TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 45’inci Birleşim

                                                                                          9 Ocak 2014 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, toplumları kemiren rüşvet hastalığına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Mekke’nin fethinin 1383’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Mevlit Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Van Milletvekili Özdal Üçer’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Çankırı Milletvekili İdris Şahin’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Gümüşhane Milletvekili Feramuz Üstün’ün MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, dişi hayvanların kasaplık olarak satışa sunulmaması için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bir çalışmasının olup olmadığını öğrenmek istediğine ve penisilin grubu enjektabl ilaçların eczanelerde bulunmamasıyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, on sekiz yıl önce öldürülen gazeteci Metin Göktepe’yi saygıyla andığına ve bir yıl önce öldürülen 3 Kürt kadın siyasetçinin cinayeti de dâhil olmak üzere bütün siyasi cinayetlerin aydınlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Türk tarımının içine düştüğü sıkıntıya ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Başbakanı nükleer silah elde etme sevdasından vazgeçmeye çağırdığına ilişkin açıklaması

5.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da bulunan TİGEM Sultansuyu Tarım İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Başbakanı, seçimden önce Adana’da verdiği sözleri yerine getirmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, TCDD’ye bağlı İzmir Liman İşletmelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla gerçekleştirilen operasyona ilişkin açıklaması

8.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın, KCK ve PKK’lıların tahliyesine vesile olacak bir pazarlığın konusu olmayacağını ifade ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, on sekiz yıl önce öldürülen gazeteci Metin Göktepe’yi rahmetle andığına ve Adalet ve Kalkınma Partisine mensup bazı milletvekillerinin ve bakanların yolsuzlukla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

10.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 9/1/2013 tarihinde Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesini kınadıklarına ve 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, yolsuzluk iddialarının üzerine mutlaka gidileceğine ve 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

12.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Van Milletvekili Özdal Üçer’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/139)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 19 milletvekilinin, 8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a gerçekleştirilen suikastın ve ölümüyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 19 milletvekilinin, Trakyalı süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)

3.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 22 milletvekilinin, Çernobil felaketinin sonuçlarının ve Hükûmetin nükleer enerji politikalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814)

 

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı coğrafyadaki güncel uzantılarının deşifre edilmesi, açığa çıkarılması amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi 

2.- MHP Grubunun, 18/12/2013 tarih ve 1301 sayı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşları tarafından son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 22 milletvekili tarafından lösemi hastalarının ve ailelerinin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/850) (S. Sayısı: 520)

4.- Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/757) (S. Sayısı: 455)

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 520) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, inşaatı devam eden yeni halkla ilişkiler binasında kullanılan granitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/21511) Ek cevap

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/33370)

3.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, kaçakçılarla ilişki içinde olan gümrük çalışanları olup olmadığına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/35235)

4.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Habur Gümrük Kapısı’nda tespit edilen kaçakçılık olaylarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı  (7/35236)

5.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Hamzabeyli Gümrük Kapısı’nda tespit edilen kaçakçılık olaylarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/35240)

6.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Cilvegözü Gümrük Kapısı’nda tespit edilen kaçakçılık olaylarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı  (7/35246)

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Gezi Parkı protestoları sırasında Dolmabahçe Camii’nde meydana geldiği iddia edilen bir olaya ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/35320)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından kiralanan binalara ve yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/35397)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, MTA tarafından satın alınan bir araştırma botuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35398)

10.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, MTA bünyesinde yer alan Tabiat Tarihi Müzesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/35399)

11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA kurumsal İnternet sayfası için satın alınan mal ve hizmetlere ve siber saldırılara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35400)

12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından satın alınan bazı araçlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/35401)

13.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından Uzaktan Algılama Merkezi ve Coğrafi Bilgi Sistemleri için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/35402)

14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından bazı laboratuvar ve tesisler için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35403)

15.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından bazı laboratuvar ve bilgi bankaları için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/35404)

16.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından satılan ve satın alınan araçlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35406)

17.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından satın alınan sondaj makinelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35407)

18.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından gerçekleştirilen jeotermal, hidrojeoloji ve zemin sondajlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35408)

19.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından satın alınan bilgisayar ve çevre birimlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/35409)

20.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında MTA tarafından gerçekleştirilen metalik maden, endüstriyel hammadde ve kömür sondajlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35410)

21.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, bir gazetecinin iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı  (7/35488)

22.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, TEİAŞ’ın iptal edilen bir personel alım sınavına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/35518)

23.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’nın ilçelerinde yaşanan elektrik kesintisi sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/35519)

24.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, akaryakıt ve sigara kaçakçılığına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı  (7/35705)

25.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Atatürk’ün gizli bir vasiyeti olduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı  (7/36088)

26.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, yeni İçişleri Bakanının dokunulmazlık durumuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı  (7/36089)

 

09 Ocak 2014 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşimini açıyorum.

 

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, yoklama bitti, sohbet arzu edenler, kulislere alalım sizi.

Önce bir uğultuyu keselim, ondan sonra gündem dışı söz vereceğim.

Hasret gideren arkadaşlarım, kuliste çay yeni demlenmiş.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ara verin Sayın Başkan, ara verin!

BAŞKAN – Yok veremem.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bu şekilde Parlamento çalışabilir mi Başkanım?

BAŞKAN – Veremem, çıkaracağım işte.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ara vereceğim diye uyarmanız lazım, sonra da ara vermeniz lazım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Uzun süredir birbirlerini göremiyorlar ya.

BAŞKAN - Sayın Altay, gördüğünüz gibi kimseyi davet etmedim konuşmaya işte. Uğultuyu halledeceğiz ondan sonra.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sağ olun Başkanım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim ama Genel Kurulun uğultusunu hafifletirsek milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarını daha sağlıklı dinleyebilir, izleyebiliriz.

Gündem dışı ilk söz, toplumları kemiren rüşvet hastalığı konusunda söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan’a aittir.

Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, toplumları kemiren rüşvet hastalığına ilişkin gündem dışı konuşması

 

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumları kemiren bir hastalık olan rüşvet hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Rüşvet ve yolsuzluk ilk çağlardan beri toplumları içten içe kemiren bir yaradır. Binlerce yıl önce Sümer ülkesinde yaşayıp da çocuk okutan aileler bugünkü gibi yaratıcı yöntemlere başvuruyorlarmış. Örneğin, öğretmenlere rüşvet teklif ediliyormuş. Rüşvetin ilk belgesi milattan önce 4000 yıllarına ait bir Sümer tabletinde bulunmuş. “Sümer Okul Günleri” adını taşıyan bu tablette okulunda başarısız bir öğrenciden söz ediliyor. Bu öğrencinin ailesi, çocuklarının derslerinde başarılı olmasını istiyor. Bu amaçla öğretmeni evlerine davet ediyorlar, ona, yedirip içirip, her türlü hediye veriyorlar. Sonra ne mi oluyor? Başarısız öğrenci birden sınıfın en başarılı öğrencisi hâline geliyor, sınıfın şefi yani başkanı yapılıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in rüşvetle ilgili şu sözü en çok bilinenidir: “Rüşvet verene de, alana da, ikisi arasında vasıta olanlara da Allah lanet etsin.” der. Rüşvet haramdır, rüşvet alan hükümdar bile olsa durum değişmezdi eskiden. İlk İslam yöneticileri de hediye kabul etmediler. Hazreti Ebu Bekir memurların da aldıkları tüm hediyeleri hazineye yani beytülmale vermesini bizzat emretti. Hazreti Ömer de rüşvete çok karşıydı. Rüşveti büyük haram saydı Hazreti Ömer. “Haramın iki kapısı vardır; birisi rüşvet kapısıdır, diğeri de zina yapan kadınların aldığı paradır.” demişti.

Osmanlı’da da rüşvete iyi bakılmadı ancak ilk rüşvet de Orhan Gazi döneminde daha devletin temelleri atılırken gerçekleşti. Rüşvet alan kişi Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil Paşa’ydı. Askerî örgütün ilk adımı sayılan yaya sınıfını yani Yeniçeriler Ocağı’nı kurarken rüşvet aldığı söylenir Çandarlı Halil’in. Söylenir diyoruz çünkü o zaman da rüşvetin belgesi yoktu. O döneme ait sadece şöyle bir cümle var “Padişah hizmetinde olalım deyü, çok kişiler kadıya rüşvet verdiler, virüb yalvardılar, ‘beni yaz’ didiler.” diyor. Kanuni’nin son dönemlerinde ise rüşvetin devletin bütün mekanizmalarına hâkim olduğu söylenebilir. 19’uncu yüzyıl dâhil rüşvet hep devam etmiş. Tabii, Osmanlı döneminde rüşvet, şimdiki gibi alanın ve verenin yanına kâr olmamış. Görevden almaktan tutun da idama kadar çeşitli cezalar verilmiş yani kelleler alınmış.

Maalesef asırlar öncesinden kalan bu kötü alışkanlık şimdilerde ayyuka çıkmış durumda. Dünya çapında yolsuzlukla mücadele amacıyla kurulmuş Berlin merkezli sivil toplum örgütü Transparency International adlı bir kuruluş her sene 177 tane ülkeyi kamu sektöründeki yolsuzlukla sıralamaya sokan bir endeks yayınlıyor. Bu şirketin yaptığı yolsuzluk ve rüşvet anketine göre Türkiye'de iş yapmak isteyen her 5 kişiden 1’i rüşvet vermek zorunda kaldı. Taşyapı’yı hatırlayın, Emrullah Turanlı ne dedi? “Belediyelere şimdiye kadar 20 milyon TL rüşvet verdim İstanbul’da.” dedi. İki ay önceki verilere göre Türkiye rüşvet liginde dünya 4’üncüsü, Avrupa’da ise 2’nci sırada. Tabii, bu 17 Aralıktan önceydi,  17 Aralıktan sonraki çıkan rezilliklerde açık ara lider olduğumuz kesin. Bu, utanç verici bir liderlik.

Ayakkabı kutularında milyon dolarları saklıyorsunuz, yüzünüz bile kızarmıyor. “Komplo” diyorsunuz, “tezgâh” diyorsunuz, “küresel güçlerin oyunu” diyorsunuz. Bakın, “Rıza Sarraf” diye bir adam türedi. Bu adamı herkes sarraf, tüccar zannediyordu ama çıkan resimler gösterdi ki Rıza Sarraf bütün kabinenin, bakanların, Başbakanın âdeta yaşam koçu. Her resimde Rıza Sarraf var ve hepsinde gülen çehreler var.

AYTUĞ ATICI      (Mersin) - Ya adam hayırsever, hayırsever!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sizleri güldürecek neler yaptı Rıza Sarraf? Bütün resimlere bakın, bakanların yanında Rıza Sarraf, Başbakanın eşi hanımefendinin yanında Rıza Sarraf, sofralarda Rıza Sarraf. Bir yaşam koçu gibi peşinizden ayrılmamış bugüne kadar.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teraziyle hâllediyor işi!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Siz rüşvetin kelime anlamını da genişlettiniz. Artık sadece hediye ve para da almıyorsunuz, umreye gidiyorsunuz. Bir bakan danışmanı kiraladığı jetle ailesini günübirlik umreye götürebiliyor, 40 bin dolarlık faturayı da bakanlığa iş yapan müteahhide ödetiyor. Güya dinî bütün, rüşvetçi umreye gidiyor.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Adamlar tövbe etmeye umreye gidiyor ya!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Aralarında Tayland’ta âlem yapmaya gidenler de var, milyon dolarları cebe indirenler de var. Allah sizlerden bu memleketi bir an önce kurtarsın diye niyazım bu.

Hepinize saygılar sunarım.  (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkkan.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, sataşmadan mı söz verdiniz?

BAŞKAN – En sonundaki cümlelerde izah etti kendisi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Niyazımız var, duamız var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hatip Genel Kurula konuştu, somut birisini söylemedi.

BAŞKAN – “Sizler” dedi Sayın Vural, “Sizler” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, herhâlde adresini bulmuş gibi gözüküyor yani.

BAŞKAN – Buyurunuz.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Evet, sayın konuşmacı, tabii hadislerden, ayetlerden bahsetti. Keşke iftirayla ilgili hadisleri, ayetleri de burada okuyabilseydi, birincisi bu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu kadar pişkinlik olmaz yahu! İftirası mı kaldı bunun artık! Ayıp!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, rüşvet alan da, rüşvet veren de lanetlenmiştir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Aracılık eden de…

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Örten de dâhil. Örten daha suçludur.

AHMET AYDIN (Devamla) - Velev ki, özellikle de bulunduğu konum itibarıyla, bir önceki dönem itibarıyla Türkiye'nin yönetiminde söz sahibi olmuş…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – O dönemi bırak, bu dönemin hesabını ver.

AHMET AYDIN (Devamla) - …o koalisyon dönemindeki birtakım sıkıntıları, yolsuzlukları, hortumları âdeta unutmuşçasına…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz savcıya gidiyorsunuz, savcıya…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet, Yüce Divanda hesabını verdi onlar.

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET AYDIN (Devamla) - …burada birilerinin yapmış olduğu işin tamamını AK PARTİ Hükûmetine mal ediyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AK PARTİ Hükûmeti yolsuzlukların Hükûmetidir, rüşvetin hükûmetidir.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Ahmet, kutulara gel, kutulara!

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen… Sayın Akar, lütfen…

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, bir defa siz şunu dinleyin: Değerli arkadaşlar, rakamlar ortada.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Hırsız var!” diye bağırıyor millet.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Geçmişi bırak, bugüne gel!

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Bakanın çocuklarına gel Ahmet!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET AYDIN (Devamla) – Rakamlar ortada. “Uluslararası Yolsuzluk Algı Endeksi” diye bir endeks var ve bu, Türkiye'nin hazırladığı bir endeks değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Algıyı boş ver, mal meydanda ya! Boş ver, algıyla ne uğraşıyorsun, ayakkabı kutusu var!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu endekse göre 2002 yılında Türkiye şeffaflaşmada 102 ülke arasında 65’inci sıradaydı. Peki, şimdi gelinen noktada ne oldu?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Rüşvette lidersiniz, lider!

AHMET AYDIN (Devamla) – Yolsuzlukla verilen mücadele nedeniyle Türkiye şu anda 177 ülke arasında 53’üncü sıraya kadar yükseldi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Rüşvette Avrupa liderisiniz!

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Yolsuzluklarda kaçıncı ülke olmuştur Ahmet, bir de ona bak bakalım!

AHMET AYDIN (Devamla) – Türkiye'nin yolsuzlukla mücadele noktasında attığı adımlar ortada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç inandırıcı değilsiniz!

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Yolsuzluk sıralamasını da söyle Ahmet!

AHMET AYDIN (Devamla) – AK PARTİ’nin varlık nedenidir yoksullukla, yolsuzlukla mücadele. Yolsuzlukla ilgili hiç kimsenin, hele özellikle sizlerin bizi karalamaya hakkınız yok. Bu çamur tutmaz!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne karalaması yahu?

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Ne karalaması?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu çamur tutmaz! Bu çamur tutmaz! Ancak sizin elinizde izi kalır bu çamurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ayıp! Ayıp!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu çamur bize tutmaz.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Yani, bir bardak su içerek üstünü örtemezsiniz!

AHMET AYDIN (Devamla) – Ve değerli arkadaşlar, yanlış yapan varsa sonuna kadar hepimiz üzerine gidelim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, bataklıkta batmışsın, etrafa çamur atma bari!

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Ahmet, bir bardak su içerek bunu kapatamazsınız, yetimin hakkı var orada!

AHMET AYDIN (Devamla) – …ama bir yanlış üzerinde eğer millî iradeye yönelik, eğer siyasete yönelik birtakım kumpaslar kuruluyorsa da, kusura bakmayın, millî irade bu işlere “Dur!” der, biz de “Dur!” diyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı…

BAŞKAN – Otursun yerine Sayın Aydın, ondan sonra dinleyeceğim.

AHMET AYDIN (Devamla) – Dolayısıyla “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” diyorum. Herkes kendi geçmişine baksın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu rüşvet ve yolsuzluk batağında çamura batmışsın, çamur atıyorsun yahu!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çamuru siz atıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çamura git bak! Bakanları niye aldınız görevden? Bu bakanlar niye gitti?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bakanlar hata yapsa bile bütün AK PARTİ’yi nasıl karalıyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim demiş? Sana diyen kim?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, sayın hatip bizi itham etmiştir. Bu konuda cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Çıkın, “Hata yaptı.” deyin de anlayalım. Alkışlamayın onları!

BAŞKAN – Sayın Atıcı, Sayın Vural; iyi, tamam, siz kendi aranızda cevap verin, ben de ara vereyim, Sayın Türkkan da otursun yerine.

Buyurun Sayın Türkkan.

 

2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Muhterem arkadaşlar, öncelikle, benim hitabım Genel Kurula aitti. Sayın Ahmet Aydın’ın buradan kendine pay çıkarmasını manidar buluyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bütün herkesi suçladınız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bu ara da her şey manidar. Operasyon zamanlaması manidar. Ahmet Aydın Bey’in manidar bir cevap hakkı vardı. Bir bakan danışmanı, kiraladığı jetle ailesini umreye götürür mü arkadaş, bu faturayı da müteahhit öder mi, bana onu anlatın siz. Bu rüşvetçiler, sadece kabinenin bakanlarını değil, ihalelerin şartnamelerini hazırlayan müteahhitleri de memnun etmişler ama ben size bir şey söyleyeyim, bunlar teker teker ortaya çıkıyor. İstediğiniz kadar gündemi değiştirmeye çalışın, istediğiniz kadar rüşvet ve yolsuzluklarınızı ortaya çıkaran savcıları, operasyon yapan polisleri görevden alın, kaçamayacaksınız. Şimdilerde gün geçmiyor ki bir rüşvet ve yolsuzluk olayı gazete manşetlerine yansımasın, artık sık bunları görüyoruz. Polisler tayin edilirken, daha yoldayken tayin yerine varmadan ikinci tayin yeri gelmeye başladı, adamlar köşe bucak kaçmaya başladılar, tayinden kurtulmaya çalışıyorlar, bu zulmün hesabını vereceksiniz. Adı yolsuzluğa karışan bakanlar, siyasetçiler başka ülkelerde anında istifa ediyor, bizde de kendisi hakkında video görüntüsü olduğu söylenen bakan istifa edip, buraya gelip pişkin pişkin sırıtıyor. İnsanda biraz utanma olur, arlanma olur.

Öncelikle Türkiye bu rüşveti ve yolsuzluğu önleyecek sağlam bir yasal çerçeve oluşturmalı, aksi hâlde bu rüşvetçiler, bu yolsuzluk yapanlar, burada samimi, ihlas içerisinde memlekete hizmet etmek için gelen bu arkadaşlarımızı da zan altında bırakacaklardır. Bu mücadeleyi bizimle beraber sizin de vermeniz gerektiğine inanıyorum. Bana cevap vermek yerine oradaki yolsuzluk yapanları, rüşvetleri gidin kendiniz ayıklayın diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

METİN METİNER (Adıyaman) – Efe misiniz siz ya?

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Mekke’nin fethinin 1383’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sayın Cuma İçten’e aittir.

Buyurun Sayın İçten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Mekke’nin fethinin 1383’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarih 570, yer Mekke, devir Cahiliye Devri, devir insanlığın bittiği bir devir yani kız çocukların diri diri gömüldüğü, kadınların bir mal gibi satıldığı, insanların katledildiği, güçlünün zayıfı ezdiği, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı, ırkçılık yapıldığı, köleliğin hüküm sürdüğü, yaşlıların, engellilerin öldürüldüğü ve insanların kendi elleriyle yapmış olduğu putlara secde edip aç kaldıklarında ise onları yedikleri bir devir.

Tarih 571, yer Mekke, yani Resulullah’ın ışığının tüm âlemi nuruyla yıkadığı zaman yani insanlık tarihinin başlangıcından kıyamete kadar görüp göreceği en büyük insanın, iki cihan serverinin, güllerin efendisinin, gönüllerin sultanının doğduğu zaman. O Resulullah ki Hazreti Adem’in affedilmesine vesile oldu, Allah’ın “Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım.” dediği Resulullah. Burası Mekke, Hazreti Adem’in, Hazreti İbrahim’in, Hazreti İsmail’in memleketi, insanlığın vatanı, yüce Allah’ın evi, beytullah, Kâbe’nin olduğu Mekke yani tüm müminlerin kalbinin kalesi Kâbe. Yani, küçük yaşta annesinin ölümüne şahitlik edecek, gönül ve muhabbet erlerinin yanında yetişecek, eminül müminin yani doğru insan, güvenilir insan olup Hira Mağarası’nda Cebrail’le tanışacak, ikra bismi rabbikellezi halak, “Oku, yaratan Allah’ın adıyla oku” ayetiyle birlikte peygamberliği müjdelenen Hazreti Muhammed’in (SAV) doğduğu yer; ilk ayetten sonra önce eşi ve sonra bir avuç inananıyla beraber Allah’ın Resulü’nün mücadelesinin başladığı yer. Öyle bir mücadele ki işkencelere uğradı, hakaretlere maruz kaldı, taşlandı, mallarına, mülklerine el konuldu ve ne yazık ki Medine’den hicret etmek zorunda bırakıldı. O değil miydi Taif’te kendi halkı tarafından taşlanırken kanlar içerisinde kaldığında yardıma gelen Cebrail’in (AS) yanında halkına el açıp beddua değil dua eden, “Bilmiyorlar.” diyen, “Hiçbir koşulda kadınlara, çocuklara ve yaşlılara, engellilere asla zarar verilmeyecek.” diyen?

Tarih 11 Ocak 630, Mekke’nin fethi. Bu tarih aynı zamanda Halid Bin Velid’in 639 yılında Diyarbakır’ı fethettiği tarihtir. 630 sadece Mekke’nin değil, Selahaddin Eyyubi’nin 1187 yılında Kudüs’ü fethettiği tarihtir. 630 sadece Mekke’nin fethi değil, Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesidir. Mekke’nin fethi gönüllerin fethidir; kardeşliğin, sevginin, barışın ve muhabbetin fethidir. Fetih, Halid bin Velidlerin, Eyüp Sultanların, Selahaddin Eyyubilerin, Fatih Sultan Mehmetlerin çıktığı yerdir. Fetih, ezan sesinin Paris’te, New York’ta, Moskova’da, Londra’da, Pekin’de okunmasıdır. Fetih, Hazreti Yusuf Peygamber’imizin kuyudan çıkması gibi insanlığın karanlıktan aydınlığa, aka çıkmasıdır. Fetih, Lâ ilâhe illallah Muhammeden Resulullah, Kelime-i Tevhîd’in dünya coğrafyasına nakşedilmesidir. Fetih, içimizdeki putların Resulullah tarafından yıkılmasıdır.

Peki, Resulullah fetih hutbesinde özetle ne demiştir? “Bilmelisiniz ki Cahiliye Devri’ne ait olup iftihar vesilesi yapıla gelinen her şey, kan, mal davaları, bunların hepsi bugün şu ayaklarımın altında kalmış, ortadan kaldırılmış, bütün insanlar Âdem’den (AS) Âdem de topraktan yaratılmıştır.”

Allah buyuruyor ki: “Ey insanlar, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık; sonra da birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız ve aranızdaki münasebetleri bilesiniz diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en şerefliniz ondan en çok korkanınızdır. Muhakkak ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.

Bugün sizin için bir kınama yoktur. Allah sizi affetsin. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Affedişlerin en makbulü muktedirken affetmek, iyiliklerin en güzeli ise kötülüklere karşı yapılandır. Merhametlerin en üstünü kendisine acımayanlara acımak, şefkat etmek ve merhamette bulunmaktır.”

Mekke’nin fethi İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Resulullah (SAV) tarafından kaleme alındığı gün demektir. 1384 yıl sonra insanlar bu ışığa hâlâ muhtaçtır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CUMA İÇTEN (Devamla) - Bu mübarek günde İslam âlemini tüm insanlık adına kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçten.

Gündem dışı üçüncü söz, Mevlit Kandili hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes’e aittir.

Buyurun Sayın Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)

 

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Mevlit Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 12 Ocak Pazar akşamı Mevlit Kandili’dir; bu münasebetle söz almış bulunuyorum.

Sevgili Peygamber’imiz Hazreti Muhammed bu dünyaya fakir geldi, fakir gitti. Miras bırakacak servet edinmedi, geriye ne 1 dinar ne de 1 dirhem bıraktı. Nice ganimetler, haraçlar, cizyeler, zekâtlar toplandı, hükümdarlar türlü türlü hediyeler gönderdi, hiçbirisini kendisinde tutmadı, tamamını halka harcadı. Kendisi fakir yaşadı ama halkını zenginleştirdi.

El değirmeniyle buğday öğütmekten, kuyudan su çekerek taşımaktan elleri nasırlaşan, hâlsiz düşen sevgili kızı Hazreti Fatıma devlet hazinesinden istekte bulundu, Hazreti Muhammed “Kızım, yoksulların ve yetimlerin durumu daha kötü, onların senden daha fazla hakkı var.” diyerek bu talebi uygun bulmadı. Zira, Hazreti Muhammed, yöneticilerin kendi ailesinden önce halkını düşünmesini istedi. En acımasız ve en kötü yöneticinin, doymak bilmeyeni olduğunu açıkladı. Devlet görevlisinin maaşından öte menfaat teminini haksızlık ve hırsızlık olarak gördü. Devleti yönetenlere verilen hediyelerin de devlete ait olduğunu belirterek “Devlet işinde değil de kendi işinde çalışsaydı o hediyeler de verilmezdi.” buyurdu.

Hazreti Muhammed, Yüce Allah’ın kul hakkını asla affetmeyeceğini açıkladı. “Ey insanlar, eğer birinizin sırtına vurmuşsam işte sırtım, gelsin sırtıma vursun; şayet birinize hakaret etmiş veya onurunu incitmişsem işte karşılık verebilmesi için şeref ve haysiyetim; eğer birinin malını almışsam işte malım, gelsin alsın. Gerçek şu ki benim yanımda en onurlunuz şayet hakkı varsa hakkını isteyip alandır.” buyurmuştur.

Hırsızlık yapan eşraftan Fatıma adlı bir kadın lehine aracılık yaparak cezasının hafifletilmesini isteyenler olmuştu. Bunun üzerine Peygamberimiz “Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi şuydu: İçlerinden itibarlı, zengin biri hırsızlık yapınca onu serbest bırakırlar, güçsüz biri bir şey çalınca onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki kızım Fatıma da hırsızlık yapsa mutlaka cezalandırırım.” buyurdu.

Huneyn Savaşı’nda ganimet malı bir deveden aldığı tüy parçasına işaret ederek “Ey insanlar, bu tüy de sizin devlet malınızdan bir tüydür. Ganimet malına ihanet, ehline karşı kıyamette utanç sebebidir, ateştir.” buyurdu.

Hayber Savaşı’nda “şehit” denilen birine Hazreti Muhammed “Hayır, ben onu aşırdığı bir hırkadan dolayı cehennemde gördüm, cennete müminlerden başkası giremez.” buyurdu.

Devlet malından çalan Eşca kabilesinden birinin cenaze namazını kıldırmadı. Kul hakkı yiyenlerin abdestine, namazına aldanılmamasını istedi. “Konuştuğunda yalan söyleyen, emanete hıyanet eden, iktidardayken haram yemekten kaçınmayanların orucu ve namazı sizi aldatmasın.” buyurdu. Yalan söylemeyi, emanete hıyanet etmeyi ve sözünde durmamayı münafıklık alameti saydı.

Hazreti Muhammed henüz jet umrenin bulunmadığı bir dönemde, çeşitli zorluklarla muhtemelen hac ve umre yolculuğuna haram parayla giden bir zatı şöyle anlatır: “Uzun bir yolculuk yaparak, saçı başı dağılmış, toz toprak içinde kalmış ve elini semaya kaldırıp ‘ey Rabbim, ey Rabbim’ diye dua ediyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İHSAN ÖZKES (Devamla) – …ama yediği haramdır, giydiği haramdır ve haramla beslenmiştir. Peki, böyle bir kimsenin duasını Allah nasıl kabul eder?” buyurmuştur. Hazreti Muhammed…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Hocam.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – …dünya malına tamah ederek paraya pula tapan servet düşkünleri için “Altın ve gümüşün kulu kölesi olanı Allah kahretsin!” buyurmuştur.

Bugün de mübarek Mevlit Kandili’nizi tebrik ederim, saygılar sunarım.

Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

10 arkadaşımıza 60’ıncı maddeye göre söz vereceğim.

Sayın Özkan…

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, dişi hayvanların kasaplık olarak satışa sunulmaması için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bir çalışmasının olup olmadığını öğrenmek istediğine ve penisilin grubu enjektabl ilaçların eczanelerde bulunmamasıyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

 

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Geçen hafta Burdur hayvan pazarını dolaştım. Şu anda 2008’lerdeki durum kendini gösteriyor. Bacasız fabrika olan düveler, inekler yem fiyatlarındaki artışlardan dolayı, bu kur farklılıklarından dolayı kasaplık olarak satışa sunuluyor. Bu bacasız dişi hayvanların üretimde kalması, damızlıkların kesilmemesi için bir an önce süte ve yeme acil destek beklenmektedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının bu konuda bir çalışması var mıdır? Onları çalışmaya davet ediyorum.

Yine, vatandaşlarımız eczanelerde penisilin grubu enjektabl ilaçları bulmakta güçlük çekmektedir. Binlerce hasta çocuk mağdur olmaktadır.  Sebep olarak fiyatlardaki dalgalanma gösterilmektedir. Konu Sağlık Bakanlığında aciliyet kaydetmektedir. Sağlık Bakanlığı yetkililerini bu ilaçla ilgili sorunu çözmesi için göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüzel…

 

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, on sekiz yıl önce öldürülen gazeteci Metin Göktepe’yi saygıyla andığına ve bir yıl önce öldürülen 3 Kürt kadın siyasetçinin cinayeti de dâhil olmak üzere bütün siyasi cinayetlerin aydınlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün mezarı başında anılan ve on sekiz yıl önce polislerce dövülerek vahşice katledilen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’yi ben de saygıyla anıyorum. Sokakları terörize eden polisler ve onlara emri verenler hâlen cezalandırılmış değil. Bugün de aynı şeyleri ne yazık ki yaşıyoruz. Yine, bundan bir yıl önce 3 Kürt kadın siyasetçi Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez Paris’te uluslararası bir komplo vesilesiyle katledildi. Birçok siyasi cinayet gibi bu cinayet de aydınlatılmayı bekliyor. 2013 yılı başında başlayan çözüm ve barış görüşmelerini sabote etmek amaçlı bu cinayete eğer siyasi iktidar “Bir dahlim yok.” diyorsa görev ve sorumluluk Başbakanlıktadır ve aydınlatmalıdır. Roboski’den Paris katliamına halkımız bu dosyaları, bu davaları kapatmayacaktır.

BAŞKAN – Sayın Işık…

Sayın Halaman…

 

3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Türk tarımının içine düştüğü sıkıntıya ilişkin açıklaması

 

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Tarım Bakanı Meclise gelmiyor. Ben, Tarım Bakanıyla ilgili, yani Türk tarımının son günlerde içine düştüğü sıkıntı… Dolayısıyla, iklim şartları tarıma göre iyi gitmiyor, kuraklık had safhada. Yine, bizim bölgede narenciye hasadı devam ediyor. Gümrük kapılarında tırlar bekliyor. Rusya tarafına giden, Ukrayna tarafına giden gemilerde gümrük sorunu yaşanıyor. Dolayısıyla, narenciyenin alışverişi iyi gitmiyor. Sayın Tarım Bakanımız veya Ticaret Bakanımız, bu işlerle bir miktar uğraşırsa memnun oluruz. Başka şeylerle uğraşmasınlar, bunlarla biraz uğraşsınlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

 

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Başbakanı nükleer silah elde etme sevdasından vazgeçmeye çağırdığına ilişkin açıklaması

 

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Başbakanın Japonya’da, ülkemizde yapılması planlanan nükleer santrallerle ilgili olarak bazı anlaşmalar yaptığı basına yansıdı. Bununla birlikte çok daha önemli olarak, Başbakanının Japonya’dan ülkemizde uranyum zenginleştirilmesi ve plütonyum aranması konusunda iş birliği istediği de iddia ediliyor. Bu, çok tehlikeli bir durumdur. Neden? Çünkü, Başbakanın Türkiye’de nükleer silah elde etmeye çalıştığının bir göstergesidir. Başbakan böyle bir şey yapabilir mi? Eh, bugüne kadar yaptıkları ve Başbakanın ruh hâli düşünüldüğünde, evet, yapabilir. Başbakanı nükleer silah elde etme sevdasından acilen vazgeçmeye çağırıyorum. Dünyada ve ülkemizde barışın silahlarla sağlanamayacağını da öğrenmiş olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Sayın Ağbaba…

 

5.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da bulunan TİGEM Sultansuyu Tarım İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin açıklaması

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

TİGEM Sultansuyu Tarım İşletmesi Malatya’nın tarım ve hayvancılığı için önemli işler yapmaktadır. Yaz aylarında işletmedeki büyükbaş hayvanlar Eskişehir’e gönderilmek, işletme küçültülmek ve nihayetinde, özelleştirilerek satılmak istendi. Konuyu gündeme getirmemiz ve mücadelemiz sonucunda bu engellendi.

Geçtiğimiz günlerde, Malatya’da hayvancılık organize sanayi bölgesi kurulmasıyla ilgili bir toplantı gerçekleştirilmiş, AKP’li vekillerin de katıldığı toplantıda ne ilginçtir ki, yine, Sultansuyu Tarım İşletmesinin arazileri gündeme gelmiştir. Organize sanayi bölgesinin yapılacağı yerlerden biri de Sultansuyu Tarım İşletmesinin bir bölümü olarak açıklandı. Yer konusunda değerlendirmeler devam edecek gibi.

Malatya’da yıllardır hayvancılığı el birliğiyle yok ettiler, meraları peşkeş çektiler; girdi fiyatları artıyor, samanın yanına yaklaşılmıyor. Her türlü olumsuzluk varken, bir de hepimizin ortak malı olan Sultansuyu Tarım İşletmesine göz diktiler, orası da bir yandaşa peşkeş çekilmeye çalışılıyor. Malatya’ya gölge etmeyin, başka bir şey istemiyoruz diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Sayın Yılmaz…

 

6.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Başbakanı, seçimden önce Adana’da verdiği sözleri yerine getirmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

 

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başbakan 2011 Haziran seçimlerinden önce Adana İstasyon Meydanı’nda Adana’yla ilgili yaklaşık 11, 12 tane söz vermişti ve şu ifadeleri kullanmasına “Biz, bizden öncekilere benzemeyiz, biz ne dersek onu yaparız, verdiğimiz sözlerde de dururuz.” demesine rağmen, altı ay, yedi ay gibi bir süre içerisinde bitirilecek bu projeler ve çalışmaların bir çoğundan netice alınamadığı görülüyor. Başbakanı süratle, İstasyon Meydanı’nda seçimden önce Adana halkına verdiği sözleri yapmaya davet ediyorum. Sayın Başbakan bunu yapmadığı gibi, bizim Adana’mıza “Yedirtmem.” dediği bir valiyi hediye olarak gönderdi.

Şimdi, burada resmini görüyorsunuz, bütün millî bayramlarda… Ulusal basına yansıyan problemlerin yaşandığı bir süreçte, 5 Ocakta, Adana’nın kurtuluş günü ve Adana Valisi sağında solunda -benim sayabildiğim- 61 tane korumayla geziyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Sayın Sarıbaş…

 

7.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, TCDD’ye bağlı İzmir Liman İşletmelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla gerçekleştirilen operasyona ilişkin açıklaması

 

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TCDD’ye bağlı İzmir Liman İşletmelerinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla yapılan operasyonda, şüpheli olarak eski Ulaştırma ve Şehircilik Bakanının bacanağının da adı geçmiştir. Eski Ulaştırma ve Şehircilik Bakanı bu operasyondan sonra yaptığı açıklamada, operasyonun seçimlerden önce yapılmasını eleştirmiş ve manidar bulmuştu. Buna göre;

1) Operasyonun seçimden önce yapılmasının yolsuzlukları gün yüzüne çıkararak halkın gerçekleri öğreneceğinden korkan AKP’nin oy kaybedeceği için mi zamanlamasını manidar bulmuştur?

2) Operasyon seçimlerden sonra mı yapılmalıydı?

3) Eski Bakanın bacanağının da şüpheli olarak arandığı ve operasyondan önce haber aldığı için yurt dışına kaçtığı iddiaları doğru mudur? Doğru ise eski Bakanın bacanağına bu bilgiyi kim vermiştir?

4) Ayrıca, operasyonların sabahın saat altısında yapılmasını eleştiren AKP…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

 

8.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın, KCK ve PKK’lıların tahliyesine vesile olacak bir pazarlığın konusu olmayacağını ifade ettiğine ilişkin açıklaması

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, biz sabah saatlerinde Sincan Cezaevini, Engin Alan Paşa’yı ziyarete gittik birkaç milletvekili arkadaşımızla. Her zamanki gibi, dağ gibi duruyor özellikle namertleri sevindirmemek için. Sevenlerine ve aziz milletine hayırlı bir gelecek ve mutluluk dileklerini iletmemizi istedi. “Vatanım için dedelerim şehit olmuş, benim bu ödediğim bedelin hiçbir önemi yok.” dedi ve ekledi “Gözüm asla, beni hürriyete götürecek kapıda değil.” Hele hele, bölücü KCK ve PKK’lıların tahliyesine vesile olacak bir pazarlığın asla konusu olmayacağını ve Milliyetçi Hareket Partisinin ülke bütünlüğü ve millî birlik açısından tavizsiz duruşu için teşekkürlerini ifade etmemizi istedi.

“Her şerde bir hayır var.” diyor Paşa, “Askerliğim boyunca eşimi, çocuklarımı göremedim, tutsaklığım dolayısıyla şimdi onları daha sık görüyorum. Gerçi, iki buçuk yıllık esarette annemi kaybetmemle dördüncü can kaybımı yaşadım; biz kadere iman edenlerdeniz, Allah milletimize uzun ömürler versin.” diyor.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Toptaş…

 

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, on sekiz yıl önce öldürülen gazeteci Metin Göktepe’yi rahmetle andığına ve Adalet ve Kalkınma Partisine mensup bazı milletvekillerinin ve bakanların yolsuzlukla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

 

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın  Başkan, sözlerime başlarken, bundan on sekiz yıl önce tıpkı Ali İsmail Korkmaz gibi öldürülen sevgili Metin Göktepe’yi rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, biraz önce AKP grup başkan vekili arkadaşımız çıktı, bir arkadaşımıza cevap vermek üzere, dün televizyonlarda Sayın Hüseyin Çelik’i izledik, daha önce bakanları, Başbakanı izledik, “Nerede yolsuzluk varsa, rüşvet varsa üzerine gideriz.” diyorlar ama “Üzerine gideriz.” dedikleri yolsuzluğun, rüşvetin… “Nerede varsa…” diyorlar, sanki yokmuş gibi. Bir bakanın çocuğunun evinde 7 tane para kasası yakalanmamış, bir bakanın bacanağı Ankara’da bir AVM’de bir ihaleden bir gün önce sanki para alışverişi yaparken yakalanmamış, bir Halk Bankası Genel Müdürünün evinde 4,5 milyon dolar para sanki yakalanmamış gibi, “Nerede varsa…” diye söylüyor. Var, nerede var? Bakanın çocuğunun evinde var. Var. Nerede var? AVM’nin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel… Yok.

Şimdi, Sayın Baluken...

 

10.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 9/1/2013 tarihinde Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesini kınadıklarına ve 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, geçen yıl 9 Ocakta, Paris’in orta yerinde, Avrupa’nın göbeğinde 3 Kürt kadını, 3 öncü devrimci vahşi bir saldırıyla katledilmişlerdi. Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan şahsında, aslında Kürt halkının ve Kürt kadınının özgürlük iradesi katledilmek istenmiştir. Bu katliamı lanetliyoruz, kınıyoruz. Bu katliamı yapan güçleri iyi biliyoruz, iyi tanıyoruz. Bu katliamı örtmeye çalışan, bir yıldır örtmeye çalışan Türkiye ve Fransa devleti ve AKP Hükûmeti bu katliamdan birinci derecede sorumludur. Aradan bir yıl geçmesine rağmen, yakalanan Ömer Güney adlı zanlının arkasındaki güçleri açığa çıkarmayan, Ankara’daki ilişkilerini ortaya koymayan, mensup olduğu iddia edilen istihbarat kurumuyla ilgili bir soruşturma yürütmeyen hükûmetin sorumluluğunu tekrar paylaşıyoruz. Halkımıza dayatılan Roboski ve Paris katliamları başta olmak üzere, bütün bu katliamları mücadelemizle açığa çıkartacağımızı ve sorumlulardan hesap soracağımızı ifade ediyoruz.

Ayrıca, yarın Dünya Gazeteciler Günü. Musa Anter’den Metin Göktepe’ye kadar gerçekleri yazma işini yaptıkları için katledilen bütün basın şehitlerini saygıyla, rahmetle anıyoruz. Bütün gazetecilerin Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyoruz. Türkiye'de en fazla gazetecinin cezaevinde bulunma ayıbının da bir an önce kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

 

11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, yolsuzluk iddialarının üzerine mutlaka gidileceğine ve 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle bir hususu bir kez daha ifade etmek istiyorum aracılığınızla. Bir defa, yolsuzluk iddiasının üzerine mutlak surette gidileceğini defalarca ifade ettik. Yalnız, bunu ifade ederken de hepimizin çok daha dikkatli bir dil kullanması lazım. İnsanların haysiyeti, onuru, şerefi saygındır herkesinki ve o şerefe, o haysiyete, o onura aykırı olarak hiçbirimizin kişisel hakları ihlal etmemesi lazım. Masumiyet karinesini, soruşturmanın gizliliği esasını bir tarafa bırakarak herkesi peşinen hükümlü saymak doğru bir şey değildir. Hepimizin çok dikkatli bir dil kullanması lazım. Suçu sabit oluncaya kadar da herkes suçsuzdur ama varsa da herkesin üzerine gidilecektir. Kaldı ki suç işleyen olsa bile bir grubun içerisinde birkaç kişi, bütün bir grubu bu şekilde suçlu ilan etmek de çok yakışıksızdır diye düşünüyorum.

Yine aynı şekilde, yarın 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü. Türkiye’nin demokratik, şeffaf ve hür bir ülke olarak ilerlemesinde vazgeçilmez unsurlardan biri de özgür ve tarafsız basındır. Geçmişten günümüze önemli bir gelişme gösteren, yazılı ve görsel boyutun yanı sıra sanal ortamda da etkinliğini her geçen gün artıran Türk basını, demokrasimizin güçlenmesine ve açık toplum hedefine ulaşmasına değerli katkılar sağlamaktadır. Basınımızın gösterdiği gelişmede şüphesiz en büyük pay, görevini fedakârca yapan basın çalışanlarına aittir, gazetecilere aittir.

Basın çalışanlarının hak ettikleri hayat standardına, ekonomik ve sosyal imkânlara kavuşmaları temennisiyle çalışan Gazeteciler Günü’nü tebrik ediyor, görevlerini yaparken hayatlarını kaybeden basın çalışanlarını rahmetle anıyor, tüm basın çalışanlarına selam ve sevgilerimizi iletiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Öyle bir şey yok.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ben kimseyi suçlamadım ki Sayın Başkan.

BAŞKAN - Öyle bir usul yok. O, 60’ıncı maddeye göre söz aldı.

Allah aşkına yapmayın!

Buyurun Sayın Halaçoğlu.

 

12.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’dür. Tüm çalışan gazetecilerimizi kutluyorum. Pek çok sorunları olduğunu kendileri bildiriyorlar. MHP olarak gazetecilerin sorunlarını çözme konusunda gerekli girişimde bulunacağız. Ancak, demokrasinin temel unsurlarından olan haber ağının bu emekçilerine tüm partilerin destek olmalarını bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum:

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/139)

                                                                               07/01/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa Komisyonu üyeliğimden istifa etmek istiyorum. Bu hususta gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                           Ayla Akat Ata

                                                                                Batman

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 19 milletvekilinin, 8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a gerçekleştirilen suikastın ve ölümüyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/812)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turgut Özal,13 Ekim 1927 tarihinde Malatya'da doğmuştur. Türkiye'nin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatında çeşitli değişimler gerçekleştiren 8’inci  Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1993 yılı Nisan ayı başında, 5 ülkeyi kapsayan, on iki günlük Türk Dünyası gezisine çıkmış, gezinin hemen ardından 17 Nisan 1993 tarihinde vefat etmiştir. Özal'ın ölümü yakın tarihin karanlık olaylarından biri olarak güncelliğini korumaktadır. Özal'ın bir suikasta kurban gittiği, zehirlenerek öldürüldüğü iddiaları günümüze kadar devam etmektedir.

8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın yakın çevresi, Özal'ın, vefat ettiği günün öncesinde katıldığı bir sergi açılışında limonata içtiğini, limonata içerisine zehir konulduğunu iddia etmektedir. 17 Nisan 1993 sabahı, Turgut Özal'ın sağlık durumunun iyi olduğunu ancak yürürken bir anda yere düştüğünü ve ağzından kan geldiğini belirten yakınları, ölüm sebebinin kalp krizi değil zehirlenmeden kaynaklı olduğunu belirtmektedirler. Yakınları, Özal'ın kaldırıldığı Hacettepe Hastanesinden kendilerini arayan bir laborantın, Cumhurbaşkanının kanında birtakım şeylere rastlanıldığını, isterlerse kan örneklerini kendilerine verebileceklerini belirtiğini ancak hastaneye gittiklerinde, tüplerin kırıldığı ve alınan kanın döküldüğünün söylendiğini açıklamaktadırlar.

Özal ailesi tarafından, Özal'ın son dönemlerde "Büyük Türk Birliği" için girişimlerde bulunduğu, on iki günlük Türkmenistan gezisinin ardından Çin gezisine çıkarak bu hayalini tüm dünyaya duyurmaya hazırlandığı, Özal'ın girişimlerinin bazı çevreleri rahatsız ettiği, bu nedenle zehirlenerek bir suikast sonucu öldürüldüğü belirtilmektedir.

Özal'ın 2000 yılında yakınlarına verilmek üzere yazdığı 5 mektubun 5’inin kaybolması da eleştirilere sebep olmaktadır. Özal ailesi tarafından, mektupların kaybolma sebebi Özal'ın ölümü ile ilişkilendirilmektedir. Özal'ın, başına gelebilecekleri mektuba yazdığı ifade edilmektedir.

8’inci Cumhurbaşkanı Özal'ın vefatının ardından bu kadar ciddi iddialar olmasına rağmen, bugüne kadar otopsi yapılmamış olması, ailesi ve yakın çevresinin ölümü şüpheli bulduklarına dair söylemlerine rağmen tam anlamıyla soruşturma yapılmaması şüphelerin devamlılığını sağlamaktadır.

Öte yandan, 18 Haziran 1988 günü, Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda yapılan ANAP kongresinde Turgut Özal'a gerçekleştirilen suikastın sebep ve sonuçları konusunda da kamuoyunda eleştiriler yer almaktadır. Kendisini ülkücü olarak tanıtan Kartal Demirağ tarafından, kürsüde konuşan Başbakan Turgut Özal'a 2 el ateş edilmiş, Özal parmağından yaralanmıştır. Suikastı gerçekleştiren Kartal Demirağ ise omuzundan vurularak yakalanmıştır. Demirağ'ın salonda yalnız olmadığı, görgü tanıklarının ikinci bir kişinin daha bulunduğu yıllardır ifade edilmektedir.

Kartal Demirağ'ın ideolojik fikirlerinden hareketle, illegal örgütlerin kendisinden yararlanması ihtimalini değerlendiren savcılar, örgüt bağlantısı tespit edememiştir. Suikastın üzerinden yıllar geçmesine rağmen Özal'ın yakın çevresi Demirağ'ın arkasında gizli güçlerin olduğunu dile getirmeye devam etmektedir. Özal'ın Demirağ’la cezaevindeyken gizlice görüşerek kendisini kimlerin öldürtmek istediğini öğrendiği ancak bu gerçekleri açıklamadan vefat ettiği iddia edilmektedir.

Suikastı gerçekleştiren Demirağ, 27 Ocak 1989'da yirmi yıl hapis cezasına çarptırılmış, sonradan Cumhurbaşkanı seçilen Özal tarafından affedilerek 16 Nisan 1992'de şartlı tahliye yasasından yararlanarak salıverilmiştir. Özal'ın kendisini öldürmek isteyen suikastçısını neden affettiği de anlaşılmış değildir. Suikastın üzerindeki sır perdesi hâlâ aralanmamıştır.

Turgut Özal'ın ölümünü aydınlatmak için otopsi yapılmalı, zehirlenmenin en önemli bulgusu olan saç örnekleri incelenmeli ve zehirlendiğine dair iddialar açığa kavuşturulmalıdır. Turgut Özal'a gerçekleştirilen suikastın dosyası da tekrar açılmalı, konu tüm ayrıntıları ile ele alınıp ciddi bir sorgulama ile kamuoyuna, Demirağ'a yardım edenler varsa açıklanmalıdır. Özal'a Kartal Demirağ tarafından düzenlenen suikastın ölümüyle bir bağlantısının olup olmadığının da mutlaka incelenmesi gerekmektedir.

Yukarıda açıklanan sebeplerle, Malatya'nın yetiştirdiği önemli siyaset adamlarından 8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a gerçekleştirilen suikastın tüm ayrıntıları ile ele alınarak suikastın örgüt bağlantısının olup olmadığının açığa çıkarılması, öte yandan ölümü ile ilgili iddiaların tüm yönleri ile değerlendirilmesi, ölümündeki ihmallerin ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'nci maddesi, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

2) Turgut Dibek                                                        (Kırklareli)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

4) Mehmet Ali Ediboğlu                                             (Hatay)

5) Ramazan Kerim Özkan                                          (Burdur)

6) İzzet Çetin                                                           (Ankara)

7) Bülent Tezcan                                                      (Aydın)

8) Mehmet Şeker                                                      (Gaziantep)

9) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

10) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

11) Arif Bulut                                                           (Antalya)

12) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

13) Ali Rıza Öztürk                                                   (Mersin)

14) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

15) Muharrem Işık                                                    (Erzincan)

16) Rahmi Aşkın Türeli                                             (İzmir)

17) Sena Kaleli                                                        (Bursa)

18) Celal Dinçer                                                       (İstanbul)

19) İhsan Özkes                                                       (İstanbul)

20) Malik Ecder Özdemir                                           (Sivas)

 

2.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 19 milletvekilinin, Trakyalı süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/813)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplumun dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için hayvansal besinler içerisinde süt oldukça önemli bir yere sahiptir. Fakat süt ve süt ürünlerinin tüketimine bakıldığında ve ülke nüfusu ile karşılaştırıldığında oldukça düşük düzeyde olduğu görülmektedir. Trakya, süt hayvancılığı açısından Türkiye'nin en gelişmiş yörelerinden birisidir. Bölgenin sahip olduğu süt ineklerinin tamamına yakını kültür veya kültür-melez şeklindedir. Bölgede yetiştirilen kültür-melez ırkın oranı yüzde 98,28 dolayındadır ve geriye kalan yüzde 1,72'lik bir oran ise yerli ırklardan oluşmaktadır. Bölgenin inek başına süt verimi Türkiye ortalamasının oldukça üzerindedir.

Trakya, Türkiye'nin süt ihtiyacının büyük bir kısmını karşılıyor olmasına rağmen süt üreticileri birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Üreticilerin yaşadığı en büyük sorun süt fiyatlarının düşüklüğü ve yem fiyatlarının yüksekliğidir. Üreticiye ödenen süt fiyatlarının düşük olması üreticinin neredeyse maliyetin de altında satış yapmasına neden olmakta bu da bölgedeki süt hayvancılığı yapan işletmelerin sayısının azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle bölgede yem bitkileri üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu teşvik, süt üreticilerinin maliyetlerini önemli ölçüde düşürecektir.

Bölge üreticilerinin diğer bir sorunu ise sahip olduğu hayvan varlığı potansiyel olarak yüksek verimli ırklardan oluşmasına rağmen yeterli bakım ve besleme koşullarının olmamasıdır. Bununla birlikte, süt işleme tesislerinin genellikle küçük olması nedeniyle modern üretim yöntemlerinden yeterince yararlanılamamaktadır. Bu nedenle düşük kapasite ve ilkel koşullarda çalışan işletmelerin büyütülmesi ve ileri teknolojilerle çalışır hâle getirilmesi gerekmektedir. Süt üretimi amacı ile kurulan büyük ölçekli hayvancılık işletmeleri ise oldukça sınırlıdır. Bölge, süt üretimi açısından önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen üretilen sütün önemli bir bölümü İstanbul'da bulunan fabrikalara taşınarak buradaki işletmelerde değerlendirilmektedir. Veteriner ücretlerinin yüksekliği, hayvan barınaklarının yetersiz olması ve pazarlama sorunu da üreticinin önemli sorunları arasındadır.

Gerekçede belirtmiş olduğumuz nedenler başta olmak üzere, süt üreticilerinin karşı karşıya kaldığı sorunlara kalıcı çözümlerin üretilmesi, üretim koşullarının iyileştirilerek onların pazarda daha iyi yer alabilmelerini sağlayacak politikaların tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

2) İzzet Çetin                                                           (Ankara)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

4) Mehmet Şeker                                                      (Gaziantep)

5) Ramazan Kerim Özkan                                          (Burdur)

6) Mehmet Ali Ediboğlu                                             (Hatay)

7) İhsan Özkes                                                         (İstanbul)

8) Bülent Tezcan                                                      (Aydın)

9) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

10) Aylin Nazlıaka                                                    (Ankara)

11) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

12) Hurşit Güneş                                                      (Kocaeli)

13) Arif Bulut                                                           (Antalya)

14) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

15) Ali Rıza Öztürk                                                   (Mersin)

16) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

17) Veli Ağbaba                                                       (Malatya)

18) Muharrem Işık                                                    (Erzincan)

19) Metin Lütfi Baydar                                              (Aydın)

20) Rahmi Aşkın Türeli                                             (İzmir)

 

3.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve 22 milletvekilinin, Çernobil felaketinin sonuçlarının ve Hükûmetin nükleer enerji politikalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/814)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

26 Nisan 1986 tarihinde gerçekleşen Çernobil felaketinin insan ve doğa üzerinde yarattığı tahribat iddialarının araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 26/04/2012

1) Nursel Aydoğan                                                    (Diyarbakır)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

13) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

23) Leyla Zana                                                         (Diyarbakır)

Gerekçe:

26 Nisan 1986 yılında gerçekleşen Çernobil Nükleer Santrali'ndeki patlamadan günümüze yirmi altı yıl geçmiş bulunmaktadır. Yakın geçmişimizin en büyük felaketlerinden biri olan Çernobil'de açığa çıkan radyoaktif serpintinin Hiroşima'ya atılan bombadan 350 kat fazla olduğu iddia edilmektedir. Kazadan sonra Çernobil'in çevresinde çalışan binlerce insanın kan kusarak, etleri lime lime dökülerek ve acı içinde kıvranarak can verdiği belirtilmektedir. Bölgede sağ kalan insanların radyasyon nedeniyle ya sakat kaldığı ya da kanser gibi birçok hastalığın pençesinde yaşamaya çalıştığı belirtilmektedir. Binlerce insanın, yüzlerce yıl dönülemeyecek olan bölgeden zorunlu olarak göç ettiği dile getirilmektedir.

Birçok ülkede nükleer santrallerin kapatılması süreci yaşanırken Hükûmet tarafından 5 adet nükleer santral yapılacağı açıklanmış bulunmaktadır. Hükûmetin Akkuyu'da nükleer santral için Ruslarla anlaşmalar yaptığı, hatta ikinci nükleer santralin de Sinop'ta Çinliler tarafından kurulabileceği açıklanmıştır. Akkuyu'ya yapılacak nükleer santral için çalışmaların hızlandırılmasını ve engellerin kaldırılmasını isteyen Sayın Başbakan, nükleer santrale karşı duran halkı bertaraf edilmesi gereken bir engel olarak görmekte olduğu yaptığı açıklamalardan anlaşılmaktadır.

Hükûmet “Enerji çeşitliliği yaratıp enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacağız.” diyerek nükleer santral kurmaya çalışmaktadır. Ancak Çernobil felaketinden sonra “Bölgede radyasyon yok.” deyip çaylarını içen geçmiş hükûmet yetkilileri, özellikle Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan halkın bu felaketin sonuçlarını hangi boyutta yaşadığına dair ciddi bir araştırmaya girişmedikleri, bu nedenle de insanların kanser ve benzeri hastalıklarla neden yüz yüze kaldıklarını ve öldüklerini görmedikleri ortada bulunmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

 

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

 

BAŞKAN – Sayın  milletvekilleri, İnsan Haklarını İnceleme ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu komisyona aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 10 Ocak 2014 Cuma günü saat 18.00’e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı coğrafyadaki güncel uzantılarının deşifre edilmesi, açığa çıkarılması amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi 

 

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 09/01/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                 İdris Baluken

                                                                                      Bingöl

                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

03 Ocak 2013 tarihinde, Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (2259 sıra no.lu), "Derin devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı coğrafyadaki güncel uzantılarının deşifre edilmesi, açığa çıkarılması" amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 09/01/2014 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a aittir.

Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de konuşmama başlamadan önce, on sekiz yıl önce polisler tarafından katledilen Metin Göktepe’yi anarak başlamak istiyorum. Kendisini saygıyla minnetle anıyoruz, ailesine ve yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de derin devlet tartışmaları aslında on yıllardır süregelen tartışma konusu konumundadır. Özellikle Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı gelişen çatışmalı süreçte derin devletin Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgede faaliyet gösterdiği, bu faaliyetlerin de insanlık dışı uygulamalara imza attığı da bilinen bir gerçektir. 1990’lara atıfla tartışılan derin devlet yapılanması pratiğinin bölge insanına dayattığı olaylar, kaba hatlarıyla toplu mezarlar, faili meçhuller, yerinden edilmeler ve resmî ideolojinin yok saydığı Kürt kimliğinin sahiplenilmesinin ölüm sebebi sayılmasıydı.

Türkiye demokrasisi açısından derin devlet ile yüzleşildiği iddia edilmesine rağmen, bu durum Kürtler açısından iddia bile edilemez. Şöyle ki: O dönem var olan derin devlet uygulamaları günümüzde bölgede ne yazık ki uygulanmaktadır. Bölgede var olan toplu mezarlar açığa çıkarılmamış ve bu konuda ciddi bir adım atılmamıştır. Faili meçhuller eskiden devlet görevlilerinin kontra örgütlenmeleri tarafından gerçekleştirilirken, bugün kontralara ihtiyaç duyulmadan kamu görevlileri tarafından insanlar sokak ortasında vurulmakta –öldürülen- kamu görevlileriyle ilgili ciddi bir yasal işlem gerçekleşmemektedir.

Yine, siyasi bir sorunun güvenlik konseptine devredilmesi sonucu köyler hızla boşaltılmaktadır.

Kürtler için devlet-derin devlet ikileminde değişen herhangi bir şey de yoktur değerli arkadaşlar. Adına ister “derin devlet” ister “paralel devlet” diyelim, adını ne koyarsak koyalım, şu gerçeği unutmamak gerektiğini ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar: Türkiye’de barış ve çözüm sürecini engellemek isteyen bir güç vardır. Bu kanıya şöyle varabiliriz: Bugün 9 Ocak 2014, bir yıl önce 9 Ocak 2013 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te 3 Kürt kadın, 3 Kürt devrimci, 3 Kürt yoldaşımız büyük bir komplo sonucu katledildiler; tam da 3 Ocak 2013 tarihinde Sayın Öcalan’la başlatılan sürece denk gelecek şekilde. Yani, 3 Ocak 2013 tarihinde siyasi heyetlerin adaya giderek Sayın Öcalan’la barış ve müzakere sürecini başlattığı süreçten bir hafta sonra, 9 Ocak tarihinde, bu 3 kadın arkadaşımız Paris’te katledildiler.

Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in uluslararası siyasi bir komplo ile katledilmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Tabii ki bir yıl boyunca katliamın arkasındaki güçler açığa çıkarılmadı, suçlular ne yazık ki yargılanmadılar. Bu katliam çok boyutlu, çok aktörlü bir katliam olmasına rağmen, sadece tetikçi olarak nitelendirilen şahsın tutuklanması gerçek failleri saklama çabasıdır değerli arkadaşlar. Katliamın birinci muhatabı olan Türkiye ve Fransa’nın bu konuda sergilediği özel suskunluk, katliamın ortağı olduklarını bir kez daha teyit etmiştir.

Başta Türkiye ve Fransa olmak üzere Avrupa’nın da içinde yer aldığı bu uluslararası siyasi suikast çok boyutlu ve çok planlı bir suikasttır. Katliamın gerçekleştirildiği tarih ve 3 Kürt kadın devrimcinin seçilmiş olması çok bilinçli bir tercihtir. Çünkü, bu katliamların, demokratikleşmenin, çözüm sürecinin gündeme geldiği, bu yönlü adımların atılmaya başlandığı bir zamanda gerçekleşmiş olması, katliamın ardındaki karanlık güçlerin bu sürece baştan itibaren karşı olduğunun ve katliamlarla demokratikleşmenin ve demokratik çözümün engellenmek istendiğinin de göstergesidir. Bu katliamın aydınlatılması, aynı zamanda Kürtlere karşı yıllardır sürdürülen kirli savaşın faillerinin açığa çıkartılması demektir. Çünkü yıllardır Kürtlere yönelik kirli bir savaş yürüten zihniyet ile çözüm sürecini bitirmek için bu katliamı gerçekleştiren zihniyet aynıdır.

Yine, 3 Kürt kadın siyasetçinin seçilmiş olması da çok bilinçli ve çok amaçlıdır. Devrimci 3 Kürt kadın hem Kürt özgürlük mücadelesinin hem de kadın kurtuluş mücadelesinin önemli aktörleriydi; Leyla, Fidan ve Sakine. Sakine Cansız, Kürt özgürlük tarihinin ve hareketinin belleği ve kadın özgürlük mücadelesinin simgesiydi değerli arkadaşlar.(BDP sıralarından alkışlar) Yine, Fidan Doğan, Kürt özgürlük mücadelesinin önemli bir diplomatıydı; Leyla Şaylemez ise genç kadının temsilcisi, genç kadının enerjisini temsil ediyordu.

Kürt özgürlük hareketi, yıllardır üzerinde gerçekleştirilen komploları boşa çıkardığı gibi bu komployu da boşa çıkarmıştır. 9 Ocak 2013 tarihi Kürt özgürlük mücadelesi için bir yılgınlık yaratmak yerine direniş için bir milat niteliği kazanmıştır. Kürt halkı ve Kürt kadın hareketi olarak, katledilen yoldaşlarımıza mücadelelerini yükseltme sözü verdik ve bu sözümüzün arkasında durduk, katliamcı güçlerin Kürtlere vermek istediği mesajı yerle bir ettik.

Değerli arkadaşlar, katliamın 1’inci yıl dönümünde kadın özgürlük hareketi olarak bu alçakça katliamı bir kez daha nefretle kınıyoruz. Her gün bu komployu, bu katliamı lanetleyerek, faillerinden hesap sorarak bu mücadelemize devam edeceğimizin altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Katliamın faillerini ortaya çıkarmak için bütün gücümüzle direneceğimizin de sözünü buradan bir kez daha vermek istiyoruz. Bu katliamın faillerinin ortaya çıkması demek, aynı zamanda, Kürtlere karşı yıllardır sürdürülen kirli savaşın faillerinin de açığa çıkartılması demektir. Katliamın Fransa’da, Paris’te gerçekleşmiş olması bu olayın sadece Fransa ile sınırlı olduğu anlamına gelmez. Bu katliamı aydınlatmada birincil muhataplar Türkiye ve Fransa’dır ama Avrupa da bundan azade değildir. Bu katliamda kim sessiz kalırsa, kim üstünü örtmeye çalışırsa faillerle aynı cephede yer alıyor demektir. Sessiz olan ortak olandır. Bir an önce bu sessizliğin bozulup faillerinin yargılanması gerekmektedir değerli arkadaşlar. Tam da içerisinde bulunduğumuz süreç açısından bu faillerin yargılanmasının sürece pozitif bir yansıması olacak ve sürecin ilerlemesi açısından da önemli olduğunu ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, yaşanan acıların katmerleşmesi, halklar arasındaki güvenin zedelenmesi de birlikte yaşamın sağlanmasını ciddi ölçüde etkilemektedir. Tüm Türkiye kamuoyunun en yüksek temsil organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin derin devlet ve devlet uygulamalarını masaya yatırması, var olan resmî ideolojinin çarpıklığını ortaya çıkarması, birlikte yaşamayı baltalayacak tehlikelerin önüne geçilmesi amacıyla vermiş olduğumuz bu önergenin kabul edilmesi ve bir Meclis araştırma komisyonunun acilen kurulması gerektiğini bir kez daha ifade ediyor ve desteklerinizi beklediğimizi ifade ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Gaziantep Milletvekili Sayın Şamil Tayyar.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞAMİL TAYYAR (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Meclis Grubunun araştırma önergesi üzerine söz aldım. Şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

BDP, derin devlet yapılanmalarının Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölgelerdeki varlığının deşifre edilmesi ve yargılanmalarını istiyor. “Derin devlet” kavramı, Oğuz Türklerine kadar uzanan “devleti ebed müddet” sloganıyla vücut bulan, özü itibarıyla yurdun işgale uğraması hâlinde kendi küllerinden bir devlet oluşturmayı öngören bir millî seferberlik projesidir. Ne var ki bu istihbari ve operasyonel yapı, zamanla devlet içi bilek güreşinin aracı, millî iradenin devlet yönetiminde söz sahibi olmasını engelleyici bir hâl almıştır. Bu yapı, yaklaşık iki yüz yıldır karanlık, kirli ve kanlı bir gelenekten besleniyor. Devletin sahibi olarak kendini gören bu anlayış, iktidarını kalıcı ve etkin kılmak için konjonktüre bağlı olarak düşman belirlemiş, bunu yaparken de millet adına yaptığı tezi üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışmıştır.

1960 öncesi liberal demokratlar, 1970 öncesi sol hareketler, 1980 öncesi bunlara ilave olarak milliyetçiler, 1980 sonrası Kürtler ve muhafazakârlar yoğun şekilde derin devletin düşman hanesine yazdığı akımlar olmuştur.

Kamuoyunda “Kırmızı Kitap” olarak bilinen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde bu tehdit unsurları numaralandırılmış, tüm anayasal ve yasal düzenlemelerin üzerinde tutulmuştur. 1997 yılında Mesut Yılmaz’ın “Bundan böyle hiçbir yasa, genelge ve yönetmelik bu belgeye aykırı olamaz.” şeklindeki sözleri hâlâ hafızalardadır. Aynı şekilde, Millî Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri Orgeneral Doğan Beyazıt “Esas olan Kırmızı Kitap’tır. İktidara gelen parti kitabı görünce politikalarını değiştirir.” diyordu.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’de iktidara geldikten  sonra ilk iş olarak derin odaklarla mücadeleyi ve sözde yasal dayanaklarını ortadan kaldırmayı kendine hedef olarak belirledi.

17 Ağustos 2004’te ilk kez Millî Güvenlik Kuruluna sivil genel sekreter atandı, tehdit numaraları kaldırıldı, rengi lacivert hâline getirildi. Ayrıca, Ergenekon ve Balyoz gibi darbe planlarına karşı güçlü bir siyasi irade ortaya kondu. Faili meçhul cinayetlerle ilgili çok sayıda önemli davalar açıldı. Tüm bunlara rağmen derin yapılarla mücadelede kesin bir sonuç alınamadı. Zaten iki yüzyıllık geleneğe sahip böylesine merkezî ve derin bir yapıyı kısa sürede kökten bitirmek mümkün değildi.

AK PARTİ iktidarı derin devletin üzerine gittikçe kendilerini yenileyerek farklı bir darbe senaryosuyla sahne aldılar; sokakları hareketlendirdiler, toplumun birleşme yerlerine jilet atmak için provokatif eylemlere kalkıştılar. Danıştay cinayeti, Rahip Santoro cinayeti, Malatya misyoner cinayeti, Şemdinli olayları gibi hadiseleri tetiklediler. 2003, 2004, 2007, 2009, 2013’te darbe hayaline sarıldılar. Başbakana yönelik 20’ye yakın suikast teşebbüsünde bulundular.

Yakın tarihte ise, daha önce denenmiş birçok eylem gibi, Uludere tezgâhı üzerinden çözüm sürecini baltalayıp Türk-Kürt kavgasını alevlendirmek istediler. 28 Aralık 2011 günü savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 34 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Uludere baskını yeni dönemin nasıl bir tehdit algılamasıyla karşı karşıya olduğunu gösteren en karanlık eylemidir. Çünkü, bu operasyon referandum sonrası derin devletin geliştirdiği yeni varoluş stratejisinin bir ürünüdür. Dört ayrı koldan idari ve adli soruşturmalar yürütülmüş olmasına rağmen kamuoyunu ikna edici tezler üretilememesinin en önemli nedeni bu operasyonun devlet içindeki derin odaklarla PKK içindeki irtibatlı grupların MOSSAD’dan lojistik destek sağlayarak gerçekleştirmiş olmasıdır. Operasyon birden fazla amaca hizmet etmiştir, birincil hedefi ise çözüm sürecinin akamete uğratılmasıdır. Bu bağlamda, PKK eylemlerinin tırmandırılması, tepki olarak Türk milliyetçiliğini köpürterek öfkenin dalga boyunda sörf yapılmak istenmiştir. Nitekim, hemen ardından AK PARTİ’li kadrolar ve dinî gruplara yönelik eylemlerin sayısında artışlar olmuştur.

AK PARTİ Şırnak İl Başkan Yardımcısı Ali Kılınç, Diyarbakır Kayapınar basın sorumlusu Ümit Aydın öldürüldü, Kulp İlçe Başkanı Veysel Çelik kaçırıldı, Diyarbakır Erkek Yetiştirme Yurduna saldırılar düzenlendi. Amaç, Kürtlerle devlet arasındaki gönül köprülerini yıkmaktı. Maalesef, Uludere baskınıyla Türkiye’ye derin bir tuzak kurulmuştur.

Üzülerek belirtmem gerekirse, kişisel kanaatlerimi burada paylaşmam gerekirse, Genelkurmay olay üzerindeki sis perdesini aralayacak bilgi ve belgeleri hem savcılardan hem de Meclisten gizlemiştir. Nitekim, olayla ilgili takipsizlik kararının verilmesi bu yorumumuzu güçlendirici mahiyettedir ve vicdanları kanatmıştır. Eğer Türkiye, demokratik sistemini güçlendirmek, temel hak ve özgürlük alanlarını genişletmek, devlet içi karanlık odakların tehdidini ortadan kaldırmak, toplumsal barış ve huzur ortamını tesis etmek istiyorsa bu karanlık odaklara karşı el birliğiyle mücadele etmek zorundadır.

Bu öneri sebebiyle şu konuya da dikkat çekmem gerekir: Nasıl ki derin devlet Kürt meselesi ve demokratik rejim için bir tehdit unsuru ise PKK ve KCK yapılanması da başka bir tehdit unsurudur. Kürt siyasetçisi, aydını ve entelektüeli PKK vesayeti altındadır. BDP’li temsilciler gerçek manada demokratik bir rejimden yanaysa derin devlet kadar, bu yapıyla ilintili PKK düzeneğiyle de mücadele etme cesaretini göstermelidir.

Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde derin devletin bir dönem faili meçhul cinayetler işlediği, insanlık dışı muamelelerde bulunduğu gerçeğini kimse inkâr edemez. Yeterli olmasa bile, açılan davalar dün tartışma konusu bile yapılamazdı. Demokrasimizin gelişmişlik düzeyi ve oturduğu halk tabanı yaygınlaştıkça bu mücadele ivme kazanacaktır. Derin devletin bu insanlık dışı uygulamalarının yanı sıra PKK’nın örgüt içi gerçekleştirdiği 5 bin civarındaki infazlara kör ve sağır kalmak da ayrı bir samimiyetsizliktir. Nereden beslenirse beslensin, her türlü şiddete, ölüme ve kana karşı çıkma tavrını göstermedikçe toplum vicdanında yer bulamazsınız.

Bu temel tespitlerden sonra, Parlamentoda daha önce çözüm süreci, darbeler ve telekulak araştırmalarının yapılmasını, mahkemelerde devam eden yargı süreçlerini dikkate alarak şu aşamada böyle bir araştırmanın sonuç verici olacağını düşünmüyorum. Gelin, bir yıldır devam eden çözüm sürecine verdiğimiz desteği artırarak sürdürelim. Türkiye bunu başarırsa inanıyorum ki 2023 yılında en gelişmiş ilk 10 ülke arasına girecektir. Çünkü Türkiye bu meselesini çözmedikçe asla büyük devlet olamaz.

Bu duygularla yüce heyetinizi selamlarken aramıza yeni katılan tüm milletvekillerine “Hoş geldiniz.” demek istiyorum.

Vaktim kaldığı için, bir dakika da… İki gün önce olmadığım bir toplantıda CHP’li bir milletvekili şahsımı anarak biraz tahkir edici bir ifade kullanmış, diyor ki: “Gaziantep Milletvekili ‘tweet’ atacağına, Gaziantep çok iyi kasa yapar, keşke o kasalara bir baksaydı.” Gaziantepli sanayicilerin gerçekten hakkını teslim ettiği için kendisine minnet duygularımı buradan ifade etmek istiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Senin de hakkını teslim etmiş.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Ancak o kasaya baktığım zaman da ben Sinan Aygün’ün 2,5 milyon euro parasını gördüm. (CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ticaretle uğraşıyor Sinan Aygün. En iyi yaptığın iş “tweet” atmak, başka ne iş yaparsın?

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) – Ayrıca, Sarıgül’ün yolsuzluk dosyasını gördüm.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sinan Aygün iş adamı, öteki banka genel müdürü; birisi iş adamı, birisi banka genel müdürü.

ŞAMİL TAYYAR (Devamla) - Bu arada da bunu bu vesileyle CHP’li milletvekillerine de hatırlatmak isterim.

Hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben Van Milletvekili olarak şahsım adına hatibin gerçek bilgi sunmadığını ve bu Mecliste bütün milletvekillerinin doğru bilgilendirilme hakkına sahip olduğunu belirterek, özellikle hatibin “bu operasyonun devlet içindeki derin odaklar ile PKK’nin iş birliğinde yapıldığı” cümlesinin gerçekleri yansıtmadığını…

BAŞKAN – Bir saniye… Şöyle dedi: “PKK’nın içinde bu derin odaklarla ilişkili bir grup” dedi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Hayır, ben şimdi sadece düzeltiyorum. Bunun üzerine ne diyorsunuz?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Evet, bunun üzerinden ben toplumun genelini…

BAŞKAN – Hayır, bakın şimdi Sayın Üçer, şeyi söylüyorum: Onun cümlesiyle sizin cümleyi bir araya… Yani sizin söylediğiniz cümle farklı. Sayın hatibin söylediği cümleden sonra neyi düzelteceksiniz ki siz?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – İkisini birleşik olarak düşündüğümüzde söylüyorum.

BAŞKAN – Hayır, öyle değil, mantık olmadı.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında grubumuza sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Ne dedi?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bizim katliamlar arasında ayrım yaptığımızı, PKK’nin katliamlar yaptığını ve bizim bunları kınamaktan korktuğumuzu söyleyen cümleler kullanmıştır. Grubumuz adına sataşmaya cevap vereceğiz.

BAŞKAN – Şimdi, bir dakika… Yani, siz Barış ve Demokrasi Partisisiniz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tabii, Barış ve Demokrasi Partisini zan altında bırakıyor zaten.

BAŞKAN – Tamam, şimdi bir dakika… Ben sayın hatibin -yani netleştirmek için söylüyorum- dikkatle izledim konuşmasını.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Şimdi, Sayın…

BAŞKAN – Grup başkan vekiliyle görüşüyorum, lütfen…

Onun söylediği, PKK’nın içinden bir grupla derin odaklar bir araya geldiler, böyle bir şey yaptılar. Şimdi, birincisi bu. Buna bir itirazınız var mı?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Var tabii, ona da itirazımız var.

BAŞKAN – Bir saniye… Tamam, peki.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tabii, tabii, öyle bir şey yoktur. Bu bilgi çarpıtmadır, Genel Kurulu yanıltmadır.

BAŞKAN – Hayır, bir saniye, bir saniye… Ben şimdi neye göre söz vereceğimi anlamak için…

İki: PKK hem bu çatının altında hem de dünyanın pek çok ülkesinin parlamentolarında terör örgütü olarak tanımlanmış bir grup, silahlı terör örgütü olarak tanımlanmış bir grup; sizse legal, halkın oylarıyla gelmiş bir siyasi partisiniz. Şimdi, bu nasıl oluyor orayla, o arkadaşımızın konuşması sizin grubu ilzam ediyor? Onu da anlayabilirsem söz vereceğim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ben onu açıkladım Sayın Başkan.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Üçer, grup başkan vekiliyle görüşüyorum, ona göre söz vereceğim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, ben onu açıkladım, sanırım duymadınız. Şimdi, sayın hatip konuşması sırasında bizim PKK’nin vesayeti altında olduğumuzu ve PKK’nın katliamlarını…

BAŞKAN –Tamam, şimdi oldu, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) –…görmezden geldiğimizi ifade etti.

BAŞKAN – Onu duymadım, buyurun, şimdi söz vereceğim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Dolayısıyla, sataşmada bulunmuştur, grubumuz adına Sayın Özdal Bey…

BAŞKAN – Peki, tamam, şimdi oldu çünkü ben Meclisi yöneten bir şahıs olarak terör örgütü adına konuşma yapmaya söz vermem Anayasa’ya göre, İç Tüzük’e göre aykırı, onu savunamazsınız, o nedenle anlamak istedim hiçbirimiz suç işlemeyelim diye.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, hayır, grubumuza sataşma var.

BAŞKAN – Buyurunuz.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben burada PKK adına söz almış bulunmuyorum. Grubumuz adına ve şahsım adına milletvekili olarak söz almış bulunuyorum. Ama milletvekili olmamız bu ülkede karanlık güçlerin yapmış olduğu cinayetlerin hepsini PKK’ye atfetmesi ve PKK’yi bu konuda sorumlu tutup kendi yaptıklarını gölgelemesi, gerçekleri saptırması hakkını tanımaz bu Meclise. PKK’ye birilerinin nasıl dediği Kürt halkını çok enterese etmiyor. Ona bakarsa ben ve benim gibi milyonlarca insan PKK’yi bir özgürlük hareketi olarak kabul ediyor. Tabii, bu siyasal bir durum. Bu siyasal durum toplumsal yaşam içinde tarihsel olarak sonuçlanacak bir şeydir.

Burada terör, Roboski’de katliamı yapmaktır. O uçaklar eğer PKK’ye ait olmuş olsaydı biz o zaman terör yaftasını PKK’ye yapıştırırdık ama o uçaklar Türkiye Cumhuriyeti devletinin uçaklarıydı. Eğer o pilotlara verilen maaşı PKK’nin, KCK’nin bütçesinden vermiş olsalardı biz o zaman PKK’yi itham edecektik ama o pilotlar bu devletten maaş alıyorlar. Eğer o pilotları uçurup da o bombaların ihalesini yapan PKK ya da Kongre-Gel meclisi olmuş olsaydı ya da KCK meclisi olmuş olsaydı biz o zaman onu itham edecektik ama o bombaların bütçesini hazırlayan bu Meclistir. O talimatı veren Genelkurmay Başkanı PKK’de yetkili biri değildir. Herhangi bir PKK gerillası bu konuda söz almış ya da etkin durumda olmuş değildir. O Genelkurmay Başkanına yetkiyi veren…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tezkereyle veren.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – …ve emir verme yetkisinde olan Başbakandır yani Roboski’de katliam yapanlardır terör. Ve bu konuda, milletvekili oluşumuz, ülkemizin ve vatandaşlarımızın hepsini ilgilendiren konular hakkında söz söyleyemeyeceğimiz anlamına gelmiyor, gerçeklerin çarpıtılması hakkını iktidara tanımıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – İktidar bütün gerçekleri çarpıtmak için suçu derin devlete hazırlayıp, derin devlete yönlendirip işin içinden sıyrılacağını düşünüyorsa yanlıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Derin devlet ya da başka bir devlet yoktur, şu an tek bir devlet vardır, o da derin devlettir. O derin devleti de AKP yönetiyor. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika… Önce Sayın Altay işaret etti, onu dinleyeyim, sonra size de söz vereceğim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Biraz önce konuşan hatip Sayın Tayyar hem bir milletvekilimiz hakkında hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımızla ilgili kafalarda istifham yaratıcı iddialarda bulundu.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aydın, sonra sizi de dinleyeceğim.

 

4.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Para kasalarının bu Mecliste adalet yerini buluncaya kadar konuşulacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

Hiç şüphesiz Gaziantep para kasası yapmak konusunda şöhretli bir ildir, doğrudur ama biraz önceki sayın milletvekilinin işin olağanını garip görüp işin garibini olağan karşılamasını da ben çok garip görüyorum. Yani para nerede saklanır sayın milletvekilleri? Para kasasında saklanır. Para kasasındaki paranın gayriolağan bir yanı yoktur ama ayakkabı kutusundaki paranın olağan dışı bir yanı vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Milletin, devletin kör kuruşunun hesabını da sormak üzere siz de, biz de buraya gönderilmiş milletvekilleri olarak ayakkabı kutusundaki paraların, olağan dışı paraların peşini bırakmayacağız. Para kasasındaki paradan bize bir şey yok, olması gereken yerde duran bir paradır. Kaldı ki sayın milletvekilimiz de yargı sürecini geçirmiş ve hâlen devam etmektedir. Dur bakalım. Keşke, partinize mensup olup da adı geçen insanlar da mahkemeye gitmeyi becerebilse. Bir ülkenin milletvekillerinin, bakanlarının, başbakanının çocuğunun mahkemeye çağırılması normaldir sayın milletvekilleri. Normal olmayan, milletvekilinin, bakanın, başbakanın çocuğunun bu çağrı kâğıdına rağmen mahkemeye gitmemesidir, anormal olan budur. Biz kimseyi peşinen suçluyor değiliz ama her vesileyle ahlaktan bahseden bir siyasi partinin sayın genel başkanının çocuğunu mahkemeye yollamaması hâlinde, ahlakla ilgili, erdemle ilgili söyleyeceği hiçbir şey bizim için inandırıcı olmaz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın...

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne için söz istiyor, bir sorsa ya!

BAŞKAN – Daha evvel söyledi, söyledi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, bize o kadar soruyorsunuz!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Derin devleti AK PARTİ yönetiyor.” dediniz ya!

BAŞKAN – Hayır, daha evvel söyledi oradan, “Sonra size söz vereceğim.” dedim kendisine.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – İdris Bey, “Derin devleti AK PARTİ yönetiyor.” dedi ya!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Duymadık işte, açıklasın…

BAŞKAN – Yok, yok, ben herkesi dikkatle dinlemeye çalışıyorum.

Buyurun.

5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Van Milletvekili Özdal Üçer’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki eğer AK PARTİ iktidarı olarak biz derin devleti yönetiyor olsaydık, kusura bakmayın, siz bugün burada olmazdınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne alakası var ya!

AHMET AYDIN (Devamla) – Eğer biz derin devleti yönetiyor olsaydık siz burada olmazdınız.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İsterseniz engelleyin!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu bir.

İkincisi…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bu ne biçim bir açıklama ya!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İsterseniz engelleyin! Onlarca milletvekilimiz yaşamını yitirmiş.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Çok ayıp vallahi, çok ayıp!

AHMET AYDIN (Devamla) – Siz çok iyi biliyorsunuz.

İkincisi: PKK bir özgürlük hareketi değildir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Nedir?

AHMET AYDIN (Devamla) – PKK, 40 bin kişinin katliamına sebep olan bir terör örgütüdür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – O senin görüşün.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Senin düşüncen.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bütün dünyanın kabul ettiği bir terör örgütüdür.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Onun için mi müzakere yapıyorsunuz?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bir başka husus: KCK yapılanmasıyla, geçmiş dönemde olan faili meçhullerle, bugüne kadar gelişen bütün hâl ve hareketleri tüm kamuoyu çok iyi biliyor.

Bakın arkadaşlar, belki geçmişi yüzyıla dayanan ama son otuz yılı terörle boğuşan bir ülkede terörün sonuna doğru gidiyoruz. Bak, bir yıldır şehit haberi gelmiyor, bu çok önemli bir şeydir, bunu hep birlikte yapmak zorundayız.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Senin zihniyetin değişmedikten sonra hiçbir süreç değişmez, kusura bakma Ahmet Bey.

AHMET AYDIN (Devamla) – Hepimizin acısı büyük. Bu acılar ortak acılar ve bu acılar üzerinde siyaset yapmayalım. Artık insanlar ölmesin diyoruz, artık kan dökülmesin, gözyaşı olmasın. Hele ki siyasetçiler daha sorumlu bir dil kullanmak zorundadır, daha sağduyulu olmak zorundadır.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – O zaman uçakları Roboski’nin üzerinde… Roboski’yi bombalattırmayın. O zaman MİT’te adam öldüren…

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu kanın hiç kimseye ama hiç kimseye faydası yok. Artık kan üzerinden siyaset de yapılmasın. Bu çözümü hep birlikte sağlayalım diyorum.

Yine, aynı şekilde, değerli arkadaşlar, “Her müddei iddiasını ispata mecburdur.” en temel bir hukuk ilkesidir. Masumiyet karinesini bırakacaksınız, soruşturmanın gizliliğini ihlal edeceksiniz, kişisel haklara saldıracaksınız… Yargının denetiminde olan, gözetiminde olan, yargı makamlarının elinde olan bir hadisenin nasıl sonuçlanacağını bilmeden insanları peşinen azılı suçlu ilan etmek, peşin hüküm kurmak, o insanların üzerinden bütün bir siyaseti mesul kılmak, bütün bir grubu lekelemek, millî iradeyi gasbetmek, yakışır mı bu bize, yakışır mı bu size?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bunun millî iradesi mi olur ya! Rüşvetin yolsuzluğun millî iradesi mi olur ya!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ne millî iradesi Allah aşkına ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yeni mi akılınıza geldi hukukun üstünlüğü, hukukun üstünlüğü yeni mi aklınıza geldi, insanların masumiyeti?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili bir kere peşin hükümlü ifadeler kullandığımı söyledi. Kullanmadım. Daha vahimi, bütün iktidar partisi grubunu itham ettiğimi söyledi ki asla, bilakis, tam tersini düşünüyoruz.

Bir dakika söz…

BAŞKAN – Yok, şimdi onu ama… Kayıtlara geçti Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ama Başkanım, söylediklerimi çarpıttı. Bir dakika, Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamam, peki.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya, sana bir şey demedi.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Benimle ilgili konuşmadın mı?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Seninle ilgili bir şey demedim ben.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bütün muhalefeti kastetti.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben peşin hüküm vermedim. Bilakis yargılanmaları gerektiğini söyledim, mahkemeye çıkmak gerektiğini söyledim.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, siz…

Bir saniye…

ENGİN ALTAY (Sinop) – İktidar partisi grubuna daha geçenki birleşimde…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

Ben nasıl söylediğimi bir ifade edeyim, Sayın Başkanın gönlü rahat olsun.

BAŞKAN – Azıcık, Sayın Altay, bir saniye…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kastımı ifade edebilir miyim efendim?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, ben bitireyim Başkanım.

Ben bu guruba yöneldim ve dedim ki…

BAŞKAN – Düzeltecek.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sakin ol, sakin ol…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Başkanım, “İçinizde haramdan sakınan çok arkadaşımız var.” dedim. Rica ederim, “Çok arkadaşımız var.” dedim. Ama Sayın Başkan, bütün grubu…

BAŞKAN – Sayın Aydın da diyor ki: “Ben böyle bir şey demedim.” Şimdi, zorla nasıl olacak iş?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, peki, mesele yok o zaman.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi Sayın Baluken, sizi dinleyeyim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, “Dayanağı olmayan iddialarda bulunmak müfteriliktir.” dedi. Dolayısıyla, yine sataşmada bulundu. Bu konuyla ilgili, grubumuz adına…

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Her müddei iddiasını ispata mecburdur.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – …Özdal Bey cevap verecek.

BAŞKAN – Hayır, bir saniye, bir saniye… Bakın, başka bir şey söylüyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ceza hukukunun temel ilkesidir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, bir dakika, bir saniye, bir saniye…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, müfterilikle suçluyor grubumuzu.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hukukun en temel kavramlarından, ilkelerinden bir tanesidir.

BAŞKAN – Bakın, “‘müfteri’ demedim.” diyor canım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Dedi, dedi.

BAŞKAN - “Müddei” diyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Mütferi” demedim, “Her müddei iddiasını ispata mecburdur...”

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ha, “müddei” dediyseniz… Müddei mi, müfteri mi?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Müddei” dedi, “müddei” dedi.

BAŞKAN – Bakın, “müfteri” başka bir şey, “müddei” başka bir şeydir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tamam, “müddei” ise tamam. “Mütferi” ise…

BAŞKAN – “Müddei”, “iddia sahibi” demektir; “müfteri”, “iftira eden” demektir. Dolayısıyla düzeltti şimdi Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, aynı zamanda bizim…

BAŞKAN – Aa, yok. Ama yok.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şöyle yapalım…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Başka bir şey var Başkanım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yanlış anlamışsak, şuradan dolayı cevap hakkımız doğar: Bizim buraya gelişimizi AK PARTİ’nin bir lütfuymuş gibi gösterip Barış ve Demokrasi Partisini… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle bir şey demedim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, öyle dedi.

BAŞKAN – Şimdi, bir saniye… Karşılıklı düzeltin bakalım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Öyle söylediniz canım, öyle söylediniz ya!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, “AK PARTİ’nin verdiği mücadelenin bir sonucudur bu.” dedi.

BAŞKAN – Diyor ki: “Derin devlet…”

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ya, niye cevap vermemizden korkuyorsunuz?

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye… Ben… (AK PARTİ ve BDP sıralarından gürültüler)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – AK PARTİ’nin verdiği mücadelenin bir sonucu bu, demokratikleşmenin bir gereği. Demokratikleşmenin gereği olarak dedi o.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, cevap vermemizden niye korkuyorsunuz ki? Bizim buraya gelişimiz…

BAŞKAN – Muhterem, Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Buyurun.

BAŞKAN – Ben Allah’tan başka, Allah şahittir, hiç kimseden bugüne kadar korkmadım, korkmayacağım, korkmayacağım! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – O zaman rica ediyoruz, cevap verelim.

BAŞKAN – Amma velakin, ben… Böyle bir yol oluyor. Sizinle ilgili değil konu. Şimdi, nasıl bir şey? Övmek için bir isim dahi söylense söz istiyorlar. Efendim, bir şey olsa söz isteniyor. Burada oturan, buraya bakan bir şahıs olarak çok tuhaf bir şey oluyor. Dolayısıyla, grubunuza bugüne kadar asla bir kötümser ayrımcılık yapmadım ben.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yo, onu kastetmedik.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Yok, yapmadınız. Keşke herkes sizin gibi olsa.

BAŞKAN – Şimdi, bugün de, bakın, bugün de PKK adına söz alır gibi bir konu olduğu zaman siz de, ben de suç işliyoruz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, öyle bir şey yok, açıkladık ama.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne alakası var Başkanım?

BAŞKAN – Şimdi, hayır. O yanlış algılamayı, tutanaklara da geçebilecek algılamayı düzeltebilmeniz açısından ben size söz hakkı tanıdım ve siz düzelttiniz, ondan sonra arkadaşınız söz aldı.

Şimdi, ben burada söz vermeyeceğim diye bir şey yok.

Şimdi, Sayın Aydın diyor ki: “Ben ‘müfteri’ demedim”, işte, şunu demedim, bunu demedim. Siz “müfteri” anlamışsınız, olabilir. “Müfteri” ağızdan çıktığı dakika söz hakkınız var, “iftira eden” demek ama “müddei” diyor, “iddia sahibi” demek. Şimdi, belki bir uzlaşma olur aranızda diye ikinizi konuşturdum ben sizin. Siz dediniz ki: “Tamam, orası başka.” Ama “Derin devletin yönetiminde olsaydı Türkiye, pardon, başında biz olsaydık şimdi siz burada olmazdınız.”a söz hakkı istiyorsunuz, buyurun, tamam.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Evet, Özdal Bey cevap verecek.

BAŞKAN – Ama yanlış anlaşılmaları ve orada, tutanaklara yarın hepimizin başını derde koyacak anlaşılmaları engelleme tavrımın korkaklıkla algılandırılmasını şiddetle reddediyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, biz, Sayın Başkan, sizin…

BAŞKAN – Yani cesaretimi her alanda ispat etmeye hazırım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, hayır, sizin Meclis yönetiminizi de son derece adil bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

 

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, süremiz çok kısıtlı olduğu için ben direkt konuya girmek istiyorum.

Sayın hatip sanki BDP’nin milletvekillerinin buraya gelmesi AKP’nin bir lütfuymuş gibi bir söylemde bulundu. Bütün baskılara rağmen, bütün antidemokratik yasalara rağmen, bütün faşizan saldırılara ve ölümcül saldırılara rağmen halk kendi iradesiyle sandıkların başına gitmiş ve panzerlere karşı direnmiş, gaz bombalarına karşı direnmiş ve BDP’nin grubunu buraya göndermiş.

AKP’nin yapmış olduğu şeyse Hatip Dicle’nin milletvekilliğine el koymak, AKP’nin yapmış olduğu şeyse 5 milletvekilimizi zindanda tutmak. Diğer milletvekilleri için de aynı durum söz konusu. “Eğer derin devletin yönetiminin başında olsaydı” derken sanki böyle bir istek varmış gibi coşkulu ve heyecanlı bir şekilde söylemesini sayın milletvekili, grup başkan vekili için tarihsel bir sorun olarak belirtmek istiyorum, siyasi kariyeri açısından hiç de düzeyli olmayan bir duruma düşeceğini belirtmek istiyorum. Lütfen bir siyasi partinin genel başkanı “Derin devletin başında olsaydı” diye bir söylemde bulunmasın.

Onun dışında, “derin devlet” dediğiniz nedir? “Derin devlet” dediğiniz, eğer cinayet işleyenler derin devlet ise, bugün açıktan devletin polisi cinayet işliyor, devletin askeri cinayet işliyor, Ceylan Önkol’u katlediyor, Uğur Kaymaz’ı katlediyor, onun dışında, Sakine Cansız’ı katlediyor, Leyla Şaylemez’i katlediyor, Zilan’da katliam yapıyor, Roboski’de gençleri katlediyor. Bunların hepsi devletin görevlisi ve bunlar bu Meclisin düzenlemiş olduğu bütçeden maaşlarını alan insanlar. Bunu yapan derin devletse zaten bunun başında AKP var. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.33

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram Özçelik (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın Korkmaz, 60’ıncı maddeye göre söz istemişsiniz; size bir dakikalık bir söz veriyorum.

Buyurun.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Van Milletvekili Özdal Üçer’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, bir süreden beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir siyasi parti grubu kendilerinin PKK, PKK’nın kendileri olduğunu söyleyip âdeta PKK’yı, terör örgütünü meşrulaştıran bir gayret içerisinde. Biraz önce de bazı konuşmalar yapıldı. Ben Milliyetçi Hareket Partisinin grup sözcüsü olarak kayıtlara geçirmek üzere bunları söylüyorum. Denildi ki: “Devletin askeri, polisi vatandaşı katletti.” Evet, ortada birtakım maktuller var ama katili PKK’dır. Bunun kayıtlara geçirilmesini istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda da sonuna kadar bu hassasiyetimizi ifade edeceğiz.

Teşekkür ederim.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı coğrafyadaki güncel uzantılarının deşifre edilmesi, açığa çıkarılması amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci söz Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık’ın.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)  

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

BDP’nin derin devlet ve faili meçhul cinayetlerle ilgili vermiş olduğu grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım. Tabii, derin devlet burada konuşulurken “Milattan önce başlamış, Selçuklu’da var, Osmanlı’da var, Türkiye Cumhuriyeti’nde var.” diye söylemekle bir yere varılmıyor. Önemli olan, şu anki, günümüzdeki derin devletin açığa çıkarılmasıdır bence.

Tabii, Türkiye’de 1950’den sonra, özellikle çok partili hayata geçtikten sonra derin devletin sürekli gündeme geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu derin devlet oluşturulurken de özellikle istihbarat örgütlerinin ele geçirilmesi, kendine karşı olan kişilerin biraz daha pasifize edilmesi için her zaman kullanıldı. Bu süreçte, özellikle de MC hükûmetlerinden sonra da bunun arttığını hepimiz biliyoruz. Bu da tarihin kayıtlarında var.

Özellikle 12 Marttan sonra rahmetli Ecevit kontrgerilla olduğunu yani özel harp dalgasının üstüne gitmek gerektiğini açıkladı ve bunu gündeme getirdiği hâlde bir türlü tasfiye edemedi. Rahmetli Ecevit o zaman Giresun’da yaptığı konuşmada “12 Mart sonrası dönemde adı sanı ortaya çıkan ve tedbirlerin ve hatta soruşturmaların hukukiliğine ve insaniliğine gölge düşüren kontrgerilla adlı örgütün, bu resmi görüntülü fakat gayriresmî örgütün niteliği ve amacı üzerindeki örtü kaldırılamamıştır.” diye o zaman söyledi, bütün çabalarına rağmen de kaldıramadı.

Şimdi günümüze gelmemiz lazım. Eskiden olanları açığa çıkarmak lazım, onların failleri varsa onları da bulmak lazım ama günümüzde neler oluyor? 2002’den sonraya gelindiğinde hiçbir şey değişmedi, yine aynı gelenek devam etti. Bu sefer AKP Hükûmeti geldikten sonra kendi derin devletini, kendi istihbarat örgütünü oluşturmaya her zaman çalıştı. Hangi iktidar gelirse yaptığı gibi AKP de bunu en derin şekilde, bir tarafta kendisine karşı olabilecekleri pasifize ederken diğer taraftan da yürüttüğü politikalarla yargıyı, polisi, istihbarat örgütünü, zaten iktidara geldiği zaman on yıldır yasama organını tamamen ele geçirdiği için, hiç fikir vermediği için tamamen ele geçirmiş oldu. Aynen 12 Marttaki gibi, 12 Eylüldeki gibi aydınlara, gazetecilere, yazarlara, akademisyenlere, Kürtlere eziyet dönemi başladı, hiçbir zaman da azalmadı, devam etti. Silahlı Kuvvetlerde özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı olabilenleri temizleme yoluna gitti. Ne zamanki bu çete dediği, paralel devlet dediği kişi MİT Başkanına ulaşmaya başladıysa o zaman “Eyvah, neler oluyor?” dedi ve rengi ortaya çıktı, bazı şeyler yapmaya çalıştı ama beceremedi. En son askerî mahkemenin karar verdiği Uludere katliamıyla ilgili takipsizlik kararı çıktı. Bu karar çıkarken burada özellikle AKP yetkilileri çıkıp “Vah vah böyle karar olur mu?” diyorlar ama hiç de inandırıcı gelmiyor. Burada 34 kişi göz göre göre öldürüldü. Açıklamaları çok ilginç: “Görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hata.” Ne demekse bu! Kaçınılmaz hataya düştüklerini vurgulayarak kararı vermişler. Yine diyor ki burada: “Genelkurmay Başkanına zaten haberi verdik, Genelkurmay Başkanının haberi vardı, Genelkurmay Başkanından talimat aldık.” Burada bir sınır ötesine izin verilirken ne dediler: “Bakanlar Kuruluna, dolayısıyla direkt Başbakana ait.” “Sınır ötesi harekât yapılması Başbakana ait.” dendi. Dolayısıyla, Genelkurmay Başkanı da herhâlde birilerine danışmıştır, oradan bir bilgi almıştır. Bunun üzerinden fazla kaçılabileceğini sanmıyorum, bence en iyisi bu hatanın kabul edilmesi, özür dilenmesi ve yapılan hatadan geri dönülmesi.

AKP iktidara geldiği günden beri cambaza bak anlayışıyla kendi derin devletini maalesef kurdu. Türkiye’nin yakın tarihinde işlenen cinayetleri, katliamları, işaret fişeğini yakan bu kişileri hiçbir zaman için ortaya çıkarmak için ciddi bir çalışma yapmadı maalesef. Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Muammer Aksoy’un öldürülmesi, Turan Dursun’un, Behçet Cantürk’ün, Metin Göktepe gibi gazetecilerin öldürülmesi ve daha onlarcasının hepsinin üstü kapatıldı ve bunlarla ilgili ciddi bir çalışma da yapılmadı. Bu kara duvardan -ne yazık ki- bir tuğla çekilse hepsi yıkılıp arkadaki o caniler açığa çıkacak ama işine gelmediği için hiçbir zaman da çekmedi. Çorum katliamının, Kahramanmaraş katliamının, Sivas katliamının faillerinin bulunması için de ciddi çalışmalar yapılmadı. “Bizim dönemimizde olmadı.” diyebilirsiniz ama bu demek değil ki… Bu faillerin, gerçekten böyle şeffaf, demokrat, özgürlükçü olduğunuzu iddia ediyorsunuz ya, eğer öyleyseniz bunların çıkarılması gerekiyordu. Kaldı ki, Sivas canileri serbest bırakılırken “Hayırlı olsun” diyen bir zihniyetten biz maalesef bunu beklemiyoruz zaten.

Başbağlar olayı oldu. Başbağlar olayını tutup o zaman Sivas olaylarına sanki denkmiş gibi, onun intikamı alınıyormuş gibi göstermeye çalıştılar. Bunun faillerinin üzerine gidilmedi. Biz, Başbağlar’ı da kınadık Sivas’ı da kınıyoruz, hepsini kınıyoruz ama üzerine gidilmediği için de üzerine gitmeyenleri de kınıyoruz ne yazık ki.

Ne zaman oldu? Erdoğan bunlara izin verdi -Sayın Başbakan- devlet içinde çeteleşmeye izin verdi, paralel devlet kurulmasına izin verdi ama ne yazık ki kendine dokunmaya başladığı anda bağırmaya başladı “Devlette çete var, paralel devlet var.” diye kendini açığa çıkarmaya, temizlemeye çalıştı çünkü bazı şeyler kendine dokunmaya başlamıştı.

Şimdi, sormak lazım, on bir yıldır bu ülkede iktidar olan parti sanki Adalet ve Kalkınma Partisi değil, hiçbir şeyden haberi yok, masum, ayakkabı kutusu partisi, kendisi hiçbir şey yapmamış, yanlışı yok. Şimdi “eyvah” diyor, “Bunlar neyin nesi?” Devlet içinde paralel devlet olmaya çabalayanlara ya da olanlara sanki siz amaçlarınıza ulaşmak için izin vermediniz, şimdi birdenbire “Eyvah” diyorsunuz. Yargıdan idareye kadar artık saklayamadığınız rezaletleri başka hükûmet yapmış gibi açıklamalar yapıyorsunuz, sizin hiçbir suçunuz yok. Daha birkaç yıl öncesine kadar Yargıtayda görev yapan, sözde temiz eller operasyonu yapan kişileri zırhlı araçlarla korurken, “Onlara dokunmayın.” derken birdenbire ne olduysa bağırmaya başladınız. Şimdi, bu savunduğunuz, koruyup kolladığınız savcıyı göz göre göre hedef gösteriyorsunuz. Bir başbakan kalkıyor “Savcı 20-22 sefer yurt dışına gitmiş, şunu yapmış, bunu yapmış…” O zaman neredeydiniz, niye bu giderken sormadınız gittiğini? Şimdi bunu göstermeye başladınız.

12 Eylül 2010 yargı darbesiyle okyanus ötesine selam gönderdiniz, şimdi birbirinize girdiniz, selam falan göndermiyorsunuz, küstünüz. “Niye, günah, beddua ediyorsunuz?” diye bağırmaya başladınız. Harç bitti ortaklık da herhâlde bitti burada. “Devlette çete var.” diyenler bu çeteyi oluştururken siz yok muydunuz? “Her istediğinizi verdik.” diyen siz değil miydiniz? Şimdi niye bağırıyorsunuz, bağırmaya hakkınız var mı? Çete sızarken uyuyor muydunuz da birdenbire uyandınız? Ergenekon, Balyoz, Oda TV, KCK davalarında, casusluk davalarında sizler değil miydiniz kendiniz bunları açığa çıkaran? Şimdi nasıl ki kendi yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama davaları çıktı başladınız bağırmaya. O zaman savcıydınız şimdi avukat oldunuz.

Çeteyi siz birlikte kurdunuz, ne yaparsanız yapın, kumpasa siz göz yumdunuz, şimdi de bunları yok etmeye çalışıyorsunuz ama beceremeyeceksiniz çünkü artık güneşi balçıkla sıvayamıyoruz maalesef.

Ayakkabı kutularından çıkan rüşvetler, jetler, umreler, o pahalı, parasını bile söyleyemediğimiz kol saatleri, ne olacak bunlar, kapatacak mısınız?

Sayın Bayraktar, eski Bakanınız, “Görevden aldık.” dediğiniz Bakanınız “Ben bunlara izin verdiysem Sayın Başbakanın hepsinden haberi var, o yaptı.” demedi mi? Dedi. Bunları nasıl kapatacaksınız?

Bir de buraya çıkıp durmadan masumiyet karinesinden bahsediyorsunuz, “Birinin suçu belli olana kadar böyle demeyin.” diyorsunuz. Balyoz davasında, KCK davasında, Oda TV davasında, casusluk, dinlemede ve en son Gezi olaylarıyla başlayan bir tek özgürlük ve rahat etmek için, kendilerine baskı gelmemesi için, ağaçları korumak için uğraşan o gençleri içeriye atarken hiçbirinin masumiyeti yoktu, onların her gün, daha mahkemeye gitmeden gazetelere servis yaptırılmasını, hiçbirini kesmediniz, hiçbirini engellemediniz ama şimdi masumiyetten bahsediyorsunuz.

Gezi’de şu anda tutuklu olan yaklaşık 80 tane çocuk var, daha hiçbirinin iddianamesi hazırlanıp mahkeme önüne çıkmamış, hiçbirini ağzınıza almıyorsunuz.

Erzincan’da tutuklanan, hiçbir suçları olmayan, bir tek Gezi’deki olayları protesto eden, köprüyü protesto eden Çetin Kirsiz, Can Koçak, Dağlar Delen, Mukamet Çelik, Özgün Kaya, Özcan Kaya, Ali Sağlık ve diğer 73 kişinin hiçbiriyle ilgili bir çalışma yapmıyorsunuz ama masumiyet karinesinden bahsediyorsunuz.

Pozantı’da yatan çocuklara yapılan o iğrenç olayların üzerini kapatmaya çalışıyorsunuz, bunlarla ilgili hiçbir masumiyet karinesi yok, onların şerefleri, dürüstleri yokmuş gibi davranıyorsunuz.

Sincan’da daha geçen hafta yaşanan olayın üzerini kapatmaya çalışıyorsunuz.

Kandıra’da yaşayan kadınların, tutuklu kadınların özellikle oradaki o çıplak aranmalarına hiçbir zaman için ses çıkarmıyorsunuz, sesinizi de açmayı düşünmüyorsunuz ama iş kendinize dokununca bağırmaya başlıyorsunuz. Bunlarla hiçbir yere gidemezsiniz. Şu anda burada yapılan bunca yolsuzluğun üzerini kapatmaya çalıştığınız gibi keşke şimdiye kadar bu ülkede olan şeyleri de kapatsaydınız hiç değilse derdik ki: “Gerçekten bunların üzerine gidiliyor.”

Ben size şimdi burada sizin derin devletinizin ne olduğunu anlatacağım işte resimlerle. İşte buradaki derin devletiniz size karşı çıkan, o özgürlük isteyen gençlere yaptığınız baskılar sonucu ölen gençlerimiz, canlarımız. İşte derin devlet aslında burada. İşte burada kutuların içinden çıkan milyon dolar paraları götürürken hiçbir şey yokmuş gibi “masumiyet karinesi” derken, burada “Sabah kardeşim giyiyor öğleden sonra diğer kardeşim giyiyor.” denilen işte bu yırtık ayakkabılar, yırtık terlikler, işte derin devlet bu. Ve işte Uludere’deki olan derin devlet bu. Bunların açığa çıkarılması gerekiyor. Siz bunların üzerini kapatmaya çalışıyorsunuz. Tabii şu anda bütün yaptığınız şey gündemi değiştirmek. Türkiye’de pislik almış başını giderken Sayın Başbakan hiçbir şey olmadığını göstermek gibi dünyayı geziyor, uçaklardan inmiyor. Ülkede her şey kokuşmuş, bunların önünün alınması lazım. Bu derin devletin ortaya çıkarılması için önce samimi olmak lazım. HSYK’yı kendinize bağlayıp AKP yargısı yapacaksınız. Bunların üzerine gitmeyerek hiçbir şeyi kapatamazsınız.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz, Çankırı Milletvekili Sayın İdris Şahin.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, derin yapılarla mücadele etmenin Parlamentoda grubu bulunan tüm siyasi partilerimizin ortak sorumluluğu olduğunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Elbette ki demokratik toplumlarda yegâne güç millet iradesinin temsil yeri olan Parlamentoda ve onun içerisinden çıkan hükûmetlerde olmak durumundadır.

Demokrasi tarihimizin başlangıcı olan 1839’dan bugüne gerek Osmanlı’da gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nde derin yapılanmalar her zaman millet iradesinin önünde önemli bir engel olarak karşımıza çıkmıştır. Tarihsel süreç bakımından da AK PARTİ Grubu adına konuşan değerli milletvekili arkadaşımız Şamil Tayyar Bey çok güzel bir şekilde bunları ifade etti. Ancak önergenin içeriğinde belirtildiği üzere, özellikle 1990’lı yıllarda ülkemizin her kesiminde hissedilecek ölçüde su yüzüne çıkmış ve dönemin hükûmetlerinin başını fazlasıyla ağrıttığı gibi, insanlarımıza da hukuka aykırı eylemleriyle zarar veren bir örgüt ve yapılanma da yakın tarihimize kadar var olagelmiştir. Özellikle bu derin yapılarla alakalı mücadele her devrin iktidarları tarafından gündeme getirilmiş, yoğun bir şekilde Parlamentoda bu hususlar görüşülmüş, bunlara dair bir kısım araştırma önergeleriyle birlikte Meclis araştırma komisyonları da kurulmuştur. Bunlardan biri de yakın tarihimizde Mecliste kurulmuş olan, özellikle dört siyasi partinin ortak uzlaşısıyla gerçekleşmiş olan Darbe Komisyonu da bunun en önemli örnekleridir. Zira 28 Şubat darbesi ifade edilirken 90’lı yılların karanlık cinayetlerini; yine, 12 Eylülde cuntayla birlikte millet iradesi askıya alındığı dönem öncesinde 78’li yıllar ve 70’li yıllarda devam edegelen süreçler bir bir irdelenmiş; Türkiye'nin 1950’li yıllardan sonra, NATO’ya girmesinden sonraki süreç içerisinde de askerin içerisindeki yapılanmalar ve cuntacı yapının içerisindeki bu tür kaynaklar araştırılmıştır.

Şimdi, 2000’li yılların başına geldiğimizde özellikle Avrupa Birliği süreci kapsamında başlatılan müzakereler ve AK PARTİ iktidarıyla da atılan demokratikleşme adımları, derin yapıların üzerine kararlılıkla gidilmek suretiyle çok önemli neticeler aldığımızın bir göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yurdumuzun her tarafında insanımızın huzur ve mutluluğu adına atılan demokratikleşme adımlarıyla bölge insanın daha huzurlu ve özgür bir yaşama doğru adım adım ilerlediğini memnuniyetle müşahede etmekteyiz. Özellikle Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinde de kısmi olarak, tevilli bir şekilde “Son dönemlerde her ne kadar ülkemizde faili meçhul cinayetler olmadı…” teziyle bir şekilde kabul gören demokratikleşme adımlarıyla bölge insanı, 76 milyonun tamamı daha huzurlu, daha müreffeh bir Türkiye'de yaşamaktadır ve yaşamaya da inşallah devam edecektir. Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması Komisyonu da… Özellikle ben de bu Komisyonun üyesi bir olarak gördüğüm ve müşahede ettiğim bir memnuniyeti de buradan ifade etmek istiyorum. Yapmış olduğumuz tespitlerde bölge insanının Komisyona gelip beyanlarında şunu gördüm: Geçmiş dönemlerde yaşadıkları özellikle hem devlet otoritesini kullanan bir kısım kamu görevlilerinin kendilerine yapmış oldukları eylemler hem de bölgede terör örgütü olarak faaliyetlerini yürüten PKK terör örgütünün bölge insanına karşı son derece acımasızca ve bir şekliyle de faili meçhul bir kısım eylemlerin içerisinde olduğunu Komisyonumuza gelip beyanda bulunan tanık beyanlarıyla tespit etmiş bulunuyoruz.

İşte, buradaki bütün mesele, bu bölgede yaşayan insanımızla birlikte 76 milyonun ortak arzusunun ne olduğuna bakmak gerekir. Elbette ki bu derin yapılanmalar bir bir irdelenmeli ve demokrasimizin önündeki bu engelleri ortadan kaldırmak da bu yüce Parlamentonun görevi olmalıdır. Bu sıkıntıları gidermenin ve çözüm yolu aramanın yegâne mercisi de elbette ki millet iradesinin temsilcisi olan Parlamento ve onun içinden çıkmış hükûmetlerdir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Meclisimizin kürsüsünden PKK terör örgütünü “özgürlük savunucusu” olarak göstermek, Uludere hadisesini terör örgütünün eylemleriyle eş tutmak açıkçası bir akıl tutulmasıdır.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Daha büyük, daha büyük.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Eş tutmuyoruz, daha vahimdir, daha vahim. Böyle yoktur, PKK’nin uçaklarla katlettiği 34 kişi yoktur, o sizin eseriniz, eş tutmuyoruz.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Burada, bu millet iradesinin temsilgâhı olan yüce Parlamentoda etmiş olduğumuz yemine sadık kalmak suretiyle nereye bastığımızı ve ne söylediğimizi çok iyi idrak etmek ve süzgeçten geçirmek suretiyle de bu sözleri sarf etmemiz gerekiyor. Bizler 76 milyonun huzur ve refahı için kardeşlik projesini her alanda yaygınlaştırmak adına siyaseten büyük riskler almış olmamıza rağmen, burada milletin kürsüsünü kendi inanç değerlerinize ancak milletin tamamına yakınının görüş ve düşüncelerine aykırı olarak burada serdetmenin ve özellikle de Parlamentoda herkesçe kabul edilmiş olan bir terör örgütünü özgürlük savunucusu gibi ifade etmenin çok yersiz olduğunu bir sefer daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; derin devlet olarak Hükûmeti dillendirmek gibi bir arkadaşımız da millî iradeye burada açıkça bir saldırıda bulunmuştur. Elbette ki milletin helal oylarıyla iktidara gelmiş olan AK PARTİ Hükûmeti, milletimize her türlü hizmeti götürmenin çabası ve gayreti içerisindedir. Milletin oylarıyla Parlamentoya gelmiş ve içinden çıkmış bir hükûmeti derin bir yapılanmayla ifade etmiş olmayı da millete karşı yapılmış en önemli saygısızlık olarak görüyorum.

Yine ana muhalefetin değerli temsilcisi, burada, faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkarılmadığına dair beyanlarda bulundu. Bu beyanlara katılmamız mümkün değil ama az da olsa bizi sevindiren, ana muhalefetin sözcüsünün güzel bir söz olarak ifade ettiği, AK PARTİ döneminde faili meçhul cinayetlerin olmadığını zorlanarak da olsa ifade etmiş olması, elbette iktidarın bir temsilcisi olarak bizleri mutlu etmektedir. Çünkü temelde insanı alan ve siyasete bakışını “İnsanı yaşat ki  devlet yaşasın” felsefesiyle hareket eden bir siyasi iktidara da yakışan budur. Her türlü illegal yapının üzerine gitmek ve ülkede büyüğünden küçüğüne her türlü çete yapılanmaları hukukun önüne getirmek AK PARTİ iktidarının görevi ve sorumluluğudur. Bunu da şerefle, gururla, Allah’a şükürler olsun, on bir yıllık iktidar süremiz içerisinde gerçekleştiriyoruz. Elbette ki bağımsız ve tarafsız yargı, bizim kendilerine teslim etmiş olduğumuz bu hukuka aykırı eylemleri en güzel şekilde değerlendirecek ve sorumluları hakkında da gerekli cezaları elbette ki verecektir.

Ve yine buradan değerli hatibin, Sivas olaylarıyla alakalı tarihe atıf yapmak suretiyle iktidarımızı suçlaması, bu da tamamen bir hatanın göstergesidir. Zira tarihe gidip baktığımızda, Sivas olaylarında iktidarda kimlerin olduğunu, olayın sorumlularının ve araştırılmaları noktasında kimlerin görevini yeterince ifa etmediğini 76 milyon vatan evladı çok netlikle bilmektedir ve bunu da görmektedir. Giden bütün canlar bizim canımızdır. Orada vefat eden bütün vatandaşlar Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır. Dolayısıyla o canların üzerinden, o kanların üzerinden siyaset yapmış olmak, bu kutsal çatı altında var olan hiçbir milletvekilimize yakışmamaktadır. Dolayısıyla biz, o acıları o gün de yaşadık, bugün de yaşayacağız, bundan sonraki süreç içerisinde de elbette bunları hiçbir şekilde tasvip etmeyeceğiz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, gündemimizde neler olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Dolayısıyla bu konularla alakalı Meclis araştırma önergesinde ifade edilen konular hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı Meclis araştırma komisyonları kurmak suretiyle üzerine titizlikle gidilmiştir.

Bu nedenle, zamansız ve yersiz olan bu önergenin aleyhinde oy kullanacağımı bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, ben burada Hükûmeti sorumlu tutmadım. Ayrıca, orada ölen insanların üzerinden de siyaset yapmadım. Bu konuda söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

 

 

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Çankırı Milletvekili İdris Şahin’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, hiçbir zaman için, üç katliamda da, hatta dört katliamda da “AKP Hükûmeti sorumludur.” diye bir şey söylemedim. Benim söylediğim şuydu AKP’yi ilgilendiren: Sivas katliamının canilerinin çıktıkları zaman Başbakanın söylediği sözü eleştirdim. Kaldı ki hiçbir zaman için, hiçbir can üzerinden, hiçbir ölen insan üzerinden siyaset yapmayı da ahlaki bulmam; partimdeki hiçbir milletvekili de bulmaz. Bu Parlamentodaki milletvekillerinin de doğru bulacağını düşünmüyorum. Ama böyle bir ithamda bulunmasını da insanların kafasının arkasındaki zihniyetin ne olduğu olarak düşünüyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından derin devlet yapılanmalarının Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı coğrafyadaki güncel uzantılarının deşifre edilmesi, açığa çıkarılması amacıyla 3/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Evet, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

2.- MHP Grubunun, 18/12/2013 tarih ve 1301 sayı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşları tarafından son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                  9/1/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 9 Ocak 2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                Yusuf Halaçoğlu

                                                                                                                                       Kayseri

                                                                                                                          MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

18 Aralık 2013 tarih, 2013/1301 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşlarının "Son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla" verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin 9 Ocak 2014 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluk ve usulsüzlüklerin araştırılması amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesi üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yolsuzluklar bir virüs gibi ülkemizi sarmış, sosyal ve ekonomik dokuyu tahrip eden ölümcül bir hastalık hâline gelmiştir. Yolsuzlukların bulaşmadığı kurum ve kuruluş âdeta kalmamıştır. Deniz Feneri, özelleştirmeler, belediyeler, kamu bankalarından yandaşlara verilen ve hortumlanan krediler, Enerji ve Sağlık Bakanlığındaki yolsuzluklar ve daha pek çok yolsuzluk iddiaları kamuoyuna yansımıştır. Sayıştay denetim yapamaz hâle getirilmiştir. Teftiş ve denetim kurulları felç edilmiştir. AKP iktidarı on bir yılda kamu ihale mevzuatında 170 adet değişiklik yapmıştır. Toplam 64 konuda İhale Kanunu muafiyeti getirilmiştir. Böylece ihaleler Kamu İhale Kanunu’nun denetiminden çıkartılarak yolsuzlukların önü açılmıştır.

AKP döneminde yapılan özelleştirmelerdeki usulsüzlük ve yolsuzluklar her geçen gün artmaktadır. 52 milyon dolarlık Balıkesir SEKA 1 milyon 100 bin dolara yandaş Albayraklara satılmıştır. Kuşadası ve Çeşme limanları Sami Ofer-Mehmet Kutman ortaklığına verilmiştir. TÜPRAŞ’ın yüzde 14’ü kapalı kapılar ardında İsrailli Sami Ofer’e satılmıştır. Danıştay bu satıştan devletin 750 milyon dolar zarar ettiği yönünde karar vermiştir ve bu satışları Danıştay iptal etmiştir. Hükûmet yargının iptal kararlarını uygulamak yerine, Bakanlar Kurulu kararı ile 6300 sayılı Yasa’ya dayanarak yargının verdiği iptal kararlarını geçersiz kılmıştır. Türk Ceza Kanunu’na göre ihalelere fesat karıştıranlara beş yıldan on iki yıla kadar ceza veriliyordu ancak AKP, 6459 sayılı Kanun’la bu cezaları üç ve yedi yıla indirmiştir. İhaleye fesat karıştıranlara verilen cezalar azaltılarak yolsuzluklar teşvik edilmiştir.

Hepinizin bildiği üzere 17 Aralık 2013 tarihinde yolsuzluk, rüşvet, imar, inşaat usulsüzlükleri, ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama ve tarihî eser kaçakçılığı operasyonları yapılmıştır. Bu operasyonlar kapsamında Çevre ve Şehircilik, Ekonomi ve İçişleri Bakanlarının çocukları, Halk Bankası Genel Müdürüyle birlikte çok sayıda bürokrat, AKP’ye yakın iş adamları gözaltına alınıp bir kısmı tutuklanmıştır, AKP’li Fatih Belediye Başkanı gözaltına alınmıştır. Yolsuzluğun boyutunun yaklaşık 100 milyar dolar civarında olduğu iddia edilmektedir. Banka Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar bulunmuştur. İçişleri Bakanının oğlunun odasında 6 adet kasa, para sayma makinesi ve milyonlar bulunmuştur. Bakanlarla rüşvetçiler arasındaki telefon görüşmeleri, kamera kayıtları, olan bitenleri tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir. 17 Aralık 2013 tarihinde AKP iktidarı suçüstü yakalanmıştır.

25 Aralıkta 120 milyar dolarlık ikinci bir yolsuzluk operasyonu gündeme gelmiştir. Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’la AKP’li birçok iş adamı ve bürokrat için ifadeye çağrı ve gözaltı kararı çıkarılmıştır ancak AKP Hükûmeti mahkeme kararına rağmen operasyon için polislere görev yaptırmamıştır.

7 Ocak 2014’te İzmir’de başlatılan ihale yolsuzluğu ve rüşvet operasyonunda çok sayıda bürokrat ve iş adamı gözaltına alınmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, operasyonu yapan İzmir Emniyetindeki müdürleri hemen görevden almıştır. Başbakan Sayın Erdoğan başta olmak üzere, AKP’li tüm yöneticiler yolsuzluklar sonrası ilk açıklamalarında “Zamanlaması manidar.” diye açıklama yapmışlardır. Yani, “Yolsuzluk yok.” diyemiyorlar da “Zamanlaması manidar.” diyorlar. Yolsuzluk yapılınca, kul hakkını yerken manidar olmuyor da yolsuzlukları yapanlar yakalanınca mı manidar oluyor?

Sayın Başbakan yolsuzlukların üzerini örtmeye çalışmaktadır. Sayın Başbakan yolsuzlukların üzerine gideceğine, yargıyı, adli kolluğu engellemekte, yolsuzlukların üstünü örtmeye çalışmaktadır. Başbakan yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını yapan polis müdürlerini görevden aldırmıştır. Başka yolsuzlukları ortaya çıkarabilecek durumdaki yüzlerce emniyet müdürü görevden alınmış, yerleri değiştirilmiş, emniyet teşkilatı hallaç pamuğu gibi dağıtılmıştır. Operasyona ilişkin dosyayı gözaltına alınanlara sızdıran İstihbarat Şube Müdürü ifadeye gönderilmemiştir. Türkiye’deki bütün emniyet teşkilatlarına basın mensuplarının girişi yasaklanmıştır. Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirilerek operasyonlar üst amirlerinin iznine bağlanmıştır; bu, Anayasa ve kanunları yok etme girişimidir. Yolsuzluk dosyasına yeni savcılar görevlendirmiştir, sonra da bu dosyalar operasyonu başlatan savcıların elinden alınmıştır. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu başlatan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Bakırköy’e atanmıştır. Dün “Yolsuzluğu yapan babam ve hatta oğlum bile olsa cezasını veririz.” diyen Erdoğan, bugün yolsuzluğa adı karışan oğlunu koruma altına almıştır. Başbakanın veremeyeceği bir hesabı, izah edemeyeceği hukuksuz ve gayrimeşru bir işi mi vardır? Bu korkunun ve paniğin nedeni nedir? Anlaşılmaktadır ki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları kendisine ve ailesine kadar dayanmaktadır, üstelik oğlunun üzerinden kendisine ulaşılmak istendiğini bizzat kendisi açıklamıştır. Sayın Başbakan yolsuzlukların üzerine giden savcıların ve polislerin itibarını zedelemek için yandaş medyayı acımasızca kullanmakta, savcılara, polislere çamur atmaktadır. Miting meydanlarında savcıları yuhalatarak hedef göstermektedir. Zekeriya Öz’e karalama kampanyasına başlamadan önce, 2 yüksek yargı mensubunun bu adı geçen savcıya gönderildiği iddiası da kamuoyuna yansımıştır. Bunun bir otelde görüşüldüğü ve… Başbakan, aracıları vasıtasıyla Zekeriya Öz’ün bir mektup yazarak kendisinden özür dilemesini, Hükûmete yönelik soruşturmaların derhâl durdurulmasını, aksi takdirde zarar göreceğini ve bunun sonuçlarının ağır olacağını iletmiştir. Adı yolsuzluğa karışan bakanlarına “Beni rahatlatacak açıklama yapın.” talimatı vermişti, şimdi de savcıdan kendisinden özür dilemesini ve yolsuzluk soruşturmasını durdurmasını istemektedir.

Sakın kimse bize “Başbakan bu iddiaları yalanladı.” demesin. “Teröristlerle görüştüğümüzü ispat edemeyenler şerefsizdir.” dedikten sonra teröristlerle görüşüldüğünü açıklayan Başbakana artık kimsenin inanması mümkün değildir.

Dün “Ergenokon’un savcısıyım.” diyen Başbakan Erdoğan, bugün yolsuzlukların ve rüşvetin avukatlığını yapmaktadır. Dün kahraman ilan ettiğiniz ve “Destan yazdılar.” dediğiniz savcı ve polisler AKP’nin yolsuzluklarını ortaya çıkardığı için bugün çete üyesi mi oldular? Savcı Zekeriya Öz’ü 2 defa terfi ettirdiğini söyleyen Sayın Başbakan değil midir? Yine, zırhlı Mercedes makam aracını tahsis eden Sayın Başbakan değil midir? Bu savcı ve polisler AKP’li bakanların çocuklarının, bürokratların ve iş adamlarının yolsuzluğunu ortaya çıkardığı için çete üyesi ve dış güçlerin taşeronları mı oldular? Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu devlet içindeki çetelerin yaptığını söyleyen Başbakan Erdoğan’a buradan sormak istiyorum: Bakan çocuklarının yatak odalarına para sayma makinelerini ve para kasalarını çeteler mi koymuştur? Ayakkabı kutularının içine milyon dolarları çeteler mi koymuştur? Bakanlara rüşvetleri çeteler mi vermiştir? Kara parayı savcılar ve görevden aldığın polisler mi aklamıştır? On bir yıldır iktidarda olan siz değil misiniz? Devletin içinde çete varsa bu çeteyi kuran, onları bu makamlara getiren siz değil misiniz?

Evet, devletin içinde bir çete var. Bu çete yolsuzluk, rüşvet ve rant çetesidir. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Talimatları Başbakan Erdoğan’dan aldım.” diyerek bu çetenin liderinin Başbakan Erdoğan olduğunu itiraf etmiştir. Bütün bunlara karşı Başbakan Erdoğan hâlâ yolsuzlukları savunmakta, yolsuzlukların üzerini örtmeye çalışmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle, temiz toplum hedefine ulaşmak, devletimizi yıpratan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Halkımızın devlete, siyasete ve siyasetçiye olan güvenini yeniden temin etmek ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla bu araştırma önergemizin kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Harun Karaca.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HARUN KARACA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

17 Aralıkta başlatılan bu operasyonda birçok soru işaretiyle karşı karşıyayız. Bu operasyon 30 Mart yerel seçimleri ve arkasından yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemeye yönelik olup millî iradeye karşı kurulan bir tuzaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sancılı olmuştur. İnanıyorum ki 12’nci Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde milletimiz millî iradeyi etkilemek isteyenlere prim vermeyecektir.

HSYK’nın bildirisiyle Genelkurmayın 27 Nisandaki bildirisi arasında hiçbir fark yoktur, her ikisi de siyasete müdahaledir. Operasyonlar milletin, ülkenin, kamunun yararı için yapılır, ekonomiyi tahrip etmek için yapılmaz.

Değerli milletvekilleri, başkalarından bahsetmeyeceğim. Göstereceğim manşetleri bizzat yaşamış bir milletvekili arkadaşınız olarak huzurunuzdayım. Ne yazık ki o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanının da bu davalarından birine müdahil olmuştum. Dava sürecinde yaşadığımız işkencelerden bahsetmeyeceğim, zira zaman az. Sadece, nasıl bir algı yönetimi yapıldı ve sonuç ne oldu? Lütfen, sizleri empati yapmaya davet ediyorum.

Dava şu şekilde başladı: Bu, resmî yazı; İstanbul Valiliğinin, o zamanki valinin Başbakana yazdığı yazı. Bir pasaj okuyacağım: “Böylece her ay yaklaşık 3-4 trilyona yakın paranın Fazilet Partisine yakın firmalar tarafından havuz hesaplarına aktarıldığını, bu hesaplardan da adı geçen partinin kuryeleri vasıtasıyla paranın partiye ve Recep Tayyip Erdoğan’a gittiğini içeren dosyanın araştırılması istenmiştir. 16 Şubat 1999 tarihinden itibaren yukarıda özetlenen konuyla ilgili Emniyet Müdürlüğünce yapılan çalışmalarda belirtilen konuların büyük ölçüde doğru olabileceği, devlete ödenmesi gereken vergilerin ödenmediği; ayrıca, organize olarak BELBİM, İGDAŞ, Ulaşım AŞ, İSTAÇ, Halk Ekmek, İSTON ve İSFALT adlı belediye iktisadi teşekküllerinin tüm gelirlerinin Vakıflar Bankasında açılan bir hesapta toplandığı, buradan da denetimi imkânsız kılmak için birçok hesapta paranın dolaştırıldıktan sonra falanca partiye yakınlığıyla bilinen firma ve şahıslara aktarıldığı…” diye, böyle bir dava başlamış.

Şimdi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, biz aldığımız zaman susuzluktan inleyen bir şehirdi. Sadece biz aldığımız zaman mı? Bakın, Cumhuriyet gazetesinin 1961 tarihli sayısında diyor ki o zaman, Sular İdaresine bir genel müdür atanıyor: “İstanbul üç yıldan önce su sıkıntısından kurtulamayacak” ve bu su sıkıntısı yaklaşık elli yıl sürüyor ve hamdolsun, bu elli yıllık su sıkıntısını çözmek Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a nasip oldu ama arkasından ne oldu? Arkasından bu operasyonlar geldi. Operasyonların algı yönetimi dedim biraz önce. Bugünkü gazete manşetlerine de bakıyoruz. Bakın, 1999 tarihindeki gazete manşetleri, buna lütfen bakın. “İSKİ’den de beter” sürmanşetten gazete manşeti ve altında yazıyor, “bütün şirketler” diyor devam ediyor, “AKBİL’de patlayan trilyonlarca liralık yolsuzluk iddiası dal budak salıyor.” Gene aynı şekilde bir başka gazete “Vay Tayyip Vay” diye başlık atıyor. 1999 yılından bahsediyorum, aynı bugünleri hatırlatıyor. Bakın, “Operasyonda ele geçirilen 1,5 trilyon liralık naylon fatura ve banka hesapları en büyük delil.” diyor.

Şimdi, devam ediyorum, burada evrak çok. “Tayyip’in çiftliği”, gazete manşetlerinden bahsediyorum, aynı bugünleri hatırlatıyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Mecliste bekleyen dosyalardan da bahset, Mecliste bekleyen dosyalar var.

HARUN KARACA (Devamla) – Geçiyorum, “AKBİL için büyük operasyon.” Arkadaşlar, kusura bakmayın. Devam ediyorum, “Çorap söküğü gibi” büyük sürmanşet bunlar 1999 yılından. Bu kardeşinizin yaşadığı olaylardan bahsediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz de sanıktınız değil mi o davalarda?

HARUN KARACA (Devamla) – Tabii ki sanıktım.

Peki, bu davalar sonunda ne oldu?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yolsuzluktan bahsedin, ayakkabı kutularından bahsedin.

HARUN KARACA (Devamla) – Dört sene sürdü, dört sene. Dava dosyaları burada, beraatle neticelendi. Dört sene… Ve arkasından gazeteler özür mü diledi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Büyükşehirde yeni aldığınız ihale var mı?

HARUN KARACA (Devamla) – Benim mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Evet.

HARUN KARACA (Devamla) – Bana daha sonra sözlü şey yaparsanız sorularınıza cevap veririm.

Gazeteler özür mü diledi, resmî makamlarda olanlar özür mü diledi veyahut da herhangi bir ceza aldılar mı? Hayır. Ama bakın, daha ilginç bir şeyi daha söyleyeyim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kaç tane dosya var?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Beraat etmediniz, orada ceza var, mahkûmiyetler var, dosyayı biliyorum ben.

HARUN KARACA (Devamla) – Bu çok yeni bir şey değil Mahmut Bey, bak, bu çok yeni bir şey değil. Önce suçlu ilan edeceksin, sonra asacaksın, sonra yargılayacaksın. Bu, 1960  yılındaki Hürriyet gazetesinin manşeti. Kimi suçluyorlar? Rahmetli Polatkan’ın evinde para bulunduğunu… 4 milyon lira para bulunduğundan, 75 milyonluk bilmem ne olduğundan… Bu gazeteleri size hediye edebilirim, eserlerinizi. Ve daha sonra bu insanları önce suçladılar, astılar, sonra yargıladılar. Biz kesinlikle bunlara müsaade etmeyeceğiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz büyükşehir belediyesi için kaç tane ihale aldınız, söyler misiniz?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen.

HARUN KARACA (Devamla) – Ayrıca, bakın, bu gayretullaha dokunur. Bunların cevaplarını veririm ben, sen canını sıkma.

BAŞKAN – Sayın Karaca, siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.

HARUN KARACA (Devamla) – Buna kimse rıza göstermez. Bu paralel yapıyı, çeteyi dağıtmak siyasetin yani hepimizin görevidir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizin aldığınız ihaleleri paralel yapı mı aldı?

HARUN KARACA (Devamla) – Aksi hâlde, siyasetle millî iradeyi vesayetten, şantajdan kurtaramayız.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Yani bu yolsuzlukları görmeyelim, öyle mi?

HARUN KARACA (Devamla) – Geçmişteki yaşanan olaylara atıfta bulunarak bu yapılarla mücadele etmez ve geç kalırsak…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Uhud Savaşı’ndan geliyormuş gibi konuşuyorsunuz.

HARUN KARACA (Devamla) –…atı alan Üsküdar’ı geçer, geç kalırız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Zaten geçti.

HARUN KARACA (Devamla) – Bu gemi su alırsa hep beraber batarız, vesayete diz çökmüş oluruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu ihaleleri niye hep siz alıyorsunuz?

HARUN KARACA (Devamla) - Biz, bugüne kadar vesayete diz çökmedik, bundan sonra da Allah’ın izniyle diz çökmeyeceğiz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Yani haramı, helali görmeyecek miyiz, komplo mu diyeceğiz?

HARUN KARACA (Devamla) – Türkiye’ye bugüne kadar, bakın, Afganistan’dan, Çeçenistan’dan, Bosna’dan, Yunanistan’dan, Bulgaristan’dan, Irak’tan, Suriye’den birçok vatandaşımız geldi. Beraber yaşıyoruz, hâlâ da yaşamaya devam edeceğiz. Unutmayın ki, bizim bu ülkeden başka gidecek bir yerimiz yok.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Bu yolsuzluğu örtmeyin.

HARUN KARACA (Devamla) – Mezhebimiz, meşrebimiz farklı olabilir, hatta ve hatta inançlarımız da farklı olabilir ama bilesiniz ki, bizim gözlerimizin renkleri farklı farklı olsa da gözyaşlarımızın rengi aynıdır. Bu gemi su alırsa hepimiz birden bu gemide batarız, kusura bakmayın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yolsuzluk yapmayın, yolsuzluk yapmayın.

HARUN KARACA (Devamla) – Bakın, kayıt dışı siyaset yapanları…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz geçen sene İstanbul Büyükşehir Belediyesinde kaç tane ihale aldınız? İhale sayısını söyler misin?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen…

HARUN KARACA (Devamla) – Ben söylerim, bende verilemeyecek hiçbir cevap yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Söyleyin o zaman.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şahsınız olarak…

HARUN KARACA (Devamla) – Veremeyeceğim hiçbir cevap yok, şahsımla ilgili sizin istediğiniz her şeye cevap verebilirim.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Biz dinleriz efendim, söyleyin, ne olacak.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte, verin, kamuoyu bilsin, siz de bulaşmışsınız buna.

HARUN KARACA (Devamla) – Ama bugün konuşmamı yapacağım, siz hakkınızı verirseniz ona da cevap veririm, Cumhuriyet Halk Partisi hakkını versin, onlara da cevap veririm.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sana ne hak vereceğiz! Hırsızlıkla, yolsuzlukla uğraşıyorsunuz siz.

HARUN KARACA (Devamla) - Kayıt dışı siyaset yapanları, kayıt dışı siyaset yapanların arkasına saklananları namertçe değil, mertçe siyaset sahnesine davet ediyoruz. Unutmayın, burası er meydanıdır, siyaset milletle yapılır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İyi ya mertçe soruyoruz: Niye savcıları görevden alıyorsunuz? Niye hâkimleri görevden alıyorsunuz? Niye güvenlik güçlerini görevden alıp herkesi davadan ediyorsunuz? Niye Maliye Bakanlığından görevden alıyorsunuz?

HARUN KARACA (Devamla) – Rahmetli Menderes, 15 Kasım 1954’te size hitaben şunu söylüyor: “‘Mademki reyle iktidarı ve idareyi ele alamadık, bu defa şirretlikle iktidarı baskı altında bulundurur, iktidarı istediğimiz istikamete sevk ederiz.’ diyorlar.”

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Şirretlerle mi çalıştınız şimdiye kadar?

HARUN KARACA (Devamla) – “Bunu politikalarının hedefi ve gayesi olarak tayin etmişlerdir.” diyor rahmetli Menderes. Açın, 15 Kasım tarihli tutanağı izleyin.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Menderes’i astılar, Özal’ı zehirlediler, sizin de kutunuzu açtılar.

HARUN KARACA (Devamla) – Tarih, kirli iktidar oyunlarına sahne olmuştur. Kanla, gözyaşıyla, haksızlıkla iktidar olanlar mazlumların ahıyla berbat olmuşlardır, bedbaht olmuşlardır. Siyaseti milletten başkası dizayn edemez. Milletimizden, halkımızdan aldığımız oylarla, övgülerle, dualarla paye alırız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Son zamanlarda çok güzel dualar aldığınızı söyleyebilirim!

HARUN KARACA (Devamla) - Milletimizin dışındaki hiçbir sövgü, hiçbir iftira kin dolu bulutlardan boşalan felaket tellallığından başka bir şey değildir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Kutu kutu dua almışlar.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Çok güzel dualar aldınız son zamanlarda!

HARUN KARACA (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Adalet mülkün temelidir.” sözünü arkasına asan nice hâkim görülmüştür ki, tarihte bir gün, aynı sözü karşılarında bulmuşlardır.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu, milletimizi saygıyla selamlıyorum, hepinize hürmetler sunuyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaca.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Son zamanlarda çok hayır duaları aldınız!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye… Kaçmıyoruz, hepimiz buralardayız, telaşa gerek yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakın, vaktiniz var, cevap vermediniz ama!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Kutu kutu dua aldınız, kasa kasa dua aldınız!

BAŞKAN - Sayın Karaca toplasın, yerine gitsin.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yolsuzluklardan hiç bahsetmediniz! Ayakkabı kutusundan bahsetmediniz!

HARUN KARACA (İstanbul) – Bahsettim siz duymadınız.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Örtüyorsunuz bu konuyu!

BAŞKAN - Sayın Tanal, buyurun.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

14.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip, daha önce, Sayın Başbakan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken kendisi de Büyükşehir Belediyesinde çalışıyordu. AKBİL’de o dönemdeki yolsuzluklarla birlikte iş ve eylem birliği içerisine girerek İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinde haklarında açılmış olan dava var. Ve netice itibarıyla o dava, şu anda, Sayın Başbakan hakkındaki dava, milletvekili seçilmesi nedeniyle şu anda, bildiğimiz kadarıyla, dokunulmazlığı nedeniyle durduruldu; bir.

İki: Ve ayrıca sayın hatip -İstanbul Büyükşehir Belediyesi- kurmuş olduğu bir şirket var, oradaki, gıdalarla ilgili ihalenin tamamını kendisinin aldığı basında çıktı. Eğer gayet rahat, bu konuda, bu mevcut olan kirliliklerini anlatmayarak, bunları, sanki çok tertemiz, pak, nur bir insanmış gibi kamuoyuna lanse ediyorsunuz.

BAŞKAN – Tamam, kayıtlara geçti Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani, ben şunu söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Tamamdır…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İki dakika…

BAŞKAN – Tamamdır yani o süreyi o kadar aştık ki.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kısaca Sayın Başkan, tek bir cümle… Şimdi, bu şekilde, partimize sataşarak…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, olur mu böyle şey? Böyle bir usul var mı? Hangi maddeye dayanarak konuşuyor?

BAŞKAN – Ee ne yapayım?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmadan söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Tamamdır. Teşekkür ederim.

Efendim Sayın Karaca.

HARUN KARACA (İstanbul) – Efendim, davalarla ilgili, dokunulmazlık zırhına saklandığımızı söyleyerek, davanın neticesini yanlış yönlendirmeye çalıştığımızı söyleyerek… Müsaade ederseniz, iki dakika, hemen cevap vereyim.

BAŞKAN – İşte, bu da kayıtlara geçti.

HARUN KARACA (İstanbul) – Hayır, bakın, bir kere, bu önemli ama. Dava dosyasıyla ilgili.

BAŞKAN – İki dakikada o davayı anlatamazsınız ki siz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok ağır bir ithamda bulundu.

HARUN KARACA (İstanbul) – Ağır bir itham.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ağır bir itham, dolayısıyla sizden rica ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben Başbakanın dokunulmazlığı nedeniyle dedim, şu anda askıda duruyor.

BAŞKAN – Şimdi, bakın diyor ki, sizin…

HARUN KARACA (İstanbul) – Ağır bir itham…

BAŞKAN - Bir saniye, bir saniye… Sakinleşelim.

Diyor ki Sayın Tanal: “Ben Sayın Karaca için söylemedim. Sayın Başbakanın dokunulmazlığı…” O zaman, hak, Sayın Başbakan için hak grup başkan vekillerine aittir.

Şimdi, siz kendiniz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hükümete aittir, grup başkan vekili…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Siz kim oluyorsunuz da konuşuyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hükûmet orada oturuyor.

BAŞKAN - Sayın Tanal, aynı zamanda Grup Başkanı.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, itham etti.

Sayın Başkanım, itham ettiği milletvekilimiz burada. Ben, Grup Başkan Vekili olarak milletvekilimizin bu konuda ithama cevabını istiyorum.

BAŞKAN – Usulet ve suhuletle halletmeye çalıştım ama… Haydi bakalım.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

HARUN KARACA (İstanbul) – Klasik CHP anlayışı… Hâlbuki, zahmet edip “Dava dosyası ne oldu?” diye sorsaydı… Dava dosyasının orijinali burada. AKBİL ve Albayrak Operasyonu olarak biraz önce gazetelerin manşetlerini gösterdiğim, zamanım yetmediği için detaylarına girmediğim dosya burada. Tüm sanıklarıyla beraat etti her iki dosya da. Tüm sanıklarıyla…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yuh be!

HARUN KARACA (Devamla) - Ben söyleyeyim size: Birisi…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Peki, Başbakan Rahşan affından faydalandıysa…

HARUN KARACA (Devamla) – Hayır, hayır, bizim affa falan ihtiyacımız yok. Affa falan ihtiyacımız yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Dosyanın bir tanesi 2003 Ocak ayında ve diğeri de 2003’ün 12’nci ayında, tüm dosyalar beraat etmiştir. Kusura bakmayın.

Haa, bakın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ağaç AŞ ne oldu?

HARUN KARACA (Devamla) – Hangisi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ağaç AŞ

HARUN KARACA (Devamla) – Hepsi beraat etmiştir, dosyaların hepsi. Öyle ezberden konuşmayacaksınız, iftira atmayacaksınız. Mart seçimleri için de bu tür operasyonların arkasına saklanmayacaksınız. Biz şunu daha iyi yaparız, biz Marmaray’ı daha iyi yaparız, biz tüneli daha iyi yaparız, biz yolları daha iyi yaparız diye milletten oy alacaksınız; dosya arkasına saklanmayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Saygılar sunuyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ağaç AŞ’de ben de vardım, ben de beraat ettim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın hatip konuşmasında bana sataşmada bulunmuştur.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç de sataşmadı ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana sataştı sayın hatip. Bu konuda izin istiyorum.

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Özür dilesin, özür!

AHMET YENİ (Samsun) – Özür dilemesini istiyoruz.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşun güzel güzel.

Meclisin sakinliği harika!

Buyurun.

 

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın hatip, hâlen, şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesinden milletvekili seçildikten sonra, kurmuş olduğu şirkete kaç tane ihale aldı?

HARUN KARACA (İstanbul) – Hiçbir ihale almadım.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Ve bu ihaleler de hangi usullerle alındı?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sürekli iddiada bulunuyorsun. Az önce “Beraat değil.” dedin, “Beraat.” dedi. Özür dilemen gerekiyor.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Ve bu ihaleleri gerçekten hukuka uygun mu, yani sizin gibi akıllı başka milletvekilleri yok da tüm ihaleleri Harun Koca mı alıyor?

Harun Koca’ya, girin İnternet’e…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Harun Koca kim ya? Harun Koca kim?

MEHMET S. HAMZAOĞULLARI (Diyarbakır) – Harun Koca kim?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Harun Karaca çok akıllı da sizler değil misiniz, niye bu ihaleleri hep Harun Karaca alıyor?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Cümlelerinin hepsi yanlış.

MAHMUT TANAL (Devamla) – İki, Harun Karaca, İstanbul Büyükşehir Belediyesine kurmuş olduğu şirketle… Yani oradaki ihaleler başka şirketlere duyurulmuyor da Harun Karaca’nın şirketi neden alıyor?

HARUN KARACA (İstanbul) – Bakın, ben bir şey diyeceğim: Bir belge gösterir misin? Bir belge gösterir misin?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bunun neresi siyasi etikle, siyasi ahlakla bağdaşır?

Sizin bakanlarınızın, evlerine 6 tane kasayı hangi dış güçler getirdi?

HARUN KARACA (İstanbul) – Bir belge gösterir misin?

MAHMUT TANAL (Devamla) – O yüklü, trilyon paraları hangi dış güçler sizin bakanlarınızın çocuklarının evlerine getirdi?

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Hiç utanmıyorsun ya!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Elbise askılarında hangi dış güçler sizin bakanlarınızın, çocuklarının evine getirdi? 700 bin liralık kol saatini hangi bakanınızın koluna dış güçler taktı?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Onu leylek getirdi!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani, netice itibarıyla, burada, siz, savcıları, polisleri bu soruşturmada görevden alacağınıza kamuoyunun önüne çıkarak özür dileyin ve bu soruşturmaların önünü açın, bu soruşturmaların üstünü kapatmayın.

Savcı Öz’ü tehdit ediyorsunuz. Savcı Öz’e ne diyorsunuz siz? “Efendim, senin sonun, Gök’ün sonu gibi olacak.” diyorsunuz. Peki, siz bir savcıyı ne hakla tehdit edersiniz? Sayın Başbakan çıkıp Sayın Savcı Öz’e ne diyor? “Benden özür dile, aksi takdirde, başına gelebilecek felaketleri düşün.” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Türkiye'de bir iktidar nasıl olur da yargıyı böyle tehdit eder? Yargıyı tehdit eden Hükûmet, yargıyı tehdit eden iktidar gayrimeşru iktidardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Hukuk dışına çıkmış iktidardır. Hükûmet yargıya meydan okuyamaz.

Teşekkür ederim, saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Başbakan o savcıyla muhatap olur mu!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Başbakanın hiç olmaması lazım o savcıyla zaten, hiç konuşmaması lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Sayın Karaca, buyurun.

10.- İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

HARUN KARACA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben zannettim, evrakı gösterdiğim zaman özür dileyecek. Özür dilemek erdemli insanların işi.

KEMAL EKİNCİ (Bursa) – Sayın Başkan, “Erdemsiz.” dedi.

HARUN KARACA (Devamla) - Yani buradan erdemli insanlara sesleniyorum, gerçekten, eğer bu davayla ilgili bildiğiniz bir şey varsa koyarsınız masaya, ben de sizden özür dilerim, tamam, bir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yahu, adaletten memnun değildiniz, “Yanlış yapıyor.” dediniz, belki o mahkeme de yanlışlıkla almıştır o kararı.

HARUN KARACA (Devamla) - İkincisi: Ben milletvekili olduktan sonra, özellikle kendime ait olan şirketi… İstanbul Büyükşehir Belediyesinden kendime ait olan şirketle ilgili bir  tane ihale aldığımı ispatlasın, ben hemen istifa etmeye hazırım. Yoksa, kendisi istifa etsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Oğluna ait olabilir.

HARUN KARACA (Devamla) – Üç: Ayrıca, etik olsun diye ben o şirketimi devrettim ve o işimi bıraktım, bundan sonra, milletvekili olduğum için böyle bir işi yapmanın doğru olmadığını düşünerek. Bu da dört.

KEMAL EKİNCİ (Bursa) – Kime devrettiniz?

HARUN KARACA (Devamla) - Böyle bir erdem sizden beklerim.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 16.41

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, 18/12/2013 tarih ve 1301 sayı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşları tarafından son yıllarda ülke gündeminden hiç düşmeyen usulsüzlük ve yolsuzluğun sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu ayakkabı kutusu, aslında, Halk Bankası Genel Müdürünün evinde bulunan para kutusu değil, yanlış anlamayın, bunun içerisinde benim evraklarım var, başka bir şey yok, para falan yok.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ali Rıza Bey, her şey çıkar o kutudan, iktidar çıkmaz!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri ve Başbakan, 2002 yılında iktidara geldiğinden bugüne kadar sürekli derin devletten, devlet içerisindeki çetelerden söz ediyor ve iktidara yönelik her olayda mutlaka olayı çetelere bağlıyor. Bu çetelerin kim olduğunu söylemiyor. Kendisine onlarca önerge verdim değişik olaylar nedeniyle, “Falan konuşmanızda sözünü ettiğiniz çeteler kim?” dedim ama Sayın Başbakan onu söylemiyor.

Şimdi, 17 Aralık günü bu ülkede bir olay yaşandı. Şimdi AKP diyor ki: “Bu olayı görmeyelim.” Yani, “Yolsuzluk iddiası ile başlatılan soruşturmaları unutalım.” diyor. Şimdi, bunu unutamayız.

AHMET YENİ (Samsun) – Öyle bir şey demiyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bunun arkasından diyor ki: “Efendim, burada çeteler var.” Şimdi, bu çeteler kim? Bir yandan bu kürsüye geliyorsunuz, on bir yıldır bu iktidarın çetelerle mücadele ettiğini, devleti çetelerden temizlediğini söylüyorsunuz ama bir yandan da çetelerden söz ediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, çeteler bugün mü meydana gelmiştir? Eğer bugün meydana gelmemişse ne zamandır bu çeteler vardır? Bugün sizin sözünü ettiğiniz çeteler -bugün, “Bunlar!” dediği Başbakanın- Fethullah Gülen ve sempatizanları mıdır? “Çete” diye söylediğiniz Fethullah Gülen midir? Fethullah Gülen’e mensup, yargı camiası içerisinde yer alan kişiler midir? Bunları açıklayın, biz de bilelim. Kim bunlar? Eğer bunlar değilse kimdir?

Bakın değerli milletvekilleri, dün söylediklerinizi bugün unutmayacaksınız. Bu kürsüde dün ne söylediyseniz aynısını söyleyeceksiniz. Şimdi, okuyorum: “Fethullah Gülen, bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî, manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi altında, açık, her şeyi göz önünde olan. Yapılan hizmetlere baktığımızda, siz bunu, hakkında herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet kararı olmayan birini ‘çete’ diye itham ederseniz, ona karşı da büyük bir haksızlık yaparsınız. Kendi de burada yok ama çeteden yargılanan, çete iddiasıyla soruşturulanları, kovuşturulanları, demokrasiye darbe vurmak isnat ve iddiasıyla yargılananları milletvekili olarak için Meclise taşıma gayreti içinde olurken, temiz insanları ‘çete’ diye suçlamak kabul edilemez.” Kim söylemiş bunu arkadaşlar? Bunu kim söylemiş bu kürsüden? Bunu bu kürsüde bugünün Adalet Bakanı söylemiş, Bekir Bozdağ. Ne zaman söylemiş? 24 Mart 2011 günü. Şimdi, siz, dün bu kürsüde “hizmet adamı” dediğiniz Fethullah Gülen’i ve yandaşlarını çetelikle suçluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, bu kürsüde, öteden beri, bu yargının bağımsız ve tarafsız olmadığını, yargıyı çeteleştirdiğinizi size söyledik, 23’üncü Dönemde Anayasa burada kabul edilirken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle yargıyı AKP’lileştirmek istediğinizi söyledik ve siz o zaman Fethullah Hocayla gayet mutluydunuz, mesuttunuz. Hem Başbakan hem Bekir Bozdağ hem Adalet Bakanı hem sözcüleri HSYK Yasası’nın ne kadar güzel yasa olduğunu, aslında bu değişikliklerle yargının birilerinin bahçesi olmaktan çıkarıldığını, milletin hizmetine sunulduğunu söylediniz. O zaman bizi kandırdınız mı, milleti kandırdınız mı? Sizin hangi söylediğiniz doğru?

Değerli milletvekilleri, Başbakanın ve Bekir Bozdağ’ın dün ne  söyledikleri burada. Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinin o zaman ne söyledikleri burada. Şimdi Fethullah Gülen’le yollarınız ayrılınca çeteleşmeden bahsediyorsunuz. Biz yargının ne bir cemaatin eline geçmesine ne de siyasi iktidarın eline geçmesine tarafız. Eğer siz gerçekten, bağımsız ve tarafsız bir yargı oluşturma anlayışındaysanız, geçmişte yaptığınız hatalardan ders çıkarmak, bir başlangıç yapmak istiyorsanız, bunun yolu, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir intikam yasasını dün gece dayatmak değildir. Siz, yargının bağımsızlığından aslında rahatsızsınız. Şimdi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ya da yargıdaki bazı yargıç ve savcıların cemaat mensubu olmasından rahatsızsınız. Kendinizin hâkim ve savcısını yaratmak istiyorsunuz. Aslında dün öyle olduğunu sanmıştınız.

Değerli milletvekilleri, zaten yürütmeye bağlı olan yargının, 2010’da “demokratik” söylemiyle yaptığınız Anayasa değişikliyle yargının üzerinde yürütmenin hegemonyasını daha çok pekiştirdiniz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay basit aritmetik hesapları ve seçme yöntemleriyle ele geçirilirken ve yargı kadroları cemaat ağırlıklı paylaşılırken mest olmuştunuz bu kürsüde, buralarda, alkışlıyordunuz o zaman. Kariyer, liyakat, kıdem, temayüz ve ilkelerin yerine yandaşlığı ya da biat etmeyi getirdiniz.

Değişikliklerin ve kadro oynamalarının hepsine bir gerekçe uydurdunuz. Eşitsiz ve adaletsiz düzeninizin içinde kendi adaletiniz ve çıkarlarınız için hukukla, yargıyla da açıkça sık sık oynadınız. El atmadık hukuk kuralı bırakmadınız. Sermayenin ve gericiliğin önünü yargıya açıp özelleştirmeyi ve kentsel dönüşümü yargıyla çözdünüz. Laikliği yargıyla yaraladınız. Muhaliflerinizi yargıyla susturdunuz. Hak ve özgürlük arayışlarını yargıyla demir parmaklıkların arasına hapsettiniz. Emeği ve emeğin örgütlerini yargıyla bastırdınız. Toplumsal korkuyu ve baskıyı bu ülkede yargıyla yaydınız. İşinize geldikçe “bağımsız yargı ve masumiyet karinesi” dediniz, işinize gelmedikçe kararı veren hâkim ve savcılara saldırdınız. Kimi kararları, işkenceciyi öldürmemek için nefes aldırmak gibi, yozlaşmanın üstünü örten maske gibi kullandınız. Şimdi de cemaatle yaptığınız savaştaki toz duman içinde “Biz yanlış yaptık.” dediniz. Daha da ileri gidiyorsunuz, HSYK’yı Adalet Bakanlığının bir şubesi hâline getiriyorsunuz. Gittiğiniz yol, yol değildir. Bir sene sonra “Biz gene yanlış yapmışız.” dememek için bugün çok düşünmelisiniz. Bu ülkede, 2011 yılında çıktınız, hâkim ve savcıların kişisel kusur ve kastından dahi olsa haklarında tazminat davası açılamayacağını siz getirdiniz.

Şimdi siz neyin peşindesiniz? Bu ülkede eğer yargıda bir çeteleşme olmuşsa bu çeteleşmeyi siz yaptınız. Biz o zamanlar bu kürsüde bağırdık, komisyonlarda bağırdık. Özel yetkili mahkemeler size dokundu, siz “Karşıyız.” dediniz ama dün “Karşıyız.” demediniz. Şimdi terör mahkemelerini de kaldıracaksınız biliyorum, adım gibi biliyorum yarın getireceksiniz ama üçüncü yargı paketinde özel yetkili mahkemeleri kaldırmış gibi yapıp yerine terör mahkemeleri kurduğunuz zaman bu kürsüde ben konuştum, yanlış yapıyorsunuz dedim.

Değerli arkadaşlarım, Meclis, bir yandan çetelere karşı mücadele etmelidir, doğrudur ama öbür yandan da yolsuzlukların üzeri örtülmemelidir. Adalet ve Kalkınma Partisinin yetkililerinin şu sözleri hukuki değildir. Efendim, yolsuzluk varsa -olup olmadığını bilemeyiz- elbette ki bir kesinleşmiş yargı kararıyla belli olacak ama yolsuzluk olduğu iddiası ile kuvvetli suç şüphesi var ki haklarında böyle bir soruşturma açılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi AKP’ye düşen görev Bilal Erdoğan’ı ifadeye göndermektir, diğerlerini ifadeye göndermektir. Bırakın, yargının önünü açın.

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Hiç merak etme, açacağız, açacağız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başbakan bir zamanlar söyledi, “Bırakın, yargı işini yapsın.” dedi. Şimdi ben size söylüyorum: Bırakın, yargı işini yapsın, hatalarını da kendi içinde düzeltsin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Gümüşhane Milletvekili Sayın Feramuz Üstün.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun Meclis araştırması açılması önergesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ iktidarımız, iş başına geldiği günden beri yolsuzluk ve usulsüzlükler konusunda azami hassasiyet göstermiştir. Bundan sonra da aynı hassasiyeti göstermeye devam edecektir. Hukuk devletinde herkes hukuk önünde eşittir. AK PARTİ olarak, gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda yapılması gerekenlerin eksiksiz yapılmasını istiyoruz. Gündemdeki konularla ilgili yetkili merci olan yargı tarafından yapılması gerekenler yapılmaktadır. Maalesef öyle bir ortam oluşturuluyor ki, öyle bir korku salınıyor, öyle genellemeler yapılıyor ki bütün iş adamları zan altında bırakılıyor, bürokratlar iş yapamaz duruma getiriliyor, akıllarınca bir psikolojik harekât yapılıyor.

Son günlerde yaşanan olayların ulusal boyutu olduğu kadar uluslararası boyutu da var. On bir yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde içte ve dışta Türkiye'nin nereden nereye geldiğini milletimiz bilmektedir. AK PARTİ olarak Mısır halkının yanında olduk, Filistin halkının yanında olduk, Irak’taki Türkmenlerin, Kerküklünün yanında olduk, Suriyeli Türkmenlerin yanında olduk, Suriye halkının yanında olduk. Nerede zulüm varsa gücümüz yettiği kadar zulmün karşısında olduk, karşısında durmaya gayret ettik. Yalnız da olsak, tek başımıza da olsak zulmün ve zalimin karşısında durmaya çalıştık, durmaya gayret gösterdik, yalnız başımıza olsak dahi.

Bunlar, önce darbe yaptırmaya kalktılar, sonra çeşitli zamanlarda ekonomik krizler çıkarmaya çalıştılar fakat olmadı. Emellerine “Gezi olayları” olarak adlandırılan eylemlerle ulaşmaya çalıştılar. Türkiye'nin tamamında kargaşa çıkarıp ekonomimizi ve siyasi yapımızı buhrana sürüklemeye kalktılar fakat kirli emellerine yine ulaşamadılar. Sağduyulu yüce milletimiz bu komplolara prim vermedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen bütün bu oyunların arkasındaki gerçek, Türkiye'nin büyümesi ve Türkiye’yi büyütmeye devam eden AK PARTİ’nin girdiği bütün seçimlerden başarıyla çıkmasıdır. Türkiye'nin büyümesiyle sorunu olanlar, hesaplarını millet iradesi dışında görmek istiyorlar.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Türkiye’nin büyümesiyle kimsenin bir sorunu yok.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Biliyorlar ki üç ay sonra seçimler var ve AK PARTİ bu seçimlerden de milletle beraber, milletle kol kola olarak başarıyla çıkacaktır. AK PARTİ’yle derdi olanlar, kapalı kapılar ardında yaptıkları hesapları bırakıp AK PARTİ’yle milletin önünde hesaplaşmalıdır. Planlayıcıları ve uygulayıcıları bilmelidir ki millet, AK PARTİ’nin arkasında olduğu sürece bu kadro asla geri adım atmaz, atmayacaktır. Bu milleti dünyanın en müreffeh milletlerinden biri yapmaya, bu devleti dünyanın en güçlü devletlerinden biri yapmaya kararlıyız. Bugün, AK PARTİ’ye yeniden kirli oyunlar oynanıyor. Arkasına karanlık odakları, çeteleri ve uluslararası güçlerin desteğini almış olanlar, Türkiye siyaseti üzerinde ameliyat yapmaya çalışıyorlar. Bu tip komplolar bizim için ne ilktir ne de son olacaktır.

Son günlerde olanlar, çamur atma mantığıyla yapılan siyasal mühendislik projesidir. İki yıldır gizli tutulan bir operasyon, seçimlere sadece üç ay kala son derece manidar bir şekilde ortaya çıkarılıyor ve daha ilk anından itibaren ulusal ve uluslararası medya eşliğinde ilerliyor.

AK PARTİ  hiçbir zaman yolsuzlukları kollayan bir iktidar olmamıştır. Yetimin hakkı yeniyorsa, milletin kasasını boşaltanlar varsa bunun hesabını biz sorarız, sormak zorundayız. Bu devlet kurumsal bir yapıdır, devletin savcıları var, mahkemeleri var. Bizim arkadaşlarımız hakkında iftira veya iddia varsa onların aklanıp gelmelerini bekleriz.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Yeni HSYK’yla o da olmayacak Feramuz.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Bireylerin suçları varsa cezalarını da o bireyler öderler, ödemelidirler de. Bunun başka şeklinin olmadığını bu hareket her zaman göstermiştir. Hiç kimsenin, dünyasını abat etmesi için biz kendi ahiretimizin berbat edilmesini istemeyiz. Böyle bir şeye de müsaade etmeyiz.

Öncelikle, kul hakkına en fazla riayet etmemiz gerektiğine inanan bir kadroyuz. Şunu özellikle belirtmek isteriz, ben belirtmek isterim: Kim, Türkiye’nin neresinde ne zaman olduysa, devletin 1 kuruşunu yediyse, devletin 1 kuruşunu çaldıysa bunun hesabını mahşerî anlamda da verecektir.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Dünyada da versin, dünyada da.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Dünyada da beşerî hukukta da vermesini temenni ederiz çünkü kul hakkına bizim inancımız ayrı bir değer verir. Eğer bir insan, şahıslarla ilgili bir kul hakkına girmişse onunla helalleşmesi normaldir, doğrudur ve kolaydır da, şahıslarla ilgili bir kul hakkına girmişse ama ben şuna inanırım: Eğer ki kamunun malını yiyen bir kişi varsa, kim olursa olsun, gelmiş, geçmiş…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Beytülmale… Beytülmale…

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - …bundan önce ve bundan sonrası, ben, bütün Türk milletiyle, Hakkâri’den Edirne’ye kadar herkesle helalleşmesi gerektiğine inanırım.

FARUK BAL (Konya) – Başbakana söyle, helalleşsin!

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - Dolayısıyla, kim yaptıysa, bunun her iki cihanda da hesap vermesini temenni ederim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Âmin!

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – “Âmin!” diyen arkadaşlarımızın da aynı hassasiyette olmalarını beklerim çünkü iktidara gelmenin yolunu yıllarca hep olağanüstü yollarda arayan Cumhuriyet Halk Partisi, tamamen, cumhuriyet kurulduğundan beri, rahmetli Atatürk’ten sonra, sürekli millete rağmen işler yapıp, millete rağmen iktidara gelmenin yollarını arayan Cumhuriyet Halk Partisi, artık iktidara gelmenin yolunun, iktidarda bulunmanın yolunun milletle beraber olması gerektiğini…

MEVLÜT DUDU (Hatay) – Millete rağmen ne zaman iktidara geldi Cumhuriyet Halk Partisi?

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - …milletle kol kola girmesi gerektiğini, millete kendisini anlatıp milleti ikna etmesi gerektiğini bilmesi lazım; olağanüstü yollarla artık iktidar olmasının döneminin kapandığını bilmesi lazım diye düşünüyorum.

Kıymetli milletvekillerim, Sayın Başkanım; özellikle, dünyada, çocukluğumuzdan beri, Türkiye’de hep dış operasyonlardan bahsedilir. Son zamanlarda ben buna hakikaten inanmış birisiyim. Sebebine gelince de Türkiye Cumhuriyeti herhangi bir devlet değil, kartvizitinde “eski imparatorluk” yazan bir devlet. Dolayısıyla, güçlü olmasından, bölgemizde veya dünyada rahatsız olanlar olabilir ve bizim, uluslararası ilişkilerde duygusallık olmayacağına, sadece menfaatlerimiz olacağına…

Ben, son olarak şunu söylüyorum: Özellikle 1990’lı yılları düşünüyoruz. Sovyetler Birliği yanı başımızda dağılıyor, belki de tarihte hiçbir ülkenin önüne çıkmayacak devasa fırsatlar çıkıyor, Türk Cumhuriyetleri bağımsız hâle geliyor ama o günlerde Türkiye tam diz çökmüş, kendini geçindirmekten, kendi sıkıntılarını çözmekten aciz bir ülke durumunda. Maalesef, o kadar şartların veya coğrafyanın veya tarihin bize sunmuş olduğu bu fırsatları değerlendirme imkânımız olmuyor çünkü ekonomik olarak biz kendimize yetemiyoruz, en ufak bir katkımız dahi olmadı coğrafyanın şekillenmesinde. Ben, aynı, şu anki ekonomimizle, Sovyetler Birliği’nin dağılıp Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsız olduğunu hayal ediyorum. Hakikaten, Türkiye’nin şu anda nerede olduğunu düşünüyorum. Neler yapabileceğimizi düşünüyoruz. 10’ar milyon dolar, 20’şer milyon dolar taleplerini dahi karşılayamadık biz, Türk Cumhuriyetleri’nin 10’ar, 20’şer milyon dolar taleplerini karşılayamadık. Bugün, TİKA üzerinden dünyanın dört bir tarafına 2 milyar dolar destekte bulunuyoruz, yardımda bulunuyoruz.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Afrika’ya, Afrika’ya…

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - Afrika’ya da bulunuyoruz. Orhun Anıtları’nın yolunu da biz yaptık.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Türk Cumhuriyetleri’ne yok.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) - Bütün Orhun Abideleri’nin yolunu da biz yaptık. Bütün…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Kızılderililere bile veriyoruz.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Kızılderililere kadar veriyoruz. Bir ülkenin ekonomisi ne kadar güçlüyse o kadardır.

Ben, şunu da bilirim: Sürekli, hepimiz, hep beraber Türkiye’nin dört bir tarafında Çekiç Güç’ten şikâyet ettik ama maalesef öyle bir noktaya geldik ki Çekiç Güç’ü her iktidar uzatmak zorunda kaldı. Hem Çekiç Güç’ün bizi bölmeye çalıştığını düşündük hem Çekiç Güç’ün teröristlere yardım ettiğini söyledik ama eğer Çekiç Güç’ün süresini uzatmazsak on beş gün sonra memurun maaşını verecek durumumuzun olmadığını herkes biliyordu. Dolayısıyla, Çekiç Güç’ün süresini birçok iktidarımız, birçok partimiz istemeye istemeye maalesef uzattılar. Demek ki bizim güçlü olmamız lazım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ya, dağıtmayı bırakın yolsuzluktan bahsedin.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Yolsuzluktan bahsediyorum, ben yolsuzluğu söyledim Sayın Başkanım, yolsuzlukla ilgili kim yaptıysa… Ben, hiç kimsenin yolsuzluğunu savunacak pozisyonda değilim, yolsuzluk yapan hesabını versin, vermelidir, verecektir de.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sözde kalmamalı.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Hiç kimsenin yolsuzluktan…

Biz, 2002’den öncenin psikolojisini de biliriz. Neredeyse ülkenin tamamen battığı bir ortamda… Biraz önce onu söylüyordum, yolsuzluk olmuş bir ülkede bu kadar gelişme olmaz. Yolsuzluk olmuş bir ülkenin uluslararası ilişkilerde bu kadar ağırlığı olmaz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ya, bal gibi olur! “Olmaz.” Demeyin, olur.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Yolsuzluk yapmış bir ülke bu kadar havaalanını, bu kadar duble yolları, bu kadar tünelleri yapmaz, yapamaz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bu kadar cari açık vermez!

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Yapma Feramuz Bey!

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Yolsuzluk yapanlar münferit varsa biz onların hesabını, cezasını çekmesini söylüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – 380 milyar dolar borca girmez.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Yolsuzluk yapmak için bir paranın olması lazım. Siz kasaları boşaltmıştınız, kasalarda para kalmamıştı. Şimdi hepiniz...

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstün.

FERAMUZ ÜSTÜN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söz vereceğim size.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın hatip, partimizi olağanüstü yollarla iktidara gelmek arayışıyla, daha da vahimi “millete rağmen”likle suçladı. Müsaade ederseniz…

FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) – Doğru şeye ne cevap verecek?

BAŞKAN - Cevap mislini ikiye çıkardınız.

Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Gümüşhane Milletvekili Feramuz Üstün’ün MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, Sayın Başkan sizi de.

Bir siyasi partiye “millete rağmen” demek için biraz düşünmek lazım. O siyasi parti ki bütün siyasi partileri doğurmuş, taşıyıcı annelik etmiş bir partidir. Önce onu bilmesi lazım sayın hatibin, bir.

O siyasi parti ki Türkiye’yi kurtuluştan sonra kuruluşu, cumhuriyetin kuruluşunu, sonra da kendi iradesiyle, kendi elleriyle çok partili siyasi hayatın önünü açarak bugün sizin ve sizden öncekilerin buralarda oturmasını sağlamıştır. “Millete rağmen”lik Cumhuriyet Halk Partisinin kuruluşunda, kuruluş gerekçesinde, anlayışında, siyasi ilkelerinde hiç olmamıştır.

Biz başından beri şunu söyleyegeldik -artık bunu kimse yemiyor da- Cumhuriyet Halk Partisinin darbelere meyilli olduğunu, darbecilere, darbeyle iktidar olma arzusu içinde olduğu söylemlerinizi kimse yemiyor, onu söyleyeyim. Yalnız, bir şey daha söyleyeyim: Evet, belki biz tek başımıza uzun zamandır iktidar olamadık. Biz, kimi partiler gibi millete din iman deyip de kendilerine han hamam sahibi olanlardan olmadık ama Türkiye’nin gündemi darbeler değil kardeşim, darbe devri bitti, Türkiye’nin gündemi yolsuzluk. Buraya geliyorsunuz geliyorsunuz “Yapanlar hesabını versin, hatta, yapanın Allah belasını versin.” diyorsunuz, iyi, iyi de… Dışişleri Bakanı dedi ki: “Hükûmetin hepsi hırsız değil.” Dedi mi? Dedi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, bir kısmı hırsız dedi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hükûmet üyelerinin bir kısmı hırsız dedi. Niye bunu konuşmuyorsunuz? Eğer samimi olsanız -hep söylüyorum, içinizdeki arkadaşların büyük çoğunluğu bu olaydan dolayı çok kırgın ve üzgün- oğlunu askere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – …göndermeyen Başbakana gidersiniz, “Sayın Başbakan, askere göndermedin, bari mahkemeye gönder.” dersiniz. Sizin samimiyetinize anca o zaman inanırım. Böyle şey olur mu? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 22 milletvekili tarafından lösemi hastalarının ve ailelerinin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9 Ocak 2014 Perşembe günkü  birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

                                                                                                      9/1/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 9/1/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Engin Altay

                                                                                     Sinop

                                                                            Grup Başkan Vekili

Öneri:

Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 22 milletvekili tarafından 21/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "lösemi hastalarının ve ailelerinin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1149 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 9/1/2014 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan Yüceer.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lösemi hastalarıyla ilgili olarak Meclis araştırması komisyonu kurulması için verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Tüm yurttaşlarımızı, ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Biliyorum “lösemi” deyince hepimizin aklına saçı olmayan, yüzünde maskesi bulunan, iri iri gözleriyle bakan çocuklar geliyor. Aslında takmak istemedikleri ancak hayatlarının bir parçası olan bu maskeler, onlar için apayrı bir anlam taşıyor. Çünkü tedavi görme şansını yakalayabilen çocuklarımız etraftaki insanlardan, havadan, sudan mikrop almamak, korunmak için bu maskeleri takmak zorunda kalıyor. Bu ise vatandaşlarımız arasında bir başka önyargıya sebep oluyor. Maske takan çocuklarımızın, hastalarımızın hastalığının bulaşıcı olduğu yönünde düşünmelere yol açıyor ve maalesef binlerce lösemi hastası ve aileleri sadece hastalıkla, maddi imkânsızlıklarla, karaborsa ilaçlarla değil, bu aşılamayan önyargılarla da mücadele etmek zorunda kalıyor.

Dilan, Ozan, Gamze, Efe, Melis, aslında hepimiz bu isimleri çok yakından tanıyoruz. Bu isimler, lösemi hastalığına umut arayan binlerce hastamızdan sadece birkaçı. Onları gazetede okuduk, televizyon haberlerinde izledik, sosyal medyada gördük ve yüzünü bile görmedikleri bu insanların canına kendi kanından can katabilmek için binlerce, on binlerce yurttaşımız seferber oldular, onlara destek olmak, onlara gönüllü donör olmak, bir canı daha yaşatabilmek için kampanyalar düzenlediler. Yapılan hırsızlıktan, yolsuzluktan yüzlerin kızarmadığı, insanların hayatıyla, geleceğiyle, onuruyla rahatça oynandığı, öldürülen canların hesabının sorulmadığı, tüm kurumlarıyla devletin çivisinin çıktığı bugünlerde bu insanlar, çıkarsız, karşılıksız, beklentisiz, derdi olana derman olabilmek için cebindeki rızkını paylaşabilen, kanından can verebilen işte bu tertemiz insanlarımız sayesinde bu memleket ayakta.

Bizler, Melis’in sesini sosyal medyadan duyduk. Henüz 7 yaşında olan Melis’in 4,5 yaşındayken tanısı konulmuş, iki buçuk yıl süren tedavinin sonrasında hastalık tekrarlayınca halk, sosyal medya hemen harekete geçmiş. Kampanya sayesinde bir ayda 5 bin yurttaşımız uygun iliğin bulunması için kan örneği vermiş. Alınan bu kan örnekleri kişisel ve kurumsal çabalarla oluşturulmuş, Ankara İbni Sina Hastanesi ve İstanbul Tıp Fakültesi Çapa Hastanesine gönderilmiş. Ama bu iki hastanedeki bu örnekleri inceleyecek ekipman ve ilaç eksikliği ve bunları temin edecek, ihaleye çıkamaması sebebiyle bu örnekler incelenememiş, 5 bin kan örneğine bakılamamış. Neyse, beklenen haber, yurt dışından geldi, Amerika’dan geldi haber ve bugünlerde Melis naklini oldu, on gün sonra taburcu olacak. Buradan ona geçmiş olsun diyorum ben. Ama herkes lösemiyle savaşım konusunda Melis kadar şanslı olmuyor. O yüzden bir an için, yaşam mücadelesini verirken dakikaların, saniyelerin önemli olduğu lösemi hastalarını ve ailelerinizi düşünerek beni dinlemenizi rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde sesini duyuramayan binlerce lösemi hastası var. Türkiye’de her yıl binlerce yurttaşımız, gencimiz lösemiye yakalanıyor. Her yaşta görülebilen lösemi, en basit tanımıyla, bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası olan akyuvarların kontrolsüz çoğalması sonucu oluşuyor. 200 bin civarında lösemi hastası olan ülkemizde, her yıl 1.500-2.000 çocuğumuz lösemi hastaları arasına katılıyor.

2013 Temmuz ayı itibarıyla Dünya Kemik İliği Bankasına kayıtlı 23 milyon gönüllü verici var. Amerika’da 7 milyon, Almanya’da 4,5 milyon. 8 milyonluk İsrail nüfusunda 1 milyon bağışçı varken, 76 milyonluk Türkiye’mizde 34 bin bağışçıyla dünya sıralamasında son sırada yerimizi alıyoruz. Aslında Türkiye’de donör olmak isteyen çok insan var ama ilik tarama merkezleri, ilik bankaları yetersiz olduğu için akraba dışı uygun donör bulmak gerçekten çok zor. Sadece İbni Sina Hastanesi ve İstanbul Çapa Hastanesinin kendi imkânlarıyla oluşturduğu bir havuz var. Bu havuzun genişletilememesinin sebebi maliyet. Bir gönüllü vericinin ilik bankasına maliyeti  350 lira;Sosyal Güvenlik Kurumu bu parayı ödemiyor, tüm yük üniversiteye ait bütçelere kalıyor. Avrupa ülkelerinde uygun iliğin bulunması için araştırmanın başlaması ve sonlandırılması için gerekli olan süre dört altı hafta iken, bizde bu süre altı on iki ayı buluyor ve SGK ödemelerde ciddi problem çıkarıyor.

Bakın, İstanbul Çapa Hastanesi sadece 50 donör kaydediyor; personel, ekipman azlığı, ödenek yokluğu sebebiyle günde 20-30 tüpe zor bakıyor.

Avrupa ve Amerika’da lösemi tedavisi yüzde 90 olumlu sonuçlanırken maalesef ülkemizde yüzde 65 oranında. Akrabadan uygun doku bulunamaması durumunda Türkiye’de her 100 hastadan 99’u maalesef hayatını kaybedebiliyor, ancak 1’ine nakil yapabiliyoruz. Amerika’da bu oran 100 hastadan 84, Almanya’da 100 hastadan 81. Maalesef, bu oranın da yüzde 60’ı geleceğimiz, yarınımız çocuklarımız.

Ülkemizde sadece uygun iliğin bulunmasıyla da olay ve tedavi sonuçlanmıyor. İki yılda 20 ameliyat yapamayan merkezlere çocuklar için ilik nakli yapma yetkisi verilmiyor. Dolayısıyla, ülkemizde tek bir yer var bunu yapabilen, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi. Yılda 30-40 çocuğa nakil yapabiliyorlar, şu an yüzlerce çocuk sırada bekliyor. Gencecik hayatları, çocuklarımızı imkânsızlıklar nedeniyle bulamadığımız ya da bulduğumuzda da nakledemediğimiz kan, ilik, hücre, organ, doku sebebiyle kaybediyoruz. Bu yüzden, ilik bankalarını ve muhakkak, ilik tarama merkezlerini artırmamız lazım.

Diğer yönü madalyonun, ailelerin yaşadığı zorluklar ve dramlar. Çünkü, lösemi zor bir hastalık, tedavisi de pahalı bir hastalık. Çocuklar hastanede yaşam mücadelesi verirken aileler de maddi güçlüklerle boğuşmaya devam ediyor. Uzun bir süre hastanede kalması gereken ve genellikle yaşadığı ilin dışında kalan ailelerin gerek yaşadığı ilden uzak olması, orada, evde kalan çocukların bakımından uzak olması, gerekse çalıştıkları kurumdan izin alması aileyi sıkıntıya sokmakta ve gerçekten ciddi sorunlara yol açmakta çünkü lösemi hastaları tedavi süresince üç dört ay sürekli bir iki yıl aralıkla hastanelerde yatmak zorunda.

Değerli milletvekilleri, lösemi tedavi edilebilir hastalıklar grubuna girdi. Lösemi hastalığı umutsuz değil, tam tersi, iyi bir tedavi ve moral desteğiyle yüzde 85’lere varan iyileşme oranını gösterebilir. Bir kere, böyle yaklaşmamız lazım. Ancak, ne yazık ki lösemi iktidarın öncelikleri arasında değil. Doktor, hemşire, yatak kapasitesi, fiziki şartlarda önemli eksiklikler var. Donör sayısı gelişmiş ülkelerin çok çok altında. Ödenek ayrılmıyor. Lösemi hastaları için hayati önemi olan ilaç ve malzemenin temininde sıkıntılar yaşıyoruz, bir yıl bulamadığımız oluyor. Yurt içi temininde sıkıntı yaşadığımız ilaçlar Türk Eczacıları Birliği aracılığıyla en az üç ayda gelebiliyor ve bu tedavi sürecinde oldukça olumsuz etkileri var.

Sağlık Bakanlığının vaatleri oldu ama maalesef gerçekleşen bir şey olmadı. İmmünoloji Üst Kurulu, akraba dışı kemik iliği bankası konusunda İstanbul’da, kordon kanı konusunda Ankara Tıp Fakültesinde merkez oluşturulması kararı aldı ama gerçekleştirilmedi. 2008 yılında “TÜRKÖK Projesi” konuşuldu ama bu yıl, 2014’teyiz, hâlâ ortada bir çalışma yok.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de binlerce hasta ölüyor ve ölümü bekliyor, hem de ilik nakliyle hayatları kurtulabilecekken. “Hastane kapılarından kimse dönmeyecek, kimse ücretli sağlık hizmeti almayacak.” vaatlerinin 12’nci yılındayız. On yıl boyunca Sağlık Bakanlığı koltuğunda aynı Bakan oturdu. Bu Bakan, vatandaşın kaç çocuk doğuracağıyla, aldığı kanın haram mı, helal mi olduğuyla, kadının kürtajıyla, sezaryeniyle yakından ilgilendi ama lösemi hastaları için hayati önem taşıyan ilik bankası talebiyle ilgilenmediler.

Yolsuzluk operasyonunda da biz net bir şekilde gördük ki önceliğiniz ne vatandaş ne kemik iliği bankanız olmuş; önceliğiniz, yandaş olmuş, Halk Bankası olmuş. Ağzınız “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” derken, icraatınız “Yandaşı yaşat ki iktidarımız yaşasın.” olmuş.

Bakın, konuşmamın başında söylediğim cümleleri tekrarlıyorum. Benim kim olduğumu, araştırma önergesini hangi partinin verdiğini unutun; sadece, yaşanılan sorunları ve yaşam mücadelesi verirken saatlerin, saniyelerin önemli olduğu lösemi hastalarını ve ailelerini düşünün diyorum. Çünkü artık hiçbir insanımızı sağlık hizmetleri yetersizliğinden, maliyet hesabından, ilik bankasının uygun verici bulamamasından ya da başka herhangi bir sebepten kaybetmeyelim diyorum. Ellerimizin arasından kayan değil, el birliğiyle yaşattığımız insanlarımız olsun diyorum.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüceer.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz.

Buyurun.

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun lösemili hastalar ve ailelerin yaşamış olduğu sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğu önerge üzerine İç Tüzük gereği aleyhinde de söz almış bulunsam lehinde konuşacağımı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii ki, lösemi olarak tanımladığımız, halkın arasında, halk arasında kan kanseri olarak bilinen bu hastalık, sadece bizim ülkemizde değil, tüm dünyada önemli hastalıklardan bir tanesi. Bizim ülkemiz için konuşacak olursak, ülkemizde şu ana kadar özellikle hem çocuklukta hem de erişkinlerde görülen 200 bin civarında kan kanseri hastamız olduğunu, bunun da her yıl üzerine 2 bin kadar yeni vakanın ilave edildiğini, sebepleri henüz tam olarak belirlenemeyen bu hastalığın tedavi edilmediği takdirde ölümcül olduğunu, sıklığının giderek arttığını, özellikle çocukluk çağında, 2 ile 5 yaşları arasında daha fazla görüldüğünü, 1 yaşın altındaki çocuklarla 10 yaşın üzerindeki çocuklarda maalesef yeterli tedavi etseniz bile diğer yaş oranlarına, gruplarına göre daha fazla ölümcül olarak seyrettiğini bildiğimiz bir hastalıktan bahsediyoruz.

Tabii ki, Türkiye’de sağlık politikaları noktasında özellikle 2002 yılından gelmiş olduğumuz 2014 yılı süreci içerisinde sağlıkta çok yeni ve iyi şeyler yapılmış olduğunu bahsetmekle beraber, bu kürsüden, milletin kürsüsünden her zaman ifade ettiğimiz gibi, özellikle toplumda az da görülse önceliği olması gereken ve insanların özellikle bu tip hastalıklarda rahat erişim sorunlarına derman bulmamız gerektiği hastalıklar grubu olduğunu her defasında ifade ettik. Bugün lösemili hastalarla alakalı olarak özellikle hastalığın tanısı aşamasından sonra hastaların, bireylerin kendilerinin, ailelerinin ve bu hastalığı tedavi etme noktasındaki hekimlerin ve sağlık çalışanlarının birlikte yaşamış olduğu sorunlardan bahsetmeden geçmemek lazım.

İktidarınız döneminde, Türkiye’de sayısı yetersiz olmakla beraber, özellikle çocukluk çağındaki “pediatrik” olarak ifade ettiğimiz hematoloji ve onkoloji kliniklerinde ihtisasını tamamlamış olan hekimleri hem hematolog hem onkolog olarak birleştirmenizle beraber, bu birimlerin kendi üstlerinden ciddi eleştiri almış olmanıza rağmen bunların her ikisi sanki aynı hastalık sınıfına bakar diye, eğitimlerini tamamlamamış olan, bu alanda eğitim yapmamış olan insanları tek bir çatı altında birleştirmekle büyük bir yanılgının içerisine girdiniz. Tabii ki, özellikle lösemili hastaların yaşamış olduğu en büyük sorunlardan bir tanesi şu ki ülkemizde bu hastalıkların tedavisi için gerekli olan yeterli üniteler olmadığından, özellikle sosyoekonomik seviyesi düşük olan insanların, özellikle başka illerden metropol illere taşınmak zorunda olan bu insanların geldiklerinde yaşadıkları çok ciddi sorunlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, bununla alakalı önerilerimizi, özellikle Türkiye’nin 17 Aralık sürecinden itibaren yaşamış olduğu süreyi de göz önünde bulundurarak, belki bir ayakkabı kutusunda biriken meblağın çok altında bulunan bir rakamla, özellikle büyük hastanelerde hastane otellerinin yaygın bir şekilde kurulabilme imkânı olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu uzak illerden gelmiş olan vatandaşların, uzun süre tedavisi gereken, belki her gelişlerinde tedavi süresinin bir periyodunda bir iki ay kadar bu hastanelerde kalma zorunluluğu olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle, çocukları eğitim yaşında olanların, hastane okulları kurularak -Türkiye’de bu önceden hiç yoktu, bugün birkaç hastanede var ancak yeterli olmadığı kanaatindeyim- bunların sayısı artırılarak vatandaşlarımızın ve getirmiş oldukları bireylerin eğitimi konusunda mutlak suretle ön almak zorunda olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Tabii ki şunu unutmamak lazım: Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi, özellikle tedavisi uzun süren ve çok meşakkatli olan bu kan kanseri hastalıklarında, aile bütünlüğünün korunması noktasında, gerçekten, hükûmetlerin, daha doğrusu devletin yapması gereken çok ciddi faaliyetler olduğu kanaatindeyim. Gerçekten, bu tip hastalıklarda aile bütünlüklerinin bozulduğunu, bu strese bağlı olarak boşanmaların arttığını, asgari ücretle çalışan insanların hem çocuklarının başına geldiği zaman bu yükün altından kalkamadıklarını hem de büyük maddi zorluklarla boğuştuklarını ifade etmek istiyorum.

Burada, yaşamış oldukları sosyal, ekonomik, eğitim ve psikolojik sorunların dışında, bu hastalıkların tedavisi için Türkiye’de ilaç fiyatlarının düşürülmesini olumlu bulmakla beraber, özellikle ülkemizde bu hastalıkların tedavisi için çoğu ilaçların ithal olduğu gerçeğiyle de yüz yüze olduğumuzu bildiğimizden, özellikle döviz kuru ayarlamasının mutlak suretle bu alandan muaf tutulmasının; tedavileri periyodik olarak ve aralıksız, kesintisiz devam etme zorunluluğunda olan bu hastaların ilaç bulma zorluğuyla karşılaşmamalarının devletin, hükûmetlerin bir sorumluluğu olduğu kanaatindeyim.

Bizim tabii ki en büyük sorunlarımızdan bir tanesi, belki Türkiye’de daha önce gündemde bile olmayan veya diğer, sizden önceki iktidarların bu konuda bir girişimde bulunmadığını kabul etmekle beraber, 2008 yılında başlayan TÜRKÖK’ün bir an önce gerek ihale yapılamadığı gerekse başka sebeplerle, hiçbir sebebi geçerli bir mazeret olarak kabul etmeksizin, ilik bankasının mutlak suretle faal hâle getirilmesi, donör bulma sıkıntısı çeken -yurt içinden ve yurt dışından- bu hastaların tedavisinde esas olan iliğin bulunması gereği ortadayken Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılacak olan masraflar ne ise bunların tamamının devlet tarafından karşılanmasının gerekli olduğuna inandığımı da ifade etmek istiyorum.

Bu hastaların önemli sorunlarından bir tanesi de hastalık tanısı aldıktan sonra özellikle kamuda veya özel sektörde çalışan bu ailelere maalesef işverenler tarafından iyi gözle bakılmıyor. İşlerini aksatacağı gereğiyle veya bundan sonraki süreçte verimsiz olacakları düşünülerek bu tip insanların çoğunun kurumlar tarafından –özellikle özel sektörde- işlerine son verildiğini de biliyoruz. Dolayısıyla bu noktada da iktidar olarak, Hükûmet olarak bazı gelişmeleri, bazı öngörüleri sizlere hatırlatıp bu konuyla da alakalı yapılması gerekenlerin olduğuna inanıyorum.

Tabii ki bu çocuklar bizim çocuklarımız, dolayısıyla bu ailelerin yaşamış olduğu sıkıntıları, bunların feryatlarını toplum olarak duymak zorundayız. Özellikle hastalıklarının tedavisi sırasında sadece son aşamada gereken kemik iliği dışında ara dönemlerde de direkt olarak gruba uygun kan ve kan ürünlerinin bulunması noktasında Batılı ülkelerle Türkiye’yi kıyasladığımız zaman hâlâ çok gerilerde olduğumuzu ifade etmek isterim. Dolayısıyla, bunu, toplumu bilinçlendirerek, eğitim seviyesini artırarak, aynı zamanda medyayı daha faal kamu spotlarıyla kullanarak insanlarımızı kan bağışı konusunda daha fazla zorlayıcı olmamız gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

Benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisine ait değerli hatip, lösemili hastaların gerçekten içerisinde bulunduğu durumu ve bunların çekmiş olduğu sıkıntıları ifade ettiğinden, tekrar olmaması adına, benzer şeyleri tekrarlamayacağım ancak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu yavrularımızın, bu çocukların, lösemiyle mücadele noktasında, Hükûmet olarak verilmesi gereken ve alınması gereken önlemler her neyse, parti olarak sonuna kadar destekleri ve yardımcıları olduğumuzu ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Siz mi?

Sayın İdris Baluken, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, benden önce konuşan her iki hatip de aslında genel çerçeveyi çok iyi ortaya koydular. Doğrusu, merak ettiğimiz şey, iktidar partisinin bu konuya nasıl yaklaşacağı ve bu konuyla ilgili nasıl bir oy kullanacağı. Çünkü lösemili hastaların ve onların ailelerinin, hasta yakınlarının yaşamış olduğu sıkıntılara, hemen hemen, bu Mecliste çalışıp da bu Meclisin sorunlarını çözmeye çalışan, halkın sorunlarını çözmeye çalışan hiçbir milletvekili yabancı değildir, hepimiz biliyoruz, bu ailelerin sorunlarıyla zaman zaman hepimiz muhatap oluyoruz.

Bu konuda özel ve özgün bir çalışmaya ihtiyaç olduğu, Meclisin bu konuyla ilgili özel bir komisyon kurmasının son derece elzem olduğunun tespitinin hepiniz tarafından kabul edileceği kanaatindeyiz. Ama belirleyici olan, burada kullanacağınız oy ve bu konuya göstermiş olacağınız vicdani duyarlılık. Çünkü lösemi hastalığı sadece hastanın kendisini değil, hasta yakınlarını, aileyi ve aslında bir bütün olarak toplumun tamamını ilgilendiren çok önemli bir sosyal problemdir. Neredeyse her yıl 3 binden fazla yeni lösemi hastası, daha çok da çocuk yaşta olan yeni hasta grubu, bu mevcut sorunlarla boğuşmak zorunda kalan bir gerçeklikle önümüze gelmektedir. Toplamda da nüfusta 200 bini aşkın lösemi hastasının olduğu gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Özellikle hekim olan milletvekili arkadaşlarımız daha iyi bilirler, bu hastaların ülkemizde karşılaştıkları çok ciddi sıkıntılar vardır. Yani tıbbi açıdan baktığımız zaman, bu hastalığın teşhisi noktasında ve tedavinin takibi noktasında gerekli olan bazı genetik testler var ve bu genetik testlerin tamamı çok büyük maddi külfetler gerektiriyor; çoğunlukla, en basit bu genetik testlerin fiyatları 2 bin, 3 bin euro gibi çok önemli rakamlara tekabül ediyor.

Yine, bu hastaların yatacağı hasta yatağıyla ilgili, hastanelerin hasta kabul kapasitesiyle ilgili ciddi sıkıntılar var çünkü lösemi hastalığı sadece hastalığın tedavisinin başlayıp bir enfeksiyon hastalığı gibi kısa sürede sonuç alınacak bir hastalık değil, çoğu zaman üç yıl, dört yıl, bunu daha aşan sürelerde bir takip süreci gerektiren ve çoğu zaman da ilaç tedavisinden bağımsız olarak ortaya çıkan komplikasyonlarla, bakım yetersizliğinden kaynaklanan birtakım sıkıntılarla hastaları kaybettiğimiz  bir hastalık grubu. Yani, kullanmış olduğumuz hem ilaçlar hem de hastalığın kendi doğal seyrinde hastanın doğal bağışıklık sistemi tamamen çöküyor. Bu hastalar en basit bir enfeksiyona tamamen açık bir hâlde, savunmasız bir hâlde, çoğu zaman da diğer genel hastaların uğradığı polikliniklere uğruyorlar ya da onların yatmakta olduğu servislerde yatmak zorunda kalıyorlar ve bu da hem beklenen yaşam süresini hem de hastaların mevcut yaşam kalitesini önemli oranda akamete uğratıyor. O nedenle, bu hastaların özel olarak yatacağı servislerle ilgili, onların takip edileceği hasta yatakları ve hasta odalarıyla ilgili çok ciddi  sıkıntıların bir an önce aşılması gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Tabii, bir diğer önemli problem, hematoloji uzmanlarının sayısındaki yetersizlik. Çoğu zaman metropol kentleri dışında -çok önemli olmasına rağmen- bölge hastaneleri düzeyinde bile bu hastaları takip edecek hematoloji uzmanlarının eksikliği yaşanmakta. Hematologların yan dal uzmanlığı olarak teşvik edilmesi gereken, pozitif ayrımcı yaklaşılması gereken bir noktadan ele alınması, bugüne kadar, maalesef, ne Sağlık Bakanlığının ne de bu politikaları uygulayan Hükûmetin aklına gelmedi. Ama, biz şunu özellikle ifade edelim: Bir Bingöllü hastanın, bir Diyarbakırlı, Hakkârili hastanın tedavi alabilmesi için illaki yüzlerce, binlerce kilometrelik yolu katetmemesi gerektiğini tekrar buradan ifade etmek istiyoruz.

Yine, bir diğer önemli sıkıntı, hastaların yaşadığı önemli sıkıntılardan birisi ilaç ulaşılabilirliği. Genelde hani bütün kanser hastaları için -bu aralar sık sık medyaya da düşüyor- devletten kaynaklı ya da ilaç firmalarından kaynaklı bazı sıkıntılardan dolayı çok hayati önemi haiz olan ilaçlara ulaşma noktasında hastalar ve hasta yakınları sıkıntı yaşıyorlar. Yine, lösemi hastaları için de çoğu zaman yurt dışından ilaç getirtme gibi pratik hayatı tehdit eden sorunlarla karşılaşıyoruz.

Bütün bu bahsettiğimiz tıbbi sorunların ele alınması ve bunların giderilmesi için bu verilen önerge son derece isabetli olmuştur. AKP Hükûmetinin değerli milletvekillerinin bu önergeye de “Muhalefetten geldi, o nedenle reddedelim.” yaklaşımı üzerinden yaklaşmamalarını biz tavsiye ediyoruz.

Bakın, bu tıbbi gereklilikler dışında sosyal pek çok problem var çünkü bu hastaların, demin bahsettiğim gibi, tedavi süreçleri uzun olduğu için çoğu zaman hasta yakınları ve aileler de aynı sıkıntıları yaşıyorlar. Bu hastaların toplum içerisinde algısıyla ilgili bile ciddi bir problem var yani tedavisini gören bir lösemi hastasının toplum içerisinde takmış olduğu maske sanki bulaşıcı bir hastalık taşıyormuş gibi bazen bir izolasyona, bir dışlanmaya sebep olabiliyor.

Yine aynı şekilde, lösemili hastaların sanki iyileşme şanslarının olmadığına dair bir toplumsal kanaat, çoğu zaman bu hastalar ve bu aile bireyleri için, bu hasta yakınları için ciddi bir toplumsal baskı olarak önlerine geliyor. Biz, bu lösemi hastalarının bütün bu tedavi süreçlerinin karşılıksız ve ön şartsız bir şekilde devlet tarafından, sosyal devlet olmanın gereği olarak üstlenilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bazı ailelerimizin hiçbir sosyal güvencesi yok yani SGK’sından Emekli Sandığına ya da işte, çalışma koşullarına kadar hiçbir güvencesi olmayan aileler, çoğu zaman bu ağır, maddi külfeti ve manevi, travmatik, stres yükü yüksek olan bu süreçle boğuşmak zorunda kalıyorlar. Sosyal devletin burada mutlaka, ailelerin yaşamış olduğu bu sıkıntıları azaltma noktasında, bu yükü ailelerin omuzlarından alma noktasında devreye koyması gereken mekanizmaları olmalı. Çoğu zaman işsiz olan bu ailelerin yakınlarına birinci derece yakınlarına, belli bir noktada sosyal güvence getiren istihdam alanlarının sağlanmasına dair pozitif ayrımcı bir yaklaşımın mutlaka sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Aile fertleri ve diğer aile yakınları da çoğu zaman bu travmayı bire bir yaşıyorlar çünkü bir kardeşleri uzun süre aile içerisindeyken hastanede yatmak zorunda kalıyor. Birdenbire, ailede olan bir bireyin uzun süreli ailede olmama travmasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Yine diğer kardeşler açısından, anne ve babanın uzun süre hastanede vakit geçiriyor olması ya da uzun süre bu tedavi süreciyle ilgileniyor olması ailedeki diğer kardeşler için, diğer çocuklar için de ayrı bir travma, ayrı bir stres kaynağı oluyor. Dolayısıyla, bir bütün olarak ailedeki diğer çocukları, diğer fertleri ve anne babayı da içerisine alan rehabilitasyon programlarının mutlaka hayata geçirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.

Bizler, bu yaşanan sorunların çözülemez sorunlar olmadığına inanıyoruz. Yeter ki bu konuda bir irade ortaya koyalım, yeter ki bu konuda bir duyarlılığı harekete geçirelim. Bakın, daha bir ay olmadı, burada bir bütçe görüşmesi yaptık. Bu bütçe görüşmesinde gizli ödeneklere, örtülü ödeneklere milyon dolarları akıtmayı iyi becerdik yani toplumsal gösterilerde TOMA’lara, biber gazlarına ayrılan bütçeleri iyi ayarladık ama bu lösemili hastaların sorunlarını çözmeye yönelik ciddi bir rahatlama getiren hiçbir düzenlemeyi doğru dürüst bu Genel Kurulda bile tartışmadık. Yine, bu lösemili hastaların sorunlarını çözmeye çalışan sivil toplum örgütleriyle ilgili, sivil toplum ayağıyla ilgili destekleyici herhangi bir şeyi buralarda tartışmadık. O nedenle bu önerge bu yetersizliklerin tamamen giderilmesi açısından son derece isabetli olmuştur. Bu önergenin mutlaka bugüne kadarki iktidar partisinin yaklaşımından ayrık olarak ele alınması, bu konuda bir Meclis komisyonunun kurularak bu sorunların tespiti ve çözümüne dair ciddi bir yaklaşımın ele alınmasının son derece önemli olduğunu tekrar vurguluyor, partimiz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Sevim Savaşer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

SEVİM SAVAŞER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen Meclis araştırması önergesi üzerine aleyhte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlarım.

Kelime olarak kanser, bir organ veya dokudaki anormal hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve yayılmasıyla karakterize bir grup hastalığı tanımlar. Küresel kanser yükü geçtiğimiz otuz yılda 2 kattan daha fazla artmıştır. Günümüzde ölüm nedenleri arasında kansere bağlı ölümler 2’nci sırada yer alırken yapılan projeksiyonlar gelecekte kanserin ölüm nedenleri arasında 1’inci sıraya yerleşeceğini göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, çocukluk çağı kanserleri tüm kanserlerin yüzde 4’ünü oluşturmakta ve her yıl 180 bin çocuğa kanser tanısı konmaktadır. Çocukluk çağı kanser vakalarının yaklaşık yarısını  lösemiler oluşturmaktadır. Lösemiler çocukluk çağı kanserleri arasında 1’inci sırada yer almaktadır ve nedeni de kesin olarak bilinmemektedir.

Tüm kanser türlerinde olduğu gibi lösemi vakalarında da dünya genelinde hızlı bir artış söz konusudur. Türkiye’de her yıl yaklaşık 3 bin çocuğa kanser tanısı konmakta  ve bunların yaklaşık yarısını da lösemi vakaları, lösemi tanısı almış çocuklar oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Sağlık Örgütü kanser vakalarının da içinde yer aldığı kronik hastalıklarla mücadelede 4 konuya dikkat çekmektedir, bunlar: Farkındalık yaratma; önleyici, koruyucu önlemleri alma, öğretme; erken tanı, tedavi ve rehabilitasyondur. Dünya Sağlık Örgütünün toplum tabanlı tarama programlarını yürütmek üzere Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezleri kısaca KETEM’ler kurulmuştur. Merkezlerin sayısı 2002’de 11 iken AK PARTİ iktidarları döneminde, bugün itibarıyla her ilimizde en az 1 adet olmak üzere toplamda 124’e ulaşmıştır.

Yine, AK PARTİ iktidarları döneminde, sağlıkta uygulamaya konulan politikalar ile kanserlerin de yine içinde yer aldığı bulaşıcı olmayan hastalıkları önleme ve tedavisinde önemli mesafeler kaydedilmiştir. Bu çerçevede Sağlık Bakanlığımız, öncelikle kanserin önlenmesi ve kanser tarama programlarına odaklanmış ve sivil toplum örgütleri ve üniversitelerle koordineli bir şekilde ulusal kanser kontrol programlarını uygulamaya koymuştur.

Yine, Sağlık Bakanlığımız, sivil toplum kuruluşları ve meslek dernekleriyle birlikte, değişik illerde çocuk kanserlerinde farkındalığı artırma toplantıları ile halkı kanserlerin erken belirtileri konusunda bilgilendirmektedir. Ayrıca, dünyada ve ülkemizde değişik kurumlar, LÖSEV gibi sivil toplum kuruluşları konuya ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla özel günlerde çocukluk çağı kanserleri ve lösemiler hakkında etkinlikler yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanserde erken tanının yanında uygun tedavinin önemi büyüktür. Ülkemiz genelinde tedavi oranları gelişmiş ülkelerinkine benzerdir. Kanserde tedavide başarı oranı yüzde 80 civarındadır. Bu konuda öncelikle şunu belirtmek istiyorum: AK PARTİ iktidarları döneminde 18 yaş altı grubun sosyal güvence kapsamına alınması lösemili hastaların tedavisi için de önemli bir adım olup tanı ve tedaviye yönelik girişimler ücretsiz olarak verilmektedir.

Önergede belirtilen hususlardan biri de lösemi tedavisinde ilaçların temininde yaşanan sıkıntılara yöneliktir. İlaç temininde ithalattan kaynaklanan birtakım sıkıntıların yaşandığı doğrudur ancak şunu belirtmekte fayda görüyorum: Bazı ilaç üreticilerinin kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçların üretimini durdurması yaşanan sıkıntıların bir nedenidir. Benzer sıkıntıların zaman zaman bazı Avrupa ülkelerinde de yaşandığını görmekteyiz. Bu konudaki benzer sıkıntıları gidermek için Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve ilgili diğer kuruluşlar alternatif modeller üzerinde de çalışmaktadır. Aynı zamanda, ilaç teminine kalıcı çözümler bulmak için gerekli çalışmalar da yapılmaktadır. Tabii ki asıl çözüm, lösemi ve diğer kanserlerin tedavisi için kullanılan ilaçların yerli üretimidir. Bu konuda gerek Hacettepe Üniversitesi gerekse TÜBİTAK tarafından ortak çalışmalar yürütülmektedir. Geçtiğimiz yıl sonunda, TÜBİTAK yeni ilaçların geliştirilmesi için klinik araştırmalar yapılması konusunda proje ilanına çıkmıştır. Bununla birlikte bir yerli firmamız hâlihazırda kanser tedavisinde kullanılan 33 çeşit ilaç üretmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi tarafından Dünya Sağlık Örgütünün tüm ülkeler için geliştirilmesini önerdiği palyatif bakım hizmetlerini kapsayan 2010-2015 Ulusal Kanser Kontrol Programı’nın en önemli yapı taşlarından biri olarak kabul edilen Palya-Türk adında bir proje hazırlamıştır. Projenin uygulanmasıyla birlikte hem kanserli hastalara hem ailelerine manevi, psikososyal ve gerekirse maddi destek sağlanacaktır. Bu kapsamda, 223 palyatif bakım birimi, 60 adet palyatif bakım merkezi, 6’sı çocuklar için olmak üzere 49 adet palyatif bakım merkezinin açılması planlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocukluk çağı lösemilerinde esas olan ilaçla tedavidir. İlaç tedavisiyle başarı sağlanamadığı durumlarda kemik iliği nakli yapılmaktadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla ülkemizde nakil merkezi sayıları hızla artarak yurt genelinde yaygınlaşmıştır. Son verilere göre, kemik iliği nakli bekleyen hasta çocuk sayısı 500, erişkin hasta sayısı 250 civarındadır.

Zaman zaman basında yer alan nakil sıkıntıları ülke genelindeki verici sayısının yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. 2010 yılında, kanser hastalığı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Mecliste bir araştırma komisyonu kurulmuştur ve 700 sayfaya yakın bir rapor hazırlanmıştır. Burada da Sağlık Bakanlığımızın ihtiyaç hâlinde her vatandaşın ücretsiz yararlanabileceği kemik iliği merkezlerinin oluşturulmasını hedefleyen TÜRKÖK Projesi’nden söz edilmektedir. TÜRKÖK Projesi’yle kurulan kemik iliği bankalarında, kemik iliği nakli için bekleyen hastalar ve gönüllü vericilere ait doku grubu antijeni bilgileri depolanacak, kemik iliği nakliyle ilgili merkezler arasında koordinasyon sağlanacaktır. TÜRKÖK Projesi’nin uygulamaya geçmesiyle yıllık 900-1.000 arasında olan kemik iliği nakil sayısının yılda 2.500’ün üzerine çıkması beklenmektedir.

Tabii, biraz önceki konuşmacıların birtakım soruları oldu, haklı oldukları noktalar olabilir. Mesela, maske takılması, toplumun çocuğu algılaması, ailenin yaşadığı sıkıntılar, bunların çoğu bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Özellikle, toplumdaki farkındalığın artırılmasındaki amaç bu sorunların giderilmesine yönelik olacaktır.

Yine, her ilde bir merkezin olması mümkün değildir çünkü merkezin çalışmaları bir ekip işidir, pahalıdır ama bölgesel olarak belli bölgelerde kurulması tabii ki mümkündür.

Yine, yakın zamana kadar, nakil merkezlerinden İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Kliniğinde nakil yapılmaktaydı. Deprem nedeniyle binanın yenilenmesi söz konusu olduğu için, şu arada ara verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri, imkânlar dâhilinde, halkımıza kaliteli ve hakkaniyetli sağlık hizmeti sunmuş ve sunmaya devam etmektedir.

Yapılan uygulamalara baktığımızda, talep edilen Meclis araştırmasının açılması konusunda aleyhte oy kullanacağımızı bildirir, tüm kanser hastalarımıza acil şifalar dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Savaşer.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın Tanal, talebiniz üzerine size 60’ncı maddeye göre bir dakikalık söz veriyorum.

Buyurun.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

15.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Harun Karaca “Ben milletvekili seçildikten sonra şirketten istifa ettim.” dedi, Meclise ve kamuoyuna yanlış bilgi verdi. 10 Mayıs 2013 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’ni ben ibraz ediyorum: Maalesef, 10 Mayıs 2013 tarihinde şirketten istifa etmiştir.

Aldığı ihaleleri söylüyorum o tarihe kadar: Başakşehir Belediyesi, Sancaktepe Belediyesi, Bahçelievler Belediyesi. Yani, netice itibarıyla, milletvekili seçildikten sonra şirketle ortaklığı devam etmiş, kamuoyuna ve Meclise yanlış bilgi vermiş ve ben, olmazsa bu resmî gazeteyi, Ticaret Sicil Gazetesi’nin fotokopisini de Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekillerine ibraz ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar.

BAŞKAN – Gündemin seçim kısmına geçiyoruz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, Harun Bey’e de söz verseniz.

BAŞKAN – Ona da söz veririz canım.

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Eser Danışoğlu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

2.- Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

BAŞKAN - Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Barış ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Batman Milletvekili Sayın Bengi Yıldız aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, Sayın Karaca, buyurunuz.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

HARUN KARACA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, burada, bir şark kurnazlığı var. Bu 10 Mayıs 2013 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi, benim hisse devrimin tarihiyle ilgili olan kısmındaki Sicil Gazetesi’dir yani şirketteki hissemi devrettiğim Sicil Gazetesi’dir bu, ihaleyle ilgili herhangi bir ilişkisi yoktur.

Ben gene söylüyorum: Benim tüm dosyalarım burada. Arkadaş… Yani “Bu erdemi ona bırakıyorum.” dedim biraz önceki konuşmamda da özür dileme erdemini göstermesini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun  görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/850) (S. Sayısı: 520)(X)

 

BAŞKAN - Komisyon? Burada

Hükûmet? Burada

7/1/2014 tarihli 43’üncü Birleşimde tasarının 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma tamamlanmıştı.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum… Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Oy sayısı:                                                   190

Kabul: 185

Ret:                                                                 5(X)

                                  Kâtip Üye                                                                      Kâtip Üye

                                Dilek Yüksel                                                               Bayram Özçelik

                                     Tokat                                                                           Burdur”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmesine başlayacağız.

 

4.- Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/757) (S. Sayısı: 455)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Diğer işlerde de komisyonun hazır bulunmayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 14 Ocak 2014 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.18

 



(X )520 S. Sayılı Basmayazı  07/01/2014  tarihli 43’ üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.