TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                30’uncu Birleşim

                                                                                           13 Aralık 2013 Cuma

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)

A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI

1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) REKABET KURUMU

1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ğ) ADALET BAKANLIĞI

1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde birçok öğrencinin ağır kış şartları nedeniyle açık öğretim sınavlarına girme olanağına sahip olamadıklarına ve bu konuya bir çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

5.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin açıklaması

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin açıklaması

8.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile yaşadığı olaya ilişkin açıklaması

9.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, milletvekillerinin küfür ve çatışmadan uzak bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmeleri gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının “Zenginlerin faiz ödemesi günah, fakirlerinse mubahtır.” şeklinde bir fetvasının olup olmadığına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/31769)

2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, bir müezzinin geçici görevlendirme ile yerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32216)

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, intihar eden din görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32235)

4.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Kırklareli İl Müftü Yardımcılığına yapılan atamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32554)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan personele ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32644)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bilişim teknolojisinin geliştirilmesi için gerçekleştirilen alımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32645)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığına ait taşınmazlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32647)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen inceleme ve soruşturmalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32648)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı internet siteleri ile ilgili mal ve hizmet alımlarına

2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığına yapılan siber saldırılara

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32650), (7/32654)

10.- Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, 1994-2013 yılları arasında burs verilen Arnavut öğrencilere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/33158)

11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/33261)

12.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz kullanma zorunluluğuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/33310)

13.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Türkiye genelinde kullanılan POS cihazı ile ilgili bazı verilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/33313)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahıska Türklerinin Gürcistan’ın Ahıska bölgesine dönebilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/33469)

15.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 12-13 Ekim 2013 tarihlerinde bazı gümrük kapılarında oluşan tır kuyruklarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/33969)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, 2012 yılı uzlaşma tutanaklarının Sayıştaya verilmediği iddialarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/34489)

13 Aralık 2013 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Gündemimize göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Beşinci turda Avrupa Birliği Bakanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumu bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (*)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (*)

A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI

1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) REKABET KURUMU

1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN –Komisyon ve Hükûmet, yerindedir.

Turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen sayın milletvekillerimiz sisteme girebilirler.

Şimdi, beşinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Van Milletvekili Nazmi Gür, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün, Konya Milletvekili Kerim Özkul, Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan, Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir, Antalya Milletvekili Hüseyin Samani, Düzce Milletvekili Fevai Arslan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Muğla Milletvekili Tolga Çandar, Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük, Ordu Milletvekili İdris Yıldız, Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan.

Şahıslar adına: Lehinde, Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten ve aleyhinde de Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu konuşacaklardır.

Şimdi, ilk söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür’e aittir.

Buyurunuz Sayın Gür. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi dakika.

BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR  (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama, Yüksekova’da polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Mehmet Reşit İşbilir, Veysel İşbilir ve iki gün önce yaşamını yitiren Bemal Tokçu’yu anarak başlamak istiyorum. Aslında, bu son  yaşanan polis katliamı, şu anda hakkında söz aldığım ve bizleri yüksek demokrasi standartlarına eriştirecek politikaları uygulamasını umduğumuz AB Bakanlığının değerlendirmesi sonucunda anlamlı  bir giriş teşkil etmektedir. Yani önce yaşam hakkı. Bizi Avrupa’ya ulaştıracak olan da kuşkusuz, yaşam hakkına saygıdır.

Türkiye, 2005 yılından bu  yana, Avrupa Birliğine üyelik için müzakerelere başladı. Biz parti olarak, baştan itibaren, Avrupa Birliği uyum sürecini ve müzakere sürecini her fırsatta destekledik. Türkiye’nin Batı’ya entegre olma amacı ve politikaları, aslında, cumhuriyetin kuruluşuna kadar götürülebilir. Nihayetinde, şu an geldiğimiz nokta, AB ile sürdürülen üyelik müzakeresi ve bu kapsamda 13 faslın açılmasıdır. Müzakerenin ilk başladığı 2005 yılında inanıyordum ki… Türkiye’nin genelinde ülkenin siyaseti, ekonomisi ve sosyal hayatıyla daha demokratik ve çoğulcu bir yapıya ulaşacağına dair umutlarım artmıştı, hepimizin umudu artmıştı. Bu umut, açıkçası, AKP iktidarına ve onun Avrupa endeksli de olsa kendi bünyesinde taşıdığı demokratik refleksten kaynaklanmadığını şimdiden söyleyebilirim. Bu, biraz da Avrupa Birliği sürecinin dayattığı bir süreçti ki AKP hükûmetleri bu süreçten her nedense, pragmatik bir şekilde, kendi lehlerine olacak şekilde yararlanmaya çalıştılar. Neden böyle söylüyorum? Çünkü temel insan haklarının yasal ve anayasal güvence altına alınması, tarafsız, bağımsız bir yargının oluşturulması, çoğulculuk temelinde ülkede yaşayan tüm halkların hak olmaktan kaynaklı bütün haklarının sağlanması ve buna saygı duyulması ancak bizi Avrupa Birliğine yaklaştırabilirdi fakat geçen bu sürede bunun olmadığının hepimiz canlı tanığıyız.

Şimdi, aradan geçen yaklaşık dokuz yıl zarfında bu biraz önce sıraladığım üç temel ilke ve pratiğin dahi sağlanmadığını, bu ülkede yaşayan her vatandaş iliklerine kadar hissetmektedir, hepimiz bu gerçeği biliyoruz. Demokratik ve sivil bir anayasaya dair Mecliste yaşanan uzlaşmamazlık bir yana, Mecliste çoğunluğa sahip, gerçekten demokratik olarak davranırsa, demokrasiyi isterse… Bir gecede birçok yasayı değiştirme gücüne sahip olan AKP, 12 Eylül rejiminin bize bıraktığı antidemokratik yasaları korumada ısrarlı bir inat göstermiştir. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Terörle Mücadele Yasası’dır ki Terörle Mücadele Yasası, bugün insan hakları ihlallerinin temel kaynağını oluşturmaktadır.

Avrupa Birliği 2013 Türkiye İlerleme Raporu’nda da özellikle yeni anayasa çalışmasına atıfta bulunularak yeni anayasanın özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü, azınlıklara mensup kişilerin hakları dâhil olmak üzere insan haklarına saygıyı esas alan bir kuvvet ayrılığı sisteminin sağlanması talep edilmektedir. Yeni anayasa çalışmalarında Venedik Komisyonuyla istişarelerin başlatılmasının sürece olumlu etki sağlayabileceği vurgulanmaktadır. Gelin görün ki bu konuda da AKP Hükûmeti özellikle Avrupa Birliği uyum sürecinde en ufak bir adım atmış değildir. Anlamsız bir başkanlık-yarı başkanlık sistemi dayatarak bu yeni demokratik bir anayasanın hazırlanmasında önemli bir tıkaç rolü oynamıştır.

Yine, yargı sisteminde atılması gereken demokratik adımlar atılmamıştır. Öngörülen ve Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ısrarla bağımsız bir yargı talebi görmezlikten gelinmiş, kimi göstermelik paketlerle bu talepler maalesef karşılanamamıştır. Bu talep sadece Avrupa Birliği talep ettiği için değil fakat ülkemizin ihtiyacı olan ve gerçekten bağımsız bir yargıya herkesin, başta AKP’lilerin ihtiyaç duyacağı bağımsız yargı süreci maalesef paketlerle savsaklanmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu bağlamda, artık bir cezaya dönüşen uzun tutukluluk ve adil yargılamayla ilgili AB mevzuatı maalesef göz ardı edilmiştir.

Yeri gelmişken Sayın Balbay’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Anayasa Mahkemesinin verdiği kararla, başta partili milletvekilimiz olmak üzere, şu anda tutuklu bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerinin bir an önce bu Parlamentoda yemin ederek göreve başlamasını umuyorum. Bu dileğimi de bu vesileyle dile getirmiş oluyorum.

Değerli arkadaşlar, temel bir hak olan gösteri ve protesto hakkı, gerçekten Türkiye’de ayaklar altına alınmıştır. Polisin olağanüstü imtiyazları nedeniyle, polise karşı izlenen cezasızlık politikası nedeniyle, orantısız güç kullanılarak bu gösterilerin bastırılması, Avrupa Birliği uyum sürecinde, kuşkusuz karşılaştığımız en önemli sorunlardan birisidir.

Yine en son, Gezi direnişinde ve Kürdistan’da neredeyse her gün tanık olduğumuz gösterileri zorla bastırma ve engelleme, özellikle son iki yıldır olağan hâle gelmiştir. Gezi olaylarında, Türkiye genelinde yapılan gösterilerde 6 kişi yaşamını yitirdi, değerli arkadaşlar, onlarca insan yaralandı, gözünü, kulağını kaybetti. Bu olaylardan hemen sonra, Lice’de karakol yapımını protesto eden Medeni Yıldırım adlı yurttaşımız, polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmişti ve işte en son, konuşmama başlarken andığım 3 yurttaşımız, Veysel İşbilir, Mehmet Reşit İşbilir ve Bemal Tokçu, Yüksekova’da PKK gerillalarının mezarlarının tahrip edilmesini protesto etmek isterken polisin açtığı ateş sonucu yaşamlarını kaybettiler. Bu kayıplar, sadece son yedi ayda dikkati çeken kayıplardır. Ulus devlet inşasından bu yana, bu ülkede hak ihlalinin en büyüğünü yaşam hakkı ihlali oluşturmuştur ve AKP iktidarı döneminde devletin bu kirli geçmişini değiştirmeye dönük hiçbir ileri adım, olumlu bir adım atılmamıştır, gerçeklerle yüzleştirilmemiştir. Bilakis, yaşam hakkı başta olmak üzere, insan haklarına yönelik devlet ihlali artarak devam etmektedir. Bu tutum, demokrasiye sevdalı değil, demokrasiden korkan bir tutumdur, ileri demokrasiyle de hiçbir ilgisi yoktur.

Değerli arkadaşlar, bugün bireysel hak ve özgürlükler kadar kolektif haklar da devletin gasbına uğramaya devam etmektedir. Uzun yıllardır Kürt halkının dili, kültürü, kimliği için verdiğimiz özgürlük mücadelesi geçtiğimiz aylarda Sayın Öcalan ile devlet heyetinin başlattığı barış görüşmeleriyle yeni bir evreye girdi bu taleplerimiz.

Otuz yılı aşkın bir süredir yaşanan savaşın halklar üzerinde yaptığı ağır tahribatın bir yansıması olarak tüm Türkiye halkında bu sürece yönelik olumlu bir tavrın geliştiğini söylemek mümkündür. Kürtler kadar Türk halkı da artık daha fazla kanın akmasını istemiyor ve Kürt sorununun demokratik, siyasal yollarla çözümü de kamuoyunun genel bir kabulünü, genel bir mutabakatını sağlamıştır. Eğer öyle olmasaydı, bugün İmralı’da Sayın Öcalan’la yapılan görüşme toplumda büyük bir infiale yol açardı. Bu nedenle halkların barışa, eşitliğe ve demokrasiye hazır olduğunu, her dönemden çok daha fazla hazır olduğunu söyleyebiliriz. Buna hazır olmayanın, süreci başlatma iradesini gösteren fakat gelişmesi ve ilerlemesinden imtina eden AKP iktidarı olduğuna dair geniş bir kanı vardır kamuoyunda. AKP iktidarı, ülkemizin en temel sorununun, AB ilerleme raporlarında da sıkça dile getirilen, ülkenin topyekûn demokratik inşası yoluyla çözülmesi yönünde gerekli adımları atmamaktadır. Bu açıdan, siyasal iktidar eline geçirdiği tarihî fırsatı iyi değerlendirememektedir. Hükûmeti demokratik adımlar atmaya, ülkenin en temel sorunlarının Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde demokratik ilke ve pratikler yoluyla evrensel hukuk çizgisinde çözmeye, teşvik etmeye, motive etmeye hazırız. Bu konuda Hükûmetin atacağı her ileri adıma, her demokratik adıma destek vermeye de hazırız. Ama, buna rağmen Avrupa Birliği Bakanlığının bu yönde hiçbir çabası olmadığını maalesef söylemek zorundayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, genel olarak ise ülkemizin bir bütün olarak demokratikleşmesi eşitlik, özgürlük ve barış temelinde, daha iyi bir gelecek tesis edilmesi yönünde yasa koyuculara ve uygulayıcılara güç ve motivasyon sağlayan stratejik bir hedef olarak görülmelidir. AB üyeliğine ve demokratikleşmeye dönük taktiksel hesaplar ve AB kriterlerini kendi çıkarlarına göre, kendi anladığı gibi ele almak, yaklaşmak ülkemizi demokratikleştirmez, bilakis bu hedeflerden uzaklaştırır.

Yine, AB üyeliğine ve demokratikleşmeye dönük taktiksel hesaplar ve AB kriterlerini kendi çıkarlarına göre ele alan yaklaşımlar ülkemize demokrasiyi getirmez, demokrasiyi geliştirmez. Bu kapsamda, özellikle son iki yıldır, başta Sayın Başbakan olmak üzere Hükûmetin çeşitli yetkililerinin Avrupa Birliğini küçümseyen ve öteleyen yaklaşımı ve söylemleri, Hükûmetin giderek yüzünü Avrupa’dan çevirdiğine yönelik güçlü bir kanının ortaya çıkması; bu durum, değerli arkadaşlar, Hükûmetin iktidara geldiği ilk yıllarda sürekli tekrarladığı AB ile müzakere isteği ve pratiğine taban tabana zıttır. Yine, böyle bir yaklaşım Hükûmetin sadece kendi çıkarları doğrultusunda bir demokrasi anlayışını ortaya koyduğunu, yine, eğer AKP Hükûmetine yararsa, yandaşlarına yararsa bir demokratikleşme ve AB müzakeresi yolu izlediğini güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır.

Son on bir yıllık iktidar döneminizde Hükûmet yetkilileri iktidarlarını koruma adına, artık, AB’ye daha az bel bağladıklarını düşünüyorlar. Bu da genel bir eleştiri, genel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım pragmatik ve taktiksel bir yaklaşımdır. Oysa evrensel demokrasi hiçbir iktidarın basit hesap ve çıkarları üzerinde ele alınamaz ve bu yolla gerçek bir demokrasinin yerleşmesini beklemek mümkün değildir. Bunun için, bizim, BDP olarak AB Bakanlığından ve diğer Hükûmet organlarından, Türkiye’den beklediğimiz, AB uyum yasaları, evrensel hukuk ilkeleri doğrultusunda yeni bir hukuk düzeninin tesisidir ve nihayetinde uymak zorunda olduğumuz ve taahhüdünde bulunduğumuz Kopenhag siyasi kriterlerinin tamamına eksiksiz uyum sağlamamız, bizim en önemli, Hükûmetin en önemli görevlerinden biridir. Bunun bir an önce hayata geçmesi bizim beklentimizdir.

Türkiye’nin demokratikleşmesi ve başta Kürt sorunu olmak üzere ülke sorunlarının çözüme kavuşması için Hükûmetten beklenen, demokratik adımların zaman kaybetmeden radikal bir biçimde atmasıdır. Demokrasiden korkmak, insanlığın ve nihayetinde bütün Türkiye’nin ihtiyaç duyacağı demokrasi talebini, halklarımızın ihtiyaç duyduğu demokrasi talebini ötelemek ve oyalamaktan başka bir işe yaramaz. Bu da kısa vadede belki AKP’ye yarayabilir ama uzun vadede halklarımızda çok büyük bir kayba neden olacaktır.

Değerli arkadaşlar, AB müzakere sürecinde Türkiye’den beklenen adımlar ile bizlerin, Türkiye’de ezilen, ayrımcılığa uğrayan, demokratik hakları gasb edilen herkesin, her kesimin talep ettiği demokratik adımlar örtüşmemektedir. AKP’nin attığı adımlar, bizim, ezilenlerin, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin taleplerini karşılamamaktadır. Bu yönüyle, Kürtlerin yıllardır verdiği demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ve onun toplumda yarattığı demokratik refleksin AB yolunda ilerleyen bir Türkiye için kazanım olduğu görülmelidir.

Biz, AB 2013 Türkiye İlerleme Raporu’nda ilan edilen 22’nci Fasıl’ın yani Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu Faslı’nın açılmasını gerçekten önemsiyoruz ve bu faslın açılmasına da biliyorsunuz ciddi bir destek verdik. Ancak, bu fasıl salt bir kalkınma ve ekonomik gelişme perspektifiyle değerlendirilemez. Ülkemizde yaşanan bölgeler arası ekonomik ve sosyal uçurumun en temel nedeni farklı etnik ve kimlikler üzerinde yıllardır uygulanan tekçi, baskıcı ve asimilasyoncu politikalardır. İşte, bu fasıl, bu asimilasyoncu, tekçi politikaların bir an önce terki, bölgeler arası kalkınma farklarının kapatılması ve nihayetinde Türkiye’nin hak ettiği demokratik, müreffeh ve… Gerçekten, yaşam kalitesinin artırılması yolunda önemli bir katkı sağlayacak bu faslın kullanımı, bu faslın açılması buna hizmet edecektir.

Değerli arkadaşlar, biz bu faslın müzakereleri sürecine başta partimiz olmak üzere bütün muhalefetin, bütün sivil toplum örgütlerinin de dâhil edilmesinin, bölgede -özellikle yerelde- bulunan yerel yönetimlerin bu faslın müzakere süreçlerine dâhil edilmesinin Türkiye’ye ciddi bir kazanım sağlayacağını düşünmekteyiz.

Biz BDP olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin katı, merkeziyetçi yapısının bu ülkenin çoğulculuğuna ve zenginliğine vurulan bir darbe olduğunu sürekli söylüyoruz, dile getiriyoruz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi veya Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekincenin kaldırılması gerektiği hususu, en son açıklanan ilerleme raporunda da ele alınmıştır. Biz bir kez daha partimiz adına bu şartın bir an önce Türkiye tarafından da onaylanmasını ve yürürlüğe konmasını talep etmekteyiz.

Yine, buna paralel olarak, raporda, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından önerildiği üzere, kamu hizmetinin verilmesinde Türkçe dışındaki dillerin, özellikle Kürtçenin, kullanılmasının yasal hâle getirilmesine yönelik olarak daha önce açıklanan düzenleme için resmî adımların atılmadığının altı çizilmiştir. Tüm bunlar, Türkiye’nin AB yolunda yapması gerekenler listesinde el değmemiş bir şekilde durmaya devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği İlerleme Raporu bu sene, biliyorsunuz, pozitif bir şekilde ortaya çıktı. Bu pozitif yaklaşıma, bence, hem Hükûmet hem de Avrupa Birliği Bakanlığı son derece önem vermelidir. Bu, onlara radikal adımlar atması için büyük bir destektir, büyük bir motivasyondur. Geçen yıl, biliyorsunuz, Avrupa Birliğinin eleştirileri üzerine raporlar çöpe gitmişti. Bu yıl, özellikle Sayın Başbakanın demokratikleşme paketi adı altında açıkladığı paketin her nedense bu İlerleme Raporu’ndan bir hafta önce açıklanması ve nihayetinde rapora olumlu adımlar olarak, pozitif adımlar olarak geçmesi, yine, bu paketin aslında, esasında niçin açıklandığının en büyük kanıtıdır. Çünkü bu yıl Avrupa Birliği İlerleme Raporu çöpe gitmekten son anda kurtulmuş oldu.

Bir kez daha söylemek istiyoruz: Kürt halkının sadece kendisi için değil, BDP’nin sadece Kürtler için değil ve fakat Türkiye’deki bütün ezilenler için, ezilen halklar için, insanlar için, çevreler için öngördüğü 3 temel talebi burada sıralayarak konuşmamı bitirmek istiyorum.

Bütün kimliklerin Türkiye’de eşit ve özgür bir şekilde yaşaması için anayasa, demokratik ve özgür bir anayasa için bütün kimliklerin güvence altına alınması bizim en temel talebimizdir.

Yine, ana dilde eğitim hakkı bizim en temel talebimizdir.

Demokratik özerklik bizim en temel talebimizdir.

2014 yılının başta ülkemizde olmak üzere tüm dünya halklarına barış, özgürlük ve eşitlik getirmesi temennisiyle konuşmama burada son veriyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gür.

Diyarbakır Milletvekili Altan Tan. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakikadır.

Buyurunuz efendim.

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hayırlı sabahlar, hayırlı günler.

Değerli arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Tabii, kültür ve turizm gerçekten çok önemli ama biz ne “gerçekten çok önemli” diye söze başlamışsak mutlaka buna elimizden geldiği kadar daha az önem vererek bir siyaset ortaya koymuşuz yani geçmiş uygulamalarımız böyle. “Sağlık da çok önemli” diyoruz, “eğitim de çok önemli” diyoruz ama maalesef bir bakıyoruz ki, bu çok önemli dediğimiz sektörlerle, kurumlarla, kuruluşlarla, teşkilatlarla ilgili çalışmalarımız maalesef dünya ortalamasının çok altında.

Değerli arkadaşlar, kültür, zaten başlı başına bir milletin, bir toplumun var oluşunu sağlayan, geçmişten bugüne, bugünden yarına giden esas ana unsuru, esas ana caddesi, bugünkü tabirle otobanı. Turizm ise, dünyada hızla gelişen ve her yıl yüz milyonlarca insanın değişik sebeplerle seyahat ettiği, birbirinden etkilendiği ve yine, yeni dünyanın, çağımızın en önemli sektörlerinden birisi. Biz, ikisini almışız aynı Bakanlığın içine koymuşuz ve bu Bakanlığa da elimizden geldiği kadar sembolik bir bütçe ve az bir yetki tanımışız.

Şimdi, tabii benim önümde notlar var, hem bölgemle ilgili notlar var hem de Türkiye’yle ilgili notlar var ama inanıyorum ki, bunları sıraladıktan  sonra Sayın Bakan söz aldığı zaman söyleyecekleri: “İşte imkânlar bu kadar, şuraya şu kadar yapıldı, burada bu çalışma yapıldı, bu kadarı başlatıldı, şu kadar proje hazırlandı…” Onun için ben sondaki lafı başta söylüyorum: Bütün bu gerekçeleri cevaplayabilmek için, karşılayabilmek için önceden, öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığının bir, yetkilerini doğru düzgün tartışmak lazım; iki, bütçesini doğru düzgün tartışmak lazım; üç, kadrolarını doğru düzgün tartışmak lazım. Yani, o meşhur söz gibi, işte savaş kaybedildiği vakit 100 tane sebep var, “1’inci sebebi söyle.” diyor komutan, o da “İşte, barut yoktu.” deyince 1’inci sebep olarak “Artık, gerisini sayma.” diyor. Dolayısıyla, yetkileri tanımlanmamış, kadroları yeterli olmayan, bütçesi yeterli olmayan bir bakanlıkla ilgili tartışmalarda da varacağımız nokta sadece karşılıklı lafügüzaftan ibarettir.

Yetki karmaşası da önemli bir sorundur. Bugün Türkiye’de Turizm ve Kültür Bakanlığının alanına giren birçok mevzuyla alakalı bir yetki karmaşası söz konusudur. Önemli bir tarihî mirasımız Vakıflar Genel Müdürlüğünün zimmetindedir, önemli bir kısmıyla il özel idareleri ilgilenmektedir. Dolayısıyla, bu konuda da bir koordinasyon eksikliği vardır. Yani, tekrar bu mevzuları gündeme getirdiğimiz vakit bu yetki tartışmaları gündeme gelmektedir. Bu yetki tartışmalarıyla da yine halk tabiriyle top ortada kalmaktadır, sahipsiz kalmaktadır.

Şimdi, bu girişten sonra bölgemle ilgili bazı sorunları dile getirmek istiyorum, umarım ki Sayın Bakan ilgilenir ve bu konularda bizi bilgilendirir, bilginin de ötesinde en azından daha hızlı bir icraat olur.

Değerli arkadaşlar, bölgemizin müthiş, muhteşem bir kültür mirası var yani neresinden başlayayım bilmiyorum. Bir “Diyarbekir Surları” 5,5 kilometre uzunluğunda, hâlâ bütün ihtişamıyla ayakta ve Çin Seddi’nden sonra dünyanın ayakta olan, hâlen varlığını sürdüren en önemli şehir surları, kalesi, 82 tane burcu var. Bu konuyla ilgili çalışmalar var, yok değil ama maalesef karınca hızıyla gidiyor. İşte surlar orada, Diyarbekir orada, biz de buradayız; gidip baktığımız vakit önümüze yine projeler çıkacak, etütler çıkacak; bir şeyler yapılıyor, doğru ama maalesef çok ağır gidiyor.

Aynı şekilde bir İçkale’miz var. Bu İçkale’yle ilgili yine Turizm Kültür Bakanlığının bir restorasyon çalışması oldu, uzun yıllar sürdü, bitmek üzere ama tekrar bir el atılması, hızlandırılması, bir de yaşanılır hâle yani içinde insan olan, günlük hareket olan bir mekâna dönüştürülmesi lazım; kafeteryalarıyla, restoranlarıyla, müzeleriyle yaşanılır bir hâle gelmesi lazım. İçkale’deki yıkım ve temizlik de henüz maalesef bitmedi. İşte, yetki tartışması gündeme geliyor. Toplu Konut İdaresinin orada yıkılan evleri karşılayacak konut rezervi bitti, yeni ihaleye çıkmadı. Bugün ihaleye çıkarsanız bitmesi iki sene, yine önemli bir zaman alıyor.

Bunun ötesinde, yine aynı İçkale’de bir Artuklu Sarayı var. Ondan evvel de yine saray olarak kullanılmış, daha önceki dönemlerde de ama bununla ilgili daha henüz en ufak bir kazı bile başlamış değil, öyle duruyor durduğu yerde.

Mardin Kalesi, yine uzunca bir müddettir tartışmada, Millî Savunma Bakanlığı ile Bakanlık arasında geldi gitti. Sayın Ertuğrul Günay döneminde de devreye girdik. Millî Savunma Bakanlığı, oradaki tesislerin başka bir yere yapılmasını söylüyor. Kültür Bakanlığı “Benim bütçem müsait değil.” diyor. İl özel idaresi “Gücüm yetmez.” diyor. Son olarak yine bir protokol imzalandığını duyuyoruz ama ne aşamada? Fiilî olarak bizim gördüğümüz, daha doğrusu halkın gördüğü, işte halk tabiriyle “kazma vuruldu” denilen bir çalışma maalesef henüz yok burada da.

Aynı şekilde Dara Harabeleri, en az Hasankeyf kadar önemli, en az Efes kadar, Bergama kadar önemli bir Dara Harabeleri var. Sanırım ki Dara’nın ismini bile Parlamentomuzun büyük bir kısmı henüz duymadı, Mardin-Nusaybin yolu üzerinde, milattan sonra 353 yılında inşa edilmiş bir garnizon şehri. O tarihte inşa edilen barajları, setleri, kalesi, sarayıyla çıplak gözle şu an görülebilecek bir durumda. Dara’da da henüz ciddi bir çalışma yok, dediğim gibi, sembolik çalışmalar.

Değerli arkadaşlar, Midyat sit alanı ilan edildi ama Midyat sit alanı ilan edildikten sonra da şu an orada 3-4 tane acilen -yani bırakınız bütün sit alanını- restore edilmesi gereken, ayağa kaldırılması gereken eski konaklar var. Bunlarla da ilgili henüz işte bütçedeki imkânsızlıklardan dolayı bir adım atılamadı.

Urfa Balıklı Göl, Hazreti İbrahim’in Kur'an-ı Kerim’de bahsedilen, “…”(x) diye, Kur'an-ı Kerim’de “Ey ateş, İbrahim’in üzerine soğuk ve selametli ol” denilen mekân. Çok güzel şeyler yapıldı geçmiş dönemde ama komple o mahalle, Gaziantep yoluna kadar, Urfa çıkışında düzenlenecekti. O da yine, Sayın Necmeddin Cevheri ve Urfa Belediye Başkanı Esat Akgöl -benim sınıf arkadaşım- döneminde başladı ama yirmi yıldır henüz o Gaziantep yoluna kadar, esas yola kadar olan kesim maalesef bitirilemedi.

Şimdi, Urfa demişken hem Urfa’dan biraz bahsetmek lazım, Harran Harabeleri’yle, dünyanın ilk üniversitesinin kurulduğu Harran’la, oradaki kümbetlerle ilgili bir şeyler söylemek lazım hem de komple bölgeyle ilgili bir şey söylemek lazım. Şimdi, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Hasankeyf, bu bölge ve turizmde iki günlük, üç günlük bir turun içerisine sığdırılabilecek bir ring sefer… Ben iki yıl profesyonel turizm rehberliği de yaptım, İngilizce, Arapça. Sektörün bütün sorunlarını biliyorum ve ailemin önemli bir kısmı İstanbul’da 1970’ten beri hâlen de bu işi yapıyor, çok büyük bir turizm firması, amcamın çocukları.

Şimdi, dünyadaki Hıristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudiliğin neredeyse merkezi, ondan daha geriye giderseniz Şemsilerin, Ezidilerin, Zerdüştilerin merkezi. Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen Hazreti İbrahim kıssasıyla ilgili Beni İsrail’in… Beni İsrail kim? İsrail, Hazreti Yakup’un ismi. İsrailoğulları, Yakupoğulları… Hazreti Yakup’un oğulları 12 kabileden meydana geliyor. Bu 12 kabile 12 oğlunun neslinden gelenler ki içlerinde Hazreti Yusuf’la Bünyamin de var. Bu Beni İsrail’in (Yakupoğulları) 12 kabilesinin ataları olan 11 şahıs Urfa doğumlu. 12 oğlunun 11’i -Hazreti Yusuf dâhil- Urfa doğumlu, bir tek Bünyamin Urfa doğumlu değil. Dolayısıyla bugün Yahudilik açısından da, Hıristiyanlık açısından da, Müslümanlık açısından da bütün bu semavi dinlere inanan insanlar ömürlerinde bir sefer Urfa’ya gelseler bütün bir bölge abat olur.

Yine, aynı şekilde, ilk Hıristiyanlığı kabul eden Süryani Kral Abgar Aryo, Urfa Kralı, Hazreti İsa daha hayattayken onunla mektuplaşan. Bu bütün Hıristiyanlık metinlerinde var. Bunları bilen yok ortada doğru düzgün. Ancak Hıristiyan teolojisine hâkim olan Süryaniliğin, Hıristiyanlığın nasıl geliştiğini entelektüel olarak merak edip okuyan insanlar bunları biliyor, bizim kendi halkımız bile bilmiyor bunları. Ki, Abgar Aryo’ya Hazreti İsa kendi yüzüne sürdüğü mendilini yolluyor. Bu mendil yaklaşık bin iki yüz yıl bütün Hıristiyan kiliselerinde saklanıyor, en son Bizans, Vatikan ve ortadan kayboluyor. Dolayısıyla arkadaşlar, İslam tarihine gelelim. Yine, ilk cami Diyarbekir Ulu Cami, 639 senesinde Hazreti Ömer döneminde camiye çevrilmiş, ondan önce kilise. Dünyada iki örneği var, birisi Şam’daki Emevi Cami, diğeri Diyarbekir Ulu Cami, onun biraz daha küçüğü. Üçüncü bir mimari örneği yok, dünyada yok, iki tane.

Değerli arkadaşlar, bunları arttırabiliriz yani Hasankeyf’ten bahsedebiliriz. Midyat’taki Habuba harabeleri. Ezidilerin kendileri açısından çok önemli ve kutsal addettikleri ve sit alanı olarak ilan edilmiş bir alan var. Burada da yine ciddi bir çalışma yok.

Eğil’de peygamber mezarları. Büyük reklamı yapıldı, her gelen siyasi ziyaret ediyor, Sayın Başbakanımız da geldiğinde ziyaret ettiler ama yine orada da küçük bir kasaba olmasına rağmen yine istenilen düzeyde bir çalışma yok.

Denizli Pamukkale. “Ben henüz görmedim.” diye bir reklam vardı, gerçekten muhteşem bir reklamdı. Yani gelecek nesillere intikal etmesi lazım. Orada da yine henüz istenilen netice, istenilen beyazlanma elde edilemedi.

İstanbul, bir dünya incisi, kültür turizminde milyonlarca insanın gelebileceği bir şehir ama şu bizim beğenmediğimiz diziler var ya, işte pembe diziler, o diziler olmasa İstanbul’u tanıtan başka bir şey yok. İşte oradaki manzaralara bakıp Orta Doğu’daki Araplar ve Balkanlardaki, Kafkaslardaki halklar daha çok geliyor.

Değerli arkadaşlar tabii ki Kültür Bakanlığının görevi sadece bu değil. Tiyatro, sinema, belgeseller, kitap yayınları, bu konularda bir şeyler yapılıyor, yapılmıyor demiyorum, ben başta da söyledim. Yani salt bir eleştiri, bir hücum, bir tenkit değil,  mutlaka ama… Sondaki lafı başta söyledim, sona gelirken bir daha söyleyeyim. Bütün bunlarla alakalı, değerli arkadaşlar, biz, yiyeceğimizden, içeceğimizden, giyeceğimizden kısarak –halk tabiriyle- kültürümüze, turizmimize ve medeniyet mirasımıza daha fazla kadro, daha fazla para, daha fazla ilgi göstermezsek… Sayın Bakanın biraz sonra tahmin ediyorum, söyleyeceği gibi yapılan çalışmalar mutlaka var ama yeterli değil.

Tekrar hepinize saygılarımı sunuyorum. Medeniyetimize sahip olmazsak topyekûn geçmişten bugüne geleceğimiz olmaz arkadaşlar. Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Ağrı Milletvekili Halil Aksoy…

Buyurunuz Sayın Aksoy, süreniz on beş dakikadır.(BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2014 Bütçe Yasa Tasarısı’nda yer alan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kültür ve sanatın toplumlar için ekmek ve su kadar önemli olduğunu belirtmemize gerek yoktur herhâlde. Zira 21’inci yüzyılda bunun idrakine varmayan toplumlar ve devletler yeryüzünden silinmeye de mahkûmdurlar. Sanata ve kültüre önem vermeyen bir ülkede toplum ve bireyler demokratik düşünemez, sorgulayamaz, muhakeme edemez. Bir halkın şiiri, edebiyatı, sanatı olmazsa o halk özgürlük ve demokrasi mücadelesi veremez hatta varlığını bile sürdüremez. Edebiyatçılar, sanatçılar bir halkın duygusunu ve özlemini yaratanlardır. Duygusuz bir halk, duygusuz bir millet düşünülemez. Sanata, edebiyata ve tabii kültürel değerlere böyle bir temelde yaklaşmak gerekmektedir. Bilindiği üzere bütçeler sadece ekonomik ve mali durumu değil, aynı zamanda, iktidarların siyasal tercihlerini de yansıtır. Bir ülkenin çağdaş uygarlık düzeyini ve demokrasisini anlamak için o ülkenin kültür ve sanat politikalarına bakmak yeterli olacaktır diye düşünüyoruz. Çünkü kültür politikaları sadece tiyatroyu, baleyi, operayı, yazma eserleri, sanat ve edebiyat alanlarını değil, bunlarla beraber yaşam biçimlerini, temel insan hak ve özgürlüklerini de kapsayan bir bütündür. Bu nedenle, ülkenin kültür politikaları aynı zamanda o ülkenin demokrasi seviyesini de yansıtmaktadır.

Ancak, baktığımızda, 2014 bütçesinde de, tıpkı önceki yılların bütçelerinde olduğu gibi, kültüre ve sanata ayrılan pay oldukça düşüktür. Bu da, Türkiye’nin ve de Hükûmetin kültüre ve sanata verdiği önemi göstermektedir. Keza, aynı şekilde, dilin yasaklandığı bir ortamda kültür ve sanatın gelişmesi de beklenemez. Çünkü kültürün temel taşıyıcılarından birisi dildir. Dil, kültüre ve sanata muhtaç olduğu ortamı hazırlar ve onu besler. Ancak, her toplum, kendi kültür ve sanatını icra ederken kendi kültürel gerçekliği üzerinden yola çıkar. Ne yazık ki Türkiye’deki mevcut durum bu, bu durum da hiç de iç açıcı bir noktada değildir. Tek dil, tek din, tek millet, tek mezhep anlayışına dayanan devletin kültür politikası ülkenin farklı kültürlerini inkâr etmiş, gelişmesine de bugüne kadar engel olmuştur.

Değerli milletvekilleri, kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yayma amacıyla kurulmuş olan Devlet Tiyatroları da kendi özgünlüğü içerisinde dünyada yer edinme çabası güderken, maalesef, ülkemizin gerçekliğinden uzak bir toplumun göstergesi olarak kültürel çeşitliliğimizi yansıtmamaktadır. Farklı kültürlerin gelişmesi ve yaşayabilmesi için devlet sinemaya, tiyatroya önem vererek güzel sanatların bu dallarında farklı kültürlerin gelişmesine de olanak sağlamalıdır. Kültürel çeşitliliğiyle Türkiye  coğrafyasında “devlet tiyatrosu” gibi tanımlamaların çok kültürlü, çoğulcu bir toplum gerçeğini gündeme yansıtmadığı da bir gerçekliktir. Bu anlamda, tiyatrolar sahnelerini açarken, maalesef, ülkemizin farklılıkları için perde açmamaktadırlar. Sayın Kültür Bakanı buradadırlar. Açıklamalarını istiyoruz. Bakanlığınızın Türkçe dışındaki kültür ve sanat projelerinin kaç tanesine ve ne kadar destek verdiğini açıklayabilir misiniz? Başta Kürtçe olmak üzere tüm dil, aksan ve lehçeleri yok sayan bir oyunculuk anlayışı da artık günümüzde çağdışı hâle gelmiştir. Gerçek kültür taşıyıcıları olan tiyatroyu, baleyi, müziği ve sinemayı yurt düzeyine yaymak, bunlardan herkesin yararlanmasını sağlamak devletin görevlerinden biridir. Tiyatroyu, baleyi, operayı sadece elit kesimlerin sanatı olmaktan çıkarmak da gerekir. Yine, sadece büyük şehirlerde olması yurttaşlar arasında ayrımcılık yapmak demektir. Her insanın sanata ve edebiyata gereksinimi mutlaka vardır.

Neden bugün Kürdistan’ın pek çok kentinde, Ağrı’da, Hakkâri’de, Şırnak’ta insanlar sanata ulaşamıyor ya da kendi dillerinde, kendi öz kültürleriyle sanatlarını yapabilme olanağına ve onunla ilgili desteğe sahip olamıyorlar?

Yeri gelmişken burada Kürtlerin ilk balerini Leyla Bedirhan’ı da anmak istiyorum. “Botan Mirinin torunu ve Kürt Prensesi” diye anılan Bedirhan, ayrıca Orta Doğu için de, kendisi için de yani bale sanatı için de bir ilkti; rahmetle anıyoruz.

Değerli milletvekilleri, biz, devlet tarafından Türkiye’nin her köşesine eşitlik ve adalet içerisinde kültür ve sanatın gönderilmesi, götürülmesi gerektiğini, bunu yaparken de ülkenin farklı dil ve kültürlerine uygun projeler yapması gerektiğini defalarca ifade ettik. Ancak bakıyoruz ki Hükûmet, kültür ve sanat düşmanı bir politikada ısrar etmektedir. Bu politikalar neticesinde sahneler teker teker kapatılırken, Devlet Tiyatroları ise kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. İstanbul’da Emek Sineması’nın yıkılma kararıyla başlayan, Ankara’da Akün Sineması binasının satışa çıkarılmasıyla devam eden sahne kapatma sürecinin ardından şimdi de sıra tiyatro, opera ve balenin özelleştirilmesine geldi. Ne yazık ki bugün Türkiye’de iktidar bu doğrultuda kültür ve sanat alanlarına kıyıcı, yıkıcı, yok edici bir tutumla saldırmaktan geri durmuyor. Bale sanatını “Belden aşağı”, resim ve heykel sanatını “ucube” olarak nitelendiren, yazarları ve sanatçıları sansürleyen bu zihniyet sahne sanatlarının her alanına müdahale etmektedir.

Türkiye’de kendi ana dilinde kitaplar yazdığı ya da muhalif düşüncelerini özgürce ifade ettiği için, aynı şekilde ana dilinde sanatlarını icra ettikleri için yüzlerce aydın, sanatçı Kürt bugün yurt dışında sürgün hayatı yaşamaktadırlar. Sadece Şivan’ı ülkeye getirerek yaşanan onca zulmün ve sürgünün üstünü kapatamazsınız. Kaldı ki Şivan bile iktidarınızın on ikinci yılında ancak Türkiye’ye gelebilmiştir. Madem bu kadar, iyi niyetliydiniz de, Ermeni ve Kürtçe şarkıların büyük sesi Aram Tigran'ın cenazesinin neden ülkeye getirilmesine karşı çıktınız? Oysa son vasiyeti Aram'ın: “Amed'te toprağa verilmek.” Bu vasiyetin yerine getirilmesine engel oldunuz. Umarım bunun hesabını ahrette de verirsiniz.

Değerli Milletvekilleri, Skorskylere, F-16'lara, TOMA'lara, akreplere, coplara, gazlara  bütçe ayırmakta hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu Hükûmet, müzelere, operaya, baleye ve tiyatroya ise, onları özelleştirerek, neredeyse bütçe ayırmama eğilimindedir. Sormak gerekir Sayın Bakana: Devlet Tiyatrolarını hangi yönüyle özelleştireceksiniz? Binalarını mı satacaksınız, sanatçıları mı?

Tiyatro, hayatı sorgulayan, aykırı olan, muhalif bir yapısı olan bir kurumdur. Sizi her eleştirenleri, sizi rahatsız edenleri, kısacası muhalifleri yok etme düşüncesiyle hareket edemezsiniz. “Bunları özelleştireceğiz.” düşüncesinde aslında "Bunları yok edeceğiz." düşüncesi saklıdır.

Her artı değer üretmeyen, ticari anlatımla kâr etmeyen kurum özelleştirilebilir mi? Kâr etmesini mi bekliyorsunuz? Bazı kurumlara ticari anlamda bakılması o devletin çağdaş ve özgürlükçü gelişimini de ortaya koyar. Hastaneler, okullar, silahlı kuvvetler de kâr etmiyor, aksine büyük maliyetleri var. O hâlde bu kuruluşları da mı özelleştirmek gerekiyor?

Sayın milletvekilleri, yine Hükûmetin son yıllardaki hukuk ve yasa tanımaz tutumu öylesine bir hâl almıştır ki, sanat kurumlarında kadro sınavı açmayan Bakanlık on yıllık konservatuvarlardan mezun sanatçıları "misafir sanatçı" adı altında 40-50 Türk liralık günlük yevmiyeyle çalıştırmaktadır. Kendilerine bu kişilerin 657 sayılı Kanun’un 4 ve 5’inci maddesi gereği kamu görevlisi mi yoksa işçi mi oldukları yani istihdamdaki hukuki statüleri sorulduğunda, Devlet Personel Başkanlığı kendilerinden menkul düşünceleriyle ne kamu görevlisi ne de işçi olduklarını söylemektedir. On senelik sanat eğitimi almış sanatçılara 4/C bile layık görülmemekte yani bir anlamda kamuda yasa dışı istihdam yapıldığı açıkça beyan edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, kültürel değerlerimizin çok önemli bir bölümünü içinde barındıran yazma eserler, tarih, sanat, edebiyat, din ve diğer pek çok alanda kaleme alınmış taşınır kültür varlıklarıdır. Bu el yazısı yazma eserler yazıldığı döneme ve yere ait temel bilgileri bünyesinde toplayan eserlerdir. Bilim ve sanat dünyasının ilk elden kaynaklarını da bunlar oluşturmaktadır. Bu eserlerin gün yüzüne çıkarılarak korunması, çok kültürlü kimliğimizin dünyaya tanıtılması, gelecek nesillere aktarılması elbette büyük önem taşımaktadır.

Özel bütçeye sahip olan Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından yazma eserlerin orijinal hâliyle hizmete sunulması, kütüphanecilik işlemleriyle birlikte çeviri, sadeleştirme, araştırma çalışmalarının yapılması ve yazma eserlerle ilgili hizmetin ülke geneline yaygınlaştırılması için bütçeden önemli bir paraya ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak, ayrılan bu bütçe payıyla konuya yeteri kadar önem verilmediği açıkça görülmekte ve anlaşılmaktadır. Bunun için, ülkede din, dil, ırk ve etnik köken ayrımı yapmadan, sanata ve kültüre katkısı olan tüm eserleri, orijinalliğine sadık kalınarak, insanlığın ortak mirası anlayışıyla gelecek kuşaklara aktarmaya çalışmak Kültür Bakanlığının en önemli görevlerinden biri olmaktadır.

Ancak bakıyoruz ki, bu görüştüğümüz 2014 yılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nda bile grubumuzun muhalefet şerhinde yer alan “Kürdistan” kelimesine bile tahammül edilmemiştir. 3 parti anlaşarak hukuksuz ve gayrimeşru bir şekilde şerhimizi rapordan çıkarıp yeniden bastınız. Aslında böylece, farklılıklara, çok kültürlülüğe olan yaklaşımınızı da ortaya koymuş oldunuz. Meclis Başkanının ve diğer partilerin bu tutumunu kınadığımı bir kez daha belirtmek isterim.

Böyle bir zihniyetin elbette ki Kürdistan’ın değerli düşünür ve edebiyatçıları olan Ehmede Xanî'nin, Feqîye Teyran'ın, Mela Huseyin Bateyî'nin, Melayê Cizîrî'nin, Elî Herîrî'nin tüm eserlerini Türkçeye kazandırmasını da bekleyemeyiz. Ancak, biz bunu ısrarla talep edeceğiz, bunun mücadelesini vermeye de devam edeceğiz.

Türkiye’nin çok dilli ve çok kültürlü yapısına uygun bir kültür ve sanat politikasının icra edilebilmesi için Kültür Bakanlığının mutlak suretle Türkçe dışındaki dillerde de sanat ve edebiyat çalışmalarına kaynak ayırması gerekir. Zira, bu ülkede yaşayan bütün yurttaşların -Kürt’ün, Türk’ün, Çerkez’in, Ermeni’nin, Süryani’nin, Laz’ın- ödediği vergilerle Kültür Bakanlığı bütçe oluşturmaktadır. Sadece bir yapıya ait kültürün ve sanatın icrası ülkeyi ayrıştırır ve kaynaştırmaz.

Bu anlamda, sözlerime son verirken, bu yaz kaybettiğimiz çağdaş Kürt şiirinin öncülerinden ve aynı zamanda yaşamı boyunca özgürlük mücadelesiyle de anılacak olan Ozan Şerko Bekes’in dizelerini sizinle paylaşmak istiyorum: “…”(*)

Türkçesini de isterseniz vereyim:

“Eğer şiirlerimden gülü çıkarırlarsa dört mevsimden bir mevsimim ölür.

Eğer sevgiliyi çıkarırlarsa iki mevsimim ölür.

Eğer ekmeği çıkarırlarsa üçü ölür.

Ama eğer özgürlüğü çıkarırlarsa yılım ölür ve ben de ölürüm.”

Bu duygularla “Herkese özgürlük” diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aksoy.

Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.

Buyurunuz Sayın Zenderlioğlu. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN  ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Bize on beş dakika olması gerekmiyor mu?

BAŞKAN – Halil Bey’in on beş dakikaydı, sizin on dakika efendim. Benim elimdeki tablo böyle.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Halil Bey’den artan zamanı eklersiniz.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Vallahi, ben de on beş dakikaya göre hazırlamıştım. Bir iki dakika geçebilir.

BAŞKAN – Buyurunuz.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla ilgili, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Devletin önemli gelir kaynağını sağlayan bir kurum olan gümrükler AK PARTİ Hükûmetinin öncülüğünde sanki skandallara imza atmaya devam ediyormuş gibi görülmektedir. İş yükünün en ağır olduğu kurumların başında gelen gümrüklerde çalışan personel çalışma koşulları, özlük hakları ve ücretleri başta olmak üzere birçok alanda büyük sorunlar yaşamaktadır. AK PARTİ Hükûmeti, gümrüklerde çalışan personelin sorunlarını bildiği hâlde hâlen olumlu bir tek adım atmış değildir. Gümrük emekçilerinin sorunları konusunda AK PARTİ iktidarını göreve davet ediyoruz. Bu konuda atılacak her olumlu adımın arkasında olduğumuzu da beyan ediyoruz.

Gümrük Bakanlığının en önemli görevlerinden birisi, kuşkusuz, gümrük kapılarının halkımızın çıkarlarına hizmet edecek kapılar olması gerekir. Çünkü günlük ticaretin buralarda boy verdiği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Ortak bir refah ortamı oluşturmalıdır. Bölgesel iş birliği bu kapıların açılışıyla mümkündür. Bu da sağlıklı denetimle olmaktadır. Bir cerikan mazot için, bir kilo çay için, bir paket sigara için insanların onuruyla oynamamak gerekir. Sınır boylarındaki insanların birbirinin akrabası olduğunu unutmamalıyız.

Gümrük çitlerinin, gümrük duvarlarının artık dünyadan kaldırıldığı böylesi bir dönemde kapıların kapatılması çok doğal olarak karşılanmamalıdır. Sabah Mako’ya giden, Kamışlı’ya giden, Sero’ya giden, akşam döndüğünde sorgulanmamalıdır. Bavul ticaretiyle ilgili teşviklerde bulunulmalıdır. Sınır ticareti alanları geliştirilmelidir. Gümrük kapılarındaki bürokratik işlemler kolaylaştırılmalıdır. Örneğin, yazın, hepiniz biliyorsunuz ki Edirne’deki rezaleti anlatmama gerek yok. Ekonomik iş birliği ticari ilişkileri güçlendirmeli, her şeye yasak penceresinden bakmamalı, daha çok kolaylaştırıcı olmalıdır.

Kaçakçılık, toplum güvenliğini sağlamanın yanı sıra, rekabetçi piyasa için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Çok yönlü olan bu tehdidin önlenmesinde, ekonomik tedbirler, mali tedbirler, siyasi kararlılıklarla birlikte gümrük sahaları ve sınır kontrolleri önemli yer tutmaktadır ancak ne var ki Türkiye’de AK PARTİ Hükûmetinin uyguladığı politikalar neticesinde, kaçak işçiden, cep telefonundan, sigaradan içkiye, çaydan şekere, akaryakıttan büyükbaş, küçükbaş hayvana kadar tam bir kaçak cennetine dönüştürülmektedir. Kaçak işçi sayısına ilişkin resmî veriler elimizde bulunmamakla birlikte kimi kaynaklarda Türkiye’de kaçakçılık işinde çalışanların sayısının 500 bini bulduğu iddia edilmektedir.

Uygulamakta olduğumuz ekonomik, mali politikaların bir sonucu olarak durum bizzat AK PARTİ tarafından yaratılmıştır. Açıklanmayan kapıların sıkça başvurduğu maktu vergi, özel tüketim ve gümrük vergisini artırarak Türkiye’yi bir kaçak cennetine çevirdiğinizin farkında mısınız? Bugün Türkiye’de her yerde kaçakçılık tüm hızıyla devam ederken, özellikle İstanbul, İzmir, Bursa, Mersin gibi şehirlerde her alanda kaçakçılığın en büyüğü yapılırken AK PARTİ Hükûmeti bunlara göz yummaktadır. Kaçakçılıkla mücadele… 2012 yılına göre 2013 yılında yüzde 32’lik bir artış olduğu iddia edilmektedir.

Diğer yandan Türkiye kürdistan bölgesinde cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar baskıcı ve zulüm anlayışı sürmüş, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımız, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, işsizliğe, açlığa, sefalete, yokluğa ve yoksulluğa mahkûm edilmiştir. Kamu alanlarında hiçbir yatırım yapılmamıştır. Bugün Türkiye’nin petrol, elektrik ve enerji ihtiyacının en büyük bölümünü bu bölgeden temin ettiğini göz önünde tutarsak Batman’daki petrolün borulara döşenerek Mersin Limanı’na aktığı  bir gerçektir.

Kürdistan bölgesinde birçok sınır kapısına ihtiyaç duyulurken, her defasında Hakkâri’ye gidip orada birçok açıklama yaparak Ankara’ya döndüklerinde ne hikmetse bunu unutmaktadırlar. Hakkâri’de doğrudan doğruya söylenenin Ankara’da uygulamasını yapmamanın sırrı nedir, henüz anlamış değiliz.

AK PARTİ Hükûmetinin, konu Kürdistan sınırı olunca, akrabalarıyla sınır ticareti yapan 34 kişinin bombalanarak, çekinmeden... İki yıldan beri hâlen bunlarla ilgili bir işlemin sonuçlanmadığı göz önündedir. Bunun bir sebebi şudur: Gümrük Bakanlığının o bürokratik direnişi, o statükocu anlayışının bir ürünüdür bu. AK PARTİ politikasına bu yönüyle baktığımızda, tabii ki Roboski katliamı ilk defa yaşanan bir olay değildir, otuz üç kurşun başka bir örnektir. Daha önce Gever’de polis demokratik bir eyleme saldırarak 3 insanımızın yaşamını yitirmesine neden olmuştur. Türkiye tarihinde Kürdistan coğrafyasında devlet sınırında ticaret yaptığı için katledilen yüzlerce insanımız mevcuttur.

Daha dün Özalp ilçesinde Kapıköy, yani İran sınırında birçok vatandaşımızın yaşamını yitirdiğini biliyoruz. Hem askerler tarafından hem pasdarlar tarafından, her iki taraftan da bu insanlar böylesi saldırılara maruz kalmaktadırlar. Bununla da yetinilmiyor. Bu sınırlarda âdeta kaçakçılık adına insanları geceleri evlerinden alıp bu sınıra yakın yörelerde öldürdüklerini, faili meçhule gittiklerini de biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’nin komşu ülkelerle ilgili “sıfır sorun” diyerek uyguladığı dış politikasının sonucu olarak Orta Doğu’da nasıl yalnızlaştığı da göz önündedir çünkü her şey dünyanın gözleri önünde cereyan etmektedir. Orta Doğu’da oynadığı rolü hâlen anlamış değildir, hâlen bu politikanın altının ne kadar boş olduğunun farkında bile değil. Rojava dediğimiz sınır kapılarında El Nusra, El Kaide, ne oldukları belli olmayan bu insanlara Gümrük Bakanlığı âdeta sahayı eğitime açmış gibi görünmektedir. Biz soruyoruz: Sayın Gümrük Bakanı, siz ne iş yapıyorsunuz, siz neyle meşgulsünüz? Sizin haberiniz var mı? Ceylânpınar’dan haberiniz var mı, Reyhanlı’dan haberiniz var mı, Habur’dan haberiniz var mı? Yapılanların, o bürokratik engellerin sadece ve sadece Kürtlere uygulandığını biliyor musunuz? Ve Orta Doğu’nun kalbinde bu saldırılar herkesin gözleri önünde cereyan etmesine rağmen kimseden bir ses dahi çıkmıyor. İşte görüyoruz. Bu yaptıklarınızın yanınıza kâr kaldığını sanıyorsunuz. Bir gün gelecek, dünya halkları sizi yargılayacak, bu tutumunuzdan dolayı yargılayacaktır. İşte görüyoruz, Suriye’deki mezalimin, Suriye’deki haksızlığın, zulmün, baskının bir bölümünün sizin tarafınızdan tezgâhlandığı artık aşikârdır, artık bu bir sır değildir, açık ve nettir. İşte TİGEM işletmeleri oradadır. Orada eğitim veriyorsunuz, orada silahlandırıyorsunuz, kapıdan geçirdikten sonra iddia ediyorsunuz: “Var mı elinizde bir belge?” Rüşvetin belgesi yok, öldürmenin belgesi yok, kaçakçılığın belgesi yok. E ne yapalım, nasıl bir iddiada bulunalım, nasıl bir ispatta bulunalım? İşte görüyoruz, bir cerikan mazot için adam öldürebiliyorsun ama gidip Rojava’daki olup bitenleri hâlen saklıyorsunuz. Niye saklıyorsunuz? Bir gün o insanlar sizin de başınıza bela olacak. El Nusra, El Kaide Afganistan’da, Pakistan’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Mısır’da, Yemen’de, Irak’ta, gittikleri her bölgede yıkmışlar yakmışlar ama bir başarı sağlamamışlar. Hâlâ neden Türkiye Hükûmeti bunlara destek sağlıyor, anlamış değiliz. Bu nedenle söylüyoruz, Sayın Gümrük Bakanı, kendi alanınızla biraz ilgilenseniz iyi olur diye düşünüyoruz. Daha önce Irak’ta da olan bitenleri hepiniz biliyorsunuz. Daha dün güney Kürdistan federal hükûmetini inkâr ettiniz, karşı çıktınız ama bugün 10 milyara yakın bir ticari hacme sahip oldunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Neden? Çünkü siz Türkiye’de… (BDP sıralarından alkışlar)

Peki, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zenderlioğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık.

Buyurunuz Sayın Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Bakanlığının 2014 mali yılı bütçe tasarısının Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

2011 yılında kurulan Avrupa Birliği Bakanlığı genç ve dinamik kadrosuyla AB sürecimize sahip çıkmakta, önemli çalışmalara imza atmaktadır. Kamu kurumları arasında etkin bir koordinasyon sağlayan Avrupa Birliği Bakanlığı Türkiye’nin bir nevi reform mutfağı olarak çalışmaktadır. Türkiye’de son on bir yılda sessiz bir devrim gerçekleştirmiş, yapılan reformlarla Türkiye’nin çehresini değiştirmiştir. AB’ye uyum sürecinde Kopenhag siyasi ve ekonomik kriterleriyle AB müktesebatına uyum çerçevesinde atılan bu adımlara biraz yakından bakıldığında Avrupa Birliği Bakanlığının önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Türkiye 2005 yılı öncesinde Kopenhag siyasi kriterlerine uyum konusunda attığı adımlarla bu alandaki kritik eşiği aşmış ve katılım müzakereleri başlamıştır. Hükûmetimizin kararlı çalışmaları sonucunda bugün Türkiye çok daha demokratik, çok daha şeffaf ve çok daha özgürlükçü bir ülkedir. İdam cezası ve devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sivil asker ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine, yargı reformundan yolsuzlukla mücadeleye, kültürel ve dinî özgürlüklerin genişletilmesinden kadın haklarına kadar pek çok alanda kapsamlı düzenlemeler yapılmıştır. Tüm bu reformlar sayesinde bugün Türkiye’de özgür bir tartışma ortamı tesis edilmiş, yıllarca tabu olarak görülen, toplumun hassasiyetle yaklaştığı konular bile özgürce tartışılır hâle gelmiştir. Üstelik bu reformlar toplumun kadın-erkek, genç-yaşlı, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrımı yapılmadan tüm kesimlerine daha müreffeh bir Türkiye yaşama fırsatı vermiştir.

Tüm Avrupa’nın ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde Türkiye’nin ekonomik kriterler alanında kaydettiği mesafe ise takdirle izlenmektedir. AB sürecinde gerçekleştirilen köklü yapısal reformlar, artan doğrudan yabancı sermaye ve istikrarlı politikalarla Türkiye ekonomisi hem Avrupa’da hem de dünyada hayranlık uyandıran başarılara imza atmaktadır.

Hükûmetimiz döneminde AB Bakanlığı koordinasyonunda Avrupa Birliği müktesebatına uyum içeren 320 birincil, 1.600’e yakın ikincil düzenleme çıkarılmıştır. Reform niteliğindeki bu düzenlemeler gıda güvenliğinden katı atık yönetimine, enerji verimliliğinden tüketici haklarına kadar çok sayıda yenilikle Türk toplumunun hayat standartlarını daha da yükseltmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakerelere başlamamızın üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen, Türkiye bu yolda gerekenleri yapmaya devam etmesine rağmen ne yazık ki AB’nin akıl tutulması yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Müktesebat fasıllarının üzerindeki siyasi blokajlar ve ülkemize yönelik ön yargılar Türkiye-AB ilişkilerinde zaman ve güven kaybına neden olmaktadır.

Türkiye bugün sadece AB müktesebatının gereklerini yerine getirmekle meşgul olmamakta, aynı zamanda daha önce hiçbir ülkenin karşılaşmadığı uygulamalarla ve ön yargılarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Ancak, müzakere sürecinde yaşanan olumsuzluklara rağmen, AB üyeliği ülkemiz için stratejik bir tercih olmaya devam etmektedir. Çağımızın hızla değişen küresel dinamikleri Türkiye-AB bütünleşmesini giderek daha önemli ve vazgeçilmez kılmaktadır. Bu minvalde, AB’nin daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe ulaşmasında Türkiye’nin kilit bir rol üstleneceği açıktır. AB sürecinde gerçekleştirilen reformların da katkısıyla ülkemiz bir sosyoekonomik dönüşüm sürecinden geçmektedir. AB süreci Türkiye’de istikrarlı bir büyüme ortamının devamı açısından da önemli bir rol oynamaktadır. Mevcut krize rağmen AB hâlâ dünyanın en büyük ekonomisi ve Türkiye’nin en önemli ticari ortağıdır. Dış ticaretimizin yaklaşık yüzde 40’lık bölümü AB ülkeleri ile gerçekleşmektedir. Türkiye’ye giren doğrudan yabancı yatırımların yüzde 71’i AB kaynaklıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı olarak bizim temel önceliğimiz halkımızın daha iyi bir yaşam standardına kavuşmasıdır. Bu amaca hizmet ettiği sürece, üye ülkelerden kaynaklanan her türlü yıldırma politikasına rağmen biz AB sürecine sahip çıktık, çıkmaya da devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemde de yüce Meclisimizin çatısı altındaki tüm milletvekillerini Türkiye’nin değişimine, dönüşümüne daha güçlü destek vermeye davet ediyorum.

Bu vesileyle Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesinin ve 2014 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çığlık.

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün…

Buyurunuz Sayın Ürün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Avrupa Birliğinin krize rağmen dünya genelinde kişi başı refahın en yüksek bölge olduğu çok nettir. Birleşmiş Milletler kalkınma raporlarına göre, yaşam süresi ve standartları ölçüt alınarak belirlenen insani kalkınma değeri açısından Avrupa Birliği üyesi ülkeler listenin en üst sıralarındadır. Okuryazarlık ve okulluluk oranından cinsiyet eşitliğine kadar pek çok konuda dünya genelinde en gelişmiş coğrafya olan Avrupa Birliğinin, Birleşmiş Milletler verilerine göre geri olduğu tek bir konu vardır, o da yoksulluk oranıdır. Dolayısıyla gerek siyasi gerek ekonomik açıdan dünyanın en gelişmiş coğrafyası olan Avrupa Birliğine üyelik hedefi bizim için ulusal bir meseledir ve öyle olmaya da devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa’dan Orta Doğu’ya geniş bir coğrafyada tarihin yeniden yazıldığı kritik bir dönemden geçiyoruz. Burada bir kez daha belirtmek gerekir ki, Avrupa Birliği, sadece ekonomik veya sadece siyasi bir proje değildir. Dünya savaşlar tarihi ve özellikle geçtiğimiz asırda yaşanan iki büyük dünya savaşı düşünüldüğünde Avrupa bütünleşmesi insanlık tarihinin en önemli barış projesidir. Bu noktada son on iki yılda yaşanan gelişmeler Türkiye'nin AB ilişkileri açısından Avrupa Birliği olmadan yani AB’siz Türkiye'nin değil, Türkiye’siz  Avrupa Birliğinin olmayacağı fikrinin hâkim kılınması anlamında çok önem arz etmektedir.

Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin başlangıcı olarak kabul edilen Ankara Anlaşması’nın 50’nci yılını yaşıyoruz. AK PARTİ Hükûmeti döneminde yapılan çok sayıda yasal düzenlemeyle Avrupa Birliği süreci büyük bir kazanıma dönüşmüştür. Bu noktada Avrupa Birliği üyeliğinin gerçekleştirilebilir bir hedef olması hususunda devrim niteliğinde çok büyük gelişmeler yaşanmıştır. AK PARTİ Hükûmeti göreve geldiği günden beri Türkiye’de, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde her türlü reformu öncelikli gündem maddesi olarak belirlemiş ve bu doğrultuda Avrupa Birliğine uyum için gerekli tüm yasal  düzenlemeler adım adım hayata geçirilmiştir. Avrupa Komisyonu tarafından her yıl yayımlanan siyasi ve ekonomik kriterlerden mevzuat uyumuna, idari kapasiteden Avrupa Birliği projelerine kadar Avrupa Birliğiyle ilgili Türkiye’de yürütülen tüm çalışmaların bir değerlendirmesi olan ilerleme raporunda AK PARTİ Hükûmetinin gerçekleştirdiği reformlardan övgüyle söz edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarımızın sorumluluğundaki çalışmalar sonucunda hayata geçirilen düzenlemelerin tamamına öncülük etmekte, her yıl Avrupa Birliği müktesebatına uyum amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarımızca hazırlanan yüzlerce taslak mevzuata görüş vermekte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonlarındaki görüşmelere katılım sağlayıp gerekli bilgileri sunmaktadır. Avrupa Birliği Bakanlığı farklı konularda ve farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalarla Türkiye’nin proje ofisidir. Yerelden ulusala, kamudan sivil topluma farklı alanlarda yüzlerce proje yürüten, binlerce projeye destek veren Avrupa Birliği Bakanlığı toplumun tüm kesimlerini kucaklayan bakış açısıyla Türk bürokrasisinin yeni bir soluğudur.

Avrupa Birliği müktesebatına uyum sadece kamu kurumlarını değil, toplumun tüm kesimlerini içine alan çok kapsamlı bir süreçtir. Bu nedenle iletişim ve sivil toplum diyaloğu katılım sürecinin en önemli boyutlarından birisidir.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; AB Komisyonunun Türkiye ilerleme raporu ve genişleme stratejisinde, Hükûmetimizin demokratikleşme ve siyasi reformların devamı konusundaki kararlılığının altı çizilmiş, bilhassa 30 Eylülde açıkladığımız demokratikleşme paketine ve yargı reformuna ilişkin adımlar öne çıkarılmıştır. Ülkemizin stratejik hedefi olan AB üyeliği bağlamında üç yıllık aradan sonra 22 no.lu bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu faslının müzakereye açılması şüphesiz son derece önemli bir başarıdır.

Türkiye AB’ye aday ülkeler arasında vatandaşlarına vize uygulanan tek ülkedir. Bu haksız durumun düzeltilmesine yönelik AK PARTİ Hükûmetimizin çabaları 2013 yılında daha da yoğunlaşmıştır. Nitekim, 16 Aralıkta imzalanacak anlaşmayla Avrupa Birliği ve Türkiye arasında vize muafiyetine yönelik diyalog süreci başlamıştır.

Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi 2009 yılından günümüze 207 milyon avro civarındayken Avrupa Birliği Mali İş Birliği çerçevesinde Bakanlık tarafından ülkemiz için kullandırılan hibe miktarı 1,2 milyar avroya ulaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜRÜN (Devamla) – Bu noktada Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi genel bütçeden aldığı her avroya karşılık ülkemiz bütçesine 5,7 avro geri kazandırmıştır.

Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ürün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Konya Milletvekili Kerim Özkul.

Buyurunuz Sayın Özkul. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) – Sayın Başkan,       değerli milletvekilleri; bugün bütçesini görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili kurumlarından Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere, dünya ticaretinin geliştirilmesinde, uluslararası ticaretteki teknik engellerin aşılmasında ve insanlara kaliteli, güvenli ürün ve hizmetler sunulmasında akreditasyonun önemli bir yeri vardır. Genel olarak "uygunluk değerlendirmesi" diye isimlendirilen ürün ve hizmetlerin belgelendirilme, test, analiz ve muayene işlemlerinin her ülkede farklı niteliklerde yürütülmesinin önüne geçmek gayesiyle, uluslararası kabul edilmiş ortak standartlara göre yapılandırılan ve çalıştırılan akreditasyon sistemlerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu maksatla ülkemizde de 1999 yılında 4457 sayılı Kanun’la TÜRKAK kurulmuş, bu güne kadar kanunen kendisine verilen hizmetleri yerine getirmiştir.

Yıldan yıla artan iş hacmine paralel olarak, üreticimize, sanayicimize, ihracatçımıza ve tüketicimize sunulan akreditasyon hizmetleri de yaygınlaşmıştır. Böylece, bir yandan iç piyasadaki ürün ve hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi sağlanırken diğer yandan ihraç ürünlerimizin dünya piyasalarında teknik engellerle karşılaşmadan satılabilmesine imkân hazırlanmaktadır.

Ekonomimizin dünya piyasalarında rekabet gücünün sürdürülmesi ve piyasaya arz edilen ürün, hizmet ve sistemlere ait belge ve raporların uluslararası geçerliliğinin sağlanması için akreditasyon sisteminin sağlam temellere dayanması, hızlı işlemesi ve tarafsız olması gerekmektedir.

TÜRKAK, asıl görevi olan akreditasyon hizmetleri yanında, bu konudaki birçok kişinin eğitilmesi, onaylanmış kuruluşlarla ilgili denetimler ve ihalelerde aranan belge teyitleri gibi işlemlerini de yerine getirmektedir. Yürütülen eğitim çalışmaları çerçevesinde kamu ve özel sektörden sadece 2013 yılında 2.200 kişiye, başlangıçtan bu güne kadar da yaklaşık 11 bin kişiye akreditasyonla ilgili uluslararası standartlar, kalite ve metroloji alanlarında ve akreditasyon denetçiliği konusunda eğitimler verilmiştir.

2012 yılında Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili kuruluşu hâline gelen TÜRKAK'ın 4457 sayılı Kuruluş Kanunu’nda önemli değişiklikler gerçekleştirilmiş ve 5/7/2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2013 yılında bir yandan kanundaki değişikliklere göre kurumun yapısı yeniden oluşturulmuş, diğer yandan ilgili yönetmeliklerin çıkartılması, yeni dokümanların hazırlanması, denetçi havuzunun elden geçirilmesi ve bazı düzenlemelerin yenilenmesi çalışmaları yapılmıştır. 2013 yılı boyunca akreditasyon faaliyetinin tarafları olan laboratuvarlar, üreticiler, sanayiciler ve ihracatçılarla değişik ortamlarda bir araya gelinmiş, görüş alışverişinde bulunulmuştur. Bu çerçevede 25-26 Ekim 2013 tarihlerinde İstanbul'da, kurumun ev sahipliğinde Uluslararası Helal Akreditasyon Forumu düzenlenmiştir. Foruma 60 ülkeden yaklaşık bin uzman ve sektör temsilcileri katılmıştır.

TÜRKAK bütçesinin görüşüldüğü bu oturumda belirtilmesi gereken önemli bir husus da, 2004 yılından bu yana TÜRKAK'ın hazine yardımı almadan kendi gelirleriyle giderlerini karşılamasıdır. İş hacminin artması ve ülke ekonomisindeki olumlu gelişmelerin bir sonucu olarak TÜRKAK, son on yılda giderlerini kendi gelirleriyle karşılamış, son dört yıldır hiçbir ücret artışı yapmamış, hatta akredite kuruluşlarının lehine düzenlemeler yapmıştır.

Bölgemizdeki en büyük akreditasyon kuruluşu olan TÜRKAK, uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini geliştirirken aynı zamanda Balkan ülkeleri, Kafkasya, Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika'daki gelişmekte olan ülkelerin akreditasyon kuruluşlarına da tecrübe aktarımı, eğitim ve danışmanlık desteği vermektedir. Ayrıca TÜRKAK, İran, Özbekistan, Azerbaycan ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerindeki kuruluşların akreditasyonunu gerçekleştirmekte, Moldova, Arnavutluk gibi bazı ülkelerin akreditasyon kurumlarıyla ilgili uluslararası projelerinin yürütülmesinde de görev almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki yıllarda TÜRKAK'ın, uluslararası geçerliliğini sürdürerek artan akreditasyon taleplerinin karşılanması, etkin, verimli ve güvenli bir akreditasyon hizmeti sunulması yönündeki gayretlerine devam edeceği inancıyla 2014 yılı bütçemizin kurumlarımıza, Bakanlığımıza, ülkemize ve yüce milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkul.

Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey…

Buyurunuz Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının 2014 mali yılı bütçe görüşmeleri üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Ülkemiz, sahip olduğu özel konum, doğal güzellikleri, ev sahipliği yaptığı uygarlıkların kültür hazineleriyle dünyada kültür ve turizm zenginliği bakımından sayılı ülkeler arasında yer almaktadır.

Türkiye'de kültür varlıklarımızın korunması, iadesi ve tanıtımından yeni yapım ve restorasyonuna, turizm planlamasından tanıtım faaliyetlerine kadar birçok alanda yurt içinde ve yurt dışında yapılan çalışmaların neticesi olarak ülkemizi ziyaret eden turist sayısı katlanarak artmaktadır. Bunun sonucunda turizm sektörü on yılda on bir basamak yükseldi ve turist sayısında dünya seyahat pazarının en büyük altıncı ülkesi oldu.

Dünya Turizm Örgütünün raporuna göre 2013 yılının ilk sekiz ayında turizm gelirlerini en hızlı artıran üçüncü ülke konumundayız. Yine, aynı kaynağa göre turist sayısında dünya turizmi ortalama yüzde 5,5 büyürken Türkiye bu rakamı ikiye katlayarak yüzde 10,5 büyümüştür.

Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı müze ve ören yerlerinde yapılan modernleştirme çalışmaları sayesinde 2002 yılında 7 milyon 400 bin olan ziyaretçi sayısı 2012'de 28 milyon 780 bin olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bu gelişmelerin yanı sıra tarihî eserlerin ülkemize iade çalışmalarında da önemli mesafe alınmıştır. Sadece 2013 yılı Eylül ayı itibarıyla Almanya'dan 1, Avustralya'dan 23, İngiltere'den 4 adet olmak üzere toplam 28 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır.

En az bunun kadar önemli bir başka çalışma ise bugünkü sınırlarımız dışında kalan kültürel mirasımızın taşınmazlarının, TİKA ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün iş birliğiyle onarılmasıdır. Neticede ecdat yadigârı vakıf eserlerimizi harap olmaktan kurtararak 3.600 vakıf eserini onardık. Mostar köprüsü, Gül Baba, Prizren'de Sinan Paşa Camisi yeniden ayağa kaldırıldı. Gazi Mustafa Kemal’in babasının doğduğu, büyüdüğü, yok olan evler aslına uygun olarak inşa edildi. Ülkemizde ise İstiklal Savaşı’mızın en çetin cephelerinden biri olan Çanakkale şehitlikleri ve tabyalar yeniden inşa edilip müze hâline getirilmiştir. Bu düzenlemelerden önce yılda sadece 300 bin kişinin ziyaret ettiği Çanakkale şehitliğimizi artık senede 3 milyona yakın insan ziyaret etmektedir.

Değerli arkadaşlar, kültür ve turizm alanındaki yatırımlardan ve çalışmalardan bir turizm şehri olan Mardin de, ilim de gereken payı almış ve almaya da devam etmektedir. İl turizmi için önemli bir yeri olan Kasımiye Medresesi’nin restorasyonu tamamlandı ve bu medreseyi İslam bilim ve sanat tarihi müzesine çevirmek için TÜBİTAK’la çalışmalarımız devam etmektedir. Yaşayan tarih açısından önemli olduğunu düşündüğüm Gençlik Evi’ni, Vali Konağı’nı, Gazipaşa İlköğretim Okulunu, eski Halk Eğitim binasının ve eski askerî kışlanın restorasyonu tamamlanmış ve Mardin’in turizmine hizmet vermeye başlamışlardır. Aynı zamanda Mardin için önemli olan Mardin Kalesi’nin restorasyon ihalesi yapılmış, yer teslimi yapılmış ve firma en kısa zamanda da çalışmalarına başlayacaktır.

Mardin'in binlerce yıllık tarihî dokusunu bozan beton eklenti ve binalardan bu zamana kadar 140'a yakını Tarihî Dönüşüm Projesi kapsamında yıkılmış, şehrimizin eksikleri tarihî dokuya uygun ve hızlı biçimde giderilerek UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeye inşallah hak kazanacağız.

Mardin Merkez, Midyat ve Savur ilçelerimizde başlattığımız Tarihî Dönüşüm Projesi tamamlandığında dünyada Kudüs ve Venedik'ten sonra sit alanı ilan edilen üçüncü açık hava müzesi görünümündeki Mardin'imiz hak ettiği statüye kavuşmuş olacak ve dolayısıyla da turist sayımızda, turizm gelirimizde ciddi artışlar olacaktır diyorum ve bu duygu ve düşüncelerle Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bütçesinin hayırlar getirmesini temenni ediyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahkulubey.

Elâzığ Milletvekili Zülfü Demirbağ…

Buyurunuz Sayın Demirbağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, dün, Malatya’da meydana gelen elim trafik kazasında hayatını kaybeden öğretmenlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine sabır niyaz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sizleri, hükûmetlerimiz döneminde kültür ve turizm alanında yapılan çalışmalarla ilgili kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Ülkemize 2002 yılında 13 milyon turist gelirken, 2012 yılında bu sayı yüzde 170 artışla 36 milyona yükseldi. Turist sayısında 17’nci sırada olan ülkemiz, onbir yılda büyük bir sıçrama yaparak 6’ncı sıraya yerleşti. 8,5 milyar dolar olan turizm geliri yüzde 236 artışla 29,3 milyar dolara yükseldi.

Kongre turizmde İstanbul dünyada 1’inci sıraya yükseldi. Termal konaklama tesis sayısı 2012 yılı itibarıyla 140’a ve bu tesislerin yatak kapasitesi ise 37.500’e ulaştı.

Kültür merkezi sayısını 93’e yükselttik. 2013-2014 sanat sezonunda 221 özel tiyatroya toplam 4 milyon 300 bin TL destek veriyoruz. Böylece, son yılların en büyük mali desteğiyle yine yüksek sayıda özel tiyatroya yardım yapmayı planlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, kültür ve turizm alanında Elâzığ’a yapılan yatırımlardan da bahsedecek olursak: Yaklaşık olarak 12 milyon TL harcama yapılan Elâzığ Nurettin Ardıçoğlu Kültür Merkezi, inşaatı tamamlanarak hizmete açılmış bulunmaktadır. Tiyatro, bale, opera ve sinema salonlarından oluşan çok amaçlı büyük salon; toplantı, konferans, seminer ve çeşitli gösteri merkezinden oluşan çok amaçlı küçük salon; büyük kütüphanesi, çocuk kütüphanesi, güzel sanatlar galerisi; güzel sanatlar, el sanatları ve çocuk atölyeleriyle bale, folklor ve müzik çalışma salonundan oluşmaktadır.

Elâzığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, 3 milyon TL ödenekle onarımı tamamlanarak Haziran 2011 tarihinde hizmete açılmıştır. 6 Ocak 2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Harput kültür ve turizm koruma ve gelişme bölgesi ilan edilmiş, bu kapsamda Elâzığ Harput Koruma Amaçlı İmar Planı ve Kentsel Tasarım Projesi Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzce ihale edilmiş, bu projeyle Harput’un imarı ve geleceğe taşınmasının önü açılmıştır. Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü ve Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından 2004-2012 yılları arasında toplam 2 milyon 600 bin lira ödenek gönderilmiş, Harput girişinden itibaren sokak dokusu aslına uygun olarak yenilenmiş, sokak aydınlatmaları gerçekleştirilmiş, altyapı ve su, kanalizasyon gibi hizmetler önemli ölçüde tamamlanmıştır. Harput Kalesi’nin restorasyonu kapsamında kuzey surlarının restorasyonu da tamamlanmıştır.

Ayrıca, Elâzığ-Tunceli-Fırat havzası kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi olarak tespit ve ilan olunmuştur. Sivrice Hazar Gölü’nün korunması, temiz tutulması ve turizme kazandırılması için çalışmalar başlatılmış olup, Hazar Gölü’nde bulunan batık kent birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiştir.

Elâzığ’ımıza yapılan yatırımlardan bahsederken, Elâzığ’ımızın da ortasında bulunduğu batı-doğu ve batı-güneydoğu aksları duble yol hâline getirilerek önemli bir adım atıldı, duble yola uyarlanmak üzere Kömürhan köprü ve tünel ihalesi yapıldı. Yine Elâzığ Havaalanı pisti 900 metreden 1.200 metreye çıkarılırken, 1 milyon yolcu kapasiteli terminal inşa edildi.

Ayrıca, 19 Aralıkta temelini atacağımız şehir, yani eski ismiyle Bölge Hastanesinin iki yıl sonra hizmete girmesiyle, Elâzığ’ımız sağlık merkezi durumuna gelecektir.

Sözlerimi bitirirken, 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlı olmasını diler, sizlere ve yüce milletimize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirbağ.

İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan…

Buyurunuz Sayın Dalyan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2014 mali yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisindeki konuşmasında: “Güzel sanatlara da ilginizi yeniden canlandırmak isterim. Ankara'da bir konservatuvar, bir tiyatro akademisi kurulmakta olmasını hatırlatmak benim için büyük bir zevktir. Güzel sanatların her kurumu için kamutayın göstereceği ilgi ve emek, milletin insani ve uygar yaşamı ve çalışkanlık veriminin artması yönünden etkili olacaktır.” sözleri sanat eğitimin yaşamsal önemini göstermektedir.

Bilindiği gibi Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bugün İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Antalya illerinde bulunan müdürlükleri ve 2008 yılında açılışı yapılan Samsun Devlet Opera ve Balesi Müdürlükleriyle yerleşik sahne faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca Gaziantep, Sivas, Van illerindeki müdürlüklerin de açılması çalışmaları devam etmektedir. Gaziantep, Sivas, Van müdürlüklerimizin bölge kaynağını, kültürel dokumuzu ve birikimlerimizi değerlendirerek evrensel birleşime ulaşmada önemli katkılar sağlayacak merkezler olmasını ve yöre insanı için bir kültür merkezi hâline gelmesini hedeflemekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde sanatsal koordinasyonun daha düzenli gerçekleştirilmesi; turneler, festivaller, yarışmalar, tanıtım ve diğer araştırma-geliştirme faaliyetlerinin daha etkin yürütülmesi amacıyla, 2009 yılı başında bir genel koordinatör idaresinde “sanat koordinasyon birimleri” oluşturulmuştur.

Ayrıca, Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğüne bağlı Leyla Gencer Sahnesi, çocuklarımızın kültürel faaliyetlerden haberdar olacakları, sanatsal yeteneklerini değerlendirerek, eğitim alacakları ve isterlerse yeteneklerini sahnede sergileyebilecekleri, ülkemizdeki ilk çocuk opera ve bale sahnesi olarak 17 şubat 2009’da perdelerini açmıştır.

Bunun dışında 2013 yılında turneler yoluyla 35 ilimizde temsil, konser ve eğitim etkinlikleri gerçekleştirilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğümüz 2012 yılında başlattığı pilot iller projesi kapsamında, mevcut il müdürlüklerimiz tarafından belirlenen 9 pilot ilde her ay en az 1 turne yapılması programlanarak, bu illerimizde de opera ve bale temsilleri halkımıza ulaştırılmaktadır.

Yine Genel Müdürlüğümüzün sanatın toplumda ulaşılabilirliğini sağlamak adına hazırlanan prodüksiyonların daha etkin bir biçimde kullanılması ve diğer şehirlerdeki sanatseverlerin de bu eserlerden faydalanmasına olanak tanımak üzere, dönüşümlü repertuvar sistemine geçilmiştir. Böylece bir müdürlükte sahneye konulan eser diğer müdürlüklerde de sahnelenmektedir. Unutulmamalıdır ki, sanatın toplumun vizyonunu açan bir özelliği vardır.

Ülkemizin opera ve bale toplulukları yurt dışı turneleriyle çok ciddi bir tanıtım hizmeti gerçekleştirmektedir. Ülkemizde ve yurt dışında düzenlenen festival programlarında Türk bestecilerinin eserlerine daha çok yer verilmekte, bu özgün eserlerimizin  dünyanın her ülkesinde çalınması ve kültürümüzün yayılması sağlanmaktadır.

Genel Müdürlüğümüzün en önemli organizasyonlarından biri olan Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali uluslararası boyutu ile bugün dünyanın tanınmış festivalleri arasında yer almaktadır. Yine Uluslararası İstanbul Opera Festivali’nin bugün geldiği noktada gelenekselleşerek Türkiye’nin kültür sahnesinin en önemli etkinliklerinden biri hâline, marka hâline gelmesinden büyük gurur duyuyoruz. Bu festivallerin farklı tarihsel

mekânlarda gerçekleştirilmesi -Rumeli Hisarı, Yıldız Sarayı, Topkapı Sarayı, Aya İrini, Aspendos Antik Tiyatrosu, Bodrum Kalesi- kültür turizmine de önemli katkı sağlamaktadır.

Bütçe rakamlarına baktığımızda, kurumun 2002 yılından görüşmekte olduğumuz 2014 yılı bütçesine göre artış oranı yüzde 285  olup  2014 yılında 226 milyon Türk lirası olarak belirlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle AK PARTİ Hükûmeti döneminde tiyatro, temsil, seyirci sayısı artmıştır. Tüm bunlar ülkemiz için anlamlı gelişmelerdir. Örneğin Türkiye’nin en köklü sanat kurumlarından Ankara Devlet Opera ve Balesinin geçtiğimiz ekim ayında 15 bin izleyici ile cumhuriyet tarihinin en yüksek izleyici sayısına ulaşması son derece anlamlıdır. Ülkemizin kültür alanında var olan çeşitliliğini ve dinamizmini ortaya çıkararak toplumun her kesiminin ulaşabilirliğini sağlamak ve artırmak Hükûmetimizin politikasıdır.

Bu vesileyle, insanoğlunu geliştiren, yücelten en etkili alanın sanat olduğunu hatırlatarak Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dalyan.

Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık.

Buyurunuz Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Devlet Tiyatroları 2014 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, tüm Türkiye’yi, Malatya’yı, eğitim ve sağlık camiasını yasa boğan Malatya-Adıyaman kara yolunda öğretmenlerimizi taşıyan bir minibüs ile tırın çarpışması sonucu meydana gelen feci kazada 5 öğretmenimizle birlikte 6 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini, 4 vatandaşımızın ağır yaralandığını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, öğretmenlerimize ve sağlıkçılarımıza Allah’tan rahmet dilerken; ailelerine, eğitim camiasına, ülkemize bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Yaralılarımıza da Allah’tan acil şifalar diliyorum. Şu anda, cenaze törenleri yapılmakta ve cuma namazını müteakiben de ebedi istirahatgâhlarına uğurlanacaklar. Bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığının Devlet Tiyatrolarıyla ilgili olarak gündemime dönecek olursam; insanları birbirine karşı sorumlu yapan, toplumun uygarlığıdır. Dayanışması olmayan, birbirine karşı sorumluluğunu bilmeyen insanlar ise toplum değil sadece bir yığındır. Kültürel gelişmeyi sağlayan gizil güçlerden biri de tiyatrodur. Öyle ki, sanatsal yaratıyı en etkin biçimde topluma aktaran bir araç durumundadır. Tiyatro, uyarı görevini yaptığı kadar toplumu ortak komplekslerinden arındırır, onlara gerçek düşünce erkini ve özgürlüğünü sağlar.

Devletin kültür organizasyonları kapsamında yer alması gereken en önemli girişimi, yetişme çağında olan gençleri tiyatro eyleminin içine katmak olmalıdır. Bir yaşam bilimi ve toplum sanatı olan tiyatro halkın önüne bir sonuç olarak çıkar. Ne var ki, tiyatronun bir sonuç olmasının yanı sıra, araç olma niteliği de vardır. Tiyatronun sonuç oluşu onun sanatsal bütünlüğünü, araç oluşu ise eğitimsel gücünü açığa çıkarmaktadır.

Devlet Tiyatroları, toplumun kültürel ihtiyacını karşılamak, geliştirmek, tiyatro sanatını yaygınlaştırmak ve evrensel değerlere sahip bireylerin yetiştirilmesine katkıda bulunmak misyonuyla 1949 yılında kurulmuştur. Devlet Tiyatrolarının en önemli amacı; herkese, temsil verilebilecek her yerde ve her şartta tiyatro sanatını ulaştırmaktır. Yine, Devlet Tiyatrolarının, tiyatro sanatının ülkenin her noktasında sahnelenmesini sağlamak amacıyla yerleşik sahnelerin yer almadığı noktalara turnelerle tiyatro sanatını götürmek üzere yurt içi turneler düzenler ve sahne sanatlarının yurt dışında tanıtılmasını sağlar, kültür köprüleri kurar, uzun vadeli kültürel iş birliği ve projelere adım atarak ana hedefleriyle yurt dışı turneler düzenler. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, benim ilim Malatya dâhil olmak üzere, 23 ilde, 58 sahnesinde yurt içi ve yurt dışında turneleriyle 6.185 temsili başarıyla gerçekleştirmiştir. Devlet Tiyatrolarının 1 Ekimde başlayan yeni sezonunda bütün personelin özveri ve gayretiyle çalışmaları 70 yerli oyun ve 42 çeviri oyunu tiyatro izleyicilerinin yoğun ilgi ve destekleriyle her geçen gün başarılarını perçinlemiştir ve seyirci doluluk oranı yüzde 100’lere ulaşmıştır. Devlet Tiyatroları sahnesi olmayan illerde tiyatro sahneleri açarak ve düzenli turnelerle oyun sergileyerek ülke çapında geniş bir tiyatro ağı kurmuştur. 2013-2014 tiyatro sezonu sonuna kadar Manisa’da, Kayseri’de, Çanakkale’de, Hatay’da, Mardin’de, Şanlıurfa illerinde açmayı düşündüğü sahneleri tiyatrosuna kazandırmak amaçları arasındadır.

Bu vesileyle, ben bir kez daha, elim kazada hayatını kaybeden öğretmenlerimize ve vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum ve 2014 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diler, saygılarımı sunarım.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalık.

Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt.

Buyurunuz Sayın Bozkurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEBİ BOZKURT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz aldım. Yüce heyetinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bilgi muhtevaları, hatları, ciltleri, tezhip, minyatür, ebru ve tezyinatlarıyla bilim ve sanat adamlarımızın, araştırmacıların çalışmalarına ışık tutan, mazi ile gelecek arasında bağlantı kuran yazma eserler, kültür mirasımızın en değerli hazineleridir. Türkiye, bilhassa yazma eserler açısından dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Sayısı yüz binleri bulan ve tarihî önemi haiz yazma eserlerin büyük bölümü, kütüphaneler, saraylar, müzeler ve özel koleksiyonlarda muhafaza edilmektedir. Son yıllarda yazma eserlere verilen önem sonucunda onların gün yüzüne çıkarılması, korunması ve alanında uzmanlaşmış personelce restore edilmesi amacıyla, merkezi İstanbul’da olan ve 5 daire başkanlığı, İstanbul, Ankara ve Konya’da olmak üzere 3 bölge müdürlüğü ve bunlara bağlı 17 yazma eserler kütüphanesinden oluşan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı kurulmuştur. Sadece Süleymaniye ve ona bağlı kütüphanelerde, tarihi on asır öncesine uzanabilen birçoğu minyatür, ebru ve tezhip sanatları açısından önemli 158 bin kadar yazma eser bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görevleri 6093 sayılı Kanun’la belirlenmiş Başkanlık, kurulduğu 2010 yılından günümüze önemli çalışmalar başarmıştır. Bunların en önemlisi, Süleymaniye Kütüphanesi bünyesinde kurulan RFID yani otomatik olarak tanıma ve veri toplama tabanlı yeni koleksiyon sistemi projesidir. Tamamlanarak hizmete açılan ve uhdesinde en son teknolojiyi barındıran söz konusu projeyle, Süleymaniye ve ona bağlı kütüphanelerde bulunan eserler yılların ihmaliyle maruz bırakıldıkları zor durumdan kurtarılıp temizlenerek koruma altına alınmaktadır. Biri İstanbul Süleymaniye bünyesinde, diğeri Konya’da olmak üzere 2 adet Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon Araştırma Merkezi kurulmuş, buralarda zamanla kâğıtları eskimiş, hasar görmüş, yazıları solmuş ve tahrifata uğramış el yazması eserler uzmanlarınca restore edilmektedir. Yakın bir zamanda Başkanlık bünyesinde faaliyete geçecek olan Süleymaniye Kitap Şifahanesi’nin bu alanda Türkiye'nin  en büyük yazma eser restorasyon merkezi olması planlanmaktadır. Kurumun bu hizmetleri Mali Timbuktu, Moritanya Atar, Tayland Patani bölgesi gibi yurt dışındaki yazmalara kadar uzanabilmektedir.

Teşkilat Kanunu ile Yazma Eserler Kurumu Başkanlığına verilen en önemli görevlerden birisi de eserlerin tercüme ve sadeleştirilmesidir. Başkanlık tarafından geliştirilmiş olan 1001 Eser Projesi kapsamında kültür hayatının  yapı taşları arasında yer alan yazma eserlerin yayınlanmasına başlanmıştır. Bu kapsamda kurum, fen bilimleri, coğrafya, edebiyat, tarih, felsefe, sanat, din bilimleri, tasavvuf, seyahatname ve benzeri alanlarda yazılmış eserleri çeviri, latinize etme, sadeleştirme ve tıpkıbasım yoluyla yayınlayarak günümüz ilim ve kültür hayatına kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu çalışmaların sonucu olarak aralarında Mesâlihu’l Ebdân Ve’l Enfüs, Beden ve Ruh Sağlığı, Dioscorides’in Huneyn Bin İshak Tahkiki Kitâbü’l Haşâiş Fî’t Tıb, De Materia Medica’sı, Nasirüddin Tusi’nin Tahrîru Usûli’l Hendese Ve’l Hisâb yani Eukleides’in Elemanlar Kitabının Tahriri, Acâyibü’l Mahlûkât ve Garâyibü’l Mevcûdât’ın da bulunduğu on iki eser yayınlanmıştır.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; diğer yandan Başkanlık bünyesinde kurulan  yazma Eser Satın Alma Komisyonu bazı şahıs ve kurumların elinde bulunan yaklaşık 2 bin yazma eseri satın alarak okuyucuların hizmetine sunmuştur. Başkanlık daha kaliteli hizmet için fiziki şartların iyileştirilmesi gayretindedir.

Kendilerine başarılar diliyor, Genel Kurulu saygıyla  selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozkurt.

Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir.

Buyurunuz Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar gibi çalkantılı bir coğrafyanın ve aynı zamanda dünyanın en önemli ticaret ve enerji hatlarının kesiştiği bir kavşak noktasında  yer almaktadır. Bölgedeki sorunların çözümü hâlinde sadece Türkiye’nin değil, bölgedeki tüm ülkelerin kazanacağını her zaman güçlü bir biçimde ifade ediyoruz.

Bildiğiniz gibi, iktidara geldiğimiz Kasım 2002’den bu yana hem siyasi alanda hem de ekonomi alanında çok önemli reformlara imza attık. Attığımız her adımın ne kadar isabetli olduğunu küresel krizde test etmiş olduk.

Biz, yeni bir yaklaşım getirerek paradan para kazanma devrinin bitmesi gerektiğine inandık. O nedenle, reel sektörün yeniden canlanmasını ve ülke ekonomisine güvenmesini, yatırımlara hız vermesini sağlayacak tedbirler aldık. Diğer pek çok ülkenin aksine, IMF’den destek almadan kendi dinamiklerimizle, kendi insanımıza güvenerek bunu aştık. Sağlanan siyasi istikrar sonucu elde edilen güven ortamı, yabancı yatırımcıların ülkemize küresel kriz ortamında dahi yatırım yapmalarına imkân sağlamıştır.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, yasal ticareti kolaylaştırmak, tüm gümrük işlemleri açısından maliyetleri düşürmek, kırtasiyeciliği bertaraf ederek işlem sürelerini kısaltmak ve eşyanın bir an önce nihai varış noktasına ulaşmasını sağlamak için gerekli altyapıyı kurmuştur. Hızla gerçekleştirdiği yeniden yapılanmayla ülkemizi dünyanın en kolay ve güvenli ticaret yapılan ülkelerinden biri hâline getirmiştir. 2023 vizyonundaki ekonomik hedeflerimize ancak bu şekilde ulaşılabilir.

Gümrükler, yasal ticareti kolaylaştırarak ülkelerdeki teşebbüs ve rekabet gücünü artırmaktadır. Bu noktadan hareketle, dünyanın en güvenli ve en hızlı işleyen gümrük idarelerini oluşturarak müteşebbislerimizin rekabet gücünü artırmak amacıyla çalışmalar hızlı bir şekilde sürmektedir.

Sonuç olarak, gümrüklerdeki işlemler süre itibarıyla kısalmıştır. Ticareti kolaylaştıran, sınırdaki bekleme süreleri ve dolayısıyla nakliye maliyetlerini azaltan en güncel uygulamalarımızdan biri de nakliyecilerimiz için hızlı geçiş hattı uygulamasıdır. Bu uygulama sayesinde nakliyecilerimiz tescil işlemlerini sınır kapılarında kendileri için ayrılmış özel peronları kullanarak eskiye oranla en az yüzde 50 daha kısa sürede tamamlayabilmektedirler.

2002 yılında ilk bir dakikada tamamlanan ihracat işlemlerinin oranı yüzde 3 iken, 2012 yılında bu oran yaklaşık 20 kat artarak yüzde 57’ye, 2013 yılının ilk yarısında ise yüzde 60’a çıkmıştır. Ortalama olarak işlem süreleri 2002 yılında on saatin üzerinde iken 2013 yılının ilk yarısında beş saatin altına inmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin küresel bir aktör olmasının yolu uluslararası arenada rekabet edecek güçlü marka ve firmalardan geçer. İşte, bu nedenlerle küresel düzeyde rekabet eden iş dünyamızın rekabet gücünü artırmak üzere bir yandan en iyi uygulamaları Türkiye’nin gümrük ve ticaret işlemlerine uyarlıyoruz, diğer yandan, kredi kullanma imkânlarını iyileştiriyoruz.

Burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Esnafın kullandığı kredi faizleri AK PARTİ hükûmetleri döneminde, önce yüzde 47’den yüzde 5’e düşürülmüştür, sübvansiyon oranıysa yüzde 20’den yüzde 50’ye çıkarılarak esnafımızın borçlarına ödeme kolaylığı getirilmiştir. Ayrıca, kredi kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan hazine destekli kredilerde 2002 yılında 5 bin TL olan kredi üst limitleri 125 bin TL’ye, yatırım kredilerinde 300 bin TL’ye çıkarılmıştır. Kredilerden kooperatifler adına yapılan kesintiler 2002 yılında yüzde 9 iken 2013 yılında yüzde 3’e kadar indirilmiş olup faiz oranları ise yüzde 47’den yüzde 4’e düşürülmüştür. Esnaf ve sanatkârlara 2002 yılında Halk Bankasından Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri marifetiyle kullandırılan kredilerin tutarı 154 milyon TL iken bugün 9 milyar TL’ye çıkarılmıştır. 2013 yılı Eylül ayı itibarıyla 187 milyar dolar ithalat, 112 milyar dolar ihracat olmak üzere dış ticaret hacmi yaklaşık 300 milyar olarak gerçekleştirilmiştir.

Bu vesileyle konuşmama son verirken bütçenin hazırlanmasında emeği geçen, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, tüm Bakanlık çalışanlarına teşekkür eder, 2014 bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Antalya Milletvekili Hüseyin Samani… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Samani.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN SAMANİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her alanda olduğu gibi bu dönemde Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yaptığı çalışmalarda da önemli mesafeler alınmıştır. 2012 yılında ülkemiz merkezî yönetim vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 20’sine tekabül eden 53 milyar 827 milyon lira bu alandan tahsil edilmiştir. 2013 yılı Ekim ayı itibarıyla tahsil edilen vergi miktarı ise 50 milyar lirayı geçmiştir.

Gümrüklerde uzlaşma müessesesi hayata geçirilmiştir. Artık yükümlü ve gümrük idaresi arasındaki vergi ve vergi cezaları sorunu yargıya gitmeden bu yöntemle çözülebilecek hâle gelmiştir. Gümrük uzlaşma uygulamasının başladığı 2011 yılı Ağustos ayından 2013 yılı Kasım ayı sonuna kadar geçen sürede toplam 5.802 uzlaşma başvurusu olmuş ve başvuru ile uzlaşılan dosya sayıları baz alındığında uzlaşma müessesesinde yüzde 95’lik bir başarı yakalanmıştır.

Artık kaçakçılığa geçit verilmiyor. 2012 yılında uyuşturucu madde ve ticari eşya olmak üzere toplamda 743 milyon 732 bin TL değerindeki kaçak yakalaması gerçekleşmiştir. Bakanlığın kaçakçılıkla mücadele konusundaki kararlılık ve başarısı 2013 yılında da artarak devam edecektir. Bu yılın ilk on bir aylık döneminde 1 milyar TL değerinde uyuşturucu madde ve ticari eşya yakalaması gerçekleştirilmiştir.

Kapıkule, Gürbulak, İpsala, Habur, Cilvegözü, Sarp, Hamzabeyli ve Nusaybin gümrük kapıları yap-işlet-devret modeliyle yenilenmiştir. Yine aynı modelle Halkalı gümrük tesisiyle Esendere, Dilucu, Kapıköy ve Çıldır-Aktaş gümrük kapılarının bir buçuk yıl içinde yenilenmesi için uygulama sözleşmesi imzalanmıştır. Halkalı gümrük idaresinin temel atma töreni Eylül 2013’te, Çıldır-Aktaş Gümrük Kapısı’nın temel atma töreni de Kasım 2013’te gerçekleşmiştir. Bu iki idaremizin tesislerinin 2014 yılı içinde işletmeye açılması hedeflenmektedir. İnşallah 2014’te tek pencere projesi de hayata geçirilecektir. Bu projeyle ticaret ve taşımacılığa ilişkin gümrük hizmetlerinin tamamı tek bir noktadan gerçekleşecek ve tüm işlemler buradan yürütülecektir.

2008 yılında başlatılan İpek Yolu Girişimi kapsamında 6 adet uluslararası forum gerçekleştirilerek Kervansaray Projesi de hayata geçirilmiştir. Yapılan bu çalışmayla Türkiye’den Çin’e kadar uzanan iki ayrı koridorda İpek Yolu’nun canlandırılması hedeflenmektedir.

Kaçak eşyanın muhafazası ve tasfiyesine yönelik işlemler süratle sürdürülmektedir. 6455 sayılı Kanunla, yurda kaçak olarak sokulan bandrolsüz sigara ve içkiler numune alınarak derhâl imha edilme imkânı sağlanmıştır. Böylece saklama maliyetleri de en aza indirilmiştir. Ayrıca, 2013 yılı ilk on ayında kaçak eşya satışından toplam 67,7 milyon lira gelir elde edilmiştir.

Şirketlerin kurumsal bir yönetime sahip olması, teknolojik gelişmelere uyum sağlaması ve rekabet gücünün artırılmasını amaçlayan yeni Türk Ticaret Kanunu’muzun uygulamasını gösteren hukuki düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur. Yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu ile gayrifaal ve münfesih şirketlerin kısa sürede tasfiyesine de imkân sağlanmıştır. Bu kapsamda, 115.515 adet şirketin sicil kaydı silinmiştir.

Ülkemizde dört temel veri tabanından biri olan Merkezî Sicil Kayıt Sistemi yani MERSİS uygulamaya bu süreçte alınmıştır. Bu sistemle ticari işletmeler ile şirketlerin kuruluş, değişiklik ve kapanış işlemleri elektronik ortama taşınmıştır. Lisanslı depoculuk sistemi ülke genelinde yaygınlaştırılmıştır. Bu sistemle yeni bir yatırım aracı olarak elektronik ürün senetleri de uygulamaya alınmıştır.

Bu vesileyle, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Samani.

Düzce Milletvekili, Fevai Arslan… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Arslan.

AK PARTİ GRUBU ADINA FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rekabet Kurumunun 2014 yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Rekabet kuralları dünyanın pek çok ülkesinde yürürlüktedir ve bilhassa gelişmiş ülkelerin vazgeçilmez gördüğü düzenlemelerdir. Ülkemizde de Anayasa’mızın 167’nci maddesi hükmü devlete piyasaların sağlıklı ve düzenli işlemeleri için gerekli tedbirleri alma, tekelleşme ve kartelleşmeyi önleme görevi vermiştir.

Rekabet Kurumunun faaliyete geçtiği 1998 yılında yaklaşık 270 milyar dolar bir ekonomik büyüklüğe sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik yapısında serbestleşme sürecini büyük ölçüde tamamlamış, 2012 yılı itibarıyla yaklaşık 786  milyar dolarlık bir millî gelirle dünyanın önde gelen sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerinden biri olmuş ve dünya ekonomisinin yüzde 85’ini oluşturan G20 ülkeleri arasına girmiş durumdadır.

Ulusal ekonominin eskiye göre daha rekabetçi, dış dünyaya daha açık ve serbest piyasa ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla daha iyi işliyor olmasında rekabet kurallarına uyumun rolü büyüktür. Ekonomide piyasa mekanizması dışında gerçekleşen suni müdahaleleri bertaraf etme çabası içinde olan Rekabet Kurumu da bu istikamette çalışmalarına başarılı bir şekilde devam etmektedir. Rekabet Kurumu, kuruluşundan bugüne değin rekabet koşullarının teşebbüslerce bozulduğu vakıalarda verdiği kararlarla etkin uygulama örnekleri oluşturmuş, muhtemel rekabet ihlallerine karşı önemli bir caydırıcılık vasfı kazanmıştır. Bu vesileyle tüketiciye de üreticiye de adil bir ortam sunularak vatandaşın daha ucuza, daha kaliteli, bol seçenekli ürün ve hizmet alması sağlanmaya çalışılmıştır. Kurumun 2013 yılı faaliyetlerini özetlemek gerekirse şu hususlara değinmek yerinde olacaktır:

Bu yılın ilk on ayında 1 Ocak 2013-31 Ekim 2013 tarihleri arasında Rekabet Kuruluna intikal eden toplam 410 dosya nihai olarak karara bağlanmıştır. Ayrıca, özelleştirme kapsamındaki işlemlerle ilgili olarak 7 adet görüş bildirilmiştir, toplam 173 başvuru ise kapsam dışı olarak değerlendirilmiştir. Bu dönemde bilgi ve iletişim teknolojileri, eğitim, gıda, tarım, inşaat, mesleki faaliyetler ve ulaştırma alanlarında toplam 15 konuda soruşturma açılmıştır. Aynı dönemde 15 soruşturma tamamlanmıştır. Hâlihazırda bilgi ve iletişim teknolojileri, eğitim, gıda, tarım, inşaat, kültür, sanat, eğlence, mesleki faaliyetler, petrol ve petrol ürünleri ve ulaştırma alanlarında yürütülen 21 soruşturma bulunmaktadır.

Teşebbüslerin rekabete aykırı eylemleriyle ilgili olarak Rekabet Kurulu tarafından verilen para cezalarının tahsili 6183 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde Maliye Bakanlığı tarafından yapılmakta ve genel bütçeye gelir olarak kaydedilmekte, bu tahsilat nedeniyle Rekabet Kurumuna herhangi bir gelir aktarımı yapılmamaktadır.

Özetle, Rekabet Kurumu, gelinen noktada piyasalardaki rekabetin önündeki engelleri kaldıran, tüketicilere ekonomik fayda sağlayan önemli karar ve uygulamaların altına imza atmıştır. Bu süreçte kurum gerek Avrupa Birliğindeki gelişmeleri ve gerekse diğer uluslararası alandaki gelişmeleri yakından takip ederek uluslararası standartları yakalayan şeffaf, adil, tarafsız bir uygulamayı hayata geçirmeye özen göstermiştir. Nitekim, gerek AB ilerleme raporlarında gerekse OECD gibi uluslararası kuruluş çalışmalarında Türkiye’nin ileri rekabet hukuku normlarına uyum bakımından geldiği noktadan övgüyle söz edilmektedir. Bütün bu nitelikleriyle kamuoyunun takdirini toplayan Rekabet Kurumu, tüketicilerin daha kaliteli ürünü daha düşük fiyatla almalarını sağlayacak rekabetçi piyasalar hedefiyle faaliyetlerini kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir.

2014 yılının ve bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arslan.

Sayın milletvekilleri, saat 13.00’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 11.57

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, beşinci tur üzerinde söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gelmiş idi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ilk konuşmacı, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Oyan.

Süreniz on iki dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; boş salona konuşmak da biraz caydırıcı etki yaratıyor.

Efendim, bugün ben sadece AB Bakanlığı üzerine konuşacağım. AB Bakanlığı ne işe yarar konusuna birazdan girmek üzere önce şunu söyleyeyim: AB ile Türkiye ilişkilerinde birinci perde, yeni iktidar olan AKP Hükûmeti açısından kendi iç siyasi konsolidasyonunu sağlamak için AB’yi bir kaldıraç olarak kullanması üzerinden başlamıştır yani AB, bu anlamda kullanılmış ve tüketilmiştir. Aslına bakarsanız iktidarın, AB’yle ilişkilerinde bir müzakere stratejisine sahip olduğu dahi tartışmalıdır.

Bakın, bir iki örnek vereyim: 6 Ekim 2004, ilerleme raporu açıklanıyor, Sayın Başbakan “Olumlu ve dengeli bir rapor.” diyor. Daha sözlerinin kulaklardaki yansıması bitmeden, arkasından AB İlerleme Raporu’nda düzeltme yapmak üzere harekete geçiyor bütün Bakanlık, Dışişleri Bakanlığı o sırada. Daha sonra, hemen, 17 Aralık 2004’te AB Konseyi toplanıyor ve Türkiye'ye -daha önce ilerleme raporunda olduğu üzere- açık uçlu bir yeni imtiyazlı üyelik türü, bir ikinci statüyü dayatan bir şey imzaya açılıyor ve orada Beşir Atalay’a, o sırada Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı “İmzalama, gel, arkandayız.” diye mesaj vermesine rağmen bu imza atılıyor ve Ankara'da gündüz vakti havai fişeklerle kutlanıyor, “Hey, işte, oldu bitti, AB’ye girdik.” diye. Tam altı gün sonra, 17 Aralıktan tam altı gün sonra, 2004 17 Aralığından, Dışişleri Bakanlığı nota veriyor AB Konseyine ve Türkiye'ye dayatılan bazı koşulların kabul edilemez olduğunu söylüyor. Şu şaşkınlığa bakınız. Yani, bu nasıl bir müzakere stratejisidir? Yani, burada şey çok açık. Birinci perdesi, AB’yle ilişkilerde AB, Türkiye’deki bir siyasi akımın ve üstelik, yeni bir siyaset inşa etmeye çalışan, özel gündemi olan bir siyasi hareketin kendi iç siyasi meşruiyetini konsolide etmek, pekiştirmek adına AB hikâyesini kullanmak üzere oluşmuştur.

Tabii, burada Avrupa Birliği de eli boş çıkmıyor. Bir taraftan Türkiye’deki bu siyasi iktidara destek veriyor ama eli boş çıkmıyor. Nasıl, neyi halletmiş oluyor? Bir: Bir kere tam üyelik perspektifini bitiriyor Türkiye’nin. Bir kere, ikinci statüye yani imtiyazlı ortaklığı açık uçluya koyarsanız artık hiç kimse size, AB, çok büyük bir gereksinim duymadıkça bir daha o esas statüyü vermez, onu görüşmez. Dolayısıyla, AB istediğini buradan alıyor.

Tabii, bunun dışında başka şeyler alıyor. Kıbrıs meselesini bir ön koşul hâline getirmeyi başarıyor ve tıkayacak bir şey olarak ortaya çıkıyor. Bir şey daha var tabii, müzakere çerçeve belgesini öyle bir hazırlıyorlar ki AB’nin bütünü ama her bir ülke de müzakereyi tıkayabilecek silahlara sahip oluyor. İşte, şu kadar faslın görüşülmesini tıkamak, şu nedenle ya da nedensiz, böyle bir müzakere çerçeve belgesiyle de AB, Avrupa Birliği, Türkiye’nin Avrupa Birliği iddialarını tüketiyor. İktidar bunun karşılığında ne almıştı? Kendi iç siyasi konsolidasyonunu.

Gelelim ikinci perdeye. İkinci perde, AKP’nin ve Başbakanın giderek içeride otokrasiye yöneldiğinin iyice ortaya çıktığı ve Avrupa Birliğinin ya da Batı’nın genel olarak göz yumma limitlerinin sınırının aşıldığı bir dönem yani hep hoşgörüyle görüldü, niye? “Türkiye’de bir iktidar var işte, bizim her istediğimizi yapıyor, bakın bir özelleştirme programıyla bizim sermayemize inanılmaz alanlar açıyor, daha ne, neoliberal politikaları bizden çok savunuyor, IMF, Dünya Bankası, oh yani şey gibi, neredeyse politikanın Kâbe’si gibi, daha ne yapalım.”

Fakat bir süre sonra, dediğim gibi, son yıllarda bu süreç o nedenlerle tıkanıyor ve Gezi olayı bunun tam da bardağı taşıran damlası oluyor çünkü maskeler düşüyor. Çünkü Türkiye’deki polis ve yargı şiddetinin nasıl bir iktidar aracı olarak, bir baskılama aracı olarak kullanıldığı herkesin, görmek istemeyen gözlerin bile gördüğü bir durum hâline geliyor. O zaman frenlere basılıyor. Tabii, bu arada o yeni Osmanlıcılık vesaire gibi o kibirli dilleri vesaireyi, o bölge hegemonya gücü, alt hegemon gücü olma gibi birtakım hevesleri ve bütün bunların doğurduğu fiyaskoları, Mısır, Suriye fiyaskolarını, İsrail geçimsizliği vesaire bütün bunlar Batı açısından soru işaretleri.

Peki, ben tekrar başa dönüp soruyorum: Gerçekten AKP’nin bir Avrupa Birliği hedefi var mıdır? Olmadığını Başbakan söyledi, ne zaman söyledi? 12 Kasım 2013’teki grup toplantısında aynen tam bütününü okumayacağım, sadece bir cümlesini alacağım, diyor ki Başbakan: “İki yüz yıldır bu millete istikamet dayatılıyor.” “İki yüz yıldır” dediği şey nedir? Türkiye'nin bütün demokratikleşme dönemleridir yani mutlak monarşiden meşruti bir idareye geçiş, oradan demokrasiye geçiş, bütün bir cumhuriyet devrimleri, Batı’ya Türkiye'nin yönelmesi ve hatta o iki yüz yıl içinde elli yıl önceki 1963 Ankara Antlaşması yani “İki yüz yıldır Türkiye'ye istikamet dayatılıyor.” deyince hepsi yani dolayısıyla Avrupa Birliğinin kendisi de dâhil olmak üzere. Dolayısıyla başka yerlerde kendinize yer aramaya başlıyorsunuz.

Dolayısıyla, buradan şuna geliyoruz, AKP’nin bütün bu Avrupa değerleriyle uyuşmaz, Avrupa değerleriyle bağdaşmaz, bu kültürel değerleri temsil ediyor olması ama aynı zamanda AKP’nin temsil ettiği siyasi değerler, siyasi pozisyonlar ve uyguladığı baskılama araçları özellikle Türkiye'de din merkezli bir otokratik düzen inşasına girişmesinin ayan beyan ortaya çıkması, doğrudan doğruya AB üyeliği önünde bir engel hâline geliyor. Yani AKP’nin kendisi, bugün Türkiye'nin AB üyeliği önünde bir engeldir. AKP iktidarı boyunca bu engel sürecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla birinci mesele, Türkiye'nin AKP’den kurtulmasıdır. AKP, AB ilişkilerini tıkayan parti konumuna gelmiştir AB açısından aslında bununla yeni bir gerekçe elde edilmiştir, Türkiye'nin üyeliğine karşı AKP gibi bir iktidar, AB açısından bir gerekçe oluşturmuştur.

Peki, Avrupa Birliği Bakanlığı bu tıkanmayı aşabilecek bir rolde mi, şimdi oraya gelelim. Aslında şimdi, AB Bakanlığı, bizzat Bakanlık görevi süresinde Sayın Bakanın diplomatik dil sınırlarını aşan bu “sokak diplomasisi” dediğimiz ya da “sokak dövüşçüsü” der Amerikalılar, bu tür bir dille, acaba, AB nezdinde “itibar erozyonu bakanlığı” durumuna mı gelmiştir? Bu soruyu sormak lazım. Yani AB nezdinde “itibar erozyonu bakanlığı”na eğer dönüştüyse, bunu, bize, bütün -AB Komisyonu üyesiyim ben- karşımızdaki muhataplarımız dile getirir duruma geldiyse “Böyle bir diplomatik dil olur mu?” diye, burada bir sıkıntı vardır.

Şimdi, peki, AB’yi eleştirme hakkımız yok mu? Kuşkusuz var, fazlasıyla var ama bu, üslup bozuklukları ve hakaret üzerinden bir kazanım elde etmeyeceğini görerek başlar. Önemli olan, içeriktir.

Şimdi, nasıl bir içerik? Bir kere, öncelikle, hani 2004-2005 sürecinde Türkiye’nin, AKP’nin kendi eliyle verdiği tavizlerdeki payını unutmadan -çünkü biz hediye ettik bütün bunları, yolumuzu kendimiz tıkadık- Avrupa Birliğinin bir kere taahhütlerini yerine getirmemesine, Avrupa Birliğinin müzakere başlıklarının açılmasında tıkaç rolü oynamasına, kuşkusuz ikiyüzlü politikalarına karşı kararlı bir tavır sergilemeliyiz. Her an bu tutumu sergilemek durumundayız. Kıbrıs bakımından verdiği sözleri de yerine getirmediği için söylemeliyiz.

Ama ikinci: Eğer, tam üyeliğe götürmeyen bir süreçte, Türkiye  üzerinde yük oluşturmaya başladığı artık -en azından on yıldır, AKP dönemi boyunca- ayan beyan ortaya çıkan bir gümrük birliğini masaya yatıramıyorsanız, yani o zaman müzakere imkânlarınız kalmıyor. Yani siz AB’ye şimdi ne diyorsunuz? Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması AB-ABD arasında, diyorsunuz ki ABD’ye: “Benimle de yap, çünkü ben mağdur olacağım.” E, niye yapsın seninle? Yani niye hemen yapsın ya da? Niye yapsın? Çünkü zaten senin gümrük birliği anlaşman buna izin veriyor.

O hâlde şunu yapmak zorundayız: Ya gümrük birliğini masaya yatıracağız AB’yle onu bir serbest ticaret anlaşmasına dönüştüreceğiz ya da eğer bunu yapamıyorsanız, gümrük birliğini, AB’nin yeni serbest ticaret anlaşması imzaladığı ülkelerin, Türkiye’nin Parlamentosundan geçmesi şartını koyacaksınız. Bundan başka bir çözüm yok. Bunları yapamıyorsanız, içeriksiz konuşmaların ötesine de gitmez, sözün ağırlığı olmaz, sözün ağırlığı, arkasında bir kararlı duruşla ortaya çıkar.

Şimdi, bu geri kabul anlaşması meselesine biraz değineyim: Şimdi, 16 Aralıkta imzalanacağı söylenen bir geri kabul anlaşması var, Dışişleri Bakanlığı böyle bir açıklama yapmıştı. Şimdi, bu geri kabul anlaşması ve ona bağlı olarak başlatılacak vizesiz AB seyahati müzakereleri, aslında en iyi ihtimalle de üç yıl, en erken üç yıl sonra gündeme gelecek diye şey yapılan bu taviz, aslında Türkiye’ye yeni bir tuzak, gümrük birliği gibi. Gümrük birliği, başta bir AB üyeliği hedefi üzerindendi. O gerçekleşmedi, dolayısıyla tekrar müzakere etme hakkımız var.

Şimdi, bu geri kabul anlaşması bir AB üyeliği hedefine de sahip değil. Yani “Üç yıl sonra AB üyeliği alacaksınız.” deseler hadi otur, konuş. Öyle bir şey de yok. Dolayısıyla, bu geri kabul anlaşması, Türkiye’yi bu ikinci statüye razı etmek, o imtiyazlı ortaklık üzerinden “Bak, ben seni kıyımda tutmaya devam edeceğim, sen bu geri kabul anlaşmasını imzala, ben sana vizesiz dolaşım hakkını vereceğim. Buradan götürelim.”

Değerli arkadaşlar, vizesiz dolaşım hakkı, ta 1957’de Avrupa Konseyi üzerinden Türkiye’nin elde ettiği bir haktı. Daha sonra Ankara Antlaşması, Katma Protokol vesaire, bunlar geliştirildi, başka bir bağlamda. 1980’de, henüz darbeden önce bizzat Alman Dışişleri Bakanı Genscher’in ifadesiyle, 1980’den hemen önceki hükûmet, o sırada işbaşındaki hükûmet tarafından bu vize meselesi iki taraflı olarak ne yazık ki getirildi. Tabii, 1980 darbesi buna tuz biber ekti, Avrupa Birliği yeni bir gerekçe kazandı orada ama şimdi biz bu eski hakkı yeniden kazanmak için yeni tavizler, yeni kabul tavizleri mi vermek zorundayız?

Şimdi, bakın, geri kabul meselesi, öyle bir hikâye ki eğer bunu kabul ederseniz bu üçüncü ülke vatandaşları otomatik olarak Türkiye’ye gelecek -Türkiye’den gitmiş olanlar- ve bunları siz alıp kendi ülkelerine de yollayamayacaksınız çünkü, davalar açıyorlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dolayısıyla bu yol tıkanıyor. Her hâlükârda vize-mülteci pazarlığı gayriinsanidir, yüz kızartıcıdır, bundan mutlaka kurtulmak lazım. Türkiye, üçüncü sınıf bir ülke durumuna düşürülmemelidir. Cumhuriyet Halk Partisi buna izin vermeyecek.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oyan.

Muğla Milletvekili Tolga Çandar. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çandar.

Süreniz sekiz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA TOLGA ÇANDAR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın hemen başında, esas konuya geçmeden önce, 27 Ağustos 2013 tarihinden beri termik santrallerin, Muğla yöresindeki termik santrallerin ve kömür ocaklarının özelleştirilmesine karşı mücadele eden ve 9 Aralıktan bu yana da açlık grevine başlayan maden ve enerji işçileriyle direnişe tam destek veren başta Yatağan, Milas, Muğla Merkez ve Bodrum olmak üzere tüm bölge halkını saygıyla selamlıyorum, onurlu ve haklı mücadelelerinde başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Hoşgörünün egemen olduğu Muğla’mızda, demokratik haklarını kullanmak isteyen işçilerimize karşı TOMA’larla, polis coplarıyla ve biber gazıyla yapılan polis saldırılarını da şiddetle kınıyorum.

Ayrıca “Başbakan gelecek” diye dört gün boyunca Muğla’ya yaşattığınız sıkıyönetim benzeri uygulamalarınızı da kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Madem bu kadar korkuyordunuz, 6 bin polisle… Kendi halkından bu kadar korkar mı bir Başbakan? Korkuyordunuz, gelmeyecektiniz. Başbakan istediği her yere gider elbette ama bu korku niye? Biz Muğla’da kimin şeyine “kış” dedik? Gelirdiniz hep beraber, biz de beraber giderdik, havaalanında karşılardık bu ülkenin Başbakanı… Giderdik, elini sıkardık “Hoş geldin Başbakanım” der, eşlik ederdik kendisine ama bu şekilde 4 bin, 6 bin polisle gelince “Kusura bakmayın” dedik, çekildik.

Sayın Bakan, elli yılı aşkın bir süredir ekilip biçilen ve üç kuşağın geçim kaynağı olan Milas, Bodrum başta olmak üzere Muğla 2/B arazilerinin bir anda turizm bölgesi ilan edilip, köylülerimize âdeta “Çekin gidin benim arazimden.” diyen köy ağası tavrıyla davranmak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine yakışır mı? Çamovası köyü, Kısırlar köyü, Demirciler köyü, Karacahisar köyü civarındaki arazilerin bir anda turizm bölgesi ilan edilmesi enteresan. Ne tür yatırımlar yapacaksınız çok merak ederek bekliyoruz. 2/B konusunda halkımız son derece mağdur, 894 aile… Biz size büyük bir dosya hâlinde bunu hem elden gönderdik hem posta yoluyla gönderdik ama şu anda aradan bu kadar uzun süre geçmiş olmasına rağmen… İncelediğinizi düşünüyorum kötü niyetli değilim asla, incelediğinizi ve cevap vereceğinizi ve bu konuda bir çözüm üreteceğinizi umuyorum.

Sayın milletvekilleri, bir sanat dalının diğer sanat dallarından daha az ilgi görüyor olması, o sanat dalının diğer sanat dallarından daha az değerli olduğu anlamına gelmez. Ayrıca “Biz o sanat dalından bir şey anlamıyoruz.” diye o sanat dalı, bizim gözümüzde bir değer kaybetmiş olabilir ama gerçek değerinden hiçbir şey kaybetmez. Opera ve baleye sağlanan devlet desteği gereklidir çünkü bu tür sanatlar, gişe kaygısı duyarak yaşayabilecek sanat dalları değildir. Yerleşik çalışma alanlarına, gösteri alanlarına, opera sanatçılarının sürekli çalıştıkları göz önünde bulundurularak… Yani “Benim bugün gösterim, temsilim var, çarşamba günü, pazartesi iki prova yapayım…” denilecek bir sanat dalı değil. Yaz döneminde bile sürekli çalışılması gerekir. Bunun için de çalışma alanları olması gereklidir. Bir opera sanatçısı, bir bale sanatçısı kolay yetişmiyor. Bir tıp doktoru kadar ağır eğitim alıyor, çalışma şartları da son derece ağır. Dolayısıyla, opera ve balenin bugüne kadar ülkemize sağladığı yararlar, yurt içi ve yurt dışındaki tanıtımına sağladığı saygınlık göz önünde bulundurulursa opera ve balenin kapatılmasının düşünülmemesi bile lazımdır.

Oysa bugün Hükûmetimizin opera ve baleyi bir yük olarak gördüğü ve kapatılacağı söylentileri, sahne ve sahne gerisi sanatçılarıyla sanatseverleri tedirgin etmektedir. Sadece bir tek savaş uçağına ödediğiniz para kadar parayla bir yıl geçiniyor opera. Yani, bir savaş uçağına ödediğiniz paradır, bugün üzerinde konuştuğumuz, operaya ayrılmasını istediğimiz para. Savaş uçağı gerekli, bunu gereksiz gördüğüm için söylemiyorum ama eğer bu para… Bir başka deyişle şunu da söyleyeyim: Suriye’de, bu Suriye macerasında harcanan paranın çok küçük bir bölümünü Türk kültür ve sanat yaşamının düzenlenmesine ve geliştirilmesine harcamış olsaydık bugün Türkiye dünyada savaş kışkırtıcısı bir ülke olarak değil, barışçı, sanatsever ve çağdaş bir ülke olarak anılırdı. Oysa bugün, ne yazık ki son günlerde öyle değil.

Birçok ülkede, ayrıcalıklı sınıfların tekeline girmiş bir sanat dalı olarak algılanan opera, bizim ülkemizde diğer ülkelere göre, daha doğrusu, bize hareket, çıkış noktası olan ülkelere göre bile daha saygın bir konumdadır. Biz öğrencilik yıllarımızdan hatırlıyoruz, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, cuma günleri akşam saat dörtte otobüs kalkar senfoniye ve operaya, opera izlemeye giderdik ki benim babam taş ocağı işçisi emeklisi, annem de ilkokula gitmiş. Biz köylü çocuklarıyız ama operaya gittiğimizde de hiç rahatsız olmadık. Niye rahatsız olalım? Doğru bir şey, güzel bir şey yapılıyorsa… Dolayısıyla da gereklidir. Sanat, Platon’un da dediği gibi, insan eğitiminde son derece önemlidir, kişilik gelişmesinde. Bu tür yüksek sanatların da kapatılması değil, tam aksine, yaşatılması gerekir.

Devlet Tiyatroları Opera ve Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV), 4 Ekim 2013 tarihinde 189530 sayıyla kayda alınan 46.643 imza ile yeni yasa hazırlanması için çalıştay önermişti. Aradan geçen süreye rağmen -bakın 4 Ekim 2013- henüz olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilmemiştir. Daha sonra çeşitli defalarca 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nu kullanarak bu konuda bir yasa çalışmasının yapılıp yapılmadığı sorulmasına rağmen yine de bir cevap alınamadı Sayın Bakan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; opera ve çalışanlarının istedikleri, son derece mütevazı ve basit şeylerdir. Kısaca -zamanım bitiyor- özetleyeceğim:

1) 5441 sayılı Kuruluş Yasası’nın korunması gerekli çünkü opera sanatçılarının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndan farkı olduğunun bir kanıtıdır.

2) 1970 yılında geçici bir maddeyle bağlanılan 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’ndan çıkarılmalıdır çünkü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun geçici 1’inci maddesinin dipnotunda “Kendi özel kanunu yapılana kadar” diye bir not vardır “…yapıldıktan sonra özel kanunlarına bağlanacak ve 657’den çıkacaktır.” denmiştir. 1970 yılından beri bu ülkeye, buraya gelen hükûmetlerin hiçbiri bu konuda bir çalışma yapmamış. Dilerim, size nasip olur.

3) Bu şartlar altında ILO ve ISO tanımlarında olduğu gibi, opera ve bale mesleklerini aktif olarak sahnede gerçekleştirenlerle sahne gerisinde çalışanların meslek tanımları, Çalışma Bakanlığı tarafından yapılacak statü tanımlaması üzerine bu tanımlara dayanan özlük haklarını ve komşu haklarını da kapsayan özel bir kanun çıkarılmalıdır.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çandar.

Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan.

Buyurunuz Sayın Sapan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak sözlerime milletimin bir temsilcisi olarak, Antalya’nın bir temsilcisi olarak, vatandaşın ödediği vergilerin, amacına yönelik harcanıp harcanmadığını denetleme hakkımı, Sayıştayın üst yönetimi ve Hükûmet tarafından engellenmesini kınamakla başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, değerli arkadaşlar, bilindiği gibi turizm, emek yoğun bir sektör ve bacasız sanayi olarak ülke ekonomisine ciddi katkı sağlamaktadır. Son yıllarda Türkiye’nin çok önemli bir sorunu hâline gelen cari açık derin bir kriz yaratmıyorsa eğer, turizm sayesindedir. Turizmin, başta tarım olmak üzere birçok sektöre de can suyu verdiği bilinmektedir. Dünya üzerinde bulunduğu coğrafi konumu, doğal ve kültürel değerleri, iklimi ve zengin kültürüyle turizm için biçilmiş kaftan olan Türkiye’nin turizmden gerekli katkıyı aldığı söylenemez.

Evet, Türkiye’de turizm sektörü gelişmektedir, yatak ve gelen turist sayısı artmaktadır ama turist başına düşen gelir her nedense her yıl daha da düşmektedir. Bakınız, 2003 yılında turist başına elde edilen gelir 850 dolardır. Bu rakam 2012 yılında 798 dolara düşmüştür. 2013 yılının ilk dokuz aylık verileri incelendiğinde ise bu rakamın, bir yıl önceki verilerin de altına indiği, 789 dolara düştüğü görülmektedir.

Yine, AKP iktidarında turizmin gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde 4,5’tir. 2012 yılında ise bu rakam 3,7’ye gerilemiştir.

Turizm gelirlerinin ihracata oranı 2003 yılında yüzde 28,2 iken, 2012 yılında 19,2’ye düşmüştür. İşletme ve yatırım belgeli turistik yatak sayısı neredeyse 2 kat artmasına, her yıl sektöre on binlerce yatak ilave edilmesine rağmen ülkenin turist başına geliri düşmektedir.

Bakanlığın bütçesinde turizme ayrılan katkı payı, AKP iktidara gelmeden önce 2002 yılında yüzde 34 iken, 2012 yılında bu rakam 30,7’ye gerilemiştir. 2014 bütçesinde ise yüzde 30’un da altına düşmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüz binlerce yurttaşımıza istihdam olanağı sağlayan, onlarca yan sanayinin pay aldığı, dolayısıyla oralardaki milyonlarca kişinin de umut kapısı olan turizm sektöründen elde edilen gelirin oransal olarak düşmesi, üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir konudur. Her yıl sektörde ciddi payı olan tur operatörlerinin, acentelerinin iflasları yaşanmaktadır. İflaslar, sektörde domino etkisi yaratmakta, otelcileri ve emekçileri vurmaktadır. Oteller haraç mezat satılıp el değiştirmekte ve çoğunlukla da yabancıların eline geçmektedir. Otel işletmecileri bu tür iflaslara karşı, destek fonu çağrısı yapmaktadır.

Türkiye'nin bacasız sanayisi, altın yumurtlayan tavuğu olan turizm sektörünün içine düştüğü çıkmazın temelinde, plansızlık ve iktidarın ilgisizliği yatmaktadır. Zira, Türkiye'nin gerçek anlamda bir master planı yoktur. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan bazı strateji planları master plan değildir. Böyle bir plan olmayınca turizmin de sağlıklı gelişmesi beklenemez. Ortada hormonal bozukluğu olan sağlıksız bir gelişme söz konusudur. Başta Bakanlık yetkilileri ve turizmciler olmak üzere, herkes “Ege, Akdeniz Bölgesi, özellikle de Muğla, Antalya bölgesi yatağa doydu, buraya artık teşvikleri engelleyelim, teşvikleri başka yerlere yayalım.” diyor ama her nedense otel yatırımlarının büyük bir çoğunluğu yine aynı bölgelere yapılıyor.

Turizm master planı olmadığı için turizm kıyılara sıkışmış kalmıştır, iç bölgelere açılamamıştır, doğa ve kültür turizmi geliştirilememiştir. Gelecekte alternatif turizmin yapılabileceği doğa harikası ormanlar, dağlar birkaç kişinin zenginleşmesi uğruna talan edilmektedir. Türkiye'nin oksijen deposu Kaz Dağları; Artvin’in, Rize’nin yağmur ormanları, dereleri; Tunceli’nin Munzur Çayı, Kastamonu’nun Loç Vadisi, Antalya’nın Çığlıkara sedir ormanları, Bey Dağları, Saklıkent taş ocaklarının ve siyanürlü altın arayıcılarının talanına terk edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelecekte Türkiye turizminin rezerv alanları olan ormanlara, millî parklara, çaylara, kanyonlara yönelik rant saldırısı karşısında ne yazık ki Kültür ve Turizm Bakanlığının sesi soluğu çıkmamaktadır. Zaten ortada bir Bakanın olup olmadığı da tartışmalıdır. Kendisine Ankara ve İstanbul’da yeni yeni ofisler açmakta, Bakanlığın bütçesini bu ofislerin tefrişine harcamakla meşguldür. Yaklaşık bir yıldır Bakan olmasına rağmen, turizmin başkenti Antalya’ya bir iki kez şöylesine bir uğramıştır. Sektörün geleceğini yakından ilgilendiren, dünyanın en önemli tur operatörlerinin, finans çevrelerinin en üst düzeyde katıldığı Antalya’daki 3’üncü Uluslararası Resort Turizm Kongresi’ne katılmamıştır. 29 Kasımdaki bu kongrede Almanya’nın eski Başbakanı Gerhard Schröder vardır ama ev sahibi Sayın Bakan yoktur. Bir gün sonra İstanbul’da Lütfi Kırdar’da seyahat acentelerinin genel kuruluna da katılmamıştır. Maalesef, Türk turizmi, görevinin bilincinde olmayan, sadece koltuk işgal eden bir bakana mahkûm edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, Türk turizminin yapısal sorunları büyümektedir. Bir an önce sektörün temsilcileri ve uzmanlarıyla birlikte bir turizm master planı yapılmalıdır. Turizm sektöründe otelcilerin ve seyahat acentelerinin kanunları çıkarılmalı, meslek odaları kurulmalıdır. Meslek odalarına belgelendirme yetkisi verilmeli, böylece elde edecekleri gelirlerin bir kısmı ile sektörün tanıtımını yapmaları sağlanmalıdır. “Her şey dâhil” sisteminin yeniden düzenlenmesi sağlanmalıdır. “Her şey dâhil” sisteminin şehir merkezlerine uzak tesislerde uygulanması sağlanmalı, sistem kent merkezlerine yakın bölgelerde kesinlikle durdurulmalıdır. Aksi hâlde bu sistem yüzünden esnaf yok olacaktır.

Bu sistemin ilk başladığı yıllarda bin doların üstünde olan turist başına düşen gelir turizmcilere göre 700 doların da altındadır ve giderek de düşmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türk turizminin nefes alması için bu saydıklarımın bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde Türk turizm sektörünü büyük bir kriz beklemektedir.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sapan.

İstanbul Milletvekili Sedef Küçük.

Buyurunuz Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2014 bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2012 yılında devlet tiyatrolarının yaptığı harcama ve işlemleri gerektiği gibi denetleyemedim çünkü siyasi iktidarın yönlendirmesiyle Sayıştay üst yönetimi Türkiye Büyük Millet Meclisine yolladığı raporları budadı. Milletimin bana verdiği bütçe hakkını kullanarak vatandaşlarımızın ödediği vergilerin usulüne uygun olarak harcanıp harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi tarafından engellendi. Sözlerime bu durumu protesto ederek başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, hayatı anlamanın ve anlatmanın yollarından birisi, belki de en kalıcı olanı sanattır. Çoğumuz Shakespeare’i biliriz ama Shakespeare’in yaşadığı dönemde hüküm süren kralın adını hiçbirimiz hatırlamayız ya da devrim sonrası Fransa hakkında çok fazla fikrimiz olmayabilir ama hemen hepimiz Victor Hugo’nun “Sefiller” romanı hakkında az ya da çok bir şeyler biliriz ya da Köroğlu’nun “Benden selam olsun.” dediği Bolu Beyi kimdir bilmeyebiliriz ama o başkaldırı Köroğlu’nun sözlerinden bugüne kadar ulaşmıştır. Sanat, ideolojilerden de yöneticilerden de yönetim biçimlerinden de uzun yaşar. Sözün özü, hayat kısa ama sanat sonsuzdur.

Bakanlık bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken Sayın Bakanın da isabetle belirttiği gibi, ekonominiz yıkılabilir, yeniden yaparsınız; sanayinizi yok ederler, yeniden yaparsınız ama kültür yok olduğu zaman, bir daha asla bunu yerine koyamazsınız. Evet, kültürü ve kültürün en önemli taşıyıcılarından birisi olan sanatı ve sanatçıları işte bu nedenle gözetmemiz gerekir, Anayasa’mızın 64’üncü maddesi de bunu emreder. Ancak, bunu yalnızca güzel söylemlerle ve Anayasa hükmüyle başarmak mümkün değildir. Eğer hem kültürü ve sanatı korumaktan söz edip hem de sanata gizli ya da açık sansür uygulanıyorsa veya “Gezi’ye destek verdi, tweet attı.” diye sanatçılar hakkında soruşturmalar açılıyorsa ortada büyük bir çelişki var demektir. Eğer hem sanatın desteklenmesinden dem vurulup hem de protestoya katılan tiyatro ve tiyatrocular bu nedenle mali destekten yararlandırılmıyorsa ortada haksız bir cezalandırılma, bir cadı avı var demektir. Eğer Bakanlık yardım yapacağı gruplara genel ahlaka uygunluk protokolü imzalatıyorsa, “Yardım alan tiyatrolar genel ahlak kurallarına uygun oyun sahnelemezse verilen yardım geri alınacak.” deniliyorsa ortada açıkça baskı var demektir. Bütün bu örnekler, sanatçıyı sindirmeye çalışan, sanatın muhalif kimliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir düşünce sisteminin yansımasıdır. Sanatın “genel ahlak” gibi belirsiz ve ucu açık bir kavramın içine hapsedilmesini de anlamak mümkün değildir. Öncelikle, ölçüt nedir? Genel ahlaka aykırılık nerede başlar, nerede biter? Buna kim, neye dayanarak karar verir? Hem özgür sanattan söz edip hem de ucu açık sınırlamalarla sanata ket vurmak ancak bizim gibi ülkelerde rastlanan bir gariplik olsa gerek.

Değerli milletvekilleri, “Devlet Tiyatroları verimli değil, devlet eliyle sanat yapılmaz.” gerekçesiyle Devlet Tiyatrolarının özelleştirilmesi veya kapatılması son iki yıldır iktidar tarafından sürekli gündeme getirilmektedir. Her ile bir devlet tiyatrosu yapılması projesinden bugün geldiğimiz son nokta hakikaten trajiktir. Öncelikle, kültür kurumlarını birer iş yeri gibi değerlendiren, sanatı basit bir gelir gider hesabına indirgeyen, “Zarar ediyorlar.” gerekçesinin arkasına saklanarak sanatı ve sanatçıyı baskı altına almaya çalışan bu girişimin tamamen karşısında olduğumuzun bilinmesini isterim. Devlet Tiyatrolarında tabii ki, repertuvar seçiminden başlayarak pek çok alanda sorunlar olabilir, yapısal sorunlar da bulunabilir. Bu durum zaten tiyatrocular tarafından dile getirilmektedir. Ancak, bir reform ihtiyacı varsa ve bu da yapılmak isteniyorsa, sanat kurumlarını özelleştirmek yerine, özerkleştirmek yolunun tercih edilmesi kanaatindeyim. Zaten, çağdaş pek çok ülkede de yapılan budur. Birçok ülkede sanat kurumları yönetimsel anlamda özerktir ve hiçbirinde de devlet “Parayı ben veriyorum, o hâlde düdüğü ben çalarım.” zihniyetinde değildir.

Devlet Tiyatrolarında ya da Devlet Opera ve Balesinde bugün amaçlanan reform değildir. Amaç, sanatın bertaraf edilmesidir. Çünkü, sanat yandaş değildir, olamaz da. Hatta, sanat, doğası gereği muhaliftir, itaat etmez, eleştireldir. Hiçbir toplumsal muhalefete, en ufak bir eleştiriye dahi tahammülü olmayan bir anlayışın, tabii ki sanatın muhalefetine de göz yumması beklenemez. (CHP sıralarından alkışlar) Yaratılmak istenen, iktidar güdümlü bir sanattır ve demokrasilerde de hiçbir şekilde örneği yoktur. Ancak, şundan da emin olunmalıdır: İktidar güdümlü sanat bir ülke kültürüne yapılabilecek en büyük kötülüktür. İktidarı eleştirdiği için, iktidarın uygulamalarına karşı çıktığı için sanatçılar cezalandırılırsa, kurumlar kapatılmakla tehdit edilirse, kültür politikası bir kişinin istek ve tercihlerine göre biçimlenirse, o ülkenin yalnızca sanat dünyasına zarar vermiş olmazsınız, geleceğe de hiç kimsenin sahiplenmeyeceği kötü bir miras bırakmış olursunuz.

Böyle kötü miras bırakmış pek çok iktidar geldi geçti. Tarih, sokaklarda yakılan kitapları, yasaklanan oyunları, sansürlenen eserleri yazmaktadır ama tarih hep sanatın kazandığını da yazmaktadır. Ne kadar çabalanırsa çabalansın, ne yapılırsa yapılsın, eninde sonunda sanat yine ayakta kalacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; salonu elinden alınan tiyatro sanatçısı Emre Kınay “Sanatı hayattan çıkarırsanız hayatta ne kalır?” diye soruyor ve devam ediyor: “Hiç kimse ölmez ama siyah beyaz bir dünya olur.” Doğru söylüyor. “Hiç kimsenin bu toplumun renklerini elinden almaya hakkı yoktur.” diyor.

Her şeye rağmen, 2014 yılı bütçesinin ülkemiz kültür hayatına ve tüm toplumumuza hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Küçük.

Ordu Milletvekili İdris Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İDRİS YILDIZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşımızın ödediği vergilerin doğru harcanıp harcanmadığının incelemesini yapan Sayıştay raporu Meclise gelmediği için ve Meclise gelmeyen raporu inceleyemediğimizden bütçe müzakerelerinde Turizm Bakanlığının bütçesini değil, Turizm Bakanlığının genel hatlarını ifade edeceğimi hepinize iletiyor, Sayıştay üst yönetimini ve Hükûmeti bu tutumundan dolayı huzurunuzda kınayarak sözlerime başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, 2013 yılında kabinede yapılan değişiklikten sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı sanki kabine değişikliği değil de hükûmet değişikliği olmuş gibi bir algıya bürünmüştür. Sayın Bakan bir yıla yakın zamandır bu görevi yürütmesine rağmen, zorunlu törenlerin dışında hemen hemen hiç görünmemiştir çünkü Sayın Bakanın ilgi alanı daha çok dış politika ve istihbarattır hepinizin bildiği gibi.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, Bakanlığa, ilgisine rağmen, kendisine sürekli yeni makam odaları yapmakta ancak bu makam odalarını yaparken kamu harcamaları kurallarına uygun mu değil mi, buna özen göstermemektedir.

Sayın Bakan göreve başlar başlamaz, sanki hükûmet değişikliği olmuşçasına, önceki dönemin bütün üst yöneticilerinin istifasını istemiş, devlet nezaketinin gereğini hiçe sayarak, devlete ve millete iyi niyetle çalışmış bu insanlara bir teşekkür bile yapmamıştır. Tabii ki her bakanın çalışma arkadaşlarını seçme ve kendi ekibini kurma hakkı vardır ancak bu değişimi gerçek kültür insanlarıyla yürütülen bir yapıya dönüştürmek de önemlidir.

Göreve başlar başlamaz üst düzey kadroların tamamına yakınının istifasının istenmesi bir hazırlığın var olması anlamına gelmektedir. Halbuki, Sayın Bakan, bütün üst düzey yöneticileri değiştirip kalan yöneticileri de baypas etmesinin ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığında bir günlük deneyimi bile olmayan belediye kökenli bir bürokrata Bakanlığı devretmiştir. Bu nedenle, Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılı yazında Sayın Bakanla birlikte topyekûn tatil yapmıştır.

Değerli arkadaşlarım, her köşesi ayrı bir tarih olan, medeniyet merkezi olan ülkemizin sesinin dünyaya duyurulması, tanıtılması en büyük isteğimiz ve temennimizdir. Ancak, bunu yapabilmek için doğru politikalar üzerinden doğru bir vizyon tercihi yapılması gerekmektedir. Yukarıda anlatmış olduğum kadro değişiklikleri ve ehil kişilerin görevden alınması, Bakanlığın çalışmasını olumsuz yönde etkilemiştir.

Diğer bir husus, kazı konusunda yaşanan gecikmeler, bazı kazıların iptalleri ve bazılarının hiç başlamamasıdır. Bununla birlikte, restorasyonlar, yeni müze ve kültür merkezi inşaatları yavaşlamış, bir kısmı da durmuştur. Örneğin, 2013 yılı Cumhuriyet Bayramı’nda tamamlanacağı söylenen Van, Şanlıurfa, Hatay, Afyon, Uşak müze inşaatları ne zaman tamamlanacaktır? Manisa’da, Denizli’de, Fethiye’de projelendirilen ve protokolleri yapılan müze inşaatlarına ne zaman başlanacaktır?

Değerli arkadaşlarım, Atatürk Kültür Merkezi, hepimizin bildiği gibi, yıllardır Taksim Meydanı’nda karanlıkta beklemektedir. 2012 yazında, önceki Bakan döneminde restorasyonuna başlanmış, 2013 yılında biteceği, hatta Cumhuriyet Bayramı’nda AKM’nin yeniden perde açacağı da söylenmişti fakat bu restorasyon, hepimizin bildiği gibi, Türkiye’de 2013 Mayıs sonu Haziran başında yaşadığımız Gezi olaylarına kurban gitti. Önce Sayın Başbakanın bir demeci, sonra da Sayın Bakanın bir talimatıyla AKM restorasyon inşaatı durduruldu. Şimdi ise Sayın Bakan, Bütçe Komisyonunda, AKM’nin yıkılıp yeniden yapılacağını açıkladı.

AKM’nin restorasyonu için devletin yaptığı bir ihale var; yer teslimi yapılmış, restorasyon için gereken kaynağın yarısı özel sektörden sağlanmış, yüklenici firma işe başlamış ama siz, bir talimatla işi durduruyorsunuz.

AKM farklı bir yapı, bunu hep beraber biliyoruz. 1940’lı, 1950’li yılların mimari anlayışını temsil eden bir kültür varlığı. Ayrıca, bu kültür varlığı tescil edilmiş. Burası bir konser salonu olmaktan bir kültür merkezi olmaya, rahmetli Menderes’in kararıyla dönüştürülmüş. Bir kültür varlığıdır. Şimdi ise yıkmaktan, yenisini yapmaktan söz ediyorsunuz.

Sayın Bakan, siz, demokratik bir hukuk devletinin, cumhuriyet hükûmetinin hukuka ve yasalara bağlı bir Bakanı mısınız, yoksa sizi o göreve getiren kişinin Taksim Gezi Parkı olaylarında söylediği sözlerin yasalara uygun olup olmadığına bakmaksızın, mevzuata, hukuka, koruma kanunlarına uygun olup olmadığına bakmaksızın, Sayın Başbakanın talimatıyla, onun ifadelerini uygulamakla kendini sınırlayan bir görev adamı mısınız? Bunu özellikle sormak istiyorum.

Hükûmetler geçici, eserler kalıcıdır. Birçok dünya şehrinde tarihî yapılar hâlen varlığını sürdürmektedir ancak kimsenin aklına yıkıp yenisini yapmak gelmemektedir. AKM de bu örneklerden, dünya tarih miraslarından bir tanesidir.

Değerli arkadaşlarım, Kültür ve Turizm Bakanlığında ihalelerin şeffaflığı artık gerçekten şaibe altındadır. Bu çerçevede, Sayın Bakanın ihale uygulamalarının ortaya çıkaracağı bazı olumsuzluklara da değinmek istiyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığının akçeli işleri bir süredir karanlığa gömülmüştür ve bu durum olaya objektif bakan herkesi rahatsız edecek boyutlara ulaşmıştır. Bakanlığın iş ve ihaleleri bir süredir bütün şeffaflığını kaybetmiştir, Bakanlıkta bir iki kişinin seçtiği sınırlı sayılı bir listeden davet usulüyle yapılmaktadır. Bakanlıkta bütün akçalı konular, ister kültürle ilgili olsun ister turizmle ister yatırımla ister tanıtımla ister restorasyonla, hepsi bir kişinin izninden, imzasından, görüşmesinden çıkmaktadır. Bu kişi ne Müsteşar ne de Sayın Bakandır.

Yurt dışı tanıtım ihalesi Kültür ve Turizm Bakanlığının en önemli akçalı işlerinden birisidir. Bakanlık, bu yıl sonbaharda yaptığı bu önemli ihalesinde, önceki yıllara aykırı olarak, kapalı bir yöntem uygulamıştır. Bakanlığın her yıl sonbaharda yaptığı tanıtım ihalesinin, başlangıçta 40 milyon dolar olmasına rağmen, yıl içinde ek ödeneklerle birlikte 100 milyon doların üstüne çıktığı bilinmektedir. Böylesine önemli bir iş için beklentimiz, Bakanlık yetkililerinin, çeşitli kıtaları temsilen katılan yurt dışı müşavirliklerinin, turizm alanında çalışan bütün meslek örgütlerinin, seyahat acenteleri, otel işletmecileri birlikleri, yatırım ve hava ulaşım birlikleri, rehber ve reklamcıları birlikleri, üniversitelerin tanıtım konusundaki deneyimli temsilcileriyle birlikte yapılması gerekirken, Bakanlığınızın bu şekilde bir uygulama içinde olmadığını görüyoruz. Hatta, önceki dönemde olduğu gibi işi dünya ölçeğinde farklı birkaç firmaya bölüştürmesine rağmen, bu yıl bir tek firmaya ihale ettiğinizi öğrenmiş bulunuyoruz. Acaba bu firma kim? Ne için bu firma açıklanmıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS YILDIZ (Devamla) – En önemlisi de bütçe görüşmelerinden sonra bu firma açıklandığında o firmayla ilgili basında çıkan söylentilerin doğru olup olmadığını merak ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt.

Buyurunuz Sayın Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bir milletvekili olarak denetim hakkımızı elimizden alan, Parlamentonun bütçe hakkına engel olan ve halkın da bilgilenme hakkını engelleyen Hükûmeti ve Sayıştayı kınayarak başlıyorum ben de. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu yıl Sayıştay raporları düzgün bir biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş olsa idi gerçekten çok ciddi ve farklı bilgiler elde edecektik ancak bunu elde edemedik. Yalnız, Gümrük ve Ticaret Bakanlığında bir istisna ile karşı karşıyayız. Biz, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının esas raporunu bulduk. Burada çalışan yurtsever, devrimci, hukuka inanan denetçilerin vermiş oldukları rapor değerlendirildiği zaman neler görecektik, sizinle onları paylaşmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo! Yurtsever, devrimci arkadaşlara selam olsun buradan.

KAZIM KURT (Devamla) – Sayıştay, denetçilerin raporlarını değiştirmek üzere baskı yaptı ancak bazıları değiştirdi, pek çoğu direndi. Bunun üzerine, Rapor Denetleme Kurulu devreye girdi ve raporları sansürledi. Gümrük ve Ticaret Bakanlığının 250 sayfalık raporu sansürden sonra 19 sayfaya düştü.

Bu “Eskiden de raporlar gelmiyordu, şimdi rapor geldi, daha ne istiyorsunuz?” diye bizi eleştirmeye çalışan arkadaşlara şunu söylemek istiyorum: Yasalar değişti, 6085 ve 5018 sayılı yasalar hesap verebilirliği temel ilke olarak aldı. Bunun yanında, 17/12/2011 tarihinde bir de yönetmelik yapıldı, esaslar tespit edildi ama kurumlar bu esaslara uygun olarak Sayıştaya bilgi vermedi. Bunun üzerine, 8 Aralık 2013’te, yani bütçe görüşmeleri başlamadan iki gün önce, Sayıştaya farklı bir yönetmelik değişikliği yaptırarak güya değişikliği ötelediğimizi belgelemeye çalıştık.

Ben, bir milletvekili olarak, Sayıştay Başkanlığından Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’na göre bu belgeleri istedim, reddetti, Sayıştay da -güya kendi bilgi alamıyor, belge alamıyor ama- bize bilgi ve belge vermekten kaçındı.

Bu belgeleri alsaydık neler olacaktı? Bakınız; bir, gümrük kapılarının modernizasyonu amacıyla yap-işlet-devret modeliyle yapımının hukuka aykırı taraflarını görecektik. İhale aşamasında, yapım aşamasında ve işletme aşamasında hangi yanlışlıkların ve hangi kayırmacılıkların yapılmış olduğunu görecektik ama Allah rızası için yapıldığı iddia edilen gümrük kapılarının, Allah rızası için değil ciddi bir rant için yapıldığı net bir biçimde ortaya çıkacaktı.

3996 sayılı Kanun ve 94/5907 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na göre, yap-işlet-devret modeliyle yapılan bu işlerde, ihale hazırlığı, çağrı, teklif alma usulü ve bunların denetlenmesi aşamalarında yanlışlıklar yapılmıştır, belgeler saklanmıştır, Sayıştay bu belgeleri alamamıştır.

Gümrük kapılarının modernizasyonu işlerinin TOBB’a verilmesi başlı başına yanlıştır ancak bu yanlış bilerek ve isteyerek yapılmıştır. Kamu kurumu niteliği öne çıkarılarak kamunun paraları odaya ve odanın şirketine aktarılmıştır. Oysa 5018 sayılı Kanun’un 71’inci maddesi kamu zararını “Kamu görevlilerinin kasıt, kusur ve ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem ve eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel ve eksilmeye neden olunması” olarak tarif etmiştir. Kanunun bu tanımına göre, TOBB ile gerçekleştirilen yap-işlet-devret modelinin tamamı kamu zararıdır. Yaklaşık maliyet hesabı, TOBB’un bulduğu, anlaştığı şirket tarafından yanlış olarak hesaplanmıştır. Bu yanlış hesap nedeniyle işletmeciye hak ettiğinden daha fazla işletme süresi verilmiştir. Yatırım finansman maliyetiyle işletmeden elde edilecek tahminî gelir kıyaslanarak işletme süresi tespit edilmektedir. Hem yatırım finansman hesabı, tahmini yanlış yapılmıştır hem işletmecinin bulduğu şirketler tarafından hesaplanınca ister istemez işletme süreleri olması gerekenden daha uzun olmuştur.

Yer tesliminden itibaren bir yıl içinde tamamlanması gereken yatırımlar tamamlanmamıştır. Buna rağmen, idare yüklenici firmaya hiçbir yaptırım uygulamamıştır. Proje firması, kontrol firması, üretici firma ve işletmeci firma aynı ya da birbiriyle bağlantılı olunca yatırımların gerçekleşmesi aşamasında da aykırılıklar, eksiklikler ve sözleşmeye aykırılıklar bulunmaktadır.

Kapıkule, Habur, Sarp, Cilvegözü sınır kapılarında hangi ileri teknoloji kullanılmıştır ve hangi yüksek maddi kaynak aktarılmıştır? Bu iki unsur, yap-işlet-devret modelinin temel gerekçesi olan bütçe imkânsızlığı, ödenek yetersizliği gibi sebeplerin doğru olmadığını ortaya koymaktadır.

Tüm kapılarda TOBB yatırımı 212 milyon 938 bin 156 Türk lirasıdır. Buna karşılık, altı yılda toplam elde ettiği gelir 611milyon 933 bin 433 liradır. Demek ki, TOBB yatırdığının 3 katını altı yılda almıştır.

Yapılan işlere baktığımız zaman, Kapıkule Gümrük Kapısı, yirmi yıl süreyle işletilmek üzere, TOBB’a ait Gümrük ve Ticaret AŞ’ye verilmiştir. Proje değerlemesi yapılırken ortaya konulan finansal analizlerde yer alan tahminler ile gerçekleşen rakamlar karşılaştırıldığında ortaya çıkan 17,5 katlık sapma makul değildir. Dört yılda, yatırımın 3 katı gelir elde edilmiştir. İşletme süresi derhâl gözden geçirilerek -denetçilerin saptamasına göre- en az bin yedi yüz gün, yani beş yıl kısaltılmalıdır. Bu gümrük kapısında en çok göze çarpan, x-ray cihazında da sorun vardır, tümünde vardır.

Sarp Gümrük Kapısı’nda aynı yanlışlıkları saptayan denetçiler, inşaatların tamamlanmamasına rağmen erkenden geçici işletme izni verildiğini, yine x-ray cihazının bozuk olduğunu, maliyetlerin şişirilmiş olduğunu, bu nedenlerle izin verilmemesi gerektiği hâlde işletmeye başlatıldığını ve sürenin en az iki bin iki yüz yirmi gün, yani altı yıl gibi bir kısaltmaya tabi tutulması gerektiğini saptamıştır.

Cilvegözü Sınır Kapısı için öngörülen on üç yıllık işletme süresinin de yanlış hesaplandığını, çünkü gelir tahminlerinin TOBB tarafından yapıldığını ve bilerek kendi lehine düzenlemeler yapıldığını tespit etmişlerdir. X-ray cihazı ve tır arama hangarı yanlış  konumlandırılmıştır. Hatalı konumlandırma nedeniyle şu anda Cilvegözü’nde sıkıntılar yaşanmaktadır. Habur Sınır Kapısı da on beş yıllık bir süre için işletilmek üzere yapılmış ve orada da benzer yanlışlıklar devam etmiştir. Şu anda, tesisin içinde ve sözleşme kapsamında yapılması gereken lojmanlar kullanılmayacak durumda ve kötü üretilmiştir. Söz konusu lojmanların yıkılmak üzere olduğu tespit edilmiştir. Tüm gümrük kapılarında x-ray cihazları sorundur. Bakanlık, ayrıca, burada İnternet ve bilgisayar yatırımlarını kendi cebinden yapmıştır. Sarp Sınır Kapısı’nda x-ray cihazı arızalı olarak kırk altı gün boyunca onarılmamış, işlem yapılamamıştır. Dikkat ederseniz, ortak sorun, yanlış hesaptan kaynaklanan bir sorun ve tamamı kamu zararıdır. O hâlde, bu denetçilerin raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulsaydı bunları net bir biçimde görecektik ve öğrenecektik.

Sadece bunlar mı yanlış? Hayır, değil. Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesine göre uzlaşma müessesi getirildi, bu uzlaşma müessesesinde 100 milyon 478 bin 680 liralık alacak için uzlaşmaya gidildi, denetçiler belgeleri istediği zaman, gizli olduğu gerekçesiyle bu belgeler verilmedi. Bu uzlaşmalar kiminle yapıldı, nasıl yapıldı, hangi koşullarda yapıldı, doğru mu yapıldı, bunu denetleyecek bir mekanizma bu Hükûmet tarafından gerçekleştirilmedi, ortadan kaldırıldı, Meclis de denetleyemiyor. Oysa 5018 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi mali saydamlık ve hesap verebilirlik ilkesini getiriyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bu ilkeyi çiğnemiş, hesap vermemiş, hesap vermek isteyenlere de karşı durmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAZIM KURT (Devamla) – Vatandaş vergisini veriyorsa, hükûmet de hesabını vermelidir diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Belen.

Süreniz on beş dakikadır.

MHP GRUBU ADINA BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Bütçeler, ülkelerin iktisadi ve sosyal olarak var olma mücadelelerinin yansıdığı belgelerdir. Bütçeler, demokratik toplumlarda sosyal sözleşme niteliği taşımaktadır. Bu hâliyle bütçeler, aynı zamanda bir yetki devri belgesidir. Yetki devri, millet adına onun temsilcisi Meclisin bütçeyi onaylaması suretiyle hükûmete kaynak bulma ve harcama yapmaya yetki vermesi şeklinde kendisini göstermektedir.

Bütçede öngörülen ekonomik hedefler, milletimizin beklenti ve talepleriyle, ekonominin reel durumlarıyla, dünya ekonomik konjonktürüyle uygun olmalıdır. Bir sosyal sözleşme olarak bütçenin önemi, kamu kaynaklarının nasıl toplandığı ile nasıl ve nereye harcandığıyla ilgilidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelelim Avrupa Birliği maceramıza. 31 Temmuz 1959 tarihinde Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvurmamız ve 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması’yla resmiyet kazanan Avrupa Birliği yolculuğumuzun üzerinden tam elli yıl geçmiştir. AKP hükûmetlerinin klasik söylemi hâline gelen “Nereden nereye.” sözü, Avrupa Birliği yolculuğumuz için de çok yerinde bir tabir olacaktır.

Bir an için geriye dönelim ve bundan dokuz yıl önce, Ankara Kızılay Meydanı’nda gündüz vakti atılan havai fişekleri hatırlayalım. Sayın Başbakan ve beraberindekiler sanki Avrupa Birliğine girmişiz gibi otobüs üzerinden halkı selamlıyordu. Fakat, aradan geçen dokuz yıla rağmen bir arpa boyu yol alamadık. Elimizde yarım kapanmış bir fasıl ve geçici kapanmış bir fasıldan başka da bir şey yok. Bu fasıllar siyasi birtakım gelişmelere ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminin tavrına bağlandı. Sürecin ilerleyememesinin de nedeni zaten bu. Avrupa Birliği Bakanlığının da 2013 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu bir başarıymış gibi bize sunmasının aslında bir anlamı da yoktur. Çünkü, Avrupa Birliğinin temeli malların ve emeğin serbest dolaşımı değil midir? Niye bir türlü oralara hiçbir şart ileri sürülmeden gelemiyoruz? Bizim için öne sürdükleri şartlar hep aynı: Bölgesel politika, yerel yönetimlere destek ve yerel özerlik. Sizin adına “çözüm süreci” bizim ise “yıkım ve ihanet süreci” adını verdiğimiz bu sürecin sonucu olarak karşımıza geliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elli yıllık Avrupa Birliği yolculuğumuz ve bu yolculukta yaşadığımız olaylar ve gelişmeler gösteriyor ki bu iş iyice kilitlenmiş vaziyettedir. Hükûmetin oturup, enine boyuna düşünüp yeni bir yol haritası çizmesi lazım. Avrupa Birliği bizi oyalamaktadır, samimi değildir, tabiri caizse, elli yıllık nişanlılık bir sona ermelidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak evliliğe itirazımız yok, sadece onurlu üyelik istedik. Onurumuzu kurtarmamız lazım. Onurlu üyeliğin üyeliği olmuyor bari onurumuzu kurtaralım. Buraya harcadığımız mesaiyi, oturup memlekete daha faydalı işler için harcayalım.

Gümrük birliğini de Avrupa Birliği ile Amerika arasındaki ticaret anlaşmasını da dikkate alarak tartışmamız lazım. Türkiye’nin durumu ne olacak? Gümrük birliğinden dolayı zaten üçüncü ülkelere karşı birtakım dezavantajlarımız var. Büyük ticari partnerlerimiz olan Avrupa Birliği ve Amerika’nın kendi arasında bir anlaşma yapması, hele hele Türkiye’nin dâhil olmaması durumunda sorunumuz daha da büyüyecek. Bu durumun üzerini de güzel bir şekilde kamufle etmişsiniz ve diyorsunuz ki: “Avrupa Birliğine bağımlılığımızı azalttık.” Avrupa Birliğine bağımlılığımızı azaltmak bilinçli bir politika tercihi değildir. Bu, zaruri bir ihtiyaç olarak doğdu çünkü Avrupa’da kriz çıktı. Bu durum kalıcı bir hâle getirilmeli, pazar çeşitlendirmesi yapılmalıdır. Eğer bu dezavantajlı konumumuz devam ederse, Avrupa Birliğiyle Amerika bu anlaşmayı imzalarsa Türkiye’nin gümrük birliğinde kalmasının da bir sebebi kalmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6-7 Kasım 2013 tarihinde Avrupa Parlamentosunun Brüksel’de düzenlediği “Batı Balkanlarda Gençlik ve Eğitim” konulu seminere AKP, CHP ve MHP’den 1’er milletvekili olarak katıldık. Türkiye, Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Kosova, Karadağ, Sırbistan ve Avrupa Parlamentosundan parlamenterlerle birlikte semineri gerçekleştirdik. Alman Parlamenter Bayan Doris Pack’in yönettiği seminerin sonunda verilen yemekte çok dikkat çeken konuşmalara şahit oldum. Sizlere bunların bir kısmını aktarmak istiyorum. Alman Parlamenter Sayın Doris Pack iki yanında ve karşısında oturmakta olan Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan ülkelerini temsilen bulunan parlamenterlere “Sizi Avrupa Birliğine biz aldık.” diğer aday olan ülke parlamenterlerine de “Sizi de biz alacağız.” diye üzerine basa basa propaganda yapıyordu. Bu sözleri duyunca, Avrupa Birliğinin Avrupa Birliği olmaktan çıkarak bir Almanya imparatorluğuna dönüşeceği endişesini taşıdım. Avrupa Birliği konusunda en güçlü gruba mensup Almanya’nın bizim üyeliğimize bakışı bellidir. Sorarım size: Avrupa Birliğine üyeliği kabul edilen bu ülkelerden bizim, Türkiye olarak neyimiz eksik? Bu ülkelerde olup da bizim ülkemizde olmayan nedir? Avrupa Birliği istiyor diye, Kıbrıs’ta Annan Planı’nı Kıbrıs Türkü’ne baskı yaparak, zorla kabul ettirdik. Bu planı kabul etmeyen Rum kesimi ise Avrupa Birliğine tam üye yapıldı.

Şimdi, bizim üyeliğimizle ilgili, Brüksel’de katıldığımız toplantıdaki Avrupalı parlamenterlerin sözleriyle ilgili birkaç kelime etmek istiyorum. Bize diyorlar ki: “Ankara Antlaşması’nın şartlarını yerine getirmezseniz bundan sonra size fasıl açılmaz.” Böyle bir dayatmayı kabul etmek bizim onurumuza dokunur. Sözün kısası, Avrupa Birliği sürekli haksızlıklar yapmakta ve Türkiye’yi Avrupa Hristiyan birliğine almak niyetinde olmadığını her vesileyle göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimiz nezdinde de itibarını yitiren ve her geçen gün büyük Türk milletinin desteğini geri çektiği Avrupa Birliği rüyasından uyanıp yeni ekonomik ve siyasi birliklere yönelmek zamanı geldi de geçiyor. Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakan, yetmedi mi yüzlerce yıl atalarımızın hamilik yaptığı ve idare ettiği bu devletlerden ulufe beklemek? AKP Hükûmeti olarak yapacağınız en güzel şey, Avrupa Birliği Bakanlığının adını değiştirerek “Türk dünyası bakanlığı” yapmak ve Türkiye’nin önderliğinde yeni bir oluşuma önayak olmaktır. Gelin, biz de Türk  cumhuriyetleriyle birlikte bir Türk ekonomik ve siyasi birliği kuralım ve kendimize yeni pazarlar, yeni ufuklar açalım.

12 Ocak 2012 tarihinde ülkemizi ziyaret eden Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sayın Almazbek Atambayev Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapmış olduğu konuşmada, zannedersem, her Türk ferdinin hislerine tercüman olmuştur. Bir kabristanda birbirine sırtını dayayarak düşmanlarına ok atan 2 Türk askerinin taşın üzerine çizilmiş resimlerinin bulunduğunu ifade eden Sayın Atambayev “İşte buna ‘arkadaşların dayanışması’ denir. İşte bu anlayış ile ulu Türk kağanlığı kurulmuş ve iki yüz sene ayakta kalmayı başarmıştır. Artık, ulu Türk kağanlığını kuramasak bile, en azından Türk devletlerinin kardeşliğini pekiştirmeliyiz, kuvvetli bir Türk birliğini yapmalıyız.” diyerek sadece bizim değil, Orta Asya’da bulunan Türk cumhuriyetlerinin de arzularını dile getirmiştir.

Bu arada da aklıma gelmişken söylemeden geçemeyeceğim; AKP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi olan, sözüm ona bir profesörün söylediği ve hiçbir temele dayanmayan o meşhur sözünü. Sanırım, o şahsa Sayın Atambayev en güzel cevabı çok önceden vermiş oldu. Peki, nedir bu Türk birliği, neyi ifade eder? Türk birliği, geniş tanımıyla, köken itibarıyla Türk olan tüm ülke, özerk yönetim ve başka ülkelerde yaşayan Türk topluluklarının, kısaca Türk dünyasının ekonomik ve siyasi olarak tek çatı altında toplanmasını ve teşkilatlanmasını ifade eden siyasi bir kavramdır. Dar anlamıyla da Türkçe konuşan devletlerin bir araya gelerek Avrupa Birliğine benzer bir yapı oluşturabileceğine yönelik bir fikir oluşumudur. Yani, Türk birliği Türkiye ve Orta Asya’da bulunan Türk cumhuriyetleriyle mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşımı, ortak para birimi kullanımı ve ortak yönetimler ile ortak alfabe, bütün ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel olarak bir paydada buluşmalarıdır. Genç nüfusu, teknolojiyi ve çok önemli yer altı ve yer üstü kaynaklarını yönetmektir Türk birliği. “Tek millet, iki devlet.” dediğimiz Azerbaycan, ata yurtlarımız Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve diğer Türk devletlerinin birleşip dünyaya egemen olan ve istediği gibi at koşturan emperyalist güçlere bir Türk şamarıdır Türk birliği. Kazakistan’ın Karaganda bölgesinde bulunan kömür yataklarını, Ural-Emba havzasında bulunan petrol rezervlerini, ayrıca bakır, kurşun, çinko, demir, manganez yataklarını, Azerbaycan’da bulunan petrolü, doğal gazı, Özbekistan’da bulunan petrol, doğal gaz, bakır ve altın madenlerini, Kırgızistan’da bulunan kömür, bakır, petrol ve doğal gaz yataklarını, Türkmenistan’ın zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarını ve ülkemizin sahip olduğu bütün zenginlikleri üye devletlerle beraber yönetmektir Türk birliği. Vatandaşımızın ucuza ısındığı, arabasına yakıt doldururken cebinin yanmayacağı, sobasını yakarken cüzdanının tutuşmayacağı bir ideolojidir Türk birliği. Biz Milliyetçi Hareket Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisine gönül veren milyonlarca vatandaşımızla bu sevda ve hedef için üzerimize düşen bütün görevleri muhalefette yapıyoruz. Allah’ın izniyle devri iktidarımızda da daha fazlasını yapacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin önderliğinde kurulacak önce Türk birliği, ardından da bu birliğe -güçlü olmasından dolayı- katılacak Müslüman ülkelerle oluşturulacak ekonomik, siyasi ve sosyal birliğin kurulma çalışmaları başlatılarak bu birlikteliğin gerçekleşmesiyle dünya ekonomisinin motoru, yön vericisi, yöneticisi konumuna gelebilmenin planlarının yapılması zamanı geldi de geçmektedir. Bunların yapılması ve bunun gerçekleşmesinin neticesinde, dünyada hâlen devam etmekte olan totaliter rejimler, vahşi kapitalizm ve sömürü düzeninin sona ermesiyle, yerine hakkın güçlü olana değil, haklı olana verildiği, insanların huzur, barış içinde yaşadığı, açlıktan ölümlerin yaşanmadığı bir dünyanın oluşturulabilmesi yolunda çalışmalar yapılması en doğru yol olacaktır.

Muhalefete “Proje üretmiyorsunuz.” diyerek yüklenen iktidar, Milliyetçi Hareket Partisinden kopyaladığı ve 1999 yılında Milliyetçi Hareket Partisinin 500’e yakın bilim adamına hazırlattığı projelerden on iki yıllık zorunlu eğitim, sosyal güvenlik politikaları ve “2023 Lider Ülke Türkiye” projelerini hayata geçirmiş fakat tabii, kendisi hazırlayamadığı için uygulamada başarıya ulaşamamıştır.

Cenab-ı Allah’ın izniyle, bizim büyük ülkümüz olan Türk Birliği Projesi’ni gerçekleştirmeği ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak diğer projeleri gerçekleştirmeği, en kısa zamanda bu ülkenin refah seviyesini, bu insanların, Türk milletinin refahını yükseltmeyi, Cenab-ı Allah’tan Milliyetçi Hareket Partisine önümüzdeki seçimlerde nasip etmesini diliyor, 2014 bütçesinin de ülkemize hayırlar getirmesini niyaz ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Belen.

Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Şeker, süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Sayın Bakanım burada yoktu ama geldi.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Buradayım dinliyorum, gözüm üstünüzde.

BAHATTİN ŞEKER (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

Günümüzde turizmin yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkiler özellikle uluslararası ilişkilerde oynadığı rol anlamında giderek önem kazanmaktadır. Kültür ve turizm alanındaki hizmetler ve çalışmalar ile ülkemizin dünyaya sesini duyurması ve insanlığa tanıtılması, dış ülkelere vereceği mesajı belirleyip ulaştırması eminim hepimizin temennisidir.

Ülkemizin zenginlikleri dünyanın dikkatine sunulurken daha markalaşmış, daha profesyonel ve dünya sıralamasında daha üst sıralara yükselecek şekilde, doğru yaklaşımlarla devlet kurumlarının organizasyonu, sektörde yer alan kuruluşların yatırımları ve değerler üzerinden, maddi ve manevi değerler üreten bir anlayışla büyümelidir.

Ülkemizde ve dünyada turizme verilen önem artmakta, turizm eğilimleri çeşitlilik kazanmakta, yeni yerler insanların ilgisini çekmektedir. Son yıllarda, amaçsız gezmenin yerini artık, bilinçli bir kültürel turizmin aldığı bilinmektedir. Kültürel turizm için gelenler, ziyaretleri esnasında birden fazla turizm bölgesini ziyaret etmektedirler.

Ulusal ve uluslararası düzeyde turizm, iş hacmini ve yatırımları geliştirmekte, gelir ve döviz girdisi sağlamakta, yeni istihdam alanları açmakta, sosyal ve kültürel hayatı etkilemektedir. Deniz, kum ve güneşe dayanan kıyı turizmi önemini devam ettirmekle birlikte, son yıllarda turistik taleplerde değişimler ve farklılıklar olmaktadır.

Turizm pazarında rekabet hızlanmakta, doğal ve kültürel çekiciliklere sahip olan mekânlar, termal mekânlar, yaylalar, sağlık turizmi, inanç turizmi, kış sporları, yat turizmi, kongre ve fuar turizmi gibi alanlar da öne çıkmaktadır. Bu alanlarda gelişim yaşanmaktadır. Bütün bunlar Türkiye’nin potansiyelinde ve tecrübesinde olan alanlardır. Turizmi bu şekilde çeşitlendirerek aslında, turistin, ülkemizi sadece ziyaret etmesinden çıkarıp ülkemizin köklü ve zengin kültürüyle yüzleşmesi de sağlanabilir. 7 bölgemizin ve 81 vilayetimizin kendine özgü güzellikleri vardır. Dünyada eşine az rastlanacak birikimler ülkemizde hâlâ canlılığını korumakta, muhafaza edilmeyi beklemekte ve hâlâ tanıtım aşamasındadır. Eğer bu konularda ciddi atılımlar gerçekleştirilir, insanımız bilinçlendirilir ve yatırımlarla şekillenirse Türkiye'nin en büyük imkânı kültür ve turizm faaliyetleri olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetlerin merkezi olan ve dört mevsimin yaşandığı yurdumuzda 7 coğrafi bölgenin her biri, doğal güzelliklerin çekiciliği, tarihî yerleri, farklı dokuları, kırsal ve kentsel mekânları, kültürel cazibesiyle ayrı bir öneme sahiptir. Maalesef, bölgelerimizin bu zenginliğinde, yurt içi ve yurt dışı turlar, programlar ve projeler, beklenen seviyede değildir. Bu, elbette ülkemizin kültür ve turizm potansiyeline yakışmamaktadır. Az gelişmiş yörelerde turizmi geliştirmek, turistik bölgelerde altyapıyı desteklemek, çevreyi korumak, ortak kültür mirasına sahip çıkmak, sektörde kaliteyi artırmak, yeni özel teşvikler vermek, müzeleri ve kültürel alanları daha etkin kullanmak, el sanatları ve turistik ürünlere katkı yapmak, yaşayan kültür mirasına ve somut olmayan kültürel mirasa sahip çıkmak, gelen turist profilinin gelişmesini sağlamak, bence, Bakanlığımızın başlıca çalışmaları olmalıdır. Yurt dışından gelen turistin dönüşümü ve turist profilinin gelişmesi, biraz da yurt içindeki turistik faaliyetlerin gelişimiyle ilgilidir.

Bakınız, bu vesileyle, yıllardan beri konuşulmasına rağmen beklenen seviyede atılımlar yapılmayan bir noktaya da temas etmek istiyorum. Genç nesil, özellikle kendi kültürümüzün ve yurdumuzdaki zenginliklerin farkına varmadan yaşıyor. Çeşitli imkânlar ve şartlar kısıtlı. Bu, mâkus talih olmaktan çıkarılmalıdır. İlkokul çağlarından itibaren bu ülkenin evlatları, Çanakkale’den Mardin’e, Trabzon’dan Muğla’ya, İzmir’den Kars’a, Bilecik’ten Diyarbakır’a kadar, her bölgemizdeki tarihî ve kültürel mirasımızı yerinde görmeli, ecdat yadigârı olan bu aziz vatan toprağında kendi zenginlikleri içinde hatıralar kazanmalı, ay yıldızlı al bayrak altında kardeşliğin ve bütünlüğün destanını okumalıdır. Umarım, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ortak projelerle bunlar çözülür. Evet, Sarıkamış’ta ecdadının şahadetine tanıklık edenler, Çanakkale’de yazılan o muhteşem destanı okuyanlar daha memnun olurlar.

Çok değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde yapılan projelerin maliyetleri ve projeleri üstlenen firmalar noktasında gerek sektörün gerekse kamuoyunun doğru aydınlatılması gerekmektedir. Sürdürülen projeler konusunda kamuoyu doğru bilgilendirilmemektedir ve bu konuda bir eksiklik yaşanmaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi, sektörün canlandırılması, dinamiği ve sürekliliği için çok önemli olduğu kadar belirlenen hedefler açısından da önemlidir. Açıkçası, belli bir eylem planı içerisinde devlet ve sektör uyumunun sağlandığı bir organizasyona ve vizyona ihtiyaç vardır. Türkiye’nin kültür ve turizm faaliyetlerinde bir model geliştirmiş olması ve kendi dinamikleriyle hayata geçirmesi gerekmektedir. Bazı uygulamalar, bu anlamda belirtmiş olduğumuz vizyonu gölgelemektedir. Bakınız, bilhassa, kıyı şeridinde yer alan yerleşimlerde yaşanan çarpık yapılaşmanın önüne geçilmesi, bunların dokusunun muhafaza edilmesi, yetkililerin ve sorumluların buralarda uygulamış olabileceği keyfî uygulamaların önüne geçilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki bu zamana kadar turistik bölgelerimizde, kıyı şeridinde olan bölgelerimizde, çarpık yapılaşmanın ve betonlaşmanın önüne geçilememiş, son on yıllık süreçte daha da vahşi bir şekilde yapılaşma sürmüştür. Tabiatımız tahrip edilmiş, turistik bölgelerimiz bilinçsizce yapılan betonarme yapıların insafına bırakılmıştır. Gelen turistin şaşırdığı, halkımızın duyarsızlaştığı, yatırımcıların özensizleştiği, bürokrasinin yetki ve sorumluluğunu yerine getirmediği bir ortam hâkim olmuştur.

Değerli milletvekilleri, elbette, turistik bölgelerimizdeki çarpık yapılaşmayı hatırlatıp İstanbul’u unutmak olmaz. Turizm konusunda en önemli illerimizden biri, iki kıtayı birleştiren, dünya çapında eşsiz bir değere ve öneme sahip olan İstanbul’dur. Tarih, İstanbul olmadan yazılamaz. Geleceğin tarihçileri de İstanbul’u anlamadan dünyayı idrak edemeyecektir. İstanbul’da tarihî ve kültürel yerlerimize, müzelerimize daha büyük önem verilmeli, şehrin bu tarihî dokusunun zedelenmesine izin verilmemeli, buradaki sanatsal değerler geliştirilmeli, Türkiye’nin dünyaya açılan penceresi olarak öne çıkarılmalıdır. Bu anlamda, İstanbul’da artık çarpık kentleşme sorunları âdeta dağ gibi birikmiştir. Bu şehrimizin dokusunun, tabiatının, kültürünün, mimarisinin tahribatının önüne geçilmelidir.

Bakınız, bu ilimizde en önemli eksiklik de İstanbul trafiğinin keşmekeşliği ve can güvenliği sorunudur. Elbette, ulaşım imkânları çeşitlendirilmeye son zamanlarda çalışılmaktadır, projeler üretilmekte ve hayata geçirilmektedir. Aynı zamanda, güvenlik güçlerimiz İstanbul’da gerçekten büyük çaba sarf etmektedir. Ancak, bu trafik ve can güvenliği meselesi İstanbul’un artık imajı hâline gelmiştir. Bu, İstanbul’un da kaderi olmaktan çıkarılmalıdır.

Burada sayın bakanlarımız da var, İstanbul milletvekilleri. Bakın, ben geçen gün, yurt dışından döndüğümde, havaalanında indim, İstanbul’u tam iki saat on beş dakikada çıkabildim. Hem olimpiyatlarda hem de bugün Türkiye’nin yaptığı imajda trafik İstanbul için çok önem kazanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk turizm sektörünün yıllardır biriken sorunlarının çözümü ve gerekli önlemlerin alınması için en önemli husus, turizmin tüm kesimlerini içine alan bir turizm çerçeve kanununun çıkarılmasıdır.

Yurt dışında bulunan tarihî ve kültürel varlıklarımızın ve eserlerimizin yeniden ülkemize getirilmesini ve zenginliklerimiz arasında kendi ana vatanımızda sergilenmesi adına çaba sarf edilmiş olmasını takdir ve tebrik ediyoruz. Umarım bu çalışmalar devam eder. Her fırsatta söylüyoruz: Türkiye’ye ait olan bu eserleri yıllardan beri iade etmeyen ülkeler tarih önünde bir kara leke taşımaktadır. O yüzden, bu konuda ülkemiz adına emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

Ancak, hatırlatmak gerekiyor ki tarihî eser kaçakçılığı ülkemiz için acı bir gerçektir. Binlerce tarihî eser ve binlerce kültürel değer ya yurt içinde çalınmış ya da yurt dışına kaçırılmıştır. Bu konuyla ilgili olarak sadece güvenlik birimlerimizin değil, bütün kurum ve kuruluşların organize olduğu yeniden yeni birimler kurulmalıdır. Dünyada böyle zenginlikleri olup bu kültürel ve tarihî mirasa karşın böylesine duyarsız kalan başka hiçbir ülke yoktur.

Daha birkaç hafta önce, Ankara polisimizin Resim ve Heykel Müzesinden kaybolan eserleri bulmak için başlattığı operasyonda 30 tablo ele geçirilmiş, ardından da Ankara Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğünde yapılan sayım sonunda 302 parça eserin 256 adedinin kayıp ve 46 adedinin ise sahte olduğu anlaşılmıştır. Sayın Bakanım, bu konuda sorumluluk en çok size düşmektedir. Tarihî eser kaçakçılığı ister yurt içi ister yurt dışı olsun, bu konuda en ağır ceza ve yaptırımların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Türkiye bazı suçların hem geçiş noktası hem de merkezi konumundadır, merkezi olduğu suçlardan birisi de tarihî eser kaçakçılığıdır. Türkiye'nin kültürel zenginliği ve tarihî mirası böyle yağmacılardan kurtarılmalıdır.

Dünyanın en zengin klasik yazma eserlerinin Türkiye'de olduğu bilinmektedir, bunların 700 bin civarında olduğu söylenmektedir. Bu binlerce yazma eserin yeni kurumsallaşmalar sayesinde korunması ve gelecek nesillere aktarılması, sağlıklı ve titiz bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Burada en önemli konu, bunlarla ilgili bir envanter çalışması yapılmasıdır. El yazmaları son derece mühimdir.

Bakınız, son günlerde, yine Bakanlığınıza bağlı Millî Kütüphaneden 147 ton kitâp ve yazılı materyal, içinde tarihi çok eskiye dayanan yüzlerce nadide eser sahaflarda kilosu 15 ile 50 kuruş arasında satılmıştır. Sizler de bunu biliyorsunuz. Döküm listesi olmayan, 11 kamyonla Hurdasana gönderilen bu eserler ve “Millî Kütüphane” mühürlü kitaplar, dışarıda büyük meblağlarla satılırken ortaya çıktı. Yine, Millî Kütüphane depolarında 346 bin kitabın çürümeye terk edildiği ortaya çıkmıştır.

Sayın Bakanım, Millî Kütüphanenin kitap hazinesinin yarıdan fazlasının kayıt altında olmadığı söylenmektedir. Yüzlerce esere ve tarihî öneme sahip kitaplara hiçbir işlem yapılmadığı iddia edilmektedir. Bu, ilgisizliktir, duyarsızlıktır, nankörlüktür. Bunların kurtarılamayacak kadar yıprandığı söylenmektedir. Bu, sorumsuzluktur. Bu vahim durum ve sorumsuzluklar karşısında sessiz mi kalınacaktır, bunları yapanlar acaba hesap vermeyecek midir?

Başka bir husus daha var. Yine, İstanbul’da, saraydan lojmanına III. Selim tahtını kaçıran “Müze Müdürü” olarak anılan şahıs, basında saraydan taht kaçırma hadisesinin yer alması ve kamuoyunda büyük tepki uyandırmasının ardından eski görev yeri Konya’ya gönderilmiştir. Fakat, bu sefer de Mevlânâ Müzesinde asırların hatırası olan çok kıymetli Şebiarus Havuzu’nu “alttan su kaçırıyor” gerekçesiyle kaldırtmış, birkaç metre öteye de taklidini yaptırma gafletine düşmüştür. Üstelik, havuzun tarihî mermerleri de yine aynı özensizlik ve gafletle sökülerek ne yazık ki parçalanmıştır. Aynı zamanda, Türk dostu Pakistanlı ünlü şair Muhammed İkbal ve divan şairlerimizden Nef’i’nin temsilî mezar taşlarını da bu düzenlemeler gerekçesiyle ne yazık ki kaldırmıştır. Tarihî eserlerimizi korumakla mükellef olan bu Müze Müdürü hafriyatçı mıdır, inşaatçı mıdır, mezarcı mıdır, taht ve koltuk sevdalısı mıdır yoksa bunların hepsi birden midir? Bunun açıklamasını kim yapacaktır? Bunun hesabını kim verecektir? Bunu yapan sorumlular acele hesap vermeli ve cezalarını çekmelidir. Gelişmiş ülkelerde böyle şeyler yaşanmaz, yaşansa bile hiç kimse tarafından örtülmez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde son yıllarda bilhassa sinema sektörü büyük ilerlemeler kaydetmiş, yurt dışında da ilgi görmüştür. Bakanlığımız sinema sektörüne gerekli desteği vermelidir. Türk sinemasının gelişmesi, Türk sanatçılarının takdir kazanması, bu ülkenin dünyaya sunduğu değerlerin olması hepimiz için gurur vericidir. Sinema ve dizi sektöründe birçok sanatçımız diğer ülkelerde hayranlıkla seyredilmekte ve ülkemizin tanınmasına milyon dolarlar verilse de yapılamayacak ve paha biçilemeyecek derecede büyük katkı sağlamaktadırlar. Birçok ülkede Türk sinema ve dizi sektörünün eserleri yayınlanmaktadır. Bu yayınların devamı Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla yapılan film, dizi ve belgesellerle desteklenmelidir. Bilhassa İslam ülkelerinde, Türk cumhuriyetlerinde, Balkan ülkelerinde ilgi gören bu yapımlar, bence hitap ettiğimiz kültürel ve tarihî coğrafyamızın canlılığını hâlâ koruduğunu da göstermektedir

Evet, ülkemiz hakkında bütün kara propagandalara, düşmanca lobi faaliyetlerine ya da birtakım şer odakların çabalarına da en güzel cevap bu dizi ve filmler olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı ve aşmayı hedeflerken can damarı olarak sanatın ve sanatçının gelişimini ve Türk kültürünün yükselmesini görmüştür. Cumhuriyetimizin kuruluşunda işte bu kültür ve sanat faaliyetlerine yönelik üstün öngörüyle sanat faaliyetleri, devletin kuruluşunda yapı taşlarından biri olarak yerini almıştır. Sanat, zenginleştirici ve geliştirici bir kudrete sahip olduğundan bu yönüyle çağdaşlığın da göstergesidir.

Konservatuvarı, operası, balesi, tiyatrosu, orkestrası bulunmayan ülkelerin, toplumsal gelişmesini sağlayamadığı gibi, millî kültürünü de ve tabii demokratik kültürünü de geliştiremediği görülmektedir. Bakınız, içinde yaşadığımız coğrafya bunun örnekleriyle doludur. Sanatın ve sanatçının önemi, bilhassa yaşadığımız bizim bölge için anlamlıdır çünkü yaşanan acılar, duyarsızlık, anlayışsızlık, cehalet, hâkimiyeti asla tartışılmayan diktatörler, mutlak krallıklar, sorgulanamayan emirlikler, bölgemizde yaşayan Müslüman toplumların âdeta kaderi ve kısır döngüsü hâline gelmiştir. Hepimizin bildiği gibi, kısır döngü, vahşice katliamları, tecavüzleri, istila ve işgali beraberinde getirmiştir. Sanatın ve sanatçının susturulduğu, geri plana itildiği, anlamını yitirdiği, değersizleştirildiği, itibarsızlaştırıldığı toplumlarda zevksizlik, duyarsızlık ve vicdansızlık gelişir. İnsanı olgunlaştıran ve birikim sahibi yapan, bilginin kazandırdıklarına bir seviye ve anlayış kazandırıp olgunlaştıran, toplumları aydınlatan, medeniyetlere yön veren içimizden çıkan sanatçı ve sanatçılardır.

Evet, son günlerde müzik ve sahne sanatları alanında  bugüne kadar gelen tüm sanat varlığımızı ortadan kaldıracak yeni bir yasa taslağı hazırlandığını takip ediyoruz. Türkiye’de sanatın geliştirilmesi konusu, sadece tek bir kurumun ya da 10 kişilik bir kuruluşun insafına kalırsa bu, sanat ve sanatçı üzerinde siyasi vesayet kurma olarak gözükür. Demokrasinin, özgürlüklerin, sanatın ve sanatçının, hakkın ve hukukun üstünde bir imtiyaz kurulmasına, bir vesayet tartışması açılmasına kimse razı olmaz. Ancak, bu tip yasa tasarılarıyla sanatın üzerinde sansürcü ve siyasi bir vesayet kurulmak istendiği aşikârdır. Bu yasada, ne yazık ki Türkiye'nin köklü sanat kurumları, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı tüm sanat kurumlarının ortadan kaldırılarak tasfiye edildiği görülmektedir. Meclise geleceği söylenen yasa tasarısı iki noktada sanata müdahale etmektedir. Tasarı ilk olarak sanatı sansürlemeyi ve siyasileştirmeyi, ikincisi de sanat borsasının yaratılmasını, sanatın tamamen ticarileşmesini ve rant elde edilmesini amaçlamaktadır. Bu ve bunun gibi yaklaşımlarla sanatın hür bir şekilde ifade edilmesi engellenerek sanat alanları siyasi ve ticari malzeme hâline getirilmektedir.

Bu ülkenin gelişimi sanat ve sanatçıdan yoksun bir şekilde olamaz. Muhalif de olsa sanattan ve sanatçıdan korkmamak gerekir. Sanatsız, zevksiz, kalpsiz, vicdansız bir toplum, hasarlı bir toplum olarak kendi kendini felakete sürükler. Buna izin vermeyecek olan da yetki ve sorumluluğu içinde ülkesindeki sanatın gelişimine katkıda bulunanlardır. Aksi hâlde, yasakçı ve sansürcü mantık sanatın kudreti karşısında küçük duruma düşer. Tarih bunun birçok örnekleriyle doludur.

Sözlerime son verirken Kültür ve Turizm Bakanlığının bu kadar hedef ve projelerinin bu bütçe için çok az olduğunu söylemek gerekir.

Ve aynı zamanda da kendi ilimle ilgili son şeyi de Sayın Bakana söylemek istiyorum: Yenipazar’da bulunan kanyona destek olacağınıza kuruluş ve kurtuluşa beşiklik etmiş Bilecik’in il ve ilçesindeki diğer sorunlara da iyi bir imajla yakınlaşacağınıza inanıyor, bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, başarılar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şeker.

Iğdır Milletvekili Sinan Oğan.

Buyurunuz Sayın Oğan, süreniz yirmi dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Rekabet Kurumunun, hâlihazırda görüşülmekte olan 2014 yılı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, onuruyla, şerefiyle, fedakârlıkla görevini ifa etmiş olan, şehit Gümrük ve Tekel Bakanımız Gün Sazak Bey’i rahmetle ve minnetle anıyorum.

Değerli arkadaşlar, Gümrük Bakanlığıyla ilgili, Rekabet Kurumuyla ilgili konuşmama başlamadan önce, burada daha önce dile getirdiğim birkaç hususu yeniden dile getirmek istiyorum.

Hatırlarsanız, Iğdır Üniversitesiyle ilgili birtakım yolsuzluk dosyalarını burada gündeme getirmiş ve dosyayı da olduğu gibi Millî Eğitim Bakanımıza vermiştim. Hem savcıları göreve çağırmıştım hem de milletimize bu durumu burada açıkça ifade etmiştim ama öyle anlaşılıyor ki bu yolsuzlukların, verdiğimiz dosyaların hiçbir kıymetiharbiyesi yok, bugüne kadar da herhangi bir işlem yapılmış değil. O zaman, ister istemez bizim aklımıza şu soru geliyor: Eğer belgesiyle, ispatıyla, dosyasıyla verdiğimiz yolsuzluk dosyasının üzerine gitmiyorsanız o zaman, siz de bu yolsuzluğun ortağısınız. Başka da bir açıklama kalmıyor.

Bir diğer husus: Iğdır’da yapılan birçok ihaleyi nedense hep AKP iktidarıyla beraber yürüyenler ve özellikle de AKP İl Başkanının şirketi alıyor. Bununla ilgili de dosyaları ilgili yerlere verdik. Özellikle de İl Özel İdaresinde yapılan bütün ihaleler, neredeyse bütün ihaleler AKP’nin Iğdır İl Başkanı Cabbar Baştemur’a veriliyor. İsmini de buradan ifade ediyorum, sayın grup başkan vekilleri herhâlde bunun gerekçesini buradan açıklarlar diye bekliyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

Sayın Gümrük Bakanımız da teşrif ettiler; iyi, sevindim buna.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Şimdi değil, baştan beri buradayım.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Sayın Bakanım, ben konuşmaya çıkmadan önce baktım, yoktunuz; sevindim buna. Teşekkür ederim.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Sizin konuşmaya başlamanızdan beri buradaydım, şahitlerim var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Koşarak geldi üstelik, başında geldi. Ben şahidim.

SİNAN OĞAN (Devamla) - Sayın Bakanımızın bu nezaketine teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, keşke aynı nezaketi bomboş olan AK PARTİ sıralarındaki boş koltukları doldurmak için gelecek olan arkadaşlarınız da gösterseydi ama saysak herhâlde 20 tane burada…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yo, yo, 20 kişi yok. Çok iyimsersiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – 19 kişi…

SİNAN OĞAN (Devamla) – Evet, 19 kişiymiş.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sizde kaç kişi var, sizde?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Oranlama yaparsak, sizin milletvekili sayısıyla bizimkini kıyaslarsak herhâlde verecek bir cevabınız olmaz.

Değerli arkadaşlar, biraz önce bir arama motoruna “Gümrük Bakanlığı” ve “yolsuzluk” kelimelerini yazdım, 278 bin sonuç çıktı. Sayın Bakanım, bilgisayar önünüzdeyse siz de yazabilirsiniz. “Gümrük” ve “rüşvet” kelimelerini yazdım, 245 bin sonuç çıktı. “Gümrük” ve “kaçakçılık” kelimelerini yazdım, 656 bin sonuç çıktı. Sadece “kaçakçılık” kelimesine 718 bin sonuç çıktı. “Kaçakçılık” ve “terör” kelimelerini yazdım, 1 milyon 460 bin sonuç çıktı. “Kaçakçılık” ve “PKK” kelimelerini yazdım, 1 milyon 130 bin sonuç çıktı. “Kaçakçılık” ve “AKP” kelimelerini yazdım, 567 bin sonuç çıktı. Siz “AKP”den pek hoşlanmıyorsunuz, “AK PARTİ” diyorsunuz.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Bayağı çalışmışsınız.

SİNAN OĞAN (Devamla) – “Kaçakçılık” ve “AK PARTİ” kelimelerini yazdım, 1 milyon 140 bin sonuç çıktı.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Kaçakçılık” ve “MHP” yazdınız mı?

SİNAN OĞAN (Devamla) - Nihayetinde, “AKP” ve “PKK” kelimelerini yazdım, 5 milyon 260 bin sonuç çıktı. Yine, siz “AKP”den pek hoşlanmıyorsunuz, bir de “AK PARTİ” ve “PKK”yı yan yana yazalım dedim, 10 milyon 100 bin sonuç çıktı.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Ama böyle bir şey olmaz Sayın Vekilim ya!

SİNAN OĞAN (Devamla) – Aslında bu rakamlar her şeyi ortaya koyuyor arkadaşlar.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Kaçakçılık” ve “MHP”yi de yazsaydın hele, kaç sonuç çıkacaktı?

SİNAN OĞAN (Devamla) - On beş dakika burada aslında konuşmamıza gerek yok. “AKP” ve “PKK”, “AK PARTİ” ve “PKK”, “AKP” ve “kaçakçılık” kelimeleri özdeş hâle gelmiş. Bunun için Sayıştay raporuna falan da gerek yok. Nasılsa Sayıştay raporunu siz artık buraya getirmiyorsunuz, sağ olsun Sayıştay da raporları kuşa çevirerek zaten gönderiyor; buna gerek yok. Bir arama motoruna bunları yazarsanız -o kadar ayyuka çıkmış ki- arama motorlarından herhangi birine bunları yazdığınızda kaçakçılığın Türkiye’de ayyuka çıktığı, kaçakçılığın iktidarınızla âdeta özdeşleştiği, kaçakçılıktan en çok terörün nemalandığı, terör örgütü PKK’yla da isminizin âdeta birbiriyle yapışık, siyam ikizleri gibi olduğu gün gibi ortaya çıkıyor. O sebeple vatandaşlarımız da “AKP, PKK, kaçakçılık” kelimelerini yazdıklarında bu sonuçları net bir şekilde görebileceklerdir.

Biraz konunun özeline inecek olursak Gümrük Bakanlığı ve Rekabet Kurumu… Rekabet anlayışınızın sakat olduğunu en başından ifade edeyim. Siz nasıl bir rekabet anlayışına sahipsiniz ki MHP’li iş adamlarını MİT’e fişletiyorsunuz? İş adamı sizden olunca, mücahitken müteahhit olunca iyi; MHP’li olunca, millî ve manevi değerlerine sahip olunca gidin MİT’e fişletin. Basında çıkan haberleri buradan çıkıp yalanlayabildiniz mi? Yalanlayamadınız. Siz eğer rekabeti böyle, buradan anlıyorsanız o zaman vay bizim iş adamlarımızın hâline.

Tabii, bölücülüğünüz o kadar tescillenmiş ki -bu arada onu da ifade edeyim- iş adamlarına ayrı bir baskı yapıyorsunuz, başında “Türk” kelimesi olduğu için sendikalarımıza ayrı bir baskı yapıyorsunuz. Gümrük Bakanlığındaki bizim, Türk milletinin sendikası olan sendikalarımız ve o sendikalarımıza üye olan insanlarımız sizin baskınız altında. Aynısı Rekabet Kurumu için de geçerlidir.

Rekabet Kurumunun amacı şöyle ifade ediliyor Kanun’un 20’nci maddesinde: “Mal ve hizmet piyasalarının serbest ve sağlıklı bir rekabet ortamı içinde teşekkülünün ve gelişiminin teminini sağlamak.” Şimdi, Türkiye’de eskiden küçük esnaf vardı; eskiden, hakikaten, hepimizin bire bir tanıdığı, mahallemizde, yolumuzun üzerinde, gerektiğinde veresiye yazdırabildiğimiz, gerektiğinde anahtarımızı teslim ettiğimiz, mahallemizin hakikaten de her şeyi olan küçük esnaf vardı ama siz, rekabet ortamını sağlamak bir tarafa dursun, yabancı şirketleri o kadar çok Türkiye'nin içine soktunuz ki, siz her boş bulduğunuz yere o kadar çok AVM yaptınız ki bugün küçük esnaf neredeyse siftah yapmadan tezgâhını akşam kapatmak zorunda kalıyor; tabii, o küçük esnaf o mahallede kaldıysa.

Sayın Başkan Nurettin Kaldırımcı Beyefendi web sayfasında -Rekabet Kurumu Başkanı- diyor ki: “Bir suşi ustasının yetişebilmesi için en az yirmi seneye ihtiyacı var.” Eğer yanlış bilmiyorsam suşi Japon mutfağının bir yemeği. Oysa Sayın Başkanın endişe etmesi gereken konu bir suşi ustasının yetişmesi değil; bir kuru fasulye, bir pilav, aklınıza ne gelirse, bir karnıyarık, Türk mutfağından bizim bölgenin taş köftesi, bunları pişirecek usta, bunları servis edecek lokantaları düşünün siz. Her yere AVM dikiyorsunuz, bugün maalesef bunları servis edecek lokantamız kalmadı çünkü mantar gibi AVM, mantar gibi “fast food”lar her yeri sarmış durumda.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Özel teşebbüs yapıyor, devlet yapmıyor ki.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Siz, özel teşebbüse devletin malını peşkeş çekmezseniz, siz vatandaşın elindeki araziyi TOKİ adına alıp ondan sonra yandaşınıza, mücahitken müteahhit yaptığınız yandaşınıza bunları peşkeş çekmezseniz özel teşebbüs de bunu yapmaz. Özel teşebbüs elbette yapacak. Peki, elin yabancı sermayesi özel teşebbüs de benim bakkalım özel teşebbüs değil mi, elin yabancı firmaları özel teşebbüs de bizim mahallenin, bizim köyün insanı özel teşebbüs değil mi? Size göre değil.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – O da yapsın, öyle bir şey olur mu?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Peki, madem rekabet, bu medyadaki durum nedir? Gidip TMSF olarak el konuluyor bazı medya organlarına. Peki, niye el konuluyor? AKP propagandası devlet eliyle yapılsın diye mi? El koyuyorsunuz, en az iki sene, üç sene oradan propagandanızı yapıyorsunuz, milletin alın teriyle kazandığı helal vergisinden siz AKP propagandası yapıyorsunuz, ondan sonra da onu bir başka yandaşınıza peşkeş çekiyorsunuz. Peki, Rekabet Kurumu ne yapıyor; armut mu topluyor, bostan mı gözlüyor? Buradan Rekabet Kurumuna soruyorum: TMSF’deki AKP propagandası yapan televizyon ve medya yayın organlarına niye müdahale etmiyorsunuz? Tabii, arada bir ceza kesiyorsunuz -buradan merak ediyorum- bu cezaları niye tahsil edemiyorsunuz? Tahsil ederseniz yandaşlarınıza sıkıntı mı çıkar?

Tabii, Türk TELEKOM konusuna hiç girmiyorum. Türk TELEKOM konusunda yedi senedir süren husus hâlâ devam ediyor. Fiber optik kablolarında Türk TELEKOM’un tekel konumu hâlâ devam ediyor.

Başka bir garip durum, devlet memurlarının denetlenmesi, onlara “mobbing” uygulanması, onların her birinin yanına bir kamera dikilmesi de ayrı bir garabet. Elbette ki MOBESE’lerle, dinlemeyle, vesaireyle vatandaşı paranoyak ettiniz, bir devlet memurları kalmıştı, şimdi her devlet memurunun başına bir kamera dikerek onlara da “mobbing” uyguluyorsunuz.

Ülkemizde, maalesef, her şeyin kaçağı var. Kaçakçılık iktidarınıza öyle bir sirayet etmiş ki Sayıştay raporuna dahi kaçakçılık uygulaması yapıyorsunuz, milletin denetiminden kaçırıyorsunuz. Yani, bir nevi siz de kaçakçısınız Sayın AKP Hükûmeti ve ilgili bakanları. Sayıştay raporlarında Sayın Başbakanın Rifat babası götürüyor. Sayıştay raporlarında bunu gizlemeye çalıştınız ama beceremediniz, o bir şekilde yansıdı. Öte taraftan Sayın Davutoğlu’nun Mesut ağabeyi de götürüyor gümrüklerden. Onu da gizlemeye çalışıyorsunuz. Hem gümrüklerden hem limanlardan bir taraftan Rifat babanız, bir taraftan Mesut ağabeyiniz götürüyor. Kimin parasını götürüyor? Türk milletinin parasını götürüyor, Türk milletinin, yetimin hakkını yiyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Öyle bir millet tanımı tanımadıkları için…

SİNAN OĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tabii, iş öyle bir noktaya gelmiş ki, öyle bir noktaya gelmiş ki, sınırlarımız öyle bir yolgeçen hanına dönmüş ki artık 1.000-2.000 atlı birden hücum ediyor sınırımıza. Atlılar bir araya geliyor ve kaçakçılık artık organize atlı şebekesiyle yapılıyor. Ve maalesef ki hem askerimizin hem polisimizin o manada elini kolunu bağladığınız için, aman sürecinize zarar gelmesin diye endişe ettiğiniz için, bu şekilde, artık sınırımıza atlı organize birlikler hücum ediyor.

Meselenin daha vahim boyutları var aslında. Karaköy’deki gümrük binası, hayalî ihracat, yolsuzluk, rüşvetle ilgili dosyaların olduğu bina -gündüz vakti, gece vakti hiç fark etmiyor- soyuluyor. Yani, biz, çok şeyin soyulduğunu biliyorduk; ne bileyim buzdolabı çalarlardı, işte, kıymetli eşya ne varsa onların çalındığını biliyorduk ama Gümrük Bakanlığının binasının soyulduğuna da sizin iktidarınız döneminde şahit olduk. Artık kaçakçılık, vurgun, hırsızlık, yolsuzluk o boyutlara gelmiş ki Bakanlığınızın binasını koruyamıyorsunuz. Yahu Bakanlığının binasını koruyamayan, devletin sınırını nasıl korur? Elbette koruyamaz.

Geçen sene burada ifade etmiştim. Kaçakçılık öyle organize hâle gelmiş ki, özellikle PKK terör örgütü kaçakçılığı o derece ilerletmiş ki sınıra boru döşemiş, yanına da bir rafineri koymuştu. Şimdi, bu sene bakıyoruz bu iş bayağı verimli hâle gelmiş, zeytinyağının da kaçak borusunu döşemişler. Memlekete, sayenizde, boruyu döşeyen döşeyene! Zeytinyağının kaçakçılığını yapmak için evet, sınıra boru döşemişler; basında var, herhâlde Sayın Bakanımız da gazeteleri takip ediyordur. Geçen sene burada yaptığımız konuşmada petrol için kaçak boru döşendiğini, yanına da rafineri yapıldığını ifade etmiştik.

Bilmiyorum Sayın Bakan, üzerine gittiniz mi, yoksa o rafineri bugünlerde modernize mi ediliyor bunun da cevabını doğrusu merak ediyoruz.

Tabii, burada bir hususu da ifade etmek lazım. Sizin üst yönetim olarak tuzunuz kuru, keyfiniz yerinde ama gümrük kapılarında, gümrük muhafaza memurlarının silahla yirmi dört saat nöbet tutan, zaman zaman hayatını tehlikeye sokan gümrük muhafaza memurlarının durumunun da içler acısı olduğunu ifade etmek lazım. Ve bir an önce gümrük muhafaza memurlarının emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmesi veyahut da gümrük muhafaza hizmetleri sınıf ihdasıyla kolluk kuvvetlerine tanınan bütün hak ve yetkilerle donatılması da gerekmektedir.

Türkiye’de her şeyin kaçağı var. Kaçak işçiden tutun kaçak sigaraya, kaçak sigaradan tutun kaçak çaya kadar her konu kaçak noktaya gelmiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şekere…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaçak insana kadar.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Her konu kaçak noktaya gelmiş. Esnaf ve Sanatkârlar Odası Konfederasyonu Genel Başkanı -ki kendisi akildir, hatırlatalım- yüzde 27 oranında kaçak ekonomi olduğunu söylüyor. Hani sizden birisi, bunu çok yalanlama şansınız yok.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Akil olunca doğrudur.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Tabii, onlar için doğru. Akil olunca onların sözü geçerli.

Acaba Sayın Palandöken akil raporunda bu yüzde 27 kayıp ekonominin teröre aktığını ve bunun müsebbibinin de Hükûmet olduğunu, Hükûmetin bunu önlemekle aslında terörü de önleyeceğini yazdı mı? Bilmiyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Barış bozulur, yazarsa ortam bozulur.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Türkiye’de, sigara kaçakçılığının ekonomiye zararı 5 milyar, içki 6 milyar, akaryakıt 10 milyar. O kadar çok kaçakçılık yapılıyor ki şimdi, küçükbaş ve büyükbaş hayvanın da kaçakçılığı yapılıyor. Vallahi sizi tebrik etmek lazım. Hayvan kaçak giriyor, saman ithal ediliyor. Bakın, hayvan kaçak giriyor, ona vereceğimiz saman ithal ediliyor. E, bir tek çiftçi yerli; bari oldu olası çiftçiyi de ithal edin, çiftçiyi de bari ithal edin. Yani, biraz daha ileriye götürelim, e, hükûmeti de ithal edin dışarıdan, bir kısmı kaçak zaten. Dolayısıyla da artık her şey kaçak.

Elektrik de kaçak bu arada, özellikle güneydoğudaki kaçak elektriğin önüne bir türlü geçemediniz, yüzde 80 dolayında kaçak elektrik var ve hâlâ bunun önlemini alamadınız ve maalesef ki bunun faturasını, helaliyle faturasını aydan aya düzenli ödeyen vatandaşımız çekmeye devam ediyor. Ee, burada her şey kaçak: Sınırdan boruyu döşüyorlar, kaçak; elektrik kaçak, küçük hayvan kaçak, büyükbaş hayvan kaçak, saman ithal. Ya siz ne işe yarıyorsunuz Sayın Bakan? E, ondan sonra kendi binanızı da koruyamıyorsunuz. O da çalıntı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çay da kaçak.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Tabii daha önemlisi var: Çay. Geçen sene dedim ki Rize Ticaret Odasının raporu var. Allah’tan herhangi bir baskıya uğramadı. Bu sene bir rapor daha hazırlamışlar. Sizin de, Sayın Başbakanın da hemşehrisi Rize Ticaret Odasına göre, kaçakçılık Türkiye’de çayı bitirecek. Hatta bazı iddialara göre, sizden olan üst düzey bazı kimselerce Rize’deki çay fabrikalarına kaçak çayı getirilerek, orada karıştırılarak vatandaşa satılıyor. Yani, kaçakçılık o boyutta ki Sayın Bakan, sizin kendi hemşehriniz Rize’deki ticaret borsasının raporlarında, bu, gün yüzüne çıkarılmış. Hani biz desek belki inanmazsınız ama herhâlde, zannediyorum, kendi hemşehrinize, kendi hemşerinizin raporuna da artık inanırsınız diye ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, her şey kaçak da sınır kapılarından, özellikle de Iğdır dışındaki sınır kapılarından her şey rahat rahat geçiyor da madem bu ülkede eşitlik var, madem kaçakçılık bu kadar serbest, madem benzin, mazot her şey geçiyor; peki, ben sormak istiyorum, Iğdırlı vatandaşlar bana sorduğu için ben de size sormak durumundayım. Hemen 50 kilometre ilerimizdeki Gürbulak’tan tankerlerle mazot geçiyor, sesiniz çıkmıyor; biraz ilerisinde Habur’dan geçiyor, her yerden geçiyor. Ya Iğdır’da cetveli almışsınız elinize, her geçen aracın deposunu santimetreyle ölçüyorsunuz. Benim vatandaşlarım başka bir ülkenin kanununa mı tabi? Iğdır’daki vatandaşlara bu cezayı niye veriyorsunuz merak ediyorum. Herhâlde size oy vermediğinden olsa gerek ama emin olunuz ki yerel seçimlerde de genel seçimlerde olduğu gibi Iğdırlı vatandaş size bunun hesabını soracaktır Sayın Bakan ve Sayın AKP iktidarı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİNAN OĞAN (Devamla) – Her şeyiniz kaçak. Göreceksiniz Iğdır’da da kaçak duruma düşeceksiniz.

Bu vesileyle, Bakanlığımızın bütçesinin her şeye rağmen, her türlü kaçakçılığa rağmen, hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğan.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, Sayın Oğan konuşmasında özellikle yolsuzluklar ve kaçakçılık noktasında “Siz de bu işin ortağısınız.” diye hem grubumuzu hem Sayın Grup Başkanımızı itham etti. Sataşmadan cevap istiyorum efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hükûmet adına bakan var orada. Hayırdır bakanlığa mı niyetlendin?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - “Grup başkan vekilleri cevap versin.” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır, bakanlar bilmiyor diye belki…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, Sayın Oğan bu konuşmayı hangi ruh hâli içerisinde yaptı, bilemiyorum. Az önce “İşte ‘AK PARTİ yolsuzluk’, ‘AK PARTİ kaçakçılık’ yazdım şu kadar sonuç çıktı…” Bunu hangi psikolojiyle, hangi anlamda yaptığını bilemiyorum.

Şimdi kendisine soruyorum: Ben de az önce baktım. “Sinan Oğan PKK” yazdım 140 bin sonuç çıktı. Siz PKK’lı mısınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu sonuçla buna varabilir misiniz? “Sinan Oğan yolsuzluk” yazdım 81.350 sonuç çıktı.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O araştırdığı için çıkmış, siz yaptığınız için çıktı sonuçlar. Gerçekleri sor!

AHMET AYDIN (Devamla) – Ya bu mantıkla siz, bu şekilde PKK’lı olabilir misiniz? Yolsuzluk yapabilir misiniz?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ama bak, buna sen bile inanmıyorsun ama öbürüne millet inanıyor.

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım; bir defa konuşma baştan sona yanlış. Bütün ithamlar, bütün iftiralar, bütün karalamalar yanlış.

İl başkanının ismini verdi ama il başkanı o mu, değil mi, bir araştırsın sorsun. Kendisi Iğdır Milletvekilidir. Onu da kendisine soruyorum.

Şimdi değerli kardeşlerim, açın sonuçlara bakın, Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksi var. Bu, Türkiye'nin düzenlediği bir şey değil, uluslararası bir endeks. Bu endekste, devri iktidarınızda 2002 yılında Türkiye, yolsuzluk algısı bakımından 102 ülke arasında 65’inci sıradaydı, şimdi gelinen noktada 177 ülke arasında Türkiye 53’üncü sırada. Yolsuzluk hangi dönemde yapılmış? Ne zaman yapılmış? Bunu sorarım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hâkim ve savcıların elini kolunu bağlarsanız öyle olur tabii.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayıştay raporlarını getir bakalım.

AHMET AYDIN (Devamla) – Şunu diyorsunuz: “Milletin parasını götürüyorsunuz.” Bu millet kendi parasını kimin götürdüğünü çok iyi biliyor. “Bu gidişle Hükûmeti ithal edeceksiniz.” diyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teftiş kurullarının köküne kibrit suyu ektiniz!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hükûmetin ithali bir dönem oldu, ne oldu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Teftiş ne oldu? Sayıştay ne oldu? Denetim yok, hâkim yok, savcı yok…

AHMET AYDIN (Devamla) – Sizin devri iktidarınız döneminde Kemal Derviş’i ithal eden sizler değil misiniz, sizin koalisyon hükûmeti değil miydi? Hükûmeti ithalse bu ithali yapan sizlersiniz, sizin koalisyon döneminiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bu konuşma baştan sona yanlış, karalama üzerine, iftiralar üzerine…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayıştay raporlarını getirin, Sayıştay! Gümrük Ticaretin raporunu getir, bakalım!

AHMET AYDIN (Devamla) – Eğer varsa bir tane dosyanız, sağlam dosyanız varsa, kim yaparsa yapsın yolsuzluğu sonuna kadar götürelim, hukuka, yargıya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayıştay raporlarını saklamayın.

AHMET AYDIN (Devamla) – Sonuna kadar hep birlikte arkasında duralım. Burada “Yolsuzluk var.” demekle olmuyor, karalama yapmakla olmuyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Aydın, şu yolsuzluk raporlarını getirin, getirin.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Grup Başkan Vekili…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Endeksi verdim, endeksi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de bir görelim ne var. Hodri meydan!

BAŞKAN – Lütfen, sessiz olursanız, Sayın Oğan’ı dinlemek istiyorum.

Buyurunuz Sayın Oğan.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Grup Başkan Vekili şahsıma bir soru sordu ve kürsüden cevaplanmasını istedi, hem de sataşmada bulundu hem de ithamda bulundu. Müsaade ederseniz cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bizimki sataşma değil.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Oğan.

2.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz sataşmada bulunmuyoruz, biz gerçekleri burada ifade ediyoruz ama bir konuda Sayın Grup Başkan Vekilini takdir ettik, hızlı öğreniyor. Evet, orada hakikaten yazmış, “Sinan Oğan” ve birtakım ibarelerde bulunmuş…

AHMET AYDIN (Adıyaman) –  “PKK” yazdım.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Takdir ettik kendilerini, öğreniyorlar, öğrenecekler bu işleri.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Peki, “kaçakçılık” ve “AK PARTİ” yazdığın zaman aynı şey değil mi? Bu, AK PARTİ’nin kaçakçılıkla mücadele ettiğini göstermez mi?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Biz, tabii, kaçakçılığın içeriğine de bakarız, istiyorsanız gelin içeriklerine de bakalım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bakın, bakın.

SİNAN OĞAN (Devamla) – “Sinan Oğan” ve “PKK” yazdığınızda Sinan Oğan’ın ömrünün PKK ve terör örgütleri ve onların yardakçılarıyla mücadelede geçtiğini görürsünüz. “AKP PKK” yazdığınızda Diyarbakır’daki kucaklaşmaların, Barzani’yle kucaklaşmaların, PKK’yla kucaklaşmaların olduğunu görürsünüz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – PKK yok orada ya, Diyarbakır’daki buluşmada Barzani var. Ne alakası var?

SİNAN OĞAN (Devamla) – Dolayısıyla da vatandaş da görüyor. Dolayısıyla, vatandaş yazsın, vatandaşın terazisi en iyi terazidir, vatandaş “AKP PKK” yazsın, “Sinan Oğan PKK” yazsın, ne çıktığını görecektir.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Peki, on yıldan beri vatandaşın terazisini niye kabul etmiyorsunuz? Vatandaşın terazisi on yıldan beri AK PARTİ’yi tartıyor.

SİNAN OĞAN (Devamla) – Vatandaşın terazisi en güzel terazidir. Madem bu kadar kendinize güveniyorsunuz…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – On yıldan beri bunları görmüyor mu vatandaş? Vatandaşa da mı inanmıyorsunuz?

SİNAN OĞAN (Devamla) - …madem “Yolsuzlukla, kaçakçılıkla bir işimiz yok.” diyorsunuz, o zaman getirin Sayıştay raporlarını. Sayıştay raporlarını niye sansüre uğrattınız? Sansüre niye uğratıyorsunuz? Madem korkmuyorsunuz, hodri meydan, getirin Sayıştay raporlarını! (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayıştay raporlarını getirsinler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, vatandaş oy veriyor diye siz soymaya devam mı edeceksiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğan.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)

1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) REKABET KURUMU (Devam)

1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Hükûmetin konuşmalarına geçiyoruz.

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on sekiz dakikadır.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Saygıdeğer Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşulurken genel olarak bütün arkadaşlarımızın kültürel meseleler ve Türkiye'nin turizm değerlerinin korunması ve bunun geliştirilmesi konusundaki hassasiyetine özellikle teşekkür ederim.

Kuşkusuz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, cumhuriyetin temeli kültürdür. Kültür, tabii, sadece cumhuriyetle birlikte, cumhuriyetin korunması, cumhuriyetin kazanımlarının ilerletilmesi manasında da düşünülmemiştir; milletin geçmişten bugüne bütün varlığının, bütün birikiminin dünden bugüne ve bugünden yarına aktarılması için temel bir zemin olarak algılanmıştır. Komisyon toplantısındaki bütçe görüşmeleri sırasında da ifade etmiştim: Milletlerin başından, devletlerin başından bazen acı tecrübeler geçer, bazen zaferler olur, bazen yenilgiler olur fakat milleti ayakta tutan şey, her zaman onun varoluş kodlarının adı olan kültürüdür. Tarihin pek çok aşamasında milletlerin başına gelen olaylar neticesinde bir milletin ordusu mağlup olabilir, sahip olduğu bazı toprakları kaybedebilir, sanayisi tahrip edilebilir, ekonomisi çökertilebilir ama tarih içerisinde varlığını ve varoluşunu sürdüren milletler, kültürü bir varoluş kodu olarak algılayıp bunu gelecek nesillere aktarma konusunda yüksek iradeye sahip olan milletlerdir. Nitekim tarihte yüz yıl, iki yüz yıl, üç yüz yıl, çok daha uzun zaman yaşamış bazı devletlerin bugün adları tarih kitaplarında, siyasi tarih kitaplarında çok kısa anılırken örneğin –daha önce verdiğim bir örnekte belirttiğim gibi- birkaç on yıl yaşamış Çağatay devleti, kültürün bir devleti tarihe nasıl marka olarak nakşettiğini göstermek bakımından çok önemlidir. Normalde, birkaç on yıllık bir ömrü olduğu için, Çağatay devletinin gerek siyaset tarihinde gerek toplumsal tarihte hiçbir şekilde büyük ve ağırlıklı bir yere sahip olmaması gerekirdi ama bugün siyasi tarih hakkında konuşurken de tarihin diğer alanlarında konuşurken de Çağatay devletinden bahsetmeden geçemeyiz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Çağatay, Türk devleti değil mi Sayın Bakan?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Peki, ömrü toplamda otuz yılı geçmeyen bir devlet niçin bu kadar önemli olmuştur? Sebebi şudur: O devleti güçlü kılan, dünya kültür tarihine yaptığı katkıdır. Dünya kültür tarihi açısından Ali Şir Nevaî adlı bir düşünür vazgeçilmez bir insandır. Ali Şir Nevaî’den bahsetmeden düşünce tarihinden bahsedemezsiniz. Ali Şir Nevaî eserlerini Çağatay Türkçesiyle yazdığı için Ali Şir Nevaî’nin yüksek entelektüel düzeyi Çağatay Türkçesini dünya kültür tarihine kazımıştır, Çağatay Türkçesinin varlığı da Çağatay devletini siyasi tarihin o kısa ömrüne rağmen vazgeçilmez bir unsuru hâline getirmiştir. Dolayısıyla, tek bir mütefekkir ve o mütefekkirin kullandığı dil bir devleti çok kısa ömrüne ve o kısa ömür içerisinde kayda değer başarıları olmamasına rağmen tarihin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirebilmiştir.

Nitekim, İkinci Dünya Savaşı tarihini, Birinci Dünya Savaşı tarihini iyi okuyanlar bilirler, bugün, dünyada kültür devleti olarak anılan devletlerin pek çoğunda, savaş başlar başlamaz ilk verilen emir ordulara değil kültür kurumlarına verilmiştir, “Millî kütüphaneyi koruyun.” denilmiştir. Büyük savaşlar başladığında, bugün dünyanın büyük kültür devletleri ilk olarak kendi millî kütüphanelerini, büyük müzelerini yer altında korumaya alarak kendi varlıklarını sürdürmenin yolunun ne olduğunu herkese göstermişlerdir. Nitekim, bizim de siyasi coğrafyamızın çok ötesine geçen, siyasi coğrafyamızın sınırlarını katbekat aşan bir kültür coğrafyasına sahip olmamız, devletimizin büyüklüğünü, milletimizin derinliğini göstermektedir. Moğolistan’daki Bilge Kağan ve Tonyukuk anıtlarından Mostar Köprüsü’ne kadar; Mali’deki Timbuktu Yazma Eserler Kütüphanesi’nden Balkanlar’daki Gül Baba Türbesi’ne kadar bütün bu varoluş coğrafyası, bunun yanı sıra Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’nden dünyanın pek çok yerindeki kültürel varlığımıza; bunun yanı sıra şehitliklerimize, Galiçya Cephesi’nden geçmişteki savaşlarda yer aldığımız cephelerdeki pek çok şehitliklerimize kadar hepsi siyasi varlığımızın çok ötesine bizi götüren bir coğrafyaya sahip olduğumuzu, bir varoluş koduna sahip olduğumuzu göstermektedir.

Nitekim, bu coğrafyanın varlığı, bu büyük kültürel coğrafyanın varlığı, bugün siyasi olarak da ekonomik olarak da Türkiye’nin, hem bölgesinde hem bölgesinin ötesindeki birtakım olaylara müdahalesinde, oradaki halklarla kaynaşmasında, oralarla entegrasyon kurmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının genel politika perspektifini biz bu şekilde tanımlıyoruz.

Ülkemizdeki hangi kimliğe sahip olursa olsun bütün kimliklerin varlığını, sadece somut kültürel mirasın değil bütün kimliklerin varlığını yani soyut kültürel mirası da, Anadolu’nun, Mezopotamya’nın, Karadeniz’in, Akdeniz’in, Orta Doğu’nun, Balkanlar’ın, Türkiye’nin bir İslam ve Avrupa ülkesi olmasının bütün kazanımlarını, Kültür Bakanlığı olarak, bu ülkenin millî mirası olarak kabul ediyoruz. Bu sebeple, kültürler arasında yahut da ideolojik tercihler arasında kültürel mirasın korunması hususunda hiçbir ayrım gözetilmemesi gerekir. Bu ayrım gözetildiği takdirde, sadece siyaseten bir eksiklik üretmiş olmayız, milletimizin varoluş kodlarını, dünden bugüne ve bugünden geleceğe aktarılacak kodlarını zedeleme konusunda da maalesef, yanlış işler yapmış oluruz. O sebeple, şunu çok açık bir şekilde belirtmek isterim ki: Anadolu’nun bütün kültürel mirası, Anadolu’da var olan, geçmişten bugüne var olan bütün kimlikler, bütün kültürel kimlikler, bütün etnik kimlikler, bütün dinî kimlikler Kültür Bakanlığının geliştirilmesi yönünde politikasının hedefi olmak, politikasının zemini olmak durumundadır. Burada kültürel bir ayrımcılık yapmak ya da kültüre ideolojik bir oligarşik yaklaşımla bakmak kendi kazanımlarımızdan taviz vermek anlamına gelir.

Bu bağlamda şunun açık bir şekilde belirtilmesi gerekir: Türkiye’nin, bundan sonrasına daha iyi ilerlemeyebilmesi için -arkadaşlarımızın sorularına buradan cevap vererek ilerleyeceğim- kültür ve sanat alanında çok daha yüksek üretimlere imza atması gerekir. Bu yüksek üretimlere imza atılması için şimdiye kadar emek vermiş, bundan sonra emek verecek olan sanatçılarımızın kıymeti konusunda bir tartışma yoktur. Cumhuriyetin daha ilk kurulduğu yıllarda kültür ve sanat kurumlarına verdiği destek, cumhuriyeti kuranların büyük vizyonunu göstermektedir. Bugün geldiğimiz noktada bunların daha da geliştirilmesi, daha da büyütülmesi bu ülkenin geleceği açısından vazgeçilmez bir durumdur. O sebeple, “Kültür sanat kurumları kapatılıyor.” ya da “Kültür sanat kurumları lağvedilecek.” gibi bir yaklaşım bizim vizyonumuzun dışındadır. Bahsettiğimiz şey, Türkiye’de devlet-sanat üretimi ilişkisinin yeniden yapılandırılması, devlet-sanat üretimi ilişkisinin çağdaşlaştırılmasıdır. Şunu kabul etmek gerekir ki: Sanatçının memur olduğu, devletin bu kadar kültür sanat alanı içerisinde mali bir güce sahip olduğu bir kültür sanat ortamı hiçbir şekilde çoğulcu ve özgürlükçü olamaz. Kültür ve sanat, nihayetinde rekabetle kendisini yükselten ve rekabetle ayakta duran ve rekabetle geleceğe yürüyen alanlardır. Bu alan içerisinde hiçbir ideolojik, oligarşik yaklaşıma, hiçbir ideolojik önceliğe yer verilmemesi gerekir. Bu alan, bir kadrolaşma alanı değildir. Bu alanda isimler üzerinden siyaset üretilmesi bu ülkeye yapılabilecek en büyük zarar olur. Şunu kabul etmek gerekir: Türkiye’nin yaptığı ve bugün geldiği noktada ürettiği pek çok reforma göre kültür sanat alanı kısır kalmıştır ve devlet-sanat üretimi ilişkisinin yeniden yapılandırılması gerekir. Burası rekabete açılmalıdır, daha yüksek sanatsal performanslarla ve kültürel aktivitelerle evrensel olanla yarışacak bir noktaya gelmelidir.

Bakın, pek çok eleştiri getirildi. Ben size Avrupa Birliği içerisindeki büyük bir kültür devletinin değerlendirme ölçütleriyle ilgili birkaç şey okuyacağım bizatihi kendi metinlerinden. Örneğin, kültür sanat alanındaki kurum ve kuruluşların değerlendirilmesi, bunun ölçüleri: Sanat sektöründe yenilikçi olması, geniş kitlelere erişebilmesi, ilgili sanat dalında kaliteli hizmet sunulması, finansal yeterlilik ve sürdürülebilirliğe sahip olması, etkin yönetim yapısına sahip olması, sanatsal altyapısının değerlendirilmesi, farklı kültür ve topluluklara yönelik sunum kapasitesi, amatör ve yeni yetişen sanatçıların desteklenmesi, coğrafi yaygınlık, uygun raporlama.

Şimdi, bizim elimizdeki devlet-kültür sanat kurumu ilişkisi, hiçbir şekilde, bugün, kültür devleti olarak dünyada etkinlik gösteren modellere uymamaktadır. Elimizdeki ilişki Sovyetler Birliği’nde bile 1995’te terk edilmiş bir modeldir. Bahsettiğimiz şey şudur: Kültürel alanı, genç insanlara, daha çoğulcu bir şekilde ve özgürlükçü bir biçimde açmaktır.

Bakın, burada da ifade edildi “Şu ya da bu sebeple tiyatroların ödeneği kesiliyor.” diye. Külliyen yanlış bir bilgidir. Anadolu’da, şimdiye kadar dışlanmış, fırsat verilmemiş genç tiyatrolara, hiç destek almamış tiyatrolara, sanat kurumlarına verilen destek bu sene yüzde 80 oranında artırılmıştır. Burası ideolojik bir alan değildir. Bir kuruma destek verdiğiniz zaman dört beş yıl destek verirsiniz, seyirci desteği oluşturmasını beklersiniz, ayakta kendi kendisine kalmasını beklersiniz. Bu gerçekleşmiyorsa yeni insanlara, genç insanlara fırsat vermek gerekir, onların önünü açmak gerekir.

Milli Kütüphaneyle ilgili basında pek çok haber çıktı. Milli Kütüphane millî kültürün kalesidir, millî kültürün hafızasıdır. Milli Kütüphaneyi korumak sadece Kültür Bakanlığının işi değildir, bütün bir milletin sorumluluğudur, bütün bir Meclisin sorumluluğudur.

Ben burada, üzerime düşeni en büyük sorumlulukla yapmaya hazır olduğumu ve bunu devam ettireceğimi, orada envanterde olmayan eserlerin envantere geçirilmesi, korunmayan eserlerin korunması konusunda tam bir kararlılık göstereceğimi yüce Meclisin huzurunda söylüyorum ama bunun yapılması konusunda ihmali olan bürokratları görevden aldığım zaman, o zaman arkadaşlarımın buraya çıkıp da “Siz tecrübeli bürokratları görevden aldınız.” diye beni eleştirmesi, Milli Kütüphanedeki o aksaklıkların devam ettirilmesine destek vermek anlamına gelir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben, tam tersine, Milli Kütüphaneyi millî kültürün hafızası gördüğüm için oradaki yeniden yapılandırmaya büyük bir önem veriyorum ve hepinizi, tüm milletvekillerini, oranın eski hâlini görmeye, yeni hâlini, yeni yaptıklarımızı denetlemeye -ve Millî Kütüphaneyi sık sık ziyaret ederek bizi denetlemeye- davet ediyorum.

Bu sanat kurumlarıyla ilgili ideolojik tercih meselesi, dediğim gibi, bizim gündemimizde yok ama şunun bilinmesi gerekiyor: Kamuya ait bir kaynağı kullanırken bir ölçü koymak zorundasınız ve koyulan her ölçüye de rölatif diyebilirsiniz. Her kamu parasını kullanan kurum, genel ahlak ölçüsüne dikkat etmek durumundadır. Genel ahlak ölçüsüyle -şimdi ahlak felsefesine girmeyeceğim, etik ile ahlak arasındaki farka da girmeyeceğim- ahlaki kriterlere dikkat etmekle ahlakçılık arasındaki farkı herkesin bildiğini varsayarak konuşuyorum. Bunun karşısına başka ölçüler koysanız, onlara başka eleştiriler gelecektir. Bu ilk defa bu sene konulmuş ve tiyatroya özel konulmuş da değildir. Telif haklarında bu kriter vardır, sinema alanında bu kriter vardır. Kamu parasını kullanan herhangi bir siyasetçi -burada ben olayım, başkası olsun- millete sorumluluk mevkisinde olan birisi, bu kaynakların nasıl kullanıldığı konusunda millete hesap vermek durumundadır.

Ha, onun dışında birisi bir oyun oynamak istiyor, onun dışında bir alanı tercih etmek istiyor, bu tabii ki onun takdiridir, burada oynayacaktır ama burada kamu kaynağı kullanılırken “Hiçbir kriterin olmaması” gibi bir ölçü hiçbir şekilde kabul edilemez, bu doğru da bulunmaz. Ki yürürlükte olan pek çok düzenlemede de -hem başka alanlardaki düzenlemelerde hem kültür sanat alanındaki düzenlemelerde- bunlar açık bir şekilde vardır.

Altan Bey çok önemli restorasyonlara ve bugün yürütülen çalışmalara değindi. Kendisine tek tek o konularla ilgili bilgileri göndereceğim fakat şu önemlidir: Çözüm sürecinin getirdiği noktada, Güneydoğu Anadolu’ya ve Doğu Anadolu’ya çok büyük bir ilgi vardır. Biz özellikle tur operatörleriyle konuşarak buralara dönük olarak yabancıların turistik ziyaretlerinin artması, buraya dönük yatırımların artması konusunda özel bir perspektif geliştiriyoruz. Bu bağlamda, özellikle Fırat Havzası Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi, Kuzey Van Gölü Selçuklu Turizm Merkezi, Doğu Karadeniz Projesi, Çoruh Vadisi Projesi gibi projelere fevkalade önem veriyoruz. Buraya dönük olarak tabii ki kamu kaynakları kısıtlı fakat geçenlerde bu işlerin başındaki bir şahısla konuşmamızda, kendisine bugün İngiltere’de restorasyon için ne kadara ihtiyaç duyduklarını sordum, sadece kraliyetle ilgili binalar için 50 milyon sterline ihtiyaç duyulduğu söylendi. Yani, bu, dünyanın hiçbir yerinde yetmiyor. Türkiye gibi, Anadolu gibi medeniyetler havzası olan bir ülkede de buraya ayrılacak her türlü kaynak kuşkusuz yetersiz hâle gelecektir.

Arkadaşlarımızın kalelerle ilgili, başka alanlarla ilgili burada ifade ettikleri konular var. O konularla ilgili, kalelerle ilgili ve diğer alanlarla ilgili, bunlara genel bir restorasyon projesi değil ama her birinin kendi kriteri içerisinde değerlendirildiği bir perspektifle yaklaşmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem bunların hem kültürel varlık olarak korunması ama kültürel varlık olarak korunmasının ötesinde de buraların turizm alanına açılması, insani diplomasi açısından, oradaki hareketliliğin artırılması açısından, aynı zamanda kültürel varlıkların dünyaya tanıtılması ve kıymetlendirilmesi bakımından da çok önemli olacaktır.

Bizim Bakanlık olarak fark ettiğimiz bir husus vardır, o da şudur: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya bu çözüm sürecinden sonra yatırım konusunda da çok büyük bir ilgi vardır.

Bir mesele var, bu meseleye girmek istemiyordum ama maalesef, birkaç milletvekili arkadaşımız bunu aylardır dile getiriyor. Ben hakikaten bunu gündemime bile almak istemiyordum ama burada almak durumunda artık kendimi hissediyorum kayıtlara geçsin diye. Örneğin, İkinci Meclis binasında kendime makam odası yaptırdığım şeklinde ve çok sayıda makam odası kullandığım şeklinde. Değerli arkadaşlarım, yüce Meclise arz ederim ki benden önceki bakanlar hangi makam odalarını kullanıyorsa ben de onları kullanıyorum ama tam tersine, kültürel varlığımızı korumak için bir işlem yaptım ve burada tam tersi anlatılıyor. Üstelik bu, soru önergelerine konu oldu, bu kürsüde dile getirildi.

1923 yılında, biliyorsunuz, İkinci Meclis binası olarak bildiğimiz bina, Mimar Vedat Tek tarafından yapıldı, 1924-1960 yıları arasında ikinci Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanıldı. Daha sonra, orası CENTO binası olarak kullanıldı. CENTO’nun lağvedilmesinden sonra Kültür Bakanlığına devredildi. Ben bakan olduğumda, bütün kurumları gezerken orayı da gezdim ve bana gösterdiler, “Burada Atatürk’ün çalışma odası var, burada Atatürk’ün kabul odası var.” vesaire, vesaire ve orada Atatürk’ün Meclisi bir kapıyı açarak seyrettiği locayı gördüm. O locanın karşısında bir oda var. “Burası neydi?” dedim, dediler ki: “Burası, misafirleri geldiği zaman Atatürk buradan Meclisi gösterirdi.” “Peki, burayı kim kullanıyor şu anda?” dedim, dediler ki: “Şu anda -o zamanki- Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü.” Dedim ki: “Atatürk’ün kabul odasının, Cumhurbaşkanlığı kabul salonunun ve yüce Meclisin, İkinci Meclisin direkt açıldığı bir odanın herhangi bir bürokrat ya da siyasetçi tarafından makam odası olarak kullanılmasını ben kabul edemem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Burası boşalacak, yeniden düzenlenecek ve devlet büyükleri ve yabancı ziyaretçiler İkinci Meclisi ziyaret ettiği zaman burada ağırlanacak.” dedim. Şimdi oraya sekiz ay boyunca, Bakanlığım müddetince bir kere uğradım, sadece bu talimatı verdim. Bu çalışmalar bitti, çalışmanın sonucunu görmek için bile gitmeye vaktim olmadı ama şimdi, maalesef, 3-4 tane arkadaşım, benim kurtardığım bu yeri benim makam odası olarak kullandığım şeklinde suçlamada bulunuyorlar ve bununla ilgili soru önergesi veriyorlar. Sizden istirhamım şudur arkadaşlar: Herhangi bir şekilde sızdırılan bilgilerle itham etmeden önce…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – …bu konulardaki araştırmayı daha derinlemesine yapmanızı istirham ediyorum.

Kültür meseleleri konusunda, Türkiye’nin turizm varlıklarının gelişmesi konusunda hassasiyet gösteren yüce Meclise, bütün milletvekillerine saygılar sunuyorum, başarılı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış.

Buyurun Sayın Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi dakika.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği Bakanlığımızın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sözlerim hemen başında, kuruluşundan bu yana bu yüce çatı altında Türkiye’nin demokratikleşme sürecine, şeffaflaşma sürecine, zenginleşme sürecine, reform sürecine, kısa adıyla Avrupa Birliği sürecine katkı sağlamış bütün milletvekillerine şükranlarımı sunuyor, ebediyete intikal etmiş olan bütün parlamenterlerimizi de hayırla, rahmetle yâd ediyorum.

Her zaman vurguladığımız gibi bu Meclis, Türk milletinin iradesinin yansıdığı aziz bir Meclistir. Bu Meclis “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesini gururla taşıyan yüce bir Meclistir. Bütün renkleri ve zenginleriyle Türkiye’nin özeti niteliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle son on bir yılda Türkiye’nin AB sürecinin arkasındaki en önemli itici güç olmuştur. Avrupa Birliğine uyum sürecinde yapılan köklü reformlar bu Meclisin eseridir. Çıkmaz denilen kanunlar bu Meclisten çıkmış, yapılamaz denilen düzenlemeler bu Meclis tarafından yapılmıştır. Meclisimiz her zaman AB sürecine sahip çıkmıştır. Her fırsatta ifade ediyoruz, Avrupa Birliğinin yolu, belirli minvallerden, bazı siyasilerin gösterdiği herhangi bir ilden değil, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan geçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüştüğümüz her mevzu, çıkarılan her yasa Avrupa Birliği sürecinde mesafe almamız anlamına gelir.

Bildiğiniz gibi, bu yıl Türkiye’nin AB’yle entegrasyon sürecini resmî olarak başlatan Ankara Antlaşması’nın 50’nci yılını geride bıraktık. Ne yazık ki, Türkiye, AB tarafından hiçbir ülkeye uygulanmayan çifte standartlara maruz bırakılmış, hiçbir ülkenin üyelik süreci Türkiye’ninki kadar uzun sürmemiştir. Ankara Antlaşması’na imza atıldığı gün doğan çocuklar, bugün 50 yaşındadır. Ancak buna rağmen AB, birçok zorlu süreçte Türkiye’nin pusulası olmuş, ülkemize önemli bir demokratikleşme perspektifi de sunmuştur.

Biz Hükûmet olarak, Avrupa Birliği sürecine her zaman bu hassasiyetle yaklaştık ve ülkemizi bu anlayışla Avrupa Birliği standartlarına her geçen gün daha da yakınlaştırdık. Hiç şüphesiz, bugün, Türkiye’de, Avrupa’nın en reformcu Hükûmeti işbaşındadır. Burada söz alan bazı muhalefet sözcüleri “AK PARTİ’den kurtulmadan AB sürecinde bir yere varamayız.” dediler. Onlar şunu unutuyorlar: AK PARTİ, AB hedefi konusunda hiçbir zaman şaşmadı. Ama, AK PARTİ AB sürecinin, iki yüz yıllık modernleşme sürecinden temel bir farkı vardı. İki yüz yıllık süreç, çoğu zaman, millete rağmen bir süreç olmuştu, AB süreci ise milletin önündeki engelleri kaldıran, milletin kendi dinamiklerini hayata geçirmesini sağlayan bir süreç oldu. Sözde modernleşme sürecinin yarattığı sonuç vesayete dayalı bir imtiyazcılar demokrasisiydi ama Hükûmetimizin önderliğinde başlayan AB süreci, bu vesayetleri yıkarak gerçek katılımcı demokrasiye geçişi sağladı.

Yine, gururla söylüyorum, Avrupa’da gündemi en yoğun, en reformcu Meclis de Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Partimizin iktidara geldiği 2002’den bu yana, bu çatı altında, 320 birincil, 1.600’e yakın ikincil düzenleme yasalaşmıştır. Türkiye, bugün, demokrasisiyle, ekonomisiyle, siyasi istikrarıyla, adalet, ulaşım, sağlık, AR-GE, tarım, toplu konut, eğitim ve daha birçok farklı alanda gerçekleştirdiği dev yatırımlarla birçok AB üyesinin dahi ilerisinde bir noktadadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen bu söylediklerine inanıyor musun?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Ekonomik krizden bu yana Avrupa’da 6 milyon kişi işsiz kalırken Türkiye aynı dönemde 5 milyon kişiye yeni istihdam yaratmıştır. Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi bizim ekonomimiz olmuştur. 2013 yılı bu başarıların devam ettiği, son on bir yılda olduğu gibi, yine Türkiye'nin reformcu kimliğinin öne çıktığı ve Türkiye-AB ilişkilerinde önemli gelişmelere şahitlik ettiğimiz bir yıl olmuştur.

16 Ekimde yayınlanan AB Komisyonunun 2013 Türkiye İlerleme Raporu Türkiye'nin hakkını teslim etmiş, raporda Hükûmetimizin reformlara bağlılığının altı çizilmiştir ve Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Profesör Burhan Kuzu geçmiş senelerde çok eleştirdiği raporu, bu sene, öven açıklama yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Rapor, içeriğindeki bazı eksik veya yanlış noktalara rağmen, genel olarak objektif ve yapıcı tonuyla Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir atmosferin yakalanması hususunda önemli bir adım olmuştur.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yeniden siz yazsaydınız!

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Yargı reformundan çözüm sürecine, demokratikleşme paketinden farklı inanç gruplarıyla diyaloğa kadar pek çok konuda raporda övgüyle bahsedilmiştir. Buna ilaveten, komisyon, müzakere sürecinde yaşanan tıkanıklığın Türkiye'nin teknik eksikliklerinden kaynaklanmadığını, tam tersi, bazı üye devletlerin süreçteki siyasi tavırlarından kaynaklandığını raporda itiraf etmiştir. Bu, çok önemli ve altı çizilmesi gereken bir zihniyet dönüşümüdür. Komisyon ilk kez bu kadar samimi ve net bir ifadeyle Türkiye'nin müzakere sürecindeki tıkanıklıktan dolayı üye ülkelerin sorumluluğuna atıfta bulunmuştur.

Ayrıca, Türkiye-AB ilişkilerinin potansiyelini tam anlamıyla kullanmanın en iyi yolunun güvenilir canlı bir müzakere süreci çerçevesinde mümkün olduğu belirtilmiş, müzakerelere ivme kazandırılmasının gerektiği vurgulanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bütün bu çabalarımızın neticesinde, yıllardır her platformda, her vesileyle altını çizdiğimiz haksızlıklar karşısında AB Komisyonu yetkilileri de artık daha fazla sessiz kalamamış, açılış kriterlerinin bir an önce Türkiye’ye iletilmesi konusunda 23 ve 24’üncü fasıllarla ilgili özel çağrıda bulunmuştur. Bu yıl reform sürecinde izlediğimiz kararlı politikalar sadece ilerleme raporuna yansımamış, müzakere sürecimize de yeni bir ivme kazandırmıştır ve bunun neticesinde 22’nci faslın, “Bölgesel politikalar” faslının açılmasına hep beraber şahitlik ettik. Bu fasıl, hatırlarsınız, geçmişte, Sarkozy yönetiminde Fransa’nın engellediği bir fasıldı ama Hükûmetimizin azimli kararlarıyla yeni yönetimin, Hollande yönetiminin engelini kaldırmasıyla bu faslın açılması da sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, yine burada bazı milletvekilleri Türkiye'nin AB sürecinde sokak diplomasisi kullandığını ve Türkiye’ye karşı söylemlere sert cevaplar verdiğini iddia etmişlerdir. Tabii, Avrupalı bazı yetkililer bizim üslubumuzla ilgili olarak muhalefet partimize, özellikle ana muhalefet partimize eğer şikâyette bulunuyorlarsa bu, doğru yolda olduğumuzun göstergesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü bizim milletimizin değerlerine hakaret edenlere, aşağılayanlara, küçümseyenlere, aynı, Türkiye’de kendi milletine “Göbeğini kaşıyan adam.” diyenlere yaptığımız gibi hak ettikleri cevabı vermek bizim boynumuzun borcudur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne oldu verdin de? Kahraman mı oldun verdin de?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ben, milletimin değerlerine hakaret edenlere hoşgörüyle yaklaşanlardan olamadım, olabilenler var, onları da gözlemliyorum ama ben, milletimin bana verdiği görev çerçevesinde adamına göre muamele yaparak, Türkiye’ye hakkıyla bir söylem, eleştiri veyahut da bir tartışmayla gelenlere hakkıyla cevap veriyorum ama hakaretle gelene de aynı, anladığı dilden cevabını vermek benim boynumun borcudur.

İşte, bu çabalarımızın neticesinde 2013 yılı, vize konusunda da gerçekten tarihî bir taçlandırmanın yılı oluyor. Bakın, AB üyesi ülkelerin birçoğunun bizim vatandaşlarımıza uyguladığı vize, aslında, 1980 darbesinin bu millete attığı en büyük kazıklardan biridir. 1980 darbesi öncesinde –Allah rahmet eylesin- rahmetli İnönü’nün 1963 yılında imzaladığı Ankara Antlaşması sayesinde bize vize uygulamaması gereken ülkelerin, Türkiye'nin gencecik fidanları Avrupa’ya sığınmacı olarak gidemesinler diye vize uygulanmasına göz yuman, hatta teşvik eden darbeci zihniyetin o yanlış, çarpık zihniyetini düzeltmek için otuz yıldır uğraşıyoruz. Ve çok şükür, bunların neticesinde, artık, Avrupa Birliği Türkiye'nin yükselen gücünün de bilinciyle Türkiye'yle vize muafiyet müzakerelerine başlamak için gerekli adımları attı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Randevu istediler sizden! Sizden randevu mu istedi hani hakaret ettiğiniz Avrupa Birliği!

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Üye ülkeler, Avrupa Birliği Komisyonuna yetkiyi verdi. Kısmetse ayın 16’sında, pazartesi sabahı Sayın Başbakanımız bu konunun detaylarını halkımıza da müjdeleyecek.

Tabii, bu başarının mimarı, hiç şüphesiz sürecin her aşamasını bizzat takip eden ve bizlere “diklenmeden dik durma” talimatı veren Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama emeği geçen bütün kurumlarımızı, kuruluşlarımızı iş dünyamızın temsilcilerini ben buradan, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan da tebrik etmek istiyorum.

Tabii ki, vize muafiyeti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sağlanmış bir lütuf değildir. Bu, Türkiye'nin hem Avrupa Birliği hem de insanlık hukukundan kaynaklanan hakkıdır. Avrupa Birliğiyle Türkiye arasındaki vize muafiyeti süreci de bu hakkın teslim edilmesi anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, burada özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Sayın muhalefet sözcüleri “Neden AB konusunda hâlâ kararlıyız da bir Türk dünyası birliği kurulmuyor?” gibi eleştiriler getirdiler ve bu eleştirilerden bahsederken özellikle Türk dünyasındaki saygın liderlerden biri olan Kırgızistan’ın Devlet Başkanı Sayın Atambayev’den bahsettiler.

Şunu özellikle sayın milletvekillerinin dikkatine getirmek istiyorum: İlk defa bir lider, bir devlet başkanı, Sayın Atambayev Türkiye Cumhuriyeti’nin bir siyasetçisine, bir devlet adamına “Ağabey” diye hitap etmektedir. Bu “Ağabey” diye hitap ettiği kişi de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’dür. Bu, kendi başına Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan ilişkilerinin en önemli göstergelerinden bir tanesidir.

Bakın, bizden evvelki iktidarların ihmal ettiği Türk dünyasıyla ilişkiler konusunda…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – O zaman Bakanlığın adını değiştir Sayın Bakan, Türk dünyası bakanı ol, “AB” demekle bir şey olmuyor. Gereğini yapın o zaman.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - …bizim tarihimizin başladığı nokta olarak bilinen, bugünün Moğolistan’ındaki Orhun Abidelerinin bulunduğu yerdeki o tarihî anıtlar, açıkta, hiçbir koruma altında olmadan,  sadece safariye gider gibi ciplerle gidilebilen bir mekândayken, biraz sonra söz alacak olan Sayın Bakanımız Hayati Yazıcı’nın bizzat açtığı bir müzede güvence altına alınmış ve o müzeye gidilebilmesi için de Türkiye Cumhuriyeti imkânlarıyla, TİKA aracılığıyla yol yapılmıştır. Biz kendi tarihimize de, kendi milletimize de, kendi köklerimize de her zaman sahip çıktık, çıkmaya devam edeceğiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şanlıurfa’nın köylerinde hâlâ yol yok Sayın Bakan. Önce, ülke içindeki yolları bir yapın.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Onu Avrupa Birliği istediği için yapmayın.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Ama Avrupa Birliği süreci, bizim için, aynı zamanda bir demokratikleşme sürecidir, bir şeffaflaşma sürecidir, derin devlet zihniyetinin bu ülkeden silinme sürecidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için de biz aynı çabayı aynı kararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz.

İşte, bu çerçevede, Avrupa Birliğinin ülkemize sağladığı mali imkânlar da çok önemlidir. Sizlerin bugün bize onaylarınızla vereceğiniz bütçenin yaklaşık 5 katı kadarını AB hibesi olarak her yıl ülkemize getiriyoruz. Bu hibelerle bugün Türkiye’nin 35 ilinde katı atık ayıklama, su arıtma tesisleri yapılıyor. Bu sene 70 bin vatandaşımız -ilkokul öğrencisinden yetişkin meslek sahibine kadar- AB fonlarıyla Avrupa’da eğitim görecekler. Geçen sene bu rakam 61 bin kişiydi. Bugüne kadar 370 bin vatandaşımız bu fonlarla Avrupa’da eğitim gördüler. Sadece, Erasmus’tan yararlanan öğrenci sayısı bu yıl 22 bin kişi oldu. Bu da Türkiye’nin eğitim konusunda ne kadar önemli başarılar elde ettiğinin bir göstergesidir. Bakın, on yıl evvel kurulan Ulusal Ajansımız, Bakanlığımızın ilgili kurumu, bugün 33 farklı ülke ajansı içerisinde Avrupa’da öğrenci hacmi açısından 3’üncü en büyük ulusal ajans hâline gelmiştir. Bu da Türkiye’nin başarısının en güzel göstergesidir.

Sayın milletvekilleri, yine, Bakanlığımıza bağlı olarak çalışan Türk Akreditasyon Kurumumuz da gerçekten çok önemli işlevler yapıyor. Bugüne kadar 849 uygunluk değerlendirme kuruluşunu akredite etmesi, bu kurumun ne kadar stratejik olduğunun bir göstergesidir. Ve kurulduğu 2002 yılından bu yana, TÜRKAK, Avrupa Akreditasyon Birliğine tam üyedir, Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon Birliği, Uluslararası Akreditasyon Forumu gibi dünya çapındaki kuruluşlara da üye olmuştur ve karşılıklı, çok taraflı tanıma anlaşmaları imzalamıştır. Böylece TÜRKAK’ın verdiği akreditasyon hizmeti uluslararası düzeyde tanınırlık kazanmış, akredite kuruluşlarının belge ve raporları anlaşmaya taraf ülkeler tarafından da geçerli olarak kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, TÜRKAK bu yıldan itibaren helal akreditasyon konusunda çok önemli çalışmalar yapmaktadır ve 25-26 Ekim 2013 tarihinde İstanbul’da (IHAF) 2013 Uluslararası Helal Akreditasyon Forumu gerçekleştirilmiştir.

Bunu şu yüzden çok önemsiyorum: Bugün dünyada helal ürün ticaretinin, maalesef yüzde 82’si İslam Konferansı Örgütü üyesi olmayan ülkelerin elindedir. Biz, sadece Türkiye'nin değil, bütün İslam Konferansı Örgütü ülkelerin bu konuda ortak bir akreditasyon bilincine sahip olarak, bu ekonomik pastadan mümkün olduğu kadar yararlanabilmesi için de hummalı bir çalışma yapıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği Bakanlığı olarak, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olarak ifade ettiği AB sürecinde, tüm bakanlıklarımızla ilgili tüm paydaşlarla uyum ve koordinasyon içerisinde çalışmalarımızı önümüzdeki dönemde de aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Tek başına Avrupa Birliği Bakanlığı, Hükûmetimizin Avrupa Birliği sürecindeki kararlılığının mührü, Türkiye'nin ileri demokrasi yolculuğuna kazandırdığı önemli bir eserdir.

Avrupa Birliği Bakanlığı, kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin reform mutfağı anlayışıyla çalışmalarını gerçekleştirmiş, bundan sonra da aynı şekilde çalışmaya devam edecektir. Umuyoruz ki bu kararlı çabalarımız AB nezdinde de artık hak ettiği karşılığı önümüzdeki dönemde görmeye başlayacak, Türkiye-AB iş birliğinin daha fazla zedelenmesi, daha fazla ertelenerek önemli fırsatların heba edilmesinin önüne geçilecektir.

Avrupa Birliği projesi bir kıtaya sığacak, günlük tartışmalarla istismar edilecek bir süreç değildir. Avrupa Birliği, bugün insanlık tarihinin en kapsamlı barış projesidir. AB üyesi ülkelerin tarihlerine baktığınız zaman, asırlarca birbirleriyle savaşmış milletlerin, bugün AB çatısı altında huzur içerisinde birlikte yaşayabildiklerini görüyoruz.

İşte, bu insanlık tarihinin en kapsamlı barış projesi, Türkiye üye olmadıkça kıtasal bir proje olarak kalmaya mahkûmdur. Türkiye'nin AB üyeliği ise o kıtasal barış projesini küreselleştirecek bir süreçtir. Biz bu yüzden, bütün bu engellere rağmen, bütün çifte standartlara rağmen, iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte kendi vatandaşlarımızın yaşam standartlarını yükseltecek reform yasalarını buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan birlikte çıkararak Türkiye’nin AB sürecini, insanlığın en kapsamlı barış projesinin de küreselleşme sürecini hep birlikte insanlığa armağan etmek durumundayız.

Avrupa Birliğinin kabuğunu kırması, dünyaya açılması için Türkiye çok önemli bir fırsattır. Türkiye’siz bir Avrupa Birliği eksik ve fakir kalmaya mahkûmdur. Tabii ki Türkiye, AB üyesi olmadan da yoluna devam edebilir, tabii ki Avrupa Birliği de Türkiye olmadan aksaklıklara rağmen, eksikliklerine rağmen yoluna devam edebilir ama Türkiye-AB ilişkisi bir kazan-kazan ilişkisidir. Avrupa Birliğinin de Türkiye ile ilgili çok önemli kazanımları söz konusudur, Türkiye Cumhuriyeti’nin de Avrupa Birliği yolunda bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çok önemli kazanımları söz konusudur. Biz bu yüzden burada siz değerli milletvekillerimizin desteğiyle Türkiye’nin demokratikleşme yolundaki kararlılığının, şeffaflaşma yolundaki kararlılığının, zenginleşme yolundaki kararlılığının ve Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma yolundaki kararlılığının simgesi olan Avrupa Birliği sürecinde AB Bakanlığının bütçesi konusunda gösterdiğiniz hassasiyet için hepinize teşekkür ediyoruz.

Bütçemizin ülkemize, milletimize, demokrasimize, Avrupa Birliğine ve insanlığa hayırlı olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bağış.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan şöyle bir cümle sarf etti: Türk vatandaşlarına vizesiz Avrupa’ya giriş izninin verileceğini belirtiyor. Ancak, tabii, bunun karşısında Türkiye geri kabul anlaşmasını imzalıyor. Bu geri kabul anlaşmasının içeriğinde de Avrupa’ya göç eden, yasa dışı giden göçmenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesi, Türkiye’de depo edilmesi karşılığında bu imzalanıyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Soru-cevapta sorar Sayın Başkanım.

Soru-cevapta sorar cevap alırsın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bunun mahzurlarını anlatmıyor. Tabii ki aslında burada bu vizesiz açısından Türkiye’ye getireceği zararları hiç belirtmedi. Mesela, aynı zamanda Kıbrıs Rum Devleti’ni de, o bölümü de biz tanımış olacağız ki bu mahzurlarını anlatmadı. Bunları anlatmasını talep ederdim ben.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, zaman verirseniz anlatayım çünkü sayın milletvekili yanlış bilgilendirilmiş.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bu, soru-cevap bölümüne geçiyor, bunu soru olarak alalım. Böylece siz lütfen yerinize geçerseniz…

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Takdir Başkanlığın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı…

Buyurunuz Sayın Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Tabii, hemen konuşmamın başında, Sayın Bağış’ın gönderme yaptığı bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Bakanlığımın ilk yılında, gerçekten benim hayatımda en özgün sayfalardan birisi Karakurum’da Göktürk anıtlarının açılışını yapmaktı. Yanılmıyorsam 8 Ekim 2008 tarihiydi. Sayın Başbakanımızla birlikte, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği toplantısı yapmak üzere Türkmenistan’da bulunuyorduk. Türkiye’de bir karakolumuza terörist unsurların baskını oldu, 7-8 askerimiz şehit edilmişti, hâliyle Başbakanımız yurda döndü ve o görev bana düştü. Afganistan’a gittik. Ulan Batur’dan pervaneli bir uçakla tarlaya iniş yaptık, hayatımda ilk defa tarlaya indim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nerede Sayın Bakan?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Karakurum’da, Afganistan’da.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Moğolistan’da.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Moğolistan’da.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Pardon, Moğolistan’da.

Uçaktan iniş yaptığımız yerden Göktürk anıtlarının bulunduğu yere kadar olan mesafe 46 kilometre ve gene Sayın Bakanın hatırlattığı gibi, TİKA bu yolu yapmış, asfaltla kaplamış. Gittiğimiz yerde gördüğümüz manzara gerçekten gurur verici. Tarihin çok önemli, dünya insanlık tarihinin önemli miras varlıklarından olan o eserler yer altından çıkartılmış, onların sergilenmesi için bir müze oluşturulmuş. Onu Türkiye yapmış, Cumhuriyet Hükûmeti yapmış, AK PARTİ Hükûmeti bunu göz önünde bulundurmuş ve gerçekleştirmiş. O açılışı orada arkadaşlarımızla birlikte yaptık. Heyette Sayın Şandır da vardı, o da son derece mutlu oldu, Bakan Said Yazıcıoğlu’yla birlikteydik. Bu vesileyle, Değerli Bakan arkadaşıma bu hatırlatmayı yaptığı için teşekkür ediyorum.

Burada yapılan müzakerelerde bir memnuniyetimi ifade etmek isterim. Söz alan arkadaşlarımız, en azından düşüncelerini, bakışlarını ifade ettiler. Bunu ifade ederken elbette ki eleştiri haklarını da kullandılar. Ha, eleştiri konuları doğrudur, yanlıştır, onlara gireceğim. Ama bunları ifade ederken demek ki arkadaşlarımız tahkir edici, küçük düşürücü sözcükler kullanmadan da bunu başarabiliyorlar. Yani bu anlamda ben arkadaşlarıma genelde teşekkür ediyorum. Ve eleştirileri, özellikle Sayıştay raporuna bağlı olarak dile getirilen hususları konuşmamın sonunda, Bakanlığımın faaliyetlerinin sonunda zaman planlaması içerisinde cevaplayacağım.

Değerli milletvekilleri, ülkelerin büyüklüğü, gücü ekonomik performansıyla ölçülür. Bir ülkenin ekonomisi ne kadar büyükse, ne kadar güçlü ise o ülkenin gücü de öyledir. Topluma yansıması, sosyal politikaların etkin, yaygın bir şekilde uygulanmasıyla ölçülür. İşte bu açıdan baktığımızda, Türkiye dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi. Ekonominin elbette ki dış ticaret verileri son derece önemli ve Türkiye’nin 2012 yılında dış ticaret hacmi 389 milyar dolar. Ve bu sene itibarıyla, şu gün itibarıyla da ihracatımız 144 milyar dolar, ithalatımız 237 milyar dolar, geçen yılı aşacağız. Bununla şunu ifade etmek istiyorum: Bütün bu rakamlar yani 389 milyar dolarlık dış ticaret faaliyeti nerede gerçekleşiyor? Gümrük kapılarında, gümrük alanlarında. İşte bu kapıları sevk ve idare eden kamu kurumu Gümrük ve Ticaret Bakanlığı. Böylesine önemli bir görevi Bakanlığımızdaki arkadaşlarımızla birlikte sürdürüyoruz.

Biz çalışmalarımızı iki sözcükle özetledik. Hedefimiz Türkiye’yi ticaretin en kolay yapıldığı ülke hâline getirmek. Elbette ki bu yetmez, aynı zamanda, ticaretin en güvenli yapıldığı bir ülke hâline getirmek. Bütün projelerimizi, çalışmalarımızı bu iki anahtar sözcüğün odak noktasında sürdürüyoruz.

Gümrükler son derece önemli, bunun önemini vurgulamaya gerek yok ama birkaç örnek vermek istiyorum. Değerli milletvekilleri, OECD’ye göre dünya ticaretinde maliyetlerin yaklaşık yüzde 15’ini gümrük işlemleri oluşturur ve bu oranda, yani yüzde 15’lik oranda yüzde 1’lik bir azalma dünya ticaret hacminde yaklaşık 40 milyar dolarlık bir katkı sağlar, böyle söyleniyor. Gene, Dünya Bankasına göre bir ülkede ihracat maliyetlerindeki yüzde 10’luk bir azalma ülkenin toplam ihracatında yüzde 4,7’lik bir artışa yol açar. İşte, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı olarak böylesi önemli hedefler doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürürken projeler geliştiriyoruz ve bu projeleri ticaret erbabının ticari faaliyetini kolaylaştırma noktasında sürdürüyoruz. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütün bu faaliyetlerini 16 gümrük ve ticaret bölge müdürlüğü, 155 gümrük müdürlüğü, 9 tane gümrük muhafaza kaçakçılık ve istihbarat müdürlüğü, 23 tasfiye işletme müdürlüğü, 6 laboratuvar ve 81 ilimizde faaliyetini sürdüren il ticaret müdürlükleri aracılığıyla sürdürüyoruz.

Şu an itibarıyla beşerî kaynağımıza baktığımızda, 14.756 personel görev yapıyor ve bu personelin yüzde 85’i lisans ve lisansüstü eğitime sahip.

Bir hususun daha altını çizeyim: Bundan birkaç yıl önce beşerî kaynağımız son derece yetersizdi. O günden bu yana yüce Meclisten aldığımız kadrolarla beşerî kaynağımızı önemli ölçüde düzelttik ve şu anda bu beşerî kaynağımızın yüzde 43’ü 30’lu yaşın altında. Böylesine genç, dinamik bir kadroyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Değerli milletvekilleri, gümrükte gerçekten hizmetlerin etkin ve verimli sonuçlar elde etmesi için önemli projeleri hayata geçirdik ve uygulamaya koyduk. Bu kapsamda, onaylanmış kişi statüsünü devreye koymuş bulunuyoruz. Yani biz ticaret erbabının gerçekten beyanını dikkate almak suretiyle, gümrükten işlemleri yaparken onun daha önceki yaşamını referans almak suretiyle geçişleri kolaylaştırmış bulunuyoruz ve böyle 1.700 dolayında onaylanmış kişi statüsüne sahip mükellef gümrüklerde çok seri, etkin şekilde çalışmalarını sürdürüyor.

Bunu bir aşama daha bu sene öne taşıdık, yetkilendirilmiş yükümlü statüsüne geçiyoruz. Yetkilendirilmiş yükümlü statüsü işlemlerini, yerinde gümrükleme, izinli gönderici gibi mekanizmaları da kapsamak suretiyle âdeta gümrük faaliyetlerini müteşebbislerin fabrikalarında, atölyelerinde, antrepolarında yapabilmelerine imkân sağlayan bir prosedürdür bu ve bu prosedür içerisinde, bu uygulama çerçevesinde yetkilendirilmiş yükümlü statüsüne hak kazanmış müteşebbisler -ticaret erbabı- aldığı siparişi gece gündüz demeden, hafta sonu tatili, bayram tatili demeden hemen deposunda, antreposunda hazırlık işlemlerini tamamlayarak sevkiyat talimatını verecek, sevkiyat kara yoluysa kara kapısına, hava yoluysa havaalanına geçişini sağlayacak.

2013 yılı itibarıyla gümrüklerde yapılan işlemleri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Ocak-kasım ayı itibarıyla, 2013 yılında, 5 milyon 10 bin 809 adet beyanname işlem görmüştür ve dış ticaret faaliyetleri dolayısıyla Gümrük ve Ticaret Bakanlığının tahsil ettiği vergilerin genel vergiler itibarıyla oranı yüzde 28 dolayındadır ve 2013 yılının ilk on ayında bu çerçevede tahsil edilen vergi toplamı 50 milyar TL’yi aşmış bulunuyor.

“Yeni uygulamaları devreye soktuk.” dedim. Bunlardan bir tanesi de elektronik özet beyan uygulamasıdır. Bunu da 2012 yılı başından itibaren devreye sokmuş bulunuyoruz.

Bir diğer projemiz, 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe koyduğumuz, hâlen devam eden “Ortak Transit Rejimi”dir. Değerli milletvekilleri, ortak transit uygulaması Türkiye’nin taşımacılık açısından Avrupa Birliği üyesi ülke hâline gelmesi anlamına gelen bir uygulamadır ve bu uygulama dolayısıyla Türk taşıyıcılarının yıllık kazancı, yani tasarrufu 270 milyon dolayındadır, giderek daha da artış sağlayacaktır.

“Tır Elektronik Ön Beyan Sistemi”ni devreye koyduk. “Hızlı Geçiş Hattı” uygulamasını yük taşıyan, ticaret yapan, ticaret erbabının gümrük kapılarında bekleme sürelerini asgariye indirmek amacıyla pilot olarak Kapıkule’de başlatmış bulunuyoruz.

Gümrüklerdeki zorlukları giderici, ortadan kaldırıcı iyileştirmelerimiz başka projelerle devam ediyor. “Tek Pencere” projemiz üzerindeki çalışmalarımızı hızlı bir şekilde ve paylaşımcı bir anlayışla sürdürüyoruz. Bu projemizi gerçekleştirdiğimizde dış ticaret erbabının değişik kamu kurum ve kuruluşlarını dolaşmasına gerek kalmayacak. İç gümrüklerde bir noktada, bir yerde evraklarını iletmek suretiyle ilgili kamu kurum ve kuruşlarının sonuçlarını aynı elektronik ortamda, aynı noktaya geri dönüşlerini sağlayarak işlem süreçlerinin tamamlandığı bir uygulamadır. Bu konudaki çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor.

“Tek Durak” uygulaması çalışmamızın da inşallah pilot uygulamasına Kapıkule’de başlayacağız. Kapılarda görürsünüz, bir yerde pasaport kontrolü vardır, bir yerde beyanname tescili vardır, bir yerde tahlil işlemleri vardır, vesaire. Bunları da bir noktada toplamak suretiyle tek noktadan bu hizmetlerin gerçekleştirilmesini sağlamak üzere çalışmalarımız devam ediyor.

Bunları yaptık, yaptığımız çalışmalar sonucu nereye geldik? İşlem sürelerini önemli ölçüde kısalttık. Gerçekten, gümrüklerde olması gerekenin ötesinde, örneğin olması gerekenin 1 kat fazlası beklemeler, o işlem dolayısıyla maliyetleri 1 misli artırır. Dolayısıyla, işlem sürelerinin azalmasının ne kadar katkı sağlayacağı ortada. Bu açıdan baktığımızda, gümrüklerimizde, ihracat işlemlerinin yüzde 61’i sadece bir dakikada tamamlanmaktadır. Ortalama işlem süresi 2002 yılında 10 saatin üzerindeyken 2013 yılının ilk on bir ayında bu süre 3 saat 57 dakikaya indirilmiştir, yani böylesine bir iyileştirme sağlamış bulunuyoruz.

Çok taraflı ilişkiler açısından gümrük hizmetlerine baktığımızda, 61 ülkeyle idari yardım anlaşması imzalamış ve hayata geçirmiş bulunuyoruz. Kervansaray Projesi’yle İpek Yolu güzergâhındaki gümrük idarelerinin ortak uygulamalarını gerçekleştirme çerçevesinde, 2008 yılında Türkiye’nin öncülüğünde başlatılan bu çalışmaları devam ettiriyoruz.

Gümrükte hizmetin kalitesi bakımından ihtiyaç duyulan laboratuvarları modernize ettik. 6 tane laboratuvarımız var, bunlardan 2 tanesi uluslararası düzeyde akredite olmuş laboratuvarlardır.

Kaçakçılıkta son derece etkin bir mücadele sürdürüyoruz. Şimdi, değerli arkadaşlarımız Bakanlığımızın bütçesiyle alakalı irdeleme yaparken “Türkiye kaçak cenneti, her şey kaçak!” gibi, ölçülmesi mümkün olmayan, mesnedi olmayan sözcükler kullandı. Ama değerli arkadaşlar, verilere bakmak lazım. Türkiye’nin coğrafi konumu, jeostratejik konumu itibarıyla baktığınız zaman, Türkiye bir kavşak ülkedir, geçiş güzergâhında olan bir ülkedir. Elbette ki Türkiye’nin bu özelliği ve çevresindeki ülkelerin özellikle akaryakıt üreten ve tüketen ülkeler olması dolayısıyla Türkiye kaçakçılık bakımından çok önemli bir kavşaktadır. Ama son derece etkin bir mücadele sürdürüyoruz ve bu konuda da gerçekten kamu kuruluşlarımızın, bütün mücadeleci kuruluşların hep birlikte başarılı olduğu kanısındayım.

Toplam olarak, kaçakçılıkla mücadelede elde ettiğimiz ürünlerin 2012 yılında parasal değeri 743 milyon 732 bin TL’dir. Ama bu sene, kasım sonu itibarıyla kaçakçılıkla mücadeleden elde ettiğimiz ürünlerin toplam değeri 1 milyar 7 milyon TL’dir kasım ayı sonu itibarıyla, bir ay daha var. Demek ki burada, geçen seneye oranla kaçak yakalamamızda yüzde 35’lik bir artış var.

Uyuşturucuyla mücadelede, baktığımız zaman, Türkiye, dünya eroin yakalamasında 2’nci sıradadır. Yani bunu şimdi bazıları o zaman çok mu eroin üretiliyor diyecekler ama ben bu yargımın gerekçesini Türkiye’nin jeostratejik konumu itibarıyla getirip izah ettim. Yani bizim doğumuzda uyuşturucu üretimi var, batımızda kullanıcı var, geçiş ülkesi.  Dolayısıyla Türkiye eroinle mücadelede Avrupa bölgesinde, 2012’de yakalanan eroinin yüzde 94’ünü yakalayan bir ülke konumundadır. En son olarak 2013 Ağustos ayında bizim Trakya’da Hamzabeyli Sınır Kapımızda gümrük tarihinin en büyük, tek partide en büyük yakalaması olan 717 kilogram eroin yakalaması gerçekleştirilmiştir.

Evet, sürem bir hayli gitti. Şu Sayıştay raporuna değinmek istiyorum. Yani bizim iç ticaret, esnaf sanatkârlar, kooperatiflerle ilgili çalışmalarımız elbette ki zamanım müsait değil ama şu Sayıştay raporuna değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay hiç şüphe yok önemli bir kuruluş. Mali denetim yapar, mali yargılama yapar. Kim adına? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına. Ama, süreçleri iyi bilmezseniz her şeyi birbirine karıştırırsınız. Danıştayın bir çalışma prosedürü var. Danıştay denetçileri var. Denetçilerin yaptıkları çalışma, o çalışmanın yer aldığı doküman Sayıştay raporu değildir, bir defa bunu bilin. Neye rapor denir, neye çalışma notu denir onu iyi ayırt etmek gerekir. Demin, çok değerli milletvekilimin “devrimci vatansever” olarak nitelediği kişiden elde ettiği o metin, öyle bir çalışma notudur.

Bir örnek vermek istiyorum size, orada bizim Bakanlığımıza yaptığı eleştirilerden bir tanesi şu: Gümrük Kanunu’nun 218’inci maddesi. Diyor ki bu maddede: “Gümrüklü yer ve sahalarda işleticiler Gümrük Müsteşarlığının ihtiyaç duyduğu tüm alet edevat, makine, aksamı temin etmek zorundadır.” Düşünebiliyor musunuz, bu kanun 1999 tarihinde yazılmış. Bir hukuk devletinde böyle bir kanun olmaz. Siz özel sektöre, bir vatandaşa bir kanun gücüyle mükellefi olmadığı bir hususu yaptıramazsınız. Bu, angaryadır, doğrudan doğruya Anayasa’ya aykırıdır. Bana diyor ki…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Değiştirin.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Değiştirin o zaman, değiştirin.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değiştiririz, değiştiririz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, siz bu kanunu uygulamakla yükümlüsünüz.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz gelin uygulayın!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – O zaman değiştirin. On bir yıldır iktidarsınız.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz gelin deyin ki herhangi bir liman işleticisine: “X-ray alacaksın 5 milyon TL’lik.” 2,5 milyon euro tutuyor bunlar. Bunu gelin aldırın. Siz nasıl aldıracaksınız? Bunun yöntemini bana öğretin ben de alayım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz o kanunları uygulamakla yükümlüsünüz.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – O sizin sunduğunuz raporda bunu söylüyor. Bu bir angaryadır, bunu uygulama kabiliyeti yok. Dolayısıyla bir örnek vereyim…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, değişince o kanunu uygulayacaksınız ya da değiştirin yani ya değiştirin ya uygulayın.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değiştireceğiz.

Ha, o notlar bu maddeyi değiştirmemize vesile olur, o kadar katkısı var yani hiçbir işe yaramaz demiyorum. Onun katkısı, demek ki bu madde yürürlükten kalkacak, uygulama kabiliyeti yok.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ama, şu anda yürürlükte; uygulamak zorundasınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O maddeyi uygulamıyorsunuz, eksik yapıyorsunuz, suç işliyorsunuz. Eksik yapıyorsunuz, kanunu uygulamıyorsunuz.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye büyük bir ülke, Bakanlığımız da çok önemli görevler yapıyor, “Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünde 500 milyar dolarlık dış ticaret hedefi”nde en anahtar kamu kuruluşlarından bir tanesidir. Bu anlamda, bütçenin gerçekleşmesinde, uygulanmasında, oluşmasında katkı veren herkesi ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yazıcı.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkan…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Söz vereceğim sırayla efendim, bir dakika.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkan, bana sataşma var efendim “Yanlış bilgi aktarıyor.” diye.

BAŞKAN – Yanlış bilgi verdiğinize dair…

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika süre veriyorum.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bu ihaleler verilirken Gümrük Kanunu’nun 218’inci maddesi net bir biçimde duruyordu ve yürürlükteydi. Alan firma teklifini bu kanun hükümlerini bilerek verdi. Dolayısıyla “Efendim, biz o kanuna göre x-ray cihazı aldıramayız.” demek kollamadır, kayırmadır, yandaşa bir kıyak daha yapılmasının somut kanıtıdır. (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, bu ihaleyi alan firma 218’inci maddeye uygun bir biçimde gümrük kapısını işletmeyi, oradaki tüm eksiklikleri tamamlamayı taahhüt etmiştir. Siz buna x-ray cihazını aldırmazsanız, bilgisayar yedek parçalarını ve altyapısını aldırmazsanız suç işlemişsinizdir. Sayıştay denetçisi bunu yakalamıştır, Rapor Denetleme Kurulu da bunu tıraşlamıştır. Olay budur.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Sayın Başkan, çok yanlış bir anlayış var, müsaade ederseniz düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Evet, iki dakika düzeltiniz. Yerinizden de düzeltebilirsiniz, nasıl arzu ederseniz.

Buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bir defa konusu şu: Diyelim ki İstanbul havalimanını bir işletici özeleştirmeden ihaleye girmiş, almış, işletiyor. Onun şartnamesinde böyle bir yükümlülük yoksa bir başka liman özelleştirmeden ihaleye çıkartılmış. Nedir yükümlülüğü?

KAZIM KURT (Eskişehir) – Kanun neyse o.

MUSA ÇAM (İzmir) – Kanun neyse o Sayın Bakan.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Bir dakika.. İhale şartnamesinde öngörülen hususlar. İhale şartnamesinde olmayan...

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Bakan, şartnameye koymazsanız suç işliyorsunuz zaten.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Ha, koyarsanız olur. İhale şartnamesinde olmayan bir yükümlülüğü ”Şu kanun böyle diyor.” diyemezsiniz , uygulatamazsınız, bu angaryadır, Anayasa’ya aykırıdır.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim.

Sayın Bakan, girişim özgürlüğüyle angaryayı  karıştırıyor. Ona ancak girişim özgürlüğü diyebilir, ki girişim özgürlüğünün de kanuna uygun olması lazım. Biz milletvekilleri olarak, Sayın Bakan da dâhil olmak kaydıyla, Anayasa uyarınca ettiğimiz yeminde ne diyoruz? “Kanuna  bağlı kalacağımıza...” Gümrük Kanunu’nun 217’nci maddesi de bunu emretmiyor mu? Bu yemine de aykırı hareket etmiyorlar mı?

Onun ötesinde Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi uyarınca şartnameler kanuna aykırı olamaz. Eğer bunu görmezlikten gelmişse bu da yolsuzluğun bir başka çeşididir diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Konu netlikle anlaşıldı.

Buyurunuz Sayın Doğru, siz ne istemiştiniz?

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Osmanlıdan bu tarafa hiç bir şey yapılmadı diyerek Sayın Bakan 57’nci Hükûmeti ilzam etmiştir.

Ben iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Doğru.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının dışında sanki hiçbir şey yapılmadığı şeklinde zaman zaman başta Başbakan olmak üzere bakanlarıyla hep beraber söyleniyor.

Bakın, Moğolistan’da Orhun anıtlarında da hiçbir şey yapılmadığını sadece kendi zamanlarında yapıldığını ifade ettiler. Sayın Bakan, peki, Moğolistan’daki yolu yaptığınız zaman o yola nasıl gittiniz, o ormanlıkların olduğu yere, orada yol var mıydı? Bakın, orada yol vardı. Bizim iktidarımız zamanında yani 57’nci Hükûmet zamanında o yolu biz revize etmiştik, sizin zamanınızda asfalt yapılmıştı.

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula yönelik konuşunuz.

REŞAT DOĞRU (Devamla)  - Ama şunu unutmayın, bakın, 57’nci Hükûmet zamanında 2000 senesinde 80 kişi, 2001 senesinde 62 kişi, 2002 senesinde de 68 kişi Moğolistan’daki Orhun anıtlarına gönderildi. Bunların içerisinde arkeologlar vardı, tarihçiler vardı, sanat tarihçileri vardı, Gazi Üniversitesinden, Konya Üniversitesinden ve beraberinde Hacettepe Üniversitesinden çok değerli insanlar vardı. Onlar oraya gittiler ve çalışma yaptılar üç ay süreyle, yaz süresince ve altın adam heykeli de dâhil olmak üzere birçok heykel çıkarıldı.

Siz oraya gittiğiniz zaman orada bir müze var mıydı? Çıkarılan herhangi bir şeyler var mıydı? Onların hepsi 2002’de, bizim zamanımızda yapıldı ve Ulan Batur’a müze yaptık. O müzeyi de biz… O zamanki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’le beraber -ben de gittim- hem onun açılışında bulunduk hem de orayı ziyaret ettik Sayın Bakanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, nedir?

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde birçok öğrencinin ağır kış şartları nedeniyle açık öğretim sınavlarına girme olanağına sahip olamadıklarına ve bu konuya bir çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Hükûmetimizin iki sayın bakanı burada. İfade edeceğim konu kendileriyle ilgili değil ama Sayın Millî Eğitim Bakanıyla ilgili ve önemli bir konuyu çok kısaca ifade etmek istiyorum. Kendileri kanalıyla Sayın Millî Eğitim Bakanına umarım bu ifade edeceğim şikâyet konusu ulaşır.

Ülkemiz ağır kış şartları içerisinde ve yarın ve öbür gün açık öğretim sınavları yapılacak. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden sayısız telefon ve mesaj aldım. Bir kısım yollar kapalı, ulaşım aksamış durumda, bazı yerlerde ulaşım imkânsız hâle gelmiş durumda ve böyle bir tabloda, böyle bir iklimde birçok öğrencimiz bu sınavlara yarın girme olanağına sahip değil. Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sayın YÖK Başkanı konuyu inceleyip bu öğrencilerimiz için bir çözüm yolu bulsunlar diye kendilerine buradan bir öneri yapıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Hükûmet herhâlde bu konuyu dikkate alacaktır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Nasıl “Buyurun.” efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, biraz önce Hayati Yazıcı çok yanlış bir bilgi verdi. Gümrüklerle ilgili, Sayıştay denetçisi 300 sayfalık rapor düzenlemiş; oradaki yolsuzlukları, hırsızlıkları, suistimalleri belirtmiş. Sayıştay. Bu raporu, Sayıştay Rapor Denetleme Kurulu 10 sayfaya indirmiş.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkan, neye göre söz veriyorsunuz?

Elini kolunu sallayarak geliyor konuşuyor Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O raporun öncesinde hakikaten, gümrükteki yolsuzlukları…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Zamanımız kıymetli. Böyle herkese söz mü vereceksiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – …eğer şeffafsa, eğer hakikaten memlekette gizlilik yoksa bu raporlar açıklansın.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Neye göre, hangi maddeye göre söz veriyorsunuz Sayın Başkan?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, tabii zoruna gidiyor.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Neye göre söz veriyorsunuz, açıklamak zorundasınız.

KAMER GENÇ – Ya, tabii ki zorunuza gidiyor.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Herkes böyle iftira atamaz buraya elini kolunu sallayarak gelerek.

Neye göre söz veriyorsunuz, neye göre dinliyorsunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok rica ederim, yönetime bu kadar müdahale etmeyiniz. Bir dakika müsaade edin, talebi nedir alayım.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – İftira atıyor ama talepte bulunmuyor ki. Geliyor hakaret ediyor, siz “talep” diyorsunuz Sayın Başkan. Böyle bir şey olur mu!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayıştay, denetleme mahalline gidiyor, olayları inceliyor, 300 sayfa rapor düzenliyor. Sayıştay Rapor Düzenleme Kurulu…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Talebini alın lütfen Sayın Başkan, neymiş meramı, bir derdini söylesin.

KAMER GENÇ (Tunceli) - …bu Hükûmetin emrinde, o raporu tamamen siliyor, on sayfalık ince raporu gönderiyor. Görevlilere diyor ki…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkan, izin veremezsiniz buna. Böyle, hakarete, iftiraya alenen izin veremezsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eğer bunları örtmek istemiyorsanız buyurun, inceleme raporunu okuyalım.

BAŞKAN – Sayın Genç…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Alenen izin veremezsiniz bunlara, böyle bir usul yok, İç Tüzük burada, neye göre söz veriyorsunuz?

BAŞKAN - Bir dakika sayın milletvekilleri, niçin tartışıyorsunuz? Bir dakika, sayın milletvekilleri…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Devam etmesine izin veremezsiniz, iftiraya, hakarete izin veremezsiniz. Burada yok böyle bir şey, böyle bir usul yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gerçeklerin üstünü örtüyorsunuz ya!

BAŞKAN – Sayın Genç, bu söyledikleriniz daha önce tutanaklara geçti, söylendi, sizin de söyledikleriniz tutanağa geçti.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam efendim, millet bilsin yani.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)

1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) REKABET KURUMU (Devam)

1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Şimdi, lehinde Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten.

Buyurunuz Sayın Ökten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçe kanunu tasarısı beşinci turunda bulunan Kültür, Turizm; Avrupa Birliği; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, özellikle son dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde olumlu bir ortam yakalanmıştır. Üç buçuk yıllık bir aradan sonra bir faslın açılması, son yıllardaki en objektif ve dengeli ilerleme raporunun yayınlanması ve nihayetinde vize konusunda somut gelişmeyle         Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri yeni bir ivme kazanmıştır. Bunu Türkiye için “vizesiz Avrupa” olarak yorumlayabiliriz. Mutabık kaldığımız ortak yol haritası çerçevesinde, üç-üç buçuk yıl sonra artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Schengen bölgesine vizesiz girebileceklerdir. Vize duvarlarının yıkılmasıyla birlikte, aslında Avrupa’daki birçok ön yargı da beraberinde yıkılacaktır.

Türkiye gibi, 1963 yılından itibaren Avrupa Birliği ile ortaklık ilişkisi içerisinde bulunan, 1995 yılından beri aday ve 2005 yılından beri katılım müzakerelerini yürüten bir ülkenin vatandaşlarına vize uygulanması Avrupa Birliği bütünleşmesinin ruhuna aykırı düşmektedir.

İş insanlarımız ürünlerini Avrupa ülkelerinde düzenlenen fuarlara gönderebilirken kendileri vize engeliyle karşılaşmaktadır.

Vizeleri, iş randevuları veya toplantı tarihleri geçtikten sonra kendilerine verilmektedir. Vize alabilmek için bürokratik zorluklar, banka hesaplarını gösterme ve Avrupa Birliği ülkelerindeki ortaklarından davet mektupları istemek zorunluluğu ticari gizlilik ilkesini de ihlal etmekte ve onları sıkıntıya sokmaktadır. Avrupalı mahkemeler tarafından da teyit edilen Ankara Antlaşması ve Karma Protokol’e aykırı olan bu uygulama gümrük birliği açısından da haksız rekabete yol açmaktadır. Vize uygulaması, iş insanlarımıza yeni iş bağlantıları kurmak bir yana, mevcut işlerini yürütmekte güçlükler çıkarmakta, böylece ticaretin önünde teknik bir engel teşkil etmektedir. Ticari ve sosyal hayatımızı etkileyen bu durum vize muafiyetinin uygulamaya geçmesiyle son bulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin büyük ticari hacme sahip serbest bölgesi Mersin’de kurulmuştur. Tarım, ticaret, sanayi ve turizmin yanı sıra, lojistik sektöründe de varlık göstermektedir. Serbest bölge, Mersin Limanı ve sınır kapılarındaki hareketlilik kent ekonomisine artan bir ivme kazandırmaktadır. Mersin Serbest Bölgesi’nin faaliyete başladığı 1985 yılından 2012 yılı sonuna kadar gerçekleştirdiği ticaret hacmi toplam 43,3 milyar dolar ticaret hacmidir. 158 ülke ile 682 değişik malın ticareti yapılmıştır. Bu da gelişen ve artan ekonomik istikrarın da bir göstergesidir.

Sayın Başbakanımızın desteği ve 61’inci Dönem AK PARTİ Hükûmetinin 800 milyar liralık yatırımla Akdeniz Oyunları’nı ilimizde gerçekleştirmiş olması, kentimizin kültür, inanç ve turizm sektörüne ek olarak spor turizmi için bölgenin merkez üssü olmasını sağlamıştır. Mersin ilimizde kültür ve turizm kenti olarak taşınır, taşınmaz kültürel varlıklarımızı korumakta ve muhafaza etmekteyiz. Binlerce yılı temsil eden anıt ağaçlardan, milattan sonra 5’inci yüzyılda yapıldığı düşünülen Meryem Ana Kilisesi’ne, Aydıncık ilçe merkezindeki Kelenderis antik kentinden Uzuncaburç antik kentine, dinsel, kültürel anıt eserlerimizden Mut Kalesi’ne, Liman Kalesi’ne, Mezgit Kalesi’ne; Ashabı Kehf’ten Danyal Hazretlerinin kabrine, Alahan Manastırı’na, Roma Köprüsü’ne, Zeus Tapınağı’na, Alaaddin Camisi, Laal Paşa Camisi ve Şeyh Ömer Türbesi’ne, yakın tarihimize şahitlik etmiş tarihî hükûmet konağımıza kadar birçok eserimiz Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmektedir.

AK PARTİ hükûmetlerinin uzun vadeli hedefleri, planlaması ve öngörmesi sayesinde Mersin ilimiz başta olmak üzere Türkiye’nin bütün illerindeki yatırım planlarındaki kalkınma çok büyük bir artış göstermektedir.

Bu vesileyle 2014 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, bütçemizin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ökten.

Aleyhte Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bugün maalesef Ermenistan’da Dışişleri Bakanımızın verdiği bir beyanatla başlamak istiyorum. Tehciri benimsemediklerini benimseyen, söyleyen ve “adil hafıza” adı altında yeni bir kavramla ortaya çıkan Dışişleri Bakanımız, zannediyorum ki Birinci Dünya Savaşı sırasındaki 23 isyandan haberdar değil ve bu isyanda en önemli geçit noktalarının Ermeniler tarafından da tutulduğunun farkında değil. Tehcir, sadece güvenlik için alınmış bir karardır ve kendi toprakları içerisinde yapılmıştır. Diğer taraftan “adil hafıza” adı altında bir konuyu ortaya atarken Ermeni çetelerince katledilen 518 bin Müslümanı da hatırlaması gerekirdi diye düşünüyorum. Önce bu konuda kendisini kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, kültür, bir toplum için son derece önemlidir. Bugün ülkemizde bu konuda büyük bir yozlaşma söz konusudur. Bununla ilgili olarak şunları ifade etmek isterim kısaca: Şimdi, enteresandır ki Türkiye’de bugün misyonerlerin cirit attığı bir dönem yaşanmaktadır ve maalesef yine Türkiye genelinde 25 bin kilise ev kurulmuştur. Sadece Keçiören’de mesela 46 mahalle vardır ama 53 kilise ev vardır. Trabzon’da 2005 ile 2006 yılları arasında Santa Maria Kilisesine kayıt yaptıran ve Hristiyan olduğunu söyleyen genç sayısı 12 bini geçmektedir, keza, Adana’da 3 binlere ulaşmıştır bu rakam.

Şimdi, hâl böyleyken Türkiye’de ilginç bir durum yaşanmaktadır. Hani, tarihî yapıları restore edebilirsiniz. Restore ettiğiniz tarihî yapıların muhakkak ki Türkiye için bir önemi vardır ama bu açtığınız, yaptığınız restorasyonlarda özellikle kiliseleri, hiç Hristiyan nüfus olmamasına rağmen, ibadete açarsanız, bunların sonucunu farklı şekilde görmeniz mümkün olmaz.

Ayrıca, bunun ötesinde, önemli bir konu daha var ki, 1923 Lozan Anlaşması’na göre sadece İstanbul’a bağlı, Gökçeada’yla birlikte, 6 ilçede metropolit bulundurulması gerekirken maalesef bu Hükûmet döneminde Bursa’ya, Kütahya’ya, Isparta’ya da metropolit atanmıştır ve bunlar bu bölgelerde şu an ikamet etmektedir.

Değerli milletvekilleri, iki konu üzerinde durmak istiyorum bunun dışında. Biraz önce, yani ilk başlarda bir milletvekili arkadaşımız Selanik’teki Atatürk’ün eviyle ilgili çok önemli gelişmeler olduğundan söz etti. Bugünkü Sayın Kültür Bakanımızla bunun alakası olmadığını da özellikle belirtmek istiyorum çünkü onun döneminden önce gerçekleştirilmiş bir operasyondu orası. Dolayısıyla, kendisiyle de yaptığım görüşmeler sonrasında önemli ölçüde düzeltme ile ilgili girişimler söz konusu.

Şimdi, değerli arkadaş, Selanik’teki Atatürk Evi… Hani Kocacık’taki Atatürk’ün dedesinin evi onarıldı ya onunla başlamak istiyorum. O yeniden yapıldı ama hiç Türk evine benzer bir ev yapılmadı, aslında tamamen Arnavutluk kule evi tarzında yapıldı. Orijinali zaten burada yanımızda var dolayısıyla bu orijinaliyle yakından uzaktan hiçbir alakası yok.

Onların oradan göç ettikleri tarih 1830 yılıdır, Kırmızı Hafız Ahmet Efendi’dir. 1830’da göç edilmiştir, Ali Rıza Efendi Selanik’e gittikten sonra, 1839’da doğmuştur. Ama, o eve bakın ne hâle gelmiştir. Hatta, Atatürk neredeyse video seyrediyor hâle geldi. Şöyle bir Türk evi olur mu? Hâlbuki, daha önceki Türk evleri böyledir. Oradaki ev böyleydi ve bu ortadan kaldırıldı. Sayın Bakandan istirham ediyorum ki söz verdi tekrar eski hâline getirilecek. Yatak odasındaki yüklükte bulunan banyoya bile asri tuvalet konulmuş bir durumdaydı, bir düşünün.

Dolayısıyla, bunların kültürümüzün mirası olarak devam ettirilmesi gerekir aksi takdirde her şey altüst olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halaçoğlu.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, bir konuda açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Tabii, buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın Halaçoğlu’nun bahsettiği Selanik’teki Atatürk Evi’yle ilgili sizlere bilgi vermek istiyorum. Şu ifade bakımından bu bilgiyi vermek istedim, “Eski hâline döndürülecek.” ifadesi.

Ben, Sayın Halaçoğlu burayla ilgili hassasiyetini belirttiğinde kendisine de teşekkür ettim fakat “Eski hâli” dediğimiz hâl orijinal bir hâl değil. İçindeki malzemelerin çoğu Anadolu’nun birçok yerinden gönderilmiş ve sentetik bir biçimde oraya hatıra olarak koyulmuştu. Şu yanlış anlaşılmasın yani “Sanki oradaki eşyaların hepsi Atatürk’ün kullandığı orijinal eşyalardı da ondan sonra Kültür Bakanlığı tarafından kaldırıldı.” gibi bir yanlış anlaşılma olmasın.

Fakat, şöyle bir ihtiyaç hissettik, kendisiyle de paylaştık bunu: Orada Atatürk’ün hayatını anlatan ve yaşadığı evde hangi odanın ne anlam ifade ettiğini anlatan videolar var, resimler var fakat kullandığı eşyalarla ilgili bir eksiklik var. Her odaya kullandığı birkaç eşyayı koymak şeklinde, etnografik olarak o evi tamamlama şeklinde bir süreci sürdürüyoruz ama eski hâlinin de orijinal bir hâl olmadığını burada ifade edeyim. Bu etnografik çalışmaya devam ediyoruz; yüce Meclisin bilgisine sunarım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, şimdi, bu sözümün yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Bununla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen, yerinizden de yapabilirsiniz açıklamanızı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Evet, mikrofonu açabilirseniz.

BAŞKAN – Buyurunuz.

5.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Bakanım, şu anki yapılmış şekli de Atatürk’le hiç alakası olmayan konular; yani şurada Atatürk’ün orijinal hiçbir eseri yok. Yani tamamen modern hâle getirilmiş, bütün kapısı, penceresi panolarla donatılmış bir şekil.

Şimdi, orada önemli olan şey şudur: Atatürk doğduğu zaman da ki isterseniz içerisinde onun kullandığı eşya olmasın, ama bir Türk evinde doğmuştur, Türk evi tipinde bir evde doğmuştur. Bugün onun örnekleri vardır. Dolayısıyla Atatürk’ün doğduğunu ortaya koyabilecek, doğduğu zamanı ortaya koyabilecek bir ev tipinin olması gerekir. Siz zaten bulamazsınız burada, ne yaparsanız yapın bulamazsınız. Dolayısıyla orada hiç ama hiç Atatürk’le alakası olmayan şöylesine bir bina, içi bomboş, ruhsuz bir ev yapmak mı daha doğrudur, yoksa o tarihte Atatürk’ün yaşadığı dönemdeki bir ev tipini oraya koyup, insanların girdiğinde, ziyaret ettiğinde Atatürk böyle bir evde doğmuştur fikrini vermek mi doğrudur? Dolayısıyla, yani siz oraya ne koyarsanız koyun başka türlü bu evi canlı tutamazsınız, ruhsuz hâlde bırakırsınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Benim istirhamım o dönemde yaşanıldığı biçimde bir ev tipinin yapılmasıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz; konu anlaşılmıştır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)

1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) REKABET KURUMU (Devam)

1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN - Beşinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz. Biliyorsunuz, soru-cevap işlemi yirmi dakika. Yirmi dakikanın on dakikasını birer dakika olarak sayın milletvekillerimize vereceğiz; ondan sonrasını Hükûmet nasıl uygun görüyorsa ona göre cevaplayacaklardır.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gümrük ve Ticaret Bakanı, Gümrük Kanunu hükümlerini uygulamadığını, suç işlediğini itiraf ettiği için bütün sorularımı Egemen Bağış’a soracağım.

Şimdi, birinci sorum Egemen Bağış’a: Siz AKP genel başkan yardımcısı mısınız, yoksa Türkiye Cumhuriyeti Bakanı mısınız? Eğer Bakansanız, Ankara’da yapılan AB Ekonomik Karma Komisyonu’nu terk etmeniz ve AKP’nin şovuna katılmanızı nasıl değerlendireceksiniz? Aksi takdirde Bakanlığı bırakmanız gerekiyor diye düşünüyorum.

İkinci sorum: AB vizelerinin kalkması konusunda sizden bir randevu talep etti mi Avrupa Birliği?

Üçüncü sorum: Bakanlığınız döneminde Avrupa Birliğinden ve Avrupa Birliğine üye olmayan ülkelerden kaç ülkede vizeyi kaldırdınız?

Dördüncü sorum: Çifte vatandaşlıkta Avusturya’da ve Almanya’da Hükûmetiniz döneminde, on bir yıllık süreçte ne gibi gelişmeler sağladınız? Bütün dünya ülkelerinin çifte vatandaşlığı kabul edilirken Türklerin çifte vatandaşlığı kabul edilmiyor. Bunun hakkında ne yaptınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

3 bakana da ayrı ayrı soracağım, eşitlik bozulmasın diye. Şanlıurfa medeniyetlerin havzasıdır. Şanlıurfa’da tarihî yerlerin bulunduğu yerleri gösteren yollarda tabelalar yoktur.  Şanlıurfa’da tarihî yerlerin bulunduğu yerlerde tuvalet yoktur, içme suyu yoktur. Bunu ne zaman yapacaksınız? Ben hep sordum ama üç yıllık milletvekilliği süresi içerisinde bir türlü olumlu cevap alamadım.

Soru iki, Gümrük ve Ticaret Bakanlığına: Yurt dışına çıkış harçları, pulları bu seyahat özgürlüğünün önünde bir engel değil midir, bunu kaldırmayı düşünüyor musunuz, buna benzer uygulamayı başka ülkeler gösteriyorlar mı?

Üçüncü sorum: 2013 yılında Avrupa Birliğinden ülkemize ne kadar hibe fonu aktarılmıştır, aktarılan hibe fonları hangi projeler için, ne kadar kullanılmıştır, hibe fonlarında kalan miktar ne kadardır, hibe fonu Bakanlık bütçesinde yer almakta mıdır, yoksa doğrudan ilgili projeyi uygulayacak olan bakanlığa mı aktarılmaktadır?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Çelik’e: Kendisi de Adana Milletvekili. Adana’nın denize sahili olan iki tane ilçesi var; birisi Karataş, birisi Yumurtalık. İkisi de hem Antalya’yı hem Ege sahillerini aratmayacak derecede denizi güzel, sahili güzel, kumsalı güzel ancak bir türlü turizme açılamadı. Bunun sebebi de hem ulaşım açısından Ceyhan-Yumurtalık arasındaki yolun bitirilememiş olması hem oradaki yıldızlı otel sayılarının arttırılamamış olması ve orada çok değerli bir tarihî eser, Yumurtalık Kalesi’nin restorasyonunun bir türlü yapılamamış olması.

Sayın Bakan, bu her iki ilçenin turizme açılabilmesi, orayı turizm cenneti hâline getirebilmek adına bir projeniz var mıdır? Bu yolun, Ceyhan-Yumurtalık arasındaki yolun bir an önce bitirilmesi için bir gayret sarf edilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

Sayın Eyidoğan…

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan Çelik’e: Tescil edilmiş tarihî evlerin onarım giderleri mülk sahiplerince karşılanmakta, onarım ödeneği ve izni için Bakanlığınıza yapılan başvurulara cevap çok uzun sürmektedir. Bu durum yapıyı kullanan vatandaşlarımızın çok çeşitli sorunlarla karşılaşmasına neden olmaktadır. 2013 Değerlendirme Raporu’nda “Devam etmekte olan bazı kentsel renovasyon projelerinin kültürel ve tarihî miras açısından risk oluşturma potansiyeli bulunmaktadır. Sivil toplum, karar alma süreçlerinde her zaman yer almamaktadır ve şeffaflık ve kamuoyuyla istişare eksikliği söz konusudur.” denmektedir. Bu konuda görüşünüz nedir?

Sayın Bakan Bağış’a: 24 Haziran 2013 tarihinde New York Times’ta yayınlanan bir makalede, Türkiye’nin AB sürecinden koptuğu ve artık bu süreçle ilgilenmediğini iddia eden bir yorum var. Bu makaleye cevaben bir mektup yazdığınız ifade ediliyor. Cevabınızda özet olarak ne dediniz?

Sayın Bakan Yazıcı’ya: Avrupa’da yaşayan Türklerin, Türkiye, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan sınır kapılarında, özellikle ağustos ayında yaşanan en büyük sıkıntıları nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.

Sayın Şahin… Yok.

Sayın Çam…

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan Bağış’a: Geri Kabul Anlaşması yürürlüğe girdiğinde, AB ülkelerine Türkiye üzerinden kaçak giriş yapmış üçüncü ülke vatandaşlarının otomatik olarak Türkiye’ye iadeleri gündeme gelecek. Türkiye, çoğu zaman, bu kaçak göçmenleri geldikleri ülkelere gönderemeyecek. Bu konuda nasıl bir çalışma yapmaktasınız? Bu anlaşmanın şartlarını yerine getirebilecek misiniz?

İkinci sorum Sayın Gümrük Bakanımıza: Biraz önce Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Kazım Kurt, x-ray sistemiyle ilgili yolsuzlukları belgeleriyle ortaya koydu. Böyle bir yolsuzluk Avrupa Birliği üyesi ülkelerde olmuş olsa bakan aynı gün ve aynı saatte istifa eder, Japonya’da olsa harakiri yapar. Biz sizin harakiri yapmanızı istemiyoruz ama istifa etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Yazıcı’ya sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sarp Sınır Kapısı’nın proje maliyet bedeli 40 milyon, x-ray cihazlarının maliyeti tahmini 5 milyon yani sözleşme bedelinin yüzde 13’ü civarında ve bu teslim edilmiyor. Bunun teslim edilmemesi sonucu burada çalışmayan cihaz nedeniyle yakalanamayan kaçakla ilgili bir tahmininiz var mı? Bu, özellikle kaçakçılık yapmak için oraya konulmamış olabilir mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.

Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorum Sayın Bakan Çelik’e: Bursa Mudanya ilçesi Myrleia antik kentin bulgularını taşımaktadır. Bu alan imara açılmış ve özel bir şirket tarafından AVM yapılmak üzere inşaatına başlanmıştır. Bakanlığınız bugüne kadar cereyan eden gelişmelerle ilgili bölgede herhangi bir inceleme, değerlendirme çalışması yapmış mıdır? Sonuçları nelerdir?

Kültür ve Turizm Bakanı olarak tarihî bir değerimizin üzerine beton dökülerek AVM yapılmasının önüne geçmek için bir girişiminiz olacak mıdır? Adli ve hukuki süreci devam eden AVM inşaatında Mudanya ilçe belediyesi, Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü ve müze müdürlüğünün göz yummasının altında yatan nedenler nelerdir?

Son olarak da, Turizm Bakanı olarak, bu bölgenin çok zengin bir medeniyete beşiklik etmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.

Sayın Batum…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Çelik’e: Bakanlığınızın bütçesi üzerindeki görüşmeler sırasında Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünü kapatmak yönünde bir tasarı hazırlığı içinde olduğunuzu açıkça ifade ettiniz. Gerekçe olarak da söz konusu kurumsal yapının arkaik dönemden kalma bir model olduğunu söylediniz. Sizler “arkaik model” ya da “vesayet düzeni” filan dediniz mi biz şunu anlıyoruz: Ele geçirme, yandaşlaştırma, siyasal ya da ekonomik rant elde etme operasyonu başlıyor. Şimdi, ben de bu hususta sizin hukuksal, siyasal, tarihsel gerekçelerinizi ve dayandığınız uluslararası modelleri merak ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Batum.

Sayın Ata… Yok.

Sayın Tan… Yok.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan Ömer Çelik Bey’e sormak istiyorum: Mersin’in ilçelerinde turizm yönünden değerlendirilmesi gereken çok sayıda yer var. Ancak bunların çoğu bakımsızlık ve ilgisizlikten âdeta atıl durumda. Özellikle Anemurium antik kentinin bakımı ve yenileme çalışmaları var mı? Ne aşamada?

Gine, Anamur Köşekbükü Mağarası var, 2011 yılında çıkan bir yangınla tamamen turizme kapalı hâle ve hizmet veremez duruma geldi. Buranın onarımı, restorasyonu, aydınlatması ve iç dizaynı için bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir de bizim orada en büyük sorunumuz, nükleer santralin yapılacağı Büyükeceli Koyu, Türkiye'nin en güzel koylarından birisi. Santral oraya yapıldığı zaman Turizm Bakanı olarak gelip orada denize girer misiniz?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Dinçer…

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Hayati Yazıcı Bakanıma: Sayıştayca Bakanlığınızdaki usulsüzlük ve yolsuzlukla ilgili rapor düzenlendi mi? Bu yolsuzluklar Sayıştay Rapor Düzenleme Kurulunca rapordan çıkarıldı mı?

İktidarınız döneminde yapılan ihracatın içinde tespit ettirdiğiniz hayalî ihracat var mıdır?

Hayalî ihracat yaptığı belirlenen kaç firma hakkında inceleme başlatılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.

Buyurunuz Sayın Bakan.

Önce kim cevap verecek acaba?

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Ben vereyim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yazıcı.

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, önce Sayın Tanal’ın “Yurt dışı çıkış harçlarını kaldırmayı düşünüyor musunuz?” sorusu var. Yani bu olabilir. Biliyorsunuz, daha önce daha yüksekti bu, sanırım 80 TL civarındaydı, 2006 yılında 102 TL, vesaire falan ama 2007 yılında bunu indirdik 15 TL’ye. Ben de uçaktan inerken, doğrusu, yapılan anonstan rahatsızlık duyuyorum yani “Yurt dışı harç almayanların şuraya gitmesi, buraya gelmesi…” Ben de aynı görüşteyim. Maliye Bakanı arkadaşımla da bunu konuşacağım, bütçeye katkısı ne, getirisi ne, götürüsü ne, yani inşallah böyle bir formülasyon yaparız.

Efendim, Sayın Çam’ın x-ray sistemiyle ilgili: Yani şimdi, değerli arkadaşlar, birbirimizi böyle itham etmek bu kadar basit olmaması lazım. Yani ben konuyu isterseniz, gelirsiniz, özel olarak size anlatırım. Brifing veririm,  özel olarak dediğim o, fizikî değil, monolog hâlinde değil. Gelirsiniz, biz size anlatırız, brife ederiz, konunun detaylarını, boyutlarını görürsünüz. Yani ben size diyorum ki: O maddenin uygulanması nasıl sağlanır, siz bir anlatın bana, nasıl sağlarsınız? Yani biz şimdi hür teşebbüs mensubu bireyin kafasına mı vuracağız “Sen şu x-ray’i alacaksın.” diye? Bakın, sözleşmelerin özgün tarafı, özel hukuk sözleşmeleri var, kamusal sözleşmeler var. Sözleşmelerde öngörülen yükümlülükler dışında bireylere, sözleşmenin taraflarına başka bir yükümlülük yükleyemezsiniz. Bu hukukun çok temel kuralıdır, hukuk fakültesinin de alfabesidir. Dolayısıyla, ben o açıdan bakıyorum.

Sayın Kurt’un “X-ray sistemi ne oldu?” sorusu var. Bakın, değerli arkadaşlar, bir defa x-ray’i üreten 3 ülke var; Amerika, Almanya ve Çin üretiyor. Ha, burada yüklenici firma arzu etti ki: “Bu kadar pahalı bir ürünü Türkiye’de yaptırabilir miyiz?” Yapabilecek olanlar ortaya çıktı, o sebeple bir süre uzatımı oldu, daha sonra da kamusal kaynakla bu yapıldı fakat bunun tutarı sözleşme süresinden düşülmüştür. Bundan ötürü kaçakçılara mı göz yumuldu? Bu ne biçim mantık ben anlayamadım. Bizim, bakın, doğru dürüst herkesin elbette ki Türkiye’ye kazandırmaları konusunda desteğimiz sonsuzdur. Yanlış yapanla ilgili de bizim toleransımız sıfırdır, bizde öyle bir şey olmaz, öyle bir kaygınız olmasın.

İşte, Sayın Dinçer diyor ki: “Sayıştayca Bakanlığınız hakkında rapor düzenlendi mi?” Bakanlığımızla ilgili Sayıştayca düzenlenmiş bir rapor yok, Sayıştay raporu yok bu doğrultuda. Denetçinin çalışması var, denetçinin çalışması Sayıştay raporu değildir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yazıcı.

Sayın Çelik…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan teşekkür ederim.

Sorulan sorularda sayın milletvekilimiz Şanlıurfa’daki ören yerleri ve tarihî yerlerde gerekli işaretlemenin olmadığını söyledi, “Üç yıldır da yanıt alamadım, bir tarih verilebilir mi?” dedi. Şimdi, bize bağlı olan her yerle ilgili, bize bağlı olan yerlerde eksik bir işaret varsa ya da işaretleme konusunda bir eksiklik varsa bununla ilgili şimdi söylüyorum: Hemen tespit edilecek ve dört ay içerisinde bu tamamlanacak. Sayın milletvekilimize de bununla ilgili bilgi verilecek. Süreyi de buradan söylüyorum dört ay içerisinde tamamlanacaktır, varsa bir eksiklik bize bağlı olan yerlerde.

Koruma kurullarıyla ilgili olarak, koruma kurulları toplantılarına -buralarda alınan kararlar konusunda- sivil toplum örgütlerinin dâhil olmasında sıkıntılar olduğu söylendi. Koruma kurullarına, sivil toplum örgütleri gözlemci olarak katılabilirler. Eğer herhangi bir yere gözlemci olarak katılmaları konusunda bir engel çıkmışsa, bu bana somut olarak bildirilirse bunun gereğini yaparım ama somut olmanın dışında genel bir ifade kullanılıyorsa bu genel ifade içerisinde koruma kurullarında sivil toplum örgütlerinin gözlemci olmaması gibi bir durumun olmadığını söyleyebilirim.

Birkaç kere dillendirildi, “Şeffaflık problemi var.” deniyor. Şeffaflık problemi söz konusu olduğunda, şeffaflığın olmaması başka manalara gelir. O sebeple, bu konuda genel ifadeler kullanmak yerine somut olarak ne kastediliyorsa o bize bildirilirse ben kendilerine bilgi veririm, bir yanlışlık varsa da gereğini ivedilikle yaparım. O bakımdan “Şeffaflık problemi var.” diyerek genel bir ifade kullanıp bunun arkasından yanlış anlaşılabilecek imalara yol açmamak gerekir.

Adana’yla ilgili soru soruldu. Bu, Yumurtalık’taki yerle ilgili 2012 yılında planları tamamlandı, tahsise 2012’de çıkıldı fakat müracaat olmadı. Nihayetinde, bu müracaat konusunda bir zorlama yapamayız; bu, hür teşebbüsün işidir. Şimdi, yeniden bir plana çıkması söz konusu olacak. O çerçevede, talep olursa buranın turizme kazandırılması için -zaten orada bir çalıştay da yapıldı arkadaşlarımız tarafından- o süreci takip ediyoruz.

Yine, Karataş planlarının hazırlanması konusunda il özel idaresine yetki verildi, planlama süreci devam ediyor.

Bursa Mudanya’daki inşaatla ilgili olarak: Tabii, o inşaat, oradaki tarihî kalıntıların korunması temelinde izin verilmiş bir inşaat ama şu anda zaten yargı sürecinde, yargı süreci şu anda devam ediyor.

Mersin’deki antik şehirle ilgili bir soru soruldu. O sorunun ifade ettiği şekilde oraya bir müze yapmayı düşünüyoruz fakat yer tespitinde bir problem oldu. Yer tespitindeki problemi aştığımız takdirde orada bir müze yapacağız ya da mevcut müzeyi yıkıp yerine yeni bir müze yapılması için girişim başlatacağız.

“Devletin sanat üreten kurumlarla olan ilişkisinin değiştirilmesinin uluslararası dayanağı nedir?” denildi. Bir kere daha söylüyorum, tam tersine, elimizdeki mevcut modelin uluslararası bir dayanağı yoktur. Bu modele en çok benzeyen model bir tek Çin’de uygulanıyor. Sorun şudur: Sorun, Türkiye’nin sanat üretiminin, kültür üretiminin standartlarını daha çok yükseltmek, evrensel rekabete açmaktır. Burada da çoğulcu ve özgürlükçü bir modelle, sanatçının memur olduğu modelin dışına çıkarak bir model geliştirmek gerekiyor. Burada devlet, kendi elinde operasyonel bazı kurumları tutar, bu kurumlar çerçevesinde bu bahsettiğimiz bütün sanat alanlarını destekler, bunun Anadolu’ya açılmasına, dışarıdan gelecek projelere daha çok destek verilmesine kendisini açar ama devletin memur sanatçı modeliyle kültür ve sanat alanını domine ettiği bir yapı özgürlükçü bir yapı değildir, çoğulcu bir yapı değildir, kültür sanat alanının ihtiyaç duyduğu rekabeti karşılamamaktadır; arayışımız bu temeldedir. Bu sebeple, “kapatma” ifadesi hiçbir şekilde doğru bir ifade değildir. Sorulması gereken soru: Elimizdeki modelin uluslararası dayanağı nedir? Her konuda uluslararası standartları yakalamaya çalışan Türkiye’nin, bu alanda da reform yapması ve uluslararası standartları yakalaması gerektiğini düşünüyoruz.

Diğerlerine yazılı cevap veririm Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Buyurunuz Sayın Bağış.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekillerinin sorularından, özellikle Geri Kabul Anlaşması’yla ilgili bir yanlışı düzeltme ihtiyacı hasıl olduğunu anlıyorum. Türkiye hiçbir şekilde bir göçmen deposu olmayacaktır. Türkiye üzerinden geçerek AB ülkelerine giren düzensiz göçmenlerin ülkemize kabulü, ancak bu kişilerin ülkemizden geçtiklerinin kabul edilmesi durumunda söz konusu olabilecektir. Anlaşmada belirtilen şartlar ve koşullar yerine getirildikten sonra, ancak Türkiye’nin kabul etmesiyle geri alım gerçekleşecektir. Geri alım da, bizim pazartesi imzalanmasını beklediğimiz anlaşma, siz sayın milletvekillerinin burada onayından geçtikten üç yıl sonra gerçekleşmeye başlayacaktır.

Sayın milletvekilleri, ayrıca, sınır güvenliğimizin her geçen gün iyileştirildiği düşünüldüğünde -ki 2011 yılında ülkemizin sınırlarında yasa dışı yollarla Avrupa’ya geçmeye çalışan 77 bin kişi tutuklanmışken, gözaltına alınmışken, 2012’de yapılan çabalar neticesinde bu rakam 35 bine düşmüştür- artık Türkiye transit bir ülke olmayacağını dünyaya çok net bir şekilde duyurmuştur. Bu önlemlerle rakam daha da azalacaktır.

Türkiye mutabakat zaptını imzalaması sırasında Güney Kıbrıs Rum yönetimine ilişkin tutum ve siyasetinde bir değişiklik olmadığına dair bir bildirimde de bulunacaktır. Kamuoyunda yapılan tartışmalardan ve bugün burada gelen sorulardan, bu konuda gerçekten bir bilgi eksikliği olduğunu görüyoruz. Bakanlık olarak bu eksikliği gidermek ve her türlü soruya yanıt vermek üzere bir soru-cevap kitapçığı hazırlıyoruz. Pazartesi günü itibarıyla bu çalışmayı da tamamlayıp hem halkımızın takdirine hem de sayın milletvekillerimizin bilgisine sunacağız.

Bir milletvekilimiz 2013 yılında Avrupa Birliğinden hibe olarak ne kadar fon alındığını sordu. Bu yıl içerisinde ülkemize gelecek olan toplam fon 902 milyon avrodur. Bunun 204 milyon avrosu kırsal kalkınma projelerine, 91 milyon avrosu insan kaynaklarını geliştirme projelerine, 366 milyon avrosu bölgesel kalkınma projelerine, 238 milyon avrosu müktesebata uyum projelerine, 2,1 milyon avrosu ise sınır ötesi iş birliğine yönelik projelerde kullanılacaktır. Bunlara yönelik çalışmalar da devam etmektedir.

Bir sayın milletvekilimiz benim şu andaki titrimi sordu. Ben, mensubu olmaktan büyük onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisinin eski Genel Başkan Yardımcısıyım, hâlihazırda da Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakerecisiyim. İstanbul milletvekilleri içerisinden Bakanlar Kurulunda görev yapan, Sayın Başbakanımızın dışındaki hâlihazırdaki tek kişiyim.

Şehrimin Büyükşehir Belediye Başkan adayının tanıtılacağı toplantıya, ilk günden itibaren destek verdiğim Sayın Kadir Topbaş’a desteğimin devam ettiğini göstermek babında katılmak, benim en doğal siyasi hakkımdır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Olur mu canım öyle bir şey ya? Yabancı delegasyonlarla toplantı yapılıyor.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Ayrıca, KPK toplantısına katılma gibi bir mecburiyetim yoktur. KPK bir parlamenterler platformudur ama bugüne kadar her toplantısına katıldım. O toplantıya da katılıp erken ayrılacağımı KPK eş başkanlarına on beş gün önceden bildirdim. O sabah da gittim, konuşmamı yaptım, Sayın Bakan Yardımcımızı orada adıma bıraktıktan sonra da ayrıldım.

“Kaç ülkede vize kaldırdınız?” gibi bir soru geldi. AB üyesi ülkelere tek tek vize kaldırılmıyor. Bu konuda da bir bilgi eksikliği var. AB üyesi ülkelerin ortak vize mekanizması olduğu için, 28 ülkenin tamamında kaldırmak için çabamız devam etmektedir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Olmayanları da sordum.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Çifte vatandaşlıkla ilgili bir soru geldi. Almanya’da yeni koalisyonun…

BAŞKAN – Sayın Bağış, süremiz sona erdi.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bir dakikada bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bitiriniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, olmayanları da sordum.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Yeni Alman Hükûmeti Almanya’da doğanlara çifte vatandaşlık hakkı veriyor, diğer vatandaşlarımızın hakkı için de çabalarımız sürmektedir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çifte vatandaşlık vermiyor, doğru söylemiyorsunuz.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) -  New York Times’a bugüne kadar defalarca yazı gönderdik, bahsi geçen yazıya da cevap gönderdik ve yayımlandı. Türkiye'nin haklarını her platformda savunmaya devam edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bağış.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Egemen Bağış’ın çifte vatandaşlıkla ilgili verdiği bilgi şu: Şimdi, Almanya’daki Türkiye dışındaki tüm devletlerin yani tüm yabancıların çifte vatandaşlığını Alman kabul ediyor. Neden? Çünkü o diğer yabancı ülkeler vatandaşlarını vatandaşlıktan atmıyor ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti şunu yapıyor: Kendi özbeöz vatandaşımızı vatandaşlıktan attığı için, Almanya’daki Türk vatandaşlarımız mecburiyet karşısında… Diyor ki: “Kardeşim, ya Türk vatandaşlığından çık ya Alman vatandaşlığına gir. Ben çifte vatandaşlığı kabul etmiyorum.” Yani Bakanlığın bu zorluğu karşısında Almanya’da bulunan Türk vatandaşlarımız mağdur oluyor ve bu mağduriyetin giderilmesi için asıl olan devletler hukukunda -Sayın Hayati Yazıcı Bey Bakanım da çok iyi bilir- devlet, kendi vatandaşını vatandaşlıksız duruma bırakamaz, terk edemez.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bitiriyorum. özür dilerim.

Eğer biz direnirsek, vatandaşımızı vatandaşlıktan atmazsak, Alman devleti, bizim oradaki Türk vatandaşlarımızın çifte vatandaşlığını, diğer ülkeleri kabul ettiği gibi bizi de kabul etmek zorundadır.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – İç Tüzük’ü okuyunuz lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, yarın İçişleri Bakanımız geldiğinde bu konuyu Sayın Tanal kendisine de gündeme getirebilir ama bir bilgi eksikliği var. Yeni Koalisyon Anlaşması’nda Almanya’da doğan bütün soydaşlarımızın, kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın çifte vatandaşlık hakkı Almanya tarafından verilecek.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok öyle bir şey, yok.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ama bizim vatandaşlıktan çıkarmamızla ilgili, Avrupa Birliğinin yetkisi içerisinde olan bir konu değil, İçişleri Bakanlığının yetkisindedir. Ona da yarın İçişleri Bakanımız burada size gerekli cevabı verecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim, bakın…

BAŞKAN – Sayın Tanal, konu anlaşıldı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, çok özür dilerim, tek cümleyle…

BAŞKAN – Siz düzeltmenizi yaptınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yani, bu, devletler hukukunu bilmediği anlamına geliyor.

BAŞKAN – Sayın Tanal, siz düzeltmenizi yaptınız, Sayın Bakan da izahını yaptı, konu da kapandı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama yanlış bir bilgiyi veriyor.

BAŞKAN – Lütfen… Anlaşıldı.

Şimdi, sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

25) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         222.924.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         795.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            223.719.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            188.378.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   181.213.685,89

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           7.164.314,11

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.21) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         135.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                     9.707.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                                 9.842.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               10.652.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                9.525.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          20.177.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               11.697.500,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      10.130.558,25

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           1.566.941,75

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          19.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          23.787.146,77

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Bölümleri okutuyorum:

21) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         473.593.700

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                                      749.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      03                                    Kaum Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   13.603.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 448.360.200

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      07                                    Sağlık Hizmetleri                                                                                                               20.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                 1.038.463.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                         1.974.789.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         1.881.643.860,89

Bütçe Gideri                                                                                                                                                1.613.323.102,03

Ödenek Üstü Gider                                                                                                                                                         20,25

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      268.083.827,81

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                   231.444.067,84

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.16) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           18.379.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     1.955.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      07                                    Sağlık Hizmetleri                                                                                                             284.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                     205.556.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            226.174.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                  3.564.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        222.161.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   449.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        226.174.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            192.089.128,01

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   189.944.922,34

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           2.144.205,67

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          178.182.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                       188.708.508,91

Ret ve İadeler                                                                                                                                                                 1.760,00

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.15) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           21.876.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     2.958.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                     162.227.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            187.061.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                  7.917.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        179.061.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                      83.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        187.061.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            162.319.805,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   158.449.084,22

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           3.870.720,78

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          147.714.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                       156.424.463,16

Ret ve İadeler                                                                                                                                                                 3.094,26

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum

40.53) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                              5.149.600

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     1.969.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                       15.921.400

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              23.040.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                       10.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                          22.835.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   195.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          23.040.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               25.204.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      11.872.142.22

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        13.331.857,78

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          25.204.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          14.698.426,17

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

31) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI

1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         565.367.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   42.609.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                   36.691.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            644.667.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            478.557.538,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   444.774.061,36

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        33.783.476,64

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.07) REKABET KURUMU

1) Rekabet Kurumu Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           32.899.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                   25.901.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              58.800.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                  1.015.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              57.785.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          58.800.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               60.297.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      51.103.025,92

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           9.193.974,08

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          46.760.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          40.615.697,80

Ret ve İadeler                                                                                                                                                            188.289,30

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2012 yılı merkezî kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece Avrupa Birliği Bakanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumunun 2014 yılı merkezi yönetim bütçeleri ile 2012 yılı merkezi yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 17.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale),Dilek YÜKSEL (Tokat),

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

Ğ) ADALET BAKANLIĞI

1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, altıncı tur görüşmelere başlıyoruz. Altıncı turda Adalet Bakanlığı, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.

Bütçeyle ilgili, bu turda soru sormak isteyen sayın milletvekilleri sisteme girebilirler.

Şimdi, altıncı turda grupları ve şahsı adına söz isteyen sayın milletvekillerinin adlarını okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul milletvekili Murat Başesgioğlu, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk, Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Van Milletvekili Özdal Üçer, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir, İstanbul Milletvekili Bülent Turan, Konya Milletvekili Harun Tüfekci, Muş Milletvekili Faruk Işık, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yıldırım Ramazanoğlu, Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan, Batman Milletvekili Ziver Özdemir, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar, Muş Milletvekili Muzaffer Çakar, Bingöl Milletvekili Eşref Taş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker, Aydın Milletvekili Osman Aydın.

Şahıslar adına, lehte Malatya Milletvekili Hüseyin Cemal Akın; aleyhte Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve Hükûmet.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu.

Buyurunuz efendim.

Süreniz yirmi dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı 2014 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, “adalet” kavramı hem devlet hem de toplumsal hayatımızda önemli bir değerdir. “Adalet mülkün temelidir.” diyerek devletimizin temellerinin adalet üzerine inşa edildiğini beyan etmişizdir. Adaletli olmayı emreden dinî inancımız ve kültürel mirasımız toplumsal harcımızı adalet ilkeleriyle yoğurmuştur. Tüm tarihimiz boyunca toplumsal huzur ve barışı “adalet” kavramında bulmuş, toplumsal vicdanımız adaletle tatmin olmuş, adaletsizlikte ise incinmiştir.

Uluslararası camiada da adalet vazgeçilmez bir değerdir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde herkesin, davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil ve aleni olarak görülmesini istemeye hakkı olduğu yıllar öncesinden kabul edilmiştir. Vatandaşların ülkedeki mevzuata, uygulamaya ve sonuçlarına güven duymalarını içeren “hukuk güvenliği” evrensel değerler arasında sıkça telaffuz edilen bir kavram olmuştur.

Değerli milletvekilleri, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükûmetleri adalet hizmetlerini iyileştirmek için gayret sarf etmişlerdir. Son on yıldır görev yapan sayın bakanlar döneminde de altyapı hizmetleri, adliye sarayları ve fiziki yapılar, insan kaynaklarındaki iyileştirmeler, teknolojik gelişmeler ve yoğun yasa çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu alanda, başta sayın bakanlar olmak üzere, adalet dağıtan hâkim ve savcılarımıza, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatında çalışan tüm görevlilere teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ancak, değerli milletvekilleri, ülkemizdeki adalet açığı o kadar büyüktür ki, yargının sorunları o kadar çoktur ki, bu kadar yoğun bir gündemi bir tek bakanlığın, Adalet Bakanlığının tek başına çözmesi mümkün değildir. Bu, tamamen siyasal iktidarın hukuk devleti ilkesini özümsemesine, yargı bağımsızlığına ve yargının tarafsızlığına verdiği önemle eşdeğerdir.

Bakınız, on yılı aşkın süredir yapılan çalışmalara, çıkarılan yasalara, uygulamaya ilişkin düzenlemelere, yargının sorunlarını çözeceği iddiasıyla yapılan 2010 Anayasa değişikliğine, toplumu büyük beklentilere sokarak çıkarılan 4 adet yargı paketine rağmen, maalesef çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. Tazminat Komisyonu kurmamıza ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanımamıza rağmen, hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine en çok şikâyet başvurusu yapılan ve yine hakkında en çok ihlal kararı verilen ülkeler içerisinde ilk sırada yer almaktayız.

Mahkemelerde iş yoğunluğu had safhadadır. Ceza ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklu sayıları çoğu kez kapasiteleri aşmaktadır. İfade ve düşünce hürriyeti, toplantı, gösteri ve yürüyüş haklarının kullanımında ve korunmasında toplum olarak büyük sıkıntılar çekmekteyiz. Kamuoyunun çok yakından takip ettiği birçok davada masumiyet karinesinin ortadan kalktığı, tutukluluğun geçici bir tedbir olmaktan çıkıp fiilî mahkûmiyete dönüştüğü yolunda çok sayıda iddia ve itirazlar gerçekleşmiştir. Bu davalardan Balyoz ve Ergenekon gibi sonuçlanan davalar da açıkçası toplum vicdanında karşılık bulmamış, hâlen de tartışılmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkatlerinize sunmak istediğim bir konu da tutuklu milletvekilleri konusudur. Hepiniz hatırlayacaksınız, 2011 Temmuz ayında Mecliste temsil edilen tüm siyasi partilerin ortak iradeleriyle bir protokol imzalanmış ve tutuklu milletvekillerinin sorununa çözüm bulunması amaçlanmış idi. 2011 Temmuzundan bu tarafa geçen iki buçuk yılı aşkın süre içerisinde tutuklu milletvekillerinin sorununa yasama kendi dinamikleriyle bir çözüm maalesef üretememiştir. Yargılamalar bitmiş, davalar sonuçlanmıştır. Bu bağlamda -çok yakında- Anayasa Mahkemesince Sayın Mustafa Balbay hakkında verilen kararı çok önemli buluyoruz. Sayın Balbay’a bir kez daha geçmiş olsun diyoruz. Bu kararın diğer davalardan tutuklu BDP’li milletvekilleri için de yol gösterici olacağına inanıyorum. Aynı şekilde, bu kararın İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin Alan için de emsal teşkil edeceğine inanıyoruz. Sayın Alan’ın avukatı tarafından Anayasa Mahkemesine müvekkili hakkında adil yargılamanın ihlali ve milletvekilliği görevlerini yapamaması nedeniyle bireysel başvuruda bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin Sayın Balbay hakkındaki kararının gerekçesi iki ana noktadadır: Birincisi, uzun tutukluluk süresi, ikincisi de milletvekilliği yapamaması yani seçilme hakkının ihlaliyle ilişkilidir. Sayın Alan hakkında bu gerekçeler geçerli olduğu gibi, adil yargılanamama itirazı da daha önemlidir. Burada klasik tutuklu hükümlü, kesin hüküm gibi şeklî ve zamana bağlı ayrımlara takılmamalıyız, netice de işin özü özgürlüğe ilişkindir. Kaldı ki hem doktrinde hem de uygulamada kesin hüküm konusu hâlen tartışmalıdır. Sayın Alan için hak arama yolları tamamen tükenmemiştir; kanun yararına bozma, yargılamanın yenilenmesi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ve kendi takdirine bağlı olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolları açıktır. Bu çerçevede, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Alan tarafından Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun kabul edilmesini, tutukluluğunun sona ermesini ve yeniden yargılama yolunun kendisine açılmasını temenni etmekteyiz. Bu temennimiz Sayın Alan’la sınırlı değildir, uzun tutukluluk ve diğer hak ihlali tüm mağdurlar için de geçerlidir. Eğer, yargının tozlu arşivlerine üzerine şaibe bulaşmış dosyalar terk etmek istemiyorsak bu mağdurların ödemiş olduğu ağır bedeller dikkate alınmalı ve yeniden yargılanmalarının yolu açılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, son on yılda mevcut yapısal sorunlarımıza ilaveten yeni ve can alıcı iki büyük tehdit daha ilave olmuştur. Bunlardan birincisi: Parlamenter demokrasiden hızla uzaklaşıp otoriter bir yönetime doğru gitmekte olduğumuzdur. Siyasal yönetim sistemimiz kuvvetler ayrılığı sistemine göre tanzim edilmiş, devlet organlarına bu prensip çerçevesinde yetki ve sorumluluklar verilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin kendi aralarında dengeli, kendi sınırlarını aşmayan, tek elde toplanmayan, birbirini kuşatmayan bir konumda olmaları demokratik yöntemlerin olmazsa olmazıdır. Bu prensibin zorlanması, yetki ve görev alanlarının aşılması, devlet yönetiminde siyasi krizlere neden olur. Kuvvetler ayrılığı prensibini hayata geçiren, onu ayakta tutan da hukuk devletidir. Yasama veya yürütmenin anayasal sınırlar dışına taşan güç ve yetki kullanımı hukukun üstünlüğü gereğince sınırlanır. Elbette, belki de en başta yargı da hukukun üstünlüğü içindedir. Keza, hukuk devleti şeklî bir kanun devleti anlamına gelmemektedir, meşruiyet içerisinde durması gerekir. Tam anlamıyla bir hukuk devletinden bahsedilebilmesi için de bağımsız ve tarafsız bir yargı şarttır. Bu evrensel kabule rağmen maalesef ülkemizde kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetlerin temerküzüne doğru bir gidiş başlamış, devletle hükûmet kavramları aynılaşmış, yasama, yasa yapma ve iktidarı denetleme fonksiyonundan etkisiz kalmış, yürütme ve yasamanın iç içe geçtiği, girdiği bir ortam karşımıza çıkmıştır. AK PARTİ iktidarının sayısal gücüne güvenmesi ve tek başına hareket etme alışkanlığı parlamenter demokraside derin çatlaklar oluşturmuştur.

Değerli milletvekilleri, ikinci tehdit ise milletimizin birlik ve bütünlüğüne yönelmiş etnik temelli bölücü tehdittir. Türkiye Cumhuriyeti devletini tasfiye etmeyi, etnik ayrışma ve bölünme yoluyla milletimizi parçalamayı hedef almış bir tehdit söz konusudur. Aslında, bu emperyalizmin Türk milletiyle yarım kalmış bölme, parçalanma hesabının güncellenmiş yeni bir versiyonudur. Ne yazık ki kendine yeni imkânlar ve aktörler bulabilmiştir. Emperyalizmin bu oyununu bozarak bu coğrafyada Türk milleti olarak var olmak, bir ve beraber yaşamak milletimizi oluşturan herkesin, Türklerin de, Kürtlerin de ortak paydası olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, asıl hayret verici olan, görevi devletin diğer kurumlarıyla birlikte bu tehdidi yok etmek olan Hükûmetin bu konudaki duyarsızlığı ve yanlış politikalarıdır. Bu konudaki görevini yerine getirmeyen Hükûmet, PKK’yı ve bölücü başını muhatap alarak uzun süredir yaptığı gizli görüşmeleri, sözde açılım ve çözüm süreci adı altında açıktan yapmaya başlamıştır. Sözde çözüm süreci, tüm iddiaların aksine bir devlet politikası değildir çünkü bu konuda devlet politikası olması için işletilmesi gereken hiçbir karar süreci işletilmemiştir. Parlamentoda siyasal muhalefetin katıldığı veyahut da diğer Meclis gruplarının katıldığı bir karar oluşturma süreci geçmemiştir. Ben hatırlamıyorum ki hiçbir Millî Güvenlik Kurulunda bu sözde açılım sürecine atıf yoktur. Çok açıkçası bu açılım sürecinin gerçek içeriğini bilen maalesef Parlamentoda ve Hükûmet içinde çok sınırlı sayıda kişi bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu şekilde gizlenmiş bir projenin bir devlet politikası olması mümkün değildir. Her Millî Güvenlik Kurulu bildirisini dikkatle takip ediyorum, size de tavsiye ediyorum, hiçbirinde bu çözüm sürecine bir referans yoktur ve bu çözüm sürecinin yapılma şeklinin ve akıbetinin devlet politikası olduğu yolunda bir açıklama yoktur, olması da kesinlikle mümkün değildir. Hiçbir devlet biriminin, neticede bizi ayrılığa getirecek, etnik bölücülüğe prim sağlayacak böyle bir projeye devlet katkısını sunması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, bu sürecin toplumsal ve siyasal hiçbir meşruiyeti yoktur. 2011 seçimlerinde seçim meydanlarında vatandaşımızdan oy isteyen iktidar partisi, hiçbir şekilde bu şekilde bir süreci başlatacağını, PKK’yla, bölücü örgütle görüşeceğini ve çeşitli açılım denemelerinde bulunacağını milletimizle paylaşmamıştır. Burada vekâletsiz bir iş görme söz konusudur ve bu, sonuçları itibarıyla hiçbir zaman toplumsal ve siyasal bir meşruiyete dayanmamaktadır. Ayrıca, bu sürecin her adımı -dikkatinizi çekerim- Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve anayasa hukuku açısından açıkça suç teşkil etmektedir. Çıkarılan 4 yargı paketinin birçok hükmü bu sürecin içini doldurmak için yapılan taktiksel hamlelerdir. En son açıklanan demokratikleşme paketi de bu amaca matuftur. İster taktik ister stratejik olsun, atılan her adım birliğimizden, kardeşliğimizden bir parça koparmakta ve etnik ayrışmayı körüklemektedir. Geldiğimiz nokta, PKK’yı tüm Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil noktasına çıkarmış, etnik bölücülüğü siyasallaştırmış, muhatap almış ve meşru sayarak müzakere edildiği bir noktaya getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, aslında bu saydığım hususlar bir terör örgütünün baştan beri hedeflediği hususlardır. 1983 yılında Türk milletine isyan eden bölücü örgüt 800 bin kişilik Türk Silahlı Kuvvetlerini yenemeyeceğini biliyordu. O, günün birinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisini masanın karşısına oturtup muhatap almasını, kendisini meşru saymasını ve kendisiyle müzakere koşullarını oluşturmasını hedeflemiştir. Çok açıktır, bu kürsüden hicap duyarak ifade etmek istiyorum ki bu örgüt, 1983’ten beri yapmış olduğu mücadeleler sonunda bu hedefini bu devirde yakalamıştır. Bunu sizin ve aziz milletimizin tertemiz vicdanlarına havale ediyor ve önümüzdeki sürecin ülkemiz açısından, kardeşlik hukukumuz açısından çok kritik bir süreç olduğunu da takdirlerinize sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, baştan beri, dikkat ederseniz, üç hususa dikkatinizi çekmeye çalıştım: Birincisi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı; diğer ikisi de -iki tehditten bahsettim- birisi parlamenter demokrasiden uzaklaştığımız, otoriter bir yönelime doğru gittiğimiz; bir üçüncüsü de ülkemizin ve devletimizin bekası açısından etnik bir bölücülükle karşı karşıya olduğumuz. Bunlar çok hayati tehditlerdir. Birçok sorun stokumuz var; işsizlik gibi, eğitim sorunu gibi, sağlık sorunu gibi, sosyal güvenlik gibi birçok sorunumuz var. Ama, bu saydığım hususlar yeni, hayati ve can alıcı sorunlardır. Türkiye bu üç noktada belli bir noktaya varmadan yoluna devam edemez, bölgenin güçlü ülkesi olamaz. Peki, bu noktayı nasıl sağlayacağız? Kafamızdaki soru budur. Parlamentoda siyasi partiler arasında bu konuda bir mutabakat olmuş mudur? Hayır, olmamıştır. Maalesef iktidar partisinin tek başına Meclisteki sayısal çoğunluğuna, sandalyesine güvenerek “Her şeyi ben yaparım.” iddiasıyla siyasi muhalefetle paylaşma gereği duymadığı bu süreçler çok kritik bir noktaya gelmiştir. Maalesef bu üç can alıcı noktada uzlaşma, bir çözüm dinamiği görülmemiştir, önümüzdeki seçim sürecinde de böyle bir mutabakatın olma ihtimalî çok zayıf görünmektedir.

Peki, yasama bu konuda bir çözüm üretmediyse bu sorunlar sahipsiz mi kalacak? Ne olacak bu ülkenin geleceği? Bu sorunları tek başına bırakıp devam mı edilecek? Bu zararlı sürecin sonuçlarından ülkemizi, milletimizi nasıl koruyacağız? Hep birlikte gidişata seyirci mi kalacağız? İşlenen suçlara, sağlanmayan kanun hâkimiyetine, devlet egemenliğini paylaşma gayretlerine, paralel devlet yapılanmalarına sessiz mi kalacağız? Elbette, Milliyetçi Hareket Partisi olarak görevimizin bilincindeyiz. Bu tehditleri bertaraf etmek için tüm gayretimizle çalışıyoruz ve muhalefet etme sorumluluğumuzu da hiç kimseye ciro etme kolaylığı içerisinde değiliz. Bu kapsamda, önümüzdeki yıllarda yapılacak üç seçimi de -mahallî seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimini ve milletvekili genel seçimlerini- ülkemizin kader seçimleri olarak görüyoruz. Bu seçimlerde yanlış girilen bu yoldan ülkemizi bir bütün olarak kurtarmak veyahut da Allah korusun, azaba, parçalanmaya, bölünmeye götürmek gibi çok riskli bir yol ayrımında olduğumuzu bugünden ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bu üç konu sahipsiz değildir. Devletimizin kurucu felsefesi, anayasal sistemimiz bu üç konuyu da sahipsiz bırakmamıştır. Kimi adres gösteriyoruz? Ben göstermiyorum, Anayasa’mızın bu anlamda gösterdiği adres başta yüksek yargı olmak üzere Türk yargı sistemidir, Türk hukuk mevzuatıdır. Bu süreci hukuk devleti ilkeleri uyarınca denetleyecek yegâne kurum da başta yüksek yargı organları olmak üzere Türk yargısıdır.

Ülkemizin yaşadığı siyasal kriz ve kaoslardan çıkışlarda bazen yürütme, bazen de yasama organı öncülük etmiştir. Bugün ise bu öncülük görevi Türk yargısındadır. Yargı organları kimin destek, kimin köstek olduğuna bakmadan millî ve üniter yapımızda gedik açacak her türlü idari ve yasal düzenlemeleri denetleyerek, bizi demokrasiden ve demokratik parlamenter sistemden uzaklaştıracak otoriter değişikliklere onay vermeyerek, vatanımızın her karış toprağında kanun hâkimiyetinin sağlanmasını gözeterek, kısaca mevcut Anayasa ve yasaların verdiği yetkiyi kullanarak bu kritik süreçten salimen çıkmamıza katkı sunabilirler. Buna öncülük edecek Türk yargısı aynı zamanda ülkemizde hukuk devletinin ve bağımsız yargının da bir daha geri gitmemek üzere gerçekleşmesini sağlamış olacaktır.

Evet, ben bu görüşümü çeşitli platformlarda dile getirdiğim zaman maalesef bana umutsuz gözlerle bakıldığına şahit oldum. “Bu hâldeki Türk yargısı mı bu meseleden bizi çıkaracak?” gibi, açıkça telaffuz edilmeyen sorular soruluyor. Evet, bütün olumsuzluklara rağmen, içinde bulunulan bütün şartlara rağmen, ben öncelikle, Türk hâkim ve savcısının da içinde bulunduğu bu durumdan memnun olmadığını, bağımsız bir yargıyı, tarafsız bir yargıyı ve gerçek anlamında bir hukuk devletini hedeflediğini biliyorum. Onun için, benim umudum hâlâ var ve inşallah, yargı cesareti konusunda önderler çıkacaktır. Yargının bağımsızlığı konusunda bu toprakların yetiştirdiği çok değerli insanlar çıkacak ve bu bahsettiğim üç tehdit konusunda yasamanın yanında anayasal görevini yapacak güçlü kurumlar söz konusu olacaktır. Benim inancım budur, bu inancımı sonuna kadar taşıyacağım.

Bu duygular içerisinde, Adalet Bakanlığı bütçemizin adalet camiamıza ve yüce milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başesgioğlu.

Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk…

Buyurunuz Sayın Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on sekiz dakika.

MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adalet Akademisi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçeleri hakkındaki görüşlerimizi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Sözlerimin başında heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, hâkim, savcı, avukat, kâtip, mübaşir, gardiyan, bürokrat, amir, memur, tüm yargı mensuplarını da saygıyla selamlıyor, sağlık, huzur ve mutluluk diliyorum.

Değerli milletvekilleri, adaletten bahsediyoruz. Adalete çeşitli anlamlar yükleyebilirsiniz. Vicdanınızın el verdiği ölçüde adaleti çeşitli şekillerde tarif edebilirsiniz ama bilinmeli ki adalet söz konusu ise orada zulmetmek yoktur ama mutlaka hak sahibine hakkını teslim etmek vardır. Adalette ve her hâlükârda, adaletin sonuçlarında ise haksızları terbiye etmek vardır. Adaleti hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle, yargı, insanların tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olmalıdır. İnsanlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen içerisinde yaşaması için hukukun üstünlüğü prensibi hâkim kılınmalıdır. Zira, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, çeşitli güç unsurlarının hukuk devleti kurallarına göre sınırlandırılması suretiyle güçlünün değil haklının korunması, toplumsal ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri arasındadır. Kısacası, adalet mülkün yani devletin ve toplumsal düzenin temelidir. Bu denli önemli olan adaletin tesisi ise her şeyden önce hâkimlerin ve savcıların liyakatli ve hakkaniyetli olmasına bağlıdır. Peki, bugün için Türkiye’de var olan durum böyle midir? Hemen cevap vereyim: Ne yazık ki böyle değil. Böyledir demeyi de çok arzu ederdim. Zira, adaletin üçlü sacayağından ikisini oluşturan hâkim ve savcıların hukuk fakültesi eğitimlerinden başlayarak meslek sınavları, adaylık dönemindeki eğitimleri, mesleğe başladıktan sonraki maddi ve manevi imkânları, tayin ve terfileri ve nihayet emekliliklerine kadarki tüm aşamaları ne yazık ki yapısal olarak pek çok sorun, sıkıntı ve olumsuzluklar barındırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, maalesef, ülkemizde özellikle 2010 Anayasa değişiklikleri sonrası yaşananlar Türk yargısının içler acısı bir hâlde olduğunu, âdeta alarm vermekte olduğunu ve bunun ise devlet ve millet hayatını her açıdan olumsuz yönde etkilediğini açıkça gözler önüne sermektedir. AKP parmak çoğunluğu demokratik denetim mekanizmalarını içine sindiremediğinden olsa gerek ki, yargı erkini bir denetim organı olmaktan çok maalesef bir arka bahçe hâline dönüştürme gayretine girmiştir. Bu iktidar döneminde birçok yasal düzenleme yapılmasına rağmen yargı teşkilatının sorunları çözülememiş ancak bunun yanında yargı âdeta Hükûmet otoritesinin sağlanmasının bir aracı hâline getirilmeye çalışılmıştır. Altını çizerek ifade etmek isterim ki AKP iktidarı yargıyı bağımsız ve tarafsız görev yapamaz hâle getirmiştir. Bu durum vicdan sahibi her vatandaşımız tarafından üzüntüyle gözlenmekte, insaf sahibi tüm kurum ve kuruluşlarımızca teyit edilmektedir ve hatta uluslararası kuruluşların raporlarında dahi durumun vahametine dikkat çekilmektedir. Nitekim 2012 yılında Avrupa Yargıçlar Birliği ile Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçlar ve Savcılar Birliği (MEDEL) Türk yargısının içerisinde bulunduğu durumu gösterir iki ayrı rapor yayınlamıştır. Her iki raporda da yargı sistemimizdeki aksaklıklar, sıkıntılar ve sorunlar uzun uzun ortaya konulmakla birlikte özellikle MEDEL Raporu’nda yer verilen şu tespit son derece dikkat çekicidir: “Açık şekilde Türk yargısı yürütme erkinin emri altındadır ve hayati önemdeki kontrol ve sınırlandırma fonksiyonunu yerine getirmesine izin verilmemektedir.” denilmekte.

Sayın milletvekilleri, yapılan objektif araştırmalara göre Türk milletinin adalete olan güveni, yargının adaletle karar vereceğine inancı yüzde 30’lara inmiştir. Çeşitli şekillerde yapılan kamuoyu yoklamalarına, bu kamuoyu araştırmalarına baktığımız vakit güvenilirlik açısından en üst seviyede olması gereken adalet mekanizması maalesef işte böyle, en iyi ihtimalle yüzde 30’larda gösteriliyor.

Günümüzde de artık bir şekilde yargıya işi düşen vatandaşlarımızın yaptığı ilk iş iyi bir hukukçu aramak, konunun uzmanı bir avukat bulmak değil, maalesef ve ne yazık ki, karar verecek hâkimin tanıdığını bulmak. Hâkime ulaşmak olmazsa olmaz şeklinde değerlendirilmektedir çünkü vatandaş, hâkimi tanıdığı zaman haksızken bile hak alabileceğine inanmaktadır. Eğer hâkime ulaşamazsa haklı olduğu hâlde bile hakkını alamayacağını düşünmektedir. Bu noktada tabii ki hâkimlerimizi, savcılarımızı tenzih etmek istiyorum. Bu, toplumdaki algıdır, “Hâkimlerimiz, savcılarımız bu şekildedir.” diye bir hüküm bizce ortaya konmuş değil, toplumdaki algıdan bahsediyorum. Eğer yargıya güven duygusu aşınmışsa, insanlar adalet organlarının haklarını veremeyeceğine inanmaya başlamışsa haklarını hukuk dışı yollarla elde etme yöntemlerine başvuracaklardır. Bu durum, ülkemizin devlet ve millet hâlinde devamını imkânsız kılacak derecede ağır bir tehdit oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi Türk yargısının hâli içler acısı ancak unutmamak gerekir ki adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Geçmişte adaletsizliğe uğradıklarını iddia edenlerin bir an önce bu adaletsiz uygulamalardan vazgeçmesi gerekmektedir. Ve bütün parmak çoğunluğuna inanarak demokrasiyi sadece sayılar rejiminden ibaret gören iktidarlara şunu söylüyoruz ki: Adalet, gün gelecek en büyük sığınağınız olacaktır ancak böyle giderse, korkarım, öyle bir günde sığınılacak bir adaletten söz etmek dahi mümkün olamayacaktır. Çok geç olmadan yapılması gereken, yargının sorunlarının siyasi saiklerle değil objektif olarak tespit edilmesi ve bu sorunların çözüme kavuşturulmasıdır. İşte bugün müzakere ettiğimiz Adalet Akademisi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu söz ettiğim sorunların odağında yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, hâkim ve savcıların mesleğin en başında temiz vicdanlarını ve açık zihinlerini emanet ettikleri ilk kurum Adalet Akademisidir. Deyim yerindeyse, Adalet Akademisi hâkim ve savcıların ilk mektebidir ve bu kurumun en önemli görevi hâkim ve savcıların eğitim faaliyetleridir. Dolayısıyla, hâkim ve savcıların adil, tarafsız ve bağımsız bir vizyonla yetiştirilmesi en başta Adalet Akademisinin bu niteliklere sahip olmasına bağlıdır. Adalet Akademisi, Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezinin yerine 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu ile 23/7/2003 tarihinde AKP döneminde kurulmuştur. Akademi, kanunla kendisine görev olarak verilen eğitim, görüş bildirme, danışma ve yardım, inceleme, araştırma, yayım ve iş birliği alanlarında yaklaşık on yıllık geçmişine rağmen yeterli gelişmeyi sağlayamamıştır. Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adaylarına eğitim verilmesi hizmetinin -ki bunda da yeterince başarılı olunamamıştır- ötesine ne yazık ki geçememiştir. Adı Akademi olmasına rağmen akademik bir yapıya kavuşturulamamıştır, tam tersine siyasi kadrolaşma yuvası hâline getirilmiştir.

Hukuk ve adalet alanında hayati derecede önemli sorunların yaşandığı bir ortamda Türkiye Adalet Akademisi kendinden beklenen tarihî sorumluluğu yerine getirmemekte, bunun yerine, belli grup ve kişilere kadro ve unvan verilmesi ve fırsat sunulması gibi konularla iştigal etmektedir.

Türkiye Adalet Akademisi her şeyden önce bir eğitim kurumu olduğu, daha doğrusu böyle olması gerektiği hâlde, gerek meslek öncesi gerekse meslek içi eğitim faaliyetlerinde görevini yeterince yerine getirememiştir. Bu durum, özellikle kamuoyunun yakından takip ettiği, adalete ve hukuka aykırı operasyonel sonuçlar doğuran davalarda verilen ve vicdanları kanatan kararlarda açıkça gün yüzüne çıkmaktadır. Demek ki, söz konusu kararlara imza atan yargıçlara siyasal kaygılarla değil hukuk ve adalete göre vicdani  kanaatleri doğrultusunda karar vermeleri gerektiği, yani adil, tarafsız ve bağımsız olmaları gerektiği yeterince öğretilememiştir.

Bugün ne yazık ki Adalet Akademisi, siyasi iktidarın kontrol ve denetimi altında hatta daha vahimi onun hizmetindedir. En vahimi ise, daha önce bu durumdan rahatsızlıklarını dilden düşürmeyenlerin dümene geçince sessizliğe bürünmeleri ve için için memnuniyet beslemeleridir.

Değerli milletvekilleri, eğitimlerini tamamlayıp mesleklerine atanan hâkim ve savcıların meslek hayatları boyunca mesleki açıdan muhatap oldukları en önemli kurum ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur.

Bilindiği gibi 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumundan önce hâkim ve savcılar hakkındaki bilgi gücü tekeli Adalet Bakanlığının elinde idi ve AKP hükûmetleri, Adalet Bakanlığı eliyle tuttuğu bu gücü iktidarı boyunca cüretkârca kullanmıştır. Bu dönemde AKP, çok eleştirdikleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine sunduğu kişisel imkânlar ve ayrıca teftiş kurulu müfettişlerine düzenlettirilen belli hâkim ve savcılar hakkındaki kayırmacı raporlar aracılığıyla HSYK’yı etkilemiş ve istediği atamaları sessizce yapmayı başarmıştır. Ergenekon, Balyoz gibi kamuoyunun yakından takip ettiği davaları açan ve tutuklamalara karar veren, mahkûmiyet hükümlerini veren hâkim ve savcıların tayinleri işte o eski HSYK döneminde yaptırılan atamalar sayesinde gizlice gerçekleştirilmiştir.

2010 Referandumu ise asıl olarak Anayasa Mahkemesi ile HSYK’yı ve onun aracılığıyla cumhuriyet savcıları ile kürsü hâkimlerini yani bütünüyle yargıyı AKP iktidarının kontrolü altına alma amacıyla yapılmıştır. Ancak 2010 referandumundan sonraki süreçte yaşananlar göstermiştir ki AKP’nin kontrolü dışında, hatta yeri geldiğinde AKP’yle hesaplaşmayı dahi göze alabilen ve öngörülemeyen bir yapı oluşmuştur. Oysa AKP, yargıyı kendi kontrolü altına almak için bu yapısal değişikliklere girişmeseydi ve bunun yerine Türk milletinin her ferdinin güvenebileceği ve adaletinden şüphe etmeyeceği bir yargı sistemi oluşturmaya çalışsaydı bazı güç odaklarıyla âdeta hâkimiyet mücadelesine de mecbur kalmayacaktı. 

Bugün itibarıyla HSYK’yla ilgili en temel eleştirimiz kurulun oluşumuna ilişkindir. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulda doğal üye olarak bulunmamalıdır. Cumhurbaşkanının üye seçim yetkisinin kaldırılarak üyelerin TBMM tarafından seçilmesi gerekmektedir. HSYK üyelerinin görev süresi dolduktan sonra tekrar seçilebilmeleri, bir sonraki seçimi dikkate alarak tarafsızlıktan uzaklaştırılabileceği için, görev süresi makul olarak -mesela altı yıl- ve fakat mutlaka bir defaya mahsus olmak üzere seçilmeleri gerekmektedir.

HSYK’ayla ilgili bir diğer önemli eleştirimiz ise kurul kararlarının yargısal denetimine ilişkindir ki bu konuda da en kısa ifadesiyle HSYK kararlarının yargısal olarak denetlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 2014 bütçesine gelince. Kurulun bütçesiyle ilgili olarak Anayasa’da bir düzenleme yapılmamış olsa da 6087 sayılı HSYK Kanunu’nda kurulan kendi bütçesiyle yönetileceği düzenlenmektedir fakat bütçenin nasıl yapılacağı, kimler tarafından belirleneceği konuları hakkında tam bir netlik yoktur. Anılan kanunun 44’üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca: “…bütçeyle ilgili görüşmelerde Kurulu Başkan –yani Adalet Bakanı- temsil eder; Başkanvekili ve Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere davet edilemez.” Bu durum, yargı üst kurulu üyelerinin kendi bütçeleri hakkında doğrudan etkili olmadıklarının göstergesidir. Oysa Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 2010 tarihli tavsiye kararı, yargısal sistemin bütçesi hazırlanırken eğer varsa yargı kurulları veya mahkemelerin idaresinden sorumlu diğer bağımsız makamlar, mahkemelerin kendileri ve/veya yargıçların merkez örgütlerine danışılmasını öngörmektedir.

Yine, bütçe konusunda kurulun kendi kaynakları olmalı ve bunları kendisi bağımsız olarak yönetebilmelidir. Kurulun kendisinin belirlediği bir bütçesinin olmaması durumunda, kaynakları elinde bulunduran makamların bunları kısarak kurula tesir etmeye çalışabilecekleri düşünülmektedir.

Sonuç olarak, biz, HSYK tarafsız bir şekilde, liyakat esaslı çalışmalarını yürüttüğü sürece devletimiz tarafından her türlü ihtiyaçlarının karşılanması gerektiği düşüncesindeyiz, yeter ki onlar adaletli olsunlar. Eğer bir ülkede adalet var ise o ülkede korkulacak bir şey de yoktur ama bugün her saniyemizin korku içerisinde olmasının sebebini de burada aramak gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, yargı mensuplarıyla yargı personelinin de birçok sorunu bulunmaktadır. Yargı mensupları ekonomik olarak geçim sıkıntısı yaşamamalıdır. Hâkim ve cumhuriyet savcılarının özlük haklarının yürütme organına bağlı olmaktan çıkarılması ve yaptıkları görevin mehabetine uygun şekilde iyileştirilmesi gerekmektedir. Keza, yargı personelinin çalışma koşullarının ve özlük haklarının acilen iyileştirilmesi de zaruridir. Hem hâkim ve cumhuriyet savcıları hem de ceza infaz kurumu memurlarının fiilî hizmet zammından yararlandırılmaları için yasal düzenleme yapılması gereklidir. Mübaşirlerin genel idare hizmetleri sınıfına dâhil edilmesi hakkaniyete uygun olacak ve yaşanan mağduriyetin giderilmesi sağlanacaktır. Kamu avukatları ile hukuk müşavirlerinin yakınmaları dikkate alınmalı, özlük haklarının düzeltilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Yukarıdan itibaren söylediklerimize eş olarak şunu söylüyoruz: Yargıyla lalettayin bir şekilde uğraşılmamalı, oynanmamalı. Adalet, böylesine falanın adaleti, filanın adaleti hükmünü kaldırmaz. Elbette ki adalet mensuplarının adil olmasını istiyoruz ama buna paralel olarak bütün kurumların da adil olması gerekiyor. İktidarı elinde bulunduranların da herkesten önce adil olması gerekiyor; sözlerine, sohbetlerine oldukça dikkat etmeleri gerekiyor.

Son sözü söyleme noktasında olanların öncelikle bilmesi gereken bir şey vardır ki, her yerde her zaman konuşurlar ama en önemli olarak ne konuşmamaları gerektiğini bilmeleri gerekir çünkü bunların arkasından adalet tecelli ettiği vakit insanlar şüpheye düşüyor. Eğer siz, sandalyesinden önünüzde kalkmadığı için nerede olduğunu işaret ederseniz bir insana, bu noktada verilen adaletin adil olmadığını da herkese söylemiş olursunuz. Bugün, içeride yatan İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan, belki hukuken yargıçlar doğru değerlendirmişlerdir, suçu sabittir, bilemiyoruz ama değil mi ki Sayın Başbakan işaret etmiştir “Önümüzde kalkmadı.” İşte nerede olduğunu görüyorsunuz. Kimi inandıracaksınız buradaki kararın adil olduğuna?

Şimdi, birkaç gündür bir sayın milletvekilimiz burada bar bar bağırıyor, “İmralı’yla yaptığınız pazarlıkları açıklayın.” diyor, “Açıklamazsanız namertsiniz.” diyor. Şimdi, biz de merak ediyoruz, hangi pazarlıklar yapıldı? Yarın KCK tutukluları dışarı çıktığı vakit adalet mi tecelli etti, yoksa bu pazarlıklar sonucu mu çıktılar? Bu hükmün ortadan kalkmasını sağlayabilir misiniz? Ve biz, burada haklı olarak şunu soruyoruz: Bu pazarlıkların içerisinde Engin Alan’ın içeride yatması da var mı? Çünkü ortaya koyduğunuz adaletsizlik maalesef bizi bu noktada düşünmeye sevk etmektedir.

Sözlerimi ibret olması temennisiyle şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir. Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir. Adaletin, Adalet ve Kalkınma Partisini kalkındıran adalet olmaktan çıkması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Bursa Milletvekili Necati Özensoy…

Buyurunuz Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben eleştirilerime geçmeden önce, tespitlerime geçmeden önce Sayın Bakandan bir şey rica edeceğim. Yine, Bütçe Programı’ndaki ilk paragrafla alakalı, “Temel Amaç ve Hedefler” 2013’tekini okuyacağım, 2014’te biraz daha genişletilmiş: “Enerji politikasının temel amacı iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu enerjinin rekabetçi bir piyasa ortamında sürekli, kaliteli, güvenli, çevreye duyarlı ve mümkün olan en düşük maliyetle teminidir.” Hedefini, altını… Tabii ki burada, bu programda yeteri kadar ayrıntılara girmeden veya müşahhas örneklerle değil, yuvarlak cümlelerle ifade edilmiş. Bize bir vizyon koyarsa yani bizim eleştirilerimize cevap vermekten ziyade bize böyle müşahhas bir vizyon koyarsa: 2023 hedefleri 100 bin megavat, 500 milyar kilovatsaate nasıl çıkılacak, hidrokarbon ihtiyacında dışa bağımlılığımız yüzde 72’den nasıl yüzde 50’lere çekilecek; bütün bunları biraz daha böyle açıklayıcı bir vizyon koyabilirse bizim eleştirilerimiz de havada kalır diye düşünüyorum.

Şimdi, bakın, eleştirilerime geçmeden önce de yine Enerji Bakanlığında samimi olduğumuzu da ifade etmek adına altı yıldır KİT Komisyonu üyesi olarak, enerji koridorundaki gelen bütün kurumlarla ilgili eleştirilerimizi yaparken işini hakkıyla yapan, doğru yapan, katkı sağlayan kurumlara da teşekkür ettiğimizi oradaki kayıtlar, tutanaklar da gösterir. Mesela ben sondan başlayarak Ulusal Bor Enstitüsünün -pek fazla katkısının olmamasına rağmen- Eti Madenin görevlerini çok iyi şekilde yaptığını; gerçekten, bor ve bor kimyasalları konusunda hem üretimin arttırılması hem de pazarın arttırılması konusunda hem de yeni bor ve bor kimyasallarını üretmekte, patent almakta çok başarılı olduklarını buradan söylemek istiyorum.

Bir de, bakın, buradan başlarsak, yine, Eti Madenin son yıl içerisinde baca gazı filtrasyonuyla ilgili ortaya koyduğu çok önemli bir buluş var. Bu buluşla alakalı bize o videoyu da izlettirdiler.10 megavatlık bir elektrik santralinin içerisinde denedikleri karbondioksit ve kükürtdioksit gazlarının hemen hemen tamamını, yüzde 100’e yakınını tutuyorlar; üstelik de bunu, baca gazındaki o filtrasyonu da ürün olarak, cam sanayisinde kullanacak ürün olarak da açığa çıkartıyorlar. Bu, bana göre çok önemli, dünya çapında bir buluş. Ama ben şunu anlamıyorum: Bu konu KİT Komisyonunda görüşülürken, bizler işte bunların çok önemli olduğunu ifade ederken, gazetelerde veya Enerji Bakanının, Bakanlığının gündeminde bir satırlık bir şey yok. Şimdi, bakın…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bürokratlar duymuyor mu, oradalar? Bizimle beraber dolaşıyorlar.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Tabii, bürokratlara da -Enerji Bakanlığı, EÜAŞ vesaire- söylediğimizde onlar da inanmakta güçlük çektiler.

Ama ben şunu söyleyeyim: Nabucco’yla ilgili, o günlerde, imzalar atılırken, sayfalarca, manşetten, ana sayfadan bir sürü haberler girildi: “İşte, Türkiye enerji koridoruna giriyor, şu kadar metrede şu kadar kâr.”

Sayın Bakan, 2011 Sayıştay raporunda olmasına rağmen, “Artık oraya kaynak aktarmayın, burası riskli bir durum.” denmesine rağmen, 35 milyon euroyu çöpe attınız, 35 milyon euro. Şimdi, bunun hesabını nasıl vereceksiniz yarın öbür gün, ben onu merak ediyorum; üstelik, Sayıştay sizi uyardığı hâlde ve “Nabucco” gibi -ifade ettim- sanki Türkiye’yi şaha kaldıracak bir projeymiş gibi ifade ettiğiniz bu proje şimdi çöpe atıldı. Bunu da yani… Üstelik, Eti Madenin yaptığı dünya çapında bir işi bir satırla ifade etmemenize rağmen, Nabucco gibi çöpe atılan bir projeyi nasıl böyle gündeme getiriyoruz, onu da merak ettiğimi söyledim.

Bir de, bakın, elbette, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, burada ifade ettiğim gibi…

Ha, şunu da parantez olarak söyleyeyim: Burada ifade edeceğimiz rakamlar, eleştirilerin tamamı, işte sizin programınız yani Hükûmet Programı ve yine Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesinin hazırladığı enerji raporundandır ve yine kurumların bize verdikleri raporlardandır. Üzerine bir gram ilave de olmayacaktır, onu da ifade edeyim.

Bu rapor aynen şunu söylüyor, diyor ki: “2011 yılında Türkiye  birincil enerjiden yüzde 72’sini ithal enerjiyle karşılamıştır.” diyor. 90’lı yıllardan almış 2010’a kadar. 90’lı yıllarda yüzde 52 nispetinde dışarıdan alırken, giderek -tabii, devraldığınızda belki yüzde 52 değildi ama yüzde 60’lardaydı- dışa bağımlı bir enerji politikaları üzerinde devam ediyoruz. Üstelik, tabii burada baktığımızda petrol, hidrokarbon tüketiminin içerisinde yüzde olarak da giderek düşmüş, yerine elbette doğal gaz ikame edilmiş.

Şimdi, hidrokarbonla alakalı, birincil enerjilerle ilgili petrolden başlayalım. Petrolün en önemli üreticisi kim? Türkiye Petrolleri. Türkiye Petrollerinin yine bu kitapçıklarda, bu raporlarda ifadesine göre giderek üretiminde 28.100 varile kadar düştüğü seneler ve daha sonra kapatılan kuyuların açılmasıyla şu anda 33-34 bin varillere çıkan bir üretimi var, yurt içiyle alakalı. Yurt dışıyla alakalı, Azerbaycan, Çıralı, Kazakistan bölgesindeki çıkan petrollerle alakalı da sizin döneminizde 1 varillik bir anlaşma yok. Gelirlerin tamamı zaten on dört yıl, on beş yıl önce yapılmış anlaşmalar gereği şu anda devam eden üretimler. Bakın, Türkiye Petrolleriyle ilgili, petrolle ilgili son aylarda sık sık iyi niyetle özellikle Irak’ın kuzey bölgesine ziyaretler yaptınız, yapmak istediniz, uçağınız geri çevrildi. Daha sonra ziyaret ettiniz, anlaşmalar yaptınız. Şu anda geldiğimiz nokta ne? Yine bir sıfır. Eğer Irak Merkezi Hükûmeti bu anlaşmayı onaylamazsa ki, bunu baştan biliyor olmanız lazım bu kadar gayret göstermeden önce. Dolayısıyla Sayın Dışişleri Bakanının da yaptığı açıklamalar var; işte “Artık, petrol akarken Türk bakmayacak.” gibi yine böyle birtakım alaycı, aşağılayıcı şeyler. Şimdi, geldiğimiz noktada sonuçta ne olacak? Bu Irak petrolü geçmişte zaten akan, buradan Türkiye Cumhuriyeti devletinin para kazandığı bir proje, geçmişte yapılan bir proje. Şimdi, siz bunu hayata geçirmek, canlandırmak, belki Irak’tan daha ucuz petrol temin etmek adına gayretlerde bulundunuz ama dış politika adına da, dış politikayla birlikte yürütülecek bu girişimler maalesef yine sınıfta kaldı sizin ifadenizle, hatta aldığınız ihalelerde bile iptaller geldi. Dolayısıyla petrolde maalesef, yeni Petrol Yasası çıkmasına rağmen, yani dağ fare doğurdu diyebilirim. Hidrokarbon ihtiyacının petrol kısmının da yine Türkiye yüzde 91’ini, belki yarınlarda daha da fazlasını ithal etmeye devam edecek.

Bu dışa bağımlılıkta, yine siz kendi programınızda ifade ediyorsunuz; 2012 yılında 57 megavat olan elektrik santrallerinin toplam kurulu gücünün 2013 yılında belli bir oranda, yüzde 7,7 artarak 61 bin megavata ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu artışta en önemli payın doğal gaz santrallerinden geleceği öngörülmektedir. Bakın, kendiniz ifade ediyorsunuz. Şimdi, bu doğal gaz santralleri bu şekilde, bu lisanslarla önü açılarak Türkiye’de nasıl bir dışa bağımlılık azalacaktır? Nasıl bir program uygulayacaksınız, gerçekten bunu çok merak ediyorum. Şu anda lisans başvuruları yapılmış, lisanları alınmış, inşaat hâlindeki bütün bu projelere baktığımızda maalesef bu projeksiyonu biz göremiyoruz ama şunu ifade edeyim: Tabii ki yine bu raporlarda bütün bunlar konuşuluyor. Özellikle Türkiye’nin yerli yenilenebilir kaynaklarının rakamlarıyla, hatta şu andaki mevcut olanla 750 milyar kilovatsaat üretebilecek bir yapıya sahip olduğunu siz de biliyorsunuz, bu işle ilgilenenler de biliyor ama önemli olan bu potansiyeli harekete geçirmek, bu potansiyelle insanların önünü açarak, teşvik ederek bunların hayata geçirilmesini sağlamak.

Şimdi, yerli yenilenebilir kaynaklarla ilgili 2 tane yasa çıkardınız. Birincisinde, işte fiyatlar ciddi anlamda euro sente bağlı olarak hidroelektrikle ilgili 7 euro sentte başlayıp; efendim, denizde, rüzgâr enerjisinde 12 euro sente, güneşle ilgili 25 euro sente varan fiyatlarla bir kanun çıktı ama daha sonra, işte, geçtiğimiz yıllarda çıkan kanunla bu fiyatlar neredeyse güneşte üçte 1’e düşürüldü. Bunun yanında bakıyorsunuz yani siz gerekçe olarak ifade ediyorsunuz; işte, maliyetlerin düştüğünden vesaireden bahsediyorsunuz ama bütün bunlara rağmen, Türkiye’ye yansıyan güneş enerjisi gücünün yarısı Almanya ve Avrupa’ya yansımasına rağmen şu anda Almanya ciddi bir yatırımla güneş enerjisinde çok büyük mesafeler almış durumda. Dolayısıyla, siz 7 bin, 8 bin megavatlık başvuruya rağmen bu yıl sadece 600 megavatlık bir başvuru kabulüyle, lisans kabulüyle yine bu güneş enerjisinin önünü kesiyorsunuz. Yani, bu tür politikalarla bu anlamda, başında ifade ettiğim enerji politikalarının sonuçlarını nereye doğru götüreceksiniz, doğrusu ben merak ediyorum.

İşte bunun yanında rüzgâr, elbette bir sürü efsaneleri var; işte, temiz enerji, yenilenebilir enerji ama bunu siz de biliyorsunuz, puant saatlerinin yüzde 20’sinden fazlası sisteme bağlanamıyor. Dolayısıyla, bugün puant saatimiz Türkiye’de 40 bin megavattır, bugün en fazla 8 bin megavat bağlarsınız. 2023’teki projeksiyona göre 100 bin megavata da çıksa en fazla 20 bin megavat bağlayacak bir yapıda. Yani rüzgâra bu anlamda Türkiye'de bel bağlamanın çok da doğru olmadığı kanaatindeyim.

Şimdi, tabii, enerji konuları gelince söylenecek çok şey var, ifade edilecek çok şey var. Bakın, yine, bu denetim noktasında BILL gibi, TPIC gibi, TPOC gibi, bunların denetim raporlarının hazırlanmadığını Sayıştay tarafından, bunun önünün açılmasını da sizin sağlamanız gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.

Tabii, elektrik üretiminin içerisinde elbette vatandaşı ilgilendiren en büyük sıkıntılardan bir tanesi de biliyorsunuz kayıp kaçaklar. Daha önce biliyorsunuz 2008 yılında maliyet bazlı fiyatlandırmaya geçilerek bu kayıp kaçaklar konuldu ama daha sonra 2013 yılı itibarıyla bölgesel bazlı fiyatlandırmaya geçilmesi öngörülmesine rağmen bundan imtina ettiniz ve sebep olarak da şunu söylediniz, dediniz ki: “O zaman bölgesel anlamda çok büyük farklılıklar doğar.” Doğrudur. Yani böyle bir anlamda şimdi başka bir yerdeki büyük kayıp kaçakları niye Marmara Bölgesi’nin insanı, niye Anadolu’nun insanı ödüyor? Devlet olarak sübvanse edin. Yani bunu, yapılan her türlü devletin kaçağını, hırsızlığını vesairesini vatandaşa fatura etmenin anlamını izah etmeniz lazım; daha doğrusu vatandaşın sırtına niye yüklersiniz, bunu da anlamak mümkün değil.

Özellikle kayıp kaçak oranları bir dönem 14,7’ye kadar düşmesine rağmen bugün niye 17’lere kadar -yani yuvarlak söylüyorum- çıktı, bunun da izahını yapmanız lazım. Yani özelleştirilen şirketlerde diyorsunuz ki: “Hem kayıp kaçaklar azaldı, azalıyor hem de…” İşte, burada TEDAŞ’ın projeksiyonunda görüldüğü gibi 14,7’ye düşmesine rağmen yukarılara kadar gidiyor. Yani bunu özelleştirirken acaba rakamlar üzerinde birtakım oynamalar mı yapıldı? Efendim, o şirketlerin kayıp kaçak oranları daha yüksek gösterilerek mi devredildi? Özellikle İstanbul bölgesinde bu kayıp kaçakların arttığını görüyoruz. Gerçekten, bu anlamda birçok şey aslında izaha muhtaç diye düşünüyorum.

Burada ifade ettiğim gibi, vizyon olarak konulduğunda, bakın, temiz, çevreye duyarlı enerji olarak bahsettik. İşte nükleer enerjiye çok girmek istemiyorum. Onunla ilgili, Ruslara uluslararası anlaşmayla verildi, arkasından şimdi Japon görünümlü Fransızlar girecekler, arkasından Çin diye ifade ediyorsunuz. Nükleer enerjinin yerli kaynak olmadığını hepimiz biliyoruz ancak ve ancak enerji çeşitlendirmesi açısından, arz güvenliği açısından bir faydası olacaktır. Dışa bağımlılık, dolayısıyla oradan aldıkları ortalama 12,35 senti, Rusya, herhâlde Türkiye’dekilerin cebine koyacak değil. Rusya’ya gidecek bu paralar. Çevre açısından duyarlılık noktasındaki projeleri hem hidroelektrik santrallerini hem de termik santralleri daha hassas yaparak, böyle Kozağacı bölgesindeki gibi üzerindeki değerlerin, kiraz ağaçlarının, doğanın çok daha fazla değerde olduğu yerlerde, hem de 30 milyon tonluk bir yer yerine gidip 5 milyar tonluk yerlerde yaparsanız, yeni sahalarda yaparsanız çok daha faydalı olacaktır diyorum. Hidroelektrik santraller de aynı şekilde, boru tipi yerine göl tipine, çevreye can suyu verecek şekilde ve bütün bu raporlarda aslında bütün bu sıkıntıların nedenlerinin hepsinin olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.

Bana göre Hükûmetin bugüne kadarki en kötü politikalarının da enerji politikaları olduğunu ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özensoy.

Adana Milletvekili Ali Halaman.

Buyurunuz Sayın Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, 2014 yılı bütçe kanun tasarısı kapsamında Atom Enerjisi, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi ve grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı sevgiyle selamlarım.

Çok değerli milletvekilleri, “enerji” dendi mi akla Türkiye'nin enerjideki sıkıntısı gündeme geliyor. Çünkü Türkiye enerjide cidden sürekli sıkıntılı olmuştur. Bu sıkıntıları iktidarlar, siyasetçiler çözme noktasında çok ciddi mücadele etmelerine rağmen -yani doğal gazında yüzde 99, mazotunda, benzininde yüzde 91, dolayısıyla yapmış olduğun barajlardan ürettiğin elektrikten dolayı- Türk toplumunun enerjiyle ilgili, siyasetçiye karşı her zaman bir laf etme, bir söz söyleme imkânı olmuş. Çünkü enerjinin yerli, yeterli hâle gelmesi için iktidarlar, siyasiler çok uğraşmasına rağmen iyimser diyebileceğimiz sonuçlar alamamış.

Bundan dolayı Türkiye’de sürekli mazot fiyatları, benzin fiyatları, ithal yeni çıkan dağıtım firmaları, yani benzinliklerin, mazot satan yeni yeni yerleşik alanların açılması; Türkiye’de yüzde 70-75 toplanmayan elektrik paraları; yeni enerjiye cevap olması için çok kârlı gözüken, birinci derecede alıcısı devlet gözüken, hükûmet gözüken yeni kurulan HES’ler, termik santraller -bunun bir kısmı ithal kömüre dayalı bir kısmı yerli üretimle ilgili- yapılan enerjiyle ilgili barajlar, yine bu enerjinin özelleşmesiyle ilgili, Türkiye’deki firmaların özellikle bunun üzerine atlaması, yani Türkiye'nin enerjisini sürekli olarak gündeme taşımış ve münakaşalı olmuş.

Son zamanlarda, özellikle nükleer enerjiyle ilgili Sinop’ta, işte, Mersin Akkuyu’da kurulan ama toplumun bir kısmının “Yaptırmayız…” Çevreciler tarafından sürekli gündeme getirilen kurumlar hâline gelmiş.

Son zamanlarda, özellikle bu ihtiyaçlara cevap verme noktasında Enerji Bakanlığının, korsan gibi gözüken, Türkiye tarafından her zaman “korsan” ve “peşmerge”  olarak anılan, “Irak’ta, Kuzey Irak’ta mazot var, benzin var.” diyerek, “Türkiye'nin benzine ve mazota ihtiyacı var.” diyerek bu peşmerge kılıklıları Başbakanlık düzeyinde davet ederek, zaman zaman “Kerkük’teki mazota bir şey derseniz, Musul’a bir şey derseniz ben de Diyarbakır için bir şey söylerim.” diyenleri mazot ve varil adına Türkiye’ye davet ederek Türkiye'nin enerjisini sıkıntılı hâlden Bakanlık kurtarmaya çalışmış. Buna rağmen, Enerji Bakanı mazotun ve benzinin çok olduğu yerlere toplantılara giderken müdahale edilip uçaktan indirilmeyen, geri döndürülen ve bu yetmiyormuş gibi tekrar kendi ülkene “Ben hayret ettim, Diyarbakır’da benim bu kadar gücüm varmış, sukutuhayale uğradım. Bu kadar çok pohpohlanmaktan mutlu oldum.” diyerek gelen adamla karşılıklı mazot anlaşması yapıyor; daha üstteki adam diyor ki: “Ne oluyor hemşehrim? Sen kimin malını kime satıyorsun?” Yani Anadolu’da bazen şöyle olur: Adamın 500 dönüm tarlası olur, çiftçilik yapar; adamın bir de belki… Küçümseme açısından demiyorum, “Dutma” derler bazen yani çiftçilik işlerini yapan işçisine. Yani dışarıdan bir adam gelir, adamın tarlasıyla ilgili, üretimiyle ilgili olan bir işini işçiyle konuşur. Yani eskiden mahkûmların arasında gardiyanlarla ilgili şöyle bir şey olurdu: “Gardiyanın kötüsü mahkûma dert anlatır.” derler. Ya, sen bu memlekette bu kadar enerjinin… Yani dün 16 liralık tüpün bugün fiyatı 100 lira olmuş, on sene önce 16 lira. Bundan on sene önce 1.000 liralık mazot -eski parayla söylüyorum- 4,5 lira olmuş, 4.500 lira.. Ya, zam yapmadığın ne var senin, ne var? Yani bu memlekette…

Şimdi, ben HES’lerle ilgili yani kendi bölgemle ilgili bir şey anlatacağım: En kârlı iş olmasına rağmen yani iki senede adam barajı yapıyor, HES yapıyor, çevreye olmadık sıkıntı veriyor; alıcısı devlet, parası peşin, dağıtımını yapıyor. İki yıl içerisinde bitiyor ve amorti ediyor. Ya, böyle bir ticaret var mı bu memlekette ya?

Şimdi, buna rağmen, bu verdiğim misalden dolayı “Kuzey Irak’ta anlaşma yapıyorum.” derken beraber, Irak’ın başında bulunan Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, iki uluslararası ilişki, görüşme nasıl olması gerekirken yapmadıkları için alttaki adam diyor ki: “Ben bunları yapamam.” Öbür taraftaki adam da diyor ki: “Senin yaptıklarını ben kabul etmem.” diyor. Şimdi, bunlardan dolayı Enerji Bakanlığının yani… Benim çok konum monum değil, ben piyasa şartlarında enerjiyi nasıl, evimde kullandığım tüp neyse, doğal gaz neyse ben bunun üzerinden anlatırım. Benim çocuklarım dün “Doğal gaz alacağız” dediler, “Karne var.” dediler. Ya, şimdi, her çıkan iktidarın hatipleri geçmiş dönemi karne dönemi olarak anlatıyordu. O zaman senin bugünkü yaptığın doğal gazdaki karne değil mi?

Bundan dolayı, Türkiye’nin enerjiyle ilgili, yani bu BİT’lerin içerisinde, bizim geçmiş dönemde Adana’nın -yani Tufanbeyli’den, Maraş’tan, Göksu’dan, Kayseri’den, “Adana Irmağı” deriz- akarsuları üzerinde 50 tane lisans verdiler, HES yaptırdılar. Bunların bir kısmı üretime geçti, bir kısmı hantal duruyor. O HES’lerden bir tanesinde, teknik arıza, firmanın arızası veya Bakanlığın inisiyatifinden çıkan, sözleşmeden çıkan hatalardan dolayı 12 tane insan öldü, Hakk’ın rahmetine kavuştu. Şimdi, bunun 6 tanesinin ölüsü bile bulunmadı. Yani “Ceyhan’ı Amsterdam yapacağız.” dediler, serbest bölgede -o “Çalık Grubu” mu diyorlar- bir firmaya yer verdiler, “Al, burayı ne yaparsan yap.”  dediler, çivi çakmadılar. Ceyhan serbest bölgede enerjiyle ilgili çivi yok.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Söz verdiler.

ALİ HALAMAN (Devamla) – Bak, biz buna rağmen, yani zaman zaman, olması için de yardımcı olduk.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Çalık, onların Çalık’ı.

ALİ HALAMAN (Devamla) – Şimdi, HES’lerle ilgili, o ölen çocukların, insanların ailelerine 12’şer bin lira para verdiler. Bak, her zaman burada gündeme gelen o 33 tane ölenlere 125 milyar para verdiler. Şimdi, ben böyle bir Enerji Bakanlığının bütçesine… Veya böyle bir Enerji Bakanlığının iyi yaptığını söyleme imkânım olur mu veya bu bütçeyi tasdik etme imkânımız olur mu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Olmaz bence.

ALİ HALAMAN (Devamla) – Ben bundan dolayı, Enerji Bakanlığının bütçesinin, her şeye rağmen, Cenab-ı Hakk’tan hayırlara vesile olmasını dilerken buna ret vereceğimi söylemek ister, hepinizi saygı, sevgiyle selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Bengi Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldız, buyurunuz.

Süreniz yirmi beş dakika.

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanın görevdeki son günleri. Uzun zamandır Adalet Bakanlığı yapıyor. İnsani ilişkiler açısından, Adalet Bakanlığı bürokrasisinin ulaşılabilirliği açısından gerçekten iyi bir performans sergilediklerini söylemek gerekir. Yeni görevlerinde de başarılar diliyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Size öyle ama başkalarına öyle değil.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sen geldiğinde onu söylersin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söylerim de ama sen doğrusunu söyle.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Fakat, Sayın Bakan doğrusunu isterseniz bu kadar bakanlıkta kaldıktan sonra bu Parlamentonun en az tartışılan bakanlarından birisi oldu. Bu da herhâlde onun o kişisel özelliklerinden kaynaklanıyor. Çünkü, temel hak ve özgürlükler, kişi güvenliği, özellikle özgürlük söz konusu olduğunda benzer bakanlıkta görev alanların bakanlık icraatlarının üstüne bir de kendi söylemlerini yerleştirince toplumda ciddi tepkiler aldıklarını gördük ve o koltukta fazla oturamadıklarını da hep beraber gözlemledik. Neden bunu söylüyorum? Çünkü, Sayın Adalet Bakanının döneminde bu ülke tarihinin en önemli, en devasa davaları görüldü; KCK davaları, Balyoz davaları, Ergenekon davaları. Binlerce insan temel hak ve özgürlüklerinden edildiler, gözaltı süreçlerinden tutun da yargılama süreçlerinde çok keyfî muameleler yapıldı. Buna rağmen, Sayın Bakanımız en az eleştirilen bakan oldu diyebilirim. Gerçi, Sayın Bakanım diyecek ki: “Bu, kuvvetler ayrılığının gereğidir. Yargı bağımsız olduğu için bu icraatlar yargının icraatlarıdır, beni ve Hükûmetimi direkt ilgilendiren konular değildir.” Ama, hepimiz biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, geçmişten bugüne kadar yargı hep siyasaldı, ne yazık ki siyasal olmaktan kurtulamadı. Dolayısıyla, bağımsız ve tarafsız yargı hâlen hepimizin özlemi ama çok uzakta olan bir özlem gibi de gözüküyor.

Burada Sayın Adalet Bakanı ve Hükûmeti eleştirirken onların çokça başvurduğu geçmişi örnek göstermeyeceğim çünkü geçmişi örnek göstererek kimse bugünkü sorumluluktan kurtulamaz. Bizim referansımız çağdaş dünya, Avrupa Birliği, demokratik ülkelerin ölçütleridir. Buna baktığımızda da Türkiye’nin adalet politikası iflas etmiştir, çok eleştirilecek bir adalet politikası olduğunu belirtmek isteriz.

Mahkemelerin duvarlarında tıpkı Meclisimizin duvarlarında olduğu gibi çok veciz sözler yazılır. Burada “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” deniliyor. Bunun henüz hayata geçmediğini çok iyi biliyoruz. “Adalet mülkün temelidir.” kavramı bütün adliyelerde vardır, altına da “Mustafa Kemal Atatürk” diye yazılır. Son zamanlarda çok tartışmalı bir konudur. Kemalistler ile Hükûmet yanlıları arasında bir tartışma var, bu söz Mustafa Kemal’in midir yoksa Hazreti Ömer’in midir diye, ciddi bir tartışma. En sonunda, Sayın Mustafa Armağan, geçmiş tarihî kaynakları da referans göstererek bu sözün Hazreti Ömer’e ait olduğunu söyledi. Tabii ki çok tarihî bir söz olduğunu biz de biliyoruz. Ama bu tartışma tabii ki acı bir tartışmadır. “Adalet mülkün temelidir.” sözünü kimin söylediğinin bu kadar arkasından gideceğimize bu sözün, bu deyişin ne kadar hayata geçip geçmediğinin, bizim iktidarlarımız döneminde ne kadar hayata geçip geçmediğinin peşine düşseydik herhâlde daha anlamlı olurdu. Mesela bunu Mustafa Kemal söylemişse cumhuriyet tarihinin yargılamalarına, adalet politikalarına bakalım. İstiklal mahkemelerinden umumi müfettişliklere kadar hukukun, adaletin o diyara uğramadığı bir yargılama sürecinin, yönetim sürecinin olduğunu hep birlikte görüyoruz, “Önce asalım, sonra gerekçesini oluşturalım.” diye tarihe mal olan yargısal kararların verildiğini görüyoruz.

Şimdi, geldik 21’inci yüzyıla, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda. “Adalet mülkün temelidir.” kavramını çokça kullanıyor ama özellikle de geçmiş cumhuriyet dönemi politikaları, halkın içinde olmadığı, adaletin içinde olmadığı politikaları… 1950’den beri Demokrat Parti, sonra sağdaki Adalet Partisi, Anavatan, en son AK PARTİ geçmiş dönemleri eleştirerek “Yeter artık, söz milletindir.” gibi veciz sözlerle geçmişi eleştirmek üzerinden iktidar oldular. Yaklaşık olarak elli altmış yıllık bir dönemdir de sağ politikalar ülkemizde hâkim ve adaletin devletin temeli, yönetimin temeli olmadığını, gittikçe de ne yazık ki geçmiş dönemleri de aratan bir adalet politikasıyla karşı karşıya olduğumuzu hep birlikte görüyoruz.

“Adalet mülkün temelidir.” derken, bizim Hocamız -demin Burhan Hoca vardı burada- okula kaydolduğumuzda 5’erli, 6’şarlı gruplar hâlinde aldılar bizi: “‘Adalet mülkün temelidir.’ ne anlama geliyor gençler?” Her birimiz bir şey söyledik. Kimimiz dedi ki “Herhâlde sermayenin temelidir.”, kimimiz de farklı, farklı şeyler söyledik. O zaman hocalarımız bunun devletin, yönetimin, bir sistemin temeli olduğunu, o anlama geldiğini söylediler.

Değerli arkadaşlar, bugünkü tartışmalar nelerdir? Adil düzen üzerinden geldik, adil paylaşımdan geldik. Bugünlerde tartışılan konu “dershaneler” üzerinden, Hükûmete çok yakın bir gazeteci bugünkü durumu açıklamak için “Efendim, 2002’den önce cemaatin kaç tane milletvekili vardı, şimdi kaç tane var? Kaç tane bürokratı vardı -işte, devletin çeşitli mekanizmalarında, muhtemelen şimdi tartışacağımız Hâkimler Savcılar Kurulunda- şimdi kaç tane var?” gibi bir muhasebeye, bir paylaşım sistemine girdi. Yıl 2013; demokratik bir devlette ülkenin etkin cemaatlerinden birisinin gücünün toplum içerisinde, devlet içerisinde karşılığının, etkinliğinin ne kadar olduğu çok rahatlıkla bir konuşma, makaleler konusu olabiliyor. Biz de buradan anlıyoruz ki, mevcut Hükûmet de “Adalet mülkün temelidir.” kavramını -oradaki “mülk” kavramı devlet, yönetim, adil bir yönetim değil de- esasında “Adalet sermayenin temelidir; adalet kapitalizmin temelidir; adalet güçlülerin temelidir.” şeklinde algılamış ve bu şekilde bir pratik sergilemiştir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımızın üyesi olduğu 61’inci Hükûmet Programı’nda adalete ilişkin vaatler şu şekilde belirtilmiş:

“‘Adalet mülkün temelidir.’ anlayışına sahip olan Hükûmetimiz, hukuk devletinin temelinin ‘adalet ilkesi’ olduğunu benimsemiştir.

Ekonomik kalkınmadan sosyal barışın tesisine kadar hemen her alanı ilgilendiren ve insanımızın gündelik hayatını doğrudan etkileyen bu alanda, herkesin güven duyduğu bir adalet sistemi oluşturmak temel hedefimizdir.

Öncelikle hukuk sistemimizde, güncelliğini kaybeden, evrensel ilkelerden kopuk ve toplumun taleplerini karşılamaktan uzak kalmış, başta Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu gibi kanunları yeniledik. Uzun yargılama sürelerinin kısaltılması amacıyla yüksek mahkemelerin kapasitelerini artırdık.

Yargı süreçlerinin hızlandırılmasına ilişkin düzenlemeler yaparak mahkemelerin iş yükünü yaklaşık yüzde 20 oranında azalttık.

Modern adalet sarayları inşa ederek adliyeleri bodrum katlarından kurtardık ve cumhuriyet tarihinde yapılanın 5 katı kadar adalet hizmet binası yaptık.”

İstanbul’da, hatırlıyorsunuz, değerli arkadaşlar, Çağlayan Adliyesi ve Kartal Adliyesi yapıldı. Sayın milletvekilleri bilir, bunlar, çokça eleştirdiğimiz Doğu Avrupa ülkelerindeki o devasa devlet yapılarına benzeyen, ruhsuz yapılardır. Avukatlar tutuklandığı zaman Twitter’dan şöyle bir şey gelmişti: “Keşke bu Çağlayan Adliyesinin temeline orayı yaparken biraz da adalet harcı yerleştirseydiler.” diye söylemişlerdi. Gerçekten bu kadar ruhsuz, bu kadar devasa binaların yapıldığı bir Avrupa ülkesi görmedim. Mesela, Belçika’da, İngiltere’de birçok adliye  binalarına girdim, tıpkı bir kutsal mekâna girer gibi tarihî, çok sessiz binalardı gerçekten ve insanlar oraya girdiğinde bir mabede girer gibi girerdi, bu kadar bir saygınlığı vardı. Şimdi, bizimkini kaç katlı yaptık? Bin tane penceresi var ve çoğunlukla damları da akıtıyor, asansörleri çalışmıyor. Böyle adalet binaları yaparak adaleti hayata geçirebileceğimizi düşünüyor ve buna göre de bir söylem içerisine giriyoruz. Şüphesiz, adliyeleri bodrum katından çıkarıp daha iyi hizmet edilebilir yerlere taşımak iyidir ama mesela, Millî Eğitim Bakanlığının okulları vardır, daha böyle geçmişten izler taşır, oraya baktığında -gerçekten de dersin ki- geçmiş Osmanlı mimarisini andıran bir yapıyla karşılaşırsın. Ama adalet binalarına baktığımızda soğuk ve gerçekten bir o kadar içindekilerin de tabii ki adaleti de o şekilde gerçekleşiyor.

“Adli Tıp Kurumunun kapasitesini daha da artırarak, kurumun hizmetlerini hızlandıracak ve ülke geneline yaygınlaştıracağız.” diyor 61’inci Hükûmet Programı. Adli Tıp Kurumunun şu anda ne hâlde olduğunu, oraya giden yüzlerce hastanın aylarca rapor beklediğini, o raporlarla adli tabipler birliğinin raporları arasındaki çelişkilerde ne yazık ki Adli Tıp Kurumunun raporlarının esas alındığını ve tahliye bekleyen onlarca hastanın Adli Tıp Kurumundan gelecek raporları beklerken ne yazık ki yaşamlarının sonuna geldiğini hep birlikte izliyoruz. Şimdi, bu, 61’inci Hükûmetin Programı’ndaki vaatlerdi değerli arkadaşlar.

Avrupa Birliği nasıl görüyor bizi? Sayın Bakanım diyor ki: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular 2011-2012 dönemine göre…” O dönemde 8.010 başvuru yapılmış, Eylül 2012’den bugüne kadar da 5.919 yeni başvuru yapılmış. Burada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların azalması ülkemizde yargının iyi çalışıyor olmasına bir gösterge olarak sunulmuş ama herkes biliyor ki aynı dönemde Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları kabul ettiği için artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular yapılmıyor. Son merci olarak iç hukuk yollarında Anayasa Mahkemesine başvurulduğu için burada bir azalma, nispi bir azalma gözüküyor ama bu gerçeği yansıtmıyor. Şu anda Anayasa Mahkemesinde binlerce dosya birikmiş, benim de geçmişten kalan dosyalarımdan 250 tanesi şu anda Anayasa Mahkemesindedir çünkü AİHM’e gitmeden önce oraya başvurma durumu ortaya çıktı. Dolayısıyla da Avrupa Birliği İlerleme Raporu bu nispi ilerlemeye değiniyor fakat bu da göreceli bir durumdur.

Avrupa Birliği İlerleme Raporu, işkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin olarak “Gösteriler ve tutuklamalar sırasında, resmî gözaltı merkezlerinde ve cezaevlerinde aşırı güç kullanımı endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.” diyor. Kolluk kuvvetleri, işkence ve kötü muamele iddiasında bulunan kişiler aleyhinde dava açıyor. Yani, polis, vatandaşı darp ediyor, işkence yapıyor; vatandaş dava açtığında polis hemen ondan sonra karşı dava açıyor ve ne yazık ki mahkemeler vatandaşın davasından önce kolluk kuvvetlerinin davasını öne alıp bu noktada caydırıcı bir rol oynuyorlar.

Avrupa Birliği İlerleme Raporu buna değinmiş. “Bağımsız bir kolluk gözetim komisyonu hâlen kurulmamıştır.” diyor. Yine “Bununla birlikte, çoğunlukla sol görüşlü ve Kürt kökenli çok sayıda gazeteci, özellikle de henüz değiştirilmemiş olan Türk Ceza Kanunu’na göre cezaevine atıldı.” diyor. “Tüzüğünde ana dilde eğitim hakkını savundu diye sendikalara karşı kapatma davası açıldı.” diyor. “Çocukların terör örgütü üyesi olma suçuyla tutuklandığı vakalar devam ediyor. Mayıs 2013 itibarıyla yaşları 12 ile 18 arasında değişen yaklaşık 2 bin çocuk cezaevinde bulunmaktadır.” tespitinde bulunuyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin, adalet sistemimizin en temel problemlerinden birisi de uzun tutukluluktur. Son zamanlarda Sayın Balbay’ın tahliyesiyle birlikte, Barış ve Demokrasi Partisi mensubu milletvekili arkadaşlarımızın da müracaatları var, büyük ihtimalle onlar da kısa zamanda serbest bırakılacaktır ama ülkemizdeki temel sorun bu değildir, daha yüzlerce seçilmiş yerel yöneticiler içeridedir. Bu da yetmiyor değerli arkadaşlar, Türkiye kamuoyu, halkımız bizi izliyor. Eğer cezaevindeki milletvekilleri ve seçilmişler dışarı çıkarsa, buna karşılık da binlerce insan uzun tutukluluktan dolayı cezaevinde kalmaya devam ederse yine milletvekillerinin ve yargının kendisine bir ayrımcılık, pozitif bir ayrımcılık, daha doğrusu dokunulmaz bir alan yarattığı şeklinde kamuoyunda ciddi tartışmalar olacaktır. Dolayısıyla da uzun tutukluluktan herkesin şikâyet ettiği bir dönemde bunu sınırlayacak yasal bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

Sayın Bakanım, Roboski meselesinin üzerine Hükûmet olarak gitmeyeceğinizi biliyoruz ama geçmiş dönemde işlenen bir toplu katliam vardır. En son, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda karar verdi. Yaklaşık olarak 2 milyon euro tazminata Türkiye'yi mahkûm etti.

Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağıl köylerinde 26 Mart 1994’te 38 kişinin ölümüyle sonuçlanan hava bombardımanı gerçekleşmişti. Burada ne yazık ki Hükûmetiniz döneminde de ciddi hiçbir soruşturma yapılmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi mahkûm etti ve bu mahkûm etme kararının başlıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum:

1) Hükûmet, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Şırnak uçuşunu kanıtlayan belgeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine vermedi.

2) Hükûmet, saldırıyı PKK'nin yaptığını, tüm adımların atıldığını savundu.

3) 38 kişinin öldüğü katliamda sadece bir kişiye otopsi yapıldı.

4) On dört yıl sonra ilk kez bir savcı bölgeye gitmek istedi, jandarma “Can güvenliğinizi sağlayamayız -yani sizin döneminizde- diye savcının bölgeye gitmesine izin vermedi.”

5) On dokuz buçuk yıl boyunca sivil makamlar tek askerî yetkiliyi bile sorgulamadı bu davadan dolayı.

6) Hükûmet, inkâr edilen uçuşları teyit eden askerî belgeyi ise yalanlayamadı.

Biliyorsunuz, o dönem Tansu Çiller dönemiydi. Uçaklar bu köyleri bombalayıp 38 yurttaşımızın yaşamına mal olan bu saldırıyı gerçekleştirdiğinde, Tansu Çiller “PKK'nin uçakları köyleri bombaladı, PKK'nin tankları geldi, bombaladı.” şeklinde söylüyordu. O zamanın İçişleri ve Genelkurmay Başkanlığı ise “Başka ülkelerin uçakları geldi, burayı bombaladı.” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Bu kadar hukuk garabeti oluşturan bu yargılamada Adalet ve Kalkınma Partisinin savunmaları tıpkı diğer hükûmetler dönemindeki savunmaların aynısıdır. Bu belgeleri bilmesine rağmen bilmezlikten gelmiştir ve özellikle etkin bir yargılamanın sürmesi için hiçbir gayret içerisinde olmadığına AİHM vurgu yapıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adil yargılamanın en önemli unsurlarından birisi de avukatlardır. Şu anda, 20-30 tane avukat diyebileceğimiz arkadaşlarımızın Asrın Hukuk Bürosundan, Halkın Hukuk Bürosundan, KCK ve Dev-Sol davalarından içeri alındıklarını biliyoruz. Nedir bu? Özellikle Çağdaş Hukukçular Derneği genel başkanları ve yöneticileri şu anda içeridedirler. Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı bu operasyon düzenlendiğinde yurt dışındaydı ve ülkemize geri geldiğinde Çağdaş Hukukçular Derneğinin Başkanı tutuklandı ve tutuklanma gerekçelerinden birisi de kaçma şüphesi olarak vurgulandı. Bu da ilginç bir durumdur. Yine, “KCK” adı altında tutuklanan Batman Barosundan, Diyarbakır Barosundan, Van Barosundan, İstanbul Barosundan arkadaşlarımız vardır. Şimdi, özellikle bunu Sayın Bakana soruyorum. Çünkü bu insanlar Sayın Öcalan’la görüştükleri için, yasal olarak onun avukatları olduğu için tutuklandılar. Gerekçe nedir? Kandil’le yazışma yaptıkları gerekçesiyle tutuklandılar. Şimdi, soruyorum Sayın Bakan: Bugün, evet, Sayın Pervin Buldan, Sayın İdris Baluken, Ahmet Türk, Ayla Akat Ata, Sayın Altan Tan –görüyorum- Sayın Öcalan’la görüşüyorlar.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben de (…)(X) buradayım.

BENGİ YILDIZ (Devamla) - Evet, sen de (…)(X) oradasın.

Ola ki yarın bugün bu sürecin, Allah korusun, iyi gitmediği derse hele siz… Ki bunların böyle hukuksal altyapısı da yok, Sayın Öcalan söylüyor. Avukat değiller yani yasal bir zemin de yok. Hükûmetinizin izniyle oraya gidip geliyorlar.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yasada karşılığı var, yasaldır.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Yani, belki biz…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Cezaevine gidebiliriz, İmralı’ya da gidebiliriz, onda bir şey yok.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yaptığımız başka bir şey yok.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Gitmenizde problem yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu arkadaşların, avukatların da cezaevine gitme, savunma bir hukuki haklarıydı o da ama ne oldu?

Ben korkarım, bu avukat arkadaşlar gibi yarın sizin hakkınızda da, bizim hakkımızda da aynı işlemden aynı davalar görülebilir çünkü hiçbirimiz hukukun güvencesi altında değiliz, hepimiz keyfî uygulamalar altındayız.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Diyarbakır Milletvekili Altan Tan.

Süreniz yirmi dakikadır, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; halk arasında çok meşhur bir laf var “Damdan düşenin hâlinden damdan düşenler anlar.” diye. Bu memlekette damdan düşmeyen kalmadı. Geçmişten bugüne kadar gelirsek bu ülkede dindar Müslümanlar -Bediüzzaman Saidi Kürdi’den Şeyh Sait Efendi’ye kadar- cezaevlerini, işkenceyi, baskını, zulmü, baskıyı tanıdı. Bu ülkede solcular, sosyalistler, Marksistler aynı acıları yaşadı. Bu ülkede Kürtlerin hayatı hapishane önünde veya hapishane içinde geçti ve bu ülkede yine milliyetçi, ülkücü hareket de Mamak’tan ve daha önce 1940’lı yıllardaki tabutluklara kadar veya tabutluklardan Mamak’a kadar bütün bu ülkedeki bu baskıyı, işkenceyi, zulmü gördü.

Bir tek örnek verip ondan sonra konuşmama devam edeceğim. Allah rahmet etsin, Muhsin Yazıcıoğlu’yla bir hukukum vardı benim şahsen de arkadaş olarak; yine Allah selametini versin, Hasan Mezarcı’nın evinde bir sohbette şunları söyledi: “Yedi buçuk sene Mamak’ta kaldım, cezaevinde kaldım. Sekiz ay da bir hücrede bir Marksistle -eski tabirle komünistle- aynı hücrede kaldım, sekiz ay bana ne işkence yapıldıysa ona aynısı yapıldı, ona ne yapıldıysa aynısı bana da yapıldı.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, bunları niye anlatıyorum, Bediüzzaman Saidi Nursi’den -Kürdi’den- Şeyh Sait’ten Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar, Alparslan Türkeş’in tabutluklarına kadar niye geliyorum? Bu ülkede bu sistemden herkes, hepimiz çektik, hepimiz bu uygulamalardan geçtik ama ne yazık ki bugün, tabiri caizse, kendini kurtaran, canını kurtaran, refaha eren ve bir noktada, mevki, statü, makam, para sahibi olanlar maalesef geçmişlerini unuttular.

Değerli arkadaşlar, bugün de cezaevlerinde ciddi sorunlar var. Sayın Bakan “12 Eylüldeki Diyarbakır Cezaevi gibi değil.” diyebilir. Doğru, değil ama bugün hâlâ modern, çağdaş, demokratik, insani, İslami, vicdani, ahlaki şartlar oluşmadı değerli arkadaşlar.

Sürekli geçmişle kendimizi mukayese edersek bir yere varamayız, bu, Süleyman Demirel’in polemiklerine döner. “Efendim, eskiden tulumbayla su çekiyordunuz, eskiden gaz lambası vardı, Isparta şehir merkezine bile günde iki saat ancak elektrik verilebiliyordu. İşte, bugün arabalar var, buzdolapları var, yollar var, otobanlar var.” E, tamam da elektrik Afganistan’da da var, Kenya’da da var, Kongo’da da var. Yani mukayeseyi ne ile yapacaksınız? Neyi ne ile mukayese edeceksiniz? Bugün, ”Geçmişte çok kötü şeyler yaşandı ve biz oralardan buraya geldik.” diye, olan, yaşanan olumsuzlukları, haksızlıkları, sıkıntıları mazur gösteremezsiniz, meşru gösteremezsiniz, haklı gösteremezsiniz, mümkün değil.

Onun için, bu girizgâhtan sonra, bu hatırlatmadan sonra, tekrar söylüyorum: Değerli arkadaşlar, hepimiz, herkes damdan düştü. Bu Parlamentonun yarısı belki cezaevlerinden, tutuklamalardan, sorgulamalardan, örgütlerden, cemaatlerden, tarikatlardan, yapılanmalardan geçti ama bugün maalesef bu duyarlılık yok, işte, sıkıntı burada. Bizim eleştirdiğimiz, bizim feryat ettiğimiz nokta bu.

Değerli arkadaşlar, “Dün geride kaldı, artık, bize feleğin topu bile kâr etmez.” demeyin. Bakın, devran dönüyor, genelkurmay başkanları içeriye giriyor. Anlı şanlı, birilerini kazığa oturtmakla tehdit edenler bugün içeriden çıkamıyor. Yarının da size de bize de ne getireceği belli değil. Hukuk hepimize lazım, insanlık ve adil muamele yine hepimize lazım. Burada da oturursak lazım, yarın içeriye de girsek yine hepimize lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir diğer sorun, işte bu mukayese meselesi. AKP iktidarı işbaşına geldiği vakit -yine bunlar resmî sayılar, rakamlar- 2002 yılındaki toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 59.429. Bizim milletimize ne olmuşsa, başımıza ne düşmüşse, bugün geldiğimiz noktada, on yıl sonra, on bir-on iki yıl sonra 140.716 gibi bir rakam var. “Nüfusumuz 2 misli arttı, suç oranı da aynı kaldı.” diyorsanız doğru, ama öyle değil; yüzde 136,6’lık bir artış söz konusu. Demek ki burada hem toplumun ahlaki yozlaşmasında veya ekonomik, sosyopolitik yapısında ciddi sorunlar var hem de ciddi bir demokrasi daralması var veya yeterince ifade edememe var veya gereğinden fazla, olması gerekenden fazla tutuklamalar, gözaltılar, yargılamalar var. Bu rakamların bir izahının olması lazım yani sosyolojiye göre de, psikolojiye göre de, siyaset sosyolojisine göre de yine bu kadar büyük artışın, 2 mislinden fazla olan artışın bir izahının olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, vaktimiz sınırlı. Cezaevinde kalan mahpuslarla alakalı -topyekûn “mahpus” tabirini kullanıyoruz tutuklu için de, hükümlü için de- belli gözlemlerimiz var. İzniniz olursa ben bunları sırayla okumak istiyorum zamandan kazanmak için: Üç öğün yemek yemek her insanın en doğal hakkıdır. Hiçbir gerekçeyle mahpusların beslenme hakkı kısıtlanamaz ancak en temel insan hakkı olan beslenme hakkının dahi cezaevlerinde ihlal edildiği, hasta mahpuslara diyetlerine uygun yiyecek verilmediği gözlemlerimiz arasındadır. Sıcak-soğuk su ihtiyacını karşılamak ve cezaevlerinde hijyeni sağlamak, cezaevi idaresinin yükümlülüğündedir ancak mahpusların temizliğini sağlayacak koşulların sağlanmadığı ve su ihtiyacının giderilmediği, hatta arsenikli su verildiği gözlenmiştir bazı yerlerde. Bu olumsuzluklar, tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarını da gündemde tutmaktadır.

Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanunu’nun 88-(1) maddesi hükmünce “Cezaevi idareleri hükümlünün kişiliğini geliştirecek, yeni beceriler edinmesini sağlayacak, sosyal amaçlı faaliyetler düzenlemekle yükümlüdür.” denilmekte ne var ki cezaevlerinde yasaca güvence altına alınmış bu hak, yok sayılmaktadır.

Cezaevi içi sohbet ve görüş hakkı, Adalet Bakanlığının 22/01/2007 gün ve 45/1 sayılı Genelgesi’nin ortak etkinlikleri düzenleyen üçüncü bölümünün 13’üncü maddesine göre düzenlenmiş ve buna göre hükümlü ve tutukluların 10 kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde, haftada toplam on saati aşmamak üzere, sohbet amacıyla bir araya getirilebileceği hükme bağlanmış olduğu hâlde bu hak uygulama alanı bulamamıştır.

Ziyaretçi ve görüş hakkı, bireyin en temel haklarındandır. Ancak, mahpusların uzak cezaevlerine sürgün edilmeleri neticesinde, ekonomik yetersizliklerinden ötürü aileler ziyarete gelememekte, gidememekte ya da idarenin, görüş günlerini keyfî biçimde değiştirmesi nedeniyle mahpuslar ile aileler bu haktan mahrum kalmaktadır. Sürgünlerin gayesi, mahkûmları yalnızlaştırmak, alenen yok etmektir. Görüşçüsü gelmeyen mahkûmlar yalnızlaşmakta, yaşamdan iyice ümitlerini kesmekte, intihara dahi yönelebilmektedirler.

Sayın Bakan, Diyarbakır’dan Bolu’ya, Tekirdağ’a veya değişik illere  sürgün edilen -yani bana son günlerde gelen iller olduğu için, bu illerin isimlerini zikrediyorum- mahkûmlar var. Bunların anneleri, babaları, eşleri, çocukları nasıl gidecekler? Hangi ekonomik imkânlarla gidecekler ve niye bu kadar uzağa gidecekler, nasıl bunlarla diyalog kuracaklar? Lütfen, siz kendinizi bunların yerine koyun ve şu an, bize gelen en önemli taleplerin başında bu uzak mesafelerde kalan mahkûmlarla ilgili talepler ve bunları biz sıklıkla Adalet Bakanlığına iletiyoruz ama maalesef yine yeterince bir netice alamıyoruz, sürgünler ve dağıtmalar ülkenin dört bir tarafına hâlen de devam ediyor.

Haberleşme ve iletişim hakkı da cezaevlerinin keyfî uygulamalarından nasibini almıştır. Hemen hemen bütün cezaevlerinde belli kitaplara sansür uygulanmakta ve mahpuslara istedikleri oranda kitaplar verilmemektedir. Şimdi, bir kitabın eğer basımı ve dağıtımı serbest ise bunun üzerinde kanuni bir yasaklama varsa hangi yayına niçin sansür uygulanıyor, bunun da hukuki bir izahı maalesef yok.

Uygun fiziki koşulların sağlanması, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanunu’nun 63’üncü maddesi hükmü ile güvence altına alınmış olmasına rağmen, uygulamada oda ve yatak sayıları yetersiz olup, yine cezaevi yönetiminin yatakları, mahpuslara para karşılığı sattığı mahpusların şikâyetleri arasında yer almaktadır.

Hijyen koşulları ise olumsuz olup hastalıklara davetiye çıkarır niteliktedir. Bu kadar tutuklu, hükümlü, mahkûm olursa, 59 binden 146 bine kadar çıkan bir rakam olursa tabii ki Türkiye’ye cezaevi yetiştirilmesi de mümkün değil. Şu an sadece Diyarbakır’a yapılan yeni cezaevinin keşfi 200 trilyon lira civarındadır, 200 trilyon eski parayla, yeni parayla 200 milyon TL civarındadır ve boyuna cezaevi yapılmaktadır. Yani toplumun sosyal dokusu rahatlatılacağına, adli suçlarda suç işlemenin önünü kesecek çalışmalar yapılması gerekirken; öbür taraftan da hem o noktada gerekenler yapılmamakta hem de siyasi meselede kafasını kaldıran, bir şekilde gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve ondan sonra, çıkana kadar canı çıkmaktadır, dört sene, beş sene, altı sene bu uzun tutukluluk hâlleri devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, hükümlünün muayene ve tedavi hakları da sürekli olarak ihlal edilmektedir. Mahpusların pek çoğu, sürekli tedavi gerektiren ve ölümcül sonuçlara yol açabilecek hastalıklara yakalanmış durumdadır. Olumsuz cezaevi koşullarının da bu hastalıklara yol açtığı gözlenmektedir. Ve işin en enteresan tarafı, neredeyse nüfusunun yarısı bugüne kadar gözaltına alınmış, tutuklanmış, işkenceden geçmiş ve önemli bir kısmı tutuklu kalmış.

Diyarbekir’de bir mahkûm koğuşu yoktur Sayın Bakanım. En ufak ameliyatlar Elâzığ’a, Malatya’ya, Antep’e havale edilmektedir. Ben şahsen bunu ilk duyduğum vakit tüylerim diken diken oldu. 3 bine yakın yatak kapasitesi var bugün Diyarbakır’ın, Dicle Üniversitesinin 1.050 yataklı hastanesi var, 550 yataklı araştırma hastanesi var, 450 yataklı devlet hastanesi var, var, var, var; kanser hastanesi var, onkoloji hastanesi var ama bir mahkûm koğuşu yok. Mahkûm koğuşu olmadığı için de ameliyat için gönderilen bu mahkûmlar, çevre illere sevk ediliyor. Çevre illerdeki doktorların da siyasi kanaatine göre ve duruşlarına göre bu insanlar maalesef daha da mağdur oluyorlar. Yani, bunun başka türlü bir izahı yok, bu, zulümden başka bir şey değil.

Değerli arkadaşlar, çocuk cezaevlerinde kalan mahkûmlarla da ilgili ciddi sorunlar var. Biliyorsunuz, bu, Türkiye’nin derin bir yarasıdır. En son Pozantı Cezaevinde yaşanan skandalı örtbas etmek mümkün değildi ama ne olduysa o da bir şekilde kapatıldı, gitti.

Değerli arkadaşlar, hepimiz çocuk sahibiyiz, hepimiz çocuk olduk. Bugün insanın çocukluğunda yaşadığı en ufak bir travma bir ömür boyu devam ediyor ve hangi psikoloğa giderseniz gidin -artık Türk filmlerine bile konu oldu- sizi uzatıyor bir kanepenin üzerine, “Gözlerinizi kapatın.” diyor ve çocukluğunuzdan başlıyor sizi çözmeye, bilinçaltınızı. Neler yaşadığınızı, ne olduğunu, hangi olayların psikolojinizde ne gibi depresyonlara sebep olduğunu anlamaya çalışıyor.

Şimdi, çocuklarımızla ilgili, özellikle bu Sincan Cezaevi ve Pozantı Cezaevi birer örnek oldu yani kötü örnek oldu, “örnek oldu” derken. Keşke doğru düzgün bir örnek olsaydı. Herkesten ve her şeyden fazla bu konuların üzerinde durmak lazım.

Ve hasta mahkûmlardan bahsetmiştim. 3 Kasım 2013 tarihi itibarıyla 162’si ağır olmak üzere 544 hasta mahkûm var değerli arkadaşlar. Yine, biliyorsunuz, bunların bir kısmını Cumhurbaşkanımızın affetme veya salıverme yetkisi var ama ne hikmettir ki ancak ya tabutları oradan çıkmakta veyahut da bir şekilde oradan çıkan insanlar beş gün, on gün sonra hayatını kaybetmektedir. Yani buna da, yine, insaf ölçülerinde bir müdahale gerekmektedir.

24 Ocak 2013 tarih ve 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile hasta mahkûmların cezalarının, iyileşinceye kadar geriye bırakılması durumu yeniden düzenlenmiş ve “hayatını yalnız idame ettirememe” şartına “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmama” şartı da eklenmiştir. Allah’ınızı severseniz,  bu  ne demektir? Sayın Bakanım, bunu lütfen bir izah edin, “hayatını yalnız idame ettirememe” şartına “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmama” şartı da eklenmiştir, haberiniz var mı? Varsa nasıl kabul ettiniz, hangi vicdanla, niye kabul ettiniz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Burada kabul ettik.

ALTAN TAN (Devamla) – Nasıl müdahale etmediniz? Yani adli tıp “Hayatını tek başına sürdüremez.” şeklinde bir rapor verse dahi, savcının “Toplum için tehlikeli değildir.” kararının olması gerekmektedir. Ne söyleyelim, bilmiyorum. Adam ölüyor. Peki, hangi toplum güvenliğini, şartını, bir şeyini ihlal edecek, nasıl edecek, bunun anlamı ne, manası ne yani bunun? Ben şahsen anlayamadım. Anlayan varsa buyursun, izah etsin.

Değerli arkadaşlar, yoğun idari baskılar, tecrit cezaları, ortak alana çıkma hakkının engellenmesi, tecridin yol açtığı fiziksel ve psikolojik sorunlar, ısınma sorunu, havalandırma hakkının engellenmesi, görüş ve telefon sürelerinin kısalığı, dışarıdan gelen gazete, dergi ve yayınlara ulaşımın engellenmesi, yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, fiziki koşulların yetersizliği, sürekli görev yapan bir hekimin olmayışı, genel sağlık hizmetleri ve diş sağlığı hizmetlerine erişimde zorluklar, hastaneye sevklerde yaşanan gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi araçlarında uzun süre bekletilme -ki biliyorsunuz bir mahkûm aracı bir yerde devrildi, bir başka olayda yandı; bunları üst üste koysak onlarca mahkûm bu sevk sırasında hayatını kaybetti değerli arkadaşlar- mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık personelinin olumsuz tutumları gibi sorunlar yüzünden mahkûmlar yaşamlarını artık idame ettiremez hâle getirilmiştir ve yine, ayrıca Sincan Cezaevi dâhil, birçok cezaevinde -Bolu, Buca-Kırıklar, Beycuma gibi cezaevleri bunların başında- hücrelerin yatakhane olarak kullanılan bölümlerine bile kameraların kurulmakta ve kameralarla bütün özel hayat da izlenmektedir.

Değerli arkadaşlar, dediğim gibi, bunları, bütün bu olumsuz şartları yıllarca yaşadık ama işte, o damdan düştükten sonra, bugün, demek ki insan biraz rahatlayınca neler olup bittiğini çok fazla incelemiyor, kurcalamıyor.

Bir mahkûmdan bahsetmek istiyorum: Hasan Kaçar, 29 yaşında, müebbet hapse mahkûm, on yıldır cezaevinde bulunuyor ve ankilozan spondilit hastasıdır. Otuz gün önce yürüyebiliyordu ama artık hastalığı nedeniyle hareket edemiyor ve boynunu çeviremiyor. Hâlihazırda hastanede ancak bürokratik engellemelerden ötürü müdahale edilemiyor, hastaneden tekrar cezaevine gönderilme olasılığında yaşama şansı da belki hiç olmayacak.

Değerli arkadaşlar, dert çok ve Sayın Bakanın bu konuda gayretlerini de biliyoruz. Hani bazen diyorlar ya “Yiğidi öldür, hakkını yeme.” Ama bu gayretler, Sayın Bakanın gayreti demek ki yeterli gelmiyor; Parlamentonun biraz kendine gelmesi lazım, AKP Grubunun kendine gelmesi lazım, Hükûmetin kendine gelmesi lazım. Bu sorunları eğer siz Parlamentoda kanunlar hâline, Bakanlıkta yönetmelikler hâline getiremezseniz bunların hepsinin yine hiçbir anlamı yok.

Çağdaş Hukukçular Derneğiyle ilgili yine yapılan gözaltılar, bir yıla yakındır tutuklu bulunan avukatlar, yere yatırılarak kolu kırılırcasına bükülen ve zorla parmak izi alınan İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay, aynı muamelelere maruz kalan Başkan Selçuk Kozağaçlı, bu örneklerden sadece birkaç tanesi.

Adliyelerdeki emekçilerin, çalışan memurların çektikleri sıkıntıları da ayrı. Bir sayfa da onların gönderdikleri maruzat var. Ne yazık ki zaman az, dert çok.

Değerli arkadaşlar, son olarak da şundan bahsetmek istiyorum: Tutuklu milletvekilleri bir skandala dönüştü; Meclis Başkanlığı açısından skandal, Başbakan açısından skandal, bizler için skandal. Ne olduysa oldu. Şimdi en son Anayasa Mahkemesi insafa geldi, bir karar verdi, 2 arkadaşımız -CHP’den 1 arkadaşımız daha önce, bir arkadaşımız daha sonra- serbest bırakıldı. 5 tane milletvekilimiz şu an cezaevinde, Hatip Dicle 6’ncısı, cezaevinde.

Peki, değerli arkadaşlar, bu bir haftadır bu mahkeme neyi tartışıyor, neyi bekliyor? Ve son olarak, “Efendim, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını yayımlasın.” dedi. Mecbur kaldı Anayasa Mahkemesi, bu zatı muhteremler diyeceğim ama onu da mecburen söylüyorum, onların keyfi için gerekçeli kararı da bugün yayımladı. Yine bu iş kaldı pazartesiye.

Değerli arkadaşlar, bu işi kan davasına çevirirseniz ülkeye yazık edersiniz. Barış lazım, uzlaşma lazım. Bu arkadaşlarımızın kaldıkları her saniye zulümdür, haksızlıktır, yazıktır. Bunların hepsinin giderilmesi için hepimize büyük işler düşüyor.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici…

Buyurunuz Sayın Binici, süreniz yirmi dakika. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve bağlı kuruluşların 2014 bütçesi üzerinde BDP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle herkesi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik büyüme için gerekli olan temel girdilerin başında, hiç kuşkusuz, enerji kaynakları gelmektedir. Bu bakımdan, tüm ekonomiler için, enerji alanında sürdürülebilir politikalar oluşturmak ve arz güvenliğini sağlamak, yaşamsal derecede önem arz etmektedir. Sürdürülebilir enerji politikaları, insanı odağına alarak doğal çevreyle uyumu hedeflerken, arz güvenliği de kaynak çeşitliliğinin yanı sıra enerjinin düşük maliyetli olarak talep edilen miktar ve kalitede topluma arz edilmesini içermektedir. Günümüzde enerji kaynakları, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi, sosyal yapıyı ve çevresel faktörleri  direkt olarak etkilediği gibi, uluslararası siyaseti de şekillendiren, en önemli belirleyen hâline gelmiştir.

Esasen, başta petrol olmak üzere fosil yakıtların uluslararası siyaset üzerindeki ağırlığı, 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar dayanmaktadır. Emperyalist ülkeler, bu tarihlerden itibaren dünya siyasetini, petrol ve enerji kaynaklarını esas alarak belirlemeye başlamışlardır. Kısa sürede sanayi koluna dönüşen petrole olan bağımlılık arttıkça, dünya yüzeyinde tespit edilen petrol bölgelerine yöneliş de ivme kazanmıştır. Bu yöneliş sonucunda patlak veren birinci paylaşım savaşlarıyla Orta Doğu ve Afrika’nın kuzeyindeki petrol kaynaklarının, ikinci paylaşım savaşlarıyla da Kafkasya bölgesindeki petrol kaynaklarının ele geçirilmesi hedeflenmiştir.

Petrolün yanı sıra doğal gazın da emperyal güçler tarafından ele geçirilme çabaları, dünyamızı savaşlar, isyanlar, askerî darbeler ve katliamlarla karşı karşıya bırakmaktadır. İnsanlık dışı bir değerlendirme olmakla birlikte “Bir damla  petrol, bir damla kandan daha değerlidir.” diyen dönemin İngiltere Başkanı Winston Churchill, insanlığın petrol yüzünden yaşadığı mücadeleyi en dramatik biçimde özetlemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İbrahim Bey, Suruç’tan telefon ettiler, elektrikleri yok, dağıtım…

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Onu soracağım Sayın Bakanıma.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır hayır, dağıtım şirketi de Taner Yıldız’ın akrabasıymış, eskiden orada Genel Müdürlük yaptığı şirketmiş. Sen de oradan Suruç’un o derdini dile getirirsen memnun olurum.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Orta Doğu, Kuzey Afrika, Rusya Federasyonu, Kafkaslar ve Orta Asya’da hâlen devam etmektedir. Bu bakımdan, enerji, artık salt ekonomik gelişmeyle ilgili değil, aynı zamanda ülkenin güvenliğiyle de direkt ilişkili bir konuma gelmiştir.

Dünya ekonomisinde sürmekte olan enerji mücadelesinin en önemli aktörlerinden birisi, hiç kuşkusuz, Amerika Birleşik Devletleridir. Yeryüzünde tüketilen birincil enerji ve ham petrolün dörtte 1’ini, benzinin ise yarıya yakınını tek başına tüketen bir ülke olarak petrol tüketiminin üçte 2’sini ithal etmektedir. Bu nedenle, Amerika için enerji elde etme mücadelesi, aynı zamanda Amerika’nın gelecek ve güvenlik sorunu olarak görülmektedir.

ABD, devlet politikası olarak şekillendirdiği enerji sektörünü, enerji alanlarındaki çıkarlarını korumak için devasa miktarlarda finansal ve askerî yatırımlar yapmaktan kaçınmamaktadır. Bu bakımdan, ABD’nin tüm çabası, enerjinin hem kaynak hem de ulaşım güvenliğini garanti altına almaya yöneliktir. Amacına ulaşmak içinse gerektiğinde askerî gücünü kullanabilmekte ve bu uğurda gözünü kırpmadan kan dökebilmektedir maalesef.

Nitekim, ABD’nin Orta Doğu’daki varlığı ve bunun için katlandığı maliyet, enerji oyununun bir parçası olma zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Bunu sadece kendi enerji ihtiyacı için değil, dünya enerji hatlarını kontrol etme yoluyla dünya siyasetini belirleme gücünü sürekli kılma adına yapmaktadır.

Yine aynı şekilde küresel enerji piyasasının en önemli aktörlerinden birisi de, hiç kuşkusuz, Rusya’dır. Rusya’nın petrol ve özellikle doğal gazdaki avantajını ekonomik olduğu kadar siyasi bir silah olarak kullandığı da hepimizin malumudur.

Genel olarak paylaştığım bu bilgiler çerçevesinde meramımı kısaca ifade etmem gerekirse, dünyanın üretim lokomotifi konumundaki ülkelerin esas amacı, enerji arz güvenliğini sürdürülebilir kılmaya yöneliktir. Dolayısıyla, enerjinin sürekli, güvenli, kaliteli ve asgari maliyetle temin edilmesinin serbest piyasa ekonomisinin insafına terk edilmeyecek kadar önemli olduğu da ortadadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin enerji politikalarını ele alırken, dünyada şekillenen enerji politikalarından bağımsız olarak değerlendirmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Nitekim, enerji kaynaklarının neredeyse yüzde 73’ünü ithal eden Türkiye'nin, dünyada şekillenen enerji politikalarından münezzeh olmadığı gayet açıktır. Türkiye'nin sadece geçtiğimiz yıl enerji ihtiyacı için 60 milyar doları aşan ithalat yapması bile dünyada şekillenen enerji politikaları karşısındaki kırılganlığını yeterince kanıtlamaktadır.

Bakınız, bu kırılganlığın ulaştığı boyutun anlaşılması açısından petrol fiyatlarına ilişkin küçük bir örnek bu meseleyi daha da anlaşılır kılacaktır. Mesela, geçtiğimiz yıl 137 milyon varil civarında petrol ithalatı yapıldığını göz önüne aldığımızda, petrolün varilinde 1 dolarlık yükselme, petrol faturamızı 137 milyon dolar artırmakta ve dolayısıyla cari açık belasını da beraberinde getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, tüm dünyada enerji sektöründeki neoliberal politikalar ve yürürlükte olan serbest piyasa ekonomilerinin sorgulandığı bir süreçten geçiyoruz. Stratejik önem arz eden enerji konusunun bir devlet politikası olarak şekillendirildiği bu süreçte Hükûmetin enerji alanını tamamen özel sektöre bırakma ısrarını anlamak da mümkün değildir diyebilirim.

Bu anlayışın bir sonucu olarak, özellikle doğal gaz ve elektrik arz güvenliği konusunda hemen her yıl bıçak sırtı durumlar yaşandığı malumlarınızdır. Dolayısıyla, enerji alanının kamu hizmeti niteliğinde benimsenmesi ve devlet politikası çerçevesinde yeniden yapılandırılması zorunludur.

Değerli milletvekilleri, bu Hükûmet, iktidarı devraldığı 2002 yılından itibaren uygulamaya koyduğu politikalar neticesinde yüzde 67 olan dışa bağımlılık oranını yüzde 73’e çıkarmıştır. Gelinen noktada üretilen elektrik enerjisinin ise neredeyse yarısı, tek bir kaynaktan yani yüzde 98 oranında dışa bağımlı olduğumuz doğal gazdan üretilmektedir. Elektrik üretiminde içine düşürüldüğümüz girdap yalnızca bununla da sınırlı değildir. Elektrik üretiminde kullanılan ithal kömür ve fuel oil gibi diğer ithal kaynakların miktarı, yüzde 12’yi de çoktan aşmış durumdadır. Sonuç olarak, elektrik üretimimizin neredeyse yüzde 60’ı, ithal kaynaklarla gerçekleşir hâle getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, elektrik üretiminde başta doğal gaz olmak üzere ithal kaynak payını düşürmek ve dışa bağımlılığı azaltmak adına yenilenebilir kaynaklara yöneldiğini söyleyen Hükûmet, sayıları 2 binleri çoktan aşmış HES projeleriyle kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. Ilısu ve Munzur projeleriyle giriştiği doğa, tarih ve kültür katliamlarına yenilerini ekleyen Hükûmet, kendi üyesi Bakanın ifadesiyle de “HES’lerle de ufak dereleri mahvetmişiz.” diye bir itirafta bulunmuştu.

Dünyada eşi benzeri olmayan, en az 12 bin yıllık tarihî Hasankeyf’in, baraj gölü alanında kalacak olması Hükûmetin umurunda bile değildir. Bunun yanı sıra, resmî rakamlara göre, zarar görecek olan 55 binden fazla insanın kültürel, sosyal ve ekonomik hakları da görmezden gelinmektedir. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, kısa ömürlü barajlar için de Birecik ve Yortanlı’da yapılmış olan kültür katliamlarının benzeri Hasankeyf’te, doğa katliamlarının devamı da Munzur ve Fırtına Vadisi’nde uygulamaya konulmuştur.

Unutulmamalıdır ki enerji üretiminde yeni alternatifler geliştirilmesi imkân dâhilindedir; lakin, tarihî, kültürel ve doğal değerlerimizin alternatifi yoktur. Bu noktada hemen belirtmek isterim ki kaynaklardan en rasyonel biçimde yararlanmak enerjide dışa bağımlı olan Türkiye açısından elbette ki önemlidir. Ancak, DSİ ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından uygulanan Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği’yle akarsularımız kaynağından kuşatılmış, âdeta doğa ve çevre talanına dönüşmüştür. Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki hemen her dere üzerinde birden fazla, özellikle İkizdere’de 26 adet HES projesine onay verilmesi bu talan anlayışının en açık kanıtıdır.

Nitekim, bu duruma daha fazla kayıtsız kalamayan Çevre ve Şehircilik Bakanı su uzmanı olan kabine arkadaşının yerine “HES projeleriyle ufak dereleri de mahvettik.” diye açıkça itirafta bulunmuştur. HES projelerinin araştırılmasıyla ilgili bugüne kadar verdiğimiz önergeleri dikkate almayan iktidar partisinden bir Bakanın bu itirafını önemsiyor ve samimi olduğuna inanmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin üzerinde inatla durduğu diğer bir konu da nükleer santral kurma hayalidir. Avrupa ülkeleri nükleer enerjiden vazgeçerken AKP Hükûmeti Mersin ve Sinop’ta nükleer santral kurmanın arayışına düşmüştür. Tamamen milliyetçi kaygılarla nükleer santrale destek veren azınlığı arkasına alan iktidar, başta yöre halkı olmak üzere büyük toplumsal muhalefeti görmezden gelmektedir. İktidar, nükleer silah sahibi olma heveslisi ırkçı ve şoven kesimleri mutlu etmek için sivil toplum örgütleri ve enerji uzmanlarının itirazlarına da kulaklarını tıkamıştır.

Bildiğimiz üzere, Çernobil kazasının belleklerimizdeki izi neredeyse silinmeye yüz tutmuşken, Fukuşima belasıyla yeniden canlanmıştır. Aslında, Çernobil, kuşaktan kuşağa aktarılan kötü bir miras gibi, hâlen girdiği bedenlerde sinsice yaşamaya devam etmektedir.

Japonya’da yaşanan deprem ve tsunami felaketiyle yaşanan kazanın boyutları, içinde bulunduğumuz bugün bile tam olarak bilinememektedir. Teknoloji devi olan Japonya, bu kazayı önleyemediği gibi, kazanın boyutlarını ve gelecekteki etkilerini hesap etmekten uzaktır.

Fukuşima nükleer santral kazasının belki de hayra yorulacak tek yanı, nükleer enerjinin risklerini, insanın bu facia karşısındaki çaresizliğini, en önemlisi de telafisi mümkün olmayan doğa ve çevre felaketlerini bir kez daha göz önüne sermesidir. Bu nedenlerledir ki Almanya, Belçika ve İspanya başta olmak üzere, birçok Avrupa ülkesi yeni nükleer enerji projelerini rafa kaldırmışlardır.

Değerli milletvekilleri, henüz nükleer tesisi olmayan Türkiye'nin, 1999'da meydana gelmiş olan İstanbul İkitelli'deki olayla "dünyanın en önemli 20 radyoaktif kazası" listesine girdiğini hatırlayanlarınız vardır. Hurda deposundan mı, yoksa Çekmece Nükleer Araştırma Merkezinden mi kaynaklandığı bugün bile çözülemeyen bu kaza hâlen esrarını korumaya devam etmektedir.

Yine, nükleer tesis olmayan Türkiye'de İkitelli benzeri bir olay bu sefer de on üç yıl sonra İzmir'de ortaya çıkmış ve Gaziemir'deki eski bir kurşun fabrikasının bahçesinde nükleer atık skandalı patlak vermiştir. Üstelik bu atıklardan hazırladığı raporlar vesilesiyle yıllardan beridir haberdar olduğu ortaya çıkan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, atıkların üzerine 1.200 ton kum döktürerek bu olayın üzerini kapatma yoluna gitmiştir. Düşünün ki bu kurum, Türkiye’nin nükleer enerjisiyle ilgili her faaliyetini ve araştırmaları yapan yegâne kurumdur. Düşünün ki bu kurum, Mersin ve Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santrallerin her aşamasında sözüm ona denetimini yapacaktır ve yine düşünün ki bu kurum, nükleer yakıt çubuklarının eritildiğine dair şaibelerin dolaştığı bu tesiste ortaya çıkan skandalın üzerini AKP kumuyla örtmüştür maalesef.

Değerli milletvekilleri, şimdi sayın vekilim de bahsetti. Beni de biraz önce aradılar; Urfa, Diyarbakır, Mardin bölgesinde yani DEDAŞ dağıtım şirketi bölgesinde bulunan illerde maalesef yedi sekiz saatten beri elektrik yok.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Dikmen’de de yok.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt illerinin elektrik dağıtım işi Dicle Enerji Yatırım, Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine özelleştirme yoluyla devredildi, bu özelleştirmenin hisse devir sözleşmesi 28 Haziran 2013 tarihinde imzalanarak kesinlik kazandı. İşte, ne olduysa bu tarihten sonra oldu. Geçtiğimiz yaz başından bu yana DEDAŞ ağındaki illerimizde zaten var olan elektrik kesintileri insanlarımızı âdeta canından bezdirmiştir. Özelleştirme devrinin gerçekleşmesinin hemen ardından başlatılan, sözüm ona, yok trafoların bakımıymış, yok onarım ve yenileme çalışmalarıymış, türlü gerekçelerle halk karanlığa mahkûm edilmektedir. Hemen çevresinde yer alan barajların yanı sıra Atatürk Barajı’na da ev sahipliği yapan Urfa ve dağıtım bölgesindeki diğer iller, artık bu kesintiler için ileri sürülen hiçbir gerekçeye ne inanıyor ne de dikkate alıyorlar.

DEDAŞ ağındaki illerin özellikle yoksul kenar mahalle ve köylerinde uygulanan kesintilerin “kaçağı önleme” gerekçesiyle yapıldığı bizzat DEDAŞ yetkililerince ifade edilmektedir. Uyanık geçinen yetkililerin kesintiler için yoksul mahalle ve köyleri seçmesinin tek nedeni ise elektrik kesintilerini gündemden kaçırmaya yöneliktir.

Ancak, gün geçmiyor ki kesintiler nedeniyle Urfa'da, Suruç'ta, Siverek'te, Kızıltepe'de, Harran'da, Mardin'de, Diyarbakır'da, Van'da, Muradiye'de ve daha pek çok yerde protesto edenler sokağa çıkmasın.

Protestoların yapıldığı yerlere bakıldığında, kesintilerin sadece DEDAŞ bölgesiyle sınırlı olmadığı, bir bütün olarak Kürt coğrafyasında uygulandığı görülecektir. Kürtlerin elektrik kesintileriyle terbiye edilmesine yönelik bu uygulamaları protesto ediyorum, kınıyorum ve bir an önce sonlandırılmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Binici.

Sayın milletvekilleri, 20.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.39

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, altıncı tur üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinin.

İlk konuşmacı Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tunç.

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

AK PARTİ’nin adalet vizyonu, güven veren adalettir. Bunun için, AK PARTİ adaletle ilgili sorunların tümünü hem parti programıyla hem de hükûmet programlarıyla analiz etmiş, hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde belirtilen hususların yüzde 70’ini adım adım gerçekleştirmiştir. Türkiye, son on bir yılda atılan bu adımlarla hukukun hâkim olduğu, her vatandaşın hakkını arayabildiği bir ülke hâline gelmiştir.

Adalet Bakanlığının 2002 bütçesi 808 milyon lira iken 2014 bütçesi 10 kat artışla 8,8 milyar liraya yükselerek dikkate değer bir artış gerçekleştirilmiştir on bir yıl içinde.

AK PARTİ’den önce adalet hizmetleri fiziki imkânsızlıklar içerisinde, apartmanların ara katlarında görülürken, bugün adalet teknolojiyle donatılmış saraylara taşınmıştır.

Geçen yüzyıldan kalan ve güncelliğini kaybeden, toplumun gerisinde kalan temel kanunların tamamı yenilenmiş, ceza mevzuatımız ve özel hukuk mevzuatımız çağdaş sisteme uyarlanmıştır.

Cezaevi şartları insan haklarına uygun hâle getirilmeye çalışılmış, cezaevlerinin fiziki imkânları ve ceza infaz mevzuatı da daha çağdaş hâle getirilmiştir.

AK PARTİ’den önce güçlünün hukukuna göre şekillenen adalet bugün hukukun gücünü yansıtmakta, sıfatı ne olursa olsun, yanlış yapandan millet adına hesap sorulmaktadır.

Bugün, darbe anayasasına göre şekillenen bir Anayasa Mahkemesi yerine Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve baroların da üye seçebildiği, bireysel başvuru hakkıyla bir insan hakları mahkemesine dönüşen bir Anayasa Mahkemesi vardır.

Ankara’daki 120 yüksek yargı mensubunun seçtiği bir HSYK yerine, bugün, Türkiye genelindeki 13 bin hâkim ve savcının seçtiği, Bakanlığın uhdesindeki yetkilerin devredildiği, demokratik hukuk devleti ilkesine uygun bir HSYK vardır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı döneminde yargı bağımsızlığının ortadan kaldırıldığı şeklindeki konuşmalar tamamen çarpıtmadan ibarettir. Yargı kurumlarını ve mensuplarını da itham altında bırakan bu karalama kampanyalarına katılmamız mümkün değildir. Bunlar, bu kampanyayı yapanlar genellikle darbe davalarından rahatsız olan çevrelerdir. Milletimize karşı komplo kuranlar karşısında yargının sessiz kalması beklenemez. Bu önemli suçları soruşturmak demokratik hukuk devletinin gereğidir. “Silivri’deki mahkemenin kararları meşru değildir. Onları yargıç olarak tanımıyoruz.” demenin hukuk devletinde yeri yoktur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru nedeniyle verdiği kararı bir beraat kararıymış gibi topluma sunmak da doğru değildir. Bugün yayınlanan gerekçeli kararı incelediğimizde, evet, tutukluluk süresi açısından kabul edilebilirlik kararı veriliyor ancak daha önemli olan, tutuklanmayı haklı gösterecek somut olayın gerçekleşmediği iddialarını yüksek mahkeme reddediyor. Hepimizin yargı sürecini sonuna kadar beklememiz ve ona göre konuşmamız gerekiyor.

Ülkemizde, özellikle 2010 referandumuyla birlikte, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesinden rahatsız olanlar, yargının arka bahçe olmaktan çıkıp milletin yargısı hâline gelmesini hazmedemeyenlerdir. Yakın tarihimiz yargının arka bahçe hâline geldiği örneklerle doludur: Partisinin il kongresinde konuşan dönemin Adalet Bakanını hatırlıyoruz. 27 Mayısla birlikte Türk demokrasisinin üzerinde asker ve yargı vesayetini kuranları hatırlıyoruz. Darbenin ilk 7 ayı içinde 614 yüksek yargı mensubunu resen emekli edip yerine Yassıada mahkemesinin hâkim ve savcılarını yerleştirerek yüksek yargıyı parselleyenleri hatırlıyoruz. Adnan Menderes için idam kararı verenlerin Anayasa Mahkemesine nasıl üye yapıldıklarını hatırlıyoruz. Bugünkü yargı için “İktidarın arka bahçesi.” diyenler, geçmişte kendi arka bahçeleri olarak kullandıkları bir yargıyı özlüyor olabilirler ancak artık o günler geride kalmıştır.

Elbette ki yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünü daha da kuvvetlendirme adına önemli çalışmalar yapılması gerekir, biz buna katılıyoruz. Şu anda, Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin önemli bir kısmı gerçekleşmiş ve gerçekleştirilmektedir ve 2014 yılında da bu reformların devam edeceğine olan inancımı belirtmek istiyor, Adalet Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir.

Buyurunuz Sayın Kaşdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçe görüşmelerinde Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Anayasa’nın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilmektedir ancak, bir devlete hukuk devleti denebilmesi için sadece anayasada ifade edilmesiyle değil, onun uygulamalarına ve bazı hususların gerçekleşmesine bağlıdır. Hukuk devleti, yasama ve yargının ve özellikle yürütme ve idarenin hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğüne dayalı, yönetilenlerin olduğu kadar yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu sistemin adıdır.

AK PARTİ iktidarları boyunca, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesiyle ilgili önemli adımlar atılmış, önündeki engellerin önemli bir kısmı kaldırılmış, sürekli olarak yüksek yargı organlarının açılış törenlerinde veya bilimsel toplantılarda dile getirilen hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan bazı uygulamalara son verilmiştir. Bir ülkede hukuk devleti anlayışının yaşayabilmesi için o sistemin demokratik bir yapıya sahip olması gerekir. Demokrasinin olmadığı bir ülkede hukuk devletinden söz etmemiz mümkün değildir. Bir ülkede demokrasinin var olması için de halkın katılımının yanı sıra hukukun üstünlüğü, çok partili siyasi hayat, halkın kendi idarecilerini özgürce seçmesi gibi unsurların var olması gerekir. Bu bağlamda, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri birbirlerinin tamamlayıcısı konumunda olan iki önemli olgudur. Yani, demokrasi olmazsa hukuk devleti, hukuk devleti olmazsa demokrasi olmaz. AK PARTİ iktidarlarının önem verdiği ve başarılı olduğu işte budur. Milleti devletiyle birlikte ayakta tutacak ve güçlendirecek bu iki ilkeye yaptıkları katkıdan dolayı hem Bakanlığımıza hem de hükûmetlerimize teşekkür ediyoruz. Bağımsız ve tarafsız yargı oldukça pozitif hukuka ve vicdanlarına göre karar veren, brifinglerde kendilerine söylenen veya dikte edilenleri değil, vicdanlarının sesini dinleyen yargıçlar demokrasimizi ve hukuk devletimizi güçlendirecek ve geleceğe taşıyacaktır. İddia edildiği gibi, hukuk devletini ve demokrasimizi tahrip değil, tam aksine tamir etmeye çalışıyoruz. Güçlü bir devletin güçlü bir toplumla mümkün olduğunu biliyoruz. Milletin egemenliği güçlü bir toplum ve güçlü bir hukuk sistemiyle mümkün olacaktır. Milletin egemenliğine kayıt ve şart koyan her şeyle mücadele etmeye kararlıyız. AK PARTİ, demokrasiyi savunmaya, hukuk devleti ilkesini yüceltmeye, milletin iradesine ram olmaya, çetelerle, mafyalarla, gayrimeşru örgütlerle mücadele etmeye devam edecektir. “Neredeymiş o örgüt? Gidip o örgüte üye olacağım.” asla demeyecektir. Her kim ki bundan böyle, millî iradeyi akamete uğratmaya teşebbüs ederse, kim ki milletten aldığı meşru yetkiyle göreve gelen hükûmete demokrasi ve hukuk dışında saldırırsa, tuzak kurarsa karşısında hukuku, karşısında demokrasiyi, karşısında yüce milletimizi görecektir. Bundan böyle, iktidar olmak isteyenler birilerinin kulaklarına bir şeyler fısıldamayacak, birilerinin huzuruna çıkmayacak, ne söyleyecekse millete söyleyecek, milletin huzuruna çıkacaktır. Türk yargısının alnına kara çalanları, “Sizi içeri tıkan kuvvet böyle istiyor.” diyenleri, 367 garabetini icat edenleri ve onlara destek verenleri millet affetmemiş ve milletimiz onları vicdanında yargılayarak mahkûm etmiştir. Şimdi de Türk demokrasisinde en büyük hakem olan milletimiz bu mahkûmiyeti denetimli serbestliğe çevirmiştir. Millet takip ediyor, kontrol ediyor “Bakalım ıslah oldular mı, bakalım demokrasiye, hukuk devletine, millî iradeye saygılı olmayı öğrendiler mi?” diye. “Kim onlar?” diye sormayın. Onlar kendilerini çok iyi biliyor, millet çok çok daha iyi biliyor. AK PARTİ, millet yetki verdiği sürece, milletin egemenliğinin tesisi için, Türk demokrasisinde en yüce makamın Meclisimiz olması için, demokratik hukuk devleti ilkelerinin tam olarak bu ülkede hâkim olması için, bağımsız ve tarafsız yargı için, adaletin hüküm sürmesi için, hiç kimseden korkmadan, çekinmeden çalışmaya devam edecektir. Hakkı Hak bilen, gücünü milletinden alan kimseden korkmaz, kimseden çekinmez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002’den bu yana yani AK PARTİ hükûmetlerinin iş başında olduğu dönemde hukuk ve demokrasi alanında yaptığımız reformlar hepimizin malumu. Biz, reformcu bir partiyiz ve reformlarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçe kanununun milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaşdemir.

İstanbul Milletvekili Bülent Turan.

Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Adalet Bakanlığı bütçesi bölümünde AK PARTİ grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, adalet insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Çünkü toplumların düzenini sağlayan yegâne unsur adalettir. Albert Camus’un dediği gibi “Adalet olmadan düzen olmaz.” Eski çağlardan günümüze, toplumu anlamaya çalışan, toplum bilimleriyle meşgul olan tüm filozoflar adaletin üzerine düşmüşler, bununla ilgili çalışmalar yapmışlardır. Farklı zamanlarda, farklı toplumlarda, farklı parametrelerle beraber buna ilişkin teori üreten aydınlarımız farklı kararlara varmışlardır. Örneğin Aristo’ya göre güçsüzü güçlüye karşı korumaktır adalet, Mevlâna’ya göre her şeyi yerli yerine koymaktır adalet, Machiavelli’ye göre ise güçlüden yana olmaktır adalet. Dolayısıyla, her toplumun, her kesimin, her partinin farklı adalet anlayışı olmuştur. Yasama organlarının hazırladığı hukuk kurallarının çok daha ötesinde, adalet toplumda egemen olan ahlak kurallarıyla da eş değer anlamlıdır. Adaleti yalnızca yazılı hukuk kurallarıyla beraber düşünenler, zaman içerisinde yanlış yaptıklarını anlamışlardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de adaletin gelişimi tıpkı diğer toplumlarda olduğu gibi değişiklikler arz etmiştir. Yaşam tarzının, toplum değerlerinin ve bunun daha ötesinde, toplumun temel parametrelerinin, hukuk kurallarının inkâr edilip de yasalarının ithal edilmesiyle hazırlanan adalet arayışı çoğu zaman hüsranla sonuçlanmıştır. Kanunlarımız hep var olmuş ama adalet arayışımız hep devam etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu konunun son örneklerini on beş yirmi yılda çok yoğun yaşadığımız ülkemizde dönüp arkaya baktığımızda hâkimlerin ve savcıların parti teşkilatlarına atandığı, âdeta askerî brifinglerle oturup  kalkan yargıçların olduğu, paran kadar haklı olunan, makamın kadar tutuklu kalınan, rütben kadar cezalandırılan anlayışın olduğu ülkemizde çok önemli parametreler, çok önemli değişiklikler olmuştur.

Değerli milletvekilleri, hatırladıkça yüzümüzün kızardığı o günlerden bugünlere adalet arayışımızda çok büyük reformlar yaptığımızı gururla söyleyebiliriz. Her şeyin bitmediğini biliyoruz ama çok önemli bir adım atıldığını, çok önemli bir mesafe katedildiğini tüm toplumumuz biliyor.

2002 yılındaki büyük değişiklikten sonra yani milletin siyasi problemlere el koymasından sonra, Türkiye’de vesayetçi anlayışın büyük oranda yıkıldığı, güvenlik paradigmasının değiştiği, mevzuata bakışın önemli oranda farklılaştığı bir sürece girdik.

Değerli arkadaşlar, tüm bu paradigma değişiklikleri elbette kolay olmadı. Cezaevlerinden parti kapatmalarına, çetelerden darbelere, kavgalara, iftira kampanyalarından yurt dışı şikâyetlere kadar birçok olmadık savaşla, olmadık problemle karşılaşıldı. Ancak, biz biliyorduk ki düşünür Ali Şeriati’in dediği gibi, rahatları rahatsız etmek de AK PARTİ’nin görevi. Rahatları rahatsız etmek de AK PARTİ’nin göreviydi.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığımız konuyla ilgili çalışmalarını yaptığında yargılama sürecini kısaltmak, hak arama yollarını artırmak, insan haklarına uygun, gelişmiş ülkelerdeki örnekleriyle beraber somut adımlar atmak için çok büyük işler yaptı. Sürem yetmediğinden dolayı bunlara ayrıntılı olarak giremeyeceğim ancak bu adımların çok somut meyvelerini hep beraber görmeye başladık. Artık ülkemizde adalet yargılaması daha hızlı sonuç veriyor. Artık ülkemizde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden kendi ülkemizde Anayasa Mahkememize bireysel başvuru hakkından kamu denetçiliğine kadar, İnsan Hakları Kurumuna kadar birçok önemli konuda adım atıldığını, bunların da zaman içerisindeki somut verilerinin bizleri mutlu ettiğini hepiniz biliyorsunuz. Örneğin, Avrupa Birliği kriterlerine baktığımızda, ülkemizdeki tutukluluk oranlarının -tutuklu sayısının hükümlüye göre- çok daha ileriye gittiğini, çok daha örnek seviyelere geldiğini hep beraber gururla gördük. Bunların “Yetmez ama evet.” olduğunu, reformlara devam edeceğimizi, büyük riskler alarak attığımız adımlara büyük riskler alarak devam edeceğimizi keyifle söyleyebilirim. Biliyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde 2002 yılında binlere yakın rakamlarda mahkûm olan ülkemiz, son yıllarda 50-60’a kadar düşmüştür ve inşallah daha iyisi olacaktır.

Tabii ki bu uzun soluklu, bu riskli sürecin öncülerinden çok kıymetli Adalet Bakanımıza son bütçesi olmasından dolayı, yeni siyasi kararının hem şahsına hem Hataylı kardeşlerimize hayırlı olmasını, aynı konuda büyük adımlar atılmasındaki kararlılığını devam ettireceğimizi buradan keyifle söylüyorum. Kendisine siyasi hayatında tekrar başarılar diliyorum.

Tüm Genel Kurulumuzu bütçeye “evet” diyerek saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Turan.

Konya Milletvekili Harun Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tüfekci.

AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş-yurtları Kurumu bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Divanı, değerli arkadaşlarımı saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, suçun ceza kanunlarındaki yaptırımı olarak ortaya çıkan infaz sistemi, bilindiği üzere, caydırıcı olma özelliğine sahiptir. Gelişmiş ülkelerde uygulanan infaz sistemi gibi, ülkemizdeki infaz sistemi de Anayasa’ya, uluslararası kanunlara ve ulusal mevzuat sistemine bağlı, insan haklarına saygılı; bir yandan suçluyu toplumdan ayırmak, bir yandan da suçluyu ıslah etme amacı gütmektedir.

AK PARTİ iktidarları döneminde, her alanda olduğu gibi, ceza infaz kurumlarının modernleşmesi için de çok önemli adımlar atılmıştır. Ceza infaz sistemimizde mevzuat ve diğer altyapı çalışmaları ile önemli mesafeler katetmiş bulunmaktayız. Yapılan çalışmalarla modern ve güvenlikli ceza infaz kurumları inşa edilmiş, oda sistemine geçilmesi de bu arada tamamlanmıştır.

Tüm dünyada, ceza infaz sistemi medeniyetin önemli göstergelerinden biri olarak kabul edilmektedir, bu nedenle üzerinde hassasiyetle durulması gerekmektedir. AK PARTİ iktidarı döneminde bu hassasiyet üst düzeyde gösterilmiştir.

Değerli arkadaşlar, dönemimizde hakikaten ceza infaz sisteminde önemli değişiklikler yapılmıştır. Tutuklu ve hükümlülerin insani haklarının geliştirilmesi, yeni infaz anlayışına uygun olmayan kurumların kapatılması, modern ve güvenlikli kurumların sisteme kazandırılması, ceza infaz kurumlarında şeffaflığın sağlanması, kamu denetimi yanında uluslararası ve sivil toplum örgütlerinin denetimine açılması ve bunun güçlendirilmesi, insani inisiyatifin azaltılarak teknolojinin tüm imkânlarının kullanılması ve insan kaynaklarının güçlendirilmesi bunların arasında sayacağımız önemli göstergelerden birkaçıdır.

Önem verdiğimiz alanlardan biri de hükümlü ve tutukluların insani haklarının genişletilmesine ilişkindir. Bu önlemler yalnızca hükümlü ve tutukluların insani haklarını genişletmemekte, aynı zamanda dolaylı olarak ailelerin de haklarını genişletmektedir. Yapılan bu düzenlemelerle, ağır hastalığı olan ve sakatlığı bulunan kişilerin cezalarının ertelemesinden tutunuz da hükümlülere aile görüşme imkânı sağlanmış, koşullu salıverilmesine bir yıl ve daha az olan hükümlülerde cezaların -denetimli serbestlik yoluyla bu tedbirin uygulanması- infazı bu şekilde gerçekleştirilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarının ağır hastalığı veya ölümü hâlinde mazeret izni, inanın en önemli hususlardan biri ve insani konulardan biri hâline gelmiştir.

AK PARTİ iktidarı döneminde, ceza infaz alanında insan kaynaklarının sıkıntı çekilen alan olmaktan çıkarılması da büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda yürüttüğümüz çalışmalarla personel sayısı 2002 yılında 25.405 iken ekim ayının sonu itibarıyla 48.928 olmuştur yani personel sayısı yüzde 93 civarında artırılmış ve kalan eksiklikler de en kısa süre içerisinde inşallah ikmal edilecektir.

Değerli arkadaşlar, ceza infaz kurumlarının en önemli organlarından biri de Tutukevleri İşyurtları Kurumudur. İş yurtları, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi veya bir meslek  ve sanat öğrenmeleri için bu amaçla kurulmuş bir tesistir. Ülkemiz genelinde 362 cezaevi bulunurken bunlardan 233’ünde şu anda iş yurtları bulunmaktadır. Hükümlü ve tutuklulara bir mesleği edindirme, kazandırma,  boş vakitlerini değerlendirme ve bu arada maddi imkân sağlama ve en önemlisi de onların ıslahının sağlanması, topluma kazandırılması amaçlanmış ve bu alanda önemli bir adım atılmıştır.

Ceza infaz kurumu işyurduna bağlı iş kollarında endüstri ürünleri, el işi ürünler, tarım ve hayvancılık ürünleri, inşaat ve onarım işleri, hizmet sektörü ve uygulamalı sosyal tesis işletmeciliği olmak üzere 6 ana başlık altında 100’den fazla iş kolunda mal ve hizmet üretilmektedir.

Değerli arkadaşlar, ben de buradan, yargıda çok önemli reformlara imza atan Değerli Bakanımıza, inşallah, yeni çıkmış olduğu kutlu yolda, Hatay ilimizde, büyükşehrimizde kendisine başarılar diliyor ve bütçemizin memleketimize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tüfekci.

AK PARTİ Grubu adına Muş Milletvekili Faruk Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Işık.

AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK IŞIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargı teşkilatının 2014 yılı bütçesini görüştüğümüz bugünde, adalet ve hukuk alanında model alınan, eğitim ve araştırma kurumu olmayı vizyon edinen Türkiye Adalet Akademisinin büyük bir gayret ve özveriyle yürüttüğü çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmek üzere, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Adalet Akademisi, 2003 yılında, Hükûmetimiz tarafından kurulmuş, tüzel kişiliği olan, bilimsel, idari ve malî özerkliğe sahip, özel bütçeli bir kamu kurumudur. Gururla ifade etmek isterim ki mevcut hâliyle, Avrupa’nın en büyük yerleşkesine sahip yargı akademisi olarak öne çıkmaktadır. Bu da bizim yargı alanındaki eğitime ne kadar önem verdiğimizin önemli bir göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet dağıtmak, devletin temel fonksiyonlarından biri ve meşruiyetin de temelidir. Bu alandaki hizmetlerin modern kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde adil, güvenilir, etkili ve makul sürede sunulması, önemli ölçüde, başta hâkim ve savcılar olmak üzere tüm yargı personelinin mesleki yetkinliğiyle doğru orantılıdır. Türkiye Adalet Akademisi, bu amaçla, ülkemizde ve uluslararası alanda meydana gelen güncel, hukuki gelişmeleri izleyerek hâkim ve savcıların meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerini planlamakta ve genelde uygulamanın içinden gelen öğretim görevlileriyle ilgili eğitimi sağlamaktadır. Bu bağlamda, 2013 yılı eğitim döneminde Akademide 1.863 hâkim ve savcı adayına meslek öncesi, 3.961 hâkim ve savcıya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla birlikte meslek içi eğitim hizmeti gerçekleştirilmiştir. Burada hemen ifade etmek isterim ki Akademide verilen eğitimlerde çağın gereklerine uygun, etkin ve verimli tüm öğretim metotları kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, eğitim müfredatının geliştirilmesi için yerli ve yabancı uzmanlarla birlikte çalışılmakta, projeler geliştirilmekte ve modeller hazırlanmaktadır.

23/10/2013 tarihi itibarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Akademi arasında kurulan video konferans sistemiyle, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uzmanları tarafından adaylara insan hakları ve mahkeme uygulamaları konusunda ders verilmeye başlanmıştır. Türkiye Adalet Akademisi eğitim çalışmaları yanında, adayların sosyal ve kültürel değerlerinin geliştirilmesi için çalışmalar yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi, hâkim ve savcılar dışında, avukat, noter, mahkeme personeli ve diğer kurumlardaki hukuk müşavirlerine, müfettiş ve denetçilere de eğitim hizmeti vermektedir. Bu kapsamda, 2013 yılında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarındaki hukuk müşavirlerine ve avukatlarına, Millî Savunma Bakanlığı inceleme müfettişlerine eğitim verilmiştir.

Ayrıca, Arabuluculuk Kanunu uyarınca Bilkent, Şehir ve Gediz üniversiteleriyle birlikte, hukukçulara yönelik ara buluculuk eğitimi başarıyla devam etmektedir.

Keza, Türkiye’de Adalet Akademisinin bilimsel çalışmalar ve etkinlikler çerçevesinde düzenlediği ulusal ve uluslararası sempozyum ve çalıştaylarla hukuk ve yargı sisteminin işleyişiyle ilgili çeşitli aktüel sorunlar tartışılmıştır. Bu bağlamda, 2013 yılı içinde 5 büyük uluslararası program gerçekleştirilmiştir. Programlar, yurt dışında hakîm, savcı ve uzman, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, Türkiye’den de hâkim ve savcı, avukat, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, akademisyen ve medya mensuplarından oluşan toplam 1.236 kişinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi yayın alanında da iddialı bir kurumumuzdur. Hukuk ve adalet alanında bilgi ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunmak amacıyla, hakemli ve uluslararası endekslerde taranan 4 süreli yayın ile değişik alanlarda yayınlar çıkarmaktadır. Türkiye'de Adalet Akademisi, hukuk ve adalet alanında Türkiye'nin en büyük etkin kütüphanesini kurma çalışmaları kapsamında 21 bini aşan kaynağın bulunduğu güncel kütüphanesiyle hizmet vermektedir. Yürütülen proje kapsamında, yurt dışında yayınlanan insan haklarına yönelik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK IŞIK (Devamla) – …5 bin kitabın temin edilmesine başlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi, uluslararası ilişkiler kapsamında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başta olmak üzere, 57 ülke ve 14 uluslararası hukuk ve adalet alanındaki kurum ve kuruluşla iş birliği yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslarası toplumun saygın bir üyesi olan ülkemizde özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, hukukun evrensel değerlerinin yaygınlaştırılması yolunda Türkiye Adalet Akademisi, görev ve sorumluluklarını yerine getirmek amacıyla çalışmalarını kararlılıkla sürdürmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Adalet Akademisinin 2014 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, Sayın Başkan ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Yozgat Milletvekili Yusuf Başer.

Buyurunuz Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bütçesi üzerinde konuşmak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan anayasal bir kurumdur. Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde düzenlenen ve teminat altına alınan hâkim ve savcılar, geçmişte tam manasıyla bağımsız ve tarafsız değildi.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önceki yapısıyla ilgili olarak gerek yargı camiasından ve gerekse bilimsel çevrelerden gelen eleştiriler kısaca şunlardı: Objektif, tarafsız, şeffaf ve geniş tabanlı olmaması; ilk derece hâkim ve savcılar ile avukatların Kurulda temsil edilmemesi, Kurul kararlarına karşı iç itiraz sisteminin olmayışı ve yargı denetimine tamamen kapalı olması, Teftiş Kurulunun ve müfettişlerin Adalet Bakanına bağlı olması, Bakan ve Müsteşarın Kurulda etkin olması, Müsteşarın bulunmadığı toplantıların yapılamaması, üye sayısının az olması.

Haklarında cezai ve hukuki işlemler yapıp kararlar verdiği, hâkim ve savcıların talep ve düşüncelerine duyarsız, demokratik meşruiyet temelinden yoksun bir yapılanma söz konusuydu. Hâkimi tanıyan birisini bulmak eski Türkiye manzarasıydı. Yani, önceden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda birbirini doğuran, birbirini besleyen, dışa kapalı bir kast sistemi mevcuttu. Bunlar eski Türkiye manzarasıydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak Türkiye’de yargı bağımsızlığının, tarafsızlığının, hâkimlik teminatının ve hukuk devletinin güçlenmesinin yolunun, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesinin yapısında rasyonel manada değişiklikler yapılmasıyla olabileceğine inanıyorduk. Onun içindir ki AK PARTİ olarak muhalefetin baskı ve boykotlarına ve “Hayır.” kampanyalarına rağmen milletimizin teveccühüyle Anayasa’mızı değiştirdik.

12 Eylül halk oylamasıyla birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu demokratik meşruiyet, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulmuştur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda ilk derece hâkimler ve savcılar ile avukatların da temsili sağlanmıştır. Kendi içinde kapalı kast yapısı değiştirilmiş, yargının temsil kabiliyeti artırılmıştır.

Meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır.

Demokratik gereklere ve standartlara uygun bir şekilde meydana getirilmiş bulunan Kurul, içinden seçilerek geldiği geniş tabanın beklentilerine, sorun ve ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı hâle gelmiştir.

Teftiş Kurulu Adalet Bakanlığından alınmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmıştır. Bakan ve Müsteşarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda üye olarak bulunması, 22 üyeli bir kurulda bağımsızlığı ortadan kaldırıcı bir etki meydana getirmemiştir. Adalet Bakanı siyasi muhataplık adına Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda sembolik Başkanlık yapmaktadır. Geçen üç yıllık süre içerisinde ilk toplantı hariç hiçbir toplantıya Bakanımızın katılmamış olması ayrı bir demokratik nezaket olarak algılanmalıdır.

2010 yılında Anayasa değişikliğine karşı çıkanların bugün Anayasa değişikliğinin nimetlerinden istifade ettiğini gördükçe AK PARTİ olarak Türkiye'nin tüm meselelerinde olduğu gibi Anayasa değişikliğinde de sadece belli bir kesimin değil, milletimizin tamamını düşünerek hareket ettiğimizin haklı gururunu yaşıyoruz. Bunlar ise yeni Türkiye manzaralarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak 2002 yılından itibaren amacımız, Türkiye'nin normalleşmesidir, yeni Türkiye’yi inşa etmektir, gelecek kuşaklara güçlü Türkiye bırakmaktır, güçlü toplum bırakmaktır, bilge toplumun tohumlarını atmaktır; Türkiye’yi ileri demokrasiyle buluşturmak, 76 milyon vatandaşımızı ileri demokrasinin nimetlerinden istifade ettirmektir.

MUHARREM VARLI (Adana) – Deniz Feneri’yle mi?

YUSUF BAŞER (Devamla) – AK PARTİ olarak temel hedefimiz, hiç kimsenin emrinde ve hizmetinde olmayan bağımsız yargıdır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Emin misin?

YUSUF BAŞER (Devamla) – …hukuku, hukukun temel ilkelerini ve evrensel hukuk kurallarını özümsemiş yargıdır, hukukun üstünlüğüne inanan, bağımsız, bağlantısız, tarafsız yargının oluşturulmasıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başer.

Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.

Buyurunuz Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Enerji Bakanlığı bütçesini veyahut Enerji Bakanlığının faaliyetlerini gerçekten beş dakika içinde özetlemek o kadar zor ki çünkü devasa bir bakanlıktan bahsediyorum.

Sayın Bakanım, Allah kolaylık versin. Elektriksiz bırakmıyorsunuz, petrolsüz bırakmıyorsunuz, doğal gazsız bırakmıyorsunuz, madenleri çıkarıyorsunuz ve en önemlisi değerli arkadaşlar, bir enerji diplomasisi yürütüyorsunuz. (CHP, MHP ve BDP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Türkiye'nin yarısında elektrik yok. Çökmüş, doğal gaz sistemi çökmüş, millet donuyor soğuktan.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ayıp ayıp! Bak, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Bingöl; herkes seni dinliyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Zeytinyağı mı, ayçiçeği yağı mı, tereyağı mı; hangi yağ?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – İhtiyacım yok ki, ihtiyacım yok.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Elektriğe de ihtiyacınız yok demek ki, dört saattir kesik yukarıda, Dikmen’de.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Biliyorum, sektörün içinden gelmeyim, hepiniz çok iyi biliyorsunuz sektörün içinden geldiğimi ve bu sektörü çok iyi tanıdığımı da biliyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sektörü biliyorsun da Siirt’i, Diyarbakır’ı, Mardin’i bilmiyorsun.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Hangi sektör, ben bilmiyorum onu?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye, AK PARTİ döneminde, geçmişle mukayese ettiğimiz zaman ekonomik olarak ciddi şekilde yükselme gösterdi, halkın refahı da aynı şekilde arttı. Buna paralel olarak enerji talebinde de ciddi şekilde artış oldu.

MUHARREM VARLI (Adana) – Daha fazla dışa bağımlılık, kayıp kaçakta daha fazla yükselme oranı, ihalelerde daha fazla yolsuzluk.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Bakın, biz 2002’de yönetimi devraldığımızda Türkiye'nin kurulu elektrik gücü sadece ve sadece 32 bin megavattı. Şimdi ne kadar biliyor musunuz? 2 misline çıktı ve 62 bin megavata çıktı.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Boğaz’ı da sandalla geçiyorduk, sandalla.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Bunu burada tutmak kolay değildir, Türkiye’yi elektriksiz bırakmak kolay değildir. Bunun için yürek ister, bunun için azim ister, bunun için cesaret ister, bunun için bilgi ister. İşte, bu bilgi, şurada gördüğünüz, Enerji Bakanlığı bürokrasisinde ve Sayın Bakanda vardır; onun için, hiç merak etmeyin.

Bazı arkadaşlarımız burada bazı tereddütlerini söylediler, ifade ettiler. Sayın Bakan eminim onlara açıklık getirecektir ama ben şunu söylüyorum, diyorum ki: Türkiye 2023’e, cumhuriyetimizin 100’üncü yılına geldiğinde bugünkü enerji, elektrik talebi en az 2 misli artacaktır, 450 milyar kilovatsaat elektriğe ihtiyacımız var.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yağ damlatıyorsun yağ, yazık yeter!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ha, bunu bir şekilde karşılamamız lazım. onun için, biz önümüze bir politika koyduk…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne koydunuz, politika ne?

MUHARREM VARLI (Adana) – Deniz Feneri.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …dedik ki: O zamana kadar biz bütün linyit ve taş kömürü kaynaklarımızı elektrik üretiminde kullanacağız; bu, bir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama düşmüş, on bir senedir aşağı düşüyor, yüzde 17’ye düştü.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – İki: Bütün hidroelektrik kaynaklarımızın tamamı 140-180 milyar kilovatsaattir, tamamını elektrik üretiminde kullanacağız. Ve biz diyoruz ki: Rüzgârımız da boşa akmayacak, boşa esmeyecek; 20 bin megavat kurulu bir rüzgâr gücümüz olacak.

Bakın, biz iktidara geldiğimiz zaman yok denecek mertebedeydi, 19 megavat, sadece ve sadece 19 megavat, 20 megavatın da altında kurulu bir rüzgâr gücümüz vardı. Şimdi neredeyiz? 2.700; 2.700 megavat kurulu rüzgâr gücümüz var.

MUHARREM VARLI (Adana) – Dünya nerede, dünya? Hindistan uzaya çıktı ya, sen neden bahsediyorsun? On bir yıldır iktidardasınız, hâlâ bir şey yapmadınız.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Biz bunu, bu kurulu rüzgâr gücünü 20 bine çıkaracağız. Güneşten alabildiğine istifade edeceğiz. Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Jeotermal kaynaklar: Biz göreve geldiğimizde sadece 17,5 megavat jeotermal elektrik gücü vardı, şimdi 310 megavat.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Yüzde kaç?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Zaten, teknik olarak üretilebilecek, elektrik üretiminde kullanabilecek jeotermal kapasitemiz 600 megavattır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – On bir senedir yapmanız gereken bir iş vardı, onu yapmadınız.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz bunu yaparken yerli kaynaklarımızı, yenilenebilir kaynaklarımızı azami miktarda hizmete vereceğiz, halkımızın hizmetine vereceğiz. Ama bütün bunlar yetiyor mu? Hayır. Biz enerji verimliliğine azami şekilde dikkat ediyoruz. Biz çevreye zarar vermeden, çevreyi dikkate alarak tüm bunları yapıyoruz. Biz sadece Türkiye'nin değil, Avrupa’nın da enerji güvenliğini sağlamak üzere Türkiye’yi bir terminal hâline getirdik.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Dünyanın en fazla çevreye zarar veren…

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Doğu’daki enerji kaynağı ülkelerle Batı’daki tüketim ülkeleri arasında uygulamakta olduğumuz projelerle Türkiye’yi bir terminal, bir enerji terminali hâline getirdik.

Evet, biz nükleer santral yapacağız çünkü 2023’e geldiğimiz zaman ve daha sonraki aşamalarda yerli kaynaklarımız yetmeyecek bizim elektrik ihtiyacımıza. Diyorsunuz ki haklı olarak: “Niçin doğal gaza bu kadar çok bağımlıyız?” İşte, doğal gaza çok fazla bağımlı olmamak için, ithal petrole çok fazla bağımlı olmamak için biz nükleer santral kuracağız.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Ülkeyi kirleterek enerji elde edemezsiniz. Çanakkale’ye 11 termik santral izni verdiniz.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Biz kömür miktarımızı artırdık. 8 milyar tonla devraldık rezerv olarak, 14 milyar tona çıkardık. Bunlar az buz şeyler değildir.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Dünyanın hiçbir yerinde yok bu.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, benim sürem doldu Sayın Başkanım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum ve Allah kolaylık versin diyorum Bakanlığımıza. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirkıran.

Kahramanmaraş Milletvekili Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ramazanoğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, AK PARTİ Grubu adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak amacıyla söz almış bulunuyorum. Tüm Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, enerji sektörü, tüm kalkınma politikaları içinde en hayati, stratejik alanlardan biridir. Değişen enerji fiyatları, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda hızla gelişen duyarlılık, dünya enerji talebindeki artış, globalleşen dünyamızın en önemli gündem maddeleridir. Tükenme sürecindeki fosil yakıtlara yönelik bağımlılık bir yandan devam ederken diğer yandan yeni enerji teknolojilerinin, bu konudaki gelişmelerin henüz artan talebi karşılayacak durumda, aynı hızda gelişmemiş olması önemli bir başka sorundur. İşte bu gerçekler, ülkelerin enerji güvenliği konusundaki kaygılarını her geçen gün artırmaktadır. Bu nedenle modern dünyanın en önemli stratejik hedefi, gelecek nesillerin artan enerji ihtiyacını aynı oranda karşılayabilmektir. Dünyadaki sanayileşme, kentleşme, doğal kaynaklara ve enerjiye olan ihtiyacı gittikçe artırmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansına göre, mevcut enerji politikaları ve enerji arzı tercihleri aynı şekilde devam edecek olursa 2030 yılına kadar dünyanın mevcut enerji ihtiyacı yüzde 40 oranında artış gösterecektir. İşte, enerji talebinde öngörülen bu artışın karşılanabilmesi için, dünyadaki toplam enerji arzı alt yapısına 26 trilyon dolarlık bir yatırım yapılması zorunluluğu vardır. Bu yatırım tutarının 13,7 trilyon doları sadece elektrik ihtiyacıyla ilgili bir alt yapı gereksinimidir. Tabii, sadece bu devasa rakamlar bile enerji arz güvenliğinin dünyadaki tüm ülkeler için geleceğe yönelik en önemli stratejik unsur olarak yerini koruyacağını ve önemini her geçen gün artırmaya devam edeceğini göstermektedir.

Enerji arz güvenliği ülkemiz için de son derece önemlidir. İşte gerek AK PARTİ Hükûmetinin gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının gayretleriyle ülkemizde enerji arz güvenliği için;

1) Enerji piyasamızın şeffaf, rekabetçi anlayışla yeniden yapılandırılması,

2) Yerli ve yenilenebilir kaynak potansiyelimizin tespiti ve kullanımı,

3) Nükleer enerjinin elektrik üretimine dâhil edilmesi,

4) Enerji verimliliğinin sağlanması,

5) Yeni enerji teknolojilerinden yararlanılması gibi alanlarda AK PARTİ döneminde gerçekleştirilen yasal ve teknik çalışmalar sayesinde çok önemli mesafeler alınmıştır. Tüm emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz.

Dünyadaki hızlı gelişim yakalayan Türkiye, özellikle yenilenebilir enerji kaynakları alanında çok önemli bir potansiyele sahiptir. İşte, Türkiye, bir yandan yenilenebilir enerji potansiyelini teşvik ederken diğer yandan bu alanda kendine ait millî, bilimsel altyapısını ve teknolojisini üretebilir hâle gelecektir. Bu durum, aynı zamanda ülkemizin dışa bağımlılığını da azaltacaktır. Hâlen Türkiye’de yenilenebilir enerji kullanım oranı yüzde 26 iken bunu 2023’te en az yüzde 30’a çıkarmak ülkemizin geleceğindeki en önemli hedeflerden biridir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2014 yılı sonuna kadar öngörülen stratejik planın enerji hedefleri:

1) Enerji temininde yerli kaynaklara öncelik vermek,

2) Enerji kaynaklarının kullanım ve tedarikini çeşitlendirmek,

3) Enerji arzı içindeki yenilenebilir enerji payını artırmak,

4) Enerji verimliliğini artırmak,

5) Serbest piyasa koşullarını iyileştirmek,

6) Yatırım ortamını kolaylaştırmak,

7) Ülkemizin bir enerji koridoru ve terminali olmasını sağlamak,

8) Tüm bu çalışmaları çevreye duyarlı şekilde gerçekleştirebilmek.

İşte, Hükûmetimizin ve Bakanlığın bu faaliyetlerindeki başarılı çalışmalarının aynen devam edeceğine yürekten inanıyoruz.

Bu arada, izin verirseniz Sayın Başkanım, bir hatıramı anlatmak istiyorum: Afif Bey elektriğe sahip olmaktan hakikaten mutlu olduğunu ifade etti. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi iken cebimizde ampul, elimizde sandalyeyle dolaşıyorduk, odalarda ampul yoktu, sandalyenin üstüne basıp ampulü takıyorduk, elektrik varsa odalardaki hastaların takibini yapıyorduk. Maalesef, sadece prizlere elektrik veriliyordu jeneratör marifetiyle ama ampullere elektrik verilemediği için, maalesef ampul de olmadığından ampuller cebimizde taşınmak zorundaydı birileri almasın diye. Bu günlerden, nereden nereye geldiğimizi, özellikle Afif Bey’in bu konudaki beyanını teyiden söylemek istiyorum.

Teknik detaylara daha fazla girmeden sözlerimi tamamlarken başta Sayın Bakanımız olmak üzere, tüm Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bürokratlarına ve personeline ülkemiz ve geleceğimiz adına gerçekleştirdikleri son derece değerli çalışmaları ve katkıları için teşekkür ediyorum. “Evet”lerimizle kabul edilecek olan bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ramazanoğlu.

Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan.

Buyurunuz Sayın Feralan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada nüfus artışı, kentsel gelişim ve sanayileşmenin artmasına paralel olarak enerjiye ve doğal kaynaklara olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Ülkemizde de enerji arz ve talebi büyük bir hızla artış göstermektedir. Son on yılda ülkemizin birincil enerji talebi yüzde 50 oranında artmış, elektrik enerjisi tüketimi 2 kat ve doğal gaz tüketimi 3 kat artış göstermiştir.

Ülkemiz, dünyada, 2002 yılından bu yana, ekonomik büyümesine paralel olarak elektrik ve doğal gazda Çin’den sonra en fazla talep artış hızına sahip ülke konumundadır. Geleceğe dönük olarak yapılan projeksiyonlar enerji talep artışının orta ve uzun vadede de devam edeceğini göstermektedir. Büyüyen bir ekonomiye sahip olan ülkemizin sürekli artan enerji talebini karşılamak ve enerji arzının sürekliliğini sağlamak amacıyla yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın tamamının devreye alınmasına ve mevcut enerji kaynaklarının daha verimli kullanılmasına yönelik çalışmalar AK PARTİ hükûmetleri döneminde büyük bir ivme kazanmıştır. Enerjimizin güvenliği, kesintisiz ve karşılanabilir maliyetlerle tüketicilere ulaştırılması ekonomik büyümenin, refahın ve ülke güvenliğimizin olmazsa olmazıdır. Bu çerçevede, Hükûmetimiz, enerji konusunda, iktidara geldiği ilk günden bu yana aktif ve akılcı politikalar üretmiştir. Hedefimiz enerji kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmak, dünya enerji piyasasında söz sahibi bir ülke olmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, iktidara geldiğimizden bu yana enerjide nereden nereye geldiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002 yılında, biraz önce Afif Bey’in de bahsettiği gibi, 32 bin megavat olan elektrik enerjisi kurulu gücümüz 2013 yılı Ekim ayı itibarıyla yaklaşık 2 kata yakın artarak 62 bin megavata yükselmiştir. Elektrik iletim ve dağıtım şebeke uzunluğu 1,1 milyon kilometreyle dünyanın en büyük 5’inci, Avrupa’nın en büyük 2’nci şebekesi hâline gelmiştir. Yenilenebilir enerjide de kurulu gücümüz iktidara geldiğimizden bu yana 2 kat artmış, 25 bin megavata ulaşmış ve bu kaynaklardan elektik üretimimiz 65 milyar kilovatsaati aşmıştır. Yine, 12 bin megavat olan hidrolik kurulu gücümüz 22 bin megavata ulaşmış, 2002 yılında yok düzeyde olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü 3 bin megavata yaklaşmış.

Bir örnek vereceğim: Bu yatırımlardan bir tanesi de ilimizde, Nevşehir’de ve Kırşehir’de yapıldı. Geycek Rüzgâr Enerji Santrali tamamlandığında, 150 megavat ile Türkiye’nin…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz mi yaptınız?

AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) – Fark etmez, fark etmez.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, merak ettiğim için soruyorum.

AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) – Özelleştirmeyi öneriyoruz biz burada.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ha, pardon tamam.

AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) – Evet, özelleştirmenin önünü açıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet efendi yaptı yani?

AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) – Türkiye’nin en büyük rüzgâr enerji santrali olacaktır. 17,5 megavat olan jeotermal kurulu gücümüz 310 megavata…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir de sizin yaptığınızı biz de özelleştirebilsek gelecekte.

AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) – Evet…

Petrol ve doğal gaz yurt dışı arama yatırımlarımızı paylaşayım isterseniz sizle. 2002 yılına oranla 15 artmış, 15 kat. İktidara geldiğimizde sadece 5 şehrimizde doğal gaz vardı, doğal gaz kullanabilen il sayımız 5 taneydi, 72 şehre ulaştı. Bunlardan biri de Nevşehir. Yıllarca Nevşehir’de siyasetçiler insanları doğal gazla avuttular, uyuttular, biliyor musunuz? “Doğal gazın vanası falan ile gelmiş, filan beldeye gelmiş, falan ilçeye gelmiş.” Bu vana üzerinden siyaset yaptılar yıllarca. Bugün Nevşehir’de, Avanos’ta, Ürgüp’te yüzde 87’ye ulaştı abone sayısı kendi ilimizde.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne güzel, ne mutlu, ne mutlu! Siz de olmasaydınız bu böyle olurdu zaten.

AHMET ERDAL FERALAN (Devamla) – Hükûmetimizin geliştirdiği enerji diplomasisiyle ülkemiz enerjide de Asya ile Avrupa arasında köprü işlevi görmekte ve Türkiye’miz bir enerji üssü olmaya devam etmektedir.

Ben 2014 bütçesinin Türkiye’mize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bu hava kirliliği neden var, söyle o zaman. Madem  yüzde 87’ye çıktı, hava kirliliği niye orada var? Kayseri’de niye hava kirliliği var?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Feralan.

Batman Milletvekili Ziver Özdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özdemir.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçe, devletin imkânlarının vatandaşın hizmetine nasıl tahsis edildiğinin bir özetidir. Hatırlanacağı üzere AK PARTİ öncesi dönemlerin bütçelerinin ortak özellikleri, başlangıçta açık vereceklerini kabullenmesiyle gündeme geliyordu. Bütçe giderlerinin bütçe gelirlerini aşması, âdeta yadırganmayan ve alışkanlık hâline gelmiş bir bütçeleme tekniğiyle gerçekleştiriliyordu. AK PARTİ iktidarı döneminde uygulanan basiretli, kararlı, ileriyi gören politikalar sayesinde bütçe, sağlam, öngörülebilir, güvenilir, istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur; milletin sırtında yük olmaktan çıkarılıp millete hizmet eder hâle gelmiştir. Bu açıdan on bir yıldır başarılı, gerçekçi bir bütçe ortaya koyduğu için Hükûmetimize de buradan teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kuruluşundan bugüne elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarını düzenleyip denetlemektedir. Bu lisanslar kapsamındaki şirketlerin yatırım gerçekleşmelerinden tarifelendirmeye kadar çok geniş bir alandaki piyasa faaliyetleri, kurumun düzenleme ve denetlemesi altındadır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, AK PARTİ iktidarının sağladığı ekonomik ve siyasi istikrar ve Meclisimizin kurduğu yasal altyapı sayesinde devlet garanticiliğini değil rekabeti esas almış, risk üstlenmeye ve doğru hesap yapmaya dayanan, geleceği öngörülebilen bir piyasa yapısını kurmuştur.

Kurum tarafından kasım ayı itibarıyla petrol piyasasında 13.693, elektrik piyasasında 2.047, doğal gaz piyasasında 283 ve LPG piyasasında 14.529 olmak üzere toplam 30.552 adet lisans verilmiştir. Bugün gelinen aşamada, 21 bin megavatı son altı yılda olmak üzere, son on yılda 23 bin megavata yaklaşan özel sektör yatırımı devreye girmiştir. Bu yılın ilk on ayında devreye alınan 5 bin megavata yaklaşan özel sektör yatırımı cumhuriyet tarihimizin neredeyse rekoru olacaktır. Hâlbuki bundan önce rüzgârın alım garantileri olmadan dönmeyeceği söylenmiştir. Bugün kurulu gücü 2.700 megavata ulaşan rüzgâr tesisi işletmeye alınmıştır. Aynı anlayışla, ülkemizin hidroelektrik santrallerinin yapılamayacağı da iddia ediliyordu. Oysa ki son on yılda kurulu güç yüzde 78 oranında artarak 22 bin megavata ulaşmış, üstelik bu yıl en fazla özel sektör yatırımı bu alanda tamamlanmıştır.

Üstelik son yıllarda enerji sektörü yerli ve yabancı finansman akışı ve bankacılık sektörü açısından en başta gelen sektör olmuştur. Bu sektör hem ülkemizin yurt içi gayrisafi millî hasıla artışında belirleyici konum kazanmış hem de 500 büyük sanayi kuruluşu içinde sektörü temsil eden şirketlerin sayısı en başlarda yer alıyor.

Bu örnekleri daha mikro ölçeklere indirdiğimizde, ikincil mevzuat hazırlıkları sırasında enerjinin tabana yayılması, vatandaşın kendi enerjisini kendisinin üreterek satabileceği lisanssız elektrik üretimi uygulamasına bir fantezi, bir hayal gözüyle bakılıyordu. Bugün, ülkemizin her yerinde sayısı bini aşan başvuru yapılmış, önemli bir kısmı olumlu değerlendirilerek yatırımlarına başlanmış ve işletmeye geçenler olmuştur.

Bugüne kadar ülkemizin her yerinde yapılan enerji yatırımları, o bölgenin yoluna, suyuna, istihdamına, okuluna, camisine, yereldeki hanımların el sanatlarını gelire dönüştürmelerine, kısaca birçok ekonomik  ve sosyal projenin devreye girmesine de olanak sağlamıştır. Keza, EPDK şehir içi doğal gaz dağıtım ihalelerini yapmaya başladığında, ihalelerde oluşan fiyatlarda devletin herhangi bir garantisi olmadan özel sektörün tamamen kendi kaynaklarını, kendi riskini üstlendiği bir modelle bu yatırımların tamamlanamayacağı hususu çeşitli mahfillerde  sık sık ifade ediliyordu. Bugün, EPDK ihaleleri sonrasında ülkemizin 72 vilayetinde milyonlarca aboneye kaliteli ve kesintisiz doğal gaz hizmeti verilmektedir. Toplamında 8 bin kilometre çelik boru, 9 milyon 200 bin abone sayısı ve 8,6 milyar TL  toplam yatırım tutarına erişilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, arzumuz daha seviyeli, daha bilimsel, Hükûmete yön ve yol gösterici birtakım fikirlerin bu süreçte de konuşulması ve tartışılmasıdır.

Bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Hatay Milletvekili Orhan Karasayar, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Başkanlığının 2014 yılı mali bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) yaklaşık 3 milyar tonluk rezerv büyüklüğü ve üretim açısından dünyada 1’inci sırada yer aldığımız bor madeni -4865 sayılı kuruluş Kanunu çerçevesinde- araştırma ve teknoloji geliştirme, bilgi yönetimi ve iş birlikleri geliştirme alanlarında faaliyetlerini sürdürmektedir. Yeni bor ürünleri ve kullanım alanları geliştirilmesi, mevcut bor ürünlerine pazar geliştirecek yeni kullanım alanlarının bulunması ve ülkemizde bor sektörünün zincirinin geliştirilmesi noktasında uygulanabilir olan mevcut ürünlerin ülkemizde üretilmesi BOREN’in hedefleri arasında yer almaktadır. Bu kapsamda, BOREN’e, 2004 yılından bugüne kadar toplam 417 adet proje başvurusunda bulunulmuş, 191 adet proje desteklenmiştir. Geliştirilen ürünlerin 7 adetinin ticari üretimi yapılmış, 5 adet bor ürünün pilot üretim ve endüstriyel uygulama girişimi gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda 3 ayrı firma ile 4 adet lisans sözleşmesi yapılmıştır. Enstitü tarafından tarımsal kullanıma yönelik geliştirilen bir ürünün muadilinin üretimi ise 8 bin ton kapasiteyle Eti Maden İşletmelerince üretilmektedir. Söz konusu projeler kapsamında elde edilen 23 adet buluş için enstitü adına 9 adet patent belgesi alınmış olup kalan buluşlar için süreç devam etmektedir.

Çok farklı alanlarda kullanımı olan bor ürünlerinin ticarileşmesini, sektöre sunumunu ve ürünlerin süreklilik içinde kullanımını sağlamak amacıyla BOREN’in idari ve stratejik kontrolü altında farklı kurumlar bünyesinde yetkinlik merkezleri oluşturulmuştur.

Bu çerçevede ilk yetkinlik merkezi sektörle iş birliği içinde Atılım Üniversitesi bünyesinde “BOREN Bor Kaplama Yetkinlik Merkezi” adıyla kurulmuştur. Söz konusu yetkinlik merkezinde 1 adedi BOREN tarafından desteklenen 3 adet proje yürütülmektedir.

İkinci olarak, bor ve ürünlerinin ahşap ve ahşap kompozit malzeme sektöründe uygulanmasına yönelik olarak “BOREN Ahşap, Kompozit ve Uygulamalar Yetkinlik Merkezi” adıyla Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi bünyesinde kurulmuştur.

Üçüncü yetkinlik merkezi ise insan ve çevre sağlığı göz önüne alınarak bor ve ürünlerinin biyolojik ve biyoteknolojik uygulamalarda kullanımına yönelik olarak Yeditepe Üniversitesi alt yapısı üzerinde “BOREN Biyolojik ve Biyoteknolojik Uygulamalar Yetkinlik Merkezi” adıyla kurulmuştur. Bu merkezde 2 adet proje yürütülmektedir.

Dördüncü yetkinlik merkezi ise enerji uygulamalarına yönelik bor ve hidrojen esaslı ürün ve üretim teknolojisini geliştirmek için “BOREN-TÜBİTAK MAM Bor ve Hidrojen Teknolojileri Yetkinlik Merkezi” oluşturulmuştur. Bu merkezde ise borlu araç ve İHA’larda menzil artırmaya yönelik 2 adet proje yürütülmektedir.

Beşinci yetkinlik merkezi ise İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde “BOREN Borlu Malzeme Uygulamaları Yetkinlik Merkezi” adıyla oluşturulmuştur. Bu merkezde ise bor ve metal borür ve bor karbür üretimi teknolojilerinin geliştirilmesini hedefleyen 2 adet proje yürütülmektedir.

Ayrıca enstitü bünyesinde bir çekirdek AR-GE merkezi oluşturulmuş olup merkez bünyesinde izotop zenginleştirme ve uluslararası iş birliğiyle borlu ileri metal alaşımları geliştirilmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir.

Dünyada borun kullanıldığı önemli alanlardan biri de tarım sektörüdür. Dünyada bor tüketiminin yaklaşık yüzde 5’i bu sektörde gerçekleşmektedir. Bu çerçevede Tarım Bakanlığı iş birliğinde Tarım Bor Araştırma ve Uygulama Programı başlatılmıştır. 2012 yılında Eti Madem İşletmeleri Genel Müdürlüğünün ihtiyaçları dikkate alınarak çıkarılan bor cevherinin hızlı bir şekilde ve daha yüksek verimle robotik, otomatik makinelerde zenginleştirilmelerine yönelik özel sektör iş birliğinde ve “Eti Maden İşletmeleri Koordinasyonunda Zenginleştirilme Makinesi Geliştirilmesi” başlıklı proje başlatılmıştır. Projenin 2004 yılı başında tamamlanması beklenmektedir. Bu çalışmayla bor alanındaki dışa bağımlılık giderilecektir. BOREN, üniversiteler başta olmak üzere kamu araştırma kurumları ve özel sektörle iş birliği içinde katalizör görev üstlenerek proje ve programlar geliştirmeye ve yürütmeye devam etmektedir.

2014 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karasayar.

Muş Milletvekili Muzaffer Çakar.

Buyurunuz Sayın Çakar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER ÇAKAR (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2014 yılı bütçesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’nin 2023 ekonomik kalkınma hedeflerinden olan 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak, kişi başına düşen millî geliri artırmak ve dünyanın en iyi 10 ekonomisi arasında yer alabilmek için enerji verimliliğinin artırılması gerekmektedir. Elektrik talep artışında dünyada Çin’den sonra 2’nciyiz, Avrupa’da ise 1’inci ülke konumundayız. 2012 yılında 239 milyar kilovat olan elektrik talebimizin 2023 yılında 500 milyar kilovat olması öngörülmektedir. Enerji üretiminde dışa bağımlılık oranımız yüzde 74 seviyesindedir. Kullandığımız doğal gazın yüzde 98’ini, petrolün yüzde 92’sini, kömürün yüzde 20’sini ithal etmiş bulunuyoruz. Güneş, rüzgâr ve yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelimizin tamamının kullanılması durumunda bile enerji ihtiyacımızın ancak yüzde 40’lık bir bölümünü karşılayabilmekteyiz.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının 2010 yılı verilerine göre, ülkemizin enerji ihtiyacının yüzde 47,2’sini karşılayan petrol ve doğal gaz rezervlerinin 2070 yılında tükeneceği öngörüldüğünden, geri kalan yüzde 60’lık enerji ihtiyacımızın karşılanması bizi nükleer güç santralleri inşa etme seçeneğiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Nükleer enerji santralleri kurma sürecimiz devam ediyor. Mersin Akkuyu için Rusya ile Sinop için ise Japonya ile hükûmetler arası anlaşma yapıldı. Ülkemiz için son derece stratejik bir adım olan Akkuyu Nükleer Santrali Projesi Rusya ile enerji iş birliğimize yeni bir boyut kazandırdı. Projenin gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar belirlenen takvime göre devam ediyor. Türkiye’ye tek kalemde yapılmış en büyük yatırım olacak 2 santralin toplam yatırım maliyeti 42 milyar dolar olacak. 2023 yılına kadar 2 nükleer santrali hayata geçireceğiz, 3’üncünün de inşaatına başlayacağız inşallah. Hedefimiz yerli nükleer santral kurmak.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ruslar yapıyor, siz yapmıyorsunuz.

MUZAFFER ÇAKAR (Devamla) – Bir nükleer santralle 7,2 milyar dolarlık doğal gaz ithalatını azaltmış olacağız.

Kıymetli arkadaşlar, “nükleer” kelimesinden korkmamak lazım. Her gün bindiğimiz otomobilin devrilmesi, bindiğimiz geminin batması, uçağın düşmesi her zaman olasılık dâhilindedir. Böyle bir ihtimalden korkarak nükleer enerjiyi kullanmamak divaneliktir derim ben.

NAZMİ GÜR (Van) – Santral patlasa bize bir şey olmaz değil mi?

MUZAFFER ÇAKAR (Devamla) - Bunu bir dönem dokuzuncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel bir konferansta, 1970’li yıllarda böyle bir fırsatın Türkiye’nin önüne geldiğini söylemişti ve o günün şartlarında korkularından bu adımı atmadıklarını ifade etmişlerdi.

NAZMİ GÜR (Van) – Kim korkar nükleer santralden!

MUZAFFER ÇAKAR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunu gerçekleştirmek için mangal gibi yürek gerek! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Dünya, nükleer enerji santrallerini yıllardan beri kullanıyor. Fransa elektrik üretiminin yüzde 74’ünü, Almanya yüzde 28’ini, Amerika Birleşik Devletleri ise yüzde 20’sini nükleer santrallerden temin etmektedir. Dünya çapında 400’den fazla nükleer santral bulunmaktadır. Nükleer enerji rezerv miktarına bağlı olmadığı için üretimde süreklilik arz eden en temiz seçenektir. Aynı zamanda, tarım ve turizm üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığını Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri örneklerinden görebilmekteyiz. Örneğin Fransa'da Loire Nehri üzerinde 14 adet nükleer santral bulunmakta, ayrıca bu nehrin suyu sulamada kullanılmakta ve döküldüğü yerde balık tutulmakta, yüzülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2014 yılı bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu olarak kurumun çalışmalarında başarılar diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakar.

Bingöl Milletvekili Eşref Taş.

Buyurunuz Sayın Taş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EŞREF TAŞ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 mali yılı bütçesi, MTA bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

MTA’nın çalışmalarını size kısaca anlattığımda Türkiye'de hâlâ bir şehir efsanesi gibi tekrarlanan, “Ülkemiz maden bakımından çok zengin ama gelişmiş ülkeler bunu çıkarttırmıyor.” sözünün de artık geçerliliğinin kalmadığını görmüş olacağız. MTA son on yılda kapasitesini ve kalitesini 10 kat artırmış bulunmaktadır. Yüzeyde maden kalmadığı için artık madencilikte “aramak” demek sondaj yapmak, daha derinlere inmek demektir. Bu amaçla içerisinde 2.500 metreye kadar sondaj yapabilen 18 adet yeni sondaj makinesi satın alınmıştır. 2003’te 32 bin metre civarında olan sondajlı aramalar, bugün itibarıyla 310 bin metreye ulaşmış bulunmaktadır. Peki, bu aramalar sonucunda ne olmuş bir de ona bakalım.

Linyit 8,3 milyar tondan 13,7 milyar tona ulaşmıştır. Ayrıca, 576 bin ton bakır, 68 ton altın, 4 milyar ton dolomit, 2,8 milyar ton kalsit, 1,2 milyar ton feldspat, 6,5 milyar ton kuvarsit-kuvars kumu ve kuvars, 406 milyon ton mermer-doğal taş, 10,5 milyar ton kaya tuzu ve 51 milyon ton sodyum sülfat potansiyel rezerv tespit edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yenilenebilir enerji kaynağı olan jeotermal enerji potansiyelinde ülkemiz Avrupa'da 1’inci, dünyada 7’nci sıradadır. Görünür ısı kapasitesi 2002'de 3 bin megavattan şu an 4.853 megavata çıkarılmıştır.

Ayrıca, derin sularda sismik araştırma yapabilecek, ileri teknolojiyle donatılmış modern bir araştırma gemisinin yapımı kendi tersanelerimizde devam etmektedir. İnşallah 2015'te onu da denize indireceğiz.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin genelinde süren yatırımlar Bingöl'ümüzde de barış ortamının getirdiği sinerjiyle birlikte katlanarak devam etmektedir.

MTA Genel Müdürlüğümüzün Bingöl ili ve ilçelerinde yapmış olduğu çalışmalar sonucunda metalik maden yatakları ortaya çıkarılmıştır. Bunların en önemlileri demir, bakır, kurşun, çinko, fosfat, disten ve linyit olarak sayılabilir. Genç Halvelan, Peğne, Gıraba, Mışkiğ, Hamek, Dereykeşku, Dire sahalarıdır. Yine Halvelan sahasında seramik ham maddesi olarak 140 bin ton, Karlıova ilçemizde 88 milyon ton linyit rezervi bulunmuştur.

TKİ'ye ait bu alanın işletme hakkı ihaleyle özel sektöre devredildi. Burada 150 megavat gücünde elektrik santrali kurulacak.

İlimiz Sancak mevkisinde özel sektör tarafından 17 kilometre uzunluğunda bir alan içerisinde kömür varlığı tespit edilmiş, sondaj çalışmaları hâlen devam etmektedir. Bu kaynağa ilişkin 600 megavat gücünde linyit yakıtlı termik santralin ÇED süreci devam etmektedir

Genç ilçemizde, MTA ve özel sektörün yapmış olduğu sondaj çalışmaları sonucunda 300 milyon  ton civarında demir cevheri tahmin edilmektedir.

Sadece bir girişimcimiz tarafından demir cevherine yönelik zenginleştirme amaçlı sanayi tesisi tamamlanmış, devreye alma çalışmaları hızla devam etmektedir. Yıllık 650 bin ton demir cevheri üretimi hedeflenmektedir. Proses devreye girdiğinde, Genç ilçemiz, Türkiye’nin demir cevheri ihtiyacının yüzde 10’unu tek başına karşılıyor olacaktır.

Bingöl’de tespit edilen diğer madenlerle ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Enerji Bakanımıza ve MTA Genel Müdürlüğüne hem Bingöl hem de ülkemiz adına yaptığı çalışmalar nedeniyle teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, elimdeki belgede “Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile ilgili bilgi ve belgeler yukarıda ‘Kamu İdaresi Mali Tabloları ile Denetimin Dayanağı, Amacı, Yöntemi ve Kapsamı’ başlıkları altında açıklandığı üzere kamu idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı için Adalet Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali rapor ve tablolar hakkında görüş bildirilmemiştir.” deniliyor.

Sayın Bakanım, niye bu denetim görüşü oluşturmak için gerekli tabloları göndermediniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yüzü yok!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adalet Bakanına öyle soru sorulur mu ya?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayıştayın aslında Adalet Bakanlığının bu adli sarayları yaparken harcadığı paraları Ankara Defterdarlığından incelemiş olması lazım. Acaba Sayıştay bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimine niye göndermiyor? Yani biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gönderilmeyen, aslında olmayan bir bütçe, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, bugün az önce bir arkadaşımız konuştu, Adalet ve Kalkınma Partisi adına arkadaşlarımız konuştu. “Silivri’deki mahkemelerle ilgili verdiğim kararların meşru olmadığını söyleyenler darbe heveslileridir.” dedi. Ben buradan söylüyorum, Meclis kürsüsünden: Silivri mahkemelerinin yani özel yetkili mahkemelerin verdiği kararlar hem hukuki değildir hem meşru değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Yassıada mahkemeleri ne kadar meşru ise, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı bir şafak vakti alacakaranlıkta idam sehpalarına gönderen mahkemeler ne kadar meşru ise, yine Başbakanı 24 Temmuz 2010 AKP grup toplantısında iki göz iki çeşme ağlatan Erdal Eren’in yaşını büyüterek genç yaşta asan o mahkemeler ne kadar meşru ise Silivri mahkemeleri de o kadar meşrudur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Eğer “Silivri’deki mahkemeler, verdiği kararlar meşru değildir.” diyen darbe heveslisi ise “Hukuk devletinde olmaması gereken mahkemeler.” diyen Bekir Bozdağ da darbe heveslisidir. “Bu mahkemeler cani olmuştur, bu mahkemeler devlet içinde devlet olmuştur, beni de yiyecek.” diyen Sayın Başbakan da darbe heveslisidir. Nitekim, bu mahkemeler hukuk devletinde olmaması gereken mahkemeler olduğu nedeniyle, Hükûmet tarafından bu mahkemelerin, aynı yargılama yöntemleri muhafaza edilse bile, adı değiştirilmek zorunda kalındı. Bu özel yetkili mahkemelerin dayanağını oluşturan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251, 252’nci maddeleri yürürlükten kaldırıldı.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. AKP konuşmacısı arkadaşım hukuk devletini çok güzel tanımladı ama hukuk devletini tanımladıktan sonra “hukuk devletine bu iktidarın çok saygı duyduğunu” söyledi, şimdi, “bu iktidar döneminde hukuk devletiyle bağdaşmayan uygulamalara son verildiğini” söyledi.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Verdik ya!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ben şimdi soruyorum: Hukuk devletinde bir Başbakan hukuk devletinde bir Başbakan, hukuk devletine saygısı olan bir Başbakan hukuk devletinin özünü oluşturan, hukuk devletinin temeli olan, aynı zamanda demokrasinin de temeli olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesini yürütmenin önünde engel olarak görür mü? “Ama işte, bu kuvvetler ayrılığı var ya, o önünüze gelip engel oluyor, dikiliyor.” der mi? Yine, hukuk devletinde bir Başbakan “BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için yargıya gereken talimatı verdik, gerekenleri söyledik. Yargı gerekenleri yapacak. Biz de Parlamentoda gerekeni yapacağız.” der mi? Hukuk devletinde bir Adalet Bakanı “Eğer bu suçsa -‘açılım süreci’ denilen süreçteki olaylarla ilgili olarak- ben bu suçu işliyorum.” der mi?

Değerli milletvekilleri, hepsinden önemlisi, hukuk devletinde bir Başbakan, bakanlar mahkemenin verdiği kararları uygulamaması nedeniyle mahkemeler tarafından tazminata mahkûm edilir mi? Elimdeki karar, Ankara 16. Asliye Mahkemesinin kararı, hem de sizin atadığınız, yargıyı teslim aldırdığınız dönemde verilen karar, 2011/139 esas sayılı Karar’ı. Bu, bir mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Maliye Bakanı ve Ali Babacan, diğerleri Kemal Unakıtan vesairenin, hepsinin hakkında açılmış tazminat davasıdır ve bu tazminat davasında yargı kararını uygulamadıkları için 10 milyar TL -eski parayla, yeni parayla 10 bin TL- tazminata mahkûm edilmişlerdir. Bu da Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin onamasıdır değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı aslında reform merkezi olmaktan çoktan çıkmıştır. Adalet Bakanlığı halkın taleplerini karşılayabilecek reform niteliğindeki yasaları üretmekten çıkmıştır. Adalet Bakanlığı başka yerlerde hazırlanan projelerin uygulama aracı hâline gelmiş bir siyasi yapı hâline gelmiştir.

Bakın, 4 tane yargı paketi çıkardılar ve hepsinin içinde “demokrasi” kelimesi var ve hepsinde adli yargının verimliliğinin artırılması ve etkinleştirilmesi var ama her paketten sonra demokrasi daha çok ayaklar altına alındı. “İleri demokrasi” iddialarına karşın, her paketin içinde “demokratikleşme” ve “demokrasiyi yükseltme” gibi iddialar var ise demek ki Türkiye ileri demokrasi iddiasına karşın temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınamadığı bir durumdadır.

Yine bir paket geldi, demokratikleşme paketi ve bu demokratikleşme paketinin, değerli arkadaşlarım, adı demokratikleşme; hepsinde olduğu gibi içinde gizli yasaklar var.

Değerli milletvekilleri, demin söyledim, yargıdaki sorunların temel nedeni, hukuk devletini içine sindirememiş, içselleştirememiş, AKP’li arkadaşımın söylediği gibi, yasama ve yürütmenin eylemlerinin yargı tarafından denetlenmesi ilkesi hukuk devletinin alfabesiyken bu denetlenmeyi yürütmenin önünde engel olarak gören bir siyasi iktidar var. Hukuk devletinden kopmuş bir siyasi iktidar ve reform olmaktan uzak, aynı konuda, aynı kanunda 180 derece ters kararlarla, kanunlarla yapılan değişiklikler. Demin arkadaşlar söyledi -hayret ettim- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikleri. Bakın, arka arkasına, daha yürütmeye girmeden Ceza Kanunu’nun çok maddesi değiştirilmiş. “Vesayeti kaldırdık, vesayeti kaldırdık…” Bu ülkede yargıçlar var, hukukun üstünlüğü ilkesini yargıç ve savcıların üstünlüğü olarak görüyorlar. Ama, Sayın Haberal’ın açtığı tazminat davasında hâkimler tazminata mahkûm oldu diye o hâkimleri kurtarmak için bir yasa değişikliği yaptık. Hâkimlerin kendi kişisel kast ve kusurlarından dahi haklarında dava açılamaz hâle geldi, devlet aleyhine dava açılabilir hâle geldi. Ve bugün, Türkiye’de bu iktidar döneminde mahkeme salonları, mahkeme başkanının “Komutan, şu avukatı dışarı at.” sesleriyle yankılanır bir hâle geldi. Avukatlık mesleği asli kurucu unsurudur yargılamanın, hiçe sayıldı, avukatlar dışarı atılarak kararlar verildi ve bu kararlara hukukçuların saygı duymasını istiyorsunuz değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey olamaz. İçlerinde vicdan olan, hukuk diyen, hukuk  devleti ilkesine bağlı herkes, bu savunmanın esas unsuru olan avukatları yok sayarak verilen karara tahammül edemez. Edenler edebilir ama ben etmiyorum. O nedenle, bu mahkemelere isyanımız var, bu mahkemelere itirazımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Aslında, bu Bakanlık için söyleyecek çok sözümüz var ama on dakikaya bunları sığdırmamız mümkün değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz Cumhuriyet Halk Partisi adına, bu Bakanlığın bütçesine olumsuz oy vereceğiz. Bunun ne kadar parlak olduğunu Sayın Bakanımız söylüyor zaten, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararları var. O ihlal dosyaları o kadar biriktiği için, bu Parlamentoda, kendi dosyalarımızı eritmek için kanun çıkartmak zorunda kaldık.” Danıştayın, Yargıtayın dairelerini bir yükselttiniz, bir düşürdünüz. Şimdi, bir bakacaksınız, iki bakacaksınız, ondan sonra konuşacaksınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba…

Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Otuz üç yıl önce bugün, 13 Aralık 1980’de 17 yaşında gencecik bir fidan yaşı büyütülerek asıldı. Faşist General Kenan Evren “Asmayalım da besleyelim mi?” dedi, Erdal Eren darağacına gönderildi. Bugün buradan bir kez daha Erdal Eren’i ve onun yolunda yürüyen Gezi eylemlerinde öldürülen gençlerimizi saygıyla anıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar) Unutmayalım ki Erdal’ı da, Gezi’de kaybettiklerimizi de katleden aynı zihniyettir.

Değerli arkadaşlar, cezaevleri Türkiye’nin görünmeyen ama oluk oluk kanayan yaralarından biri. Cezaevleri Türkiye’nin âdeta turnusol kâğıdı gibi. Türkiye’de ne kadar demokrasi varsa, ne kadar hukuk varsa cezaevlerinde de ancak o kadar var. Parasız eğitim ve özgür üniversite istedikleri için 3 bine yakın öğrenci içeride ama Ali İsmail Korkmaz’ı katledenler dışarıda. 13 yaşında “Kahrolsun Faşizm.” diyen bir çocuk yargılanıyor ama Ethem Sarısülük’ü yakından vuran polis dışarıda. “Adalet” diyen avukatlar içeride, “demokrasi” diyen sendikacılar içeride, katliamlarda rolü olan polis şefleri dışarıda.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki sorunları, sıkıntıları üçe ayırarak anlatabilirim. Cezaevlerindeki sorunlar çözülecekse eğer, önce orada tecrit içerisinde yaşayan infaz koruma memurlarının sorunları çözülmelidir. Bugün maalesef AKP’li hiçbir konuşmacı infaz koruma memurlarıyla ilgili konuşmadı çünkü onların umurunda değil infaz koruma memurları. İnfaz koruma memurları, tartışmasız, memurlar arasından en şansız olanları. Jandarmanın, polisin yıpranma payı var ama maalesef infaz koruma memurlarının yıpranma payı yok. Yıllardır söylüyoruz ama bu, Sayın Bakanın da umurunda değil. Memurlar içerisinde fazla mesai yapıp mesai almayan tek memur infaz koruma memuru. Cezaevindeki memur, müdür emekli olmak istiyor ama olamıyor. Neden? Çünkü, emekli oldukları gün maaşları yarı yarıya düşüyor. Memurlar içerisinde bayram tatili yapmayan memurlar bir tek infaz koruma memurları. Sosyal yaşamları sıfır. Tam olarak tecrit altında bir hayat sürüyorlar. Emekli olunca silahları ellerinden alınıyor, sokak ortasında bırakılıyor.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin on yılda en çok büyüttüğü, darbe dönemlerine bile tur bindirdiği bir icraatı var ki o da mahpuslar, o da mahpushaneler; icraat ortada. Değerli milletvekilleri, sayın grup başkan vekilim, lütfen,  bundan sonra AKP’yi bu konuda eleştirmeyin çünkü bu konuda hakikaten 12 Eylül rejimine de tur bindirdi. 2003 Ocağında 57 bin olan mahpus sayısı bugün 145 bin, 2 katından fazla. Niye? Hani hep övünüyorsunuz ya “Ekonomi büyüdü, Türkiye büyüdü.” diye ama büyüyen bir şey daha var ki -bu sizi tamamen yalanlıyor- o da cezaevinde bulunan mahpus sayısı.

Değerli arkadaşlar, bir mesele daha var ki bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. 2017’ye kadar cezaevlerinin kapasitesinin 255 bin olacağı söyleniyor. Bakın, aman dikkat çünkü bu oyunu daha önce görmüştük; Silivri’de bir kampüs yapıldığı zaman, büyük bir mahkeme salonu yapıldığı zaman herkes sordu “Niye  bu  salonlar yapılıyor?” diye. Önce salonlar açıldı, sonra o salonlara göre davalar açıldı. Balyoz, Ergenekon, KCK davaları bu salonlar için açıldı değerli arkadaşlar. Onun için, üç yıl içerisinde kapasite artıyor, buradan avukatlara, öğrencilere, sendikacılara çağrı yapıyorum: Aman dikkat edin!

Değerli arkadaşlar, cezaevlerinde her şey sorun. CHP Cezaevi Komisyonu olarak, bıkmadan usanmadan, hiç kimseyi ayırmadan iki buçuk yıldan beri söylüyoruz ama maalesef Hükûmet körleri, sağırları oynuyor. Cezaevinde girişte çıplak arama var, kadınlara çıplak arama dayatılıyor. Mahpusları, kadınları erkekleri ayırmadan arıyorsunuz. Sayın Bakana soru sordu Sayın Aygün, aynen verdiği cevap şu arkadaşlar: “Soyuyoruz ama utandırmıyoruz.” Geçtiğimiz günlerde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleriyle birlikte gittiğimiz Antalya Cezaevinde bir mahkûm dedi ki: “Sayın Bakana lütfen söyle. Bizim üç dakikada, dört dakikada yaşadığımız o çıplak aramada, Sayın Bakan, ömrümüzden bir yıl, iki yıl gidiyor.” Onu da sizlerin vicdanlarına sunuyorum değerli arkadaşlar.

Mahpuslarda kadın-erkek ayırmadan “Otur, kalk”, oturup kalkarken de “3 kez öksür.” deniyor. Pozantı’da, Antalya’da çocuklara tecavüz ediliyor, hem de devlet gözetiminde. Bir cezaevinde çocuğa tecavüz ediliyor, Adalet Bakanlığı çocuğu suçluyor, diyor ki: “Neden bağırmadın, neden acil butonuna basmadın?” Bir başka cezaevinde süngerli, halılı odalarda kaba dayaklar atılıyor. Bir başkasında, kendisine jilet atan çocuğun yarasına tuz basılıyor.

Peki, değerli arkadaşlar, bunları kim yapıyor? Bunları infaz koruma memurları mı yapıyor? Hayır. Bunları bürokratlar, cezaevi müdürleri mi yapıyor? Hayır. Değerli arkadaşlar, ne kadar çok cezaevi yaptığıyla övünen Hükûmet, duble yolları yapan Hükûmet, çıplak aramayı da, Pozantı’daki tecavüze de göz yuman aynı insanlar değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Ya, el insaf!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kadınlarımıza, annelerimize, bacılarımıza oyuk araması yapanlar ile hastane yaptığıyla övünenler aynı kişiler değerli arkadaşlar. Cezaevlerinde her şey sorun…

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Ayıp! Ayıp!

VELİ AĞBABA (Devamla) - Ayıp nedir, biliyor musunuz arkadaşlar? Ayıp, bunlara göz yummaktır. Ayıp, bunları iki buçuk yıldan beri söylediğimiz hâlde bunları görmezden gelmektir değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Hiç alakası yok.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, cezaevlerinde sağlık hizmeti almak sorun, diş çektirmek sorun -altı ay sonraya gün veriliyor- yemek sorun -infaz koruma memuru için de sorun, orada kalan insanlar için de sorun- sohbet etmek sorun, yatmak, uyumak sorun. Antalya’da 510 kişilik cezaevinde tam 1.800 kişi kalıyor, 35 kişilik C5 koğuşunda 82 kişi yatıyor. Birçok cezaevinde üst üste yatanlar, birçok cezaevinde nöbetleşe uyuyanlar, hatta hatta nöbetleşe nefes alanlar var.

Kitap sorun, her cezaevinde farklı, kiminde 5, kiminde 10. Senin gibi seçilmiş bir milletvekili Engin Alan’a 10’dan fazla kitap verilmesi yasak. Değerli arkadaşlar, daktilo kullanmak yasak, İnternet çıktısı, fotokopi yasak. Altmış yıl önce Nazım Hikmet’in kullanmış olduğu o daktiloyu güvenlik sebebiyle cezaevine sokmuyorlar.

Bakın, Tuncay Özkan, Deniz Yıldırım, Hikmet Çiçek, Doğu Perinçek yazarak geçimlerini sağlayan insanlar ama cezaevlerinde maalesef bunlar yasak.

Değerli arkadaşlar, sakal bırakmak yasak; size serbest, cezaevinde yatanlara yasak. Nakil olmak, sevk olmak yasak. Hele bu sevk, hele bu sevk… Değerli milletvekilleri, yıllarca kendi şehirlerinden uzakta yatan mahkûmlar var. Örneğin, Süleyman Salman diyor ki Antalya Cezaevinden: “İki buçuk yıldan beri annemi göremiyorum. Hasta ve yaşlı olduğu için, imkânımız olmadığı için gelemiyor.” Adanalı Ergün Köroğlu “Doğan çocuğumu bir buçuk yıldan beri göremiyorum.” diyor. Başka bir örnek daha vereyim: Kastamonulu yaşlı bir teyze, Kocaeli’de kalan bir teyze yokluktan, yoksulluktan sizin büyütmüş olduğunuz, ekonomisini büyütmüş olduğunuz Türkiye’de altı yıldan beri çocuklarını görememiş.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylül cezaevlerinde herkes aynı marşları söylüyordu, şimdi de herkes aynı kanaldan bilgi almaya zorlanıyor. Cezaevlerinde yandaş kanallar serbest, Ulusal TV, Halk TV, İmc, Cem, Yol TV yasak.

Cezaevlerinde dört duvar arasında başka sorunlar var ki, onları da hemen kısaca söyleyeyim: Sağa baktın sorun, sola baktın sorun, yüksek sesle konuştun sorun, türkü söyledin sorun. Marş söylersen karşılığında bir ay görüş cezası, milletvekillerine mektup yazarsan karşılığında üç ay iletişim cezası, slogan atarsan bir yıl görüş cezası. Onlarca keyfî uygulamalar var değerli milletvekilleri.

Değerli arkadaşlar, adaleti simgeleyen sembolün gözleri kördür, öyle olması da gerekir ama bizler gözlerimizi açmak zorundayız. Meclis uyuma, sadece el kaldırma, Hükûmeti övme, küfretme, milletvekiline saldırma ve cennete kimin gidip gitmeyeceğinin kararlaştırıldığı bir yer değildir, Meclis ülke sorunlarının çözüm yeridir. Bu nedenle, yarın cezaevine kimin girip çıkacağı belli olmaz.

Bu sorunların çözümü konusunda hepinizin duyarlı olacağınıza inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın Ağbaba, biz oralardan geliyoruz, merak etme.

MURAT YILDIRIM (Çorum) - 2002 öncesinin Diyarbakır Cezaevini bir git gör bakalım, 2002 öncesinin. Hep unuttunuz bunları.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün.

Buyurunuz Sayın Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok sağ olun Başkanım.

16 Haziran günü İstanbul’un Okmeydanı’nda sabah yedi buçukta ekmek almaya giden 14 yaşında bir çocuk, Berkin Elvan, polis tarafından gaz bombasıyla başından vuruldu. Bugüne kadar 2 ameliyat oldu beyninden ve en sonuncusu 18 Kasımdaydı. Bu ameliyatlarda ne yazık ki herhangi bir mesafe katedilemedi ve bugün 181 gündür uyuyor, beyninden aldığı ağır darbe nedeniyle kendine gelemiyor, 14 yaşında.

Ben merak ettim, Adalet Bakanının acaba erkek çocuğu var mı böyle 12, 13, 14 yaşlarında filan. Çünkü bugün, cumhuriyet savcısı, Berkin’i vuran polislerle ilgili açılan soruşturma dosyasında avukatlara şu soruyu sordu, Radikal gazetesinde yer aldı: “Berkin’in elinde taş, sopa veya molotof var mıydı?” diye bir soru sormuş. Ben de o dosyanın avukatı olan Evrim Deniz Karatana’yı aradım -Berkin’in ailesinin avukatı- bu savcı kim dedim yani bir araştırır mısınız. Sağ olsun, araştırdı, KCK davalarına bakan ve özel yetkili savcılıktan İstanbul’a düz savcı olarak atanan bir arkadaşmış.

181 gündür komada olan 14 yaşında bir çocuk, onun hakkını arama adına ailenin yaptığı başvuruyu soruşturan bir savcı elinde molotof olup olmadığını soruyor ve deminden beri burada kürsüye gelen bütün AKP’li hatipler şunu söylediler: “Bizim kurduğumuz Adalet Akademisi hem yaptığı bilimsel yayınlarla hem de on yıllık tecrübesiyle Avrupa’nın en kaliteli hâkim ve savcı yetiştiren kurumudur.” Yani o savcıya, İstanbul’da Berkin’i soruşturan o savcıya şunu soruyorum: Karşına gelen herkesi acaba KCK’li mi görüyorsun? Yani herkesi KCK’li olarak daha evvelden görmüş ve tutuklamış olabilirsin, bu sende bir alışkanlığa da yol açmış olabilir ama böyle bir davada avukata sorulacak soru mudur?

Buradan Adalet Akademisine geliyorum, bana verilen dokuz dakikalık sürede anlatmam gereken akademiye. Yani böyle savcıları yetiştiren bir akademi, arkadaşlar, değerli olabilir mi? Yani böyle bir akademiye salt bu savcı nedeniyle kuşku duymak zorunda değil miyiz? Ben bugün çok kötü duygular hissettim savcının sorgusunu gazetede okuyunca ve şöyle dedim: AKP’li Zeyid Aslan gibi bu savcıya küfür edemeyeceğime göre, ne yapacağız bu adama? Güvenmiyorum Adalet Bakanına, hiçbir güvenim yok yani şikâyet edeceğim, ne yapacak; HSYK ne yapacak? HSYK da cemaatle bir güç savaşı veriyor. Özgürlük adına, Berkin’in hakları adına, öldürülenler adına herhangi bir dert var mı? HSYK ancak yukarıdan atamalarla istenen davaları, istenen hükümleri verme yönünde dönüştürme organından ibarettir. Ben hiçbir saygı duymuyorum HSYK’ya da Adalet Bakanına da çünkü hiçbir talebimi dikkate almıyor ki. Sadece büyük bir basınç hissettiğinde ancak bir meselede toplumdaki gerilimi birazcık düşürme yönünde mecburen kararlar veriyorlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – HSYK’lıları Amerika’ya gezmeye göndermişler, 24 tane HSYK üyesini; en güzel şekilde eğlendiriyorlar.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bugün sabah Erdal Eren’in de ölüm yıl dönümüydü. Erdal Eren 12 Eylülde asıldı, 17 yaşındaydı ve kemik testi onu reşit gösteriyordu; yargılandığı dosyada da birkaç ay içinde yapılan sembolik bir kovuşturmanın ardından idam edildi. 12 Eylülün yanılmıyorsam 3’üncü idamıydı.

Berkin… İşte “Yeni Türkiye” diyor ya gelen herkes buraya, eski Türkiye’ye ait manzaralar, hani önlerinde hazır olan metinler; üç yıl evvel de beş yıl evvelde aynı olan metinler, güncel ve insani hiçbir şeyi taşımayan metinler gelip burada okunuyor ya, Berkin’i bıyıkları yeni terlemiş olan Erdal Eren’le kıyaslayın fotoğraflarını, yeni Türkiye hangisi, bu mu? Yani 14 yaşında bir çocuğu öldürüp sonra onun ailesinin açtığı davada “Elinde molotof var mıydı?” diye soruşturmak mıdır? Türkiye’de demokrasi olsa o savcı o koltukta oturamaz, bunun hesabı sorulur.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Zalimlik! Zalimlik!

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Ya, sizde biraz inanç var gerçekten. Ben Sadullah Bey’e sesleniyorum, bu ara belediye başkanlığına belki hazırlanıyor, Adalet Bakanlığıyla çok ilgilenemeyecek hâliyle ama ya, gerçekten böyle bir savcıya Adalet Bakanı olarak ne yaparsınız yani? Sizin çocuğunuzun başına bir polis -Allah göstermesin- kapsülle vursa ne yaparsınız? Bilmiyorum, ne yapılabilir? Çok korkunç bir şey yani.

Buradan hani “Adil, tarafsız bir yargı kurduk, Türkiye’de iyi bir adli rejim var, artık eskisi gibi vesayet yok.” falan filan denmesini de ne kadar samimi olduğu konusunda milletimizin sorgulamasını diliyorum. Çünkü, sadece KCK’lilere, Ergenekon’dan yatanlara, yeni tahliye edilen Balbay’a değil; bu ara ta Pensilvanya’dan başlayan, Türkiye’de de Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna, oradan, sıradan mahkemelere kadar uzanan bir güç savaşı var ve birbiri ardınca tahliyeler çıkıyor. Dün de Oda TV davasında bazı tahliyeler verildi. Ya, bunları gerçekten “Özgürlük ve demokrasi yönünde bir anlayış hâkim oluyor, o yüzden mahkemeler birilerini bırakıyor.” diye mi yorumlayalım, yoksa yukarıdaki büyük tepişmeden dolayı herkes kendine biraz çekidüzen mi veriyor ya da başka merkezlerden birtakım yönlendirmeler var diye mi yorumlayalım? Balbay geldi, burada konuştu; hepiniz adına konuştu, özgürlükler ve demokrasi adına konuştu. Dört buçuk yıl yatmış birinin o kadar aklıselim konuşmasına da hayran kaldığımı söyleyeyim. Yani, hiç mi kin olmaz! Herhâlde korktuğu için değil, zaten adamın hayatını mahvetmişsiniz. Üç aylıkken çocuğunu bırakmış, hücreye girmiş, altı yaşında çocuğu; çıktı, çocuğuyla birlikte oldu. Ama o aklıselimden belki biraz öğrenebiliriz diye düşünüyorum, o yüzden Balbay’ın çıkmasını da mutlulukla karşılıyorum.

Bugün, yine, çok kötü bir şey daha oldu, bu adalet mefhumunu tartıştığımız için onu da anlatmam gerekiyor. Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi İstanbul 1 Mayıs Mahallesi’nde sabah kalp krizi geçirdi ve öldü. Mehmet Ayvalıtaş, faiz lobisinin yaptığı söylenen gizli darbe provokasyonunun -bize göre aslında özgürlük ve demokrasi eylemlerinin- ilk şehidiydi, bir trafik kazasında öldü 1 Mayıs Mahallesi’nde. Ama o gün oraya binlerce gaz bombası atan polis, halkın da kara yolunu gelişigüzel işgal etmesine ve bütün olayların seyrinden çıkmasına yol açmıştı. Oradan geçmekte olan bir araç Mehmet Ayvalıtaş’a çarptı ve on dokuz yaşındaki bu çocuğu öldürdü 1 Haziran 2003 günü oldu bu olay. Bu sabah da kırk üç yaşındaki annesi oğlunun acısına dayanamayarak öldü, yarın da saat on ikide toprağa verilecek.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Kaza değil, kasıtlı olarak araç öldürdü çocuğu.

HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Belki, Mehmet Ayvalıtaş dosyasında adalet elde edilebilseydi, Ethem Sarısülük’ü öldüren polis Urfa’ya gönderilmeyip adil bir yargılamaya tutulsaydı, Ethem’in davasına üç duruşma boyunca perukla, bıyıkla, gözlükle çıkıp dünya hukuk tarihinde görülmeyen gizli tanıklığın yanı sıra “gizli sanıklık” diye bir müessese yaratılmasaydı, belki Berkin’in görüntülerinden ötürü Allah’ın bir savcısı infiale kapılıp Kızılay’ın ortasında göstere göstere “Ethem’in başına kurşun mu sıkılır?” deyip tutuklama isteseydi, o polis Urfa’da 22 tane ikramiyeyle ödüllendirilmeyip hapishaneye konsaydı bizim acılarımız daha az olurdu, bu kürsüden daha az öfkeli konuşmalar yapardık ve Fadime Ayvalıtaş bu sabah 1 Mayıs Mahallesi’ndeki evinde hayata gözlerini yummazdı.

Bu Gezi olaylarında öldürülen insanların davaları çok korkunç; mesela Ali İsmail, 19 yaşında, başına demir çubuklarla vurularak öldürüldü. Dosyadaki 26 tanık Eskişehir’de yaşadığı hâlde, Sayın Adalet Bakanı o davayı Kayseri’ye gönderdi. Oysa, Şerzan Kurt davası -babası ve oğluyla birlikte öldürülen bir Kürt ailenin davası- daha evvelden güvenli bir yer diye Eskişehir’e nakledilmişti. Ama, bütün açık delillere, Eskişehir’in güvenli bir Avrupa kenti olmasına rağmen o dava tutup Kayseri’ye gönderildi. Yani, nereden baksanız Adalet Bakanına sitem etmekten ve eleştiri yapmaktan başka şansımız yok. Dileriz, Adalet Bakanlığındaki bu uygulamalarını Hatay’da –seçilirse- göstermez.

Çok teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aygün.

Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aldan.

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının içinde bulunduğu durumu değerlendirmek için 12  Eylüllerdeki değişime göz atmak yerinde olacaktır. Kısaca, yargının başına ne geldiyse 12 Eylüllerde gelmiştir. Türk yargısında en büyük kırılma 12 Eylül darbesiyle yaşandı. Öncesinde Hâkimler ile Savcılar Kurulu ayrıydı. Hatta daha önceleri bir hâkim izne ayrılmak istediğinde, Bakanlığa sadece bilgi için bir dilekçe göndermesi yeterliydi. Zira, kural olarak yargıcın iznine yürütme birimi karışamazdı yani o denli teminat altında idiler. Hâkim ve savcıların toplum içindeki saygınlıkları öne çıkardı. Kararlarının adil olmasına özen gösterir, kimseye eyvallah etmezlerdi. Lakin, kıt kanaat geçinirlerdi. İşleri yoğundu. Mevzuatı takip edecek kaynaklardan yoksun çalışırlardı. Yargı yerleri genellikle hükûmet konaklarının altında köhne odalardan ibaretti. Çoğu zaman ödenek bulunamadığından tebligat pulu satın alınamaz ve keşfe gidecek araç bulamazlardı. Zira, bırakın makam araçlarını, hizmet araçları bile yoktu. Onların içini acıtan, o günün koşullarında düşünce özgürlüğüne yönelik ağır cezalar ile insan haklarından yoksun usul hükümleri olurdu.

Mesleki açıdan yoksunluklarına rağmen mutluydular. Zira, kendilerini 1961 Anayasası’nın sağladığı güvence altında hissederlerdi. Görev özgürlüğüne sahip olmakla birlikte bu özgürlüğün sınırlarını iyi bilir, başına buyruk kararlar almazlardı. Siyasiler tavassut girişimine cesaret edemezlerdi çünkü tekme tokat odadan atılacaklarını bilirlerdi. Keza, dolar çantalarıyla işi halleden dava takipçileri de yoktu o zamanlar.

Sonra, 12 Eylül darbesi geldi, yargı ağır yaralar aldı. Bekçilerin, düşük rütbeli askerlerin bile düzenlediği raporlarla hâkim ve savcılar “aşırı solcu” yaftasıyla işlerinden oldular, sürüldüler. Doksan günlük gözaltılar, işkence ile alınan ifadeler ve de birbirini izleyen idam kararlarıyla yargı gölgelendi. Paşalar tutuklanacakların listesini gönderiyorlardı. Kimi hâkim ve savcılar askerlerin gözüne bakar oldular. Ancak, çoğunluğu darbecilere direnecek yürekliliğe sahiptiler.

1982 Anayasa’sı ile HSYK oluşturuldu. Seçimler yapıldı, siviller yeniden iktidar oldular. Lakin, hâkim, savcıların teminatları yasa metninden ibaret kaldı. Adalet Bakanı ile Müsteşarı, etkin kurul üyesi konumuna geldiler. “Serbest piyasa”, “özelleştirme”, “Köşeyi dönme” söylemlerinin egemen olduğu yıllar başladı. İktidar, kendi zenginini yaratma derdinde idi ancak yargı, ayak bağı görülüyordu. Öyle ya, birileri çağ atlama derdindeyken yargı pranga addediliyordu. Meslekte dost-ahbap korumacılığı öne çıktı. HSYK’da adamını bulan yükseldi, yükselemeyen ise Ankara’da ağabey bulma çabasına girdi. Tek tük de olsa adalet bakanlarının etkisiyle siyasi atamalar olmuyor değildi.

Hâkimler ve savcılar tüm bunlara rağmen ve düşük ücretlerine karşın yine de mutluydular. Darbe sonrası askerin baskısından kurtulmuş, siyasilerin haksız taleplerine karşı kafa tutma öz güvenini gösterebilen, yolsuzlukların üstüne gidebilecek yürekliliği kendilerinde gören insanlardı. Lakin, hâlâ pul parası bulamıyor, hâlâ daktiloyla işlerini yürütmeye çabalıyor ve hâlâ hizmet araçlarından yoksun kalıyorlardı. 2002 sonundan itibaren yeni bir anlayışa muhatap olmaya başladılar. Başlangıçta onların da öncekiler gibi olacağını, sonunda yargıyla yürütme arasında elden geldiğince bir denge oluşacağını hesapladılar. Oysa, yıllardır kıyıda köşede kalan muhlis görünümlü meslektaşlarının yetiştirilip bir köşede bekletildiğini göremediler. Keza, adım adım özel yetkili mahkemelerin bu anlayıştakilerce istilasını da yine 5 Kasımda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki görüşmenin anlamını da kavrayamadılar. Sonra, operasyon dalgalarıyla karşılaştık. Koca koca adamları gözaltına aldıran savcılar, onları kumbaraya bozuk para atar gibi cezaevine tıkan hâkimler hukuk dünyasında boy göstermeye başladı. Gerine gerine kameralara poz vererek korku salanların zırhlı koruma arabaları Başbakan hediyesiydi. İktidarın istediği her şey oluyor, cezaevleri tıka basa dolduruluyor, iktidar da cezaevi infaz yerleşkeleri inşaatlarını yetiştiremiyordu. Memleket ahalisi operasyon manyağı hâline getirilmişti. Lakin, ülkeye egemen olan güce sadece özel yetkili mahkemeler yetmez olmuştu. İktidarı konjonktürel olarak destekleyen yeni yargı kurumlarına, hatta yargıyı ele geçirmeye ihtiyaç vardı. Öyle ya, AKP devletinin yargı ayağı hâlâ topaldı. Meşhur davalar yüksek yargıya gidince düzmece kanıtların ortaya çıkması istenmiyordu. Öte yandan, özelleştirmelere, HES yağmasına karşı çıkan yargıçlar hâlâ dik duruyor, Deniz Feneri yolsuzluğunu ortaya çıkarmaya çalışan yürekli savcılar bazılarının yüzünü kızartıyordu. Derken 2’nci 12 Eylül, 2010’da gerçekleşti. Liberaller, 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulacağını sanan aymazlar, yargının yapısındaki değişim sayesinde “Özelleştirilecek kamu mallarını ucuza kapatırız.” diye hayal kuran yerli sermaye, derin devletin yargı ayağının sonlanacağını düşünen ahmak, küçük burjuvaların desteğiyle yargı yeni bir denize yelken açtı. (CHP sıralarından alkışlar)

Yargı mensupları eski HSYK’nın dost-ahbap ilişkisinden bıkmışlardı, yenilerinin daha iyi olacağını sandılar. Şimdilerde, son üç yıldır görev yapan yeni HSYK’nın eskisini bile arattığını görüyorlar. Yeni HSYK göreve gelir gelmez ilk iş olarak HSYK’nın yedek üyelerinin eşlerini yüksek mahkemeye üye seçti. Keza, Yargıtaya ve Danıştaya üye seçiminde biat edenleri tercih etti. Nitekim onlar da daha Yargıtaydaki ilk daire seçiminde ne kadar minnettar olduklarını ortaya koydular.

Bugün gerek yüksek yargıda gerekse yerel mahkemelerde görev yapan yargı mensupları artık Arabi görünümlü ve Selçuklu motifleriyle süslenmiş yeni binalarda hizmet veriyorlar. Artık adliyelerin araçları var, pul parası peşinde koşmuyorlar, daktiloların yerini bilgi paylaşımlı bilgisayar ağları almış durumda, az bulsalar da hatırı sayılır maaş alıyorlar, lakin yargı mensupları mutsuz, kendi deyimleriyle artık ayakları adliyeye gitmek istemiyor çünkü kendilerini bağımsız ve özgür hissetmiyorlar. “Hâkimlik teminatı” diye bir şeyin kalmadığının farkındalar. Ağzını açanı, yargı yolu kapalı disiplin cezası veya sürgün bekliyor. Yüksek yargıya seçilme haksızlığı nedeniyle yaşını dolduran buruk biçimde emekliliği tercih ediyor.

Aslında, toplum da yargı konusunda mutsuz. Örneğin 2010 yılının Şubat ayında Eurobarometer firmasının Avrupa Birliği düzeyinde yaptığı ankette yargıya güven yüzde 65 iken, 22 Kasım 2012’de İksara tarafından yapılan aynı, benzer bir ankette yargıya güvenenlerin sayısı sadece yüzde 5’tir.

Bugün HSYK’nın anlaşılması için üç örnekle bitirelim: Deniz Feneri yolsuzluğunun üzerine cesurca giden üç savcı, işlemedikleri suçtan yargı önüne çıkarıldılar.

“Ergenekon” adıyla lanse edilen davada, kurgulanmış düzene karşı çıkan Savcı Kasım İlimoğlu’na disiplin cezası icat edildi, şimdi hakkını Anayasa Mahkemesinde arıyor.

Sincan eski Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Türk Ceza Kanunu’nun 278 ve 279’uncu maddeleri gereğince işlendiği açık olan bir suçla ilgili suç duyurusunda bulundu diye kınama cezasıyla cezalandırıldı, hem de yargı yoluna itiraz hakkı olmadan ve de 3’e karşı 4 oyla ve de resmî sıfatının gerektirdiği saygınlık ve güven duygusunu sarsacak davranışta bulunmak suçundan.

Değerli Adalet ve Kalkınma Partisinin biraz önceki konuşmacıları, deminden beri HSYK’nın ne kadar iyi bir kurum olduğundan bahsettiniz. Sizlere bu konuda son olarak şunu söylemek isterim: Ey AKP’liler, madem mevcut HSYK’dan bu kadar memnunsunuz, neden Anayasa Uzlaşma Komisyonunda Kurulun yapısının değiştirilmesi için öneri verdiniz?

Ve son olarak değerli arkadaşlarım -bunu ayıpladığımı ifade ederek söyleyeyim- geçenlerde burada Sayın Balbay konuşurken “Bizim sayemizde.” diye laf atanlar oldu. Evet, doğru, sizin sayenizde. Eğer Anayasa Mahkemesi Başkanının istediği vakıf yasasını çıkarmış olsaydınız belki Sayın Balbay hâlâ içeride olacaktı.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aldan.

Kocaeli Milletvekili Haydar Akar…

Buyurunuz Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakika.

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığının bütçesi hakkında konuşacağız bu akşam. Yalnız, bu konuşmaya başlamadan evvel, bize gelen Sayıştay raporlarını size tekrar göstermek istiyorum. Şimdi Enerji Bakanlığıyla ilgili birkaç tane böyle Sayıştay raporu geldi, içeriğine baktığınız zaman da hikâye anlatıyor içinde. Asıl Sayıştay raporları ise bunlar -bir kısmını getirebildim ağır olduğu için- Enerji Bakanlığı hakkındaki Sayıştay raporları.Neymiş? Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) -bazılarının yapısı değişti ama- Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Türkiye Taşkömürü Kurumu gibi birçok kurumu içine alan Sayıştay raporları. İşte bu Sayıştay raporlarını okursanız gerçek hikâyenin ne olduğunu çok iyi anlarsınız.

Peki, gerçek hikâye ne arkadaşlar? Şimdi, siz buraya geliyorsunuz, bütçeyi görüşüyoruz on gün, hep beraber, üst üste, uzunca saatler burada ve ellerinizi kaldırıyorsunuz talimatla, bu bütçeyi onaylıyorsunuz. Buraya kadar bir şey yok ve yine bu bütçe hakkında, arkadaşlarımız, AKP’li arkadaşlar geliyorlar buraya beşer dakika -belki bürokratlar ama haksızlık yapmayayım- kendi hazırladıkları metinleri burada bize okuyorlar, başarı hikâyesi anlatıyorlar. Tamam, orayı da anladık, Hükûmeti methedecek, gayet doğal, o partinin milletvekilleri. Buraya kadar bir sıkıntı yok ama en büyük sıkıntı bu oyladığınız, kabul ettiğiniz bütçeyi denetlemiyorsunuz. Yani, bir yıl sonra gelip “Bu parayı ne yaptın Sayın Bakan?” diye sormuyorsunuz veya soranlara da karşı çıkıyorsunuz, sormak isteyenleri de engelliyorsunuz, sordurmuyorsunuz. Eğer sordurmuş olsaydınız, bu kitapların her birinde yazmış olan, o başarı değil, yolsuzluk hikâyelerini sizler de öğrenmiş olurdunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Enerji Bakanı, bütçe konuşmasında, 2014 yılı kitapçığının “rapor ve metin” kısmında, 177’nci sayfasında diyor ki: “Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında en ucuz enerjiyi, elektriği, doğal gazı satan ülkeyiz.” Ya bu ülkenin okuma yazması yok, ya bu milletvekillerinin hepsi Ali okulundan mezun, ya kimse bu işten anlamıyor. Peki, baktığınız zaman gerçek ne? 34 tane OECD ülkesi arasında benzinde, mazotta, doğal gazda ve elektrikte şampiyonuz arkadaşlar, onları kutluyorum bu şampiyonluklarından dolayı. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, nasıl geldik buraya? On bir yıllık iktidarınız döneminde geldik buraya biz yani yanlış politikalarınız yüzünden geldik. Peki, 2000 yılındaki tüketimin yerli kaynaklardan üretilme veya yerli kaynakları kullanma oranı neydi? Yüzde 33. 2012’de nedir? Yüzde 26. Hani bütçe açığını düşüreceksiniz ya, cari açığı düşüreceksiniz ya, bunun kaynağı nedir? Yerli kaynakları artırmaktır. Siz ne yapmışsınız? Tam tersini yapmışsınız. Yani ne yapmışsınız? Aşağı doğru çekmişsiniz, TTK’yı kapatmışsınız, HEMA denen bir şirkete vermişsiniz, otuz altı ay ihale yapmışsınız rödovansla. Size daha önce de anlattım bunu “Otuz altı ay sonra 500 bin ton kömür vereceksin.” şartıyla rödovans usulü vermişsiniz. Yahu, deprem olmamış, sel olmamış, felaket olmamış, hiçbir şey yok ama peşinden bu 500 bin ton kömürü veremiyor. Ne kadar uzatıyorsunuz sözleşmesini? Kırk dört ay on iki gün sözleşmesini uzatıyorsunuz. Tamam, uzattınız, yapmadı, etmedi çünkü öbür firmalar bu şartlarla giriyorlar ihaleye. Diyorlar ki otuz altı ayda 500 bin ton kömür şartıyla giriyorlar ama vermişsiniz. Sonra ne yapıyorsunuz? Yine veremiyor bu 500 bin ton kömürü, seksen aya çıkartıyorsunuz, seksen aya hazırlık süresini arkadaşlar ve şartnamede cezai şartlar var, “Eğer, bu 500 bin ton kömürü veremezsen sen, bunun karşılığındaki parayı ödemek zorundasın.” diyor. Sayın Bakan, aldınız mı bu parayı? Almadınız değil mi? Almazsınız çünkü niye almadığınızı anlamış değilim.

Yine, aslında anlatacak çok hikâye var, sizin başarı hikâyeniz bu enerji alanında ama zaman o kadar kısıtlı ki. Şimdi, bu kısa örnekten yola çıkarak dışa bağımlılık... Hep konuşuyoruz, on bir yıldır konuşuyoruz, Türkiye dışa bağımlılıkta hâlen yüzde 72. Demin bir arkadaşınız “yüzde 74” dedi, ben azaltıyorum rakamı; yüzde 72, doğru rakam bu. 2012’de dışa bağımlılık nedeniyle ödemiş olduğumuz para 60 milyar dolar. Bunda yüzde 91 petrol, doğal gaz yüzde 98, kömür yüzde 20.

Bakın, şimdi ne yaptılar? Doğal gaz anlaşmaları yaptık değil mi? Kimlerle yaptık? Rusya’yla yaptık, Azerbaycan’la yaptık, İran’la yaptık doğal gaz anlaşmalarını. Bu Bakan yapmadı, suçlamayayım, haksızlık yapmayayım. Bundan önceki dönemdeki bakanlar yaptı ama Sayın Bakan daha güzel bir şey yaptı veya sizin daha önceki Enerji Bakanınız daha güzel bir şey yaptı. Dedi ki Rusya’ya: “Sen bana pahalı satıyorsun bu gazı, hadi gel seninle bir anlaşma yapalım, şunun formülünü değiştirelim.” Oturdu, formülü değiştirdi o Bakan. Hatırlarsınız değil mi o Bakanı? Değiştirdi ve o formülü değiştirdiğinde Türkiye'nin başlangıç zararı 526 milyon dolar, tüm anlaşmanın sonundaki zararı da 15 milyar dolar olacak, 15 milyar dolar arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, Azerbaycan’la yapılan anlaşmaya gelelim: Azerbaycan’la 2001 yılında bir anlaşma yaptınız; yapıldı, siz yapmadınız. Dediler ki: “Taban ücret 70 dolar, tavan ücret 120 dolar.” Sayın Bakan bu anlaşmayı beğenmedi ya da şöyle diyelim: Azerbaycan revize istedi, “Anlaşmayı tekrarlayalım, yeniden gözden geçirelim.” dediler. 2010’da gözden geçirdiniz anlaşmayı ve anlaşmaya dediniz ki: “2008’den geçerli olacak.” Bunu kabul ettiniz. İki yıllık ödediğiniz para 1,4 milyar dolar, yine sözleşme sonunda geleceğiniz rakam 15 milyar dolar. Yani bu kaybedeceğimiz para, bu anlaşmaların yenilenmesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşının cebinden çıkacak para, iki tane anlaşma söylüyorum, 30 milyar dolar arkadaşlar, 30 milyar dolar. Bu parada herkesin alın teri var, her yetimin hakkı var bu parada arkadaşlar. Bu kadar savurgan bir şekilde yapılamaz bu anlaşma.

Yine 2011 yılı itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti 4 milyar dolar bu ülkelere kullanmadığı gazın parasını ödemiştir. Şimdi soruyorum: Kullanmadığı gazın parasını niye ödedi?

Bugün başımıza gelen bir olay var. Ne var olay? Bugün hani başarı hikâyesi anlatıyorsunuz ya, Türkiye'nin şu anda yarısında elektrik yok, yarısında insanlar ısınamıyor. Bakın gazetelere, her tarafta manşetsiniz.

Hani bir kompresörler vardı bu doğal gazı pompalayan, basınç düşmesin diye ulaştıran kompresörler vardı. Sayın Bakan, bu kompresörlerin ihalesinde yolsuzluk var mıydı? Vardı değil mi arkadaşlar? Biz bunu dile getirdiğimizde, söylediğimizde ne diyorsunuz? “Nereden çıkartıyorsunuz arkadaşlar.”

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hem soruyorsun hem kendin cevap veriyorsun.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Bu söylediklerimin hepsi işte bu kitaplarda arkadaşlar, Sayıştay raporlarında. Eğer siz bu Sayıştay raporlarını buraya getirtmezseniz…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Okudun mu sen onu? Okudun mu raporu?

HAYDAR AKAR (Devamla) -  …eğer siz millet adına bu Hükûmeti denetlemezseniz… “Herkesin hakkı var üzerinizde.” diyorum, kul hakkı var üzerinizde arkadaşlar, kul hakkı var.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Raporun daha sayfasını açmamışsın, raporu gösteriyorsun ya!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Onun için de bugün bütçeyi oylarken, el kaldırırken aynı şekilde de geleceksiniz, bunun hesabını soracaksınız Bakandan, bunun hesabını soracaksınız.

Sadece bu değil arkadaşlar 4 milyarın bedeli. Tuz Gölü’nde depo yapıyorlar. Ne diyorlar? “Kış aylarında kullanmadığımız doğal gazı yazın çok fazla kullanıyoruz, yazın doğal gaz tüketimimiz düşüyor, onun için de depolanması gerekiyor. Nerede yapacağız? Buna en uygun yer Tuz Gölü.” Eh be kardeşim, ben iki buçuk senedir Parlamentodayım, on bir senedir iktidarsınız, beceremediniz bunu yapmayı. Niye beceremediniz? Adamlar teknik takibe takılmışlar. Tuz Gölü çetesi kurmuşlar, Tuz Gölü çetesi. Hani siz çeteleri çökertmiştiniz ya. Hâlen yapamadınız, hâlen yapamadınız ve bu şekilde de devam ediyorsunuz.

Biraz sonra Bakan gelecek, yine başarı hikayeleri anlatmaya başlayacak burada ama bunun gerçekle ilgisi yok. Kim olursa olsun Türkiye’de, hangi iktidar olursa olsun gelişen teknolojik şartlarda da zaten bunları gerçekleştirecek diyorum, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Raporu okudun mu, raporu okudun mu, okudun mu?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunların hepsi okunmuş Recep.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Daha sayfası açılmamış lan daha, daha sayfasını açmamışsın!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O meydancı Recep!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ne demek meydancı?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gösteririm sana gel, gel buraya, gel!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen yanındakine bir göster…

BAŞKAN – Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben bir gideyim, neyi gösterecekmiş bir bakayım.

(Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın AK PARTİ sıralarına doğru yürümesi)

BAŞKAN – Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker.

Buyurunuz Sayın Şeker.

Süreniz sekiz dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Lüksemburg, Finlandiya, Amerika, Çin ve Rusya’da olmak üzere 5 adet pazarlama ve satış şirketi ağı bulunmaktadır. Ayrıca, muhtelif ülkelerde bu 5 şirkete ait Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı temsilcilik ve acenteler bulunmaktadır. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2840 sayılı… (Gürültüler)

Sayın Başkanım, süremi bekletirseniz.

BAŞKAN – Buyurunuz, siz devam ediniz lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Avradına gösterecek, bana değil!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ya, Lütfü Türkkan ne yapıyorsun ya?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ne demek o ya! Çok ayıp ya!

(“Ara ver” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 22.36

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun konuşmacılarındaydı sıra.

Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Şeker.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Lüksemburg, Finlandiya, Amerika, Çin ve Rusya olmak üzere 5 adet pazarlama ve satış şirketi bulunmaktadır. Ayrıca muhtelif ülkelerde bu 5 şirkete ait Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı temsilcilik ve acenteler de bulunmaktadır.

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2840 sayılı Kanun’dan aldığı yetkiyle bor tuzu madenlerimizi devlet adına tekel olarak işletmektedir. Bor tuzu ve rafine bor ürünleri gelişmiş ülke sanayilerinin ve ileri teknoloji enstitülerinin kullandığı bir maddedir. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü bor tuzu madenlerimizin ve bu maden kaynaklarımızın ürettiği muhtelif ürünlerden 2011 yılında toplam 2,5 milyon ton ihracat gerçekleştirmiş, en çok da Çin Halk Cumhuriyeti’ne gerçekleştirmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti’ne yapılan 885 bin ton bor ve rafine bor ürünleri ihracatının Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve ona bağlı pazarlama şirketi Şanghay Etimine ASIA tarafından yapılan 179 bin ton ihracatın dışında kalan 706.202 ton ihracat hangi firmalar eliyle gerçekleşmiştir?

Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü faaliyet raporlarında yer alan bilgilere göre, 2011 yılında toplam 2,5 milyon ton bor ve rafine bor ürünleri ihracatının 811.468 tonunun Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve onun yurt dışı pazarlama şirketlerince, kalan 1 milyon 626 tonluk ihracatın ise acente ve diğer satıcılar tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Bir başka deyişle Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü toplam ihracatının yüzde 33’ünü Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve 5 adet yurt dışı şirketiyle yapmış, geriye kalan yüzde 67’sini ise acenteler aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ihracatının yüzde 67’sini gerçekleştiren bu ayrıcalıklı acenteler hangi firmalardır?

Danıştay kararına göre, bu 2840 sayılı Yasa’nın değişik 2’nci maddesi uyarınca “Bor tuzlarının aranması, işletilmesi, pazarlaması devlet eliyle yapılacak.” denilmektedir. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve 5 adet yurt dışı pazarlama şirketleri dışında bor ve bor ürünleri ihracatı acente ve diğer satıcılar eliyle yapılmaktadır.

Yine, değerli milletvekilleri, Emet Borik Asit Tesisi 1998 yılındaki Hükûmet tarafından otuz ay süreyle ve süre uzatımları da dâhil 15/3/2004 tarihinde ihaleye çıkarılmıştır. Kesin kabulün bundan sonra en geç bir yıl içerisinde, yani 15/3/2005 tarihinde yapılması gerekiyordu. Oysa kesin kabul üç ay sonra yapılıyor. Kesin kabulle birlikte kesin hesabın da yapılması gerekiyorken kesin hesap 30/3/2010 tarihinde yapılıyor. Sayın Bakan, buraya dikkatinizi çekiyorum: Kesin hesap 30/3/2010 tarihinde yapılıyor. Bu nedenle de kurum yaklaşık 3 milyon 139 bin 649 lira alacağı geç tespit ediliyor ve kurum zarara uğratılıyor.

Bu firma, her ne hikmetse sözleşme gereklerini yerine getirmediği için mahkemelik oluyor. Buna rağmen Kırka  IV kazan-turbo jeneratör üniteleri yapım işini de bu firma alıyor daha sonra. Kırka Boraks Pentahidrat Tesisi Projesi turbo jeneratör üretim işini yine bu firma alıyor.  Sözleşme bedeli 10 milyon 947 bin lira artı KDV’si var. Yer teslim tarihi 17/10/2007. Sözleşmeye göre işin süresi 720 gün, firmaya toplamda 209 gün cezasız süre uzatımı veriliyor. 209 gün hiçbir ceza verilmeden bu firma gözetiliyor. İşin teslim süresinde pek çok yanlışlıklar yapılıyor.  Sözleşmeye göre bitim süresi 720 gün olan yani 6/10/2009 tarihinde teslim edilmesi gerekmektedir.  Firma, jeneratörle ilgili, Bakanlık onayı beklediğini, kazanlar için bedelsiz tadile gideceğini belirterek, 3 aylık cezasız ek süre istiyor; bu süre  de veriliyor. Buna göre işin yeni bitim tarihi de 4/1/2010 oluyor.

Firmanın talebiyle yönetim kurulu tarafından firmaya 105 günlük ikinci bir cezasız süre uzatımı verilmiştir. Bu süre sonunda firma performans testleri için 15 günlük ek süreye ihtiyacı olduğunu belirtmiş, 3/5/2010 tarihinde teslim edilmesi istenmiştir.

2/5/2010 tarihinde sahaya gelen performans test komisyonu sadece kazanın doğal gazla testini yapabilmiştir.

Firma, performans testlerini 4/6/2010 tarihinde tamamlıyor, geçici kabul komisyonu oluşturuluyor, 30/6/2010 tarihinde geçici kabul tutanağı da tanzim  ediliyor ama tutanak ne hikmetse 4/6/2010 tarihinde düzenleniyor. Firmaya da sadece işin bitmesi gereken 3/5/2010 tarihi itibarıyla 32 günlük bir gecikme cezası kesiliyor ama 26 gün için herhangi bir işlem yapılmıyor.

Teslim sonrası, 8 aydan itibaren buhar kazanı ve alternatör kısmında yağ kaçakları tespit ediliyor, buhar türbini durduruluyor. Firmayla yapılan onlarca yazışmaya rağmen kazandaki arıza giderilmiyor ve bu arada 160 ton/saat kapasiteli buhar kazanının sorunun tespiti için hizmet alımı yöntemiyle 41.400 liralık tekrar bir hizmet alımı yapılıyor. Bu da kurum tarafından ödeniyor, eksik ve kusurlu imalatı yapan firmaya bu fatura yansıtılmıyor.

Bütün bu usulsüzlükler karşısında sözleşmeye göre iş zamanında bitirilmediği takdirde her takvim günü için yüklenicinin hak edişinden sözleşme bedelinin on binde 5’i oranında gecikme cezası kesilmeliydi. Yüklenicinin taahhüdünü sözleşme hükümlerine göre yerine getirmediği durumlarda kesin teminatını gelir kaydetmesi ve sözleşmeyi feshetmesi gerekmekteydi.

Kırka V. Boraks Pentahidrat Tesisi ihalesi de 230 milyon TL’lik bir iş. Kurum daha önce I, II, III ve IV tesislerini kurmasına rağmen sanki ilk kez böyle bir tesis kuruyormuşçasına yapım işinin özgün nitelikte ve karmaşık olması bahane edilerek, bu bahanenin de arkasına sığınılarak, 4734 sayılı Kanun’un 62/C maddesi çiğnenerek bu maddeye göre "Uygulama projeleri yapılmadan ihaleye çıkılamaz." denilmesine rağmen ihale böylece yapılmıştır. Ayrıca, yine aynı maddenin "Uygulama projesi bulunan yapım işlerinde anahtar teslimi götürü bedel teklifi alınmak suretiyle ihale yapılması zorunludur." hükmü de ihaleye belli istekliler arasında ihale usulü ve miktar, kalite yönünden ürün garantili anahtar teslimi götürü bedel yöntemiyle çıkılarak çiğnenmiştir.

Peki, tüm bunların sonunda ne olmuştur? Eti Maden İşletmelerini zarara uğratanlara hiçbir şey olmamıştır. Ama, kurumun zarara uğratıldığını tespit eden müfettişe soruşturma açılmıştır, ceza verilmiştir, tayini yapılmıştır. Peki, bunun üzerine müfettiş ne yapmıştır? Namuslu bir müfettiş gibi savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur, savcılık iddianame hazırlamıştır. Bu iddianame Sayın Bakan, şu anda sizin önünüze geldi. Eğer müsaade ederseniz, bu yanlışı yapanlarla ilgili çok ciddi soruşturma yapılıyor -sizin önünüzde- bu izni vermeniz gerekiyor. Eğer bu ülkede yolsuzlukların olmasını istemiyorsak, bu ülkede bu yanlışları yapan insanların üzerinde kalmasını istemiyorsak bu izni vermeniz gerekiyor. Bu da sizin için bizim açımızdan ciddi bir test olacaktır, sonucu bekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şeker.

Aydın Milletvekili Osman Aydın.

Buyurunuz Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son yıllarda nükleer enerji üretimi konusunda oldukça tartışmalı bir süreci yaşıyoruz. Çernobil ve özellikle de 2011 yılında Japonya’da da tsunaminin yol açtığı nükleer felaketlerle birlikte nükleer enerji santralleri üzerindeki tartışmalar iyiden iyiye yoğunlaşmış bulunmaktadır. Bu felaketlerine karşın, ülkemizde kurulacak nükleer santraller, Hükûmetimiz tarafından ekonomimizin en önemli sorunu olan dış ticaret açığının çözümü için bir çare olarak sunulmaktadır. Nükleer enerjiye geçiş yüksek sesle ve her şeye rağmen savunulmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar ilgili kurumlar, kuruluş amacı ve ruhuna uygun hareket etmiş olsaydı, yeterli AR-GE çalışmalarını yapabilmiş olsaydı, yerli teknoloji ile yerel uranyum kaynaklarının zenginleştirilmesini başarabilmiş olsaydı ve nükleer enerjiyi de kullanılabilir  bir hâle getirmiş olsaydı o zaman nükleer enerjinin dış ticaret açığına çözüm olma iddiasını gerçekleştirebileceği kanısındayım fakat ne yazık ki Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, nükleer enerji konusunda yeterli sonuç alıcı bir AR-GE çalışması bugüne kadar yürütememiştir. Ülkemizde yapılması planlanan nükleer enerji santralleri, enerji egemenliğimizi sağlamayacak, tam tersine enerji temininde dışarıya olan bağımlılığımızı daha da artıracaktır.

Çözüm nedir? Arkadaşlar, çözüm, tabii ki kendi yerel kaynaklarımızı devreye sokacak çalışmaları yapabilmektir. Bunun için yeterli kaynak ve donanımı sağlayarak, yerli uranyum kaynakları kullanılabilir hâle getirilerek yerli nükleer enerji üretim teknolojisinin geliştirilmesi gerekmektedir. Gerçekten bu çalışmalar yapılır, yerel uranyum kaynakları devreye sokulabilirse o zaman enerji bağımlılığına karşı nükleer enerji bir çözüm olabilir. Mevcut durum devam ettiği takdirde enerji üretimindeki dışa bağımlılığımızı maalesef 2002 yılındaki yüzde 67 seviyesinden bugün geldiği yüzde 72 seviyesinde tutmamız mümkün olmayacak, 2020’li yıllarda yüzde 80’lere dışa bağımlılık ulaşmış olacaktır. Bunu bugün özellikle Mersin Akkuyu’daki nükleer santralin anlaşmalarına baktığımız takdirde açık bir şekilde görmekteyiz. Bugün Mersin Akkuyu nükleer enerji santralinin teknolojisi tamamen dışa bağımlıdır. Enerji üretim kaynağı tamamen dışa bağımlıdır. Millî ekonomiye, millî kaynağa, enerjideki dışa bağımlılığı çözme konusunda hiçbir katkısı olmayacağı gibi, elektrik üretim maliyetlerini kilovat başına 15 sente yakın bir ücretle anlaşma sağlanmış olması nedeniyle daha da artıracaktır. Biz eğer ki Mersin’e nükleer santral kurma hevesi yerine, 2020’li yıllardaki elektrik ihtiyacımızı dışarıdan karşılamak için ihale açmış olsaydık 15 sent kilovatsaatine fiyatın yarısına elektrik enerji ihtiyacımızı karşılayabilme imkânına kavuşabilirdik diye düşünüyorum.

Madencilik, hepimizin bildiği gibi özellikle ülkelerin ekonomik olarak gelişmelerine, büyümelerine, zenginleşmelerine büyük katkı sağlayan temel sektördür. Ülkeler yer altı kaynaklarını bulup, tespit edip, üreterek ekonomilerini büyütmüşlerdir. Ülkemiz yer altı kaynakları yönünden büyük zenginliklere sahiptir. Fakat madencilik sektörümüzün ekonomimiz içindeki büyüklüğü maalesef ancak yüzde 1,5-2 seviyelerindedir. Oysa, gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 5-6 seviyeleri civarındadır. Bu da açık bir şekilde göstermektedir ki yer altı kaynaklarımız yeterince değerlendirilememektedir. Genç cumhuriyetimizin yöneticileri 1935 yılında gerçekten madenciliğin ekonomiye yapacağı katkıyı bildikleri için, bu kaynakların aranması, bulunup ekonomiye kazandırılabilmesi için Maden Tetkik Arama Enstitüsünü kurmuşlardır.

MTA da kuruluşundan bu yana birçok başarılı çalışmaya imza atmıştır. Emeği geçen herkesi kutluyor, teşekkür ediyorum. Ancak bu çalışmalar yukarıdaki rakamların da açık bir şekilde gösterdiği gibi yeterli değildir. MTA’nın daha da güçlendirilmesi, donanımının artırılması, yetkin personelinin artırılması gerekmektedir. Bu nedenle bütçeden ayrılan payın yeterli olmadığı açık bir şekilde görülmektedir.

MTA’nın çalışmaları neticesinde yenilenebilir kaynaklarımızdan jeotermal kaynakların ne kadar önemli bir kaynak olduğu açık bir şekilde ortaya çıkartılmıştır. Bu yer altı kaynaklarımız da ekonomiye büyük katkı sağlamaktadır. MTA’nın geliştirilmesi neticesinde bulunan sahalar ihale yoluyla yatırımcılara satılmış ve enerji üretim yatırımları yapılmıştır. Bu gelişmeden jeotermal kaynağın bulunduğu yöre de gelir elde etmeye başlamıştır. Daha önce işletmelerin gayrisafi hasılasının yüzde 1’lik idare payı özel idarelere kaynak olarak verilirken, Büyükşehir Yasası’ndan sonra aynı yüzde 1’lik idare katkı payı maalesef genel bütçeye dâhil edilmiştir. Bu şekilde yerel yönetimler mağdur edilmiş, zarara uğratılmıştır. Külfet belediyelere bırakılmış, gelir genel bütçeye aktarılmıştır. Bu mantık anlaşılabilir bir mantık değildir.

2012/15 sayılı Başbakanlık Genelgesi’yle madencilik faaliyetleri büyük bir zarara uğramış bulunmaktadır. Bu genelgede kamu kurum ve kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50’sinden fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerin taşınmazlarıyla ilgili irtifak, takas, tahsis, devir vesaire her türlü tasarrufa yönelik işlemler için Başbakanlıktan izin alınması zorunluluğu getirilmesi bu konuda kamu taşınmazları üzerinde faaliyet gösteren işletmeleri  izin alma konusunda büyük bir sıkıntıya sokmuş, uzun zamandır izin alamayan birçok işletme ihracat taahhütlerini yerine getiremez hâle gelmiş bulunmaktadır. Bu sorunun ivedilikle çözülmesi çok büyük önem arz etmektedir ülke ekonomisi açısından.

Bugün maalesef, nükleer enerjide zamanında gerekli AR-GE yatırımlarını yapmadığımız için tamamen dışa bağımlı bir nükleer enerjiyle karşı karşıya isek yarın dünyanın en büyük rezervlerine sahip olduğumuz bordan üretilecek enerji için gerekli AR-GE çalışmalarını yapamadığımız takdirde bundan da yararlanamayacağımız açık bir şekilde görülmektedir. AR-GE’ye gerçekten yeterli kaynak ayrıldığında yapılabilir bir olaydır. Dünyanın birçok ülkesinin birçok kurumu bordan enerji üretilmesi, bordan üretilen enerjiyle yürüyen otomobil yapılabilmesi için milyonlarca dolar kaynak ayırıp AR-GE yaptığını hepimiz biliyoruz. Biz kurumları oluşturuyoruz fakat gerekli vizyonu ve misyonu üstlenmelerini ve hedefler koymalarını ve hedeflere ulaşabilmesi için gerekli kaynakların ayrılmasını bir türlü beceremiyoruz. Bordan enerji üretilmesi, bordan üretilen enerjiyle yürüyen araba yapılabilmesi için, bordan üretilen enerjiyle çalışan elektrik santrali yapılabilmesi için gerekli AR-GE yapılmasına yönelik kadro oluşturulması, gerekli eğitimli kadroların yetiştirilmesi, gerekli donanım kurulması için yeterli AR-GE bütçesi kaynağı ayrılmalı, hedefler konulmalı, konulan hedeflerin realizasyonu izlenmelidir ki 21’inci yüzyıl ülkemizin yüzyılı olsun, 21’inci yüzyıl zenginliğin yüzyılı olsun, dünyadaki ilk 10 ekonomi içine girebilelim.

Bu temennilerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Şahısları adına lehine, Malatya Milletvekili…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, az önceki oturumda yaşanan bir hadiseyle ilgili bir açıklama istiyorum yerimden, eğer mikrofonu açarsanız.

BAŞKAN – Buyurun, mikrofonu açıyorum.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bir önceki oturumda, maalesef grubum sıralarına kadar gelerek tehditler savuran Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan, Isparta Milletvekilimiz Sayın Recep Özel’i ta sıralarımıza gelmek suretiyle âdeta ölümle tehdit ederek ve tekrar geri dönüşünde de çok ağır ve galiz küfürler etmek suretiyle, hem Meclisin saygınlığına hem mehabetine hem de milletvekiline, bırakın bir milletvekiline sade bir vatandaşa dahi yakışmayan tavırlar sergilemiştir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Davet eden kendisi, davet eden kendisi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öncelikle herkes haddini bilecek. Bunun altını çizmek istiyorum. 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O da bilecek.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hiçbir kimse, kabadayı edasıyla sıralarımıza kadar gelerek bir milletvekilimizi tehdit etme hakkına ve haddine sahip değildir. Bundan sonraki süreçte de eğer böyle birtakım şeylerde bulunulursa buna da pabuç bırakmayacağımızı özellikle ifade etmek istiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Dün de aynısını kendileri yaptılar.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bakın, değerli arkadaşlar, kimden gelirse gelsin, nereden gelirse gelsin -bir milletvekilimiz dahi yaptığı zaman- kim yaparsa yapsın…

VELİ AĞBABA (Malatya) – AKP’de dâhil mi?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – …bu Meclisin saygınlığına hepimizin sahip çıkması lazım.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Küfredenler ne olacak?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu Meclisin onurunu, haysiyetini hepimizin koruması lazım.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Küfredenler ne olacak?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu manada, özellikle bu milletvekili arkadaşımızın hem sıralarımıza kadar gelip tehditle, çok ciddi bir tehditle -oradaki arkadaşlarımızın hepsi şahit ve bir kısım şeyler siz kalktıktan sonra tutanağa da yansımamış olabilir, ama tutanağa yansıyan kısmı da dâhil  olmak üzere- milletvekili sıralarımıza kadar geldiği ve orada galiz küfürler ettiği, hakaret ettiği ortadadır. Bu açıdan, öncelikle, bu işin muhatabı olan, âdeta mağduru konumunda da olan Milletvekilimiz Sayın Recep Özel’in bir açıklama yapma gereği vardır. Bu konuda kendisine yerinden bir söz verirseniz, bu konuyla ilgili bir bilgilendirme yapacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) -  Ben de açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, siz de açıklamayı yapınız.

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, efendim, bakın, tutanaklarda sadece konuşmacı olan Haydar Akar ile Recep Özel arasında bir tartışma var. Aynen şu şekilde: Siz “Teşekkür ederiz Sayın Akar.” demişsiniz. Ardından “Raporu okudun mu, raporu okudun mu?” Recep Özel tarafından. Haydar Akar “Hepsi okunmuş Recep.” Recep Özel “Okudun mu? Daha sayfası açılmamış bunun, daha sayfasını açmamışsın.” Haydar Akar “O meydancı Recep!” Lütfü Türkkan “Ne demek meydancı?” Yani buradaki zaten muhatabı Haydar Akar. Haydar Akar’a “Meydancı ne demek?” diye soruyor. Bunun üzerine Recep Özel “Gösteririm sana gel, buraya, gel. Gel buraya, gel!” Şimdi, “Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker” diyor Başkan, siz söylüyorsunuz. Ardından Lütfü Türkkan “Neyi gösterecekmiş bir bakayım.”

Şimdi “Gösteririm gel buraya” diyen Lütfü Türkkan değil Recep Özel. Neyi gösterecekmiş?  O da “Neyi gösterecekmiş bir bakayım.” diyor. Siz uyarıyorsunuz tekrar “Mehmet Şeker” diye. “Buyurunuz Şeker, süreniz sekiz dakikadır.” demişsiniz. Mehmet Bey konuşurken “Teşekkür ederim Sayın Başkan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.” demiş Ondan sonra Lütfü Türkkan da “Gel sana göstereceğim.” deyince Recep Bey’e doğru yürüyor.

Şimdi, burada, oraya varıp da neyi göstereceğini… Herhâlde oradaki konuşmalar kendi aralarında geçmiştir. Burada herhâlde “Avradına gösterecek bana değil.” demiş Lütfü Türkkan da.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu kullanılabilecek bir şey mi Hocam?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Şimdi, yanlış olabilir bu ama şurasını söyleyeyim: (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Olabilir mi?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yanlış olabilir.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yanlış olabilir mi?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Lütfen dinleyin.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Ana avrat küfredin bari.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –  Ama şimdi burada…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –  Bir dakika… Meydancı ne demektir? Meydancı ne demek? Her şeyden önce onu düşünün.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ne demek meydancı?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –  Yani burada seviyeyi bu kadar düşüren, bu kadar düşüren sizlersiniz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Meydancı ne demek?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sinkaflı konuşan sizlersiniz bugüne kadar. Yapmayın yani! Ayıptır. Ayıptır!

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yakışmıyor, yakışmıyor; sana hiç yakışmıyor.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Muhatabı Lütfü Türkkan değil zaten, muhatabı farklı kişi.

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, çok teşekkür ediyoruz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Avradına gösterecek” diyor “avradını” demiyor. “Avradına gösterecek” diyor.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Daha ne desin?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.

Sayın milletvekilleri…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hoca, hiç olmadı, hiç olmadı bu söylediğin, hiç olmadı. Sana yakışmadı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FARUK IŞIK (Muş) – Yazıklar olsun sana!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hiç olmadı, hiç olmadı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkanım, ben kürsüden ne olduğunu açıklayabilir miyim?

BAŞKAN – Yerinizden lütfen, herkes yerinden açıkladı. Siz de buyurunuz, yerinizden açıklamayı yapınız. (AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar) Sayın milletvekilleri lütfen.

Sizi de dinliyoruz, buyurunuz

8.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile yaşadığı olaya ilişkin açıklaması

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlar; biz Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’la zaman zaman burada birbirimize latife anlamında, kürsüdeyken, bizim veya onun konuşmalarında birtakım laf atmalarımızın karşılığı olan ve belli bir saygı ve sevgi çerçevesindedir. Hiçbirimiz, hiçbir zaman incitici bir laf söylemedik. Haydar Akar o denilen lafı bana söyledikten sonra evet, muhatabı benim ve Haydar Akar bir CHP Grubu. Burada, MHP Grubundaki arkadaş, o malum zatın kendisine ne oluyor da aynı lafı tekrarlayıp bana hakaret anlamında onu sorması üzerine “Ne demek?” diye. Ben de “Gel, onun ne demek olduğunu burada göster.” dedim. Arkadaş buradan, kendisi, büyük bir külhanbeyi edasıyla sıralara kadar gelip: “Bak, seni seçim bölgen Isparta’ya göndermem, seni öldürürüm ve öldürtürüm.” lafını yanımda Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, öbür sıradaki milletvekili arkadaşlarımız da duymuştur, şahittir. Ondan sonra başka bir lafı –tekrar burada ben anmak istemiyorum- onu söylemesi üzerine de diğer milletvekili arkadaş onu almış gitmişti.

Biz, kimsenin tehditlerine, şantajlarına boyun eğecek şeyde değiliz. Lütfü Türkkan’ın bu lafını, o tehdidini mehdidini… Burada kendisiyle o seviyeye, o mertebeye düşmek de istemiyorum çünkü bu kutsal çatı altında biz seviyeli siyaset yapmak arzusundayız, isteğindeyiz. Ben o tehdidini kendisiyle baş başa bırakıyorum, millete havale ediyorum efendim ama gereken cezanın da verilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sana da ceza verilmesi lazım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sana da ceza aynen verilmeli.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Niye bana ceza verilecek ya?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, bu konuda İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesi çok açık ve bu uygulanarak ilgili şahsa, Lütfü Türkkan’a kınama cezası verilmesini talep ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Neye dayanarak verecekler Sayın Başkanım?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Elindekine dayanarak, elindekine. Hoca, elindekine dayanarak.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Tutanaklar burada, ne söylediği buradaki tutanaklarda gözüküyor. Burada, kaldı ki muhatap kendisi değil Haydar Bey.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Muharrem İnce de küfretti, ona verildi mi ceza ya?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, burada hem üçüncü paragrafında “kaba ve yaralayıcı sözler” var, dörüncü paragrafında “saldırıda bulunmak” gibi çok açık… Bu ikisinin de bir şekilde değerlendirilerek kınama cezasının verilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu konuyu tekrar görüşmemiz gerekecek.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.23

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)

1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Bir söz talebi var.

Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, milletvekillerinin küfür ve çatışmadan uzak bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmeleri gerektiğine ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan üyelerin her biri bütün Türk milletini temsil etmektedir. Dolayısıyla, her milletvekilinin millete saygısı dolayısıyla küfürden uzak, çatışmadan uzak bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmesi gerekir. Dolayısıyla, bu tür çatışmalar, küfürleşmeler tarafımızdan tasvip edilmemektedir. Dolayısıyla, bundan böyle herkesin daha dikkatli olmasını dilerim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)

1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Şimdi, şahıslar adına lehinde, Malatya Milletvekili Hüseyin Cemal Akın. 

Buyurunuz Sayın Akın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN CEMAL AKIN (Malatya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Dün Malatya’da meydana gelen trafik kazasında hayatlarını kaybeden hemşehrilerime Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabrı cemil diliyorum.

Yargıda problemleri süratle çözebilmek için Hükûmetimiz, yeni müesseseleri sistemimize kazandırmıştır. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de nüfusun artışına; ekonomik ve sosyal problemlere bağlı olarak yargıya intikal eden uyuşmazlık sayısı da artmıştır. Bunun sonucu olarak, yargı mensupları büyük iş yükü altındadır. Bu kapsamda, adaletin etkinliğini arttırmak için mahkemelerin dışında, uyuşmazlıkların yargıya intikal etmeden önce veya intikal ettikten sonra dostane yollarla çözümlenmesinin önemi anlaşılmıştır ve dostane çözüm yolları da daha sık uygulanmaya başlanmıştır. Birleşmiş Milletler verilerine göre, bu kurum, 160’tan fazla ülkede vardır. Ara buluculuk,  tarafları bir araya getirerek onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini üretmelerini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştirerek tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin yardımıyla yürütülen dostane çözüm yoludur. Bu sistem, Amerika Birleşik Devletleri’nde elli yıldır, Avrupa ülkelerinde kırk yıldır uygulanmaktadır. Dünyadaki uygulamada, söz gelimi İngiltere’de, yıllık 1,5 milyon hukuk davasından yüzde 3,1’i yani 50 bini mahkemelerce çözülmekte, yüzde 96,5’i dostane çözüm yöntemleri olan ara buluculuk, sulh, uzlaşma ve tahkim gibi yöntemlerle çözülmektedir.

Ara buluculuk, özünde uzlaşma kültürü olan toplumumuz açısından geçmişte uygulanan bir sistemdi. Ahilik teşkilatımız geçmişte taraflar arasında uyuşmazlıkları çözerek huzur sağlamıştı. Bundan dolayı, geçmişte toplumumuzun her kademesi arasında uzlaşma kültürü yaygındı ve yerleşmişti. Bu kapsamda, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu yasalaşarak yürürlüğe girmiştir. Ara bulucular, hukuk fakültelerini bitirdikten sonra meslekte beş yıl kıdem sahibi olan ve bu hususta eğitim alan hukukçular arasından seçilmektedir. Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Adalet Akademisi ve hukuk fakülteleri ara buluculuk eğitimi de vermektedirler. Bu eğitimde ikna yöntemleri, beden dili, müzakere yöntemleri, iletişim teknikleri gibi dersler de ilaveten verilmektedir. Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığınca yapılan yazılı ve uygulamalı sınavda başarılı olanlar 14 Kasım 2013 tarihi itibarıyla Daire Başkanlığınca tutulan ara bulucular siciline kaydolmuşlardır. Bu şekilde, bu sistem ülkemizde fiilen faaliyete başlamıştır. Artık, vatandaşlarımız arasında uyuşmazlık çıktığında dava yoluna gitmeden sorunlarını ara bulucular vasıtasıyla çözebilmektedirler.

Ara buluculuk, kaybedeni olmayan bir çözüm yoludur. Taraflara kazandırma prensibi gereğince her iki tarafın da kendi kararlarını kendilerinin verdiği bir uygulamadır. Ara buluculuk süreci gizli bir süreçtir. Ticari işletmeler açısından gizlilik, sır ilkesi önemlidir. Zamandan, dava masraflarından tasarruf edilmektedir. Dava yolundan farklı olarak çok kısa sürede ihtilaf çözümlenir. Bu süreç esnek ve ihtiyari bir süreçtir. Ara buluculuk geçmişi yargılamaz, geleceği kurar, uyuşmazlık bittikten sonra ilişkilerin devamını sağlar. Taraflar ara bulucuya başvurduktan sonra, huzurda anlaştıklarında hep birlikte anlaşma metnini imzalarlar. Taraflardan biri veya her ikisi mahkemeye başvurarak bu anlaşma metnine icra edilebilirlik şerhi kazandırabilir. Mahkemeler çekişmesiz yargı işi olarak, süratle, icra edebilirlik şerhi verirler, bu şerh ilam niteliğinde belgedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN CEMAL AKIN (Devamla) – Zaman aşımı ve hak düşürücü süreler ara buluculuk sürecinde işlemez, taraflar anlaşamadıkları takdirde dava yoluna gidebilirler.

Yargı yoğunluğunun azalmasına sebep olacak bu düzenlemenin ve bütçenin ülkemize hayırlı olmasını diler, muhterem heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akın.

Hükûmet olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz otuz iki dakikadır.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımızın 2013 yılı bütçesi üzerinde değerlendirmeler yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi, heyetinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, şu ana kadar tavsiye niteliğinde, öneri, eleştiri niteliğinde konuşan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bunların içerisinde konuyu doğru anlayıp doğru anlatanlar olduğu gibi, belki yanlış anlayıp da yanlış anlatanlar da oldu, bunun üzerinde biraz değerlendirmeler yapmak istiyorum. Bunun kasıtlı olmadığı kanaatindeyim. Başarı hikâyesinden falan bahsetmeyeceğim ama burada belli temel konular üzerinde biraz fikir alışverişinde bulunmamız lazım diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, Türkiye’nin dört bir yanında havalar bugün, geçtiğimiz yılın aynı günlerine, aralık ayına dayanarak söylüyorum, ortalama 6 derece daha soğuk. Bununla alakalı, 183 milyon metreküp civarındaki günlük tüketim şu anda 200 milyon metreküpler civarına geldi. Hamdolsun, gaz arzıyla alakalı herhangi bir sıkıntımız yok ve bununla alakalı da bütün meskenlerimizin, önemli ölçüde sanayimizin ihtiyaçları karşılanmaya devam ediyor. Yalnız, her zaman söylüyorum, geçen hafta bir televizyon programında da söyledim. Atmosfere açık işletmelerde, hele hele 1milyon 100 bin kilometre iletim ve dağıtım hattı olan işletmelerde bir kısım aksaklıkların olmasının çok muhtemel olacağını söyledim. Bakın, Heathrow Havaalanı Londra’dadır ve geçen, aşırı rüzgâr ve fırtınada yaklaşık yedi saat civarında ve 130 bin kişinin elektriksiz kaldığı bir ortam oluştu. İsveç hakeza, Moskova’da 12 milyon insan elektriksiz kaldı ve Manhattan’da yaklaşık 7 milyona yakın, komple çevresiyle beraber elektriksiz kaldığı anlar oldu. Bunu şunun için söylüyorum: Herhangi bir arızanın, herhangi bir işletme hatası diyelim ki, bunların her birisinin muhtemel olabileceğini açıklıkla söylüyorum. Çünkü 83 bin kilometre civarında doğal gaz dağıtım ve iletim hattı var. Biraz önce bahsettim, dünyanın etrafını 25 kez dolaşacak olan iletim ve dağıtım hattımız var.

Dün Yerköy’de bir trafo patladı aşırı güç çekiminden dolayı. Sayın Başbakan Yardımcımızın benden daha önce haberi olmuş, bana bildirdi. Sabah dördü yirmi geçe 2 ilçemizin de elektrik tedariki sağlanmış oldu.

Bakın, Suruç’tan bahsetti arkadaşımız. Suruç’ta 2x50 mwa’lık trafomuz vardır. Birisi aşırı güç çekiminden dolayı yanmıştır. Şimdi, biz onu değiştiriyoruz. Ancak, şimdi, bu nereden kaynaklanıyor? Bakın, şu anda hâlâ oradaki vatandaşlarımızın, sehven olduğuna inandığım bir şekliyle, yüzde 76’sı elektriği hâlâ kaçak kullanıyor arkadaşlar. Geri kalan yüzde 24’ünün de yüzde 20’si tahakkukta para ödüyor.

Şimdi, her şeyi açık konuşmak istiyorum. Bir köyde -arkadaşlarım geldiler, bana bunu söylediler- 3 tane vatandaşımıza 5’er TL, ayda 5’er TL para yatırttırılıyor. Biz dedik ki: Bu köyde para ödeyen yok. Köyün elektriğini normalde kesecek işletmeci. Deniyor ki: “3 tane vatandaşımız orada elektrik parasını ödüyor.” Bakın, 5’er TL’den. O yüzden, biz birbirimizi aldatmayalım arkadaşlar, açık ve net olalım. Bizim Türkiye'nin dört bir yanında, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar vatandaşlarımızın hakkının, hukukunun korunması için uğraşmamız lazım.

Bazı arkadaşlarımız haklı olarak dediler ki: “Kayıp kaçak oranlarıyla alakalı neler yaptık?” Evet, kayıp kaçak oranlarının daha hızlı da düşürülmesi lazım. Bugün Dicle ve Van bölgesini çıkarttığımızda Türkiye'nin kayıp kaçak ortalaması Avrupa Birliğinin kayıp kaçak ortalamasından düşüktür; yüzde 9,4’tür. Şimdi, bize düşen görev o bölgelerimizde de bunu yapmaktır arkadaşlar. Bunu nasıl yapacağız? Vatandaşımıza anlatacağız, dokusu, yapısı sağlam olan vatandaşımıza bunları aktaracağız, ödeme alışkanlıkları kazandıracağız ve oradaki şirket 762 milyon TL’lik faizi sildi; asıl paralarla alakalı “Eğer tahsilat yapacaksak asıl paraları da indiriyorum ama tek şartla, abone olmanız şartıyla.” dedi.

Şimdi, 22 bin 700 tane sulama pompasından 580 tane abone olundu. Arkadaşlar, biz bir noktasında buna “Dur.” demek durumundayız, buna kayıtsız kalamayız, “Neyse, o zaman yapılsın.” diyemeyiz. Bu irade koyduğumuz yapıya hep beraberce sahip çıkacağız. Oradaki vatandaşımız da bizim vatandaşımız. Her türlü kolaylığın sağlanmasında –ama abone olmak kaydıyla- her birimiz görev yapacağız. O yüzden, biz bu iradeyi gösteriyoruz ve bunun da bizim önümüzdeki vizyon, önümüzdeki stratejik hedefler ve önümüzdeki politikalar çerçevesinde mutlaka yapılabiliyor olması lazım.

Değerli arkadaşlar, bugün yaklaşık 1,8 milyar TL’lik bizim Bakanlık bütçemiz ama aynı zamanda ilgili kuruluşlarımızın da yatırım ödeneğiyle beraber 6 milyarlık bir rakamla huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Bağlı, ilgili ve ilişkili bütün kurumlarımızla beraber bunların her birisini inşallah önümüzdeki yıl yönetmeye gayret edeceğiz.

Şimdi, bizim arz güvenliğimizi sağlamakla alakalı, bir milletvekili arkadaşımız “Somut şeyler söyler misiniz?” dedi yani neler yapacağız? Biz genel cümlelerle şunu söylüyoruz, somutlara da geçiyorum: Bizler Türkiye'nin büyümesini… Ki yalnızca kasım ayı itibarıyla söyleyeyim tahakkuk etmiş rakamı, geçen yılın kasım ayına göre yüzde 4,2 tüketimimiz arttı, geçen ayın elektrik tüketimine göre de yüzde 5,7 civarında arttı. Türkiye’deki enerji büyümesi, ekonomik büyümemizden daha fazla olmak zorunda ki hak edilen refah seviyesi daha fazla sunulabiliyor olsun. O yüzden, büyüyen Türkiye'nin büyüyen enerji sektörünü mutlaka oluşturmamız lazım; o yüzden, yerli kaynaklarımızı, yenilenebilir kaynaklarımızı, su, rüzgâr, güneş, jeotermal gibi kaynakları, biyokütle gibi kaynakların her birini olabildiğince harekete geçirmemiz lazım ve bu yatırımları da hızlıca yapmamız lazım.

İsim vermeyeceğim ama bir haberden alarak söylüyorum. Şimdi, biz üretirsek bunu iletmemiz lazım, iletirsek dağıtmamız lazım, dağıtıyorsak da kullanmamız lazım. “Köylü kardeşlerimiz görevlileri dereye attı…” Haberin altına bakıyorum yani niçin dereye atmışlar yani maden mi aradılar orada, çevreyi mi kirlettiler? “Elektrik iletim hattının direğini dikmeye giden görevliler köylülerimizin tepkisiyle karşılaştı ve derede buldular kendilerini…”

Arkadaşlar, bu iletim hattını biz niçin yapıyoruz? Herhangi bir milletvekilimizin herhangi bir ildeki ihtiyacını yani Türkiye'nin büyüyen ihtiyacını karşılamak üzere yapıyoruz. Şimdi, eğer ben bu iletim hattını o vatandaşımızın tarlasından geçtiğim oradaki 10 metrekarelik yeri ben alamıyorsam, bunu iletemiyorsam burada önemli bir yanlışlık var demektir. Bakın, doğal gaz iletim boru hatlarıyla alakalı zaman zaman o güzelim bitki örtüsünden, çilek örtüsünün yanından geçtiğimiz oluyor. Arkadaşlar bildiriyorlar, biz kendilerine diyoruz ki: “Arkadaşlar güzergâh değiştirme imkânımız var mı, coğrafya buna müsaade ediyor mu?” Müsaade ettiği yerde yapıyoruz, müsaade etmediği yerde yapmıyoruz arkadaşlar. Bugün, Trakya’dan Dilovası’na varıncaya kadar, Türkiye’nin ortalama büyüme hızının 4 katı civarında büyüme hızı var, öyle mekânlar var ki 4 katı hızla büyüyor. Şimdi, biz oraya iletimini götürmemiz lazım.

Bakın, Ataşehir’de biz bir yer istiyoruz, Ataşehir’de finans merkezi olacak ve orada katlar yükselecek. Önceden bunu görüyoruz, iki yıl önceden kamulaştırma hazırlıklarını yapıyoruz. Bugün Dilovası’ndan geçip de İstanbul’a ulaşacağımız ve aynı şekilde Gemlik’ten gelip de ulaşacağımız herhangi bir yer artık bulunmuyor. Çanakkale Boğazı’nın altından geçiyoruz. Eğer ben burada kalkıp da bu iletim hattını yapamazsam arkadaşlar evin yolunu bulamam. O yüzden, birbirimize yardımcı olacağız ve mutlaka bununla alakalı, Türkiye’nin gelişmesine, büyümesine her yönüyle katkı koyacağız.

Şimdi, biz arz güvenliğiyle alakalı neler yapmak istiyoruz? Öncelikle, tespit ettiğimiz ve 14 milyar ton civarındaki yerli kömürümüzün mutlaka 2023 yılına kadar hepsinin kullanılabiliyor olması lazım.  Hepsinin bitirilmesi anlamında söylemiyorum, kullanılmaya başlanacak, otuz yıllığına, kırk yıllığına bunlar değerlendirilecek. Değerli arkadaşlar, Afşin-Elbistan, Konya Karapınar, Eskişehir Alpu, Soma, Çanakkale ve birçok ilimizde bunlarla alakalı geliştirdiğimiz kömürlerin enerjiye dönüşmesi lazım.

Bakın, akışkan yataklı kömür teknolojisi var, yüzde 20’ler, 22’ler civarında daha pahalı. Biz bir karar aldık, dedik ki: “Bırakın biraz daha pahalı olsun ama çevreye duyarlı olsun, çevreyle beraber biz bunları yapabiliyor olalım”. Birisi 100 dolara çıkarken birisi 120 dolara çıkıyor. Biz, şartnamemizde de bunu rahatlıkla koyabilecek durumdayız, çevreye duyarlı şekilde yapılmak üzere.

Başka ne yapacağız? Somut adımlar istedi arkadaşlar. 2023 yılında ilk 2 ünitesi Rusya’dan ve Japonya’nın da 1’inci ünitesinin devreye alınmak kaydıyla bunların mutlaka işletmeye alınmasını öngörüyoruz. Bu, şu demektir değerli arkadaşlar: 7,2 milyar dolarlık -bugünkü cari fiyatlarla- doğal gazı daha az ithal edeceğimiz anlamına geliyor. Bu, iyi bir şey. O yüzden bunu da inşallah gerçekleştireceğiz. Doğal gaz depolamalarından tutun rüzgâra varıncaya kadar bunları gerçekleştireceğiz.

Bir yorum yapıldı, ben bu yoruma katılıyorum: “Rüzgârla iş bitmez.” dendi. Evet, rüzgârla iş bitmez çünkü temel baz, yük oluşturan rüzgârlar değildir. Siz, bir ülkenin enerji yönetiminde “Rüzgâr eserse elektrik üretirim, esmezse elektrik üretmem.” diyemezsiniz. O yüzden, tabana kömür santrallerini, nükleer santralleri, doğal gaz santrallerini uygun bir şekilde yerleştirip üzerine; güneş açtığı zaman elektrik üreten güneş santrallerini, rüzgâr estiği zaman rüzgârdan elektrik elde edilen yapıları, ve aynı şekilde jeotermal bütün o buharın kullanıldığı dönemlere gelmemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, şu anda 330 megavatlara çıktık jeotermalde. Bu rakam, küçümsenmemesi gereken önemli bir rakam, jeotermal olduğu için söylüyorum. Bunlar yerin altında bekleyen değerlerimiz.

Enerji önemli olduğu kadar, bunun madencilik ve yer altı kaynakları, tabii kaynakları da önemli. Biz, devlette, her zaman söylediğim gibi, ortak dil oluşturarak bütün yapılarımızı, çevreyi, bitkiyi, denizi, sahili, tabiat varlıklarını, kültür varlıklarının her birisini koruyarak yapmamız lazım. O yüzden, bazı işlerimizin yavaşladığını söylemem lazım. Bakın, bazı orman izinlerinde daha itinalı davranılması gerektiğini söylemem lazım. Bir kısım küçük HES’lerde yapılan eleştirilere kayıtsız kalmamamız lazım geldiğini söylemem lazım. Bir  kısım -tabirimi mazur görün- bazı hoyrat çalışmaların, müteahhitlerimizin yaptığı hoyrat çalışmaların makul görülmemesi lazım geldiğinin altını çizmem lazım. Ama bunların her birisi bir kültür. Biz bir hak veriyorsak…  Mesela, artık geçen ay itibarıyla kanuna koyduğumuz ve sizlerin tensibiyle, onayıyla çıkan “ön lisans” kavramı yürürlüğe girdi. Öncelikle bir işveren, bir iş adamı aldığı lisansı artık otuz yıllığına elinde taşıyamayacak. İlk altı ayda yapması gerekenler var, ilk bir yılda yapması gerekenler var, yapmadığı zaman ön lisansı iptal edilecek, o bir lisans anlamına zaten gelmemiş olacak. Bunların her birisini adım adım inşallah gerçekleştirmiş olacağız.

Değerli arkadaşlar, bırakın, yerli kaynaklarımızın her birisini makul ölçülerde devreye alalım. Bakın, kış şartlarında işletmeciliğin en zor anlarının yaşandığı ülkeler görüyoruz ve bizim bunu mutlaka yerli kaynaklarımızla beraber ikame edebiliyor olmamız lazım. O yüzden, jeotermal kaynaklarımızın her birisini de inşallah gerçekleştireceğiz. Bunun için tabii ki uygun fiyatlarla bunu yapmamız lazım.

Elektrik fiyatları üzerinde arkadaşlarımız eleştiri koydular. Arkadaşlar, şu anda Türkiye, Uluslararası Enerji Ajansının dönem başkanlığını yapıyor. Bununla iftihar edersiniz diye söylüyorum. 28 tane OECD ülkesinin iki yıllığına dönem başkanlığını yapacak.

Bakın, orada, Eurostat dediğimiz tek bir veri kullanılır ve Uluslararası Enerji Ajansı bunlardan alır. Ben şimdi bunlardan isteyen arkadaşlarıma da verebilirim. Elektrikte konutta -hani biz diyoruz ya vergiler yüksek- vergiler dâhil, Bulgaristan ve Litvanya’dan sonra Türkiye’yi, bugünkü cari döviz fiyatlarıyla beraber 28 tane Avrupa Birliği üyesi ülke arasında en ucuz elektriğini satan ülke olarak söylüyorum. Bunu da kayıtlarımdan size inşallah aktarabilirim. Sanayi için söylersek Finlandiya’dan sonra Türkiye 2’nci sıradadır.

Bakın, altını çizerek söylüyorum: 28 tane Avrupa Birliği üyesi ülke arasında doğal gazını en ucuz alan ülke biz değiliz ama doğal gazını en ucuz satan ülke biziz. Çok açık bir ifade kullanıyorum, konutta vergiler dâhil, en son pariteden sonra Romanya’dan sonraki fiyatları da bundan rahatlıkla alabiliriz.

Peki, asgari ücret karşısında biz ne yaptık yani on bir yıl boyunca ne yaptık? Kestirmeden söyleyeyim arkadaşlar, çok fazla teknik detaya girmeden: Hemen hemen 2 kat alım gücü oluşturduk. Aynı asgari ücretle aynı doğal gaz miktarını, aynı kilovatsaat elektriği 2 kat daha fazla alabilecek hâle geldik.

Değerli arkadaşlar, bakın, bugün devlet denetiminde ve devlet gözetiminde bir özel sektör mantığını öngörüyoruz. Biz özel sektörü layüsel bir şekilde bırakamayız. Osmangazi’den örnek verdi arkadaşlar. Doğrudur, bir kısım edinimlerini yerine getiremediler. Biz buna kayıtsız kalamayız. 475 milyon dolara özelleştirilmiş orası. Şu anda kayyum heyeti orayı yönetiyor. Ne zamana kadar? Yeni sahibini bulana kadar. 21 tane dağıtım şirketinden eğer benzer durumda olanlar varsa onlara da aynı işlemi uygulayacağımızı onlar çok rahatlıkla bilirler.

Doğal gaz dağıtım hizmetlerinde de şu anda Türkiye'de İGDAŞ’ın haricinde -ki o da özelleştirme programına giriyor- özelleşmemiş dağıtım şirketi kalmamış olacak, hem elektrikte hem de doğal gazda.

Şimdi, değerli arkadaşlar, her zaman söylüyorum, on bir yıl önce biz iktidara geldiğimizde 20 yaşında olan bir tesis şu anda 31 yaşında. Bunların rehabilitasyonlarıyla alakalı şu ana kadar 1 milyarın üzerinde bir para harcadık, harcamaya da devam ediyoruz çünkü bunların baca gazı analizleriyle alakalı her zaman dikkat etmemiz gereken konu var.

Bir yanlış anlamadan daha bahsedeyim: “Nabucco öldü, çöpe atıldı, siz neredeydiniz?” deniliyor. Değerli arkadaşlar, bunu ancak bir Avusturya’nın doğal gaz tedarikiyle alakalı konuyu konuşurken dile getirebilirsiniz, bir Avusturya yetkilisi olarak dile getirebilirsiniz çünkü…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ne demek bunlar?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ne demek hemen söyleyeyim, şu demek: Nabucco, Baumgarten’da Avusturya’ya kadar gidecek olan bir hattı. Türkiye üzerinden, 1.800 kilometrelik hattın Türkiye’den geçmesi ilgilendiriyor Türkiye'yi. Biz, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de doğal gaz tedariki için uğraşırız ama önce ülkemizi düşünürüz.

Arkadaşlar, projenin adının “Nabucco” veya “TANAP” olması, yarın bir gün bir başka isimde olması bizi çok fazla ilgilendirmez.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Bakan, 35 milyon euro gitti mi gitmedi mi, onu söyleyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) -Bizi ilgilendiren kısım şudur: 1.800 kilometrelik hattın Türkiye’den geçip geçmediğidir. Bu hat Türkiye’den geçiyor arkadaşlar.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – “Avusturyalı” dediniz, onu söylüyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Peki, Avusturya’dan geçiyor mudur bu hat? Avusturya’dan geçmiyor arkadaşlar. Eğer siz “Nabucco niçin olmadı? “ derseniz, Avusturya’nın haklarıyla alakalı konuşmuş olursunuz. Ben diyorum ki…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yani, biz on sene Avusturyalılara mı çalıştık?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Hayır, Avusturyalılarla ilgili çalışmıyorsunuz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 35 milyon euro harcadınız mı Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Ben sözümün başında söyledim, bazı yanlış anlamalar olabilir, yanlış anladığınızda ben düzeltmek için bunları söylüyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – “Avusturyalı” diyorsunuz, daha ne diyeceksiniz yani?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben siz konuşurken bir kelime bile kullanmadım, size de aynı şekilde tavsiye ediyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Biz size “Avusturyalı” mı dedik? Biz size böyle hakaret ettik mi ama?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bunun hakaret olmadığını çok iyi bilirsiniz.

Tekrar söylüyorum, bu, ancak bir Avusturya’nın doğal gaz haklarıyla alakalı konuşurken dile getirilir diyorum. Bugün ne olmuştur TANAP’la? Avrupa’nın kuzeyi midir yoksa Avrupa’nın güneyi midir?

Değerli arkadaşlar, şu anda en son geldiğimiz nokta, Avrupa’nın kuzeyine veya güneyine gitsin, Türkiye’den geçmesi bizim için önemlidir. Azerbaycan’dan, Şahdeniz-2’den çıkan gaz bugün Avrupa’nın güneyine gitmektedir TAP Projesi’yle. Yani, Gürcistan, Türkiye, Yunanistan ve İtalya üzerinden İsviçre’ye gitmektedir. Şimdi “Niçin Bulgaristan üzerinden Romanya, Macaristan ve Avusturya’ya gitmedi?” diye sorarsanız bunun cevabı ayrı “Türkiye bu Nabucco’yu niçin çöpe attı?” derseniz bunun cevabı ayrı. Ben diyorum ki Türkiye alacağını almıştır arkadaşlar. 1,8 milyon tonluk boru hattının Türkiye’den tedarik edilmesiyle alakalı anlaşmalara, sözleşmelere bunu koymuştur ve aynı istihdam aynı şekilde oluşturulacaktır. Nabucco’daki hissemiz yüzde 17,8’dir, TANAP’taki hisselerimiz de inşallah önümüzdeki hafta daha da yükselecektir. Türkiye burada kazanan ülkedir, o yüzden biz isimlere takılmıyoruz. Bir de bunun bir yanlış anlama olduğunu açıklıkla söylemem lazım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, konuşmalar sırasında dikkatimi çekti, “Onu siz mi yaptınız? Onu A firması, B firması yaptı.” dendi. Ee, daha iyi değil mi? Kamu bütçesi kullanmadan, siz bunları, kamu bütçesinden ayırmadığınız her payı adalette, eğitimde, emniyette kullanıyorsanız daha iyi değil mi bu?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan, borcu kabul etmeyip yatırımı kabul ediyorsunuz!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz, arkadaşlar, bugün şuna dikkat ediyoruz…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Özel sektör borcunu kabul etmeye gelince “Bize ne!” diyorsunuz ama yatırım yapınca “Bizim yatırımımız.” diyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Türkiye’de özel sektör dinamizmiyle beraber liberalleşen, serbestleşen ve daima değişip büyüyen bir ülkeyi yönetiyoruz biz. Bize, lütfen, birisinin bir işin nasıl olmayacağını değil, nasıl yapılacağını tarif etmesi lazım. O yüzden, buna devam ediyoruz.

Irak’ta ne oldu, Kuzey Irak’ta ve merkez Irak’ta ne oldu? Değerli arkadaşlar, Bağdat’taki kardeşlerimiz bizi davet ettiler, “Siz ‘Merkezî Irak Hükûmetinin, Bağdat’ın onayı olmadan biz bu gazı ihraç etmeyeceğiz.’ diye burada basın toplantısında söyler misiniz?” dediler. Biz dedik ki: Hayır, böyle bir şey söylemeyiz çünkü yaptığımız iş öyle bir iş değil. “Peki, nedir yaptığınız iş?” dediler. Biz “Merkezî Irak Hükûmetinin de -ifadeyi seçerek kullanıyorum- rızası aranır.” cümlesiyle… Bunu kabul ediyorsanız geliriz dedik ve “Buyurun.” dediler -bunların her birinin yazışmaları vardır- Bağdat’a gittik. Sayın Şehristani ile Başbakan Yardımcısıyla kardeşane oturduk, neler üzerinde mutabakat sağlamamız lazım, neler yapmamız lazım diye. Değerli kardeşlerim dedim… Bakın, ben burada bütün milletvekili arkadaşlarıma da bunu açıklıkla söylüyorum. Dört-dört buçuk yıl önce Merkezî Irak’ta 35 tane dünya devi firmanın davet edildiği bir dizi ihale yapıldı, bir tane değil. TPAO da konsorsiyum üyesiyle beraber buna girdi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – A grubuna giremedi Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Aynen öyle.

Çünkü TPAO’nun çıkarma kapasitesi tek başına yetmediği için konsorsiyum üyeleriyle beraber girdi. 25 milyar dolarlık işi, 4 ayrı işte kendi hissesine düşen 5,5 milyar dolarlık işi ihalede aldı, bir yandan devam ediyor bunlara. Daha sonra, 235 milyon dolarlık bir işte Merkezî Irak Hükûmeti dedi ki: “Siz bu ihaleyi kazandınız ama biz bu ihaleyi size vermiyoruz.” Biz dedik ki: “Kardeşlerimizin bu kararını saygıyla karşılıyoruz.” Sorumuz şu oldu: “Başka vermek istemediğiniz ihale var mı, onları da bize bildirin.” “Yok, böylesine devam ediyoruz.” dediler.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu iyi bir şey mi Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi, bakın, Irak 2,7 milyon varil günlük petrol çıkarırken dört buçuk yıl önce, şu anda 2,5 milyon varil çıkarıyor, yani bütün bu ihalelere rağmen. Ortada bir şey eksik gidiyor. Şimdi, Irak’ın -bu anki hâliyle, labirentlerin arasından gidip de günde görmek istemediğimiz birçok patlamalarla beraber onlarca insanın öldüğü bir Bağdat- yıllık geliri 100 milyar dolar civarında. Türkiye'nin -bir düzeltme yaparak söylüyorum- 60 milyar dolar ithalatı var dedik, 8 milyar dolar da ihracatı var, net ithalatı 52 milyar dolar. Yani Türkiye'nin bu hâliyle Irak’ın bu hâli arasında 150 milyar dolarlık bir fark var ama biz Irak’ın normalleşmesini ve gelirlerini 3 katına çıkarmayı teklif ediyoruz, diğer bütün işlerle beraber. Yani 300 milyar dolar geliri olan bir Irak, üç yıl içerisinde 1 trilyon dolarla kuzeyinden güneyine varıncaya kadar tekrar imar edilir.

Bu Irak, Saddam oraya dört gün girdi diye Kuveyt’e 38 milyar dolarlık tazminat ödeyen bir Irak’tır. Kendisi savaş tazminatı almakta mıdır? Hayır, savaş tazminatı almamaktadır, hatta, bir kısım tazminleri de yapmak durumundadır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Biz buna emperyalizmin sömürüsü diyoruz, emperyalizmin mazlum halkları sömürüsü diyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz bütün bunların her birisini açıkça konuştuk, dedik ki: “Ey Iraklı kardeşler, Irak’ın normalleşmesinin iki tane temel yolu var. Bir: Basra’dan dünya piyasasına açılan petrol hatları. Bir diğeri de güvenli siyasi istikrara sahip olan Türkiye’dir.” Türkiye'nin günlük 1,5 milyon varil iletim kapasitesi var. Peki, ne kadarı kullanılıyor bunun? Şu anda, 400 bin varili ancak kullanılıyor ve bizim Irak’la anlaşmamız şudur arkadaşlar: Üç yıl içerisindeki geçti. Eğer Irak, bu ham petrol Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’nın yarı kapasitesini dolduramıyorsa yarı kapasitesini doldurmuş gibi biz taşıma bedeli alıyoruz. Şimdi, ben diyorum ki: Ey Iraklı kardeşler, biz sizden zaten 750 bin varilin parasını alacağız. Gelin bunu 750 bin varillik taşıtın da bari fazladan para ödemeyin. Türkiye bunu her hâlükârda zaten alacak, Türkiye'nin herhangi bir gelir kaybı yok ama sizin ciddi bir zararınız var. Ve en sonunda söylediğimiz cümle şu: Mademki Irak’ın tamamı, Irak Anayasası’na göre kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı fark etmiyor, ki öyle, o zaman kuzeyinden çıkan petrolün de, Basra’dan çıkan petrolün de her birinin Irak halkının tamamına ait olduğunun bilinmesi lazım. Ve bize kendileri şunu önerdiler: “Basra’dan çıkan petrolleri Türkiye üzerinden dünya piyasalarına sunar mısınız?” En son Bağdat’taki görüşmemizde bu tekrar yinelendi, Sayın Luaibi de söyledi, Sayın Şehristani de söyledi. 400 kilometrelik bir açıkları varmış, evet, biz bunu yaparız dedik. İster tek başımıza yapalım, ister sizinle beraber yapalım, isterse biz üçüncü bir ortak bulalım onlarla yapalım. Niçin? Basra’dan çıkan petrolün de aktarılması için. Bakın, yalnızca Kuzey Irak değil.

Şimdi, bizim söylediğimiz nokta şu: Irak’tan behemehâl 300 bin varil petrol aktarılabilecek. Bu ediyor 700-750 bin varil. Yani, zaten ücretini ödediklerini, taşıma ücretini ödedikleri petrolün oradan akması sağlanacak.

Son cümlemi şöyle toparlayayım: Biz Iraklı kardeşlerimize şunu söyledik: Üçlü mekanizmayla beraber isterseniz biz işin içerisinde varız ve bu anlaşmayı, sözleşmeyi, her birisini, Merkezî Irak’la yapılan anlaşmalar, Kuzey Irak’la yapılan sözleşmelerin her birisini açıklıkla burada konuşabiliriz. Ve teklifimiz şuydu: Siz şu ana kadar yokluğu paylaştınız, biz size varlığı paylaşmayı teklif ediyoruz. Siz yokluğu paylaşarak sıkıntınızı büyüttünüz, biz varlığı paylaşarak refah seviyenizi büyütmek istiyoruz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bunların uluslararası ilişkilerde bir değeri yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sonuçta ikna ettiniz mi Irak Merkezî Yönetimi’ni Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bütün bunların her birisini anlattık ve onlar da dediler ki: “Evet, bizim hassasiyetlerimiz vardır.” Hassasiyetlerinizi bildirin dedik, bildirdiler. Hassasiyetleri şu arkadaşlar. Her zaman böyle anlatma imkânı bulamayabilirim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – “Bizim iç işlerimize karışmayın.” diyor Maliki, Sayın Bakan. Biz de gittik Maliki’yle konuştuk.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Dediler ki: “Miktar ve paralandırma… Oradan kaç varil petrol geçecek?” Biz dedik ki: Türkiye sınırları içerisinde biz bundan mesulüz ve sizin görevlendireceğiniz, SOMO Petrol’ün görevlendireceği kişiler gelsinler, biz üç yüz altmış beş gün onları misafir ederiz ve her gün de bu miktarlara baksınlar. Bu miktarları ölçsünler ve her gün de merkez Irak Hükûmetine, Bağdat’a bildirsinler. Peki, bunda mutabıkız diyelim. Sonra? Daha sonra bunların paralandırılması.

Değerli arkadaşlar, şimdi, her birimizin hamdolsun, belli bir milliyetçilik anlayışı var, her birimizin  iktidar muhalefet demeden ülkesini düşünen bir politikası var. Biz Türkiye’deki bir kamu bankasında bunların bulundurulmasını istedik çünkü cirolar 8-10 milyar dolarlar civarında yıllık. Şu ana kadar peki nerede bulunduruluyor? Amerika’nın bankalarında bulunduruluyor. Biz bunu saygıyla karşılarız da Türkiye’nin üzerinden geçen bir petrolle alakalı da biz teklifimizi sunduk. Buna çok sıcak bakanlar oldu ve sözleşmelerimizde böyle bir maddeyi de dercettik. Bize dediler ki: “Peki, siz Birleşmiş Milletler kararına uyar mısınız?” Birleşmiş Milletlerin kararları bizi bağlayıcıdır dedik, tabii ki uyarız. “Yüzde 5 buradan savaş tazminatları kesiliyor.” dediler. Biz sözleşmemize savaş tazminatlarının da -yüzde 5- Türkiye’deki kamu bankalarından ayrılmasını aynen dercettik. Şimdi, bütün hassasiyetler dikkate alındıktan sonra, bütün öngörüler oraya konduktan sonra, bundan sonrası iş yapmaktır arkadaşlar. O yüzden Türkiye, doğru bir şekilde tercihlerini kullanacak, doğru işler yaptığı kadar da inşallah güçlenmeye devam edecek.

Peki, bundan sonraki konularda, dışa bağımlılık konusunda, arkadaşlar, bütün hassasiyetlere katılıyorum. Dışa bağımlılıkla alakalı hangi cümleler kullanılmışsa Türkiye’nin yerli kaynaklarına yapılan bir katkı olarak bunları tercüme ediyorum. Peki, ne yapmamız lazım?

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Niye on bir yıldır beklediniz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – On bir yıl boyunca ne yaptık arkadaşlar?

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – On bir yıl niye beklediniz Sayın Bakan? Sayın Hilmi Güler’le kömür yetmeyince doğal gaza bağladınız, on bir yıl beklediniz, şimdi kömüre dönüyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şu anda ben size şöyle bir şey yapayım. Türkiye’de şu anda yaklaşık 900 adede yakın irili ufaklı santral vardır. Değerli arkadaşlar, bugün, Amerika Birleşik Devletleri’nin sizdeki algısı, yüzde 46’sını kömürden elde ettiğiyle alakalı bir algı var mı sizde?  Böyle bir algı yok, değil mi? Güzel rüzgâr santrallerini görüyoruz, güzel güneş voltaik pilleri görüyoruz ama bugün itibarıyla yüzde 46’sını kömürden elde ediyor.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – On bir yıl evvel de söyledik, o zaman neredeydiniz Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –  Safdillik yapmaya gerek yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz de öyle dedik. Doğal gaza niye döndünüz o zaman Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bizlerin yerli kömürlerimizi mümkün olduğu kadar da kullanabiliyor olmamız lazım. Şu ana kadar Afşin-Elbistan’daki ve bütün bu işlemlerle alakalı…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hangisinde baca gazı arıtma tesisi var. Bir tane termik santralde baca gazı arıtma tesisi kuramadınız. Çocuk aldatıyorsunuz, yazık!

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – On bir yıl bütün termik santralleri ihmal ettiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bak, bu söylediklerinize şöyle seviniyorum: Yerli kömürü destekliyorsunuz, ne kadar güzel.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – En küçük bir yatırım yapmadınız termik santrallere, bir de akışkan yataktan bahsediyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Belki soru-cevap kısmında da aktarmak üzere, şu anda birçok konumuz var.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – On bir yıl evvel akışkan yatak teknolojisi vardı Türkiye’de.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ben şu ana kadar bütün bu konularla alakalı katkılarınızdan dolayı tekrar teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan konuşmasında OECD ülkelerini kastederek “28 ülke” dedi ama 34 ülkede Türkiye'nin elektrik fiyatı olarak en ucuz 2’nci ülke olduğunu söyledi, yanılttı Meclisi. Biz de en pahalı olduğunu söylüyoruz. Açıklamama müsaade edin lütfen.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kamuoyu takdir edecek siz mi doğruyu söylüyorsunuz Bakan mı.

BAŞKAN – Yerinizden lütfen Sayın Akar, düzeltme talebinizi yerinizden yerine getireyim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne düzeltmesi ya! Bakanın dediğini milletvekili mi düzeltecek? Böyle bir şey olur mu ya?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bunu millet takdir edecek yani her söyleneni düzeltecek...

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sizin söylediğinizi ben düzeltebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakan biraz evvel elektrik fiyatlarının Türkiye'nin –Avrupa demedi- 28 tane OECD ülkesinden en ucuz olduğunu söyledi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, herkes kendi sözünü düzeltir, başkasının sözünü düzeltemez ki ya! Böyle bir şey olur mu ya!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakın, Enerji Raporu 2012. Burada, enerji raporunu hazırlayanlar içerisinde TKİ Genel Müdürlüğünden, EÜAŞ Genel Müdürlüğünden, TMMOB’dan, makine mühendisleri, İTÜ Rektörlüğünden ve birçok değerli bilim adamı diyelim ve elektriği çok iyi bilen insanlar bulunuyor. Hazırladıkları rapor elektrik fiyatların da, vergiler dâhil, sadece Amerika Birleşik Devletleri hariç, Türkiye'nin 1’inci olduğunu gösteriyor yani Türkiye'nin daha üzerinde. Meksika’da bile elektrik fiyatları bizden daha pahalı değil arkadaşlar.

Bilemiyorum Sayın Bakan bu elektrik fiyatlarını nereden buldu ama ben bu elektrik fiyatlarını…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz nereden buldunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İşte bu rapordan bulduk biz bu elektrik fiyatlarını.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tanal, sizin talebiniz nedir?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – O da mı düzeltecek Sayın Başkan?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim, bu saatte vaktinizi almak istemezdim ancak…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan, lütfen!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …şimdi, sorun şu: Sayın Bakan, bilemiyorum, dil sürçmesi mi, bilinçli mi söyledi ama ısrarla söyleyince söz söyleme ihtiyacını hissettim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Mahmut Bey neyi düzeltecekmiş Sayın Başkanım?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, böyle bir usul yok!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Dedi ki: “Şanlıurfa ili Suruç ilçesinde yüzde 73’ü kaçak elektrik kullanıyor…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Şimdi soruya girsinler, sorularını sorsunlar ya, böyle bir şey var mı ki yani?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …ancak burada dokusu, yapısı sağlam olan vatandaşa bunu anlatacağız; dokusu, yapısı sağlam olmayana anlatmayacağız.” Bu, gerçekten toplumu karakter itibarıyla bir tahlil anlamına geliyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – “Dokusu sağlam olmayan” demedim, çarpıtmayın!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, ya neden dolayı söz istedi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu, kaçak olarak…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Neden dolayı söz istedi, böyle bir usul var mı Sayın Başkanım?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ülkem insanlarını aşağılama anlamına geliyor. Aynı zamanda, insan onuruyla bağdaşmayan bir durumdur bu. Fakir olan vatandaşımızı aşağılayan bir durumdur bu.

BAŞKAN – Sayın Tanal, sözünüzü anladık.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Tanal aşağılıyor, böyle demekle aşağılıyor, Sayın Bakan böyle demedi.

BAŞKAN – Lütfen sakin olunuz, lütfen sayın milletvekilleri.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Nasıl sakin olalım Sayın Başkan? Neye göre yönetiyorsunuz Meclisi?

BAŞKAN – Lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Her sayın milletvekilinin bir açıklama talebi, bir düzeltme isteği olabilir, buna İç Tüzük’ümüz izin veriyor.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hangi madde Sayın Başkan?

BAŞKAN – Lütfen, müsaade ediniz, bakınız lütfen.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, herkes kendi sözünü düzeltir, başkasının sözünü düzeltemez. Böyle bir şey olur mu? Ben sizin sözünüzü nasıl düzeltebilirim? Olur mu öyle şey canım!

BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen, çok rica ederim.

Tamam, şimdi tutanaklara bakarız, cümle yoksa Sayın Bakanımız da bunu tekrar düzeltir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, söz alabilir miyim efendim?

BAŞKAN – Şimdi Adalet Bakanı Sadullah Ergin konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Ergin.

Süreniz otuz üç dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2014 yılı Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Genel Kurula bilgi arz etmek üzere söz aldım.

Sözlerimin başında şunu ifade ederek başlamak istiyorum: Bu yıl, 2014 yılı bütçesi son otuz yıl içerisinde Adalet Bakanlığına tahsis edilen en büyük bütçe. Bu açıdan Hükûmetimize adalet hizmetlerini geliştirmek üzere bu fedakârlığından dolayı teşekkür ederek sözlerime başlıyorum ve otuz yıl sonra bütçe içerisinde 1,72’lik bir paya ulaştı adalet bütçesi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargıya ilişkin konularda grupları ve şahısları adına değerlendirme yapan değerli milletvekillerimize, katkı sunan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gerek bütçe görüşmeleri gerekse diğer vesilelerle adalet sistemimize ilişkin tüm hususları açık yüreklilikle paylaşmaktan bugüne kadar kaçınmadık. Parlamentomuz ve kamuoyumuzun sorunlardan, kaydedilen gelişmelerden ve planladıklarımızdan haberdar olmasını arzu ediyoruz. Günümüzde ve gelecekte değişim sürecinin tam olarak anlaşılabilmesi ve yapmaya çalıştıklarımızın açıkça ifade edilebilmesi bu şekilde mümkün olacaktır. Demokratik bilincin gereği olarak, adalet sistemimizle ilgili sorunlu alanları, niyetimizin ne olduğunu, varmak istediğimiz noktayı her zaman tüm açıklığıyla ortaya koymaya çalıştık. Bugün de bütçe görüşmeleri vesilesiyle bulunduğumuz noktayı, hangi noktaya geldiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Huzurlarınızda bir kez daha ifade etmek istiyorum: Bizim amacımız sorunsuz işleyen bir adalet sisteminin ülkemize kazandırılması, demokratik hukuk devletinin evrensel kabul görmüş ilkelerinin hayata geçirilmesi, özgürlüklerin genişletilmesi ve sonuç olarak, halkımızın güven ve refah içinde hayatını sürdürmesine elverişli bir sisteme kavuşmasıdır. İnsan haklarına saygılı ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasinin ülke yönetimine hâkim kılınması günümüz medeniyetinin temelidir. İşte, tüm bunlardan dolayı hedefimiz adalet ve özgürlüklerin çıtasını hep daha yükseğe taşımak olmuştur. Bunun için her kesimin önyargılarından arınarak konuya ortak bir yaklaşım tarzı geliştirmesi gerektiğine de inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; adalet sistemimiz son yıllarda önemli gelişmeler kaydederek âdeta kabuk değiştiriyor. İyi bir mevzuat altyapısının sağlanması, insan kaynaklarının güçlendirilmesi ile teknik ve fiziki altyapının yenilenmesi alanlarında önemli gelişmeler yaşandı.

Değişimin diğer bir boyutunu ise zihinsel altyapı oluşturmuştur. Gelişen Türkiye’de daha iyi adalet hizmeti talep eden toplumun beklentilerine cevap vermeye başlayan bir yargı sistemine sahip olma çabalarımız sonuçlarını vermeye başlamıştır. Bugün için adalet sistemimiz hizmet odaklı bir anlayışa gelmiştir. İnsan haklarına saygıyı esas alan ve çözüme odaklanmış adalet sistemine doğru yol alıyoruz. Bu yolda ilerlerken belirlediğimiz politikalar adım adım hayata geçiyor. İnsan kaynakları yaklaşımımız; hâkim, savcı ve personel sayısının artırılması ile eğitim hizmetlerinin geliştirilmesini içeren ve bu konuda önemli sonuçlar alan projelerdir. İnsan kaynaklarına paralel değişim gösteren bir diğer alan ise teşkilat yapımızdır. İlk derece mahkemeleri ve yüksek yargı organlarının güçlendirilmesi için almış olduğumuz önlemler bu cümledendir.

Önemli gelişmeler yaşadığımız diğer bir alan ise mevzuat altyapımızdaki değişikliklerdir. Temel mevzuatın yenilenmesi önemli ölçüde tamamlanmıştır. Bunun yanı sıra yargının hızlanması ve insan hakları uygulamalarının geliştirilmesi için hazırlanmış yargı paketlerinin yasalaşması sağlanmıştır. Şimdi ise süreç içerisinde uygulama takip edilerek verimlilik ve iyileştirme adına gerekli müdahaleler devam etmektedir. Zira mevzuat alanının güncelliği dinamik bir yaklaşımı beraberinde getirmektedir.

Önem verdiğimiz bir diğer alan ise altyapı hizmetleri olmuştur. Bu kapsamda ülkemizin dört bir yanında yeni adalet sarayları yükselmiş ve yükselmeye devam etmektedir.

Altyapıya ilişkin önemli bir değişim ise bilişim altyapımızda yaşanmıştır. Bugün, adli birimlerde yargısal ya da idari tüm işlemler bilişim sistemi üzerinden yapılabilmektedir.

Tüm bunların yanında, ceza ve infaz kurumlarımızın modernleşmesi için de önemli adımlar atılmıştır. Öte yandan, infaz anlayışı çok boyutlu hâle getirilmiştir. Denetimli serbestlik, adli kontrol ve şartlı tahliye kapsamında geliştirilen seçimlik ve bireyselleştirilmiş infaz yöntemleri, elektronik kelepçe gibi uygulamalar bu çok boyutluluğun birer örneğidir.

Ülkemizde insan hakkı ihlallerine ilişkin şikâyetleri tamamen ortadan kaldırmak kararlılığındayız. Bunun için çok önemli adımlar attığımızı herkes geçmişte yaşanan acı tecrübeleri düşündüğünde görecektir. Adalet sistemimize ilişkin mevzuat değişikliklerini yaparken dikkat ettiğimiz hususlardan birisi de insan hakkı ihlallerinin sona erdirilmesidir.

Belirttiğim bu çalışmalar dışında birçok alanda yeni politikalar ortaya konularak uygulanmaktadır. Bu yeni politikalar alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, adli yardım, koruyucu hukuk, adli zaman yönetimi, mağdur hakları, mahkeme yönetimi sisteminin geliştirilmesi gibi birçok alanda toplanmaktadır.

Birazdan ayrıntısına değineceğim çalışmalardan da öte, belki de en önemli kazanımımız sistemimizin çözüm kapasitesinin artmış olmasıdır. Tüm adalet kurumları daha iyiye ulaşmak için sürekli bir arayış içerisindedir. Başta Bakanlığımız olmak üzere, yargı kurumlarımızın tümü stratejik planlama çalışmalarına ciddiyetle yaklaşmış ve bu noktada adımlarını atmıştır. Bakanlığımız 2014 yılında, önümüzdeki beş yılda yapacaklarının yer alacağı yeni stratejik planı hazırlamaktadır. Bu plan döneminin de başarıyla sürdürüleceğine olan inancımı paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle son üç yıldır üzerinde çok yoğun emek harcayarak durduğumuz konulardan bir tanesi de insan haklarıdır. Şükür ki bu konuda önemli mesafe alınmış ve somut gelişmeler yaşanmıştır. Bize göre, sorunlar uluslararası kurumlara taşınmaya ihtiyaç duyulmaksızın ülke içerisinde oluşturulan alternatif yollarla çözülebilmelidir. Bu yolda ilk olarak kurumsal yapılanma ele alınmıştır. İnsan Hakları Daire Başkanlığının kurulması bu alanda atılan ilk adım olmuştur. Bu kurumsal yapılanma vasıtasıyla ilk defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki süreçler tek tek masaya yatırılmış ve çözümler  tartışılmıştır. Tüm bu çalışmalar AİHM’le her aşamada istişareyle yürütülmüştür. Bu çalışmaların neticesi, çözümler  tek tek hayata geçirilmeye başlanmıştır. İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun oluşturulması bu alanda önemli bir aşama teşkil etmiştir. Söz konusu Komisyon başka ülkeler tarafından da örnek alınmaya başlandı şu anda. 12 Eylül 2010’da kabul edilen Anayasa değişikliğiyle sistemimize dâhil olan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı ile Kamu Denetçiliği Kurumunun faaliyete geçmesi insan haklarının korunmasına ilişkin standartlarımızı güçlendiren diğer çalışma alanları oldu. Her iki başvuru yolundan da alınan sonuçlar kamuoyumuzun gündemine geldikçe çalışmanın değeri daha da iyi anlaşılacaktır.

Geçtiğimiz süreç içerisinde başta yargı reformu paketleri olmak üzere gerçekleştirdiğimiz mevzuat değişiklikleriyle getirdiğimiz iyileştirmeler de büyük önem taşımaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yayımlanan istatistiklere göre, değerli milletvekilleri, Avrupa Konseyine üye ülkeler arasında en çok şikâyet edilen ülkeler sıralamasında Türkiye 2’nci sıradaydı ama bugün itibarıyla Türkiye, bu en çok şikâyet edilen 2’nci ülkelikten 5’inci ülkeliğe gerilemiştir. Önümüzdeki günlerde bu konudaki tablonun daha da iyiye gideceği açıktır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kaç ülke arasında 5’inciyiz Sayın Bakanım?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN  (Devamla) –  Onu ifade ettim, 47 Konsey üyesi ülke arasında 2’nci ülkelikten 5’inciliğe gerilemiştir ama bu gerileme trendi devam edecektir.

Âdeta seferberlik ilan ederek yürüttüğümüz tüm bu çalışmalarımız, hâlihazırda Avrupa Konseyi ve Strazburg Mahkemesi tarafından  birçok ülkeye model olarak gösterilmeye başlanmıştır. Kasım ayı içerisinde Strazburg’a yapmış olduğumuz ziyarette bu açıkça diğer ülkelerin büyükelçileri önünde de tarafımıza ifade edilmiştir. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihat veri tabanı olan HUDOC’un Türkçe versiyonu Bakanlığımız ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sekretaryası iş birliğiyle hazırlanarak kullanıcıların istifadesine sunulmuştur. Bu yenilik Avrupa Konseyinin resmî dilleri olan İngilizce ve Fransızcadan başka bir dille yayın yapması bakımından AİHM tarihinde bir ilk olma özelliğini taşımaktadır. 47 üyesi olan Avrupa Konseyi ve bu konseyin mahkemesi olan AİHM’de İngilizce ve Fransızca dışında yayın yapılan 3’üncü dil Türkçe olmuştur.

NAZMİ GÜR (Van) – Davası çok olduğundan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Herhâlde İngilizlerin de, Fransızların da davası çok ki o iki dille yayın yapılıyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerimizin en önemli parçasını Avrupa Birliğiyle ilişkiler oluşturmaktadır. Bakanlığımız Avrupa Birliğine üyelik müzakereleri çerçevesinde üzerine düşen sorumlulukları sürekli, önemli bir öncelik olarak görmüştür. Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde üzerine düşen tüm önlemleri gecikmeksizin yerine getirmiştir. Bu konuda daha önce görülen savunmacı ve içe kapanık politika terk edilerek kararlı adımlar atılmıştır. Ülkemiz uyum sürecinde adalet alanında üzerine düşenleri son yıllarda önemli ölçüde yerine getirmiştir. Bu sürecin reform çalışmalarımıza olumlu katkısını burada ifade etmeliyim.

İlerleme raporları üyelik müzakerelerinin yürütülmesinde önemli enstrümanlardır. Çalışmalarla gelinen nokta bunlar vasıtasıyla ortaya konulmaktadır. Ortaya konulan değerlendirmelerin tümünün doğru ya da yanlış olduğunun söylenmesi işin tabiatı itibarıyla mümkün değildir. Dönemimizde her ilerleme raporunda geniş biçimde olumlu gelişmelerden bahsedilmiştir. Reform çalışmalarımızın uluslararası arenada anlaşılıyor olması bizleri daha da mutlu etmektedir. Eleştiriler büyük bir titizlikle inceleniyor ve çalışmalarla bu eleştirilerin giderilmesine katkı sunmaya gayret ediyoruz. 2013 yılı ilerleme raporu da bu minvalde ele alınmıştır. Söz konusu raporda tarafımıza eleştiriler yöneltilmekle beraber yargı alanındaki çok sayıda olumlu gelişmeler de ifade edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; mevzuatımızın tüm yönleriyle gözden geçirilmesi, günün değişen ihtiyaçları yanında toplumu bulunduğu noktadan daha ileriye taşıyacak normların ihdası büyük önem arz etmektedir. Hükûmetlerimizin çalışmalarıyla adalet sistemimizin mevzuat altyapısında çağımızın hukuk devleti ve demokrasi anlayışı ile insan hakları ilkelerine uygun reform niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda son on yılda temel yasalarımızın tümü değiştirilmiştir. Türk Ticaret Yasası, Hukuk Muhakemeleri Yasası ve Borçlar Kanunu ise en son değiştirilen temel yasalarımız olmuştur. Son dönemde gündemimize giren yargı reformu ve demokratikleşme paketleriyle de daha iyi bir adalet sistemine doğru giden yolun âdeta kilit taşları döşenmiştir. Başta Anayasa değişiklikleri olmak üzere mevzuat değişiklikleriyle birçok yeni uygulama ve kurum ülkemize kazandırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; adalet hizmetleri alanında başarı sağladığımız konulardan bir tanesi de insan kaynakları hususudur. Her 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı 2002 yılında 7,5 iken, bugün itibarıyla 11,1’e yükselmiştir. Yine her 100 bin kişiye düşen savcı sayısı 4,5 iken bugün itibarıyla 6,2’ye yükselmiştir. Bu artışlar sevindirici olmakla beraber yetersizdir, onu da ifade ediyorum.

Bakanlığımız, eğitim çalışmalarının etkinliğinin artırılması için de büyük çaba sarf etmektedir. Örneğin gelişmiş ülkelerde yargı alanında önemli bir kurumsal aktör olan Adalet Akademimiz de son on yıl içerisinde kurularak bugünkü kurumsallaşmış yapısına getirilmiştir.

Adalet teşkilatı, son yıllarda en önemli gelişmelerden birisini de personel sayısındaki artışta kaydetmiştir. 2002 yılına oranla bu alandaki artış yüzde 100’ün üzerindedir. Önümüzdeki yıllarda yapılacak alımlarla beraber ihtiyaç tamamen giderilmiş olacaktır. Ayrıca, adalet teşkilatına daha önce uzman personel istihdamı çoğu alanlarda bulunmamaktayken sosyolog, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi uzmanlık alanları oluşturularak istihdam edilmeye başlanmıştır bu meslek gruplarımız da.

İcra ve iflas sistemimizin etkinliği de önemli çalışma alanlarımızdan birini oluşturmuştur. Bu amaçla Bakanlığımız bünyesinde sadece icra ve iflas işlerine bakacak bir daire kurulmuş ve bu birim icra ve iflas sisteminin etkinliğinin artırılmasına dönük çalışmaları yürütmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllar yargı sistemimizin altyapı sorunlarının kalıcı biçimde çözülmesi için maalesef planlı bir çalışma yapılamamıştır. Bu kapsamda önemli mesafe aldığımız altyapı çalışmalarından bir tanesi de yargı teşkilatlarımızın görev yaptığı fiziki altyapıdır. Bu konuda Türkiye’de 170’in üzerinde adalet sarayı hizmete sokulmuş ve yenileri de şu anda inşa edilmektedir.

Yine, bilişim sistemi konusunda yaşadığımız gelişmeler son derece önemlidir. Buna en son sesli ve görüntülü bilişim sistemi olan SEGBİS’i eklemek suretiyle önemli bir mesafe kaydettik. SEGBİS, adliyelerden adliyelere, cezaevlerinden adliyelere yönelik görüntülü ifade alma, beyanda bulunma imkânları sağlamak suretiyle birçok zorunlu nakil işlemini de ortadan kaldırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, modern ve güvenlikli ceza infaz kurumu inşası suretiyle kapasite sorununun aşılması yolunda önemli çalışmalar yapılmıştır. Yapmış olduğumuz adliye saraylarının yanında ceza infaz kurumlarımızın yapılması sadece kapasite artırımına dönük değildir. Türkiye’deki ceza infaz kurumlarımızın mevcut hâlini inceledik ve bunlar içerisinden standartları uygun olmayan 235 ceza infaz kurumunu kapattık ve bunun yerine 80’in üzerinde yeni ceza infaz kurumu kampüsü şeklinde inşa edildi. Önümüzdeki süreçte şartları el vermeyen, uygun olmayan ceza infaz kurumlarının kapatılmasına devam edilecektir. Bu ceza infaz kurumlarının dönüştürülmesi çalışmalarını sadece yeni cezaevleri yapımı olarak algılamanın doğru olmadığını ifade etmek için bunun altını çiziyorum. Mevcut ceza infaz kurumu kapasitemizi günün modern anlayışına uygun, insanca cezaların infaz edilebildiği kurumlarla değiştirmek, ikame etmek amacıyla bu kurumlar inşa edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki gelişmelerden özellikle adalet alanında kaydetmiş olduğumuz hususları sizlerle konu başlıkları itibarıyla da paylaşmak istiyorum. Burada görüş ve eleştirilerini dile getiren değerli milletvekillerimizin farklı konularda eleştirileri oldu. Elbette ki bu eleştirilerden istifade edeceklerimiz olacaktır. Ancak, şu ana kadar yapılan çalışmalar ile Türkiye’nin katettiği önemli mesafelerden bir kısmını da sizlerle paylaşmak istiyorum doğrusu. Bunlardan bir tanesi ceza infaz kurumlarımızda bulunan hükümlü ve tutukluların durumudur, sayısıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de ceza infaz kurumlarımızda bulunan tutuklu hükümlü oranları şu an itibarıyla Avrupa Birliği ortalamalarından da üç puan aşağıya inmiştir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yapmayın Sayın Bakan ya…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Çok net ifade ediyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hükmen tutukluları dönüp başka bir kategoriye koydunuz, Avrupa standartları altına düşürdünüz bir yıl içerisinde Sayın Bakan ya…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onu  da ayrı söyleyeceğim. O söylediğinizi de, her ikisini de ifade edeceğim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Bu  kadar samimiyetsiz bir rakam nasıl olur ya!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Her ikisi de var. Bu grafikleri sizinle de paylaşacağım.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Yapmayın ya.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 2006 yılında cezaevlerinde bulunan her 100 kişiden 49’u tutuklu, 51’i hükümlü. 2001 yılında her 100 kişiden 50,4’ü tutuklu daha azı hükümlü, yarıdan fazlası tutuklu. Şimdi, bugün gelmiş olduğumuz nokta -şuradaki tutuklu oranlarının düşüş grafiğini görüyorsunuz- yüzde…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, aynı yıllarda verdiğinizde hükmen tutukluları hangi listeye koydunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onu da söyleyeceğim. Söyleyeceğimi ifade ettim, sabrederseniz…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O yıllarda yani yüzde 51 dediğiniz yıllarda hükmen tutuklular hangi tarafta?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sabrederseniz onu da ifade edeceğimi söyledim Sayın Milletvekili.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Onu da beraber söyleyin de bir bilelim yani.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün itibarıyla cezaevlerinde bulunan her 100 kişiden 19,7’si tutuklu, kalanı hükümlü. AB ortalaması yüzde 23,5’tur. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, buradan değerli milletvekilimin ifade ettiği hükmen tutuklu olanların da dâhil olduğu rakamlara gelelim. Benim verdiğim tabloda -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Yargıtayımızın kullandığı kritere dayalı bir rapordur bu- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilk derece mahkemelerinin karar vermesiyle beraber sanığın artık hükümlü hâline geldiğine işaret etmektedir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, 2002’de onlar dâhil mi, değil mi onu soruyorum size.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yargıtayımız da aynı şeyi ifade etmektedir.

Şimdi, geliyorum, hükmen tutukluların da içerisinde olduğu orana. 2001 yılında hükmen tutuklularla beraber tutuklu oranı yüzde 60,4’tür. 2006 yılında hükmen tutuklularla beraber olanların oranı 62,5’tur. Yani tutuklu ve hükmen tutukluların oranı her yüz kişiden 62,5’tur 2006 yılında. Bugün itibarıyla, hükmen tutukluları katsak bile bu oran yüzde 28,2’dir.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – AB ne kadar Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yüzde 62,5’tan yüzde 28’e gelmiş bir rakamdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, yapmayın ya!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben bu grafikleri değerli milletvekillerimizle de paylaşacağım. Şunu kabul etmek lazım, Türkiye'de…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, 2002’de ne kadar tutuklu ve hükümlü vardı toplam, şimdi ne kadar tutuklu ve hükümlü var?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ona da geleceğim, onu da vereyim. Onu da bir arkadaşımız dile getirdi, denildi ki: “2002 yılında 59 bin kişiyle aldınız…” Ben şöyle söyleyeyim, bir aftan sonraki rakamdır 59 bin.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 57 bin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – 57 bin, 59 bin, var hepsinin grafiği burada. 57 bin bir önceki sene.

Değerli arkadaşlar, 1999 yılında -boş verin 2002’yi- Türkiye'de cezaevlerinde bulunan hükümlü, tutuklu sayısı kasım ayı itibarıyla 72.417’dir.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Şimdi ne kadar?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bundan sonra af çıkartılmıştır, o rakam aşağılara inmiştir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, af çıkmış ya Sayın Bakan sonuçta.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ama aflardan sonra derhâl eski rakama doğru bir toparlama hareketi gelir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, sonuçta af çıkmış mı? O rakama inmiş mi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bugün itibarıyla 144 bindir. Evet, bunları çok net ifade ettim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 2003’te kaç?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin kat etmiş olduğu mesafe… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar) Cezaevlerindeki hükümlü-tutuklu oranları itibarıyla çok önemli bir mesafe kat etmiştir Türkiye. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Avrupa Komisyonu da bunları ilerleme raporlarında çok net ifade etmiştir. Bu kürsüden çok değişik değerlendirmeler yapıldı, eleştiriler yapıldı. Hepsini dikkatlice takip ettim.

Bakınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde Türkiye en çok şikâyet edilen 2’nci ülkeydi, 16.900 dosyamız vardı Strazburg Mahkemesinde. Bugün itibarıyla, Türkiye’nin, Strazburg Mahkemesindeki dosyası son on bir ayda 16.900’den 11.200’e inmiştir ve Türkiye  2’ncilikten 5’inciliğe gerilemiştir. Bu gerileyiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki bu iyileşme bundan sonra da devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili çok tedbirler aldık. Bir tanesi: Mevzuatımızda ihlal almamızı sağlayan kanunları süratle değiştirdik. Bu Parlamentoda beraberce yaptığımız dördüncü yargı paketi içerisinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararlarının gerekçelerini ortadan kaldıran önemli değişikliklere imza attık. Bunun sonucunda, hâkim ve savcıların, AİHM içtihatlarına uyumlarını, uyumlu davranmalarını terfilerinde bir kriter olarak getirdik ve İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını Türkçeye çevirerek hâkim, savcılarımızın uygulamasına açtık, istifadesine açtık. Hâkim ve savcılarımızı Strazburg Mahkemesine, dünyanın değişik merkezlerine, insan hakları uygulamalarını yerinde görmek üzere çalışma ziyaretleri için gönderdik. Bunlar çok önemli çalışmalardı ve şimdi bu çalışmaların meyvesini alıyoruz ve bugün Strazburg’a giderseniz gerek Avrupa Konseyinde…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, bütün cezaevleri kapasitesinin 3 katı tutuklu ve hükümlüyle dolu, 3 katı. 300 kişilik cezaevinde 900 kişi kalıyor…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - … gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye  modelinden bahsediliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki performans açısından Türkiye diğer Konsey üyesi ülkelere örnek gösterilmeye başlandı. Bundan rahatsız olmamak lazım. Bu gelişmeleri daha da teşvik etmek lazım.

Bakınız, Parlamentoda yapmış olduğumuz son yasal çalışmadan sonra Tazminat Komisyonu kurduk ve burada ortaya çıkan sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum: Bu komisyona 4.493 dosya başvurdu, kısa süre içerisinde bu dosyalar karara bağlandı. Yüz iki günde karara bağlanıyor,  on iki- on üç günde infaz ediliyor, yüz on beş günde anahtar teslim, ihtilaflar sonuçlandırılıyor. Şikâyet eden vatandaşımız memnun, üç buçuk-dört ayda alacağıyla, hakkıyla buluşuyor; Türkiye memnun, ihlal almıyor, vatandaşıyla kendi anlaşarak sorunu çözüyor; İnsan Hakları Mahkemesi memnun, önündeki iş yükünü azaltmış oluyor. Dolayısıyla çok hayırlı bir iş yaptık. AİHM kazandı, Türkiye kazandı, vatandaşımız kazandı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Esas olan, bu ihlallerin ortaya çıkmasını engelleyecek adımlar atmaktı ki, onları da sizlerle beraber yerine getirdik.

Şimdi, her arkadaşımız kendi penceresinden birtakım değerlendirmeler yaptı. Ancak bu değerlendirmeler içerisinde biraz önce sizlerle paylaşmış olduğum grafikler, tutuklu, hükümlü oranları Londra merkezli Essex Üniversitesinin istatistik sitesinden alınmıştır. Bizim kendi tuttuğumuz istatistik değil bunlar. Bütün Avrupa’yı ve dünyayı takip eden, cezaevi uygulamalarını takip eden Essex Üniversitesinin verileridir bunlar; bu bir.

İkincisi; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki performansımızdaki iyileşmeler ortadadır.

Üç; Avrupa Komisyonunun 2013 Türkiye İlerleme Raporu’na bir bakalım. Bu raporda Türkiye’nin yargı sistemine dönük eleştiriler var. Bu eleştirileri dikkatle inceliyoruz ve burada Türkiye’nin atması gereken adımları hassasiyetle atmaya gayret ediyoruz. Her şeyi bitirdik gibi bir iddiamız yok, eksiklerimizin farkındayız ve bu eksiklikleri de gidermek için önemli adımlar atıyoruz. Ama değerli arkadaşlar, bu raporda Avrupa Komisyonu adalet konusuna şimdiye kadar olmadığı kadar geniş bir yer ayırmıştır ve burada olumlu gelişmeleri peş peşe sıralamıştır. Bunların birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum.

Bakınız, kendi penceremizden değerlendirmeler yapılabilir ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nasıl görüyor Türkiye’yi; Essex, Londra nasıl görüyor Türkiye’yi ya da Brüksel’de Avrupa Komisyonu Türkiye’deki gelişmeleri nasıl görüyor; o tespitler içerisinden alıyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hiç iyi görmüyor Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012-2016 Stratejik Planı’nı uygulamaya devam etmiştir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, on yılda kaç kişi ölmüş cezaevinde, kaç kişi intihar etmiş?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – HSYK, Türkiye Adalet Akademisi ve diğer yargı organlarıyla iş birliği yaparak, ülkenin her yanından çok sayıda hâkim ve savcının yeni mevzuat, insan hakları ve yargı etiği konularında eğitim almasını teşvik etmiştir.

Bir başka tespit: HSYK, Adalet Bakanlığıyla iş birliği yaparak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının çevrilmesini ve yayınlanmasını teşvik etmiş ve AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlaline yol açtığı tespit edilen kararları, verilen hâkimlere bildirilmiştir. Yine HSYK içtihada ilişkin yorumların ortaya konulması ve uygulamadaki hukuki kararların bütünlüğünün  ve tutarlığının sağlanabilmesi amacıyla ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkeme üyelerini bir araya getiren hukuki istişare toplantıları yapmıştır.

Sonuç olarak, HSYK kararlarının öngörülebilirliği ve şeffaflığı daha da güçlendirilmiştir. HSYK yargı konularında kamuoyunun bilgilendirilmesine yönelik çabalar kapsamında hâkim ve savcılar arasından basın sözcüleri atamış ve bunlara eğitimler vermiştir. Bu şekilde Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yolları, İnsan Hakları Mahkemesindeki olumlu gelişmeler, tutuklu oranlarının düşmesi gibi birçok olumlu gelişmeler Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında çok net ifade edilmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, söz alarak somut birtakım konularda değerlendirmede bulunan milletvekili arkadaşlarımın da tespitlerine ilişkin birtakım cevapları, kalan süre içerisinde vermeye çalışacağım.

Burada bir değerli milletvekilimiz çözüm sürecine dönük olarak benim bir televizyon programındaki beyanlarımı dile getirdi. Hukuk devletlerinde çözüm süreci konusunda bir adalet bakanı: “Eğer bu suç ise ben bu suçu işliyorum.” der mi? diye bir soru sordu. Tabii, bu, bağlamından kopartılarak defalarca dile getirilen bir husus. Bu konunun hassasiyetine binaen olayı sizinle paylaşmak istiyorum; o da şudur: Bir televizyon programında “Çok canlar yandı -benim ifadelerim bunlar- çok kanlar aktı. Her insanın yüreğine ateş düşüren bir süreç yaşadık. Büyük resmi görelim.” dediğimde, yapımcı da “Endişeler var. Bir savcı çıkar da eğer dava açarsa zor durumda kalabilirsiniz.” diye bana soru soruyor. Ben de diyorum ki: “Bir savcı çıktığında ‘Siz niye Türkiye’ye barışı getirmeye çalışıyorsunuz?’ diye hesap mı soracaktır? ‘Akan kanın, gözyaşının dindirilmesi için niçin gayret sarf ediyorsunuz?’ diye mi soracaktır? Bunları yapmaya çalışmak suçsa, evet, şu anda yaptığımız budur. Ben bu işi yapıyorum.” dediğimi ifade ediyorum ve devamla “Terör, varlığını bazı sorunların istismarına borçludur. Bu doğrudur ama diğer taraftan terörün istismarıyla kurulan mikroiktidar alanları da mevcuttur ki terörün istismarıyla kurulmuş mikroiktidar alanlarını da ortadan kaldırmak zorundayız.” diyorum ve devamla “Bunu yapamazsak, halkın iradesini yönetime yansıtma imkânı bulamayız. Niyetimiz ve gayretimiz her türlü istismarın sona erdirilmesidir. Bu sürecin en büyük amacı terör örgütünün silahlarını bırakması yani suç teşkil eden kanlı eylemlerin sona erdirilmesidir. Bu amacı gerçekleştirmek için girişilen çabaların hangi hukuki değeri ihlal ettiğini düşünebiliriz? Sözünü ettiğim çabalar son otuz yılın suç teşkil eden eylemlerini temize çıkarma gayreti değildir asla, suç teşkil edecek eylemlerin devamını önlemekten ibaret bir gayrettir. Bir fiilin suç teşkil etmesi için yasada gösterilen maddi unsurların suç işlemek kastıyla gerçekleştirilmiş olması gerekir.” diye cevap veriyorum.

Değerli milletvekilleri, bizim, çözüm sürecine ilişkin tespitlerimizin aslı esası budur. Onun dışında, değerli milletvekillerimizin çok sayıda tespitleri oldu ama zamanımız çok müsait değil. Hemen şunları ifade etmeme müsaade ederseniz, burada milletvekili arkadaşlarımca birtakım tespitler yapıldı. Bu tespitler içerisinde, ceza infaz  kurumlarındaki uygulamalara dönük eleştiriler yapıldı. Biz bu eleştirilerden istifade ediyoruz ama olayı olduğundan farklı gösterme gayretlerini de doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Türkiye’de ceza infaz kurumlarındaki şartlar, hem fiziki şartlar olarak hem infaz sistemine ilişkin şartlar her geçen gün insanileştirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, insanlar sırt sırta, et ete yatıyorlar. Lütfen ya, hiç olmazsa bu konuda samimi davranın.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İnsan Hakları Komisyonu  Başkanı orada. Yani “Koşullar iyileştirildi.” diyemezsiniz Sayın Bakan, lütfen ya.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Antalya’da 500 kişilik cezaevinde 1.800 kişi yatıyor, 1.800 kişi.

BAŞKAN – Evet, Sayın Hamzaçebi, buyurunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanı cezaevleriyle ilgili ayrıntılı rakamlar verdi, tablolar sundu, bize de göndereceğini söyledi, onları bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ancak Sayın Bakan tutuklu ve hükümlülerle ilgili oransal ve rakamsal bilgileri verirken, daha evvel benim Adalet Bakanlığından almış olduğum bilgilerden çok daha farklı bilgiler verdi.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Mesela?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben 2011 yılında Adalet Bakanlığından cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayılarını almıştım. Tutukluların, 2011 sonunda cezaevinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunan kişilerin toplam sayısı 128 bindi ve yine, Adalet Bakanlığının rakamlarına göre bu 128 bin kişinin 55 bini tutukluydu. Yani tutukluların cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin toplamına oranı yüzde 43’tü. 2011 sonu, sizin verdiğiniz rakam bu bana.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ama nasıl yüzde 43 oluyor ki?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bakın, şu anda verdiğiniz rakam yüzde 28. Hükümlüler dâhil olmak üzere, toplam tutukluların cezaevindeki toplam vatandaşımıza oranı yüzde 28.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 2013 itibarıyla, bu yıl itibarıyla.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, yani ama gösterdiğiniz eğri çok daha farklı bir şeyi gösteriyordu.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben size göndereyim, itirazınızı yapın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, gönderin. Sayın Bakanın rakamlarının ben gerçeği aksettirmesini tabii ki arzu ederim ama ben öyle bir izlenim almadım. Sayın Bakan gönderirse, izninizle bir daha söz isteyeceğim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – 2011’den bu yana oran düşmüş.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Sayın Öztürk, buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkanım, şimdi, Sayın Bakan çözüm sürecine yönelik sözlerini söylerken, aslında yapılan eylem ve işlemlerin suç olup olmadığı konusundaki değerlendirmesi, tespiti doğru değil. Ben onunla ilgili açıklama yapmak istiyorum, bu bir.

İkincisi, yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi... Ha, şu: Yani suç olduğunu Abdullah Öcalan söylüyor. Yani ben yapılan girişimlerin doğru olup olmadığını söylemiyorum ama eylemler yapılırken mevcut hukuka uygun mu değil mi, ona göre yapılır. Biz ondan sonra, Adalet Komisyonunda yasa çıkarttık, önce eylemler yapıldı, sonra yasa çıkarttık.

BAŞKAN – Evet, Sayın Öztürk, tutanaklara geçti bunun şey olmadığı.

Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi, Sayın Bakanın söylediğinin tam tersi, Abdullah Öcalan bu arada yaptığı görüşmeden kendisinin de görüşenler…

BAŞKAN – Bunu konuşmanızda da söylemiştiniz.

Teşekkür ediyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İkinci konu, Tazminat Komisyonu kuruldu, 4 bin küsur dosyanın…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, soru-cevapta sorsunlar.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - …Avrupa İnsan Mahkemesinin önünden Tazminat Komisyonu çekildi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Böyle bir usul yok Sayın Başkanım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - …rakamları evirip, çevirmeyelim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, soru-cevap bölümüze geliyoruz beş dakika sonra. Sorularınızı orada sorunuz lütfen, çok rica edeceğim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, Sayın Adalet Bakanının hükümlü ve tutuklularla ilgili açıklaması şöyle yanlış…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, bütün açıklamaları değerlendirecekler mi arkadaşlar? Sayın Başkanım, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Soru-cevap bölümünde, lütfen sayın milletvekilleri...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, bitiriyorum, özür dilerim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sisteme girsinler, soru-cevapta sorsunlar.

BAŞKAN –  Ama sayın milletvekilleri, öyle şeyleri söylüyorsunuz ki, soru-cevap bölümünde sorabileceğiniz soruları… Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Soru değil Sayın Başkanım, düzeltme.

Bir, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kanunu çıktı…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya, Mahmut Bey herkesi düzeltmek zorunda mı ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ceza Kanunu 100’üncü maddesinin son fıkrası uyarınca iki yıla kadar tutuklama kararı…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Üç, denetimli serbestlik olayı oldu, bunların tamamı aşağı yukarı tutukluların sayısının azaltılmasını… Aşağı yukarı örtülü bir aftı.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Daha yeni başlamıştı Sayın Başkan, devam etsin!

BAŞKAN – Şimdi aleyhinde, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya.

Buyurun Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta Zonguldak’ta meydana gelen kaçak ocak faciasında 3 yurttaşımız, 3 canımız ocak içerisinde havasızlıktan boğularak yaşamını yitirmiş, iş cinayetine kurban gitmiştir. 24 yaşındaki İsmail Altun, 53 yaşındaki Yaşar Özerdoğan ve 54 yaşındaki Mustafa Özalpuğan Bartın ilinin Amasra ilçesinden ailelerinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmek, karınlarını doyurabilmek, borçlarını ödeyebilmek için Zonguldak’a çalışmaya gitmişlerdi. Hiçbir iş güvenliği tedbiri alınmamış, âdeta bir köstebek yuvasını andıran kaçak maden ocağına çalışmak için giren bu hemşehrilerimin oradan cansız bedenleri çıkarıldı. Bu dram ne ilk ne de sondur, yaşanan ne ilk ne de son cinayettir. Son yirmi yılda kaçak ocaklarda 112 vatandaşımız hayatını kaybetti.

Uzun yıllardan beri süregelen ve kadın-erkek, çoluk çocuk hep birlikte çalışmanın yürütüldüğü, hiçbir can güvenliği önleminin alınmadığı, mühendislik bilim ve tekniğinin söz konusu bile olmadığı kaçak kömür ocağı faaliyetleri Zonguldak’ın ve bölgenin kanayan bir yarası olmaya devam etmektedir. Kaçak maden ocakları herkesin bildiği ama hiç kimsenin çözmeye yanaşmadığı veya yanaşamadığı bir sorun olarak ortada durmaktadır. 1980’li yıllardan sonra neoliberal politikalarla başlayan, AKP iktidarı döneminde dolu dizgin devam eden bu düzen böyle sürüyor ve sanki kaçınılmaz, önlenemez bir oluşummuş gibi devlet seyrediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yeni bir kaçak ocak cinayeti meydana gelinceye kadar her şey unutuluyor. Devletin, hiçbir can güvenliği önleminin bulunmadığı böyle yerlerde çalışmanın önüne geçecek denetlemeleri yapması esastır. Bunun yanında, devletin görevi insanların işsizlik nedeniyle nasıl bir çaresizlik içerisinde olduklarını algılayarak istihdama yönelik politikaları uygulamak için bir an önce harekete geçmektir. Çünkü, çaresizlik yöre insanlarını güvensizlik ve güvencesiz, köstebek yuvası gibi kör kuyularda sefalet ücretiyle çalışmaya itmekte, devlet de bunu seyretmektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Devlet işsizini ölüme terk edemez, devlet insanlarını açlıktan ölmek ya da kazalarda ölmek noktasına sürükleyemez, devlet her şeyden önce vatandaşlarının can güvenliğinden sorumludur.

Maden mevzuatında, iş güvenliği mevzuatında tüm önlemler alınmasına rağmen, tamamen uygulamadan ve denetim eksikliğinden kaynaklanan bu cinayetler sistemli bir hâl aldıysa, devletin bu anlamda görevini yapamadığı ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, mühendislik faaliyetleri olmadan, iş güvenliği tedbirleri alınmadan, projelendirilmemiş, ruhsatı alınmamış bu yerlerde madencilik faaliyetlerinin yürütülmesine müsaade etmek insan hayatını hiçe saymaktır. Ruhsat alınmadan maden ocağı işletilmesi, Maden Kanunu’nun 12’nci maddesine göre devlet ile mülki idare tarafından engellenmesi gerekirken, bu konuda neden hiçbir çalışma yapılmamaktadır? İhbar üzerine kapatılmış olan kaçak ocakların tekrar açılması neden engellenmemektedir? Devletin tek görevi mevzuat hazırlamak olmayıp aynı zamanda mevzuatın takip edilmesi, denetleme ve bunun için gerekli altyapının sağlanması olmalıdır. Bu denetimleri yeteri kadar yapmayıp bu kaçak ocakların çalıştırılmasına göz yumanlar, cinayet olarak kabul ettiğimiz bu ölümlerin vicdani ve hukuki sorumluluğunu üstlerinden atamazlar. Hükûmet, devlet olmanın gereğini yerine getirmediği müddetçe bu tür kaçak ocak faciaları ne yazık ki yaşanmaya devam edecektir.

Sözlerimi burada bitirirken, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor ve yetkililerin sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerini talep ediyorum.

Saygılarımla. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalçınkaya.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Yirmi dakikanın on dakikasını sayın milletvekillerine ayıracağız.

İlk olarak Sayın Belen…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Adalet Bakanına. Sayın Bakan, Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde 400 dönüm civarında araziyi kamulaştırdığınız hakkında bilgi aldım. Bu kamulaştırdığınız yere bir adliye kompleksi yapmayı mı düşünüyorsunuz, yoksa cezaevi mi yapacaksınız? Çorlu, suç oranının çok düşük olduğu bir şehirdir. Biz Çorlulular olarak ithal mahkûm istemiyoruz, cezaevi de istemiyoruz. Bu konuda Çorlu’da bir kamuoyu araştırması yapacak mısınız?

30 Mart seçimlerine kadar PKK’lıları da kapsayan bir genel af çıkarmayı düşünüyor musunuz? Ayrıca, çözüm sürecini bugüne kadar siz yürüttünüz. Şimdi belediye başkan adaylığınızdan dolayı Sayın Başbakanın söylemesine göre, bu ay sonunda, zannedersem istifa edeceksiniz. İstifa ettikten sonra ve hatta seçilirseniz belediye başkanlığınız döneminde de çözüm süreci sorumluluğunu yürütecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Belen.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Adalet Bakanına sormak istiyorum. Sayın Bakanım, avukatların -hazine avukatları dışında- mesleğinde on yılı doldurup… Serbest avukatların yeşil pasaport sorunu bir türlü çözülmüyor. Buradaki çözümsüzlüğün nedeni Adalet Bakanlığı mı, Dışişleri Bakanlığı mı?

Bir diğer sorum da infaz koruma memurlarının çalışma şartları, özlük hakları ve emeklilikten sonra taşıma olmak üzere silah ruhsatı alamama sorunlarını çözmek için yeni çalışmalarınız var mı?

Üçüncü sorum da kapatılan Mersin Bozyazı ve Çamlıyayla adliyeleriyle alakalı, vatandaşlardan ciddi şikâyet gelmekte. Kapatmış olduğunuz ilçe adliyeleriyle alakalı yeni bir düzenleme olacak mı?

Enerji Bakanına sormak istiyorum. Sayın Bakanım, deniz ve hava ulaşımında ayrıcalık tanınırken mal ve insan taşıyan nakliye ve taşıma sektöründe çok fazla miktarda kamyoncu ve otobüsçünün enerjide vergi indirimiyle alakalı ciddi müracaatları var. Bu konuyla alakalı bir şey yapmanın aynı zamanda kaçak mazot kullanılmasının da önüne geçeceği kanaatini taşınıyorum. Bu konuda bir düzenleme yapacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına. Daha önce defalarca dile getirdim bu problemi: Kocaeli’de 3 tane doğal gaz dağıtım şirketi var. Bunlardan en büyüğü İZGAZ özelleşti bildiğiniz gibi ama İzmit ve merkez ilçesine bağlı Akmeşe, Balören, Ambarcı, Avluburun, Sapakpınar, Karaabdülbaki bölgelerinde AKP milletvekilleri ve Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından verilen yatırım sözlerine rağmen İZGAZ tarafından doğal gaz yatırımları bir türlü gerçekleştirilmemektedir. Her yıl “Bu kış doğal gazla ısınacaksınız.” diye kandırılan vatandaşlarımız ne zaman doğal gaza kavuşacaklar? Planlanan bir yatırım var mıdır? Konuya ilişkin vermiş olduğumuz soru önergesine vermiş olduğunuz cevapta “Bu bölgeler İZGAZ sorumluluğunda değildir.” diyorsunuz. Kimin sorumluluk alanıdır ve neden sürekli vatandaşlarımıza yatırım sözü verilmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanına sorum.

Sayın Bakanım, biliyorsunuz, egemenlik hakkının çok önemli bir unsuru olan yargılama yetkisini kullanan hâkim, savcılarımızın maaşları 2006 yılından günümüze reel olarak yüzde 25 oranında azalmıştır. Aynı zamanda, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle Yargıtay üyeleri arasında, hatta Anayasa Mahkemesi raportörleriyle Yargıtay üyeleri arasında ciddi anlamda maaş farkı doğmuştur. Bu konuda bütün meslektaşlarımız dört gözle bir müjde bekliyor. Bu yönde bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Adalet Bakanımız derli toplu bir konuşma yaparken bireysel şikâyet hakkının olduğunu söyledi. Bundan dolayı da, emsal gibi gözüken bir sürü milletvekili arkadaşlar tutuklu iken serbest bırakıldı, aramıza katıldı, Meclise geldi Bizim seçilen, milletvekili olan Engin Alan’ın hâli ne olacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Çınar…

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu sorum Adalet Bakanına olacaktır: Seçim bölgem olan Kastamonu’da daha önceden kurum yetkililerinizce yarı açık cezaevi yapılmasıyla alakalı bir çalışma yapıldı. Bu çalışmanın akıbetinin ne olduğunu öğrenmek istiyorum.

Diğer bir sorum: Zor şartlar altında görev yapan ceza infaz koruma memurlarının yıpranma tazminatıyla alakalı bir talepleri söz konusudur. Bu konuda herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Bir diğer sorum Enerji Bakanına: Ülkemizde resmî rakamlar itibarıyla günlük akaryakıt tüketimi 500 bin varil civarındadır. Gayriresmî rakamlar ise 650 bin varil olduğunu göstermektedir. Yaklaşık olarak 150 bin varil kaçak akaryakıt tüketimi söz konusudur. Bu konuda hangi tedbirler alınmıştır, ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çınar.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Adalet Bakanına: Tabii, Sayın Adalet Bakanı dedi ki: “Biz adalet saraylarını yapıyoruz.” Ama marifet adalet sarayları değil, marifet o binalarda adalet dağıtmaktır. Bu konuda herkes adaletten şikâyetçi, bununla ilgili ne çalışmaları var?

İki: Hâkim ve savcılarla ilgili tabii ki daha önce şahsi olarak açılan tazminat davaları temel hak ve özgürlüklerin güvencesiydi. Ancak bu güvence kaldırılarak bu tazminatlar devlete karşı açılabilir şekline getirildi. Bugüne kadar açılan tazminat davalarından Bakanlık olarak, devlet olarak ne kadar hâkimlere rücu edildi, savcılara rücu edildi? Rücu edilmeyen var mıdır ve rücu edilmeyenler için de bir işlem yapılacak mıdır?

Bir başka soru: Siz hiç cezaevinde kaldınız mı? Cezaevi koşullarında, girişte, çıkışta hiç üstünüz arandı mı? O aranma koşulları insani midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Köktürk…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Enerji Bakanına: Sayın Bakan, Sayın Başbakanın bütçe sunuş konuşmasında ifade ettiği üzere, cari açığımızın en önemli kalemlerinden birini enerji ithalatı oluşturmaktadır. Türkiye, az önceki arkadaşlarımın da söylediği gibi, her yıl enerji ithalatına 60 milyar dolar civarında bedel ödemektedir. İthal edilen kalemler arasında doğal gaz ve petrolün yanında taş kömürü de bulunmaktadır. Oysaki, sizin az önceki ifadelerinize göre, Türkiye’de 14 milyar ton kömür rezervi vardır ve sadece Zonguldak’ta 1,5 milyar ton taş kömürü rezervi bulunmaktadır. Bütün bunlara karşın bugün Zonguldak limanlarına ithal kömür gemileri yanaşmaktadır, üretim azalmıştır, istihdam azalmıştır. Oysaki milletvekilleriniz 2011 seçimlerinde, Zonguldak’ta Türkiye Taş Kömürleri Kurumunda üretimi artırma, istihdamı artırma sözü vermiştir ve TTK’ya 2.500 işçi alım sözü vermiştir. Şimdi size sormak istiyorum: Milletvekillerinizin verdiği bu sözü ne zaman tutacaksınız?

İkinci sorum da şu: Sayın Yalçınkaya’nın ifade…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köktürk.

Sayın Dinçer…

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum, Sayın Enerji Bakanımıza.

Sayın Bakanım, benim sorularım çok net, sizden de çok net cevaplar bekliyorum.

Birinci sorum: Türkiye Kömür İşletmelerine ihalesiz 18 milyon liralık lastik aldınız mı, almadınız mı?

İkinci sorum: Eskişehir Mihalıççık madenini KİAŞ’a devrederken ihale yaptınız mı, yapmadınız mı?

Üçüncü sorum: Azerbaycan’la anlaşma değişikliği yaparak 1,4 milyar dolar fiyat farkı ödediniz mi, ödemediniz mi?

Son sorum: Bakanlığınıza bağlı maden işletmeciliği yapan TKİ, TTK gibi kuruluşlarda maden teknikeri  ihtiyacı çok fazla iken neden senede sadece 2 veya 3 kişi alabiliyorsunuz? İş bekleyen yüzlerce maden teknikeri sizden güzel bir haber beklemektedir. Bunun cevaplarını alırsam çok teşekkür ederim, saygılar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.

Sayın Çelebi…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İlk önce, Sayın Bakanımıza, Adalet Bakanımıza sormak istiyorum.

Taylan Tanay’ın bugün her tarafta yansıdı işkence gördüğü, bu konuda bir işlem yapacak mısınız Sayın Bakan?

İkincisi: Gezi olayları sırasında Ankara’da polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük davasında uyuyan mahkeme heyetinin görüntülerini siz de biliyorsunuz, basına da yansıdı. Uyuyan adaleti gösteren bu görüntülerden sonra mahkeme heyetiyle ilgili bir işlem yapılmış mıdır? Bu mahkeme heyetiyle devam etmek dava seyri için uygun mudur?

Üçüncü sorum: Sayın Bakan, sizi Antakyalı oluşunuzla ve şimdilerde de Antakya Belediye Başkanı adaylığınızla tanıyoruz. Haziran ayında ülke genelinde ve Antakya’da yaşanan olaylarda 3 tane Antakyalı genç öldürülmüştür, bu gençlerin faillerinin bulunması adına Bakanlığınızın ne gibi hamleleri olmuştur, çalışmaları olmuştur, onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Buyurunuz Sayın Ergin.

Süreyi beşer dakika olarak…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sırasıyla cevaplamaya çalışacağım.

İlk, Sayın Belen’in sorusu: “Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 400 dönümlük bir arazi kamulaştırdınız.” dedi. Şöyle düzelteyim: 520 dönümlük bir arazi, bunun 300 dönümü hazine adına kayıtlı, 220 dönümü de kamulaştırmayla toplam 520 dekar oluyor. Burada, bir ceza infaz kurumu kampüsü düşünüyoruz. Tabii ki cezaevlerinin hem modernleştirilmesi, günün koşullarına uygun infaz şartlarına kavuşması hem de yoğunluğun, popülasyonun makul noktaya çekilmesi noktasında bu yatırımların yapılması zarureti var. Bu açıdan, bunlar, geldiği bölgeye sıkıntı taşımayan aksine…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Aksine taşıyor Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …sosyoekonomik katkı sağlayan tesisler.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Tekirdağ F tipi cezaevlerinden Tekirdağ halkı çok şikâyetçi, mağdur.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu anlamda bir çalışma yapılıyor.

Sayın Belen’in ikinci sorusu: “30 Marta kadar bir genel af yapacak mısınız?” diye sordu, yanılmıyorsam. Şu an itibarıyla benim başında olduğum Bakanlıkta böyle bir çalışma yok.

Üçüncü soru: “Çözüm sürecini siz takip ediyordunuz, istifadan sonra da…” Böyle bir şey mümkün değil, Anayasa’ya göre pratiği de yok, siyaset açısından da böyle bir şey mümkün değil; görevli arkadaşlarımız, bizden sonrakiler bu işi yürüteceklerdir.

Sayın Öz’ün sorusu: “Avukatların yeşil pasaport sorunu için ne düşünüyorsunuz?” Tabii ki pasaport işlemleri ve burada -yeşil pasaport, kırmızı pasaport- bunların rejiminin ayarlanması İçişleri Bakanlığımızın görev, yetki alanında.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Sayın Bakanım, kanun teklifimiz var, şu anda bekliyor komisyonda.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade ederseniz!

Tabii, bu, İçişleri Bakanlığının yetkisinde olmakla beraber yeşil ve kırmızı pasaportların uluslararası boyutu da var. Sadece Türkiye’nin tek taraflı olarak atacağı adımlarla mesafe katetmesi mümkün değil. Bu sistemi işleten ortak anlaşmaların Türkiye’ye yüklediği sorumluluklar çerçevesinde çözüm aranıyor, o kadarını ifade edeyim.

Onun dışında, infaz memurlarının sorunları konusunda birden çok arkadaşım bu soruya temas ettiler, tamamı için bir değerlendirme yapmış olayım.

Şu anda -daha önce de Genel Kurulda buna ilişkin ifadelerde bulunmuştum- Ceza İnfaz Kurumunda çalışan infaz koruma memurlarımızın özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri, cezaevlerinin dış güvenliğine ilişkin yasa tasarımız komisyonda bekliyor. O tasarı içerisinde bunların da değerlendirilmesini öngörüyoruz. İnşallah, Adalet Komisyonundaki o görüşmeler sırasında İnfaz Kurumu personeliyle ilgili yapılabilecek şeyler konusunu tartışacağız.

Ayrıca, Sayın Öz’ün, kapatılan Mersin’deki ilçe adliyelerine ilişkin bir sorusu oldu. Şu anda bu adliyelerin tekrar açılmasına dönük bir çalışma yürütülmüyor Sayın Öz.

Sayın Özgündüz, hâkim ve savcıların 2006’dan günümüze kadar maaşlarında reel olarak belli bir oranda azalma olduğunu ifade ettiniz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yüzde 26.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yüzde 26.

Bizde böyle bir hesaplama yöntemi yok, o hesaplama yöntemini bizimle paylaşırsanız bir de biz bakalım ona.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Tabii, olur Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Çünkü Türkiye’de hiçbir zaman için kamu personeli reel olarak maaşlarında bu on sene içerisinde geriye gitmediler. Kaldı ki bu on yıl içerisinde hâkim, savcılarımızın durumunu iyileştiren arada düzenlemeler de yapılmış idi.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Vergi düzenlemesinden dolayı Sayın Bakan çok ciddi…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Elbette ki hâkim ve savcılarımız yaptıkları zor ve meşakkatli işte daha iyi bir ücreti hak ediyorlar, ona bir itirazım yok. Ama, bütçe imkânları ölçüsünde ve diğer meslek gruplarıyla da belli bir oran içerisinde bu çalışmanın yapılması ihtiyacı var.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)  – Sayın Bakan, otuz yıldan sonra, otuz yıl içinde en fazla…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şu an için böyle bir çalışma yok. Ama, ben daha önce de ifade etmiştim; bu tip çalışmalar konuşularak yapılmaz; bir hazırlık, imkân varsa yapılır, getirilir ve o şekilde deklare edilir. Onu da arz etmiş olayım.

Sayın Halaman “Bireysel başvuru yoluyla milletvekilleri tahliye olmaya başladı. Bizim İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin Alan’ın durumu ne olacak?” diye bir soru sordunuz. Tabii ki bu tahliye kararlarını veren mahkemeler, bizim bu yönde bir tasarruf yapma imkânımız yok. Ancak, Sayın Alan’ın avukatları da yanılmıyorsam Anayasa Mahkemesine bir başvuruda bulundular. Bu başvurunun sonucuna göre ortaya çıkacak tabloyu ilgili mahkeme değerlendirecektir. Bu kadarla iktifa etmiş olayım.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, bu kararlardan memnun musunuz? Mustafa Balbay’ın tahliye kararından memnun musunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu yolu, bu Parlamentoda Anayasa değişikliği yaparak beraberce açtık ve Türkiye'de aksayan birtakım işlerin önünü açmak üzere Anayasa Mahkemesinin ön açıcı olarak yapmış olduğu bu içtihatlar elbette ki bizi memnun etmektedir.

Sayın Başkanım, sürem doldu, kalanlarına yazılı cevap vereyim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Buyurunuz Sayın Yıldız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dört dakika içerisinde bir önceki konuşmada özellikle rica eden milletvekilimizin sorusunu cevaplamak istedim.

Şimdi, kaçak ocaklarla ilgili açıklama yapıldı. Değerli arkadaşlar, sekiz yılda 2.816 tane ocak kapatmışız gerekli şartlara uymadığı için. Bu kapatmalar da genellikle öyle kapısına mühür vurarak falan da olmuyor, dinamit patlatılıyor ve orada çökertiliyor kömür. 1.344 tane kapsül, 3.508 tane de dinamit kullanarak ocağın komple girişini durduruyoruz ama buna rağmen onlar açılıp yapılıyor.

Ben de ölenlere rahmet diliyorum ve bu konuda üzgün olduğumuzu, bu üzüntüyü paylaştığımızı bu vesileyle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir konuya açıklık getirmemiz lazım. Sayın Kılıçdaroğlu da burada bahsetti, biraz önce elektrik fiyatlarıyla alakalı konuda da denildi. Şimdi, arkadaşlar, gerek OECD gerekse Uluslararası Enerji Ajansının verilerinde bir ülkenin son on yıldaki performansı, bazı ülkelerde düşük, bazı ülkelerde yüksek fiyatların seyretmesiyle gelinen noktalar, fiyatlar ayrı şeyler. Bir tanesi, 2005 yılında 100 birim olan 83’e düşmüş, bir tanesi de 107’ye yükselmiş. O ondan ucuz demek değildir. Mesela, Lüksemburg 183 olmuş ama Türkiye'den ucuz anlamına gelmiyor. Bu yanlış anlamanın giderilmesi için özellikle söz aldım. Bunun da, verdiğim verilerin benim koyduğum veriler değil, Eurostat’ın verileri olduğunu söylemem lazım.

Milletvekilimiz özellikle bu Emet’le alakalı, borik asit tesisleriyle alakalı kesin hesabın geciktirildiği ve bununla alakalı 3 milyon TL’de fazla ödeme yapıldığına dair bize bilgi verdiler.

Değerli arkadaşlar, konunun aslı şöyle: 1998 yılında birim fiyat usulüne göre ihale ediliyor, 2004 yılında tamamlanıyor, geçici kabulü yapılıyor, 2005 yılında kesin kabulünden sonra firma 2005 yılının 5’inci ayında 1 milyon TL alacaklı olduğunu gösteren kesin hesabı kuruma sunuyor. 5 bin pafta ve 10 bin sayfa belgenin yer aldığı kesin hesap inceleniyor, inceleme sonucunda kurumun 2,6 milyon TL civarında -artı KDV- alacağının çıktığı belirleniyor. Geciken süreyle alakalı 3,5 milyon TL şirketten bu para tahsil ediliyor bütün gecikmeleriyle beraber yani o şirkette bu para kalmıyor. Kesin hesap işleminde kamu zararına uğratılmadığı gibi, bu işlemler kamu yararı doğrultusunda yapılmış oluyor.

Penta ihalesiyle alakalı da bahsettiniz, 230 milyon TL’lik bir işlem. Öncelikle, bu ihale teknik ve mali açıdan da endüstriyel tesis işlerinden ve 62/c ve 18/b maddelerine göre de belli istekliler usulünce ihaleye çıkılıyor. İşin yaklaşık maliyeti 230 milyon TL ama en ekonomik bedel olarak da 169 milyon TL bedel veren bir firmaya veriliyor. Firma ihale yasaklısı değil, kanuna aykırı bir durum söz konusu değil ve bununla alakalı da devam ediyor.

Diğer konuyla alakalı, yine benzer bir firmayla alakalı en düşük vererek bu teklifi alıyor. Firma -turbo jeneratörle alakalı söylemiştiniz- performans testleri başarıyla tamamlanıyor, kazanlar yapılıyor, kurumun üretim yapması sağlanıyor. Ondan sonra, bu işle alakalı kesin kabul gerçekleştirilmemiş oluyor. Süreç devam ediyor, kurumun bir zararı o anda doğmuyor ve müfettişler de bu konuyla alakalı yaptıkları incelemelerde…

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - Sayın Bakan, bu müfettiş sizin Bakanlığınızın müfettişi.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Siz bize sordunuz “İnceleme izni verecek misiniz?” diye. Evet, biz buna inceleme izni vereceğiz ama soruşturma iznine o incelemelerden sonra karar vereceğiz. O yüzden bu devam eden bir süreçtir arkadaşlar.

Ben geri kalan kısmına da yazılı cevap vermeyi uygun görüyorum.

Arz ediyorum Sayın Başkanım.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan, yazılı cevaplar bir an önce gelsin.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Şimdi, sayın milletvekilleri, sırasıyla altıncı turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Adalet Bakanlığının 2014 yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunacağım…

                                            III.-Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.

Sayın Özdemir, Sayın Akar, Sayın Ağbaba, Sayın Şeker, Sayın Özgündüz, Sayın Yıldız, Sayın Köktürk, Sayın Dinçer, Sayın Hamzaçebi…

Sayın milletvekilleri, üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)

1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN - Adalet Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

08) ADALET BAKANLIĞI

1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                      1.942.863.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                                      256.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                             6.296.370.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                         8.239.490.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         5.994.365.242,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                5.967.116.443,39

Ödenek Üstü Gider                                                                                                                                         15.617.667,61

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        42.866.466,22

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                      12.383.916,25

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.41) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetler                                                                  846.936.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            846.936.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Vergi Gelirleri                                                                                                               4.101.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               86.851.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        733.591.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              22.192.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      06                                    Sermaye Gelirleri                                                                                                            656.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      09                                    Ret ve İadeler (-)                                                                                                            -455.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        846.936.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         1.460.935.152,26

Bütçe Gideri                                                                                                                                                1.297.762.792,37

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      163.172.359,89

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                      38.028.686,00

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          772.457.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                    1.462.241.131,79

Ret ve İadeler (-)                                                                                                                                                       752.216,06

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.10) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   15.284.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              15.284.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                     657.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                          14.462.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   165.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          15.284.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               14.694.500,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      12.884.170,81

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           1.770.329,19

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                              40.000,00

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          11.767.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          12.060.377,64

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

23) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   57.534.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              57.534.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               48.112.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      37.792.705,25

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        10.319.294,75

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         432.024.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                                         29.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     2.450.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 173.823.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      06                                    İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                                                  1.220.750.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                         1.829.076.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            661.998.630,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   413.463.066,51

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      248.535.563,49

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.05) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           11.962.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                                      110.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     2.200.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 137.750.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            152.022.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                             140.022.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              13.750.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      09                                    Ret ve İadeler (-)                                                                                                         -1.750.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        152.022.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            157.585.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   136.046.193,81

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        21.538.806,19

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          115.585.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                       176.986.727,11

Ret ve İadeler (-)                                                                                                                                                       765.701,25

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.26) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                   11.739.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              11.739.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                            8.239.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                3.500.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          11.739.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               10.205.283,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                        9.315.442,91

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                              889.840,09

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          9.420.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          11.081.369,96

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.27) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

ÖDENEK CETVELİ

1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                              9.879.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     1.560.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 116.476.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            127.915.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               18.130.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        109.415.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   370.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        127.915.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            109.452.823,86

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      81.016.078,91

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        28.436.744,95

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                        7.322.231,60

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          102.439.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          93.644.894,95

Ret ve İadeler (-)                                                                                                                                                       278.851,38

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.40) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

ÖDENEK CETVELİ

1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           67.887.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     1.700.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 315.429.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            385.016.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

 

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               27.820.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        295.016.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              62.180.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        385.016.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            387.689.557,90

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   350.644.455,15

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        37.045.102,75

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                        2.311.946,34

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          358.824.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                       504.036.810,77

Ret ve İadeler (-)                                                                                                                                                 95.638.057,25

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Maden Tetkik Ve Arama Genel Müdürlüğünün 2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece altıncı tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 14 Aralık 2013 Cumartesi günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma saati: 01.46

 



(*)506 ve 507 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013 tarihli 27’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

 

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(*) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(X) Bu bölümlerde Hatip tarafından  Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.