın Altay’ı da lehte yazıyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aleyhte MHP adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Lehte söz isteyen Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

 

 

 

 

 

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, herhâlde, görüştüğümüz usul tartışmasının, İç Tüzük’ümüzün 63’üncü maddesi çerçevesinde görüşmeye yer olup olmamasıyla alakalı olması gerekir. Çünkü bir konuyu öne alma veya geriye bırakmayla ilgili kısmın, AK PARTİ Grubu önerisi görüşülürken “bu konunun öne alınması Anayasa’ya, İç Tüzük’e veya İç Tüzük’ün çeşitli kurallarına aykırı olduğu” ifadesiyle görüşmesi yapıldı. Ama şu andaki yaptığımız usul tartışması görüşmesi 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin usulüne uygun olarak hazırlanmadığından dolayı görüşmeye yer olmadığı ifade edilmekte.

Bakın, değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ümüzün 23’üncü maddesi komisyonlara havale, esas ve tali komisyonlar diye ifade etmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu Kanun Teklifi’ni esas komisyon olarak Adalet Komisyonuna, tali komisyon olarak Anayasa Komisyonuna ve yine tali komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale etmiş. Ne zaman havale etmiş? 7 Ocak tarihinde havale etmiş. 10 Ocak tarihinde Adalet Komisyonu görüşmelerine başlamış ama ondan önce hem Plan ve Bütçe Komisyonu hem de Anayasa Komisyonu 8 Ocak tarihinde, İç Tüzük’ün kendisine verdiği yetkiyi kullanarak, Başkan tarafından bu konunun görüşülmeyeceğini, on günlük süre içerisinde gündemine alamayacaklarını ve Adalet Komisyonundaki görüşmelerin aksamasına engel olmamak adına kendi görüşlerini -bundan önceki teamüllerde de uygun olduğu çerçevede- ifade etmiş. Fakat, Anayasa Komisyonu üyesi arkadaşlarımız İç Tüzük’ün 26’ncı maddesinin son fıkrası gereğince üçte 1 komisyon üyesi milletvekilinin imzasıyla…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Ya, siyaset yapma, samimi ol biraz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz, hepimiz siyasetçiyiz, siyaset yapıyoruz ve çok da samimi konuşuyorum, çok da ciddi konuşuyorum. Şu anda ben de siyasetçiyim, siz de siyasetçisiniz, hepimiz siyaset yapıyoruz ve biz, bizim bildiğimiz doğruları anlatmaya çalışıyoruz.

İç Tüzük’ün 26’ncı maddesinin son fıkrasına göre, üyelerinin üçte 1’i tarafından komisyon gündemi yapılmak üzere toplantıya çağrı yapılabilir diyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Kendi doğrularını mı anlatıyorsun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  Bu konu Meclis Başkanlığı ve Anayasa Komisyonu Başkanı tarafından gündeme alınmış ama alınan gündem çerçevesinde bizim kanun teklifinin, Adalet Komisyonundaki kanun teklifinin görüşmelerine yer olmadığıyla ilgili Sayın Başkan teklifini sunmuş ama Komisyon üyesi arkadaşlar usul üzerinde bir tartışma başlatmışlar. Anayasa Komisyonunun verdiği rapor usul üzerine yapılan tartışmalarla ilgilidir, yoksa, kanun teklifinin görüşülüp görüşülmemesiyle alakalı değildir. Anayasa Komisyonu raporunun bu gündem raporunda, Adalet Komisyonu raporunda olup olmaması kanun tasarı veya teklifin görüşülmesine engel değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre komisyonlarda gerekli sürede görüşülmeyen bir işi biraz önce görüştük ve oylarımızla karara bağladık.

O anlamda, Başkanlığın tutumumun uygun olduğunu düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aleyhte söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Değerli milletvekilleri, biraz önce burada çok ciddi bir tartışma yaşandı. Ben Anayasa Komisyonu üyesiyim; dolayısıyla oradaki rapordan farklı olarak, o görüşmelerde bulunmuş bir kardeşiniz olarak kendi zaviyemden kürsüye bir şeyler anlatmaya çalıştım ama Sayın Başkanın bir acelesi var, kendisine bir yerden bir talimat gelmiş muhtemelen ha bire koşuşturuyor. Yani görüştüğümüz kanun teklifi belki de Türkiye Büyük Millet Meclisinin görüştüğü en önemli tekliflerden birisi ancak Sayın Sadık Yakut’un bir acelesi var anlamakta zorlandığımız.

Tabii, şu hadise aklımıza gelince belki bir nebze de hak veriyorum. Sayın Sadık Yakut eski bir yargıçtır. Dolayısıyla kınalı keklik hikâyesi aklıma geliyor böyle deyince. Keklikleri avcılar düşürmek için bir kınalı keklik koyarlar, onun ötüşüne gelen keklikleri avcılar avlarlar. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu Mecliste, Genel Kurulda hukuk katledilirken maalesef hukukun kaderi bir hâkime yaptırmakmış bunu.

Değerli arkadaşlar, Burhan Kuzu Bey zaten bu Anayasa Komisyonunu toplamamak için ipe un serdi resmen, ipe un serdi. Orada Adalet Komisyonunda çok ciddi tartışmalar var ve muhalefetin en önemli itirazı Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde. Sayın Mustafa Elitaş dedi ki: “Asli komisyon, tali komisyon ayrımı var.” Doğrudur. Bakın, kanunun sadece lafzı değil ruhuna da bakmak lazım. Niye böyle bir ayrıma gitmiş? Bir kere, bu kanun teklifinde farklı konular var, farklı alanlar var.

Ayrıca, bizim üyelerimiz de, sizin üyeleriniz de ihtisaslarına göre o komisyonlara veriliyor. yani Anayasa Komisyonunun, Anayasa’nın ihlal edildiğiyle ilgili bir kanun teklifinde görüşü olmayacak mı? Şimdi, Sayın Burhan Kuzu bu Komisyonu topladığı zaman dedi ki: “Efendim, zaten Adalet Komisyonunda iş bitmiş, nikâh kıyılmış, dolayısıyla bizim Anayasa Komisyonunda görüşmemizin, efendim, istişare etmemizin bir anlamı yok.” Bakın, Sayın Kuzu bu işleri gayet iyi bilen bir insandır. Eğer zamanını boşa geçirmemişse öğrencilerine, idari işlemlerin icrai işlem olabileceği gibi, istişari kararlar şeklinde de olabileceğini öğretmiş olması lazım. Orada Anayasa Komisyonu tam dört buçuk saat çok ciddi bir mesaide bulundu. Gerçekten birbirinden farklı, önemli görüşler ortaya kondu. “Bu görüşler anlamsız, manasız” gibi bir tavır, bir kere Anayasa Komisyonuna da ve Sayın Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun geçmişine de hürmetsizlik.

Değerli arkadaşlar, nitekim sayın grup başkan vekilimiz de söyledi. “Alınan karar taleple uygun değil.” Talep diyor ki: “Biz böyle bir konuyla görüşmek istiyoruz.” “Görüşmenin devamına yer yok.” diye karar çıkıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Peki, benim talebim ne oldu? Havada kaldı benim talebim, bir karara bağlanmadı. İşte bunları söyleyecektim Sayın Başkan. Neden rahatsız oldunuz?

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Bağırma.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Lehte söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Engin Bey, vazgeçtiysen ben çıkayım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Size bunu yedirtmeyeceğiz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ona uyarsanız problem değil.

RECEP ÖZEL (Isparta) -  Ona uyun yeter ki.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bir de siz uysanız ya!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sizin tutumunuzun lehinde söz almam tabii ki mümkün değil ama kural gereği böyle oldu. Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. Öncelikle Sayın Başkan hukukçudur ve Türkiye'nin, bütün kamuoyunun dikkatinin üzerinde olduğu bir meseleyle ilgili, bir hukuk tartışmasında, bu kadar önemli bir tartışmada on dakikalık yetkisi olduğu hâlde üç dakikalık bir konuşma vermesi bile Sayın Başkanın hukuka saygısının açıkça bir kanıtıdır. Bunun üstüne başka laf söylemeye gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Saygısızlığı yani.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu teklifin Anayasa’ya aykırı olduğunu, komisyonlardaki görüşme trafiğinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ayaklar altına alınarak yapıldığını söyledik, söyleyegeldik. Kaldı ki, önce şunu söyleyeyim: Burada bu işler yol olur. Grup Başkan Vekilinin ya da bir sayın milletvekilinin İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre bir talebini Türkiye Büyük Millet Meclisini idare eden Başkanın ya da Başkan Vekilinin reddetmek gibi, kabul etmemek gibi bir yetkisi yoktur, hakkı yoktur, hukuku yoktur.

Sayın Başkan, lütfen bu tutumlarınızdan vazgeçin. Bu Meclisi germeyin. Orada otorite göstereceğim diye burada milletvekillerini birbirine kırdırıyorsunuz, buna müsaade etmeyiz, buna müsaade etmeyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, arkadaşlar daha önceki oturumda da anlattı. Velev ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu sabah Meclis Başkanına gönderdiği bir yazı var. Tali Komisyon raporunun şu an söz konusu kanun teklifinin sıra sayısında olması gerekir mi gerekmez mi? Evet ya da hayır… Hukukçu bir Başkan Vekili olarak gerekir mi gerekmez mi?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekmez, gerekmez.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Buna “gerekmez” denebilemez. Bu bir keyfiyet ifade etmez.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, raporda var. Raporda var. 15’inci sayfada var.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yok sıra sayısında. Nerede var? Anayasa Komisyon raporunu diyorum.

Komisyon şöyle ya da böyle, bir görüşme yapmış. Sizin bunu hiçe saymanız olabilemez. Kanun her yerde çiğnenir, bazen denir ki: “Yasaklar, kanunlar çiğnenmek içindir.” Ama sayın milletvekilleri, kanun, İç Tüzük ve Anayasa bir tek yerde çiğnenmeyecekse o bu çatıdır, hepimize lazım, her zaman lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

Şu sıralarda oturanların bir kısmı, bu sıralarda oturanların bir kısmı yürütmüşler, yemişler, yutmuşlar yani  “3Y” yapmışlar. Tasası size mi düştü? Tasası bize mi düştü? Bunları aklamak bize mi düştü ey milletvekilleri?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Onları mahkûm etmek de size mi düştü? Yargı işini yapsın bırakın.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Dışarıda binlerce, milyonlarca aç var. Allah aşkına, bırakın siyasi mülahazaları, siyasi gelecek kaygılarını bırakın. Hepimiz Müslüman’ız, lafa geldi mi “Allah’tan korkarız.” diye beş vakit yatıp kalkıyoruz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Namaz kılıyoruz, namaz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ee, bu konuda Allah’tan korkmazsanız sizin kıldığınız namazdan size kâr gelmez. Ben söyledim. Bu yolsuzluğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu yolsuzluğu, bu Hükûmet, Kâbe’den örtü getirse örtemez. Boşuna çırpınmayın, boşuna çabalamayın. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanın bundan sonraki yönetim tutumunda buna uyması gerekir. Buna uymazsa burada iyi şeyler olmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Uydururuz, uydururuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Burada iyi şeyler olmaz. (AK PARTİ sıralarından “Ooo!” sesleri) Ama uy buna…

AHMET YENİ (Samsun) – Tehdit mi ediyorsun Engin Bey?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Evet, buna uymazsan tehdit ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Uydururuz, uydururuz.

AHMET YENİ (Samsun) – Tehdit mi ediyorsun Engin?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Buna uymazsan tehdit ediyorum, ne var? Uy buna! (AK PARTİ sıralarından “Hadi, hadi, hadi!” sesleri)

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Kimi tehdit ediyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Kardeşim, ben diyorum ki buna uyacaksınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kürsüye hücum etmek var mı bunda?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hepimiz uyacağız.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Buna uyar, buna, Meclis başkan vekili.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Uysa mesele yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kürsüyü yumruklamak var mı bunda diyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, buna uyarsak her şey güzel olur. Bak, Cumhurbaşkanımız da söyledi “Her şey güzel olacak.” diye.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Muharrem üslubu sana yakışmıyor Engin Bey.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, sizi buna uymaya davet ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Aleyhte söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Meclise ilk geldiğimiz gün sorduk, soruşturduk, burada işler neye göre yürür? Dediler ki: “Bir İç Tüzük var. İç Tüzük’ü okuyun, her şey orada yazıyor. Bir rehber var, o rehbere göre yol alırsınız.” İfade edeyim. İç Tüzük’ü okudum. Bu Mecliste ilk okuduğum metinlerden bir tanesi İç Tüzük’tü. Okumamız gerekiyordu, okuduk. Sonradan komisyon çalışmalarına dahil olduk, Meclis çalışmalarına dahil olduk. İç Tüzük nerede uygulanıyor, ne şekilde uygulanıyor, ona bakmaya çalıştık ve şunu gördük: Bu Mecliste esasında bir İç Tüzük var ama uygulanmak için değil, ihlal etmek için, arkasından dolanmak için bir İç Tüzük var. Sadece bu komisyonla ilgili değil. Sadece bu komisyonla ilgili değil, bütün komisyonlarda. İddia ediyorum, İç Tüzük’ün ihlal edilmediği bir tek komisyon yoktur bu Mecliste. Tüm komisyonlarda ihlal ediliyor. İddia ediyorum, her gün burada, bu Mecliste oturumların olduğu her günde bu İç Tüzük ihlal ediliyor.

37’nci madde diyor ki: “Tali komisyondan on gün süre içerisinde görüş almanız gerekir.” Sayın Elitaş dedi ya, 23’üncü maddeye göre asli veya tali komisyonlara havalesi yapılmış. Bu süreçle ilgili olarak yapılmış tek doğru şey odur: Havale sistemi yani hangi komisyonlara havale edileceğidir. Ancak burada adı geçen tali komisyonlardan birisinin üyesiyim, Plan Bütçe Komisyonunun üyesiyim ve tali komisyon olarak da adı geçmiş, hiçbir şekilde bilgimiz olmamıştır.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Torbayı görüşüyorduk.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Böyle bir teklifin bizim komisyona tali komisyon olarak havale edildiğinden bir komisyon üyesi olarak haberimiz olmamıştır. Anayasa Komisyonu farklı bir gerekçeyle çalıştırılmamış.

Hiçbir şey bilmiyorsanız, hiçbir itiraz dikkatinizi çekmiyorsa bu sıra sayının 47’nci ve 48’inci sayfalarına bakarsınız. 47’nci sayfaya bakarsınız milletvekillerinden gelmiş bir teklif, 48’inci sayfaya bakarsınız -bir sayfa sonra- teklif, Hükûmet tasarısına dönmüş.

Şimdi, eğer, burada da bir paralel yapının tezgâhı olduğu iddianız varsa çıkın onu da söyleyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Yani bu iki sayfadaki hile de bir paralel yapının hilesiyse buyurun gelin söyleyin, bunu da söyleyin.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Paralel yapıyı siz de söylüyorsunuz. Yoksa, söylemeyiz. Hayret bir şey.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu şekilde İç Tüzük’e aykırı bir işlem yaptığınız ortadadır ve mevcut durumda işin açıkçası, demin de ifade ettiğim gibi, bu Mecliste İç Tüzük dışında bütün kurallar uygulanıyor, bir tek İç Tüzük uygulanmıyor.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşülmesine başladığımız 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tali komisyon olan Anayasa Komisyonu Raporu’na ekli olmaması, raporda maddi hata bulunması nedeniyle görüşülemeyeceği yönündeki usul tartışması sonunda Başkanlığımızın yaptığı değerlendirmeyi paylaşmak istiyorum:

Sıra sayısındaki maddi hatanın başlıklandırmayla alakalı olması ve konunun esasını etkilememesi göz önüne alınarak tekrar bastırılmasına gerek bulunmadığı, tali komisyonun on günlük görüş verme süresi sona erdikten sonra ve esas komisyon raporu bastırılıp dağıtıldıktan sonra toplantı yapmış olması nedeniyle Komisyon raporunun ek sıra sayısı olarak bastırılmasına gerek olmadığı kanaati hasıl olmuştur. Bu nedenle, görüşümde bir değişiklik söz konusu değildir.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, böyle bir şey olabilir mi?

 

 

 

Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929)  (S.Sayısı: 523) (Devam)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bengi Yıldız, Batman Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2010 Anayasa referandumunda bu maddeyi görüşürken Hükûmetin arkasında, Türkiye'nin, hemen basının tamamı, aydınlarının, köşe yazarlarının tamamı bu Anayasa tasarısını destekliyorlardı. Şu anda…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Başkan, bir günde geçirdin ya kanunu, vallahi helal olsun sana! Grup başkan vekillerini topladın, onu topladın, bunu topladın, yaptın. Yuh olsun! Helal de olmasın, haram olsun.  Yazsınlar, haram olsun. Yazıklar olsun!

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, hatip konuşuyor, sükûnete davet eder misin?

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sayın CHP’li arkadaşlar; yani eğer muhalefet edecekseniz, ben Adalet Komisyonunda söylemiştim…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz devam edin.

BENGİ YILDIZ (Devamla) –  “Bu suçun ortağı olmayalım.” dedik ama buraya kadar getirdiniz. Getirdiyseniz de, lütfen, dinleyin bizi yani. Bir muhalefet…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kim getirdi?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Kim getirdi?

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Kim getirdi? Oradaki süreç içerisinde… Bakın, söyleyelim…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Siz getirdiniz, siz…

BENGİ YILDIZ (Devamla) - CHP’li arkadaşlarla siz getirdiniz, siz getirdiniz buraya.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sizin de kirlilikleriniz açığa çıkacak diye sustunuz! (CHP sıralarından gürültüler) Susun, dinleyin o zaman! Evet, size söylüyorum, ayıp ya! Edepsiz!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Sizin iddianıza göre Anayasa’ya aykırı olan bir maddeyi Adalet Komisyonundan buraya kadar siz taşıdınız, siz onun ortağı oldunuz. (CHP sıralarından “Oraya, oraya!” sesleri)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Siz gidersiniz oraya!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Anayasa’ya aykırı olan bir görüşmeye katılmamanız gerekirdi, katılmamamız gerekirdi, bunu da söyledik, bunu da söyledim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sen de oradaydın ya. Sen yok muydun orada, sen orada değil miydin? Kaç kere konuştuk.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Neredeydim, söyledim işte.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen ne arıyordun orada?

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Bakın, CHP’li milletvekillerine söyledim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu nasıl bir mantık ya!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Öyle bir mantıktır, Anayasa’ya aykırıysa onun görüşmesinde yer almayacaksın!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bengi Bey, beraber oradaydık.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ya oraya söyle oraya, ayıp ya!

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Sayın CHP’li milletvekili arkadaşlarım…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ayıp ya, oraya söyle!

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, böyle bir yöntem yok. Bırakın, hatip konuşsun, ondan sonra…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

Sayın Yıldız, Genel Kurula hitap edin siz de.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN – Biliyorum, Genel Kurula hitap edin lütfen.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Ama yani burada muhalefet edeceklerse zamanında muhalefet etsinler, bana muhalefet etmesinler lütfen yani. (CHP

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Niye bize laf atıyorsun!

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sen konuşma, ne biçim konuşuyorsun sen ya!

SIRRI SAKIK (Muş) – Bravo Bengi Bey.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen, siz Genel Kurula hitap edin.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Acizsiniz, acziyetinizden ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Muhalefet yapacaksanız adam gibi muhalefet yapın. (BDP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Senden mi öğreneceğiz!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Arkadaşlar, AKP’yle arasını açmayın!

TUFAN KÖSE (Çorum) – Bize bakma, oraya bak.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın İnce, zor zamanlarda AKP’ye sarıldığını çok gördük!

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Hükûmetin getirdiği bu düzenleme, bugüne kadar fiilî olarak hayata geçirilen kuvvetler birliği ve başkanlık sisteminin açıkça ve yasal düzeyde hayata geçirilmesidir. Biz hep söylüyoruz, Türkiye’de birbirini denetleyen yasama, yürütme ve yargı sistemi yoktur, nedeni de Hükûmetin her düzenlemesine sorgusuzca el kaldıran bir Meclis çoğunluğu, bu düzenlemeyi itirazsız onaylayan bir Cumhurbaşkanı ve muhalifleri cezaevine tıkma görevi üstlenen yargı bürokrasisidir.

Hâlbuki bugün adına “parlamenter demokrasi” dediğimiz sistemin temelleri 1215’te “Magna Carta Libertatum” dediğimiz belgeyle atılmıştır. Bu belgeyle İngiliz Kralı İlk kez yetkilerini kısıtlamış ve halka bazı haklar tanımıştır. Bu anlaşmayla hukukun genel kuralları, kralın arzusundan ve isteklerinden daha üstün bir yasa ilkesi hâline gelmiştir ve “Adil bir mahkeme tarafından yargılanıp mahkûm edilmedikçe kimse hapsedilmeyecek ve mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak.” hükmünü içermekteydi. Aradan kaç yıl geçti biliyor musunuz? Sekiz yüz yıl geçti, hâlen aynı ilkeyi hayata geçiremedik. Rousseau daha 1771 yılında yani bundan iki yüz elli yıl önce diyor ki: “Yasama, yürütme, yargı iç içe geçmişse özgürlükler garantide değilse anayasa yok demektir. Kuvvetler kimdeyse o hâkimdir.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz bir sistem krizi yaşamaktadır. Yönetenlerin birbiriyle çatıştığı bir süreci yaşamaktayız. İktidar içi bir iktidar savaşı, bir bilek güreşi yapılmaktadır. Sorun, bir anayasal krizken hükûmet, bu krizi yasal düzenlemelerle aşmaya çalışmaktadır. Sorun, hesap verme, adaleti işler kılma sorunuyken Hükûmet, antidemokratik bir yasayla sorunu aşmaya kalkıyor.

2010 yılında kimseyi hesaba katmadan bir paket geçirdiniz. Biz, “Kontrolsüz güçten medet ummayın, tarihsel kötü mirastan ders alın.” dedik, dinlemediniz, yarattığınız canavar geldi sizi buldu. Şimdi, aynı hatayı tekrarlıyorsunuz, “En iyisini biz biliyoruz.” diyorsunuz ve battıkça batıyorsunuz. Biz, Adalet Komisyonunun ilk gününde söyledik: “Bu düzenleme, 1982 darbe Anayasası’na aykırıdır, üzerinden bir muhalefet geliştirmeyeceğiz.” ama bu düzenleme, demokratik hukuk devletine, kuvvetler ayrılığına aykırıdır. Bunu herkes biliyor, dünya da, Avrupa Birliği de bunu yüksek bir perdeden seslendiriyor.

Sayın Bakan grupları ziyaret etti. Biz, anayasal düzeyde her türlü katkıya hazır olduğumuzu söyledik, Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki muhalefetin yaklaşımı üzerinde yürünebileceğini ifade ettik, buna ilişkin basına açıklamalarda bulunduk. Bugün, Sayın Başbakan, daha doğrusu dün, yurt dışına çıkarken diyor ki: “Muhalefetten hiçbir parti bize bir öneriyle gelmedi, Anayasa düzeyinde çözüm üretme noktasında bizimle uzlaşmadı.”

Değerli arkadaşlar, 2010 yılında da aynı şeyi söyledi AKP. 8’inci madde üzerinde yani parti kapatma üzerinde, 5 arkadaşla birlikte geldik, burada oy attık, onlardan bir tanesi de bendim. Ama AKP içeriden fire verince, o zamanki grubumuzdan 5 arkadaşımızın “hayır” oyu kullandığını söyleyerek işin içinden çıkmaya çalıştı. Üç yıl aradan sonra, yine Sayın Başbakan, anayasal düzeyde bunu çözme desteğimize rağmen, bunu söylememize rağmen, ne yazık ki Barış ve Demokrasi Partisini de görmezden gelip “Böyle bir katkıyı hiç kimse sunmadı.” diye belirtiyor.

Demokratik ülkelerde “sivil toplum baskı grupları” dediğimiz örgütlü toplum ve tabii ki siyasi partiler, hükûmeti, eylem ve söylemleriyle baskı altına alırlar. Bunu neden yaparlar? En azından, seçime kadar demokrasiden ayrılmaması ve demokratik düzenlemeler yapılması için. Bizde şu an Hükûmetin geldiği nokta nedir? Tam da sıkıştığı bir dönemdeyiz. Muhalefet olarak, muhalefet partileri olarak, bu konuda Hükûmeti anayasal düzeyde bir çözüm üretme noktasında zorlama fırsatımız varken, bu noktadan epey uzaklaştığımızı belirtmek isterim. Bununla da, Adalet ve Kalkınma Partisine, bu yasayı Meclisten geçirip, orada tek kişinin egemenliğinde bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna giden yolun yolunu açmış bulunuyoruz aslında. İktidarın ilkesel olmayan ama pragmatik olan çözümlerinin ülkeyi getirdiği nokta yönetememe krizidir. Muhalefet de Parlamentonun ülkeye çözüm üretemediği, çözüm gücü olamayacağı bir pratik içerisine girerse 1960’ların, 1980’lerin darbe ortamları yaratılır ki bu, hiç kimseye bir yarar getirmez. AKP ve cemaatten yana olmak demek, yapılan tüm hukuksuzluklara ortak olmak demektir. Bu çatışmadan medet ummak da doğru değildir. BDP olarak bizim muhatabımız ve hesap soracağımız makam, seçimle gelmiş ve hesap verme noktasında olan Hükûmettir. Devlet içinde yuvalanmış hiç kimseye hesap vermeyen ama bize karşı işlenmiş cinayetin, her suçun baş aktörü olan bu yapının tasfiyesi için her türlü demokratik çözüme hazırız, böyle bir yapıyı meşru görmüyoruz. AKP Hükûmeti elbette bu yolsuzlukların, bu zulmün hesabını seçimlerde verecek ya da diğerleri.

Peki, bu karanlık yapıdan kim hesap soracak? KCK davalarını AKP’yle birlikte yapmadılar mı? KCK davası, cemaatin bölgede kendisine alan açma operasyonu değil midir? Bu, AKP’nin de işine geliyordu çünkü cemaat demek AKP’ye oy zemini hazırlamak demekti. Binlerce insan bir anda içeriye atıldı. Yeni seçilen belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz, il ve ilçe başkanlarımız, sivil toplum örgütü yöneticileri, avukat arkadaşlarımız 2009’dan beri içerideler. Öyle bir korku yaratılmaya çalışıldı ki tıpkı 1990’larda, devlet gözetiminde, Batman’ın merkezinde herkesin gözü önünde infaz edilenler gibi “Sıra bize mi geldi?” psikolojisi yaratıldı. BDP bu şartlarda siyaset yaptı. Bu yargınız, Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallandı. İçerideki vekil arkadaşlarımız yetmiyormuş gibi, neredeyse tekrar Parlamentodan zorla alınacak arkadaşlarımız üzerinden Parlamentoyu da baskı altına aldınız. BDP’nin kadrolarına “paralel devlet” dedi bugünkü paralel devletçiler. Yahu, nasıl paralel devlet? Devlet içinde kaç valisi, kaç kaymakamı, kaç hâkimi, savcısı emniyet mensubu var? İçeri attıklarında kaç silah yakaladınız üzerlerinde? Tek delil, telefon konuşmaları ve uydurulmuş gizli tanıklar.

Şimdi Sayın Başbakanın da Fethullah Gülen’in de telefon konuşmaları açığa çıkıyor. Gülen, o kayıtlara göre, ihale ve iş alımlarına bakıyor, aracılık ediyor, yönlendiriyor, “Buna değil de şuna verin.” diyor.

KCK yargılamaları 2009’da başladı, şimdi 2014 yılındayız. 1980’lerdeki Diyarbakır yargılamaları gibi bir tiyatro sergilenmektedir. Anayasa Mahkemesinin uzun tutukluluğa ilişkin kararlarına rağmen efelenen bir örgütlü yapı vardır yargıda. Dönüp bu zulmün hesabını hem AKP’den hem de bu yapıdan sormayacak mıyız? Bizden çaldığınız yılların hesabını vermeyecek misiniz?

Bu çetenin bir başka mağduru Ergenekon ve Balyoz davasından yargılananların bir kısmı. “Bir kısmı” diyorum çünkü o yapının içinde katillerimiz de var, bunu da biliyoruz. Bu dava da Ergenekon davası da tıpkı torba yasalar gibi torba bir yargılamadır. Kim muhalefetse at sepete. Sonuçta, kamu vicdanını yaralanan bir ucube dava ortaya çıktı. Bu davada yargılama konusu suç, Hükûmete karşı darbe teşebbüsüdür.

Yahu, canınız ne kadar tatlı. Buradaki bir kısım failin Susurluk’tan, hayata geçmiş darbelerden, onlarca, on binlerce faili meçhullerden, binlerce köy boşaltmalardan sorumlu olduğunu bilmiyor musunuz? Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta Alevi kıyımında kılını kıpırdatmayan komuta kademesi ve bu katliamı yapanlar bu örgüt değil midir? Biliyorsunuz. Neden işlenmiş suçlardan değil de işlenme ihtimali olan suçtan dava açıp ceza veriyorsunuz? Yani, öldürmekten değil de öldürmeye teşebbüsten dava açıp yargılamayı sürdürüyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP yandaşı yazarlar bizim Ergenekon davasına ilgi göstermediğimizi söylüyorlardı. Biz Silivri’ye gittik; Sayın Grup Başkan Vekilimiz Pervin Buldan, Sayın Ahmet Türk, Sayın Osman Baydemir, Sayın Akın Birdal, Diyarbakır İl Başkanı Aydın’ın ailesi, öldürülen Milletvekilimiz Mehmet Sincar’ın ailesi, bölge baroları, Çağdaş Hukukçular Derneği ve yüzlerce aile Silivri’ye gittik, müdahillik talebinde bulunduk. Oradaki cemaatin ve AKP’nin etkisindeki mahkeme binlerce faili meçhul cinayeti görmezden geldi ve bütün bunların müdahillik talebini reddetti. Şimdi, temel sebebi nedir bunun, bu reddetmenin? Çünkü “Bu sürecin altını kazır da Kürdistan’a gidersek altından biz de çıkabiliriz.” dediler. Çok kazırsanız altından ne çıkacağını biz biliyoruz.

Dün itibarıyla Başbakanlık Müsteşarlığına kimi getirdiniz değerli arkadaşlar? Veli Küçük’le telefonda çok güzel bir muhabbet yapan bir adamı, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığından gelme Fahri Kasırga’yı atamışsınız Sayın Efkan Ala’nın yerine. Telefon görüşmesinde ne diyor? Veli Küçük’le görüşüyor:

-     “Alo.

-     Paşaların en yakışıklısı.

-     Uy, bakanların en büyüğü, bakanların en güzeli!

2007 öncesinde geçici olarak bakanlık yapmış ya bu zat.

-     Bayramınız kutlu olsun, bayramınız mübarek olsun.

-     Vallahi ya, beni mahcup ettin, ben arayacaktım.

-     Estağfurullah Paşam. Nasılsın, iyi misin?

-     Vallahi, köydeyiz, hanımla kurban kestik, onunla uğraşıyoruz.

-     Oh, ne güzel.

-     Bayrama geldik, neredesiniz?

-     Vallahi, ben Ankara'da kestim kurbanımı Allah kabul ederse.

-     Allah kabul etsin.

-     Amin.”

Birinci telefon görüşmesi.

Bu da ikinci telefon görüşmesi:

-      “Balkanların en büyük savcısıyla ve en büyük bakanıyla görüşecektim.

-     Kendileri karşınızda, Orta Doğu ve Balkanların en yakışıklı paşası!

-     Köylüm olan bir kız hâkimlik sınavına girecek de…

-     Veli amcası kefil mi?

-     Kefilim efendim.

-     E, biz de kefil oluruz o zaman.

-      Sen kefil oldun mu biter bu iş.” diyor bu zatı muhterem. Şimdi de Sayın Efkan Ala’nın yerine gelmiş. Bunlar da Ergenekon’un, faili meçhullerin üstüne gidecekler, bunları yargılayacaklar on binlerce faili meçhulden dolayı, köy boşaltmalardan dolayı, bu zatı muhterem Sayın Başbakana danışmanlık yapacak. İşte, böyle bir sistemin içerisindeyiz değerli arkadaşlar.

Adalet Komisyonunda teklif ettik, “Anayasa Uzlaşma Komisyonunda muhalefetin bir noktaya getirmiş olduğu HSYK tartışmaları, görüşmeleri var. AKP de bunun çok uzağında değil. Onun üzerinden yürüyüp bir çözüm üretelim. Oradaki düzenlemeye göre kaynakları çeşitlendireceğiz. Bunlar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gelecekler, kaynağında birinci seçimden geçecek, sonra Parlamentoya gelecek, Parlamento da üçte 2 çoğunlukla tekrar bunları seçecek, böylelikle partizanca bir siyasi eğilim temsilcisi değil 2010’da olduğu gibi, tarafsız, bağımsız yargının temellerini atmış olacağız.” dedik ama buna ilişkin ne Hükûmet ne de muhalefet ne yazık ki yeterli çabayı göstermediğini düşünüyoruz. Bugün geldiğimiz, başkanlık sisteminin HSYK’ya uygulanma şeklidir.

Şunu açıkça söyleyelim: Üç yıl önce burada yaptığımız muhalefette “Bir canavar yaratıyorsunuz, o canavar sizi yutacak.” dedik. “Bürokratik devlet hiç kimseye yarar getirmez.” dedik. Şimdi, ektiğinizi biçiyorsunuz. Bu getirdiğiniz kanun, dünyanın hiçbir sisteminde kabul görecek bir kanun değildir. Yeni bir canavar yaratıyorsunuz. Çok kısa zamanda bunun başka ellerde size döneceğini hep birlikte göreceğiz diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Onun için, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, bu kanuna, bu tasarıya, bu teklife hayır diyoruz, bunun hiçbir yerinde olmayacağımızı söylüyoruz, hiçbir şekilde ortağı olmayacağımızı söylüyoruz ve bundan medet umanları da uyarıyoruz, bu kanun sizi götürecektir diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Konuşmacı, 23 Nisan 1920’den bu yana herhâlde Meclis tarihinde ilk olan bir açıklama yaptı, dedi ki: “Bu kanunun buraya gelmesinin sebebi Cumhuriyet Halk Partisidir. Çünkü, Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen Komisyonda görüşmelere katılmıştır.” Hâlbuki, kendisi de katıldı. O zaman kendisi de bunun bir parçası. Böyle bir açıklama ilk kez yapıldı, siyaset tarihinde bir ilk bu.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sataşma oldu, kürsüden konuş Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani, Komisyona katıldığı için bir parti suçlanamaz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sataşma olmuş kürsüde konuşsun.

BAŞKAN – Grup başkan vekillerine veriyoruz Sayın Zozani.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ayrıca, bunları açıklamak için söyledim ama bir cümlesi var ki sataşmadır.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Evet, evet.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Dedi ki: “Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet yapamıyor.” Hâlbuki, kendisi AKP’ye hiç muhalefet yapamadı. CHP’ye “Muhalefet yapamıyor.” sözünün bir sataşma olduğunu herhâlde takdir edersiniz.

Grubumuz adına Sayın Batum konuşacak..

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Üzerine alınmış Sayın Başkan, söz hakkı verin! Sözü üzerine alınmış Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Batum.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sataşma var. Onlara çatacağına bize çatıyorlar!

 

 

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Bengi Yıldız konuşmaya başlarken açıklıkla şunu düşündüm: İlk defa, Sayın Bengi Yıldız’la aynı şeyle mücadele ettik, aynı şeyi  düşündük, Cumhuriyet Halk Partisine bir şey söyleyemeyecektir dedim. Nasıl yaptı, nasıl etti, sonunda bu kanunu bize bağladı.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Bravo!

BENGİ YILDIZ (Batman) – Konuşturtmadınız ki Sayın Batum.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Değerli arkadaşlar, Sayın Bengi Yıldız, Sayın Bengi Yıldız…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Yani, Hükûmet kanadından insanlar bana karşı çıkacaktı…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen niye laf atıyorsun? Otur yerine!

(Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın CHP sıralarına yürümesi)

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Sevgili kardeşim, tamam…

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen oturun.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) - Bir dakika…

Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Fazla konuşma!

BAŞKAN – Sayın Yıldız… Sayın Yıldız…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Sayın Başkan, bu kanun… (CHP sıralarından gürültüler) Tamam…

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Hareket etme!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hep beraber, bu yasa Komisyonda görüşülürken Anayasa’ya aykırılığını bıkmadan usanmadan, usul açısından da, esas açısından da, Anayasa’ya aykırılığı söyledik; hiç bıkmadan burada da söyleyeceğiz. Bu, Komisyonda görüşülürken bütün görev alan arkadaşlarımız, orada bir yargıç dövülmesine rağmen, aynı mücadeleyi verdik ve dedik ki: “Bu kanun açıkça Anayasa’ya aykırıdır.” Bir tek, bunun dışında, düzeltilmesi yönünde, Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu için önerge dahi vermedik.

Şimdi, bütün bu mücadeleyi verirken Sayın Bengi Yıldız da oradaydı bizlerle beraber; eğer biz suç ortağıysak o da suç ortağıydı, eğer biz mücadele verdiysek o da verdi mücadeleyi. MHP’liler, arkadaşlarımız oradaydı. Şimdi, MHP milletvekilleri de suç ortağı mı? Kabul ediyorlar mı suç ortağı, bu yasanın suç ortağı olduklarını?

FARUK BAL (Konya) – Ne suç ortağı kardeşim? Ne demek bu?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Biz, hep beraber, bu yasaya karşı mücadele verdik. Ama söylüyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi bulaştırmayın.

FARUK BAL (Konya) – Sataşma var.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Sataşırım. Neden sataşırım? Eğer biz suç ortağıysak sizler de suç ortağısınız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sataşmadan söz istiyoruz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Bunu çok net olarak söylüyorum. Ama Sayın Bengi Yıldız bunu bilsin, biz doksan yıllık partiyiz. Bizler de suç ortağı olmayız, sizler de olmazsınız. Bu yasaya karşı çıktık, bunu özellikle vurgulamak istedim. Sevgili Bengi Yıldız, bunu bilerek konuşacağını umarım bir daha.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Batum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi niye bulaştırıyorsun Süheyl Bey ya?

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, sayın hatip Milliyetçi Hareket Partisini suç ortağı olarak ilan etmiştir.

BAŞKAN -  Sayın Batum mu sataştı?

FARUK BAL (Konya) – Evet, Sayın Batum sataştı.

BAŞKAN -  Buyurun Sayın Bal, size de iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bize de mutlaka sataşılır Başkanım.

 

 

 

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek Adalet Komisyonunda gerekse Anayasa Komisyonunda Milliyetçi Hareket Partisi sadece Anayasa’ya değil, demokratik parlamenter sisteme ve sadece demokratik parlamenter sisteme de değil, insanlığın geliştirdiği en yüce kavram olan hukukun üstünlüğüne aykırı olan bu kanun teklifi karşısında göğsünü siper etmiş ve Adalet Komisyonunda şanına yakışır bir mücadele vermiştir. Her maddeye Anayasa’ya aykırılık önergesi vermiştir ama Cumhuriyet Halk Partisi, Sayın Batum bizi suçlarken Adalet ve Kalkınma Partisinin oyununa gelmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisinin Anayasa’ya aykırılık iddialarını tartıştırmamak için, bunu geçiştirmek için sürekli kavga çıkarmak istemiş, CHP de buna cevap vermiş ve dolayısıyla iki gün boyunca Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri de Adalet Komisyonunu Anayasa’ya aykırılık noktasında çalıştırmamış. Pet suları, “iPad”ler havada uçmuş ve Komisyon komisyon olmaktan çıkmıştır. Bunda bizim hiçbir kabahatimiz, kusurumuz yok. Biz, 1 metre kuralını uyguladık orada, 1 metre bize kimse yaklaşmadı ama siz kavga ettiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, hiç böyle bir şey yok Komisyonda kusura bakmayın ama.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Batum.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Böyle bir şey olmadı Sayın Başkan. 69’uncu maddeye göre bizim yanlış olan bir şeyi açıklama hakkımız var. Yani, şimdi “Siz kavga ettiniz.” diyor ve dolayısıyla, bunu açıklamamız lazım.

FARUK BAL (Konya) – Ettiniz Hocam.

BAŞKAN – Siz kavga etmediniz, sataştı yani.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Etmedik, aynen.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Batum, iki dakika süre veriyorum.

 

 

 

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bir kanun Anayasa’ya bugün getirilen kanun kadar, hepiniz de biliyorsunuz bunu, bu kadar aykırı olursa… Komisyonda bizler haklı olarak, bu kanunun Anayasa’ya aykırı olduğunu, esastan, usulden Anayasa’ya aykırı olduğunu söyledik.

Şimdi, Sevgili Başkan, Anayasa’ya aykırılığı hâlen devam ettiriyorsunuz çok açık olarak. Hangi komisyona gideceğine Meclis Başkanlığı karar verirken, Meclis Başkanı karar vermişken, Anayasa Komisyonuna göndermişken Anayasa Komisyonunun verdiği kararı beklemeden kırk sekiz saatin geçtiğine karar veriyorsunuz oy çokluğuyla. Bunların hepsini yaptığınız için biz kavga etmedik, biz sadece Anayasa’ya aykırı olduğunu, bu aykırılığı bir proje partisi olmadan, doksan yıllık bir parti olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bıkmadan usanmadan söyledik. Eğer kavga yapıldıysa onun içerisinde sizler varsınız.

FARUK BAL (Konya) - Biz yokuz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Hepiniz varsınız.

FARUK BAL (Konya) – Biz yokuz, biz 1 metre kuralını uyguladık.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Eğer kavgaysa, bunu  sizler de yaptınız. Bizler sizlere “kavgacı parti” demedik, “Anayasa’ya aykırılığı iddia ediyorlar.” dedik. Biz sadece Anayasa’ya aykırılığı iddia ettik. Gene söylüyoruz, gene söyleyeceğiz, gene söylemeye devam edeceğiz; bu kanun Anayasa’ya aykırı olduğu gibi, şimdi bunu görüşmemiz dahi Anayasa’ya aykırıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Kırk sekiz saati beklememiz gerekirken bir aykırılığı da Meclis Başkanlığı yapmıştır.

Hepinize saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati:22.11

 

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

 

 

3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S.Sayısı: 523) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, sadece tutanaklara girmesi açısından…

Süheyl Batum, bizim partiyle ilgili “kavgacı bir parti” gibi bir laf kullandı.

BAŞKAN – Hayır, “Kavgacı parti değilsiniz.” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, bizim kavgamız vardır; rüşvetçilerle, bölücülerle, haram para aklayanlarla kavgamız vardır. Bu kavgayı yapmak kırk beş yıllık Milliyetçi Hareket Partisinin şerefli bir görevi olmuştur, tarih bunu yazmıştır. Dolayısıyla, kavgamızın onlarla olduğunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim, tasarının tümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna dair bir önergem var orada. Hangi safhada onu…

BAŞKAN – Cevap vereceğiz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi safhada işleme koyacaksın?

BAŞKAN – Cevap vereceğiz sonra.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne cevap vereceksin ya!

BAŞKAN – Oylamadan önce açıklamayı yapacağım Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, 87’nci maddede açıkça, bir tasarının bir maddesinin veya tümünün Anayasa’ya aykırı…

BAŞKAN – Anlaşıldı efendim, oylamadan önce… 88’inci maddeyi de okuyun lütfen. Oylamadan önce şey yapacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu 88’inci maddeyle ne ilgisi var? Açık 87’nci maddede. Diyor ki: Bir tasarının bir maddesinin veya tümünün…

BAŞKAN – Sayın Genç, sordunuz “Ne zaman işleme koyacaksınız?” diye, ben de “Oylamadan önce.” dedim.

Evet, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bu yeni tapelerden de bahset bari Sayın Bakan, yeni düşmüş bunlar piyasaya!

MHP GURUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz ki bu kanun teklifi, 17 Aralık tarihinde başlayan, 25 Aralık tarihinde devam eden yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama operasyonunun akabinde yargıyı ele geçirme amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmiştir.

Şimdi, şair diyor ki: “Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi / Kâh inerim yeryüzüne, seyreder âlem beni.” Keşke AKP’li milletvekillerimiz kuliste sohbet etmek yerine gelseler de birlikte gökyüzüne çıksak ve yeryüzünde olanları bitenleri hep beraber bir görebilsek, seyredebilsek. Onlar yok ama biz birlikte şöyle bir tur atalım.

Bu 17 Aralık operasyonuyla birlikte, bir: Bakanların rüşvet alma iddiası ile haklarında bir soruşturma başlamıştır. Bundan daha vahimi, bakanlar öz evlatlarını rüşvet almak için aracı kılmışlardır. İki: İmar yolsuzluğu yapılmıştır. Üç: Kara para aklama yapılmıştır. Dört: Teröre destek olucu faaliyetlerde bulunulmuştur. Bütün bunlar olurken trajikomik bir fotoğraf da karşımıza çıkmaktadır. Bu trajikomik fotoğrafta devletin organları, bakın, nasıl: Kaçakçılık, organize ve mali şubeye mensup polisler rüşvetçiyi, kara paracıyı takip ediyor, teknik takip ediyor, görüntü alıyor, arabalarında para taşırken tespit ediyor. Bunları mali polis tespit ederken mali polisi de polis istihbarat şube müdürlüğünün ekipleri takip ediyor. Rüşvetçiyi mali polis, kaçakçılık şube müdürü takip eder, onu da istihbarat şube müdürlüğü ekipleri takip ederken istihbarat şube müdürlüğü ekiplerini de yine kaçakçılık, organize ve mali şube polisleri takip ediyor. Devletin hâli bu, devletin organları bu vaziyette.

Şimdi, bu komik fotoğrafın arkasında ortaya çıkan deliller neler? Ayakkabı kutusundan milyon dolarlar çıkıyor, tespit ediliyor. Çikolata kutusuyla rüşvet götürülüyor, tespit ediliyor. Yatak odasında para kasaları bulunuyor, tespit ediliyor. Taksi bagajında milyon dolarlar var, tespit ediliyor. Havaalanından geçerken sırt çantasında milyon dolarlar var, tespit ediliyor ve fotoğraf bu.

Şimdi, böyle bir suçüstü hâlinde ne olması lazım? Başka ülkelere bakalım: İspanya’da İspanya kralının kızı prensesin bir vergi yolsuzluğuna alet olduğu şeklindeki iddia üzerine İspanya Kralı dedi ki: “Hukuka saygımız var. Kızım gidecek, hukuk önünde hesap verecek.” Bunun üzerine fil avı nedeniyle İspanya’dan ayrılmış olan Kralın İspanya halkında saygınlığı düşmüştü ama bu ifadesiyle saygınlığı bir kat daha arttı. Almanya’da Cumhurbaşkanı bir muhabire telefon eder: “Bunu haber yapmayın.” Bu ortaya çıkınca Cumhurbaşkanı istifa etmek zorunda kalır. Yunanistan’da benzeri olur, Japonya’da benzeri olur.

Bizde ne oldu? Bizde ilk iş, “Savcıya seninle görüşecek hesabımız var.” diye Başbakandan tehdit gitti. İlk iş, cümlesinden olmak üzere, bu operasyonu yapan polislerin müdürleri, amirleri, memurları, çaycıları bir gecede görevden alındı ve netice itibarıyla İstanbul polisinden bu operasyona katılanların tamamına işten el çektirildi. Savcıya işten el çektirildi, savcılar sürüldü; bununla da yetinilmedi, Adli Zabıta Yönetmeliği ile Ceza Muhakemesi Kanunu değiştirildi, Anayasa’nın kuvvetler ayrılığı ilkesi değiştirildi; bir yönetmelik ile hâkimin bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesi değiştirildi; bir yönetmelik ile “hukukun üstünlüğü” kavramı dediğimiz, insanlığın ulaşmış olduğu en yüce değer örselendi.

Bütün bunlar olurken, değerli arkadaşlarım, yeryüzüne inip hali pürmelalinizi izleyemediniz, yeryüzüne inip hali pürmelalinizi seyretseydiniz “dünya lideri” diye taltif ettiğiniz, yandaşlarınızın “halifei ruyi zemin” diye iltifata boğduğu ama içinizden birinin de yetinemeyip “Allah’ın bütün sıfatlarının birleştiği şahsiyet” diye takdim ettiği Sayın Başbakanın oğlu marifetiyle ulaştığı, bugün akşam çıkan tapelere göre de bizzat kendisinin yolsuzluklara bulaştığı bir operasyonda onu koruyabilmek için bu kanunu ortaya getirdiniz.

Bunu nasıl koruyacaksınız? Polisi değiştirdiniz, 16 tane ilin emniyet müdürlerini değiştirdiniz, yüzlerce şube müdürünü değiştirdiniz, binlerce polis memurunu değiştirdiniz. Buradan çıkan bir sonuç var, o sonuç da şu: İstanbul dışında, Ankara’da, Adana’da, Bursa’da, Kocaeli’de, Trabzon’da, Malatya’da, Mersin’de, Sakarya’da, İzmir’de, Antep’te, Hatay’da, Erzurum’da, Diyarbakır’da ve Antalya’da polis operasyonlarını yaptınız. Bunun şu anlamı var: Bu illerin tamamında AKP’nin bulaştığı pislikler var. Bu illerin tamamında, şimdiden tedbir olmak üzere, oradaki delilleri değiştirmek üzere o işleri teknik takiple, tapelerle, görüntülerle delillendirmiş olan polisleri görevinden alıyorsunuz.

Şimdi Adalet Bakanı, bu kanun çıkmadan önce, üç gün önce gitti, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu ziyaret etti. Bir saat kaldı orada, bir saat sonra -Sayın Bakan, şimdi onlara belki cevap verir- HSYK’nın atamalarla görevli 1. Dairesindeki 2  tane üye görevinden başka bir daireye gönderildi, başka daireden 2 tane zülfüyâre dokunmayacak üye getirildi 1. Daireye üye yapıldı. Yapıldı da ne oldu? Olan şu: Bu değişiklikten bir saat sonra 20 tane yolsuzluk operasyonlarını yöneten savcı görevinden alındı. Bugün de aynı daire, yani üyelerinde oynama yapılan daire 97 tane hâkim ve savcıyı içeren bir kararname çıkardı. Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, siz, var olan, delillendirilmiş olan yolsuzluğu, hukuk devleti zemininde, hukukun üstünlüğüne inanarak, mahkemelerin bağımsızlığı, tarafsızlığına güvenerek yargıda çözmek yerine polisi susturarak, hâkimi susturarak, HSYK’yı susturarak buna çare aramaya çalışıyorsunuz. Buna bir çare bulamazsınız çünkü bu deliller milletimiz  tarafından görülmüştür, bu deliller dünya tarafından görülmüştür. Dünyanın diline düştük. Dünyanın en önemli gazeteleri, ajansları, televizyonları Türkiye’deki yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili haberler yapar hâle geldi ve Türkiye’yi, Türk milletini dünyaya bu şekilde rezil rüsva ettiniz. Birinci dalga operasyonunu böyle kesemediniz. Bilal Erdoğan’la ilgili ikinci dalga operasyonunda daha vahim hatalar yaptınız. Savcının gözaltına alma, yakalama kararlarını polisin yerine getirmemesi için İstanbul Emniyet Müdürünü görevden aldınız; onun yerine, Sayın Başbakan bir valiyi özel uçağına alarak İstanbul’a kadar götürdü; herhâlde uçakta  boş durmadı, gerekli talimatları verdi ki, onu İstanbul İl Emniyet Müdürü yaptı. O il emniyet müdürü de savcının mahkeme kararına dayalı olan Bilal Erdoğan’la, Kalyoncularla, Topbaşlarla ilgili toplanmış delillere göre 45 kişinin arama, tedbir ve gözaltı kararı yerine getirmedi. Bu, cumhuriyet tarihimizde belki bir ilktir. Anayasa’nın 138’inci maddesinin her devlet organının yargının emrinde olduğuna ilişkin hükmünü sizin tayin ettiğiniz bir emniyet görevlisi ihlal edebilmekte ve siz buna çanak tutabilmekte, ona emri veren savcıyı da “Seninle hesabımız var.” diye tehdit edebilmektesiniz. Tehdidin arkası kesilmiyor, Savcı Öz’e Bursa’da 2 mutemet adamınızı göndererek tehdit mesajı gönderiyorsunuz ve bu şekilde de tehditlerle de bu pisliklerin, yolsuzlukların üstünü örteceğinizi zannediyorsunuz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İşleri güçleri inkâr etmek.

FARUK BAL (Devamla) – “3’üncü dalga operasyonu geldi geliyor.” denilirken adı var, kendi yok çünkü emniyetin üzerine kürelendiniz, yargının üzerine kürelendiniz; devletin yargısı çalışamaz, emniyeti çalışamaz hâle geldi, teknik takip yapan polisleri, teknik takip yapan şube müdürlerini, emniyet müdürlerini görevden aldınız. Ama, olan başka bir şey oldu. Bu defa tır operasyonları karşımıza çıktı. Tırlarla ne taşıyorsunuz? Siz diyorsunuz ki: “Türkmenlere yardım.” Türkmenlerin Suriye’de bulunan cemiyetlerinin 2’nci başkanı Hüseyin Abdullah diyor ki: “Biz bu AKP’den zulüm dışında bir yardım göremedik.” İşte, Türkmenler iki gün önce kamptan kovuldu, 160 Türkmen çoluk çocuk bu kışta bu kıyamette.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı, değerli milletvekilleri, Cenab-ı Allah’ın size bahşetmiş olduğu akılla, mantıkla, izanla, vicdanla ölçmeniz gerekmektedir. Sizin parti disiplini çerçevesi içerisinde, biraz önce ifade ettiğim gibi, Allah’a şirk koşacak şekilde bağlı olduğunuz, biat ettiğiniz Genel Başkanınızı korumak amacıyla yapar iseniz hem bu dünyada hem öbür dünyada tüyü bitmedik yetimin eli yakanızda olacaktır. Hırsızlık haramdır, rüşvet haramdır, tüyü bitmedik yetim hakkına el uzatmak haramdır. Harama haram dememek haramzadeliktir. Dolayısıyla siz bu haram işlerinde bu dünyada belki ikbal için elinizi kaldıracaksınız ve bu kanunu çıkaracaksınız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Şerefle çıkaracağız!

FARUK BAL (Devamla) – Ya öbür tarafta hakkı geçen bir insanın yüzüne nasıl bakacaksınız?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ortada, daha ne olacak, ortada…

FARUK BAL (Devamla) – Öbür dünyada Cenabıallah’ın yüzüne nasıl bakacaksınız? Öbür dünyada sıratı müstakimden nasıl geçeceksiniz?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Biatçılar bilmez o işi, biatçılar! Biatçılar bilmez onu!

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, vicdanın, aklın ön plana çıkacağını ve sizlerin bu çerçeve içerisinde hareket edeceğinize inanmak istiyorum ancak ümidimin, biraz önce yapılan tartışmalarda ve Sayın Başkanın da yapmış olduğu hukuksuz uygulamalar karşısında ümidimin zayıf olduğunu da ifade etmek isterim.

Bu tasarı Anayasa’ya aykırıdır, aykırı olduğunu yüz bin defa yüz bin gerekçeyle ifade ettik, sadece dört madde saymadık ama Sayın Başkan dedi ki: “Anayasa Komisyonunda on günlük süre geçmiştir.” Neye göre?

Söyleyin Sayın Başkan, neye göre? 11 Ocak tarihini esas alırsanız, Burhan Kuzu da diyor ki “11 Ocakta benim önüme gelmedi.” diyor, “Benim önüme 13 Ocakta geldi.” diyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Bakan, hukuk konuşma, hırsızlığı konuş! Memlekette hukuk mu kaldı?

FARUK BAL (Devamla) – Yani deve kuşu misali, bir tarafınız kuş, bir tarafınız deve.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifi Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 139’uncu maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 140’ncı maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 159’uncu maddesine aykırıdır. En mühimi, vicdani muhasebe yapmanız için söylüyorum, bugün hapishanelerde yüzlerce rüşvetçi var, yüzlerce hırsız var, yüzlerce yolsuzluk yapan insan var.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Onlar gariban, gariban!

FARUK BAL (Devamla) - Onlar da bu ülkenin vatandaşıdır, onların da eşitlik hukuku çerçevesi içerisinde yargının ve emniyetin elini kolunu bağlayarak bu suçlardan mahkûm olmamak gibi bir talebi olacaktır. Onlara ne diyeceksiniz?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Onlar üstünler, üstünler!

FARUK BAL (Devamla) – Demek ki bu, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırıdır. Yani, sizin iktidar yanında olan herkesin hukuka karşı herhangi bir müeyyide uygulanması noktasında bir mükellefiyetinin bulunmadığı sonucunu doğurmak için getirdiğiniz bu teklif Anayasa’nın 10’uncu maddesine de aykırıdır. Anayasa’nın 2’nci maddesine aykırıdır. 2’nci madde diyor ki: “Türkiye bir hukuk devletidir.” Başındakileri saymıyorum. Nasıl hukuk devleti? Çalışmayan hukukun devleti mi olur? Dolayısıyla, siz, bu kanunla hukuk devleti ilkesini de ortadan kaldırıyorsunuz. Sadece bu maddelere değil, Anayasa’nın, bu teklif, özüne de aykırıdır, sözüne de aykırıdır.

Şimdi, ortaya çıkan fotoğrafı bir daha tekrarlayayım. Rüşvet delilleriyle tespit edilmiş, fotoğraflar, tapeler, iz sürmeler, tespitler tam. Yolsuzluk tespit edilmiştir ama iki ayrı tespit daha var: Bunlardan bir tanesi İran  kaynaklı kara para aklama. İkincisi ise tır operasyonları nedeniyle terör örgütüne, El Kaide’ye, El Nusra’ya silah taşıma. Birincisini Türkiye'de halledebilirsiniz, sonuç nereye gider bilmeyiz, sizin vicdanınıza kalmış bir şey ama ikincisini halledemezsiniz yani kara para ile terör örgütüne yardım, Türkiye'de bu işi kapatsanız bile uluslararası mecralarda açılacaktır. Gelin, hukuk devleti işlesin, Türkiye kendi kanunlarıyla, kendi kurumlarıyla, kendi organlarıyla buna baksın, bir sonuca bağlasın ki dış operasyonlara Türkiye mahkûm edilmesin. Türkiye'yi yabancı ülkelerin, yabancı uluslararası teşkilatların yargılamasına mahkûm etmeyin. Eğer Türkiye’yi buna mahkûm ederseniz buradan iki sonuç daha doğacaktır. Bunu, bugün, burada söylüyorum. 2010 yılında Anayasa değişikliği yapılırken söylediğimiz laf nasıl ortaya çıkmışsa, bu da ortaya çıkacak. Eğer siz, terörle ilgili tır operasyonlarını ve kara para aklama operasyonlarını bu yasayla kapatmaya kalkarsanız önünüze uluslararası kuruluşlar çıkacak ve onların ortaya çıkaracağı iki ayrı ihtimali dahi bugünden görmekteyiz. O da şudur: Uluslararası örgütler, odaklar, kara para ve terörle ilişkili bir süreç başlattığı takdirde uluslararası fonlar ve para piyasaları anında harekete geçer ve Türkiye’deki sıcak parayı çeker. Bu süreç içerisinde bir de yandaş olarak seçtiğiniz, İmralı’da, Oslo’da görüşmeye başladığınız bugün dağdan inip şehirlerde KCK çerçevesi içerisinde örgütlenmiş, asayiş birimlerini kurmuş, mahkemelerini kurmuş, özerkliğini ilan edecek seviyeye gelmiş bir ayaklanma başlarsa, işte, Türkiye’nin ipinin çekileceği bir noktaya doğru götürüyorsunuz. Bu kadar vahim bir durumu niçin görmüyorsunuz? Bu kadar acı bir gerçeği niçin görmüyorsunuz? Siz, bu kadar mı bu ülkeye pamuk ipliğiyle bağlısınız? Hiç mi elinizde vicdan, hiç mi yüreğinizde vatan sevgisi, hiç mi beyninizde bu ülkenin doğrularını bulabilecek merkezler çalışmamakta?

Değerli arkadaşlarım, ben, ümit ve temenni etmek istiyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde de vicdanını dinleyecek, Cenabı Allah’ın verdiği izanla bu kanun teklifini ölçecek değerli milletvekilleri vardır. Onların da oylarıyla bu kanun teklifi Türkiye’nin başına büyük belalar açmadan bu Mecliste bertaraf edilecek ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve hâkim teminatına dayalı sistemin içerisinde bu yolsuzlukların, bu hukuksuzlukların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – …bu rüşvetin hesabı görülecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devletinde yasa yapma yöntemi ve tekniği her şeyden önce, hukuka uygun olmak zorundadır. Hukuk devletinde eşkıyaların kullandığı yöntem kullanılmaz. Yasaların nasıl yapılması gerektiği Anayasa’da ve ilgili hukuk kurallarında açıkça yazılıdır.

Görüşmekte olduğumuz, bir anlamıyla kanun tasarısı olan, çünkü bunu elimizdeki dağıtılan sıra sayısından da görüyoruz, orada “Hükûmetin teklifi” diyor, aslında bence doğrusu o. Bizim grup başkan vekilleri o konuda yanlış itirazda bulundular çünkü bu, Hükûmetin teklifi aslında. Sadece milletvekilleri formalite olarak imza atmışlar. Niye Hükûmetin tasarısı olması gereken şeyi teklif olarak getirmişler? Hukuku dolanmak adına getirmişler çünkü o teklife imza atan arkadaşlarımız Komisyonda verilen önergeyi bile açıklayamadılar, bütün… Bakan da oradaydı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Adalet Komisyonunda bir sürü hukuksuzluklar oldu. Gerçekten hukuk camiasında saygın bir yeri olduğuna inandığım Adalet Komisyonu Başkanı birilerine yaranmak adına olsa herhâlde bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmaları bir kenara bırakarak hem usul konusunda, yöntem konusunda hem de esas konusunda hukuka aykırılığı Komisyonun başına oturtturdu. Bir acelesi vardı, anlamak mümkün değil. O Komisyonda çıkan olayların birinci sorumlusu Komisyon Başkanıydı, insanları hedef gösterdi, herhâlde birilerine yaranacaktı.

Şimdi, burada da yine, Meclis Divanında bu teklifle ilgili hukuksuzluk gene egemen oldu. Demek ki Türkiye  hukuk devleti değil, bizim bilmediğimiz bir devlet tipi.

Değerli milletvekilleri, şimdi, hukuk devletinde, yasalar, aslında, hukukun ihtiyacından, hukuk devletinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılır, konjonktürel olarak siyasetin taleplerine ya da iktidarın taleplerine göre yasa yapılmaz. Bu yasaların yapılma nedeni, yasama organının görevi, toplumun ve hukuk devletinin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında -iki dönemdir Meclisteyim- yasalar hukuk devletlinin ihtiyaçlarına, hukuk devletinin taleplerine yanıt vermek üzere değil, siyasetin, yürütmenin, hatta Başbakanın taleplerine yanıt vermek üzere yapılıyor. Eğer Meclisin itibarı zedeleniyor ise öncelikle bu yönüyle zedeleniyor ve Türkiye  Büyük Millet Meclisi, Sayın Başbakanın -Recep Tayyip Erdoğan’ın- bir yerde kişisel ihtiyaçlarını bile görmenin aracı hâline getiriliyor ve ben bundan çok üzgün olduğumu söylemek istiyorum. Eğer bir ülkede zaten ülke hukukla yönetilmiyor ise zulümle yönetiliyor. Türkiye  eğer bir hukuk devleti ise bu hukuk devletinin temelinde kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi hukuk devletinin temelidir, hukuk devleti de demokrasinin özüdür. Sizin bir ülkede demokrasinin olup olmadığını anlamanızın ilk kıstası bu “Hukuk devleti var mıdır, yok mudur? Hukuk devleti midir, değil midir?” sorusunun yanıtı da kuvvetler ayrılığına dayanıyor mu dayanmıyor mu devlet yapısı? Başka bir anlatımla, yasamanın ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesi olanağının bulup bulunmamasına göre hukuk devleti tanımlanır. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise yasamanın ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesi, Sayın Başbakanın söylediği gibi, millî iradenin vesayet altına alınması değildir, millî iradeye pranga vurulması değildir, hukuk devleti olmanın gereğidir.

Değerli milletvekilleri, burada bugüne kadar hep tartışıldı “Hukukun üstünlüğü.” denildi, “Biz hukukun üstünlüğünü egemen kılmak için yargıdaki sorunları getiriyoruz.” denildi. Aslında bugün yargıda yaşadığımız sorunların temeli uygulamadan kaynaklanan sorunlar. Yasama organından kaynaklanan sorunlar tabii ki var. Parlamentonun, siyasetin ihtiyacına göre yapması ve siyasetin ihtiyacına göre yasa yaparken özensiz davranması, bir yıl önce yaptığı yasayı bir yıl sonra değiştirmek zorunda kalması elbette ki sorun doğuruyor ama bu sorun, yargıda yaşadığımız sorunların sadece çok cüzi bir miktarıdır. Yargıda yaşanan sorunların en büyük kesimi uygulamadan kaynaklanan sorunlardır. Hâkim ve savcılar hukuk kurallarını uygulamakla görevli hukukçulardır ama hukuk kurallarını uygulamakla görevli olan hukukçular hukuku uygulamazlar ise bu sorunlar doğar.

Şimdi, yargıyla ilgili bu Hükûmet döneminde pek çok düzenlemeler yapıldı. Hepimiz hatırlıyoruz, 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon mahkemesi olarak bilinen mahkemenin gerekçesiz tutuklama kararı vermesi nedeniyle o mahkemenin hâkim ve savcılarına Sayın Haberal tarafından tazminat davası açıldı. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tazminata mahkûm etti. Türkiye’de her meslek grubu sorumluluk nedeni olan olaylardan dolayı sorumlu tutulabiliyor ama Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin verdiği karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda da onanınca Sayın Başbakan o zaman hâkim ve savcıları böylesine suçlamıyordu çünkü o hâkim ve savcılar Sayın Başbakanın ifadesiyle “Onun hâkimiydi, onun savcısıydı” onları tazminattan korumak üzere, korumak için 2011 yılının Eylül ayında Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda bu değişikliği getirdiler 93/A maddesinde. Dediler ki: “Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim ve savcılar aleyhine tazminat davası açılamaz.”

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede avukatlar, doktorlar, mühendisler, her meslek grubu haksız fiil doğuran eylemlerinden, sorumluluk doğuran eylemlerinden sorumlu oluyor da kasten, bilerek, kişisel kusur ve kast işleyen hâkimi siz sorumluluktan niye ayrı tutuyorsunuz? Şimdi pişman olmaya başladınız.

Değerli arkadaşlarım, bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisinde niye şimdi görüşüyoruz; bunu da anlamış değilim. Çünkü 12 Eylül 2010 Anayasa referandumunda hepimiz biliyoruz ki üç tane temel madde vardı; siyasi partilerin kapatılması, HSYK’nın yapısı, Anayasa Mahkemesinin yapısı ve üç temel madde muhalefetle iktidar arasındaki görüş farkını oluşturuyordu. Bunlardan siyasi partilerin kapatılması, bu, Meclise düştü, geriye iki madde kaldı; HSYK’nın yapısı, bir de Anayasa Mahkemesinin yapısı. Bu Mecliste Anayasa değişikliği yapıldı. Anayasa değişikliğinde Anayasa’nın 159’uncu maddesiyle HSYK yeniden yapılandırıldı, ona uygun Hâkimler ve Savcılar Kanunu çıkarıldı.

Şimdi, ben birazdan okuyacağım, iktidar partisi sözcüleri, Komisyon Başkanı, Bakanı neler demiş, neler… Şimdi de onun tam tersini yapıyorlar; aynı komisyon, çoğu aynı milletvekilleri, aynı Komisyon Başkanı. Ya insanda biraz utanma olur ya! Yani iki sene önce söylediğinin 180 derece zıttını söylemek zorunda değilsin. bunu Bakan da söylemiş -o zaman Sadullah Ergin- bu kürsüde AKP Grup Başkan Vekili olarak Bekir Bozdağ söylemiş. Şimdi, o söylediklerinin yüz seksen derece tersini yapıyorlar. Böyle bir hukuk düzenlemesi olur mu? O zaman onun gündeme gelme nedeni HSYK’yla Sayın Bakanın çatışmasıydı, iktidarın çatışmasıydı. Şimdi, bunun gelme nedeni gene 17 Aralık hırsızlık olayından sonra, yolsuzluk olayından sonra…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Rüşvet…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …Hükûmet, Başbakan anladı ki: “Bu hâkim ve savcılar kendi hâkim ve savcısı değilmiş, başkalarınmış.” Eskiden “hizmet adamı” dedikleri şimdi de “çete” dedikleri Fethullah Gülen cemaatinin mensuplarıymış, onu anladı. Onun için bu tasfiyeyi yapmak için üç sene önce söylediklerinin tam tersini söyledi, değerli arkadaşlarım. Bu düzenlemeyi getirdi. İyi, güzel ama bu düzenlemeye ihtiyaç kalmadı. Zaten HSYK’da işinizi hâllettiniz, nasıl hâllettiniz bilemem de, hâllettiniz. 1. Daireden 2 tane adamı değiştirdiniz -ne vaat ettiniz onu da bilmiyorum- 1. Dairenin yapısını oluşturdunuz. O yolsuzluk, hırsızlık soruşturmalarını yapan tüm savcı ve hâkimleri harman gibi oradan oraya attınız, bugün de kararnameyle yine bir sürü hâkim ve savcı çıkarttınız. Hatta Adalet Bakanın Müsteşarının talimatla “Bu soruşturmayı durdur.” dediği İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş Samsun’a gönderiliyor. Hemen okuyayım değerli arkadaşlarım, diyor: “Bana müsteşar telefon açtı.” Şu andaki Adalet Bakanının Müsteşarı “Böyle hâl hatır sorduktan sonra…”

MUHARREM İNCE (Yalova) – Müsteşar niye gelmemiş buraya?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bunun üzerine dedi ki: “Bu soruşturmayı derhâl durdurulmasını, ilgili cumhuriyet savcısının değiştirilmesini istedi, makamında beklediğini, sonucun kendisine bildirilmesini istedi, cevaben kendisine hukuk ve yasalara aykırı bir işlem olmadığını izah etmeme rağmen ısrarcı oldu. Dört dakika süren görüşme sonrası tekrar soruşturmayı durdurmamı, mahkeme kararlarını kolluktan geri istememi ve cumhuriyet savcısını değiştirmemi ısrarla istedi ve cevap beklediğini belirterek telefonu kapattı.” Daha sonra gene aramış. Hüseyin Baş, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı. Şimdi, açtı mı açmadı mı telefonu bilmiyorum. Adalet Bakanının o müsteşarından yanıt bekliyorum.

Değerli arkadaşlarım, ama bizim Sadullah Bey demiş ki bu Mecliste, açıkça şunu söylemiş: “Ne Türk halkı ne de şerefli Türk hâkim ve savcıları dışarıdan gelen en ufak bir telkine itibar edecek durumda değildir, bu onlara yapılmış bir haksızlıktır.” Ama görüyorsunuz ki sayın müsteşarımız -hangi görevi ifa etmek üzere geldiği çok açık- tetikçiliğe gelmiş tetikçiliğe, yolsuzluğun üstünü örtmeye gelmiş, bir hukuk adamı gibi müsteşar olmaya gelmemiş. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakan talimat vermiştir, sorumlusu Bakandır, Sayın Bakandır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım çünkü bu siyasi iktidar kendi getirdiği müsteşarı aldı, Sadullah Ergin döneminde müsteşarlık yapanı. Ben kimin olduğunu da bilmem.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Muhatabımız Bakandır, o yapmıştır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, bakın, bundan önceki HSYK Yasası görüşülürken ben ne demişim, onlar ne demiş? Ben demişim ki: “Sayın Bakanım, geldiğimiz ileri demokrasi döneminde Adalet Bakanlığının gücünü de kullanarak oluşturduğunuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısından herhâlde memnunsunuzdur artık. Bundan sonra umuyorum ve diliyorum ki böyle her sene, sizin son iki döneminizde yaşamakta olduğumuz bu kriz kararnamelerini yaşamayız. Değerli arkadaşlarım, bugün AKP iktidardadır. Doğrudur, görkemli günlerinizi yaşıyorsunuz. Ben tabii ki başarınızdan dolayı kutlarım. Yani bundan dolayı en az bir alınganlık göstermiyorum ama şunu söylemek istiyorum ki yukarıya giderken, tepedeyken kurduğunuz sistemlerin aşağı inerken size de zararı olacağını bilmenizi isterim. Yani bir yargı sistemini oluştururken bu sistemin kendi siyasi düşüncenize ya da yandaşlarınıza uygun olup olmadığını değil gerçekten demokratik toplumun ihtiyaçlarına uygun olup olmadığı açısından bakmanızı ve böyle değerlendirmenizi isterim.”

Yine aynı yasa görüşülürken “Aslında bu tasarı -yani şimdi AKP’nin kaldırmaya çalıştığı tasarı- 12 Eylül darbe hukukunun daha da bu ülkede pekiştirilmesine yöneliktir. Aslında bunu bütün samimiyetimle istiyorum. Bu düzenlemenin de 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma söylemine uygun ve o iddianın gerçekleştirilmesini sağlayacak şekilde olmasını ben de isterdim ama aksine, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı 12 Eylül darbe hukukunu daha da pekiştirmektedir. Otuz yıl önce olan bir darbeden sonra otuz yıl sonra yapılan sivil darbenin eylem planı niteliğindedir bu kanun tasarısı. O nedenle, bu darbenin eylem planı niteliğinde olan bu kanun tasarısını savunmak suçtur.” demişim değerli arkadaşlarım. Tutanaklarda bu var. Tutanaklarda yazıyor.

Şimdi geldiğimiz noktada, bir hukuk devletinin Başbakanı “Savcıya da jandarmaya da gereken yapılacak.” diyor. Yine “İznim olmadan MİT’in ne getirip ne götürdüğüne bakamaz.” diyor. Kim diyor bunu? Hukuk devleti olduğunu iddia eden Türkiye’nin Başbakanı söylüyor. Aslında Türkiye bir hukuk devleti olsa bu zatı muhtereme “Hadi, sen kimsin!” derler. Yine, Sayın Başbakan, şike davasında, Fenerbahçeli Aziz Yıldırım’ın davasının Yargıtayda onanmasına diyor ki: “Canım, ne var şimdi bunu onadılar? 30 Marttan sonrayı bekleselerdi.” Yani “Milleti kandırsalardı.” diyor.

Değerli milletvekilleri, aslında Başbakanın yargıyla öteden beri sorunu var ama bir müddet o sorundan durmuş. Neden durmuş? Kendisinin olduğunu zannettiği hâkim ve savcılarla işini tıkır tıkır götürmüş. Şimdi, düzenini kurdu, merak etmeyin, o şeyini götürüyor ama bu kanun tasarısının buraya geliş nedeni, düne kadar ortak oldukları, bugün “çete” dedikleri yapıyla aralarının bozulması. Bu Meclis kürsüsünde Sayın Bekir Bozdağ çıkmış “Fethullah Gülen, bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi altında açık, her şeyi göz önünde olan, yapılan hizmetlere baktığınızda, siz buna, hakkında herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet kararı olmayan birini ‘çete’ diye itham ederseniz, ona karşı da büyük bir haksızlık yaparsınız.”

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şimdi Haşhaşi oldu, Haşhaşi…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu da Hüseyin Çelik’in lafı. Bakın, bunu, 2012’de söylemiş. Hüseyin Çelik diyor ki: “Cemaat devlete sızmış. Buna kargalar güler. Cemaatin bir kaydı mı var? Yıllardır bu paranoyayla yaşadık. İnsan kendisine ait olan bir şeyi ele geçirir mi? Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış. Bunlara kargalar güler.”

Değerli arkadaşlarım, o zaman, şimdi, niye paralel yapılanmadan bahsediyorsunuz eğer cemaat devleti ele geçirmediyse?

Şimdi, Başbakanın bugün söyledi laf: “Tarihte bunu da gördük. Büyük Selçuklu devletinde yaşadık. Haşhaşiler denen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl iş birliğine gittiğini asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu sinsi güçlere, devlet bünyesini felç etmeye yönelik sızıntılara asla geçit vermeyecektir.”

Burada, Davutoğlu’nun Fethullah Gülen’le ilgili sözleri, övgü dolu. Burada, Başbakanın Fethullah Gülen’le ilgili sözleri, daha iki sene önce. Yine Millî Eğitim Bakanı Çelik’in Fethullah Gülen’le ilgili sözleri. Bülent Arınç’ın Fethullah Gülen’le yaptığı görüşmenin tutanakları.

Arkadaşlar, dün söylediklerinize bugün tu kaka demek zorunda mısınız?

Ama sevgili milletvekilleri, bu tasarının, aslında hırsızlığı örtme, yolsuzluğu örtme tasarısı olduğu herkes tarafından biliyor. Aslında tozu dumana katmanın anlamı yok, halk her şeyi görüyor. Yatak odasından çıkan kasaları görüyor, ayakkabı kutusundan çıkan paraları görüyor. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin içinde bu yolsuzluklara alet olmayacak çok sayıda arkadaşım olduğunu biliyorum, bu hukuksuzluklara alet olmayacak arkadaşlarım olduğunu biliyorum.

Bu Meclis, geçmişinde emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş, onurlu geçmişi olan bir meclistir. Bu Meclis, demokrasimiz ve hukuk devletimiz sıkıntıya girdiğinde mensubu oldukları ideolojiyi, siyasi düşünceyi ve parti bağını bir kenara bırakarak çoğu zaman tarihe not düşen milletvekilleri görmüştür. Şimdi de tarihe not düşme zamanıdır. Bu Meclis hukuk ile sınavdadır, demokrasiyle sınavdadır; hukuk devletiyle, adaletle sınavdadır. Bu Meclis, bugün, ya hukukun üstünlüğünü ya da üstünlerin hukukunu perçinleyecektir.

Ben AKP’li vekil arkadaşlarımın aslında hukuk ve demokrasi konusunda, bu hukuk ve demokrasinin yolsuzlukları örtmenin aracı olmayacağını ve bunlara da alet olmayacağını çok iyi biliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Benden önce konuşan muhalefet partilerinin sözcüleri teklifin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirttiler. Öncelikle, biraz sonra açıklayacağım nedenlerle teklifin Anayasa’ya aykırı olmadığını belirtmek istiyorum. Kanun teklifimiz 12 Eylül 2010 referandumuyla milletimizin onayından geçen Anayasa’mızın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu düzenleyen 159’uncu maddesine uygun bir tekliftir. O nedenle, 12 Eylül 2010 referandumundan geriye gittiğimizi hiç kimse söyleyemez. Görüşmekte olduğumuz teklif, 2010’da milletimizin kabul ettiği HSYK düzenlemesini değiştirmemektedir. Bilakis, milletimizin 2010’da kanunla düzenleme yetkisi verdiği hususlarda Anayasa’ya uygun değişiklikler içermektedir. AK PARTİ olarak, 2010 Anayasa değişikliğinde neyi savunmuşsak bugün de aynı şeyi savunuyoruz. O zaman da yargının kimsenin arka bahçesi olmamasını savunuyorduk, bugün de aynı şeyi savunuyoruz. O zaman da militanlaşan yargıya karşıydık, şimdi de karşıyız. O zaman da hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesine herkesin uymasını istiyorduk, bugün de onu istiyoruz. O zaman da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Ankara’daki 120 yüksek yargıç tarafından değil de tüm ülke genelindeki hâkim ve savcılar tarafından çoğulcu bir yapıyla oluşmasını istiyorduk, bugün de aynı şeyi istiyoruz. Teklifteki düzenlemeler Anayasa’mızın referandumla değişen 159’uncu maddesine uygun düzenlemelerdir. 159’uncu maddede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulup görev yapacağı belirtilmiş ve Kurulun yapısı ve görevleri ayrıntılı bir şekilde sayılmıştır.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Örtbas etmeye çalışıyorsunuz, sadece kendi yolsuzluklarınızı örtbas etmeye çalışıyorsunuz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Anayasa’mızda Kurulun adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Hepsini Başbakana veriyorsunuz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Dinlersen anlayacaksın.

Meslekte kalmalara uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapacağı, Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlayacağı, ayrıca Anayasa’da kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getireceği belirtilmiştir.

Kurulun görevleri bakana veriliyor diye eleştirenlere soruyorum, size soruyorum: Bu Anayasa’da Kurulun sayılan görevlerine -önünüzde Anayasa var- bakın. Bu görevlerden hangisi Kurul başkanlığını Adalet Bakanına veriyor, bir tanesini söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hepsi.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – 159’un son fıkrası açıktır: Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve iş bölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ayıp, bari söyleme hukukçu olarak Yılmaz Bey, ayıp.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İyi dinleyin Hocam, siz benim anayasa derslerime geldiniz, bakın, siz de anlayacaksınız.

159’un sonunu açın, 159’da kanunla düzenlenebilecek hususlar belli.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – İnanmadığın şeyleri söylüyorsun!

BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen karşılıklı konuşmayın. Genel Kurula hitap edin lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ve bu hususların dışında bir düzenleme yapılmamaktadır.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – 159, (1)’i atlama Yılmaz Bey.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Kanun teklifimiz 2010 yılında Aralık ayında çıkan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda değişiklikler içermektedir. Bu değişiklikler, Anayasa’mızın çizdiği çerçeve içerisindedir. Komisyonda -iktidarıyla muhalefetiyle- ortaya konulan görüşler doğrultusunda, metinden çıkarma ve değişiklik önergeleriyle teklifimiz daha da olgunlaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifindeki değişiklikleri tek tek inceleyecek olursak teklifimizin Anayasa’ya uygun olduğunu hepimiz göreceğiz.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Demek yolsuzlukları Anayasa’ya uygun şekilde örtbas edebileceksiniz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teklifle, yargı denetimi kapsamına alınması amacıyla başkana verilen genelge ve yönetmelik çıkarma yetkisi, Komisyondaki değişiklikle Kurula verilmiş; bu kez verilen bu yetkinin sınırları belirlenmiş, Anayasa’nın 159’uncu maddesinde Kurula verilen görevler sayılmak suretiyle netleştirilmiştir.

HSYK, Anayasa’yla verilen görevlerin dışında genelge ve yönetmelik çıkaramayacaktır. Çünkü, Kurulun işlemleri, meslekten çıkarma cezalarının dışında yargı denetimine tabi değildir. Anayasa’yla verilen görevlerin dışında Adalet Bakanlığının görevine giren konularda bile Kurulun genelge ve yönetmelik çıkardığı uygulamada görülmektedir. Kurulun, Anayasa’da sayılan görevleri dışında çıkardığı bu genelge ve yönetmeliklerin yargı denetimi dışında olduğunu da düşündüğümüzde hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan bu durum düzeltilmektedir.

Teklife yapılan en önemli eleştirilerden biri de hâkimler ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yetkisinin Adalet Bakanına verildiği yönündeki eleştirilerdir. Anayasa’mızın 159’uncu maddesine göre hâkim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Teklifle, hâkim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin işlemlere de olur verme yetkisi Kurul Başkanına verilmektedir. Bu durum, Anayasa’mıza uygun bir düzenlemedir. Çünkü, ilgili daire, hâkim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verdiğinde bu karar, olur almak üzere Kurul Başkanına sunulmamaktadır. Dolayısıyla, Kurul Başkanı, hâkim ve savcılar hakkındaki hangi iddiaların incelenmediğini ve soruşturulmadığını öğrenememektedir. Buna rağmen hem yasama organında hem de kamuoyu önünde bu konularla ilgili sorulara muhatap olmaktadır. Bu sebeple, hâkim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin daire kararları için de Kurul Başkanından olur almak üzere teklifte bulunulması yerinde bir değişikliktir.

Teftiş Kurulu Başkanını, Teftiş Kurulu başkan yardımcıları ve genel sekreter yardımcılarını atama yetkisinin Kurul Başkanına verilmesi Anayasa'ya aykırı değildir, Anayasa’mızda buna ilişkin bir sınırlama bulunmamaktadır. Anayasa 159, Kurul müfettişlerinin ve Kurul tetkik hâkimlerinin HSYK Genel Kurulunca atanacağını hüküm altına almıştır. Değişiklik teklifinde de buna aykırı bir düzenleme bulunmamaktadır.

Kanun teklifimizde, Kurul müfettişlerinin başmüfettiş ve müfettişlerden oluşacağı belirtilmiş, bunların da 2. Dairenin teklif edeceği adaylar arasından, tetkik hâkimlerinin de 1. Dairenin teklif edeceği adaylar arasından Genel Kurul tarafından seçileceği öngörülmüştür. Düzenleme, tamamen, Anayasa'nın çizdiği çerçeve içerisinde kalmaktadır.

Mevcut düzenlemede, HSYK Teftiş Kurulunun 3. Dairenin gözetiminde çalışması ve Teftiş Kurulu Başkanının da Kurula karşı sorumlu olması nedeniyle, Kurulun kendi atadığı ve bir sonraki seçimde oyuna talip olduğu hâkim ve savcılarla ilgili şikâyet incelemelerini ve teftiş işlemlerini etkin bir şekilde yapamadığına yönelik yakınmalar ifade edilmektedir. Öte yandan, bu durum, Kurul müfettişlerini baskı ve etki altında tutma potansiyeline sahiptir. Bu sebeple, Teftiş Kurulunun, Kurul Başkanının gözetiminde görev yapması ve Teftiş Kurulu Başkanının, Kurul Başkanına karşı sorumlu olması daha uygun olacaktır.

Kurul Başkanının, Kurul üyeleri hakkındaki suç soruşturması ile disiplin soruşturması işlemlerine ilişkin görevi, disiplin soruşturması ile adli soruşturmayı başlatmak ve iddia hakkında 3 kişilik soruşturma kurulu görevlendirip, soruşturma kurulunun raporunu Genel Kurula sunmaktan ibarettir.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Kurul Başkanı kim?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Müteakip işlemler, bir başka ifadeyle, disiplin kovuşturması işlemleri Genel Kurul tarafından yapılacak ve nihai kararı Genel Kurul verecektir.

Başkan, Kurul üyeleriyle ilgili disiplin soruşturması aşaması ile adli kovuşturmaya izin verme aşamasında yapılacak Genel Kurul toplantılarına katılamayacaktır. Genel Kurulun kararını müteakip süreç, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve daha sonra, atılı suçla ilgili, Yargıtayın ilgili ceza dairesi tarafından yürütülecek ve buradan çıkacak karara, iddianameye göre, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi, kişisel suçlarda ise Yargıtay Ceza Genel Kurulu görevli olacaktır.

Anayasa’da, HSYK’nın 22 üyeden oluşacağı ve 3 daire şeklinde çalışacağı belirtilmiştir. Dairelerin oluşumu, hangi dairenin kaç üyeden oluşacağı ve dairelerin iş bölümüyle ilgili hususların kanunla düzenleneceği Anayasa’da açıkça belirtildiği hâlde, bu konudaki değişikliklerin Anayasa’ya aykırı olduğunu savunmanın hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Teklifle, Kurulun 1. ve 2. Dairesi 5; 3. Dairesi 11 üyeden oluşacaktır. Hangi üyenin hangi dairede görev yapacağını belirleme yetkisinin Kurul Başkanına verilmesi, Kurulun yönetiminin Kurul Başkanına ait olacağı yönündeki Anayasa hükmünün bir gereğidir. Teklifle, daire başkanlarının, her dairenin kendi üyeleri içinden üye tam sayısının salt çoğunluğuyla belirlenen 2 üye arasından Genel Kurul tarafından seçileceği öngörülmektedir. Bu düzenleme de daire başkanlarının Kurul tarafından seçileceği şeklindeki Anayasa maddesine uygundur. Genel Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenebileceğinden, 4 olan genel sekreter yardımcısı sayısı teklifle 5’e çıkartılmış ve 1 genel sekreter yardımcısının idari yargı hâkim, savcıları arasından seçilmesi şartı getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’ya göre, Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından Genel Kurulca teklif edilecek 3 aday içinden Başkan tarafından atanır. Teklifle, Genel Kurul adayları belirlerken her Kurul üyesinin ancak 1 adaya oy vermesi esası getirilmekte, böylece çoğulcu bir yapı benimsenmektedir. Genel sekreter yardımcıları, Genel Sekreterce hazırlanıp Kurul Başkanı tarafından onaylanan iş bölümü uyarınca çalışacaklardır.

Venedik Komisyonu, yargı bağımsızlığının teminat altına alınabilmesi için en uygun metodun, hâkimlerin atanması ve kariyerleri hakkında alınacak kararların bağımsız bir yargı konseyi tarafından verilmesi olduğunu ifade etmektedir. Komisyon, yargı konseylerinin çoğulcu bir kompozisyona sahip olmalarını ve üyelerinin önemli bir kısmının meslektaşları tarafından seçilen hâkimlerden oluşmasını önermektedir. HSYK’nın yapısında hâkimlik mesleğinden gelen ve meslektaşları tarafından seçilen önemli sayıda üye bulunmakla birlikte, seçimlerde “çarşaf liste” tabir edilen yöntemle oy kullanılması nedeniyle üye kompozisyonunda çoğulculuğun ve temsilde adaletin sağlanamadığı yönünde ciddi ve haklı eleştirilerin olduğu da bilinmektedir. Bu sebeple, HSYK üyeliği için yüksek mahkemelerde ve ilk derece adli ve idari yargı yerlerinde yapılacak seçimlerde oy kullanacak seçmenin, hâkim ve savcının ancak bir adaya oy vermesi esası getirilerek demokratik hukuk devleti ilkesine uygun çoğulculuğu amaçlayan önemli bir düzenleme getirilmektedir. Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki tüm partilerin de görüşleri bu yönde olup 2010 Anayasa değişikliğinde de kanun koyucunun iradesi Kurulun çoğulcu ve katılımcı bir yapıda oluşmasıdır. Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden incelemesi gerekirken esasa girmiş ve “bir adaya oy verilmesi” ibaresini metinden çıkararak Anayasa’nın 153’üncü maddesine aykırı bir şekilde kanun koyucu gibi bir hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde bir hüküm tesis etmiştir. Anayasa değişikliğinin ardından yapılan seçimler liste usulü gerçekleşmiş ve kanun koyucunun arzu ettiği çoğulcu bir yapı yerine çoğunlukçu bir yapı oluşmuştur. Bugün ortaya çıkan sorunların temelinde de bu çoğunlukçu yapı yatmaktadır. Teklifte Kurul üyeliği seçimlerinde bir adaya oy verilmesi hususundaki değişiklik Anayasa’ya aykırı değildir. Çünkü, iptal sonrası Anayasa’nın bu husustaki metni “her hâkim ve savcının oy kullanacağı seçimlerde” şeklindedir. Kurul üyelerinin seçim usulü ise Anayasa ile kanuna bırakıldığından seçim usulüyle ilgili teklifte yapılan düzenleme Anayasa’ya uygundur. Teklifle Genel Kurul toplantı ve karar yeter sayıları yeniden düzenlenmektedir. Bu hususun kanunla düzenlenebileceği açıkça Anayasa'da belirtilmiştir. Buna göre Genel Kurul en az on yedi üyeyle toplanacak ve üye tam sayısının salt çoğunluğuyla karar alacaktır. Genel Kurul toplantı gündemi Başkan tarafından işin önemine, ivedi veya süreli oluşuna göre düzenlenebilecektir. Gündemde değişiklik yapılması, ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde ve toplantı gününden en az bir gün önce Başkan veya üyelerden birinin yazılı talebi üzerine, Genel Kurul üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararıyla olabilecektir.

Dairelerin toplantı ve karar yeter sayıları da yine Anayasa’da kanunla düzenlenebilecek hususlardan olup, yapılan değişiklikle daireler üye tam sayısının salt çoğunluğuyla toplanacak ve karar alacaktır. 3. Daire, Başkanın onayını alarak 5’er üyeden oluşan iki heyet hâlinde çalışabilecek, bu durumda heyetler salt çoğunlukla toplanıp karar alacaktır. Daire kararlarına yapılacak itirazın, kararı veren daireyi izleyen daireye; 3. Daire için ise 1.Daireye yapılması usulü getirilmiştir. Kararı veren dairenin dışında farklı üyelerden oluşan başka daireye etkili itiraz sistemi olarak Avrupa Birliği normlarına da uygundur.

Teklifle Cumhurbaşkanınca Anayasa Mahkemesine, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden seçilecek üyeler için anılan yüksek mahkemelerce teklif edilecek adayların kendi kurumlarında en az altı yıl kıdemli olmaları şartı getirilmektedir. Anayasa Mahkemesine Cumhurbaşkanınca seçilecek üye adayları belirlenirken yüksek mahkemelerde yapılacak seçimlerde her boş üyelik için ancak bir adaya oy verme esası getirilmektedir. Sonuçta, her boş üyelik için çoğulcu bir sistemle belirlenecek 3 aday arasından Cumhurbaşkanınca seçim yapılacaktır.

Üç yıl önce Yargıtayda yeni dairelerin kurulmuş olması nedeniyle daire başkanlığına aday sayısını artırabilmek için indirilen kıdem süreleri teklifle artırılmaktadır. Yargıtay Birinci Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçilebilmek için dört yıl Yargıtay üyeliği yapmış olma şartı sekiz yıla çıkarılmakta, Yargıtay Birnici Başkan Vekili, daire başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekili seçilebilmek için üç yıl Yargıtay üyeliği yapmış olma şartı altı yıla çıkarılmaktadır.

Teklifimizde Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’yla ilgili değişiklikler de Akademinin yapısını güçlendiren, yargı bağımsızlığı ilkelerine uygun değişiklerdir. Türkiye Adalet Akademisiyle ilgili değişikliklere yönelik eleştirilere de katılmamız mümkün değildir. Hâkim ve savcıların meslek öncesi ve meslek içi eğitimleri AK PARTİ iktidarına kadar doğrudan Adalet Bakanlığına bağlı Eğitim Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülmekteydi. 2003 yılında yürürlüğe giren kanun ile, hâkim ve savcıların eğitimi, özerk bir kurum olan Türkiye Adalet Akademisi tarafından gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Kurulduğu günden bugüne kadar geçen on yıllık süre dikkate alındığında, kurumun teşkilat yapısının güçlendirilmesine ilişkin değişikliklerin yapılması gereği doğmuştur. Adalet Akademisi Genel Kurul üyelerine Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ile Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürü ilave edilmekte, ilk derece mahkemelerinden 6 hâkim ve savcının da Genel Kurulda yer alması sağlanmaktadır. Yapılan değişiklikler, Akademinin teşkilat yapısını güçlendiren olumlu değişikliklerdir. Hâkim ve savcıların meslek içi eğitimleriyle ilgili Türkiye Adalet Akademisince çıkarılacak yönetmelik mevcut düzenlemede Akademinin görüşü alınarak HSYK tarafından hazırlanıyordu, kanun teklifimizdeki değişiklikle HSYK’nın görüşü alınarak eğitimi verecek olan Türkiye Adalet Akademisince hazırlanacaktır.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, Anayasa’mızın yasama yetkisini düzenleyen 7’nci maddesine uygundur. Kanunların Anayasa’ya aykırı olamayacağını düzenleyen 11’inci maddesine uygundur. Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini düzenleyen 138’inci maddesine uygundur. Hâkimlik ve savcılık teminatını düzenleyen 139’uncu maddesine bir aykırılık teşkil etmemektedir. Hâkimlik ve savcılık mesleğine ilişkin 140’ıncı maddesine uygundur ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu düzenleyen 159’uncu maddenin kanunla düzenlenebilecek hususlarına ilişkindir, 159’a da bir aykırılık teşkil etmemektedir.

Kanun teklifimizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, tasarının tümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Komisyonda bizimle beraber olan arkadaşlarımız, Komisyonu takip eden iktidar partisinden arkadaşlarımız da vardı. Yedi gün süreyle bu tasarıyı Komisyonda konuştuk arkadaşlar. Ben, bugün, Komisyondaki konuşmalarda, yapılan görüşmelerde benim yaptığım, bana ait olan konuşmaların tutanaklarını çıkardım; burada var. Yaklaşık 57 sayfa, benim yaptığım konuşmalar var yedi gün içerisinde. Benimle beraber, diğer Komisyon üyesi arkadaşlarımızla, Komisyon üyesi olmayan arkadaşlarımızla, en az benim kadar, bu konuyu Türkiye’ye anlatmaya çalıştık yani yüzlerce, belki binlerce sayfayı içeren konuşmalarla aslında biz, Türkiye'nin hangi noktaya geldiğini, Türkiye’de aslında AKP’nin yargıyı da ele geçirerek bir rejim  değişikliğini nasıl hayata geçirmek istediğini anlatmaya çalıştık.

Değerli arkadaşlar, ben Komisyonda şunları da söyledim: Bakın, bizim anlattıklarımızdan rahatsız oluyorsunuz; belki, bizim konuşmalarımız, bizim söylemlerimiz sizleri, iktidar partisi olarak rencide ediyor. “Niçin bunları söylüyorsunuz?” Zira, bu işin yani şu tasarının -teklif aslında ama, yani hazırlayan Bakanlık, zaten sıra sayısında da defaatle Hükûmetin teklifi olarak gelmiş, bu tasarıyı Bakanlık hazırlamış- bunun içeriğinin ne olduğunu arkadaşlarımız biliyorlar. Bizim anlatımlarımızın ötesinde, bu tasarı daha gelmeden, sizin içinizden çok önemli isimler, aslında, Türkiye’ye gerçekleri anlatmıştı dedim. Birkaç örnek verdim. Bunlar içerisinde Sayın Erdoğan Bayraktar, Sayın İdris Naim Şahin, her ne kadar şu anda yönetmiyorsa da Meclis Başkanı olan Cemil Çiçek, istifa eden milletvekilleri -içinizden olan- Sayın Ertuğrul Günay, İdris Bal, çok sayıda milletvekili aslında sizlerin yapmak istediklerini çok önemli sözcüklerle, cümlelerle anlatmaya çalışmışlardı, onlardan örnekler verdim.

Bakın, Sayın İdris Naim Şahin sizin İçişleri Bakanlığınızı uzun süre yaptı ama ondan evvel uzun yıllar –belki, bilmiyorum ama on yıl olabilir- partinizin Genel Sekreteriydi, yanılmıyorsam kurucu üyelerden biridir İdris Naim Şahin. İstifa ederken kullandığı çok önemli cümleler vardı. Komisyonda da okumuştum, burada da bir cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu benim sözüm değil ya da bizim sözlerimiz değil. İçinizden birilerinin, partinin kurucusu olan insanların size yaptığı uyarılar bunlar değerli arkadaşlar.

Bakın, İdris Naim Şahin ne demiş: “Emniyet ve yargı mensupları hakkındaki düzenlemeler akıl, hukuk ve adalet anlayışıyla izah olunamamaktadır.” Bu cümle aslında her şeyi açıklıyor. Yani bu tasarının niye geldiğini, bu tasarı öncesi yapılan uygulamaları Sayın İdris Naim Şahin anlatıyor ve şunu da yapmış İdris Naim Şahin, demiş ki: “Ben uyarıyorum, sorumluluk almıyorum ve istifa ediyorum.”

Şimdi, İdris Naim Şahin’le kalmamış olay. Kabinedeki 4 tane bakandan biri, Erdoğan Bayraktar bizzat canlı yayında çok önemli şeyler söyledi arkadaşlar.

Şimdi, şunu söyleyebilirsiniz: Ya, siz muhalefetsiniz. Pardon arkadaşlar, bunlar söylenmedi mi? Yani bu sözleri, cümleleri bu insanlar, bakanlarınız, milletvekilleriniz söylemediler mi, bu uyarıları yapmadılar mı? Ne dedi Erdoğan Bayraktar: “Ben her şeyi Sayın Başbakanın talimatıyla yaptım. Eğer, benimle ilgili soruşturulacak işler varsa Sayın Başbakanın da soruşturulması gerekiyor. Ben ayrılacaksam, istifa edeceksem Başbakanın da ayrılması gerekir.” Bunu televizyonlarda tüm Türkiye'ye, dünyaya söyledi.

Arkadaşlar, bu sözlerin hiç mi anlamı yok? Yani bunları yok mu sayacaksınız? Bunları görmezden, duymazdan mı geleceğiz? Yani Yılmaz arkadaşımız burada anlatıyor, teklifi onun hazırlamadığını o da biliyor. Yani Bakanlığın hazırladığı bir tasarıyı arkadaşlar imzalamışlar seri bir şekilde geçsin diye.

Değerli arkadaşlar, yetmedi, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, aynı şekilde o da… Belki de otuz yılı bu Mecliste geçti, şu anda en deneyimli, en tecrübeli parlamenterlerden biri, yıllarca bakanlık da yapmış, bir cümle kullandı, dedi ki: “Türkiye’de –biliyorsunuz, Anayasa’mızın 138’inci maddesi var- artık bu madde ölmüştür, çökmüştür.” Yani yargı bağımsızlığını, mahkeme kararlarının uygulanabilirliğini, mahkeme kararlarının Türkiye’de yasamayı, yürütmeyi, idareyi bağlaması gerektiği ilkesini, bu kararların hiç kimse tarafından uygulanmasının ertelenemeyeceğini, değiştirilemeyeceğini içeren Anayasa hükmünden bahsediyor Cemil Çiçek, “Ölmüştür, çökmüştür.” dedi. Şimdi, bunları Komisyonda da anlattım, hatta, Sayın Bakana arkadaşlarımızın, bizlerin şöyle bir uyarısı oldu, “Sayın Bakan, hiç istemeyiz, çok üzülürüz ama bir gün siz de çıkıp ‘Ya, arkadaşlar, ben ne yaptıysam Sayın Başbakanın talimatıyla yaptım.’ demek zorunda kalmazsınız.” dedik Adalet Bakanına. Sayın Bakan bu uyarılarımızın hepsini dinledi değerli arkadaşlar.

Bakın, uzatmayayım, bizi izleyen vatandaşlarımız da var. Bu tasarıyla -her ne kadar Sayın Tunç “Anayasa’ya aykırı bir şey yapmıyoruz.” dese de- bakın, ne oluyor biliyor musunuz? Şu oluyor: HSYK’da seçilerek gelen 20 kişi var, bunların 7’si –hani sizin de çok övünerek söylediğiniz- adli yargıdan, kürsüden geliyor; hâkimler, 3’ü idari yargıdan, kürsüden geliyor, 10; yani “HSYK’nın o çoğulcu yapısını kurduk.” diye övünüyorsunuz ya yıllardır, yani üç yıldan bu yana; 10 oradan geliyor, 3 Yargıtaydan geliyor, 2 Danıştaydan geliyor, 15; 1 Adalet Akademisinden geliyor, 16; 4 tanesini Cumhurbaşkanı seçiyor, sanıyorum YÖK’ün önerdiklerinden, 20; Müsteşar ve Bakan. Şimdi, 20 kişi seçilerek geliyor. Şunu sormuştum Komisyonda, demiştim ki: “Sayın Bakan, kaç kişi var bu HSYK’nın içinde? Teftiş Kurulu Başkanı var, yardımcısı var, Teftiş Kurulu müfettişleri, üyeleri var, Genel Sekreter var, yardımcılar var, tetkik hâkimleri var, idari personel var. Kaç kişi var?” Sanıyorum, “400 civarı” diye bir rakamı ben okumuştum. “Doğru mu?” diye sordum, yanıt da vermedi kendisi, belki burada verir.

Değerli arkadaşlar, “Yasa yürürlüğe girdiği anda -yasayla, yasayla- kanunla HSYK’daki herkesin görevi sona erer.” diyorsunuz. “Herkesin görevi sona erer, sadece ve sadece o 20 kişi kalır.” diyorsunuz, Müsteşar ve Bakan, 22. Şimdi, böyle bir uygulama dünyanın neresinde görülmüş değerli arkadaşlar? Anayasa’nın 36’ncı maddesi var, diyor ki: “Herkes, meşru vasıtalarla, kanunlar önünde, mahkemelerde haklarını kanunlarla arar.” Yani “Dava açar.” diyor, “Hakkını arar.” diyor haksızlığa uğramışsa.

Şimdi, siz, yasayla işlerine son verdiğiniz o insanların zaten önünü kapatıyorsunuz. Nasıl dava açacak? Nereye dava açacak? Anayasa Mahkemesine gidebilir mi o kanunun iptaliyle ilgili olarak? Nereye dava açacak o insanlar? 400 kişiyi bitiriyorsunuz. Ne oluyor? Sayın Bakan geliyor sonra, kanun yürürlüğe girdiği gün -Sayın Cumhurbaşkanı onaylarsa- sabahleyin -hazırdır kararnameler- geliyor diyor ki: “Herkesi ben atıyorum.” Kanun bunu gerektiriyor. Herkesi. Teftiş kurulu başkanı, yardımcıları, müfettişleri, genel sekreter, yardımcıları, idari personel, tetkik hâkimleri. Diyor ki “Herkesi ben atıyorum.”

Ya, arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Ufak tefek, Komisyonda, şu kulağı böyle tutuyorsunuz ya, Bakan atıyordu, 1. Daireyi verdiniz, böyle yaptılar, şimdi onları da arkadaşlar diyorlar ki “Anayasa’ya aykırılığı kaldırdık.”

Şimdi, arkadaşlar, 20 kişiyi bir kenara koymuşlar, 6 kişi üzerine bir kanun teklifi hazırlamışlar. Bakmışlar, “Ya, bu 20 kişi içerisinde biz ne yapabiliriz?” “6 kişi üzerinden ancak bir şeyler yapabiliriz.” Diğer kişiler bizden uzak, yani bizi dinlemezler.

Şimdi, rakamlar üzerine, 6 kişi üzerine kanunu inşa etmişsiniz, bu da dünyanın hiçbir yerinde olmaz, hiçbir modern hukuk devleti bunu kabul edemez, Türkiye de bunu kabul edemez. Yani 1. Daire 7; 2, 7; 3, 7. Şimdi ne oldu? 5, 5, 11. Ne yapacak Sayın Bakan? O 6’nın 3’ünü 1. Daireye atıyor. O yetkileri de kendisi almış, genel kurulu yapamıyor. Kanunda seçilen kişilerin hangi dairelere gideceği belli arkadaşlar, nereye gideceği belli. 1. Daireye gidecek, 2’ye gidecek, ama şimdi gidemiyor, Bakan atıyor. O 5 kişinin 3 kişisini Bakan bir daireye atıyor, 2. Daireye 3 kişi atıyor.

Şimdi, kabak gibi paralel devletin 11 tane HSYK üyesi, cemaatçi üyesini, 11 kişiyi 3. Daireye atıyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Diyorsunuz ki “Bu 11 kişi cemaatin adamıdır, paralel devletin temsilcisidir.” Mecbur oraya atacaksınız, başka yere ataması mümkün değil. Oraya atayacak ki onlar orada duracak. 3. Dairenin tüm yetkilerini 2’ye alıyorsunuz…

ben şunu söyledim: “Bak, şu anda Türkiye’de bir H3N2 virüsü var, grip virüsü. Dua edin de o 6 kişiden 1 tanesi veya 2 tanesi bu virüse yakalanmasın, evde yatıp hastalanmasın çünkü onlara ihtiyacınız var.” Yani, öyle bir şey ki 6 kişiye tüm Türkiye’nin yargısını endeksliyorsunuz. Arkadaşlar, bunun Anayasa’ya aykırı olmadığını iddia etmek mümkün değil.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Biz değiştirmeden sadece 5 kişiye tabi idi.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Hayır, arkadaşlar, böyle.

Sürem yetmedi. Tabii ki önergeler var, önergeler üzerinde de söz alacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bu uyarılarımızı, gerçekleri sizlere anlatmaya devam edeceğiz.

Ben şuna inanıyorum, komisyonda da gördüm, inanıyorum, bu tasarı veya bu teklif, neyse, bu şey Meclisten geçmemeli arkadaşalar. Sizin içinizde de çok sayıda arkadaşımızın ben bu sorumluluğu almayacağını, Türkiye adına bu önemli görevi yapacağını düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bununla ilgili bir süreç başlattı biliyorsunuz; muhalefet liderleriyle görüştü, sanıyorum Yargıtay Başkanı’yla görüştü. Birtakım mesajlar veriyor. Şunu yapmayın. Bu yasa buradan geçip Cumhurbaşkanına gidecek, oradan geriyor dönecek. Türkiye’nin -değerli arkadaşlar- günlerce yaşayacağı bu sıkıntıya neden olmayın diyorum.

Ben hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

17 Aralıkta çok büyük bir deprem oldu; hırsızlık, yolsuzluk depremi oldu ve bu depremden sonra Hükûmetteki hukukla ilgili bütün algı bir anda, akşamdan sabaha değişti. O güne kadar hukukla ilgili skandallar önüne geldiği zaman kulağının üzerine yatan, hatta “Üstünlerin hukukunu değiştirdik, hukukun üstünlüğünü getirdik.” diyen Hükûmet bir anda yargıya karşı savaş açtı. Bütün ahlaki, yasal değerleri de bir tarafa bırakarak, bazı şahısları yargıdan nasıl kurtarabilirim, yargıyı Hükûmet adına nasıl zapturapt altına alabilirim gibi bir kaygıyla bir kanun teklifini Meclisin önüne getirdi. Tabii, bu gelir gelmez de kamuoyunda ciddi tartışmalar, özellikle hukukçular arasında çok ciddi tartışmalar ve rahatsızlıklar yaşandı. Bu tartışmalar, eminim, her gittiğiniz yerde, bir şekilde, sizlere de iletiliyordur ama bize vatandaş bütün açık yürekliliğiyle anlatıyor. Çünkü sizden çekinenler olur, korkanlar olur ama muhalefete sizin seçmenleriniz bile gelip şikâyet ediyorlar Hükûmetin yolsuzluklar karşısında geldiği son noktayı. Aynen şu soruyu sormamızı istiyorlar, bakın -bize de mesajlar geliyor- diyor ki: Kuran “Kul hakkıyla önüme gelmeyin.” diyor, İncil “Komşunun malını çalmayın.” diyor, Zebur “Rab hırsızları affetmez.” diyor, Tevrat “Hırsızlık yapma.” diyor, Budizm, Budistler “Kimsenin hakkını yeme.” diyor, affedersiniz, öküze tapan adam bile “Çalma.” diyor.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – “İftira atma.” da diyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Çalmanın, hırsızlığın, yolsuzluğun meşru olduğunu size kim söylüyor arkadaşlar, kim söylüyor size? Vatandaş şunu sormamızı istiyor: “Tüm dinler ‘Çalma.’ derken çalanlara çırpanlara, çalınmasına göz yumanlara o zaman, lütfen, bizim adımıza sorun, hangi dinin mensupları bunlar?” diyorlar.

Bakara Suresi’nde 48 ila 50’nci ayetler, o 3 ayet, değerli arkadaşlar, aynen şunu söylüyor, Yüce Allah buyuruyor ayeti kerimesinde, diyor ki: “Hatırlayın o zamanı ki sizi Firavun’un alinden, soyundan ve taraftarlarından kurtardık.” Bu “soyundan ve taraftarlarından” yorumunu büyük tefsir hocası Elmalılı Hoca yapıyor. Evet, “soyundan ve taraftarlarından...” Sorumluluğun, Firavun’dan çok daha fazla, onun Firavunlaşmasına yol açan taraftarlarında olduğunu söylüyor.

Partiyi sevmek başka bir şey, saygı duyarız, burada herkes partisini seviyor. Kendi liderine sevgi, saygı duymak başka bir şey, herkes seviyor. Ancak, değerli arkadaşlar, asıl, liderini sevmek, partisini sevmek, o yanlış yaptığında “Yanlış yapıyorsun.” demekten geçiyor. Susuyorsunuz kıymetli arkadaşlar. Hatta Adalet Komisyonunda biz bu eleştirileri yaparken, “Niye Sayın Başbakanın oğlu yargının önüne gitmiyor, ifade vermiyor?” derken bir AKP milletvekili muhtemelen heyecanlandı, kendisini kaybetti, aynen şu tabiri kullandı: “Sana ne! İster gider ister gitmez!”

Değerli arkadaşlar, Anayasa’nın 10’uncu maddesi kanun önünde herkesin eşit olduğunu söylüyor; ister sıfatı Başbakan olur ister onun ismi Bilal olur, Hasan olur, vesaire olur, herkes eşittir diyor.

Bakın, İnternet’te en fazla tıklanan şarkı, türkü, bir Rumeli türküsü; hicaz makamında, usulü aksak. Bu Rumeli türküsünü paylaşmak istiyorum sizinle: “Pencere açıldı Bilal oğlan, piştov patladı.” diyor. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Piştov değil, tapeler patladı tapeler.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bakın arkadaşlar, hırsızlığı sizinkiler yapınca birden hırsızlık tanımını bile değiştirmeye kalkıyorsunuz. Efendim, bu beytülmali çalmamış, işte efendim, şahıs malını çalmış da dolayısıyla bu hırsızlık sayılmazmış da gibi birçok tevil… “Zırva tevil götürmez.” demişler.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ne hırsızlığı? Hırsızlık yok ki sayılsın! İnsanlara kara çalıyorsun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Mehmet Metiner, sen de mi kutucu oldun be?

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanunu’ndan, madem, hırsızlık suçunu çıkarın yani bir hırsız başka birinin evine girdiği zaman bunun suç olmayacağını söyleyin madem, siz de rahatlayın, onlar da rahatlasın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, cezaevinde hırsızlar boşa yatıyor. Adi hırsızlar cezaevinde boş yatıyor. O adi hırsızların günahı ne? Baklava çaldı çocuk, altı sene yattı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, vatandaş size bu soruyu sorarken aslında hakikaten dayanakları var, hakikaten sıkıntıları var çünkü ortada yaşananlar var, bugüne kadar yaşananlar var, bundan sonra gelişmeler var. Erdoğan’ın her dediğinde, kıymetli arkadaşlar, bir kutsallık aradınız, her dediğinde. Bir fani olduğunu âdeta unutup bir ilahi varlıkmış gibi davrandınız. Önce evliyalaştırdınız, sonra -haşa- peygamberleştirdiniz, peygamberleştirdiniz, sünnetini aradınız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bizim başbuğlarımız yok, başka yerde arayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz sadece Peygamber Efendimiz’in sünnetine uyarız, elhamdülillah Müslümanız, “Tayyiban” değiliz.

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet, bir bakan yardımcısı, sünnetinden bahsetti. Tabii, en son gelinecek nokta da Düzce Milletvekiliniz Fevai Arslan’ın ağzından dökülüverdi. “O, Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider.” dedi.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İftira, iftira. Hiç yakışmıyor…

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bakın, bu vasıfların içerisinde Yaradan’ın yaratıcılığı var. Bu şirktir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bir Müslüman’a yalan söylemek yakışmıyor.

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bu günahtır, şirktir, İslam’ın dışına iter bu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Müslüman’a hırsızlık yapmak yakışıyor mu? Haram yemek yakışıyor mu Müslüman’a?

OKTAY VURAL (İzmir) – Biatçı bunlar biatçı ya!

 

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Peki, arkadaşlar, bu tanımlama karşısında Sayın Erdoğan ne yaptı? Sustu. AKP ne yaptı? Sustu çünkü arkadaşlar, o zaman hem Sayın Erdoğan’ın hem de AKP’nin çok daha önemli işleri vardı. Bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarıyla şakalaşırken “Senin ayakkabı numaran kaç?” demiş, efendim, “Vay, siz partimize hakaret ediyorsunuz.” diye paldır küldür ihraç talebiyle disipline sevk ettiler. Bak, ben buradan ihbar ediyorum. Sadece parti ilkelerinizi, efendim, çiğnemiyor, yüce Yaradan’ın ortaya koymuş olduğu dini çiğniyor. Hadi bakalım, eğer hakikaten samimiyseniz, değerli arkadaşlar, hadi, bunu da disiplin kuruluna sevk edin, hadi bakalım. Susuyorsunuz, susuyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bak, susmuyoruz…

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Çünkü arkadaşlar, soyanlara “Yedirtmem.” diyorsunuz, “Soydun.” diyenlere “Dedirtmem.” diyorsunuz. Bu nasıl ayak AKP; bu ne ayaktır?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yalan ne ayak, iftira ne ayak?

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet, ne yaptınız? Bu iş ortaya çıkınca hemen birden, efendim, kişi masumiyetini getirdiniz. Sanki bu kişi masumiyeti bundan önce yoktu, 17 Aralıkta keşfedildi.

Değerli arkadaşlar, umarım ki seçilmiş arkadaşlar, efendim, mahkemelerde aklanır gelirler. Biz bundan memnuniyet duyacak değiliz.

Bakın, bizim kavgamız şu: Köylü Mehmet Ağa’nın nasıl suç işlediğinde mahkeme gitme gibi bir zorunluluğu varsa, Başbakanın da, bakanların da, oğullarının da, bacanaklarının da gitme zorunluluğu var. Demokrasinin temeli hukuk devleti; eğer bunu ortadan kaldırırsanız, o lidere, o ülkenin liderine de demokratik bir lider denilemez.

Evet, dosyaları alıyorsunuz, savcıları oradan oraya atıyorsunuz ve kıymetli arkadaşlar, tehdit ediyorsunuz tehdit. Savcıları tehdit ediyorsunuz ve en son yedi tane tır yakalandı, Başbakan diyor ki: “Ey savcı, benden izin almadan nasıl müdahale edersin?” Arkadaşlar, konuşan Başbakan değil de başsavcı âdeta, başsavcı. Hukukun tepesine oturmuş, değerli arkadaşlar, bu zihniyet sakat bir zihniyettir. Bu zihniyet, demokrasiye, hukuk devletine hizmet etmeyen, aksine bütün kazanımları geriye götüren bir zihniyettir. Bu telaş niye? Bu korku niye?

İHSAN ŞENER (Ordu) – İftira etmek suç değil mi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, iftira da olabilir, iftira da olabilir ama bunun yolu mahkemeye gitmekle ancak çözülebilir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Mahkemeyi bekler  misiniz, mahkemeyi? Mahkemeyi bekle de ondan sonra konuş.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Sizin yapmış olduğunuz, mahkemeyi kapatıyorsunuz, mahkemenin üstüne bir karabasan gibi çöküyorsunuz; bizim kavgamız bu. Kirden uzak durmak lazım. Kirden uzak durun değerli AKP milletvekilleri. Biz sizin çoğunluğunuzun bu işin içerisinde olmadığınızı biliyoruz ama 20-25 kişi için -bilemiyorum sayısını- niye bu vebalin altına giriyorsunuz? Yarın, çoluk çocuğunuza okulda ne mizahlar yapılacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Eşiniz gittiği yerlerde hangi muhabbetlere muhatap olacak; yazık günah değil mi size?

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Mahkemeyi bekle ondan sonra konuş.

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Başkanım, bir söz almak istiyorum, herhâlde…

BAŞKAN –  Efendim?

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Konumla alakalı bir mevzu geçti söz almak istiyorum. 69’a göre sataşmadan dolayı söz almak istiyorum.

BAŞKAN –  Ne sözü alacaksınız Sayın Milletvekili?

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Geçen hafta basında çıkan haberlerimden dolayı arkadaşım bir söz attı, ona karşılık cevaplamak istiyorum. durumumu da izah etmek istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, anladım da burada sözlerini cevaplama gibi bir hakkınız yok. Sayın milletvekilim, eğer…

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Bu konuda sataşma var cevap verdiğim hâlde.

BAŞKAN - Ne diye sataştı ya?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Burası muz cumhuriyeti mi, ananas cumhuriyeti mi?

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Geçen hafta basında çıkan, Sayın Başbakanımızla alakalı…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, ben sataştım, söz verin lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sataştı, sataştı.

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – …bir cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Korkmaz…

Anladım da cevap verme hakkınız yok ki, sataşma mı söz konusu Sayın Milletvekili?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ananas cumhuriyeti mi kardeşim burası?

OKTAY VURAL (İzmir) – Türk milletinden, Müslümanlardan, bütün milletten özür dileyeceksin.

BAŞKAN – Evet, Sayın Milletvekili, lütfen oturun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Ben sataştım.” diyorum Sayın Başkanım, çıksın konuşsun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede yaptıysa orada konuşsun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sataştım yahu.

FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Cevap vereceğim müsaade ederlerse.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yuh olsun size ya! Size sataşsa da çık, cevap ver kardeşim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, “Ben sataştım.” diyorum efendim, bırakın savunsun kendisini!

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bu haksızlığı kabul etmeyiz.

BAŞKAN – Lütfen efendim…

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçmeden önce, teklifin tümü üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 523 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Ali Rıza Öztürk                           Tufan Köse                                     İzzet Çetin

     Mersin                                     Çorum                                             Ankara

Bedii Süheyl Batum                                                  Mehmet S. Kesimoğlu

      Eskişehir                                                                    Kırklareli

Veli Ağbaba                              Hasan Ören                 Tolga Çandar

      Malatya                                  Manisa                        Muğla

Mahmut Tanal                                                          Ali İhsan Köktürk

     İstanbul                                                                   Zonguldak

Turhan Tayan                      Haluk Ahmet Gümüş             Süleyman Çelebi

    Bursa                                         Balıkesir                     İstanbul

Gerekçe:

7.1.2014 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulan 2/1929 Esas Numaralı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi toplumsal ihtiyaçlardan değil, 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarının bir sonucu olarak Parlamento gündemine gelmiştir. Anılan Teklif, yargı erkini yürütmenin tahakkümüne sokmayı amaçlamaktadır. Teklif açıkça Anayasaya aykırılık içermektedir.

Teklif ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargı yetkisinin kullanımına ilişkin hususlar hariç olmak üzere hâkimlerin idari görevleri ile delilleri değerlendirme ve suçu niteleme yetkisi hariç olmak üzere savcıların adli görevlerine ilişkin konularda genelge düzenleme yetkisi ortadan kaldırılmaktadır.

 

Adalet Bakanlığı'nın hâkim ve savcılar üzerindeki yetkileri Anayasa'nın 140 ve 144. maddelerinde sınırlı bir şekilde düzenlenmiştir. Savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı'na bağlılık esas iken, Anayasa'nın 140. maddesinin altıncı fıkrasında belirtilen hâkimlerin idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı'na bağlılığının da aynı maddenin ikinci fıkrasıyla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Fıkrada, hâkimlerin, adli ve idari görev ayrımı yapılmaksızın, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla idari görevler yönünden de olsa hâkimlerin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapması anayasal bir zorunluluktur. Bu noktada Kurul'un Anayasanın 159. maddesinde yargının bağımsızlığının kurumsal güvencesi olarak oluşturulduğu göz önüne alındığında, yargısal bağımsızlığı koruma adına hâkimlerle ilgili idari görevlere ilişkin genelge çıkarabilmesi gerekir.

Ayrıca, Anayasanın 140. maddesinin 6. fıkrasında savcıların idari yönden Bakanlığa bağlı oldukları ifade edildikten sonra 144. maddesinde savcıların sadece idari görevleri yönünden Bakanlık denetimine tabi olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla her iki madde de Bakanlık, savcıların sadece idari görevleri ile ilgili olarak yetkili kılınmıştır. Bu sebeple delilleri değerlendirme ve suçu niteleme yetkisi hariç olmak üzere savcıların adli görevlerine ilişkin konularda Bakanlığın genelge çıkarması Anayasaya açıkça aykırıdır. Kuvvetler ayrılığı ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkeleri uyarınca bu konuda genelge çıkarma yetkisinin Kurul'a ait olduğu açıktır. Bu nedenle düzenleme Anayasanın 2., 138., 140., 144 ve 159. maddelerine açıkça aykırıdır.

Teklifle, Teftiş Kurulu Başkanını, Teftiş Kurulu başkan yardımcılarını ve genel sekreter yardımcılarını atamak, yönetmelik çıkarmak ve genelge düzenlemek, dairelerden birine gelen ve olağan çalışmalar ile karşılanamayacak oranda artan işlerden bir kısmını diğer bir daireye vermek ve Kurul üyeleri hakkındaki suç soruşturması ile disiplin soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürütmek ve bu konuda gerekli kararları vermek" konuları Kurul Başkanının yani Adalet Bakanının görev ve yetkileri kapsamına  alınmaktadır.

Teklifle, Kurul Başkanının görevlerinde yapılan değişikliklerin zorunlu sonucu olarak Genel Kurulun görevlerinde de yeniden düzenleme yapılmaktadır. Ayrıca daire kararlarına yapılan itirazların itiraz merciinde değişiklik yapıldığından bu görev de Genel Kuruldan alınmaktadır.

Anılan düzenlemeler ile yargı bağımsızlığı açısından hâkim ve savcıların mesleki kariyerleri hakkında önemli etkisi olan müfettişler ve Teftiş Kurulu ile Kurulun işleyişinde önemli bir konuma sahip olan genel sekreter yardımcıları doğrudan yürütmenin kuruldaki temsilcisi olan Adalet Bakanına, dolayısıyla siyasal iktidara bağlanmaktadır. Söz konusu düzenleme kuvvetler ayrılığı, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerine açıkça aykırıdır. Dolayısıyla düzenleme Anayasanın 2., 138. ve 140 maddelerine aykırıdır. Genel Kurul'a ait olan yetki yürütme organına devredilmektedir.

Bu gerekçelerle ve kelime sınırlaması nedeniyle önergede yer verilemeyip Muhalefet Şerhinde yazılı diğer gerekçelerle, Teklifin tümü üzerindeki görüşmelere devam edilmesi büyük önem taşımaktadır.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzük 72. madde çerçevesinde Kanun teklifinin tümünün görüşmelerine devam edilmesini arz ederiz.

                 Lütfü Türkkan                                    D. Ali Torlak                                      Oktay Vural

                      Kocaeli                                             İstanbul                                               İzmir

                   Celal Adan                                   Seyfettin Yılmaz

                     İstanbul                                             Adana

Gerekçe:

Kuvvetler ayrılığına aykırı, yargıyı yürütmenin otoritesine teslim eden bu teklifin görüşmelerinin devam etmesi teklifin sakıncalarının daha net bir şekilde anlatılmasını mümkün kılacaktır.

BAŞKAN – Evet, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim önergem var, benim önergem var.

BAŞKAN - Sayın Genç, o ayrı önerge, sırası gelecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye başını sallıyorsun sen? Niye başını salıyorsun? O kürsüyü temsil etme niteliğin yok, bilgin yok…

İHSAN ŞENER (Ordu) - Sen mi karar vereceksin buna? Hayret bir şey ya!

BAŞKAN - Sayın Genç, sizin önergeyi -en az sizin kadar burada herkesin bilgisi var efendim- soru-cevap işleminden sonra işleme koyacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru-cevaptan sonra değil, şimdi koyman lazım.

 

 

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Kabul edenler…

Yoklama talebiniz var, yerine getireceğim.

Sayın İnce, Sayın Özkan, Sayın Çıray, Sayın Aygün, Sayın Dibek, Sayın Öner, Sayın Tezcan, Sayın Tanal, Sayın Acar, Sayın Güler, Sayın Ören, Sayın Haberal, Sayın Gümüş, Sayın Köktürk, Sayın Kuşoğlu, Sayın Öztrak, Sayın Erdemir, Sayın Nazlıaka, Sayın Demir, Sayın Toprak.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S.Sayısı: 523) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır ancak sayın milletvekilleri, yoklama nedeniyle sisteme giren isimler silindiği için Sayın Halaman, Sayın Tanal, Sayın Dibek, Sayın Yılmaz, Sayın Türkkan, Sayın Öz, Sayın Şimşek, Sayın Demir, Sayın Özcan, Sayın Öztürk, Sayın Yüksel, Sayın Köktürk ve Sayın Kaplan, sisteme girmelerini rica ediyorum, bu sıraya göre işlem yapılacaktır.

Sayın Halaman, girmediniz...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Burada da mı dümen var Sayın Başkan?

BAŞKAN – Girer efendim girer. Bozdunuz.

Sayın Halaman, buyurun.

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sorum Sayın Bakanımıza, şöyle söylüyorum: Yani son üç senedir “açılım” adına çadır mahkemelerini kurdurarak mevcut savcılara, hâkimlere görev verip başına da hatta bir bakan koyup ne kadar pusu kurarak polisi, askeri öldüren, bebek katillerini, PKK’lıları serbest bıraktınız.

İki: “Asker sivil darbe yapacak.” diyerek hâkimleri, savcıları görevlendirip askerleri cezaevine tıktınız. Son günlerde, tutuklu milletvekili adına, KCK’dan dolayı, pazar günü, İnternet üzerinden mail yoluyla tutuklu milletvekillerini bırakıp Engin Alan Paşa’yı bırakmadınız.

Şimdi, neyi gerek gördünüz de yeni bir kanuna ihtiyaç duydunuz? Bu hâkim ve savcıların ne problemi vardı da bu problemlerden dolayı yeni bir kanun çıkartmayı arzu ettiniz? Ben bunu sordum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çok samimi söylüyorum. Yani bu soruşturmaların önüne set, engel olmak için, anladığımız kadarıyla bu yasa geliyor. Yani gerçekten çok samimi… Ne kadar paraya ihtiyaç varsa, benim fazla 1 tane dairem var, o dairemi vermek istiyorum size, Hükûmete. Ne olur, bu yargıyı siyasete bağlamayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayda! Bu ağır oldu ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) - İkinci soru: Ceza Muhakeme Kanunu’nun 160’ıncı maddesi… Bir arabada eğer suç unsuru bir delil varsa cumhuriyet savcısının 160 ve 161’inci maddeye göre bunu araştırma yükümlülüğü var. Bana, Allah rızası için -hangi yasada- efendim, “Suç delilini bu savcı engelleyemez.” diye bir madde gösterin, ben sizden özür dileyeceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bugün, Hürriyet gazetesinde Nuray Babacan’ın köşesinde bir yazı vardı bu 4 bakanla ilgili olarak, size gelen fezlekeler, Meclise gönderilmek üzere Başbakanlık üzerinden size gelen fezlekelerle ilgili olarak sizlerin oturup bir karar aldığınız, bu bakanlarla ilgili fezlekeleri yerel seçimlerin sonuna kadar yani 30 Marta kadar göndermeyeceğinize dair bir yazı var. Şimdi, bu iddia doğru mudur, siz bu konuyu böyle değerlendirdiniz mi? Sizin Adalet Bakanlığı olarak bu fezlekeler üzerinde herhangi bir değerlendirme yapma yetkiniz, hakkınız var mıdır? Yoksa, bu fezlekeleri hangi nedenle bekletebilirsiniz? Tüm Türkiye’nin oradaki iddiaları görmesinden neden endişe ediyorsunuz? Yani, yerel seçim sürecinde muhalefet o iddiaları kullanır, biz de bu seçimlerde çok ciddi sıkıntıya gireriz diye bir kaygınız mı var? Bu konuda kamuoyunu ve bizleri aydınlatırsanız mutlu olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şimdi bu 17 ve 25 Aralıkta yapılan büyük yolsuzluk operasyonunda gerçekten baktığımızda dolarlar ortalıklarda dolaşıyor. Bu işin içerisinde bakanlar var, bakan çocukları var, bacanaklar var, enişteler var. Şimdi, bugün elimize geçti telefon tapelerinde Başbakan var, Başbakanın kızı var, bürokratlar var, kaymakam var. Konuşmalara bakıyoruz “Selamünaleyküm”, “inşallah”, “maşallah” ama ortada devletin malının yok edildiğine ve yetimin hakkının yendiğine dair güçlü iddialar var. Şimdi, bunlar ortalıkta dururken bunları yakalayan polislere, bunları ortaya çıkaran savcılara “Haşhaşi”, “çete”, “inlerine gireceğiz” gibi ifadeleri hizmet hareketiyle ilgili mi kullanıyorsunuz? Bunu ahlaki buluyor musunuz? On iki yıldır yol yürüdüğünüz bu insanlara “çete” diyerek, bu çetenin içerisinde “İstedikleri her şeyi verdik.” diyen Başbakan da var mıdır, Başbakan yardımcıları var mıdır, bakanlar var mıdır? Yani, on iki yıl boyunca bunlarla beraber hareket edeceksiniz ve bundan sonra, hırsızlıklarınızı ortaya çıktı diye…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, çok direkt bir soru soracağım. Siz hırsız mısınız? Bildiğim kadarıyla değilsiniz, bildiğim bir hırsızlığınız yok. Peki, niye hırsızları koruyan böyle bir HSYK değişikliği konusunda ısrarlısınız? Böyle bir emri nereden aldınız? Bunu sormak istiyorum.

İkincisi, şu anda cezaevinde bulunan Sayın Engin Alan’ın hâlâ içeride durması vicdanınızı rahatsız etmiyor mu? Bir milletvekilinin cezaevinde bulunuyor olması Adalet Bakanı olarak sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

Bir sorum da Sayın İyimaya’ya: Son çıkan tapelerde ismi geçen Sayın Osman İyimaya’nın sizinle bir akrabalık bağı var mıdır yok mudur onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, 17 Aralık operasyonu sonrası bu kanunu, bu teklifi acilen gündeme getirmenizin sebepleri nelerdir?

Türkiye’de HSYK yapısının yeniden düzenlenmesi 17 Aralıktaki bu operasyonla ne kadar ilişkilidir?

Rüşvet, yolsuzluk ve kara para aklama operasyonuna… Daha önce HSYK’nın yapısını “Hukukun üstünlüğünü getireceğiz.” diye değiştirmeniz, referanduma gitmeniz, millete söz vermeniz, şimdi karşılığında da tekrardan bu yasayı bu operasyonlardan sonra gündeme getirmeniz doğru mudur?

Şunu da öğrenmek istiyorum: 17 Aralıktan sonra, daha önce kurduğunuz bu HSYK referandumdan sonraki süreçte tarafınızdan siyasallaştırılmış mıydı? Bunu da net bir şekilde ifade ederseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şimşek…

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Başbakan yurt dışına çıkarken, son yurt dışı çıkışında, Adana’daki tırda arama yapmak isteyen savcıyı kastederek “O savcı benden izin alacak.” dedi.

Şimdi, hakikaten hukuk devletinde savcı bir soruşturma yaparken böyle Başbakandan ya da yürütmeden izin almak mecburiyetinde mi? Eğer bu bir şeyse, Türkiye hukuk devletinde nereye gidiyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Bodrum’da polis sendikası kurarak örgütlenen polislere Facebook’ta yaptıkları paylaşımlar sebebiyle soruşturma açıldı. 8 bin polise soruşturma açıldığı iddia ediliyor. Bu insanlara soruşturma için gönderilen müfettişlerce “CHP’li misiniz? Alevi misiniz? Solcu musunuz?” gibi sorular yöneltiliyormuş. Acaba, yeni bu Bakanlığa gelişinizle birlikte bu soruları sizin yönlendirdiğiniz doğru mudur, bilginiz var mı?

İkinci bir soru: Bugün Çanakkale’de özellikle on üç yaşındaki bir çocuk Gezi direnişi eylemlerinde spreyle “Hükûmet istifa et.” yazdı diye duruşmaya alındı, takibe alındı. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özcan…

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bugün Sayın Genel Başkanımız bir tutanak açıkladı, grup toplantısında. Orada Sayın Müsteşarınız -zatıalinizin Müsteşarı- İzmir Başsavcısını arayıp, son yapılan, İzmir’de yapılan operasyonu engellemek için açıkça talimat veriyor ve bu husus namuslu bir başsavcı tarafından tutanak altına alınıyor ve bu başsavcı derhâl akşam görevden alınıyor. Siz, o Müsteşarınıza bu konuda bir yetki verdiniz mi, arama talimatını siz verdiniz mi, müsteşarın böyle bir yetkisi var mı bir başsavcıyı arayıp operasyonu “durdur, engelle” şeklinde söyleme yetkisi var mı, talimat verme yetkisi var mı? Demokratik bir ülkede, başka bir ülkede olsaydı, bir adalet bakanı, müsteşarının yaptığı bu eylem karşısında ya müsteşarı görevden alırdı ya kendi istifa ederdi. Siz bu iki yoldan hangisini tercih etmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Bundan iki üç yıl öncesi, hatta altı ay öncesine kadar Fethullah Gülen cemaati için “hizmet adamı” veya da “hizmet grubu”  deniliyor idi. Şimdi Fethullah Gülen cemaati çete midir? Sayın Başbakanın söylediği ya da AKP yandaşlarının söylediği paralel yapı kimdir, yargının içerisindeki paralel yapı kimdir?

İkincisi: 4 bakan hakkında yolsuzluk iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Bu bakanlar hakkındaki fezlekeler niye Meclise gönderilmiyor.

Üçüncü soru: Sayın Müsteşarınızın arayıp İzmir Cumhuriyet Başsavcısına “O soruşturmaları durdurun.” talimatıyla ilgili hangi işlemi yapmayı düşünüyorsunuz? Müsteşarın böyle bir görevi var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yüksel… Yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakana cevap hakkı verin de…

BAŞKAN – Sayın Köktürk…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, HSYK’daki her üç dairenin de üye sayısı 7, 7, 7 olarak belirlenmişken bu teklif görünümlü tasarıyla dairelerin üye sayısının 5, 5, 11 olarak değiştirilmesinin mantığı nedir?

Dairelerin üye sayısının 5, 5, 11 olarak belirlenmesinde hâkim olduğunuza inandığınız 6 üyeyle 22 üyeli HSYK’nın en önemli fonksiyonlarına hâkim olma hesaplarının payı var mıdır?

Dairelerin kararlarına karşı itirazları neticelendirme yetkisinin Genel Kuruldan alınarak sonraki daireye verilmesi aynı matematiksel hesapların sonucu mudur?

Yargının geleceğini ilgilendiren böylesine önemli bir tasarıyı evrensel hukuk ilkelerine göre değil de konjonktürel, matematiksel hesaplar ve yolsuzlukları örtme amacı üzerine oturtmanıza vicdanınızın verdiği tepki nedir? Vicdanınız rahat mıdır Sayın Bakan böyle bir tasarıyı hazırlamaktan?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan buyurun.

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, benim de bir sorum vardı.

BAŞKAN – Süre Sayın Kaplan, süreye bakarsanız 12 dakika soru sorma süresi geçti.

FARUK BAL (Konya) – 12 dakika da cevap hakkı verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Süre kalırsa veririz.

Buyurun.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pek çok soru var, bunların bu süre içerisinde hepsini cevaplama imkânım olmayabilir; cevaplayamadıklarımızı yazılı cevaplandırırız, onu baştan söyleyeyim.

Sorularla ilgili, özellikle bu Adana’daki tırla alakalı değişik sorular geldi. Onunla ilgili biliyorsunuz MİT Kanunu, kanunun ismini söylemeyeyim, orada MİT mensuplarının veya belirli bir görevi ifa etmek üzere kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı ya da 5271 sayılı Kanun’un 250’nci maddesinin 1’inci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçları işledikleri iddiasıyla haklarında soruşturma yapılması Başbakanın iznine bağlıdır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soruşturma yapmıyor, suç delillerini arıyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, bu bir…

OKTAY VURAL (İzmir) – Görevin niteliğinden kaynaklanmıyor ki.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, bu olayla alakalı, bir ihbar üzerine gidildiğinde, olay yerinde, bu tırların Millî İstihbarat Teşkilatıyla irtibatlı olduğu ifade ediliyor. Bu uygulayıcılarla… Ben sordum, onlar nasıl olur diye. Onların dediği şey…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Silah sevkiyatı var mı MİT’in içinde?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tırın içindeki insan olsaydı insan ticareti mi olacaktı?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …böyle bir durumda tutanak tutup işlemin devamı için izin talep etmeleri gerektiği yönündedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Görevin niteliğiyle bağdaşmıyormuş o zaman.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İzin yok orada.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani kanun bu noktada açıktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Görevle ilgili değil onlar.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, bunlar MİT’in görevleri. Kanunda açık açık yazılıdır…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi görevi vermiş Başbakan?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …ve o görevler kapsamında olan yasaya uygun işlerdir ve yasaya uygun olan işlerle ilgili bir…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 4’üncü madde görevleri sayıyor Sayın Bakan. Bakın, MİT Yasası’nın 4’üncü maddesinde silah taşıma görevi yok MİT’in orada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Demek ki artık tetikçi şey yapmak, devlet istediğini yapar, hukuk dışı her türlü işlem yapar. Uyuşturucuyu da kaçırır, tır da götürür. Böyle bir şey olur mu ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında Adana İl Jandarma Alay Komutanlığının 19/1/2014 tarihli ve sayılı yazısı ekinde alınan ihbar tutanağında bahsedilen hususların Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/2 sırasında kayden devam eden soruşturma dosyasıyla irtibat olduğu görülmesi üzerine ihbara konu araç içerisinde patlayıcı madde ve mühimmat bulunduğu, bunların yasa dışı terör örgütüne gönderildiği, eylemin Türk Ceza Kanunu’nun 315’inci maddesinde düzenlenen konularla irtibatlı olduğuna ilişkin ihbarlar var. Bunun üzerine geliniyor ve orada da bunlarla alakalı konularla ilgili bu araçların Millî İstihbarat Teşkilatıyla ilgili olduğu ifade ediliyor, bütün yerlerle ilgili bahsi geçen tırlar ve malzemelerle ilgili olarak Adana Valiliği 19/1/2014 sayılı yazı sevkinde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Patlayıcıyla ne işi var, suikast mı düzenliyorsunuz ha? Kime suikast düzenliyorsunuz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - …Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı Adana Bölge Başkanlığının yine aynı tarihli yazısında, söz konusu malzemelerin teşkilata ait olduğu yurt içi bölge üniteleri arasında…

OKTAY VURAL (İzmir) – Faili meçhulleri meşrulaştırıyorsunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - …malzeme nakli yaptıklarının bildirilmesi üzerine detaylı arama yapılmayarak malzemelerin görüntülerinin alınıp niteliği için kısa inceleme yapılarak araçlar MİT Bölge Başkanlığı yetkilerine teslim edilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede malzeme?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, çok açık bir şekilde bu nettir. Burada yasaya savcılar da uyacak, idareciler de uyacak, herkes uyacak. Bir defa bunu açıkça ifade etmekte fayda görüyorum.

Öte yandan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Savcıları suç işlemeye teşvik ediyorsunuz. MİT Yasası’nın 4’üncü maddesinde görevi var Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bundan sonra bari kamyoncuları da takip etmeyin de, ceza basıyorsunuz adamlara.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, tabii, Hürriyet gazetesinde Nuray Babacan’ın yazdığı bir haberle ilgili bir arkadaşımız sordu, fezlekelerle alakalı.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ben sordum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben daha önce de ifade ettim, fezlekeler konusunda Adalet Bakanlığının bir takdir hakkı yoktur.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Niye bekletiyorsunuz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Müsaade buyurun.

Adalet Bakanlığının bu konuda yayınlanmış bir genelgesi de vardır. Bakanların görevleriyle ilgili herhangi bir isnat, iddia olduğu zaman bunun doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilmesi, kişisel suçlarıyla ilgili bir konu olduğu zaman da fezleke düzenlenip Adalet Bakanlığı üzerinden Meclise gönderilmesini öngören bir genelgesi var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakanların rüşvet yeme, yolsuzluk yapma görevi yok Sayın Bakan. Rüşvet ve yolsuzluk, bakanın görevleri arasında sayılmaz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi bu genelge çerçevesinde işlemler yapılıyor. Adalet Bakanlığının bu konuda yapabileceği şey -sadece bu üst yazıda yazan kısım var ya- bu eğer dokunulmazlıkla ilgiliyse o zaman buraya doğru göndermesi, yok eğer görevleriyle ilgiliyse iade edebilir veya Meclise gönderebilir. Bu noktada da geçmiş uygulamalara baktığınızda bazı dosyaların iade edildiğini, bazılarının da gönderildiğini görüyoruz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ne zaman gelecek?

OKTAY VURAL (İzmir) – İade mi edeceksiniz yani?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bizim bu dosyaları tutmamız mümkün değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutuyorsunuz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – İade mi edeceksiniz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Biz sadece havale edeceğiz. Yani o nedenle dosyaları bilinçli bir şekilde tutmamız söz konusu değildir. Dosyaların içine bakmamız, incelememiz, “ne var, ne yok” diye değerlendirme yapmamız da yasal olarak mümkün değildir. Bunun bir kez daha altını çizerek ifade etmek isterim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, gizli olan bir soruşturmanın belgesi Bakanlıkta ne arar?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir başka konu, Adalet Bakanı Müsteşarıyla alakalı bugün gündeme getirilen konuyla ilgili Adalet Bakanı Müsteşarımızla ben görüştüm: “Bu konuyla alakalı böyle bir görüşme oldu mu, aradınız mı? Muhtevası aradıysanız nedir?” Adalet Bakanı Müsteşarı İzmir Başsavcısını aramıştır, kendisiyle konuşmuştur ancak…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ha, maç sohbeti yapmışlar!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Müsaade buyurun, söyleyeceğim ne söylediğini de.

Adalet Bakanı Müsteşarı devam eden olayla ilgili bilgi almıştır. Arkasından da, hukukun uygulanmasını, hukukun uygulanmasına engel olunmamasını ve hukukun dışına çıkılmamasını da istemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, inandık yani… Allah aşkına, milletvekillerini aptal yerine koymayın yahu!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir şey daha söyleyeceğim: Savcılar ve hâkimler idari yönden Adalet Bakanlığına bağlıdır, Meclisten yüzlerce soru geliyor Bakanlığımıza. Bu sorularla ilgili cevaplar verilirken, başka konular yapılırken de bizim elimizde bilgi olması lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Her gün savcıyı mı arıyor “Hukuku uygulayın.” diye?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bir adalet bakanının, adalet bakanı müsteşarının veya bakanın cumhuriyet başsavcısıyla görüşmesi yadırganmamalıdır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya! İnsaf!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani ben onu açıkça ifade ediyorum. Ama soruşturmanın durdurulmasını, soruşturmanın kapatılmasını, soruşturulacak  konuların üzerinin örtülmesini istemişse, o zaman ben de sizinle beraber olurum, onun gereğini yaparım.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Soruşturmayı durdurun.” diyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer sizde yürek varsa o zaman o savcı hakkında soruşturma açın “Yalan söylüyor.” diye. Kimi kandırıyorsunuz siz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ama soruşturmanın kapatılmasını, soruşturmanın durdurulmasını, üzerinin örtülmesini isteyen bir şey kesinlikle yoktur. Ben bunu açıkça ifade etmek isterim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun yahu! Kimi kandırıyorsunuz siz? Telefon açıp da maç anlatmış! Yemek tarifi almıştır Allah bilir!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Bu kadar olur! Ayıp yahu! Ayıp!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Soruşturmayı durdurun.” diyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, teklifte dairelerin “5, 5, 7” olarak düzenlenmesine ilişkin teklifin gerekçesinde de var, izah da yapıldı. Onu teklif sahipleri getirdi. İş bölümü ve iş yoğunluğu nedeniyle böyle bir değerlendirme yapıldığını ifade etti arkadaşlarımız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayakkabı kutuları bitmemiş daha, geliyor o zaman, yolda.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Türkan bir soru sordu, tabii ben işin doğrusu böyle bir üslupla bir soru sormayı doğru görmem, size de yakıştırmam. Ben şimdi sizinle ilgili aynı üslupla bir soru sorsam ondan da rahatsız olurum ama gerçekten “Siz hırsız mısınız?” derken ben rahatsız oldum. Ama ben şimdi size kalksam “Siz edepsiz misiniz?” desem doğru olur mu? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Elbette değilsiniz ama böyle bir yaklaşım, bu olmaz, bu Meclisin mehabetine de yakışmaz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sizin arkadaşlarınızın hırsızlığı ortaya çıktı. Benim söylediğim yalan mı Sayın Bakan?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ama böyle bir soru mu sorulur “Siz şu musunuz?” diye? Ben şimdi kalksam size sizinle ilgili… Böyle bir şey olabilir mi? Ayıptır yani ayıptır.

OKTAY VURAL (İzmir) –Yani “Sayın milletvekilleri” ifadesinin yanına… Yolsuzluk ve rüşveti kapatan sizsiniz!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Evet, Sayın Başkan, diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına müdahale eden Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bizim hiçbir şeye müdahale ettiğimiz yok, biz hukukun doğru işlemesini istiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına müdahale eden Sayın Bakanı eleştirmek de Parlamentonun görevi, kel alaka bir şey.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Biz doğru işlemesinden yanayız, kimsenin hukukun dışına çıkmasına rızamız yok. Hiçbir yolsuzluğun üzerini kapatmayız. Hiç kimseyi de korumayız ama…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arkadaşlarınıza söyleyin hırsızlık yapmasınlar!

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz tetikçi bakanlık yapıyorsunuz, siz savcı ve hâkim ayarlamakla görevlendirildiniz.

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen oturun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye rüşvet ve yolsuzluğu kapatıyorsunuz? Reza Zarrabları niye örtüyorsunuz? Haram paracıları niye koruyorsunuz?  Niye haram paracıları koruyorsunuz? Haram paracı uluslararası çeteleri niye koruyorsun? Uluslararası çeteyi niye koruyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bir tek cümle söyleyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tanal, böyle bir usul yok, İç Tüzük hükmü ortada yani böyle bir şey var mı?

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, Tunceli Milletvekili Kamer Genç…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, biz dinleyemiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hırsızlıkları sorgulamak suç oldu be!

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bir tek cümle söyleyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tanal, böyle bir usul var mı? İç Tüzük’te gösterin, söz vereyim size. Soru-cevap işlemi yapılıyor, soruyu sordunuz, Sayın Bakan da cevap verdi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, arkadaşlarınızı telefonla arayın, “Niye hırsızlık yapıyorsunuz, bizi bu sorulara muhatap ediyorsunuz?” diye.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Böyle bir şey yok ki Sayın Yılmaz. Soru-cevap işlemi yapıyoruz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ne soracağımı biliyor musunuz?

BAŞKAN – Yok Sayın Milletvekilim, lütfen ama Sayın Yılmaz. Bitti soru-cevap işlemi.

Evet, sayın milletvekilleri, Tunceli Milletvekili Kamer Genç tarafından Başkanlığımıza…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, bir saniye Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, burada kimsenin isteğine göre değil, İç Tüzük ortada. Soru cevap işlemi yapıldı ve bitti.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Talebimi bir dinle, talebimi!

BAŞKAN - Talebiniz olmaz ki bundan sonra.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın milletvekili soru sordu, soruyla ilgili bunu nasıl cevaplandıracağını soracak.

BAŞKAN - Sayın Vural, İç Tüzük’ün neresinde var?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Anladım da ne soracağımı nereden biliyorsun?

BAŞKAN - Sayın Bakan cevap verdikten sonra.

OKTAY VURAL (İzmir) – Belki “Yazılı cevaplandıracağım.” diyecek.

BAŞKAN - Hayır efendim yok ki yani.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl yok ya.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Belki “Ambulans çağır.” diyecek, nereden biliyorsun? “Ambulans çağır.” diyecek belki.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, benim talebimi bir al!

BAŞKAN - Sayın Kamer Genç tarafından Başkanlığımıza İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre teklifin Komisyona iade edilmesine dair bir önerge verilmiştir.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, ne söyleyeceğimi nereden biliyorsun benim?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adam belki ambulans isteyecek ya, Allah Allah.

BAŞKAN - İç Tüzük’ün 87’nci maddesi, kanunlarda ve İç Tüzük’te aksine bir hüküm yoksa teklifin tümünün…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Hayret, hayret!

BAŞKAN - …veya bir maddesinin komisyona iadesi hakkında milletvekillerince önerge verilebileceği belirtilmektedir. İç Tüzük’ün 88’inci maddesi ise…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir ilgisi yok onun ya. Benim önergemi okur musun?

BAŞKAN - Bir dinleyin lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evvela önergemi oku, Başkan, önce önergemi oku.

BAŞKAN - Tasarı ve teklifin tümünün veya bazı maddelerinin komisyona geri verilmesini…

KAMER GENÇ (Tunceli) – O Komisyonun yetkisi veya Hükûmetin yetkisi.

BAŞKAN - …esas komisyon ve Hükûmetin isteyebileceğini düzenleyen özel bir hüküm getirmektedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya anlamayacağın şeylerle uğraşma, benim önergemi oku. 87’nci maddeye göre önergemi oku.

BAŞKAN -  Bu özel hüküm gereği, esas komisyon ve Hükûmet dışında milletvekillerinin tasarı ve teklifin komisyona geri verilmesine yönelik önerge vermeleri mümkün bulunmamaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl olur ya?

BAŞKAN - Tasarı ve tekliflerin komisyona geri verilmesine yönelik Parlamento uygulaması da bu yöndedir. İç Tüzük’ün anılan hükmü gereği önerge işleme alınmayacaktır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkan, bak 87’nci maddeyi oku, oku.

BAŞKAN - Sayın Genç, 23’üncü Dönem Beşinci Yasama Yılı 86’ncı Birleşimde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen yanlış yaptıysan, şimdiye kadar uygulamadıysan olur mu!

BAŞKAN - 5 Nisan 2011 tarihinde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, kesinlikle. Bak 87’nci madde açık.

BAŞKAN - …yine aynı şekilde bir önerge verdiğiniz, bu önergeye de aynı işlemin yapıldığı tutanaklarda kayıtlı efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, onu yanlış hatırlıyorsun.

Sayın Başkan, o zaman usul hakkında söz istiyorum, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, böylece teklifin tümü üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma saati: 00.19

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim önergemi işleme koymak zorundasın.

BAŞKAN – Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim önergemi işleme koymak zorundasın.

.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana laf söylüyoruz bak. Sen ne biçim Meclis Başkan Vekilisin ya!

BAŞKAN – Sayın Genç, biraz önce cevap verdim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vermedin, önergemi de okumadın. Önergemi işleme koysana.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                                                   Kapanma Saati: 00.29

 

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

 

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaçmayın, kaçmayın Sayın Bakan, kaçmayın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben de kaçma yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yargıdan kaçamayacaksınız, yargıdan kaçamayacaksınız. Hâkim ve savcı ayarlamak sizin için kara bir leke olacak, kara bir leke. Sizi Nurettin de kurtaramayacak.

BAŞKAN – 4’üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

 

 

21.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/682)  (S. Sayısı: 385)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

 

 

150.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/441) (S. Sayısı: 266)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22 Ocak 2014 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 00.31

 

 



(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 523 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.