TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  12’nci Birleşim

                                                                                              5 Kasım 2013 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, muharrem ayının tüm dünyaya barış ve huzur getirmesini temenni ettiğine ve muharrem ayının başlamış olması vesilesiyle, söz talebi olursa ilk 10 kişiye söz verebileceğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, eski başbakanlardan Bülent Ecevit’i rahmetle andığına ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, milletvekillerinin kürsüde konuşma yaparken değişik nesneleri kürsüye getirmemelerini rica ettiğine ilişkin konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, millî ve ahlaki değerlere ilişkin gündem dışı konuşması

 

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, muharrem ayına ve eski Başbakan ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’i ölümünün 7’nci yılında rahmet, minnet ve şükranla andığına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, muharrem ayını kutladığına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Grubu olarak, muharrem ayını kutladığına ve karanlıktan çıkmak için herkesi sorumluluğa davet ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, BDP Grubu olarak, muharrem ayını kutladığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde tüm inançlara, tüm halklara ve tüm dillere özgürlük getirecek, Orta Doğu için barışa vesile olacak kararların alınmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinin Kurşunlu köyünde yapılan maden çalışmasının tehlike arz ettiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, eski Başbakan ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’i ölümünün 7’nci yılında saygı ve rahmetle andığına ve yurt dışında yaşayan engelli vatandaşların sınır kapılarında karşılaştıkları sorunlara ilişkin açıklaması

7.- Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey’in, muharrem ayına, geçen hafta yüce Meclisin kendine yaraşır tavır ortaya koyduğuna ve grupları adına söz alanlara kendi ve arkadaşları adına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

8.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

9.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

10.- Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

11.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasındaki bazı ifadelerin yanlış anlaşıldığına ilişkin açıklaması

12.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Burkina Faso Ulusal Meclis Başkanı Soungalo Outtara başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine ilişkin tezkeresi (3/1325)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amiri Salim Uslu’nun, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması Başkanı Sergey Naryshkin’in vaki davetine icabet etmek ve Rusya Federasyonu Anayasası ve Federal Meclisinin 20’nci yıl dönümü münasebetiyle 14/11/2013 tarihinde düzenlenecek II. Uluslararası Parlamenter Forumu’na katılmak üzere Moskova’ya resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1126)

 

B) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/122)

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/123)

3.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/124)

4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, (2/1086) esas numaralı Ceza İnfaz Kurumu İsminin; Toplumdaki Algıyı Değiştirmek ve Mahkumların Toplum Yararına Eğitilip Rehabilite Edilmesi İçin Adının Adli Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezi Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/125)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 22 milletvekilinin, sokakta yaşayan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/750)

2.- BDP Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklandığı dönemde yaşanan olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/751)

3.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve 20 milletvekilinin, Erzurum Aşkale’deki Karasu-2 HES göletinde yaşanan kazanın ve sonrasındaki kurtarma çalışmalarında yaşanan ihmallerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/752)

 

D) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan fındık üreticisi ve sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/280) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Adalet; İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

 

 

X.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve 104 milletvekilinin Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/753)

2.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 22 Milletvekilinin, başta vücut geliştirme sporu olmak üzere sporda yaşanan doping olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/762)

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekilinin dopingin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/755)

4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, Milli takımlarımızdaki doping kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/756)

5- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 Milletvekilinin, sporda doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757)

6.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 23 Milletvekilinin, spordaki doping vakalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758)

7.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve 22 Milletvekilinin, Türk sporcularının doping kullanmasının nedenlerinin ve doping maddelerine erişim imkanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 20 Milletvekilinin, Türk sporunda yaşanan doping olayları ile sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760)

9.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, vücut geliştirme sporunda kullanılan doping maddelerinin kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/761)

10.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 25 milletvekilinin sporda yaşanan doping olaylarının engellenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/754)

11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 Milletvekilinin, doping kullanımının Türk sporuna verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/763)

12.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, sporda yaşanan doping sorununun ve sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/764)

13.- İstanbul Milletvekili Hakan Şükür ve 24 Milletvekilinin, doping sorununun tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/765)

14.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20 milletvekilinin, İstanbul Kağıthane ve Ayamama dereleri üzerindeki imara aykırı yapıların dere yataklarını yok etmesi ve yoğun yağışlarda adı geçen derelerin taşması sonucu oluşan can ve mal kayıplarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1)

15.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 22 milletvekilinin, spor sektöründeki siyasi baskı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2)

 

XI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde önerge sahibi olarak yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde önerge sahibi olarak yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında MHP Grubuna  sataşması nedeniyle konuşması

5.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığın Bursa’daki projelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/26195)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Rize’nin Çayeli ilçesinde bulunan Kuspa Tepesi ile çevresine mıcır tesisleri kurulacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/27890)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, tekstil sanayisinin neden olduğu çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/27891)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, şeker sanayisinin neden olduğu çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/27892)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, kimya sanayi ve tarımsal ilaç üretiminin neden olduğu çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/27893)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, petrokimya rafinerilerinin neden olduğu çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/27894)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, lastik sanayisinin neden olduğu çevre kirliliğine,

Pil ve akümülatörlerden kaynaklanan çevre kirliliğine ve geri dönüştürülme çalışmalarına,

Demir-çelik sanayisinin neden olduğu çevre kirliliğine,

Selüloz ve kağıt sanayisinin neden olduğu çevre kirliliğine

İlişkin soruları ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/27914), (7/27915), (7/27916), (7/27917)

 

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Erzincan’ın İliç ilçesindeki maden ocakları ile ilgili davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/28199)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki Türkgözü Sınır Kapısı’nın daha verimli olabilmesi açısından Ilgar Dağı’na tünel yapılmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/28318)

10.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk'un, Lice'deki olaylarda askerler tarafından zehirli mermi kullanıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/28481)

11.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklanarak cezaevine konulan bir vatandaşa ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/28688)

12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında çevrenin korunması amacıyla bölgesel örgütlerle birlikte yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/28787)

13.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, hava kirliğinin ve ekosistemlere baskılarının azaltılması ile biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/28801)

14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, çevresel atıkların ve sera salınım gazlarının azaltılması ile çevresel yaptırım gücünün artırılmasına yönelik projelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/28802)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde özel bir hastanenin usulsüz işlemler yaptığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/29233)

16.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Dicle Elektrik Dağıtım AŞ’nin kayıp kaçak elektrikle ilgili EPDK’ya yaptığı bir başvuruya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30025)

17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Termik Santrali özelleştirmesi sonucu işçilerin durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30028)

18.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’da HES projesinden etkilenmesi beklenen Ahmetler Kanyonuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30031)

19.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, elektrik dağıtım işini alan özel firmaların denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30034)

20.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, 2009 yılında yapılan IMF ve Dünya Bankası Guvernörler Kurulu Toplantısına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/30780)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa illerine gerçekleşen işbirliği ve ticari anlaşma amaçlı yabancı heyet ziyaretlerine,

Mardin ve Osmaniye illerine gerçekleşen işbirliği ve ticari anlaşma amaçlı yabancı heyet ziyaretlerine,

Adıyaman ve Hakkâri illerine gerçekleşen işbirliği ve ticari anlaşma amaçlı yabancı heyet ziyaretlerine,

Muş ve Şırnak illerine gerçekleşen işbirliği ve ticari anlaşma amaçlı yabancı heyet ziyaretlerine,

Bingöl ve Batman illerine gerçekleşen işbirliği ve ticari anlaşma amaçlı yabancı heyet ziyaretlerine,

Bitlis ve Siirt illerine gerçekleşen işbirliği ve ticari anlaşma amaçlı yabancı heyet ziyaretlerine

İlişkin soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/31345), (7/31346), (7/31347), (7/31348), (7/31349), (7/31350)

22.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, Ankara şebeke suyuna ve su kaynaklarının temiz ve güvenilir hale getirilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/31351)

23.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Başbakanlık örtülü ödeneğinden yapılan harcamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/31676)

24.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca kamu ihale mevzuatından istisna sağlanarak yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/31897)

25.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kendisi hakkında sosyal medyada yer alan eleştiriler nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/31898)

26.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, tarımsal ürünlerde ihracat iadesi yardımı ödemelerinde yaşanan gecikmelere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/31900)

 

5 Kasım 2013 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığı ile üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, muharrem ayının tüm dünyaya barış ve huzur getirmesini temenni ettiğine ve muharrem ayının başlamış olması vesilesiyle, söz talebi olursa ilk 10 kişiye söz verebileceğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şahsım ve Başkanlık Divanı adına, başlamış bulunan muharrem ayının, öncelikle, ülkemizde birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızı daha da pekiştirmesini, tüm dünyaya barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum. Bu vesileyle, başta Kerbela şehitleri olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle anarken, gözyaşı, acı ve pişmanlığa neden olan bu ve benzeri olayların bir daha asla tekrarlanmamasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, biraz sonra gündem dışı görüşmelere başlayacağız ancak belirtmek istediğim bir konu var: Daha önce, gündem dışı konuşmalardan sonra İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre kısa söz taleplerini karşılamayacağımı belirtmiştim ancak muharrem ayının başlamış olması vesilesiyle sadece bugünle sınırlı olmak kaydıyla İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre söz talebi olursa ilk 10 kişinin talebini yerine getireceğim. Ancak sizden ricam, sadece muharrem ayıyla ilgili olarak, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesiyle ilgili olarak sisteme girmeniz olacaktır.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, muharrem ayı ve Kerbela Olayı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’e aittir.

Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, yine geldi mâhımatem muharrem. Bu ay, adı üstünde, bir matem ayı. Neyin matemi? Kerbela şehitlerinin matemi, Peygamber evladının matemi.

“Muharrem” deyince Kerbela Vakası aklımıza gelir. Kerbela’da günlerce susuz bırakıldıktan sonra şehit edilen İmam Hüseyin ve 72 yârenine reva görülen o zulüm, o vahşet aklımıza gelir.

Aslında, Kerbela hep, böyle, susuz, kuru bir çölü hatırlatır insanlara ama gerçekte öyle değil. Kerbela, içinden koskoca Fırat’ın geçtiği bir çöldür. Kerbela’nın anlamı, o Fırat’ın suyunun Peygamber evladına çok görülmesidir. Yani, kurdun, kuşun, yılanın, çıyanın faydalandığı o sudan, bir yudum sudan, Fırat’ın suyundan bir yudumun dahi Peygamber evladına çok görülmesidir. Kerbela’nın anlamı aslında budur.

Onun kenarında, Fırat’ın kenarındaki Kerbela Çölü’nde sadece İmam Hüseyin ve onun yârenleri değil, İmam Hüseyin’in altı aylık, kundaktaki bebeği Ali Asgar da susuz öldü. Savaşın bir anında İmam Hüseyin, oğlu Ali Asgar’ı, kundaktaki bebeğini kucağına alarak cepheye gitti. Dedi ki Yezid’in ordusuna dönerek: “Ya, beni belki suçlu görebilirsiniz, belki benim bu zalim, diktatör Yezid’e biat etmediğim için canımı almak istersiniz ama bu bebekten ne istiyorsunuz? Bari buna bir yudum su verin.” Altı aylık kundaktaki bebek… Yezid’in komutanı, Okçu Hermele’ye dedi ki: “Su gönder çocuğa.” Hermele anladı. Okuyla yayı çekerek perli, üç perli okla İmam Hüseyin’in kucağındaki Ali Asgar’ı boğazından nişan alarak şehit etti. İmam’ın avcuna kan doldu, havaya serpti. “Şahit ol ya Allah’ım bu zulme.” dedi. Onun için derler ki o gün bir kez daha melekler secde etti İmam Hüseyin’in şahsında insanoğluna çünkü insanlık onurunu korudu, eşrefimahluk olmayı, zulme boyun eğmemeyi İmam Hüseyin, bu davranışla sağladı. Mersiye okunur onun için. Derler ki:

“Akan suyun kenarında

Kim görmüş susuz öleni

Bir ayrı elem Kerbela

Her anı ayrı bir bela.”

Evet, Kerbela böyle bir bela.

Bugün ülkemizde şükür ki Hanefi’si, Şafii’si, Alevi’si, Caferi’si, herkes İmam Hüseyin’i, ehlibeyti sever ve ona özen gösterir, bu acıyı gönlünde yaşar. Halkımızın bu duygusunu ülkemizin yöneticilerinin de hissederek öyle davranmasını bekliyorum yani ehlibeyti severiz, biz de Ali’yi severiz. Doğru, seversiniz ama Ali’yi sevenleri de, ehlibeyti sevenleri de sevin, onlara haklarını teslim edin. Bu, toplumsal barışa katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bizim bugün çevremizde bazı ülkelerde “Allahuekber” diyerek insanların başını kesen ve sonra da namaz kılan -geçmişte Yezid’in askerleri de namaz kılıyordu, enteresandır- o zihniyetten şükür ki bizim milletimiz uzaktır. Bizim milletimiz İslam’ın doğru yorumunu anlayıp yaşamaya çalışıyor. Bu Kerbela Olayı’ndan biz de bu dersi çıkarmalıyız. Toplumdaki değişik görüşleri, değişik inançları saygıyla karşılayarak ”Herkesin inancı kendine.” diyerek, ehlibeyt üzerinde birleşerek, bir arada huzur içinde yaşayalım diyorum ve bu vesileyle Bedir’den Kerbela’ya, Kerbela’dan Çanakkale’ye ve günümüze tüm şehitleri saygıyla anıyorum.

Selam olsun Hüseyin’e.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.

Gündem dışı ikinci söz, muharrem ayı münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’e aittir.

Buyurunuz Sayın Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kutsal aylarımızdan biri olan muharrem ayı ve Kerbela olayları münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sizlere bu önemli günde, klişeleşmiş cümlelerle konuşmak istemiyorum. O nedenle, bugün, insanın insana zulmünün ve vahşetinin hiçbir zaman unutulmayacağını ve tarih sayfalarından silinmeyeceğini anlatmak istiyorum.

Bunların en önemlilerinden birisi sayılan Kerbela olayları, İslam tarihinin en trajik olaylarından olup bugün dahi tüm Müslüman âlemini derinden etkilemeye devam etmektedir. İmam Hüseyin ve çoğunluğu kadınlardan oluşan 73 canın katledilişi, yüzyıllardır hafızalardan silinmemiş ve kendini insan olarak hisseden herkesin yüreklerinde her yıl yeniden yaşanmaktadır.

Şiirlerinin temel hamuru “Allah” olan Anadolu’nun eşsiz gönül ve söz ustaları, Alevi şairleri de bu trajik olayları yüzyıllarca duygularına dökmüş, üzüntülerini ve öfkelerini dile getiren yüzlerce mersiye ve şiir yazmışlardır. Biz Aleviler, bunları kendilerine ilke edinmiş, yüzyıllarca bu inançla bugünlere gelmişizdir. Muharrem ayı da aslında yaşadıkları büyük acının üzerine kurulmuş bir yas ayıdır. Bu yası tutarken bile nefsi terbiye amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime yukarıda sözünü ettiğim ustalardan biri olan ve yaşananların güzel bir özetini yazan Esseyid Hulusi Efendi’nin mersiyesinden alınmış şu bölümü ile devam etmek istiyorum:

“Söyler kelamıhakkı, batıl güruh işitmez,

Gittikleri tarike gebr-ü mecûsi gitmez,

İslâm’a bu cefayı kâfir de olsa etmez,

Müslim denilmez asla bu kavmieşkıyaya.

Düştü Hüseyn atından Sahrây-ı Kerbelâya,

Cibril var git haber ver Sultan-ı Enbiyaya.”

Bu mersiyede, güç ve iktidar hırsının gözleri kör ettiği, bu vahim olayları hiçbir Müslüman veya kendine “insanım” diyen hiçbir kişi tarafından işlenemeyeceği gerçeği anlatılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ehlibeyit, özünü insan sevgisinde bulur ve bütün düşünceleri bir insan hakkı olarak kabul eder. Hiç kimseyi inancından dolayı hor görmez. Asıl olan, bilgi, candan dostluk, merhamet, eşitlik ve erdemli insan olmayı ortaya çıkarmaktır.

Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi: “Okunacak en büyük kitap insandır, yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.” Bu sözleri, ehlibeytin inanç ve felsefesini çok güzel dile getirmektedir. Kerbela’da yaşanan olaylar ise bütün bu değerlere karşı işlenmiş, iktidar hırsı ile kendini besleyen bu gözü dönmüşlük, onlarca masum insanın hayatlarını kaybetmesine neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, İmam Hüseyin insanın insana kulluğuna karşı çıkmış ve canı pahasına bu düşüncelerini savunmuştur. Bugün burada onu hâlâ hatırlıyor ve anıyorsak bunun nedeni, onun haklı davası uğruna Kerbela’da verdiği onurlu ve yiğit mücadelesidir. Daha önceleri de dile getirdiğim gibi inanç toplumlar için çok hassas bir konudur. Toplumun hiçbir ferdi, inancına müdahale edilmesini istemez. Bu nedenle dayatma ya da yasaklamalar inanç boyutunda hiçbir zaman çözümcü bir yaklaşım olmamış, tam tersine toplumsal çatışmalara ve ayrışmalara neden olmuştur. Ortak akıl ile hareket etmek toplumda sorunları olduğunu iddia eden grupların taleplerine kulak vermek, sorunların çözümünü daha da kolaylaştıracaktır. Aksi takdirde, ortaya çıkacak istenmeyen gerilimler kimseye bir fayda sağlamayacaktır. Hazreti Ali’nin dediği gibi fikir çatışmalarından hakikatler çıkar.

Değerli Halk Ozanımız Âşık Veysel de bir beytinde ”Nedir bu Alevi-Sünni ayrımı, insan olmadıktan sonra, Alevi olmuşsun, Sünni olmuşsun ne anlamı var?” diyerek önemli olanın insan odağında buluşarak farklı dil, din, inanç ve etnik kökenlerin bir arada barış içerisinde yaşayabilmeleri olduğunun önemine değinmiştir.

Değerli milletvekilleri, tarih, bu insanlık dramını sayfalarından hiçbir zaman silmeyeceği gibi zalimleri de affetmeyecektir.

İmam Hüseyin ve efradı ise insana zulmedenlere karşı onurlu direnmenin sembolü olarak tarihteki yerlerini bugünkü gibi korumaya devam edeceklerdir. İyi ahlaka gönül vermiş ehlibeyti anlamak ve bunu bugünü anlamanın anahtarı olarak gelecek nesillerimize aktarmak da bizlerin görevidir.

Bu vesileyle sözlerime son verirken, İslam âleminin acılarını bir kez daha paylaşıyor, ülkemizdeki toplumsal barış ve huzur ortamının bozulmamasını, insanların kardeşçe ve barış içerisinde yaşaması dileklerimle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yiğit.

Gündem dışı üçüncü söz, örselenen millî ve ahlaki değerler hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’ye aittir.

Buyurun Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, millî ve ahlaki değerlere ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son zamanlarda, ayrıştırma, kamplaştırma ve kutuplaştırma gemi azıya almış, millî ve ahlaki değerleri örseleme ve hırpalama faaliyetleri bütün hızıyla sürmektedir. Toplumu birbirine bağlayan, millî, ahlaki ve tarihî bağlar birer birer kopartılmaktadır. Türk toplumunun ortak yanları ve müşterek değerleri küçümsenip yok sayılmakta, farklılıklar ve ayrılıklar ise kutsanmaktadır. Türk milleti, AKP’nin örsünde “kimlik, etnisite ve mezhep” olarak ayrıştırılıp dövülmektedir. Çeşitli odaklar dinî değerlere “irtica”, millî değerlere “ırkçı” sıfatı yükleyerek bölücülüğe akaryakıt nakletmektedirler. Toplumu bir tutkal gibi birbirine yapıştırması gereken değerler, iktidar yetkilileri tarafından birbirine karşıt ve birbirinin alternatifi hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın Van konuşması bu anlamda Türk milletine karşı açılmış bir savaştır. Yüce Türk milleti önünde ant içen bir şahsın  dönüp “Sen illa ‘Türk milleti’ olarak dayatırsan, öbürü der ki ‘Hayır, Kürt milleti’, öbürü çıkar ‘Hayır, Laz milleti’ der. Niye bunu böyle diyorsun, ‘millet’ hepsini kavrar…”

Türk milleti egemenliğini bir kez, o da kendisini yok sayarak Anadolu’yu işgal eden emperyalistlere karşı dayatmıştır, onun dışında hiç kimseye herhangi bir dayatma söz konusu değildir.

Tayyip Erdoğan’ın mantığı şöyle bir manzara ortaya çıkarmaktadır: Müslüman’ım derseniz, birileri de Hristiyan’ım der; Sünni’yim derseniz, birileri de Alevi’yim der; Türk milleti derseniz, birileri de Kürt milleti der; Türk dili derseniz, birileri de Gürcü dili der; Türk sanat müziği derseniz, birileri de Laz sanat müziği der; Türk atasözü derseniz, birileri de çıkar Çerkez atasözü der; türkü derseniz, birileri de çıkar arabi der. Böyle dersek bölücülük olur, o hâlde millet “söz” desin, “saz” desin, “sanat” desin, “müzik” desin geçsin. Bu anlayışın adına dense dense “konjonktürel kimlik endeksli kişilik anlayışı” denir.

 “Türk” ya da “Türk milleti” kavramı, Başbakan Erdoğan’ın sandığı gibi herhangi bir milletin ya da herhangi bir etnisitenin karşıtı değildir. Daha açıkçası, “Kürt” ya da herhangi bir etnisiteyle “Türk milleti” kavramı birbirinin alternatifi de değildir. Türk’ü Kürt’ün ya da Kürt’ü Türk’ün karşıtı olarak görmek ve göstermek bölücülüğün AKP versiyonudur. Başbakan Erdoğan yan yana getirilmesi gereken kavramları, karşı karşıya getirmek suretiyle siyasi rant için toplumu bölüyor, etnik fitnenin ateşine de benzin döküyor. Başbakan Erdoğan’a göre en iyisi, “Türk milleti” demeyelim, onun yerine “millet” diyelim. Biz de hadi “millet” diyelim, hem de “Türk’süz” olsun ama bunun Fransız’ı var, Alman’ı var, Yunan’ı var, İtalyan’ı var, Arap’ı var, Gürcü’sü var. “Millet” dediğinizde acaba hangisini kastediyorsunuz? Kim, bunu nasıl anlayacak? Sonra, niye insanlar Tayyip Erdoğan’ın hatırına asıllarını inkâr etmiş olsunlar ki!

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Bağırma, niye bağırıyorsun?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Türklerde aslını inkâr eden haramzadedir, haramzade! “Türk’e Türk demeyin” diyen geçmişte Bulgar Jivkov vardı. “Yunan” diyordu Türk’e “Türk” demeyin diye oradaki soydaşlara. Şimdi de Türkiye’de Tayyip Erdoğan diyor “Türk’e Türk demeyin.” diye.

Buradan yüksek sesle ilan ediyorum: “Türk milleti” kavramını Anayasa’dan çıkarmak, millî bayramları folklorik bir ritüele dönüştürmek, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” sözlerini okullardan kovmak, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözlerini anıtlardan kazıtmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni tabelalardan sökmek, önüne çıkan camiyi yıkmak, Türk milletine düşmanlık etmektir!

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Hadi oradan!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - AKP “Türk milleti demeyiniz” derken, gerçekte Malazgirt’i, Mohaç’ı, Çanakkale’yi, Sakarya’yı, Dumlupınar’ı Türk milletinden geri istiyor. Buna izin vermeyeceğiz. AKP’nin millî değerlere karşı yaptığını ancak ve ancak bir işgal hükûmeti yapabilir. Türk milleti, zamanı geldiğinde, namahremine uzanan eller konusunda Sütçü İmam, milliyetine ve vatanına kasteden kollar konusunda da Hasan Tahsin olmayı bilmiştir, bundan sonra da bilecektir. Türkiye’yi Türk’süzler ve köksüzler değil, “Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur.” diyenler kurmuştur, onların çocukları da yaşatacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.

Gündem dışı konuşmalar bitti sayın milletvekilleri.

Biraz önce açıkladığım gibi, şimdi, muharrem ayı vesilesiyle sisteme giren ilk on milletvekiline söz vereceğim.

Buyurun Sayın Altay.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, muharrem ayına ve eski Başbakan ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’i ölümünün 7’nci yılında rahmet, minnet ve şükranla andığına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kerbela’yı üzüntüyle ve ibretle anarken, muharrem ayını idrak ediyoruz. Allah tutulan muharrem oruçlarını kabul etsin diyorum. Allah, Müslümanları ve insanlığı kandan, gözyaşından ve acılardan esirgesin. Huzur, kardeşlik ve barışın hâkim olduğu bir ülke, Orta Doğu ve dünya diliyorum.

Bu vesileyle Sayın Başkan, duygusal bir eş, romantik bir şair, dirayetli bir lider, dürüst bir devlet adamı olan eski başbakanlardan, Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlarından Bülent Ecevit’i ölümünün 7’nci yılında rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Satır buyurun.

2.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, muharrem ayını kutladığına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Muharrem ayı, aşure, Kerbela” denince mezhebi, meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanların ortak hüznünü, ortak kederlerini hatırladıkları bir ay olup birinci gecesi de Müslümanlar için yılbaşı gecesidir. Zulme boyun eğmeyen, adaletin ve doğruluğun yanından ayrılmayan Hazreti Muhammed’in sevgili torunu Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da şehit edildiği muharrem ayının özellikle 10’uncu gününün İslam âleminde ayrı bir önemi vardır. Kutsal sayılan ve “matem ayı” olarak anılan muharrem ayının bir başka özelliği de giderek geleneksel bir hüviyet taşımasıdır. Bu ay, Kerbela şehitlerini anarken, İslam âleminin duyduğu derin acısını da paylaştığı bir aydır. Bütün dünyadaki Müslümanların, yeni Kerbelaların yaşanmaması için ortak bir dil, ortak bir kültür, ortak bir düşünce geliştirmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bu vesileyle bütün İslam âleminin hicri yılbaşını ve muharrem ayını kutlar, tüm dünyaya barış, sevgi ve hoşgörü getirmesini dilerim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Satır.

Sayın Vural…

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Grubu olarak, muharrem ayını kutladığına ve karanlıktan çıkmak için herkesi sorumluluğa davet ettiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak hem 1435’inci hicri yılbaşını kutluyoruz hem de muharrem ayını dualarla yâd ediyoruz. Gerçekten, muharrem ayı, mazlumların ahı ve feryadının yükseldiği bir ay. Bu acıyı bütün Türk milleti olarak, bütün İslam âleminin hissetmesi gerekiyor ancak üzülerek ifade ediyoruz ki İslam âleminde elem ve bu kadar keder verici bir olaydan gerekli ders ve sonuç henüz alabilmiş değiliz, değiller. Barış ve kardeşlik maalesef ikinci plana düşmüş, kavga ve düşmanlık öne geçmiştir. Muharrem ayına girdiğimiz bugünde bu karanlıktan çıkmak için Cenabıhakk’a dua ediyoruz ve herkesi sorumluluğa davet ediyoruz. Cenabıhak, milletimizi bu fitne ve fesattan korusun diye, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, yine muharrem ayını dualarla yâd ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Baluken…

4.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, BDP Grubu olarak, muharrem ayını kutladığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde tüm inançlara, tüm halklara ve tüm dillere özgürlük getirecek, Orta Doğu için barışa vesile olacak kararların alınmasını temenni ettiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, İslam dininin en önemli aylarından olan ve hicri takvimin de ilk ayı olan muharrem ayına girmiş bulunmaktayız. Bu ay, bünyesinde de önemli olayları ve önemli günleri barındırmaktadır. Muharrem ayına girmemizin akabinde 12 imamlar orucu başladı. Kerbela’da ehlibeyte yönelik insanlık tarihine yazılmış yasın 1333’üncü yıl dönümündeyiz. Bu yıl dönümünde Alevi canlarımızın yas orucunun Hak katında kabul edilmesini diliyoruz. İnsanlık yasının tarihe not düşüldüğü bu günlerin başta Türkiye ve Orta Doğu halkları olmak üzere tüm dünya halklarına barış ve eşitlik içinde adil bir yaşam sunmasını, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, diliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde de tüm inançlara, tüm halklara, tüm dillere özgürlük getirecek, Orta Doğu için barışa vesile olacak kararların alınmasını temenni ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Soydan…

5.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinin Kurşunlu köyünde yapılan maden çalışmasının tehlike arz ettiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çanakkale Bayramiç ilçemizin Kurşunlu köyü iki yamaca kurulmuştur. Kurulmuş olduğu bir yamaç Killik Tepesi’dir. Bunun üzerinde maden çalışması yapılmaktadır. Maden çalışması yirmi dört saat sürmektedir ve gece tehlike arz etmektedir. Köylüler rahatsız olmaktadır. Düşen taşlar evlerin üzerine gelmektedir. Can kaybı olabilir ve ağaçlar kesilmektedir. Bunu protesto eden Bülent Behçet Özüren adlı bir vatandaşımız şu anda açlık grevindedir. Eğer önlem alınmazsa 7 Kasımda kendini yakacağını ifade etmektedir. Eğer bu arkadaşımızın başına bir şey gelirse mutlaka sorumlusu AKP Hükûmetidir, buradan duyurmak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soydan.

Yalnız, arkadaşlar, sevgili milletvekilleri, gündemimizin bu bölümüne geçerken sizden bir ricada bulunmuştum. Bundan sonra konuşma yapan arkadaşlardan bu ricayı hassasiyetle karşılamalarını önemle rica ediyorum.

Sayın Tanal, buyurun.

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, eski Başbakan ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’i ölümünün 7’nci yılında saygı ve rahmetle andığına ve yurt dışında yaşayan engelli vatandaşların sınır kapılarında karşılaştıkları sorunlara ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

5 Kasım 2006 tarihinde kaybettiğimiz, Türk siyasetinin en önemli liderlerinden, eski Genel Başkanımız, Başbakanımız Bülent Ecevit’i ölümünün yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum.

Yurt dışında yaşayan engelli vatandaşlarımız, yurt dışında hiçbir engelle karşılaşmazken, hasretle geldikleri ülkemize daha giriş yaparken sınır kapılarına erişilebilirlik yönünde engellerle karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle, vatan hasreti çeken yurt dışında yaşayan engelli vatandaşlarımız ülkemize gelirken bir kez daha düşünmektedirler. Ülkemiz, ne zaman, engelli vatandaşların sosyal hayattan kopmayacakları şekilde hiçbir engelle karşılaşmadan yaşayabileceği bir ülke hâline gelecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bekin Şahkulubey...

7.- Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey’in, muharrem ayına, geçen hafta yüce Meclisin kendine yaraşır tavır ortaya koyduğuna ve grupları adına söz alanlara kendi ve arkadaşları adına teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Öncelikle Anadolu’muz başta olmak üzere tüm İslam dünyasında özel bir manaya sahip olan muharrem ayının bizleri huzur ve barış ikliminde buluşturmasını diliyor; muharrem ayının adına yakışır bir şekilde her bireye kayıtsız, koşulsuz saygı ve hürmet gösterme idrakine ulaşmamızı temenni ediyorum.

Geçen hafta, millet iradesinin göz bebeği olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde sağduyulu bir şekilde karşılanmamız, ülkemizin birlik ve beraberlik yolunda ne kadar büyük mesafeler katedebileceğini, ön yargılarımızdan, sığ kamplaşmalarımızdan sıyrılabilmenin her an mümkün olduğunu göstermiştir. Yüce Meclisimiz kendine yaraşır tavrı ortaya koymuştur. Bu vesileyle, o gün parti grupları adına söz alan sayın başkanlara ben ve arkadaşlarım adına teşekkür etmek istiyorum.

Bizler milletimizin temsilcileri olarak, ülkemizin demokrasi yürüyüşünde ve tüm vatandaşlarımızı kuşatacak temel hak ve özgürlükler konusunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çelik...

8.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Vahşet, katliam ve soykırımın 1333’üncü yılında Kerbela’yı lanetlerken, içinde bulunduğumuz muharrem ayının iyiyi, doğruyu, güzeli rehber edinen ve peşinde koşan başta Aleviler olmak üzere, dini, dili, kimliği, kültürü ne olursa olsun tüm insanlığın barış ve özgürlük dolu yarınlarda buluşması umudunu dile getirerek herkese selam, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın Şeker…

9.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Maalesef, Kerbela Olayı, İslam coğrafyasında Müslümanların, İslam’la yaşayan insanların ortasına atılmış bir bomba olarak hâlâ etkisini sürdürmekte. Libya’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Mısır’da, Suriye’de ve Irak’ta maalesef hâlâ katliamlar yapılmakta ve insanlar hayatını kaybetmektedir. Bu vesileyle muharrem ayının insanlığa, özellikle İslam coğrafyasına ve tüm dünyaya barış, kardeşlik ve huzur getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öner…

10.- Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner’in, muharrem ayına ve Kerbela Olayı’na ilişkin açıklaması

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkanım, muharrem ayının, geçmişteki acıların unutulduğu, benzeri acıların yaşanmaması için bir ibret ayı olmasını diliyorum. Kerbela temsilinden bir repliği anımsatmak istiyorum: “Zulümlerden iktidarlar kadar günü kurtarmak adına sessiz kalanlar da sorumludurlar.” Bu söz ezelden ebede bütün zamanlar için geçerli olan ve onurlu insanların unutmaması gereken temel ilkelerden biridir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öner.

Sevgili milletvekilleri, rica ettiğim konuya gösterdiğiniz özenden dolayı ayrıca hepinize tekrar teşekkür ederim.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi bulunmaktadır, okutup bilginize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Burkina Faso Ulusal Meclis Başkanı Soungalo Outtara başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine ilişkin tezkeresi (3/1325)

28/10/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Burkina Faso Ulusal Meclis Başkanı Soungalo Outtara başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 3/10/2013 tarih ve 55 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetlerin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                           Cemil Çiçek

                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                      Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyonlardan istifa önergeleri vardır, okutuyorum.

B) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/122)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekilmek istiyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla talep ederim.

                                                                                           İlhan Cihaner

                                                                                                Denizli

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/123)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görev yapmakta olduğum Adalet Komisyonu üyeliğinden ayrılıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim. 1/11/2013

                                                                                                  Tufan Köse

                                                                                                      Çorum

3.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/124)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Komisyonu üyeliğinden istifamın kabulünü arz ederim. 11/10/2013

                                                                                             Aykut Erdoğdu

                                                                                                    İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum.

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 22 milletvekilinin, sokakta yaşayan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/750)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar, çarpık kentleşme, iç göç, artan yoksulluk, bozulan gelir dağılımı, bölgeler arası farklılıklar beraberinde farklı sorunları da getirmektedir. Bu sorunlardan biri de yaşamlarını sokaklarda sürdürmek ve çalışmak zorunda bırakılan çocuklarımızdır. "Biz tehlike değiliz, tehlikedeyiz." sloganının en doğru şekilde ifade ettiği sokak çocuklarımıza ilişkin durumun ve tablonun gerçek boyutlarıyla saptanması, bu çocuklarımızı topluma kazandırmak için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Aylin Nazlıaka                                                                     (Ankara)

2) Mehmet S. Kesimoğlu                                                            (Kırklareli)

3) Metin Lütfi Baydar                                                               (Aydın)

4) Ali İhsan Köktürk                                                                 (Zonguldak)

5) Ali Rıza Öztürk                                                                    (Mersin)

6) Mustafa Serdar Soydan                                                          (Çanakkale)

7) Emre Köprülü                                                                       (Tekirdağ)

8) Malik Ecder Özdemir                                                             (Sivas)

9) Mehmet Şeker                                                                      (Gaziantep)

10) İhsan Özkes                                                                       (İstanbul)

11) Kadir Gökmen Öğüt                                                             (İstanbul)

12) Candan Yüceer                                                                   (Tekirdağ)

13) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                                     (İstanbul)

14) Sedef Küçük                                                                       (İstanbul)

15) Ali Haydar Öner                                                                 (Isparta)

16) Haluk Eyidoğan                                                                  (İstanbul)

17) Hülya Güven                                                                      (İzmir)

18) Mahmut Tanal                                                                     (İstanbul)

19) Veli Ağbaba                                                                       (Malatya)

20) Haydar Akar                                                                      (Kocaeli)

21) Mehmet Ali Ediboğlu                                                           (Hatay)

22) Gürkut Acar                                                                       (Antalya)

23) Hurşit Güneş                                                                      (Koceli)

Gerekçe:

Ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar, kentleşme, iç göç, artan yoksulluk, bölgeler arası farklılıklar, gelir dağılımında yaşanan bozulma gibi etkenlerin beraberinde getirdiği sorunlardan biri de yaşamlarını sokaklarda sürdürmek zorunda bırakılan çocuklarımızdır. Aile bakımı ve korunmasından yoksun ya da anne babaları tarafından sokakta çalıştırılan bu çocukların sayısı her geçen yıl artmaktadır.

“Sokak çocukları” diye adlandırılan bu çocuklar, kentlerin sokaklarında yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklardır; terk edilmiş binalarda, karton kutuların üstünde, parklarda barınmaktadırlar. Bu çocuklar her türlü tehlikeye ve tehdide açık olarak, zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.

“Sokak çocukları” olarak isimlendirilen çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu eğitim hayatının dışında kalan, okula gitse bile okul çıkışlarında geç saatlere kadar sokaklarda çalışmak zorunda bırakılan çocuklardır. Sokaklarda yaşayan çocuklarımız, fiziksel şiddete, cinsel istismara, hastalıklara maruz kalmaktadır. Bu çocuklarımızda madde bağımlısı olma oranı da oldukça yüksektir. Madde bağımlılığı çocuklarımızın suça karışmalarına ve toplum dışına itilmelerine de neden olmaktadır. Sokak çeteleri eliyle dilenciliğe ve hırsızlığa itilmektedirler. Çocuk istismarı, çocukların dilendirilmesi, uyuşturucu mafyası, organ mafyası, çocukların terör olaylarında kullanılması gibi pek çok tehlikeye bu çocuklarımız açık durumdadır. Sokaklarda yaşayan çocukların suça karışma olasılığı da tehlikeye açık oldukları ölçüde artmaktadır. Suç ve çocuk birbiriyle bağdaşmasa da maalesef ülkemizde suça karışan çocuk sayısı yüksektir. Sosyal dışlanmaya da maruz kalan çocuklar, sosyal kabul görmemekte ve hayatlarına yön verme şansına sahip olamamaktadırlar.

Çocukların bir bölümü ise parçalanmış aile yapısı, aile içi şiddet, çocuk istismarı, ekonomik, sosyal ve kültürel açmazların kurbanı olarak çareyi sokaklarda aramaktadırlar. Bu çocuklar, yoksulluk, kalabalık aile yapısı, fiziksel, ekonomik, cinsel ya da duygusal istismar gibi etkenler nedeniyle topluma uyum sağlamakta zorluklar yaşamaktadırlar.

Sokakların kimsesizleri olan bu çocuklar, içinde yaşamak için uğraş verdikleri topluma yabancılaşmakta, genellikle uyuşturucu kullanmaya yönelmekte, suç mağduru ya da sanığı olma tehlikesi altında hayatlarını sürdürmektedirler. Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi çerçevesinde ele alındığında, bu çocuklar “özel koruma önlemlerine muhtaç çocuklar” kategorisinde değerlendirilmektedir.

UNICEF verilerine göre, dünya tarihi boyunca en kalabalık çocuk kuşağı, içinde bulunduğumuz on yıl içinde dünyaya gelecektir. Bu çocukların 1,5 milyonu da Türkiye'de doğacaktır. Kent yoksulluğunun her geçen yıl arttığı ülkemizde bu çocukların bir kısmı sokaklarda yaşamak zorunda kalacaktır.

Çocuk demek gelecek demektir. Sokaklarda büyümek zorunda kalan çocuklar umutsuzluğa mahkûm edilmiş çocuklardır. Victor Hugo'nun büyük eseri Sefiller'de bahsettiği gibi "yılları beşer beşer atlayarak, sanki sonlarına bir an evvel ulaşmak için yaşayan" çocuklardır. Bu çocukların görmezden gelinmesi ne sokak çocukları gerçeğini ne de sorunu ortadan kaldırabilir.

Sokaklarda yaşamak zorunda kalan çocuklarımızı madde bağımlılığından kurtarmak, topluma ve aileye yeniden kazandırabilmek, sokak çocukları ile ilgili gerçek tabloyu ortaya koyabilmek, bu sorunun önüne geçebilmek için gerekli politikaları oluşturabilmek için bir Meclis araştırması komisyonu kurulması sorunun çözümünde yol gösterici olacaktır.

2.- BDP Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklandığı dönemde yaşanan olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/751)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

DEP milletvekilleri Orhan Doğan ve Hatip Dicle 2 Mart 1994'te TBMM'den çıkışta sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alınmıştır. Aynı gün TBMM'de milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve bağımsız milletvekili Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırılmış ve ardından da tutuklanarak cezaevine konulmuşlardır. Bu olaylar kamuoyunca “2 Mart darbesi” olarak adlandırılmaktadır. O dönemde yaşanan olayların araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

                                               Pervin Buldan

                                   Iğdır

                                                 BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

1991 seçimlerinde Halkın Emek Partisi (HEP) 18 milletvekiliyle Meclise girmiş, partinin kapatılmasına karar verilmesiyle Demokrasi Partisi (DEP) kurulmuş ve HEP milletvekilleri yeni partiye geçmişlerdir. Milletvekilleri Leyla Zana ve Hatip Dicle'nin Meclis kürsüsünde yaptıkları yemin ile başlayan karalama kampanyası sonucunda, DEP milletvekilleri Orhan Doğan ve Hatip Dicle 2 Mart 1994'te TBMM’den çıkışta sivil polisler tarafından yaka paça gözaltına alınmıştır. Aynı gün TBMM’de yapılan oylamada DEP milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve bağımsız milletvekili Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırılmıştır.

4 Mart 1994'te Leyla Zana ve diğer milletvekilleri gözaltına alınarak cezaevine konuldu. 16 Haziran 1994'te Anayasa Mahkemesi, DEP'in kapatılmasına ve 5'i cezaevinde bulunan 13 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verdi. Milletvekilleri Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan ve Selim Sadak’a TCK'nun 168/2 maddesi uyarınca Ankara 1 Nolu DGM tarafından on beşer yıl ağır hapis cezası verildi.

DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından on gün önce dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş "Eşkıyayı Bekaa'da aramaya gerek yok. Maalesef, bunların bir kısmı yüce Meclisin çatısı altındadır." diyerek DEP milletvekillerini hedef gösterdi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, 2 Mart 1994 tarihinde partisinin grup toplantısında "Mecliste PKK'nın barındığı bir gölge vardır, bunu Meclisin üzerinden kaldırmakla yükümlüyüz." diyerek yine DEP milletvekillerini hedef göstermiştir.

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, sadece 28 Şubat 1997'de ve Genelkurmay Başkanlığının 27/4/2007 tarihinde gece saat 23.20'de yaptığı laiklikle ilgili açıklama Türkiye kamuoyunda muhtıra olarak nitelendirilmiştir. Bu iki olay darbe olarak anılırken, 2 Mart 1994'ün bir darbeyi anımsattığını ise maalesef Kürt siyasetçiler ve bazı aydınlar dışında başka dile getiren olmamıştır. 2 Mart, tıpkı 12 Eylül gibi, halkın temsilcilerine, iradeye el koyması olarak algılanmıştır. 2 Mart 1994'te, halkın oylarıyla seçilmiş kişiler, Anayasa çiğnenerek Meclisten atılmış, Anayasa’ya göre milletvekillerinin bir hafta içerisinde Anayasa Mahkemesine itiraz etme hakkı beklenmemiştir. Meclise polis girmemesi gerekirken, Meclis, kulislerine kadar polisle dolmuştur. Milletvekilleri, rencide edici bir biçimde, yaka paça gözaltına alınmıştır. Bu nedenlerle 28 Şubata nasıl postmodern darbe ve 27/4/2007’ye e-muhtıra deniyorsa 2 Mart 1994 de Meclisin iradesine karşı yapılmış bir darbedir. Tansu Çiller, Mehmet Ağar, önce Susurluk, bugün de Ergenekon süreciyle ilişkilendirilmektedir. Bu da 2 Martın, o dönem için bir derin devlet operasyonu olduğunu göstermektedir. Bu kapsamda 2 Mart darbesi bir anlamda Ergenekon sürecinin bir parçasıdır.

Diğer darbeler konuşuluyorken 2 Martın tartışılamaması Türkiye'nin demokrasi tarihinde bir kara leke olarak kalacaktır. Bunu temizlemek amacıyla o dönemdeki olayların perde arkasının araştırılması, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve tarihiyle yüzleşmesi açısından bir zorunluluktur. Ayrıca bu olayların açıklığa kavuşturulması, Meclisten yakası tutularak göz altına alınan, bu olayla bir simge hâline gelen Orhan Doğan'a da bir borçtur.

3.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk ve 20 milletvekilinin, Erzurum Aşkale’deki Karasu-2 HES göletinde yaşanan kazanın ve sonrasındaki kurtarma çalışmalarında yaşanan ihmallerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/752)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Erzurum ili Aşkale ilçesi Karasu-2 Hidroelektrik Santrali’nde 3/4/2012 tarihinde meydana gelen ve 5 işçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayın araştırılarak kurtarma çalışmasında yaşanan ihmallerin tespiti amacıyla Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ nün 104 ve 105’inci maddeleri gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederim. 11/4/2012

1) Oktay Öztürk                                                         (Erzurum)

2) Oktay Vural                                                           (İzmir)

3) Mehmet Şandır                                                       (Mersin)

4) Faruk Bal                                                              (Konya)

5) Alim Işık                                                               (Kütahya)

6) Cemalettin Şimşek                                                   (Samsun)

7) Yusuf Halaçoğlu                                                     (Kayseri)

8) Ali Halaman                                                           (Adana)

9) Tunca Toskay                                                         (Antalya)

10) Koray Aydın                                                         (Trabzon)

11) Mehmet Erdoğan                                                    (Muğla)

12) S. Nevzat Korkmaz                                                (Isparta)

13) Murat Başesgioğlu                                                 (İstanbul)

14) Celal Adan                                                           (İstanbul)

15) Bülent Belen                                                         (Tekirdağ)

16) D. Ali Torlak                                                        (İstanbul)

17) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

18) Ali Öz                                                                 (Mersin)

19) Necati Özensoy                                                     (Bursa)

20) Mehmet Günal                                                       (Antalya)

21) Muharrem Varlı                                                     (Adana)

Gerekçe:

Ülkemizde hidroelektrik santralleri denetleyen yasal ve idari bir mekanizma bulunmadığı için hidroelektrik santraller kurulma aşamasında yasal ve ekolojik problemler taşırken işletme aşamasında bazı sorunlar çıkarmaktadır.

Erzurum ili Aşkale ilçesindeki Karasu-2 Hidroelektrik Santrali’nde sekiz aydır son derece ilkel ve güvensiz bir şekilde su tutulmaktadır. Karasu-2 Hidroelektrik Santrali’nin suyu kullanım hakkı varken su tutma hakkı yoktur. Bu amaçla yaklaşık bir ay önce DSİ'ye başvurulmuştur. Karasu-2 Hidroelektrik Santrali bendinin önünde 6 köy bulunmaktadır. Ayrıca bu bendin önünde yüzlerce kişinin yaşadığı Türkiye'nin en büyük krom ve magnezyum işletmesi de bulunmaktadır.

3 Nisan 2012 tarihinde Erzurum ili Aşkale ilçesindeki Karasu-2 Hidroelektrik Santrali Göleti'nden geçen enerji nakil hattında arıza meydana gelmiştir. Bir bölümü buzla kaplı gölette arızayı onarmak için deniz bisikletiyle giden 5 TEDAŞ görevlisi kenara 40-50 metre uzaklıktaki buz kütlesine çarparak alabora olan deniz bisikletinden suya düşmüştür. 16.45'te meydana gelen bu üzücü olay sonucu 5 işçiden 1’i başını buz kütlesine çarparak hayatını kaybederken, 1 işçi donarak, diğer 3’ü ise boğularak yaşamını kaybetmiştir.

Karasu-2 Hidroelektrik Santrali Göleti'ndeki kazayı gören fabrika işçileri 17.00'de jandarma, sivil savunma ve 112 acil yardım ekiplerini arayarak bilgi vermiştir. Buz kütlesine tutunarak yaklaşık üç saat kurtarılmayı bekleyen kazazedeler için Sağlık Bakanlığının hava ambulansı ancak 19.39'da olay yerine ulaşmıştır. Sağlık Bakanlığına ait ambulans helikopter, sadece hasta taşıma amacıyla kullanılabilecek şekilde dizayn edildiği, yüksek gerilim hattı bulunduğu, helikopterin arama kurtarma özelliği ve buna uygun teçhizatı bulunmadığı için göletin üzerinde bir tur atarak geri dönmüştür. Yaşanan bu olay, Doğu Anadolu Bölgesi’nde tek bir acil arama ve kurtarma helikopterinin olmadığı gerçeğini de gözler önüne sermiştir.

Olay saatinde evinde olduğu söylenen ve yoğun tepkiler sonucu olaydan bir gün sonra kaza yerine giden Erzurum Valisi, Erzurum’daki 4. Helikopter Tugayından tam donanımlı arama kurtarma helikopteri talep etmezken, Malatya’dan helikopter talep edildiğini ve Malatya’dan gelen helikopterin geç gelmesi sonucu TEDAŞ işçilerinin hayatlarını kaybettiğini açıklamıştır. Dolayısıyla, gereken kurumlarla zamanında irtibata geçilmemiştir.

Erzurum Valiliği Sivil Savunma Müdürlüğünde 81 personel çalışmaktadır. Bunlardan 68’i arama kurtarma teknisyenidir. Erzurum-Aşkale arası 54 kilometre olup yaklaşık otuz dakikada olayın meydana geldiği Karasu-2 Hidroelektrik Santral Göleti’ne ulaşılması gerekirken sivil savunma ekipleri yaklaşık üç saat sonra olay yerine intikal etmişlerdir. Ayrıca, olayın meydana geldiği saatte Erzurum Sivil Savunma Müdürlüğünde mesaide olması gereken personelin görev başında olması gerekirken evlerinde olduğu, gönderilen sivil savunma müdürlüğü ekiplerinin olay yerine eksik tesisatla geldiği iddia edilmektedir.

Olayda vefat eden 5 işçiden 1’i TEDAŞ’ta çalışırken diğer 4 işçi taşeron şirkette çalışmaktadır. Dolayısıyla, taşeron şirkette çalışan bu 4 işçi onarım ile ilgili hiçbir eğitim ve yetkiye sahip değilken gölete gönderilmiştir. TEDAŞ, su tutma işlemi başlamadan önce yüksek gerilim taşıyıcı direğini kaldırmamıştır. 2 kişilik deniz bisikletine 5 kişi bindirilerek gölete gönderilmiş, ambulans, kurtarma, helikopter yardımı için ön hazırlık yapılmamış, gönderilen işçilere herhangi bir güvenlik ve koruyucu elbise verilmemiştir.

Erzurum ili Aşkale ilçesindeki Karasu-2 Hidroelektrik Santrali Göleti’nde yaşanan kaza ve sonrasındaki kurtarma çalışmalarında yaşanan ihmaller en kutsal hakkımız olan ve Anayasa’yla teminat altına alınmış olan yaşam hakkının ihlal edildiğini, iş güvenliği ve kurtarma çalışması açısından büyük ihmaller yaşandığını göstermektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amiri Salim Uslu’nun, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet Duması Başkanı Sergey Naryshkin’in vaki davetine icabet etmek ve Rusya Federasyonu Anayasası ve Federal Meclisinin 20’nci yıl dönümü münasebetiyle 14/11/2013 tarihinde düzenlenecek II. Uluslararası Parlamenter Forumu’na katılmak üzere Moskova’ya resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1126)

                                                                               30/10/2013

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi İdare Amiri Salim Uslu'nun, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Devlet  Duması Başkanı Sergey Naryshkin'in vaki davetine icabet etmek ve Rusya Federasyonu Anayasası ve Federal Meclisinin 20’nci yıl dönümü münasebetiyle 14 Kasım 2013 tarihinde düzenlenecek II. Uluslararası Parlamenter Forumu’na katılmak üzere Moskova’ya resmî bir ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                                                         Cemil Çiçek

                                                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, eski başbakanlardan Bülent Ecevit’i rahmetle andığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bu arada, 5 Kasım 2006 tarihinde aramızdan ayrılan eski başbakanlardan Bülent Ecevit’i biz de rahmetle anıyoruz, ruhu şad olsun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan fındık üreticisi ve sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/280) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                               5/11/2013

                            Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 5/11/2013 Salı günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Engin Altay

                                                                                                                                         Sinop

                                                                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (fındık üreticisi ve sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan) (10/280) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun 5/11/2013 Salı günlü (Bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere, ilk söz Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Karaahmetoğlu.

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fındık ürünü ve üreticinin sorunları ile FİSKOBİRLİK'in piyasa aktörü olabilmesi ve istikrarlı fındık piyasası oluşabilmesi için alınacak tedbirlerin araştırılması üzerine verdiğim önerge anlamında konuşmak için söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Fındık, ülkemizin tarımsal üretimi ve ekonomisi içinde önemli bir yeri olan tarımsal ihraç ürünüdür. Öyle ki Doğu Karadeniz’de, özellikle Ordu, Giresun, Trabzon’da insanlarımız bütçelerini, bir yıllık yaşamlarını elde edecekleri ürünün getirisiyle yaşamak durumundadır ve geçimini sağlayabilmek için de hesaplarını buna göre yaparlar. Bunun yanında, sosyal yaşamlarını da fındıkla belirlerler. Örneğin, eğer çocuklarını evlendireceklerse, o sene fındık varsa düğün dernek işini yaparlar. Mart ayında fındık dalını kaldırırlar, fındığın doğumuna bakarlar ve tecrübeleriyle o sene ne kadar fındık olup olmayacağı konusunda bir fikir edinirler ve yaşamlarını böylece sürdürürler.

Ülkemiz, dünya üretim sahalarının yaklaşık yüzde 80’ine ve üretiminin de yüzde 80’ine sahiptir. Öte yandan, fındık ticaretinin yaklaşık yüzde 85’ini de ülkemiz gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’de yetişen fındık, dünya fındık ihtiyacını da karşılamaktadır. Ülkemizde 400 bine yakın aile, yaklaşık 2 milyon insanımız fındıkla geçinmekte ve fındıkla geçinen diğer aktörleri de kattığımızda bu sayı 8 milyona ulaşmaktadır.

Türkiye’de yıllık ortalama 650 bin ton fındık üretilmektedir. Gene, bu üretimin yaklaşık 600 bin tonu ihraç edilmektedir. Bu da 100 milyar dolarlık bir ticaret hacmi demek. Fındık üreticisinin bu 100 milyar dolarlık hacim içindeki payı da ne yazık ki 1,3 milyar dolardır.

Dünyada tekel olduğumuz üründen yeteri kadar para kazanamıyoruz. Hele fındık üreticileri bu paydan hakkına düşeni hiç alamıyorlar. Üretici bu kadar değerli olan ürününü maliyetine yakın ya da maliyetin altında satmaktadır. Örneğin, bu yıl 1 kilo fındığın maliyeti 5 lira 64 kuruş olmasına karşın fındık piyasası 5,5 liradan açılmıştır. İşlenmemiş tarımsal ürün ihracatımızın yaklaşık üçte 1’ini yalnızca fındıktan sağlamaktayız. Yani, ihracatta en çok döviz kazandıran ürün olmasının da fındık üreticisine, çiftçiye bir şey kazandırmadığını uygulamalar göstermektedir.

Türkiye fındıkta dünya tekeli durumundadır, dolayısıyla fiyatı istediği gibi belirleme olanağına sahiptir. Buna rağmen, dünya fındık fiyatlarının, Türkiye değil de, Avrupa’da alıcılarının oluşturduğu, özellikle Almanya, İtalya gibi ülkelerde belirlendiğini söylemek isterim.

Fındıkta yaşanan tuhaflıklardan biri de dünyadaki fındığın yüzde 80’ini üreten, fındıkta tekel olan bir ülkenin üreticisinin bu üründen hak ettiği parayı kazanamamasıdır. Ancak, fındığın dünyaya pazarlanmasında aracıların ya da tüccarların memnuniyetsizliğini de anlamak güçtür çünkü üretici ve işçinin bir şey kazanmadığı fındıktan Avrupa kapitalizmi ve Türkiye’deki iş birlikçileri büyük kazanç sağlamaktadırlar.

Ülkemizde Hamburg Borsalar Birliğinin dünya fındık fiyatlarını belirlediği söylenip durulmaktadır. Türkiye’deki fındık ihracatçılarının fiyatı belirlediği, hatta mahsul çıkmadan altı ay önce fiyatın ihracatçıların keyfine göre belirlendiği uygulanan fındık stratejileri sonrası bir kez daha görülmüştür.

Fındığa alternatif üretim olarak tanımlanan diğer tarım ürünleri çeşitleri aslında fındığın yerini tutamazlar, ancak destek olabilirler. Fındıkçılıkla beraber, ek olarak yapılacak uğraşılar olarak, ancak bu şekilde değerlendirebilirler. Çünkü bizim çiftçimizin yüz, iki yüz yıldır gelenek hâline gelmiş olan fındık üreticiliğini bırakıp başka bir üretime yönelmesi hem pratikte mümkün değildir hem de tüm boyutlarıyla değerlendirdiğimiz zaman bu olay rantabl değildir.

Sayın milletvekilleri, büyük oranda Ordu ve Giresun’da yetişen fındığın üretici açısından alternatifi de yoktur. Endüstrinin olmadığı, endüstriyel tarımın yapılmadığı Ordu ve Giresun köylüsü fındık üretmeye mecburdur. İklim ve arazi koşulları da başka bir ürün yetiştirmeye izin vermediği gibi, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde fındık üretiminin yapıldığı yaklaşık 350 bin hektarlık alanın en az 150 bin hektarı ekonomik ömrünü tamamlamıştır. Fındık ağaçları seksen, doksan, yüz yıllıktır ve verim vermemektedir. 1 dönüm araziden 70-80 kilogram fındık alınmaktadır. Bu fındık çok düşüktür. Dolayısıyla, fındığa destek vermemiz gerekir. Örneğin, 15 dönümlük arazisi olan bir fındık üreticisinin 5 dönümlük bir arazisindeki yaşlanmış fındık ocaklarını, dallarını, ağaçlarını sökmemiz gerekir ve bunun karşılığında dikim giderleri ve o süre içinde yetişecek fındıktan alınan mahsulün bedeli üreticinin eline geçene kadar da yine devlet tarafından destek verilmelidir.

Türkiye genelindeki diğer tarım ürünlerine göre oldukça küçük ölçekli aile tarımı olarak yapılan Ordu ve Giresun fındıkçılığı her geçen yıl sahibine daha az para kazandırmaktadır. Dünya fındığının en önemli, en kaliteli üretiminin yapıldığı Doğu Karadeniz’de rekolte yıldan yıla düşerken, üreticinin zaten yıllar geçtikçe düşen geliri, özellikle rekolte yüksekliği, ihracatta yaşanacak sıkıntılar bahane edilerek tümden yok edilmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, fındıkta rekolte, ihracat ve fiyat sorunu olmadığı ortaya çıkmıştır. Her yıl sözde rekolte tahmini yapılır, rekolte fazla diye propaganda yapılır ve her yıl fındık sezonu başlarken, Gürcistan’da, Azerbaycan’da, İtalya’da, İspanya’da fındığın çok olduğu, Amerikan bademinin fındığa alternatif olduğu iddialarıyla, fındık fiyatları fındık sermayedarları tarafından düşürülmeye çalışılır. Fındık ürününde hedef, dünya üretiminin yüzde 80’i değil yüzde 90’ı olmalıdır çünkü bugün, dünya fındık üretimi talebi 950 bin tonlara çıkmıştır.

Uygulanan fındık stratejisiyle, fındık alıcısı olan Avrupa’da da büyük şirketlerin, bir avuç fındık tüccarının, Yunan, İtalyan ve İspanyalı fındık üreticilerinin menfaatlerine peşkeş çekmememiz gerekmektedir. Fındık üreticisi eğitilerek dönüm başına daha fazla ürün alınacak bütün tedbirler alınmalıdır. Fındıktaki hastalıklar için fındık üreticileri gerekli şekilde eğitilmelidir. Fındık bahçelerinin bakımı konusunda üretici eğitilmeli ve kaliteli, randımanlı fındık yetiştirilmesi teşvik edilmelidir. Bölge ekonomisinin ayakta durması için fındık üreticisine destek verilip fındık ürününe dört elle sarılmak, ülke menfaatleri açısından da önem arz etmektedir. Dünyanın ve Türkiye'nin ağır bir ekonomik kriz içinde olduğu koşullarda tarım ve tarıma dayalı sanayiye ağırlık vermek, Türkiye için bir çıkış yolu olabilir.

Karadeniz Fındık İhracatçıları Birliğinin rakamlarıyla, 2011-2012 yılında 229 bin ton iç fındık ihraç ederek 1 milyar 819 milyon dolar döviz girdisi sağlayan Türkiye, 2012-2013’te yani bu yılda daha fazla, 301 bin ton iç fındık ihraç etmesine rağmen, 1 milyar 750 milyon dolar döviz almıştır. Türkiye, geçen seneye göre 71 ton daha fazla fındık satarken ne yazık ki 69 milyon dolar daha az gelir sağlamıştır.

Fındık, üreticisinden tüccarına, işçisinden aracısına kimsenin memnun olmadığı, bu yönüyle haksızlık ettiğimiz bir nimettir. Avrupa Birliği, Türkiye dışında fındık üreten ülkeleri, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz’deki üreticileri destekleyen –bilerek ya da bilmeyerek- pozisyona düşmektedir. Fındık üreticisi bugün fındık sermayedarı karşısında tamamen güçsüz, güvencesiz, teminatsız bırakılmıştır.

Onun için, diyoruz ki: FİSKOBİRLİK yeniden yapılandırılmalıdır ve güçlendirilmelidir. Özellikle Doğu Karadeniz’de ve Batı Karadeniz’de de lisanslı depoculuk geliştirilmelidir. Fındık borsası Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kurulmalıdır. Her hasat mevsimi öncesi de fındık üreticisine gerekli kredi desteği sağlanmalıdır. Başta fındık üreten illerimiz olmak üzere, hiçbir siyasi parti gözetmeksizin tüm milletvekillerinin ülkeye ciddi döviz getiren ve Karadeniz’in ekmeği olan fındık ürünü konusunda verdiğim araştırma önergesine destek vermesini diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaahmetoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk söz Giresun Milletvekili Mehmet Geldi’ye aittir.

Buyurun Sayın Geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GELDİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, fındık ve dolayısıyla fındık ürünleriyle ilgili sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğu önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, 1 Haziran 2000 tarih ve 4572 sayıyla tarımsal birliklerin özerkleştirilmesi amacıyla kanun çıkarıldı ve bu kanun doğrultusunda, tarım birliklerini yeniden yapılandırmak üzere bir çalışma başlatıldı. Bu çalışma kapsamında, FİSKOBİRLİK de o günden başlayarak yeniden yapılandırma sürecine gitti. Bu yapılanma esnasında yükümlülüklerini yerine getirmeye başladı ve o esnada da -bildiğiniz gibi- Türkiye’mizin ve özellikle de Doğu Karadeniz’in en önemli ürünü olan fındığın piyasada gerçek değerini bulmasıyla ilgili bazı sorunlarla karşı karşıya kaldık. Özellikle, Hükûmetimizin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden itibaren, fındığın o günkü piyasa şartlarındaki değerini göz önünde bulundurduğumuzda, gerçekten olağanüstü desteklerin verildiğini ve fındığın tarihte görülmemiş seviyelerde değerini koruduğunu ve her zaman en güçlü ürün olma vasfını koruduğunu ve üreticinin memnuniyetinin gerçekten en üst düzeylere taşındığını göreceğiz.

Özellikle, iktidara geldiğimiz günlerde 95 sent olan, daha sonraki dönemlerde, başlangıçta, o gün hatırlanacak en yüksek ürün bedeli olarak ortaya konulan “2,20 dolar” denilen fındık fiyatları, AK PARTİ iktidara geldikten sonra ortalamaya bakacak olursanız, doğrudan gelir desteğiyle verilen ödemeleri de dikkate aldığınızda 3,5 doların altına hiç inmedi, 3,5 dolarla 4,5 dolar arasında bir seyir takip etti.

Özellikle fındıkta, 2006 yılında, gerçekten FİSKOBİRLİK’in piyasada dengeleyici ve piyasayı regüle edici görevini görememesi üzerine, Toprak Mahsulleri Ofisi devreye sokulmak suretiyle fındık alımına girildi. Gerçekten, o günlerde, Toprak Mahsulleri Ofisinin elinde yeterli uzman elemanları olmamasına rağmen, piyasayı önemli ölçüde dengelemek suretiyle fındık üreticisinin mağduriyeti engellendi.

Bilineceği gibi, 4572 sayılı Kanun’la, üretici birliklerinden, Karadeniz için çok önemli olan Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliğinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili kanunun ilgili hükümleri uygulandığında, yeniden yapılandırma sürecinde bütün çalışanlarının tazminatları ve emeklilikleri kanun gereği karşılandı, bütün borçlarından temizlendi ve borçsuz bir kuruluş hâline geldi. Eğer, 2006 yılı içerisinde, o günkü yanlış politikalarla alım politikası uygulanmamış olsaydı, FİSKOBİRLİK o gün piyasaya girerken elinde -bütün borçları, o günlerde 2,5 katrilyona yakın borcu temizlendi- 300 milyon nakit kaynağı olan bir kuruluştu fakat ne yazık ki 2006 ürününe o gün piyasada yüksek fiyat verilmesi ve dengesiz bir fiyat takibi sonucunda FİSKOBİRLİK bunu ödeyemez hâle geldi ve kilitlendi. O günden itibaren, FİSKOBİRLİK, gerçekten üretici için piyasayı dengeleyici bir kuruluş görevini yapamaz hâle geldi. O günden itibaren, AK PARTİ iktidarının ve Bakanlar Kurulunun aldığı kararlarla fındığa -sürekli olarak kanunda doğrudan destekleme imkânı olmadığı için, FİSKOBİRLİK’e direkt olarak kaynak aktarılması imkânı olmadığı için- dolaylı yollarla destek sağlanması yönüne gidildi. Bu amaçla, bildiğiniz gibi, öncelikle TMO görevlendirildi, TMO vasıtasıyla fındık alımına devam edildi. Daha sonra, 2008 tarihinde çıkarılan bir kararname ile FİSKOBİRLİK’e, özellikle yeniden yapılandırılması imkânı, bu yapılandırmadan kaynaklanan sıkıntılarını gidermek ve yanlış borçlanma politikasından doğan borçlarıyla ilgili olarak, yağlığa ayrılmış olan 30 bin ton fındık TMO’dan aktarıldı ve önemli miktarda borçların tasfiyesinde kullanıldı. Bu süre içerisinde, özellikle Şekerbank’ın -bizim Doğu Karadeniz üreticisinin çok iyi bileceği- zincirleme kefil sistemi şeklinde… Çünkü, bildiğiniz gibi, FİSKOBİRLİK bir üretici birliği. FİSKOBİRLİK, üreticiden -fındık paralarını verirken kendilerine- özellikle kullandığı Şekerbank kredileri karşısında kendilerini kefil olarak gösterttiler ve üretici buna razı geldi çünkü FİSKOBİRLİK kendi kuruluşu. Ama, maalesef, daha sonra borçlar ödenmeyince üretici de risk altına girdi, çıkarılan kararnameler ile bu borçların faizleri silindi ve üreticinin bu borçlarının, Şekerbank borçlarının tasfiyesinde, FİSKOBİRLİK’in bu borçlarının tasfiyesinde gereken destek sağlandı ve bunun sayesinde üretici çok büyük bir zincirleme kefilden kurtulmak suretiyle rahat nefes aldı, FİSKOBİRLİK de borçlarının büyük bir bölümünü tasfiye etti.

Daha sonra, yine, Hükûmetimiz, özellikle doğrudan gelir desteği uygulaması başlatmak suretiyle… Bildiğiniz gibi, fındık ürünü, biraz önce Değerli Milletvekilimiz Selahattin Bey'in de bahsettiği gibi, Karadeniz’in özellikle eğimli arazilerinde ve fındıktan başka ürün yetişme imkânı olmayan arazilerde… Ama, ülkemizde birçok yerde fındık üretimi yapılıyor. Şu anda, 42 vilayetimizde fındık üretimi var ama bunların birçoğu tarım arazileri ve başka ürünler yetiştirme imkânı var. Dolayısıyla, mevcut, çok eski tarihli kanuna göre normalde tarım arazilerinde, taban arazilerde fındık üretimi yapılmaması gerekirken maalesef, yapılmış ve yıllardır da bu konuya hükûmetler hiçbir şekilde müdahil olmamışlar. Ama, AK PARTİ Hükûmeti, ilk defa, çıkardığı kararnameyle bu arazilerdeki fındık ürünlerinin, taban arazilerindeki fındık ürünlerinin sökülmesi karşılığında, yıllara bağlı olarak bir teşvik sistemi uyguladı. Sökerlerse teşvik ve fındık… Eğimli arazilere fındık ekenlere ise 2009 yılındaki kararname -2009, 2010, 2011 yıllarını kapsayacak şekilde- dönüm başına 150 liralık bir doğrudan gelir desteği sağlamış oldu.

Değerli arkadaşlar, bu sayede, özellikle Doğu Karadeniz’de, aşağı kesimde dönüm başına 100 kilogram civarında fındık olurken yukarılarda 70 kilogramlara kadar düşmekte. Dolayısıyla, kilogram başına baktığınızda, arkadaşlar, 1,5 ile 2,2 TL arasında üreticiye destek sağlandı. Bunun da üreticiye, ürün maliyetleri çok yüksek olduğu için, gerçekten çok önemli desteği oldu. FİSKOBİRLİK’in fındık aldığı dönemlerde hiçbir zaman Doğu Karadeniz üreticisi fındığının tam anlamda hakkını alamadı ama bu dönemde, ilk defa, doğrudan gelir desteği sayesinde aldı. Fakat, özellikle, sökülecek arazilerde, taban arazilerdeki fındığın sökülmesi konusunda maalesef, bu desteklerde yeterli, amaca uygun başarı sağlanamadı, yüzde 5’ler civarında bir söküm gerçekleşti. Bunun sonucu olarak -bildiğiniz gibi- tekrar, Hükûmetimiz, ikinci bir kararname çıkarmak suretiyle, şu anda, dönüm başına birinci yıl -2012 için söylüyorum- 150 lira; ikinci yıl, 2013 için 160 lira; 2014 için de 170 lira olmak üzere aynı desteği sağladı ve aynı şekilde de sökümle ilgili, taban arazilerde, sökülecek alanlarda üreticiye destek sağladı, bu sayede de fındık üreticisi tekrar korunmuş oldu. Ancak, FİSKOBİRLİK’in özellikle 2006 yılından gelen borçlarının ödenmesi konusunda, istenilen amaca uygun olarak kullanmadığı gerekçesiyle, ikinci bir defa, Hükûmetimiz tarafından 2011 yılında çıkarılmış bir kararnameyle 50 bin tonluk bir fındığın, yağlığa ayrılmış fındığın TMO tarafından FİSKOBİRLİK’e aktarılması söz konusudur, bunun 28.500 tonu aktarıldı. Özellikle üretici borçları ödenmemiş olduğu için, şu anda 17 milyon civarında üretici borcu henüz ödenmemiş durumda bekliyor. Bunun ödemesi durduruldu, aktarımı durduruldu. Toprak Mahsulleri Ofisinin Hazine Müsteşarlığının, ilgili bakanlığın kontrolörlerince yapılan kontrolleri sonucu, denetimleri sonucu şu anda bu raporların hazırlanmış olduğu ve olumlu istikamette gittiği yönünde bilgiler var ama raporu elime geçmediği için net açıklayamıyorum. Muhtemelen, önümüzdeki günlerde, buradan olumlu gelecek cevapla 21.500 tonun TMO’dan FİSKOBİRLİK’e aktarılması söz konusu olacak. Böylelikle de FİSKOBİRLİK, şu anda bugünkü şartlarda -172 milyon borçla aldığı o günden, bugün sadece üretici borçlarıyla birlikte- satmış olduğu araziler vasıtasıyla borçlarını ödedi ve sağlıklı bir kuruluş hâline gelme imkânı doğdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geldi.

MEHMET GELDİ (Devamla) – Bugünkü verilmiş olan araştırma önergesinin gereğine inanmıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ikinci söz Trabzon Milletvekili Volkan Canalioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, fındık ürünü ve fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılması noktasında komisyon kurulması üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimiz Sayın Selahattin Karaahmetoğlu fındığın önemini anlattı ve fındığın düğünlerde bile, vatandaşların çocuklarını evlendirirken çok önemli olarak borçlandırma noktasında katkı sağladığını söyledi. Evet, çok doğru bir söz.

Şimdi, arkadaşlar, Karadeniz’de insanlarımız, fındık üreticilerimiz, çocuklarını evlendirirken, ev alırken, ziynet eşyası alırken veya borçlanırken şunu söylerler esnafa: “Değerli esnafım, borcumu fındıkta ödeyeceğim, fındık ayında ödeyeceğim yani ağustos ayında ödeyeceğim.” Ve bunun üzerine, ne bir senet verilir ne bir çek verilir, yalnızca fındığa güvenilerek söz senet anlamına gelir ve bu noktada baktığın zaman, fındık üreticisi de esnafa borçlandırılır. Ancak, bugün gelmiş olduğumuz noktada, ne yazık ki artık, fındık üreticisi esnafa gidip “Ben çocuğumu evlendiriyorum, ev aldım, borcumu ödeyeceğim, bana biraz borç ver ve ben, bunu fındık ayında ödeyeceğim.” noktasında olmamaktadır ve söyleyememektedir. Bunun tabii, çeşitli yönleri var. Önemli olan hem esnafın durumu hem de fındık üreticilerinin durumu değerli arkadaşlar.

Fındık, Karadeniz’de çok önemli bir ürün olup millî bir üründür ve dünya fındık üretiminin yüzde 75’ini, ticaretinin ise yüzde 85’ini gerçekleştiren ülkemizde fındık üretimi 2844 sayılı Kanun ve Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilen, eğimi yüzde 6’dan fazla, 3’üncü sınıf tarım arazileriyle 750 metre rakıma kadar olan alanlar yani bu sahaların bulunduğu 13 ilde, Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Sinop, Giresun, Samsun, Kastamonu, Zonguldak, Sakarya, Kocaeli ve Düzce ile Bartın ilimizde yoğun bir şekilde yapılmaktadır. Ve ülkemizde, 322 bin kişi fındık üreticiliği yapmakta ve 2 milyon kişi de geçimini fındıktan sağlamaktadır değerli milletvekilleri. Ama, gel gör ki gelmiş olduğumuz bu noktada, artık fındığın para etmediği noktada –şimdi, Sayın Geldi para ettiği noktada söyleyebilir ama- insanlarımızı umutsuzluğa düşürdüğü noktada birkaç bilgi vermek istiyorum.

2006 yılında, Sayın Canikli “Fındık bizden önce 1,6 TL’ydi, biz fındığa 5 dolar civarında para verdik.” dedi. Baktığımız zaman, bunun -o günkü fiyatla 5 dolar- bugün karşılığının 10 lira olması gerekiyordu ama 2011’de fındık piyasası 7 liradan, 2012’de 4 TL’den ve 2013’te de 5,5 TL’den açıldı değerli arkadaşlarım. Yani, bugün, 5 dolara varmayan bir fiyatla fındık piyasası açıldı. Ve dahası, fındığı olan insanlarımız -fındık toplamada- fındığa gitmemeye bakıyorlar. Niye? Çünkü gündelikçi fiyatları çok. Üreticiler gündelikçiye verdiği fiyatın karşılığını alamadıklarından ürününü kendi hâline bırakmak durumunda kalıyorlar. Her ne kadar fındık Trabzon’da, Karadeniz’de, bölgemizde, biraz önce saydığım illerde çok önemli ve ülke ekonomisine çok önemli katkılar sağlıyor ise de fındık üreticisi, yemiş olduğu bu darbeler sonucunda, artık fındık üretmemeye veya fındığı dalda namus olarak görerek toplama noktasında kalmaktadır ve ailece topluyor ve gündelikçi tutmama noktasına geliyor.

Bu nedenle, baktığımız zaman, burada Hükûmetin bir hakkını da teslim edelim. Bizim çalışmalarımız ve desteklerimiz sonucunda, söylemlerimiz sonucunda… Ki Trabzon, Rize, Ordu, Giresun, Artvin milletvekillerimizin önergeleri noktasında fındığa teşvik verilmesini, destek verilmesini biz anlattık, söyledik. Ama, sonuç olarak gelmiş olduğumuz noktada, geçenlerde kerhen, alan bazlı teşvike devam edildi. Oysa fındığa alan bazlı destek, aynı zamanda üreticiyi de biraz önce söylediğim şartlar neticesinde tembelliğe itmekte ve bu, ona hazır bir para gibi gelmektedir. Yani biz üreticiye diyoruz ki: “Kardeşim, sen balık al, bırak balık tutmayı. Ne yapacaksın oltayı, gideceksin balık tutacaksın?” Oysa değerli arkadaşlarım, böyle değil. Biz insanımıza balık tutmayı öğreteceğiz, hazıra yönlendirmeyeceğiz. Bunun için ne yapmamız lazım? Üretici desteği vermemiz lazım. Yani rekolteye göre, üretime göre destek verilmesi gerekiyor ki o fındık üreticileri de bu noktadan baktığımız zaman kendilerini desteklesinler, fındık bahçesine gitsinler. Yalnız ağustos ayında fındık tarlasına gitmesinler, bahçesine gitmesinler.

Biz Sayın Mehdi Eker’e defalarca sorular sorduk. Sayın Mehdi Eker Trabzon’da dedi ki: “Yahu, kardeşim, siz de bırakın fındığı, fındık ekmeyin. Ne yapın? Alternatif ürün olan kivi yahut Trabzon hurması dikin.” Şimdi, değerli arkadaşlar, öncelikle, Tarım Bakanımız burada yok ama buradan seslenmek istiyorum: Bölgede herkes bilir ki fındık ekilmez, fındık dikilir. Bir Tarım Bakanımız fındık ekiyor, fındık dikmiyor ama fındık dikilir arkadaşlar, bu böyledir. Fındığın kaç çatal olduğunu acaba Tarım Bakanımız biliyor mu? Burada olsa da söylesek. Şimdi, bakıyor, bir ağaç; çınar mıdır, çam mıdır, nedir? Ama fındık öyle bir ağaç değil ve fındık tarladan fabrikaya gidene kadar pek çok meşakkatten geçiyor arkadaşlar. Allah’tan teknoloji gelişiyor da bu “patos” denilen olay çıktı ve patos çıktıktan sonra da üretici fındığını harmana serip güneşin açmasını beklemiyor çünkü Trabzon, Doğu Karadeniz Bölgesi devamlı yağışlı. Ama şimdi bize diyorsunuz ki: “Ya, Karadeniz’de yağmur çok yağmıyor.” veya “Her gün yağıyor.” Hayır, arkadaşlar, Karadeniz’de yağmur yağıyor; her gün yağmıyor, haftada iki defa yağıyor değerli arkadaşlarım, dinleyen arkadaşlarım. Karadeniz Bölgesi’nde yağmur her gün yağmaz, haftada iki gün yağar; pazardan perşembeye, perşembeden pazara. Yani güneşli hava sayımız otuz beş gündür. Bu otuz beş günde biz o kaldırımlara, harmanlara fındığımızı sereceğiz, kurutacağız, sopalarla onları döveceğiz, ondan sonra tek tek onları ayıklayıp çuvala koyacağız, sırtımızda zor şartlarda kantara getireceğiz, ondan sonra da fındığa vereceğimiz para 5,5 TL. El insaf değerli arkadaşlarım! Değerli arkadaşlarım, el insaf! Tarımı kalkındırmak istiyorsak fındığa gerekli desteği mutlaka vermemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, iktidar milletvekilleri, Karadeniz’in, daha doğrusu Karadeniz illerinin göçünü engellemek istiyorsanız -ki Trabzon’dan örnek veriyorum, göç veren iller sıralamasında TÜİK rakamlarına göre 6’ncı sırada, sürekli göç veriyor- bu göçü tersine çevirmek için siz konut değil, fındık alanlarını kesip, fındık tarlalarını kesip, oraya TOKİ vasıtasıyla konut yapıp, orayı betonlaştırmak değil; tarım üreticilerini desteklemek durumundasınız, fındığa teşvik vermek zorundasınız, çayı desteklemek zorundasınız, hayvancılığı desteklemek zorundasınız.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, hayvancılık Karadeniz’de bitti, artık kimse hayvancılıkla uğraşmıyor. Niye? Para etmiyor. Gidiyorsunuz -burada Karadeniz Bölgesi’ni bilen insanlarımız vardır- dağın başında, o tepelerde, 850 metre rakımda veya yaylada 1.600 metrede ineğine bakacak, otlak bulacak, pahalı olan gübreyi alacak, yemi alacak, hayvanına verecek, otlağına gübre serip orayı güçlendirecek. Değerli arkadaşlarım, lütfen, Karadeniz’de fındık üreticisi olan yerlere desteğimizi vermek durumundayız.

Bir de biraz önce Giresun Milletvekilimiz Sayın Mehmet Geldi dedi ki: “FİSKOBİRLİK’i de güçlendirdik, FİSKOBİRLİK yanlış yönetildi.” Kardeşim, değerli arkadaşlarım, 17 birlikten 16’sına 700 trilyon hazineden kredi verildi. Kime verilmedi? FİSKOBİRLİK’e verilmedi. Siz, FİSKOBİRLİK’e yalnızca 100 trilyon vermiş olsaydınız, bugün FİSKOBİRLİK, o kuruluş, ayaklarının üzerinde daha güçlü kalır ve size de ihtiyaç duymazdı.

Burada, baktığınız zaman, FİSKOBİRLİK’te çalışan işçilerimize günah değil mi? Onlardan yaklaşık 340 kişiye diyorsunuz ki: “Kardeşim, sizin burada işiniz doldu, sizi biz Giresun’dan alacağız, Trabzon’dan alacağız. Nereye vereceğiz? Kastamonu’ya vereceğiz, Siirt’e vereceğiz, Hakkâri’ye vereceğiz.” El insaf, bu insanlar 40’ın üzerindeki yaşlara gelmiş, çocukları okulda okuyor, çocukları ortaokul, liseye gidiyor. Bu saatten sonra bunların iş bulma şansı var mı? İş bulma şansı yok.

Değerli arkadaşlar, bunu araştırmak için, bu konuları çözmek için lütfen –hep, biliyorum, siz ustaya sormadan karar vermiyorsunuz ama bunu da ustanıza sormayın- bu araştırma önergemize destek verin.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Canalioğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ikinci söz Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat’a aittir.

Buyurun Sayın Hamarat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme ilişkin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Grup önerisinde fındık üreticilerinin sorunlarının tespit edilerek çözüm önerilerinin araştırılması konusunda bir Meclis araştırması önergesi gündeme alınmak istenmektedir. Malumunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi aslında belirlenmektedir ancak her gün, alışılageldiği üzere, böyle, grup önerileriyle doldurulmaya çalışılmaktadır. Fındık konusunun da aslında böyle bir doldurma, dolgu malzemesi olarak kullanılmasını yadırgadığımızı da ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Basite almanız yakışmıyor. Fındık üreticilerine saygısızlık yapıyorsun hemşehrim.

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) – Fındık konusunda AK PARTİ’nin kafası çok nettir. Hükûmetimiz, fındık konusunda hiçbir zaman kaçak güreşmedi ve olayın üzerine cesaretle gitmiştir.

Birinci strateji olarak biz, üreticinin korunmasını öne aldık ve üreticinin her zaman yanında olduk. Burada sıkıntı olduğunda, hiç Toprak Mahsulleri Ofisi yokken devrede fındık için devreye soktuk ve üç yıl fındığı Toprak Mahsulleri Ofisi alarak piyasayı dengeledi ve üreticiyi ezdirmedik.

Bunun dışında, alan bazlı desteklemelerle ilgili bir karara varıldı ve üç yıl uygulandı, üç yıl daha uygulanmasına karar verildi. Sadece ve sadece Ordu’da bu sene dağıtılan para 238 milyon TL. Yani bunu başka yatırımlarla kıyasladığımız zaman, ne kadar büyük bir destek verdiğimizin ve üreticiyi ne kadar önemsediğimizin en açık delilidir ve bu paranın Türkiye geneline tekabülü de 720 milyon TL’dir, bu sene dağıtılan sadece. Toplamda bunu 6’yla çarptığınızda ne kadar büyük bir destekle üreticimizin yanında olduğumuzu herhâlde açık ve net bir şekilde görürüz.

Bunun yanında, bununla yetinmedik, lisanslı depoculuk konusunu ele aldık. Fındıkla ilgili her daim, üreticilerle, fındığı işleyenlerle, fabrika sahipleriyle ve ticaretini yapanlarla istişare hâlinde olduk. Fındık konusunda “Lisanslı depoculuk gerekli.” dendi ve Ünye ve Düzce’de olmak üzere pilot uygulama başladı ve lisanslı depoculuğu da devreye soktuk.

Her yıl gübre desteği vermeye devam ettik, devam edeceğiz. Üreticinin hep yanında olduk, yanında olmaya devam edeceğiz, öyle göstermelik yanında olmadık, gerçekten samimi ve büyük rakamlarla yanında olduk.

Şimdi, burada konuşan milletvekili arkadaşımız dedi ki: “Fındığa değil de niye alan bazlı destek veriliyor? Fındığa verilsin.” Alan bazlı destekle fındığa verilen desteği kıyasladığımızda, alan bazlı desteğin daha adil olduğunu görüyoruz. Niye? Fındık olduğu zaman, kişi ne kadar fındık götürürse pazara ona o kadar destek veriyorsunuz yani Allah’ın verdiğine siz de veriyorsunuz, vermediğine siz de vermiyorsunuz. Ama, burada biz, fındık olsa da olmasa da -fındıkla ilgili, üreticinin orada beklemesi, vatanında fındık ürettiği için, yerinde durduğu için ona destek verme babında- desteğimizi tam olarak veriyoruz, asıl destekleme de budur. Burada şöyle bir gizli adalet daha var, o da şu: Sahil kesimlerinde fındık verimi daha yüksek, iç kesimlerde daha düşük ancak eşit verdiğimiz için fındık verimi düşük olan yerlerde de daha çok para almış oluyor. Dolayısıyla, alan bazlı destekleme gerçekten akla, mantığa daha uygun bir desteklemedir ve üreticimiz de bundan memnundur. İlk defa, bu yaz, seçim bölgem Ordu’nun her tarafını dolaştım, fındıkla ilgili bir tane bile soruyla karşılaşmadım çünkü üreticimiz fındıkla ilgili politikamızdan alabildiğine, son derece memnundur, memnun olmaya da devam etmektedir ve bu politikaya devam etmemizi bizden istemektedirler.

Asıl sorun fındığın işlenmesidir, fındığın işlenmesi ve katma değerinin Türkiye’de kalmasıdır. Bununla ilgili de biz fındık fabrikalarının makine ve ekipmanlarının yenilenmesi açısından onlara destek verdik ve yüzde 50 hibelere varan desteklerle fındık fabrikaları üretim için altyapılarını yenilediler, makinelerini yenilediler ve fındık üretimine -çikolatanın hammaddesine kadar- yerli olarak devam etmektedirler ve bu üretimin de her geçen gün arttığını görüyoruz. Fındığın Türkiye’de işlenmesi başka sektörleri de tetikleyecektir ve katma değerin Türkiye’de kalmasına büyük katkısı olacaktır diyorum.

Çikolata Vadisi Proje’miz var, DOKA destekli. Zaten bu proje hayata geçtiğinde fındığa bakışımız tamamen değişecektir. Çikolata Vadisi Projesi’ne Ordu-Giresun Havaalanı’nın hemen yanında çok geniş bir arazide yer ayrıldı ve hayata geçirilmek üzere. Çikolata Vadisi’nde fındık yerinde işlenecek ve çikolata hâline getirilecek. Bu, aynı zamanda Karadeniz turizminin de altyapısını desteklemek anlamına gelmektedir, oraya mahsus el ürünü çikolata üretilmesi anlamına gelmektedir. Nihai amaç, fındığın daha çok yerinde işlenmesi ve fındığı sadece toplayıp değerini bilmeden satan ülke olmaktan çıkıp fındığın değerini bilen, değerlendiren ve yerinde işleyen, tam mamul hâline getiren bir ülke olmak AK PARTİ’nin isabetli politikalarıyla. Fındıkla ilgili -kısaca şunu söyleyeyim- aklın, bilimin gerektirdiği, istişarelerin önümüze koyduğu ne varsa hepsi yapılmaktadır, hiçbirisi ötelenmemektedir ve yapılmaya da devam edecektir.

Biraz önce, fındık üreticisi bir dostumla telefonla konuştum, dedim ki: “Fındıkla ilgili önerge var, ne diyorsunuz? Nasılsınız?” Bana dedi ki: “Hükûmet gibi dimdik ayaktayım, elhamdülillah.” Ben de “Bunu aynen söyleyeceğim.” dedim. O konuda fındık üreticisiyle aramızda hiçbir anlaşmazlık yok.

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – O fındık tüccarıdır, senin konuştuğun fındık tüccarıdır.

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) – Değil, fındık üreticisi, tüccarı değil.

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Tüccardır, tüccardır.

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) – Tüccar da bu memleketin evladı, üreticisi de evladı, işleyeni de evladı.

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Ben üretici bir ailenin çocuğuyum, biliyorum. Herhâlde senin fındık bahçen yok.

MUSTAFA HAMARAT (Devamla) – Hepimiz ülke için çalışıyoruz.

Ben tekrar çok teşekkür ediyorum.

Bu önergeyi vererek fındık konusundaki duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşma fırsatı verdiğiniz için hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamarat.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, (2/1086) esas numaralı Ceza İnfaz Kurumu İsminin; Toplumdaki Algıyı Değiştirmek ve Mahkumların Toplum Yararına Eğitilip Rehabilite Edilmesi İçin Adının Adli Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezi Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/125)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1086) esas numaralı Ceza İnfaz Kurumu İsminin; Toplumdaki Algıyı Değiştirmek ve Mahkumların Toplum Yararına Eğitilip Rehabilite Edilmesi İçin Adının Adli Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezi Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi İç Tüzük’te öngörülen sürede görüşülemediğinden, adı geçen yasa teklifi için İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca işlem yapılmasını arz ve talep ederim. 10/10/2013

Uğur Bayraktutan

Artvin

BAŞKAN – Evet, teklif sahibi olarak Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili.

Buyurun.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tarafım ve 50 milletvekilinin verdiği Ceza İnfaz Kurumu İsminin; Toplumdaki Algıyı Değiştirmek ve Mahkumların Toplum Yararına Eğitilip Rehabilite Edilmesi İçin Adının Adli Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezi Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, buraya gelmeden önce cezaevlerinin isminin değiştirilmesinin sadece bir nostalji olmadığını, bir realite olduğunu göstermesi açısından bunun bir prototipini, bir örneğini de yüce heyetin ve kamuoyunun takdirlerine sunmak istedim.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Buraya bakıldığı zaman şu kapılardan bu tarafa doğru ayrı bir dünyanın olduğunu, dışarıda yaşanan, dünyanın dışında başka bir yaşamın olduğunu da kamuoyuna anlatmak istedim. Nedir buradaki yaşam? Demir ve betondan oluşan bu kapıların bu tarafında insan onuru yok edilirken, cezanın, ceza infazının amacının aslında “ıslah” olması gerekirken -hani büyük ceza hukukçusu Faruk Erim’in çok büyük bir sözü vardı “Suçluyu kazırsanız altından insan çıkar.” diye- bu tarafta, suçluyu kazıdığınız zaman altından insan çıkmayacak bir konseptin, bir ceza anlayışının Türkiye kamuoyunun önüne getirildiği bir durumla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu kapıdan içeri girdiğiniz zaman, ki burada 15x10 ebatlarında bir gözetleme deliği var, hemen onun altında da bunların içerisinde yatan tutuklu ve hükümlülerin yararlanmış olduğu, dış dünyayla ilişkilerini ve irtibatlarını kurmuş oldukları 30x15 ebadında bir kapı var, bir gözetleme deliği var. Burada, içeride, cezası infaz edilen bütün tutuklu ve hükümlüler bütün doğal ihtiyaçlarını, yaşama ilişkin bütün irtibatlarını ne yazık ki bu 30x15 ebadındaki kapıdan kurmaktadırlar.

Buradan görüldüğü kadarıyla şunu ifade etmek istiyorum: En insani ihtiyaçlar -yani bu ne demektir- yemek ihtiyaçları, diğer bütün ihtiyaçlar bu kapıdan, bu gözetleme deliklerinden sağlanmak istenmektedir. Bunu iç dünyasında yaşamış olanlar, tutuklu olanlar, bu infaz dolayısıyla hükümlü olanlar, bu deliklerden ihtiyaçları karşılanarak bir anlamda yırtıcı hayvan muamelesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Mevcut cezaevi konsepti 1930’lu yılların yöntemleriyle ne yazık ki yönetilmek istenmekte ve gelinen noktada sadece cezaevi yönetiminin güvenliğini sağlayabilecek bir fiilî durumla karşı karşıya kalınmaktadır değerli arkadaşlarım.

O nedenle, burası, bu şekildeki bir sistem yani demir ve betondan oluşan bir sistem suçluları rehabilite etmenin ötesinde, ıslah etmenin ötesinde suçluyu yok etmek, tecrit etmek, toplumdan izole edebilmek ve yalnızlaştırmakla beraber cezanın esas amacını göz ardı etme fiilî durumuyla karşı karşıya kalındığını göstermesi açısından ilginç bir örnektir.

Odalarına gittiğiniz zaman -bakın değerli arkadaşlarım, burada bir oda gerçeği var- odalar ne yazık ki 10 metrekare bile değildir. İnsan buraya girdikten sonra sabah-akşam sekiz saatlerindeki yoklamanın dışında dış dünyayla bütün irtibatı kesilmekte, yalnızlaştırılmakta, izole edilmekte ve bir anlamda yok edilmek istenmektedir değerli arkadaşlarım. Daha ilginç olan da şudur: Burada mesai saatleri içerisinde 112 servisinden veya doktordan yararlanılmakta, mesai saatleri dışında tutukluların ve hükümlülerin hasta olma şansları da ellerinden alınmaktadır; mesai saatleri dışında sağlık hizmetlerinin alınması mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu cezaevleri yapılırken -buradaki rakamlara, koğuşlardaki sisteme, sayılara bakarsanız- 7 kişilik olarak yapılmıştır. Yani Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak bir cezaevi inşası yapılmıştır. Ama gelinen noktada, ne yazık ki böyle bir yöntemle başlanan cezaevleri Türkiye standartlarına göre bitirilmiştir. Ne demek istediğimi şöyle söylemek istiyorum: Yani 7 kişilik koğuşlarda 28 kişi kalmaktadır değerli arkadaşlarım. Yani iyi niyetle başlangıç AB standartlarına göre yapılmış ama gelinen noktada, ne yazık ki 27 kişinin, 30 kişinin kalmış olduğu bir cezaevi gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Cezaevlerinde başka bir şey daha vardır: Bakın, bundan yetmiş yıl önce cezaevlerinde daktilo kullanılmaktadır. Nazım Hikmet şiirlerini cezaevlerinde daktiloyla yazmış olmasına rağmen, ne yazık ki bugün cezaevlerinde kalanların daktilodan, bir yazıcıdan mahrum edilme gerçeğiyle, fiilî durumuyla karşı karşıya kalmaktayız.

Bir başka gerçeği daha paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Sayın Balbay’la cuma günü görüştük. Sayın Köse’yle beraber gittik. Ne yazık ki dünya çamaşır makinesini yüz yıldır bulmuştur, belki iki yüz yıldır bulmuştur; bugün Türkiye cezaevlerinde çamaşır makinesi yoktur, “topukmatik” vardır, “leğenmatik” vardır. Böyle de bir gerçekle karşı karşıyayız.

O nedenle, cezaevlerinde insanların yattığını, onların insan olduğunu asla unutmamamız gerekiyor. Bir ismi değiştirmekle algıyı değiştirmenin ötesinde, Türkiye’nin cezaevlerinde o kader mahkûmlarının, onların içinde bulunduğu duruma nasıl baktığını göstermesi açısından bu kanun teklifi bir başlangıç olmalıdır, bir çoban ateşi olmalıdır diye diyorum.

O nedenle, biz bu algıyı da değiştirmeliyiz, infaz sistemini de değiştirmeliyiz. Orada yatan tutuklu ve hükümlüleri de ıslah amacıyla yeniden topluma kazandırma amacı ve gayesi içerisinde olmalıyız diyorum.

Kanun teklifimize destek vereceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, milletvekillerinin kürsüde konuşma yaparken değişik nesneleri kürsüye getirmemelerini rica ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüde konuşma yaparken değişik nesneleri kürsüye getirmemenizi önemle rica etmekteyim. Sizlerin kürsüde konuşma yapması başlı başına bir vurgudur. Başka bir nesneye ihtiyacınız olmamalı diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O sizin kanaatiniz ama Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan en sonunda kürsüdeki milletvekiline de karışmaya başladı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O Sayın Başkanın kanaati. Öyle düşünüyor.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, (2/1086) esas numaralı Ceza İnfaz Kurumu İsminin; Toplumdaki Algıyı Değiştirmek ve Mahkumların Toplum Yararına Eğitilip Rehabilite Edilmesi İçin Adının Adli Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezi Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/125) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi konuşma sırası Çorum Milletvekili Tufan Köse’de.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, Sayın Başkanım söyledi konuşmamız yeterli diye ama iktidar partisi milletvekillerinin cezaevi sorunu gibi bir sorunları olmadığı için, oradaki insanları unuttukları için, cezaevlerini unuttukları için onlara göstermemiz gerekiyor Sayın Başkan. O yüzden bu doneleri getiriyoruz. Biraz sonra ben de göstereceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “ceza infaz kurumu” isminin “adli rehabilitasyon ve eğitim merkezi” kısaca AREV olması yönünde vermiş olduğumuz kanun teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, kanun teklifinin amacı, ülkemizde son yıllarda bir suçlu eğitim merkezine dönüşen, daha doğrusu suç eğitim merkezine dönüşen, insana dair olanın, insani olanın, insani olan birçok değerin kalmadığı, yok edildiği, hatta insanlığın kalmadığı, toplumdan yalıtılan ve topluma unutturulmaya çalışılan ceza infaz kurumlarını bir kez daha kamuoyunun gündemine sokmaktır; bu anlamda, infazın felsefesinin de ve amacının da değişikliğinin ilk ateşini yakmaktır.

Ülkemizde ceza infaz kurumları, fiziki koşullarıyla, çalışanların sayılarıyla, koğuşlarının kapasitelerinin 3-4 katı tutuklu ve hükümle barındırmasıyla, havalandırmasıyla, hücrelerin güneş görmemesiyle, tedavi imkânlarıyla, Ceza İnfaz Tüzüğü ve bu konuşmanın süresi içerisinde anlatılamayacak birçok uygulamalarıyla mahkemelerin verdiği cezanın yanında ayrıca bir cezalandırma yöntemi olmuştur. Hoş geldin dayağı bunlara bir örnektir, çırılçıplak arama bunlara bir örnektir, keyfî uygulanan disiplin cezaları bunlara bir örnektir. Çırılçıplak aramaya direndikleri için Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar otuz gün hücre cezası almışlardır. Dahası ceza infaz sistemimiz ve özellikle siyasi tutuklu ve hükümlülere uygulanan infaz rejimi onlardan intikam almanın bir aracı hâline gelmiştir. Devlet intikam almaz sayın milletvekilleri. Devlet rehabilite eder, rehabilite etmelidir, edebilmelidir, en azından bunun gayretini vermelidir, göstermelidir.

Mevcut sistem, cezaevinde cezasını çeken kişiden yeni bir suçlu yaratma sistemidir. Örneğin, cezaevine basit bir hırsız olarak giren bir şahıs cezaevinden yankesici olarak çıkabilmektedir. Adam yaralama suçuyla giren katil olarak çıkmakta, terör örgütüne yardım yataklıktan giren bir kişi terör örgütünün yöneticisi olarak cezaevinden ayrılmaktadır. Bakın, cezaevlerinden tahliye olanların geri cezaevine dönme oranları bakımından da dünyada en önde gelen ülkelerden  birisiyiz. Bu oranlar, bizim ülkemizde yaklaşık yüzde 40 civarındadır, geri dönme oranı. Gelişmiş ülkelerde bu oranlar yüzde 10’lar civarında. Amaç, mahkemelerin cezalandırdığı insanlara ikinci bir ceza çektirmek değil, onları rehabilite etmek, topluma iyi bir yurttaş olarak kazandırmak olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, mevcut koşullar peki böyle midir? Cezaevi yaşamı genel toplum yaşamının olumlu yönlerine olabildiğince yaklaşmakta mıdır? İçeride olan kişinin akıl, ruh ve beden sağlığı korunabilmekte midir?

Şimdi, sizlere -Başkanım istemiyor ama- göstereceğim, paylaşacağım. Bakın, burası 8 metrelik duvarlarla çevrili bir hücrenin havalandırması ve 8 metrekarelik hücreler. Sadece ikinci fotoğrafta göreceğimiz –şöyle basın mensubu arkadaşlarıma da göstereyim- bir gözetleme kulesi, yirmi dört saat açık  ve yemeğin verildiği bir kapı. Yemeğin verildiği bir kapı da değil, küçük bir göz. Böyle bir ortamda akıl ve ruh sağlığının korunması mümkün müdür, akıl ve ruh sağlığı korunabilir mi böyle bir ortamda? Az evvel Artvin Milletvekili arkadaşım söyledi, Sayın Başbakanın “Tek parti dönemi, tek parti dönemi.” diye diline doladığı dönemde Kemal Tahirler, Yaşar Kemaller daktilolarıyla en güzel romanlarını, şiirlerini o dönemde yazdılar, en güzel örneklerini. Peki, bu dönemde cezaevlerindeki bu hücrelerde herhangi bir yazı aleti var mı, bilgisayar var mı? Diyorlar ki: “Bilgisayar odaları var.” Bilgisayar odalarında da birer saat bilgisayar kullanma hakkı var yani yazılarını bile yazamıyorlar, evet.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; herkesin, hepimizin cezaevine girme riski olduğunu düşünürsek, içerideki insanlar için de yaşamın devam ettiğini ve bir gün tekrar cezaevine dönmemek üzere dışarıdaki hayata döneceklerini unutmamamız gerekiyor.

Bu vesileyle kanun teklifimize olumlu oy vermenizi diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

D) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de bir üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin, 8 Kasım 2013 Cuma günü saat 18.00’e kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Adalet; İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Bazı komisyonlarda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.

Adayları okuyorum:

Adalet Komisyonunda boş bulunan üyelik için Mersin Milletvekili İsa Gök aday gösterilmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyelik için Çorum Milletvekili Tufan Köse aday gösterilmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime kırk dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.43

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

 Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

X.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve 104 milletvekilinin Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/753)

2.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 22 Milletvekilinin, başta vücut geliştirme sporu olmak üzere sporda yaşanan doping olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/762)

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekilinin dopingin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/755)

4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, Milli takımlarımızdaki doping kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/756)

5- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 Milletvekilinin, sporda doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757)

6.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 23 Milletvekilinin, spordaki doping vakalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758)

7.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve 22 Milletvekilinin, Türk sporcularının doping kullanmasının nedenlerinin ve doping maddelerine erişim imkanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 20 Milletvekilinin, Türk sporunda yaşanan doping olayları ile sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760)

9.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, vücut geliştirme sporunda kullanılan doping maddelerinin kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/761)

10.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 25 milletvekilinin sporda yaşanan doping olaylarının engellenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/754)

11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 Milletvekilinin, doping kullanımının Türk sporuna verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/763)

12.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, sporda yaşanan doping sorununun ve sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/764)

13.- İstanbul Milletvekili Hakan Şükür ve 24 Milletvekilinin, doping sorununun tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/765)

BAŞKAN – Hükümet? Burada. Biraz sonra görüşeceğimiz Meclis araştırması önergelerini sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son aylarda Türk sporunda yaşanan doping vakaları ve bu vakalar sonucunda sporcularımıza yönelik uluslararası spor federasyonlarınca verilen cezalar üzücü bir şekilde artış göstermekte ve ülkemizin spordaki prestijini de etkilemektedir.

Başta atletizm ve halter olmak üzere birçok branşta sporcularımız doping kaynaklı hak mahrumiyeti cezalarına maruz kalmış ve giderek büyüyen bu sorun yaklaşık iki aydır spor basınımızda geniş bir şekilde yer almaktadır.

Ulusal ölçekte ciddi bir sorun hâline gelen doping kullanımının ve doping kaynaklı hak mahrumiyeti cezalarının nedenlerini ortaya çıkarmak suretiyle, doping sorununa yönelik çözüm çalışmalarına destek olmak, ülkemizin uluslararası arenadaki prestiji kadar genç nüfusumuzun geleceğini de etkileyen sporda doping sorunun etraflıca incelenmesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve dopingle mücadele kanunun hazırlanmasına dayanak oluşturmak amacıyla Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

1) Osman Aşkın Bak                                                   (İstanbul)

2) İlknur Denizli                                                        (İzmir)

3) Ali Turan                                                              (Sivas)

4) Akif Çağatay Kılıç                                                  (Samsun)

5) Kemalettin Aydın                                                    (Gümüşhane)

6) Ali Aşlık                                                              (İzmir)

7) Ahmet Haldun Ertürk                                               (İstanbul)

8) Selçuk Özdağ                                                         (Manisa)

9) Temel Coşkun                                                        (Yalova)

10) Bülent Turan                                                        (İstanbul)

11) İsmail Kaşdemir                                                    (Çanakkale)

12) Gürsoy Erol                                                         (İstanbul)

13) Ertuğrul Soysal                                                    (Yozgat)

14) Yılmaz Tunç                                                         (Bartın)

15) Fehmi Küpçü                                                        (Bolu)

16) Ömer Faruk Öz                                                     (Malatya)

17) Hüseyin Bürge                                                      (İstanbul)

18) Ali Ercoşkun                                                        (Bolu)

19) Enver Yılmaz                                                       (İstanbul)

20) İdris Şahin                                                          (Çankırı)

21) Zeyid Aslan                                                         (Tokat)

22) Ahmet Erdal Feralan                                              (Nevşehir)

23) Murat Göktürk                                                      (Nevşehir)

24) Şirin Ünal                                                           (İstanbul)

25) Ahmet Berat Çonkar                                              (İstanbul)

26) Safiye Seymenoğlu                                                (Trabzon)

27) Nebi Bozkurt                                                        (Mersin)

28) Muzaffer Çakar                                                     (Muş)

29) İsmet Uçma                                                          (İstanbul)

30) İbrahim Korkmaz                                                   (Düzce)

31) Pelin Gündeş Bakır                                               (Kayseri)

32) Tülay Selamoğlu                                                   (Ankara)

33) Nurcan Dalbudak                                                  (Denizli)

34) Sevde Bayazıt Kaçar                                              (Kahramanmaraş)

35) Erol Kaya                                                            (İstanbul)

36) Yunus Kılıç                                                         (Kars)

37) Gülşen Orhan                                                       (Van)

38) Hamza Dağ                                                          (İzmir)

39) Necdet Ünüvar                                                      (Adana)

40) Hasan Karal                                                         (Rize)

41) Sebahattin Karakelle                                              (Erzincan)

42) Oğuz Kağan Köksal                                               (Kırıkkale)

43) Ramazan Can                                                        (Kırıkkale)

44) Sadık Badak                                                         (Antalya)

45) Tülin Erkal Kara                                                   (Bursa)

46) H. Hami Yıldırım                                                  (Burdur)

47) Nusret Bayraktar                                                   (Rize)

48) Mehmet Ersoy                                                      (Sinop)

49) Osman Boyraz                                                      (İstanbul)

50) İhsan Şener                                                          (Ordu)

51) Sıtkı Güvenç                                                        (Kahramanmaraş)

52) Eşref Taş                                                             (Bingöl)

53) Volkan Bozkır                                                      (İstanbul)

54) Mehmet Sarı                                                         (Gaziantep)

55) Derya Bakbak                                                       (Gaziantep)

56) Fatoş Gürkan                                                       (Adana)

57) İlknur İnceöz                                                       (Aksaray)

58) Muhammed Çetin                                                   (İstanbul)

59) Vedat Demiröz                                                      (Bitlis)

60) Mustafa Ataş                                                        (İstanbul)

61) Mehmet Öntürk                                                     (Hatay)

62) Adem Yeşildal                                                      (Hatay)

63) Suat Önal                                                            (Osmaniye)

64) Mehmet Erdoğan                                                   (Adıyaman)

65) Türkan Dağoğlu                                                    (İstanbul)

66) Ömer Selvi                                                          (Niğde)

67) İdris Bal                                                             (Kütahya)

68) Aydın Şengül                                                       (İzmir)

69) Harun Tüfekci                                                      (Konya)

70) Mehmet Geldi                                                       (Giresun)

71) Emrullah İşler                                                      (Ankara)

72) Ünal Kacır                                                           (İstanbul)

73) Mevlüt Akgün                                                      (Karaman)

74) Nevzat Pakdil                                                       (Kahramanmaraş)

75) Yaşar Karayel                                                       (Kayseri)

76) İsmail Tamer                                                        (Kayseri)

77) M. Mücahit Fındıklı                                              (Malatya)

78) Cengiz Yavilioğlu                                                 (Erzurum)

79) Avni Erdemir                                                       (Amasya)

80) Alpaslan Kavaklıoğlu                                             (Niğde)

81) Aydın Bıyıklıoğlu                                                 (Trabzon)

82) Mehmet Kasım Gülpınar                                         (Şanlıurfa)

83) A. Emin Önen                                                       (Şanlıurfa)

84) Mustafa Kemal Şerbetçioğlu                                    (Bursa)

85) İsmail Aydın                                                        (Bursa)

86) İlhan Yerlikaya                                                     (Konya)

87) Fahrettin Poyraz                                                   (Bilecik)

88) Gökcen Özdoğan Enç                                             (Antalya)

89) Ali Şahin                                                             (Gaziantep)

90) Mehmet Metiner                                                    (Adıyaman)

91) Hacı Bayram Türkoğlu                                           (Hatay)

92) Fazilet Dağcı Çığlık                                              (Erzurum)

93) Hüseyin Filiz                                                       (Çankırı)

94) Önder Matlı                                                         (Bursa)

95) İdris Güllüce                                                        (İstanbul)

96) Özcan Ulupınar                                                     (Zonguldak)

97) Osman Ören                                                         (Siirt)

98) Alev Dedegil                                                        (İstanbul)

99) Hakan Çavuşoğlu                                                  (Bursa)

100) Gönül Bekin Şahkulubey                                       (Mardin)

101) Azize Sibel Gönül                                               (Kocaeli)

102) Nurdan Şanlı                                                      (Ankara)

103) Bülent Gedikli                                                    (Ankara)

104) Hakan Şükür                                                       (İstanbul)

105) Vural Kavuncu                                                    (Kütahya)

Gerekçe:

Günümüzde spor, farklı kültürleri ve toplumları bir araya getiren, toplumsal ve toplumlar arası dayanışmanın pekiştirilmesinde önemli rol üstlenen bir sosyal olgudur. Bu nedenle tüm ülkeler toplumsal düzeyde sporu geliştirmek ve uluslararası sportif müsabakalarda başarılı olmak adına çaba sarf etmektedirler.

Bu yıl 17’nci Akdeniz Oyunları'na ev sahipliği yapacak olan ülkemiz, 2020 olimpiyat oyunlarının da en güçlü adayı konumundadır. Son on yıllık süreçte birçok spor branşında uluslararası dereceler elde edilmiş ve Türk sporu en parlak dönemini yaşamıştır. Bu doğrultuda Hükûmetimiz spora yönelik cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarını gerçekleştirmiş ve sporun toplumsal düzeyde gelişmesini sağlamıştır.

Spor, ülkemizde ve dünyada hızla gelişirken çağımızda sporun kanseri olarak nitelendirilen doping sorunu da aynı oranda büyümüş ve birçok sporcunun kariyerinin sonlanmasına neden olmakla birlikte yine çok sayıda genç sporcunun sağlığının ve geleceğinin tehlikeye girmesine yol açmıştır.

Toplumsal yaşamdaki yeri ve önemi giderek artan sporun, çağımızda içerdiği en büyük sorun olarak doping kullanımının özellikle son yıllarda yaygınlaştığı ve yıldız ve genç yaş gruplarındaki sporculara kadar sirayet ettiği göze çarpmaktadır. Sporun kanseri olarak tanımlanan doping sorunuyla mücadelede tüm ülkeler ellerinden gelen gayreti göstermektedirler. Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) bu bağlamda en yetkili uluslararası organ konumundadır ve hem Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) hem de tüm uluslararası spor federasyonları ile iş birliği içinde hareket etmektedir.

Ülkemizde de dopingle mücadelenin en aktif şekilde yürütülmesi adına çeşitli girişimler mevcuttur. Türkiye Doping Merkezinin tekrar akredite edilmesi için yürütülen çalışmalar son aşamaya gelmiş durumdadır. Bununla beraber Millî Olimpiyat Komitemiz bünyesinde kurulan Dopingle Mücadele Komisyonu da bu süreçte aktif bir rol üstlenmektedir.

Tüm bu çalışmalara rağmen doping sorunu spor kamuoyunun gündeminden hiç düşmemiş ve başta olimpiyat oyunları olmak üzere çok sayıda şampiyonada birçok ünlü sporcu doping kaynaklı men cezaları almıştır. Dünya çapında pek çok ünlü sporcu doping kaynaklı cezalar almışlar, kazandıkları unvanları kaybetmişler ve ülkelerinin de itibarını zedelemişlerdir.

Ne yazık ki sporun kanseri doping sorunu bizim sporcularımıza da sirayet etmiş ve birçok Avrupa ve dünya şampiyonu sporcumuz doping kaynaklı hak mahrumiyeti cezaları almışlardır. Bu sporcularımızdan bazıları aldıkları cezalar nedeniyle spor kariyerlerine veda etmek zorunda kalmışlardır.

Üst düzey sporcularımızın yanı sıra genç ve yıldız kategorilerinde mücadele eden sporcularımızın da doping kullanımına başvurdukları iddiaları spor kamuoyunda dillendirilmektedir. Bu bağlamda doping, sadece şampiyon sporcularımızı kaybetmemize neden olan bir sorun olmaktan çıkmış ve gençliğimizin, toplumumuzun geleceğini tehdit eden bir boyuta ulaşmıştır.

Ülkemizin uluslararası arenadaki prestiji kadar genç nüfusumuzun geleceğini de etkileyen sporda doping sorununun etraflıca incelenmesi, kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bu soruna yönelik çözüm önerilerine destek olunarak dopingle mücadelenin yasal zeminde güçlendirilmesi amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gençler arasında vücut geliştirme tutkusu giderek yaygınlaşmaktadır. Yapılan  araştırmalara göre; yaşları 18 ile 25 arasında değişen gençlerin bu spora ilgisi son beş yılda 3 kat artmasına rağmen, beraberinde ciddi tehlikeler ortaya çıkmıştır. Bu sporla ilgilenen gençler, bir an önce kaslı vücuda sahip olabilmek için hormon içeren ilaçları kullandıkları, sporcuların bu ilaçları bazen spor salonlarından, bazen de sokak satıcılarından temin ettikleri bilinmektedir.

İnsan vücudunun dengesini bozarak kasları şişiren ilaçlar, kısa sürede organların iflasına sebep olmaktadır. Bu durumun son örneğinin vücut geliştirme sporu yapan otuz yaşındaki Şahin İrencin'in sporcular arasında "Dinamit" olarak bilinen doping ilacının kurbanı olduğu bilinmektedir. Konu ile ilgili basına yansıyan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Gençlik ve Spor Bakanlığının bu olaydan sonra aceleyle Vücut Geliştirme Federasyonu hakkında soruşturma açması, bu durumun asıl sorumlusu olan Bakanlığın sorumluluğu üzerinden atma çabasından öte bir girişim değildir. Spor Bakanlığının, diğer spor branşlarında yaşanan, hem sporcu sağlığı hem de ülkemizin uluslararası spor camiasındaki itibarının zedelendiği dopingle ilgili yaşanan olaylara göz yumduğu, gerekli mücadeleyi yapmadığı tarafımızca gerek soru önergesi gerek basın açıklaması ve diğer yollarla kamuoyunun gündemine taşınmış ancak uyarılarımızın dinlenmesi bir yana konu ile ilgili Bakanlığın yanıtlaması talebiyle verdiğimiz soru önergelerine bugüne kadar cevap verilmemiş, daha da üzücü olanı ise gençlerimizin hayatına mal olan bu illetin kullanım nedenleri ve yol açtığı tahribatlar ile alınabilecek önlemlerin tespiti amacıyla verdiğimiz araştırma önergesi de ne yazık ki iktidar partisi milletvekillerince reddedilmiştir.

Spor federasyonlarının büyük bir bölümü önce özerk ardından bağımsız bir statüye kavuşmalarına karşın yurt çapında branşlarıyla ilgili açılacak salonların açılış ve denetim yetkilerine tek başlarına sahip değillerdir. Asıl belirleyici olan gençlik hizmetleri ve spor il müdürlükleridir.

15/10/1999 tarih ve 23847 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan "Özel Beden Eğitimi Ve Spor Tesisleri Yönetmeliği" incelendiğinde, ülkemizde açılacak her türlü spor salonunun açılışı ve denetiminin ilgili yönetmelik hükümleri doğrultusunda yapıldığı ve yürütmesinin de 31’inci maddesinden de net bir şekilde anlaşılacağı gibi Spor Genel Müdürlüğünce yapıldığı görülecektir. Bu durum göz önüne alındığında vücut geliştirme salonlarında yasa dışı ilaç kullanımı sorununun tek sorumlusunun ilgili federasyondan ziyade Spor Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatı olan gençlik hizmetleri ve spor il ve ilçe müdürlükleri olmasına rağmen, bugüne kadar spor salonlarında gelişigüzel kullanılan doping maddeleri ile ilgili gerekli denetimler yapılmamıştır.

Hem ülke sporumuzun geleceği hem de dünyada ülkemizin ve sporcularımızın itibarı açısından ülke sporunda yaşanan doping olaylarının engellenmesi için Anayasa’nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Erdal Aksünger                                                      (İzmir)

2) Bülent Tezcan                                                        (Aydın)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                         (İstanbul)

4) Muharrem Işık                                                       (Erzincan)

5) İzzet Çetin                                                            (Ankara)

6) İhsan Özkes                                                           (İstanbul)

7) Musa Çam                                                             (İzmir)

8) Metin Lütfi Baydar                                                 (Aydın)

9) Hasan Ören                                                           (Manisa)

10) Emre Köprülü                                                       (Tekirdağ)

11) Osman Aydın                                                       (Aydın)

12) Mehmet Haberal                                                    (Zonguldak)

13) Mustafa Serdar Soydan                                          (Çanakkale)

14) Haluk Eyidoğan                                                    (İstanbul)

15) Ali Haydar Öner                                                   (Isparta)

16) Haydar Akar                                                        (Kocaeli)

17) Ayşe Nedret Akova                                               (Balıkesir)

18) Mehmet Hilal Kaplan                                             (Kocaeli)

19) Rahmi Aşkın Türeli                                               (İzmir)

20) Kazım Kurt                                                          (Eskişehir)

21) Vahap Seçer                                                         (Mersin)

22) Bülent Kuşoğlu                                                     (Ankara)

23) Süleyman Çelebi                                                    (İstanbul)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sporun ve sporcunun düşmanı doping son yıllarda ülkemiz sporcularında çok sık görülmüş ve birçok sporcumuzun yarışmalardan menedilmesine sebep olmuştur. En son 17’nci Akdeniz Oyunları’nda bazı sporcularımızda doping tespit edilmiş ve sporcularımız yarışmalardan çekilmişlerdir.

Ülkemiz sporunun dopingden temizlenmesi, sporcu sağlığı, ahlakı ve geleceği için önemlidir. Sporcularımızı doping yapmaya iten nedenlerin araştırılması ve dopingi önlemeye yönelik gerekli çalışmaların yapılabilmesi için Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını teklif ederiz.

1) Aytuğ Atıcı                                                           (Mersin)

2) Ali Serindağ                                                          (Gaziantep)

3) Ali Rıza Öztürk                                                      (Mersin)

4) Süleyman Çelebi                                                     (İstanbul)

5) Emine Ülker Tarhan                                                (Ankara)

6) Mehmet Hilal Kaplan                                               (Kocaeli)

7) Musa Çam                                                             (İzmir)

8) Atilla Kart                                                             (Konya)

9) Kadir Gökmen Öğüt                                                 (İstanbul)

10) Kamer Genç                                                         (Tunceli)

11) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                          (İstanbul)

12) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

13) Muharrem Işık                                                      (Erzincan)

14) Hasan Ören                                                          (Manisa)

15) Kemal Ekinci                                                        (Bursa)

16) Müslim Sarı                                                         (İstanbul)

17) Erdal Aksünger                                                     (İzmir)

18) Arif Bulut                                                           (Antalya)

19) Ali Demirçalı                                                       (Adana)

20) Turgut Dibek                                                        (Kırklareli)

21) Ali İhsan Köktürk                                                 (Zonguldak)

22) Ömer Süha Aldan                                                  (Muğla)

23) Dilek Akagün Yılmaz                                             (Uşak)

24) Mehmet Şeker                                                       (Gaziantep)

Gerekçe:

Yasaklanmış madde veya yöntemlerin sporcu tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanımı Uluslararası Olimpiyat Komitesince (IOC) doping kabul edilmektedir. Doping ülkemizde son yıllarda sporun hemen her dalında ortaya çıkmış ve birçok sporcunun madalyalarının alınmasına veya yarışma dışı bırakılmasına neden olmuştur.

Mersin 17’nci Akdeniz Oyunları’nda bazı sporcularımız kontroller sonrasında doping sebebi ile yarışmalardan geri çekilmiştir. Kendi evimizde yapılan spor organizasyonlarında doping ortaya çıkması daha sonraki spor organizasyonlarını tehlikeye atabilir.

Doping uygulamaları insan sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Doping ülkemiz sporcuları arasında hızla yayılmakta ve çocuklarımızın sağlığını tehdit etmektedir. Doping maddelerinin bilinen yan etkileri arasında gençlerde gelişme geriliği, büyümenin durması, kızlarda kıllanma, gelişme bozukluğu, karaciğer ve böbrek üstü tümörleri, kısırlık, psikoz, aşırı saldırganlık vardır. Ayrıca doping maddelerine bağlı ölümler de görülmüştür.

Dopingle savaşmak yerine görmezden gelmek bir toplum için en büyük tehlikedir. Sporcularımız tehlikeye atılmakta, spor kültürü yozlaşmakta ve uluslararası alanda ülkemizin kötü anılmasına neden olmaktadır. Bu arada birçok yetenekli genç sporcumuzun doping nedeniyle gelecekleri kararmaktadır.

Dünyada doping konusunda görmezden gelme yoktur ve sporcular affedilmemektedir. Önce testis sonra beyin kanserini yenerek kanserle savaşta sembol olmuş efsane sporcu Lance Armstrong ABD'nin millî kahramanı iken doping tespit edilince üzerine gidilmiş, madalyaları alınmış ve soruşturmalar yapılmıştır. Özetle, dopingin üstü örtülmemiştir. Bu olay bizlere dopingle mücadele konusunda örnek olmalıdır.

Sporcuların doping kullanmasına neden olan veya yardım eden antrenörler ve diğer kişilerin varlığı durumunda üzerine gidilmeli, bu konudaki caydırıcılık yasal düzenlemelerle artırılmalıdır.

Doping karşıtı eğitim vermeyen yönetim kadroları, yeterli kontrolleri yaptırmayan yöneticiler, doping laboratuvarlarını yeterince denetlemeyen yöneticilerin sorumlulukları ve eksiklerinin tespit edilmesi ülkemizin sporu, sporcusu ve toplumun ahlaki değerleri açısından son derece önemlidir. Bu konuda gerekli önlemlerin alınmasını sağlamak gelecek kuşaklara biz TBMM üyelerinin borcudur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz Halter Millî Takımı başta olmak üzere milli takımlarımızdaki doping kullanımlarının araştırılarak tedbirlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Metin Lütfi Baydar                                                 (Aydın)

2) Mehmet S. Kesimoğlu                                              (Kırklareli)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                         (İstanbul)

4) İhsan Özkes                                                           (İstanbul)

5) Mehmet Ali Ediboğlu                                               (Hatay)

6) Ali Sarıbaş                                                            (Çanakkale)

7) Refik Eryılmaz                                                       (Hatay)

8) Haydar Akar                                                          (Kocaeli)

9) Ali Serindağ                                                          (Gaziantep)

10) Ramis Topal                                                         (Amasya)

11) Ramazan Kerim Özkan                                            (Burdur)

12) Mustafa Serdar Soydan                                          (Çanakkale)

13) Hülya Güven                                                        (İzmir)

14) Haluk Ahmet Gümüş                                              (Balıkesir)

15) Ali Özgündüz                                                       (İstanbul)

16) Erdal Aksünger                                                     (İzmir)

17) Celal Dinçer                                                         (İstanbul)

18) Sedef Küçük                                                         (İstanbul)

19) Mehmet Hilal Kaplan                                             (Kocaeli)

20) Gürkut Acar                                                         (Antalya)

21) Mevlüt Dudu                                                        (Hatay)

22) Hasan Akgöl                                                         (Hatay)

Gerekçe:

Şubat ayı içerisinde İsrail'e giden 23 yaş altı Halter Milli Takımı’mızın 16 sporcusunda doping maddesine rastlanılmıştır.

Ülkemizde gerçekleştirilen 17’nci Akdeniz Olimpiyat Oyunları’nda da 8 haltercimizde dopinge rastlanılmıştır.

Özellikle son yıllarda doping alınmasının sporcularda artış gösterdiği gözlemlenmektedir. Ülkemizin milli takımlar statüsünde temsil eden sporcularında doping maddesinin devamlı çıkması bu alanda bir sorunun varlığını bizlere göstermektedir.

Başta halter olmak üzere bütün milli takımlarımızda konunun araştırılması ülke sporumuz ve dünya sporunun ülkemize bakışı açısından önem taşımaktadır. Bu nedenlerden dolayı Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uluslararası spor yarışlarına katılan sporcular başta olmak üzere Türkiyeli sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Mülkiye Birtane                                                      (Kars)

2) Pervin Buldan                                                        (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                         (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                             (Muş)

5) Murat Bozlak                                                         (Adana)

6) Halil Aksoy                                                           (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                        (Batman)

8) Altan Tan                                                              (Diyarbakır)

9) Adil Zozani                                                            (Hakkâri)

10) Hasip Kaplan                                                        (Şırnak)

11) Hüsamettin Zenderlioğlu                                         (Bitlis)

12) Emine Ayna                                                          (Diyarbakır)

13) Nursel Aydoğan                                                    (Diyarbakır)

14) Esat Canan                                                           (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                               (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                      (İstanbul)

17) Erol Dora                                                             (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                    (Mersin)

19) Demir Çelik                                                          (Muş)

20) İbrahim Binici                                                      (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                           (Van)

22) Özdal Üçer                                                           (Van)

Gerekçe:

Türkiye'de son dönemlerde artış göstermekle beraber özellikle uluslararası spor oyunlarına katılan Türkiyeli sporcuların çoğunun doping kullandığı tespit edilmiştir. Bu durum konu hakkında kapsamlı bir araştırma yapılması ihtiyacını doğurmuş ve etkili önlemler alınmasını kaçınılmaz kılmıştır. Atletizmde önemli başarılar elde eden Süreyya Ayhan, halterci Halil Mutlu ve Sedat Artuç'un da içinde olduğu çok sayıdaki sporcu hakkında doping kullandığı iddiası ile soruşturma açılmış ve söz konusu iddialar doğrulanmıştır. Aynı şeklide koşuda önemli başarılar elde eden Nevin Yanıt da yapılan testlerde dopingli çıkmıştır. Londra 2012 Olimpiyatları'nda birinci olan Aslı Çakır Alptekin'in de doping kullandığı ileri sürülmüştür.

Yine Mersin 17. Akdeniz Oyunları'na katılan Türkiyeli yaklaşık 34 sporcuda da doping tespit edildiği ileri sürülmüştür. Daha birçok sporcunun yanında Kırkpınar Yağlı Güreş yarışında birinci olan Ali Gürbüz'ün de doping kullandığı iddia edilmiştir.

Türkiye, sporu ve sporcuları uzun süre ihmal etmiş bir ülkedir. Birçok spor dalında yetişmiş ve yetişmekte olan sporcusu yoktur. Uluslararası yarışlarda hem alan hem de sporcu sayısı açısından oldukça düşük sayıda temsil edilmektedir. Uluslararası spor oyunlarına son derece düşük katılımı olan Türkiye'nin birinciliklerinin ve iyi derecelerinin de dopingle damgalanması bu başarıları gölge altında bırakmıştır.

Türkiye'nin 2020 olimpiyat oyunlarına ev sahipliği için girdiği yarışta, Olimpiyat Komitesinin üzerinde durduğu önemli konulardan biri de doping skandalları olmuştur. Türkiyeli sporcuların dopingli çıkması, Türkiye'nin 2020 olimpiyat adaylığına zarar vermiş, hatta Türkiye'yi uluslararası spor yarışlarından menedilme riski ile karşı karşıya bırakmıştır. Uluslararası spor oyunlarında uzun bir geçmişi olmayan Türkiye'nin girmeye hak kazandığı yarışlarda isminin doping skandallarıyla duyulması Türkiye'nin uluslararası spor yarışlarındaki sicili için telafisi mümkün olmayan dezavantajlar oluşturmuştur.

Türkiye'de spora ve sporcuya gerekli yatırımlar yapılmadan, uluslararası oyunlarda başarı elde etmeleri hakkında beklenti yaratılmakta, bu beklenti hem sporcuları hem de yetiştiricilerini yanlış yöntemlere itmektedir. Siyasi iktidarın spor alanında gerekli altyapıyı oluşturması, bu alandaki ihtiyaçları tespit ederek aynı doğrultuda yatırım yapması gerekiyor. Sporcuların altyapıdan yoksun "Madalya bekliyoruz." baskısı altında bırakıldıkları, bu baskılar altında doping kullanmaya itildikleri yönünde tartışmalar yapılmaktadır. Aynı zamanda spor birinciliklerinde ödüllerin artırılmasının da doping kullanımını teşvik ettiği üzerinde durulmaktadır. Söz konusu iddialar bu yönde iken sporcuların neden doping kullandıkları üzerinde durulmamakta, ilgili kurumlar doping kullanmaya hangi faktörlerin etkili olduğu yönünde kapsamlı bir araştırma yapmamaktadır.

Türkiyeli sporcuların doping kullanma oranı göz önüne alındığında Türkiye'nin antidoping hakkındaki kuralları uygulamadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle sporcularda doping kullanımı artışının göz önüne alınarak yapılacak yeni düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını gerekli bulmaktayız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünya medyası Türk sporcuların "yaygın doping" skandalını manşetlerine taşımışlardır. Dünya, Avrupa çapındaki çeşitli organizasyonlardan birçok sporcumuz menedilmiştir. Doping skandallarına karışan sporcu sayısı 30'u aşmıştır. 6 ayda 90 sporcunun dopingli çıktığı belirtilmiştir.

Süper Lig'deki iki köklü futbol takımı Beşiktaş ve Fenerbahçe, şike gerekçesiyle bir ve iki yıl Avrupa kupalarından men cezası alan, ev sahipliğini yaptığımız Akdeniz Oyunları’nda 30 sporcusu doping nedeniyle müsabakalardan çekilen, 8 haltercisi ve 8 rekortmen atleti dopingli çıkan, onlarca sporcusunun doping incelemesinde ilk aşaması pozitif çıkıp şimdi B numunelerinin sonucu beklenen bir durumdayız. Moskova'daki Dünya Atletizm Şampiyonası'na katılımımız riske girmiştir.

Demokratik tepkilere karşı Hükûmetin katı antidemokratik yaklaşımı ve güvenlik güçlerinin orantısız şiddeti Lozan'da yapılan “2. Tur Olimpiyat Adayı Kentler” değerlendirmesinin ana gündemini oluşturmuş “Olimpiyatların, katılacak sporcuların, izleyici ve sporseverlerin güvenliği” kriteri değerlendirmelerinde, bu tablo, Uluslararası Olimpiyat Komitesi delegelerini dehşete ve kaygıya düşürerek Türk heyetini yoğun sorulara muhatap duruma getirmiştir.

Akdeniz oyunları öncesinde, teşvik yönetmeliğinde yapılan değişiklikle; şampiyonluklarda 100 olan altın sayısının 500’e yükseltilmesi sporu ticarileştirip sporcuyu dopinge teşvik eden, sporcunun ahlakını bozan bir ödül sistemini devreye sokmuştur.

Sporculara yapılan madalya baskısı nedeniyle, uluslararası spor kamuoyunda ve kurumlarında, doping rezaleti altında ezilen bir ülkeyiz. Böylesi bir durumda en saygın spor organizasyonu olan olimpiyatlara ev sahipliği yapmak tartışılır bir durumdur.

Türkiye Dopingle Mücadele Kurulunun açıkladığı rapora göre, 2013'ün ilk altı ayında numune alınan 648 sporcudan 90'ı dopingli çıkmıştır. Dünyada kabul gören doping tehlike sınırı yüzde 1,5-2 iken Türkiye'de bu oran ortalama 13,88 olmakta, bazı dallarda (atletizm, halter vb.) yüzde 45'e kadar çıkmaktadır.

Ülkemizin en saygın iki futbol takımı, şike ithamıyla kendilerini savunmaya çalışmaktadırlar. Bu süreçte, gerek Bakanlık ve gerekse Türkiye Futbol Federasyonu tarafından maddi, manevi, hukuki herhangi bir destek sağlanmaksızın yalnız ve kaderlerine bırakılmışlardır. Bu durum da Türk sporunun sahipsizliğinin bir başka boyutudur.

Türkiye'nin dünya, Avrupa çapındaki çeşitli organizasyonlardan menedilmesi ile sonuçlanabilecek bu süreç de Gençlik ve Spor Bakanlığı yaptığı hatalarla yurttaşlarımızın, gençlerimizin, sporseverlerimizin, sporcularımızın güvenini zedelemiştir. Bu güvenin yenilenmesi için ne gibi adımların atıldığı, atılacağı kamuoyunda merak konusudur. Bu skandalların sorumlularının cezalandırılıp cezalandırılmadığı, bu skandallara yol açan kadrolarda herhangi bir değişimin olup olmayacağına dair değerlendirmelerin yapılması, Türk sporunun doping bataklığına sürüklenmesindeki sebeplerin araştırılması, yaşanan doping olaylarında Gençlik ve Spor Bakanlığının kusurunun olup olmadığının, gerçekten dopingle mücadele edilmek istenip istenmediğinin, alınan tedbirlerin temiz bir spor anlayışı için yeterli olup olmadığının tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Erdoğan Toprak                                                      (İstanbul)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                         (İstanbul)

3) Hülya Güven                                                          (İzmir)

4) Haluk Ahmet Gümüş                                                (Balıkesir)

5) Bülent Tezcan                                                         (Aydın)

6) Celal Dinçer                                                           (İstanbul)

7) Osman Aydın                                                         (Aydın)

8) Gürkut Acar                                                           (Antalya)

9) Ali Serindağ                                                          (Gaziantep)

10) Haydar Akar                                                         (Kocaeli)

11) Mahmut Tanal                                                       (İstanbul)

12) Namık Havutça                                                      (Balıkesir)

13) Ahmet İhsan Kalkavan                                            (Samsun)

14) Ramazan Kerim Özkan                                            (Burdur)

15) Mehmet Hilal Kaplan                                              (Kocaeli)

16) Candan Yüceer                                                      (Tekirdağ)

17) Orhan Düzgün                                                       (Tokat)

18) Erdal Aksünger                                                     (İzmir)

19) Ali Sarıbaş                                                           (Çanakkale)

20) Doğan Şafak                                                         (Niğde)

21) Emre Köprülü                                                       (Tekirdağ)

22) Ayşe Gülsün Bilgehan                                            (Ankara)

23) Kamer Genç                                                          (Tunceli)

24) Mehmet Volkan Canalioğlu                                      (Trabzon)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sporun ruhuna aykırı olan, bütün dünyada olduğu gibi ülkemiz sporcularının da değişik spor dallarında doping kullanmasının nedenlerinin araştırılması, çözüm önerileri ve ülkemizde doping maddelerine rahatlıkla erişimin tespit edilerek dopinge ulaşımı engellemek için alınması gereken önlemler konusunda Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 09/10/2013

1) Ali Öz                                                                  (Mersin)

2) Yusuf Halaçoğlu                                                     (Kayseri)

3) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                          (Osmaniye)

4) Yıldırım Tuğrul Türkeş                                            (Ankara)

5) Zühal Topcu                                                           (Ankara)

6) Enver Erdem                                                          (Elâzığ)

7) Lütfü Türkkan                                                        (Kocaeli)

8) Murat Başesgioğlu                                                  (İstanbul)

9) Ali Halaman                                                           (Adana)

10) Muharrem Varlı                                                     (Adana)

11) Cemalettin Şimşek                                                 (Samsun)

12) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

13) Mustafa Kalaycı                                                    (Konya)

14) Alim Işık                                                             (Kütahya)

15) D. Ali Torlak                                                        (İstanbul)

16) Emin Çınar                                                           (Kastamonu)

17) Mehmet Günal                                                       (Antalya)

18) Koray Aydın                                                         (Trabzon)

19) Kemalettin Yılmaz                                                 (Afyonkarahisar)

20) Oktay Öztürk                                                        (Erzurum)

21) Faruk Bal                                                             (Konya)

22) Necati Özensoy                                                     (Bursa)

23) Adnan Şefik Çirkin                                                (Hatay)

Gerekçe:

Doping, sporcunun yarışma sırasında fiziksel ve zihinsel performansını arttırmak amacı ile "Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yasaklanmış madde veya yöntemlerin sporcu tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanımı" olarak tanımlanmaktadır. Doping, hem haksız rekabete zemin hazırlaması hem de sporcu sağlığını kısa ve uzun süreli olarak bozması ve hatta olası ölüm risklerinin oluşmasına neden olmasından dolayı spor etiğine aykırıdır. Bu nedenlerle doping WADA, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), FIFA, UEFA, FIBA, IAAF gibi uluslararası spor organizasyonları tarafından yasaklanmıştır.

Doping maddelerinin hemen hepsi vücutta kısa ya da uzun süreli yan etkilere neden olurlar. Özellikle sporcular tarafından en çok kullanılan erkeklik hormonu benzeri maddelerin kalp krizi, iyi ve kötü huylu tümör oluşumu, karaciğer fonksiyon bozukluğu, kısırlık gibi rahatsızlıklara neden olduğu bilinmektedir. Bu maddeleri kullanan sporculardan bazılarının, sportif yaşamları sırasında ya da sporu bıraktıktan sonra bu maddelerin kullanımı nedeniyle oluşan hastalıklar yüzünden öldüğü bilinmektedir.

Türkiye'de dopingle mücadeleyi kurumsallaştırmak üzere gerçekleştirilecek iş birliğinin ana ilkelerini belirlemek ve dopingle mücadeleyi yürütmek amacıyla 24 Mayıs 2011 tarihinde Spor Genel Müdürlüğü (SGM) ile imzalanan protokol sonrası 2011 yılının Haziran ayında kuruldu.

Dopingle mücadele faaliyetleri 14 Ekim 2011 tarihi itibarıyla başladı. WADA Kurucular Kurulunun 20 Kasım 2011 günü Kanada'nın Montreal kentinde yaptığı toplantıda Türkiye, dünya dopingle mücadele kurallarına uyumlu ülkeler listesine alındı. Ama bir gerçek var ki doping olayları, tüm dünya ile birlikte Türkiye'de de sporu temelinden sarsmaktadır. İnsan niçin doping yapar? Bir amaca, bir hedefe varma adına... Nedir bu amaç? Nedir bu hedef? Para, şan, şöhret yani hepsi! Yani başarı, madalya, rekor... Öncelikle şunu biliyoruz ki doping, Türkiye'de bize sadece bir eczane kadar uzaklıkta. Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) istatistiklerine göre tüm sporlar, dopingli çıkma ortalamasının yüzde 1,05 iken ülkemizde doping oranının yüzde 14'ü bulması, doping için kullanılan ilaçlara erişimin kolaylığını ispatlamıştır.

Türkiye'de sporda uluslararası dereceler almak için şampiyonlarına binlerce altın verdiği bir ödüllendirme sistemi vardır. Kazanca değil, mücadeleye dönük ruhu canlandırmalıyız. Her şeyden önce bir dopingle mücadele yasası olmalıdır.

2020'yi finalde kaybettik. 2020'yi kaybederken çok şey öğrendik. Uluslararası bir spor organizasyonuna talip olmadan önce elit sporcular yetiştirmeliyiz. Fair play ilkesi içinde yaptığımız spor (yarışma) tertemiz olmalıdır. Şikeyi de, dopingi de sporumuzun içinden yok etmeliyiz. Çünkü doping de, şike de sporun dibine konulan bir dinamit gibidir. Yapanlar ömür boyu spordan menedilmeli, çok ağır cezalar verilmelidir. Sporun her dalında yetiştireceğimiz sporculara çocuk dönemlerinden itibaren olimpiyat ruhunu aşılamalıyız. Doping ve şike ile başa çıkmanın en etkili yolu olimpiyat ruhundan geçer.

Yabancı sporcular bile ülkemizden doping maddelerini rahatlıkla alabildiğini söylüyorlar. Önemli olan, dopinge ulaşımı engellemektir. Aracılar, dopinge teşvik ettiklerinde, doping maddesi temin ettiklerinde Türk Ceza Kanunu'nda bunun yaptırımı olacağını bilerek vazgeçmelidir Bu yüzden önemli olan, satan ya da temin edenlere yönelik yaptırım getirebilmektir. Doping maddelerine erişim yasalarla engellenirse, Türkiye, doping cenneti olmaktan çıkar.

Bir de eskiden antrenörlük yapıp şimdi enerji ürünleri ve sözde vitamin hapları satan grup vardır. Bu kişiler, özellikle atletizmde son yıllarda doping yaşayan tüm sporcuların kıyısından köşesinden geçmiştir ama spor teşkilatı hâlâ bu kişileri sistem içinde tutmaktadır.

Gezi olaylarının üzerine gidildiği kadar dopingin üzerine gidilseydi, Türkiye, dünyanın " en sabıkalı" ülkesi haline gelmezdi.

Bu konuda Meclis araştırma komisyonu kurulması önem arz etmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk sporunda son dönemde yaşanan doping olayları nedeniyle başta atletizm ve halter spor dalları olmak üzere onlarca millî sporcunun dopingli çıkması Türkiye'de yasalarının yeterli olmadığı tartışmasını da beraberinde getirmiştir. Türk sporunda yaşanan doping olayları ile bu olaylara sporcuları iten nedenlerin araştırılması ve dopingi önlemeye yönelik gerekli çalışmaların yapılabilmesi için Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

1) Oktay Vural                                                           (İzmir)

2) Yusuf Halaçoğlu                                                     (Kayseri)

3) Sümer Oral                                                            (Manisa)

4) Enver Erdem                                                          (Elâzığ)

5) Bülent Belen                                                          (Tekirdağ)

6) Mehmet Şandır                                                       (Mersin)

7) Mehmet Günal                                                        (Antalya)

8) Mustafa Kalaycı                                                      (Konya)

9) Mustafa Erdem                                                       (Ankara)

10) D. Ali Torlak                                                        (İstanbul)

11) Mehmet Erdoğan                                                    (Muğla)

12) Ahmet Duran Bulut                                                (Balıkesir)

13) Ali Halaman                                                         (Adana)

14) Tunca Toskay                                                       (Antalya)

15) Ali Öz                                                                 (Mersin)

16) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

17) Ali Uzunırmak                                                      (Aydın)

18) Necati Özensoy                                                     (Bursa)

19) Celal Adan                                                           (İstanbul)

20) Reşat Doğru                                                         (Tokat)

21) Lütfü Türkkan                                                       (Kocaeli)

Gerekçe:

Doping, "Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yasaklanmış madde veya yöntemlerin sporcu tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanımı" diye tanımlanmaktadır. Sporcuyu bu çeşit maddeleri veya yöntemleri kullanmaya yönlendirmek veya onlara yardım etmek spor ahlakına aykırı olup dopingle ilgili bir suç olarak sayılmaktadır.

Sporcular ve diğer kişiler, neyin antidoping kural ihlali olup olmadığını ve yasaklı maddeler listesinde hangi maddeler ve yöntemlerin olduğunu bilmekten sorumludurlar.

Yasaklı bir maddeyi vücuduna almamak her sporcunun kişisel sorumluluğunda olup sporcular herhangi bir yasaklı maddenin veya ilgili metabolitlerinin veya belirtilerinin vücutlarında bulunmasından bizzat kendileri sorumludurlar.

Doping, aynı zamanda, sporcuları performanslarını artırmak için yasaklanmış maddeleri ve yöntemleri kullanmaları ile elde edecekleri haksız avantajlardan, bazı maddeler ile yöntemlerin neden olabileceği yan etkilerden korumak için yasaklanmıştır.

Doping sadece ahlak ve sağlık sorunu değil aynı zamanda yasal yaptırımları da olan bir sorundur. Anabolizmanlar gibi birçok ilacın tıbbi amaç dışında sporda kullanımları yasaktır.

Sporcu dopingi niye kullanır? Olimpiyatlarda bu soru bir sporcuya sorulmuş “Olimpiyat şampiyonu olmamı sağladıktan hemen sonra ölümüme sebep olacağını sadece benim bildiğim bir ilacı düşünmeden kullanabilirim.” diye cevap vermiştir.

Özellikle 20-30 Haziran 2013 tarihleri arasındaki Akdeniz Oyunları öncesi Türk sporu doping skandalıyla sarsıldı.

Olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonalarında podyuma çıkmış, aralarında 2010 Dünya ve 2011 Avrupa Halter Şampiyonası’nda altın madalya kazanmış sporcumuzun da aralarında bulunduğu 8 haltercimiz ile 8 rekortmen atletimiz dopingli çıktı. Dopingli sporcular Akdeniz oyunları kadrosundan da çıkarıldı. Türkiye'de dopingli sporcuların sayısının hızla artması; Guardian gazetesinin “Türkiye'nin 2020 olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapma şansı, yaygın doping skandalı nedeniyle ciddi bir darbe yedi.” görüşünü öne sürmesiyle sonuçlandı. Çok büyük para ve ödüllerin döndüğü bu sektörde kıran kırana mücadele sürerken “‘Kazanmak için her yol mubah.’ mı diyeceğiz?” sorusunu akla getirmektedir.

2013 yılının ilk altı ayında alman Atina ve Köln laboratuvarlarına gönderilen 648 numune içinde 45'i atletizmde olmak üzere toplam 90 numune pozitif çıkmıştır. Bu, yüzde 14'lük bir oran ya da yaklaşık 7 sporcudan 1’inin dopingli olması demektir.

Doping veya yasaklı madde kullanımı sporun popüler ve yaygın olduğu ülkemizde ciddiye alınması gereken önemli bir konudur. Elit (ulusal takım düzeyinde) sporcular müsabaka sırasında veya haricen federasyonlar veya Olimpiyat Komitesi tarafından ciddi bir şekilde takip edilmektedir. Buna karşın ciddi sayıdaki amatör lisanslı ve spor salonlarında aktivitelere katılan sporcu, bilinçli veya bilinçsizce, denetimden uzak bir şekilde bu yasaklı ilaçları kullanmaktadır. Eczanelerden bu tip ilaçların reçetesiz bir şekilde kolayca temin edilebilmesi, yurt dışından kaçak ilaç girişleri bu konuda öncelikli çözülmesi gereken noktalardır.

Federasyonlar, Olimpiyat Komitesi, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı gibi ilgili kurumlarca bu konuda yapılacak eğitim çalışmaları da sorunun çözümüne ciddi katkı sağlayacaktır.

Yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı, Türk sporunda yaşanan doping olayları ile bu olaylara sporcuları iten nedenlerin araştırılması ve dopingi önlemeye yönelik gerekli çalışmaların yapılabilmesi için Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz vücut geliştirme sporunda kullanılan doping maddelerinin kullanımının araştırılarak tedbirlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Metin Lütfi Baydar                                                  (Aydın)

2) Emre Köprülü                                                         (Tekirdağ)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                         (İstanbul)

4) Fatma Nur Serter                                                    (İstanbul)

5) Mehmet Haberal                                                      (Zonguldak)

6) Bülent Tezcan                                                         (Aydın)

7) Ali Haydar Öner                                                     (Isparta)

8) Ayşe Nedret Akova                                                 (Balıkesir)

9) Hasan Ören                                                            (Manisa)

10) Muharrem Işık                                                      (Erzincan)

11) Mehmet Hilal Kaplan                                              (Kocaeli)

12) İzzet Çetin                                                           (Ankara)

13) Osman Aydın                                                        (Aydın)

14) Mustafa Serdar Soydan                                           (Çanakkale)

15) Haluk Eyidoğan                                                     (İstanbul)

16) Haydar Akar                                                         (Kocaeli)

17) Rahmi Aşkın Türeli                                                (İzmir)

18) Kazım Kurt                                                           (Eskişehir)

19) Vahap Seçer                                                         (Mersin)

20) Müslim Sarı                                                         (İstanbul)

21) Bülent Kuşoğlu                                                     (Ankara)

22) Süleyman Çelebi                                                    (İstanbul)

Gerekçe:

Vücut geliştirme sporu yapan otuz yaşındaki Şahin İrencin, sporcular arasında "Dinamit" olarak bilinen doping ilacını kullandıktan sonra hayatını kaybetmiştir. İrencin Avrupa şampiyonu olabilmek için hiçbir etiketi olmayan, tarifi olmayan, tedaviden kalkmış ilaçları kullandığı ve bunu da bağlı olduğu spor kulübünden temin ettiği ailesi tarafından basına dile getirilmiştir.

Ülkemizde önemli bir yere sahip olan vücut geliştirme sporunun olumsuz yönde etkilenmemesi, başka ölümlerin yaşanmaması ve ülke sporundan dopingin temizlenmesi nedenleriyle Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülke sporuna baktığımızda, son yıllarda doping konusunda kaygı verici gelişmelerin yaşandığı görülmektedir. Özellikle geçtiğimiz son on yılda sporda yaşanan doping skandalları bu olayın artık bireysel ve marjinal bir sorun olmadığını, tamamen organize bir boyuta ulaştığını göstermektedir.

Bu sorun, yaşamını spordan idame ettiren üst düzey sporcuları hedef almaktadır. Ülkemizde de sporda çok önemli başarılar elde edilmemesine rağmen doping yapan sporcu sayısının gittikçe arttığı görülmektedir.

Geçen yıl Kasım ayında İsrail'de düzenlenen Avrupa 23 Yaş Altı Halter Şampiyonası’nda 5 Türk sporcunun testlerinde doping kapsamına giren “Stanozolol” maddesi bulunması üzerine, dönemin Halter Federasyonu Başkanı Hasan Akkuş, tüm sporcuların numunelerini test edilmeleri için Köln'e göndermiş, Köln'den gelen cevapta 16 numunenin tamamının dopingli çıkması sonucu Halter Federasyonu Yönetim Kurulu istifa etmek zorunda kalmıştır.

Ayrıca geçtiğimiz günlerde olimpiyat şampiyonu atletimiz Ayşe Çakır Alptekin ve olimpiyat beşincisi ve Avrupa şampiyonu atletimiz Nevin Yanıt'ın doping kullandıkları yönünde ciddi haberler yayınlanması sonucu bu sporcularımızın Haziran ayında Mersin'de düzenlenecek olan Akdeniz Oyunları’nın millî takımlar kadrosuna alınmayacağı açıklanmıştır.

Sporda doping yapılması, bir başkasının emeğini gasbetmenin, insanları aldatmanın, sağlığını tehlikeye düşürmenin, gelecek kuşaklara kötü örnek olmanın ötesinde, yapılan araştırmalara göre yaşam süresini yaklaşık yirmi yıl azalttığı da bilinmektedir. Ayrıca, Uluslararası Olimpiyat Komitesinin dopinge bakış açısı bilinirken, olimpiyat şampiyonu ve Avrupa şampiyonunda doping tespit edilmesi ve bu olayın kapatılmaya çalışılması, olimpiyatlara aday olan ülkemiz açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

Hem ülke sporumuzun geleceği hem de dünyada ülkemizin ve sporcularımızın itibarı açısından ülke sporunda yaşanan doping olaylarının engellenmesi için Anayasa'nın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 08/05/2013

1)   Erdal Aksünger                                                       (İzmir)

2)   Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                         (İstanbul)

3)   Candan Yüceer                                                       (Tekirdağ)

4)   Mehmet Hilal Kaplan                                               (Kocaeli)

5)   Kadir Gökmen Öğüt                                                 (İstanbul)

6)   Haydar Akar                                                         (Kocaeli)

7)   Ali Sarıbaş                                                            (Çanakkale)

8)   Mehmet S. Kesimoğlu                                              (Kırklareli)

9)   Hasan Ören                                                            (Manisa)

10) Namık Havutça                                                      (Balıkesir)

11) Ahmet İhsan Kalkavan                                             (Samsun)

12) Celal Dinçer                                                          (İstanbul)

13) İhsan Özkes                                                          (İstanbul)

14) Mustafa Serdar Soydan                                           (Çanakkale)

15) Ramis Topal                                                          (Amasya)

16) Selahattin Karaahmetoğlu                                         (Giresun)

17) Gürkut Acar                                                          (Antalya)

18) Veli Ağbaba                                                          (Malatya)

19) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

20) Mehmet Ali Ediboğlu                                              (Hatay)

21) Haluk Ahmet Gümüş                                               (Balıkesir)

22) Bülent Tezcan                                                        (Aydın)

23) Ayşe Nedret Akova                                                (Balıkesir)

24) Kazım Kurt                                                           (Eskişehir)

25) Osman Kaptan                                                       (Antalya)

26) Haluk Eyidoğan                                                     (İstanbul)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doping kullanımının Türk sporuna vermiş olduğu olumsuz etkilerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.

1) Mesut Dedeoğlu                                                      (Kahramanmaraş)

2) Yusuf Halaçoğlu                                                     (Kayseri)

3) Özcan Yeniçeri                                                       (Ankara)

4) Ali Halaman                                                           (Adana)

5) Enver Erdem                                                          (Elâzığ)

6) Faruk Bal                                                              (Konya)

7) Ali Uzunırmak                                                        (Aydın)

8) Reşat Doğru                                                           (Tokat)

9) Lütfü Türkkan                                                        (Kocaeli)

10) Ali Öz                                                                 (Mersin)

11) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

12) Tunca Toskay                                                       (Antalya)

13) Edip Semih Yalçın                                                 (Gaziantep)

14) Mehmet Günal                                                       (Antalya)

15) Sümer Oral                                                           (Manisa)

16) Kemalettin Yılmaz                                                 (Afyonkarahisar)

17) D. Ali Torlak                                                        (İstanbul)

18) Alim Işık                                                             (Kütahya)

19) Sinan Oğan                                                          (Iğdır)

20) Celal Adan                                                           (İstanbul)

Gerekçe:

Doping, "Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından yasaklanmış madde veya yöntemlerin sporcu tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak kullanımı" diye tanımlanmaktadır.

Sporcuyu bu çeşit maddeleri veya yöntemleri kullanmaya yönlendirmek veya onlara yardım etmek spor ahlakına aykırı olup dopingle ilgili bir suç olarak sayılmaktadır.

Dopingin yasaklanmasının ana nedeni, sporun temel prensiplerine aykırı olmasıdır. Doping, aynı zamanda, sporcuları performanslarını artırmak için yasaklanmış maddeleri ve yöntemleri kullanmaları ile elde edecekleri haksız avantajlardan, bazı maddeler ile yöntemlerin neden olabileceği yan etkilerden korumak için yasaklanmıştır.

Doping sadece ahlak ve sağlık sorunu değil aynı zamanda yasal yaptırımları da olan bir sorundur. Bu yüzden birçok ilacın tıbbi amaç dışında sporda kullanımları yasaktır.

Doping kontrolü, dürüst bir yarışma için sporcuların haklarını korumak ve ilaçsız amatör ve profesyonel sporun yaygınlığını sağlamaya yardımcı olmak için yapılmaktadır. Doping kontrolü; sporcuların seçimi, idrar numunelerinin toplanması, analizi ve sonuçların yorumlanması işlemlerini içermektedir.

Doping kontrolü için sporcunun seçimi, yarışmalarda veya çalışma kamplarında yapılır. Yarışma dışı doping numunesi alım işlemi, yıl boyunca herhangi bir zamanda önceden yapılan bir uyarı sonucunda veya hiç haber vermeksizin yapılmaktadır.

Doping eczanelerden alınan basit ilaçlarda bile bulunmaktadır. Sporcuların performansını artıran yasaklı ilaçların çoğu yurt dışından temin edilmektedir. Bu ilaçların çoğu da yasal olmayan yollarla ülkede satılmaktadır.

Ülkemizde son yıllarda sporcular arasında doping kullanımı artmış durumdadır. Yapılan bir araştırmada ülkemizde son birkaç ay içerisinde 55 sporcumuzda doping tespit edilmiştir.

Ülkemizde, 15 yaşındaki çocuklar bile doping kullanmaya başlamıştır.

En son Akdeniz oyunlarında halter ve atletizm branşlarında yarışacak olan 16 sporcumuz doping kullanımından dolayı son anda kadrodan çıkarılmıştır. Daha önce Halter Milli Takımından 21 sporcunun ve yine atletizmde 18 sporcuda yasak madde kullanımına rastlanmıştır.

Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonu tarafından 2013 yılında 648 sporcudan alınan örnekler incelenmiş ve 90 sporcumuzda bir veya birden fazla yasaklı madde tespit edilmiştir.

Komite tarafından yapılan bu inceleme sonucu dünyada dopingli sporcular yüzde 1,5 oranında iken Türkiye'de bu oranın yüzde 15'e yaklaştığı görülmüştür. Bu durum, doping konusunda ülkemizin gelmiş olduğu noktayı gözler önüne sermeye yetmiştir.

Doping kullanımından dolayı Türk sporu büyük zarar görmektedir. Ülkemizde doping kullanımının başarılı olan sporculara verilen ödüllerden mi, yoksa başka sebeplerden mi kaynaklandığı ortaya çıkarılmalıdır.

Bu nedenle, doping kullanımının Türk sporuna vermiş olduğu olumsuz etkilerin araştırılarak gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırma komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde doping kullanımı son yıllarda büyük bir artış göstermiştir. Uluslararası spor müsabakalarına katılıp derece alan başarılı sporcuların da doping kullandığının açığa çıkması meselenin vahametini yeterince ortaya koymaktadır. Durumun ivedilikle ele alınması ve sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                                                                               İdris Baluken

                                                                               Bingöl

                                                                               Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Vücut geliştirme sporu yapan 30 yaşındaki Şahin İrencin, sporcular arasında "Dinamit" olarak bilinen doping ilacının kurbanı oldu. Doping ilacını aldıktan soma fenalaşan ve iç organları iflas eden Şahin İrencin, kaldırıldığı hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Şahin İrencin’in, hayatını kaybetmesinden sonra dopingle ilgili tartışmalar yeniden alevlendi.

Doping sorununun vahameti son olarak atletizm branşında açıklanan doping vakaları nedeniyle bir kez daha, hasıraltı edilemeyecek kadar ayyuka çıktı.

Bilindiği gibi doping, "Bir sporcunun müsabaka sırasında zihinsel, fiziksel başarısını arttırmak amacıyla, Olimpiyat Komitesi tarafından yasaklanmış maddeleri alması" olarak tanımlanır.

Vücuda üstün hareket ve enerji sağlamak için uyarıcı ilaç almak on yıllardır sporcuların başvurduğu en önemli yöntemlerden biri olarak göze çarpıyor. Sadece sporcuların değil aynı zamanda yarış hayvanlarının da gücünü ve direncini artırmak için doping uygulandığı kamuoyunun malumudur. Uyarıcı veya suni olarak direnç arttırıcı maddeleri bilerek kullanmak veya hayvana vermek yani doping yapmak tehlikelidir. Bu gibi ilaçların kullanılması bütün spor dünyasında olduğu gibi ülkemizde de yasaktır.

Ancak bütün yasaklara rağmen dopinge özellikle bisiklet yarışçıları, halterciler, atletler ve futbolcuların başvurduğu bilinmektedir. Bu branşlarda mücadele eden sporcular dopingi kendilerine karşılaşmalarda olağanüstü bir güç verdiği için gizli olarak kullanırlar.

Doping, öldürücü etki yapmasının yanında, fizyolojik yıpranmaya da yol açar. Yarış atlarına yapılan dopingler birçok atın ölümüne sebep olmuştur. At yarışları kurallarına göre doping yasaklanmıştır.

Son zamanlarda spor camiası doping skandalları ile çalkalanıyor. Türkiye'de dopingli olduğu tespit edilen sporcu sayısı hızla artıyor.

Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonunun açıklamasına göre;

2013 yılının ilk altı ayında alınan ve Hacettepe laboratuvarının WADA akreditasyonu beklenirken Atina ve Köln laboratuvarlarına gönderilen 648 numune içinde 45'i atletizmde olmak üzere toplam 90 numune pozitif çıktı.

Bu, yüzde 14'lük bir oran ya da yaklaşık 7 sporcudan 1'inin dopingli olması demek.

WADA istatistiklerinde dünya çapında numune ile pozitif bulgu oranı spor dallarına göre değişmekle beraber yüzde sıfır ile yüzde 3 arasında seyrediyor, tüm sporlar ortalaması yüzde 1,05.

Yani dünyada dopingli sporcular yüzde 1,5 oranındayken Türkiye'de yüzde 15'e yaklaşması, Türkiye'de dünya ortalamasından 10 kat fazla dopingli sporcu olduğu gerçeğini gözler önüne sermiştir.

Özellikle 20-30 Haziran 2013 tarihleri arasındaki Akdeniz Oyunları öncesi spor camiası doping skandalıyla sarsılmıştı. Olimpiyat, Dünya ve Avrupa şampiyonalarında podyuma çıkmış, aralarında 2010 Dünya ve 2011 Avrupa Halter Şampiyonası’nda altın madalya kazanmış Mete Binay'ın da aralarında bulunduğu 8 halterci ile 8 rekortmen atlet dopingli çıkmıştı.

Türkiye'ye olimpiyatta atletizmde tarihinin ilk altın madalyasını kazandıran Aslı Çakır Alptekin ve Avrupa şampiyonu Nevin Yanıt'tan sonra aralarında 2004 Atina oyunlarında ironik bir şekilde kendisinin önündeki atletlerin dopingli çıkmaları sonucu 4’üncülükten gümüşe yükselen Eşref Apak da dâhil olmak üzere, isimleri kısmen açıklanmayan 30'dan fazla atlet dopingli çıktı.

Türkiye'de dopingli sporcuların sayısının hızla artması; Guardian gazetesinin "Türkiye'nin 2020 olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapma şansı, yaygın doping skandalı nedeniyle ciddi bir darbe yedi." görüşü daha sonra yapılan 2020 olimpiyat oyunları aday şehirlerinin belirlenmesinde Tokyo'nun ipi göğüslemesiyle doğrulanmıştı.

Sonuç olarak doping kullanımı konusunda yapılacak yeni düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması elzem hâline gelmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin son yıllarda hemen her alanda sergilediği başarı öyküsü, sağladığı değişim ve dönüşüm hiç kuşkusuz spora da yansımaktadır. Türk sporunun son dönemde kanayan yarası hâline gelen "yasaklı madde kullanımı" yani doping konusunda somut ve sistematik adımlar atılması gerekmektedir. Ulusal alanda ciddi bir sorun hâline gelen doping olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa’mızın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince, Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Hakan Şükür                                                          (İstanbul)

2) Muhammet Bilal Macit                                             (İstanbul)

3) Necdet Ünüvar                                                        (Adana)

4) Tülay Kaynarca                                                       (İstanbul)

 5) Ahmet Haldun Ertürk                                              (İstanbul)

6) Mehmet Geldi                                                         (Giresun)

7) Osman Ören                                                           (Siirt)

8) Ali Aydınlıoğlu                                                      (Balıkesir)

9) Akif Çağatay Kılıç                                                  (Samsun)

10) Mehmet Vecdi Gönül                                              (Antalya)

11) Fatih Şahin                                                          (Ankara)

12) Hakan Çavuşoğlu                                                   (Bursa)

13) Ahmet Tevfik Uzun                                                (Mersin)

14) Adem Tatlı                                                           (Giresun)

15) Fahrettin Poyraz                                                    (Bilecik)

16) Zeki Aygün                                                          (Kocaeli)

17) Afif Demirkıran                                                    (Siirt)

18) Oğuz Kağan Köksal                                                (Kırıkkale)

19) Volkan Bozkır                                                      (İstanbul)

20) İsmail Kaşdemir                                                    (Çanakkale)

21) Fikri Işık                                                             (Kocaeli)

22) Osman Çakır                                                         (Düzce)

23) Özlem Yemişçi                                                      (Tekirdağ)

24) Şirin Ünal                                                            (İstanbul)

25) Suat Önal                                                             (Osmaniye)

Gerekçe:

Ülkemizin son yıllarda hemen her alanda sergilediği başarı öyküsü, sağladığı değişim ve dönüşüm hiç kuşkusuz spora da yansımaktadır.

Son on bir yıllık dönemde, Türk sporuna, sporcularımıza, gençlerimize büyük yatırımlar yapıldı. Yüzlerce modern tesis inşa edildi, birçok uluslararası organizasyon başarıyla gerçekleştirildi.

Toplumsal yaşamdaki önemi giderek artan sporun karşımıza çıkan en büyük sorunu doping yani yasaklı madde kullanımıdır. Sporumuzun kanseri olarak adlandırılan doping hem sporumuza hem de sporcularımıza büyük zararlar vermektedir. Birçok sporcumuzun sağlığının ve geleceğinin tehlikeye girmesine yol açmaktadır. Yasaklı maddeler sporcularımızın kariyerlerinin sonlanmasına neden olabilmektedir.

Türk sporunun son dönemde kanayan yarası hâline gelen "yasaklı madde kullanımı" yani doping konusunda somut ve sistematik adımlar atılması gerekmektedir. Doping ile alakalı aktif olarak görev yapan ulusal ve uluslararası birçok kuruluş bulunmaktadır.

Türkiye, bugün artık sağlık ve spor alanında, eskisiyle mukayese edilemeyecek ölçüde gelişmiş imkânlara ve altyapıya sahiptir. Dünyada doping konusunda çatı kuruluş olan WADA yani Dünya Anti-Doping Ajansı etkin ve güncel biçimde sporun daha temiz ve daha adil olması adına bilimsel olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülkemizde ise Millî Olimpiyat Komitesi altında faaliyet gösteren Dopingle Mücadele Komisyonu (DMK); dopingle mücadeleyi kurumsallaştırmak üzere gerçekleştirilecek iş birliğinin ana ilkelerini belirlemek ve dopingle mücadeleyi yürütmek amacıyla 24 Mayıs 2011 tarihinde Spor Genel Müdürlüğü (SGM) ile imzalanan protokol sonrası 2011 yılının Haziran ayında kurulmuştur.

Tüm çaba ve kuruluşlara rağmen maalesef doping konusu spor kamuoyumuzun gündeminden düşmemiştir. Ülkemizde ve dünya çapında birçok sporcu doping kullanımıyla gündeme gelmiş ve bu da birçok cezayı beraberinde getirmiştir. Bu husustaki cezalar sadece kişileri değil bağlı bulundukları ülkelerin de imajını zedelemiştir.

“Olimpiyat ruhu” ve “Fair play” olgusunun sporun her alanına nüfuz edebilmesi için; dopinge karşı mücadele sadece yapılacak testler veya cezalar ile değil önleyici tedbirler ve bilinçlendirme çalışmaları yapılarak olacaktır.

Ülkemizin uluslararası alanda sahip olduğu prestij ve genç nüfusumuzun sağlığını ve geleceğini etkileyen sporda doping meselesinin tüm yönleri ile incelenmesi, araştırılması ve bu hususta kamuoyunu bilinçlendirme adına gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve 104 milletvekilinin (10/753), İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 25 milletvekilinin (10/754), Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekilinin (10/755), Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 milletvekilinin (10/756), Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin (10/757), İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 23 milletvekilinin (10/758), Mersin Milletvekili Ali Öz ve 22 milletvekilinin (10/759), İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 20 milletvekilinin (10/760), Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 milletvekilinin (10/761), İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 22 milletvekilinin (10/762), Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 milletvekilinin (10/763), Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in (10/764) ve İstanbul Milletvekili Hakan Şükür ve 24 milletvekilinin (10/765) esas numaralı, son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmet iki dakika içerisinde burada. Bir trafik kazası olmuş. Bir ara verilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Peki.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bakan var burada.

BAŞKAN – İlk konuşmacı Gençlik ve Spor Bakanı olduğu için... Bir trafik kazası olmuş galiba yolda ve on dakika ara verelim sayın milletvekilleri.

                                                                        Kapanma Saati: 17.43

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte yapılacak görüşmesine başlıyoruz.

Hükûmet? Yerinde.

İç Tüzük’ümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki 1’inci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç; gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Demir Çelik, Muş Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Osman Aşkın Bak, İstanbul Milletvekili.

Önerge sahipleri, (10/753) Vural Kavuncu, Kütahya Milletvekili; (10/754) Erdal Aksünger, İzmir Milletvekili; (10/755) Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili; (10/756) Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili; (10/758) Mehmet Volkan Canalioğlu, Trabzon Milletvekili; (10/759) Ali Öz, Mersin Milletvekili; (10/760) Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili; (10/763) Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili; (10/765) Hakan Şükür, İstanbul Milletvekili.

Şimdi, ilk söz, Hükûmet adına Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç’ta.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Az evvel Sayın Başkanımızın takdimlerinden malumlarınız olduğu üzere, doping olaylarını araştırmak ve alınması gereken önlemleri belirlemek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir araştırma komisyonu kurulması talep edilmiştir. Çok sayıda milletvekilimizin bu yönde bir talebi vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasal partinin dördünün de bu yönde talepleri vardır. Dolayısıyla tereddütsüz biçimde sorunun, Türk sporunun önemli sorunlarından biri olduğu konusunda tüm siyasi parti gruplarının hemfikir olduğu anlaşılmaktadır. Yani üzerinde duracağımız ve konuşacağımız konu, esasında Türk siyasetinin ve bütün siyasal partilerimizin hemfikir oldukları bir problemdir. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmelerin sonunda bir komisyon kurulmasına karar verilmesi hâlinde, kurulacak olan komisyonun meseleyi detayına araştırması, sağlıklı neticelere ulaşması ve buradan hareketle Türk sporuna bu sorun başlığı üzerinde bir yol haritası oluşturması temel arzumuz ve temennimizdir.

Önceki yıllarda, Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek’in başkanlığında kurulmuş olan bir araştırma komisyonu vardır. Konusu yine spordur. Alt konu başlığı, sporda şiddet olaylarının ve şike iddialarının, müşterek bahislerle ilgili spekülasyonların araştırılmasıdır. Haluk İpek başkanlığındaki bu komisyon çok uzun süreli bir çalışma yürütmüştür, çok sağlıklı neticelere ulaşmıştır, olayın tüm tarafları dinlenmiştir; nihayetinde bilimsel analizlere dayalı çok teknik bir rapor ortaya konmuştur ve bugün Türk sporu o komisyonun ortaya koyduğu çalışmalardan bir eser mantığı içerisinde hâlen yararlanmaya devam etmektedir. Bu istikamette arzumuzu bir kere daha ifade etmek istiyorum: Doping gölgesinin spor dünyamızın üzerinden kalıcı biçimde kaldırılmasına yönelik tesirler bırakacak bir araştırma komisyonunun kurulması ve bu araştırma komisyonunun ürünü olacak raporun sporda bir yol haritası belgesi niteliğini kazanması temel arzumuzdur.

Doping nedir? Sol tarafımda oturan Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Doktor Rüştü Güner. Onun tanımına göre dopingin ne olduğunu ve sporda genel kabul gören tanıma göre tek cümlede dopingin ne olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum: “Sportif performansı artırma özelliği olan ve sporcu sağlığını tehlikeye atan, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından yasaklanmış madde veya yöntemlerin sporcular tarafından bilinçli veya bilinçsiz kullanımıdır.” Bu kadar net, bu kadar kısa ve berrak bir tanım oluşturmak inanın kolay değil. Tanımın daha birinci etabında “sporcu sağlığını tehlikeye atan” ibaresi ile dopingin esasında bir zehir ve ölümcül tesirler bırakan bir yasaklı madde olduğu ifade edilmiş olmaktadır.

Doping neden yapılır? Esasında herkesin bildiği konular ama Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına sağlıklı biçimde geçmesi adına bunları madde madde sizlerle paylaşmak istiyorum, zaten 5 madde aslında: Doping neden yapılır?

Sportif performansın artırılması.

Sporcunun antrenman sıklıklarının çoğaltılması.

Sportif sakatlıkların önlenmesi yani sporcunun antrenman sırasındaki mukavemetinin yükseltilmesi.

Heyecan ve endişenin giderilmesi.

Sporcunun rekor denemesi yapacağı ya da sayılı rakipleriyle yarışacağı bir müsabakaya yönelik heyecan ve endişelerini ortadan kaldırmak. Yani bir nevi cesaret iğnesi gibi değerlendirilebiliyor yerine göre.

Bir diğeri: Yarışma moralinin sağlanması.

5 temel madde. Hiçbirinin kabul edilebilir bir yanı yok, hiçbirinin elle tutulur, sporcuya önerilir bir yanı yok.

Yarışma moralinin sağlanması: Sporcu zaten yarışmaya çıkarken morali yüksek olacak; o morali de zaten kendi geriye dönük sportif kariyerinden, antrenman disiplininden, eğitimlerinden ve sağlık takip çizelgelerinden, beslenme ritminden, düzeninden, psikoloğundan, mentorundan, antrenöründen, kulübünden, federasyonundan alacak. Sporcu yarışmaya yönelik yüksek morali “zehir” olarak adlandırılan yöntemlerden almayacak.

Genel olarak doping kullanımının zarar ve etkileri: Geneli bir kenara bırakıp genelin genelini ifade edelim: Doping tereddütsüz bir zehirdir. İyi doping ölümcül etkilerini zaman içinde ortaya çıkarır, kötü doping ölümcül tesirlerini hemen ortaya çıkarır ama tereddüt olmayacak biçimde, doping bir zehirdir.

Bütün bilgilendirmelere rağmen, bilinçlendirme çabalarına rağmen, eğitim programlarına rağmen, federasyonların, kulüplerin, antrenörlerin dopingi önlemeye yönelik tesir icra eden girişim ve önerilerine rağmen, maalesef, sporcunun tümüyle henüz terk etmediği bir zehir.

Bu zehrin tesirleri neler? Gene madde madde sıralıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına sağlıklı girmesi bakımından:

Kalp ritim bozukluğu, kalp büyümesi, kalp krizi.

İyi veya kötü huylu tümör oluşumu.

Karaciğer ve böbrek gibi iç organ bozuklukları.

Kısırlık.

Yüz ve vücutta kıllanma.

Ses kalınlaşması.

Yüz ve vücutta akneiform lezyonlar.

Saldırganlık veya depresyon.

Kadınlarla ilgili özel rahatsızlıklar ve yine, erkeklerle ilgili özel rahatsızlıklar.

Beyin ödemi ve hasarı.

Kan pıhtılaşma faktör bozuklukları.

Beyinde kalıcı tesirler, olumsuz tesirler tabii ki.

Karaciğerde kalıcı olumsuz tesirler.

Böbreklerde kalıcı olumsuz tesirler.

Kalp krizinden ölüme kadar giden ölümcül reaksiyonlar.

Bunlar apaçık ortada ve maalesef bilinen konular.

Değerli milletvekilleri, birkaç ülkeden de sizlere doping ihlali yapan sporcularla ilgili istatistikleri vermek istiyorum. Maalesef, bir zehir olarak doping, sadece Türk sporunu tehdit etmiyor. Doping, Uluslararası Olimpiyat Komitesinin bir numaralı mücadele gündemi, IOC’nin en önemli mücadele gündeminde liste başında yer alan konulardan biri dopingle mücadele ve yine, bu işe münhasıran IOC bünyesinde kurulan bir ajans var, Dünya Anti-Doping Ajansı, kısa adıyla WADA. WADA’nın da yine bütün çabası yasaklı maddelerin sporcular tarafından bilinçli veya bilinçsiz kullanımını önlemek.

Bu amaçla oluşturulan bir de biyolojik pasaport serüveni var. O apayrı, teknik bir konu, detaylarına çok ayrıntılarıyla girmek istemiyorum. Sporcunun geçmiş yıllardan itibaren bütün kan ve idrar numunelerine yönelik örnekler ve tahlil neticeleri biyolojik pasaportuna işleniyor, sporcu sürekli olarak yeni numunelerin kan ve idrar tahlil neticeleri bağlamında biyolojik pasaportundaki eski veri tabanıyla kıyaslanarak müsabakalarda takip ediliyor.

Son günlerde uluslararası müsabakalarda önemli madalyalar kazanan bazı sporcularımızla ilgili iddialar madalya kazandıkları son müsabakalara ilişkin değildir. 2010, 2009 yıllarına yönelik iddialar ve laboratuvar tahlil neticeleri maalesef söz konusudur fakat 2004, 2005, 2006 yıllarında, o yıllarda kazanılmış madalyalarını kaybeden çok sayıda farklı ülke vatandaşı sporcular da bulunmaktadır.

2011 yılında bazı ülkelerde doping ihlali yapan sporcu sayılarını sizlerle kısa, özet biçimde paylaşmak istiyorum. 2011 yılı verileri: Almanya’da 147, Fransa’da 309, İtalya’da 169, Amerika Birleşik Devletleri’nde 80, İspanya’da 143, Çin’de 28 doping ihlal durumu resmî olarak kayıtlara geçmiş bulunmaktadır.

Yine, bunların yanında, ülke ülke çok negatif ve spesifik örneklere girmek istemiyorum ama bazı çarpıcı rakamları da sizlerle paylaşmakta, verileri sizlerle paylaşmakta fayda var: 100 metre erkeklerde dünyanın en iyi 8 derecesine sahip sporculardan 6’sının sonradan yasaklı madde kullandığının belirlendiği WADA ve IOC kayıtlarında yer almış olan dramatik bir gerçektir. 100 metre erkeklerde dünyanın en iyi 8 atletinden, 8 derecesine sahip sporculardan 6’sında yasaklı maddeye rastlanmış olması dramatik bir örnektir. Ayrıca, dünya çapında büyük başarılar elde eden sporcuların da doping kullandıkları, yıllar sonra bile o müsabaka öncesinde veya sonrasında alınmış olan ve laboratuvar koşullarında muhafaza edilen numunelerin sonraki yıllarda laboratuvar testlerine tabi tutulmasıyla açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Tyson Gay, Asafa Powell atletizmde, bunlar en son bildiğiniz örnekler ve yine dünya bisiklet şampiyonu Armstrong bu örneklerden bir tanesi. Bunlar madalyaları geri istenen sporcular.

Maalesef, anlık bireysel performans gerektiren spor branşlarında doping kullanımı yoğunluk kazanmaktadır. Atletizm bunlardan bir tanesi, en başta gelenlerden bir tanesi. Halter, yine en başta gelen branşlardan bir diğeri. Bir başkası da az evvelki Armstrong örneğinde vermiş olduğum gibi, bisiklet. Orada da uzun süreli bir performans gereği söz konusu.

2012 yılında alınan numuneler bağlamında, alınan numunelere yasaklı madde oranı kıyaslaması olarak ifade etmek gerekirse 2012 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan toplam 8.490 kontrol var. 8.490 numunenin 374 tanesinde yasaklı madde tespit edilmiş -2012 yılı biten yıl olduğu için veri sağlıklı, tam yıl değerlendirmesi yapmak mümkün- bu oran yüzde 3,22; Amerika Birleşik Devletleri’nde yasaklı sporcunun numuneye oranı yüzde 3,22. 2012 yılı 1 Ocak-31 Aralık döneminde ülkemizde alınan numune adedi 2.233, tespit edilen numune adedi, yasaklı numune adedi 30, oran yüzde 1,34. Amerika’da 3,22; Türkiye’de 1,34 2012 yılı itibarıyla. Bu orana bakarak sevinecek değiliz, sıfırlanmadıkça sevinmeyi hak etmediğimiz düşüncesiyle hareket etmemiz lazım çünkü yasaklı maddeler insan vücuduna yapılan ve yaratılışa aykırılık taşıyan müdahalelerdir, bir insanı bedensel performansının çok ötesinde bir varlık hâline getirmeyi amaçlayan müdahalelerdir. Az evvel bu müdahalelerin niye yapıldığını anlattım. Kadınlarda ayrı negatif etkileri var, erkeklerde ayrı negatif tesirleri var ve ama nihayetinde insan fıtratına net, bariz aykırılıklar var.

Türkiye’de, 2013 yılında doping haberlerini fazlaca okuduk. Ben, doping olaylarının araştırılması amacıyla komisyon kurulması yönünde önerge veren milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Evet, biz Bakanlık olarak mücadelemize devam ediyoruz, Spor Genel Müdürlüğü olarak mücadelemize devam ediyoruz, Hacettepe bünyesinde kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz Türkiye Doping Kontrol Merkezi çatısı altında mücadelemize devam ediyoruz, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ve IOC irtibatlarıyla biz yasaklı maddelerle mücadelemize devam ediyoruz. Fakat, bu kararlılığın Parlamento zemininde tüm siyasi partileri birleştiren bir yaklaşımla ele alındığının görülmesi, doğrusunu isterseniz, bizim de işimizi kolaylaştıran bir faktör olacak. Bundan dolayı önerge sahibi milletvekillerimize minnettarlığımı ifade ediyorum. 2013 yılında çok doping haberi okuduk Türkiye’de, 2012 yılında çok doping haberi okuduk Türkiye’de ve yine 2011 yılında da çok sayıda doping haberi okuduk.

Değerli milletvekilleri, açık biçimde sizlerle paylaşıyorum, dopingin bir zehir olduğu konusunda Hükûmetimizin bugün bir kararlılığı bulunmaktadır. Yaklaşımımız “sıfır tolerans” prensibidir; sıfır tolerans. Tek dopingli sporcu bırakmayıncaya kadar bu mücadeleye canla başla devam edeceğiz. Federasyonsa federasyon hesap verecek, kulüpse kulüp, antrenörse antrenör, sporcuysa sporcu. Ara kademede, yasaklı maddeyi yasaklı yollardan ülkeye sokarak yasaklı biçimde sporcuya ulaştıran kim varsa her biri en sert şekilde, hem özel yasası hem de genel kanun hükümleri çerçevesinde bu işin hesabını verecek, bedelini ödeyecek.

2012-2013 yıllarında yakalanan numune sayılarının artmasının nedeni dopingle mücadele konusundaki hassasiyetimizdir. Dopingle Mücadele Komisyonunu 2011 yılında aktif hâle getirdik. Dopingle Mücadele Komisyonunun başındaki isim Ankara Üniversitesi öğretim üyesi olan Profesör Doktor Rüştü Güner’dir. Şu an refakatimizde bu görüşmeleri bizimle birlikte takip ediyor.

Numune almaya giden ekip önceden kamp yerine, federasyona, kulübe veya sporcuya “Biz şu gün, şu saatte geleceğiz, ona göre hazırlıklı olun.” diye haber vermiyor. Tamamen ani denetim. “Baskın” diyerek haksızlık etmek istemiyorum, “baskın” diyerek olayı farklı bir noktaya taşımak da istemiyorum, ani denetimler; habersiz ve ani denetimler.

Habersiz ve ani denetimlerde geldiğimiz sayıları sizlerle paylaşıyorum değerli milletvekilleri: 2011 yılında Dopingle Mücadele Komisyonunun yeni kurulmuş olmasından dolayı alabildiği numune adedi 71. Bunu bir kenara yazmak lazım. 2011 yılındaki toplam, yıl boyunca tüm branşlarda alınan numune adeti 71 adet. 2012 yılında aynı Komisyonun yıl boyu, habersizce, ani denetimlerde aldığı numune adedi 447. 2013 yılının bugününe kadar, 5 Kasım tarihi itibarıyla, dün itibarıyla Dopingle Mücadele Komisyonunun on ayda aldığı numune adedi 1.077.

Değerli milletvekilleri, 2011 yılında alınan numune adedi 2013 yılındaki numune adedinin küsuratı kadar bile değil. Mücadeledeki kararlılığın apaçık göstergesi çünkü Türk sporunu ve sporcusunu böyle bir lekenin gölgesinde bırakmak istemiyoruz. Başarıyı da başarısızlığı da dopingin tesirlerine mahkûm etmek istemiyoruz. Mücadelede kararlıyız, bu amansız mücadele sonuna kadar devam edecek ve örnekler habersizce alınacak.

Son üç ay içerisinde Türkiye’de 2 federasyon başkanı görevinden ayrıldı, dört veya beş ay değil, Halter Federasyon Başkanı biraz daha eski. Halter branşında tam 32 sporcu iki yıl süreyle tüm müsabakalardan menedildi yasaklı madde kullanmış olmalarından dolayı ve Halter Federasyonu Başkanı da görevini bırakmak mecburiyetinde kaldı. Atletizm branşında rakam değişmediyse benim bildiğim sayı, 33 sporcu iki yıl süreyle müsabakalardan menedildi ve yine Atletizm Federasyonu Başkanı da yetkili kurullarıyla birlikte görevden ayrılmak durumunda kaldı. Kararlıyız, bu mücadele amansız biçimde bundan sonra da devam edecek.

Nihayetinde, sevindirici olan gelişmeler de elbette var. 2013 yılı Haziran ayında, 20-30 Haziran tarihlerinde Akdeniz Oyunları’nda gerçekleştirdiğimiz müsabakalarda Türk millî takımları, Akdeniz Oyunları tarihinde ilk defa olarak “oyunlar 2’ncisi” unvanını kazandı, daha önce 4’üncülüğümüz vardı, tarihimizde ilk defa Akdeniz Oyunları 2’nciliğini Mersin’de, ülkemizde yapılan bu oyunlarda kazandı. Burada, bir önceki Akdeniz Oyunları’nda 20 olan altın madalya sayısı 47’ye ulaştı. Toplam madalya sayısında ülkemiz 2’nciliğe çıkarken öncesinde Dopingle Mücadele Komisyonunun sıkı denetimlerinin de etkileriyle değerli milletvekilleri, bu konuda problemsiz bir Akdeniz Oyunları’nı ev sahibi olduğumuz bir organizasyonda geride bırakmış olduk.

Bundan sonrasıyla ilgili sizlerle umut vadeden birkaç gelişmeyi paylaşmak istiyorum. Hacettepe Üniversitesi bünyesinde kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz Türkiye Doping Kontrol Merkezi kuruluşunu tamamlamış durumdadır. WADA nezdinde örnek numunelerini almaya başlamış ve neticelerini de WADA’yla paylaşmaktadır. Kısa bir süre içerisinde uluslararası akreditasyonu sağlanacaktır ve ondan sonra Türk sporcularının, kafilelerinin ve millî takımlarının bütün doping numuneleri Türkiye’de alınabilecek, hatta Hacettepe’deki Merkez çevre ülkelerin de hizmetinde olabilecektir.

Bir diğeri, yine Hacettepe Üniversitesiyle birlikte sporla bilimi buluşturmaya karar verdik. Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde yaklaşık 200 milyon liraya mal olacak bir yatırımı hayata geçireceğiz “OIimpik Spor Enstitüsü” adıyla. Burada sporcularımızın ne şekilde beslenmesi gerektiğinden tutun, dopingle mücadeleye kadar, antrenman disiplininden psikolojik desteğine varıncaya kadar bütün eğitimleri sporla bilimin buluştuğu bilimsel ve sağlıklı bir zeminde icra edilecek; politikalar bakan veya genel müdür veya genel müdürlük çalışanlarının iki dudağı arasında şekillenmeyecek; bilim adamlarıyla kalıcı, bilimsel esaslara dayalı sportif başarı metotları geliştirilerek 2016 ve 2020 olimpiyatlarına kafilelerimiz hazır hâle getirilecek.

Sizlere yürekten teşekkür ediyorum, çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özkoç.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen araştırma önergesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın yaptığı konuşmayı dikkatle dinledim. Hükûmetimizin ve Sayın Bakanın 2011-2012-2013 yılları arasında “Biz dopinge sıfır toleransla yaklaşıyoruz.” sözlerine temas etmeden konuşmama başlamak istemiyorum.

Biliyorsunuz ki -bu Hükûmet “Komşularımızla ilgili sorunları sıfıra indireceğiz.” diye başlayıp- bugün geldiğimiz noktada hiçbir komşumuz kalmamıştır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sırf sorun olmuştur.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bugün eğer Sayın Bakan “Dopingde sıfır tolerans tanıyacağız.” diyorsa Türkiye’de sporda dopingin geldiği nokta ürkütücü boyutlardadır demektir. Bunu dikkatinize sunarak konuşmama başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, spor ve sportif faaliyetler, tarih boyunca insanlığın barış, kardeşlik, dostluk ve rekabet heyecanının yaşatıldığı en insancıl aktiviteler arasındadır. Spor, aynı zamanda “fair play ruhu” dediğimiz sevgi, yardımlaşma, birbirine haksızlık yapmama, rekabet ve kazanma uğruna rakibini zor duruma sokmama, aldatmama ve benzeri pek çok insani ve ahlaki ilkeyi de içinde barındırmaktadır. Bu nedenle, ilk çağlardan bugüne kadar “sportif rekabet” dediğimiz şeyin temelinde barış, dostluk, dürüstlük, ahlaki ve sağlıklı olma ilkeleri temeldir. Spora şiddet ve siyaset karıştırmanın olumlu hiçbir neticesi olmayacağı gibi, sportif başarıyı engellediği, kitleleri spordan soğuttuğu, ayrıştırıp düşmanlığı gerçekleştirdiği de bir gerçektir.

Peki, bütün bunların örnekleri nerede görülmektedir? Maalesef, ülkemizde. Bu gerçekten yola çıktığımızda, son dönemde ülkemizde başta futbol olmak üzere voleybol, halter, basketbol, atletizm gibi spor dallarında ve diğer dallarda siyasetin gölgesini ağır biçimde sporun üstünde görmekteyiz. Türk sporunda beklenen ve arzulanan çıkışı sağlayacağı umuduyla hayata geçirilen “özerk federasyon” yaklaşımı siyasi anlayış tarafından terk edilmiş, bugün çeşitli spor dallarındaki federasyonlar AKP iktidarının genel kurullara müdahalesi ve aday dikte etmesiyle siyasallaşmış, iktidar güdümüne girmiştir. Durum, Sayın Başbakanın, spor kulüplerinin hangi başkanı seçeceklerine müdahale etmesine varıncaya kadar çığırından çıkmıştır. Sayın Başbakan, büyük bir oy farkıyla seçilen Türkiye’nin en büyük kulüplerinden bir tanesinin başkanının seçim vaatlerinin gerçekleşmesini engelleyecek açıklama noktasına gelecek kadar gözünü karartmıştır.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet spora siyaseti sokmuş, yandaş-karşıt izleyici diye sporseverleri ayrıştırmış, insanları spordan soğutmuş, polisle korkutmuştur. Mersin’de düzenlenen 17’nci Akdeniz Oyunları bir anlamda sporu siyasetleştirme ve ticaretleştirmenin zirve noktası ve en somut göstergesi olmuştur. Yandaş medya, yandaş yargı, yandaş iş adamı, yandaş bürokrat, yandaş üniversite ve benzerinden sonra yandaş sporcu, yandaş yönetici yaklaşımı sporda egemen olmuştur. Mersin Akdeniz Oyunları’nda 500’e varan sporcuyla en büyük kafileye sahip olmamıza rağmen sadece 1 oyuncumuz Akdeniz Oyunları rekoru kırabilmiştir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Dopingli olan da bayrağı taşıyordu.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Evet.

Sayın Başbakan protestolardan korkmuş, açılış seremonisinin yapılacağı 25 bin kişilik stada 10 bin kişi alınmıştır. Stadın yarısından fazlası boş bırakılmıştır, halka bilet satılmamıştır. Biletler AKP örgütü ve müftülükler eliyle satılmıştır. Daha sonra müsabakalar için bilet fiyatları sadece 1 TL’den satılmaya çalışılmış, halk bu rezilliği görmüş, müsabakalara katılmamış, on iki gün süren müsabakalara sadece 122 bin kişi katılmıştır. Bu siyasi ve sportif skandal, kendi ülkemizde düzenlediğimiz uluslararası bir organizasyonda kendi sporcularımızda çıkan dopingle had seviyeye yükselmiştir. Bazı sporcularımız, müsabakalar öncesi yapılan kontrollerde dopingli çıktıkları için oyunlardan çekilmek zorunda kalmışlardır. Ancak, Akdeniz Oyunları’nda yaşanan doping skandalı ne ilk ne de son olmuştur. 2004 yılından bu yana her geçen gün artarak devam eden ve 2013 yılında hız kazanan doping, Türk sporunu bulaşıcı bir veba gibi sarmıştır.

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi devletleri arasında imzaya açılan Dopingle Mücadele Sözleşmesi’ni onaylayarak kabul etmiş, daha sonra sporda dopingle mücadele sistemini Dünya Anti-Doping Ajansı standartlarına çekeceğini taahhüt etmiş ve iç hukukunu da buna göre düzenlemiştir. Buna rağmen, Gençlik ve Spor Bakanı ile Bakanlık üst yöneticilerinin doping kullanan sporcular, bunu bilen ve hatta teşvik eden antrenörler karşısında kayıtsız kaldığı ve dopingle mücadelede yetersiz olduğu görülmektedir.

Özellikle Türk atletizminde, halterde ve güreşte çok sıklıkla görülen doping, Gençlik ve Spor Bakanının duyarsızlığıyla birlikte bugün itibarıyla önlenemez bir hâl almıştır. Her şeyden önemlisi, Bakanlığın sporcu sağlığını korumak ve uluslararası kuralların ve talimatların uygulanmasını temin etmek gibi kendisine kanunla verilen görev ve sorumlulukları yerine getirmediği görülmektedir. Örneğin, Hacettepe Üniversitesinde bulunan Türkiye Doping Kontrol Merkezinin raporu ile yasaklı madde kullandığı tespit edilen bir güreşçimiz, anılan Merkezin sporcunun durumu hakkında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü bilgilendirmeye yönelik yazısına rağmen 2004 Atina Olimpiyatları’na götürülmüştür. Sözü edilen Merkezin bilgilendirme yazısına karşın, anılan sporcu, 2010 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetleri Şube Müdürlüğüne atanmıştır. Bu kişi hâlen orada görevine devam etmektedir.

2004 Yaz Olimpiyatları’nda bir başka doping olayı da bayan haltercimizde yaşanmıştır. 1998 yılında Çek Cumhuriyeti’nde yapılan Avrupa Halter Şampiyonası’nda altın madalya alarak ilk uluslararası başarısını elde eden, aynı turnuvada 1’i büyüklerde, 7’si gençlerde olmak üzere 8 Avrupa rekoru kıran bayan haltercimiz doping kullandığı gerekçesiyle 2004 Atina Olimpiyatları’ndan diskalifiye edilmiştir.

Dünya halterinin en önemli isimlerden biri olan, dünya ve olimpiyat şampiyonu haltercimizin 2005 Avrupa Halter Şampiyonası’nda doping kullandığı tespit edilmiş, sporcumuz iki yıl müsabakalardan menedilmiş, daha sonra tekrar spora dönmüş ancak başarılı olamamıştır.

2008 Pekin Olimpiyatları’nda atletizm dalında bir bayan sporcumuz yasaklı madde kullandığı için Uluslararası Doping Ajansı (WADA) tarafından müsabakalardan ömür boyu menedilmiştir.

2012 yılı Kasım ayında İsrail’de düzenlenen Avrupa 23 Yaş Altı Halter Şampiyonası’nda 5 sporcuda, 2013 yılı Haziran ayında İngiltere’de düzenlenen Avrupa Takımlar Şampiyonası’nda 8 millî atlette doping tespit edilmiştir.

2013 yılı Şubat ayında Almanya’da katıldığı PSD Bank Yarışması’nda doping kullandığı Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği tarafından tespit edilen bayan atletimiz Türkiye Atletizm Federasyonu Disiplin Kurulunca iki yıl müsabakalardan menedilmiştir.

Türkiye Vücut Geliştirme Fitness ve Bilek Güreşi federasyonu sporcusu, yasaklı madde kullanımına bağlı olarak 15/10/2013 yılında maalesef hayatını kaybetmiştir.

2013 yılında Mersin’de gerçekleştirilen 17’nci Akdeniz Oyunları’nda halterde 8 sporcumuzun doping skandalına karışması ve yarışmalara katılmamaları ülke insanımızda şok etkisi yaratmıştır.

Doping 652’nci Tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri’ne de bulaşmış, altın kemerin ebedî, daimî temsilciliğine hak kazanan güreşçimiz maalesef doping kullandığı için bu hakkını teslim etmek zorunda kalmıştır.

2013 yılının sadece Ağustos ayında dopingli çıkan millî atlet sayısı 15 olmuştur.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz insanı dopingin ulaştığı ürkütücü boyut karşısında spor haberlerine bakamaz duruma gelmiştir. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonu 2013 yılında ulusal bazda 648 müsabaka içi ve müsabaka dışı doping örneği almıştır. 2013 yılında Türkiye Atletizm Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 45’inde, Türkiye Halter Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 34’ünde, Türkiye Vücut Geliştirme Fitness Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 8’inde, Türkiye Güreş Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 2’sinde, Türkiye Tekvando Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 1’inde bir ya da birden fazla madde saptanmıştır. Kısaca, 2013’ün ilk altı ayında numune alınan 648 sporcudan 90’ında doping tespit edilmiştir. Dünyada kabul gören doping tehlike sınırı 1,5-2 iken Türkiye’de bu oran 13,88 olmuştur. Atletizm ve halter gibi diğer spor dallarında bu oran yüzde 45’e dayanmaktadır.

Bütün bunların sonucunda, başarısızlıkları örtmek için yandaş sporculara, aşırı bir şekilde, iktidar tarafından “Nasıl olursa olsun kazanın.” baskısı uygulanınca Türk spor tarihinde görülmemiş biçimde birbiri ardına doping olayları patlamıştır; 48 atlet, 40 halterci dopingli çıkmıştır.

Ev sahipliğini yaptığımız Akdeniz Oyunları’nda 30 sporcusu doping nedeniyle müsabakalardan çekilen, 8 halterci ve 8 rekortmen atleti dopingli çıkan, onlarca sporcusunun doping incelemesinde ilk aşaması pozitif çıkan, şimdi “B” numunelerinin sonucu beklenen bir ülkede merak ediyorum: Sporu yönetenlerin hiç yüzü kızarmıyor mu? Sportif başarıyı sadece kazanılan madalya olarak gören, başarısızlıkları hâlinde sporcusunun arkasında durmayan, madalya kazansın ya da kazanmasın bütün sporcuların ekonomik güvencesini sağlamayan, sporu ticaretleştiren, sportif başarıyı siyasi ranta çevirmek için sporcuyu dopinge teşvik eden, sporcu sağlığını düşünmeyen, yandaşlığı mecbur kılıp, karşıtlığı cezalandıran, sporcunun ahlakını bozan bu siyasi zihniyettir. Sporcuda yüksek başarı beklentisi, başarının arkasından gelebilecek itibar, transfer, şampiyonluk, madalya ve sporcuların içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar ile antrenörlerin başarısının sporcunun performansına endekslenmesinin sporcuların doping kullanımlarını artıran nedenler arasında olduğu bilinmektedir.

Gençlik ve Spor Bakanlığının ve federasyonlarının görevi, sporcuyu doping kullanmaya iten sebepleri ortadan kaldırmak ve dopingle mücadele etmektir. Ancak, görünen o ki Gençlik ve Spor Bakanı maalesef dopingi önlemek için bir çaba içerisinde değildir.

Son dönemlerde halter branşında doping kullanımı nedeniyle ortaya çıkan skandalları “Sporcularımız ilaçsız yaşamayacakları ve başarılı olamayacaklarına inanıyorlar. Öncelikle bu düşünceyi sporcularımızın kafasından silmeliyiz.” beyanatlarıyla açıklayan ve olay karşısında ilgisiz ve yetersiz kalan, kendisi eski tekvandocu ve eski Gençlik ve Spor İl Müdürü olan Halter Federasyonu Başkanı hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Gençlik ve Spor Bakanının kamuoyunda sporda başarılıyız algısı yaratma ve bu algıyı siyasi iktidara tahvil etme isteği sporcuları cesaretlendirmekte ve federasyonların olaylar karşısında ilgisiz kalmasına neden olmaktadır. Doping sporun ruhuna aykırıdır, sporcuların sağlığını tehlikeye atar ve spor kamuoyunun güvenini zedeler.

Bütün sportif başarıları Hükûmetin bir başarısıymış gibi sunan, federasyon başkanlarını Bakanlık bürokratı hâline getiren, Bakanlığın başarısızlıklarının bireysel hatalara indirgenmesi kabul edilebilir değildir. Hükûmet ve ilgili Bakanlık başarısızlıkların ve doping gibi skandalların doğrudan sorumlusudur. Gençlik ve Spor Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (2)/e maddesine göre, spor alanında uygulanacak politikaları tespit etmek ve uluslararası kuralların ve talimatların uygulanmasını temin etmek adı geçen Bakanlığın görevidir ancak anılan kanun hükmünde kararnamenin 9/c maddesi ile de Bakanlığa bağlı Spor Hizmetleri Dairesi Başkanlığı sporcu sağlığından görevli tutulmuştur. Doping sorunu bu hükümler çerçevesinde değerlendirildiğinde Bakanlığın Dopingle Mücadele Sözleşmesi hükümlerinin ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Dopingle Mücadele Yönetmeliği’nin uygulanmadığı ve sporcu sağlığını koruyacak tedbirleri almadığı ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde sporumuzu ve Türkiye’yi dünya kamuoyunda küçük düşüren, itibarsızlaştıran, spor etik ve ruhuna aykırı doping vakalarının ardındaki nedenleri ortaya çıkartmayan, kanunun kendisine yüklediği görev ve sorumlulukları yerine getirmeyen bakanın araştırma önergelerine, gensoru önergelerine gerek kalmadan istifa etmesi gerekir ancak böyle bir onurlu duruş bugüne kadar yaşanmamıştır. Bu nedenle, grubumuz önümüzdeki günlerde Gençlik ve Spor Bakanı hakkında gensoru önergesi verecektir. Demokratik bir ülkede bakanlar sorumlusu oldukları alanda yaşanan skandallardan da sorumludur. Bakanlık bu konuda üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmiyorsa bu görev Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu nedenle, hangi siyasi partiye mensup olursanız olun bu araştırma önergesine “evet” demelisiniz çünkü bu ülkenin onuru ve itibarı siz değerli milletvekillerine teslim edilmiştir.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkoç.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.

Buyurun Sayın Çelik.

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlayarak, dört siyasi partimizin spor ve sporda kullanılan dopinge ilişkin araştırma önergeleri adına söz almış bulunmaktayım.

Konuşmama başlamadan önce de öncelikle altıncı gününe girdiğimiz Türkiye ve Rojava arasında mayınlı tarlalar, tel örgülerle yetinmeyen zihniyetin yol açtığı utanç duvarlarının karşısında canını, bedenini ölüm orucuna yatırarak halkın ve toplumun temel meşru taleplerinin arkasında duran Nusaybin Belediye Başkanımız Sayın Ayşe Gökkan’a kararan vicdanlarımıza insanlığımızı yeniden hatırlattığı için buradan selam, saygılarımı iletiyor, başarı dilekleriyle ayın yedisinde yanında olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Keza, bin üç yüz otuz üç yıl önce Kerbela’da mağdur ve mazlumların maruz kaldığı katliam, vahşet ve soykırımın yıl dönümü. Yine, inkârın, imhanın, tekleştirmenin, tek tipleştirmenin hareket noktasının ortaya çıkardığı, günümüzde Dersim’de vücut bulan, Alevilere Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta layık görülen katliamların bir benzeri bin üç yüz otuz üç yıl önce Kerbela’da yaşanmıştı.

Biz öncelikle bu katliamı kınıyor, insanlığın barışa, özgürlüğe erişmesine vesile olacak bir muharrem geleceğini paylaşmak istiyoruz.

Yine, bugün Urfa’nın Bozova ilçesinde Rojavalı mültecilerin de içinde bulunduğu bir minibüs şarampole yuvarlanarak 7 vatandaşın yaşamını yitirmesi, onlarca vatandaşın da yaralanmasıyla sonuçlanan elim bir kazayı da duymuş bulunmaktayız. Öncelikle, yaşamını yitiren vatandaşlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa dileklerimi iletiyor, trafik canavarına ilişkin bir duyarlılığın da Mecliste ertelenemez bir görev ve sorumluluk olarak gündeme alınması ricamı, talebimi iletmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle dört siyasi partinin insanlığın temel sorunlarından biri olan zararlı ve öldürücü fonksiyona, özelliğe sahip doping gibi bir sorunu Meclise taşıdıkları, Meclis araştırması ve gerekenlerin yapılması yönlü bir ortak noktada buluştukları için ben şahsım ve partim adına Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partileri kutluyor, onlara bu yönlü duyarlılıklarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Bütün bu kötülüklerin ortaya çıkmasına neden olan tekçi, katı, merkeziyetçi devlet zihniyetinin aşıldığı, eşitlikçi, adil, özgürlükçü bir sivil anayasayı da birlikte, ortak kararlaştırmamızla halklarımıza kazandırabileceğimiz umudunu taşıyarak ve dileyerek konuşmama başlamak istiyorum.

Değerli Başkan, sevgili milletvekilleri; doping tarih boyunca olagelmiştir. Yeni değil, binlerce yıldır, Atina site devletlerinden bugüne bir yanıyla iktidara erişebilmenin hırsı, öbür yanıyla mülk ve maddiyatı sağlayabilmenin hırsına tabi tutulduğundan kaynaklı, insanlar doğal olan, ekosistemin parçası olan biyolojik varlığın doğal ve demokratik rekabeti yerine adil olmayan, hile içeren ve ötekini âdeta dolandırarak sahteci yöntemlerle ekarte etmeye dönük doping olmuştur, olacaktır da. Söz konusu olan, insanın biyolojik varlığının ötesinde, onu sosyal bir varlık olarak iktidara, egoya, güce tapınan bir noktada tuttuğunuzda, o ister istemez, ötekisini ekarte etmek adına başka yollara, yöntemlere, araçlara başvurmak durumunda kalır. Bu hileli yoldur, sporla alakası yoktur, sportif ve centilmenlikle bağdaşır bir özelliği, konumu dile getirilemez. Bu yönüyle de Uluslararası Anti-Doping Ajansı ve kuruluşların önemle üzerinde durmuş olmaları anlamlıdır. Anlamlı olan bu duyarlılığın Meclisimizde gündemleştirilmiş olması da tarafımızdan takdirle karşılanır.

Ancak, Sayın Bakanım, doping ve dopinge yol açan ilaçlar zararlıdır, zehirdir, ölümcüldür. Ama esrar gibi, eroin gibi, kumar gibi zararlı ve ölümcül olan hastalıkları, kirleticileri, ölümcül ve tehlikeli olan bu maddeleri nasıl ki kanunla, yasalarla bertaraf edip toplumun gündeminden çıkaramadıysak tek başına ceza, tek başına kanun, tek başına yasa bizi sporda kullanılan doping maddelerine erişilmekten alıkoyamaz. Bu, her şeyden önce bir zihniyet işidir; bu, her şeyden önce topluma ve toplulukların ihtiyaçlarına meşru zeminde yaklaşıp yaklaşmadığımızın kendisidir.

Biz her şeyi iktidara, her şeyi hiyerarşiye, her şeyi güce tabi tutarsak ve bu anlamda, her şeyi, gücü elinde bulunduran, iktidarda olanın etrafında ve yörüngesinde dönen bir ilişkiye dönüştürürsek spor da kirlenir, sporcu da kirletilir. Hele hele günümüzde, maddiyatın, paranın ön plana çıktığı, her şeyin piyasalaştırılıp taşeronlaştırıldığı, ticari metaya dönüştürüldüğü bir ortamda spor da, sportif faaliyetler de bundan azade değildir, bundan nasibini almıştır ziyadesiyle. Nasibini almıştır çünkü söz konusu olan dolardır, söz konusu olan altındır, söz konusu olan madalyadır, söz konusu olan statüdür, söz konusu olan iktidardır. O yönüyle bundan insanı uzak tutmak her şeyden önce yasadan ve cezadan bağımsız zihniyetin değişimidir, zihniyetin dönüşümüdür. Buna yol açabileceksek, buna ilişkin ekosistemin bizatihi parçası olan insanın insan üzerindeki tahakkümüne son vereceksek, insanın doğa üzerindeki tahakkümüne son verebileceksek, doğal, demokratik, ekolojik bir topluma yol açabileceksek bu zararlılara ihtiyaç duymadan insanlar barış içerisinde, demokratik ve meşru zeminde her türlü yarışa koşarlar. Dün koşuyordu, bu insanlar spor profesyonelleştirilmeden, spor ticarileştirilmeden, metalaştırılmadan önce, onlar köylerinde, mekânlarında, sahalarında, alanlarında atletizmden her türlü sportif faaliyetlere açık alanda bu işi yürütüyorlardı ama ne zaman ki spor da bir kısım amaçlara ulaşmak adına kullanılan bir araca dönüştürüldü, bu araç üzerinden insanlar bir kısım maddi koşullara, olanaklara ulaşmanın aracı durumuna dönüştürüldü, o zaman spor da, sporcu da kirletildi, kirletiliyor. Bu manada da öncelikle yapılması gereken, her şeyden önce profesyonelleştirmek ve ticarileştirmek zihniyetinden insanları kurtaran, meşru ve demokratik zeminde yarışı amatör ruhla ama amatörce her alanda ve mekânda yapacak alanlara dönüştürebilmeliyiz. Ankara’nın ana arterleri, caddeleri ve sokakları, İstanbul’un, İzmir’in, yetmez, tüm metropol kentlerimizin ana caddeleri, ana arterlerinde insanlar bırakın spor ve sportif faaliyetlere katılmak, yapmak neredeyse nefes alamaz, kuşatılmışlığın tahakkümü altında iktidar karargâhlarının hegemonik ilişkisi içerisinde özgürlüklerinden yoksun bırakılmıştır. O sokaklar bu manada demokratik ve sportif yarışmaların alanına dönüştürüleceğine izbe, kör karanlık alanlarında, sokaklarında tabletlerin, eroinin, esrarın satıldığı izbe noktalara dönüştürülmüştür. Biz, dopingi üreten, biz eroini, esrarı üretip her türlü gümrük duvarlarına rağmen dünyanın bir ucundan öteki ucuna sınır tanımaz uluslararası ilişkilerin girift ve karmaşık yapısına müdahale edemezsek, itiraz edemezsek eroini, esrarı nasıl ki istemediğimiz hâlde yanımızda, yöremizde, sokağımızda, kentimizde görebiliyorsak doping de uluslararası tekellerin, uluslararası tröstlerin ürettiği bir meta olduğu sürece maalesef istemesek de gençlerimizin, sporcularımızın ulaşmak ve erişmek adına kıyasıya bir mücadele içerisine giriştikleri kirli bir rekabete dönüştürmüş oluruz. Ki, onun eseridir ki 2011, 2012, 2013 verileriyle ölen sporculardan buna kalkışan ve tenezzül eden sporcuların istatistiklerini Sayın Bakan paylaşıyor. Acıdır ama gerçektir, WADA yani Dünya Anti-Doping Ajansının ifadesi ve istatistiklerine göre dünya genelinde yüzde 14 sporcu yani 7 sporcudan 1’i dopinge tenezzül edip başvuran bir noktadadır. Bu sayı ürkütücüdür. Bu sayı gün be gün iktidara ve metaya dönük bir alana dönüştürdüğümüz sürece çoğalacağa benzer. Bu manada dört siyasi partinin araştırma önergeleriyle doping ve doping maddelerine erişimi engelleyen, araştırma önergesiyle birlikte engelleyen bir kısım kanunlara ihtiyaç duyması elbette ki bizim de arkasında ve yanında olacağımız ve bu manada da her türlü desteğimizi esirgemeyeceğimiz bir yaklaşımımız olacaktır. Ama yetinmemeliyiz, her şeyin ceza olmadığı, her şeyin yasa olmadığı, her şeyin kanunlarla şekillenemeyeceği, biçimlenemeyeceği, engellenemeyeceği gerçeğinin önünde dün olduğu gibi bugün de yüzleşerek bu gerçek nezdinde toplumsal ihtiyaçları demokratik meşru zeminde karşılayacak bir algı, bir anlayışla yaklaşmak ve bu manada da toplumun çoklu kimliğini, çoklu kültürünü esas alan, çoklu kimliğin birliği üzerinden yani tek tipleştirip, aynılaştırmadan, birbirine benzeştirmeden bu çoklu kimliğin, çoklu kültürün anlayışıyla soruna yaklaşmalıyız. Dili yasak, kimliği yasak, kültürü yasak, rengi yasak, başörtüsü yasak, pantolonla giriş yasak olan Meclis yerine özgürlüklerin derinliğine yaşandığı, herkesin istediği gibi yaşadığı, inandığına ve inancına göre yaşamı kendisine hak gördüğü bir Meclis var edebilirsek, bu Meclisten özgürlükleri toplumlara ve topluluklara kazandırabilirsek biz toplumsal noktada kirleticilere ve zararlılara, ölümcül hastalıklara neden olan sorunları da karşılamış, ötelemiş ve bu manada engellemiş oluruz.

O yönüyle evet, sporda doping kabul edilmezdir. Sporda doping ölümcül hastalıklarla sonuçlanan bir başkasının hakkının gasbıdır. Adil ve eşitlikçi olmayan bir yarışa bu yarışa, koşan ve koşturulan sporcusundan canlı varlığına, zaman zaman metalaştırıldığı için atlara ve diğer yarışmacı hayvanlara da uygulanan, onların iradesine rağmen kendilerine uygulanan bu zararlıdan kurtulmak sadece ve tek başına kanunlarla biçimlendirilemez. Öncelikle rekabeti meşru zeminde tutan, iktidara, metaya, güce, erke ulaşım yerine insanların eşitlikçi olma ilkesi temelinde çokluğun, çeşitliliğin birliği ilkesi temelinde birlikte var olmanın birbirini bütünleyen, birbirini tamamlayan milyarlarca canlı organizmadan biri olduğumuz gerçekliğiyle öncelikle kendimizle, bireyin bireyle, bireyin toplumla, toplumun topluluklarla barışını ama yetmez, insanın doğayla barışını sağlayabilmeliyiz ki bu ve benzeri kötülüklerden, kirleticilerden uzak durabilelim. Bu anlayışı dinler reddetmiştir. Dinler iyiye, doğruya, güzele erişmenin en mukaddes yolu, yöntemidir. Onlar, bu işin üstesinden gelememişken “Hristiyanlık, Musevilik, İslamiyet” gibi önemli ve kutsi dinler hâlâ insanlığın temel problemleri üzerine iyiye, doğruya güzele ulaştırmamışsa yapacak, katedecek çok yolumuz var. Bu manada da meclisler önemlidir. Ama meclisleri sadece ve tek başına bir siyasal temsiliyetin cereyan ettiği alanlardan çıkarmalı, köyde, mahallede, kentte meclisleri çoğaltan, büyüten, bölgesel biyosistemin çeşitliliğine uygun bölgesel yönetimlerle demokratik, meşru ilişkileri de, yönetimleri de harekete geçirebilmeliyiz.

Bölgesel ilişkiler nezdinde idari, mali özerkliğe sahip yerel yönetimleri güçlü kılabilirsek, idari mali özerkliğe sahip yerel yönetimlerin meclislerini topluma ve topluluklara mal edebilirsek, kentinde, ilçesinde, yöresinde yaşanan sorunlarda onlarla sağlık konusunda, eğitim konusunda, kültür konusunda fırsat verebilirsek bu sorunları yerinde, çoğalmadan, büyütmeden engelleyebiliriz.

Biz demiyor muyuz ki en nihayetinde doping zararlı ve ölümcül bir maddedir, kalıcı hastalıklara yol açan bir zararlıdır. Ama ondan öte, birey olarak biz, ama aynı zamanda toplum olarak hepimiz, ruhsal, bedensel, iyilik hâlinden yoksun, siyasal, sosyal iyi olma koşullarından uzak, bu manada da iyi olma hâlinden çok psikolojik, sosyal, kültürel sorunları, yoksunlukları yaşayan bir gerçeklikle bu ve benzeri zararlılardan uzak duramayız. Öncelikle ruhsal, bedensel, siyasal, sosyal iyi hâli sağlayabilmeliyiz ki bu sağlık koşullarına sahip bireyden oluşan toplum da sağlıklı ruhsal, bedensel bir koşula; siyasal ve sosyal iyi olma hâline kavuşabilsin.

Bu yönüyle de Meclis, her şeyden ve herkesten önce bu sorumluluğun, cereyan ettiği, bu sorumluluğun sahibi olan bir mekândır. Bu mekânda özgürlüklerin, adaletin, eşitliğin harekete geçtiği, adalet, eşitlik üzerinden insanın insanı ezmediği, sömürmediği, insanın insanı baskılamadığı, baskılamak adına, bir kısım araçlara ulaşmak adına, bir kısım yöntemlere tenezzül etmediği bir ilişki insanidir, doğaldır. Doğal ve insani olan ilişkiyi de ertelemeden bu Meclisin, bu Meclis üzerinden de siyasal iradenin, siyasal partilerin harekete geçip Türkiye halklarına, kimliklerine, inançlarına, hele hele muharrem ayı içerisinde olduğumuzdan hareketle tüm İslamiyet’in muharremdeki yaşanan acının, yasın yâd edilmesi, Kerbela’da yaşanan katliamın kınanmasındaki duyarlılığı dile getirmişken mağdur ve mazlum olan halkların, inaçların kimlikleri, kültürleri ve özgürlükleri hâlâ çözüm bekler pozisyondayken bu manada da o özgürlükleri sağlamak gibi bir aciliyetle karşı karşıya kalan Meclisin görevi, elbette ki bu özgürlükleri de es geçmeyen, dikkate değer bulan ve onlar üzerinde titreyen bir noktada yaklaşmalıdır.

Bu manada da sporda dopingi engellemek isteyen ve bu yönüyle de bir Meclis araştırması önergesi veren dört siyasi parti, her şeyden önce hepimizin temel problemi olan siyasal, sosyal problemlerimizin çözüm adresi olan sivil bir anayasayı halklarımıza kazandırmaktır diyor, bu gayret ve çabanın esirgenmeden partimiz ve grubumuz tarafından harekete geçirileceğini belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.

İyi akşamlar diliyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sporda dopingin araştırılmasıyla ilgili dört parti grubu tarafından verilen, âdeta ortak önerge şekline gelmiş araştırma önergesi üzerinde grubum adına söz aldım. Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, hemen konuşmamın başında şunu ifade etmek istiyorum ki spordaki amaç, ruh ve beden sağlığını zirveye taşımaktır. Yarışmacılardaki netice de “Benim ruh ve fiziksel yapım, gücüm senden daha üstündür.” noktasındaki bir rekabete esas olmasıdır.

Buradan hareketle, her şeyden önce, İslam öncesi Türk kavimlerinde sporculuğun önemi ve Peygamberimizin bizzat güreş ve yüzmeyi teşvik eden üstün görüşleri, aynı zamanda cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.” sözünden de hareketle sporcunun ahlakına vurgu yapması bizim için nesillerimizin mutlaka esas alması gereken görüşlerdir.

Buradan hareketle Türk sporunun içinde bulunduğu duruma baktığımızda, değerli arkadaşlar, maalesef Sayın Bakanın burada haber spikeri gibi hiç ama hiç mesuliyet duymayan, gelişmelerden ve uygulanan politikalardan hiç nasibini almamış bir şekilde bir konuşma yapmasını yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı on bir yıldır ülkeyi yönetmektedir. Yani Sayın Bakan sadece buradaki konuşmasında değil, kamuoyuna açık birtakım basın toplantılarında ve görüşmelerde “Artık, işte, uygulamalar başladığı için yakalanmalar çoğalmıştır. Trafiğe çıkmadığınız zaman ceza yemezsiniz. Kontroller sıklaştığı için doping sayıları fazlalaşmaktadır.” gibi birtakım açıklamalar yapmaktadır. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan acaba kendinden önceki bakanları suçlamakta mıdır? Onların da AKP’li sayın milletvekilleri olduğunu unutmakta mıdır Sayın Bakan? Yani AKP’nin veya bir başka şekilde okursak on bir yıldır yönettiği ülkede mızrağı çuvala sığdıramadığı alanlardan birisi spor mu olmuştur? Artık AKP ülkeyi yönetemediğini, usulsüzlüklerin, vurgunun, talanın, yalanın dolanın had safhaya geldiği ve kendilerinden öncekileri suçlamak mecburiyetinde kaldığını mı itiraf etmektedir Sayın Bakan?

Sayın Bakanın mantığı içerisinde Türkiye’de dopingle mücadelenin başarılması mümkün değildir değerli milletvekilleri. Neden Sayın Bakanın mantığı içerisinde değerlendirme yaptığımızda çözülmesi mümkün değildir? Çünkü Sayın Bakan kendisine ulaşan bilgileri, kendisine ulaşan belgeleri hiçbir zaman dikkate almamakta, mahkeme kararlarını bile Bakanlıkta uygulamamaktadır. Eğer bir ülkede mahkeme kararları bile uygulanmıyorsa neyin icraatını yapmaktadır Bakanlık?

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın mantığı içerisinde çözülmesi mümkün değildir çünkü Bakan icraatına bakmak yerine haber spikeri gibi rakamları konuşmaktadır. Evet, Türkiye bir felaketi yaşamaktadır. Muhtemeldir ki, eğer böyle giderse, tedbirler alınmazsa önümüzdeki yıllarda Türkiye’de olimpiyatlara ve uluslararası yarışmalara katılacak sporcu bulunamayacak, sporcuya ulaşılamayacaktır çünkü sporcuların çoğu dopingli olarak cezalanmış duruma düşecektir. Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede sporcularının genelde yüzde 14’e yakını ve bazı branşlar esas alındığında yüzde 45’e yakını dopingli çıksın ve müsabakalardan menedilsin.

Ee peki, nasıl o zaman sporcu yetişecek? Sayın Bakana ben şunu öneriyorum: AKP iktidara geldiğinde on bir yılı hesap ettiğimizde on yaşında olan çocuk bugün yirmi bir yaşındadır. Yani bir sporcu olarak performansının en üst düzeyde olabileceği yaştadır. Eğer on bir yılda geldiğimiz neticede spordaki doping bu noktaya gelmişse bunun bir tek sorumlusu vardır, o da AKP hükûmetleridir; uygulayamamışlardır. Neyi uygulayamamışlardır? Elimizde belgeler var.

Değerli milletvekilleri, bakın, Hacettepe’den hocamız Dopingle Mücadele Komisyonunun başında ama Hacettepe’nin doping kontrolünde bir sporcuya yaptığı araştırmada sonuçları Bakanlığın özel kalemine iletiyor. Bakanlığın özel kaleminden giriş, belge numaraları bizde ama bu dikkate alınmıyor. Bu sporcu nereye tayin ediliyor? Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetlerinin başına. Biz bu konularla ilgili basın toplantısı yaptık. Sayın Bakan, bu basın toplantılarını hiç izlemiyor mu sizin kuruluşunuz? Bu basın toplantılarında söylenenler doğru mu yanlış mı, araştırılmıyor mu? Bu arkadaşımız hâlen daha bu görevdedir. Demek ki bizim sözlerimiz hiç dikkate alınmamaktadır. Bu sporcu aynı zamanda 2012 Olimpiyatları’nda Olimpiyat Komitemizin başında bayrak taşımaktadır. Yani Bakanlığa iletilmiş, Bakanlıkta işlem görmüş, dopingli bir sporcu Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetlerinin başındadır, 2012 Olimpiyatları’nda da bayrağı taşıyan sporculardan birisidir.

Sayın Bakan, sizin mantığınız içerisinde bunun çözülmesi mümkün değildir. Eğer milletvekillerinin basın toplantıları, uyarıları sizleri hiç ama hiç uyandırmıyorsa bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine teslim olmanız sizi kurtarmayacaktır, zaten kurtarırsa yanlış yapar ülke.

Bakın, Türk sporundaki gelişmelerde sorduğumuz sorular, aldığımız cevaplar içler acısıdır. Tesisleşme olmuş mudur? Sporda başka alanlarda gelişme var mıdır? Elbette, tesisleşme teknik bir konudur, sporu ilgilendiren önemli bir meseledir ama tesisleşme ile mental gelişme doğru orantılı gitmediği zaman, spordaki gelişme, mümkün değil ki istenilen hedefe ulaşsın.

Şimdi ben Sayın Bakana bazı sorular sormak istiyorum.

Tekvandoda bir şeyler patladı, gazeteler boy boy yazdı. Tekvando Federasyonu ve tekvandodaki birtakım konularla ilgili gelişmeleri, bu usulsüzlükleri bir antrenör ses kayıtlarıyla birlikte Sayın Bakana basın toplantısı yapmadan on beş gün önce bildirdi ama çaresiz kaldı, on beş gün sonra basın toplantısı yaptı. Önce basın toplantısı engellendi, bir şeyler vadedildi ama sonra basın toplantısını yaptı.

Ben Sayın Bakana soruyorum şimdi: Acaba bu antrenör gelip kendisine bilgi verdikten sonra mı Teftiş Kurulunu harekete geçirdi yoksa gazetelerde bu işler çıktıktan sonra mı Teftiş Kurulu harekete geçti yoksa o Teftiş Kurulu ne yaptı, hiç harekete geçmedi mi? Eğer Sayın Bakan kendisine bilgi gelip o bilgi istikametinde -ki özel kalemde bütün bunlar kayıtlıdır kanaatim çünkü devletin resmî bir görüşmesidir- eğer o gün Sayın Bakan Teftiş Kurulunu harekete geçirmedi, on beş gün sonraki basın toplantısından sonra Teftiş Kurulunu harekete geçirdiyse Sayın Bakan görevini ihmal etmiştir. Hiç ama hiç telafisi mümkün değildir. Bir ülkede sporcuların millî takıma seçilirken, antrenörlerin millî takıma seçilirken alınan birtakım ödüllerin paylaşıldığını, rüşvetle seçildiğini bir antrenör gelip ihbar ediyor ve bu ihbar hemen o duyumun ertesinde işlem görmüyorsa o bakanlığı işgal etmenin bir anlamı yoktur. Eğer ülkede mahkeme kararları uygulanmıyorsa, bizzat muhatapların, aktörlerin gelip ettiği şikâyetler dikkate alınmıyorsa, Sayın Bakan, vahiyle mi harekete geçeceksiniz?

Şimdi, dopingin önlenmesiyle ilgili konuları konuşurken, dopingin en önemli sebeplerinden birisi, elbette ki ekonomik ve başarının neticesindeki sosyal statüyü kazanmaktır. Peki, Sayın Bakana soruyoruz, diyoruz ki: “Londra Olimpiyatları’na kaç sporcuyla katıldık? Buradaki başarı ne? Dünyada başka bir ülke var mı ki hiç acaba sporcuları daha olimpiyatta başarı kazanmadan olimpiyata gidiş için 60’ar altınla ödüllendirilsin, antrenörleri 30’ar altınla ödüllendirilsin?” Sayın Bakan bu sorulara doğru dürüst cevaplar veremiyor. Sadece verdiği cevap, “Gerçekte, Batılı ülkeler, devlet tarafından verilen ödüllerin çok ötesinde sporculara yönelik hatırı sayılır sponsorluk desteklerinin varlığıyla dikkat çekmektedir.” diyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, eğer siz sporcuyu bir tek başarısında, bir olimpiyat başarısında 2.000, 1.500, 1.000 altınla; olimpiyata giderken 60 altınla, antrenörleri 30’ar altınla ödüllendirirseniz o sporcu o olimpiyatta başarılı olmak için her şeyi göze alır, gerekirse kumar oynar, der ki: “Ben burada doping yapayım. Yaptığım doping eğer yakalanırsa yakalanır, yakalanmazsa hayatımı kurtardım.” Çünkü, bir olimpiyatın neticesinde eğer siz 2 bin altın gibi ve üstüne daha başka sponsorluk gibi birtakım destekleri alıyorsanız orada kumar oynar o sporcu ve o sporcu bir daha başarılı olamaz ama Avrupa’da öyle değildir, Amerika Birleşik Devletleri’nde öyle değildir. Sporcu sürekli olarak başarı elde edebilmesi için sürekli ve sürdürülebilir kısa kısa mesafelerde birtakım ödüllerle ödüllendirilir. Ama Türkiye’deki bu işleyişin kasıtlı olduğu ve Sayın Bakan çevresi tarafından her nasıl ikna edildi veya ikna oldu ise acaba sayın antrenörlerin ve birtakım federasyon yetkililerinin ihbarda bulunduğu gibi ödüller paylaşılmakta mıdır? Ve bu ödüller antrenörler ve seçiciler tarafından mı paylaşılmaktadır? Bu konuda çok ihbar vardır. Yabancı antrenör dahi Bakanlığa şikâyette bulunmuştur, bizde belgesi de vardır, mektubun bir metni de bizdedir. Koreli antrenör, kendisinden antrenörlük ve başarılar karşısında ödüllerden nasıl hisse alındığını Sayın Bakana ihbarda bulunmuştur. Türk sporu bu hâle gelmiştir. On beş sene önce bu hâlde miydi, o tartışılır. Belki sporcular daha idealistti ve o ay yıldızlı bayrağı dalgalandıran, Atatürk’ün dediği gibi ahlaklı davranan bütün sporcularımızın ben gözlerinden öpüyorum, tebrik ve teşekkür ediyorum ama onları sadece ve sadece ekonomik ödüllerle bir yarışmacı olmaktan çıkarıp ruhunu ve fiziğini her türlü tesire açık hâle getiren bir anlayışla sporun yönetilemeyeceğini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Bakan bunları cevaplamalıdır. Teftiş Kurulu bu ihbarlar karşısında, doping karşısında neler yapmıştır, yapması gerekenleri yapmış mıdır yapmamış mıdır? Tabii ki son sözü söyleyen her zaman avantajlıdır, onu biliyorum ama eğer dürüstçe ve aynı zamanda ahlaklıca cevaplar verilirse Sayın Bakanın birçok şeyin altından kalkamayacağı kanaatini taşıyorum. Önemle durduğum konu ve bir kez daha tekrarlayacağım konu milletvekillerinin soru önergelerinin neticesinde, basın toplantılarının neticesinde, kuruluşunda bu işleri takip eden arkadaşlar kendisini uyarmış mıdır? Gelen antrenörler şikâyet ettiklerinde hemen belki kendi yanlarında zile basarak görevli teftiş kurulunu çağırıp veya görevlileri çağırıp teftiş kurulunu harekete geçirmiş midir geçirmemiş midir? Geçirmediyse hangi gerekçeyle geçirmemiştir? Ne zaman geçirmiştir? Ve o sporcu hâlen göreve devam etmekte midir? Devam etmesinin gerekçesi nedir? Türk sporu önümüzdeki yıllarda dopingsiz sporcunun kalmayacağı bir safahata doğru gitmekte midir gitmemekte midir? Ve işin en acısını söylüyorum, sürem var iken bile son söz olarak söylüyorum: Yasaklı maddelerden herhangi birinin direkt veya dolaylı Türkiye mümessilliğini yapan Bakanlıkta yönetici veya yetkili kimse var mıdır, yok mudur?  Bütün bu sorular cevaplandığında Spor Bakanlığının nasıl yönetildiği, yönetilip yönetilmediği ortaya çıkacaktır. Ve bunlara dürüst, ahlaklı cevap bekliyorum.

Teşekkür ediyorum, önergenin lehinde olduğumuzu ifade ediyorum, araştırılmasının mutlaka ülke faydasına olacağına inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak.

Buyurun Sayın Bak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sporunda yaşanan doping vakalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla dört siyasi parti tarafından Meclis araştırması açılmasına ilişkin verilmiş önergeler üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım.

Anayasa’mızın 56’ncı maddesi, devletimizi herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü kılmaktadır. Anayasa’mızın 58’inci maddesi ise, devletimizi istiklal ve cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerimizi alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumakla görevlendirmektedir. Benzer şekilde 59’uncu madde de devletimizin her yaştan vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirler almakla, sporu kitlelere yaymakla ve başarılı sporcuları ödüllendirmekle yükümlü olduğunu belirtmektedir.

Toplumumuzun beden ve ruh sağlının geliştirilmesi ve daha sağlıklı gelecek nesiller yetiştirilmesi için elimizden geleni yapmalı ve gerekli tüm kaynakları seferber etmeliyiz. İnanıyorum ki Meclisimizin tüm üyeleri bu konuda benimle hemfikirler ve atılacak olumlu adımlara destek vermekte tereddüt etmeyeceklerdir.

Fiziksel ve ruhsal açıdan daha sağlıklı nesiller yetiştirilmesi için günümüzde başvurulan en önemli ve en etkili referansların başında spor gelmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler spora ciddi yatırımlar yapmakta ve sporun toplumsal bir taban kazanması için gayret göstermektedirler.

2007 ve 2011 yılları arasında Türkiye Güreş Federasyonu Başkanı olarak görev yaptım. Sayın Bakanımızın da biraz evvel ifade ettiği gibi Türk sporunda dopingle mücadele süreci kararlılıkla devam etmektedir. Benim de Federasyon Başkanı olduğum süre içerisinde sporculardan belirli periyotlarla doping numunesi aldık ve bu süreç içerisinde de gerçekten başarılı sonuçlar elde etmiş olduk ama bir süreç. Federasyon Başkanı olarak konuşuyorum, bu işi yaşamış birisi olarak konuşuyorum. Tabii, sporcularımız gerçekten ülkemizi temsil ederken başarılı olmak için üstün performans ortaya koymaya çalışıyorlar. Bu süreci iyi yönetmek gerekiyor. Bunun bir yansıması olarak da üniversitelerimizde sporcu sağlığı merkezleri var. Ben Güreş Federasyonunda görevdeyken Çapa Tıp Fakültesinin Sporcu Sağlığı Merkezine gittim, onlarla bir anlaşma yaptım ve bu süreçte her sezon başında sporcularımızı, millî sporcularımızı, ülkemizi Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonalarımızda temsil eden sporcularımızı burada kontrolden geçirdim, her biri hakkında bir kimlik oluşturuldu ve oranın yöneticisi Profesör Doktor Bülent Bayraktar’la beraber belirli periyotlarla kamplar öncesi veya kamplar dışında hem sporcularımıza hem antrenörlerimize hem kulüplerimize eğitimler verdik dopingle ilgili.

Şimdi, Sayın Bakanımızın süreçte sıfır tolerans konusunda yaptığı ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yürüttüğü çalışmalar gerçekten önemli çünkü şu anda profesyonel sporculara baktığımızda inanılmaz derecede rekorların değiştiğini görüyoruz ve bu rekor değişmeleri de, tabii, sporun kanseri olarak nitelendirdiğimiz dopingi tetikliyor. Bakıyorsunuz, daha önceleri yılda 30-40 maç yapan bir sporcu bugün 70-80 maç yapıyor, dolayısıyla bu makası kapatmak için de sağlık yönünden destekler alıyor. Bu kaçınılmaz bir realite ama bunu bilinçli, bilimle beraber yürütmek gerekiyor. Benim demek istediğim doping değil. Sporcu tabii ki büyük enerji ve efor sarf ediyor ama bunu yaparken de bilimsel olarak neyi eksik vücutta, neler gerekiyor, bunlar tespit edilerek buna göre bir yol haritası çizilmesi gerekiyor.

Tabii, doping, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından yasaklanmış olan maddelerin veya yöntemlerin sporcu tarafından bilinçli veya bilinçsiz şekilde kullanılması olarak tanımlanıyor.

Şimdi, sporda 2009 yılından sonra getirilen bir yaklaşım var: Biyolojik pasaport ve bunun yanında “Adams” dediğimiz, antidopingle ilgili bir yönetim sistemi var, bir havuz var. Bu havuza dünyadaki önemli sporcular alınıyor. Bu havuzda sporcu kendisinin nerede olduğunu -bilgisayar ortamında bu data sistemine giriyor- “Şu gün şu antrenmandayım, bugün şuradayım, yarın buradayım.” diye beyan edecek.

Tabii, sporda bütün ülkeler, özellikle IOC dopingle mücadelede çok kararlı. Bizim ülkemizde de bu noktada -ben uzun yıllardır hem spor yöneticiliği yaptım hem de federasyonda görev aldım- süreç içerisinde devletimiz, Spor Bakanlığımız bu konuda üzerine düşen görevleri yapıyor ve yapmaya devam ediyor. Hele hele son zamanlarda -Bakanımızın da ifade ettiği gibi- Hacettepe Doping Merkezindeki planlanan yatırımlar gerçekten Türk sporu için önemli yatırımlar. Çünkü sporcumuzun sağlığını korumak bizim -biraz evvel de Anayasa maddesinde ifade ettiğimiz gibi- en önemli görevlerimizden bir tanesi.

Bakıyorsunuz doping sayıları artmış, rakamlar onu gösteriyor. Tüm dünyada bu böyle. Bakıyorsunuz Fransa’da bisikletçilerde, İtalya’da bisikletçilerde, diğer branşlarda, her tarafta görüyorsunuz çünkü artık dopingle mücadelenin metotları, bilimsel metotları değişti. Ve herkes kararlı. Bu bir kanser, spordaki kanser. Ve en büyük zarar da sporculara geliyor. Sporcular belli bir yaştan sonra kendisinin gizli olarak aldığı bu maddeler nedeniyle genç yaşta hayatlarını yitiriyorlar. İşte bizim burada tüm partilerin, parti gruplarının verdiği önergelerle kurulacak olan komisyon gerçekten çok önemli bir görevi, yürütülmekte olan bir süreci desteklemek amacıyla önemli bir işlev sağlayacak. Bakıyorsunuz, Gençlik ve Spor Bakanlığının bünyesinde SESAM diye bir kuruluş vardı. Bu, sporcuların sağlıklarıyla ilgili süreci yönetiyordu. Benim -Sayın Bakanımız da söyledi- arzuladığım en önemli şeylerden bir tanesi de -zaten onun ifadesini söyledi- olimpik hazırlık merkezi. Bunun kurulacağını Sayın Bakanımız ifade etti. Olimpik hazırlık merkezi ne demek? Bakıyorsunuz, olimpiyatlarda başarılı olmuş ülkelerde, Fransa’da, Rusya’da, Amerika’da böyle olimpik merkezler var. Sporcular buraya geliyor. Burada bilimsel olarak kendilerinin bilgileri ortaya çıkartılıyor. Nasıl bir antrenman metodu uygulayacağı, nasıl bir süreç içerisinden geçeceği planlanıyor. Gerçekten bu bana göre çok önemli bir adım. Sayın Bakanımızı ve emeği geçenleri tebrik ediyorum. Çünkü bu çok önemli bir rakam.

Şimdi, yalnız, spordaki rakam, bakıyorsunuz, spor endüstrisi 600 milyar dolar civarında. Doping sektörünün rakamı da 10 milyar dolar civarında. Spor endüstrisindeki bu gelişme işte bu dopingi tetikleyen en önemli unsurlardan bir tanesi. Peki bunu nasıl aşacağız? Bununla ilgili Meclisimizde 2005 yılında Değerli Ankara Milletvekilimiz Haluk İpek başkanlığında kurulmuş bir komisyonun raporu var. Bu raporu ben okudum. Bu raporun 140’ıncı ve 152’nci sayfaları arasında dopingle ilgili tespitler yapılmış. Bu tespitlere göre önerilerde bulunulmuş. Başta Ödül Yönetmeliği ve belirli branşlardaki denetimin yetersizliği olmak üzere çeşitli etkenlere değinen komisyon raporu mevcut uygulamaların da dopingle aktif mücadele için gözden geçirilmesi ve doping kontrol faaliyetlerinin artırılması gerektiğini belirtmiştir. Özellikle Ödül Yönetmeliği’nde yapılan son değişiklikler spor kamuoyunda destek bulmuştur. Millî sporcularımızın üst düzey uluslararası müsabakalarda elde ettikleri her bir madalya için çok yüksek miktarda nakdi ödüller verilmesi ister istemez sporcu ve antrenörleri etkilemiştir. Bu nedenle Ödül Yönetmeliği’nde yapılan son düzenlemeler yerinde olmuş ve sporcuların tek seferlik değil sürdürülebilir başarısı için destek sağlamıştır, bu çok önemli.

Şimdi, dopingli çıkan sporcular için “Şu kadar çıktı. bu kadar çıktı, şöyle oldu. böyle oldu.” diye ben bunlar üzerinde durmayacağım, çünkü diğer, önceki konuşmacılar da ifade ettiler. Ama şunun hakkını vermemiz lazım: Gerçekten bu mücadele sadece Gençlik ve Spor Bakanlığımız ve federasyonlarımız tarafından yapılacak bir süreç değil. Böyle olunca bu eksik kalıyor. Buna medya desteği de lazım, halkımızın da desteği lazım, üniversitelerimizdeki sporcu sağlık merkezlerinin de desteği lazım. Bu topyekûn bir çalışma. Çünkü görüyoruz ki -ben bizzat yaşadım- sporcularımızla bir turnuvaya gittiğimizde sporcumuz bu işin içerisinde hakikaten masumane gözüküyor, ne olduğunu bilmiyor. Bizim bu genç sporcularımızı eğitimden, sıkı bir eğitimden ama, sıkı bir eğitimden geçirmemiz gerekiyor, bire bir takip etmemiz gerekiyor. Buradaki başarının sırrı, bana göre, eğitim, eğitim, eğitim. Ve burada bu süreci çok iyi şekilde götürmemiz gerekiyor, üniversitelerdeki sporcu sağlığı merkezlerinin hepsini aktif hâle getirmemiz gerekiyor, onlarla birlikte çalışmamız gerekiyor, doping merkezinin zenginleştirilmesi gerekiyor ve bu süreci hep birlikte götürmemiz gerekiyor.

Tabii, spora yapılan yatırımlar, sporla ilgili şeyleri söylemeye gerek yok. Türkiye, gerçekten, son yıllarda yaptığı, spora yaptığı altyapı yatırımlarıyla, uluslararası organizasyonlarla pek çok başarı elde etti ve bu başarıları elde etmeye devam ediyor. Tabii, bizim sporcu ayağını da gerçekten iyi planlamamız, iyi götürmemiz gerekiyor.

Şimdi, eğitim noktasında birkaç hususu daha belirttikten sonra sözlerimi tamamlayacağım.

Şimdi, bu sporcuların -kamplara gittiğimiz zaman görüyoruz- spora başlayış yaşı değişik branşlara göre 10 yaşından, 12 yaşına, 14 yaşına değişiyor. Bizim sporculara ilk etapta dopingin ne kadar kötü bir şey olduğunu, nelerin doping olduğunu, nasıl davranması gerektiğini anlatmamız lazım. Bir müsabakaya gidiyorsunuz, sporcuya dışarıdan birisi bir şey veriyor. İçmemesi lazım. Biz bu konuda sporcularımızı eğittik ve eğitmeye de devam ediyoruz. Gerçekten bu çok önemli. Hiç bilmediğiniz bir adam, size selam veren birisi bir şampiyonada elinize bir şey verebilir, onu içebilirsiniz. İçtiğiniz zaman onun içerisinde ne olduğunu bilmiyorsunuz çünkü doping sporcunun kendi sorumluluğu, kendi sorumluluğu. O yüzden sporcu bir şeyi yaparken bu yaptığı spor içerisinde profesyonelliği çok iyi algılamalı. Bizim yöneticilerimiz de bu süreci çok iyi yönetmeli, iyi takip etmeli, antrenörleri de bilinçlendirmeli ve bu süreci bu şekilde başarıyla götürebileceğimizi düşünüyorum.

Bu Meclis araştırma önergesi herkesin katılımıyla gerçekten güzel bir tablo. İnanıyoruz ki bu süreç sonucunda Türk sporunda doping olaylarının görülmediğini, doping olaylarının asgariye indirildiğini ve ülkemizin Türk sporunun bir yol haritasının, dopingle ilgili yol haritasının çıkarılacağını göreceğiz.

Ben bu önergelerde katkısı olan herkese teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurun.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine dayalı olarak açıklama hakkımı kullanmak istiyorum. Bazı konular atfetmediğim şekilde ifade edildi.

BAŞKAN - Kendinizin ileri sürdüğü görüşten farklı bir görüşün mü atfedildiğini söylüyorsunuz?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) - Farklı biçimde bazı görüşlerim algılandı ya da ifade edildi. O konuları açıklığa kavuşturmak üzere kürsüden müsaadeniz olursa…

BAŞKAN - Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz dört dakika.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasındaki bazı ifadelerin yanlış anlaşıldığına ilişkin açıklaması

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu tekraren saygıyla selamlıyorum.

Gruplar adına yapılan konuşmalarda söz alan milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Özellikle Osman Aşkın Bak İstanbul Milletvekilimize konunun teknik detaylarına olan vukufiyetinden dolayı ayrıca teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, doping konusunda mücadele odaklı hiçbir şey yapılmadığını söylemek haksızlık olur. Şahsıma yapılan haksızlık o kadar önemli değil ama Türk spor yönetimine yapılacak haksızlığı doğrusu tolere etmek mümkün değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şu olimpiyatlar niye kaybedildi onu söyle Suat! Olimpiyatlar niye kaybedildi?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu ciddi manada bir haksızlık olur. Bu haksızlığı bu Parlamentoya yapmamak lazım çünkü atılan adımları burada özetleyerek ifade ettim. Atılan adımlar var, alınan kararlar var, yapılan uygulamalar var. Bütün bunlar Türk sporu adına, gelecek adına umut vadeden gelişmelerdir ve olumsuzlukların bertaraf edilmesine yönelik hamlelerdir.

Ödül Yönetmeliği’ne yönelik eleştirilerde bulunuldu. Doğru, 2004 yılında Ödül Yönetmeliği değiştirildi. Olimpiyatta, dünya şampiyonalarında ve Avrupa şampiyonalarında bayrağımızı göndere çektiren, İstiklal Marşı’nı gururla okutan bütün sporcularımıza yüksek ödüller verilmesi hâlinde bunun sporda başarıyı artıracak bir faktör olduğu o dönem itibarıyla değerlendirildi fakat sonradan yüksek ödüllerin doping riskini teşvik eden bir yaklaşımı da beraberinde getirdiği ifade edildi, seslendirildi. Buradan hareket ettik, Yönetmelik değişti. Olimpiyat şampiyonu olan bir sporcunun olimpiyatta aldığı altın madalyanın karşılığı 2 bin tam cumhuriyet altınıydı, bine indirdik; gümüş madalyanın karşılığı 1.500 tam cumhuriyet altınıydı, 750’ye indirdik; bronz madalyanın karşılığı bin tam cumhuriyet altınıydı 500’e indirdik. Ödüllerde yüzde 30’dan yüzde 70’e kadar varan oranlarda indirimlere gittik. Sadece antrenörlerin ödüllerini oransal olarak 2 katına çıkardık, bu sayede mevcut ödülleri muhafaza ettik.

Değerli milletvekilleri, buna bakmak lazım. Antrenör Eğitim Yönetmeliği’ni değiştirdik. Bağımsız spor federasyonlarının çalışma esas ve usullerini yeniden belirledik. Birileri burada şunu ifade edebilir: “Federasyonlara siyaset karışıyor.” diyebilir. Kimi “Federasyonlara siyaset karışıyor.” diye ifade edecek kimi çıkacak başarısızlığın hesabını bizden soracak. E, federasyonlar sınırsız bir özerklik kullanacaksa başarının da, başarısızlığın da faturasının federasyonda olması gerekmez mi? Bunu da bununla birlikte değerlendirmek lazım. Türk sporunun bugün hâlâ bir süre daha siyasetin desteğine, teşvikine, katkısına, etkisine ihtiyacı vardır, bunu net olarak ifade ediyorum.

Spor enstitüsünü kuruyoruz Hacettepe Üniversitesiyle birlikte. Doping merkezlerini yeniden akredite ediyoruz. Bütün bunlar önemli hadiseler. Özel beden eğitimi spor tesislerinin denetlenmesi yoluna gidiyoruz. Bütün bunları ifade ettim.

Değerli milletvekilleri, anlatamamış olabilirim. 2011 yılından önce Dopingle Mücadele Komisyonu yoktu. Olmadığı için numuneler federasyonlar tarafından alınıyordu. Bir federasyon -burada bakanlarımızın kabahati yok, benden önce görev yapan bakan arkadaşlarımın kabahati yok- kendi sporcusunu yasaklı madde kullandığını bile bile habersizce denetleyip yakalatabilir mi? Yakalatmaz. 2011 yılında Dopingle Mücadele Komisyonunu kurduk. Başkanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hocası Profesör Doktor Rüştü Güner. Bağımsız denetime devam ediyoruz. 2011’deki numune adedi 71, 2012’de 447, bugün 1.077. Anlatamamış olabilirim, rakamlara dikkat buyurun. Elbette ki 71 numunede çıkan doping sayısıyla 1.077 numunede çıkan doping sayısı farklı olacaktır ama gaye hepsini sıfırlamaktır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Oran ne oran? Oranı söyle.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Bir rakam daha vereceğim: 2002 senesinde Türkiye'deki lisanslı sporcu sayısı 278 bin. Bugün itibarıyla Türkiye'deki lisanslı sporcu sayısı 4 milyon 717 bin. 4 milyon 717 bin sporcuyla 278 bin sporcunun riskini kıyaslamak, karşılaştırmak mümkün değildir çok saygıdeğer milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Elbette ki kürsüye çıkanların bizi takdir etmelerini beklemiyoruz ama eleştirirken de insaflı eleştirilerde bulunmasını hak ediyoruz diye düşünüyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Olimpiyata kaç kişi gönderiyoruz Sayın Bakan, o zaman kaç kişi gitti, şimdi kaç kişi gönderdik?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Söylediklerimizi Sayın Bakan tekrar farklı bir şekilde yorumlayarak anlam kargaşasına sürüklüyor. Bizim söylediğimiz net şeylerdi. Eğer müsaade ederseniz tekrar bir konuyu dile getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, size bir sataşma olmadı.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – İsim vermedim, sataşma yapmadım, hakaret etmedim.

BAŞKAN – Bir açıklama yapmak istiyorsanız yerinizden söz vereyim size bir dakika.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Peki, yerimden yapayım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataşmada yerinden konuşulmaz.

BAŞKAN – Açıklama yapacak Sayın Genç. 60’a göre söz veriyorum.

Buyurun.

12.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Değerli Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan doğru cevaplamamaktadır. Yani 2004 yılında, 2005 yılında federasyonlar vasıtasıyla alınan numuneler vardır ve bu numunelerden pozitif çıkanlar olduğu hâlde acaba bu sporculara ne yapılmıştır? Biz bunları söyledik kendisine. Bakanlıkta hâlen görevli olan var mıdır bunlardan? Kendi kadrolarında taşıdığı var mıdır? Bu zihniyetle dopingle mücadele etmesi mümkün değildir Sayın Bakanın. Dopingli çıkmış bir sporcuyu… İsmini rencide olmaması açısından vermiyorum. Özel kaleme bildirilmiş, pozitif çıkmış değerleri ve ondan sonra Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetlerinde, başında bu sporcu ve bu sporcu 2012 Londra Olimpiyatları’nda önde bayrak taşıyor, Bakanlığın kadrosunda bu. Bu zihniyetle nasıl dopingle mücadele edecek Sayın Bakan? Biraz dürüst olsun. Ve bunlar basın toplantılarında dile getirilmiş ve hâlen daha tutuluyor bunlar bakanlık kadrolarında.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, hem soru tevcih etti Sayın Uzunırmak hem de “dürüst olsun” diyerek ithamda bulundu. Dürüstlüğümü kendisinin takdirine terk etmem, bu bir sataşmadır, sataşmadan söz hakkı istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İcraatlarından dürüst olup olmadığın ortada.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sporcunun adını açıklamak zorunda kalırım, ayıp olur.

BAŞKAN – Arkadaşlar, arkadaşlar…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sporcu için ayıp olur.

BAŞKAN - Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sporcu için ayıp olur.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sataşma nedeniyle söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, siz sözünüzü söylediniz. Sataşma olduğunu iddia ediyor Sayın Bakan. Lütfen…

İki dakika size söz vereceğim, başka sataşmalara neden vermeyin lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, burada bir sataşma yok, belge var. Belge var, burada bir sataşma yok.

BAŞKAN – Dürüst olmamakla suçladığınızı belirtti Sayın Bakan.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Efendim, belge var burada, Bakanlıkta işlem görmüş, 21/05/2004…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen…

XI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu tekraren saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Tekvando Federasyonunda yaşananlarla ilgili teftiş mekanizmasını harekete geçirip geçirmediğim sorunuz vardı bir önceki konuşmada.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tarih… Teftiş Kurulu tarih…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Tekvando Federasyonuyla ilgili Teftiş Kurulu gazete haberleri size intikal etmeden önce harekete geçirilmiştir. Şu an Tekvando Federasyonunda teftiş devam etmektedir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tarih…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Ucu nereye giderse gitsin…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tarih… Kaç tarihi?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Kimi ilzam ederse etsin, kimi itham ederse etsin Tekvando Federasyonundaki teftiş sonuna kadar gidecek.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Antrenör size ihbarda bulunduğunda mı basından sonra mı…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Teftiş Kurulu Başkanım orada oturuyor. En çok çalışan kurullardan bir tanesi, Teftiş Kurulu Başkanı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakacağız.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Devam edecek, sonuna kadar gidecek, bu bir.

İki: Hiçbir kiri ya da pisliği örtmemiz ya da kapamamız mümkün değil. Türk sporunu ayağa kaldırmak üzere, Türk sporuna yeni bir vizyon kazandırmak, olimpik harekete dâhil etmek üzere Hükûmet olarak bütün imkânlarımızı seferber ettik. Her şeyi anlar da bazı yanlış anlamaları ifade ederseniz, yanlış anlamaları düzeltmeye gayret ederiz. Ama şahsıma hakaret etmek için kürsüye gelir de sadece şahsıma konu edinirseniz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben hakaret etmedim, hakaret etmedim.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Tutanakları okuyun, onlarda göreceksiniz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hakaret etmedim. Tarih söyleyin tarih!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bahsettiğiniz isim Mehmet Özal konusudur.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teftiş Kurulu ne zaman faaliyete geçti?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Ben söyledim. Bana “Gazete haberlerinden önce mi sonra mı?” diye sordunuz, “Gazete haberlerinden önce.” dedim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tarih söyleyin.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –Tarihin de bilgisini yarın veririm.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi ver, niye yarın veriyorsun?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Kompüter değilim, hemen ifade edecek değilim ya; nereden bileyim?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Allah Allah, yani Bakan bilmiyor onu!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Verirse tarihi, ben oradan tarihi size veririm.

Bir diğeri: İfade ettiğiniz sporcu 2004 yılında değerlendirilmiştir, adı Mehmet Özal’dır, eski güreşçimizdir. Karıştığı hadise üzerinde Teftiş Kurulu tahkikatına devam etmektedir. Hakkında bahse konu edilen ithamlar doğruysa görevinde kalması mümkün değildir. (MHP sıralarından gürültüler)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O teftiş ne zaman başladı?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – On sene soruşturma sürer mi?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Benim görev teklif ettiğim, benim görev tevdi ettiğim, benim taltif ettiğim bir isim değildir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O teftiş ne zaman başladı?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Diyorsunuz ya “Siyaset karışmasın.” sporu polemik malzemesi yapmamanız lazım. Sporun polemik malzemesi yapılmaması lazım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O teftiş ne zaman başladı?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – O teftiş konu tarafımıza intikal ettikten sonra… Konu nereden intikal edebilir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Biri duyumunu intikal ettirir, oradan intikal edebilir; medyada yer alır, oradan intikal edebilir; bir milletvekilinin soru önergesinde yer alır, oradan intikal edebilir. Başka bir şekilde intikal edebilir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Rüyamda görerek harekete geçecek değilim. Elbette ki öğrendiğimiz anda harekete geçiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, bir şey söyleyeceğim. Sayın milletvekilleri…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Devlet adamlığına ve devletin işleyişine yakışan şudur: Teftiş Kurulu Başkanı buradaysa…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, müsaade ederseniz bir şey söyleyeceğim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - …bilgisayardan on saniyede bunun ne zaman başladığını öğrenir.

BAŞKAN - Ayıp ediyorsunuz ama! Ama ayıp ediyorsunuz!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, üslubunuza dikkat edin!

BAŞKAN - Bak, sözümü kesiyorsunuz, ayıp ediyorsunuz. Lütfen…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Öyle şeylere gerek yok, on saniyede buradan öğrenir.

BAŞKAN – Lütfen…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – “Ayıp” kelimesi olmaz orada!

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, sporu konuşuyoruz. Lütfen, fairplay ilkelerine göre bu tartışmamızı yapalım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakın Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisine yuvarlak kelimelerle…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Siz de üslubunuza dikkat edin Sayın Başkan!

BAŞKAN - Ayrıca, biraz sonra Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray’ın maçı var, işi gerginleştirmeyelim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Gerginleştirmiyoruz.

BAŞKAN - Ben Divan adına, sizlerin adına da Galatasaray Spor Kulübüne Danimarka Kopenhag karşısında başarılar diliyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, “Ayıp”tan önce siz kendi ifadenizi bir düzeltin. “Ayıp ediyorsunuz” diyemezsiniz! Siz önce bir üslubunuzu düzeltin Başkan olarak.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, geldiğimiz teknolojide…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biraz Başkanı dinleyin ya…

BAŞKAN – Sizi hiç duymuyorum.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Teftiş Kurulu Başkanının ve Sayın Bakanın niçin buradadır bürokratları? Anında bazı bilgilere ulaşmak için. Anında bilgiye ulaşabilir. Hangi tarihte teftişin başladığı, burada on saniyede, yirmi saniyede bilgisayardan bulunabilir.

BAŞKAN – Tamam Sayın Uzunırmak, tamam.

Sayın Bakanım, kapatıyorum bu konuyu artık.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dolayısıyla, yuvarlak kelimelerle Genel Kurul kandırılmasın, kandırıldı zannedilmesin.

BAŞKAN – Şimdi, gruplar adına konuşmalar bitti.

Teşekkür ederim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – On sene bu teftiş nasıl sürer?

BAŞKAN – Kayda geçti söyledikleriniz

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – On sene bir teftiş nasıl sürer? Onu bir anlatsın!

BAŞKAN – Söyledikleriniz kayda geçti.

X.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve 104 milletvekilinin Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/753) (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 22 Milletvekilinin, başta vücut geliştirme sporu olmak üzere sporda yaşanan doping olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/762) (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekilinin dopingin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/755) (Devam)

4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, Milli takımlarımızdaki doping kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/756) (Devam)

5- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 Milletvekilinin, sporda doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757) (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 23 Milletvekilinin, spordaki doping vakalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758) (Devam)

7.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve 22 Milletvekilinin, Türk sporcularının doping kullanmasının nedenlerinin ve doping maddelerine erişim imkanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759) (Devam)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 20 Milletvekilinin, Türk sporunda yaşanan doping olayları ile sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760) (Devam)

9.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, vücut geliştirme sporunda kullanılan doping maddelerinin kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/761) (Devam)

10.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 25 milletvekilinin sporda yaşanan doping olaylarının engellenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/754) (Devam)

11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 Milletvekilinin, doping kullanımının Türk sporuna verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/763) (Devam)

12.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, sporda yaşanan doping sorununun ve sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/764) (Devam)

13.- İstanbul Milletvekili Hakan Şükür ve 24 Milletvekilinin, doping sorununun tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/765)  (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına konuşmalar bitti.

Şimdi, önerge sahiplerinin konuşmalarına geçiyoruz.

(10/753) esas no.lu önerge sahibi Sayın Vural Kavuncu, Kütahya Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türk sporunda yaşanan doping vakaları, doping sorununa yönelik çözüm çalışmalarına destek olmak, sporda doping sorununun etraflıca incelenmesi, kamuoyunun doğru ve sağlıklı bilgilendirilmesi amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesi lehine söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doping sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada sporcuları, sporu tehdit eden önemli bir konudur. Performans artışı sağlamak için dışarıdan alınan veya sporcunun vücudunda bulunan bir maddenin normal düzeyin üzerine çıkarılmasını sağlayan yöntemlerin kullanılması sporcu sağlığına zararlı ve hakça yarışmayı engelleyen bir husustur. Sporcuların kendilerini aslında görünenden daha güçlüymüş gibi gösterme ve hak ettikleri yerden daha yükseklere çıkma arzusudur. Profesyonel bir sporcunun doping maddesini bilerek alması kabul edilemez. Ülkemizde de alınması gereken önlemlerin başında genç sporcuların doping maddeleri, bu maddelere çevrilecek reçeteli ilaçlar ve bunların doğurabilecekleri sağlık sorunları konusunda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerekmektedir. Sporcular bazen farkında olmadan da dopinge maruz kalabilirler. Örneğin tedavi amaçlı kullanılan bazı ilaçların doping yaptığını da biliyoruz. Sporcuların sağlık nedeniyle aldıkları bazı ilaçların da kontrollerde doping gibi değerlendirildiği görülmektedir. Bu duruma düşmemek için de sporcuların ilaçlar konusunda bilgilendirilmesi ve bütün ilaçların doktor kontrolünde alınması gerekir. Doping içeren maddelerin kullanımı centilmenliği, sağlığı, takım çalışmasını öne çıkarmayı amaçlayan spor ruhuna da aykırıdır. Müsabakaya bir adım önde başlamaya çalışılıyor ama sağlık da riske ediliyor.

Dopingin insan sağlığına olumsuz sonuçları mevcuttur. Sadece kullanıldığı zaman değil, uzun dönemde de olumsuz sonuçları ortaya çıkar. Ana tema, hiçbir başarı insan sağlığından önemli değildir, çünkü doping insan sağlığını tehdit ediyor, en önemlisi de sporcunun sağlığı zarar görüyor. Doping maddelerinin kas geliştirici etkilerinin yanı sıra uzun dönemde kalp yetmezliğine yol açtığı biliniyor. Bazı ilaçlar erken yaşlanmaya, bazıları kişilik bozukluklarına yol açıyor. Bu maddelerin kullanımının mutlaka önüne geçilmesi gerekir. Bu konuda spor kulüplerine, yöneticilerine, antrenörlere, sporculara büyük görevler düşüyor. Bu maddelerin ulaşımı zaman zaman çok kolay, reçetesiz, herkesin istediği şekilde eczaneden alabildiği şekilde olduğunu biliyoruz. Biz bilinçli ve başarılı sporcu nesiller yetiştirmek istiyorsak bunun da birlikte tedbirlerini almamız gerekiyor. Bu mücadelede başarılı olunabilmesi için sporcuların alması gereken önlemler olduğu kadar kulüplerimizin de bazı önlemler alması gerektiği açıktır. Kulüplerde sporcuların mutlaka hekim gözetiminde sağlık kontrolleri yapılır. Bu noktada spor hekiminin önemi de ortaya çıkıyor. Kulüplerin spor hekimi bulundurması yahut da danışması, bu kontrollerin spor hekimleri bünyesinde yapılması gerektiği çok  açık. Bunun için gene Hükûmetimiz döneminde de başlatılan bir çalışmayla sporcu sağlığı merkezi yönünde çalışmalar şu anda hızla devam ediyor.

Dopingle mücadele kapsamında, sporcuların doping yapmasını önlemek, dopingin zararlı etkileri konusunda sporcuları bilgilendirmek, sporcu beslenmesi ve dopingle mücadelenin yaygınlaştırılması için Gençlik ve Spor Bakanlığımız ve Sağlık Bakanlığımız pek çok yeni adımlar atmıştır. Bu tedbirler noktasında sporcularımızın, antrenörlerimizin ve kulüplerin de dikkatli olması gerekir. Dopingin önlenmesi için sporculara, antrenörlere ve kulüplere yaptırımlar getiren yeni yasaların, yeni yasal düzenleme çalışmaları da devam etmektedir. Bu anlamda, doping ilaçlarının temininin önlenmesi için de hızla birlikte adımlar atıyoruz. Sadece sporcuyu değil, silsile içerisinde yasaklı maddeye ulaşılmasını engellemek anlamında da şu anda bazı kısıtlamalar mevcut.

Değerli milletvekilleri, dopingle mücadele… İnsan yaratılışına aykırı olduğu için hep birlikte buna elvermeliyiz, birlikte sürdürmeliyiz. Birey olarak, toplum olarak yapabileceğimizin en iyisini yapmak ve bunun için mücadele etmek durumundayız.

Bu amaçla bu kanunun hazırlanmasına dayanak oluşturması amacıyla kurulması hep birlikte teklif edilen Meclis araştırmasının uygun olacağını düşünüyor, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.

Şimdi Erdal Aksünger, İzmir Milletvekili, (10/754).

Buyurun Sayın Aksünger. (CHP sıralarından alkışlar)

ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanı dinleyince kendisinin hiçbir suçu yokmuş gibi anlatıyor. Aslında ben şunu anlamakta güçlük çekiyorum: Denetim sorumluluğu kimde Sayın Bakanım? Federasyonlarda mı denetim sorumluluğu? Federasyonlarda değil denetim sorumluluğu, il spor müdürlüğünde.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Başkan hak verirse cevap veririm.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Cevap verirsiniz.

1999’da çıkmış aslında bu yasa ve bu denetimlerin hepsini yapmakla yükümlü olan, size bağlı olan il spor müdürlükleri. Yani problem burada şu: Siz aslında bazı yerlerde kuzuları kurtlara teslim etmişsiniz, bazı yerlerde de aslında şöyle bir işte, “Federasyon şunu yaptı, bunu yaptı.” deyip o federasyonu postalayarak işin içinden çıkmaya çalışıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu?

Çok önemli bir şey söyleyeceğim. Tabii ki, ben de sporun içinden gelen bir insan olarak şunu söyleyeyim: Tabii ki, memleket için, Türkiye için, sporda başarılı olmak için elimizden gelen her şeyi hep beraber yapmak zorundayız. Bunda hepimiz hemfikiriz, burada bir problem yok ama şöyle bir durum var: Okullarda spora bir bakın ya. Bir adamın ömrünün sonuna kadar spor lazım da sporda nasıl eğitim veriyorlar, ona bir bakın. Yani mesela Pi sayısını bilmek zorunda değil çocuklar ömrünün sonuna kadar ama spor yapmak zorunda. Buna bakıyor musunuz? İyi bakın yani bunların hepsine. Herkes mühendis olmayacak ama sağlıklı yaşamak için spora ihtiyacı var. Oluyor mu bunların hepsi? Nasıl eğitim veriyorsunuz? O kadar spor öğretmenleri gerçekten profesyonelce okullarda çocuklara eğitim veriyor mu, bir denetleyin yani. Bunlar çok önemli konular.

Şimdi, siz veriler verdiniz. Aslında 2013 verileriyle ilgili olarak bence orada büyük bir yanlış var, belki 2012’yi verdiniz, Amerika örneğini verdiniz ama çok önemli bir örnek var: 2013’ün ilk 6 ayı verileri var. Federasyonlara göre dağılımı şöyle: Atletizm Federasyonundaki sporcu, 46 örnekte doping numunesi bulunmuş; halterde 39 örnekte, güreşte 19 örnekte, vücut geliştirmede 8 örnekte, yüzmede 2 örnekte, tekvandoda 1 örnekte. Örnek alınan sporcu sayısı 817 kişi, yasaklı madde çıkan kişi sayısı 115; 7 kişiden biri, arkadaşlarımızdan bir tanesi söyledi, yüzde 14. Ya, bu inanılmaz bir rakam.

Hacettepe’yi de siz kurmadınız zaten. Hacettepe çok önceden kuruluydu. Evet, yanlışlıkla dopingle ilgili 4 tane yanlış rapor verdiği için WADA tarafından yasaklı hâle getirildi, siz yeniden… Tabii, onu devreye sokmak memleketin hayrınadır, bunu kabul ediyorum ama siz kurmadınız, siz yapmadınız. Çok eskiden beri hizmet veriyordu burası, siz onu tekrar, yeniden WADA’da akredite ettirmeye çalışıyorsunuz, bu doğru bir şeydir, bunu kabul ediyorum.

Tabii, ödül yönetmeliği konusunu geçeceğim.

Arkadaşlarım anlattı, 2004’te dopingli bir arkadaşı bugün getirdiğiniz yer çok stratejik bir yer. Niye stratejik? İsminden dolayı stratejik, ona bakınca çok komik gelmişti. Mehmet Bey’le ilgili söylediniz, ben de ismini söylemeyecektim ama yani Mehmet Özal 2004 yılında dopingli çıktığı hâlde, Bakanlık aslında birtakım işlemler de yapmış ama 2010 yılında Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetler Şube Müdürlüğü… Nasıl bir yüksek performans olacakmış ya? Adam dopingle mi yüksek performans yapacak?

ALİ ÖZ (Mersin) – Aynen öyle.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Örneği var ya.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Yani bu, 2004-2010, altı yılda bu adamla ilgili bir işlem yapılmamışsa neyine bakacaksınız bunun? Bence burada çok ciddi bir problem var. Yani, Veliefendi’de koşan beygirleri doping olduğu zaman haraya gönderiyorlar, biliyor musunuz? Bir daha onu hiçbir yerde koşturtmuyorlar. Yani bunu çok üzülerek, kötü bir örnek olarak verdim ama yani yakışmaz tabii, arkadaşımızın belki farklı bir konusu vardır, belki onun da suçu değildir. Bu memlekette onu teşvik edenlerin suçudur bu zaten, o güreşçinin de suçu değildir. Bunu söylemek zorunda kaldığım için özür dilerim ama konuyu çok manipüle eden bakanlardan birisiniz. Neden?

Bir örnek vereceğim size: Bunu çok üzülerek veriyorum da karma öğrenci yurtlarıyla ilgili, öğrenci yurtları aslında sizin ukdeniz altında olduğu için söylüyorum, millete anlatıyorsunuz, “Kız öğrenci, erkek öğrenci bir arada.” Karma öğrenci yurtlarını yasakladınız. Neymiş bu karma öğrenci yurtları ya? Nedir yani? Kızlar, erkekler bir odada mı kalıyorlar? Yok böyle bir şey ama millet öyle algılıyor. Hepimiz üniversiteye gittik, öyle bir şey yok. Bugün de öyle bir şey yok. Ben İzmir milletvekiliyim, Ege Üniversitesinde, Dokuz Eylülde bu eziyet inanılmaz. Çocuklara ettiğiniz eziyetin haddi hesabı yok ya. Dokuz Eylülde, İnciraltı’ndan bir çocuğu aldınız, sırf okulundan ve orada okuduğu okulda o da yurtta kalıyordu, “karma yurt” diye onu getirdiniz Bornova’ya koydunuz. Bir çocuğun dört senede altı ayı yollarda geçiyor. Ödediği paranın da haddi hesabı yok. Şimdi, millete şöyle mi algılatıyorsunuz: “Biz, sizin çocuklarınızın ahlakını düşünüyoruz.” Nereye düşünüyorsunuz ya siz? Benim de kızım üniversitede okuyor aslan gibi, ben sana söyleyeyim. Benim çocuğum, benim namusumdur. O da babasının namusunu çok iyi bilir. Erkek gibi yetiştirdim çocuğumu. Bana bir tane laf getirmez. Senin söylediğinden yapmaz bu işi.

Karma öğrenci yurtları meselesinde şunu söyleyeyim: Erkek öğrencilerle kız öğrenciler ayrı binalarda kaldığı hâlde, sadece ve sadece ortadaki bir kafeteryada veya bir kafede sabah kahvaltısı veya akşam yemeğinde görüştükleri için buna “karma öğrenci yurdu” deniliyor. Siz bunları ayırıyorsunuz ama millet nasıl algılıyor bunu? Ahlaki bir çöküntü varmış gibi algılatıyorsunuz. Bu ciddi bir sorundur, bu çok ciddi bir sorundur gerçekten de, bunu çok üzülerek söylüyorum yani. Bunu söylemek niye bana düştü? Sizinle çok denk gelemedik burada. O kadar çok insan, o kadar çok öğrenci geliyor ki, ekonomik durumları kötü; aileleri geliyorlar, bize “Oradan oraya gidemiyoruz, yurt da yok.” diyorlar. Ya, bu kadar meraklıysanız, 300 bin tane öğrenci yurdu var, milyonlarca öğrenci var, yurt yapın ya, yurt yapın yani çocuklara. Sokaklarda kalmasın çocuklar. Yani, 300 lira, 200 lira. Adam 100 lirayı veremiyor ya, çocukların durumları öyle yani. Kaldı ki o otobüs parasını nasıl versin yani? Gidecek ta Bornova’dan İnciraltı’na. Her gün sabah bir buçuk saat gidecek, akşam da bir buçuk saat geri dönecek. Adamın neredeyse altı ayı yollarda geçiyor, çocuğun. Hakkınız değil ki böyle bir şeyi yapmak, başka çözüm bulmanız lazım. Rektörlerin hepsini emir eri yapmışsınız zaten, federasyon başkanlarını da emir eri yaptığınız gibi.

Bakın, bizim bildiğimiz federasyonlar kulüplerden, oradan, buradan özgürce seçilen insanlardan gelir. Federasyonda üyeler oluşur, o üyelerle bir genel kurul yapılır, o genel kurulda bir adam seçilir, “federasyon başkanı” diye o adamın arkasında durulur.

Şimdi, ben bazı federasyon başkanlarına bakayım burada. Bu iktidarınızın döneminde dikte ettirdiğiniz o kadar çok federasyon var ki, birkaçını söyleyeceğim: Güreş Federasyonu Başkanı, sizin daha önceki AKP Milletvekiliniz Hamza Yerlikaya. Şimdi, arkadaşlar, şimdi, bunun gibi…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)– 8 Avrupa, 3 dünya, 2 olimpiyat şampiyonluğu var.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Tamam, ona sözüm yok. Hangi yerde, hangi kulüpteyse oradan seçilip gelsin.

Arkadaşlar, bak burada 20 tane, 30 tane var.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)– Güreş doğru bir örnek değil.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Hayır, sıra sıra gideceğim arkadaşlar, sıra sıra.

Yani mesela Tenis Federasyonu…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)–  Hamza’yı tartışmayalım.

ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – PTT Genel Müdürü Tenis Federasyonu Başkanı. Yani arkadaşlar, burada var ya 30 tane var, 30 tanesinin de karşılığında mutlaka AKP’yle ilintili olarak bir ilişki bütünlüğü var da onları saymama lüzum yok. Ya bu kadar ilgilenmeyin bu işle. Bırakın ya, kimse kimseye böyle bir şeyler yapmaz yani. Bu ne rezalettir yani! “İlla benim dediğim adam olsun.” diye, böyle bir şey olur mu ya? PTT’nin yaptırdığı şeyleri görüyorum böyle. Şu kadar, kazma kazma, büyük, devasa kataloglar, bir şeyler yaptırmış. Milyarlarca para tutuyor onların hepsi. Ya bırak onları, çocuklara yurt yapın ya! Bunlarla ilgilenmeyin ya, ilgilenmeyin bunlarla! Tamam, ben bir şey demiyorum, o da tenis yapıyordur mutlaka ama nasıl geldiği konusunda gidin, sorun, araştırın, nasıl gelmiş, bakın. Hangi genel kurulda, kimlerin zoruyla gelmiş? Burada diyorum ki 30 tane var böyle.

Ya bakın, ben, ayrıca madem böyle... Geçen sene, sene başından bugüne tam 5 tane önerge vermişiz, soru önergeleri vermişiz, araştırma önergeleri. Hangisine cevap vermişsiniz ya? Niye cevap vermiyorsunuz? Bu konuyu zaten söyledik, bu sizin sorununuz da ama böyle söyleyip sonra da “Olimpiyatı kaybettim.” Ben orada söyledim, üçüncü ayda, dördüncü ayda; böyle giderse olimpiyatı kaybedersiniz demiştim. E, şimdi diyorsunuz ki kına mına! Onunla uğraşacağına git bunlarla uğraş, kınayla uğraşacağına bunlarla uğraş.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.51

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte yapılan görüşmesine devam ediyoruz.

Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası (10/755) esas numaralı önerge sahibi olarak Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sporcularımızı ve gençlerimizi kavuran, âdeta çürüten doping konusunda verdiğimiz Meclis araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yalan söylemeyen, doping ile ilgili araştırma önergemize bugün olur verecek iken dört ay önce ret vermeyen milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sporun amacı beden sağlığıyla birlikte adil mücadele koşullarında eşitlik, hoşgörü, sabır, iyi niyet, başarı duygusu ve daha pek çok ulvi kavramı insana kazandırmaktır; büyük spor organizasyonlarında da toplumlar arası kardeşlik ve barışı ilerletmek için iyi bir araçtır. Bildiğiniz gibi doping, yarışmalarda haksız yere kendine avantaj sağlamak isteyenlerin çeşitli hileler yapmasıdır. Oysa sporun en belirleyici ilkesi eşitliktir.

Doping uygulamaları insan sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Doping, ülkemiz sporcuları arasında hızla yayılmakta ve çocuklarımızın, sporcularımızın sağlığını da ciddi şekilde tehdit etmektedir.

Doping maddelerinin bilinen yan etkileri arasında gençlerde gelişme geriliğinden tutun da karaciğer, böbreküstü tümörlerine, psikoza, kısırlığa kadar geniş bir yelpazede çeşitli problemler yaratabilir. Ayrıca, dopinge bağlı ölümler de görülmüştür. Kısaca, başarmak değil, sadece kazanmak için her şeyin mübah sayıldığı bir düzenin adıdır doping. Her türlü hilenin uygulandığı sistemin adıdır doping. Buna birazdan örneklerini vereceğim AKP düzenindeki dopingli uygulamaları da eklemek mümkündür. Yani, doping sadece sporda değil, pek çok alanda yapılabilir.

Değerli arkadaşlar, dopingle ilgili benzer bir konuşmayı ben 25 Haziran 2013 tarihinde yani yaklaşık dört ay önce yine bu kürsüden yapmıştım. Dedim ki: “Doping maddeleriyle ölüme bile varan her türlü sağlık sorunları olabilir.” “Dopingi araştıralım, nedenlerini bulalım ve engelleyelim.” demiştim. Ne yaptınız? Önergemizi AKP’nin milletvekillerinin oylarıyla reddettiniz. Neden reddettiniz? Efendim, Meclis o zaman çok yoğunmuş, ilgilenemezmiş, bu doğru değildi. O zaman doğruları söylememiştiniz çünkü Genel Kurul bugün olduğu gibi en fazla üç saatte bu kararı alabilir ve komisyon çalışmalara başlayabilirdi. Peki ne oldu? En kötüsü oldu, ölüm meydana geldi. 30 yaşındaki vücut geliştirme sporcusu Şahin İrencin’i doping yüzünden kaybettik. Diğer sporcularımızda sağlık sorunları ne durumda, bunu bilmiyoruz. Bu konuda verdiğim soru önergesine, Sayın Bakan, cevap bile vermediniz. Birazdan size anlatacağım neler sorduğumu ve niçin cevap vermediğinizi de size soracağım. Bence önemsemediniz dopingi, hiçbir şekilde önem vermediniz ta ki ölüm olayı olana kadar. Ölüm olayı olmadan bu komisyon kurulsaydı belki de bu sporcumuz ölmeyecekti.

Sayın Bakan, size neler sormuştum? Demiştim ki: “Mersin Akdeniz Oyunları’nda doping tespit edilen sporcularımızı oyunlar öncesi doping yapmaya acaba kim itmiştir, bunu araştırdınız mı, herhangi bir soruşturma yaptınız mı? Herhangi bir kimseyi görevden aldınız mı?” Cevap vermediniz. Oyunların açılışında, Sayın Bakan, hatırlar mısınız, bir sporcumuz Türk Bayrağı taşıyordu ve bu sporcu ülkemizin onuru ve spor camiasının evrensel kurallarına uymayan ırkçı davranışlarla anılmıştı o dönemlerde? “Bunu kim seçti, nefret suçu işleyen bu sporcuyu niye seçtiniz?” diye sormuştum. Başarılı bir sporcu Allah için, onu hiç inkâr etmem, başarılı bir sporcuydu ama o dönemde Türkiye çalkalanmıştı. “Niye bunu seçtiniz, neden?” demiştim, cevap vermediniz. Size demiştim ki “Son on yılda ulusal ve uluslararası yarışmalarda kaç sporcumuz doping sebebiyle yarışmadan menedilmiştir?” Bugün üç beş rakam verdiniz ama benim soru önergeme istediğim şekilde cevap vermediniz veya veremediniz ya da önemsemediniz. Çünkü sizin çok daha önemli işleriniz vardı, bir sürü şey satın alıyordunuz. “Son on yılda kaç sporcu veya takımımızın ödülü doping sebebiyle geri alınmıştır?” dedim, ona da cevap vermediniz. “On bir yıldır iktidardasınız ve niye dopingi engelleyemiyorsunuz, sporcu eğitimi ve denetiminden sorumlu değil misiniz, hangi insanlar hakkında işlem yaptınız?” dedim, yine cevap vermediniz. Burada da bunların hiçbirisine cevap veremediniz. Çıktınız, burada allı pullu birtakım laflar söylediniz, kendiniz de inanmadınız söylediğiniz laflara. Birisi hazırlamış, vermiş elinize.

AKP Hükûmeti olarak, Sayın Bakan, bir “sıfır tolerans” nakaratı tutturmuş, gidiyorsunuz her konuda. “Dopinge sıfır tolerans.” diyorsunuz, doping tavan yapıyor. “Sağlıkta şiddete sıfır tolerans.” diyorsunuz, şiddet sağlıkta doruğa çıkıyor. “Komşularla sıfır sorun.” diyorsunuz, sorunlar tavan yapıyor. Allah aşkına, bir istirhamım var: Bari bugünün anısına artık şu “sıfır tolerans” kelimesini hiç kullanmayın. Hatta “sıfır” kelimesini de ağzınıza almayın. Çünkü ne zaman “sıfır” kelimesini ağzınıza alırsanız sorunlar çıkıyor.

Benzer bir olayı…

Siz buyurun Hakan Bey. Ben bekliyorum. Siz konuşmanızı tamamlayın.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Süreniz bitiyor ama.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sürem bitsin efendim.

BAŞKAN – Sayın Konuşmacı…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Eminim ki Sayın Şükür’ün konuşması çok daha önemlidir.

Buyurun, lütfen…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir usul var mı ya?

BAŞKAN – Sayın Konuşmacı, lütfen konuşmanıza devam eder misiniz. Sayın Hatip…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Genel Kurula konuşsun. Biz dinliyoruz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sana mı soracağız kime konuşacağımı? Git Allah aşkına!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz dinliyoruz… (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah, öyle bir hareket olur mu?

BAŞKAN – Arkadaşlar…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Her zaman gelip şurada oturup bir şey…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir şey olabilir mi ya?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Olur tabii.

BAŞKAN – Sayın Hatip, lütfen konuşmanıza devam eder misiniz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Allah Allah…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, hatibe müdahale ettiğiniz gibi lütfen…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Burada biz insanca bir şey konuşuyoruz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Otururken hatibe sataşana müdahale etmeniz lazım öncelikle. Lütfen…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – “Sen bunu üç ay önce kabul etseydin bir insan ölmeyecekti.” diyorum. O adam orada konuşuyor.

Böyle saçma sapan şey olur mu? Bu mudur saygı, bu mudur terbiye?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Genel Kurula konuş.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bırak Allah aşkına…

BAŞKAN – Sayın Hatip, siz konuşmanıza devam edin.

Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, siz de laf atmayın lütfen.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Aynı şekilde, sağlıkta şiddete de biz “Tolerans göstermeyin. Ne olur, bir komisyon kuralım.” dedik 2011 yılında. Kurmadınız. Ersin arkadaşımız öldü, bir komisyon kurmak zorunda kaldınız. Yani illa birinin ölmesi mi gerekiyor Sayın Bakan komisyon kurmanız için? Burada da bir insan öldü, arkasından komisyon kuruyorsunuz. Aslında, komisyon kuruyorsunuz ama ne yapıyorsunuz? Elde edilen sonuçları değerlendirmiyorsunuz. Tıpkı sağlıkta şiddette olduğu gibi sorunların gerçek sebeplerini görecek cesaretiniz de yok sizin.

Gözünüzü kapatınca zannediyorsunuz ki her şey güzel olacak, çocuklar gibi. Ama inanın, çocuklar kadar hiçbir şekilde temiz değilsiniz. Eğer bir işte rant yoksa ancak ölümle harekete geçiyorsunuz. Bu da bizi gerçekten son derece üzüyor.

Eğer üç ay önce bir komisyon kursaydık ve o sporcu ölmeseydi belki de 2020 Olimpiyatları’nı bize vereceklerdi, 2020 Olimpiyatları’na adaylığımız belki kabul edilecekti ama siz başarısızlığınızı gittiniz, özgürlük ve demokrasi isteyen Gezi gençlerine yönelttiniz ve Gezi gençlerini suçladınız. Olimpiyat Komitesi size dedi ki: “Gençlere şiddet uygulayan, gaz bombası ve ölüm yağdıran bu zihniyete olimpiyatları teslim edemeyiz.” Çünkü olimpiyatlar barış demekti. “Mersin’de Akdeniz Oyunları’nı Mersin halkıyla paylaşmayan bir zihniyete ben olimpiyat vermem.” dedi. Şehrin sporu yaşamasına imkân vermeyen, sporu siyasete alet eden insanlara dünya ülkeleri oy vermedi ve bu olimpiyatları bize emanet etmediler. Yani başarısızlığınızı lütfen kabul edin ve bu başarısızlığınızı hiçbir şekilde Gezi olaylarına yansıtmayın, hiç olmazsa burada dürüst olun.

AKP Hükûmeti kendisi doping yaparsa sporcular ne yapsın? Aylardır, yıllardır ödemeler dengesinde kaynağı belirsiz milyarlarca dolar para yazılıyor. Merkez Bankasının açıkladığı verilere göre, net hata noksan kaleminden kaynağı belirsiz 2 milyardan 4,8 milyar dolara kadar rakamları görüyoruz Sayın Bakan. İşte bu, ekonomiye yaptığınız dopingdir. Bu, asla affedilecek bir şey değildir. Halkına hesap veren bir Hükûmet olsaydınız gider-gelir dengesini ve bunların hesabını gelir, bize verirdiniz ama siz ekonomiye doping yapıp şirin görünmeye çalışıyorsunuz. Sporcuların doping yapmasına göz yumdunuz bugüne kadar 3-5 tane daha fazla madalya alabilmek için.

Serbest güreşte ilk olimpiyat madalyasını ülkemize getiren Mersinli Ahmet’in memleketi Mersin’de düzenlenen 17’nci Akdeniz Oyunları maalesef sadece dopinglerle anılır olmuştur. Bazı sporcularımıza yapılan testlerde doping çıktığı için geri çekilmişlerdir. Hatta bunlar numune vermemek için kamplardan kaçmıştır Sayın Bakan. Niye kaçar bir sporcu numune vermekten?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Kim aldırıyor numuneleri? Niye oradan bakmıyorsunuz?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Kimin aldırdığını siz de çok iyi biliyorsunuz. Uluslararası düzeyde alınan numuneleri vermekten kaçmıştır. Niye biliyor musunuz?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Mücadele yoksa numune niye alınıyor?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Siz Sayıştay raporunu buraya getirmekten niye kaçtıysanız, oradaki sporcular da numune vermekten onun için kaçtı.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Şimdi söz sırası, (10/756) sayılı önerge sahibi Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’da. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Baydar.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sporumuzda günden güne artan doping olaylarının incelenerek araştırılması konusunda verilen Meclis araştırması önergesi için söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Sözlerime Sayın Bakana birkaç soru sorarak başlamak istiyorum. 26/3/2004 tarihinde A-183.328 numaralı şişe koduyla alınan idrar örneği kime aittir?

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) - Bakan sohbet ediyor.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) – Size soruyorum Sayın Bakan.

Alınan bu idrar örneği sonucu 31/5/2004 tarihli 256 sayı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne Türkiye Doping Kontrol Merkezi tarafından gönderilmiş bir yazı bulunmakta mıdır? Evrak kayıt numarası 2133 müdür? İlgili yazı sonucunda idrarında metholone ve metholone meth-1 adlı yasaklı madde bulunan sporcunun adı nedir? Bunu herkes söyledi. Bu sporcu, bu kadar tescillenmiş bir sporcu 2012 Londra Olimpiyatları’nda Türk Millî Takımı kafilesinde bulunmuş mudur? Bulunmuş ise görevi nedir? Sporculara nasıl doping yapılacağını öğretmemiştir herhâlde. A-183.328 şişe numaralı bu kişi şu anda Bakanlığınızda neden yüksek performans gibi bir görevden sorumludur? Sayın Bakan, bu yaptıklarınızdan Sayın Başbakanın haberi var mıdır? Sayın Bakanın sorularıma içtenlikle yanıt vereceğini umuyorum.

Değerli milletvekilleri, eylül ayı içerisinde yazılı bir basın açıklaması yaparak Gençlik ve Spor Bakanına yaşanan doping vakalarından sonra Halter ve Atletizm Federasyon Başkanlarının görevden çekildiğini, sporculara cezalar verildiğini söylediğini hatırlatmış ve yasaklı maddelerin kim veya kimler tarafından, ne sıklıkla ve hangi nedenlerle kullanıldığı yönünde bir araştırmanın olmadığını gördüğümü belirtmiştim. Ev sahipliğini yaptığımız 17’nci Akdeniz Oyunları’nda da birçok sporcumuzun dopingli çıkması ve son olarak 2020 Olimpiyat Oyunları’nı kaybetmemizin en büyük nedeni olarak gösterilen doping hakkında Meclisin devreye girmesinin önem arz ettiğini ifade etmiş, Meclisimizde tüm partilerin katılımıyla dopingin sporumuza nasıl, neden ve hangi yollarla ve kimler tarafından sokulduğunun araştırılarak bulunması, çözüm önerilerinin tespit edilmesi ve Türk sporumuzun geleceğinin garanti altına alınmasının sağlanması için Sayın Bakandan 6 Temmuz 2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisi olarak sunmuş olduğumuz Meclis araştırması açılması önerimizin gündeme alınmasını ve hiç zaman kaybetmeden araştırmanın başlaması konusunda aktif olarak rol almasını istemiştim. Şu anda yapmış olduğum o çağrı AKP’nin vermiş olduğu Meclis araştırması sayesinde geç de olsa cevap bulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan her konuşmasında Hükûmet olarak ülke sporuna ne kadar katkı yaptıklarını anlatmakta. Bu katkıların boyutlarını, her zaman, yapılan yatırımların maddi olarak miktarlarıyla dile getirmektedir. Belki bütçe görüşmelerinde bu konuşmalar bir değer taşıyabilir fakat konu doping olduğunda bunun pek bir anlamı yok. Bu biraz da “Ne kadar güzel adliye sarayları yaptık.” demekle ya da Afyonkarahisar’da 6’ncı İcra Dairesinin dualarla ve kurdeleyle açılışının yapılması kadar ilginçtir. Ayrıca bu icra dairesinden AKP’nin iktidarı başlangıcında Afyon’da sadece iki tane olduğunun da, açılan son dört dairenin, maalesef, sizin zamanınızda açıldığının unutulmamasını rica ederim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonunun açıklamasına göre 2013 yılında 648 sporcudan 90’ında bir veya birden fazla yasaklı madde olduğu saptanmıştır. Dünyada dopingli sporcuların ortalaması yüzde bir buçuk iken bizde bu oranın yüzde 15’e yaklaşması yani 10 kat fazla olması Türk sporu için yüz karasıdır. Eğer ki sporu yalnızca inşaat olarak görüp yaptığınız inşaat ihalelerinde bile bir yarışmaya müsaade etmez, pazarlık usulüyle istediğine verir isen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.”  sözünü unutup sporda bile yandaşı kayırır isen, İsrail’de yarışmaya giden 23 yaş altı Halter Millî Takımında bulunan 16 sporcunun doping yaptığının ortaya çıkması, tarihî Kırkpınar güreşlerinde bile başpehlivanın dopingli çıkması, 17’nci Akdeniz Olimpiyat Oyunları’nda Gezi Parkı direnişçileri hakkında attığı uygunsuz tweet’ler ile gündeme gelen güreşçiye kafilemizin bayrağının taşıtılması, oyunların daha ilk gününde 8 haltercimizde dopingli madde çıkması; erkek-kadın çekiç atmacımızın, uzun atlamacımızın, yüksek atlamacımızın, sırıkla atlamacımızın, 100 metre engelcimizin, 400 metrecimizin, diskçimizin, güllecimizin dopingli çıkması da kaçınılmazdır.

Aslında, bu organizasyonlardaki başarısızlığımızın nedeni “İşi ehline verin.” anlayışıyla paylaşıp büyütmek yerine işi ehil olana vermeyip yüzünüze gözünüze bulaştırmanızın getirdiği bir durumdur. Bunun örneğini Erzurum’da düzenlenen 25’inci Dünya Üniversiteler Kış Oyunları’nda da yaşadık. Ülkemizin, 2011 Kış Oyunları’nı yapacağı 2007 yılında açıklanmasına rağmen, ihalelerin geç yapılıp mücbir sebep gösterilerek pazarlık usulüyle verilmesi ve oyunlardan ancak bir ay önce hazırlıkların bitirilebilmesi; ulaşım, barınma, nitelikli eleman, elektrik, İnternet gibi en temel hizmetlerin bile doğru düzgün çalışmaması üzerine Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonunun ülkemizi yazılı uyarması, organizasyonun genel koordinatörlüğünü yapan kişinin ise uzmanlık alanının Devlet Personel Başkanlığında uzmanlık ve daire başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde Zabıta Daire Başkanlığı ve Çevre Koruma Daire Başkanlığı ve belediyeye bağlı İSVAK AŞ gibi şirketlerde yönetim kurulu başkanlığı yaptığını hatırlatmam durumun vahametinin görülmesi açısından önemlidir. Ehil olmayan kişilerin bu görevlendirmelerinden Başbakanın haberi var mı Sayın Bakan?

Değerli milletvekilleri, yönettiğiniz kurumları liyakattan uzak, yalnızca ahbap çavuş ilişkisiyle götürmeye çalışırsanız mutlaka duvara toslarsınız. Bu toslama bir gün dopingten, bir gün tacizden, bir gün başka bir şeyden olur ama gün gelir öyle bir toslarsınız ki ülkenizi vebal altında bırakır, yıllarca ülkenizin alnına sürülen lekeyi çıkarmakla uğraşırsınız. AKP tarafından 28 Şubat 2013 tarihinde Türk sporunda yaşanan doping vakalarının araştırılması için verilen araştırma önergesinin kasım ayı içerisinde gündeme alınmış olması da bunun bir göstergesi.

Basında yer alan Tekvando Millî Takımı’na girmek için para alındığı ve taciz iddiaları sonucu Başbakanlığın yaptırdığı teftiş ne aşamadadır Sayın Bakan? Yargıtayca iptal edilen tekvando federasyon seçimleriyle ilgili Yargıtay kararı ne zaman hayata geçirilecektir? Yargıtay kararı size tebliğ edildiğinden en fazla üç hafta içerisinde seçim kararı almanızla ilgili hukuki sorumluluğunuzu hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan başka bir açıklamasındaysa bu sefer sözü, alınan numunelere getirmiş. 2011 yılında 70 ile 100 arasında numune alınan branşlarda 2013 yılında 1.000 ila 1.200 numune alındığını söylemiştir. Şimdi sormak isterim, alınan numune sayısının 100’den 1.200’e çıkmasının nedeni nedir? Olimpiyatlarda başarı, oyunlarda başarı, şampiyonalarda başarı, başarı diye tutturması, “Şöyle katıldık, böyle yaptık.” demesinin sonucunda sporcuların, antrenörlerin, yöneticilerin yasaklı maddelere yüklenmesi olabilir mi acaba?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – WADA baskı yapıyor, WADA.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) – İşte, bunların hepsini bir Meclis araştırması sonucunda bulmayı ümit ediyorum. “Ümit ediyorum.” diyorum çünkü Deniz Fenerlerinin karartılması gibi bu durumdan da korkuyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baydar.

Şimdi, söz sırası (10/758) esas numaralı önergesiyle Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Canalioğlu. (CHP sırasından alkışlar)

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doping ile ilgili Meclis araştırma önergeleri üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve sözlerime cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün şu sözleriyle başlamak istiyorum: “Fikri idman bedeni idmanla muvazi gitmelidir. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” Bu sözlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk spora ve sporcuya verdiği önemi çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımızın burada sunuş konuşmasında “Doping insan yaradılışına, insan fıtratına ve de zehirli bir madde olduğu için aykırıdır.” diye ifade ettiler. Belki bunlar doğru ama bir de bunun yanında baktığınız zaman doping, dürüst bir yarışma için, haksız rekabeti önlemek için ve sporcu sağlığını korumak için yasaktır. Doping sadece ahlak ve sağlık sorunu değil, aynı zamanda yasal yaptırımları olan bir konudur ve sporcu, bedenini güçlendirirken elbette ki fikrini, yani düşüncesini sporunun gerektirdiği koşullara göre yönlendirerek bu doğrultuda hareket etmelidir. Bu çalışmalar ulusal ve uluslararası spor kuruluşlarının belirlediği kurallar çerçevesinde ve doğrultusunda yapılmak zorundadır. Ama ne yazık ki son yıllarda uluslararası müsabakalara baktığımızda bilhassa Türk sporcuların dopingle çok yakından ilgili olduğu görülmektedir ve Türk sporcularının doping yaptıkları yerel, ulusal ve hatta uluslararası yabancı basında doping skandalı olarak manşetlerde yer almaktadır. Bu olaylar ülke sporuna ve ülkenin sporcularına karşı olumsuzluk yaratmaktadır. Doping yapan sporcuların yanı sıra doping yapmayan sporcular da bu kategoride değerlendirilmekte olup, dünya kamuoyu önünde ülkemizin imajında zedelenme olmaktadır.

Sportif performansı yapay olarak artırmak amacıyla yasaklı farmakolojik maddeleri sporcular niçin kullanmaktadır? Bir de bu ilaçları neden almaktadırlar? Bu soruların cevaplarını hep birlikte aramamız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, ben de futbol oynadım; uzun yıllar da oynadım, profesyonelce de oynadım. Şimdi, futbolcular, sporcular popüler insanlar olur ve yıllarca bizlerin, bir profesörün, ünlü bir avukatın, ünlü bir bilim adamının yıllarca uğraşarak kazanamadığı geliri 5-6 yıl gibi kısa bir sürede kazanırlar ve toplumda da ön sırada yer alırlar. Bu duruma böyle baktığınız zaman Türkiye’de olduğu gibi birçok sporcu, ülke sporcusu bu büyük organizasyonlara katılmak ve buradan kısa sürede -spor yaşantısı boyunca- ekonomik geliri elde etmek ve hayatının geri kalan kısmını da rahat geçirmek amacını gütmektedirler. O nedenle spor şaşaalı bir hâl almış ve bu zamanda sporcularımıza sunulan ödüller dudak uçuklatacak boyuttadır. Sayın Bakan bunu çok iyi söyledi, konuşmacı arkadaşlarım da söyledi. Bu ödülleri almak için insanlar haksız rekabete katılmakta ve sporcu kimliği olan insanlar da bu dopingi alıp kullanmaktadırlar. Ama bu dopingi alıp kullandıkları zaman buna teknik heyet veya yöneticiler veya federasyonlar bunlar üzerindeki yaptırımlarını “Ya, tamam madalya aldık, dur bakalım yerse!” diye düşünerek mi yapıyorlar? Yoksa daha sonra alınan madalyaların geri alınması bizleri üzüntüye yol açmıyor mu?

Sayın milletvekilleri, sporda doping yapanlar suçlu da doping ilaçları satanlar, futbolcuları kullanmaya itenler de suçlu değil mi? Bu konuda çok düşünmemiz gerekiyor. Sporcularla yaptığımız söyleşilerde, genç arkadaşlar, sporda başarı sağlamalarının -biraz önce söylediğim gibi- ekonomik güçlenmelerinde önemli rol oynadığını, bu nedenle bu yola başvurduklarını söylemektedirler ve ne yazık ki doping kullanma yaşı da çok küçük yaşlara kadar gelmiş, küçükler ve yıldızlar bu dopingli ilaçları alma noktasına gelmişlerdir. Elbette gençleri spora yönlendirmemiz gerekiyor ve onları spora yönlendirirken eğiterek spor yapmalarına destek vermemiz gerekiyor. Çünkü yine Ulu Önder Atatürk diyor ki: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” İşte tam bu sırada çok önemli görev iki bakanlığa düşmektedir; Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığına ve bunların da uzantısı olan kuruluşlara çok büyük görevler düşmektedir.

Şimdi, Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Doping ile Mücadele Komisyonunun açıklamasına baktığımız zaman, 2013 yılında, 648 sporcumuzun örneklerinde, 90 sporcumuzda bir veya birden fazla yasaklı madde saptanmış ve dünya dopingli sporcular yüzde 1,5 oranında iken -biraz önce değerli arkadaşım da söyledi- bu oranın bizde yüzde 15’e yaklaşması, Türkiye’de dünya ortalamasından 10 kat fazla dopingli sporcu olduğu gerçeğini de ortaya koymaktadır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Sayın Bakan her fırsatta “Sporu kalkındırıyoruz, yatırımlar yapıyoruz, salonlar yapıyoruz.”  diyor. Ben burada bir de espri olsun diye söylemek istiyorum; yapılan salonların hepsi kapalı spor salonu yani ismi üzerinde, “kapalı” spor salonu. Yani şimdi bu “yaptık”, güzel ama ismi üzerinde “kapalı”.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kapısı da mı kapalı?

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) – Kapısı da kapalı. Örnek vereceğim.

Bununla ilgili geçmişte bir spor bakanı tesisleri denetlemeye gidiyor ve heyetiyle birlikte X kapalı salonuna girdiğinde çok temiz ve bakımlı olduğunu görüyor ve bakıcıyı çağırıyor “Seni tebrik ederim, kutlarım. Ne güzel baktın. Bak, hiç eskimemiş, şey olmamış.” diyor. “Evet, Sayın Bakanım, bura kapalı olduğu için biz de burayı bu şekilde koruyoruz.” diyor. Yani bu kapalı işini kaldıralım ve bunu artık kapalı değil, halka açık bir şekilde yapalım.

Değerli arkadaşlarım, bu böyle de, yalnız, sporun her dalında da fair-play’in olması gerekmektedir. Bakın fair-play’in kapsamına baktığımız zaman ne yazık ki -Sporda Şiddet Yasası burada görüşülürken de konuştuk ama- uygulamaya geldiği zaman bu fair-play’de yalnızca, Hükûmetin taraftarlarının maça giderken onlara karşı etkili tedbir alınması noktasında olaya bakılıyor. Onun için federasyonlar özerk değil, bu federasyonların hepsi tamamen Sayın Başbakanın ve Hükûmetin kontrolü ve vesayeti altındadır.

Sayın Bakan, diyeceğim tabii, bekliyorsun, merak ediyorsun “Diyecek mi Canalioğlu?” diye. Diyeceğim tabii ki. Hâlen 2010-2011 Süper Lig sezonunda şike yaptıkları gerekçesiyle UEFA ve CAS tarafından iki köklü futbol takımımız Fenerbahçe ve Beşiktaş’a bir ve iki yıl Avrupa kupalarından men cezası verilmesine rağmen, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından kupa asıl sahibine yani Trabzonspor’a hâlen verilmemiştir. Bizim hedefimiz temiz futbol, hak, emek ise tarafsız Futbol Federasyonunun da görevini yapması beklenir ama tarafsız olmadığı da ortadadır.

Sayın milletvekilleri, kalan sürede şunu söylemek istiyorum: Trabzon bir spor kentidir ve gerçekten Türk spor tarihinde futbolda, atletizmde, güreşte, her dalda çok önemli sporcular yetiştirmiştir ve bunlar Türkiye’ye mal olmuş isimlerdir. Örneğin Özkan Sümer, Şenol Güneş, Necati Özçağlayan, Hüseyin Tok, Hami Mandıralı, Kadir Özcan, Necmi Perekli gibi isimler Türk futbolunda yerlerini almışlardır.

Sayın Bakanım, bunların hepsi Trabzon’da Yavuz Selim Stadı’nda yetiştirilmişlerdir. Yavuz Selim Stadı, 1913’te hizmete açılmış ve burada 1913 yılında ilk maçı yapan Trabzon takımının tamamı da Birinci Dünya Savaşı’nda şehit düşmüştür. Şimdi, gelinen noktada bu alan, amatör sporcuların elinden alınıyor -ki bu 7.600 küsuru kapsayan sporcuların elinden alınıyor- ve buraya TOKİ tarafından konut yapılıyor: Orman lojmanı! Yavuz Selim Stadı, 19 Mayıs Kapalı Spor Salonu, Avni Aker Stadı, yetmedi, Akçaabat’taki Fatih Stadyumu alınıyor ve bunların yerine yedi yıldır, sekiz yıldır hâlâ bitirilemeyen “Akyazı Stadı’nı yapacağız.” deniliyor. Sayın Bakanım, siz 100 milyonlar verip her yere stadyum yapıyorsunuz ama bizim malımızı satıp bize stat yapmayın. TOKİ de her şekilde bize de şey versin ama burayı da bu amatör sporcuların hizmetinden mahrum bırakmayınız.

Bakın, burada yalnızca sporcular maç yapmıyor. Burada Çevre ve Şehircilik Bakanı, hemşehrimiz Sayın Erdoğan Bayraktar da ramazanda 2 bin kişiye yemeği de bu alanda verdi. Yine, Kadir Özcan’ın -Allah rahmet etsin-  millî sporcumuzun cenaze töreni de bu alanda yapıldı ve buna Erdoğan Bayraktar’ın yanı sıra, Aileden Sorumlu Bakan Sayın Fatma Şahin de katıldı. Yani burası çok yönlü bir alan ve bu alanları mutlaka değerlendirmemiz gerekiyor. Bu alana sahip çıkmak sizlerin görevidir. Sahip çıkmazsanız tarih, spor tarihi sizi ve Çevre ve Şehircilik Bakanını Trabzon tarihinde çok iyi şekilde anmayacaktır. Bunu sizin dikkatinize sunmak istiyorum Sayın Bakan. Duyarlılığınızı biliyorum, umuyor ve bekliyorum ki amatör sporcuların öncülüğünü yapan ASKF ve diğer kurum ve kuruluşların, demokratik kitle kuruluşlarının, sporla ilgili amatör takımların sesine kulak verirsiniz ve burayı da yine korursunuz.

Ben bu doping komisyonunun hayırlı olmasını diliyorum, onay vereceğimizi ve olması gerektiğini söylüyorum. Belki de ilk kez burada birlikte bir karar alacağız. Umuyorum, Türk sporu bundan fayda kazanır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canalioğlu, memleket havasını hissettirdiniz bana.

Şimdi, söz sırası (10/759) esas numaralı önerge sahibi olarak Mersin Milletvekili Ali Öz’e aittir. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öz.

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sporun ruhuna aykırı olan, bütün dünyada ve ülkemizde önemli bir sorun olan dopingle ilgili vermiş olduğum araştırma önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, bu akşam oynanacak olan Galatasaray-Kopenhag maçında da Galatasaray Kulübüne sonsuz başarılar diliyorum.

İnsanoğlu hiçbir zaman fiziki ve akıl sınırlarını kabullenmemiştir. Yeryüzünde var olmaya başladığı tarih öncesi çağlardan günümüze hep bedensel ve ruhsal sınırlarını aşmaya çalışmış, yetenek ve becerilerini geliştirmeye uğraşmış ve bunu gerçekleştirmeye çabalarken hep birtakım tahrik ve takviye edici maddeler içmiş, yemiş veya kullanmıştır.

Doping, tarihsel, sosyolojik, antropolojik, psikolojik, biyolojik, ekonomik ve hukuksal yönleri olan bir toplumsal olaydır. Dolayısıyla, soruna tıpçılar kadar ve hatta onlardan önce sosyologlar, tarihçiler, felsefeciler ve hukukçular eğilmişlerdir.

Burada benden önce dopingle alakalı görüşlerini ifade eden saygıdeğer milletvekillerinin söyledikleri şeyi tekraren ifade etmek istemiyorum. Ancak, dopingle mücadele noktasında belki de göz ardı ettiğiniz önemli bir hususun olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Tabii ki ülkemizde başka ülkelerdeki sporcuların da Türkiye’yi âdeta doping maddelerini temin etme noktasında bir cennet olarak kabul ettiklerinin altını kalın harflerle çizmek gerekiyor. Türkiye, dünyadaki diğer ülkelere göre dopingli maddelerin, doping içeren ilaçların kullanımı noktasında -diğer ülkelerde yüzde 1,05- yüzde 14 oranında olacak şekilde çok yüksek oranda doping kullanılan ülkelerden bir tanesi. Dolayısıyla, bu maddelerin, doping maddelerinin hangi kaynaklarla ülkemize dışarıdan sokulduğu, bu ilaçların kullanımında bir kontrolümüzün olmadığı, yasal boşluklarımızın çok fazla olduğu, dolayısıyla da dopingle mücadele noktasında sadece dopingi sporcuların neden yaptığı, amacının ne olduğunun dışında doping maddelerine ulaşımı zorlaştırıcı birtakım önlemlerin de alınması gerektiğinin altını çizmek gerekiyor.

Doping, şikeden çok daha tehlikeli bir olaydır. Bu işi organize edenler, ilacı yurda sokanlar, sporcuya temin edenler, kullanmaya teşvik edenler açısından bir yasal boşluk bulunduğu ortadadır. Sporcunun haberi olmadan da doping olabilmektedir. Sporcular için bunu düzenleyen disiplin müeyyideleri, disiplin yönetmelikleri var ama sporcu bilmeyerek de kasten almış olabilir. Bu nedenle ayrım şarttır. Aracılar dopinge teşvik ettiklerinde, doping maddesi temin ettiklerinde Türk Ceza Kanunu’nda bunun yaptırımı olacağını bilirlerse mutlaka bu işten vazgeçeceklerdir.

Yabancı sporcular bile ülkemizden doping maddelerini rahatlıkla alabildiğini söylemektedirler. Önemli olan, dopinge ulaşımı engellemektir. Bu yüzden önemli olan, satan ya da temin edenlere yönelik yaptırım getirebilmektir. Gerekli yaptırımlar getirilirse, Türkiye de doping cenneti olmaktan çıkacaktır. Dopingli maddelerin temini noktasında gerçekten ciddi yasal boşluklarımızın olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir.

Tabii ki özellikle de doping olarak kullanılan ilaçların temini noktasında, eskiden antrenörlük yapıp şimdi de enerji ürünleri ve sözde vitamin hapları satan gruplar olduğunu biliyoruz. Bu kişiler özellikle atletizm başta olmak üzere, son yıllarda doping yapan tüm sporcuların kıyısından köşesinden geçmiştir ama spor teşkilatı, hâlâ bu kişileri sistem içerisinde tutmaya devam etmektedir.

Dopingin sadece sporcunun başarısını artırmanın dışında, kendi sağlığına vereceği zararların da mutlak suretle, yapan sporcuya iyi öğretilmesi gerekmektedir. Herkesin de ifade ettiği gibi, doping yapılan maddelerin insan sağlığı üzerinde kısa ve uzun vadeli çok ciddi olumsuz etkileri olduğunu, ani ölümlere bile vesile olabilecek sonuçlarla karşılaşabileceğimizi herkesin bilmesi lazım. Ülkemizde dopingle ilgili bu oluşacak olan yasal düzenlemede sadece sporcunun değil, sporcuyla beraber federasyonuna varacak zinciri, oradaki sorumlu olan herkesin bu doping olayına dahi sonucunda hangi cezayla karşılaşacağını mutlak suretle bilmesi gerekirken tekraren ifade etmek isterim ki ülkemizde tüm ilaçlarda olduğu gibi psikosomatik ilaçlar dışında doping maddesi olarak addedebileceğimiz ilaçların kontrollü satımlarının mutlaka temin edilmesi, özellikle yurt dışından kaçak olarak getirilen ilaçların ülkemiz sporcularına ve başka dünya sporcularına ülkemizden temin edilmesinin önüne geçilmesi, bu konuda ciddi yasal yaptırımlarının, müeyyidelerinin mutlaka yapılması gerektiğine inanıyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Şimdi, söz sırası (10/760) esas numaralı Önerge sahibi olarak Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’a ait.

Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sporun ahlaksızlık boyutu olan ve gittikçe daha da artan dopinge yönelik Meclis araştırması hakkında konuşacağım.

Doping, biraz evvel de bahsettiğim gibi, öncelikle bir ahlak sorunu. Bu, sporcuların yarışma, yarışmada birinci olma, iddialı olma gibi içgüdüsel davranışlarının dışında, gerçekte bir ahlak sorunu. Ahlak bozukluğu bir mikrop gibi, müsait olduğu zeminlerde ürer. Yani, zemin müsaitse insanların ahlakı yalnız sporda değil, diğer mecralarda da bozulur. Bu, spora yansıyan kısmı.

Bakın, “bu bir ahlaksızlık” diyorum ya. Biz Akdeniz Oyunları’nda 16 tane sporcusu dopingli çıkan bir ülkeyiz. Bunu Türk milletine anlatamadık, yabancı basına anlatamadık. Bizim hakkımızda yazılanlar, bizim hakkımızda söylenenler yenilir yutulur şeyler değildir. Ben bir Türk vatandaşı olarak bunlardan utandım.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Yanlış.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Bakan, 16’yı az görmüş, belki 26 olunca daha çok yazacaklardır diyor. Bundan utanmanız gerekiyor Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Akdeniz Oyunları’nda yok.

LÜTFÜ TÜKKAN (Devamla) – Öncelikle bu işin sorumlusu olarak en çok sizin utanmanız lazım, ben de utanıyorum bir Türk olarak tabii ki.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Akdeniz Oyunları’nda yok, önleyici kontrollerde, öncesinde var, Akdeniz Oyunları’nda yok. Doğru bilgi verin.

LÜTFÜ TÜKKAN (Devamla) – Sayın Bakan, Türkiye’de bu araştırma önergesinin verilmesine gerekçe olan doping vakaları öyle bir hâle geldi ki döneminizde ama bunu -biraz evvel de bahsettiğim gibi- toplumda gitgide yayılan bir ahlaksızlığın hoş görülmesiyle alakalı olarak görüyorum.

Türkiye bir şike olayları meselesi yaşadı, 3 Temmuzda düğmeye basılan bir şike meselesi yaşadı. Bu da bir ahlaksızlık. Şike meselesini ahlak olarak göstermek, bunu gayet normalmiş gibi kabul etmek hiçbir insana yakışmaz. Fakat, şike sadece sporda mı var zannediyorsunuz, sadece futbolda mı var zannediyorsunuz? Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin yaptığı ihalelerin tamamında şike var, şikeli ihaleler yapılıyor. Bu da bir ahlaksızlık, aynı futboldaki şike gibi.

Bakın, TMSF’nin elinde SKY Türk ve Akşam gazetesi var, hiçbir satış yapılmamış ama şu anda toplumda herkes, dışarıdaki gazeteciler dâhil, herkes bunun ihaleye çıkmadan evvel, iktidara yakın bir iş adamı tarafından alınacağını biliyor. Böyle bir ihale olur mu?  Buradan ismini zikretmiyorum, netice itibarıyla bu insan bir iş adamı, işlerine sıkıntı vermek istemem ama netice itibarıyla bunun alacağını herkes konuşuyorsa bu ihalede de bir şike yok mudur? Yani şike futbolda olunca insanları cezaevine atıyorsunuz, muhatapları dışarıda dolaşıyor.

Burada da ayrıca bir şey söyleyeceğim tabii. İhalelerde şike yapanlar devletin en üst kademelerinde en büyük şekilde kabul görüyorlar. Onların hiçbirisi cezaevine ziyaretçi bile olmuyorlar, bırakın cezaevine girmeyi. Bu şikeyi sadece Spor Bakanına atfetmek yanlış olur. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin tamamı şikeci hükûmettir. Dopingle beraber, biraz evvel bir arkadaşımızın bahsettiği, Türkiye'nin bütçesinin dopinglenerek, birtakım makyajlar yapılarak sunulması ayrı bir rezillik ama ihale şikesini normal, meşru bir iş gibi sunmak, o apayrı bir rezillik. Bunun da önüne geçebilecek yasal düzenlemelere ihtiyacı var bu ülkenin.

Bakın, Akdeniz Oyunları’nda Rıza Kayaalp diye bir oyuncuya bayrak taşıttınız. Bu kardeşimiz ne yazmış: “Ermenilere bıraktınız meydanı. Allah belanızı versin eylemci çapulcular. Ermenistan halkı kutlama yapıyormuş ‘Taksim’i işgal ettik.’ diye. Sizin yaptığınız eylemi…” Nokta nokta: “…vatan hainleri.” Bu, doping yapsa ne olur, spor yapsa ne olur, başka bir şey yapsa ne olur. Böyle bir ahlaksızlığa cevaz vermek bir bakana yakışır mı? Böyle bir şey uygun mudur arkadaşlar? Bu insanlarla niye dalga geçiyorsunuz, Türk milletiyle, niye bu kadar hafife alıyorsunuz?

Fenerbahçe kongresi yapıldı pazar günü. Hani 3 Temmuzda şike operasyonu diye cezaevine attığınız Aziz Yıldırım’ın da yarıştığı bir kongreydi. Ben Fenerbahçeli değilim. Daha önce burada şike konusunda yapılan konuşmalarda da ilettim. Şikede, o yasa tasarısıyla ilgili Kulüpler Birliğinde Bursaspor temsilcisiydim. Bu yasa tasarısının, ilk önce, isteyenleri çarpacağını bizzat belirtmiştim, burada da tekrar ediyorum. Sporda Şiddeti Önleme Yasası’ydı zannediyorum. Aziz Yıldırım cezaevine girdi. Aziz Yıldırım’ın şike yaptığı iddia edildi, birtakım belgeler sunuldu fakat Aziz Yıldırım’ın şike yaptığı iddia edilen adamların hiçbirisi cezaevine ziyaretçi olarak bile girmedi. Böyle bir şike olur mu? Yani, siz bana bunun bir şike operasyonu olduğunu anlatabilir misiniz? Bu bir Fenerbahçe operasyonuydu. Bu Hükûmetin bir meselesi var, toplumdaki tüm kademelere el koymak gibi bir hastalığı var. Koyamazsınız, gücünüz yetmez, yetmeyecektir. Olmayacaktır, geçmişte olmadığı gibi şimdi de olmayacaktır. Bu bir talep, insanoğlu talep edebilir ama şartlar ve ortam bu işe müsait değil. Gittiğiniz yerde toslar dönersiniz.

En sonunda kalktı, bir kulüp kongresine müdahale edebilecek kadar aciz bir konuma düştü AKP iktidarı. Fenerbahçe Kongresi’yle AKP iktidarının ne işi var ya? Bir kulüp kongresi, kim aday olursa olsun, birisi başkan seçilir, öbürü seçilemez. Netice itibarıyla kulübe üye arkadaşlarımız, sporseverler, kulüp üyeleri bunu kendi aralarında çözerler. Sayın Başbakan bunu hazmedemedi. Grup toplantısında “Sen kimsin ki AVM kuracaksın, sen kimsin ki banka kuracaksın?” Doğru bana göre de, kim o? Başbakanla yakınlığı bulunan bir Katar ailesi gibi gidip 300 milyon lira teminat yatırıp banka kuramaz ki, mümkün değil. Banka kurmak için sırada bekleyen bir sürü yatırımcı varken sadece Başbakanla yakınlığından dolayı bir Katar ailesine bu banka kurma müsaadesi veriliyorsa Sayın Aziz Yıldırım’ın o hayalleri boş, çok doğru söylüyor Başbakan! Bu kin, bu öfke Fenerbahçe camiasıyla alakalı da değil. Sizden olmayan herkese karşı bir kin ve öfkeniz var. Bu kini, öfkeyi yendiğiniz zaman bu ülkenin mutlaka ve mutlaka yöneticisi olursunuz. Şimdi sadece ve sadece bir partinin genel başkanı olursunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Başbakan ya, ne genel başkanı ya, Başbakan o ya, hayret bir şey ya.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkkan.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Satır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Vekil konuşmasında “AKP Hükûmetinin tüm bakanlıkları şikecidir, ihalelerde şike vardır.” dedi. Bu konuda söz almak istiyorum.

BAŞKAN – İki dakika, sataşmadan dolayı söz veriyorum. Lütfen başka sataşmalara neden olmayacak şekilde konuşmanızı yapın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

XI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde önerge sahibi olarak yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir günde, mübarek bir günde görüşmelerimizi devam ettiriyoruz. Şu ana kadar çok güzel bir görüşme ortamı oldu fakat Sayın Vekilin söylediklerine cevap vermek durumundayım.

Sayın Vekil, konuşmasında “Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün ihaleleri şikelidir, bütün bakanları şikecidir.” dedi. Bu, asla ve asla bizim kabul edeceğimiz bir şey değil.

Sayın Vekile şunu sormak istiyorum: Bu konuda elinizde herhangi bir belge, bilgi, doküman varsa…

LÜTFÜ TÜRKAN (Kocaeli) – Biraz evvel örneğini anlattım. TMSF’nin elindeki…

MİHRİMAH BELMA SATIR (Devamla) – Müsaade eder misiniz? Her şeyden önce konuşma usulünü, adabını bilmemiz lazım.

Belge, bilgi, doküman varsa neden bugüne kadar herhangi bir hukuk mahkemesine müracaat etmediniz, suç duyurusunda bulunmadınız? Bu konuda elinizde verilmiş mahkeme kararları varsa lütfen bunları bizimle de paylaşın, biz de bilelim.

Türkiye’deki kurum ve kuruluşları, her şeyden önce siyaset kurumunu bu kadar ağır dille eleştirmeyi doğru bulmam. Biz bir hukuk devletiyiz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayıştay raporunu gönderirseniz…

MİHRİMAH BELMA SATIR (Devamla) – Bu konuda, varsa elinizde bilgi, belge, doküman, mahkeme kararı veya usulsüzlük, bunları…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayıştay raporunu bekliyoruz sabırsızlıkla.

MİHRİMAH BELMA SATIR (Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti’nin savcılarına, Türkiye Cumhuriyeti’nin mahkemelerine vermek sizin en tabii hakkınızdır. Biz de böyle bir şeyi bilirsek bundan memnuniyet duyarız. Onun dışında, argüman olmayan, belge olmayan konularda, özellikle siyaset kurumunu ve Hükûmeti eleştirmek hakkınız da değil, haddiniz de değil.

Bu konuşmaları mümkünse bu muhabbetle bitirelim ve bu akşamı bitirelim.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Satır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Hatip konuşmasında, AK PARTİ Hükûmetinin ihalelerde yolsuzluk yaptığı iddiasında bulunmuştur. Ayrıca, spor kulüplerinin genel kurullarına Hükûmetin müdahil olduğu iddiasında bulunmuştur.

Bu konularda, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre kürsüden söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum.

Yalnız, başka sataşmalara lütfen sebep olmayınız.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın son yıllarda Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinde önerge sahibi olarak yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Keşke gerçekten doping konuşuluyor olsaydı, sporda doping olayları konuşuluyor olsaydı, dopingin bir ahlaki sorun olarak, dopingin bir sağlık sorunu olarak, dopingin bir insan hakları ihlali olarak, dopingin Türk Ceza Kanunu’ndaki genel hükümlerin ihlali olarak enine boyuna konuşulduğu bir oturuma tanıklık ediyor olsaydık ama maalesef, sıklıkla, kişilere hakaretlerde bulunuldu, kurumsal olarak Hükûmete yönelik hakaret ve iftiralarda bulunuldu.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti Başbakanı veya bakanlarından herhangi biri son yapılan Fenerbahçe Kongresi’ne şu veya bu şekilde müdahil olmuş değildir. Onun öncesinde yapılan bir Beşiktaş Genel Kurulu vardır. Hükûmetimizin oraya da bir dahli söz konusu olmamıştır. Buraların statüleri bellidir, buraların üye yapıları bellidir, buraların delege yapıları bellidir, buralardaki başkanlık mücadelesinin hangi zeminde, hangi şekillerde yapıldığı ve yürütüldüğü bellidir, bu gibi konular karşısında Hükûmetimizin yaklaşımının ve tutumunun ne olduğu da bellidir.

Son sayın milletvekili ve ondan önce bazı milletvekilleri bazen açık, bazen ima suretiyle ihalelerde yolsuzluklar yapıldığı, özellikle Mersin’deki Akdeniz Oyunları sırasında pazarlık yönteminin sıklıkla kullanıldığından söz etmişlerdir. Evet doğrudur, Mersin’deki Akdeniz Oyunları’nda sıklıkla pazarlık yöntemi kullanılmıştır çünkü Yunanistan Hükûmeti almıştır, dört yıl boyunca taş üstüne taş koymamıştır. On sekiz ay içerisinde Akdeniz Oyunları’nın hem projeleri hem ihaleleri hem inşaatları hem de organizasyonu gerçekleştirilmiştir. Milletvekilinin ciddiyetine yakışan, iftira atmak değil, varsa belgesi Cumhuriyet Savcılığına başvurmaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Erzurum’u da pazarlık usulü yaptınız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkanım…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hem Adalet ve Kalkınma Partisi Sayın Grup Başkan Vekilinin hem Sayın Bakanın… Sayın Başkan Vekili soru sordu, “Varsa elinizde bir belge, bunu açıklayın.” dedi. Müsaade ederseniz açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Açıklamak istiyorsunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, yerinizden.

Sayın Türkkan, yerinizden, lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Efendim, mümkünse ben kürsüden kullanayım.

BAŞKAN – Açıklama istediğiniz için lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan nasıl kullandıysa benim de kullanma hakkım var efendim.

BAŞKAN – Ama o, sataşmadan istedi, siz “kısa bir açıklama” dediniz. Lütfen yerinize geçer misiniz, lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben de sataşmadan dolayı açıklama hakkımı kullanmak istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN – “Pek kısa bir açıklama yapacağım.” dediniz. Lütfen yerinize geçer misiniz. Bir dakika süre vereceğim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, lüzumsuz yere gerersiniz ve adaletsiz davranırsınız.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, ben İç Tüzük’ü uyguluyorum. Rica ediyorum, lütfen yerinize geçer misiniz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İç Tüzük hiç uygulanmadı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ben açıklama için söz istiyorum o zaman.

BAŞKAN – Size de yerinizden söz vermek zorundayım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır.

BAŞKAN – Sataşmadan istiyorsanız kürsüden söz vereceğim Sayın Başkan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Grup adına yanlış ifade edilmiş bir konunun düzeltilmesi talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Nedir konu?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İşte, az önceki belgelendirme meselesi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

İki dakika süreniz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Yerime Lütfü Bey konuşacak.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, hiç bu işleri, bu tüzükleri yormamanız lazım, doğru olan buydu.

BAŞKAN – Keşke böyle yapmasaydınız Sayın Başkan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Başka ne yapabiliriz, açıklama yapacak arkadaşımız.

BAŞKAN - Yapmasaydınız.

4.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında MHP Grubuna  sataşması nedeniyle konuşması

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şimdi, Sayın Bakanım, öncelikle size söylüyorum: Türkiye’de spor bakanlığı, hükûmete girmiş, Parlamentoya girmiş her gencin ilk istediği bakanlıktır. Niye? Popülaritesi çok yüksektir. Spor, Türkiye’de gençler arasında çok ciddi izlenen, izleyici kitlesi fazla olan bir mesele. Sizin de genç bir parlamenter olarak ilk bakan olduğunuzda çok sevindiğinizi düşünüyorum. Bizler de genç bir bakanın spora el atmasının Türkiye açısından çok büyük şans olduğunu düşünüyoruz ama üzülerek ifade ediyorum Sayın Bakan, kişilikle alakalı değil bu, beceriyle alakalı. Siz bu konuyu beceremediniz, beceremediniz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ona millet karar verir!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Yani milletin hakkında bir sürü tezviratlar çıkarken sizin çıka çıka Hamamönü’nde üç tane binayla ilgili meseleniz çıktı, onu bile becerememişsiniz!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu, ayıp.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Ayıp oldu tabii, bence de ayıp.

Diğer taraftan, İsmet Paşa Stadyumu var, Kocaeli’nin tek stadı, Kocaelispor’un tek stadı. Şu anda, geçtiğimiz 29 Ekimde orada son törenleri yaptık. Zira orası artık alışveriş merkezi olmak üzere, stadyum kaldırılıyor. Kocaelililer, öncelikle İsmet Paşa Stadyumu’nun stadyum olarak kalmasını isterler. İkincisi: “Eğer bu stadyum buradan kaldırılacaksa bize stadyum yeri gösterilsin.” derler. Bu konuda da sizden cevap beklerler.

Sayın Başkan Vekiline cevap veriyorum: Biraz evvel arz ettim, Sky Türk ve Akşam gazetesi şu anda TMSF’nin elinde olmasına rağmen, birileri sahibiymiş gibi gidip orada oturuyorsa, gazeteler orayı bu kişinin alacağını söylüyorsa bunun ismi şikedir. Biz kediye kedi deriz Sayın Başkan Vekili.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

ÜLKER CAN (Eskişehir) - Belgeleriniz nerede?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkan…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, ismimi vererek ve ithamda bulunarak bir isnat gerçekleştirdi Sayın Hatip. İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre sataşma nedeniyle kürsüden cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen başka sataşmalara neden olmayınız.

5.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, Galatasaray’ın maçının olduğu bir günde sabrınızın bu şekilde sınanmasından dolayı öncelikle hakkınızı helal edin. Daha evvel gensoru önergesi mevzusu yapılmış bir konuyu Sayın Hatip buraya getirmekle, doping konusundaki hazırlıksızlığını ve diğer iddialarıyla ilgili ciddiyetsizliğini esasında ortaya koymuş oldu. Bu konu gensoru önergesine konu olmuş bir mevzu. Mülkiyet edinme hakkı denen bir hak var memlekette. Ben de bu hakkımı kullandım. Varsa gayrikanuni bir şey, onunla ilgili de savcılığa gidebilirsiniz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ben var demedim zaten. Bu şekilde…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Kocaeli Stadyumu’na gelince: Değerli milletvekilleri, 1994-2002 senesi arasında Türkiye’de yapılabilen stadyum bir tanedir. Adı büyüktür ama proje güzel bir proje değildir, Atatürk Olimpiyat Stadı. Şimdi, bu stadyumu yeniden bir stadyuma çevirebilmek için bir stadyum parası kadar daha para harcamak mecburiyetindeyiz. Bu bir. İki: Atatürk Olimpiyat Stadı’nın kredi borçlarını on bir yıldır şahsım ve benden önceki bütün bakanlar, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun kanuni bütçesinden ödemeye devam etmektedir, hazine garantili borçla yapılmıştır. Sekiz senede bir tane stadyum yapan Türkiye Cumhuriyeti, bugün üç senede 25 tane stadyum yapabilecek bir konuma ve güce gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – “Sekiz senede” diyorsun, sen kendi Hükûmetini suçluyorsun Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Mersin tamamlandı, Türk Telekom Arena Stadı tamamlandı, Afyonkarahisar Stadyumu yüzde 90 düzeyinde, Malatya Stadyumu yüzde 30 düzeyinde, Sivas Stadyumu kaba inşaat, yüzde 25 düzeyinde, Eskişehir’in temelini attık, Gaziantep’in temelini attık, Antalya’nın temelini attık, Samsun Stadı’nın temelini attık, Trabzon Akyazı Projesi’nde inşaat çalışmaları tam gaz devam ediyor. Sakarya’nın ihalesini yaptık, inşaat başladı, Kocaeli’de 33 bin kişilik stadyumun ihalesini yaptık, karar kesinleşti. Adana’nın ihalesini yaptık, yer teslimi yapıldı. 25 stadyum; elbette ki bu spora bu kadar yatırım yapan ve emek harcayan bir Hükûmetin Başbakanını da, bakanlarını da takdir etmenizi beklemiyorum.

Galatasaray’a başarılar diliyorum.

İyi akşamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu dediğiniz yerlerin hepsinde stadyum vardı, yıkıp yerine alışveriş merkezi yaptınız.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Kaç kişilik vardı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Kaç kişilik vardı?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – AVM’lerin rantını paylaştınız orada Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Takdir beklemiyorum ama yapılanlar için de “AVM yapılıyor” demeyin,” Hiçbir şey yapılmadı.” demeyin.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Görmezler onlar, görmezler, boş ver!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Türk milletinin parasını…Yozgat’ın…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

Sayın Bakan… Sayın Kılıç…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yatıyorsunuz AVM, kalkıyorsunuz AVM! (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Altay, buyurun…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Rıza’ya atılan iftiraya o kadar çabuk alışma! Rıza’ya Türk milleti…

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Türk siyasi tarihinde “AVM Hükûmeti” olarak hatırlanacaksınız.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Kolay değil öyle milliyetçilik!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bana milliyetçilikte en son ders verecek olan adam sensin Sayın Bakan. Ben bedel ödemiş adamım, öyle muhabbeten milliyetçi değilim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

Sayın Kılıç, lütfen…

Buyurun Sayın Altay, sizi dinliyorum.

Sayın Bakan lütfen… Bakın, Sayın Altay’a haksızlık ve saygısızlık yapıyorsunuz, lütfen Grup Başkan Vekili kendisi.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu konuşmasından bir önceki konuşmada gene Sayın Türkkan’a cevap maksadıyla çıktığı konuşmada Sayın Türkkan’a ilaveten, grubumuz adına konuşan milletvekillerimizi de kastederek onların ciddiyetten uzak olduğunu…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Hayır, hayır. Öyle bir şey demedim Engin Bey, yanlış anlaşılma…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Aynen öyle, tutanakları bekler, bakarız.

Sayın Bakanım, ciddiyete davet ettiniz, ciddiyetten uzak olduklarını itham ettiniz. Ben, çok kısa, bu konuyla ilgili bir sataşmadan dolayı hakkımı kullanmak istiyorum.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Engin Bey, cevap hakkı kullanacaksanız Başkanın takdirinde ama öyle bir ibare kullanmadım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan, o zaman Başkan ara verecek, tutanakları isteyeceğiz, bakacağız. Ben ne duyduğumu biliyorum.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir ibare  kullanmadım, genelleme yapmadım.

BAŞKAN – Sayın Altay, öyle bir ibareyi, gerçekten, samimi söylüyorum, ben de duymadım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tutanakları isteyin, ısrar ediyorum. Sayın Başkan, ara verin.  

BAŞKAN – Tutanakları alıp bakalım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Neyi alıp? İki dakika konuşacağız.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, bir cümle açıklama yapabilir miyim?

Sayın Altay, bakın…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Bakanın açıklama hakkı, isterse, hemen var.!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan, siz bunu söylediniz.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Bir cümle söyleyeceğim.

ENGİN ALTAY (Sinop) -  Benim buna cevap vermem lazım şu veya bu şekilde.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Eğer bu genelleme olarak anlaşıldıysa özür dilerim, öyle bir maksadım olmadı. Böyle bir ibare varsa tutanaklardan çıkarılmasını arz ederim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tutanaklara bakalım.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir genelleme yapmadım.

BAŞKAN - Özür diledi, maksat hasıl olmuştur.

Teşekkür ederim Sayın Altay.

Evet, şimdi konuşma sırası…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …(10/763) esas numaralı önerge sahibi olarak Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’na aittir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dedeoğlu…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Atıcı.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, birçok stadyumları bütçeden yaptıklarını ifade etmişlerdir. Mersin’de yaptıkları stadyumun karşılığında Mersin Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’nu TOKİ’ye verip AVM yapmak üzere anlaşmışlardır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Diyorum “AVM Hükûmeti” diye.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yani Mersin’de yapılan yatırımlardan 1 koyup 3 almışlardır.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, var öyle bir şey. Çıkın söyleyin, “TOKİ’ye vermedik.” deyin. Lütfen doğru söyleyin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – 1 koyup 3 almadık.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 5 almışlar!

BAŞKAN – Söyledikleriniz kayda geçmiştir, teşekkür ederim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İki: Sayın Başkan, ayrıca, on sekiz ay gibi kısa bir sürede iş yaptıklarını ve bunu mecburen el sıkmak yöntemiyle yaptıklarını söyleyen Sayın Bakan çok sıkıştığı için acele iş yaptığını söylüyor ama Mersin’den bir tane iş alıp da oradaki insanlara yaptırmıyor, hepsini Mersin’in dışından yaptırıyor.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, teşekkür ederim. Söyledikleriniz tutanağa geçmiştir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tutanağa geçmesi için söylüyorum zaten.

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu, buyurun lütfen…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Kanuni olmayan bir şey varsa lütfen savcılığa gidin.

BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu, buyurun.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, “savcılık” diye arkasına sığınmayın. Her şeyi etik kurallar içinde yapacaksınız Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, lütfen hatibe izin verin.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Her şey kanuna ve etiğe uygundur.

BAŞKAN – Buyurun.

X.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve 104 milletvekilinin Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/753) (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 22 Milletvekilinin, başta vücut geliştirme sporu olmak üzere sporda yaşanan doping olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/762) (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 23 milletvekilinin dopingin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/755) (Devam)

4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, Milli takımlarımızdaki doping kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/756) (Devam)

5- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 Milletvekilinin, sporda doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/757) (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 23 Milletvekilinin, spordaki doping vakalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/758) (Devam)

7.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve 22 Milletvekilinin, Türk sporcularının doping kullanmasının nedenlerinin ve doping maddelerine erişim imkanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/759) (Devam)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 20 Milletvekilinin, Türk sporunda yaşanan doping olayları ile sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/760) (Devam)

9.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 21 Milletvekilinin, vücut geliştirme sporunda kullanılan doping maddelerinin kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/761) (Devam)

10.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ve 25 milletvekilinin sporda yaşanan doping olaylarının engellenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/754) (Devam)

11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 Milletvekilinin, doping kullanımının Türk sporuna verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/763) (Devam)

12.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, sporda yaşanan doping sorununun ve sporcuları doping kullanmaya iten nedenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/764) (Devam)

13.- İstanbul Milletvekili Hakan Şükür ve 24 Milletvekilinin, doping sorununun tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/765) (Devam)

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sporunda dopingle ilgili vermiş olduğum Meclis araştırması önergemiz hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; milletvekili seçilmeden önce, 2004-2011 yılları arasında ben de Türkiye  Görme Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığını yaptım. Atina Olimpiyatları’na, Çin Olimpiyatları’na ve en son 2012 yılında Londra’da yapılan Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na da katıldım.

Doping hem Türkiye’de hem de dünyada bir sanayi şekline gelmiş; maalesef, üzülerek söylüyorum bunu. Gerek bunu kullananlar gerekse satıcıları, maalesef ki maalesef, yanlışlık içerisindeler.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim!

Teşekkür ederim.

MESUT DEDEOĞLU (Devamla) – Bunun yanında, bu dopingi kullanmak, bunun satıcılığını yapmak; gerek antrenör gerekse sporcu, kulüp başkanları, yöneticiler… Tamamen eğitimle ilgili olan bir şey bu; tamamen eğitimin eksikliğinden, federasyonun, kulüplerin gerekli seminerleri ve eğitimleri vermemesinden kaynaklanıyor. Bunların birçok mahzuru var tabii ki. Gerek sağlık açısından gerekse o dopingi kullanan sporcunun ülkesine vereceği, kulübüne vereceği ve kendine vereceği zararların neler olduğunu bilmeden yapmış olduğu bir davranış olarak bunu kabul etmek istiyorum.

Türk sporunda doping, şiddet ve şike; üçünün bir arada bulunmaması gereken üç nokta. Biz, bunların üçünü de bir arada görmek istemiyoruz ve Parlamentoda gerek kanunlarla gerekse de yönetmelikle bunun altından kalkmak mecburiyetindeyiz.

Bu konuyla ilgili vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesindeki bu komisyon temenni ediyorum ki bir an önce kurulur, Parlamento tarafından bu raporlar çıkar ve gerekli tedbirler alınır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Türk sporunda doping olmasın, şiddet olmasın, şike olmasın. Bu konuyla ilgili, grubumuz her türlü çalışmayı yapmaya hazır. Temenni ediyorum ki önümüzdeki dönem bu komisyon kurulur ve Parlamento bu çalışmaları yapar.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Dedeoğlu.

Şimdi, konuşma sırası (10/765) esas no.lu önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Hakan Şükür’e ait.

Buyurun Sayın Şükür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tarihi bir gün!

HAKAN ŞÜKÜR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doping olaylarıyla ilgili Meclis araştırması önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, konuşmama başlamadan önce, ülkemizi ilgilendiren ve yaklaşık yarım saat sonra oynanacak olan Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray’ımıza -ki, eski formasını giydiğim takımım Galatasaray’a- yürekten başarılar diliyorum.

Ülkemizin son yıllarda hemen her alanda sergilediği başarı öyküsü, sağladığı değişim ve dönüşüm hiç kuşkusuz spora da yansımaktadır. Son on bir yıllık dönemde Türk sporuna, sporcularımıza, gençlerimize büyük yatırımlar yapıldı, yüzlerce modern tesis inşa edildi, birçok uluslararası organizasyon başarıyla gerçekleştirildi. 

Profesyonel sporun içinden gelen ve bu alanda ülkeme hizmet üretmeyi onur addeden biri olarak, Türk sporunun son dönemde kanayan yarası hâline gelen yasaklı madde kullanımı, yani doping konusunda daha somut ve sistematik adımlar atıldığını ve daha da fazlasının yapılacağını müşahede etmekteyim. Olimpiyat ruhu ve “fair-play” olgusunun sporun her alanına nüfuz edebilmesi için, dopinge karşı mücadelenin sadece yapılacak testler veya cezalarla değil, önleyici tedbirler ve bilinçlendirme çalışmaları neticesinde olacağını bugün geldiğimiz konum itibarıyla görmekteyiz.

Dopingle mücadele programları spor için temelde değerli olanın korunmasını amaçlamaktadır. Bu temel değer “Sporun ruhu” olarak adlandırılır ve olimpiyat ruhunun esasıdır. Nasıl dürüstçe oynayacağımızın göstergesidir aslında. Sporun ruhu, insan ruhunun, bedeninin ve zekâsının aynasıdır. Ahlak, dürüstlük, performans, sağlık, karakter, kurallara saygı, dayanışma gibi değerlerle ifade edilir.

Dünyada doping konusunda çatı kuruluş olan WADA yani Dünya Dopingle Mücadele Ajansı, etkin ve güncel bir biçimde, sporun daha temiz ve daha adil olması adına bilimsel olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Amaç, temiz sporcunun hakkını korumaktır. Ülkemizde ise Millî Olimpiyat Komitesi altında faaliyet gösteren Dopingle Mücadele Komisyonu, dopingle mücadeleyi kurumsallaştırmak ve gerçekleştirilecek iş birliğinin ana ilkelerini belirlemek ve dopingle mücadeleyi yürütmek amacıyla 24 Mayıs 2011 tarihinde Spor Genel Müdürlüğüyle imzalanan protokol sonrası 2011 yılının Haziran ayında kurulmuştur. Komisyon tarafından Dünya Dopingle Mücadele Kuralları (CODE)  çerçevesinde oluşturulan Türkiye Dopingle Mücadele Talimatı WADA tarafından onaylanarak 23 Eylül 2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. WADA Kurucular Kurulunun 20 Kasım 2011 günü Kanada’nın Montreal kentinde yaptığı toplantıda, Türkiye, dünya dopingle mücadele kurallarına uyumlu ülkeler listesine alınmıştır. Tüm bu çalışmalar spor federasyonlarımıza tebliğ edilerek ülkemizde ilgili çalışmalar başlatılmıştır. Fakat  mevcut durum itibarıyla süreçlerin daha da detaylandırılarak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının konuya dâhil edilmesi büyük önem arz etmektedir. Yasaklı maddelerin temin edilmesi konusundaki hususların yeniden düzenlenmesi, bu konuda aracılık yapanlara gerekli cezaların verilmesi ve bu husustaki denetimlerin  yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Sporda yasaklı maddelerle ilgili bilimsel olarak hazırlanmış olan içeriklerle sporcu ve antrenörlerimize eğitim programları düzenlenmesi, sporcu ortak veri tabanı oluşturulması ve bu maddelerin temin yollarının tespit edilerek ilgili önlemlerin alınması gibi başlıklar bizi temiz spora  götürecektir.

2012 yılında WADA tarafında yapılan testlerin büyük çoğunluğunun idrar örneklerinin tahlili ile gerçekleştiğini görüyoruz. Geçtiğimiz yıl sporculardan alınan numunelerin yüzde 88’i idrar numunesi, yüzde 5’i kan numunesi ve yüzde 6’sı biyolojik pasaporttan kaynaklanan verilerdir. Ayrıca, yine aynı yıl numunelerin yüzde 53’ü müsabaka dışında, yüzde 47’si müsabaka döneminde alınmıştır. Doping kontrollerinin artık sadece müsabakalarda değil müsabaka dışı dönemlerde de alınıyor olması işin gelmiş olduğu ciddi noktayı bize gösteriyor. Sporcunun kontrolden haberdar edildikten sonra kontrol sonlanana kadar hiçbir şekilde yalnız kalamayacağı, numuneyi verirken dahi kontrol memuru tarafından izlenmesi WADA tarafından şart koşuluyor, bu çok önemli. Maalesef ki geçmiş dönemlerde doping kontrolü esnasında kaçan veya vermeyi reddeden sporcularımız da ceza almak durumuyla karşı karşıya kalmışlardır. Müsabaka dışı dönemlerde numune alınmasıyla ilgili olarak sporcunun özel hayatına müdahale edildiği düşünülebilir fakat şunu da belirtmek gerekir ki Dünya Dopingle Mücadele Ajansı WADA’nın Doping Kontrol Yönetmeliği’nin sporculara yönelik 1’inci maddesi “Her zaman ve her yerde idrar veya kan numuneniz alınabilir.” olarak yer almaktadır. Böylesi bir husus temiz spor için vazgeçilmez ise tüm sporcu, antrenör ve yöneticilerin bu yönergeleri dikkate alması ve hayata geçirmesi vazgeçilmezdir.

Hacettepe Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye Doping Kontrol Merkezi yakın zamanda WADA akreditasyonunu tekrar alarak bu konuda bölge coğrafyasına hizmet verecektir. Dünyada şu anda WADA’ya akredite 33 merkez bulunmaktadır. Bunların önümüzdeki beş yıl içerisinde sayısı 40 ile sınırlı kalacaktır. Bu sebeple merkezin faaliyete geçmesiyle ülkemizde birçok branştaki numune sayısının artacağından ve bu sayıların uluslararası standartlara yükseleceğinden şüphem yok. Türkiye bugün artık sağlık ve spor alanında geçmişle mukayese edilemeyecek ölçüde geniş imkânlara ve altyapıya sahip bir hâle gelmiştir. Yakın zamanda Sayın Başbakanımızla -ki Kızılcahamam’da bu sunumu ben kendim gerçekleştirdim- İstanbul’da yapılması planlanan Türkiye’nin ilk sporcu hastanesi, daha doğrusu Sporcu Sağlık Merkezi Projesi bizlere önemli bir rehber olacaktır. Az evvel Aytuğ Bey’i dinlememe sebebim biraz da budur, Sayın Bakanımızla bununla ilgili bir konuyu görüşmek üzere yanına gittim ve bunun çok önemli bir rehber olacağını düşünüyorum ben ve bununla da ilgili çalışmalar yapıyoruz. Sporcu arkadaşlarımız, akademisyenler, bu konunun uzmanları, çok değerli muhalefet partisi milletvekilleri bu komisyon içerisinde mutlaka ki değerli fikirlerini bizlere vereceklerdir, onlarla da bunu daha genişletebiliriz.

Spor geçmişimize baktığımız zaman, yanlış veya eksik bilgilendirme sonucu, tedavi amaçlı kullandığı ilaçlar yüzünden ceza almak durumunda kalan benim de çok yakın arkadaşlarım var, isimlerini söylemek istemiyorum. Gereksiz, tedavi amaçlı kullandıkları, biraz bilinçsizlikten, biraz da kontrol edilememezlikten kaynaklanan cezalardı bunlar, bizleri de çok derinden yaralamış ve üzmüş. Aynı zamanda, bu arkadaşlarımız en aktif dönemlerinde çok uzun süreler spordan uzaklaşmak durumunda kalmıştır. Bu beni ayrıyeten üzmüştür ve bununla ilgili de kendimi görevli kabul ediyorum. İnşallah, bu komisyonda hep beraber güzel çalışmalar yaparız.

Ayrıca, az evvel bahsettiğim merkezde, sporcu sağlık merkezinde bugün dünyada sadece atletizm ve bisiklet branşlarında kullanılmakta olan biyolojik pasaport ile -Sayın Bakanımız kısmen ifade etti ama çok detaylı konuya girmedi- kontrol yöntemi kapsamında çalışmalar yapılarak, sadece müsabaka döneminde değil, uzun periyodik dönemler hâlinde sporcu verilerinin takibi mümkün hâle gelecektir. Bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz. 2009 yılında dünyada 6.082 biyolojik pasaport tahlil edilmişken, bu rakam geçen yıl 18.223 olarak gerçekleşmiştir.

İstanbul Sporcu Sağlık Merkezi Projesi ile ilgili olarak, sporun ve sağlığın birçok alanındaki akademisyenden destek almaktayız. Bu bağlamda, “dopingle mücadele” başlığı da hastanenin faaliyet göstereceği alanlar içerisinde önemli bir yere sahip olacaktır, bundan emin olabilirsiniz. Bu alanda ortaya koyacağımız mücadele de kısa zamanda meyvelerini verecektir. Sağlıklı nesillerin başarıya ulaşması daha temiz ve doğru yöntemlerle olacaktır.

Bu vesilelerle yüce Meclisinizi tekrar selamlıyor ve teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şükür.

Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Hayırlı olsun.

BAŞKAN – Hepimize hayırlı olsun.

İşimiz bitmedi daha arkadaşlar.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 1’inci sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20 milletvekilinin, İstanbul Kâğıthane ve Ayamama dereleri üzerindeki imara aykırı yapıların dere yataklarını yok etmesi ve yoğun yağışlarda adı geçen derele  rin taşması sonucu oluşan can ve mal kayıplarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

14.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 20 milletvekilinin, İstanbul Kağıthane ve Ayamama dereleri üzerindeki imara aykırı yapıların dere yataklarını yok etmesi ve yoğun yağışlarda adı geçen derelerin taşması sonucu oluşan can ve mal kayıplarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1)

BAŞKAN – Hükûmet? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 22 milletvekilinin, spor sektöründeki siyasi baskı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

15.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 22 milletvekilinin, spor sektöründeki siyasi baskı iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2)

BAŞKAN – Hükûmet? Yok.

Ertelenmiştir.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hükûmetin bulunamayacağı anlaşıldı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 6 Kasım 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi akşamlar diliyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 21.16