TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  22’nci Birleşim

27 Kasım 2013 Çarşamba

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı

2.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki ulaşım sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kapatılan belde belediyelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.-  Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 488 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, engelli vatandaşların sorunlarının çözülmesiyle ilgili taleplerine ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak iktidara her türlü desteği vereceklerine ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, EXPO 2020 oylamasında İzmir’in ipi göğüslemesini dilediğine ilişkin açıklaması

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak, EXPO 2020 oylamasında İzmir’e başarılar dilediklerine ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç hakkında, Japon Millî Günü münasebetiyle düzenlenen gecede Başbakanın eşi Emine Erdoğan’a yönelik ifadeleri nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinden disiplin işlemi başlatmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

4.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak, EXPO 2020 oylamasında İzmir’e başarılar dilediklerine ilişkin konuşması

 

 

 

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, bir Parlamento üyesinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının eşine yönelik şiddet içeren tavrını bir kadın Başkan Vekili ve Başkanlık Divanı olarak kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray’a başarılar dilediğine ilişkin açıklaması 

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Faik Tunay’ın Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/129)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 19 milletvekilinin, MKE Ankaragücü Spor Kulübü’nün içinde bulunduğu idari ve mali durumun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/792)

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, okullarda ve okul çevrelerinde yaşanan kazaların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/793)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 22 milletvekilinin, yoksulluğun tüm boyutlarıyla incelenmesi ve yoksulluğu önleyici sosyal politikaların oluşturulması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/794)

 

C) Çeşitli İşler

1.- Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz." denilmesi

 

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, enerji alanındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/80) görüşmelerinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

 

 

2.- MHP Grubunun, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve arkadaşlarının Türkiye'de bürokraside görev yapan yetkililerin siyasi, yanlı ve vatandaşa karşı kaba tutum sergilemeleri sonucu yaşanan sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 21 milletvekilinin kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullandığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/792) (S. Sayısı: 488)

4.- Türkiye Cumhuriyet Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluk Mensuplarının Aile Bireylerinin Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/779) (S. Sayısı: 481)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/782) (S. Sayısı: 482)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Hidrokarbonlar Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/819) (S. Sayısı: 505)

7.- Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/666) (S. Sayısı: 377)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik ve Konsüler Misyonlarda Çalışan Personelin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/461) (S. Sayısı: 284)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 421)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis Eğitiminde İşbirliği Üzerine Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/671) (S. Sayısı 359)

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 488) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 481) Türkiye Cumhuriyet Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluk Mensuplarının Aile Bireylerinin Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 482) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 505) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Hidrokarbonlar Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/819)

5.- (S. Sayısı: 284) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik ve Konsüler Misyonlarda Çalışan Personelin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması 

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, askerlik hizmetini yerine getirirken intihar eden askerlere ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/31331)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, TSK’da üst rütbeli personelin ast rütbeli personele verdiği emirlere ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/31334)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2013 yılları arasında alınan ve satılan makam araçları ile binek araçlara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/31335)

4.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, son on yılda askeri birliklerde yaşanan kazalar nedeniyle yaralanan ve ölen askerlere ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/31338)

5.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Hasdal’da askerlik görevini yapan bir kişinin diğer askerler tarafından darp edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/31340)

6.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’da yapıldığı iddia edilen bir ankete ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/31763)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca kamu ihale mevzuatından istisna sağlanarak yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/31764)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, lüks otomobil satışlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/32577)

9.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığınca yürütülen bir anket çalışmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/33109)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/33221)

11.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, 2’nci sınıf kapya biberlerinin ihracıyla ilgili yapılan bir değişikliğe ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/33222)

 

 

 

27 Kasım 2013 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’e aittir.

Buyurun Sayın Serter.

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı

 

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta Öğretmenler Günü’nü kutladık. 24 Kasımlar, öğretmenlere olan saygı ve sevgimizi göstereceğimiz, onların sorunlarını can kulağıyla dinleyeceğimiz, onları ilgi ve sevgimizle kucaklayacağımız günlerdir. Bu yıl AKP de kucaklamıştır öğretmenlerimizi! Onları emniyet güçleriyle sarmış sarmalamış, gazla, TOMA’yla, fişekle, copla kucaklayarak öğretmenlerimize olan büyük, derin ilgi ve sevgisini en açık biçimde göstermiştir!

Benim önerim, bundan böyle Öğretmenler Günü adının değiştirilerek “öğretmene şiddet günü” hâline dönüştürülmesidir. AKP on bir yıllık iktidarında öğretmenlerle ilgili hiçbir temel soruna içtenlikle eğilmemiştir. En önemlisi, bugün, dershane tartışmalarının da sebebini teşkil eden eğitimde nitelik artışını sağlayacak bir öğretmen yetiştirme projesi sunamamıştır, eğitime de, öğretmene de ideolojik bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. Bunun sonunda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz: On bir yıllık süreçte öğretmenler en düşük maaş alan kamu görevlisi olma ayrıcalığına kavuşturulmuşlardır, satın alma güçleri yüzde 40 azalmıştır. Atama bekleyen 300 bini aşkın öğretmene karşı sergilenen vurdumduymazlık bir yana, atanamadığı için intihar ederek yaşamına son veren gencecik 34 öğretmen için bir üzüntü ifadesi bile AKP’den seslendirilememiştir.

Emekli öğretmenlerin durumuna gelince. Gerçi, ne söyleyeyim, emekli öğretmenler AKP’nin gündeminde hiç ama hiç yer almamıştır. AKP emekli öğretmenlere, kendi öğretmenlerine olan vicdan borcunu onları borç batağına sürükleyerek ödemiştir. Bugün en yüksek emekli öğretmen maaşı 1.550 liradır ama öğretmenlere sorun, acaba kaçı maaşının ne kadar olduğunu bilmektedir. Bilmiyorlar, denedik sorduk, bilmiyorlar çünkü maaşlarının yarıya yakını borçları nedeniyle kesilmektedir.

300 bin öğretmen Millî Eğitim Bakanlığı kapısında atama beklerken Diyanet İşleri Başkanlığından 5.360 personel Millî Eğitim kadrolarına atanmıştır ama bununla da yetinilmemiştir, şimdi, 50 bin dershane öğretmeninin de sınavsız olarak Millî Eğitim Bakanlığına alınacağı müjdesi atama bekleyen öğretmenlerimize bir yeni yıl hediyesi olarak sunulmuştur.

Ama AKP’nin sevdiği öğretmen modeli de vardır elbette. Öncelikle, o modele girebilmek için AKP’li yandaş eğitim sendikası üyesi olma ön koşulu vardır. Bu eğitim sendikasının üye sayısı on bir yılda 14 kat artmıştır.

İkinci ön koşul, Gezi Parkı eylemlerine karşı bir duruş sergilemek. Gezi Parkı eylemlerine ya da demokratik ve özgürlükçü sivil toplum eylemlerine katılanı, öğretmeni, öğrenciyi fişleyip ihbar etmektir. Bu da AKP modeli bir öğretmen olmanın yolunu açmaktadır.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Aynı sizin rektör yardımcılığı döneminizi anlatıyorsunuz, aynı. Rektör yardımcılığınızı anlatıyorsunuz. Sizi alkışlamak lazım! Demek ki 28 Şubat’ta siz bunları yaptınız bu millete. 

FATMA NUR SERTER (Devamla) – AKP, okula çarşaf ve türbanla gelenleri, Başbakana “İslam’ın yüce halifesi” diyenleri, veli toplantılarını camilerde düzenleyenleri, Atatürk’ü “kafatasçı” ve “Nazi” diyerek aşağılayanları, kızlı erkekli eğitimi ahlak dışı sayarak sınıfları bölüp dershaneleri ayıranları göz bebeği gibi, göz bebeği gibi korumaktadır. İşte, AKP’nin öğretmen modeli tam da budur.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sizin gibi öğretmen modeli olacağına…

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Ben Öğretmenler Günü’nü yeniden kutluyor, laik, çağdaş, nitelikli eğitime hizmet eden bütün öğretmenlerimizin önünde saygıyla, sevgiyle eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

METİN KÜLÜNK – Kamer Genç hakkında ne düşünüyorsunuz Sayın Milletvekilim?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, sayın hatip konuşurken “AK PARTİ iktidarı eğitime, öğretime, öğretmene ideolojik bir bakış açısıyla baktı.” diyerek birçok haksız isnatlarda bulundu. Efendim, açıklama istiyorum.

BAŞKAN – Sataşmadan dolayı mı söz istiyorsunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın, iki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen, yeni sataşmalara neden olmayınız.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.-  Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Burada konuşan hatip, özellikle, AK PARTİ iktidarının eğitime, öğretime ve öğretmene ideolojik bakış açısıyla baktığı gibi bir gafletin içerisine düşmüştür.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Gaflet değil, doğru canım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bir defa, öncelikle, ben bu hanımefendiye “Gidin geçmişinize bakın.” derim. Kimin ideolojik bakış açısıyla eğitime baktığı...

BÜLENT TURAN (İstanbul) – İkna olmak lazım, ikna!

AHMET AYDIN (Devamla) - …kimin ideolojik bakış açısıyla öğretmene baktığı, öğrenime baktığı çok açık ortadadır. Sizin burada bunu konuşmaya hakkınızın olmaması lazım. Bunu konuşacak olan en son kişi sizsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu millet bu ikna odalarını unutmadı.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kendi düşüncelerini dile getiremez, öyle mi?

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugün kalkıyorsunuz dershanelerden dem vuruyorsunuz. 28 Şubat öncesi ifadelerinize, o tarihteki ifadelerinize bakın. Bugün kalkıp burada bu kadar haksız isnatlarda bulunuyorsunuz. Kusura bakmayın ama “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” derler.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Çok doğru.

AHMET AYDIN (Devamla) - Sizin ne yaptığınız önemli, AK PARTİ’nin ne yaptığı ortada.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Doğru, LGS sınavlarında bile hile yaptınız.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugüne kadar mevcut öğretmenin yarısından fazlasını AK PARTİ iktidarı atadı, 400 binin üzerinde öğretmen atadık. Bugüne kadar yüzde 373 oranında, enflasyonun çok üzerinde maaş artışını yapan bu iktidardır, öğretmenin yanında olan bu iktidardır, öğretmene hiçbir şekilde ideolojik bakış açısıyla bakmayan bu iktidardır. Asıl siz kendi geçmişinize bakın. Öğretmene yaptığınız… Öğretmeni de boş verin, o gariban, fukara öğrencilere yaptığınız ortada. O ikna odalarını bu millet unutmadı, unutmadı! İdeolojik bakış açısı bu mudur, bugün tüm öğretmenlere eşit ve adaletli muamele eden AK PARTİ iktidarı mıdır diye sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Şimdi de iktidar baskısından korkuyor insanlar, onu görüyoruz.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Söz istiyorum…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın grup başkan vekili milletvekilimize cevap verirken hem şahsına yönelik…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hanımefendiye söyledim, gruba söylemedim efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bir şey söylüyorum. Bir dakika… Bir dakika… Sen böyle yaparsan bunlar ne yapar?

BAŞKAN – Evet, Sayın Altay, sizi dinliyorum.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – “Bunlar” kim ya!

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – “Bunlar” değil! Sayın Başkan Vekili, Sayın Başkan Vekili! “Bunlar” değil, “bunlar” değil!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kimse kimsenin askeri değil. Ağzından çıkanı kulağın duysun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekilini duymuyorum. Lütfen, anlayışla karşılayın.

Evet…

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Siz geçmişinize bakın.” ifadesi hem Nur Serter açısından hem partimiz açısından, Meclisi izleyen ve şu an burada olan milletvekillerimiz açısından kuşku uyandırıcı bir ifadedir. Söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Bir sataşma mı var grubunuza?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, yok mu?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, gruba yönelik hiç ifadem olmadı.

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Öğretmene yaptığınız ortada.” diyen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gruba yönelik bir ifade olmadı Başkanım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Biz ne yapmışız öğretmene, ona bir izahat vermen lazım.

BAŞKAN – Yani, sizin grubunuza mı bir sataşma var, yoksa kişiye mi?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Grubumuzu kastetti herhâlde, kimi kastetti?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, hanımefendiye geçmişine bakmasını söyledim.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hanımefendi öğretmenine ne yapmış olabilir ki? Hangi…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İkna odalarına aldı eğitimi öğretimi. Daha ne yapsın!

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun iki dakika.

Lütfen başka sataşmalara neden olmayınız.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – O ifadeyi de düzeltin, “bunlar” diye bir şey yok.

 

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

ENGİN ALTAY (Sinop) – Özür dilerim, doğrudur.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kimse kimsenin askeri değil burada, hepimiz milletvekiliyiz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sen kendini asker hissediyorsan benim yapacağım bir şey yok. Ben öyle görmüyorum seni zaten, merak etme.

BAŞKAN – Sayın Hatip, lütfen Genel Kurula hitap edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, sürenin yarısı bitti.

Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekilinin birçok ithamı var, hepsine iki dakikada cevap vermek mümkün değil.

Öğretmene yaptığımız ortada noktasında, daha beş gün önce, 23 Kasımda sizi yetiştiren öğretmenleri coplayan, gazlayan sizin Hükûmetinizdir. Siz önce 23 Kasım günü yaşanan bu trajediden dolayı çıkıp öğretmenlerden özür dilemeniz lazım, bir.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Hocam, siz önce topluma örnek olmak zorundasınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – İkincisi: Hemen iki dakikada burada eğitimle ilgili bir sürü şey yaptığınızı söylediniz. Ben her vesileyle…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Dün Başbakanın eşine yapılan işlerle ilgili siz bir öğretmen olarak kendi grubunuzu…

BAŞKAN – Sayın Çalık… Sayın Çalık, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) –Sayın Başkan, görevinizi yapar mısınız?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Gerekli tedbirleri almıyorsanız …Size söz söyleme hakkı düşmez.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Anlamadım.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Kamer Genç’in yaptığı. Önce bir kınamayla başlayın lütfen!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Onu da yapacağız, merak etme.

BAŞKAN – Sayın Hatip, siz Genel Kurula hitap edin lütfen

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, beni konuşturmadılar.

Şimdi, dün Sayın Ahmet Aydın’a belge gösterdim. Her vesileyle buraya çıkıp eğitimle ilgili “AK PARTİ İktidarında şunu yaptık bunu yaptık.”ı dün çürüttüm. Belgeyle. Kendisine de belgeyi verdim, bunu söyleyeyim.

İkide bir -gerçi kendisi de cevap verir ama- her vesileyle Sayın Nur Serter’in ikna odaları meselesini açmayın. Nur Serter orada çok saygıdeğer bir davranışta bulunmuştur. Dinleyin izah edeyim. O günün mevzuatında bu başı kapalı çocuklarımızın okula girmesi yasak mıydı? Yasaktı.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yasak değildi? Hangi kanuna göre yasaktı?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Nur Serter, bir eğitimci anlayışıyla, bir eğitimci şefkatiyle o çocukların eğitim öğretim hakkından mahrum kalmamaları için onlara rehberlik yaptıysa bunda ne kötülük var.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Buna siz inanıyor musunuz!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sizin kalbiniz kötü.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Kendi söylediğinize inanıyor musunuz Allah aşkına!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Böyle şey olabilir mi?

Öncelikle bunu artık her vesileyle temcit pilavı gibi burada getirerek hiçbir şey kazanamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – O günün şartlarında Nur Serter o çocukların eğitim öğretim alması için uğraşmıştır. Nur Serter’in başka bir derdi olmaz.  (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Tarih boyunca kara leke! Tarih boyunca o kara leke kalacak! Ondan kurtulamayacaksınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bırakın bu işleri ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Gündem dışı ikinci söz…

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşma banaydı, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Serter, grubunuz adına Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi. Lütfen…

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Benim adıma cevap vermedi. Ben şahsım adına yapılan sataşmaya cevap vereceğim.

BAŞKAN – Ama söz isterken sizin adınıza istedi.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Hayır.

BAŞKAN – Evet, “Grubumuzun üyesine sataşma var.” dedi, duydum.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Hayır, grup adına istedi.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Serter…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, gündem dışı sözlere cevap vermek üzere…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, ben, hatibin hem Nur Serter’e hem grubumuza sataştığını söyledim.

BAŞKAN – Ben de aynı şeyi söyledim şimdi burada.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben grubumuza yönelik sataşmasına cevap verdim ama Nur Serter’e yönelik olarak, direkt, şahsını hedef alarak “Siz geçmişinizi…”

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ne dedi?

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, “Siz geçmişinize bakın.” sözüne burada siz cevap hakkı kullandırmazsanız bu çok garip bir durum olur.

BAŞKAN – Sayın Altay, bakın, siz Grup Başkan Vekili olarak…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, lütfen, buna hakkınız yok, buna hakkınız yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - …söz istediğinizde “hem Sayın Serter’e hem gruba” dediniz...

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet.

BAŞKAN - …ve ben bu nedenden dolayı size söz verdim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, ikimiz de ayrı ayrı…

BAŞKAN – Lütfen…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, siz lütfen… Orayı keyfî kullanamazsınız.

BAŞKAN – Ben burayı nasıl kullandığımı biliyorum Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, keyfî kullanıyorsunuz.

BAŞKAN - Lütfen yerinize oturur musunuz?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, bunu asla kabul etmem. Milletvekilimize bu kadar açık bir sataşma olacak ve siz söz vermeyeceksiniz…

BAŞKAN – Niye söz aldınız o zaman Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben “Hem Nur Serter’i eleştirdi hem grubumuzu eleştirdi.” diyorum. Eleştirmedi mi? “Geçmişte öğretmene yaptığınızı biliyoruz.” demedi mi? “Öğretmene yaptığınızı…” derken Nur Serter’i mi kastetti? Lütfen, Sayın Başkan, lütfen…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Biliyoruz, biliyoruz, ne yaptığınızı biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen, anlayışla karşılamanızı rica edeceğim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır, asla.

BAŞKAN – Lütfen…

Şimdi, gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, asla olmaz, yanlış ve asla olmaz.

BAŞKAN – …Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’i kürsüye davet ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, asla olmaz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, olmaz. Ben buradan da çekilmem.

BAŞKAN – Yerinden bir dakika söz veriyorum Sayın Serter’e.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır, sataşma nedeniyle söz istedi, açıklama nedeniyle değil.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Biz de söz istiyoruz yerinden.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – “Geçmişine bak.” demek ayıp bir şey mi?

BAŞKAN – Açıklama hakkı için söz veriyorum.

Buyurun Sayın Serter.

Tamam, buyurun, bir dakika… (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – “Geçmişe bak.”da ne var ya?

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Biz de yerinden söz istiyoruz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Geçmişine baksın, utansın biraz mahcup olsun biraz!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ayıp ediyorsun ha! Neyinden utanacak geçmişinin!

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, lütfen…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Onun geçmişinde utanacağı hiçbir şey yok.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Utanmıyorsanız size de yazıklar olsun!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Haddinizi bilin biraz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Eski çağını da yeni çağını da al, hepsi aynı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, izin verirseniz hatip konuşmasına başlayacak.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – O zaman oraya bakın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Serter.

Bir dakikanız var.

 

3.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ben geçmişimde utanılacak hiçbir şey yaptığıma inanmıyorum.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bravo, bravo, yakışır size!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Yaptığım doğruydu.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Avukatlığını ben yaptım o insanların.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Allah o günleri göstermesin bir daha.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bugün olsa yine yaparım çünkü o nedenle pek çok başörtülü öğrenci üniversiteye girerek eğitim yapma imkânına kavuştular.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Doğru, doğru!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Ama siz kafanızdaki o karanlıkları aşamadığınız…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Senin kafan karanlık, senin!

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bizim kafamızdaki aydınlıkta senin rüyaların bile dolaşamaz Sayın Milletvekili!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – …gerçeği görmemekte direndiğiniz için söylediğim hiçbir şeye cevap vermiyorsunuz, şahsımı hedef alıyorsunuz. Size acıyorum, sadece acıyorum. İçinde bulunduğunuz aczin ifadesidir gösterdiğiniz bu tepki. Söylediklerime cevap veremediğiniz için şahsımı hedef almaya devam edin. Halk da sizi görüyor. Acıyorum size.

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Bir saniye, benim başörtüme nasıl karışabilirsiniz!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Ben tertemiz, geçmişiyle övünen, yanlış bir şey yaptığına inanmayan bir insanım.

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Söyleyin o zaman. O başörtüsü yasağı hangi kanunda vardı, hangi yönetmelikte vardı; söyleyin o zaman?

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Beni tanıyan bilen o başörtülü kızların pek çoğu da aynı şeyi söyleyecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serter.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Yazık size, yazık! (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Size yazık, size yazık!

Bundan mı korkuyorsun, bundan mı korkuyorsun? Bak, geldik şimdi, buradayız! Bundan mı korkuyorsun! Buradayım!

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmalara Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek cevap verecek. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi dinliyoruz!

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Benim geçmişimi etkiledin, beni, beni. Benim gibi insanları etkiledin! Ne oldu, kıyametler mi koptu!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Hadi oradan!

GÜLAY SAMANCI (Konya) – Hadi oradan, sana hadi oradan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Serter, lütfen!

Buyurun Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (Devam)

 

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz tabii ki eğitime büyük bir önem vermektedir. Verdiği önemi de bütçeden eğitime ayırdığı… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bağırın birbirinize, dökün, sinirlerinizi boşaltın, ondan sonra Meclisi idare etmeye devam ederiz arkadaşlar! Hadi bir dakika izin veriyorum, bağırabilirsiniz birbirinize!

Oldu mu, bitti mi bağırmak?

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hükümetimiz eğitime ve öğretmene büyük önem vermektedir. Biz şu anda bütçenin neredeyse beşte 1’ini eğitime harcıyoruz. Vergi gelirlerinin ise neredeyse yüzde 23’ünü eğitime harcıyoruz. Bizim dönemimizde yaklaşık 400 bin yeni öğretmen ataması yapılmış ve öğretmenlerimizin özlük hakları hiçbir dönemde olmadığı kadar iyileştirilmiştir.

Bakın, aile yardımı ödeneği ve ek ders ücreti dâhil 8’e 1’de başlayan bir öğretmen 2002 yılında 701 lira alıyordu, ocak ayı itibarıyla 2.911 lira alacak ve buradaki artış oranı yüzde 325.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Satın alma gücünü soruyoruz Sayın Bakan, satın alma gücü. Nominal rakam değil, satın alma gücü.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bu dönemde enflasyon yaklaşık yüzde 155. Dolayısıyla, enflasyon artışının neredeyse 2 katı kadar ücret artışı vermişiz öğretmenlerimize. Hiçbir dönemde böyle bir artış söz konusu değildir.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ya, satın alma gücünü soruyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ama sadece bununla da yetinmemişiz, öğretmenlerimize öğretim yılına hazırlık ödeneğini ödüyoruz; 2002 yılında bu 175 lira iken bugün 740 lira olarak ödemekteyiz. Dolayısıyla, hemen hemen her alanda eğitime çok ciddi kaynak ayrılıyor. Öğretmenlerimizin mali durumları hiçbir dönemde olmadığı kadar iyileştirilmiş. Dolayısıyla, AK PARTİ hükûmetlerinin buradaki karnesi son derece net ve son derece güçlüdür.

Eğitim Türkiye’nin rekabet gücü açısından, uzun vadede kalkınması açısından son derece önemlidir. Türkiye bugüne kadarki başarılarını 25 yaş üstü nüfusun altı buçuk yıllık örgün eğitimiyle sağlamıştır. Yani tabiri caizse, bugün itibarıyla, 25 yaş üstü nüfusumuz ortaokul terk bir nüfustur ve ortaokul terk bir nüfusla Türkiye kişi başına millî gelirde 10 bin dolar eşiğini aşmıştır. Bunu başaran, doğal zenginlikleri olmadan, petrolü, doğal gazı olmadan bunu başarmış başka ülke ben bilmiyorum. Ve şu an itibarıyla eğitimin, asgari zorunlu eğitimin on iki yıla çıkmış olması, bunun yanında okul öncesi eğitimin de yaygınlaşması nedeniyle tabii ki takdir edersiniz ki Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarda önü açıktır yani önümüzdeki on yıllara baktığımız zaman Türkiye bugün eğitimde yaptığı hamlelerle, bugün eğitimi önceliklendirmesiyle aslında geleceğin temellerini çok güçlü bir şekilde, çok sağlam bir şekilde inşa ediyor. O nedenle de Türkiye’nin önümüzdeki otuz kırk yıl içerisinde Avrupa ülkeleri arasında ekonomisi açısından ilk 2 sıraya yerleşmesini birçok uluslararası kuruluş öngörüyor.

Özetle, hem öğretmenimize hem de tabii ki bizim beşerî sermayemizin kalitesini artırmaya yönelik olarak, Hükûmet olarak ne gerekiyorsa yapıyoruz. En fazla kaynağı eğitime ayırıyoruz. Bu konunun bilinmesinde ben yarar görüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Gündem dışı ikinci söz Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki ulaşım sorunları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kaplan.

 

2.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki ulaşım sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Bugün sizlere Kocaeli ilinin Gebze bölgesindeki ulaşım sorunlarından bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere, Marmararay ve hızlı tren projesi hayata geçmeye başladığı süreçte Gebze-Haydarpaşa banliyö hattı Ocak 2012 yılında kapandı. Bu tarihten itibaren taşımacılık ve ulaşım D-100 kara yolu üzerinden yapılmaya başlandı. Dolayısıyla D-100 üzerindeki trafik yoğunluğu gün geçtikçe arttı ve ihtiyacı karşılayamaz bir noktaya geldi. Son dönemde bir taraftan da yol genişletme çalışmaları devam ederken trafiğin de yoğunlaşmasıyla artık D-100 üzerindeki trafik çekilmez bir noktada.

Geçen hafta sonu, bu hat üzerinde çalışan Gebze-Harem minibüslerinin esnafının sorunlarını dinlemek için ziyarette bulundum 380 minibüs esnafı var. Çok dertli ve mağdur olduklarını ifade ediyorlar, diyorlar ki: “Kadıköy-Kartal metrosundan önce biz ortalama bu hatta günde 6 bin yolcu taşırken bu hattın devreye girmesiyle yaklaşık yüzde 50 kapasitemiz düştü. Bu mağduriyetimizi giderin.” Değerli milletvekilleri, öncelikle bilmenizi istiyorum, metronun gerekliliğine inananlardan biriyim. Hatta Kartal-Kadıköy metrosunun Gebze’ye kadar uzatılması konusunda da Gebze halkının bizzat talebini şahsım olarak Ulaştırma Bakanına hem yazılı hem sözlü olarak ilettim. Hâlâ da bu talebimizin arkasında olduğumu bilmenizi istiyorum.

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Marmaray… Marmaray…

MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) – Ancak bilmeniz gereken bir şey var: Modern bir yapıyla beraber, bir gelişmeyle beraber bu hatta yaklaşık 380 minibüs esnafının da mağduriyetini gidermek, yeni oluşturulan Gebze-Kurtköy hattından bunlara pay sağlamak bence önemli bir noktadır.

Bu esnafın önemli sorunlarından bir tanesi de Gebze Belediyesi tarafından kendilerine verilmiş bulunan, son duraktaki barınma ve ihtiyaç giderme istasyonlarının belediye tarafından alınarak âdeta kendi başlarına kaderlerine terk edilmiş olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, şunu bilmenizi istiyorum: “Gebze bölgesi” dediğimde Çayırova, Darıca, Dilovası ve Gebze’yi kastediyorum. Bu, TEM ve D-100 kara yolunun arasından geçtiği ortak bir bölgedir. Bu bölgenin içerisinde -daha önce de buradan ifade ettiğim gibi- organize sanayi bölgelerinin olduğu bilinmektedir. Özellikle komşumuz bulunan Tuzla’daki deri sanayi ve deri organize sanayi bölgesiyle de beraber düşündüğümüzde yaklaşık 10-12 organize sanayi bölgesinin bulunduğu bu alanda ne yazıktır ki TEM otoyolundan organize sanayi bölgesine sadece ve sadece Şekerpınar Kavşağı üzerinden yol verilmektedir. Şekerpınar Kavşağı’nda özellikle sabahları saat altıyla dokuz arasında, akşam saatlerinde 17.30-20.30 arasında bu güzergâhta 2-3 kilometrelik yolu iki saatten önce hiç kimse gidememektedir. Bununla ilgili onlarca telefon her gün tarafıma gelmektedir. Merak ettiğim, iktidar partisinin özellikle Gebze’den sorumlu olan Gebze Milletvekili Mehmet Ali Okur’a hiçbir telefon gelmiyor mu, hiçbir şikâyet gelmiyor mu? Hatta merak ettiğim bir başka konu daha var: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, UKOME daire başkanları, belediye başkanları, mülki amirler hiç bu güzergâhtan geçmiyor mu? Hiç bunlara bir şikâyet konusu söz konusu olmuyor mu? Gebze’nin özellikle bu TEM ulaşım yoluyla organize sanayi bölgesinin ihtiyaçlarını gidermesi ve Gebze’nin kuzeyden bir TEM otoyoluyla bağlantı kurulmasının zorunlu olduğunu daha önce de ifade ettim; bunu, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’la bizzat kendim proje doğrultusunda da paylaştım ama ne yazık ki şu ana kadar herhangi bir sonuç alınmış değil.

Bir başka konu: Kocaeli’de Büyükşehir Belediyesinin kontrolünde bulunan, bu sanayi bölgelerinde toplu taşımacılık yapan “P” plakası dediğimiz bir  sorunumuz var. “P” plakası olmayanların bölgedeki sanayi kuruluşlarına taşımacılık yapması söz konusu değil. İktidarınız döneminde büyükşehir geçen hafta bir açık artırma yaptı. Bir “P” plakasının bedelinin 80 bin liradan aşağı olmadığı bir ortamda esnafın hem plaka alması hem de gelirlerinin üstüne kazanç sağlamak için böyle bir yola başvurması çok zor görünmektedir.

Hepinize saygılar sunuyorum.  Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Gündem dışı üçüncü söz, kapatılan belde belediyelerinin sorunları hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kapatılan belde belediyelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri ve bizleri televizyonları başında izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. 

Bilindiği gibi, 6 Aralık 2013 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun’un geçici 2’nci maddesiyle TÜİK kayıtlarına göre sadece 2011 yılı nüfusu 2 binin altında kaldığı gerekçesiyle büyükşehir kapsamına girmeyen 52 ilde toplam 559 belde belediyesinin tüzel kişilikleri köye dönüştürülmüştür. Bu beldeler içinde örneğin yaz aylarında nüfusu 100 binin üzerine çıkan Elâzığ Maden ilçesi Gezin beldesi gibi birçok turizm beldesi de bulunmaktadır.

Anılan kanunun yayım tarihine kadar ülkemiz genelinde 33 beldemiz komşu belde veya köylerle birleşerek nüfusunu 2 binin üzerine çıkarmış ve tüzel kişiliğini korumuştur. Uyarılarımızı dikkate alarak bunu sağlayan tüm vatandaşlarımıza ve belediye başkanlarına huzurunuzda teşekkür ederken özellikle çoğunluğu iktidar partisine mensup olup da birleşme çabasına giren diğer belediye başkanlarının çalışmalarını “Merak etmeyin, belediyelerinizi kapattırmayacağız.” sözü vererek birleşmelerini engelleyen iktidar partisi milletvekillerini ve yöneticilerini de vatandaşlarımıza ve Allah’a havale ediyorum.

Kanunun yayım tarihinden yirmi beş gün sonra TÜİK tarafından yayımlanan 2012 yılı nüfus verilerine göre toplam 79 beldemiz de nüfusları 2 binin üzerinde olmasına rağmen anılan kanunun ekli 27 sayılı listesinde yer aldığı için köye dönüştürülmüştür.

2012 yılı nüfusu 750 bini aşan Ordu ili için hemen Hükûmet tarafından büyükşehir yapılmak üzere hazırlanan kanun tasarısı hepinizin bildiği gibi 14 Mart 2013 tarihli ve 6447 sayılı Kanun’la yasalaşmıştır. Ancak, Ordu ili ile aynı statüde olan ve göç alarak 2012 nüfusunu 2 binin üzerine çıkaran Ordu ilindeki beldeler dışındaki toplam 65 beldeye aynı hak ne hikmetse verilmemiştir. Hükûmetin büyükşehir sevdası uğruna yıllardır vatandaşlarımıza belediye hizmeti veren belde belediyelerinin kapatılarak köye dönüştürülmesine yönelik bu hukuksuzluğun, haksızlığın ve hak gasbının giderilmesi amacıyla gerek 6360 sayılı gerekse 6447 sayılı Kanun görüşmeleri sırasında verdiğimiz tüm önergeler ne yazık ki Hükûmet ve AKP milletvekilleri tarafından reddedilmiştir. Hâlen 2 binden fazla nüfusa sahip olan Tokat’ta 20, Afyon’da 11, Nevşehir ve Niğde’de 4’er, Çankırı, Giresun, Gümüşhane ve Sivas’ta 3’er, Muş’ta 2, Amasya, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Çanakkale, Iğdır, Isparta, Kırıkkale, Kütahya ve Yalova’da da 1’er olmak üzere toplam 21 ilimizdeki 65 beldemizde yaşayan vatandaşlarımız, Hükûmetin kendilerine reva gördüğü bu haksızlığın ve hukuksuzluğun giderilmesini beklemektedirler.

Anılan beldelerden birisi de benim beldem olan ve 2011 yılında yaşanan Simav depremi sonucunda yaşadığı göçle nüfusu 2 binin altına düşen Kütahya ili Simav ilçesi Kuşu beldesidir. Altmış bir yıldır birçok gencimizin okumasından iş sahibi olmasına kadar her türlü hizmetten yararlanan bu belde halkımız, kendileri ve benzer durumdaki 64 belde halkı adına, geçen hafta hem Kuşu beldesinde hem de Simav ilçe merkezinde yaptıkları demokratik gösterilerle 2.207 resmî nüfusuyla köy olmak istemediklerini dile getirmişler, bu hakkın iadesi için Hükûmeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisini göreve davet etmişlerdir.

Devletin hiçbir kurum ve kuruluşuna borcu bulunmayan bu beldemiz, 2012 yılında ayrıca 1 milyon TL’ye yakın da yatırım yapmıştır. Kapatılan tüm beldelerimizde vatandaşlarımız tedirgin, belediye başkanlarımız ise büyük bir rahatsızlık içerisindedirler. Bu beldeler, daha önce AKP’li milletvekilleri, genel merkez yöneticileri ve siyasilerin kendilerine vermiş oldukları sözlerin yerine getirilmesini istemektedirler.

Bu önemli sorunun çözümü amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına şahsım, Yozgat Milletvekilimiz Sayın Sadir Durmaz ve Mersin Milletvekilimiz Sayın Mehmet Şandır imzalarıyla Türkiye Büyük Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz ve hâlen İçişleri Komisyonunda gündemde görüşülmeyi bekleyen 5 Nisan 2013 tarihli ve (2/1470) esas numaralı kanun teklifimizin gündeme alınarak yasalaştırılması talebini buradan dile getiriyor, bundan sonra yaşanacak toplumsal olaylardan tamamen Hükûmetin sorumlu olacağını hatırlatarak Hükümeti göreve davet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın milletvekilleri, sisteme giren milletvekilleri var.

Bildiğiniz gibi, gündem dışı konuşmalar İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinde düzenlenmekte. Biz de Divan olarak, 60’ıncı maddeye göre bu bağlamda, bu noktada milletvekillerine söz taleplerini yerine getiremeyeceğimizi daha önce ilke olarak duyurmuştum, aynı ilkede kararlılığımı sürdürüyorum. Grup başkan vekillerinden söz isteyen yoksa gündeme geçeceğim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, Grup Başkan Vekilimiz adına konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz adına…

Buyurun Sayın Korkmaz.

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, engelli vatandaşların sorunlarının çözülmesiyle ilgili taleplerine ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak iktidara her türlü desteği vereceklerine ilişkin açıklaması

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Ankara’da yapılan, engelli hizmetlerine erişilebilirliğin komisyonlar marifetiyle izlenmesi toplantısına gelen Isparta ve diğer il heyetlerini ziyaret etmek üzere yanlarına gittiğimde kendilerince acil olan şu hususları sizlerle paylaşmamı istediler: İl dışı toplantılar ve diğer sosyal aktiviteler için derneklerine araç yardımında bulunulmasını istiyorlar.

Engelli maaşı alabilmeleri için aranılan asgari gelir düzeyinin üst sınırının yükseltilmesini ve bu maaşın tüm engellilere verilmesini talep ediyorlar.

AKP’nin 2015 yılına ertelediği belediye hizmetlerinde engelli standartlarının hayata geçirilmesi konusunun derhâl uygulamaya konulmasını arzu ediyorlar.

Engellilerin kullandığı ortez, protez ve diğer gerekli malzemelerin destekleme kapsamının genişletilmesi ve verilen desteğin artırılmasını istiyorlar.

Nüfusumuzun yüzde 10’u engelli kardeşlerimizden oluştuğuna göre, bu sorunların derhâl çözüme kavuşturulması gerekiyor. Bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da iktidara her türlü desteği vereceğimizi beyan ediyor, bütün engelli kardeşlerimize, ailelerine sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İzmir’le ilgili önemli bir gelişme vardır. Grubumuz adına meramımızı İzmir Milletvekilimiz Alaattin Yüksel çok kısa sunacaktır.

Sağ olun.

 

2.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, EXPO 2020 oylamasında İzmir’in ipi göğüslemesini dilediğine ilişkin açıklaması

 

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sekiz bin beş yüz yıllık tarihiyle birçok uygarlığa tanıklık etmiş İzmir, barışın, demokrasinin, huzurun, özgürlüğün, refahın, hoşgörünün, nefrete karşı bir arada yaşamın kenti İzmir, yüzülebilir körfez hedefiyle dünyanın en önemli çevre projelerinden birini gerçekleştiren İzmir, 2005 yılında ve daha önce 1970’li yıllarda gerçekleştirdiği uluslararası organizasyonlarla, özellikle de 2005 yılında gerçekleştirdiği Universiade Organizasyonu’yla ev sahipliği yaptığı Universiade’ta Organizasyon Komitesi tarafından en başarılı üniversite oyunlarını gerçekleştiren kent olarak seçilmiştir.

İzmir iklimiyle, kültürüyle, tarihiyle, insanıyla, her şeyiyle EXPO 2020 adayı olarak en iddialı kenttir. EXPO 2020 İzmir’imize yakışır diyoruz. Bir saat sonra Paris’te EXPO 2020 oylamaları başlayacaktır. Ben bütün Meclisimizin… Yürekten, bu EXPO 2020 oylamasında kentimiz İzmir’in ipi göğüslemesini diliyorum ve hep birlikte destek olalım Meclis olarak da diyorum.

Teşekkür ederim.

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak, EXPO 2020 oylamasında İzmir’e başarılar dilediklerine ilişkin konuşması

 

BAŞKAN – Biz de Divan olarak bugün Paris’te gerçekleşecek olan EXPO 2020 oylamasında İzmir’e başarılar diliyoruz.

Sayın Aydın…

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, AK PARTİ Grubu olarak, EXPO 2020 oylamasında İzmir’e başarılar dilediklerine ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç hakkında, Japon Millî Günü münasebetiyle düzenlenen gecede Başbakanın eşi Emine Erdoğan’a yönelik ifadeleri nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinden disiplin işlemi başlatmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

AK PARTİ Grubu olarak da yine aynı şekilde bugün Paris’te oylanan İzmir EXPO 2020’ye İzmir adına, Türkiye adına bizler de başarılar diliyoruz. Her açıdan bunu da desteklediğimizi tüm Türkiye kamuoyu biliyor.

Yine bir başka husus, dün akşam saatlerinde cereyan eden bir konuyu ben burada özellikle gündeme getirmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam Japon Millî Günü münasebetiyle düzenlenen gecede Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’ye yönelik olarak seviyesizce ve dengesizce söylemlerde bulunan ve herkesçe malum olan bir milletvekili, Kamer Genç her zamanki gibi haddini aşmıştır. Bu kişinin artık hiçbir kuruma, makama, kişiye saygısı kalmamıştır. Kendisi rezil olmakla malum olan bu milletvekili, aynı zamanda, dün, artık, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına taşmış ve Türkiye Cumhuriyetini de, âdeta, bir Japonya büyükelçiliğinde rezil etmeye kalkışmıştır. Artık, Türkiye’yi bırakıp Japonya’nın da işine karışmaya başlamıştır. Bu kişi Atatürk’ün kurduğu, kurmasıyla öğünen Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna da tabii ki yakışmaz, onların da tasvip etmediğini ben düşünüyorum.

Dün akşam, Japon Millî Günü münasebetiyle, Sayın Başbakanımızın Eşi Muhterem Hanımefendi, ev sahibi Japon Büyükelçiliği tarafından gelen davet üzerine oradaydı. Aynı zamanda, kendisinden, gecenin açılış konuşması yapılması istenmişti. Zira, hatırlarsanız, 29 Ekim 2013 tarihinde bir taraftan Japon Başbakanı Türkiye’de Marmaray’ın açılışına katılırken öbür tarafta Tokyo’da Türkiye Büyükelçiliğinde Japonya Millî Günü münasebetiyle bir resepsiyon düzenlenmiş ve o resepsiyonda da Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin eşi Akie Abe konuşmuştur. Mütekabiliyet esası ve her türlü dış politika esası, nezaket kuralları gereği, burada da, Japonya Büyükelçiliği, Muhterem Hanımefendi’yi davet ederek konuşturmuştur. Ancak, ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde benzer konuşmalar da yapılmıştır yapılmaya da devam edecektir. Burada görülmesi gereken, Japon Büyükelçiliğinin vermiş olduğu resepsiyona Sayın Başbakanımızın değerli eşi Emine Erdoğan’ın katılmasıdır. Bu katılım, Türkiye'nin Japonya’ya, Japonya’nın da Türkiye’ye verdiği değerin bir ifadesidir aynı zamanda.

Uluslararası bir platformda dahi nezaket ve görgü kurallarını çiğneyerek ülkemizin imajını zedeleyen ve aynı zamanda kadına yönelik şiddet ve nefret içerikli sözler sarf eden bu kişiyi en şiddetli şekilde kınıyoruz ve yüce milletimize şikâyet ediyoruz. CHP Grubunu da ahlaktan ve edepten yoksun malum milletvekiliyle ilgili işlem yapmaya davet ediyoruz. Zira, bu bir ilk değildir ve bundan sonra da olmaya devam edecek gibi görünüyor. Sadece milletvekili dokunulmazlığının arkasına sığınarak her türlü hakareti, her türlü saldırıyı, her türlü seviyesizliği kendine meşru gören bu arkadaşla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinden, en azından disiplin işlemlerini başlatmalarını biz AK PARTİ Grubu olarak bekliyoruz ve bunun takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz. Bu malum kişiyi, CHP’nin tavrını da olduğu gibi kamuoyuna bildiriyoruz ve CHP’nin bu konudaki tavrını da merakla bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, bir Parlamento üyesinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının eşine yönelik şiddet içeren tavrını bir kadın Başkan Vekili ve Başkanlık Divanı olarak kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin konuşması

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, iki gün önce Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü yaşadık. Bu Parlamentoda bulunan herkes ve hepimiz çeşitli platformlarda kadına ve insana yönelik şiddeti protesto ettik. Kadına şiddet sadece kaba kuvvetle olmaz, sözel olarak da, sözlü olarak da şiddet gerçekleşebilir. Bir Parlamento üyesinin öncelikli olarak bir kadına ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının eşine yapmış olduğu şiddeti içeren tavrını bir kadın Başkan Vekili olarak ve Başkanımız adına Divan olarak kabul etmemiz mümkün değildir.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa tezkeresi bulunmaktadır, okutuyorum:

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Faik Tunay’ın Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/129)

 

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Dışişleri Komisyonundan 27 Kasım 2013 tarihi itibarıyla istifa etmiş bulunmaktayım.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

                                                                               Faik Tunay

                                                                                 İstanbul

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 19 milletvekilinin, MKE Ankaragücü Spor Kulübü’nün içinde bulunduğu idari ve mali durumun nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/792)

 

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyet tarihinde yeri olan Başkent Ankara'nın en önemli sembollerinden MKE Ankaragücü Spor Kulübü 102 yıllık tarihiyle en köklü spor kulüplerimizden biridir.

MKE Ankaragücü Spor Kulübü'nde 30 Ağustos 2009-24 Ağustos 2011 tarihleri arasında görev yapan yönetim kurulunun kulübü muvazaalı işlemlerle borçlandırdığı, bu dönemde yanlış ve pahalı transferler yapıldığı, transfer edilen oyuncuların kulübe hiç gelmediği, kulübü içinden çıkılması zor bir borç sarmalı içine sürüklediği iddiaları medyada geniş olarak yer almıştır. 2011-2012 futbol sezonunda borçları nedeniyle transfer yasağı konulan kulüp hem transfer yapamamış hem de maddi zorluklar nedeniyle profesyonel oyuncularını kaybetmiştir. Bir anlamda kulübün diğer takımlarla eşit şartlarda mücadele etmesi engellenmiştir. Kulübün ve futbolcuların günlük ihtiyaçları dahi karşılanamaz duruma gelmiştir.

MKE Ankaragücü Spor Kulübünün içine düşürüldüğü mali ve idari durumun araştırılması, kulübün yönetim zafiyeti nedeniyle uğradığı kayıp ve zararların saptanması için Anayasa'mızın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

3) Ramazan Kerim Özkan                                          (Burdur)

4) Osman Aydın                                                        (Aydın)

5) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

6) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

7) Arif Bulut                                                             (Antalya)

8) Erdal Aksünger                                                     (İzmir)

9) Kazım Kurt                                                           (Eskişehir)

10) Tolga Çandar                                                     (Muğla)

11) Ali Rıza Öztürk                                                   (Mersin)

12) Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

13) İhsan Özkes                                                       (İstanbul)

14) Ali Sarıbaş                                                         (Çanakkale)

15) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

16) Mehmet Şeker                                                    (Gaziantep)

17) Durdu Özbolat                                                    (Kahramanmaraş)

18) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

19) Mehmet Ali Ediboğlu                                           (Hatay)

20) Bülent Tezcan                                                    (Aydın)

Gerekçe:

MKE Ankaragücü Spor Kulübü kentiyle özdeşleşmiş, taraftarıyla bütünleşmiş, başta Ankara 19 Mayıs Stadyumu olmak üzere Türkiye'nin tüm futbol sahalarına 102 yıllık tarihiyle kök salmış gerçek bir futbol hikâyesidir. Ankaragücü, Türkiye'de kuruluşundan itibaren futbol liglerinde birinci ligde en çok yer alan dördüncü takımdır.

Şampiyonluğa oynayan takımlar bile tribünleri zor doldururken Ankara'nın dört bir yanından dişinden tırnağından arttırdığı bilet parasıyla her maç 19 Mayıs Stadyumu'nu dolduran on binlerce insan, hem gerçek futbol taraftarlığının hem de Ankaragücü sevgisinin tribünlerdeki yansımasıdır.

Ankara'nın en önemli marka değerinden ve sembollerinden biri olan MKE Ankaragücü Spor Kulübü zor bir dönemden geçmektedir. Ankaragücü, 2011-2012 futbol sezonunu şöyle tamamlamıştır: Kulüp, yüksek meblağlı borcu nedeniyle icralık olmuş, gelirlerine haciz gelmiştir. Futbol takımının çok sayıda oyuncusu alacakları ödenmediği için anlaşmalarını feshetmiştir. Takım, sezonu tek bir profesyonel futbolcu ile tamamlayabilmiştir. Takım maçlarına altyapıdan gelen genç oyuncularla devam etmiştir. Ankaragücü en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığı bir futbol sezonu geçirmiştir. Temel gıda ihtiyaçlarını taraftarlar kendi aralarında para toplayarak karşılamaya çalışmışlardır.

MKE Ankaragücü Spor Kulübü, futbolu siyasi beklenti ve amaca basamak olarak gören, bu beklentileri yerine gelmediğinde kulübe âdeta intikam duygusuyla saldıran, takımı muvazaalı biçimde borçlandıran kötü yönetimin faturasını ödemektedir. Asıl cezalandırılan ise Ankara ve Ankaralılardır. Bir futbol takımı, içinde bulunduğu kentin tanıtımına ve ekonomisine katkısının yanında, o kentin tarihini, kültürünü ve ruhunu temsil etmektedir.

Başkentimiz üç sezon öncesine kadar Süper Lig'de 4 takımla temsil edilirken, önümüzdeki yıl sadece bir takımla temsil edilecektir. Avrupa ülkeleri içinde şampiyon çıkartamayan tek başkent olan Ankara'nın takımları bir anlamda ilgisizlik nedeniyle, gerek tanıtım gerekse kent ekonomisi açısından çok önemli bir etken olan sporda büyük bir çöküş yaşamaktadır.

MKE Ankaragücü Spor Kulübü'nün içine sürüklendiği mali ve idari durumun araştırılması, sorumluların ortaya çıkartılması kulübün ve futbolumuzun geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.

 

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, okullarda ve okul çevrelerinde yaşanan kazaların nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/793)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Okullarda ve okul çevresinde ihmal, teknik sorunlar ve eksiklikler neticesinde meydana gelen, birçok öğrencinin hayatım kaybetmesine ve yaralanmasına neden olan kazaların sebeplerinin araştırılarak, bu konuda alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Mülkiye Birtane                                                    (Kars)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

 

Gerekçe:

İzmir Seyit Şanlı Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi Anıl Erdem yaklaşık iki yıl önce, okulunun yaya kapısı kilitli olduğu için yöneldiği araç giriş kapısının arasında kalarak yaşamını yitirmişti. Dava geçen hafta sonuçlandı ve okul müdürü suçlu bulunduğu hâlde sadece para cezası aldı. Oysa okul yönetiminin ihmali Anıl Erdem'in hayatına mal oldu. Bu davanın bu şekilde sonuçlanması benzer kazalara âdeta davetiye çıkarıyor. Çünkü cezanın caydırıcılığı ya da okul yönetimlerini bu konuda dikkate sevk eden, sorumluları titiz davranmak zorunda bırakan hiç bir yanı yok.

Her eğitim-öğretim yılı boyunca birçok öğrenci, okullardaki teknik sorunlardan doğan sebeplerden ve okullara yakın olan ancak üst geçidi bulunmayan trafiğe açık yollarda yaşadıkları kazalarda ya hayatını kaybediyor ya da ağır yaralanıyor. Kazaların çoğu okul bahçesinde ve okullardaki ortak kullanım alanlarında meydana gelirken, okullara yakın olan yollarda ise öğrencilerin güvenliğini sağlayacak önlemlerin alınmıyor olması büyük facialara neden oluyor.

11 Mart 2010 tarihinde İstanbul Merter'de yaşanan tramvay kazasında Deniz Tekin, İrem Dinçsoy ve Buket Bulut adlı üç öğrenci hayatını kaybetti. Kemal Hasoğlu Lisesi öğrencisi olan bu üç çocuk, okulun yakınında bulunan ancak bütün uyarılara rağmen yıllardır bir üst geçit yapılmayan yolun kurbanı oldular.

14 Mayıs 2010 tarihinde Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde Üç Eylül İlköğretim Okulunda, bayrak direği o anda okul bahçesinde bulunan 9 yaşındaki Ayten Akbaş adlı öğrencinin üzerine düşmüş ve öğrenci ağır yaralanmıştı.

Yine Samsun'da SHÇEK'e bağlı Yaşar Doğu Kız Yetiştirme Yurdunda 22 Mayıs 2010 tarihinde çıkan yangında, Özlem Çakan adlı öğrenci hayatını kaybetmişti.

13 Mayıs 2010 tarihinde, İstanbul Maltepe Adatepe İlköğretim Okulu ana sınıfı öğrencisi 6 yaşındaki Efe Boz, okul tuvaletindeki lavabo camının üzerine düşerek boynunu kesmesi sonucu hayatını kaybetti.

25 Mayıs 2010 tarihinde Van'ın Özalp ilçesinde Mustafa Muğlalı Kışlası'na ait mühimmatın patlaması sonucu Üç Nisan İlköğretim Okulu öğrencisi 13 yaşındaki Oğuzcan Akyürek hayatını kaybetmiş, 5 öğrenci ise ağır yaralanmıştı. Okul ile kışla arasındaki uzaklığın ise yalnızca 150 metre olduğu anlaşılmıştı.

Son olarak, Bitlis'in Ahlat ilçesinde, okulda yapılan yangın tatbikatı sırasında patlama meydana gelmiş ve 17 yaşındaki Onur Zeki Akgün alev alarak hayatını kaybetmişti.

Örneklerin çoğaltılabileceği düşünüldüğünde, denetim ve kontrollerin yeterli derecede yapılmadığı, okul içinde olduğu gibi okul çevresinde de öğrencilerin can güvenliğinin bulunmadığı, yetkililerin sorumluluklarını tam olarak yerine getirmediği anlaşılıyor. Kazalar yaşandıktan sonra bile okullarda önlem amaçlı kapsamlı bir denetim yapılmıyor.

Bu tür kazaların meydana gelmesi, denetimlerin yeterli olmadığı düşünüldüğünde ihtimal dahilindedir, özellikle okulların tatilde olduğu bu yaz dönemlerinde her dönem kapsamlı bir inceleme yapılarak risk teşkil edebilecek eksiklikler tespit edilmeli, tespit edilen eksikliklerin giderilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Aksi takdirde her yıl yeni can kayıplarının ve yaralanmaların yaşanması kaçınılmazdır. Yalnızca okul içinde değil okul çevresinde de öğrencilerin güvende olması sağlanmalıdır. Öğrencilerin kullandığı ve okula yakın olan yollar, öğrencilerin güvenli bir şekilde kullanmalarına olanak sağlayacak duruma getirilmelidir.

Bu nedenlerden dolayı bir Meclis araştırma komisyonu kurularak okullarda kazalara neden olabilecek unsurların tespit edilmesi, teknik eksiklerin giderilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi gerekmektedir.

 

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 22 milletvekilinin, yoksulluğun tüm boyutlarıyla incelenmesi ve yoksulluğu önleyici sosyal politikaların oluşturulması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/794)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de krizin daha da derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin yoksullar lehinde giderilmesi, yoksulluğun tüm boyutlarıyla araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan toplumsal kesimlerin belirlenmesi ve yoksulluğu önleyici sosyal politikaların oluşturulması için bir Meclis araştırma komisyonu açılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Sebahat Tuncel (İstanbul)

2) Pervin Buldan (Iğdır)

3) Hasip Kaplan (Şırnak)

4) Sırrı Sakık (Muş)

5) Murat Bozlak (Adana)

6) Halil Aksoy (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata (Batman)

8) İdris Baluken (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)

10) Emine Ayna (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)

12) Altan Tan (Diyarbakır)

13) Adil Zozani (Hakkâri)

14) Esat Canan (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane (Kars)

17) Erol Dora (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)

19) Demir Çelik (Muş)

20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür (Van)

22) Özdal Üçer (Van)

23) Leyla Zana (Diyarbakır)

Gerekçe özeti:

İktisat ve sosyoloji bilimleri yoksulluğun tanımında farklı yaklaşım belirlerken, dünyada bu farklı yaklaşımlara göre yoksulluk ölçülmektedir. İster dar anlamda olsun isterse geniş anlamda, yoksulluk dünyada giderek artmaktadır. Türkiye gibi gelir eşitsizliğinin yüksek oranda olduğu ülkelerde ise kronikleşmiş bir yoksulluk devam etmektedir. Yoksulluk analizleri sadece dar anlamda alınarak, gelir ya da gider üzerinden hesaplanırken Türkiye'de kapsamlı yoksulluk analizleri AB uyum sürecinde 2004 yılı ile birlikte başlanmıştır. TÜİK verilerine göre nüfusun yüzde 16,9'u yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır yani 12 milyon 97 bin kişi yoksullukla mücadele etmektedir. Sürekli yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfus oranı ise yüzde 18 düzeyindedir ve bu rakam göstermektedir ki yoksulluk kronikleşmiştir. Dünyada gelir eşitsizliğini ölçmede kullanılan gini katsayısı değeri 0,402 olarak hesaplanmıştır. Gini rakamı da Türkiye'de gelir eşitsizliğini gösteren önemli bir parametredir. 2011 yılı sonuçlarına göre, son yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay ise ilk yüzde 20’lik gruba göre 8 kat daha fazladır ve bu fark giderek artmaktadır.

Yapılan yoksulluk analizlerinde asgari ücretin bir kişinin sadece 20 gün sağlıklı bir şekilde yaşamasını sağlarken, sendika ve STK'ların araştırmalarında asgari geçim ücretleri çok daha kritik bir tabloyu göstermektedir. DİSK'in araştırmalarına göre, Türkiye'de 2011 yılı verilerine göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.047 TL, yoksulluk sınırı ise 3.312 TL olduğu ortaya konulmuştur. Kentlerde her 10 kişiden 1'inin yoksul olduğu bir duruma gelinmişken, yoksulluktan en çok etkilenenler kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Yıllık olarak geçen seneye göre açlık sınırı 84, yoksulluk sınırı ise 265 TL artış göstermiştir. 2012 yılında asgari ücret ise bir önceki yılın aynı ayına göre asgari geçim indirimi dâhil, 630 TL'den 701 TL düzeyine yükselmiştir. 71 TL'lik bu artışa göre asgari ücret ile açlık sınırı ve yoksulluk sınırı arasındaki fark iyice açılmıştır.

Yoksulluk sadece parasal, dar anlamda ele alındığında dahi çok vahim bir tabloyu gözler önüne sermektedir. Yoksulluk sadece iktisadın konusu değildir. Yoksulluğun, sosyolojik ve toplumsal boyutlarının da olduğu gerçeğinden hareket etmek, yoksulluğun toplumsal yaşama etkileri ve yoksulluğun giderilmesi açısından oldukça önemlidir. Yoksullukla beraber, insan hakları, göç, kadın ve çocukların yaşam hakları gibi pek çok alanda sorunlar baş göstermekte ve hak ihlalleri kronik yoksullukla beraber artmaktadır. Yoksulluk yaşamın her alanında, özellikle büyük kentlerde, gelecek kaygısının yaşanmasına, mutsuzluğa neden olmaktadır. Aynı zamanda, intiharları, kadınlara yönelik şiddetin artmasını da beraberinde getirmektedir. Yoksulluğun gelir eşitsizliğinden yoksul kişi sayısına ve tüm sosyolojik etkileri ele alınarak araştırılması, yoksulluk sınırı altında yaşayan kişilere, yoksulluktan kurtulabilmeleri için gerekli önlemlerin alınması önemlidir.

Krizin daha da derinleştirdiği gelir adaletsizliğinin yoksullar lehinde giderilmesi, yoksulluğun tüm boyutlarıyla araştırılması, yoksulluk riski yüksek olan toplumsal kesimlerin belirlenmesi ve gerekli önlemlerin, sosyal politikaların oluşturulması için bir Meclis araştırma komisyonu açılmasını öneriyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, enerji alanındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/80) görüşmelerinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                      27/11/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 27/11/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                   Pervin Buldan

                                                                                                                                          Iğdır

                                                                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/80) enerji alanındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinin Genel Kurulun 27/11/2013 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde ilk söz Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, saat burada 15.00; Paris’te, 15.30’da, birazdan oylamaya geçilecek; EXPO İzmir 2020… İzmir’e şans diliyoruz, başarılar diliyoruz buradan.

Değerli milletvekilleri, enerji alanında yaşanan sorunların aynı zamanda bir güvenlik sorunu olduğunu ve… Sayın Şimşek burada, veciz sözüyle başlamak istiyorum: “Türkiye enerjide dışa bağımlıdır. Enerji deyince aklıma yıllık 60,1 milyar dolar ithalat ve cari açık gelir.” Evet, petrolün yüzde 92’sinde, doğal gazın yüzde 98’inde dışa bağımlıyız, yani toplam enerjimizin yüzde 72’sinde dışa bağımlıyız.

Hâl böyle olunca, bu önemli sorun karşısında coğrafi, stratejik konumunun Türkiye’yi çok önemli kıldığı; özellikle Avrupa enerji güvenliği açısından, Türkiye'nin dış politikası açısından, komşularıyla ilişkisi açısından, ülkedeki çıkarları açısından; enerji koridoru olması, boru hatları açısından, Kafkaslar ve Orta Doğu arasında güvenli bir erişim noktasında olması, bütün bunlar dikkate alındığı zaman, enerji alanında Türkiye’nin mutlaka bir enerji politikasına ihtiyacı vardır. Bilimin bu sorunlarla ilgili önerdiği çözümleri siyasetin dikkate alması gerekiyor. Ülkede üretimle, güvenlikle, sağlıkla, uygarlıkla, çevreyle, ekolojik dengeyle, kültürel varlıklarla bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Enerji açığı var diye Hasankeyf’i sular altında bırakmak, termik ve nükleer santralleri devreye koymak, Munzur Vadisi’ni, Ege’yi, Karadeniz’i, Akdeniz’i, güzellikleri de heder etmek kabul edilemez.

Bizim Meclis araştırması istediğimiz bu konu çok boyutlu bir konudur arkadaşlar. Eğer yakın gelişmeleri izlersek, bugün Sayın Neçirvan Barzani Türkiye’ye geldiler. “Hoş geldin.” diyoruz kendisine, gerçekten tarihî bir imza atılacak. Basında yansıyan rakamlar, sadece petrol-gaz 26 milyar dolarlık yani şu anki bütçenin, bu yılki 2014 öngörüsünün açığının yarısına yakın bir rakam ve bir imza atılacak. Tabii burada doğal gaz boru hattı Zaho’ya kadar tamamlandı, petrol hattının, doğal gazın da 2015’ten itibaren gelmesi ihtimali üzerinde duruluyor. Burada sözleşmeler imzalanırken Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nın da tam kapasiteli olarak çalışmasının yanı sıra, yanındaki ikinci yapılan hattın, Kürdistan Kürt bölgesel yönetiminin yapmış olduğu 284 kilometrelik hattın Türkiye’de enerji piyasasında fiyatları düşüreceği için, en az yüzde 25 oranında daha ucuza mal olacağı için burada çok ciddi bir rahatlama oluyor. Ancak şunu görmek lazım: Riskler ve fırsatlar daima atbaşı, eküridir. Eğer ciddi bir enerji politikasını gündeme almadığınız zaman, açtığınız vananın ne zaman kapanacağını da kestiremezsiniz.

Bakın Irak’ta Körfez Savaşı sonrası Birleşmiş Milletlerin aldığı kararlara, çatışma döneminde ve Irak’a müdahale sonrası petrol gelirlerinin bloke edilmesi ve Birleşmiş Milletlerin, dağıtımı konusunda temel bir sorun olarak… Irak Kürt bölgesi yönetimindeki petroller Türkiye’ye gelirken şöyle bir durum var: Eğer Türkiye güçlü bir enerji politikasına sahip olursa ve muhalefetin de desteğini alırsa ki böyle bir durumda muhalefetin Türkiye’nin çıkarına olan bir konuya karşı çıkacağını ummuyoruz, burada Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattından akacak petrolün hem taşınması hem bunların depolanması Adana, Mersin’e, Antakya’ya kadar Antep dâhil o bölgede, hatta Konya, Niğde dâhil bu şehirlerimize ekonomik olarak getirileri son derece önemlidir. Burada Amerika bankaları, buradan akan petrolün parasını kendi bankalarında bloke etmek istiyorlar. Türkiye’nin burada “Kendi bankamızda parayı bloke edebilir miyiz?” çabası var. İşte bu, enerji politikaları için son derece önemlidir.

Burada, şunu açıkça ifade etmek istiyoruz: Enerji politikasını araştırmak çok yönlüdür, çok ciddidir -bir taraftan güvenlik açısından, komşularla ilişki, Orta Doğu’yla ilişki- ama Türkiye cumhuriyet tarihinin kayıplarının da aynı zamanda sicilidir. Bakın Sultan Mahmud zamanında tespit edilen petrol rezervlerinin başına gelenlere, arkasından da o petrollerin nasıl İngiliz ve Amerikalı şirketler tarafından alındığına, nasıl daha sonra el değiştirildiğine, Lozan’da nasıl kaybedildiğine, 1950’lere, 1960’lara geldikten sonra nasıl millîleştirildiğine. Ve sonrasındaki gelişmeleri okumak için raporlar var. Oradaki üniversiteler, Uluslararası Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi, Kürdistan yönetiminin bütün üniversite hocalarının yazdığı bir rapor var. Milletvekili arkadaşlarımın bu rapora hassasiyetle dikkat etmelerini istiyorum çünkü federal hükûmet ve federe yönetim arasındaki ilişkilerin dışında Exxon giriyor bu işe, petrolün dev şirketleri giriyor bu işin içine. Tabii ki, bu işin içine, dev şirketlerin yanında bizim de dev şirketlerimiz giriyor. Medya ayakları olan dev şirketlerimizden birkaç isim sayarsak; bakın, Çalık Grubu, Doğan Grubu, Zorlu Grubu, Çukurova Grubu -Uzan Grubu geçmişte kaldı- Ciner Grubu, Demirören Grubu, İhlas Grubu, Albayrak Grubu, Koza İpek; maşallah -say da say- bütün medyamız alanlara dağılmış durumda. Şimdi, böylesi bir durum söz konusu olduğu zaman, bu şirketlerin varlığına baktığınız zaman, arkadaşlar, çok ciddi bir araştırma yapması gerekiyor Meclisin.

Şimdi, bir taraftan bu şirketlerle ortaklık yapan… Şunu söyleyeyim: Bakın, Irak’ta Kürt bölgesel yönetiminde 78 ülkeden 2 bini aşkın firma var, bunların yüzde 48’i Türkiye’dendir; ben, bunu bir kere açıkça söyleyeyim. Yüzde 48 rakamı çok önemli ve bu petrol şirketleri konusunda da dikkat edilmesi gereken bir konu.

Şimdi, Exxon Mobil ile yine Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve BOTAŞ’ın ortağı olduğu şirketlerin hukuku, geleceği son derece önemlidir. Biz, eğer bunları tamamlayamazsak, bunların geleceğini belirleyemezsek -çok açık söylüyorum- bu dev rezervleri, 100 milyarın üzerindeki bu ciddi kaynağı bizim yönetebilme imkânımız da yok. Siyasetler, bölgeler, dengeler gelip geçicidir.

Bakın, Wall Street Journal gazetesine bakın, bu paranın yani bloke edilen, Irak’a verilecek, işte merkezî federal hükûmete verilecek, Şii bölgesine, Sünni bölgesine, Kürdistan bölgesine dağıtılacak paraların Amerikan bankalarında olması için Exxon gibi dev enerji şirketlerinin nasıl bir taraftan çabaladığını, bir taraftan da bu imzaların güvencesi olmaya çalıştığını görüyoruz. Evet, Türkiye’nin güçlü bir partneri durumunda Irak Kürdistan bölgesel yönetimi, Almanya’dan sonra en büyük ithalat ve ihracatımızın olacağı komşu bir ülke durumunda. Buna çözüm sürecinin, barış sürecinin katkısını da unutmamak lazım. Katkısı olan herkese burada teşekkür etmek istiyoruz, araştırma önergemize de destek istiyoruz.

Saygılarımızla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde ilk söz Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı’ya aittir.

Buyurun Sayın Fındıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benimle ilgili bir olay oldu. Müsaade ederseniz, olayın özünü ya yerimde ya kürsüde izah edeyim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, ne demek ya!

BAŞKAN – Usulümüzde böyle bir yer yok Sayın Genç, lütfen…

Buyurun Sayın Fındıklı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, bak, evvela olayın özünü herkes öğrensin de… Ya, arkadaşlar, ben ne yaptımsa onu söyleyeyim…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne yaptın?

BAŞKAN – Sayın Genç…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Defol git buradan, defol git buradan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, bağırmaya çağırmaya gerek yok.

BAŞKAN – Sayın Genç…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Ne yaptığını gördük akşam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben şimdi olayın özünü anlatayım.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize oturur musunuz, lütfen.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Defol git, çık buradan, tahrik etme insanları.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, olur mu?

BAŞKAN – Sayın Genç…

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Çık buradan. Niye tahrik ediyorsun?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyi tahrik ediyorum ya?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hakikaten bir açıklasın.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Arkadaşlar, öyle diyemezsiniz ya, Meclisteki milletvekiline “Defol.” diyemezsiniz.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize oturur musunuz.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Otur yerine.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Otur yerine.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir açıklasın.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Otur yerine.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, bana bak…

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Otur yerine.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Otur yerine.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Bak, konuşma hiç, otur yerine.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, sen kimsin bana “Otur.” diyorsun!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

Sayın Hatip, buyurun lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi bana söz vermek zorundasınız Sayın Başkan.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç de zorunda değil.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Fındıklı.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; bugün BDP’nin önerisiyle birlikte aslında ciddi bir konuyu tartışacaktık ama buradan iki kelimeyle Sayın Genç’in şeyini kınıyorum, açıkça söyleyeyim buradan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben ne demişsem söyleyeyim size, siz kınarsanız yine kınayın ya.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Bir müsaade et, bir müsaade et.

Dolayısıyla, bu şekilde grup başkan vekilleri zaten gerekli açıklamaları, gerekli görüşmeleri yapıyorlar. Herkesin kendi partisinin disiplinine uymasında fayda var. Burada birbirimize karşı ağır laflar, kötü laflar söylemek çok kolay ama birbirimize karşı nezaketli davranmak erdemliktir. Dolayısıyla, hepimizin gerek ailelerimize gerek şahıslarımıza daha erdemli davranması insanlığın bir gereğidir diye arz ediyorum, öyle başlıyorum.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Hatip.

 

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Çeşitli İşler

1.- Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz." denilmesi

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ülkemize resmî bir ziyarette bulunan İran-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Moayyed Hosseini Sadr ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine Meclis adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

 

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, enerji alanındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/80) görüşmelerinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hatip.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Barış ve Demokrasi Partisi tarafından verilen araştırma önergesi aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Araştırma önergesinin gerekçesinde yer alan bazı hususlarla ilgili kısa bir değerlendirmede bulunmak istedim.

Kıymetli arkadaşlarım, Türkiye’nin arz güvenliğiyle ilgili bir sorunu yok ama zengin enerji kaynaklarına sahip bir ülke değiliz. Petrolümüz yok, doğal gazımız yok ama bulana kadar aramaya devam edeceğiz.

Bir paradigma değişikliğini Hükûmetimiz ve Bakanlığımız ortaya koymuştur. Eğer varsa bulacağız, aramalara devam edeceğiz ama bugüne kadar elde ettiğimiz veriler yeterli kaynağımızın olmadığı yönündedir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yüzde 72 dışa bağımlıyız, yüzde 72.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Evet efendim yani olmadığını söylüyoruz, evet.

Dolayısıyla bir paradigma değişikliği şunu getirmiştir: Evet petrol bizde yoksa petrol olan bölgede…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Var, var. Sultan Mahmud’un haritasında 1900’de bile tespit edilmiştir bölgede.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Evet, petrol bizde…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Haritayı çıkarayım çarşaf çarşaf, var, var.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çıkarmayı bilmiyoruz Sayın Vekilim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz konuştunuz.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Sayın Kaplan, bir petrol uzmanı olduğunuzu yeni öğrendim, istifade ederiz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Her konuda uzmandır, her konuda.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben elhamdülillah bölgemin ve şehrimin bütün sorunlarıyla ilgiliyim.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – İstifade ederiz, evet, varsa bulacağız. Ana paradigmanın temeli şudur: “Bizde yoksa olan yerde neden biz yokuz?” paradigmasıyla kanunda da gerekli değişiklikler yapılmış ve bu yüzden, biz artık Rusya’da petrol çıkarıyoruz, Azerbaycan’dayız, Türkmenistan’dayız, İran’dayız, Irak’tayız, hatta Venezuela’dayız ve biz artık petrol olan her yerde, kendi kuyularımızda petrol aramada ve petrol işletmeciliğinde dünya piyasasına çıkmış konumdayız.

Daha bugün, enerji meselelerini konuşmak üzere Sayın Neçirvan Barzani ülkemizde. Dolayısıyla, önümüzdeki yapılacak, bu 26 milyar doları da aşacak bir anlaşmanın, bizim, enerji politikaları itibarıyla nerelere geldiğimizi ve bu barış sürecinin nerelere kadar ulaştığını, Hasip Bey’in söylediği gibi ben de tekrar etmek isterim.

Bunun yanı sıra Avrupa ülkeleriyle, özellikle Fransa ile de iş birliğimiz, Japonya ve Rusya’yla da nükleer santral noktasında ortaklıklarımız devam etmekte. Bütün bu ülkelerle ortak yatırım anlamında    -boru hatlarıyla, petrol ve doğal gaz ticareti anlamında- ilişkilerimiz son derece iyi noktada. Enerji olan her yerde biz de var olmaya devam edeceğiz.

Kıymetli arkadaşlarım, enerji ve siyasette büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümü anlamak zorundayız. Artık tekeller kırılıyor, çıkar çatışması ve savaşa dayanan enerji oyunları dönemi sona eriyor. Oyun artık fair-play olarak oynanacak. Yeni kaynaklar, yeni oyuncular sahaya çıkıyor. Bu, barışa hizmet edecek bir süreçtir. Bunun için de siyasi bir irade lazım, o siyasi irade de Türkiye’de mevcuttur.

Türkiye, uluslararası enerji politikalarında tavrını barıştan yana koymuştur. Çıkar çatışmasını değil, bölgesinin ve dünyanın ortak yararını gözeten bir politika izlemektedir.

Kıymetli arkadaşlarım, enerji kaynaklarının artması serbest piyasanın tam işlemesini gündeme getirir ve tekelleri kırar. Bu da tüketici menfaatine olan bir şey, nihai hedefimiz de budur; vatandaşımıza, sanayicimize kesintisiz ve ucuz enerji temin etmektir.

BDP’nin araştırma önerisinde “ülkemizin transit noktası olmakla yetindiği” gibi bir ifade var. Coğrafyamızın bize sunduğu bu avantajı, bu şekilde, istikrarlı ve güven verici bir şekilde dönüştürmek bir başarıdır; sadece ekonomik değil, siyasi bir başarıdır. Türkiye, coğrafyasından kaynaklanan avantajları hiçbir zaman için istismar etmedi ve etmeyecek. Türkiye’nin varlığı ve tavrı sadece uluslararası piyasalarda bir güven yaratmıyor, siyasi bir denge durumu da sağlanıyor, siyasette normalleşmeye işaret ediyor.

Diğer taraftan, enerji alanında bugüne kadar kaydettiğimiz ilerleme, sadece uluslararası boyutta değil, yerli ve yerel kaynaklarımızla alakalı. Enerji ihtiyacımızı karşılayacak yerli ve yerel kaynaklarımıza dayalı birçok tedbiri almış durumdayız. Türkiye’nin kurulu gücü son on yıl içerisinde 2 katına çıktı. Her yıl 8 milyar dolar olmak üzere, yaklaşık 130 milyar dolarlık bir yatırımı 2023 yılına kadar hedefliyoruz. 60 milyar dolar civarında bir enerji ithalatımızın 52 milyar dolarlık bir açığı mevcut; bunun yaklaşık yarısını ulaştırma giderlerinde kullanıyoruz.

Başından beri söylediğimiz şudur: Enerji ihtiyacımızı olabildiğince yerli ve yenilenebilir kaynaklardan karşılamayı hedefliyoruz. Petrol arıyoruz, doğal gaz arıyoruz. Rüzgâr, güneş, jeotermal su kaynaklarımız ve kömürümüzün enerji üretimindeki payını artırmaya devam edeceğiz. Doğal gazda yaklaşık 18 bin megavat, hidroelektrikte 20 bin, kömürde 13 bin ve rüzgârda 3 bin megavatlık bir kurulu güce sahibiz.

Yerli kaynaklarımızdan kömürü önemsiyoruz. Son çıkardığımız, komisyonumuzda çıkardığımız yasayla birlikte, yerli kaynaklarımızı, özellikle kömür kaynaklarından üretilen hem üretimi hem enerji üretimini 5’inci teşvik bölgesi kapsamına aldık ve desteklemelerini artırdık. Dolayısıyla, özelleştirmeler marifetiyle eski tesislerimizin de yenilenmesini ve çevreye duyarlı hâle gelmesini önemsiyoruz. Bu teşviklerle birlikte lisanssız üretimi 1 megavata çıkardık ve bununla birlikte, kendi sahasında ve kendi ihtiyacını üreten bütün şirketlerimize de -kilovat sınırlaması getirmeden- istediği kadar yatırımının önünü açmış olduk.

2023’te kurulu gücümüz 110-130 bin megavat civarında planlanıyor, yaklaşık 500 milyar kilovatsaat da enerjiye ihtiyacımız var. Dolayısıyla biz, elimizdeki  kömür, jeotermal, biyokütle gibi, ne kadar enerjimiz varsa hepsini devreye koysak dahi ancak ve ancak bu hedefimizin yüzde 50’sini tamamlayabiliyoruz. Dolayısıyla nükleer santral artık bir tercih olmaktan çıkıyor, nükleer santral bizim için vazgeçilmez bir yatırım aracı olarak görünüyor. Dolayısıyla Türkiye, hem nükleer teknolojiye ulaşma hem de nükleer santral kurma noktasında dünyayla yarışa devam edecek, bu yarışa Türkiye de katılacak. Nükleer santrallerin kapatıldığı, çok doğru, politika itibarıyla çok doğru bir yaklaşım ve analiz değil çünkü santrallerin otuz yıldan sonra güvenilirliği zayıflar. Bugün -kapatılması planlanan, özellikle Almanya’daki santraller- otuz yılını geçmiş ve artık güvenliği risk hâline gelmiş santrallerin kapatılması söz konusudur. 61 tane, dünyada, enerji üretmek üzere nükleer santralin inşaatı devam etmektedir. Değerli arkadaşlar, çevreye duyarlı politikalarımızla bu yatırımlarımız devam edecek.

Şunu özellikle vurgulamak isterim: BDP’nin önerisi, 2011 yılında böyle bir araştırma önerisi sunulmuş. 2011 yılından 2013 yılına kadar geldiğimiz bu süre içerisinde enerjide çok şey değişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Dolayısıyla önergenin aleyhinde oy kullanacağımızı bildirir, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Her geçen gün kötüye gidiyoruz. Her geçen gün dışa bağımlı hâle geliyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan tutanaklara geçsin. Sultan Mahmut değil, Sultan Abdülhamid döneminde petrol haritası çıkarılmıştır

BAŞKAN – Teşekkür ederim, kayda geçmiştir.

Grup önerisinin lehinde ikinci söz, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.

Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen önerge üzerine, lehinde konuşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, biraz sonra Paris’te BIE üyelerinin oylarıyla, inşallah, inanıyorum ki EXPO’yu İzmir alacaktır. İzmir’e EXPO yakışır, EXPO’ya da İzmir yakışır. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü İzmir öyle güzel bir kenttir ki, bunu layıkıyla yerine getirebilecek bir noktadadır. Başarı dileklerimi buradan bir kez daha yineliyorum ve tüm Meclisin bu konudaki hassasiyetini de biliyorum ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, enerji politikalarıyla ilgili olarak burada az önce konuşan iktidar partisi sözcüsü değerli Malatya milletvekilimizin dediği gibi her şey olsa ve güllük gülistanlık bir enerji politikaları olsa…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Benimle karıştırmayasın.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - Mücahit Bey, evet.

Mücahit Bey’in dediği gibi olsa, bundan bu Parlamento olarak keyif alırız, zevk alırız ama enerji gibi çok önemli bir konuda -dünya ticaretinin toplam hacminin yüzde 20’ye yakın kesimi enerji ticareti yani dünyada bir ticaret hacmi var, bunun yaklaşık yüzde 20’si enerji- Türkiye ne durumda? Türkiye, az önce arkadaşlarımın da belirttiği gibi, 61 milyar yıllık enerji faturasıyla cari açığının çok önemli bir noktasını enerji kaynağından dolayı kaybeden bir ülke konumunda.

Peki, Türkiye ne yapmalı? Türkiye, bu konuda, diğer arkadaşlarımızın dediği gibi veya Türkiye’ye kabul ettirildiği gibi “Türkiye, enerji kaynakları açısından kendine yetebilir bir ülke değildir, bizim dışarıya bağımlı olmamız işin tabiatı gereğidir.” gibi bir yaftalamaya tabi mi olmalı; yoksa, kaynaklarını doğru kullanarak, Türkiye, aslında enerjide ciddi potansiyeli olan bir ülke olarak bu enerji potansiyelini hayata geçirme konusunda ulusal bir enerji politikası uygulayıp, bu ulusal enerji politikası sonucunda dışa bağımlılığını en asgariye indirip, kendi kaynaklarını en üst noktaya çıkarıp dışarıdan en az bir noktada yararlanma durumunda mı olmalıdır? Evet, Türkiye bu noktada olmalıdır ve böyle bir politikayı hayata geçirmek zorundadır.

Türkiye'nin kaynağı yok değildir. Türkiye'nin petrolü az olsa da, çeşitlilik açısından baktığınızda, linyitte, jeotermalde, rüzgârda ve güneşte çeşitlilik açısından yeni biyokütle ve biyogazda önemli kaynaklara sahip ve Türkiye dünya enerji kaynaklarının yüzde 67’sinin bulunduğu coğrafyada jeopolitik olarak tam ortasında bulunan bir ülke olarak çok önemli bir konumdadır. Yeter ki, sizin ulusal bir enerji politikanız olsun; yeter ki, siz bu konuda kaynak aktarın; yeter ki, siz bu konuda bağımsız bir dış politikayla kendi enerji politikanızı eşleştirin ve Türkiye'nin bu konuda kaynakları en üst düzeye çıkabilecek durumdadır.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, enerjide üçlü bir yapıyı öneriyoruz: Yenilenebilir kaynaklar enerjinin üçte 1’ini getirmelidir, yerli olmalıdır ve üçte 1’i de dışa bağımlı olmalıdır.

Şu an, Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı enerji politikaları noktasında yüzde 72 dışa bağımlıyız ve bu dışa bağımlılığın çok önemli bir kısmı da Rusya’yla -hem nükleer hem doğal gazla ilgili olan- yapılan anlaşmalar sonucunda gelmiştir.

Avrupa Birliği ve Amerika dâhil, dünyanın hiçbir ülkesinde, bir ülkeye bu kadar bağımlı hâle gelirseniz, o ülkede enerji arz güvenliğini sağlama şansına sahip değilsiniz. Maalesef, Türkiye, bugün, enerji arz güvenliğinde çok ciddi bir dışa bağımlılık noktasındadır. Kendi kaynaklarını kullanma noktasında yatırım yapmadığı gibi, son çıkardığımız kanunla da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı gibi güçlü bir kuruluşun Türkiye’de enerji alanında araştırma, geliştirme ve yatırım yapmasını, uluslararası anlaşmalarda daha etkin olunmasını, kaynaklar açısından ve lisans açısından bağımsız olmasını sağlayabilme politikalarından maalesef uzaklaştırılmış; ülkemiz, uluslararası kuruluşların taleplerine uygun şekilde “Bizim aramaya gücümüz yok; yabancılar gelsin, arasın.” anlayışı içerisinde tamamen yerli kaynaklarımız da uluslararası sermayenin arama alanları hâline getirilmiş, dışa bağımlı bu duruma iç kaynaklarının yabancılara da arz edilmesiyle Türkiye enerjide çok ciddi bir noktadadır.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu konudaki bir veriyle sizi bir kez daha aydınlatmak istiyorum. Enerji, bir ülkenin sanayileşme politikalarında çok önemlidir, refah toplumunda çok önemlidir, İnsanların çağdaş yaşamı için, enerji, ulaşılması gereken, en ucuz ulaşılması gereken önemli bir kaynaktır. Ama Türkiye’mizde hem sanayici hem vatandaş enerjiye ulaşmakta çok ciddi pahalı bir noktadadır. Son rakamlar itibarıyla, dünyada hem petrole ulaşabilen ülkelerin eksi noktaya düştüğü günümüzde biz şu an daha artarak petrol kaynaklarımızı kullanıyoruz. Enerjide de yüzde 6,7’yle… Diğer ülkeler enerji maliyetlerini ucuzlatırken biz yüzde 6,7 artırıyoruz. Böyle bir artan enerji ve elektrik kaynaklarıyla dünyada rekabet etme şansına sahip olmayan Türkiye’nin bugün bu verilen önergeyle şunu yapması lazım: Enerji politikalarını araştırmak, enerji politikalarında hangi yanlışlıkları yaptığımızı görmek zorundayız. Bunun yanında, Türkiye, ciddi bir şekilde “enerji verimliliği” diyebileceğimiz ve “En ucuz enerji, tasarruf edilen enerjidir.” anlayışıyla enerji verimliliği konusunda hiçbir tedbir almamakta, 2000 yılından önce yapılmış inşaatlarla bugün enerji kayıplarımız son derece büyük oranlardadır ve Türkiye, bundan önce yapılmış büyük hidroelektrik santrallerimizin bakımını bile yapmamakta, onlardan yeterli verimi alma konusunda elinden gelen yenileştirmeleri ve gayretleri yapma noktasından uzak kalmaktadır.

Güneşte bizden çok kıt kaynakları olan Almanya’nın, son dönemde yüzde 20’ye yaklaşan güneş enerjisinden ihtiyacını karşılaması noktasında, Türkiye, güneş enerjisini seyretme noktasında olmuştur. Bu süreçte, maalesef, yenilenebilir enerjiye verilecek destekler konusunda çıkan Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda gerekli adımları atmadığımız için bugün bu konuya gelmiş durumdayız, hem teknolojik olarak hem güneşten yararlanma konusunda uluslararası anlamda dünyanın çok gerisinde kalmış bir ülkeyiz kaynaklarımız olmasına rağmen. Aynı şekilde, rüzgârda, bugün ciddi bir şekilde enerji kaynaklarımız konusunda sıkıntılar devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi şunu bilmektedir: Biz enerjiye ulaşılma ve enerji elde edebilme konusunda her türlü yatırımı yapmaya hazırız. Bunu yaparken, çevreye duyarlı, çevre hassasiyetini gözeten, ama enerji arz güvenliğinin bir ülkenin gelişmesi için, çağdaş bir ülke olabilmesi için önemli olduğuna inanan, bunun uygun fiyatla ve en ucuz şekilde vatandaşa ulaşması gerektiğine inanan insanlarız.

Siz, enerjinin ve elektriğin, bugün özellikle devlet desteklerinden uzaklaşarak, özelleştirmeler vasıtasıyla da dağıtım alanlarını direkt özel sektöre terk ederek, yatırım yapmaktan kaçarak, özel sektörün yapacağı yatırımı da vatandaşın cebinden alınacak paralarla yapma noktasında bıraktığınız bir enerji politikasıyla Türkiye'nin geleceğini şekillendirme şansına sahip değilsiniz.

Evet, Türkiye’de enerji, dış politika alanında da bağımsız bir dış politikayla olur. Komşularıyla sıfır sorun yerine, her komşusuyla sorunlu bir ülkenin dış politikasında ciddi bir şekilde zaaf varsa enerji politikalarında da ciddi şekilde zaaf olacaktır.

Onun için, bu konunun araştırılmaya, bu konunun yeniden ele alınmaya, ulusal bir enerji politikası oluşturulmaya ve oluşturulan bu politika için tüm partilerin ulusal bir politika çerçevesinde birlikte karar vermesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle, bu önergeyi olumlu buluyor, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek vereceğimizi belirtiyor, huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci söz, Isparta Milletvekili Recep Özel’e aittir.

Buyurun Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Bağımsız Demokrat Partinin” vermiş olduğu… BDP’nin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Barış ve Demokrasi Partisi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir adımızı öğrenemediniz.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki enerji, yeryüzünde, dünyada savaşların olduğu, enerji yüzünden savaşların çıktığı bir alan. Türkiye’de Hükûmetimiz, AK PARTİ döneminde yapılan bütün icraatlar da ortadadır. Yerli enerji kaynaklarının kullanılması, güneş enerjisi, birtakım diğer yerli kaynakların kullanılması noktasında da burada çok çeşitli yasaları çıkardık. Keşke ülkemiz de çok alanda; madencilik alanında, petrol alanında bütün alanlarda dışa bağımlı olmasa. Bundan hepimiz memnuniyet duyarız ama cari açığın büyük bir kısmını oluşturduğu da hepimizin malumu. Bununla ilgili, Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmaların hepsi ortada, yapılanlar mevcut.

Bugün gündemimizde uluslararası sözleşmeler var. Hangi uluslararası sözleşmeleri görüşeceğimize bir bakarsanız, çeşitli ülkelerle yapılmış olan enerji alanındaki uluslararası sözleşmeler bugün gündemimizde.

Enerji her zaman Hükûmetimizin, AK PARTİ’nin öncelikleri arasındadır. Dışa bağımlılıktan kurtarmak, yerli kaynakları kullanmak önceliğimiz.

Bundan dolayı, verilmiş olan önerinin şu anda bir faydası olmadığını, gündemi değiştirmeye matuf olduğunu, aleyhine oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, konuşmalar bitti galiba değil mi, yanlış bilmiyorum?

BAŞKAN – Evet.

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım, yoklama talebi var.

Sayın Altay, Sayın Özdemir, Sayın Özel, Sayın Ağbaba, Sayın Canalioğlu, Sayın Tunay, Sayın Ekinci, Sayın Köse, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çelebi, Sayın Genç, Sayın Öz, Sayın Öztrak, Sayın Kaptan, Sayın Bayraktutan, Sayın Haberal, Sayın Öztürk, Sayın Susam, Sayın Oran, Sayın Özkan.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, enerji alanındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/80) görüşmelerinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yerimden bir açıklama yapmama izin verir misiniz?

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.37

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve arkadaşlarının Türkiye'de bürokraside görev yapan yetkililerin siyasi, yanlı ve vatandaşa karşı kaba tutum sergilemeleri sonucu yaşanan sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 27/11/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                  Yusuf Halaçoglu

                                                                                        Kayseri

                                                                      MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

14 Kasım 2013 tarih, 2013/863 sayı ile TBMM Başkanlığına Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoglu ve arkadaşlarının "Türkiye'de bürokraside görev yapan yetkililerin siyasi, yanlı ve vatandaşa karşı kaba tutum sergileme sonucu yaşanan sorunlarının giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla" verdiği Meclis araştırması önergesinin 27/11/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere, ilk söz Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; araştırma önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerimin başında, EXPO 2020 oylamasında güzel İzmir’imizin başarılı bir sonuç almasını diliyorum.

AKP’nin on bir yıllık iktidarı döneminde, siyasi olarak tarafsız olması gereken birçok kamu görevlisinin bu vasıflarını yitirdiklerini, vatandaşa eşit mesafede durmadıklarını, eşit muamele yapmadıklarını, Anayasa ve kanunların kendilerine yüklemiş olduğu vazifeleri yapmaktan kaçındıklarını, yasa dışı faaliyet ve organizasyonlara sessiz kaldıklarını, kaynağını Anayasa ve kanunlardan almayan, bunun yerine bazı siyasi şahsiyetlerin ağzından çıkan cümleleri esas aldıklarını, bulundukları pozisyonu Türkiye Cumhuriyeti devletinin değil, Hükûmetin başındaki şahsın verdiği şeklinde algıya sahip olduklarını, sosyal yardımların iktidar partisinden gelen listelere göre tanzim edildiğini ve buna benzer birçok eşitlik, adalet, hakkaniyet ve hukuka aykırı örneklerin yaşandığını görmekteyiz. Hatta, bunlara ilave olarak, bazı kamu görevlilerinin, sosyal paylaşım sitelerinde Başbakanı “halife” olarak değerlendirdiklerini ya da istihbarat biriminin başında bulunan kişinin, AKP’li belediye başkan adayına referans olarak gösterildiğine şahit olmaktayız.

Bugün, bazı bürokratların, Türk devlet sisteminde Hükûmetin başındaki “şahsın”, “velinimet”, “ekmeğini veren kişi”, sözlerinin “ayet”, “hadis” ya da “Anayasa” ve “kanun” gibi değerlendirildiğini görmekteyiz. Başbakan istedi diye insanlar hakkında davalar açılmakta ya da Başbakan istedi diye eli kanlı katillerle mücadeleden vazgeçilmekte, yasal işlemler yapılmamaktadır. Unvanının önünde “cumhuriyet” kelimesi olan savcılar bile sinmiş, sindirilmiş durumdadır. Yüksek yargının başındaki yöneticilerin bir kısmı, iktidar partisinin yandaşı gibi konuşmayı ya da bir bürosu gibi hareket etmeyi içlerine sindirebilmektedirler.

Müftüler, Gümüşhane’de olduğu gibi, vaaz ve hutbelerinde muhalefete mensup belediye başkanlarının aleyhinde açıkça propaganda yapabilmektedirler. Bazı din görevlileri camilerde Kur'an ayetleri, Hazreti Peygamber’in hadisleri yanında AKP politikalarını öven konuşmalar yapmaktadırlar.

Teftiş sistemi, tamamıyla, AKP’nin aklanması ya da AKP’ye muhalif olanların, iş adamlarının, sanayicilerin, devasa şirketlerin sindirilmesi amacıyla kullanılmaktadır.

Hükûmete yakın sendikalar, AKP gücünü kullanarak üye sayısını artırmakta,             üyelerini terfi ettirmektedirler. Memurlar sendikaya üyeliğe davet edilirken “Sen, Tayyip Erdoğan'a karşı mısın?” diye tehdit edilmektedirler. Millî Eğitimde şube müdürlükleri ve il millî eğitim müdürlüklerine atama yapılırken iktidara yakın EĞİTİM BİR-SEN’in mensuplarının tercih edilmesi, başka bir adaletsizlik ve kul hakkı örneğidir.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, geçmişte Tayyip Erdoğan'ı aklamanın sonsuz kredisiyle hareket eden bazı valiler, tıpkı Başbakanın yaptığı gibi, onun izinden yürüyerek vatandaşlara hakaret etmektedirler. Bir vali vatandaşlara -affedersiniz- “kavat” diyebilmekte ve aklı fikri yemede içmede olan zihniyet ise “Onu yedirmem.” diyebilmektedir. Zaten, yamyam olmayanların bu şahsı yemesi söz konusu değildir. Bu zihniyete tavsiyemiz, bu bürokratın turşusunu kurarak kendisine saklamasıdır. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kabul etmemiz gerekir ki bürokrasi, ülke yönetimini elinde bulunduran siyasi kadroların politikaları doğrultusunda görev yapmak zorundadır. Doğal olanı da budur. Ancak bu durum, koşulsuz bir şekilde siyasal erke bağlı olmak anlamında değerlendirilmemelidir. Çünkü, bürokrasi siyasal erkin talimat ve politikalarına göre görev yapar ama siyasal erkin bir uzantısı, onun bir alt siyasal kadrosu değildir. Demokratik sistemde bürokrasinin tarafsızlığı temel esastır. Bu ilkenin zedelenmesi ve iktidara bağlı bürokrasi yaratılması, demokratik bir toplum için büyük bir tehlikedir. Nitekim, bürokrasinin bu vasıflarından uzaklaşmasının hangi sonuçlara yol açacağını Fransız devlet adamı Michel Debre “Bir devleti yıkmanın en kolay yollarından birisi, bürokrasiye siyasetin sokulmasıdır" şeklinde ifade etmektedir.

On bir yıllık AKP iktidarı dönemi, devletin ve bürokrasinin partileştirilme sürecine tekabül etmektedir. Devletin ve bürokrasinin tepeden tabana her kademesinde iktidar partisinin egemenliği hâkim kılınmaya çalışılmıştır.

AKP'nin gizli ajandasına uygun olarak AKP parti programı ve Tayyip Erdoğan'ın siyasi hedefleri, devletin varlık nedeni ve amacı hâline getirilmiş, Türkiye Cumhuriyeti devleti âdeta AKP devletine dönüştürülmüştür. Devlet giderek millete hizmet eden bir bürokratik ve siyasal mekanizma olmaktan çıkarak AKP ve Erdoğan'ın buyruklarını icra eden bir varlık hâline dönüşmektedir. Türk devletinde artık siyasal güç sadece AKP’de temerküz etmiş ve AKP, silahlı kuvvetleri, polisi, yargısı ve medyası ile demokratik sistemin tüm kurumlarına hâkim olmuştur. Artık, bürokratların varlık nedeni, Tayyip Erdoğan'ın ekonomik ve siyasi hesaplarını realize etmek, gerektiğinde bu kararlara hukuki kılıflar uydurmaktır.

Ekonomik ve siyasi kararların gerçekleştirilmesi, diğer bütün hizmetlerden daha öncelikli hâldedir. Bu yüksek gayelerin gerçekleşmesinde araç olan bürokrasi, Hükûmetin izlediği politika doğrultusunda organize edilmek, yönetilmek ve harekete geçirilmek zorundadır.

Kamu hayatının ekonomik, siyasi ve kültürel yönlerini içine alan farklı bütün bürokrasiler, Söğütözü’nden idare edilen hiyerarşik yapı içine hapsedilmiştir. Hiçbir sosyal organizasyonun kurumsal özerkliği ve tarafsızlığı bırakılmamıştır. Devlet artık partizan bir devlettir. Devlet, Başbakanın yağmacı, istismarcı, çatışmacı ve bölücü parti ideolojisini mutlak doğru olarak kabul etmiştir. Bu kirli ideolojinin ne vatandaşlar ne de bürokratlar tarafından tartışılması imkânsızdır. Bu ideolojiyi eleştirenler ya da boyun eğmemekte direnenler, partizan devletin memurları tarafından tespit ve tedip edilmekte, gerekirse derdest edilip zindanlara konulmaktadırlar. Çünkü bu partizan devletin ve onu yöneten partinin tepesinde oturan kişi artık kutsanarak dokunulmaz hâle gelmiştir. Tek egemen ve tek lider odur. Onun sözleri âdeta Tanrı buyruğudur. Bürokrasi onun sözlerini tartışmaksızın emir telakki etmektedir. Ona düşünce bağlamında secde etmeyenler, siyasal kâfirdirler ve zebani bürokratlar tarafından hakarete muhatap kılınmalı, "kavat" denmeli, tenkil edilip bastırılmalı, hatta mümkünse yok edilmelidir.

Bu partizan devlette bürokratik atamalar tamamıyla iktidar partisinin tekelindedir. Memurluğa seçilmenin ön şartı, diktatöre sadakatle bağlı olmaktır. Bunun yanında, üst makamlara terfi, disiplin cezaları, işten el çektirme de partinin militan bürokratları kanalıyla yürütülmektedir.

Bürokratlar politize olmuş ve bunlar artık devletin değil, Tayyip Erdoğan'ın, diktatörün bürokratlarıdır. Kamu hizmetine girmek ya da en azından sorumluluk mevkisine çıkabilmek için sadece bilgi ve teknik beceri yeterli değildir, AKP üyelik kartına sahip olmak ve parti yöneticileri tarafından tavsiye ve tavassut edilmek gerekmektedir.

Bürokratlar amirlerinden, müfettişlerden ve yargı mercilerinden ziyade, AKP’nin yöneticilerine hesap vermek zorundadırlar. Devlete ve millete zarar verenler, vatandaşlara hakaret edenler değil, bunun yerine partinin ve egemen diktatörün çıkarlarına zarar verenler cezalandırılmaktadır. Amaç, bürokrasinin Tayyip Erdoğan'a ve partisine tam ve koşulsuz itaatini sağlamaktır. Artık, yönetimin yansızlığı ve siyasetten soyutlanması tartışma konusu bile değildir. Onun genelkurmay başkanıdır, onun valisidir, onun genel müdürüdür ve onun yargısıdır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bürokrasi mensuplarının sadece kamuya hizmet ettiği düşünülmemelidir. Yüzyılımızda sosyal, ekonomik ve teknolojik alandaki hızlı ve sürekli gelişmelere ayak uydurabilmek amacıyla bilgi ve becerileri geliştirilen kamu yöneticileri, özel sektöre transfer edilmek suretiyle, özel sektörün de fidanlığı niteliğindedir. Bugün tarafsızlığını yitiren liyakatsiz bürokrasi, bu fidanlığın da kuruması anlamına gelmektedir.

Bürokrasiyi uşak gibi gören yanlış anlayışa, Türk tarihine mühür vurmuş Bilge Kağan ve Kültigin'in veziri Tonyukuk'a hizmetlerinden dolayı anıt dikilmesini hatırlatmak isterim. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda kişiliği ve deneyimiyle ismini tarihe yazdıran Nizamülmülk'ü hatırlatmak isterim. Osmanlının son döneminde hâlen ayakta bulunan kurumlara imzasını atan Mithat Paşa'yı hatırlatmak isterim.

Eğer tarihe geçen devlet adamı olmak istiyorsa, Sayın Başbakana, kaymakamın makamına oturmayarak ona hürmet eden, İzmir Valisi Kâzım Dirik'e “Ben de size tabi bir vatandaşım.” diyen, hatalı sözleriyle incittiği Kars Valisinden özür dileyen Mustafa Kemal Atatürk'ü; tarafsızlığını yitiren bürokrasiye ise, hoşuna gitmeyeceğini bilse de Atatürk'e karşı doğruları söyleyen bu vali ile "Dikiş diker, geçimimizi yine sağlarız." diyen muhterem eşini hatırlatmak isterim.

Daha da yakın tarihten örnek isterse, Sayın Başbakana, kendisini il sınırında karşılayan valiye “Bu bir siyasi faaliyettir, Sayın Vali, sizin katılmanız uygun olmaz." diyen, hoşuna gitsin diye "Efendim, belediye başkanımızla beraber siyasi faaliyetleri yakından takip ediyoruz." ifadesinde bulunan kaymakam için "Ben devlete kaymakam istiyorum, militan değil." diyen 57’nci Hükûmetin Başbakan Yardımcısı, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’yi örnek olarak göstermek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türk milletinin tarihte var olmasında ve yeni devletler kurabilmesindeki itici güç bürokrasi kültürüdür.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kamyon kasasında kömür dağıtan valiler istiyorlar.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Bugün devletin bekasını tehlikeye düşürecek derecede siyasallaşmıştır. Bu hususların ayrıntılı olarak değerlendirilmesi için bir Meclis araştırması gerekmektedir.

Bu düşüncelerle, önergemizin kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hatip konuşmasında Grup Başkanımıza dönük bazı ithamlarda bulundu. Bununla ilgili söz istiyorum efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hepsi birer hakikat. İftira yok, yalan yok, hepsi doğru şeyler. Ne cevap vereceksin, merak ediyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen başka sataşmalara yer vermeyiniz.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hamaset siyasette her zaman prim yapar. İnsanların öfkesinden, insanların muhalif duygularından beslenmek ve orayı daha çok beslemek için gerçeği tahrif etmek siyasi olabilir ama ahlaki değildir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Öfke de bir belagattir.” diyen sizin Genel Başkanınız.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Sizin pencerenizden gözükenleri hakikatmiş gibi burada ifade edebilirsiniz, bunun da bir sakıncası yoktur ama sizin pencerenizden gözüken şeyler hakikatin kendisi değildir.

Hatip, burada, AK PARTİ’ye ilişkin algısını Genel Kurulla paylaşmıştır ama hatibin burada paylaştığı şeyin, hamdolsun, bizim gerçekliğimizle bir ilişkisi yoktur. Zira, biz bu ülkede on bir yıldan beri Anayasa’nın, yasaların, hukukun, milletin bize verdiği yetkinin dışında hiçbir şey yapmadık, hiçbir şey yapılmasına da izin vermedik. Biz isterdik ki bu söylemi, bu milletin iradesi bu Mecliste tecelli etmediği zamanlarda bu hatip aynı cesaretle ya da hatibin temsil ettiği zihniyet aynı cesaretle burada ifade edebilsin. Bu ülkede bu milletin iradesi çalındığında, bu ülkede diktatörler iradeyi, iktidarı ele aldıklarında, bu milletin iradesi susturulduğunda…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Valiler diktatörün hizmetkârı oldular, valiler! Onlara söyleyin.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …bu cesaretle konuşulmasını beklerdik.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Diktatörlüğü siz yapıyorsunuz, işte, konuşuyorsunuz burada. Biz de meydan okuyoruz diktatörlüğünüze.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Valileri diktatörlerin hizmetkârı ettiniz.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bu ülkenin parlamenter sistem içerisinde yasama organı burasıdır, yürütme bellidir, yürütmenin hangi usul ve esaslara göre cari olduğu da bellidir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Faşizmi getirdiniz ülkeye, faşizmi.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Dolayısıyla, buradan birtakım vehimlerle milletin aklını çelmeye ve insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …kalbindeki öfkeden beslenmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, “kavat” diyen valiye bir cevap verecek misiniz?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkoğlu.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sataşma oluşturacak herhangi bir ifadem olmadı Sayın Başkan.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Müsaade et de ona Başkan karar versin.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kalkıp bu adama “cahil” diyorsun be!

BAŞKAN – Sayın Türkoğlu, sizi dinliyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz cevap bekledik, “kavat” diyen valiye bir cevap vereceksiniz diye bekledik. Ya övün ya sövün o valiye.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – İçişleri Bakanıdır muhatabı, o da gereğini yapıyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya övün ya sövün, adam “kavat” diyor millete.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkoğlu’nu duyamıyorum. Lütfen…

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, benim sözlerimle kastettiğim şey, Türkiye Cumhuriyeti devletinin artık bir hukuk devleti olmaktan çıktığını, artık kişilere özel düzenlemeler yapıldığını, yapılan bu düzenlemelerin daha çok Hükûmetin başındaki zatı korumak, onun hedeflerini gerçekleştirmek ve iktidarını devam ettirmek amacıyla yapıldığını vurguladım, buna ilişkin de örnekler verdim.

Diğer taraftan, Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk devleti olmaktan çıkmıştır, artık kişiye özel kanunlar, maalesef, buradaki parmak çoğunluğuyla çıkmaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.

Düşünceleriniz kayda geçti.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Efendim, bir husus daha arz edeyim, müsaade edin. Darbeler yapıldığından bahsetti Sayın Grup Başkan Vekili. Biz, darbelerin nasıl yapıldığını, neler olduğunu çok iyi biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Türkoğlu, teşekkür ederim.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Bizim Genel Başkanımız…

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok. Lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, ne alakası var! Adam cevap veriyor.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Valiyi yedirtmeyeceğiz.” diyen kimdi? Yapmayın ya, Allah aşkına. 

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Efendim, bizim Genel Başkanımız darbe yapıldıktan sonra cezaevine gönderilmiş iken kendilerinin Genel Başkanı çim sahalarda futbol oynuyorlardı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.

 

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve arkadaşlarının Türkiye'de bürokraside görev yapan yetkililerin siyasi, yanlı ve vatandaşa karşı kaba tutum sergilemeleri sonucu yaşanan sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde ilk söz Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’a aittir.

Buyurun Sayın Tan.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iktidarın emrindeki bürokratların, özellikle de valilerin Türkiye siyasetinde iktidarın bir emir eri gibi çalıştıkları, bir gladyatör gibi çalıştıkları yeni bir şey değil. Bu, cumhuriyetin ilk yıllarından beri, maalesef, sıkça görülen bir uygulama. Bir yere kadar bürokratın ve şu an zikrettiğimiz, mevzubahis olan valilerin iktidarın kılıcını çekmeleri -halk tabiriyle- bir yere kadar, -tırnak içinde- anlaşılabilir. Fakat bunun suyu çıktığı zaman -yine halk tabiriyle- bunu mazur görmenin bir anlamı yok.

Biliyorsunuz, İsmet Paşa döneminde yine İsmet Paşa iktidardan düştükten sonra Demokrat Parti döneminde Uşak Valisi İsmet Paşa’yı Uşak’a sokmadı. Ondan sonraki dönemlerde yine benzer uygulamalar oldu, farklı farklı uygulamalar oldu. 1950 seçiminden hemen önce İstanbul Valisi ve Belediye Reisi Profesör Fahrettin Kerim Gökay –ordinaryüs profesör- büyük bir kalabalık karşısında İsmet Paşa’ya “Paşam, işte İstanbul.” dedi. Bir gün sonra seçimlerde ne oldu? Yine farklı şeyler oldu. Daha başka örnekler de var. Yani, Türkiye siyasetinin duayenlerinden İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarını, hatıratını okuduğunuzda, bizzat kendisinin kendi yaptıklarıyla ilgili olanlarını dinleseniz yine bu söylediğim mevzularda bürokratların, emniyet müdürlerinin, valilerin iktidarın emrinde ne hâle geldiklerini görürsünüz. Seyit Rıza’nın idamında bizzat bulunan İhsan Sabri Çağlayangil, kendi ağzından anlattıkları ile olayı öyle bir anlatıyor ki siz utanıyorsunuz ama kendisi anlatıyor.

Değerli arkadaşlar, gelelim bugüne, günümüze. Daha yakın bir dönemde, 1990’lı yıllarda bir Şırnak Valisi -ismi hafızalardadır- bütün Şırnak’taki belde, il, ilçe, belediye başkanlarını topladı, aynı gün cebren Doğru Yol Partisine soktu. Yine aynı dönemde, dönemin emniyet müdürlerinin, istihbarat müdürlerinin, faili meçhullere göz yuman ve önemli bir kısmı bu işlerin içerisinde bizzat bulunan bürokratların uygulamaları hafızalarımızda.

Şimdi gelelim AK PARTİ iktidarına, AKP Hükûmetine. Değerli arkadaşlar, beklenirdi ki bu dönemde Türkiye -tırnak içinde, her gün söyleniyor bu iktidar tarafından- normalleşirken, demokratikleşirken bu bürokrasi de kendine biraz çekidüzen versin. İşte, nereden başlayalım? Biraz evvel arkadaşlarımız bir Adana Valisinden bahsettiler, yani evlere şenlik. Bu arkadaşın saç tıraşından tutun gözlük modeline kadar, konuşma tarzından yürüyüşüne kadar gözlemlediğiniz vakit -ben o kelimeleri de ağzıma almak istemiyorum, taaccüp ediyorum; zabıtlarda var, basında da var- bu, hangi mantıkla orada tutulur, niye tutulur? Başka bir vali mi bulamadı bu cumhuriyet, bu devlet, bu memleket, bu Hükûmet? Hakikaten hepimiz meraklar içerisindeyiz. Yani Başbakan yeri geldiği zaman “Ben valimi yedirmem.” Valin doğru yapıyorsa yedirme zaten ama valin doğru yapmıyorsa -yine siyaseten, tırnak içinde- ilk tokadı sen vur. Nedir bu tokat? Görevden alacaksın, gerekli olan şeyleri yapacaksın. Yanlışın arkasında durma.

Bir Batman Valisi, değerli arkadaşlar, 70’ine merdiven dayamış, altı dönemdir Parlamentoya gelmekte olan Ahmet Türk bir polis tarafından dövülüyor, bütün kayıtları yok etti. E, doğruydu yanlıştı, kayıt vardı yoktu. Peki, Ahmet Türk’ü cinler mi dövdü, burnunu kırdı? İkinci soru: Cinler dövmediyse, vurmadıysa Ahmet Türk’ü kim dövdü Sayın Vali? Soruyorsunuz, cevap yok. Şimdi, bunun arkasında duramazsınız, siyaseten doğru değil, yakışmaz.

Bir Diyarbakır Valisi, şu an İzmir’e gitti. 15 milletvekili, bunların başında yine 75 yaşında, Allah rahmet etsin, bakanlık yapmış Şerafettin Elçi -aynı hükûmet, ismini, doğru bir kararla, Şırnak Havaalanı’na veriyor; tekrar söylüyorum, doğru bir karar, olumlu bir karar ama bu insana hayatta iken bir saygı göstermiyorsunuz- 15 milletvekiliyle beraber Diyarbakır Valiliğinin kapısına gidiyor. Vali, orada, bırakınız içeriye almayı, bir çay, kahve ikram etmeyi, basın toplantısı yapmasına bile, basın açıklaması yapmasına bile izin vermiyor. Diyarbakır kurtuldu, Allah İzmir’e yardım etsin.

Ben geçenlerde Sayın Ahmet Davutoğlu’na söyledim, yan yana oturduk Başbakan Diyarbakır’a geldiğinde. Şimdiki Diyarbakır Valimiz… Sayın Başbakan çıktı, aynı gün, çok doğru bir ifadeyle, Sayın Barzani’yi ağırlarken “Irak Kürdistan bölgesel yönetiminin Başkanı” diye takdim etti. Aynen, resmî ifadesi de Irak Anayasası’nda ve uluslararası protokolde böyle. Ee, aynı vali, bizim Diyarbakır Valisi akşamleyin protokol yemeğinde -Sayın Başbakan orada oturuyor, Sayın Barzani orada oturuyor, benimle Ahmet Davutoğlu ve Egemen Bağış da, yan yana oturuyoruz Sayın Bakanla- “Kuzey Irak bölgesel yönetimi Başkanı” dedi. Barzani’nin kardeşi de benim masamda aynı şekilde. Döndüm Sayın Davutoğlu’na, ne diyor bakın, sabahleyin Sayın Başbakan doğru ifadeyi kullandı, sizin vali hâlâ sizin kullandığınız ibareyi kullanamıyor dedim. Bir yemek ziyafeti verildi arkadaşlar, bir tertip verildi bir federal bölgenin başkanına, Başbakana ve 15 bakana, 45-50 milletvekiline -hani, bunları söylediğiniz vakit, “Yahu bunlar burada konuşulur mu, dedikodu mu?” dediniz- milletin yarısı aç kalktı sofradan. Paçacı Hasan’ı çağırsaydınız Diyarbakır’dan daha güzel bir organizasyon yapacaktı.

Değerli arkadaşlar, şimdi, vali tamam, valiye kimse düşman değil. Vali kimi temsil eder? Devleti temsil eder. Ee, tamam, Hükûmet onu atamıştır, Hükûmete ters bir şey de yapmaz, bunlar tamam. Politikanın kendi içinde absorbe edilebilecek limitler içerisinde kalabilecek -tırnak içinde- hoş görülebilecek -yine tırnak içinde- partizanlıkları olabilir. Hani, bunlar olmaz ama işte olabilir -tırnak içinde- ama bunun suyunu çıkaramazsınız. Bir vali, bir bürokrat bir gestapo şefi gibi veya bir mahalle kabadayısı gibi, bir tulumbacı gibi davranamaz, böyle bir hakkı yok. Bizim söylediğimiz, eğer hakikaten Türkiye normalleşiyorsa, eğer hakikaten Türkiye bir mesafe katediyorsa, o zaman, değerli arkadaşlar, gereğini yapın; daha seviyeli, daha kaliteli, daha ağzından çıkanı kulağı duyan, daha bu normalleşmeye uygun bürokratlar atayınız.

Öyle çılgınca davranıyor ki bazı valiler… Yani, hepsini tenzih ederim, çok iyi görüştüğümüz, konuştuğumuz, gerçekten belli meseleleri müzakere edebildiğimiz saygıdeğer valilerimiz var, ben bunların isimlerini buradan zikretmeye korkuyorum, başlarına bir iş gelir diye. “Yahu, Altan Tan bunlara teşekkür etti…” Ben Diyarbakır’da birkaç bölge müdürüne burada isim vererek teşekkür ettim, sonra dedim ki “Vallahi, size iyilik mi yaptım, kötülük mü yaptım bilmiyorum, belki de görevden alınırsınız.” Yani değerli, oturup konuşulabilecek bürokratlar da var, bunları tenzih ediyorum.

Aynı şekilde, değerli arkadaşlar, bunlar öyle bir kabadayılık ve pervasızlık içinde hareket ediyorlar ki… Halk arasında meşhur bir laf var, “Ağanın malı gider, kâhyanın canı gider.” Yani lütfen, bizi bu kâhyalardan, bu kendini bilmez kâhyalardan kurtarın. Doğru düzgün, kabili hitap, konuşulabilir, müzakere edilebilir, tartışılabilir bürokratlarla muhatap edin.

Değerli arkadaşlar, bir Karayolları Genel Müdürünü aşamadık. 5 bakanla görüştüm Habur-Urfa otoyoluyla ilgili, bir ay içerisinde bizim Sayın Mehdi Eker’le ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek’le -keşke burada olsaydı- otoyol haritalarını çıkardık, Batman, Diyarbakır, Mardin milletvekilleri ayakta, Bakan “Yeni bir güzergâh tespiti yapın.” diyor, talimat veriyor, Karayolları Genel Müdürü mevcut yola, Urfa-Habur yoluna paralel ikinci bir otoban yapıyor. 5 bakan ve 15 milletvekili bunu aşamadık değerli arkadaşlar. Buradan en son, Sayın Başbakana feryat ediyorum.

Ve yine aynı şekilde, birçok projemiz… Mesela, Diyarbakır Dicle Vadisi Projesi; şu an bir şeyler yapılıyor, çiziliyor, herkes ayakta, çevreciler, İnşaat Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, belediye. Yahu, kardeşim, gelin bunu beraber yapalım. Projeyi alan mühendislik firmasına bugün telefon açıyorum, telefonlarıma çıkmıyor. Otuz iki yıllık otuz üç yıllık inşaat mühendisiyim, reis muavinliği yapmışım, bu işi en iyi bilenlerdenim, milletvekiliyim; ben müdahil olmayacaksam… Benim dediğimi yapma, bir göreyim ne yaptığını. Karşıma çıkmıyor, telefonlarıma bile çıkmıyor.

Değerli arkadaşlar, normalleşiyorsak bunları da normalleştirelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Grup önerisinin lehinde ikinci söz İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Öncelikle, EXPO için İzmir’e bol şans diliyorum. İzmir bu işi başaracaktır. İzmir’in yolu açık olsun.

Değerli milletvekilleri, tabii, siyaset, hamaset, ahlakilik, hakikat; bunlar çok güzel laflar siyasette. Ben size iki tane örnek vermek istiyorum, vicdanlarınıza sesleniyorum: Herhangi bir bürokrat -tabii, siyaset yapmak herkesin en tabii hakkıdır Türkiye Cumhuriyeti’nde- veya il genel meclisi genel sekreteri -tarafsız ya bunlar, devletin görevlisi, devletin hizmetlisi, kamu adına, devlet adına hizmet yapan kişiler- istifa ediyor, eğilim yoklamasına giriyor “X” partide, “Y” partide, “Z” partide. Hele, bu, istifa edip iktidar partisinde eğilim yoklamasına girmeye karar verdiyse dört ay önce çalışmaya başlıyor. Bunlar bu ülkenin gerçeği. Lütfen… Bunun adı ne “hakikat”tir, bunun adı ne “gerçekçilik”tir, ne “adalet”tir; gerçeğin ta kendisidir.

Eğilim yoklamasına giriyor, atanmıyor yani görev verilmiyor, milletvekili veya belediye başkanlığı listesine konulmuyor. Daha sonra, aynı bürokrat veya il genel meclisi sekreteri yine aynı ilde yine kamu görevlisi olarak atanıyor. Arkadaşlar, bunun adı “tarafsızlık” mı? Bunun adını ben koyamıyorum. Peki, bu kişi artık iktidar partisinin bir parçası değil mi? Lütfen, buna, birisi cevap versin bana. Ve gelecekte siyaseti devam ettirmek istiyorsa aynı kişi, iktidar partisinin bir emir eri oluyor. Bu, kamu görevine yakışır mı? Etik olarak, aynı ilde siyasete giren ve aynı ilde siyaset yapmayı düşünen kişiyi siz aynı ilde yine görevlendirirseniz bu sizin emir eriniz olur.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gelip sizden vekil olanlar da var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hiç önemli değil.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sizden vekil olanlar da var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bu hangi partiden olursa olsun kardeşim, bir kere, aynı ilde görev vermeyeceksin. Siyasetin etiği budur Ahmet Bey, siyasetin etiği budur. Aynı ilde kaybediyor, bir sonraki seçime hazırlanmak için yine yandaşlık yapıyor. Bir il genel meclisi genel sekreteri istifa ettiği zaman “Hangi köylerden, nereye hizmet verirsem bana oy gelir?” diyor eğilim yoklamasında ve hizmetleri oraya veriyor. Bunun adı tarafsızlık mıdır? Bunun adı hakikat, hakikatin ta gerçeği Türkiye’de. Bu yandaşlıktır, bu iktidar yandaşlığıdır, bunu bana birisi izah etsin.

İki: Eskiden genel seçimlerde 3 bakan istifa ederdi -bu Anayasa’da var- Ulaştırma, Adalet, İçişleri. Ben olsam artık bu geleneği kaldırırım, ben bu geleneği kaldırırım. Eğer hakikatse, bu hakikat. Ne yaptınız 2007’de, 2011’de? O bakanlığın müsteşarlarını atadınız. Ya, bunu yaptınız. Anayasa emretmesine rağmen tarafsız İçişleri Bakanı, tarafsız Ulaştırma Bakanı, tarafsız Adalet Bakanı, ya, bunu da bozdunuz. Şimdi, bunun neresi hakikat? Bunun adı siyaset yandaşlığı, bunun adı partizan bakan. Ben olsam sizin yerinizde Anayasa’dan bunu kaldırırım. Bunu bozdunuz, bozdunuz bunu. O zaman nasıl bu Anayasa’ya bağlı bir iktidarsınız? Böyle yapmadınız mı Ahmet Bey? Müsteşarları atamadınız mı? Bunlar tarafsız bakan mı oldu? Tarafsız…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Daha önce kim atıyordu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim...

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Daha önce kim atıyordu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hiçbir zaman, sizin Hükûmetinize kadar yani 58’inci Hükûmete kadar o bakanlığın ne müsteşarı ne bir çalışanı atanmadı Ahmet Bey; hep dışarıdan bir kişi, dışarıdan, daha tarafsız olacak, siyasi kimliği olmayan insanlar atandı. Ama siz bunu da yok ettiniz. Onun için, hamaseti ben vicdanlarınıza bırakıyorum.

Bana birisi cevap versin: Aynı ilde seçime giren bir adam aynı kurumda, aynı müdürlükte yine görev yapıyorsa, bu adam ikinci seçimde yine aday olacaksa bu adam tarafsız olabilir mi? Bunun kendisi iktidar partisinin ta kendisinin adamı olur arkadaşlar. Bana birisi cevap versin. Ben size istiyorsanız birkaç örnek veririm; istifa etti, eğilim yoklamasına girdi, eğilim yoklaması öncesi harıl harıl çalıştı, eğilim yoklaması bitti, atanamadı yani milletvekili veya belediye başkanı adayı gösterilmedi, seçim süreci bitti ama tekrar aynı göreve getirdiler. Bunun adı nedir arkadaşlar? Birisi bana söylesin. O zaman “Biz tarafsız iktidarız, kamu görevlileri tarafsızdır…” Buna, bana birisi cevap versin, ben de anlayayım arkadaşlar.

O açıdan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımın söylediklerinin hepsine katılıyorum. Türkiye Cumhuriyeti kamu görevlileri tarafsız değildir.

Bir başka konu: Siz istediğiniz kadar “Biz tarafsızız.” deyin ama yereldeki partilileriniz oradaki kamu görevlilerini bir emir eri, onların bir memuru gibi görüyor. Bu gerçekleri de kimse yok edemez. Sıkı mı, o kamu görevlileri sizin yereldeki ilçe başkanınıza, il başkanınıza ses çıkarsın? Hep onların dediği yapılıyor. Bana bir tek kişi bunu söyleyemez.

Polise gelince, aynı şekilde. Türk polisi yüz yetmiş yıldır vardır ama    -biraz sonra gelecek- orantısız güç kullanımında taraflı hareket ediyor bu açıdan ama siz, biz burada bas bas bağırıyoruz, “Polislerin emeklilikleri perişan.” diyoruz, bununla ilgilenmiyorsunuz. Siz olayın tamamen başka bir tarafına, orantısız güç kullanmasına bakıyorsunuz. Bu açıdan bunu da bir kez daha dikkate alın.

Yine, atamalarda kesinlikle liyakat yok, kesinlikle beceri yok. Hep yandaş atıyorsunuz. Bana söyler misiniz, bugüne kadar on bir yıl bitti- on bir yıllık iktidarınızda yazılı sınavı çok başarıyla kazanan, 1’inci olan, 2’nci olan, 5’inci olan bir Alevi vatandaşımızı, aynen bunun altını çiziyorum…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ona konulara girme ya!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, hayır… Bu, Türkiye’nin bir acısıdır.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Bravo Ağabey!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hep istismar ediyorsunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Devlet tarafsız olmalı. Tamamen bunu yok ediyorsunuz. Herhangi bir yere atadınız mı veya şu anda görev yapan herhangi bir Alevi vatandaşımızın yükselmesi oldu mu? Bir tane vali atadınız mı? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bizim valiler sizde milletvekilliği yapıyor. Daha önce bizde valilik yapanlar sizde vekillik yapıyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, bunlar bir gerçek. Onun için, kamu görevlileri tarafsızdır, kamu görevlileri... Şu iki soruma cevap versin birisi. Birisi çıksın, şu iki soruma… Aynı ildeki…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sizin il başkanlarınız valilik yapıyordu eskiden.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ya, Allah aşkına, bir cevap verin, var mı yok mu?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sizin, eskiden, il başkanlarınız valiydi aynı zamanda.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sizin partiden, istifa edip aynı göreve atanan kamu görevlisi var mı yok mu ya, bunu bana söyleyin; aynı ilde.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kim istismar yaparsa hepimiz karşıyız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ha, başka bir ilde görev verdiniz o kişiye, baş tacı. Aynı ilde görev verdiğiniz kişi yandaş mıdır, değil midir?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yandaştır Ağabey, yandaştır Kesin yandaştır Mevlüt Ağabey.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, herkes şunu bilsin: Kamu görevlileri laik, demokratik hukuk devletine göre iş yapmalıdır. Ama bunu yok ettiniz. Cumhuriyetin değerlerine karşı suç işleyen kamu görevlilerini ödüllendiriyorsunuz, onlara hiçbir şey yapmıyorsunuz. Bunun adı tarafsızlık değil. Bu kamu görevlileri, devletin değil, AKP’nin kamu görevlileridir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci söz Elâzığ Milletvekili Şuay Alpay’a aittir.

Buyurun Sayın Alpay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de görev yapan bürokratların tutum ve davranışlarıyla ilgili Meclis araştırması açılmasına dair MHP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu sebeple hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ olarak, bize yöneltilen her eleştiriyi dikkate ve takibe değer buluruz ve hiçbir eleştiriye, daha peşinen “Hayır, bu olmaz, asla yapılmaz ve asla kabul edilemez.” demeyiz, demedik ve siyasetimizin karalayıcı değil, yol gösterici eleştiriye açık olduğunu ve bunun da bizim için kazanım olduğunu söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Ancak yapıcı ve yol gösterici eleştirinin bizim için kıymetli olduğunu bildik ve bu sebeple de biz muhalefetin, demokratik gelişmenin ve demokrasinin, bu yönüyle, olmazsa olmaz kurumu olduğunu da ifade ettik ve yine bu inançla da bunu da yapmaya devam ediyoruz ve bu sebeple de muhalefetten gelen eleştirileri peşinen ret yoluna gitmiyoruz, dikkate ve takibe değer bulduğumuzu ifade ediyoruz. Ama bunu yaparken biz eleştirinin hakkaniyet ölçülerine uygun olup olmadığını da kendi yüreğimizde, vicdanımızda tartıp, ölçüp buna göre bir yol planı ve yol haritası yapıyoruz.

Özellikle bürokrasi ve AK PARTİ ilişkisi noktasında yapılan bu eleştiriyi ne yazık ki çok haksız, çok hukuksuz, ciddi olmayan ve hakkaniyet ölçülerini çiğneyen bir eleştiri olarak kabul ediyoruz. Çünkü, başından beri bir anlayış ortaya koymaya çalıştık. Biz insanı merkeze alan bir siyaseti kendimize rehber edindik ve siyasetimizi böyle yapıyoruz, icraatlarımızı da bu doğrultuda yapmaya çalışıyoruz ve çabalıyoruz. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” en önemli şiarımızdır ve bütün icraatlarımızda da bunu kendimize esas aldık.

Partimizin kuruluş felsefesinde -açıp okuyanlar, takip edenler de bilir- özellikle adalet ve insan haklarına saygının bizim için esas olduğunu vurguladık ve bunu programımıza yazdık. Partimizin, AK PARTİ’nin amacının, genel olarak, halka hizmet etmek olduğunu ve halkın hizmetkârı olduğunu her vesileyle ifade ettik. Halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğunu da inancımız gereği kabul ettik ve bunu da ilkesel ve prensip olarak hayata geçiren bir parti olarak siyaset tarihine geçtik. Bugüne kadar yaptığımız bütün hizmetlerde bu ilkeyi gözettik. Millete, efendi değil, hizmetkâr olduğumuzu söyledik ve bu icraatlarımızı bu prensipler dâhilinde sürdürdük.

AK PARTİ’nin diğer partilerden öne çıkan en önemli farkındalığı vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmamış olmasıdır çünkü biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş gören bir anlayışın temsilcileriyiz ve bu sebeple de hiçbir vatandaşımızı bir diğerine tercih etmedik ve hiçbir ayrım yapma yoluna gitmedik ve AK PARTİ’yi girdiği her seçimden başarılı çıkaran ve her seçimde oyunu artırarak daha ileriye doğru demokratik hamle yapmasını sağlayan da bu yaklaşım ve bu anlayıştır. Özellikle, kamu hizmetlerini vatandaş takdir ediyor fakat vatandaşlarımız arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin hizmet yapma anlayışımızın da oylarımızın artmasında büyük payı olduğunu herkes kabul ve takdir etmektedir.

Hükûmetimiz döneminde, özellikle kamu görevlilerinin tarafsız davranmalarını sağlamak, vatandaşlara karşı kaba, sert ve uygunsuz davranışlarda bulunmalarını önlemek için çeşitli tedbirler alınmış ve bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılmıştır ve bunlarla ilgili olarak etkin bir şikâyet ve denetim mekanizması oluşturulmuştur. Bununla ilgili hem idari tedbirler alınmıştır hem de yasal düzenlemeler yapılmıştır.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Şuay Bey, Adana Valisi başka bir memlekette miydi?

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Adana Valisiyle ilgili olarak Sayın Başbakanımız ve biz bu konuda tavrımızı açık ortaya koyduk.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Evet, “Yedirmem.” dedi.

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Söylenen sözleri tasvip etmediğimizi, tavrın ve davranışın uygun düşmediğini kabul ve ifade ettik.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Eskişehir Valisine ne yaptınız?

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Biz, bu sebeple, özellikle kamu görevlileri açısından, on bir yıllık AK PARTİ iktidarında siyaset kurumuyla birlikte, bu kamu görevlileriyle birlikte hizmetlerimizi yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Biz, millete eşitlik anlayışıyla, tarafsız ve bağımsız davranışıyla millet menfaatini gözeterek iş yapan kamu görevlisinin yanında oluruz ve sonuna kadar da yanında olmaya devam ederiz ama millete kaba davranan, kötü muamele yapan ve bu konuda ayrımcılık yapan kamu görevlisinin de karşısında oluruz, bununla ilgili hesap sormaya da devam ederiz, bundan hiç kimsenin endişesi olmasın.

Bizim, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, özellikle kamu bürokrasisindeki etkinliği sağlamak açısından yaptığımız başka bir önemli düzenleme 2012 yılında çıkardığımız Kamu Denetçiliği Kurumudur. Bu kanunla, kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizmasının oluşturulması hedeflenmiştir. İdarenin her türlü eylem ve işlemleriyle, tutum ve davranışlarını insan haklarına dayalı adalet anlayışı içerisinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere Kamu Denetçiliği Kurumu kurulması amaçlanmıştır. Bunu çok önemsiyoruz ve bunun da alandaki uygulamalarının sonuçlarını takip ediyoruz.

Ayrıca, yapılan hizmetleri şeffaflık ve hesap verme ilkeleri üzerinde oturttuğumuz ve bunun üzerine bina ettiğimiz için, vatandaşlarımıza bilgi edinme hakkı tanınması konusunda yine bizim iktidarlarımız döneminde kanun çıkardık, biliyorsunuz, yasal düzenleme yaptık. Yapılan bu değişiklikle, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olarak eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme haklarını kullanmalarının yolunu ve imkânını oluşturduk. Bu kanun ile herkesin bilgi edinme hakkına sahip olduğu yasal bir düzenleme ile hukuki güvence altına alınmıştır. Kamu kurumlarının istisnalar dışındaki her türlü bilgi ve belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmakla yükümlü kılındıkları da bu yasal düzenleme ile yeniden hukuk güvencesi altına alınmıştır. Ayrıca, bütün bu bahse konu şikâyetlerle ilgili olarak, 2004 yılında kurulan Kamu Görevlileri Etik Kurulunun bu konuda önemli işlev yapacağını biliyoruz ve bu uygulamayı da yakın takip ediyoruz.

Kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük ve hesap verebilirlik ve özellikle kamu yararını gözetme gibi etik davranışları mevzuat hâline dönüştürdük ve bu uygulamayı da gözetmek üzere Kamu Görevlileri Etik Kurulu hayata geçirildi.

Tüm bu ilkeler, hedefler ve düzenlemelere rağmen, kötü muamele yapan ve hukuksuz davranan kamu görevlilerinin idareden izin alınmaksızın doğrudan yargılanmalarını temin için de yasal düzenlemeler yapıldı. Bunu da çok önemsiyoruz.

İdari hizmet yapan memurun vazifesini hakkaniyetle, adaletle, eşitlik ilkesi üzerine yapmak dışında hiçbir imtiyazı yoktur ve olamaz. Vatandaşa tepeden bakan, vatandaşlar arasında ayrım yapan suç işlemiş olur ve kim olursa olsun bunun gereği yapılır ve takibatı yapılır.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – O kadar değil ya.

ŞUAY ALPAY (Devamla) – O kadar, evet, ondan çok eminiz.

Hiçbir kamu görevlisi yanlışlarıyla bizim siyasetimizin gölgesine giremez ve bizden himaye göremez, çok açıktır. AK PARTİ…

VELİ AĞBABA (Malatya) – İsveç’i mi anlatıyorsunuz? Çünkü Türkiye’ye benzemiyor bu anlattıklarınız. İsveç’i falan anlatıyorsun herhâlde!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Türkiye gerçeklerini de konuşuyoruz.

AK PARTİ’nin farkı şu: AK PARTİ, haksızlıklarla mücadele ederek ve savaşarak inşa edilmiş bir partidir ve bu konuda siyaset sahnesinde çok şey söyledi ve bundan sonra söz söylemeye devam edecek. Bunu birlikte takip ediyoruz. AK PARTİ’nin…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vallahi Elâzığlılar bu kadar…

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Evet, Elâzığ da Türkiye'nin önemli parçasıdır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Elâzığlılar bu kadar beceremez yani bu kadar yanlışı böyle anlatmayı beceremezler hemşehrilerim ama!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Kamu bürokrasisiyle ilgili olarak yaptıklarımız, oluşturduğunuz etkin mekanizmalar bunun delilidir ve bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok. Hesap verebileceğimiz noktada hesap vermeye hazır olduğumuzu ifade ederiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu kadar ayrıntı şeyi ne kadar, hiç yapmamış gibi anlatıyorsun!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Şimdi, kamu görevlileriyle kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde önemli ilkeler koyduk. Başından beri ifade ettiğimiz gibi, tarafsızlık ilkesi üzerine eşitlik, hakkaniyet ve adalet ölçülerini gözeterek iş yapmaları ve hizmet vermeleri noktasında ciddi yaklaşımlarımızı ortaya koyduk ve kamu görevlilerinin bu şekilde davranmalarını mecbur kıldık.  Elbette aksayan yönler olabilir, elbette istisnalar olabilir, elbette münferit davranışlar olabilir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sadece Çaykara’dan 13 vali var yani! Aynı köyden 13 vali var! Tesadüf, tamamen tesadüf! Kaymakamları saymıyorum.

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Ama, hep ifade ettiğimiz gibi, istisnaların kaideyi bozmayacağını, istisna olanın, yanlış yapanın, kendinde kamu gücü vehmedenin, kendini devlet zannedenin bu anlayışına izin vermeyeceğimizi ve bununla ilgili yasal takibatları yapacağımızı her zeminde,  her vesileyle ifade ettik ve ifade etmeye devam edeceğiz.

AK PARTİ, bu sebeple Türkiye’nin her şehrinde, her bölgesinde, her mahallesinde, her tarafında eserleriyle var oldu, var olmaya devam ediyor. Her vatandaşımız bizim için birdir. Her vatandaşımız bizim için kıymetlidir. Hiçbir devlet memuru, müsteşarından valisine, polisinden okul müdürüne “Ben devletim.” diyemez, hiçbir devlet memuru hiçbir vatandaşımıza “Bugün git, yarın gel.” diyemez.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Dokunsana Coş’a! Coş’a dokunsanıza!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Aldığımız bütün yasal tedbirlere, hassasiyetimize rağmen münferit davranışlar olabilir, bunu tekrar tekrar ifade ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Eskişehir Valisi ne? Ali İsmail’in katili ne? Ali İsmail’in katili…

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Ama istisna olanın kural olmayacağını ifade ediyoruz. Yanlış yapanın, kendinde güç vehmedenin, kendini devlet yerine koyanın karşısında olduğumuzu ve hiçbir kimsenin bu konuda, bu şekilde, bizim siyasetimizin gölgesinde himaye olmayacağını bir defa daha bütün dünyaya ilan etmek istiyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ali İsmail Korkmaz’ın katili ne? Ne yaptınız?

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Elbette, bunlar eski Türkiye'nin alışkanlıklarıdır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Eski Türkiye’de hiç olmazsa adam öldüren vali yoktu. Katil yoktu hiç olmazsa eski Türkiye’de.

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Siyasete ve bürokrasiye eski Türkiye manzaralarının tesiri olmuş olabilir ama buradan bir defa ilan ediyoruz: Türkiye yeni Türkiye’dir ve Türkiye, büyüyüp gelişen yeni Türkiye’yle eski manzaralara ait olan siyaset görüntülerini elinin tersiyle itmiştir, siliyor ve silmeye devam edecek. Bunu herkesin bilmesi lazım, böyle takip etmeniz lazım.

AK PARTİ ile siyaseten rekabet edemeyen –maalesef- siyasi partiler, kamu kadroları üzerinden bir siyasi kampanya yürüterek bize bu konuda bühtanda bulunmaya çalışıyorlar ama hiçbir şekilde buna izin vermeyeceğiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Avni Coş size helali hoş olsun!

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Bu siyasi kadrolarla Başbakanla mücadele ederek sonuç alamayanlar yan yollara sapıp başka türlü siyasi kampanyalar bulmaya çalışıyorlar ama bunu bütün millet yakın takip ediyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnşallah müsteşar yaparsınız, inşallah İstanbul Valisi yaparsınız.

ŞUAY ALPAY (Devamla) – Ben, bu duygu ve düşüncelerle MHP grup önerisi aleyhinde olduğumu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alpay.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Geçti, biraz daha önce davransaydınız…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır… Efendim, karar yeter sayısı siz onu sormadan önce istenmişti.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 21 milletvekilinin kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullandığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

27/11/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 27/11/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Engin Altay

                                                                                     Sinop

                                                                   CHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 21 milletvekili tarafından 21/06/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullandığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (963 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 27/11/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde olmak üzere ilk söz İstanbul Milletvekili Umut Oran’a aittir.

Buyurun Sayın Oran. (CHP sıralarından alkışlar)

UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; orantısız şiddetle mücadele konusunda artık inisiyatif alma ve olaya el koyma zamanımızın geldiğini düşünüyorum. Artık, daha fazla beklemememiz gerekiyor. Ne kadar bu olaya daha fazla seyirci kalacağız? Yani burada bu olaya artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin el koyması ve gündemine alması gerekiyor. Bakın, üç yıl önce, biber gazı yüzünden Artvin’de bir öğretmen hayatını kaybetti. Yalova’da astım hastası bir genç, yine biber gazı yüzünden hayatını kaybetti; yetmedi, hastanede yaslı ailesine, annesine, babasına biber gazı sıkıldı. İstanbul’da, 14 yaşındaki çocuğumuz Berkin Elvan ekmek almak için evden çıktı, hâlâ komada. Ona da aynı şey oldu, annesi babası acılarını dile getirmek için çıktılar konuşmak istediler, onlara da biber gazı sıkıldı. Barış Hakan Yaman, tesadüfen yoldan geçerken polisler çeviriyor, öldüresiye dövüyorlar. Barış aylarca komada kaldı, kafası parçalandı, gözü çıktı, 3 ameliyat geçirdi, 6 ameliyat daha geçirecek ve Barış işsiz, sigortasız ve geleceği karanlık.

Sayın milletvekilleri, bu insanlar yabancı değil, bu insanlar düşman değil, bu insanlar bizden birisi, sizden, hepimizden birisi. Bu insanlar komşunuz olabilir, bu insanlar kardeşiniz olabilir, evladınız olabilir, akrabanız olabilir. Onlar sadece sorunlarını demokratik bir şekilde dile getirmeye çalıştılar ve hayatları karardı.

Biraz önce söylediğim bu kişilerin sorunları vardı ve bunlar tepkilerini dile getirmeye çalıştılar ama biber gazı yediler. Ama, bu ülkede sevincini ifade etmeye çalışanlar da biber gazı yiyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamak istedin, biber gazı! 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak istiyorsun, biber gazı! Tıp Bayramı’nda doktorlar, Öğretmenler Günü’nde öğretmenler sokakta dayak yedi, sopa yedi.

Şimdi, bakın, bir kişinin inadı yüzünden, Sayın Başbakan Erdoğan’ın inadı yüzünden bir ilçenin sorunu bir şehrin sorunu, bir şehrin sorunu bir ülkenin sorunu, bir ülkenin sorunu bütün dünyanın sorunu oldu. Gezi olaylarında tam 7 kişi öldü, hayatını kaybetti, 11 kişi gözünü kaybetti, 8 binden fazla insan yaralandı. Camiye biber gazı atıldı, cenazeye biber gazı atıldı, adliyede avukatlar dayak yedi, Hipokrat yemini eden doktorların hayat kurtarma imkânları engellendi. Bakın, imam-hatip lisesi mezunu Gezi eylemlerine katılmış bir arkadaş diyor ki: “Savaşta bile revirlere saldırılmaz.” ama burada saldırıldı. Eskişehir’de, Antalya’da, Mersin’de, her yerde çocuklarımız orantısız güce maruz kaldı.

Sayın milletvekillerine soruyorum, sizlere soruyorum: Siyasetin görevi halkı darbetmek mi, halkı dövmek mi, halkı öldürmek mi ya da vatandaşın vergisiyle vatandaşa dayak attırmak mı?

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Kamu düzenini korumak.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ortalığı karıştırmak mı!

UMUT ORAN (Devamla) - Yoksa siyasetin görevi halkın derdine derman olmak, halka hizmet etmek, halkın sorunlarını çözmek mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Muhalefetin görevi karıştırmak mı?

UMUT ORAN (Devamla) - Bakın, açıkça söylüyorum, bu manzaralar demokrasilerde olmaz. Demokrasilerde toplantı ve gösteri hakkı temel haktır, nokta.

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Eyvallah!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Başbakan Yardımcısına saldırı kınanır; sevilmez, okşanmaz!

UMUT ORAN (Devamla) – Bu hak Anayasa’mızda var, imza koyduğumuz Avrupa insan hakları sözleşmelerinde de var. Devletin görevi ne? Devletin görevi temel hakları korumak, o hakların kullanılmasını sağlamak.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sayın Oran, Çağlayan’la ilgili değil miydi grup öneriniz? Bir karışıklık olmasın!

UMUT ORAN (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletiyse, bakın, arkamızda yazdığı gibi egemenlik kayıtsız şartsız milletinse, o zaman bu hakları korumak da hepimizin görevi.

Demokrasi, bütün hakların korunduğu rejimdir. Demokrasi sadece sandık demek değildir. Unutmayın, bakın, Hitler de, Mussolini de sandıktan çıktı. E, sandıktan çıktı da ne oldu?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Lider oldu!

UMUT ORAN (Devamla) – Bakın ne oldu? Basın özgürlüğünü yok ettiler, toplantı ve gösteri haklarını yasakladılar…

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Yanlış.

UMUT ORAN (Devamla) –…kuvvetler ayrılığını yok saydılar, karma eğitimi yasakladılar -bunun bize bir şey hatırlatıyor olması lazım- 3 çocuk kampanyası yaptılar o dönemde de.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bunları siz yapmayacaksınız değil mi!

UMUT ORAN (Devamla) – Kadınları eve tıktılar, oy karşılığı kömür yardımı kampanyası yaptılar.

BÜLENT TURAN (İstanbul) –Oyları aldılar!

UMUT ORAN (Devamla) – Aynı bizim Silivri’deki gibi toplama kampları kurdular, insanları da oraya gönderdiler.

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Siz de onlara selam gönderdiniz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Siz” dediğin, biz değiliz yalnız sadece. Ailene dön bir bak, çok bulursun köklerinde.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ne buluyorum anlamadım?

UMUT ORAN (Devamla) – Bu arada, hatırlatalım, Silivri toplama kampında… O zaman bile cezaevinin içinde mahkemeler yoktu.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin yeri burası değil, halkımız bunu hak etmiyor. Hepimizin görevi bu ülkeyi daha ileriye taşımak, çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne taşımak ama bu rotadan sapıyoruz. Bakın, dünya da Türkiye'nin bu gidişinden rahatsız, rahatsız. Avrupa İnsan Hakları Komiseri bir rapor yayımladı daha bu hafta. Bakın ne diyor bu raporda?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ne dedi?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Raporda ne yazıyor?

UMUT ORAN (Devamla) – “Polis şiddeti insan haklarına aykırıdır, bunun sorumlusu da Ankara’dır.” Sonra da şunu söylüyor: “Şangay Beşlisine yolunuz hayırlı olsun.”

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Senin söylediklerini orada…

UMUT ORAN (Devamla) – Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, Birleşmiş Milletler Gezi olaylarında Türkiye'yi defalarca kınadı, utandık açıkçası. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, laf atmayın lütfen.

UMUT ORAN (Devamla) – Biz söyleyince kızıyorsunuz, bakın. Bak şimdi arkadaşlar kızıyor, bana da kızıyorlar, konuşurken laf atıyorlar.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Dinliyoruz… Oy aldık sizin sayenizde.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yo yo…

UMUT ORAN (Devamla) – Yani atabilirsiniz. Ama, bakın, sadece bunu biz söylemiyoruz, artık bütün dünya söylüyor. Bakın, daha yeni, Sayın Başbakan Amerika’ya gittiği zaman, eşinin katıldığı bir toplantıda eşine bir kitap hediye edildi, bu kitabın ne olduğunu biliyor musunuz, bunu okudunuz mu? Bakın kitap burada.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Umut Bey, Çağlayan’a gel, Çağlayan’a!

UMUT ORAN (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, kitap ne diyor, biliyor musunuz?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – “What does it mean?”

UMUT ORAN (Devamla) – İsmi: “Diktatörlüğün Psikolojisi.” Bu, Sayın Başbakanın eşine hediye edilen bir kitap. Burada, anlayana bir mesaj var. Demin dedim ya, bakın, dünya da rahatsız Türkiye'nin gidişinden.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bir siz anladınız biz anlamadık.

UMUT ORAN (Devamla) – Bu mesaj açık. Şimdi, bana daha fazla bunu konuşturtmayın.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Mesaj hep bize mi? Size hiç mesaj yok mu?  

UMUT ORAN (Devamla) – Buna hep beraber seyirci kalmak istiyor muyuz arkadaşlar?

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Bize verilmedi o!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Çağlayan, Çağlayan! Öneri Çağlayan’la ilgili.

UMUT ORAN (Devamla) – Buna siz seyirci kalacak mısınız? Bu konuda, bence, siz de içinizden böyle düşünmüyorsunuz ama sessiz kalmayı yeğliyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz, hepimiz aynı düşünüyoruz.

UMUT ORAN (Devamla) – Belki bana da hak veriyorsunuz ama yine de bu konuda adım atmıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Size hak versek orada olurduk.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ya, biraz susun da dinleyelim!

Sayın Başkan, lütfen, duyamıyoruz.

UMUT ORAN (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, biz, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini korumak için yemin ettik. Sizler de ettiniz arkadaşlar, bu kürsüden hep beraber yemin ettik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar ayaklarını kaldırdılar!

UMUT ORAN (Devamla) – Bu ülkenin yaşadığı sorunlarda hepimizin sorumluluğu var arkadaşlar. Bizim hedefimiz çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkmak. Bizim hedefimiz bu, bizim hedefimiz Nazi Almanya’sı olmak değil.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bizim de değil.

UMUT ORAN (Devamla) – Bizim insanlara umut vermemiz lazım.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Biliyoruz, biliyoruz!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Vallahi, Umut Oran varken…

UMUT ORAN (Devamla) – O zaman, hepimizin daha iyi demokrasiye sahip çıkması gerekiyor. Hangi partiden olursak olalım, biz, burada, baskı rejiminin bir parçası değil, özgürlüğün, adaletin, demokrasinin sigortası olmak zorundayız. Bakın, bugün, biraz sonra, o eller kalkacak oy vereceksiniz. Bu çok önemli, özgürlükten yana mı olacaksınız, yoksa baskı rejiminden mi?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Senden yana olmayacağımız kesin.

UMUT ORAN (Devamla) – Demokrasiden yana mı olacaksınız, yoksa diktatörlükten mi?

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Baskıyı oraya getirdi.

UMUT ORAN (Devamla) – Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu ülkeyi umudun ve özgürlüğü ülkesi yapmak, herkesin bu ülkede adil, özgür, eşit bir şekilde yaşamasını sağlamak için kararlıyız. Size karşı, size rağmen de bunu yapacağız.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hadi bakalım!

UMUT ORAN (Devamla) – Sandıksa sandık…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Aferin!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Eyvallah!

UMUT ORAN (Devamla) – Sokaksa sokak, meydansa meydan, direnişse direniş! (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Sandıksa sandık” diyor musun?

UMUT ORAN (Devamla) – Ben, size, elinizi vicdanınıza koymanızı öneriyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Sandıksa sandık” diyemiyorsun.

UMUT ORAN (Devamla) – Oyunuzu haktan ve halktan yana kullanmanızı tavsiye ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, “sandıksa sandık” diyemiyorsun bile,  “sandıksa sandık” diyemiyorsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oran.

Grup önerisinin aleyhinde ilk söz, Çankırı Milletvekili İdris Şahin’e aittir.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sizin yaptığınız sataşma değil. Sizin yaptığınız sistematik taciz. Başkanın buna seyirci kalması da ayrıca ayıp. Sataşma değil. Sataşma vardır ama sizinki taciz.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Hatip, bir dakika… Sürenizden keseceğim.

Arkadaşlar, lütfen…

Yani, söylüyorum “Konuşmacıya laf atmayın.” diyorum ama artık sizin takdirinize kalmış olan bir şey.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Laf atılır Sayın Başkan, laf atılır da arkadaşlar sistematik taciz yaptı, siz de buna göz yumdunuz. Laf atma Parlamento geleneği.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Japonya Büyükelçiliğinde…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ya, hadi oradan be!

BAŞKAN – Daha ne yapabilirim Sayın Altay?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Aynen öyle oldu.

BAŞKAN – Laf atmamalarını söyledim, daha ne yapabilirim? Lütfen… Önyargılı konuşmayın, lütfen!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tabii, bir kere söylediniz! On dakika boyunca konuştular.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatip.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Japonya Büyükelçiliğinde yapılan tacizi de konuşsun arkadaşlar!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, özellikle, başlangıçtaki kesintinin, sonrasında sözlerime ilave edilmesini talep ediyorum.

Değerli Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

CHP grup önerisi, özetle, 11 Haziran 2013 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli emniyet personelinin Çağlayan’da bulunan adliye binasını basarak burada bulunan avukatları gözaltına aldığını ve bu operasyon sırasında, kamuoyuna yansıyan görüntülerde, emniyet güçlerinin aşırı, orantısız ve kabul edilemez bir şiddet uyguladıklarını; yine, hukukun amir hükümlerine aykırı olarak kasklarının arkasındaki bir kısım yazıları değişik maddelerle kapattıklarını ve özü itibarıyla, orantısız güç kullanımının adliye içerisinde gerçekleştiğini ihtiva etmektedir. Biz, elbette ki önerinin muhteviyatına baktığımız zaman, Cumhuriyet Halk Partili hatibin de önerinin altında imzası bulunması sebebiyle, öneri içeriği ve bu konularla alakalı görüşlerini ifade edeceğini düşünmüştük ve bu nedenle de hazırlanarak huzurunuza geldik.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bakalım siz nasıl anlatacaksınız bu kadar şiddet ve bu kadar zulmü? Siz de becerikli misiniz bu konuda?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Çağlayan’daki hadiselerin, asla ve asla… Sadece Çağlayan’da değil…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Çağlayan’da adliyeye bomba atanlar, gaza boğanlar… Bakalım nasıl anlatacaksın?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – …yurdumuzun neresinde gerçekleşirse gerçekleşsin, bir insana karşı yapılmış olan orantısız güç kullanımını asla ve asla tasvip etmediğimizi özellikle ifade etmek isterim.

VELİ AĞBABA (İstanbul) – Avukatlar mı yaptı onu?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hangi polis hakkında soruşturma açıldı?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, avukatlar için söylenen söz için…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Polisleri, valiyi niye koruyorsunuz o zaman?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – …buradaki eylemin içeriğinin ne olduğunu çok iyi anlamak ve o günü şöyle bir yaşamak lazım: O gün itibarıyla, bu değerli avukatlarımızın Çağlayan Adliyesi içerisinde yaptıkları eylem, Gezi eyleminden dolayı ve Gezi protestolarına…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz de hukukçusunuz.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) - … bir şekilde destek vermek amacıyla adliyenin içerisinde gerçekleştirilmiş bir hadise.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz de hukukçusunuz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Verebilirler, bir sakıncası mı var? Ya meslektaşlarınıza saldırı oldu, bunu nasıl savunuyorsunuz?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, ben burada, işin açıkçası, değerli meslektaşlarımızın yapmış oldukları bu eylemi…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Onlar herhâlde birbirlerine vurdular! Eskişehir Valisi dedi ya: “Arkadaşları öldürdü Ali İsmail Korkmaz’ı.” O avukatlar da birbirlerine vurdular!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – … o kadar güzel bir adliye sarayının içerisinde baronun kendine ait bir bölümü varken, basın odası varken bir meydanı işgal etmek suretiyle Gezi eylemindekilere destek çıkmalarını kesinlikle bir avukat olarak kabul etmiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vay özgürlükçüler! Vay özgürlükçüler, vay vay! Takiyeci özgürlükçüler!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Çünkü, avukatların çok daha farklı sorunları vardır. Keşke kendi sorunlarını adliyenin önünde veyahut da kendilerine gösterilen yerlerde çok netliğiyle ifade edebilseler ve kendi mesleklerine olan duyarlılıklarını gösterebilselerdi.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Asıl sorun insan hakları sorunudur. Avukatların önce insan haklarına sahip çıkması lazım.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Oysa burada yaptıkları eylemde bir tek kabahatli var, biz bunu görüyor ve kabul ediyoruz.

Sayın Başkanım, bildiğiniz üzere, 2002 tarihinden bu yana, AK PARTİ iktidarlarında, artık, Mecidiyeköy’deki,  Şişli’deki, farklı yerlerdeki pasajların içerisinden adliyeler alınmak suretiyle devasa adliye sarayları yapıldı.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ama tavanı akıyor yağmurda! Devasa adliye sarayının tavanı akıyor! 17 milyon liralık yolsuzluk var o devasa adliye sarayında.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – İçinde adalet olmadıktan sonra, neye yarar adalet sarayı!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) –  Ve bugün, Çağlayan’daki adliye sarayında da maalesef, kendi meslekleri dışında hukuka aykırı olarak, hukukun hiçbir yerinde yer almayan bir eylemi gerçekleştiren insanlara da bu mekânı hazırlayan AK PARTİ iktidarı oldu.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ama, yolsuzlukla birlikte! 17 milyon liralık yolsuzluk var Anadolu Yakası Adliyesinde.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ve arkadaşlarımız kendi avukatlık mesleğinin kendilerine vermiş olduğu vakar ve onurun dışına çıkmak suretiyle, maalesef diyorum, yargının kurucu unsuru olmakla övünen bu kardeşlerimiz ve meslektaşlarımız burada, çok farklı duygular içerisinde, farklı eylemler gerçekleştirdiler.

Keşke, oradaki meslektaşlarımız şunu deseydi: “Yeni anayasa hazırlanıyor ve anayasada mutlak surette avukatlar yargı bölümünde ifade edilmelidir.” Avukatların pasaport sorunu var, bunu talep etmiş olsalardı. Avukatların aynı hukuk fakültesinden mezun oldukları hâkim ve savcılar karşısında çekmiş oldukları sıkıntıları, yurdun genelindeki sıkıntıları burada ifade etmiş olsalardı.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vay be! Ya adamlar dayak yiyor!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ama işte, her seferinde, burada “Çağdaş uygarlık seviyesini kendimize ilke olarak edindik.” diyen ve bunu rehber olarak gösteren ana muhalefetin temsilcileri…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Adamların yaşam haklarını ellerinden alıyorsunuz, “Pasaport sorununu gündeme getirseydi.” diyorsunuz. Böyle bir şey olur mu ya!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – …bir taraftan da her daim kendilerinin meşruiyetinin kaynağı olan darbelere mesaj göndermek suretiyle burada, milletin kürsüsünde millete saygısızlık etmektedirler.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Palalının yaptığı eyleme de “Demokratik hak arayışı.” mı demiştiniz siz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aynen öyle.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Gezi Parkı eylemlerinin sonrasında gelişen olaylar ülkemizde, bütün milletimizce çok net bir şekilde takip edilmiştir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Palalı serbest, avukatlar tutsak!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ülkemize yakışmayan, demokrasinin hiçbir kurumuyla bağdaşmayacak ölçüde direniş söylemi içerisinde, milleti -hak arama yöntemini direnişe çağrıyla- bir şekilde davet etmek bu Parlamentoda bulunan hiçbir milletvekiline yakışmaz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Palalı nerede? Ethem Sarısülük’ün katili nerede? Net soru: Palalı nerede? Ethem Sarısülük’ü 3 metreden vuran katil nerede?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki arkadaşlarımız burada kendilerine yakışanı yapıyorlar.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Eskişehir Valisi “Ali İsmail’i arkadaşları öldürdü.” dedi. Ali İsmail Korkmaz’ın katilleri nerede?

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Benim konuşmamı atmış oldukları laflarla kesmeye çalışıyorlar ama şunu bilsinler ki bu eylemler nedeniyle en ufak şekilde burnu kanayan kardeşimiz dahi bizim yüreğimizi sızlatmıştır, hiçbir zaman için onların en ufak şekilde başına bir problem gelmesi bizi mutlu etmez.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Katiller ancak bu kadar korunabilir, katiller, katiller! Sizlerin döneminizde valilerin de eli kana bulaştı, valilerin eli kana bulaştı! 

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ancak, bu insanları “direniş” demek suretiyle, halkı isyana teşvik etmek suretiyle, bu milletin malını çarçur edecek şekilde, otobüs duraklarına zarar vererek, otobüslere zarar vererek ve bu insanlarımızın arasına nifak sokmak suretiyle, sandıkta elde edemedikleri başarıyı bu alanlarda elde edeceği noktasında mesaj veren ana muhalefeti de buradan milletimizin vicdanına havale ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vay be! Vay be!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya, toplantı, gösteri yürüyüşü demokratik bir haktır. Her şey sandık değil, bunu anlayın artık! “Sandık, sandık, sandık…”

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada, özellikle ifade ediyorum ki bizler, önergenin muhtevası içerisinde konuşmak ve bu noktada da bir kısım mesajları vermek zorundayız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sandıksa sandık, özgürlükse özgürlük.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ben, burada, bu önergeyi gördüğümde avukat meslektaşlarım adına bir şeyleri ifade etmeyi canı yürekten isterdim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sizin savunduğunuz demokrasi değil, sizin istediğiniz demokrasi değil.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Avukatların dövülmesini savunuyorsunuz, bir avukat olarak, utanmalısınız.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Çünkü artık, hukuk fakültelerin sayısı 90’ların üzerine çıkmış, buradan mezun olan kardeşlerimizin çoğunun çok farklı sıkıntılarının olduğu aşikârdır. Ama, gördüğünüz üzere, siz…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Katillerin koruyucususunuz, katillerin, katillerin, elli kanlıların.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Eli kanlıların koruyucususunuz, eli kanlıların, eli kanlıların.

BAŞKAN - Sayın Altay, hatırlatırım...

VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru. Yalan mı söyleyeyim?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Meclis Başkan Vekili, on dakika önceydi, on dakika önceye gidiniz.

BAŞKAN - Buyurun sayın hatip.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ali İsmail’in katillerini koruyan sizsiniz! Ethem Sarısülük’ün katillerini koruyan sizsiniz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Meclis Başkan Vekili, on dakika önce de bu tavrı gösterseydiniz.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, burada çok netliğiyle ifade ediyoruz.

Sayın Ağbaba, bizler, asla sizin lügatinizde var olan cümlelerle sizlere hitap etmeyeceğiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Katilleri koruyorsunuz, katilleri, katilleri! Katillerin koruyucususunuz, katillerin! Katillerin, eli kanlıların…

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Çünkü, biz milletin özünden ve milletin talep ettiği değerler üzerinden siyaset yapan, hayatı boyunca da milleti merkezine koyan, insanı merkezine koyan bir siyaset anlayışının temsilcileriyiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Böyle… Yalansa yalan deyin. Ali İsmail Korkmaz’ı kim öldürdü? O Vali hâlâ o koltukta nasıl oturuyor sizin sayenizde?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her şeyin bir ciddiyeti var.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Biz, burada, bir adliyede gerçekleştirilen hadiseyle alakalı konuşuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hatip, lütfen, sürenizi vereceğim size.

Her şeyin bir ciddiyeti var. Lütfen…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Aynı şeyi on dakika önce de yapsaydınız Sayın Başkan.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Biz de gayet ciddi şekilde soruyoruz. “Katilleri koruyorsunuz.” diyoruz. “Ali İsmail’in katili nerede?” diyoruz. “Ethem Sarısülük’ün katili nerede?” diyoruz.

BAŞKAN – Lütfen…

Buyurun Sayın Hatip.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Gayet ciddi şekilde soruyoruz, gayet ciddiyiz.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, buraya çıkar konuşursunuz. Lütfen…

Buyurun Sayın Hatip.

Sürenize ekleyeceğim.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gerçekten, şu tablo karşısında milletimizden hicap duyuyorum. Milletimiz bizi buraya gönderirken bu ülkenin gerçek sorunlarını gündeme taşımak ve bu ülkenin var olan problemlerini bir bir aşmak üzere görevlendirdi.

VELİ AĞBABA (Malatya) –  Böyle bir şey olur mu ya?  Sizin de çocuklarınız var ya! Berkin’in babasını, annesini düşünün, Berkin’in.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ama gördüğünüz üzere, buradaki üslup karşısında… Bir hatibin -kendi mesleğimle alakalı olarak- bana tevdi edilen bu konuda avukatların sorunlarıyla alakalı bir kısım şeyler ifade etmeme dahi müsaade etmeyen bu anlayışını ben bu milletin maşeri vicdanına havale ettiğimi söylemek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Millet on dakika önce de dinliyordu, millet. Millet on dakika önce de izliyordu televizyonu, merak etme.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Her seferinde şunu ifade ediyorlar: Yargının bağımsız olduğunu, tarafsız olduğunu…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir gün bu dönemlerden utanacaksınız. Bu dönemi savunanlar utanacak! Tarih yazacak sizi, tarih!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) –  Ve eylemle birlikte bir hak elde etmek için adliyeyi eğer siz bir gösteri mekânı olarak algılıyorsanız, işte meydanlar orada!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Tarih nasıl Kenan Evrenleri yazdıysa, sizleri de yazacak. Tarih nasıl Erdal Erenlerin katillerini yazdıysa, sizi de yazacak.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – İstediğiniz yerde, istediğiniz şekilde bu isimlere destek verebilirsiniz. Ama, biz diyoruz ki demokraside aslolan millet iradesidir. Bu millet iradesinin üzerinde başka bir güç asla ve asla yoktur. Dolayısıyla, milletin hükûmet etme yetkisini vermiş olduğu AK PARTİ’nin eğer kamu görevlileri üzerinde bir orantısız güç kullanımı söz konusu ise idare ve hukuk bunun gereğini mutlaka yapacaktır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Tarih Deniz Gezmişlerin katillerini de yazdı. Tarih Erdal Erenlerin katillerini de yazdı. Tarih Ali İsmail Korkmazların katillerini de yazacak.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ama, bunlar olmadan, burada, kürsüde, milletin kürsüsünde çözüm yolunu Parlamento dışında başka adresler göstermek suretiyle çağrı yapmak ancak ve ancak Cumhuriyet Halk Partisine yakışır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Katiller yarın utanacak!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Sizin 60 ihtilalinde olduğu gibi, 71 muhtırasında olduğu gibi 80’de ve 28 Şubatta…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Katilleri, Kenan Evren’i nasıl bugün kimse savunamıyorsa sizleri de kimse savunamayacak.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – …hangi yüzle, kimlikle millet iradesine karşı hareket ettiğinizi bütün 76 milyon gayet iyi biliyor. Gelin, burada artık yapılması gerekenleri konuşalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 27 Nisan muhtırası da var size yarayan, ondan da bahset Sayın Başkan. 27 Nisan Dolmabahçe buluşması, onlardan da bahset.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Önergenizin arkasında durun ve yazdıklarınızı burada gündeme getirin. Bunun dışında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyorsanız, orantısız güç kullanımıyla alakalı örnek kararlar diyorsanız…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de size öyle diyor.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – …ve insana karşı yapılan her türlü eylemde demokratik koşullarda hareket etmek var diyorsanız bunların hepsinde AK PARTİ var.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Dün Deniz Gezmişlerin katilleri kimse, Erdal Erenlerin katilleri kimse Ali İsmail’in katilleri de aynı insanlar. Diyor ya bir tane sözde profesör, Maraş’ta bir profesör diyor ya, Maraş’ta.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Çünkü AK PARTİ, bu ülkedeki demokrasinin, çağdaşlığın ve özgürlüğün tek adresi ve tek limanı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu konuda yaptığı her türlü uygulamalar, özellikle 2002 yılından bu yana özgürlüklerin genişletilmesi alanında, demokratikleşme alanında atmış olduğu adımlar bu ülkede bir çığır açmıştır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kesin, kesin, kesin, kesin! O kesin!

İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bu ülkede siyasal liberalizasyonun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS ŞAHİN (Devamla)– …ve özgürlüklerin önünü açan yegâne iktidar AK PARTİ iktidarıdır. Bunu bir sefer daha ifade ediyor, önergenin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bravo! Katiller ancak bu kadar savunulabilir, katiller!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın hatibe bir soru tevcih etmek istiyorum.

BAŞKAN - Böyle bir usulümüz yok Sayın Türkkan, lütfen.

Grup önerisinin lehinde ikinci söz, Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’e aittir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın hatip 12 Eylül 1980, 1960 darbelerinden bahsederken 27 Nisanı saymadı. Onun özel bir durumu var mı?

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Raporumuzda çok net belli.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, lütfen yerinize oturunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – E-muhtıra işinize yaradığı için mi darbe değil, bunu öğrenmek istiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Dolmabahçe buluşmaları, 27 Nisan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Zırhlı Mercedes verdiler, zırhlı Mercedes hediye ettiler e-muhtıraya. Zırhlı Mercedes, üstün hizmet madalyası, mezara kadar gidecek.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdem.

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polisin orantısız güç kullanmasına ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, orantısız güç kullanılmasını, temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesini elbette kabul etmiyoruz ancak polisin yasal sınırlar dışına çıkması, temel hak ve hürriyetleri ihlal etmesi doğrudan doğruya polisin kendi istek ve iradesiyle yaptığı anlamına da gelmemektedir. Türkiye, AK PARTİ iktidarları döneminde iyi idare edilmemektedir; ülkemiz içeride iyi idare edilmemektedir, ülkemiz dışarıda iyi temsil edilememektedir. Ülkemiz içeride, polis teşkilatında olduğu gibi, birçok alanda iyi idare edilememektedir.

Açılım politikası çerçevesinde ülke olarak, millet olarak çok kötü, çok sıkıntılı günler yaşıyoruz. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin, cumhuriyeti kuran iradenin, cumhuriyetin temel niteliklerinin, üniter devlet olma niteliğimizin, milletimizin birliğinin, dilinin, bayrağının tartışıldığı günleri, maalesef, birlikte yaşıyoruz. Anayasa’nın başından sonuna bütün maddelerinin ihlal edildiği, Anayasa üzerine yemin eden milletvekillerinin yeminlerine sadık kalmadığı günleri idrak ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, “Türk’üm” demenin suç sayıldığı, bölücülüğün prim yaptığı, terörün ve teröristin kutsandığı, terörün suç olmaktan, teröristin suçlu olmaktan çıkarıldığı düzenlemelerin yapıldığı günlere, olaylara şahit oluyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerek çalışma düzeninin gerekse görüşülen konularının doğru konular olarak seçilmediğine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iyi idare edilmediğine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin emir ve komutlarla idare edildiğine de şahit oluyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kaç saat çalışacağını, hangi konuyu hangi sürede çıkaracağını, bunları bile emir ve talimatla yaptığı günlere şahit oluyoruz. Çiftçilerin sorunlarını çözmeyen; asgari ücretlilerin, taşeron işçilerinin dertlerine çare olmayan; çalışanın, emeklinin dertleriyle ilgilenmeyen bir Meclis çalışma sistemine şahit oluyoruz.

Milletvekillerinin memur olduğu, kanun hükmünde kararnamelerle devletin idare edildiği, algı yönetimiyle vatandaşın kandırıldığı, vatandaşın hayatının her alanına müdahale edildiği süreçlere şahit oluyoruz. İşte, yakın süre içerisinde öğrenci evleri, dershaneler, vatandaşın giyim kuşamı, çocuk sayısı, çocuğunu hangi yöntemle dünyaya getireceği –sezaryenle mi dünyaya getirecek, normal yöntemlerle mi- bunlara bile müdahale edildiği yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Yani, bizim sorunumuzun esasında polisin orantısız güç kullanma sebeplerinin neler olduğunu, Türkiye’nin ne kadar kötü idare edildiğini burada dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu iktidar, yoksulluğu, yolsuzluğu ve yasakları ortadan kaldıracağı iddiasıyla iktidara geldi. Peki, yolsuzlukları ortadan kaldırdı mı? Hayır. Bugün, Ulaştırma Bakanlığında, bölünmüş yollarda, havaalanlarında; yine, enerji sektöründe, tarım alanında, belediyelerde yolsuzluklar aldı başını, gitti. Tabii, bu alanda, benim seçim bölgem Elâzığ ili maalesef Türkiye şampiyonu oldu. Belediye başkanı ve 45 çalışanıyla beraber yolsuzluktan ağır ceza mahkemesinde, işte, dört beş senelere varan ağır hapis cezaları almalarına rağmen, sizin iktidarınızın mensubu olduğu için bunlara kimse dokunmadı. Türkiye böyle kötü günleri, böyle kötü yönetimleri yaşıyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yakında milletvekili yaparlar.  İşi beceremiyorsa, milletvekili yaparlar.

ENVER ERDEM (Devamla) - Yoksulluk azaldı mı? Hayır. Bilakis, zengin ve fakir arasındaki ayrım arttı. 50 tane ilave dolar milyarderi ortaya çıkardınız. Şimdi, “Millî gelir, refah payı 3 kat arttı.” diyorsunuz ama vatandaş size soruyor: “Kardeşim, benim 3 kat artan refahım kimin cebinde?” Bunu kimin cebine koydunuz, bunu açıklamanız lazım.

Yine “Yasakları ortadan kaldıracağız.” dediniz, yasaklar ortadan kalktı mı? Hayır. Bilakis, işte, bu dershaneleri yani “Özel sektörde çalışan dershaneleri kapatacağız.” diyorsunuz. Yani, dershaneleri kapatmanızın gerekçesini burada gelip ortaya koyamıyorsunuz. Dershaneler özel sektörde ticari faaliyet yapan kurumlar, kuruluşlar ama sizin yönetim anlayışınızda yasakçı bir zihniyet olduğu için bunları kapatıyorsunuz.

Yine, özel hayata, iletişim hürriyetine… Hemen hemen dinlenmeyen telefon yok. Ben sizlere soruyorum: Şimdi, Almanya’ya Amerika’dan heyetler geliyor o Snowden’ın açıklamaları dolayısıyla. Şimdi, Almanya’nın millî bir kimliği var, bir duruşu var. Oradaki devletin, hükûmetin yetkilileri dinlendi. diye, bu çok büyük bir kusur olduğu için Amerika heyetler gönderiyor. Ben size soruyorum: Sizin Hükûmetinize de böyle heyetler geldi mi? Dinlendiniz mi, dinlenmediniz mi? Dinlendiğinizden yüzde yüz bizler eminiz. Nihayetinde, Yasa Dışı Dinlemeler Komisyonunda bu net olarak da ortaya çıktı. Buna rağmen, böyle bir kimliğimiz yok, düşünebiliyor musunuz? Yani bizim Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız dinlenmiş olmasına rağmen, bizden kimse özür dilemiyor.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, yine sözlerimin başına dönerek şunları söylüyorum: Polis teşkilatının elbette ki orantısız güç kullanmasının karşısındayız ancak polis teşkilatının sorunlarından kaynaklanan, sıkıntılarından kaynaklanan hususları da göz ardı etmememiz gerekiyor. Bugün, polis teşkilatının çalışanlarının, yılda 40’tan fazla polisin intihar ettiğine ve çok zor şartlar altında çalıştığına hepimiz şahit oluyoruz.

Polisin sorunları neler? diye baktığımız zaman, bir defa, eğitimle alakalı sorunları var arkadaşlar. Polis kolejleri, polis okulları, Polis Akademisi, polis eğitim merkezleri gibi birçok koldan yürütülen eğitim faaliyetlerinin mutlaka tek çatı altında, ehliyet ve liyakati ön plana alan bir eğitim sistemine kavuşturulması gerekmektedir.

Yine, son derece düzensiz, belirsiz, uzun çalışma saatleri düzenlenmeli. On iki-on iki, yirmi dört-yirmi dört gibi çalışma düzenlerinden, sekiz dokuz saat gibi çalışma düzenine dönmesi lazım.

Bakınız, arkadaşlar, şimdi, dünyada polisine bu fazla çalışmayla alakalı, bu şekilde, 100 lira, 150 lira gibi bir ücret ödeyen ülke sadece biziz. Almanya’dan bir örnek vereyim: Almanya’da fazla çalışmadan dolayı bir polis memuru kendi maaşı kadar fazla çalışma ücreti almaktadır ama bizde öyle mi? Hayır.

Polisin yetki ve sorumluluklarının, görev alanının belirsiz olması nedeniyle ortaya çıkan sorunların ortadan kaldırılması lazım. Bunun için de görev tanımının mutlaka netleştirilmesi gerekiyor.

“Eşit işe eşit ücret.” deniliyor, bu sizin dilinizden düşmüyor ama polis memurları arasında, emniyet müdürleri arasında, bakıyorsunuz, aldıkları ücretlerde çok büyük farklılıklar var. Bugün, karakolda çalışan polis, hassas bölgede çalışan polis, Başbakanlıkta çalışan polis bin liralara varan yani maaşının yüzde 50’sine varan rakamlarda farklı maaşlar alıyor. Yine, emniyet müdürleri arasında, bakıyorsunuz ki tazminatlar makamlara bağlı olarak verildiği için, makama getirilmeyen emniyet müdürleri yeterli maaş alamıyor. Onun için, mutlaka bunların rütbelere bağlı tazminatlar hâline dönüştürülmesi önem arz ediyor.

Değerli milletvekilleri, bu, derece yükselmesiyle alakalı, yani emniyet müdürleri, işte, 1’inci dereceye düşüyor; diğerleri, üniversite mezunu olanlar, çalışırken 1’inci dereceye düşüyor ama emeklilikte emniyet amirinin altındaki gruplar 1’inci dereceye düşemediği için, bunların özlük haklarında mutlaka bu tür düzenlemelerin yapılarak emekliliklerinin düzeltilmesi gerekiyor.

Yine, değerli milletvekilleri, bu Türk Silahlı Kuvvetleriyle emniyet hizmetleri sınıfında çalışan personelin özlük haklarını aslında bir düzenleme altında bütünleştirmek suretiyle, buradaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak gerekiyor.

Sonuç olarak, değerli milletvekilleri, polislerimizin özlük hakları, maaşları, sosyal hakları mutlaka düzeltilmeli. Bir de bu, 2011 yılında getirilmiş olan başpolis ve kıdemli başpolis uygulamasına da mutlaka bir düzenleme getirmemiz lazım. Bu yapılan düzenleme çerçevesinde… Yani derde deva olmamıştır. Sonunda polis memuru olan bu kadrolara amir görevi verilemediği için, şimdi, 10 bin civarında bu kadrolara atanan arkadaşlarımız çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.

Yine, son bir cümle olarak da bu polis sendikasına tabi olan, üye olan polislerin görevlerine son verilmesi uygulamasından vazgeçilmeli ve sendikaların önündeki engellerin de ortadan kaldırılması gerekmektedir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Grup önerisinin aleyhinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’a aittir.

Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

CHP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Grubumuz adına konuyla ilgili az önce çok kıymetli arkadaşım gerekli açıklamayı yaptılar, ben kısaca değinmek istiyorum.

CHP’nin grup önerisi “11 Haziran 2013 tarihinde İstanbul Emniyetine bağlı emniyet personelinin, Çağlayan Adliyesinde binayı basarak buradaki avukatların gözaltına alınmasıyla…” şeklinde devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de çok önemli gündem maddelerinin olduğu zamanlar yaşıyoruz. Hükûmet için de, muhalefet için de ekstrem zamanlar bunlar. Az önce kıymetli arkadaşlarımız ifade ettiler; Gezi’deki olayların bize birer uyarı olduğunu, ders almamız gerektiğini söylediler. Arkadaşlar, söylediğimi bir daha söylüyorum: Ne menem bir Gezi’ymiş ki bütün uyarılar bize oluyor, ne menem bir Gezi’ymiş ki hep dersi biz alıyoruz. Hiç mi buradan size ders olan yok? Hiç mi muhalefet “Yıllardan beri muhalefet yapıyoruz, ana muhalefetiz; o kadar fazla iş yaptık –sözde- buna ilişkin olarak -neden şimdiye kadar hiç Gezi’den ders alıp da- bu millet neden bize oy vermiyor, neden bizimle beraber yol yürümüyor?” diye sormuyor da sokakta, parkta, caddede, teröre bağlayan yerlerde kendini ifade etmek istiyor?

Bakın arkadaşlar, Gezi meselesi –bir daha söylüyorum, bizim alacağımız ders varsa biz otururuz alırız ama- bizim kadar muhalefetin de düşünmesi gereken bir mesele. O gençler, kendilerini ifade eden, adam gibi muhalefet bulsalardı sokağa çıkmazlardı.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Ne demek bu ya?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Siz yoksunuz diye onlar var, siz ifade edemediğiniz yerde onlar var. O yüzden “Gezi’yle ilgili ders alın.” diyorsanız, ben de diyorum arkadaşlar: Ders alın siz de.

Değerli arkadaşlar, Çağlayan’daki mesele abartılacak bir mesele değil. Ben bir avukatım, o görüntülerden rahatsız oldum, muzdarip oldum. Fakat, dünyanın her yerinde, bir kamu binasında gösteri yapılırsa polis oraya müdahale eder. Bunda böyle çok fazla siyasi “background” aramaya gerek yok. 49 avukat, o gün adliye binasının içerisinde eylem yaptığı için gözaltına alınmışlar ama aynı gün de ifadeleri alınıp bırakılmışlardır avukat oldukları için değil adliye binasında bu eylemi yaptıkları için.

Bakınız, hepinizin bileceği Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Kanunu’nun 22’nci maddesinde yasaklar sayılmıştır. İzin almak gerekmez gösteri için ama bildirim gerekir. Değerli arkadaşlar, dünyanın her yerinde de kamu binalarında gösteri yapmak yasaktır. Yine, avukatların bilecekleri meşhur bir dava var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde “Appleby/İngiltere Davası” diye geçer. İngiltere’de, bir alışveriş merkezinde bir grup eylem yapar, davalık olur, suçlu bulundukları için AİHM’e giderler; AİHM de “AVM’nin müdüründen, sahibinden izin alınmaksızın yapılan bir gösteri yanlış olmuştur.” diye karar verir. Kaldı ki, biz bir AVM’den bahsetmiyoruz; duruşmaların devam ettiği, mahkemelerin, işlemlerin devam ettiği bir adliyeden bahsediyoruz. Bırakın da polis oradaki arkadaşlarımıza “Dışarıya çıkın.” desin. Kaldı ki, o adliye, dünyanın en büyük adliyelerinden bir tanesi; bahçesi var, baro odası var, basın açıklama odası var; hepsi kullanılabilir. Olayı sabote ederek farklı bir anlam yüklemek makul değildir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, önergeyi veren arkadaşlarımızdan avukat olanların eğer o gün duruşması olsaydı, eğer o gün hâkim veya savcı olsaydı muhtemelen buraya imza atmazlardı. Siz bir yerde duruşma yapıyorsunuz, savunma yapıyorsunuz ama bakıyorsunuz, gürültü var, patırtı var, ne olduğu belli değil -bir daha söylüyorum- bırakın da polis oraya müdahale etsin.

Kaldı ki, iddia ettiğiniz gibi polisin kask numaraları kapandı falan diye bir şey yok -hepsinin evrakları önümde- usulüne uygun içeriye girmişlerdir, direnenleri de dışarıya çıkarmışlardır, akşam itibarıyla hepsi serbest bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlar, değerli arkadaşımız ifade ettiği için -ben bir daha diyorum- konuyu burada bırakacağım fakat eğer önergeyi veren arkadaşlarımız samimiyse, şiddete karşıysa, insan haklarından tarafsa, hele ki birkaç gün önce hatırlamış olduğumuz, kadına şiddete karşı uluslararası günleri kutladığımız bugünlerde samimilerse bırakın Çağlayan’ı, dün akşam bizi dünyaya rezil eden o fiilî saldırının olduğu eylemi, gösteriyi araştırmak için önerge vermeleri lazım.

Bakınız, çok değil bir iki ay önce -29 Ekim 2013- Türkiye’nin Büyükelçiliğinde, Japonya’da, Türkiye, cumhuriyetimizin kurtuluşuna bağlı olarak bir resepsiyon veriyor; 900’den fazla katılımcı var, Japonya’dan bir sürü bakan var, bir sürü vekil var.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Kurtuluşu” değil, “Kuruluşu.”

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Cumhuriyetin kurtuluşu” olmaz, “Cumhuriyetin kuruluşu.”

BÜLENT TURAN (Devamla) – Cumhuriyetimizin kuruluşu tabii ki.

Tokyo Büyükelçilikteki törene katılan Japonya Başbakanının kıymetli eşi orada konuşma yapıyor; saldıran yok, hakaret eden yok, edepsizlik yapan yok, densizlik yapan yok. Fakat, bir iki ay geçiyor, aynı toplantının muadili nezaket kuralı içerisinde burada yapılıyor. Japonya’nın millî günü olarak kutlanan Japonya İmparatoru’nun doğum günü dün itibarıyla Japonya Büyükelçiliğinde kutlanıyor. Ama, hepinizin bildiği, çok vahim, ifade etmekten utandığım, iğrendiğim o hadise cereyan ediyor. Mesele yapan değil arkadaşlar, çünkü o kişinin ne olduğunu, “kişi”yi geri alıyorum, onun ne olduğunu herkes biliyor, herkes de onu takdir ediyor.

UMUT ORAN (İstanbul) – Bunun araştırma önergemizle ne alakası var?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Fakat, arkadaşlar, söylemek istediğim şu: Bu ülkedeki doksan yıllık cumhuriyete eş değer Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki tavrını önemsiyorum bir vatandaş olarak.

Sizin disiplin kurulunuz ne işe yarar…

İDRİS YILDIZ (Ordu) – Cumhuriyet Bayramı’nda halka gaz sıkarken, su sıkarken o zaman cumhuriyeti hiç hatırlamıyordunuz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – …sizin parti yönetiminiz ne işe yarar, kadın haklarından, kadına şiddete karşı olmaktan bahseden arkadaşlarımız ne işe yarar, göreceğiz.

Hepinizin yakinen tanıdığı meşhur bir yazarın ilginç bir ifadesi vardı: “CHP kalaysız bir bakır gibidir, içine pekmez de koysan zehir olur.”

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Çok ayıp, çok ayıp!

UMUT ORAN (İstanbul) – Çok seviyesiz bir konuşma!

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Çok ayıp!

BÜLENT TURAN (Devamla) – İçinizde sevdiğim arkadaşlarınız var, kıymet verdiğim arkadaşlarınız var.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, müdahale edin, çok ayıp!

UMUT ORAN (İstanbul) – Çok seviyesiz!

BÜLENT TURAN (Devamla) – İsterdim ki -söylüyorum- bugün çıksın bir tanesi “Dün yapılan konuyu uyarıyorum.” desin, “Disipline veriyoruz.” desin, bunu isterdim.

UMUT ORAN (İstanbul) – Ya, insan ölümlerinden bahsediyoruz, insan hayatından bahsediyoruz, sen yine muhalefete laf ediyorsun. Böyle bir şey olur mu ya?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bize ısrarla haykıran kıymetli İstanbul Vekilimiz Umut Oran’ın Twitter’da paylaştığı bir ifade var iki gün önce. Diyor ki önerge sahibi Sayın Oran: “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde temel hedef, kadın haklarını kabul etmeyen çağ dışı zihniyetin engellenmesidir.” Ben de soruyorum: Dün kadın hakkına halel getiren, bir Başbakanın, bir ülkenin, bir güzelliğin, bir toplantının mahvolmasını sağlayan o malum yaratıkla ilgili aynı Umut Oran çıkıp da diyor mu ki “Kadın haklarını kabul etmeyen çağ dışı zihniyeti kabul ediyoruz.” veya “Etmiyoruz.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben bunu istiyorum.

Değerli arkadaşlar, “Medeniyet üsluptur.” der Cemil Meriç, “Medeniyet üsluptur.” Dünkü tavrı, dünkü iğrençliği yalanlayamayan, disipline veremeyen, kınayamayan bir Cumhuriyet Halk Partisi, doksan yıl değil, yüz doksan yıl da olsa hâlâ burada bize bağırmaya devam eder.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Hanedanlık mı kuruyorsunuz bu ülkede?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Adam gibi muhalefet bizim de talebimiz. Dünkü tablodan ben rahatsızım bu ülkenin bir evladı olarak. Rahatsızsanız çıkın buraya söyleyin, dünkü olayı kınayın. Bizim kınamamız değil, sizin kınamanız anlamlı.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Hanedanlık kuruyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – “Kamer Genç, bizim terbiyesizimiz, iyidir.” veya “Kötüdür.” mü diyeceksiniz, yanlışsa “Yanlıştır.” mı diyeceksiniz? Bunu ben buradaki önerge sahiplerinden istiyorum.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Öyle bir şey yok. Siz hanedan mı kuruyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti muz cumhuriyeti değildir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Valiyi yedirtmem.” dedikten sonra bunu beklemeyeceksiniz; “Gavat” diyen valiyi “Yedirtmem.” dedikten sonra bunu beklemeyeceksiniz.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Gezi Parkı’yla ilgili de ısrarla söyleyen arkadaşlarımızın “Ordu göreve, ordu göreve!” diye bağırmalarından “Gezi Parkı göreve.” diye bağırmaları çok büyük gelişmedir, adımdır; o yüzden de arkadaşlarımıza bu konuda teşekkür etmek boynumuzun borcudur diye düşünüyorum.

Ben, CHP grup önerisinin gündem değiştirmek maksatlı olduğunu, iyi hazırlanmadığını, o gün tutuklananların zaten bırakıldığını, “polislerin kasklarında numara olmadığı” iddiasının yersiz olduğunu; bunun basınla ilişkisinin ötesinde, bunun adliyeye, mahkemeye intikal eden mesele olduğunu, Meclisin gündemini işgal edecek bir konu olmadığını tekrar ifade ediyor, aleyhte olduğumuzu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın hatip, sataşmanın ötesinde partimize hakaret etmiştir.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika. Lütfen başka sataşmalara neden olmayınız.

ENGİN ALTAY (Sinop) – On dakikaya karşı iki dakika.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen ne istiyorsun? Evrakı göndereyim mi?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Terbiyesizlik yapma! “Siz” de.

BAŞKAN – Sayın Turan, lütfen; konuşmanızı yaptınız, dinleyin şimdi.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

ENGİN ALTAY (Sinop) – Saygılar sunuyorum Genel Kurula.

Şu çok bilinen sözü söylemek zorunda kaldım: “Lafa bakarım laf mı diye, söyleyene bakarım adam mı diye.” (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Senin söylediklerin odur!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kamer Genç’e mi diyorsun, bana mı diyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, “Bu millet doğru dürüst bir muhalefet bulsa Gezi olaylarına gerek kalmazdı.” diyor. Önce…

FATİH ŞAHİN (Ankara) - Aynen öyle.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Kamer Genç’i de kınasana.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Acele etme, onu da kınayacağım, acele etme.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekilini dinliyoruz, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ne yapacağımı senden mi öğreneceğim ben?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Öğreneceksin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hatip.

ENGİN ALTAY (Devamla) – …kürsüdeki hatibin sözünün kesilmesiyle ilgili kurallar yazıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim hatırlattığınız için görevimi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Gezi olaylarıyla ilgili Sayın Cumhurbaşkanının söylediklerini hatırlayalım: “Sandıktan çıkmak her şey değil.” dedi Sayın Cumhurbaşkanı; Sayın Bülent Arınç ”Özür dileriz; özür dilememiz gerekiyor.” dedi; Sayın Ömer Çelik “Mesajı aldık.” dedi; Sayın Nabi Avcı “Bütün muhalefetin yapamadığını Gezi bize yaptı.” dedi ve Egemen Bağış “çoğulcu demokrasinin yansıması” dedi. Bu AKP’lilere mi inanacağız -Sayın Cumhurbaşkanını hariç tutuyorum- yoksa biraz önce konuşan hatibe mi inanacağız?

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Herkese inanacaksın, herkese!

ENGİN ALTAY (Devamla) – İki: Eğer siz ulusal bayramlarla oynamasaydınız, siz doğa hassasiyeti, çevre hassasiyeti içindeki insanlara birazcık edepli, saygılı olsaydınız, siz özel yaşama müdahale etmekten vazgeçseydiniz ve cumhuriyetin laik sistemiyle oynamasaydınız Gezi olayları yaşanmazdı.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Oynadık da ne yaptık?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gezi’nin yaşanmasının temel sebebi budur kardeşim.

BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Kamer’e bak, Kamer’e!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Öte yandan, dün Japonya Büyükelçiliğinde olanlarla ilgili parti sözcümüzün yaptığı bir açıklama var. Ben de biraz sonra bu konudaki görüşümüzü, anlayışımızı Genel Kurulun ve kamuoyunun bilgisine sunacağım.

Tekrar iktidar sözcülerini edebe davet ediyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, buyurun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Adam gibi muhalefet” şeklinde söylemek suretiyle partimize hakaret etmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Anlamıyorum konuşmaları, lütfen rica ediyorum, Grup Başkan Vekilini dinliyorum arkadaşlar.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Adam gibi muhalefet etmediğimiz gibi bir iddiayla partimize hakaret etti, sataşmada bulunmuştur.

İHSAN ŞENER (Ordu) – CHP’yi kastetti, niye üzerine alıyorsun?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Muhalefet” ne demek?

BAŞKAN – Partinize yönelik bir şey değildi Sayın Halaçoğlu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz de muhalefet partisiyiz.

BAŞKAN - Sayın Halaçoğlu, lütfen yeni tartışmalara neden olmayınız.

İki dakika süre veriyorum size.

Buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) – Hayır, niye üzerinize alındınız?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hoca Gezi, Gezi…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hocam, kim sizi kastetti Allah aşkına?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Öyle sınırlandırmadı ki ağzına geleni söyledi.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Hocam, çok alıngan olmuşsunuz.

 

6.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Alınganlıkla alakası yok. Şimdi, muhalefetten bahsediyorsunuz, hem muhalefete adam gibi muhalefet etmekten söz ediyorsunuz. Herhâlde muhalefet partisi olarak… (AK PARTİ sıralarından “‘Muhalefet’ demedi, ‘ana muhalefet’ dedi.” sesi)

“Ana muhalefet partisi” desin öyleyse, öyle diyecekse.

Muhalefetten söz ediyorsanız, adam gibi muhalefetten söz ediyorsanız adam gibi iktidar olacaksınız, adam gibi devleti yöneteceksiniz. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

Şimdi, Gezi olaylarında ortalık yıkılırken, altüst olurken ülkeyi terk eden bir Başbakan olmayacaksınız, başka ülkelere giden bir Başbakan olmayacaksınız. (MHP sıralarından alkışlar) Meydanlara çıkıp hayalini gerçekmiş gibi anlatan, iki gün sonra da “Hayalimi dile getirdim.” diyen bir Başbakan olmayacaksınız. Efendim, bütün hapishanelerin boşalacağını, dağdan silahlı insanların ineceğini söyleyip sonra “Bu hayalimdir.” diye ortaya çıkmayacaksınız. Millî değerlere saygısı olan bir Başbakan olacaksınız. Yine, Türkiye’yi etnik gruplara ayıran, Türkiye’de “36 etnik grup vardır.” diyen bir Başbakan olmayacaksınız.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Atatürk de söylemişti Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Herkesi kucaklayacak, etnik gruplara bölen bir Başbakan olmayacaksınız. Çünkü siz eğer bir ülkenin başbakanıysanız o ülkede herhangi bir etnik grubu ağzınıza bile almadan, hepsini “vatandaşım” diye kucaklayacaksınız.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) –Biz öyle yapıyoruz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bir başbakan hepsini birleştirici olacaktır.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Aynen öyle…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Aynen öyle olsaydı herhâlde bugünkü hâllere düşmezdik.

Siz, bayrağı tahrik unsuru olarak gören bir Başbakan olmayacaktınız. “Türk’üm” demekten kaçınan, istinâd eden bir Başbakan olmayacaktınız. (AK PARTİ sıralarından “Öyle bir şey yok.” sesi)

Nasıl yok? Bir kere bile söyleyemeyen bir Başbakan görüyoruz karşımızda.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Her zaman söylüyor ya!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – “Her zaman”, ne zaman söylüyor? Bakın, bütün şeylere bakın, Google’a, nereye bakarsanız bakın, görmeyeceksiniz. Sadece “milletim” diyeceksiniz, hangi millet olduğunu söylemeyen bir Başbakan olacaksınız. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar.

Sayın Oran, nedir talebiniz?

UMUT ORAN (İstanbul) – Efendim, benim de ismim geçti, benim de ifadelerimle ilgili, nasıl cevap vereceğimle ilgili bir soru oldu; ben de o soruya cevap vermek istiyorum.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – “Kamer Genç’i kınaması lazım.” dedim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Yalnız, sizin isminizin geçmesi eleştiri sınırları içinde kalan bir şey.

UMUT ORAN (İstanbul) – Ama bana da soruldu.

BAŞKAN – Sataştı mı, şahsınızla ilgili herhangi bir sataşma yaptı mı Sayın Oran?

UMUT ORAN (İstanbul) – Sataşma gibi sordu, aynı zamanda da bir soru sordu, o soruya cevap vermem gerekiyor müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Açıklama yapmak istiyorsunuz?

UMUT ORAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – O zaman yerinizden bir dakika vereceğim size.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, hayır, sataşmaya cevap vermek istiyor.

UMUT ORAN (İstanbul) – Hayır, sataşma var, o sataşmaya cevap vermek istiyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri; benden söz isteyen Sayın Milletvekilini duymuyorum. Lütfen, biraz sessiz olursanız çözeceğiz meseleyi.

UMUT ORAN (İstanbul) – Efendim, hem benim konuşmamla ilgili sataşma var hem bana sorulan sorular var hem bana…

BAŞKAN – Hangi konuda sataşma oldu Sayın Oran?

UMUT ORAN (İstanbul) – Kadın erkek eşitliği ve Gezi olaylarıyla ilgili benim getirmiş olduğum önergeyle ilgili Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “İyi hazırlanmamış.” dedi ayrıca.

BAŞKAN – Bir sataşma olmadı Sayın Oran, size yerinizden bir dakika açıklama için süre vereyim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, “İyi hazırlanmamış.” dedi bir kere, bundan büyük sataşma mı olur?

UMUT ORAN (İstanbul) – Efendim, sataşma ama bakın, yani bana soru...

BAŞKAN – Arkadaşlar, şimdi, şöyle bir usul var: Yani, burada söylenen her şeye -hiç ayrım yapmadan söylüyorum- 69’uncu madde gereğince sataşma diye herkes söz istiyor. Yani, eleştiri denilen bir şey var.

UMUT ORAN (İstanbul) – Benim ismim geçiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sataşmanın ne olduğuna ilişkin kelime sözcükleri var, uygulamalarımız var. Lütfen, ilerleyemeyiz bu durumda.

UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan, tutanaklara bakarsanız, birkaç kere benim ismim geçiyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oran.

UMUT ORAN (İstanbul) – Sağ olun, teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Neye cevap verecek Sayın Başkan?

BAŞKAN – Yalnız, başka sataşmalara lütfen neden olmayınız.

Sayın Genel Kuruldan da sataşmayı düzenleyen İç Tüzük maddesini istismar etmemelerini, iyi niyetli kullanmalarını özellikle rica ediyorum.

Buyurun.

 

7.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

UMUT ORAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, biraz evvel konuştuğumuz konuda bir araştırma önergesi getirdik buraya. Burada, iktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumu olarak araştırma önergesi getirirken bu çatı altında egemenlik kayıtsız şartsız milletinse bizlerin de o zaman bu iradeye saygı göstermemiz gerekir. Ortada bir vaka var; bu vaka, sadece Gezi Parkı olaylarında değil yani bugün hangi vatandaşın bir derdi varsa, sorunu varsa, sokakta gösteri yapıyorsa, toplantı yapıyorsa bununla ilgili orantısız şiddet kullanılıyor, bunlarla ilgili kanunsuz emirler veriliyor.

E, daha bu hafta, Öğretmenler Günü’nde, öğretmenler sorunlarını anlatırken onlara karşı orantısız güç kullanılmadı mı? Bir öğretmenin bacağı kırılmadı mı? Onlara karşı biber gazı sıkılmadı mı? Gelin o zaman, biz diyoruz ki muhalefet olarak: Evet, irdeleyelim; siz de iktidar olarak samimi olun, bunu irdeleyin.

Bu işi kadın erkek eşitliği kısmına getirmek, yine, kadın üzerinden siyaset yapmak doğru bir şey değil. Sayın Başbakanın eşi üzerinden siyaset yapmak da doğru bir şey değil.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kınama bekliyoruz, cevap bekliyoruz.

UMUT ORAN (Devamla) – Bu, Sayın Erdoğan üzerinden siyaset yapmanız önümüzdeki kabine değişikliğinde sizlere farklı bir makam sağlamayacak. Yani, bunun için…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hiç yakışmıyor.

UMUT ORAN (Devamla) – Ama bu, bizim gündemimiz değil, konu bu değil.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Oran yakışıyor mu size)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Tam Kamer Genç üslubu.

UMUT ORAN (Devamla) – Bakın, ben, biraz evvel söyledim, daha geçen hafta –kadın erkek eşitliğinde sakın bizi sınamaya kalkmayın- karma eğitimi yasaklamak için siz…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ortada bir çirkinlik var, kınayın ya.

UMUT ORAN (Devamla) – Karma eğitimin yasaklanmasıyla ilgili bir bakış açınız var.

Biraz evvel söyledim, bakın, Almanya’da…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bir kadına yapılan bir saygısızlık var ya, kınayın önce.

UMUT ORAN (Devamla) – Ama bakın, yani, şu anda, kadın üzerinden siyaset yapmayalım.

İHSAN ŞENER (Ordu) – “Siyaset yapma.” ne demek?

UMUT ORAN (Devamla) – Şu anda, kadınlarla ilgili, kadının istihdamda ismi yok.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Ortada davranış var, kınayabiliyor musunuz?

UMUT ORAN (Devamla) – Kadının sosyal hayatta ismi yok.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Hayret bir şey ya!

UMUT ORAN (Devamla) – Kadına yüzde 1.400 şiddet artmış.

Yani, bırakın şimdi, gündemimiz bizim, kadın-erkek eşitliği değil. Bizim gündemimiz, insanlarımız, halkımız mağdur olmasın, sokaklarda dayak yemesin, biber gazı atılmasın, gözünü kaybetmesin, hayatını kaybetmesin. Samimiyseniz, gelin, bununla ilgili araştırma komisyonu kuralım, bununla ilgili çalışalım.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – O çirkin sözler için bir kelime  söyleyemiyor musunuz? Yakışıyor mu size ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oran.

Sayın Aydın…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, öncelikle, cumhuriyetin laik sistemiyle oynadığımızı ifade etti. Adam gibi bir iktidar olmamız doğrultusunda birçok sözler…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

ENGİN Altay (Sinop) – İyi, sabaha kadar “adam”lık konuşuruz artık!

BAŞKAN - Âdet üzeri söylüyorum, yeni sataşmalara neden olmayın ama maalesef karşılığını bulamıyor.

 

8.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Burada biz, kim adam gibi iktidar, kim adam gibi muhalefet, bunu tartacak, ölçecek durumda değiliz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O zaman konuşmayacaksın “adam gibi muhalefet” diye!

AHMET AYDIN (Devamla) - Hakem millettir, hakem millettir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - O zaman kullanmayacaksın bu lafı!

AHMET AYDIN (Devamla) – Millet, iktidar hakkında da muhalefet hakkında da siyaset yapan herkes hakkında da karar verir. Dolayısıyla millete bakın, milletin kararına bakın, kim adam gibi siyaset yapıyor ortaya çıkar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun kararını bu millet verir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arkanızdan konuşulanları bir duysanız var ya sokağa çıkamazsınız! Sokağa çıkamazsınız!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Biz çıkabiliyoruz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Cumhuriyet kimsenin tekelinde değil. Bakın, size özellikle şunu söylüyorum Cumhuriyet Halk Partisi: Emin olun, Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyet Halk Partisi, eğer Atatürk yaşıyor olsa idi, ben inanıyorum ki şu grubu tertemiz ederdi, dümdüz ederdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin gibi insanları bu partide barındırmazdı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet,  ne biçim konuşuyorsun sen ya!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu şekilde hakaret ediliyor. Dün gece bir Başbakanın eşine, saygıdeğer hanımefendiye, o kadar, orada birtakım hakaretlerde bulunuyor ve siz kalkıp bunu kınama zahmetinde bulunmuyorsunuz ya!

UMUT ORAN (İstanbul) – Ya bu başka! Konu, gündem bu değil ki ya!

AHMET AYDIN (Devamla) - Kadın haklarından dem vuracaksınız bir de!

UMUT ORAN (İstanbul) - Ya açıklama yapılmış. Gündem bu mu ya? Bu gündem mi şimdi ya?

AHMET AYDIN (Devamla) - Yakışır mı bu? Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, bakılmaz!

UMUT ORAN (İstanbul) - Yani, bu Parlamentonun, Meclisin gündemi bu mu ya?

AHMET AYDIN (Devamla) – “Ben bu kadar demokratım.” demekle demokrat olunmaz. Sizin demokratlığınızı biz görüyoruz!

UMUT ORAN (İstanbul) – Bu, Meclisin gündemi mi şu anda? Yani Sayın Erdoğan’ın eşinin üzerinden konuşmak Meclisin gündemi mi?

AHMET AYDIN (Devamla) – Konuşmayın!

UMUT ORAN (İstanbul) – Siz konuşuyorsunuz!

AHMET AYDIN (Devamla) – Ama bunu kınamanız lazım. Bir milletvekili…

UMUT ORAN (Devamla) – Grup başkan vekilleri yapacaktır, bekleyin, sabredin.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bir milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekilli bu.

UMUT ORAN (İstanbul) – Biz bunu tartışmıyoruz şimdi!

AHMET AYDIN (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin disiplin kurulu yok mu? İşlem yapamaz mısınız?

UMUT ORAN (İstanbul) – Lütfen, gündemi sulandırmayın!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, edebi sizden öğrenecek değiliz! Sizden edebi öğrenecek değiliz!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bakanlık değişikliği söz konusu olunca herkes…

AHMET AYDIN (Devamla) – Sizden edep öğrenecek değiliz. Söz konusu edep olursa, önce kendinize bakın.

UMUT ORAN (İstanbul) – Söz konusu insan hayatı ya! Ahmet Bey, söz konusu insan hayatı ya! Edebi medebi bırak şimdi ya!

AHMET AYDIN (Devamla) - Edebi bize öğretecek değilsiniz. Kimin edepli, kimin edepsiz olduğunu da gene kamuoyu çok iyi biliyor.

UMUT ORAN (İstanbul) – Ya, insanlar hayatını kaybediyor ya! Biraz samimi ol ya!

AHMET AYDIN (Devamla) – Dolayısıyla, lütfen arkadaşlar, konuşurken samimi olalım…

UMUT ORAN (İstanbul) - Biraz samimi olun.

AHMET AYDIN (Devamla) - …yaptıklarımızı konuşalım, âyinesi iştir kişinin. Böyle “Ben demokratım, ben şucuyum, kadın haklarını savunuyorum.” demekle olmuyor.

UMUT ORAN (İstanbul) – Ortada, yaptığınız işler ortada!

AHMET AYDIN (Devamla) - Bir kadına, bir hanımefendiye yapılan eylemi burada kınayamıyorsunuz ya! Yazık ya! Yazık ya!

Japonya’nın büyükelçiliği Japonya toprakları sayılır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – İç işlerini bıraktınız, dış işlerine de müdahale ediyorsunuz. Yazık be! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

UMUT ORAN (İstanbul) – Gündem bu mu? Ayıp ya! Gündemi ne yaptınız ya! Yani ciddi bir konu konuşulamıyor burada ya!

BAŞKAN - Arkadaşlar, bu böyle bitmeyecek.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Adam gibi muhalefet” diye lafa başlandıktan sonra, verilen cevaptan sonra “O zaman siz de adam gibi olun.” dendikten sonra, siz tekrar oraya adamlıkla ilgili sataşmadan dolayı söz verirseniz ben söz isterim. Bir dakika istiyorum, fazla değil.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Adana Valisi hâlâ görevde! Valiyi alın, valiyi kınayın.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ne alakası var?

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Atatürk gelse sizi buradan kovardı.” dedi, benim bir şey söylemem lazım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri..

Sayın Altay, konuşmanız…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bu sataşma mı değil mi Sayın Başkan? Yorum yapın. “Atatürk sağ olsaydı sizi buradan kovardı.” sözü bir sataşma değilse…

BAŞKAN – Ben bir şey demedim, sadece sizi dinliyorum, daha karar vermedim Sayın Altay. 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu kadar, cumhuriyet üzerinden, Atatürk üzerinden istismar siyaseti yapıyorsunuz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kim Atatürk üzerinden siyaset yapıyor?

UMUT ORAN (İstanbul) – Sen de Emine Erdoğan üzerinden siyaset yapıyorsun burada ya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kabine değişikliği var ya, mesele o, herkes göze girecek.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

Daha dinlemeden, yargı veriyorsunuz, bugün nedir böyle Sayın Altay? Aşk olsun size!

 

9.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; takiye bu kadar güzel yapılabilir, takiye bu kadar tumturaklı bir şekilde ortaya konulabilir.

Yahu, on bir yıldır, önce törpüyle, sonra bıçakla, sonra satırla Büyük Atatürk’ün kutsal emaneti cumhuriyeti delik deşik ettiniz, ondan sonra bir de ona sığınıyorsunuz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Cumhuriyet sizin tekelinizde değil!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Cumhuriyet bizim de, sadece sizin değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Atatürk yaşasaydı bize ne yapardı, bilmem ama maazallah, ya Hazreti Peygamber sizi bir görseydi! Hazreti Peygamber sizi bir görseydi, bırak bu Meclisi, bırak bu dünyayı sizi kainattan sürerdi! (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurun. 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın AKP sözcüsü avukatlara bir sataşmada bulundu. Ben bir avukatım, siz de bir avukatsınız ve o tutuklanan avukatların hepsi sizin de üyesi olduğunuz Çağdaş Hukukçulardır. Bir sözümüz var bizim:  “Oku evlat, avukat ol, haksızlıklara barikat ol.” O avukatların hepsi haksızlıklara barikat oldukları için bugün gözaltına alındılar.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sanal; Tanal, özür dilerim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Onun için, sizden istirham ediyorum…

BAŞKAN – Teşekkürler.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN -  Buyurun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce ifadem…

BAŞKAN -  Arkadaşlar, tamam, oylamaya geçiyoruz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, az önceki sataşmaya cevap verme gereği duymadığımı belirtmek istiyorum.

 

lll – YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasına geçiyorum.

Oylamadan önce yoklama talebi var.

Şimdi, yoklama talebi isteyen sayın milletvekillerini okuyorum: Sayın Altay, Sayın Oran, Sayın Serindağ, Sayın Özel, Sayın Dudu, Sayın Tanal, Sayın Yıldız, Sayın Ekinci, Sayın Toptaş, Sayın Dinçer, Sayın Özkan, Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yokum ben aslında.

BAŞKAN -  O zaman geri alalım sözünüzü.

Sayın Ören, Sayın Kesimoğlu, Sayın Kurt, Sayın Dibek, Sayın Küçük, Sayın Güler, Sayın Kalkavan, Sayın Akar.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 21 milletvekilinin kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullandığı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/6/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 27 Kasım 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.38

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/792) (S. Sayısı: 488)(X)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 488 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Atıcı.

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Savaşlara, göçlere, çaresizliğe sebep olmayan, bu konudaki kararlara alet olmayan, liderin değil halkın vekili olan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı, Belarus ile yapılan ve yasa dışı güçleri önlemeye yönelik bir anlaşmaya dayanmaktadır değerli arkadaşlarım. Yasa dışı göçlerin ne gibi acılar doğurduğunu ve dramlara yol açtığını basından çeşitli vesilelerle ve sık sık izliyoruz, hatta Mersin’de, Adana’da, Hatay’da, Gaziantep’te bizzat yaşıyoruz. Ekim ayı başında İtalya yakınlarında batan gemide ölen kaçak göçmenlerin durumları hâlâ hafızalarımızdan silinmedi. Yasa dışı göçler sırasında yüzlerce kişinin öldüğü trajik olayların başlangıcı sömürüdür, açlıktır, savaşlardır. O insanlar, evlerinde ekmek olsaydı, etraflarında -tıpkı Suriye’de olduğu gibi- savaş olmasaydı umut yolculuğuna çıkıp çoluk çocuk yollarda ölmeyeceklerdi; arkalarında yetim, öksüz, çaresiz insanlar -tıpkı Suriye’de olduğu gibi- bırakmayacaklardı. Hadi diyelim ki bu insanlar ölümü göze alarak bu umut yolculuğuna çıktılar ve yine diyelim ki bu sorunlar aslında uluslararası bir sorun yani tüm insanlığı ilgilendiriyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi size bir ülke soracağım. Bir yandan komşusundaki sorunları kışkırtıyor, diğer yandan iç sorunlar nedeniyle sığınmacıları kendi ülkesine davet ediyor ve komşusundaki sorunlara lojistik destek sağladığını açıkça beyan ediyor. Aynı ülke, diğer yandan “Eğer sığınmacı sayısı 100 bini geçerse bunu savaş nedeni sayacağım.” diyor. Yani, zavallı göçmenlere insani yardım yapacağım bahanesiyle onları ülkesine çağırıyor, aslında komşusuyla savaşmanın yollarını arıyor. Peki, bu ülkeyi tanıdınız mı? Maalesef, kendi ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti. Peki, böyle bir şey akla ve insanlığa sığar mı? Asla sığmaz. Peki, bu kadar akla, insanlığa sığmayan bir savaşma arzusunun tamamen ideolojik ve mezhepsel nedenlere bağlı olduğu anlaşıldığında ne hissedersiniz? Bizler mide bulantısı hissederiz; içinde zerre kadar insanlık taşıyan, zerre kadar insani duygusu olan bütün insanlar mide bulantısı hisseder. İşte, bu işlerden midesi bulanan insanlar Türkiye ile geri kabul anlaşması imzalıyorlar. Belarus da bu ülkelerden bir tanesi; meydana gelen işlerden midesi bulanmış ve kendini garanti altına almaya çalışıyor. Bu tartıştığımız tasarı…

Belarus da aslında bir yandan kendine yararlı, diğer yandan Türkiye’yle, ülkemiz ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor, diğer yandan da Türkiye’nin göçmen konusundaki tutumuna güvenmiyor, güvenmediği için de böyle bir geri kabul anlaşması imzalamak zorunda kalıyor. Yani diyor ki: “Ben Belarus Cumhuriyeti olarak Türkiye ile ilişkilerimi geliştirmek istiyorum, Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyorum, hatta, vizeleri kaldırarak ticaretimi geliştirmek istiyorum ama Türkiye’ye güvenmiyorum. Güvenmediğim için, Türkiye’nin göçmen konusunda, Suriye konusunda yaptıkları midemi bulandırdığı için bu geri kabul anlaşmasını imzalıyorum.”

Tasarı ne getiriyor değerli arkadaşlarım? Geri kabul. “Geri kabul” ne demek? Diyor ki: “Senden bana gelen yasa dışı göçmenleri geri alacaksın.” Bütün anlaşmanın temeli bu; eğer Türkiye’den Belarus’a yasa dışı göçmen giderse bunları geri alacaksın. “Ben seninle 29 Mart 2013’te, Minsk’te bir vizesiz seyahat anlaşması imzaladım. İmzaladım ama biraz da pişman oldum çünkü bu vizesiz seyahat anlaşması yasa dışı göçlere sebep olabilir. Yasa dışı yollarla gelen göçmenleri geldikleri ülkeye veya vatandaşı oldukları ülkeye düzenli, hızlı, güvenilir ve insan onuruna yakışır bir şekilde gönderirim.” diyor Belarus. Peki, biz ne diyoruz, “Elbette, tamam, geri gönder.” diyoruz. Yoksa Belarus’un derdi veya Türkiye’nin derdi, Belarus’tan Türkiye’ye yasa dışı göçmen gelmesi filan değil değerli arkadaşlarım. Belarus’tan Türkiye’ye yasa dışı göçmen geleceğini hiç hayal edebiliyor musunuz? Elbette ki hayal edemiyorsunuz. Adamlar vizeyi kaldırma anlaşması için bu geri kabul anlaşmasını şart koşmuşlar görünüyor. Karşılıklı olarak vizeyi kaldırdıkları gün, aynı gün, yine Minsk’te bu geri alım anlaşmasını imzalıyorlar. Sizce böyle bir tesadüf olabilir mi? Olamaz. Bu bir tesadüf değil. Peki, bunun bir tesadüf olmadığını nereden anlıyoruz?

Bakın arkadaşlar, bu anlaşmanın gerekçesine bakın. Bu gerekçeyi Hükûmet yazdı, Bakanlar Kurulu imzaladı ve Başbakan imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiniz. Kendi ellerinizle yazdığınız gerekçede, bakın, neleri itiraf ediyorsunuz, diyorsunuz ki kendi gerekçenizde, Hükûmetin gerekçesinde arkadaşlar. Bakın, bu maddeleri, bu gerekçeleri muhalefet yazmamış, Hükûmet yazmış. Diyor ki gerekçede: “Ülkemiz, önemli ölçüde yasa dışı göçlere maruz kalmaktadır ve Avrupa Birliği ülkelerine yasa dışı göçte güzergâh olarak kullanılmaya çalışılmaktadır.” Bakın, bu itirafın ne demek olduğunu anlıyor musunuz? Anlamıyorsanız veya kafanız yorgunsa ben size anlatayım veya bizi dinleyenler anlasınlar. Yani Başbakan “Ben Hükûmetim, üstelik de tek başıma iktidar olacak kadar güçlü görünüyorum.” diyor, “Ancak, sınırlarımı korumaktan âcizim.” diyor, özellikle güney, güneydoğu sınırlarımı. “Siz benim Orta Doğu’da efelenmeme bakmayın. Güney ve doğu sınırımdan bir girenler keşke benim ülkemde kalsa, sınırı bir delenler keşke orada kalsa.” diyor. Bir de “Benim batı sınırımı da deliyor, buradan da Avrupa’ya gidiyor, ben de buna seyirci kalıyorum yani ben âcizim.” diyor Başbakan. Bakın, bunu ben söylemiyorum. Bunu siz kendi ellerinizle kendi bürokratlarınıza yazdırdığınız gerekçede söylüyorsunuz, gerekçede kendi Başbakanınızın âcizliğini ifşa ediyorsunuz. Belarus Hükûmetinin diplomatları bunu zaten çoktan öngörmüşler, görmüşler ve diyor ki: “Kardeşim, tamam, vize uygulamasını kaldıralım ancak sizin sınırlarınız delik deşik, kim giriyor, kim çıkıyor haberiniz yok. Ben tedbirimi alayım.” Ta Minsk’ten kötü tabloyu görüyor ve önlemini alıyor.

Peki, bu anlaşmayı kim imzalıyor? İşin trajikomik bir diğer yanına bakalım: Türkiye Cumhuriyeti adına bu anlaşmayı Dışişleri Bakanı imzalıyor, yani Ahmet Davutoğlu’nun bizatihi kendisinin imzası var. Acaba bu anlaşmayı imzalarken Bakanın hiç yüzü kızarmadı mı? Bu gerekçede yazılan ifadelerin, yani sınırlarımızın delik deşik olmasının tek sorumlusunun kendisi olduğunu, kendi Hükûmeti olduğunu hiç düşünmedi mi? Düşünmemiştir. Düşünse herhâlde böyle bir anlaşmayı imzalamaz. Kendilerini dünya lideri zanneden insanlar işte bu şekilde kendi kendilerini de rezil ederler.

Bakın değerli arkadaşlarım, bizim sınırlarımız neden delik deşik oldu? Çünkü Dışişleri Bakanı hayalperesttir, çünkü Dışişleri Bakanı yayılmacı bir zihniyete sahiptir. Bunları ben birazdan size Dışişleri Bakanının kendi sözleriyle kanıtlayacağım. Dışişleri Bakanı başka ülkelerin sahibi olmayı hedeflemiştir ve bu uğurda savaşı göze almıştır. Bu kürsüden yaptığı konuşmada -bu kürsünün tek farkı: Mikrofonlar değişti- diğer mikrofonun olduğu kürsüden yaptığı konuşmada Dışişleri Bakanı demişti ki, tutanaklarda vardır, çıkarabilirsiniz: “Yeni Orta Doğu’nun sahibi ve hizmetkârı biz olacağız.” Bakın, bu laf çok önemli bir laftır. Bunu tekrar söylüyorum: Bir ülkenin, üstelik de koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dışişleri Bakanı bu kürsüye çıkıp milletin kürsüsünden “Yeni Orta Doğu’nun sahibi ve hizmetkârı biz olacağız.” diyemez. Diyorsa eğer hayalperesttir, diyorsa eğer yayılmacı bir zihniyete sahiptir. Savaşa zemin hazırlamak için kendi komşu ülkelerini bizim ülkemize davet etmiştir. İşte, bu yüzden hayalperest; işte, bu yüzden yayılmacı; işte, bu yüzden kendi dünyasında yaşıyor; işte, bu yüzden dünyadan haberi yok. Adı Dışişleri Bakanı ama dışişlerinden başka her şeyi bildiğini zannediyor, onları bilmiyor, dışişlerini de bilmiyor.

Bakın, “Suriye’de muhalefet yok, biz muhalefeti oluşturacağız. Türkiye’de muhaliflere lojistik desteği sağlayacağız.” diyen bu ülkenin Başbakanıdır, bu ülkenin Dışişleri Bakanıdır. E, şimdi, siz kalkacaksınız, bu kadar iş yapacaksınız, muhalifleri burada örgütleyeceksiniz, sonra gideceksiniz, diyeceksiniz ki: “Git, kardeşim, Suriye’de kardeşini öldür, orada kan aksın.” Aynı şekilde, orada kan akınca kalkacaksınız, Esad’a diyeceksiniz ki: “Ey diktatör, sen Suriye halkından toplanan vergilerle kendi halkına silah doğrultamazsın.” Doğru, hiçbir ülkede, hiçbir ülkede o ülkenin vatandaşlarından toplanan vergilerle alınan silahlar o ülkenin insanlarına doğrultulamaz. Ama bunu söyleyenin azıcık da adabı, edebi olması gerekir. Aynı şahsiyetler, aynı zihniyet, yine bizden toplanan vergilerle alınan silahları Gezi olaylarında kendi halkına doğrultmuştur. Ben bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanına söyleyince çok sinirlenmiş Sayın Bakan, yumruğunu masaya vurmuş, herhâlde eli acımıştır. Eli acıdığında, orada, Suriye’de, Gezi’de canı yananları da belki anlamıştır. Ben ona demiştim ki: “Sayın Dışişleri Bakanı, sizin zihniyetinizin de Esad zihniyetinden bir farkı yok. Esad, halkına silah doğrultmuştur, siz de kendi halkınıza Gezi’de silah doğrulttunuz. Yalanım varsa buyurun, söyleyin. Bu insanlar Gezi’de kalp krizi geçirerek ölmediler, sizin yüzünüzden öldüler ve siz bu konuda suçlusunuz.” Hazret çok sinirlenmiş, demiş ki: “Beni nasıl Esad’a benzetiyorsunuz?” Doğru, orada binlerce insan öldü, burada sadece 7 kişi öldü! Yani bir insanın Esad’a benzemesi için burada binlerce insanı katletmesi mi gerekir? Bir tek insanı bile öldürseniz, vazgeçtim öldürmekten, bir tek insanımıza bile silah doğrultursanız ve onların kılına zarar gelirse sizin zihniyetinizle Esad zihniyetinin hiçbir farkı yoktur.

Bakın, Esad zihniyetiyle nasıl örtüşüyorsunuz? Ve sadece Dışişleri Bakanı değil, Sayın Bakan, siz dâhil olmak üzere Kabinenizde bulunan bütün bakanların imzalarıyla gelen Dışişleri sözleşmelerinin tamamından siz de sorumlusunuz, orada yaşanan sorunlardan, orada akan kandan siz de sorumlusunuz. Bir örnek vereyim mi size, sizin de imzanız vardı: Libya’daki milislerin eğitimi… Bakın, “polis” demiyorum, “asker” demiyorum, Libya’daki halk güçlerinin, milislerin eğitimi için sizin de imzanızla bu yüce Meclise bir anlaşma geldi. Biz itiraz ettik, dedik ki: “Hadi askeri eğitiyorsun, polisi eğitiyorsun, eyvallah. Milisi yani militanı nasıl eğitirsin? Bilmiyor musun ki Libya’daki bu militanlar Suriye’ye gidip kan dökecekler!” Ve siz bunu imzaladınız, sizin imzanızla geldi, Başbakan’ın imzasıyla geldi. Suriye’de akan kandan, o anlaşmada imzası olan bütün bakanlar sorumludur.

Bakın, Sayın Bakan, Mersin’in Taşucu Limanı’ndan bir gemi dolusu Çeçen insan Suriye’ye gitti. Defalarca haykırdım, bu insanlar orada kan dökmeye gidiyorlar. Soru önergesi verdim, cevaplamadınız. Sizin bunda suçunuz yok mu? Siz bunu engelleyemez miydiniz? Bizim sınırlarımız kevgire mi döndü?

Bakın Sayın Bakan, başta Bingöl olmak üzere, doğu ve güneydoğuda, pek çok yerde, pek çok şehrimizde insanlar Suriye’ye savaşmaya gidiyorlar, orada ölüyorlar ve cenazeleri sınırımızdan gizlice geçirilerek Türkiye’ye tekrar getiriliyor ve gizlice gömülüyorlar. Nereden mi biliyorum? Cumhuriyet başsavcılığından biliyorum. Yapılan şikâyetlerle cumhuriyet başsavcılığı oradaki mezarları açtırmak zorunda kaldı ve orada ölen bizim insanlarımızı çıkarıp otopsi yaptılar. Siz ne yaptınız? Sadece ve de sadece seyrettiniz, birkaç mezar açıldı, iş o kadar.

AKP milletvekilleri, siz değil miydiniz ki üç saat içerisinde Şam’a varacak olan? İşte, Belarus bizle niye geri kabul anlaşması imzalıyor, bunu anlayın diye söylüyorum. Belarus gibi küçücük bir ülke, Belarus gibi daha kök salmamış bir ülke, yeni özgürlüğüne kavuşmuş bir ülke Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkeye kafa tutuyor, diyor ki: “Senin milletvekillerin ‘Üç saat içinde Şam’a gireriz.’ demişlerdi, onun için senden üç saat içerisinde Minsk’e de gelebilirler. Ben onun için bu anlaşmayı imzalamak ve Belarus halkını korumak zorundayım.”

Ey AKP milletvekilleri, siz değil miydiniz bayram namazını Emevi Camisi’nde kılacak olan? İşte, sizin mezhepçiliğiniz burada.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kılacağız, kılacağız inşallah. sözcüsü müsün?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Başka bir cami kalmadı mı Emevi Camisi’den başka? Başka bir cami kalmadı mı gidecek?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Esed’in sözcüsü müsünüz siz?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ve buradaki Alevi yurttaşlarımızı, burada, Emevileri, Emevilerin katil olduğunu düşünen Sünni yurttaşlarımızı rencide edecek bir şekilde “Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.” demekten hiç utanmadınız mı? Başka cami kalmadı mı? Herkes namazında niyazında ama siz, namazınızı, niyazınızı da her hâlükârda mezhepçiliğe bulaştırdınız. İşte Belarus bunu bildiği için “Ya kardeşim, bunlar kalkıp Emevi Camisi’ne gidiyor, ‘Üç saatte Şam’a varırız.’ diyor, kendi Müslüman kardeşlerini biçiyor, öldürüyor. Ya, ben Hristiyan’ım, benim içimde çok ateist var, acaba beni ne yapar?” diye korkusundan bu anlaşmayı imzalıyor ve sizin suratınıza bir tokat gibi indiriyor. Bilmiyorum farkında mısınız, bilmiyorum durumu nereye getirdiğinizin farkında mısınız?

Daha kısa bir süre önce, Türkiye’de, yaklaşık 600 bin –bakın, 100 bin değil, 600 bin- Suriyeli sığınmacı olduğunu söylediniz. Bunlardan 200 bini kamplarda, 400 bini nerede, bilmiyorsunuz. Başbakan, daha yakında, bir yurt dışı seyahatine giderken dedi ki: “Suriyeli sığınmacılar 500-600 bine yaklaştı.” Allah aşkına, bir başbakan nasıl böyle bir şey söyler? 500-600 bin yani sanki 1-2 tane, 100 bin insan var arada. 500 bin mi, 600 bin mi? Bunun anlamı nedir? Başbakan olarak sen, Türkiye’de kaç tane Suriyeli sığınmacı olduğunu bilmiyorsun demektir. Defalarca bu kürsüden sorduk, defalarca önerge verdik. Allah rızası için birine neden cevap veremediniz? Hiçbir şekilde veremezsiniz. Neden? Çünkü, ne kadar çok Suriyeli gelirse o kadar işinize geliyor. Çünkü, başka planlarınız var. Ya kaç sığınmacı olduğunu bilmiyorsunuz ya da biliyorsunuz ve bunu kullanıyorsunuz; her ikisi de mide bulandırıcı, her ikisi de bizleri dehşete düşürüyor. Eğer, Suriyelilerin nerede olduğunu bilmiyorsanız yani “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra.” mantığıyla hareket ediyorsanız bu âcizliktir ama eğer başka hesaplarınız varsa o zaman iş değişir, başka hesaplarınız varsa iş gerçekten değişir.

Ne hesaplarınız var? Bakın, açıkça söylüyorum, Mersin’de, Adana’da, Hatay’da, Gaziantep’te bir çok insan şöyle bir algıya sahip, diyorlar ki: “Suriyeliler özellikle çağrıldı, AKP’nin oyları düşüyor, bunlar topluca vatandaş yapılacak ve oy kullandırılacak.”

AHMET YENİ (Samsun) – Zavallıya bak!

SUAT ÖNAL (Osmaniye) - Kargalar bile güler bu iddiaya ya!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Umarım, kargalar bile güler!

AHMET YENİ (Samsun) – Kargalar da gülüyor size! 

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ama vatandaşın size nasıl baktığına bir bakın…

AHMET YENİ (Samsun) – Siz ne hâle geldiniz be!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …vatandaşın size olan güveninin, koskoca iktidar partisine olan güveninin nereye geldiğine bakın. Size olan güvenleri sıfırın altına düşmüş…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sevinin!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …size olan güvenleri bitmiş.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sevinin işte!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ve diyorlar ki: “Bunlar, Suriyelilere oy kullandıracaklar.” Eğer, böyle bir şey olur ise bu işin sonu iyi olmaz, bu işin altında kalırsınız…

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – CHP’nin seçim sonuçlarına mazeret aramak…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …ve bunun bedelini biz size çok net bir şekilde ödetiriz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Siz yenilginize şimdiden bahane arıyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Efendim? Buyurun.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sandık yenilgisine şimdiden bahane arıyorsunuz?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizi duymamışlardır, diyor ki: “Sandık yenilgisine şimdiden bahane arıyorsunuz.”

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Evet.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ben, sadece, halkın… Sizin ne gibi oyunlarla bu işi sandığa yansıtabileceğinizi anlatıyorum…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – 30 Mart yakın, merak etme sandık geliyor.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …sandık yenilgisinden bahsetmiyorum. Ben, sizin halk nezdinde nasıl çukura düştüğünüzü anlatmaya çalışıyorum, o yüzden benim bu söylediklerimi dikkate alırsanız iyi olur.

MEHMET METİNER – Çukura siz düştünüz.

AHMET YENİ (Samsun) – Çukurdan çıkamıyorsunuz bir türlü!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bakın, bütün bunları değerlendirerek, Başbakan acilen bu genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığından derhâl istifa etmelidir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Öyle bir eş başkanlık yok.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Suriye veya herhangi bir… “Cahilce konuşmasın kimse.” diyenler, bilmeyenler gitsin, cahiller gitsin Başbakanın konuşmasını dinlesinler bakayım, demiş mi dememiş mi?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Cahiller kürsüde.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Suriye dâhil her yerin sahibi olma dürtüsünden derhâl vazgeçsin. Dışişleri Bakanını ve dış işleri politikasını derhâl değiştirsin. Yalnızlık Allah’a mahsustur. Türkiye’yi yalnızlığa ittiniz ama bunun hesabını halk sizden soracak.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 488 sıra sayılı, sözleşmeyle ilgili, Tasarı üzerine söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce iktidar partisinden bir arkadaşımız “Burada adam gibi muhalefet yok.” dedi, olsaydı zaten on bir yıl iktidar olmazdınız. Demek ki bizde kusur çok arkadaşlar. Biz onu gözden geçiriyoruz ama sizin de bir şeyleri gözden geçirmenizin zamanı gelmiştir.

Bakın, güzel İzmir’in, Ege’nin incisi güzel İzmir’in 2’nci kez EXPO’yu kaybetmesinde hiç mi günahı yoktur iktidarın? 2015’i kıl payı ile kaçırırken hiç mi günahınız yok? Uluslararası ilişkilerde, diplomaside… Sağlığı özelleştir, ticarileştir, büyük şehir hastanelerini kur, sağlığı metalaştır; devletin bu alanda, tarumar ettiği bir alanda temayı kur, o temadan sonra 2-3 oyla 2015’i kaybet, 2020’yi de 2’nci turda kaybet. Sunucu tabii ki Defne Samyeli’ydi Paris’te. Tabii ki Defne Samyeli’ne bir bakınca oy kullananlar, TÜİK’in, onun evinde bir ay hanehalkı bütçe anketi için zorunlu ikamet edip… Tek başına yaşayan bir kadının özel hayatına, yatak odasına, banyosuna, mutfağına girebilme hakkını kendinde gören ceberut devletin… “Bu talebi kabul etmiyorum, benim özel hayatımın ihlalidir, ihlal edilen hakkıma sahip çıkıyorum.” demesi ve TÜİK’in ona 900 lira ceza kesmesidir.

Bakın, arkadaşlar, doğru dürüst siyaseti bir türlü burada yapamadık, Meclis kanun fabrikasına döndü, zaten bu sözleşmeler de bu kanun fabrikasının artık matbu hâle gelen, yok “Teknik sözleşmedir.” denen sözleşmelerine döndü.

Şimdi, bakın, Belarus, ta, Baltık kıyısında 10 milyon civarlarında bir nüfus çevresiyle… İki ülke arasında insani, diplomatik ilişkilerin olması doğru, sözleşmenin imzalanması doğru, vizenin kalkması güzel. Küçük ülkeler bizimle ilgili vizeyi kaldırıyorlar, bir sorunları yok ama tabii ki güvenceye alıyorlar, işte, bu sözleşmede olduğu gibi geri gönderme hakkını kendilerinde buluyorlar. Yani, Türkiye'den birisi gidip Belarus’ta kalıyor, ondan sonra da “Oradan Almanya’ya nasıl girerim, İsveç’e nasıl giderim, başka ülkelere nasıl giderim?” hesabı içine giriyorsa tabii onlar da bunun önlemini alıyorlardır.

Şimdi, bunu stratejik anlaşma olarak aldığınız zaman yüksek stratejik anlaşmalar konseylerinin gittiği her ülkeden korkmaya başladık. Bilmiyorum, arkadaşlar vardı, Halep’te biz yüksek stratejik bir toplantıya katılmıştık, sonra geldik Kilis’in orada kapıyı açtık, vizeleri kaldırdık, herkes kendi cüzdanıyla geçebilecekti, şimdi ne oldu? 1 milyon mülteci geçti, yol geçen hanına döndü, Ceylânpınar’a kadar olan bölgeden El Nusra, El Kaide istediği gibi girip çıkıyor ama Ceylânpınar’dan bu tarafa Nusaybin’e doğru geldiği zaman Rojavalı 3 Kürt kurşuna diziliyor sınırdan geçtikleri için. Bu nasıl adalettir, bu nasıl yaklaşım tarzıdır? Yani, sınırdan geçen birisine… Pasaportsuz geçmenin cezası belli. Yakalarsın, yargıya çıkarırsın, geri gönderirsin ama kurşuna dizmek nasıl bir anlayış ki geride kalan fotoğraflarda 3-4 tane ilaç kupürü, çocuklara 3-4 tane hediye ve yine çocuklar için alınan şekerler vardı onların üzerinde çıkan suç delili olarak.

Şimdi, ben buradan İzmirlilere sesleniyorum: Üzülmeyin EXPO’yu kaybettiğiniz için. EXPO, belki sağlık temasıyla Ege’nin güzel iklimini, tarihini, kültürünü, geleceğini, zeytinini, incirini, üzümünü, narını, her şeyini tanıtacaktı ama orada da birileri zaten ticari amaçlı olarak kendi karargâhlarını kurmanın sevdası üzerine, oraya gelecek 5 milyon trafiğin, işleyişinin, ihalelerinin, altyapısının hesabının içine girmişti.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sel suları olmasaydı böyle olur muydu?

HASİP KAPLAN (Devamla) – İzmir eğer isterse uluslararası fuarını bir EXPO gibi canlandırabilir, bütün ülkelerin katılımına açık bir duruma getirebilir. Bu bir yerel yönetimler modelidir. “Demokratik özerklik” dediğimiz, yerel yönetimlerin özerklik şartının Avrupa standartlarında burada imzalanıp burada çekincelendirilen ve kabul edilemeyen biçimini İzmir uygularsa o zaman yerel yönetimin, iktidarın kendi kaderini belirlemesiyle, İzmir halkının, ilçelerinin, Selçuk’un, Torbalı’nın, Dikili’nin, Bergama’nın, hepsinin katkılarıyla bunu hayata geçirebilir. Bu, mümkündür. Her şeyi de devletten, uluslararası organizasyonlardan beklememek gerekir. Bu mümkündür çünkü beceremeyen hükûmetlerin beceremediklerinin yerini doldurmak mümkündür arkadaşlar.

Tabii, 1 milyona yakın Suriyeli mülteci Türkiye’den giriş yaptı, İstanbul’dalar, hatta İzmir’deler, hatta Yalova’dalar -gelen haberleri biliyoruz- ve bu insanların hiçbir güvencesi yok, hiçbir kaydı yok ve bu insanlar elbette ki oradan Avrupa’da yaşayan yakınlarının, akrabalarının yanına gidip hayatlarını kurtarmak isteyeceklerdir ve gidiyorlar da, kaçak yollardan gidiyorlar. Kaçak yollardan gidince Ege Denizi’nde bir takanın içine 100 kişi doldurulup getiriliyor, katliamlar işleniyor, insanlar ölüyor, insanlık dramı yaşanıyor. Bunlar defalarca oldu. Peki şimdi olmayacak mı? Olacak.

Elbette ki Avrupa ülkeleri kendilerini korumanın her türlü yöntemini alıyorlar ama alırken “Geldiğin ülkeye geri dön.” kuralını koyuyorlar, unutmayın. Yine, yakaladıklarını geldiği ülkeye geri gönderiyorlar. Onun için Belarus’un çok derdi olmayabilir ama genellikle bu tür, Moldova gibi, Belarus gibi küçük ülkeler, atlama, geçiş alanlarıdır, kullanılabilir ama bir Almanya, bir Fransa, bir İngiltere, işte bu ülkelere girişler söz konusu olduğu zaman, o zaman bu sözleşmelerden çok daha katıları Türkiye’yle imzalanmış ve bu uygulanıyor.

Tabii, merak ediyorum, Sayın Yılmaz’a burada da sormak istiyorum: 90’larda bizim Şırnak’tan 15 bin kişi mülteci olarak Saddam döneminde sınırı aştı, geçtiler, sınır ihlali yaptılar, mülteci olarak gittiler çünkü köyleri yakılıyordu, aileleri öldürülüyordu, kurşuna diziliyorlardı, faili meçhul cinayet vardı ve 15 bin kişi…. Bu 15 bin kişi ne zaman dönecek Türkiye’ye? Gerçekten, barış ve çözüm sürecini konuştuğumuz bir dönemde bunlar ne zaman dönecekler?

Bir şey daha: Uludere’de bir insanlık dramı yaşandı, 34 yurttaşımızı yitirdik. Faillerinin bir tekinin kimliği dahi hâlâ tespit edilemedi. Savcılıkta gizlilik kaydı kondu, sonra askerî mahkemeye gönderildi. Elbette ki bir gün adalet yerini bulacak ve oradaki öteleme bir gün aydınlığa kavuşacaktır. Ama oradaki anaların, babaların çocuklarının cesetlerinin paramparça olduğu 100-200 metre ilerideki sınırın ötesinde -ki orada ne mayın var ne hudut var ne bir taş var, orayı hiçbir zaman da hudut bellemediler üç sene-oraya gidip bir anmada bulunmalarına Uludere Savcılığının soruşturmalar açması, insanlara ceza vermesi hakkaniyete ve adalete uygun değildir arkadaşlar.

Şunu çok açıklıkla söylemekte yarar var: Evet, bizim uluslararası hukukta sözleşmeler ve birtakım konularda atmamız gereken adımlar vardır. O zaman belki olimpiyatları da Türkiye’de yapabiliriz arkadaşlar. Şöyle, kim istemez ki bir senede bütün mevsimlerin yaşandığı, güneşin, suyun, denizin, havanın, tarihin, iklimin, coğrafyanın bu kadar harika olduğu bir ülkede eğer biraz asayiş varsa, biraz düzen varsa, caddelerinin merkezlerinden, meclislerinin kenarlarından geçerken TOMA’lar su sıkmassa, su fışkırtmasa biberli gazlarıyla, orada gaz bombalarını atıp oradan geçen turistlerin de bunlardan etkilendiğini görebilme sağduyusuna sahip olabilseler ve o geçtikleri alanlarda perişan hâlde düşen turistlerin ülkelerine dönüp televizyonlardaki anlatımlarından, Gezi’den tutun, kırmızı elbiseli kadın resmi geriye kaldığı zaman bir gaz sıkmasında… Ve bir parlamentoda kadınlar kalkıp, orada buna destek çıkıp, dayanışmayı gösterip duruş gösterebildiği zaman olimpiyat da olur, EXPO da olur, iklim Akdeniz olur arkadaşlar, çok şey değişebilir.

Bunun için, onurlu, özgür, eşit yurttaş ve hukukunu oluşturamıyorsak eğer milletvekillerimiz hâlâ cezaevindeyse, belediye başkanlarımız, eğer bu ülkenin gazetecileri cezaevindeyse, eğer bu ülkenin avukatları cezaevindeyse, eğer bu Meclisin iktidarında bir muhalefet milletvekiline bir milletvekili küfredip çok ucuz bir cezayla kurtuluyorsa, eğer ana muhalefet partisinden bir milletvekili bir Başbakanın eşine istediğini söyleyebiliyorsa ve özür dileme erdemi yoksa, özür dilenemiyorsa bu ülkede, insanlık bitmişse bu ülkede, değerini kaybetmişse bu ülkede, bu iktidarla, bu ana muhalefetle siz hangi olimpiyatları kazanacaksınız, atlayacaksınız, hangi çağı atlayacaksınız zihniyet erişimini değiştirmeden? Nasıl bir yaklaşımdır “Senin milletvekilin böyle oldu; ben de -milletvekilim- de bunu yaparım.” Olmaz arkadaş, çıkacaksınız, özür dileyeceksiniz. Bu ülkenin yabancı topraklarında, bir elçilik binasında, bir tarafta haddi olmayan bir çıkış, bir tarafta devletin, Hükûmetin korumaları görev yapıyor. Bu ülkenin yabancı topraklarında… İkisini de kabul etmiyoruz, ikisini de reddediyoruz, ikisini de bu ülke halkı hak etmiyor arkadaşlar, ikisi de yanlış. Bu yanlışa dobra dobra çıkıp “Evet, yanlış.” dediğiniz zaman siyasetin erdemi konuşacak.

Bizde, Türkiye’de, Kürt’te, Türk’te, Çerkez’de, herkeste kadına saygı vardır arkadaşlar. Çok açık konuşuyorum. Bunun tahammül sınırları vardır, bunun iç tüzüğü vardır, bunun insanlık tüzüğü vardır, bunun vicdan tüzüğü vardır, bunun ahlak tüzüğü vardır. Burada birbirimizin üzerine bağırıp üzerimize üzerimize gitmenin yerine programlarımıza, tüzüklerimize sığınmamızın, doğruyu konuşmamızın zamanı değil mi artık? Herkes yanlış yaptığıyla kalabilir mi? Demi geldi biz de hata yaptık, bardak kırdık ama onur kırmadık, kafa kırmadık, haysiyet kırmadık. Bakın, çok açık konuşuyorum. Bunlar küçük şeyler değildir, küçük ve kabul edilir, es geçilecek şeyler değildir arkadaşlar. Bunu liderlerin başta yapması gerekirdi. Liderlerin yapması gerekirdi ki, burada düzen daha doğru dürüst olsaydı.

Evet, konuşuyoruz, birbirimizi anlamak istemiyoruz. Burada bağırınca çağırınca sanki sandıklar oy dolacak sanıyoruz. Oysaki, ben hayatımın en güzel bir yılını geçiriyorum, 2013 yılını geçiriyorum, cenaze kaldırmıyorum, taziyeye gitmiyorum, insanların arasında dolaştığım zaman, işte ben bunun için seçildim bu ülkeye geldim… Bu ülkeye barış geldiği zaman, bu ülkeye demokrasi de gelecek, bu ülkeye adil bölüşüm de gelecek, bu ülkenin vergisi de hakça toplanacak, bu ülkenin bütçesinde hesap sorulacak, bu ülkenin Meclisinde sizin milletvekilleriniz sizin istediğiniz gibi seçilecek. Ama olmuyor, bir tarafta iktidar, yapışmış 12 Eylül darbe Anayasası’na gidiyor, bir tarafta ana muhalefet, muhalefeti bizimle yapıyor, iktidarla cebelleşeceğine gelip bizimle muhalefet ediyor ve biz bu arada dik durmaya çalışıyoruz. Dik durduğumuz için de her seçimde oylarımızı yüzde 100 artıyoruz, 50 belediyeydi 100 yaptık. (BDP sıralarından alkışlar) 20 milletvekiliydi 36 yaptık; 6’sı cezaevindedir, başı diktir. Hırsızlıktan biri yatmıyor, onursuzluktan biri yatmıyor, ihaleye fesat karıştırmaktan, ülkeyi satmaktan, birine hakaret etmekten, hele hele Kadınlar Günü’nde kadınlara hakaret etmekten bir teki yatmıyor içeride. (BDP sıralarından alkışlar) Bunun için biz rahatız arkadaşlar. Dobra dobrayız, açık açığız; sizlerin de böyle olmanızı istiyoruz.

“Muhalefet” deyip, ikide bir de bizi de tahrik etmeyin “Adam gibi muhalefet yoktur.” diye. Burada arkadaşlara sesleniyorum: Size muhalefet etmenin ne olduğunu da gösterebileceğimiz zamanlar oluyor. Böyle üstümüze üstümüze gelmeyin, sataşmadan söz almadık, cevap vermedik diye, uyuduk atladık da anlamayın. Böyle bu sözleşmelerle gelir konuşur sabaha kadar size pösteki saydırırız; bunu da biliriz, İç Tüzük’ü de biliriz. Biz Anayasa’yı devirmedik Uzlaşma Komisyonunda. Anayasa’yı devirmediğimiz hâlde Anayasa Mahkemesi Başkanı çıkmış diyor ki: “Bir anayasa yapamadılar.” Be mübarek, otuz üç yıldır senin kadar darbe anayasasını iyi uygulayan başka bir Anayasa Mahkemesi başkanı var mı? Yok. E, sen ne katkı sundun? Yok. Sen bir öneri getirdin mi? Yok. Sen benim önerimi okudun mu? Yok. Ben darbe mevzuatının kaldırılmasını istemişim, haberin yok; ondan sonra eleştir! Ondan sonra vakıf kuralım, sana arpalık verelim, Millî Birlik Komitesinin Senatodaki ömür boyu senatörleri gibi sen de ömür boyu keyif çat!

Anayasa Mahkemesi, AYM, olacak AVM. Sen de siyaset ya hukuk, ticaret yapacaksın. Aha, size söylüyorum iktidar partisi o yasa buraya gelirse sizi rezil ederim, vallahi rezil ederim. Akçeli işlere üst yargıyı karıştırmayın. Anayasa Mahkemesini ticarete bulaştırmayın. Onun yoklamasını, taahhüdünü, beyannamesini vermese müfettiş göndereceksin. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç: “Gel hele, defterini getir, kaç kuruş harcadın?” diyecek bir müfettiş. Ve üst yargıda oturacaksın. Çıkar cübbeni, gel karşımıza, siyaset yap. Öyle yasamaya kafa tutmak olmaz.

Sonra, açık konuşacağım. Bu vakfı siz Hükûmet olarak bu tasarıda teklif ettiniz; rüşvet mi bu yoksa Anayasa Mahkemesi Başkanı mı istedi? Hangisi? Açık konuşalım. Kim istedi, kim? Kim veriyor? Kim kimin cebinde?

İnsan Hakları Mahkemesinde ben avukatlık yaptım tam yirmi sene. Bireysel başvuruda harç alınmaz. İnsan haklarının gereğidir arkadaşlar. İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bu yazar. Türkiye’nin taraf olduğu protokollerde bu var.

2004’te Anayasa’yı siz değiştirdiniz. 90’ıncı maddeyi siz koydunuz. “Uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde.” dediniz. Biz şimdi o haracı, o harcı, vatandaşın önünü tıkayan o harcı kaldıracağımıza o harcı getirip birilerinin arpalığı yapacağız. Bu hangi adalettir? Bu hangi hukuktur? Bu hangi çağdaşlıktır? Bu hangi evrenselliktir? Kabile devletinde bile böyle bağış olmaz arkadaşlar. Aha, siz bilirsiniz, isterseniz o yasayı getirin, o yasayı getirin, konuşacağız!

Kimseyi burada milletin iradesine, kısıtlı da olsa, bizim hesabımıza, bize laf etmeye kaldırtmayız. İsterse Anayasa Mahkemesi Başkanı olsun. Üstelik, benim 20 partimi kapatmış, benim üye olmayan arkadaşlarıma beşer sene yasak koymuş bir Anayasa Mahkemesinin kararlarını Strasbourg’ta delik deşik edip getire getire yorulmadık; hâlâ konuşmaktan yorulmadılar, hayıf da yok, geri bakma da yok. Biz bunu hatırlatırız.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şahıslar adına Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün Parlamento açıldığından beri, dün Japonya Büyükelçiliğinde yaşanan hoş olmayan, şık olmayan bir olayla ilgili iktidar partisi mensuplarında bir gerginlik görüyoruz. Elbette olayı şimdi değerlendireceğim ancak değerlendirmemin tümünü dinleyin, ondan sonra refleksinizi verin yani başından sonundan şey yapmayın.

Sayın milletvekilleri, öncelikle peşinen söylüyorum, esasen benim söylememe gerek yok, bugün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde Parti Sözcümüz Profesör Doktor Sayın Haluk Koç’un da bu olayla ilgili bir açıklaması vardır. Sanıyorum Anadolu Ajansında da oldukça geniş yer bulmuş, buna bakmanızı tavsiye ederiz.

Ben, grup başkan vekili olduktan sonra bu kürsüde ilk söylediğim şey, siyasetin bir nezaket ve vicdan meselesi olduğudur. Siyaseti böyle düşündüm, böyle yapıyorum, bundan sonra da böyle yapacağım ancak bu, bizim elbette muhalefeti maksimum düzeyde yapmamıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nden, Anayasa’dan kaynaklı hakları kullanmamıza hiçbir zaman engel de olmayacaktır.

Bugün Genel Kuruldaki atmosfer bize gösterdi ki -iktidar partisinin kimi milletvekilleri- çoğunluğun da verdiği bir öz güvenle, Genel Kurulun ambiyansına, iklimine, manzarasına -eski bir başkan vekilimiz vardı “mehabeti” derdi- mehabetine yakışmayan bir tarz bugün sergilenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak söylüyorum ki, dün akşam Japonya Büyükelçiliğinde Sayın Hanımefendi’ye yönelik olarak yapılan sözlü, yerinden, hatta Sayın Hanımefendi’nin duymadığı, konuşması bittikten sonra “Ne oldu?” dediği, “Ne yetkiyle, hangi yetkiyle konuşuyorsun?” ifadesi hoş olmamıştır, uygun düşmemiştir. Bunun böyle bilinmesi lazım. Ancak, bununla beraber, şüphesiz, Sayın Milletvekilimiz de Ankara’nın içinde olduğu için, kendisinin Japonya topraklarında olduğunu unutmuş olsa gerek ki… Türkiye’deki devlet geleneklerinde bir hanımefendinin -genel tabirle “first lady”lerin- yanında, bir resmî etkinlikte Hükûmet görevlileri varken onun konuşmasını garipsediğinden kaynaklı… Ve bize gelen bilgilere göre de Sayın Hanımefendi’nin, konuşması esnasında duymadığı; sonra, inince, “Ne oldu?” diye sorulunca “Kamer Genç böyle bir laf etti.” diye kendisine bilgi verilmiş. Bugün Sayın Taner Yıldız’ı dinledim, “Hanımefendi’nin duyması önemli değil, ben duydum.” diye bir açıklaması var.

Sayın milletvekilleri, siyasetin bir refleks işi olduğu da unutulmamalıdır. Özellikle kadınlara karşı hepimizin çok nazik, çok saygılı olmamız gerektiğinin de altını dikkatle ve itinayla çizmek istiyoruz. Bunun da bilinmesini istiyorum. Şüphesiz ki Sayın Büyükelçi -daha önce de Japonya’da benzeri yapılan bir uygulamanın neticesi olarak- burada Hanımefendi’nin konuşmalarını istemişlerdir, bizce de çok doğaldır, hiçbir sakıncası da yoktur. Bunun da altını çizmek isterim. Ancak, Sayın Kamer Genç’in tepkisi ne kadar uygun değilse, ne kadar doğru değilse bir sayın bakanın ve Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı koruma güvenlik mensuplarının Japonya topraklarında Türkiye’nin bir milletvekiline yönelik fiziki müdahaleleri de şık olmamıştır. Zira, Sayın Kamer Genç’in Sayın Hanımefendi’ye yönelik hakaretamiz bir sözlü saldırısı, sataşması, bir fiilî durumu asla söz konusu değildir bizim yaptığımız tetkiklere göre. Böyle bakınca, bu olayda bir uygun olmayan durum başka bir uygun olmayan durumla örtüşmüş ve ülkemiz açısından hiç de şık olmamıştır.

Öte yandan bugün gazetelere baktığımızda kimi gazetelerin bu olayı gereğinden fazla abartarak değişik manşetlerle vermesi belli ki sizi de, partinizin taraftarlarını da, şüphesiz, partinizin Sayın Genel Başkanını da, Sayın Hanımefendi’yi de üzmüş olabilir ama siyasette bunlar hep vardır, keşke olmasaydı, bunun altını çizmek isterim.

Bununla beraber sayın milletvekilleri, bugün iktidar partimizin Sayın Grup Başkan Vekili Sayın Satır da bir basın toplantısı yaptı, kadın milletvekillerini, Cumhuriyet Halk Partisindeki kadın teşkilatlarımızı da bir göreve çağırdı. Ben peşinen söyledim, burada kişisellik vardır, Cumhuriyet Halk Partisinin kadınlara bakışını bu olaydan yola çıkarak başka bir pencereden, perspektiften kamuoyuna sunmanızı da kesinlikle doğru bulmayız. Ancak, bununla beraber şunu da söyleyeyim: Keşke Hanımefendi Japon Büyükelçiliğinde konuşurken Türkiye Cumhuriyeti’nin Enerji ve… Ne Bakanlığı oldu şimdi?

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – “Enerji” yeter.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Neydi ya Bakanlığın adı? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız böyle konu mankeni gibi Sayın Hanımefendi’nin yanında durmasaydı bence. Bence… Bence…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne yapsaydı?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya, protokol var orada ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hayır, hayır. Bence durmamalıydı. Hanımefendi orada konuşurdu.

AHMET YENİ (Samsun) – Konuştukça, devam edin, batıyorsunuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Öte yandan, kadınlara, kim olursa olsun, hangi partide olursa olsun, hangi siyasi gelenekte olursa olsun biz Türkiye'nin bütün kadınlarına nazik olmaya, saygılı olmaya, anlayışlı olmaya mecburuz ama aynı anlayışı, keşke, Rize Belediye Başkanı “İkinci eşlerinizi Kürtlerden alın." dediği zaman da iktidar partisi kadın milletvekillerimizin göstermesini isterdim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya yapma şimdi ya, yani suimisal emsal olmaz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – O zaman diğerlerini söylemeyim. İyi ya, bir suimisal daha vereyim o zaman yani içinde çok sayıda kadın sanatçının da olduğu insanlara “Ulan hepiniz oradaydınız.” denmeseydi keşke. Keşke denmeseydi. Keşke denmeseydi. Bir örnek daha vereyim mi? Bence vermeyeyim, bu işi tatlıya bağlayalım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Şimdi, tasarı üzerinde yirmi dakika soru-cevap işlemi yapacağım. Sisteme giren sayın milletvekillerine teker teker söz vereceğim.

Sayın Tanal, buyurun… Yok.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) –  Sayın Bakan, dün, Suriye’de yaralanan ama Türkiye’de ölen bir vatandaşımız Karamürsel ilçesinde toprağa verildi. Karamürsel’den Suriye’ye muhalif güçlere destek vermek için giden Tercüman Arif Tepedağ’ı dün toprağa verdik. Arif Tepedağ, 37 yaşındaydı, Halep’te yaralandı, Gaziantep Devlet Hastanesinde yoğun bakım ünitesinde bir süre yaşam mücadelesi verdi ve hayatını kaybetti.

Ayrıca, yine Suriye’ye giden ve Karamürsel’de ikamet eden Volkan Ertan’ın -33 yaşında- yine Suriye’de öldüğü ve defnedildiği gelen bilgiler arasında.

Şimdi soruyorum, tabii ki bildiğinizi pek düşünmüyorum: Türkiye’den kaç vatandaşımız Suriye’deki terör örgütleri adına savaşıyor? Kaç vatandaşımız bu kirli savaşta öldü?

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 2009 yılında “Harun gibi gelip Karun gibi gidiyorlar.” diyen, ama 2012 yılında Genel Başkan Yardımcılığınız görevini üstlenen Numan Kurtulmuş, Türkiye’de üzerinde çok ciddi beklentinin olduğu ve çok hassas bir konu olarak kamuoyu tarafından değerlendirilen bedelli askerlik konusunda bir açıklama yaptı. Bir anda Türkiye gündeminde en üst sıraya oturdu. Ama ertesi gün bunun çok dışında, “Kendi görüşüdür.” gibi açıklamalar yapıldı. Bu konuda, biz, milletvekilleri olarak çok sayıda telefon ve mail alıyoruz. Siz, Millî Savunma Bakanı olarak konuya ilişkin Hükûmetin kesin ve net görüşü doğrultusunda -daha sonra eğer tekrar revize edilmeyecek ve önceki seferler gibi değişmeyecekse- net olarak kamuoyunu ve bizleri bilgilendirir misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Akar, tekrar sisteme girmişsiniz, soru soracak mısınız?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet soracağım, lütfen açın mikrofonumu.

BAŞKAN – Buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, Konyalı tornacıdan Suriye uyruklu Heysem Topal ekim ayında 10 ile 20 bin arasında havan mermisi gövdesi yapmasını istemiş. Bir ay içinde 1.179 havan mermisi yapıp üç parti hâlinde gönderdiğini ifade ediyor. Aynı vatandaşın hem Konya’da hem de Adana’da değişik esnaflara değişik silah malzemeleri sipariş ettiği Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri tarafından tespit edilmiş bulunuyor. Yine, Reyhanlı’ya aynı malzemeyi daha önce iki kez götürdüğünü ifade eden tır şoförü bu malzemeleri Reyhanlı’ya taşıdığını söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre başka bir ülkeye silah göndermek için Meclis kararı gerektiği bilinmektedir. “Haberimiz var.” diyorsanız suç işliyorsunuz, “Haberimiz yok.” diyorsanız daha büyük suç işlediğinizi düşünüyorum.

Bu konuda lütfen Meclisi aydınlatmanızı talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çeşitli tarihlerde, Türk Silahlı Kuvvetlerinden çeşitli gerekçelerle ilişiği kesilen personelle ilgili çok sayıda düzenleme yapıldı. Ancak, 12 Eylül 1980 darbesinde orduda öğrenci olup da ilişikleri kesilen hatta daha sonra tekrar askerlik görevini yapmak zorunda bırakılan, çok ciddi hak mağduriyetlerine uğrayan bir grup var. Hem “12 Eylülle hesaplaşma.” denip hem de bu mağdur kitlenin -ki talepleri çok sıkça dile getiriliyor- hakkında bir çalışma yapmıyor olmanız çok manidar geliyor bize. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız, bir çalışma var mı? Eğer yoksa, niye yok?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Gezi’deki direnişe, o süreçte atılan “tweet”lere, o süreçte yapılan “facebook” sohbetlerine bir darbe mantığıyla yaklaşarak bir darbe girişimi çıkarımı yaptığınız basında sıkça yer alıyor. Bu doğru mu Allah aşkına, çok merak ediyorum? Gerçekten, buradan bir darbe girişimi ya da Ergenekonvari, Balyozvari bir tezgâh çıkacak mı, böyle bir düşünceniz var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, bugünkü gazetelerde AKP Genel Başkanı Sayın Kurtulmuş’un, Genel Başkan Yardımcısı pardon, bedelli askerlikle ilgili demeçleri var.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Allah söyletmiştir belki.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bu konuda Sayın Akif Hamzaçebi’nin defalarca kanun teklifi vermesine rağmen -tüm gençler hepimizin, onların isteği doğrultuda- bu Parlamentoda onların isteğini yerine bir türlü getiremedik ve muhalefetin verdiği hiçbir şeyi dikkate almadınız.

Bu açıdan, bize net bir şekilde Sayın Kurtulmuş’un yaptığı açıklamadan bilginiz var mı, böyle bir yasa teklifi gelirse -sizin tarafınızdan- muhalefetin verdiği yasa tekliflerini de dikkate alacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Arkadaşların sorularına mümkün olduğunca cevap vereceğim, eğer eksik kalan husus olursa ilgili birimlerden -ki yargıya intikal etmiş olan var, Emniyetin soruşturmasına konu olan var veya Adalet Bakanlığını ilgilendirenler var- onların da yazılı olarak detaylı vermesini talep ederim.

Birinci husus; tabii, “Suriye’ye işte ne kadar Türk vatandaşı gidiyor, bunların sayısını biliyor musunuz?” Hayır, bunların sayısını bilmiyoruz. Katılanlar var mı? Var. En azından işte, orada çatışmalarda… Her iki tarafa da, sadece bir tarafa değil, bir tarafa katıldıklarından değil, diğer tarafa da gidiyor. Gazeteleri takip ederseniz bizim gibi herkesi görüyorsunuz; yani Suriye’deki çatışan her iki tarafa da Türkiye’den giden, katılanlar var. Ee, peki… Biz Hükûmet olarak kesinlikle Türk vatandaşlarının hiçbirinin ülkemiz dışındaki bir çatışmaya taraf olmasını istemeyiz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ülkemizdekini ister misiniz Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ya özü şu: Ülkemiz dışındaki hiçbir çatışmaya da… Ee, Türkiye’de iki kişi, kimse kavga etmiyor mu? Şimdi, işte, güneydoğuda olanlar bir şekilde ne? Bunu da tasvip etmeyiz ama ben bir gerçeği söylüyorum. Tabii ancak bir de somut bir gerçek var, hem ülkemizden her iki tarafa katılanlar var; sadece buradan değil, Çeçenistan’dan giden var, Hollanda’dan var, Almanya’dan var, Amerika’dan giden var. Artık, “bağımsız terörist” mi dersiniz, nasıl nitelerseniz nitelendirin ama oradaki çatışmalara katılanlar var. Tabii, bizim istediğimiz şey bu çatışmalara katılmamasıdır ve bu çatışmalara katılarak da hiçbir fayda hiçbir tarafa gelmez, aksine onların da böyle bir şeye ihtiyacı yoktur diye düşünüyorum; birinci husus bu. Diğeri, Sayın Özel söylemişti “Türk Silahlı Kuvvetlerinde çeşitli tarihlerde ilişiği kesilen öğrencilerle ilgili -ordudan ilişiği kesildi- bir düzenleme yapacak mısınız, bir çalışmanız var mı?” diye. Bunlarla ilgili bir çalışmamız yoktur. Daha önce yargı yolu kapalı işlemler nedeniyle silahlı kuvvetlerden ilişiği kesilenler. Ne zaman? Sıkıyönetim dönemlerinde, sıkıyönetim komutanlarının yapmış olduğu işlemlerin yargı denetimine kapalı olduğu dönemlerde ve Yüksek Askerî Şûranın yargı denetimine tabi olmayan işlemleri nedeniyle, silahlı kuvvetlerden ilişiği kesilmiş personelin, en azından yargı denetimi yapılmadan, bunların atılmasının hukuk devletine uygun olmayacağı düşünüldüğünden Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yasa çıkardı. O yasa çerçevesinde müracaat edenler değerlendirildi, büyük bir kısmı alındı. O değerlendirme sonucunda uygun görülmeyenler de oldu. Bunlar da Askerî Yüksek İdare Mahkemesine gittiler. İdare Mahkemesi de “Yapmış olduğunuz bu işlem doğru değildir.” diyerek, kabul etmediklerimizi, mahkeme kararına dayanarak kabul ettiklerimiz de oldu. Ancak çıkan yasa sadece silahlı kuvvetler mensuplarına ait olandı. Orada “öğrenci” tabiri yoktu, dolayısıyla da alınmadı. Silahlı Kuvvetler Disiplin Yönetmeliği’nin gerektirdiği bir hususta… Bu dönenleri de silahlı kuvvetlere yine almadık. Dolayısıyla, bu dönenler de diğer merkezî yönetimin başka birimlerinde uygun bir kadroda görevlendirilmesi yolu açılmıştır. Silahlı kuvvetlerimizin disiplininin sağlanması bu ülkenin ortak menfaatidir diye düşünüyorum.

Bir başka husus, yine sayın vekilimizin, bir başkasının. İşte, Gezi’de atılan “Twitter”lardan, “Facebook”lardan bir darbe girişimi çıkar mı, yer alır mı, diyerek. Ben sadece bir arkadaşımın bana gönderdiği bir mesajı, TC Bahtiyar bilmem kim diye, ismini de başına koymuş. “Yirmi dört saat devam edersek -herhâlde böyledir- Hükûmeti düşüreceğiz. Ha, biraz daha sabredin.” diyerek. Yine bir başkası, herkesin bilgisi var,  basından takip ederseniz: “Avrupa Birliği kurallarına göre kırk sekiz saat daha böyle devam ederse Hükûmet otomatikman düşmüş oluyor.” diyerek. Doğru yanlış ama bunu gösteririm hâlâ vardır yani gelenlerden. “Ha, sabredin, biraz daha giderse Hükûmet düşecektir.” diye. Dolayısıyla, o “Twitter”ları herkes gördü, basını takip eden bilir. Ha, doğruluğu, gerçekliği ne kadardır? Onu, işte, herkes, milletimiz gördü.

Bir başka, tabii, yine Kurtulmuş Bey’in… 2 vekilimiz de bu konuyla ilgili sordu.

Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonunda, biliyorsunuz, Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bey, siz de oradaydınız, yine bu konu orada da dile getirildi. “Bedelli var mı?” veya… Şu anda, on beş aylık süreyi on iki aya indirdik ve 1 Ocak 2014’ten itibaren de uygulamaya geçecek ve yaklaşık da 70 bine yakın Mehmetçik’imiz terhis olacak, bu yasadan faydalanmış olacak.

“Bedelli var mı?” Orada verdiğim cevabı aynen tekrarlıyorum: Yeni bir bedelli yok. “Peki, altı aylık yedek subayların…” “Yedek” bile denmemesi lazım, subay subaydır yani yedeği askerlik görevi bittikten sonraki olanlara söylemek lazım çünkü yedek kuvvetler o bakımdan var. Dolayısıyla da “Yedek subayların -yine o kanundaki ibareyi kullanmak için- altı aylık süresini dört aya indirme veya beş aya indirme gibi bir çalışmanız var mı?” Yok. “Bedelli çalışmanız mı var?” O da yok. “Peki, niye yok?” Bizim zaten şu anda -açıkladık da- 500 binin üzerinde veya 600 bin -çünkü bazıları yine başvuruyorlar, sayı düşüyor, azalıyor gibi farklı bir şeyle- 500-600 bin arasında bir bakayamız var, bir yoklama kaçağımız var, askere gelmiyor. Ha, gelmemesinin gerekçesi ha, bedelli çıkacak… Dolayısıyla biz dedik ki daha önce de gerek affı gerek bedelliyi çok dile getirmemek lazım. Eğer bunu dile getirirseniz o zaman askere gitme düşüncesi olanlar da “Ya, bak bedelli çıkıyormuş, o hâlde ben gitmeyeyim.”, “Bedellinin yaşı düşüyormuş, ben gitmeyeyim.”, “Bedellinin bedeli düşüyormuş, ben gitmeyeyim.” der. Dolayısıyla bizim de istediğimiz bir husus değildir. Silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçlarını veya bu asker sayısını ise muhakkak ki bir uzman, bir otorite var -son sözü siyaset söyler ama- “Sizin silahlı kuvvetlerdeki ihtiyacınız nedir?” diyerek… Kanunda da ibaresi var “Genelkurmay Başkanlığının bu konudaki görüşü dikkate alınarak...” Şu anda, bizim Millî Savunma Bakanlığı olarak ne askerliğin süresinin düşürülmesi ne de askerliğin bedeliyle, yeni bir bedelliyle ilgili çalışmamız yok.

Numan Kurtulmuş Bey, Genel Başkan Yardımcımız ise bunu açıkladı. Yeniden olması gerek… Bir sosyal vakıaya dikkat çekiyor, diyor ki: “500 bin ile 600 bin arasında bir kaçak var, bakaya var. Ben düşünürüm ki şahsi fikrim olarak bedeli düşürürseniz, yaşı düşürürseniz belki bu sosyal problem çözülebilir.” Kendi şahsi görüşü olduğunu da dile getirdi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama Genel Başkan Yardımcınız Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Doğrudur, Genel Başkan Yardımcımız. Biz de bir şey demiyoruz. Genel Başkan Yardımcımızdır, hâlâ da Genel Başkan Yardımcımızdır. Kendi de şahsi fikri olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine biz işte, bir durum olduğunu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yani böyle bir şey yok mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır, böyle bir çalışma bizim Millî Savunma Bakanlığında yoktur.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bu 25 yaşa indirme de yok.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet, 25 yaşa indirme de yoktur.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Olmayacak mı?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani dedim ya, Genelkurmay Başkanlığımız, yeni bir reorganizasyon yaparsa, yeniden bir yapılanma yaparsa… Bizim silahlı kuvvetlerdeki ihtiyaç mevcudumuz, kadro durumumuz bu sayıya düşmüştür, bundan fazlasına gerek yoktur diye bir açıklama, bir görüş bize iletmediği sürece şu anki mevcut durum itibarıyla bizim ne bedelli çalışmamız vardır ne de askerliğin, farklı alandaki askerliğin süresini indirme gibi bir çalışmamız vardır. Bunu da Genel Kurulun bilgisine sunmak isterim.

Muhterem Başkanım, belki soru olmadı ama burada söz alıp da -uzatmamak için- şimdi “Belarus’tan buraya yasa dışı göç mü olur?” diye bir iki arkadaşım sordu. Tabii Rusya gibi büyük bir ülke de Türkiye’ye vizeyi kaldırdı ama…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, benim soru sorma hakkım saklıdır. Soru sorma zamanımdan gidiyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tabii, tabii.

Belarus’tan, gerçekten de ülkemize yasa dışı yollardan gelinirken yakalananlar olmuştur. 2010 yılında 68 kişi, 2011 yılında 50 kişi, 2012’de 49 kişi, toplam 167. Demek ki Belarus dahi olsa buraya kadar gelebiliyor. Onların da geri gönderilmesi için de…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Anlaşmayı bunun için mi yaptınız Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İki: Bu yasa karşılıklıdır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yapmayın! Binlerce insan Suriye’den geliyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bu yasa karşılıklıdır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yapmayın! 50 kişi oradan geldi diye kanun yaptığınıza değmez.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Belarus’la ilgili olarak ne hak veriyorsak aynı hakkımızı Belarus da taşıyor diye düşünüyorum. Bu çift taraflı bir anlaşmadır. Bize ne hak veriliyorsa Belarus’a da o hak veriliyordur.

Ben, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Altı dakika vaktimiz var, 3 sayın milletvekiline de söz vereceğim.

Sayın Serindağ, buyurun.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çok doğru bir noktaya parmak bastınız, “Suriye’de Çeçenistan’dan gelen savaşçılar var, Libya’dan gelen var, muhtelif ülkelerden gelenler var.” dediniz. Doğru söylediniz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Almanya’dan olan da var, her yerden var.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Doğru söylediniz. Peki, bunların Suriye’ye nasıl giriş yaptığı konusunda bir fikriniz var mı? Bunlar Suriye’ye hangi yolları kullanarak geçmişlerdir? Türkiye, bu konuda bir geçiş noktası olarak kullanılmış mıdır? Ben bunu öğrenmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanım, 1980 darbesi sırasında askerî öğrenci olanları zaten orduya alın diye bir şey söz konusu olmaz, olsalar generallik sırası bekliyor olacaklar zaten şimdi. Önemli olan, o gün bir hak mağduriyeti var. Darbe yapıldı ve siyasi görüşlerinden dolayı bu öğrencileri ordudan uzaklaştırdılar; bir. Aldıkları eğitimin bedeli karşılığında tazminat aldılar, babaları borçlara girdi, ödediler; iki. Üstüne tekrar askerlik yaptırdılar; üç.

Bu mağduriyetin giderilmesi için tek enstrüman onları tekrar orduya kaydetmek değil elbette. Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu hakkı yenen kişilerle ilgili bir düzenleme yapmayı düşünmüyor mu? Siz benzer pozisyonda olsaydınız bu devlete hakkınızı helal eder miydiniz?

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, benim soruma verdiğiniz cevaptan anlaşılıyor ki Gezi’den bir darbe girişimi çıkarmaya kararlısınız, karar vermişsiniz. Okuduğunuz “tweet”e göre Hükûmetiniz böyle bir olaydan darbe tezgâhı yapmaya çalışıyor. E, inşallah, yaparsınız Sayın Bakan. İnşallah yaparsınız, bu da sizin yüz akınız olur.

O zaman benim, kişisel olarak, şahsi görüşüm: Sokağa çıkan insanların 2’ye, 3’e katlandığını göreceksiniz. O zaman gerçekten demokrasi ve özgürlük isteyen insanların bu ülkede neler yapabileceğini göreceksiniz. Orada sokağa çıkan insanlar sadece ve de sadece özgürlük ve demokrasi istediler ama siz bunu darbe olarak anladınız. Çünkü sizin ruhunuzda böyle bir anlayış var Sayın Bakan.

Ben sizi gayet iyi anlıyorum. Sizin bu anlayışınız olduğu için o olayı da bu şekilde algıladınız. Herkes başkasını kendisi gibi zanneder diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, öncelikle Sayın Serindağ’ın “Geçiş noktası neresidir?” diye… Biz geçiş noktasının Türkiye olduğunu düşünmüyoruz. Siz farklı düşünebilirsiniz. Ama Irak gibi sınırlarının hiçbir tarafında doğru dürüst…

Sınır güvenliği gerçekten zordur. Hiçbir ülkenin de tek başına yapacağı da bir husus değildir. Onun üzerine Yunanistan gerek Bulgaristan bile birçok yere duvar çekiyor. Teknolojik bakımdan dünyanın en ileri olan ülkelerinden birisi İsrail’dir. İsrail, Filistin’den yasa dışı geçişleri engellemek için duvar örmek zorunda kaldı. Dünyanın en uzun 3 bin kilometreye yakın… Meksika’yla Birleşik Devletler arasında 3 bin kilometre sınır hattı var. Amerika Birleşik Devletleri dahi –işte, dünyanın süper gücü, her türlü teknolojik gelişmesi, işte, sinyal, istihbarat, aklınıza gelen her türlü tedbiri almasına rağmen- sınırının belli bir kısmına duvar örmek zorunda kaldı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İyi mi yaptı Sayın Bakan? Onaylıyor musunuz?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Biz, sadece sınırlardan geçişlerdeki, sınırlara duvar örmekten başka bir güvenlik…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, İsrail-Filistin arasında duvar var. Bu duvarı kıyaslamanız uygun olmamıştır.

BAŞKAN – Lütfen, karşılıklı konuşmayalım Sayın Korkmaz. Sayın Bakan cevap veriyor o sorulara, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ama düzeltsin Sayın Başkan, Türk dış politikasına da aykırı.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Efendim, biz sadece kıyaslama falan demiyoruz, cevap beklenmiyor. Biz, sadece, sınır güvenliğini sağlamanın çok zor olduğunu, dünyadaki uygulamalardan böyle bir şekilde uygulamaya gidenlerin de olduğunu, bu uygulamanın sadece bugün değil…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İsrail duvarını savunuyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İkisini nasıl kıyaslarsınız Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bunun duvarla bir alakası yok. Biz, sadece, sınır güvenliğinin zor… Dolayısıyla “Bu teröristler nereden girmiştir?” dersen Irak’tan girmiştir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yanlış cümle kullandığınızı söyleyin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yani utanmasanız İsrail’i alkışlayacaksınız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Gidin, bakın. Ürdün’den girmiştir. Çöllerle olan bir ülkede, hiçbir güvenliğin olmadığı yerde Ürdün’e nereden girmiştir? Lübnan’dan girmiştir. Zaten dilleri bir, kültürleri bir, her an gidenler… Dolayısıyla bu çevresindeki ülkeleri bırakıp da Türkiye üzerinden buralara gidildiğini söylemek, bence doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Türkiye’den gidenler…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Filistinliler bu sözlerinizi iyi değerlendirecek Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiç şüphe yok. Biz, somut bir gerçeği söylüyoruz, yapılan değil...

BAŞKAN – Sayın Bakan, toparlar mısınız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka konu: Askerî öğrencilerle ilgili çalışmamız yoktur diye düşünüyoruz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Zaten yapmazsınız…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet, çalışmamız yoktur. Geçiş noktasını söyledik.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Meclisin kayıtlarına geçmesi için, “İsrail-Filistin arasındaki duvarla bu duvarı kıyaslamak uygun düşmemiştir.” demeniz lazım Sayın Bakan. Sayın Bakan, kıyaslamakla yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

Sayın Bakan, cevaplarınıza devam eder misiniz, bir dakika süreniz kaldı.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Muhterem Başkanım, eğer ki, Orta Doğu’daki sınır güvenliği konusunda sınırlarında en mükemmel şekilde, diğer devletlere kıyasla, sınır güvenliği sağlayan ülke Türkiye’dir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Allah, Allah!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet, aynen öyledir.

Eğer sınırlardaki karakollara, İran bölümüne bakın… Ben gittim, gördüm; sizin genel başkanınız da gitti.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Suriye’ye bir bakın Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla, gider, bakarsanız…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Suriye kevgire döndü Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Pekâlâ Çaldıran’daki Koçkıran Karakoluna giderseniz İran sınırının tamamlandığını, Irak sınırında ise güvenlik nedeniyle aksamaların olduğunu…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Suriye…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - …Hatay bölümünde mümkün olduğu kadar çalışmalara devam ediliyor. Hatay bölümünün tamamlandığını ancak diğer bölümünde ise…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 910 kilometrelik sınır kevgire döndü Sayın Bakan sayenizde.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Siz öyle düşünebilirsiniz.

En son olarak da Muhterem Başkanım, bu ülkede kimlerin darbeyi desteklediğini, askerlere veya diğerlerine “Hâlâ daha ne bekliyorsunuz?” diyenleri, her darbeden sonra “Şartlar tamam olursa darbe meşru olur.” diyenleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Darbeleri Araştırma Komisyonuna şerh yazarken de demokratik hakların kısıtlandığı dönemlerde bu tür darbelerin olduğunu söyleyen kimselerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - …Türkiye’de kimin darbe yanlısı, kimin darbe karşıtı olduğunu… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan konuşmasının son cümlelerinde Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’na kimlerin şerh yazdığını kastederek yani o anlamda bir değerlendirme yaparak Cumhuriyet Halk Partili üyelerin vermiş olduğu şerhi amacından daha farklı bir şekilde yorumlayarak sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sadece siz yapmadınız ki. Alınganlık var mı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – YÖK dururken darbe konusunu hiç açmamanız lazım, YÖK duruyor hâlâ.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

Lütfen yeni sataşmalara neden olmayınız.

İki dakika...

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 488 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında yaptığı konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Sayın Bakanın görev alanına giren bir kanunla ilgili size bilgi vereceğim ve kimlerin darbelere nasıl yaklaştığını sizler daha iyi göreceksiniz.

Hükûmet, 21 Temmuz 2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir kanun çıkardı. Kanunun konusu, 28 Şubat nedeniyle mağdur olan asker ve sivil personelin haklarının iadesini düzenliyor yani Hükûmet 28 Şubatı, o askerî müdahaleyi darbe olarak değerlendiriyor ve bu darbenin yaratmış olduğu mağduriyeti gidermek amaçlı bir kanun çıkarıyor. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, kısa bir süre önce bir kanun teklifi verdik, dedik ki: Türkiye’de 12 Mart darbesi vardır, 12 Eylül darbesi vardır, daha geriye gidersek 27 Mayıs 1960 vardır. Bu darbelerde mağdur olanların haklarını da iade edelim. Hükûmet özellikle “darbe” deyince bundan sadece 28 Şubatı anlıyor, ona göre 12 Eylül ve 12 Mart darbe değildir, onun mağdurlarının haklarının iadesi gibi bir şey onun gündeminde yoktur. Niye yoktur biliyor musunuz? Çünkü, Adalet ve Kalkınma Partisi varlığını 12 Eylül darbesine borçludur. Asıl darbeci sizlersiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye’de, bugün, “sivil darbe” olarak isimlendirdiğimiz, yargıyı Hükûmetin kontrolüne almak suretiyle demokrasiyi ve özgürlükleri rafa kaldırmaya çalışan bir hükûmet varsa o da Sayın Bakanın mensubu olduğu Hükûmettir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bizi darbecilikle itham etti. Söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır,  ben Hükûmeti itham ettim.

BAŞKAN – Başka sataşmalara neden olmayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, tabii ki Sayın Grup Başkan Vekili söz alsın, konuşsun ama ben Hükûmete bir sataşmada bulundum ama Hükûmet yerine siz Sayın Grup Başkan Vekiline söz verdiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Asıl darbeci sizsiniz.” diyerek hepimizi itham altında bıraktınız.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekili talep etti.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tutanaklara geçsin efendim.

BAŞKAN – Bu konudaki hassasiyetimi biliyorsunuz grup başkan vekilleri konusunda. O anlayışla karşılamanızı dilerim.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hanımefendi, çok mu hassassınız? Grup başkan vekillerine karşı çok mu hassassınız?

 

11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, ana muhalefetin Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi burada konuşurken, ne kadar darbe karşıtı olduğunu ve buna karşı olarak da işte grubumuzu, Hükûmetimizi itham eder tarzda, asıl darbecinin bizler olduğuna dair bir gaflette bulundu, ben öyle diyorum.

Bakın, bir defa şunu özellikle söylüyorum, kamuoyu da çok iyi biliyor, bütün Meclis de, milletvekilleri de biliyor… Biz, daha 2010 referandumundan önce burada bir paket çıkarttık, ne dedik? “Gelin, bu darbecileri yargılayalım.” dedik, değil mi?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hadi yargılayın.

AHMET AYDIN (Devamla) – Geçici 15’inci maddenin kaldırılması; hafızalarda taze, 2010 öncesi, referandum öncesi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yargılayabilir misiniz darbecileri?

AHMET AYDIN (Devamla) – Biz, burada -şurada stantlar kuruldu- darbecilerin yargılanması için, onun önündeki engelin, Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılması için oylama yaparken kendi milletvekillerinize dahi güvenmediniz; belki birileri buna “evet” der diye onları kapı dışarı ettiniz, oylamaya bile göndermediniz ama ne yaptık biz? Biz, burada, 330’un üzerinde bir çoğunlukla, AK PARTİ olarak darbecilerin yargılanmasının önündeki engelleri kaldırdık ve millete gittik. Millet de şunu dedi: “Yüzde 58’le, haklısınız, doğru söylüyorsunuz, bütün darbecileri yargılayalım.” Peki, siz o gün öyleydiniz de bugün darbe karşıtı mı oldunuz kardeşim kusura bakmayın da? Millet hepimizi çok iyi biliyor, hepimizi çok iyi değerlendiriyor. Sadece söylediklerinizle bu iş olmuyor, eyleminiz çok önemli, sizin ne yaptığınız çok önemli. Bugüne kadar bütün vesayetleri ortadan kaldırmaya çalışan bir AK PARTİ Grubu var, bir AK PARTİ Hükûmeti, iktidarı var.

Yine, aynı şekilde, yargıyı kimsenin tekeline koymuyoruz. Biz şunu yaptık: Evet, “Yargı tarafsız ve bağımsız olsun.” dedik, “Yargı bizim tekelimizde olmasın ama -kusura bakmayın- tek parti zihniyetinin de, CHP zihniyetinin de yargı artık tekelinde değil.” dedik, “Bütün bu kurumlar bu milletin öz kurumları olsun.” dedik, “Adil bir şekilde herkesin hakkına, hukukuna riayet etsin.” dedik; biz bunu yaptık. Evet, zaten artık sizin feryat figan koparmanız ondan. Yargı artık sizin de tekelinizde değildir, hiç kimsenin tekelinde değil yargı; bağımsız ve tarafsız bir yargı var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir konuyu düzeltmek istiyorum. Sayın Aydın herhâlde o günleri iyi takip edememiş olacak ki Genel Kurula yanlış bilgi verdi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İyi takip ettim, ben buradaydım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – 12 Eylül 2010 referandumunda, halk oyuna sunulan Anayasa paketinin içerisine giren Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin kaldırılması düzenlemesi doğrudan doğruya Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi üzerine o pakete girmiştir.

Bunu bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sizin ilk hazırlığınızda o madde yoktu, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisiyle oraya girmiştir. Lütfen, doğru bilgi verin Sayın Aydın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Tasarının tümü…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, ben de bir düzeltme yapmak istiyorum. O maddeyi oylarken bile gitmeleri ayrı bir şey.

İkinci husus, her kürsüye çıkan CHP’li konuşmacı “Siz halkı kandırıyorsunuz, darbecileri yargılayamazsınız.” diyordu, bizi halka şikâyet ediyordu.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim sayın grup başkan vekilleri.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz de şunu dedik: Bugün gelinen noktada darbeciler yargılanabiliyorsa bu halkı, bu milleti kandıran kimdir?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Şimdi, ona da söyleyeceğim var da uzamasın diye çıkmıyorum Aydın. Aydın, eksik biliyorsun, yapma, ona da söyleyeceğim var. Onların yargılanması için önerge verdik, siz onu kabul etmediniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, kayda geçmiştir.

Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim sorum üzerine bizlerin darbeci olduğunu ve darbeyi onayladığımızı söyleyerek sataşmıştır. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz aynı gerekçeyle söz istedi ve kendisine söz verdim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, o grubumuz adına…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, grubumuz adına söz almıştır. Benim sorum üzerine bu…

BAŞKAN – Grubunuz adına Grup Başkan Vekiliniz… Sayın Atıcı, grubunuz adına böyle bir usul yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, benim sorum üzerine Sayın Bakan bana sataşmıştır.

BAŞKAN – “Benim sorum üzerine böyle bir tartışma başladı, o yüzden bana sataşmadan söz verin.” diye bir usul yok. Darbecilik söz konusu oldu, böyle bir itham oldu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, peki…

BAŞKAN – Grubunuz adına Grup Başkan Vekiliniz söz aldı, gerekli cevapları verdi.

Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Peki Sayın Başkan.

Zorlamıyorum ama şunu kayıtlara geçirmek zorundayım: Eğer darbecilere karşı olduğunu söyleyen bir Hükûmet varsa, tüm dünyanın darbeci olduğunu kabul ettiği El Beşir’in önüne kırmızı halı sermezdi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/792) (S. Sayısı: 488) (Devam)

 

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BELARUS CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GERİ KABUL ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 29 Mart 2013 tarihinde Minsk'te imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Alaattin Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Paris’te EXPO 2020 oylaması gerçekleştirildi. EXPO 2020 oylamasında temamız İzmir; İzmir’in teması da “Daha iyi dünya için yeni yollar ve herkes için sağlık”tı. Oylamada ikinci turda, ne yazık ki Dubai 81 oy, Ekaterinburg 41 oy, İzmir 36 oy aldı ve ikinci turda İzmir elendi.

Sağlık olsun diyelim; böyle durumlarda halkımız öyle der, biz de öyle diyelim. Temamız da zaten sağlıktı.

İzmir, EXPO’yu almasa da gelişmesini sürdürmeye hazır bir kenttir; özellikle de bu temayla ilgili sağlık turizmini geliştirmede altyapısıyla, planlamasıyla, stratejik planlarıyla bu gelişmeyi göstermeye hazır bir kenttir. İzmir, daha önce de dünyanın 200 metropol kenti arasında 4’üncü sırada, en sağlıklı gelişen, en hızlı gelişen kent seçilmiştir. Uluslararası alanda bu konuda birçok başarı hikâyeleri vardır, ödülleri vardır. İzmir, sağlık temasını da yine EXPO’yu almasa da… Eğer İnciraltı yine iktidar partisi tarafından AVM’ler, gökdelenler yapılmak üzere planlanmazsa, oradan bir rant yaratılmak istenmezse, İnciraltı sağlık turizmine uygun olarak planlanırsa İzmir, sağlık turizminde de hedeflediği yerlere kısa sürede varmakta gecikmeyecektir. İzmir, sağlıkta serbest bölgeyi de kendisine hedef koymuştur, bunu da gerçekleştirecektir. Yani, İzmir, bu konuda bir sıkıntı yaşamayacaktır.

Değerli arkadaşlar, İzmir, bölgede, çevresindeki bütün iller 3’üncü sırada teşvik bölgesi iken 1’inci sırada teşvik bölgesi olarak ilan edilmiştir. Eğer bu haksızlık giderilirse İzmir’in gelişmesinde bir sorun yaşanmaz.

Yine, İzmir, 2012 yılında 32 milyar 817 milyon lira vergi ödemiştir ama bunun karşılığında sadece 704 milyon liralık kamu yatırımı almıştır, 4,5 verip 1 almıştır. Yani, toplam vergilerle falan beraber ama sadece kamu yatırımları açısından bakarsanız 46 vermiş, 1 almıştır. İzmir’e verdiğinin bir kısmını geri verseniz İzmir zaten gelişmesini sürdürecektir.

Değerli arkadaşlar, İzmir’de yapılan özelleştirmelerle ilgili bir soru önergesi vermiştim. Oradan şu çıkıyordu: 2 milyar 775 milyon dolarlık özelleştirmelerden kaynak aktarmış. Ondan sonra daha çok şeyler satıldı. Bu eski bir rakamdır. Yani, 5,5 milyar Türk lirası İzmir’den özelleştirmelerden kamu bütçesine kaynak aktarılmıştır. Buna karşılık dokuz yıl boyunca AKP Hükûmetinin İzmir’e kamu yatırımlarından ayırdığı pay 4 milyar 393 milyon liradır yani İzmir bu konuda 1 milyar 157 milyon lira alacaklıdır. Bunun dışında, “Bir şey yapmıyor.” denen İzmir Büyükşehir Belediyesi son beş yılda koskoca devletin yaptığı yatırımlardan 1, 80 milyar liralık daha fazla yatırım yapmıştır.

RIFAT SAİT (İzmir) – Ne yaptı, ne yaptı?

ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, okuyun, göreceksiniz.

EXPO 2015 adayı da İzmir’di. EXPO 2015’te İtalya başbakan düzeyinde o gün oylamada bulunup gerekli girişimlerde bulundukları için kıl payı kaybetmiştik. Aynı zamanda, ilk kez katıldığı için kaybetmemiz biraz normal karşılanabilirdi ama bu ikincisiyle ilgili neler yapıldığını kısaca bir anımsayalım. “İzmir mi, Ankara mı?” polemiği yaşandı bir süre. Melih Gökçek, hemen her konuda İzmir’e, İzmir’in gelişmesine taş koymaya alışık olan Melih Gökçek Ankara için başvurdu, bu polemik yaşandı. Hemen arkasından, buna karar verilirken 2 Mayıs 2011’de, genel seçimlerin hemen öncesinde İzmir Büyükşehir Belediyesine operasyon düzenlendi. Arkasından, 17 Mayısa geldik, İzmir’in EXPO 2020 adaylığı için başvuru mektubunu vali başkanlığında bir heyet götürüyordu. İzmir Büyükşehir Belediyesi doğal olarak bu heyete katılmadı çünkü bürokratları o arada tutukluydu, kendisinin de yurt dışına çıkıp çıkamayacağı şüpheliydi.

Değerli arkadaşlar, 22 Kasım 2011’de İzmir Büyükşehir Belediyesine ikinci bir operasyon düzenlendi ve bu operasyonda hemen bütün büyükşehir bürokratları büyük bir çoğunlukla gözaltına alındı, 130 sanıklı bir dava gerçekleştirildi. Bin yıllık bir ceza davasıydı bu, başkanına 397 yıl isteniyordu ve bu davanın içeriğine baktığınızda, 320 sayfalık iddianamede de rüşvet yoktu, irtikâp yoktu, zimmet yoktu, haksız zenginleşme yoktu, kalpazanlık yoktu. O tür dosyalar Meclisin raflarında bekliyor İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ilgili ama İzmir’de bunlar yoktu. Ne vardı? Sosyal projeler vardı, kültür projeleri vardı. “Leman Sam’ı niye ihale yapmaksızın çağırdınız?” diye onu soruyordu, süt projesini soruyordu, mandalina projesini soruyordu, iddianamelerde bunlar yer alıyordu.

Değerli arkadaşlar, 25/7/2012’de, EXPO 2020 Yürütme Kurulu Başkanı Vali Cahit Kıraç seçildi ve yürütme kurulu üyeleri seçildi. Belediye Başkanı, yerel yönetimlerin lideri bu yürütme kurulunun dışında tutuldu. Diğer bütün kentlerin sunumlarını belediye başkanları, o kentlerin liderleri yaparken ne yazık ki İzmir’in sunumlarını İzmir’in Valisi yaptı.

Bu arada, sivil toplum örgütlerinden birkaç kişiyi yürütme kuruluna almışlardı. Bunlardan da bir kısmı bu komisyondan, bu Yürütme Kurulundan istifa ettiler. Kimdi bunlar? Yürütme Kurulu Başkanı seçilen -önceki- Mahmut Özgener’di, İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, İzmir Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar’dı. Birtakım şeyler, bu Hükûmetin çalışma tarzı onlara uymadığı için oradan istifa etmek durumunda kaldılar. Ondan sonra daha da devletleştirdiler kurulu. Bu devletleşmiş Kurulla, tabii ki, bir başarısızlık yaşandı ve 6 Mayıs’ta -vali buna başkanlık yaparken- Cahit Kıraç’ın Diyarbakır’a tayini çıktı, yerine Mustafa Toprak Diyarbakır’dan geldi. O sürdürdü ve hemen arkasındaki haziran sunumunu İzmir’i hiç tanımadan, bilmeden Vali Mustafa Toprak gerçekleştirdi.

Değerli arkadaşlar, geldik bugüne, 27 Kasıma. Başbakandan bugünkü sunumlarda ulusa seslenişi izledi dünya.

Evet, değerli arkadaşlar, ne yazık ki, bu Hükûmetin dış politikasıyla, bu Dışişleri Bakanının politikasıyla uluslararası bir başarı elde etmek mümkün değildir. Gezi Parkı eylemlerinde 6 kişinin ölümüne neden olan, emri veren Başbakanın ulusa sesleniş yaptığı bir oylamada Türkiye’nin kazanması mümkün değildir. 7 bin öğrencinin tutuklandığı, 2.824 öğrencinin hâlen hapishanelerde olduğu, 7 milletvekilini hapiste tutan, generallerinden, Genelkurmay Başkanından seçilmiş başkanlara, meclis üyelerine kadar hapiste tutan bu Hükûmetle elbette bir başarı sağlamak, uluslararası başarı sağlamak mümkün değildir. Bu Hükûmet, komşu ülkelere terör ihraç eden bir Hükûmettir ve kendi ülkesindeki hak talebinde bulunan herkesi terörist ilan eden bir Hükûmettir; bunu bütün dünya izliyor.

Bizim bu sunumlar sırasında diğer ülkeler nasıl propaganda yaptı? “Nerede sizin Belediye Başkanınız, Vali sunum yapıyor, niye gelemiyor?” Bakın, ikinci operasyonunda, sabah beşte ben aradım Başkanı, Başkanın eşi açtı ve dedim ki: “İkinci operasyon yapıldı.” Başkan hemen, alelacele, sunumu beklemeden geriye dönmek zorunda kaldı. Diğer ülkeler de, çok doğal olarak, Belediye Başkanı, İzmir’le ilgili sanki bir yolsuzluklar varmış iddiasını tabii ki delegelere yaydılar.

Dünyada değerli yalnızlığı yaşayan bu Hükûmetle uluslararası herhangi bir başarı elde etmek mümkün değildir. Akdeniz Olimpiyatları’nda Başbakan EXPO 2020’yi ağzına bile almamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) – Neyi ağzına almıştır? İstanbul’daki olimpiyatı ağzına almıştır, onu desteklemiştir.

RIFAT SAİT (İzmir) – Alaattin Bey, kazansaydık siz mi kazanacaktınız?

ALAATTİN YÜKSEL (Devamla) - Evet, İzmir’e yaptığınız yatırımlar burada. Evet, tabii ki biz kazanacaktık. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

BAŞKAN – Söz talebi yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan oylamada toplantı yeter sayısının bulunmadığı görülmüştür.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.35

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

488 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi açık oylamayı elektronik cihazla tekrarlayacağız.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Açık oylama sonucunu bildiriyorum:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

203

 

 

 

Kabul

:

203(x)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kâtip Üye

Muharrem Işık

Erzincan

Kâtip Üye

Dilek Yüksel

Tokat”

 

Böylelikle tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon Ve Konsolosluk Mensuplarının Aile Bireylerinin Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

4.- Türkiye Cumhuriyet Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluk Mensuplarının Aile Bireylerinin Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/779) (S. Sayısı: 481)(x)

 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 481 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddesini okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SIRBİSTAN CUMHURİYETİ  HÜKÜMETİ ARASINDA DİPLOMATİK MİSYON VE KONSOLOSLUK MENSUPLARININ AİLE BİREYLERİNİN KAZANÇ GETİRİCİ BİR İŞTE  ÇALIŞMALARINA  OLANAK  SAĞLAYAN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

Madde 1- (1) 1 Şubat 2013 tarihinde Belgrad’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluk Mensuplarının Aile Bireylerinin Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

 

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

Madde 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, açık oylama sonucunu açıklıyorum

 

“Oy Sayısı:                                                    210

Kabul:                                                         210(x)

 

Kâtip Üye

Muharrem Işık

Erzincan

Kâtip Üye

Dilek Yüksel

Tokat”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi 5’inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlaşacağız.

 

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/782) (S. Sayısı: 482)(xx)

 

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Komisyon? Burada.

Komisyon Raporu 482 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TACİKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ENERJİ VE MADENCİLİK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 18 Aralık 2012 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, açık oylama sonucunu bildiriyorum:

 

“Oy Sayısı

:

215

 

 

Kabul

:

215

 

(x)

 

Kâtip Üye

Muharrem Işık

Erzincan

Kâtip Üye

Dilek Yüksel

Tokat”

Tasarı kabul edilip kanunlaşmıştır.

Şimdi, 6’ncı sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Hidrokarbonlar Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

 

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Hidrokarbonlar Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/819) (S. Sayısı: 505)(xx)

 

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 505 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KAMERUN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ENERJİ VE HİDROKARBONLAR ALANLARINDA İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 26 Mart 2013 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Hidrokarbonlar Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

 

 

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, açık oylama sonucunu okuyorum:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

209

 

 

Kabul

:

208

 

 

Ret

:

1

(x)

 

Kâtip Üye

Muharrem Işık

Erzincan

Kâtip Üye

Dilek Yüksel

Tokat”

 

Tasarı kabul edilip kanunlaşmıştır.

Şimdi, 7’nci sırada yer alan, Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

7.- Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/666) (S. Sayısı: 377)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Diplomatik ve Konsüler Misyonlarda Çalışan Personelin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik ve Konsüler Misyonlarda Çalışan Personelin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/461) (S. Sayısı: 284)(x)

 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 284 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi gruplar adına yok.

Şahsı adına, tasarının tümü üzerinde, Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, aslında söz almaya çok niyetim yoktu ama zatıalinizin değerlendirmelerinden sonra söz almayı zorunlu gördüm ve dikkatinize bazı hususları sunacağım.

BAŞKAN – Sayın Serindağ, bir saniye rica edeceğim.

Sayın milletvekilleri, sohbet ediyorsunuz aranızda herhâlde, çok büyük bir uğultu geliyor. Lütfen özen gösterir misiniz, hatibi dinlemek isteyenlerimiz olabilir elbette ki.

Buyurun Sayın Hatip.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, demin buyurdunuz ki: “Efendim, işte, Suriye’de Libya’dan gelen savaşçılar var, Çeçenistan’dan gelenler var, muhtelif ülkelerden gelenler var.” Ve ilave ettiniz, dediniz ki “Türkiye, Suriye’ye geçiş noktası olarak kullanılmıyor.”

Ben, şimdi, Aksaray Cumhuriyet Savcılığının sorgulama tutanağından bir ifadeyi dikkatinize sunmak istiyorum. Sayın milletvekilleri, daha sonra da mahkemeye çıkarılmış. Mesele şu: Bir arayışta 1.025 adet fünye yakalanmış, bununla ilgili sorgu tutanağı. Bakınız ne diyor: “…plakalı araç bana aittir. Ben bu araç ile Hatay ili Reyhanlı ilçesi Kuşaklı köyüne gittim. Orada “Abdülaziz” kod ismiyle tanıdığım, gerçek ismini bilmediğim Çeçenistan uyruklu bir şahıs ile görüştüm. Bu şahıs şu numaralı telefonu kullanıyordu. Bu şahıs bana irtibat kurmak için şu numaralı telefon hattını ve Nokia marka bir telefon verdi. Bu arada şahsın yanında yine kod adı “Murat” olan, gerçek ismini bilmediğim Çeçenistan uyruklu bir başka şahıs da vardı. Bu şahıslarla yaptığımız görüşmede şahıslar benim aracıma LPG tankı koydular. Ben kendilerine içinde ne olduğunu sorduğumda bana ‘kablo’ dediler ve oturduğum semtteki bir otoparka bırakmamı istediler.” diyor. Daha fazla zamanınızı almamak için bazı bölümleri geçiyorum. “Şu tarihinde bana Abdülaziz ile yeniden buluştuğumuz… Abdülaziz bana dosyanız arasında bir fotokopisi bulunan ve Hatay ili Reyhanlı ilçesi Kuşaklı köyünü gösteren krokiyi çizip verdi ve benden buraya gitmemi istedi. Kendisiyle orada buluşacağımızı bana söylemişti. Ben kendisine niçin beni Hatay’a çağırdığını sorduğumda, kendisi bana ‘Gelince görürsün.’ dedi. Ben de bunun üzerine Hatay’dan Suriye’den kaçıp gelen şahısları getireceğimizi düşündüm ve bu nedenle Hatay’a gittim. Yukarıda belirttiğim şekilde Murat ve Abdülaziz benim aracıma LPG tankını yükledikten sonra yola çıktım. Yolda gelirken LPG tankının içerisine baktım, ancak bir şey göremedim. İçerisinde bomba olabileceğini tahmin ettim.” Ve şöyle diyor: “Benim bildiğim kadarıyla Abdülaziz ve Murat Kafkaslarda faaliyet gösteren Kafkas Emirliği diye bir örgüte üyeler. Hatta Abdülaziz isimli şahsın Kafkas Emirliği isimli organizasyonun dünya sorumlusu olduğunu biliyorum. Abdülaziz isimli şahıs Kafkas Mücahitleri adıyla Suriye ülkesinde 500 kişilik bir grubu yönetir, aynı zamanda Esad Hükûmetine karşı savaşıyorlar. Ben herhangi bir şekilde Suriye’ye savaşa gitmedim.”

Şimdi, Sayın Bakan, bu bize neyi gösteriyor? Türkiye’nin üs olarak kullanıldığını gösteriyor. Biz sizi ciddi bir devlet adamı olarak biliyoruz. O nedenle söylediklerinizin mutlaka temelinin olması gerekir. İnkârla hiçbir yere varamazsınız. Bu, dünya basınında da…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Serindağ, onları yakalamış mıyız, yargı önüne çıkarmış mıyız?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Efendim, siz yakalamamışsınız. Tesadüfen polis çevirme yapmış, yakalanmış, o kadar.

Şimdi, bakın, güvenlik görevlileri elbette görevlerini yerine getiriyorlar. Biz kamu görevlilerine bir şey demiyoruz, Hükûmetin genel politikasını söylüyoruz. Hükûmetin genel politikasının Türkiye'yi getirdiği nokta burasıdır. Bunu inkâr etmekle bir yere varamazsınız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ali Bey, kamu görevlileri Hükûmet politikasını uygularlar.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bunu kabul edin ve Türkiye'nin bir lojistik üs olarak kullanıldığını kabul edin. Şimdi Antep’e giderseniz siz bunu görürsünüz. Siz oraya koordinatör vali görevlendirdiniz. Niye görevlendirdiniz? Orada Dışişleri Bakanlığından bir görevli var. Niye var? Orayı üs olarak kullanıyorsunuz hem organizasyon üssü olarak kullanıyorsunuz hem lojistik üs olarak kullanıyorsunuz. Özgür Suriye Ordusu’nun, muhalif güçlerin tüm toplantıları orada yapılıyor, organizasyonu siz yapıyorsunuz ve bu şekilde sıyrılıp işin içinden çıkamazsınız, bunu kabul edin. Ve zaten bu anlaşıldı ki son günlerde sizin Suriye politikanız, Irak politikanız değişmeye başladı, değiştirmek zorunda kaldınız, çünkü o politika sürdürülebilir bir politika değildi. Bunu lütfen kabul edin ve vatandaşlarımıza doğru bilgi verelim.

İkinci bir husus, şimdi, demin grup önerileri nedeniyle bazı hususlar dile getirildi, sayın milletvekilleri, o konuyla ilgili de izin verirseniz bir iki hususu dile getirmek istiyorum.

Kamu görevlilerinden söz açıldı. Efendim, her zaman, her iktidar döneminde iktidarın kadrolaştığı ifade edilmiştir, bu bilinen bir gerçektir ancak bu defa söylenen biraz daha farklıdır. Kamu görevlilerinin belli bir görüşe tabi olması, daha doğrusu, kamu görevlilerinin bir görüşlerinin olması çok doğaldır. Kamu görevlisi de insandır, okumuştur, elbette üniversite mezunudur, bir görüşü olacaktır, esas olan bu görüşü görevine yansıtmamasıdır. Bakınız, size bir örnek veriyorum. Şahsen de tanıdığım bir insan ve beklemezdim. Önceki Bursa Valisi Gemlik Belediye Başkanıyla ilgili olarak şöyle diyor: “Ben takdir yetkimi iktidar lehine kullandım.” Bu yanlış. Bir vali takdir yetkisini kamu lehine kullanır, kamu düzeni lehine kullanır, iktidar lehine kullanmaz, adil olarak kullanır, mesele budur.

Başka bir konu, demin Gezi olaylarından bahsedildi, Sayın Bakan da biraz efendim Gezi’den bir darbe girişimi çıkarmaya kalkıştı.

Bakın, Sayın Bakan, gençler niye sokağa çıktı biliyor musunuz? Gençler, kendilerine, özel yaşamlarına müdahale etmelerine bir tepki olarak bu eylemi ortaya koydular.

Şimdi, bunun böyle olduğu Emniyet Genel Müdürlüğünün yayınladığı istatistikten de anlaşılıyor. Bakınız kimler katılmış? 80 ilde gösteri yapılmış, 5.532 eylem gerçekleştirilmiş, 5.513 kişi göz altına alınmış -ama dikkat buyurun- bunlardan sadece 189 kişi tutuklanmış. Yani bir cadı avı başlatılmış, korku salınmış, insanlar sindirilmek istenmiş, yanlış olan bu. Devam ediyoruz, katılanların yüzde 50’si kadın ve katılanların yüzde 61’i ya üniversite öğrencisi veyahut da üniversite mezunu. Katılanların yüzde 56’sı 18-25 yaş arasındaki gençler. Katılanların yüzde 26’sı 26-30 yaş arası gençler. Yüzde 17’si 31-40… 40 yaşından daha yaşlı katılanların oranı sadece yüzde 1. Bu, gençlerin kendilerine başka bir alan bırakmamaları nedeniyle ortaya koydukları bir eylemdir. Siz, toplumun bir kesimini dışarıda bırakır, onların hiçbir isteğini dikkate almazsanız sokağa çıkmayı meşrulaştırırsınız. Aslında meşrulaştıran sizsiniz. Ve üzülerek şunu söylüyorum: Emniyet Genel Müdürlüğünün hazırladığı istatistikte “Eyleme katılanların yüzde 78’i Alevi’dir.” diyor.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Genlerine mi bakmışlar, nasıl olmuş!

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bakınız Sayın Bakan, bu çok vahim bir durumdur.

Şimdi, içimizde avukatlar var, hâkimler var, hukukçular var. Sorgu esnasında kimseye mezhebi sorulmuyor. Bu nasıl tespit edildi? Siz insanları fişlediniz mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, AKP’nin yeni derin devleti var!

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Yani siz insanları fişlediniz mi?

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Derin devlet yapmış olabilir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Derin devlet var, eskisinden beter.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Bunların yüzde 78’inin Alevi olduğunu nasıl tespit ettiniz? Bunu bize söyleyin, biz de öğrenelim. 

Eski Sayın İçişleri Bakanı gitmiş. Keşke burada olsaydı kendi zamanında kimlerin nasıl, hatta mülki idare amirlerinin nasıl fişlendiğini kendisine soracaktım. Evet, bu ciddi bir iddiadır.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Uzaydan GPRS cihazıyla bakmışlar, anlamışlar! 

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -  Mülki idare amirlerinin bile kendi döneminde nasıl fişlendiğini kendisine soracaktım ama sayın Bakan maalesef gitmiş.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Taksim’de GPRS cihazı var, uzaydan, oraya tepeden bakmışlar!

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -  Biz sizi –demin de söyledim- ciddi bir devlet adamı olarak biliyoruz ama lütfen vatandaşlarımıza, insanlarımıza, yurttaşlarımıza doğru bilgi verelim, onları ayrıştırmayalım.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA DİPLOMATİK VE KONSÜLER MİSYONLARDA ÇALIŞAN PERSONELİN YAKINLARININ KAZANÇ GETİRİCİ BİR İŞTE ÇALIŞMALARINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 14 Mayıs 2010 tarihinde Atina’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik ve Konsüler Misyonlarda Çalışan Personelin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2-  (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Açık oylama sonucunu okuyorum:

“Kullanılan oy sayısı:              205

 Kabul:                                   202

 Ret:                                          3(X)  

 

                     Kâtip Üye                                          Kâtip Üye

                  Muharrem Işık                                     Dilek Yüksel

                       Elâzığ                                                Tokat”

Tasarı, kabul edilip kanunlaşmıştır.

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray’a başarılar dilediğine ilişkin açıklaması 

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu akşam oynanacak Şampiyonlar Ligi müsabakasında Galatasaray’a başarılar diliyoruz.

9’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Arşiv Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 421)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Polis Eğitiminde İşbirliği Üzerine Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis Eğitiminde İşbirliği Üzerine Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/671) (S. Sayısı 359)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun bulunamayacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 28 Kasım 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 20.24

 



(X) 488 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonucunu gösterir tablo tutanağa eklidir.

(x) 481 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

(xx) 482 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx)  505 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 284 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(X)  Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.