DÖNEM: 24 CİLT: 72 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
65’inci
Birleşim
20 Şubat 2014 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, basın ve ifade
özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Ergenekon, Balyoz ve
Askerî Casusluk davalarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ağrı
Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
İstanbul’da ve Ağrı’da gerçekleştirmiş olduğu projelere ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ağrı Milletvekili
Ekrem Çelebi’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Ağrı Milletvekili
Ekrem Çelebi’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın 560 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 19 milletvekilinin, AVM’lerin
şehir ekonomileri ve toplumsal yapıya etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/872)
2.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık ve 26 milletvekilinin, Erzincan’ın ekonomik, sosyal ve jeolojik
yapısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/873)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, tıbbi
dokümantasyon ve tıbbi sekreterlik mesleğiyle ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/874)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109
Milletvekilinin; Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan
Ağır Ceza Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560)
4.- Sanal Ortamda
İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 560 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesi üzerinde
verilen önergenin kabul edilmesinin İç Tüzük’ün
87’nci maddesine uygun olup olmadığı hakkında
IX.-
OYLAMALAR
1.- Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, THY’nin bazı gazetelerin dağıtımlarını durdurmasına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/37659)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak on iki oturum yaptı.
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, bölgedeki elektrik
kesintilerine,
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Bursa’da çevre faktörlerinin
tarımda yarattığı sorunlara,
Kars Milletvekili Yunus Kılıç, Kars’taki tarım ve hayvancılığa,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Ordu Milletvekili İdris Yıldız ve 25 milletvekilinin, balıkçılık
sektörünün sorunlarının (10/869),
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 23 milletvekilinin, madencilik
sektörünün sorunlarının (10/870),
Ordu Milletvekili İdris Yıldız ve 25 milletvekilinin, Doğu
Karadeniz Bölgesi’nde madencilik sektörünün sorunlarının (10/871),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 14/2/2014 tarihinde BDP
Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından Türkiye’de kuraklığın artmasına neden olan uygulamaların tespit
edilmesi, kuraklığın zararlarının en aza indirilmesi ve kapsamlı bir su
politikasının geliştirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (5021 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
MHP Grubunun, 18/2/2014 tarih ve 3564
sayıyla Iğdır Milletvekili Sinan Oğan ve arkadaşları tarafından kişi hak ve
hürriyetlerinin önüne geçen uygulamalardan biri olarak sansürün toplumumuza
etkisinin, sebep olduğu hak ihlalleri ve mağduriyetlerin tespitini yapmak
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin,
CHP Grubunun, 18/2/2014 tarihinde İzmir
Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından
Başbakanın ve onun güdümündeki paralel parti devletinin Türkiye’yi içine
soktuğu hukuksuzluk yolunun iç ve dış politik tahribatının boyutlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin (1297 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 19 Şubat 2014 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Karabük Milletvekili Osman
Kahveci’nin BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Karabük Milletvekili Osman Kahveci, Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın
MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,
Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Harun
Karaca’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup
Başkanına,
İzmir Milletvekili Aytun Çıray, İstanbul
Milletvekili Harun Karaca’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Harun Karaca, Sinop Milletvekili Engin
Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Amasya
Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Adana Milletvekili Necdet
Ünüvar’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı ifadelerine,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, tekraren, MHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki Cumhurbaşkanıyla ilgili bazı ifadelerine,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Cumhurbaşkanına hakaret etmediğine
ve sözlerinden hakaret kastı çıkaranlar varsa bu takdirde Cumhurbaşkanından
özür dilediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 560, 538 ve 536 sıra sayılı kanun teklifi
ve tasarılarının bu kısmın 4, 10 ve 11’inci sıralarına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 550 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
4’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109
Milletvekilinin; Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan
Ağır Ceza Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560),
5’inci sırasına alınan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/676) (S. Sayısı: 380),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve Ağrı Milletvekili
Ekrem Çelebi ile 18 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Manisa Milletvekili
Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın; 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna Geçici Bir Ek Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel ve 1 Milletvekilinin; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy ve İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge
ile 44 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporlarının (2/1967, 2/1074, 2/1438, 2/1529, 2/1571, 2/1966) (S.
Sayısı: 546) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamasından sonra kabul
edildi.
Isparta Milletvekili Recep Özel, İstanbul Tuzla’da hayatını
kaybeden Uzman Onbaşı Gökhan Aslan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, İstanbul Tuzla’da
hayatını kaybeden Uzman Onbaşı Gökhan Aslan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın 546 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 47’nci maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna,
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin, Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz’ın 546 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 48’inci
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın 546 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
50’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın 546 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 50’nci
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın 546
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna,
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 546 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
52’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince, 20 Şubat 2014 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 01.21’de birleşime son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Dilek
YÜKSEL Muharrem
IŞIK
Tokat Erzincan
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mine
LÖK BEYAZ Fehmi
KÜPÇÜ
Diyarbakır Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
91
20 Şubat 2014 Perşembe
Teklifler
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun; 2464 Sayılı
Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2012)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.02.2014)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; 5233 Sayılı Yasada Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/2013) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.02.2014)
3.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu ile 1 Milletvekilinin;
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerine Bir Derece Verilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/2014) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.02.2014)
4.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in; Toplumsal Barış ve Müzakere Kanunu Teklifi
(2/2015) (Adalet; İçişleri; İnsan Haklarını İnceleme ile Anayasa
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.02.2014)
5.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/2016) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.02.2014)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; 492 Sayılı Harçlar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/2017) (Anayasa ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.02.2014)
7.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın; Kamu Hizmetlerinin Gerektirdiği Sürekli
Görevlerde Alt İşveren (Taşeron) İşçisi Olarak Çalışanların Sürekli İşçi
Kadrolarına Atanmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/2018) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.02.2014)
Raporlar
1.- Çocuk
Haklarına Dair Sözleşmenin Başvuru Usulüne İlişkin İhtiyari Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/826) (S. Sayısı: 547) (Dağıtma tarihi: 20.02.2014) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Mali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti
Dışişleri Bakanlığı ile Mali Cumhuriyeti Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği
Bakanlığı Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/836) (S. Sayısı: 549) (Dağıtma
tarihi: 20.02.2014) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/837) (S. Sayısı: 550) (Dağıtma tarihi:
20.02.2014) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 1/2013 Sayılı Kararın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/844) (S. Sayısı:
551) (Dağıtma tarihi: 20.02.2014) (GÜNDEME)
5.- Gelişen Sekiz
Ülke Ekonomik İşbirliği Örgütü Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/860) (S. Sayısı: 552) (Dağıtma
tarihi: 20.02.2014) (GÜNDEME)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/861) (S.
Sayısı: 553) (Dağıtma tarihi: 20.02.2014) (GÜNDEME)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri
Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu, İçişleri Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/876) (S. Sayısı: 554) (Dağıtma tarihi: 20.02.2014)
(GÜNDEME)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Moğolistan Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı: 556) (Dağıtma tarihi: 20.02.2014)
(GÜNDEME)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/854) (S. Sayısı: 557) (Dağıtma tarihi: 20.02.2014)
(GÜNDEME)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin
Karşılıklı Kullanımı ve Değişimi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/863) (S. Sayısı: 558)
(Dağıtma tarihi: 20.02.2014) (GÜNDEME)
11.- Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Bayburt
Milletvekili Bünyamin Özbek ile 80 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit ve
Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ile 3 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Malatya Milletvekili Mahmut
Mücahit Fındıklı ve Muş Milletvekili Faruk Işık ile 34 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/2006, 2/2007,
2/2008, 2/2009, 2/2010) (S. Sayısı: 561) (Dağıtma tarihi: 20.02.2014) (GÜNDEME)
(x)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 19 Milletvekilinin, alışveriş merkezlerinin şehir
ekonomileri ve toplumsal yapıya etkilerinin araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/872) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.05.2012)
2.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık ve 26 Milletvekilinin, Erzincan’ın ekonomik, sosyal
ve jeolojik yapısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/873)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.05.2012)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 Milletvekilinin, tıbbi
dokümantasyon ve sekreterlik mesleğinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/874) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.05.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklu ve hükümlülere
uygulanan disiplin cezalarına ve cezaevlerindeki bazı uygulamalara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35673)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, cezaevlerinde bulunan tutuklu
sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35674)
(x)
Kanun Teklifinin komisyonlara havalesinin tekemmül etmediği 21.02.2014 tarihli
66’ncı Birleşimde Başkanlıkça Genel Kurula ifade edilmiş olup Teklif,
28.02.2014 tarihinde geri alınmıştır.
3.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, aile içi şiddet verilerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35675)
4.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bir TV kanalının Sincan
Cezaevinde izlenememesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35676)
5.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, 2002 yılından önce Trabzon’daki icra
dairelerinin sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35677)
6.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’da haciz konulan araç ve
yediemin garaj sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35678)
7.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Kandıra 1 Nolu F Tipi
Cezaevindeki avukat görüş kabinlerine ses geçiren camlar takıldığı iddiasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35679)
8.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, bir hükümlünün
kelepçeli olarak muayene edildiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35680)
9.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, tutuklu ve hükümlülerden iaşe bedeli alındığı
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35681)
10.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, toplu açılış törenlerine ve açılışı
yapılan tesislere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35682)
11.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, bir iş ilan metninde yer
alan şartlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35683)
12.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’daki bir arazinin imar planının
değiştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36847)
13.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, polisin dur ihtarına uymadığı için bir
vatandaşı öldürmesiyle ilgili bir soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/36848)
14.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Uludere olayının
sorumlularına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36850)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, görevden alınan Cumhuriyet savcısına
ve haklarında soruşturma başlatılacak olan bazı kişilerin Türkiye’den kaçtığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36851)
16.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yolsuzluk ve rüşvet soruşturması
kapsamında tutuklanan bir kişinin Adalet ve Kalkınma Partisinin yerel seçim
çalışmalarına mali destek sağladığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/36852)
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, imar planları değişiklikleri ve imar
izinleri için talimat verdiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/36853)
18.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir savcı tarafından ortaya atılan
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36854)
19.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kesilen tavuk ve hindi sayısındaki
azalışa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36855)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, rüşvet ve yolsuzluk operasyonu
kapsamında tutuklanan bir şahsın Adalet ve Kalkınma Partisinin anket
çalışmalarını finanse ettiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/36856)
21.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, danışmanları ile danışmanları
hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36857)
22.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2003-2013 yılları arasında Savunma
Sanayi Müsteşarlığı tarafından alınan mayın temizleme sistemlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36858)
23.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından afet yönetimi ile ilgili yapılan harcamalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/36859)
24.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2003-2013 yılları arasında yurt dışı
ve yurt içi kurum ve firmalardan alınan kara mayınlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/36860)
25.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kara mayınları ile ilgili çeşitli
hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36861)
26.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ankara’daki okullara verilen doğal
gaz miktarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36863)
27.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kartlı doğal gaz abonelerinin
yaşadıkları sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36864)
28.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Manisa ziyareti ile ilgili çeşitli hususlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36865)
29.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, BM’nin terör listesinde yer alan bir kişiyle
ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36866)
30.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Başbakanlık ve bağlı birimler
tarafından gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36867)
31.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Yüksek Hızlı Tren Projesinin
ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36868)
32.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Taksim Metrosundaki bir özel
güvenlik görevlisinin bir vatandaşı yaralamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/36869)
33.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, kadın cinayetlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/36870)
34.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ili ve ilçelerinde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan şartlı nakit
transferlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36871)
35.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, depremde zarar gören veya
yıkılan okul ve öğretmenevlerinin yeniden inşası ile onarımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36872)
36.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ili ve ilçelerinde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan kömür yardımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36873)
37.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ili ve ilçelerinde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan proje yardımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36874)
38.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ili ve ilçelerinde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan nakdi yardımlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36875)
39.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ili ve ilçelerinde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan gıda yardımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36876)
40.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van ili ve ilçelerinde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından yapılan eğitim
yardımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36877)
41.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Abdullah Öcalan’ın gazetelerin genel yayın
yönetmenleri ile görüştürüleceği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/36878)
42.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa ilinde yapılan kömür yardımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36879)
43.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, LPG fiyatlarına yapılan zamma ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36880)
44.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, satın alınan ve kiralanan araçlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36881)
45.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, bir bakan danışmanı
hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36882)
46.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, haklarında işlem yapılan MİT personeline ve
Kırıkhan-Reyhanlı yolunda durdurulan bir tırla ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36883)
47.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, devlet
içinde olduğu iddia edilen paralel yapıyla ilgili sunulan istihbarat raporuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36884)
48.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in, Kırıkhan-Reyhanlı
yolunda jandarma tarafından aranmak istenen bir tırın aranmasının Hatay
Valiliğince engellendiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/36885)
49.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Suriye’de yapılması planlanan çocuk felci
aşılamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36886)
50.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir ortaokul öğretmeninin derste
kullandığı ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36887)
51.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hatay’da durdurulan bir tıra ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36888)
52.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir milletvekilinin açıklamalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36889)
53.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Başbakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/36890)
54.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Hatay’da durdurulan bir tıra ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36891)
55.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, bir bakanın yolsuzluk yaptığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/36892)
56.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, BDDK’nın bir kredi
kullanımıyla ilgili verdiği görüşe ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/36896)
57.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, Halkbank ve Ziraat Bankası tarafından basın yayın
kuruluşlarına verilen reklam ve ilanlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/36897)
58.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/36898)
59.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/36899)
60.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bilecik’te Ziraat Bankasına borcu olan kişilere
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/36900)
61.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/36901)
62.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/36902)
63.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/36905)
64.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36906)
65.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, İstanbul Adliyesindeki telefonların dinlendiği
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/36907)
66.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, avukatlara yeşil pasaport verilip verilmeyeceğine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/36908)
67.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/36909)
68.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker’in, hükümlü ve tutuklu sayısı ile bu kişilerin iş gücü olarak
kullanılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/36910)
69.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/36911)
70.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu
kapsamında tutuklanan bir şahsın yakınlarıyla yaptığı görüşmelerin sıklığına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/36912)
71.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, bir cezaevindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/36913)
72.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/36914)
73.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, tüp bebek uygulamasına ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/36915)
74.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, yasa dışı evlat edindirme sitelerine ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/36916)
75.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/36917)
76.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/36918)
77.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/36919)
78.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, bir ortaokul öğretmeninin derste kullandığı
ifadelere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/36920)
79.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, kadın cinayetlerine
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/36921)
80.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36922)
81.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36923)
82.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, 2010 yılından bu yana yurt dışına gönderilen Bakanlık
personeline ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/36924)
83.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/36925)
84.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36926)
85.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/36927)
86.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, KOSGEB tarafından KOBİ’lere yönelik
gerçekleştirilen desteklere ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından
yazılı soru önergesi (7/36928)
87.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/36929)
88.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, 2010 yılından bu yana yurt dışına gönderilen Bakanlık
personeline ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/36930)
89.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/36931)
90.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/36932)
91.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36933)
92.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, SGK borçları nedeniyle haklarında haciz
işlemi yapılanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/36934)
93.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36935)
94.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, engelli dernekleri tarafından hazırlanan bazı
projelerde dernek yöneticilerinin görev almalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36936)
95.- İstanbul Milletvekili
Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36937)
96.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36938)
97.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, İznik Gölü Çevre Planında yapılan değişikliğe
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36939)
98.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, milletvekilleri ve TBMM çalışanları için
yapılmakta olan İncek-2 Konut Projesine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/36941)
99.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36942)
100.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bakanlık tarafından satın alınan ve kiralanan
araçlara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/36944)
101.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’un Pendik ilçesindeki bir mahallede
yaşayanların tapu sorununa ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/36945)
102.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36946)
103.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36947)
104.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36948)
105.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Bulgaristan’da Türkçe yer adlarının
değiştirilmesine yönelik bir karara ve uygulanan yaptırımlara ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36949)
106.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36950)
107.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, Suriyeli muhaliflerle
ilişki kurulduğu iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/36951)
108.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36952)
109.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla
ilgili bir açıklamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/36986)
110.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/36987)
111.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in, bir açıklamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36988)
112.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, 1 Ocak 2014
tarihinde Kırıkhan-Reyhanlı karayolunda durdurulan bir tıra ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36989)
113.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, 112 Acil Yardım İstasyonlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36990)
114.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa İli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36991)
115.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, kadın konusunda çalışan sivil toplum
kuruluşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36992)
116.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, polislerin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/36993)
117.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, 2010 yılından bu yana yurt dışına gönderilen Bakanlık
personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36994)
118.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/36995)
119.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36996)
120.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bakanlık tarafından satın alınan ve kiralanan
araçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36997)
121.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, 2002 yılından itibaren Bilecik’te yaşanan
intihar vakalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36998)
122.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, İzmit’teki bazı kaçak ve ruhsatsız binalara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/36999)
123.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Midyat Geçici Mülteci
Kampı ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37000)
124.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, bir vakfa ait yurtlara ve yapılan bağışlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37001)
125.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Kırıkhan-Reyhanlı yolunda Jandarma
tarafından aranmak istenen bir tırın aranmasının Hatay Valiliğince engellendiği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37002)
126.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, Başbakanı karşılamadan dönen vatandaşların metroyu ücretsiz kullandığı iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37003)
127.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’un Pendik ilçesindeki bir mahallede
yaşayanların tapu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37004)
128.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Türk vatandaşlığına geçirilen bir kişiye ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37005)
129.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hatay’da silah ve mühimmat taşıdığı
iddia edilen bir tırın durdurulması ile ilgili gelişmelere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37006)
130.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37007)
131.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, üniversitelerdeki şiddet olaylarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37008)
132.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy’un, üniversitelerdeki şiddet olaylarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37009)
133.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Kalkınma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37010)
134.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Kalkınma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37012)
135.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, 2010 yılından bu yana yurt dışına gönderilen Bakanlık
personeline ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37013)
136.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37014)
137.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bakanlığın Bilecik’te finanse edeceği projelere
ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37015)
138.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Kalkınma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37016)
139.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’nun, Sinema
Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelikte yapılan değişikliklere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/37017)
140.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Itri Yılı vesilesiyle yayınlanan albüm ve CD’ler
ile ilgili iddialara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37018)
141.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37019)
142.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/37020)
143.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, sahaflara satılan kitaplara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/37021)
144.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/37022)
145.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bakanlığın Bilecik’teki faaliyetlerine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/37023)
146.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37024)
147.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’daki bir taşınmazın mülkiyetine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37026)
148.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37027)
149.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, kamuda kullanılan taşıtlara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37028)
150.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, 2002-2013 yılları arasında gerçekleştirilen
özelleştirmelere ve elde edilen gelirlerin kullanımına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37029)
151.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, 2010 yılından bu yana yurt dışına gönderilen Bakanlık
personeline ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37030)
152.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37031)
153.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, otomobillerden alınan ÖTV
oranlarının artırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37032)
154.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37033)
155.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, halk eğitim merkezlerinde açılan kurslardaki
eğitmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37034)
156.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37035)
157.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Elazığ’ın Baskil ilçesinde yapılan Temel
Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37036)
158.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37037)
159.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bilgisayar ve Öğrenim Teknolojileri Bölümü
mezunlarının istihdamına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37038)
160.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, açılan dersliklere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37039)
161.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, öğretmenlerin ekonomik durumlarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37040)
162.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, taşımalı eğitim sistemindeki servis ve
taşımacılık işi ile uğraşan esnafa ödemelerin yapılmamasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37041)
163.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37042)
164.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, TEOG sınavında öğrencilere müfredatta olmayan
konuların sorulduğu iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37043)
165.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İş Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanlığı sınav
sorularının sızdırıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37044)
166.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37045)
167.- Amasya
Milletvekili Ramis Topal’ın, Amasya’da görev yapan
bir öğretmenin derste söylediği iddia edilen ayrımcı ifadelere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37046)
168.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Amasya’nın
Gümüşhacıköy ilçesindeki bir okulda meydana gelen olaya ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37047)
169.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde dava açanların sayılarındaki artışa ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37048)
170.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37049)
171.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37050)
172.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, 2010 yılından bu yana yurt dışına gönderilen Bakanlık
personeline ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37051)
173.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37053)
174.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37054)
175.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37055)
176.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bakanlığın Bilecik’te yürüttüğü proje ve
yatırımlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37057)
177.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37059)
178.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir ve
ilçelerindeki yol yapım çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/37077)
179.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından
gerçekleştirilen ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/37078)
180.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, yüksek hızlı tren seferleri sırasında
yaşanan kazalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37079)
181.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlıktaki engelli kadrolarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/37080)
182.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, ülke genelindeki PTT merkezi sayısına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/37081)
183.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken görevinden alınan bürokratlara
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37082)
184.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bakanlık tarafından satın alınan ve kiralanan
araçlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37083)
185.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bazı şirketlerin Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
ihalelere katılıp katılmadıklarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37084)
186.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Çamlıca’da imara açılan bir
alana ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37088)
187.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile
ilgili çeşitli iddia ve hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/37089)
188.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İçişleri Bakanlığında görev yapan bir bürokrata
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37090)
189.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, protestocu bir vatandaşın evinin aranmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37091)
190.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir sermaye grubunun şirketlerine
yönelik denetimlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37092)
191.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, dış politika ile ilgili bazı
hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37093)
192.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, çeşitli konulara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/37094)
193.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, çeşitli konulara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/37095)
194.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’de düzenlenen 11. Dünya Wushu Şampiyonasında gerçekleştiği iddia edilen yolsuzluğa
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37096)
195.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında
tutuklanan bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37097)
196.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, TÜRGEV’e
bağışta bulunan iş insanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/37100)
197.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, AVM’lere
ve AVM’lerde çalışan personelin çalışma koşullarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37101)
198.- Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Hatay’da durdurulan tıra ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37102)
199.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, DGS ile lisans eğitimini sürdüren öğrencilerin
burs/kredi olanaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37103)
200.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Milli Eğitim Bakanlığı personelinin
katıldığı yurt dışı gezilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/37104)
201.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir silah fabrikasının Ankara’daki
binasından çalındığı iddia edilen silahlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/37105)
202.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, dershanelerin kapatılmasına
yönelik çalışmalara ve bu çalışmaların nedenleri ile ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37106)
203.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a
yapılması planlanan anıt mezara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/37107)
204.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işsizlikle mücadele konusunda yapılan
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37108)
205.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, zorunlu tüketim ürünlerine yapılan zamlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37109)
206.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, memur maaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/37110)
207.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, engellilerin eğitim ve istihdam sorununa
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37111)
208.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Devlet Memurları Kanunundaki engelli
istihdamıyla ilgili % 3’lük oranın asgari sınır olarak uygulanmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37112)
209.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, akaryakıt fiyatlarındaki değişime ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37113)
210.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, akaryakıt fiyatlarındaki artışa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37114)
211.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, 4/C statüsündeki personelin kadroya
geçirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37115)
212.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kürt sorununun çözümü için
uygulanan politikaların sonuçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/37116)
213.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel
alımlarına ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/37117)
214.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bağlı kurumların
bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/37118)
215.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul metrosundaki
büfelerde bazı gazetelerin satışının engellendiği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/37120)
216.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan’ın, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında bazı
işadamlarının malvarlıklarına tedbir konulması kararının ilgili kurumlara posta
yolu ile gönderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37121)
217.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Kamu Denetçiliği Kurumu tarafından hazırlanan
raporlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37122)
218.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, sağlık hizmetlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37123)
219.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, İstanbul’daki metro
istasyonlarındaki büfelerde bazı gazetelerin satışının engellendiği iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37124)
220.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’daki metro
istasyonlarındaki büfelerde bazı gazetelerin satışının engellendiği iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37125)
221.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bağlı kurumların
bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/37127)
222.- Ankara
Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun piyasaya
etkileri bağlamında bazı iddialara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/37128)
223.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, banka yöneticilerinin dörtte bir oranı ve üstü
ortak olduğu şirketlere söz konusu bankalardan kredi sağlanmamasına ilişkin
kuralın BDDK tarafından uygulanmadığı iddiasına ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/37129)
224.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, Ziraat ve Vakıflar Bankalarına kredi verildiği
iddia edilen iki şirkete ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/37130)
225.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, Ziraat Bankası tarafından verilen bir krediye
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/37131)
226.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, dershanelerin kredi borçlarına
ve kapatılmaları sonucunda oluşacak sorunlara ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/37132)
227.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, vatandaşların finans kuruluşlarına olan
borçlarının artmasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/37133)
228.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer
Termik Santrali özelleştirmesinde ihale bedelinin ödenmesi için sağlanan
finansmanla ilgili iddialara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/37134)
229.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bağlı kurumların
bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/37135)
230.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel
alımlarına ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/37136)
231.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bağlı kurumların
bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/37137)
232.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, engelli personel alımı için yapılan sınava ve
engelli istihdamına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37149)
233.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel
alımlarına ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37150)
234.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/37151)
235.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel
alımlarına ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin Avrupa Birliği Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37152)
236.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/37153)
237.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel
alımlarına ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37154)
238.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TÜBİTAK tarafından Akademik
e-Ders Çağrısı Programı kapsamında verilen desteklere ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/37155)
239.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TÜBİTAK tarafından Akademik
e-Ders Programı kapsamında verilen desteklere ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/37156)
240.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TÜBİTAK tarafından Bilim
Merkezi Kurulması Destek Programı kapsamında verilen desteklere ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/37157)
241.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TÜBİTAK tarafından Doğa
Eğitimi ve Bilim Okulları Destek Programı kapsamında verilen desteklere ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/37158)
242.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TÜBİTAK tarafından Bilim ve
Toplum Yenilikçi Eğitim Uygulamaları kapsamında verilen desteklere ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/37159)
243.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, TÜBİTAK tarafından AB 7. Çerçeve
Programı kapsamında verilen desteklere ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37160)
244.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TÜBİTAK tarafından TÜBİTAK
Bilim Fuarları Destekleme Programı kapsamında verilen desteklere ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/37161)
245.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/37162)
246.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, iş kazalarına ve sebeplerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37163)
247.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37164)
248.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, memur maaşlarına enflasyon farkının
yansıtılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37165)
249.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, geçici personelin yaşlılık ve malullük
aylığına hak kazandıktan sonra sözleşmelerinin yenilenmemesine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37166)
250.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, 4/C statüsündeki personelin kadroya
geçirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37167)
251.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sözleşmeli ve geçici personelin kadroya
geçirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37168)
252.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, kadroya geçirilen sözleşmeli personele
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37169)
253.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Kamu Personeli Danışma Kurulu kararlarının
uygulanmamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37170)
254.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Kamu çalışanlarına 2014-2015 yılları için
verilen zam oranlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37171)
255.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, iş ve meslek danışmanlarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37172)
256.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, dershane, okuma salonu ve
etüt merkezlerinin SGK prim ödemelerine ve kapatılmaları sonucunda oluşacak
sorunlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37173)
257.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Güdül’de SGK prim borcu nedeniyle hakkında işlem yapılan esnafın
sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37174)
258.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37175)
259.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Amele Birliği Biriktirme ve Yardımlaşma
Sandığının yönetim yapısının değiştirileceği iddiasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37176)
260.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde
yapılan değişikliğe ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37177)
261.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, İzmit Köseköy’deki bir
fabrika hakkındaki iddialara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37178)
262.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Sapanca Gölüne ve gölü besleyen derelerin
kurumasına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37179)
263.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Eti Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğü tarafından yapılması planlanan Kırka-Değirmenözü
Demiryolu Projesine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37180)
264.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Askeri Havaalanı Mania
Planı Uygulaması ile ortaya çıkan sorunlara ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37181)
265.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer
Termik Santralinin çevreye ve insan sağlığına verdiği zararlara ilişkin Çevre
ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37182)
266.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Güdül’e yapılan alt yapı yatırımlarına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37183)
267.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Güdül su kuyularında
ve şebekelerinde kaçaklar olduğu iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37184)
268.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/37185)
269.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, Bulgaristan’da Türkçe yer isimlerinin Bulgarca
isimlerle değiştirilmesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37186)
270.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, MİT tarafından bir TV kanalı kurulduğu
iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37187)
271.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Suriyeli muhaliflere silah yardımı yapılıp
yapılmadığına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37188)
272.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Ankara’da Suriye’deki İslamcı gruplarla
görüşüldüğü iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37189)
273.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37190)
274.- Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37191)
275.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, 1915 Olayları ile ilgili
yürütülen çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37192)
276.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yulafın destekleme kapsamına alınmasına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/37205)
277.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, TAPDK tarafından
yapılan bir düzenlemeye ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37206)
278.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, TAPDK tarafından
yapılan bazı çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37207)
279.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Bakanlık tarafından Güdül’e verilen kredi, teşvik ve desteğe ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/37208)
280.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Güdül İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünde görevli uzmanlara
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/37209)
281.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/37210)
282.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına ilişkin
Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/37212)
283.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in Bandırma
ilçesindeki bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37213)
284.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, İstanbul’da metroda
yaşanan bir olay ile bu olay çerçevesinde özel güvenlik şirketlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37214)
285.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Hatay’da durdurulan
tırın aranması çerçevesinde gelişen olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37215)
286.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’da bir metroda
meydana gelen olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37216)
287.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Kadıköy’deki bir okulun fiziki
eksikliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37217)
288.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Koceli’ndeki bir
caddenin ışıklandırma sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37218)
289.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Gölcük ilçesindeki depremden hasar
görmüş binalara Suriyeli mültecilerin yerleştiği iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37219)
290.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, polislere verilen taltiflere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37220)
291.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel
alımlarına ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37221)
292.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Namazgah Barajı
inşaatıyla ilgili çeşitli iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37222)
293.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana Valisinin yasa dışı dinleme yaptığı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37223)
294.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana Valisinin özel kalem müdürü hakkındaki
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37224)
295.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana’nın Yüregir ilçesinde bir şoförün
öldürülmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37225)
296.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Askeri Havaalanı Mania
Planı Uygulaması ile ortaya çıkan sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37226)
297.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Emniyet Genel Müdürlüğünde akademik çalışma yapan personel sayısına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37227)
298.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Emniyet Genel
Müdürlüğü tarafından kurulacak polis seçme merkezlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37228)
299.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından satın alınan araçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37229)
300.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Büyükşehir
Belediyesine devredildiği iddia edilen bir gölete
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37230)
301.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından siber suçlarla mücadele için alınan
ekipmana ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37231)
302.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Emniyet Genel
Müdürlüğünde yürütülen bazı eğitim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37232)
303.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Güdül’ün nüfusuna ve
nüfus artış hızına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37233)
304.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, büyükşehir
belediyelerine bağlı ilçe belediyeleri ile bunların bağlı kurum ve
kuruluşlarının bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37234)
305.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında kayıp vatandaşların bulunması için yapılan çalışmalara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37235)
306.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Emniyet Genel
Müdürlüğünde yürütülen bazı eğitim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37236)
307.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, büyükşehir
belediyeleri dışındaki belediyeler ile bunlara bağlı kurum ve kuruluş ve
belediye şirketlerinin bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37237)
308.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37238)
309.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37239)
310.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, Adana’nın Kurtuluş
Günü için gerçekleştirilen törene ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37240)
311.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, kırmızı bültenle aranan kişilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37241)
312.- Adana
Milletvekili Ümit Özgümüş’ün, Adana’nın Kurtuluş Günü
için gerçekleştirilen törene ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37242)
313.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, Gaziantep
Üniversitesindeki bazı öğrencilerin fişlendiği iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37243)
314.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, yasa dışı dinlemelerle
ilgili bir açıklamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37244)
315.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Gazi Üniversitesindeki bir salonun restorasyonunun orijinal haline göre yapılmamasına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/37245)
316.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel
alımlarına ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37246)
317.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da bir kütüphane
müdürlüğünün bina ve personel sorununa ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37247)
318.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/37248)
319.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Mevlana Müzesinin bahçesinde bulunan Şeb-i Arus Havuzunun yerinin
değiştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37249)
320.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Muhasebat ve Milli Emlak Kontrolörü iken Maliye
uzmanı kadrosuna atananlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37251)
321.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, Iğdır’daki Hazine arazilerinin satışına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37252)
322.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, dershane, okuma salonu ve
etüt merkezlerinin vergi ödemelerine ve kapatılmaları sonucunda oluşacak
sorunlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37253)
323.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, dershane, okuma salonu ve
etüt merkezlerinin kira sözleşmelerine ve kapatılmaları sonucunda oluşacak
sorunlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37254)
324.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Kandıra ilçesindeki bir köydeki 2-B
arazilerinin rayiç bedellerinin yüksekliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37257)
325.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/37258)
326.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, okulların bir yardım kuruluşuna bağış
yapılmasına aracılık ettiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37259)
327.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, eğitim kurumu ve cinsiyet
bazında bazı eğitim istatistiklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37260)
328.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki okulların branş
öğretmeni ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37261)
329.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Gazi Üniversitesindeki bir salonun restorasyonunun orijinal haline göre yapılmamasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37262)
330.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, TEOG sınavında sorulan sorularla ilgili
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37263)
331.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir vakfın okullarda para topladığı iddialarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37264)
332.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, eğitim alanındaki başarının artırılmasına
yönelik yapılan çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37265)
333.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı
sorularına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37266)
334.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sorumluluk sınavlarında görev alan
öğretmenlere ek ders ücreti ödenip ödenmediğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37267)
335.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sınavlar için yapılan öğretmen
görevlendirmelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37268)
336.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Merkezi Sistem Ortak Sınavı sorularının
çalındığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37269)
337.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, engelli öğretmen
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37270)
338.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel alımlarına
ve memur kadrolarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37271)
339.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, rehber öğretmen ihtiyacının
karşılanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37272)
340.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, çağdaş Türk lehçeleri ve
edebiyatı bölümü mezunlarının istihdam sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37273)
341.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, mühendislik lisans
tamamlama programlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37274)
342.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, dershane, okuma salonu ve
etüt merkezleri ile ilgili verilere ve yapılan çalışmalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37275)
343.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, taşımalı eğitim sistemine
ve yaşanan sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37276)
344.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/37277)
345.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, bazı emekli komutanlara orduevleri ve sosyal
tesislere geçici olarak giriş yasağı getirildiği iddialarına ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37278)
346.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37281)
347.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, yurt dışında faaliyet
gösteren ve TSK personeli ile ilgili yayınlar yapan internet sitelerine ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37282)
348.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin-Tarsus Depolama
Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37284)
349.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin Sorgun Barajı
ve sulaması Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37285)
350.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Göksu II. Merhale
Sulama Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37286)
351.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin-Aksıfat Depolama Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37287)
352.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/37289)
353.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, Kastamonu Havaalanında yaşanan sefer iptallerine
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37305)
354.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İkinci Hızlı Tren Garı için yapılan kamulaştırmalara
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37306)
355.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2013 yılında yol yapım, bakım ve onarımı için
yapılan harcamalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/37307)
356.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, ulaşım ücretlerine zam yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37308)
357.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Zafer Bölgesel Havaalanının
işletilmesine ve verilen desteklere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37309)
358.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli personel alımlarına
ve memur kadrolarına atanmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37310)
359.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’nın Simav ilçesinde
Türk Telekom’a ait bir binanın satışına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/37311)
360.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin-Gözne Yolu Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/37312)
361.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin-Erdemli Yolu
Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37313)
362.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kadı (Göksu) Köprüsü
Yapımı Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37314)
363.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Göksu-2 Köprüsü Yapımı
Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37315)
364.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Erdemli-Silifke-Taşucu
Yolu Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/37316)
365.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Silifke-Mut
Ayrımı-Gülnar-Aydıncık Yolu Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/37317)
366.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tarsus-Çamlıyayla Yolu
Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37318)
367.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Silifke-Mut Yolu
Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/37319)
368.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/37320)
369.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlığın 2002-2013
yılları arasında bazı şirket ve kişilerle ticari ilişkisi olup olmadığına
ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/37321)
370.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, rüşvet ve yolsuzluk operasyonu
kapsamında tutuklanan bir şahsın Adalet ve Kalkınma Partisi seçim çalışmalarını
finanse ettiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37322)
371.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu
kapsamında ortaya atılan bir iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/37323)
372.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, bir genel başkan yardımcısının yaptığı
açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37324)
373.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, PKK’nın Suriye kolu olan
bir örgütle yapıldığı iddia edilen görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/37325)
374.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Kanlıca’daki
iki yalının tek yalı haline getirildiği iddiasına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/37326)
375.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Hatay’da durdurulan bir tıra ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/37327)
20 Şubat 2014 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Dilek Yüksel (Tokat), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, basın ve ifade özgürlüğü hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’ye aittir.
Buyurun Sayın
Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın ve ifade özgürlüğü
konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İfade ve basın
özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi uyarınca güvence
altına alınan temel insan haklarındandır. İfade özgürlüğünün olduğu demokratik
bir toplumda herkes kendisini ifade etme ve haber almakta özgür hisseder. Bir
ülkede basın özgür değilse o ülkede hiç kimse özgür değildir. Türkiye’de AKP iktidarı
basını rehin almıştır. Türkiye’de basın hür değil, basın esirdir. Türkiye’de
medya resmen AKP’nin baskısı altındadır, basın ve ifade özgürlüğüne en başta,
en büyük baskıyı da Başbakan Erdoğan yapmaktadır. Tayyip Erdoğan iş birlikçi ve
yandaş basın hariç, gazetecileri, medya patronlarını ve televizyon
yayıncılarını tehdit etmektedir. Başbakan Erdoğan sansürcübaşı
gibi televizyon yayınlarına müdahale etmektedir, gazetecilere hakaret
etmektedir. Şu sözleri Başbakan Erdoğan gazetecilere söylemiştir: “Tasmalarını
biz çıkardık, şimdi ise boyunlarına uluslararası tasmaları taktılar.” Bu
sözleri eden bir Başbakan demokratik ülkelerde bir gün dahi Başbakanlık
yapamaz. Şu sözleri de yine Erdoğan gazete patronlarına yönelik olarak
söylemiştir: “‘Ne yapayım? Köşe yazarı, hâkim olamıyorum.’ diyemezsin, ‘Kusura
bakma kardeşim, bizim dükkânda sana yer yok.’ demelisiniz.” Başbakan, böylece
muhalif gazetecilerin, gazete patronları tarafından işten atılmalarını
emrediyor. Böyle bir örneğe ancak faşist ve totaliter sistemlerde
rastlanabilir. Bir haberle ilgili olarak Başbakan Erdoğan Milliyet gazetesine
“Batsın sizin gazeteciliğiniz.” diyor, bunun üzerine gazetenin patronu “Sizi
çok üzdük, Milliyeti hemen, uygun gördüğünüz birine satmaya hazırım.” diyor.
Baskının şiddetini varın siz hesaplayın.
Başbakan
Erdoğan’ın televizyon yetkilisini arayarak “Geçmeyin o alt yazıyı.” diyerek
müdahale etmesi gündeme düştü. Bu talimat ve sözleri ancak faşist bir rejime
sahip ülkelerin yöneticileri yapabilir.
Tayyip Erdoğan
anket şirketlerinin araştırmalarına müdahale ederek “Al MHP’den 2 puan, koy BDP’ye.” demektedir. Dahası, Başbakan, MHP lideri
Bahçeli’nin grup toplantısını canlı olarak veren televizyon kanalını arıyor,
“Devlet Bahçeli bir manifesto açıklıyor, siz de bunu canlı olarak veriyorsunuz.”
diyor, muhatabı da “İki üç dakikaya kestiriyorum efendim.” diyor ve kestiriyor.
Siz bu yetkiyi nereden ve siz bu yetkiyi kimden alıyorsunuz beyler? Siz
kimsiniz? Başbakan mı karşımızda, bir kabadayı mı var karşımızda; bunu anlamak
istiyoruz. Gazetede “Bu mu sağlıkta çağ atladığı iddiasında olan Türkiye”
başlıklı bir haber çıkıyor, Başbakan Erdoğan “Alo Fatih” hattıyla derhâl
devreye giriyor, “El insaf edin! Yani böyle bir başlık nasıl atıyorsunuz ya!”
diyor, muhatabı da buna karşılık “Kaçak olmuş. Bu bir ayıptır efendim.”
dedikten sonra derhâl durumu telafi eden manşetler atılıyor, haberi yapan 3
gazeteci de görevinden atılıyor. İki gün önce yine Başbakan Erdoğan bir
gazeteye “Boğulacaksınız.” diye bağırıyordu, gazeteyi “Boğulacaksınız.” diye resmen
tehdit ediyordu. Bu tavrıyla Tayyip Erdoğan basın ve ifade özgürlüğünün
önündeki en büyük engel olduğunu ortaya koymuştur. Erdoğan televizyon ve
gazeteleri maskaraya çevirtmiş, İnternet’i sansürletmiş, HSYK’yı
hegemonya altına aldırtmış, Adli Kolluk Yönetmeliği’ne müdahale ettirmiştir.
Böylece, Tayyip Erdoğan medya dünyasında patronların patronu hâline gelirken
AKP de yalan, yağma ve yolsuzluk sarmalında bocalar hâle gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, yaşananlar, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün önündeki en
büyük engelin Başbakan Erdoğan olduğunu ortaya koymuştur. AKP çıkardığı
yasalarla ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ve İnternet üzerinden bilgiye
erişim özgürlüğünü de büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Yapılan yolsuzluklar
ortaya çıkmasın diye, onları ortaya çıkaracak bütün özgürlük alanları
kapatılmıştır. AKP ve Başbakan Erdoğan haddini fena hâlde aşmıştır. AKP
yönetiminde Türkiye açık bir hapishaneye dönüştürülmüştür.
Ey AKP, oyunuz ne
olursa olsun siz işte busunuz ve siz bu kadarsınız. Önce bu ülkenin başından
gideceksiniz, sonra da yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz, Ergenekon, Balyoz ve askerî casusluk davaları hakkında söz isteyen
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’ya aittir.
Buyurun Sayın
Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
Ergenekon, Balyoz ve Askerî Casusluk davalarına ilişkin gündem dışı konuşması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ergenekon, Balyoz ve
askerî casusluk davaları üzerinde gündem dışı söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Türkiye hukuk anlamında, her anlamda büyük
sıkıntılar yaşıyor. 17 Aralık operasyonuyla Türkiye’nin en büyük yolsuzluk ve
hırsızlık operasyonu sonrasında askerî davaların, Ergenekon davasının askerî
savcısı olan, “Ben bu davaların savcısıyım.” diyen Sayın Başbakan bile bunun
bir kumpas olduğunu ve önemli şeyler açıklayacağını söyledi.
Değerli
milletvekilleri, Türk tarihinde hatırlayın, televizyonlarda çarşaf çarşaf “Çukurambar’da Bülent Arınç’a suikast düzenlenecek.” söylemleriyle gazeteler,
televizyonlar günlerce meşgul edildi ve ona suikast yapacak subayın o suikast planını
yıkanırken yuttuğu bile iddia edildi. Hatta daha da ileri gidildi, Türk halkı
sanki gerçekten bir darbe yapılacakmış gibi kumpaslarla… Camilerin
bombalanacağı, uçakların düşürüleceği yalanları da söylendi. Bunlar aşama aşama Türk halkının gözleri önünde sergilendi ve bildiğimiz
operasyon başladı ve Türkiye’de, Türk hukuk tarihinin en büyük sahte dijital
verileriyle, gizli tanıklarıyla, olmayan belgelerle Türk halkının şerefli
generalleri, subayları bir bir toplanarak
cezaevlerine atıldı. Hatta Sayın Başbakanın ve Cumhurbaşkanının mesai arkadaşı,
MGK’daki genelkurmay başkanları dahi şu anda cezaevine atıldı.
Bakın, ben bu
hukuk skandalıyla ilgili, bizi çok ilgilendirdiği için Balıkesirli bir hemşehrimin başına gelenleri size söylemek istiyorum örnek
olsun diye: Adı, Emrah Küçükakça, şu anda denizaltı
üsteğmen. Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; hepiniz annesiniz,
babasınız. Bunun hakkında -bu genç hakkında hiçbir soruşturma kararı yok, arama
kararı yok- isim benzerliği sebebiyle Emrah Karaca adına arama kararı alınıyor,
Emrah Küçükakça’nın evine gidiliyor yanlışlıkla,
evindeki bilgisayarlara, hard disklere el konuyor ve bu çocuk, bu genç askerî
casusluk, şantaj ve fuhuştan yargılanıyor. Adı hiçbir iddianamede yok, sonradan
iddianameye dâhil oluyor ve bu genç şu anda on bir yıl ceza alıyor ve fuhuşlar
yargılanan bayanlardan bir tanesine bekâret raporu sunuluyor mahkeme dosyasına.
Şimdi, bu dosya onandı, bu çocuklar hakkında yakalama kararı çıkarılacak.
Şimdi, elinde vicdanı olan annelere, babalara sesleniyorum, kendi oğullarına iş
dayandığında bir günde burada HSYK Yasası’nı çıkaranlara sesleniyorum: Sizde
biraz adalete olan vicdan varsa o davaların, o gencecik, masum insanların
yeniden yargılanması için adil yargılanma koşullarını, adaleti sağlayacak
koşulları yaratmak zorundasınız.
Bakın, onunla da
değil sadece, Balyoz davasında 11 no.lu CD, yani darbe planının en önemli
CD’sinin sahte olduğunu bizzat TÜBİTAK ortaya koydu. Bakın, o CD’de, darbe
olduğunda görev almayı kabul edenler ifade ediliyor.
Değerli
milletvekilleri, o darbe planında 115 kişinin henüz o darbe planının yapıldığı
tarihte HAVELSAN’da ve ASELSAN’da çalışmadığı açıkça
ortaya kondu. Böyle bir sahtekârlık olur mu? Şimdi, gelin, Türkiye’de yeniden
adaleti tesis edecek, yeniden yargı bağımsızlığını sağlayacak, gerçekten yargının
bağımsızlığını ve adaleti sağlayacak hukuksal düzenlemeleri yapalım.
Bakın, Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak Türkiye’nin önüne ileri demokrasi hedefi koydunuz ama
geldiğiniz noktada yapılan bütün araştırmalarda, Türk halkının adalete olan
güveninin kalmadığı kamuoyu yoklamalarında orta konuyor. Bugün, kendileri için
bir gecede İnternet yasalarını, çocuklarına dokunduklarında bir gecede
hâkimleri, savcıları görevden alanların ve bizzat Başbakanın ifadesiyle, “Bugün
artık geçmişteki bazı yargılamalar üzerinde çok büyük soru işaretlerinin
olduğunu daha net görüyoruz.” diyor Sayın Başbakan ve Başbakanın başdanışmanı
da “Millî orduya kumpas kuruldu.” ifadesiyle bu gerçeği ifade ediyor.
Gelin, Türkiye’de
gerçek ve eksiksiz bir demokrasiyi, adalete olan güveni bir kez daha tesis
etmek için bu yargılamaların; Ergenekon, Balyoz ve askerî casusluk davalarının
yeniden adil bir şekilde yargılanmasının yolunu Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, bu halkın talebi olarak adil bir yargılama düzenini mutlaka kurmak zorundayız.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Başka davalar yok mu peki, başka davalar yok mu?
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) – Evet, onların da tabii ki, hepsinin yargılanmasını…
Adaleti tesis
etmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin en öncelikli görevi olmalıdır diyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin İstanbul’a
gerçekleştirmiş olduğu projeler hakkında söz isteyen Ağrı Milletvekili Ekrem
Çelebi’ye aittir.
Buyurun Sayın
Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, Ekrem Bey Ağrı Milletvekili ama,
İstanbul’la ne hukuku var?
3.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetinin İstanbul’da ve Ağrı’da gerçekleştirmiş olduğu projelere
ilişkin gündem dışı konuşması
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; tabii, AK PARTİ hükûmetleri İstanbul’a zaten büyük
yatırımlar yaptı, bunu benim burada söylememle değil ama Sayın Başbakanımızın
önderliğinde birçok proje yapılıyor.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Ağrı ne hâlde Ağrı, Başkan?
EKREM ÇELEBİ
(Devamla) – Ben burada, özellikle son dönemlerde İstanbul’a getirilen -Marmaray
olsun, Kanal İstanbul olsun, üçüncü havalimanı olsun- çok büyük yatırımlar… Biz
burada da Sayın Başbakanımıza bu konularda müteşekkiriz.
Tabii, her şeyden
önemli olan şey şu: İlk önce Ağrı’ya gelen yatırımlar. Özellikle, AK PARTİ
hükûmetleri… 2002’den 2014 yılına, 2014 yılının da son yatırımlarında Ağrı’ya
neler gelmiş, onu hep birlikte değerlendirmek istiyorum sizlere ama öncelikle,
benden önce iki tane konuşmacı arkadaşımız çıktı, burada Sayın Başbakanımızın
kabadayılığından veya işte, kendilerinin özellikle İnternet’e veya adli
yargıdaki, HSYK’ya olan şeylerini söylediler. Ben
şunları arz etmek istiyorum: Burada özellikle iki konuşmacımızın da tabii daha
önceki hükûmetler döneminde partileri iktidar olmuşlardı. Lütfen, bu geçmiş
dönemdekilerin yani partilerinin yapmış olduğu hizmetlere bir baksınlar. Bu
hizmetlerden neler yapılmış, onları bir görüp de ondan sonra Sayın
Başbakanımıza veya AK PARTİ hükûmetlerine genel bir çerçevede değerlendirme
yapabilirler.
Tabii, AK PARTİ
hükûmetleri iktidara gelmeden önce Ağrı’da sadece Erzurum Atatürk
Üniversitesine bağlı olarak bir eğitim enstitümüz vardı ama daha sonra bizim
hükûmetler döneminde Ağrı’da Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi açıldı. Ben burada
hem Sayın Başbakanımıza hem de çok değerli iş adamımız İbrahim Çeçen Bey’e
teşekkürlerimi sunuyorum.
Şu anda Ağrı
merkezde 11 binin üzerinde öğrencimiz var üniversitemizde. Hakikaten bizim
ilimize bacasız bir fabrika gibi… Çok güzel öğrencilerimiz de var. En son da
orada eczacılık fakültemizi açtık. Yine Ağrı merkezimizde, tabii, biz özellikle
üniversiteleri yayıyoruz. 2013 yılında faaliyete geçen, Eleşkirt’te dört yıllık
yüksek okulumuz; yine, 2013 yılında temelini
Doğubayazıt’ta attığımız dört yıllık bir yüksekokulumuz var, o da 2015 yılı
içerisinde bitip inşallah eğitim ve öğretimine başlayacak. Bunun yanı sıra,
geçen sene özellikle AK PARTİ’li 30 tane
milletvekilimiz ve 1 genel başkan yardımcımız, 1 grup başkan vekilimizle
birlikte Ağrı’nın Patnos ilçesine gittik. Orada Sultan Alparslan Fakültesi ve
mühendislikle yine dört yıllık bir fakültemizin temelini attık. Ben burada da
hassaten Ağrı’ya kadar gelen arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Tekrar
şükranlarımı sunuyorum.
Bunun yanında,
özellikle Diyadin’e iki yıllık yüksekokul götürdük; oraya adalet meslek
lisemizi götürdük, bu sene de yine öğrenci alacağız. Tabii, bunlar sadece
yükseköğrenim açısından ama biz özellikle 2011, 12,13… Bakın, eğitime çok
fazla, böyle büyük rakamlar vererek götürdük. 2013 yılında Eleşkirt’imize
endüstri meslek lisemizi verdik. Yine, 2013 yılı ek yatırımıyla bunu götürdük.
2014 yılında Eleşkirt ilçemize imam hatip lisesi; yine, Ağrı merkezimize, aynı
şekilde, imam hatip lisesi, 300 kişilik öğrenci yurdu ve aynı şekilde, 2014
yılında da bir tane sosyal bilimler lisesini götürüyoruz. Taşlıçay ilçemize 16
derslikli imam hatip lisesi ve 100 öğrenci kapasiteli pansiyon götürüyoruz.
Hamur ilçemize 16 derslikli kız meslek lisesi ve 200 öğrenci kapasiteli
pansiyon götürüyoruz. 2014 yılında Patnos ilçemize 12 derslikli özel eğitim
okulu götürüyoruz. Bakın, bu ilk kez bizim o bölgelerde var. Yine, Doğubayazıt
ilçemize ise Ahmedi Hani Anadolu Lisesinin spor
salonunu oraya kazandırıyoruz.
Dolayısıyla
bunlar yeterli mi? Elbette ki yeterli değil ama bütçeler konusunda elimizden
geldiği kadar bunları yapmaya çalışıyoruz.
Yine, sağlık
açısından, Ağrı merkezimizde şu anda bir hastanemiz var, Allah bir mâni, keder
vermezse 2015 yılının ilkbaharında bunu hizmete açacağız. Yine,
Doğubayazıt’ımızda 150 yataklı devlet hastanesi, Patnos’umuzda 150 yataklı
devlet hastanesi; Tutak’ımızda şu anda hastanemiz devam ediyor, 2014 yılının
ilk aylarında, büyük ihtimalle 4’üncü ayında açacağız. Eleşkirt’imizde, ihalesi
bitti, her şey bitti, parası gönderildi, 2014’ün Mart ve Nisan ayında onun
temelini atacağız.
Tabii, spor
alanında, özellikle, biliyorsunuz, Ağrı geçmişte de krosçu yetiştirmiştir,
koşucular yetiştirmiştir, güreşte özellikle çok başarılı olmuştur. Yine, 2014
yılında ilimizde 100 yatak kapasiteli kamp eğitim merkezini açıyoruz, 2.500
seyirci kapasiteli kapalı spor salonu ve gençlik merkezinin temelini atıyoruz.
Özellikle ulaşım
konusunda, bakın, Ağrı il ve ilçelerinde iki yıl içerisinde 362 kilometrelik
sıcak asfalt yapıldı. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EKREM ÇELEBİ
(Devamla) – Ben bu vesileyle -tabii, sürem bittiği- için, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum, hepinizi Allah’a havale ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı Ağrı Milletvekili olarak tabii ki Ağrı’nın
sorunlarını dile getirmiştir ama tutanaklara geçirilmesi lazım…
BAŞKAN – E, geçti
zaten söyledikleri.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Burada İstanbul’da gerçekleşmiş projeler deniyor ama İstanbul’la
ilgili bir şey anlatılmadı.
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) – Efendim, o sehven yazılmıştır.
BAŞKAN – Her şey
tutanaklara geçti zaten Sayın Vekilim.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Bir yanlışlık varsa lütfen tutanaklara geçiriniz efendim.
BAŞKAN – Geçti
efendim, geçti.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Sayın Başkanım, bize atıfta bulunarak “Bu iki milletvekili
geçmişteki icraatlarına bir baksınlar.” dedi ve dolayısıyla bir şaibe ortamı
altında bıraktı, buna cevap vereceğim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yeniçeri, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Efendim, çok teşekkür ediyorum.
Ben burada ifade
özgürlüğünü anlattım, ben burada basın özgürlüğünü anlattım, bu ülkede basının
rehin alındığını söyledim.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Bekir Bey’e anlatın, Bekir Bey’e.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Çıkacaksınız, bu konuda, bir başbakanın bir gazeteciye telefon edip
etmeme hakkını, baskı yapıp yapmama hakkını, bir partinin genel başkanının
sözünü kesip kesmeme hakkını konuşacaksınız, buna cevap vereceksiniz.
Geçmiş dönemde,
siz -2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu- var mıydınız? 2023’te de
siz yok olacaksınız. Dolayısıyla siz ne zannediyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yani 2023’e kadar umudunuz yok, öyle mi?
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi 1969’da vardı, Milliyetçi Hareket
Partisinin yanında Adalet Partisi vardı; bugün Adalet Partisi yok, Milliyetçi
Hareket Partisi var.
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) – Siz artık son demlerinizi yaşıyorsunuz, hiç merak etmeyin…
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – 1980’li yıllarda Milliyetçi Hareket Partisi vardı, Doğru Yol
Partisi vardı; bugün Doğru Yol Partisi yok, Milliyetçi Hareket Partisi var.
Anavatan Partisi vardı 90’lı yıllarda, Milliyetçi Hareket Partisi vardı; bugün
Anavatan Partisi yok, Milliyetçi Hareket Partisi var.
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) – Hocam, AK PARTİ bundan sonra sizi ikiye katlar. Bundan hiç şüpheniz
olmasın.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) - Bugün de 2013’te Adalet ve Kalkınma Partisi var, Milliyetçi Hareket
Partisi var; 2023’te siz olmayacaksınız, Milliyetçi Hareket Partisi var olmaya
devam edecek. (MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hocam, Komünist Parti de var, İşçi Partisi de var ona bakınca.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Dolayısıyla sizin kökünüz, damarınız, yattığınız toprak, döndüğünüz
kıble ve tuttuğunuz bayrak belli değil.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Yavaş Hocam, yavaş!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne demek Hocam? Ya, “Kıbleniz belli değil.” diyor.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Sayın Başkan, lütfen…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, geri alsın.
FATİH ŞAHİN (Ankara)
– Hocam, lütfen…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sözünü geri al!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) - Hangi milletin vekili, hangi topluma hizmet ediyorsunuz onun bile
farkında değilsiniz. O bakımdan, çok net bir şekilde söyleyeyim, çok açık
söylüyorum: Çıkın, söyleyin, hangi milleti temsil ettiğinizi söyleyin.
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – İfadesini düzeltmesi lazım.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ayıp, ayıp!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Bana değil, kendi kendinize söyleyin, hiç konuşmayın!
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Lütfen düzeltin onu!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Özür dile! İfadeni düzelt!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) - Siz “Türk milleti” kavramından cin çarpmış gibi kaçıyorsunuz. Siz
hangi milletin milletvekillerisiniz, neyin üzerine yemin ettiniz, çıkın, onları
burada açıklayın.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Hocam, düzeltin onu!
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) – Haddinizi bileceksiniz!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Siz hangi bayrağın altında yaşadığınızın bile farkında değilsiniz.
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) – Hadi oradan!
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Hocam, git oradan be!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – O bayrağın bile T.C.’sini yukarıdan
indirmeye çalışıyorsunuz ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde kendi kendinize,
akla gelen, gelmeyen birçok, paralel devlet, yapı devleti kendiniz ürettiniz,
kendiniz beslediniz, besledikleriniz gözlerinizi oyuyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) - …şimdi de “Yandım Allah!” diye bağırıyorsunuz. İktidar mısınız, aczde misiniz belli değil. (MHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yeniçeri.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hocam, çok ayıp, çok.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Yaşından, başından, profesörlüğünden utan e
mi!
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne profesörü ya!
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Yuh sana, yuh!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Böyle profesör mü olur ya!
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Yaşından başından utan!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Böyle profesör mü olur ya! Utanmaz!
BAŞKAN – Sayın
Havutça, buyurun, niye söz istediniz?
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, az önce AKP adına gündem dışı…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Sen bizim kökümüzü, kıblemizi tartışamazsın!
BAŞKAN – Sayın
Şahin... Sayın Şahin, bir saniye…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Haddin yok buna. Haddini bil!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Git!
BAŞKAN – Sayın
Şahin…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Haddini bil!
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Sen de haddini bil canım!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Saygısız!
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Benim kıblem de belli, köküm de belli.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Hiçbiri belli değil!
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Terbiyesiz adam!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Havutça…
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, az önce…
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Öğren de gel, dangalak!
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Terbiyesiz herif!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Havutça, eğer bu konuşmanın içerisinde…
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Evet efendim, ben de az önce bana atfen sayın milletvekili
konuşmalarımı… Hükûmet olmasına rağmen kendisi bana cevap vererek benim…(AK
PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Yaşından utan be! Hangi bakkaldan aldın profesörlüğü sen?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ya utanacak yüz var mı onda be!
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Sensin saygısız!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Fatih, bırak ya!
FATİH ŞAHİN (Ankara)
– Haddini, hududunu bil! Çıkacaksın, burada özür dileyeceksin! Özür dile! Özür
dileyeceksin! Hadsiz herif!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sen kendine bak! Hadi…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Havutça, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Değerli milletvekilleri arkadaşlarım, Türkiye’nin gündeminde en
önemli, adalet duygusunu zedeleyen çok önemli bir sorunu biz sizlerin dikkatine
sunmak istedik ve burada benim sözlerimin muhatabı bugün Adalet Bakanıdır ve
ülkenin Başbakanıdır. Sayın milletvekili İstanbul sorunlarıyla ilgili gündem
dışı söz aldı ama bize cevap vermeye kalktı.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Ağrı’ya cevap verdi ama Ağrı’da ders vereceğim.
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) – Bizim sözlerimizin muhatabı şu anda huzurda bulunan Adalet
Bakanıdır. Ben Sayın Adalet Bakanına soruyorum, Sayın Başbakanın şu ifadeleri
doğru mu: “Devlet içinde çete, paralel devlet, ‘dostmodern’
darbeciler gibi ağır sözlerle bugün artık geçmişteki bazı yargılamalar üzerinde
çok büyük soru işaretleri oluşturduğunu daha net görüyoruz. Sahte ihbar
mektuplarıyla, yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve
ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini
biliyoruz.” diyor. İşte huzurunuzda Mehmet Haberal, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili, dört yıla yakın bir süre hangi hakla millet iradesi adına orada
tutuklu kaldı? Mustafa Balbay, şu anda aramızda bulunan milletvekilleri, bu
insanlar dört yıldır neden cezaevlerinde kaldı? Bugün ne yapıyorlar bunlar?
Kaçtılar mı bu ülkeden, terk ettiler mi bu ülkeyi? Bu ülkenin Genelkurmay
Başkanı sizinle beraber oturdu.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Engin Alan…
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) – Engin Alan, hepsi diğer arkadaşlarımız da…
Şimdi, gelin, bu
haksızlığı ve hukuksuzluğu düzeltmek elimizde. Bakın, Ergenekon davasında,
Balyoz davasında 11 no.lu CD, Balyoz Darbe Planı’nın en önemli CD’si, dayanağı;
sahte olduğu kanıtlandı ve orada, darbede görev alacakların o tarihte görevde
olmadıkları kanıtlandı. Emrah Küçükakça, askerî
casusluk davasında -evinde değil- sahte delillerle mahkûm edildi.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen de önerge verdin.
NAMIK HAVUTÇA
(Devamla) – Bu insanları kurtarmak için harekete geçmek Türkiye Büyük Millet
Meclisinde vicdan sahibi olan, halkın seçtiği her milletvekillinin asli görevi
olmalıdır. Kendi çocuklarınız için yasaları değil, halkın adalet duygusu için
yasaları değiştirin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Satır.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın vekil konuşmasında “Döndüğünüz kıblenin, tuttuğunuz
bayrağın ne olduğu belli değil.” dedi. Sataşmadan cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Satır, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satır’ın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akademisyen bir
milletvekilimizin kullandığı kelimeleri esefle dinledik. Arkadaşlarımın isyan
ettiği kadar var, daha fazlasını ben isyan ediyorum. “Tuttuğunuz bayrak,
döndüğünüz kıble belli değil.” dedi.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Çok doğru söyledi!
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Hocam, hiç yakıştıramadım, hiç yakıştıramadım. Öncelikle…
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Söyle, niye T.C’yi indirdiniz?
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Bağırmayın, lütfen bağırmayın ve beni dinleyin.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – T.C.’yi niye indirdiniz?
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Lütfen beni dinleyin, süremi de doldurmayın.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – T.C.’yi niye indirdiniz, açıklayın.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) – Şimdi, bakın, bizim döndüğümüz kıble bellidir, Kâbe’dir, bayrağımız
da al kırmızı bayraktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizim hedefimiz tek
devlet, tek vatan, tek millet ve tek bayrak. Bunu her yerde söyledik ama sizin
söylediğiniz bu söz… Lütfen, gelin, bizden ve AK PARTİ’ye
gönül vermiş tüm vatandaşlardan özür dileyin.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hadi canım siz de… Siz kimsiniz ki özür dileyeceğiz yani!
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Aksi takdirde İç Tüzük’ün
gerektirdiği şekilde, kaba ve yaralayıcı ve bizim manevi durumumuzu rahatsız
ettiğiniz için hakkınızda uygulama yapılmasını talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Gidin, bu işleri bırakın hadi! Milleti soyup soyup
konuşuyorsunuz!
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Özür dilemeniz hâlinde arkadaşlarımla beraber özrünüzü kabul
edeceğiz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Siz milletten özür dileyin, “Sizi soyduk” deyin, “Çaldık paranızı.”
deyin, siz özür dileyin!
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Aksi takdirde İç Tüzük’ün 160’ıncı
maddesi gereği sizin hakkınızda Sayın Başkanın ve Başkanlık Divanının işlem
yapmasını talep ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – “Çaldık geleceğinizi.” deyin. Utanmazlar…
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, lütfen özre davet ediniz.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Satır, bir oturun.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 19 milletvekilinin, AVM’lerin şehir ekonomileri ve toplumsal yapıya etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/872)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda
AKP’nin uyguladığı tüketime dayalı ekonomik modelle ülkemizde alış veriş
merkezleri (AVM) sayısı giderek artmış, ülke genelinde hızla yayılmış ve 49
şehrimize ulaşmıştır. AVM’lerin büyük kentlerde esnaf,
sanatkâr ve küçük üretici üzerinde yarattığı yıkıcı zararlar şimdi Anadolu’nun
her yanında hissedilmektedir. AVM’lerin etkisiyle
Anadolu’daki küçük esnaf, çiftçi ve her türlü küçük üretici haksız rekabet
sonucu ekonomik baskı altında kıvranmaktadır. AVM’lerin
şehir ekonomileri ve toplumsal yapıya etkilerinin araştırılması için TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Aytuğ Atıcı (Mersin)
2) Mehmet Şeker (Gaziantep)
3) Mehmet Ali Susam (İzmir)
4) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Namık Havutça (Balıkesir)
8) Melda Onur (İstanbul)
9) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12) Kazım Kurt (Eskişehir)
13) Turgay Develi (Adana)
14) Sabahat Akkiray (İstanbul)
15) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
16) Sedef Küçük (İstanbul)
17) Mevlüt Dudu (Hatay)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
20) Bülent Tezcan (Aydın)
Gerekçe:
Son yıllarda
tüketime yönelik ekonomik modellerin dünyada ve ardından ülkemize de
dayatıldığı görülmektedir. Tüketmenin kışkırtıldığı merkezler olan toplu alış
veriş merkezleri (AVM) ülkemizde de uygulanan ekonomik model gereği
yaygınlaşmıştır. AVM yatırımları temel olarak inşaat yatırımıdır. Yarattığı
denilen istihdam ise hizmet sektörüne yöneliktir. AVM yatırımları bu
özelliğiyle üretime değil tüketime yöneliktir. Oysa sürdürülebilir kalkınma
modellerinde ihracata yönelik üretim modelleri esastır.
Kent kültürünün
tarihsel ve ekonomik mirası olan çarşı ve pazarlar insanların birbirleriyle
kucaklaştığı yerlerdir. AKP iktidarı bu mirası, uyguladığı kötü modellerle yok
etmiştir. Önce esnafı, peşinden toplumsal ilişkiyi yok etmiştir. Bakkal
esnafına “Birleşin AVM açın” diyerek durumu kurtardığı hayaliyle aynı
politikalara devam etmektedir. AKP iktidarı yarattığı bu ekonomik baskıyla
birçok yerde çarşıların kapanmasına yol açmıştır. AKP’li belediyelerin
baskısıyla kentsel dönüşüm adı altında birçok pazar yeri de kapatılmış, bir
anlamda AVM’lerin önündeki alan genişletilmiştir.
Geleneksel pazar yerleri hemşerilik, mahalle bilinci gibi sosyal değerleri
pekiştiren ve küçük üreticiyi ayakta tutan, insanların kaynaştığı alanlardır.
AVM kültürüne
kaynaklık eden batı ülkelerinde, AVM’lerin kurulduğu
alanlar yerleşim merkezlerinin uzağında ve uygun altyapı sağlandıktan sonra
açılmaktadır. Beraberinde çarşı ve pazarlar korunmuştur. Turizmin merkezi
sayılan Paris’te 85 pazar yeri haftada üç gün sokaklarda kurulmaktadır. Bizde
ise şehrin en güzel yerinde, en merkezî yerde, hatta özelleştirme yoluyla
devredilen fabrikaların yeşil alanlarına AVM’ler
yapılmıştır. Bazı AVM’lerin mahalle pazarları
kurulduğu günlerde esnafı batırmak için özel indirimler uyguladığı da görülmektedir.
AVM’ler çalışma saatleri ve günleriyle esnaf,
sanatkâr ve üretici üzerinde baskı unsuru olmuştur. AVM’lerin
ekonomi ile beraber toplumun geleneksel ilişkilerini de bozduğu görülmektedir.
AVM’lerin şehir
merkezlerine sonradan eklenmesi, belediyelerin kanalizasyon, içme suyu,
otopark, hava kirliliği, ulaşım konularında yetersiz kalmasına yol açmıştır.
Bölgede yaşayanlar için planlanıp yapılan altyapılar yetersiz olmaya başlamış
ve hizmetler bölgede yaşayanlar için aksamaya başlamıştır.
AVM’lerin istihdam
yarattığı iddiası ise bir yanılsamadır. Tamamen bir algı yönetimidir. Çünkü AVM’ler açıldıkça başka tarafta esnaf, küçük üretici işsiz
kalmakta ve geçinemeyince aileleri ile beraber işsizler ordusuna katılmaktadır.
2.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve 26
milletvekilinin, Erzincan’ın ekonomik, sosyal ve jeolojik yapısının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/873)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Erzincan’ın
yaşadığı depremler sonrası ve süregelen yıllar boyunca bilinçsiz yatırımlar
sonucu oluşan ekonomik ve sosyal göstergeler Erzincan’ın iyi bir durumda
olmadığını göstermektedir. Uygun yatırım alanlarının tespit edilmesi, sanayi
kuruluşlarının sayılarının ve ihtiyaç duyulan nitelikli insan gücü
kapasitesinin artırılması ve önceliklerin iyi belirlenmesi gerekmektedir.
Erzincan’ın
geleceği açısından, ilin ekonomik, sosyal ve jeolojik yapısının araştırılıp bölgesel
olarak yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla Anayasanın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Muharrem Işık (Erzincan)
2) Mehmet Şeker (Gaziantep)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Tanju Özcan (Bolu)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
8) Melda Onur (İstanbul)
9) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10) Kazım Kurt (Eskişehir)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
13) Mehmet Ali Susam (İzmir)
14) Hurşit Güneş (Kocaeli)
15) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
16) Candan Yüceer (Tekirdağ)
17) Hülya Güven (İzmir)
18) Tufan Köse (Çorum)
19) Sabahat Akkiray (İstanbul)
20) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
21) Turgay Develi (Adana)
22) Sedef Küçük (İstanbul)
23) Mevlüt Dudu (Hatay)
24) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
25) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
26) Bülent Tezcan (Aydın)
27) Ali Özgündüz (İstanbul)
Gerekçe:
Erzincan 2012
yılı Teşvik Programında 4’üncü grupta yer almış Erzurum ise 5’inci grupta yer
almıştır. Eğer bu teşvik programı TÜİK verilerine, kalkınma göstergelerine göre
hazırlanıyorsa demek ki Erzincan Erzurum’dan daha kalkınmış bir şehirdir.
Oysaki Erzincan’da son yıllarda yapılan tüm uygulamalar ile kalkınmışlık şöyle
dursun her gün geriye giden bir ekonomi vardır.
Tek sanayi
kuruluşu olan şeker fabrikası da özelleştirilmiştir. Erzincan’da hayvancılık ve
tarım her geçen gün gerilemekte ve gün geçtikçe bitme noktasına doğru
gitmektedir. Girdi fiyatlarının yüksek olması nedeniyle, mesela sulama
bedellerine gelen yüzde 100’e yakın zamlar ile çiftçi iyice zor duruma
düşürülmüştür. Mazot fiyatları çiftçinin belini iyice bükmektedir. Tohum
fiyatları ve ithal edilen tohumlar ile çiftçi seneye bir daha aynı tohum ile
ekim yapmamakta sattığından çok daha yüksek bedelle tohum almaktadır.
Erzincan’ın
geleceği maalesef hiç iyi görünmemekte ve pembe tablolar çizilerek insanlar
kandırılmaktadır. Şehrimiz, eğer önlem alınmazsa hızla bir kasaba hâline
bürünecektir.
2011 yılında
nüfusu 225 bin iken merkez 105 bin idi. 2012’de 214 bin il nüfusu, merkez ilçe
ise 95 bine gerilemiştir. Tam, bir yılda, yaklaşık 11 bin göç olmuştur. Buda en
az 3 bin aile göçü demektir. Yok, eğer bu nüfus gerçek değil de nüfus şişirmesi
ise, o zaman TÜİK verilerinin doğruluğu da tartışılmalıdır.
Erzincan’da göçün
önlenmesi için ne yapılmalı, özellikle hayvancılık ve tarım için neler
yapılmalıdır? Erzincan maden yönünden çok zengin bir şehir iken bu kaynaklar
yeterince işletiliyor mu? Bu konuda ne yapılabilir?
Erzincan birinci
derecede deprem bölgesi olması sebebiyle bir deprem anında Türkiye’de en fazla
can ve mal kaybının yaşanılmasından korkulan bölgedir. Son zamanlarda yine
yüksek binalar yapılmaya ve özellikle de rant uğruna
sağlam olmayan bölgelere devlet kurumları yapılmaktadır. Üniversite
yerleşkesinin yapıldığı yerin araştırılması gerekiyor. Araştırma hastanesinin
sağlam olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
Özellikle
köylerimizde bulunan binaların durumu çok kötüdür. Bu konuda çok ciddi
araştırmaların yapılması gerekir. Deprem için öncelikle tüm eski binalar
incelenmelidir.
Ergan Dağı
Projesi’nin Erzincan ekonomisine katkısının ne olacağı araştırılmalı ve
araştırma sonuçlarına göre yatırımlara yön verilmelidir.
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23
milletvekilinin, tıbbi dokümantasyon ve tıbbi sekreterlik mesleğiyle ilgili
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/874)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kentleşme, nüfus
artışı, teknolojide yaşanan gelişmeler, meslek ve uzmanlık alanlarının kendi
içinde alt dallara ayrılması, daha kaliteli hizmet talebi yeni meslekler ortaya
çıkartmaktadır. Bu meslekler bir süre sonra günlük hayatımızın önemli ve
vazgeçilmez parçalarından biri hâline gelmektedir. Bu mesleklerden biri de
tıbbi dokümantasyon ve sekreterliktir. Tıbbi dokümantasyon ve sekreter, tıp ve
sağlık teknolojisinin çeşitli dallarında yapılan bilimsel araştırmalarda elde
edilen bulguların derlenmesi, düzene konulması, araştırıcıların hizmetine
sunulması ile hasta dosyalarının düzenlenmesi, epikriz,
rapor ve benzeri belgelerin yazımı ve dosyalanması gibi geniş bir alanda hizmet
vermektedirler. Bu konuda görev yapan personel sağlık meslek liselerinde dört
yıl ve üniversitelerin ön lisans tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik programında
iki yıl olmak üzere toplam altı yıl eğitim görmektedir.
Tıbbi
dokümantasyon ve sekreterlik mesleği, hastane hizmetlerinin önemli bir parçası
hâline gelmesine rağmen mesleğin tanımında ve uygulamada önemli sıkıntılar
yaşanmaktadır. 26 Nisan 2011 tarihinde Resmî Gazete’de
yayımlanan 6225 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesinde 26 sağlık personeli için
hangi eğitim düzeylerinden ve bölümlerden mezun olması gerektiği tanımlanmakta,
ayrıca görev tanımlarına yer verilmektedir. Sağlık alanında istihdam edilen 26
sağlık personeli için tanımlama yapılmış olmasına rağmen tıbbi dokümantasyon ve
sekreterlik için herhangi bir tanımlama bulunmamaktadır.
Meslekle ilgili
bir diğer önemli sorunsa, tıbbi dokümantasyon ve tıbbi sekreter olabilmek için
alınması gereken eğitim programları ve öğrenim süresi belliyken mesleğe yönelik
kısa süreli kursların açılmasıdır. Bu, hem hizmet sunumundaki kaliteyi
düşürmekte hem de mesleği kariyer ve meslek saygınlığı açısından olumsuz yönde
etkilemektedir.
Millî Eğitim
Bakanlığı Çıraklık ve Yaygın Eğitim Müdürlüğünün 10/09/2009
tarih ve “Mesleki Kursları ile Geliştirme ve Uyum Kursları” konulu 4611 sayılı Genelge’sinin 6’ncı maddesinde belirtilen husus
doğrultusunda tıbbi sekreterlik ile ilgili geliştirme ve uyum kursları
dışındaki tüm kurslar yasaklanmıştır. Yine, Millî Eğitim Bakanlığı Sağlık
İşleri Daire Başkanlığının 21/01/2011 tarih ve 00136
sayılı yazısında da tıbbi sekreterlik kursları yasaklanmıştır. Çıraklık ve
Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğünün genelgesinin üzerinden üç yıl ve Sağlık İşleri
Daire Başkanlığının ilgili yazısının üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçmiş
olmasına rağmen “hasta kabul personeli”, “bilgi işlem elemanı” adı altına aynı
amaca hizmet eden kurslar açılmaya devam etmektedir. Diğer önemli bir detaysa
“tıbbi sekreterlik” ifadesi yerine “tıp sekreterliği” ifadesi kullanılarak bu
alandaki kurslar yaygınlaşmaya devam etmektedir.
Sağlık Bakanlığı
Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün tıbbi sekreterler istihdamı konulu ve
20486 sayılı genelgesinde tıbbi sekreterlik alımlarında önceliğin bu bölümden
mezun olmuş tıbbi sekreterlere verilmesi gerektiği düzenlenmesine rağmen bu
hizmet taşeron firmalar tarafından yaygın şekilde verilmektedir.
30 binin üzerinde
ortaöğretim ve 10 binin üzerinde ön lisans tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik
programı mezunu toplam 40 bini aşkın tıbbi sekreter yıllardır eğitimini aldığı
ve hayatıyla ilgili umutlarını bağladığı mezuniyetinin sonrasında iş bulma
umuduyla beklemektedir.
Sağlık
hizmetlerinin Avrupa Birliği standartlarına çıkartılması, hastanelerin fiziki
alt yapılarının iyileştirilmesinin yanında özellikle hasta kabul ve taburcu
işlemlerinde hastalara daha etkili ve kaliteli hizmet verilmesi ile mümkün
olacaktır.
2003 yılında
çıkartılan Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nde bu konuda bazı düzenlemeler getirilse
de hastanelerimizdeki 5-6 yataklı hasta odaları, fiziki yetersizlikler, taşeron
firmalar eliyle eğitimsiz personel tarafından verilen tıbbi sekreterlik
işlemleri sürmektedir.
Tıbbi
dokümantasyon ve tıbbi sekreterlik mesleği ile ilgili sorunların araştırılması,
sağlıkta hizmet kalitesinin artırılması için bu meslekle ilgili uygulamaların
saptanması amacıyla Anayasa’mızın 98, İç Tüzük’ün 104
ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
2) Aylin Nazlıaka (Ankara)
3) Mehmet Ali Susam (İzmir)
4) Mehmet Şeker (Gaziantep)
5) Haydar Akar (Kocaeli)
6) Namık Havutça (Balıkesir)
7) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
8) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Turgay Develi (Adana)
11) Kazım Kurt (Eskişehir)
12) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
13) Tufan Köse (Çorum)
14) Hurşit Güneş (Kocaeli)
15) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
16) Tanju Özcan (Bolu)
17) Candan Yüceer (Tekirdağ)
18) Hülya Güven (İzmir)
19) Sabahat Akkiray (İstanbul)
20) Mevlüt Dudu (Hatay)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
22) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
23) Bülent Tezcan (Aydın)
24) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmı”na
geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat
ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle Mücadele
Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin Kaldırılmasına
ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
560 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
Milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle
teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler
ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. 560 sıra sayılı
Teklif üzerinde parti görüşlerimizi açıklayacağız.
Değerli
milletvekilleri, adalet herkes için, hukuk herkes için sığınılacak bir
limandır. Adaletin olmadığı bir ülke için herkes çok şey söyler, söyleyebilir:
“Adaletin olmadığı yerde herkes suçludur.” diyenler var, “Adaletin olmadığı
yerde barış olmaz.” diyenler var, “Adaletin olmadığı yerde esenlik, düzen
olmaz.” diyenler var ve çok yönlü olarak bu konuda konuşabiliriz. Ancak
Türkiye’nin konumunu koyduktan sonra “Bu yasayla ne yapılmak isteniyor?”a cevap aramaya çalışacağız ve biz neden buna
muhalefet ediyoruz, bunu açıklamaya çalışacağız.
Değerli milletvekilleri, Türkiye 2001 Anayasa değişikliğiyle adil
yargılama hakkını kabul eden, Anayasa’nın 90’ıncı maddesini 2004 yılında
değiştirerek sözleşmeleri iç hukukta kanun hükmünde gören, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi yargısını ve daha sonra Birleşmiş Milletler -iki sözleşmeli olan-
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Ekonomik Sosyal Sözleşme ile adil
yargılanma hakkı, bölgesel Strazburg mahkemesinden tutun da Cenevre’den New
York’a kadar, Birleşmiş Milletlerin bütün komisyonlarına kadar Türkiye
yükümlülüğü kabul etmiş, sözleşmeye taraf bir ülkedir. Bu sözleşmeler bu Meclisten geçti. Sözleşme demek ahde vefa
demektir. “…”(xx) olarak da Latincesi konulan bu kavramın gerçekten ahde vefa,
sözleşmeye saygı temelinde hayata geçirilmesi bir uluslararası evrensel hukuk
açısından gereklilik.
Peki, Türkiye’de
ne oluyor? Türkiye’de adalet deyince, polisin ilk kapıyı çaldığı andan itibaren
demeyeceğim, polis kapıyı çalmadan önce delillerin toplanmaya başlanıldığı
andan mahkemenin kararını verdiği ana kadar ve hatta cezaevinde yaşanan
standarda kadar o sürecin bütününü ilgilendiren bir süreç. Adalet, bütün
boyutlarıyla birbirini tamamlamadığı zaman asla ve asla gerçekleşmiş sayılmaz.
Eğer mahkeme kararı olmadan dinleniyorsa insanlar, gizli dinlemelerle deliller
elde edilip bunların üzerinden kurmaca deliller ahlak dışı, hukuk dışı olarak
elde edilip
(x)
560 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(xx)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
insanların hayatı karartılıyorsa ve bunların sonucunda bu insanlar
düşüncesine, konumuna bakılmaksızın, hiçbir şekilde ayrım yapılmaksızın eğer
Türkiye’de özel yetkili bir mahkemede en ağır cezalara çarptırılıyorsa, eğer
ülkemizde insanlar en uzun tutukluluk sürelerine tabi tutulup Avrupa
mahkemesinde mahkûm oluyorsa Türkiye, eğer Türkiye’de İnternet gibi, bilgisayar
kayıtları gibi, CD, DVD gibi bilişim alanında teknikle oynanarak, üzerinde
yükleme, çıkarmalar yapılarak insanların hayatı karartılıyorsa ve bunun sonucu
ağır cezalar alıyorlarsa, eğer bir belediye başkanı ifadesini açıkladı diye
terörist olarak yargılanabiliyorsa, uzun süre, beş yıl gibi tutuklu kalıp
hakkında hâlâ mahkemeler sürüyorsa, eğer bu ülkede Cumhurbaşkanının ve
Başbakanın beraber görev yaptığı Genelkurmay Başkanı “teröristbaşı”
sıfatıyla yargılanıp ceza alıp Silivri’de cezaevine konuluyorsa ve birlikte
aynı görevi yapan kurulun bu konuda bunu bilmemesi veya biliyorsa şeriki
olmaması gibi durumu tahlil edemeyen bir anlayış karşısında, Türkiye’de en
fazla gazetecinin tutuklu olduğu, en fazla hukukçunun, avukatın tutuklu olduğu,
en fazla düşünce suçlusunun tutuklu olduğu, hükümlü olduğu, Türkiye’de 150 bini
bulan, cezaevlerinin cenderesinde inim inim inleyen insanların sessiz
çığlıklarına dikkatinizi çekmek istiyorum.
İşte bu sessiz çığlıkta 550 tane ölüm sınırındaki hasta hükümlünün
her zaman burada dile getirdiğimiz ve burada dile getirdiğimiz andan iki saat
sonra tabut içinde tahliye olan ve adli tıbbın önünde rapor beklerken
ambulansın içinde yaşamını yitiren hükümlülerin olduğu bir Türkiye’den
bahsediyoruz ki, bütün bunlar dikkate alındığı zaman Türkiye’nin konumu çok
vahim bir durumda arkadaşlar.
Bugün Anayasa Mahkemesinde Hilmioğlu’nun tedbir kararıyla tedbiren tahliye edilmesi karşısında şunu ifade etmek
istiyoruz: Bu 550 hasta hükümlüden kendi yemeğini yiyemeyecek, su bardağını
tutup su bardağından su içemeyecek noktada olan hükümlülerin nasıl adli tıp
raporuna rağmen bir polis raporuyla, ailesinin PKK’ye yakın, müzahir bir
mahallede oturduğu ve güvenlik yaratacağı gerekçesiyle tahliye edilmeyerek
ölüme mahkûm edildiği acımasız bir cenderenin çarklarından bahsediyoruz. Bu acımasız cenderenin içinde 70 yaşında hükümlüler var, bu
cenderenin içinde çocuklar var, bu cenderenin içinde kadınlar var.
İşte bütün
bunların içinden şunu ifade etmek istiyoruz arkadaşlar: Gerçekten bu vahim
durumda, örneğin Bakırköy Cumhuriyet Savcılığının talebiyle Mersin Emniyetine
yazılan bir yazıda Salih Tuğrul adlı bir hükümlünün mahkeme kararına rağmen,
adli tıp kararına rağmen, bir polis raporuyla güvenlik gerekçesiyle infazı
ertelenmemiştir.
Bugün Anayasa
Mahkemesinde Hilmioğlu’nun durumu, tedbiren alınan
bir kararla bir hükümlünün tedbiren tahliyesinin
Anayasa Mahkemesi düzeyine gelmesi, bu özel yetkili mahkemelerin
adaletsizliğinin, acımasızlığının, ceberutluğunun,
siyasi düşman hukukunu uygulamasının, zalimliğinin, bunların hepsinin toplam
bilançosudur.
Tabii ki arkadaşlar, bunu bu kadar anlatırken, yine bu özel
yetkili mahkemelerin, bu ülkede darbe yapıp bu Meclisi kapatan generalleri beş
yıldızlı GATA’da misafir kabul ederken “Darbelerle hesaplaşıyorum, darbecileri
yargılıyorum.” diyenlerin gidip beş yıldızlı GATA’da Kenan Evren’i de bir
ziyaret ediverseler de yüzleşseler, bu gerçekleri de bir görseler iyi olur.
Kimse kimseyi
kandırmasın arkadaşlar. Bu kanunlar istek üzerine aniden, teklifler aniden
geliyor; ne İç Tüzük dinleniyor ne Anayasa hükümleri dinleniyor ne ilgili
komisyonlarda görüşmeler yapılıyor. Bakın, biz, burada, Mecliste çalışma
yaparken, aynı konuda, bu teklifin aynısı olan özel yetkili mahkemelerin
kaldırılması kanun teklifini verdik. “Getirip birleştirin.” dedik,
birleştirmediler. Uzun tutuklulukla ilgili CMK değişikliği teklifi verdik,
“Getirin.” dedik, getirmediler, birleştirmediler. Biz, bilişim suçlarında,
teknikte, yapılması gereken düzenlemeleri getirdik İnternet’te, “Onu
birleştirin.” dedik, onu da birleştirmediler. Biz “Bu ülkede düşünce,
örgütlenme özgürlüğü gelsin.” dedik, onu da getirmediler. Biz “Anayasa
Mahkemesinin aldığı uzun tutukluluk süresi beş yılı geçmemelidir.” kararı
karşısında “2+1’i geçmemelidir.” şeklindeki tekliflerimizin olduğunu söyledik,
onu getirdik, onu da birleştirmediler.
Peki, bu torbada
neyi getiriyorsunuz arkadaşlar? Özel yetkili mahkemeleri kaldıracaksınız değil
mi? Yani “bağımsız yargı” deyince sadece bağımsız mahkemelerin şeklî olarak
olması değil, tarafsız bir yargının da olması adil yargılamanın ön koşuludur. HSYK’sından tutun da ilk kapıyı çalan polisine kadar eğer
siyasi iktidarın emri altında görev yapıyorsa ve hukuk yerine o emirleri
uyguluyorsa o ülkede adaletten bahsedemezsiniz. Döner dolaşır, bumerang gibi
bir gün sizi bulur. KCK soruşturmasından belediye başkanlarımız, il meclis
üyelerimiz, parti yöneticilerimizin binlercesi parti meclisinin aldığı
kararları, yasal, legal alandaki çalışmaları nedeniyle terörist olarak şu an
içeridedir.
Şimdi, ben bu
özel yetkili mahkemelerde beş yıla yakın süredir tutuklu olan belediye
başkanlarımı buradan selamlıyorum. Sizlere söz veriyoruz, yerel seçimlere az
zaman kaldı, bunu yapanların fitil fitil burnundan
getirip o sandıklarda sizin ahınızı onların burnundan çıkaracağız.
Böyle zalim,
böyle adaletsiz bu özel yetkili mahkemeleri kaldırmak için biz burada mücadele
ederken bu özel yetkili mahkemeleri kapatıp ellerindeki davaları sürdürsünler
diye sizlerin burada önerge verdiğiniz günü size hatırlatmak istiyorum. O gün o
önergeye karşı etkili bir muhalefet yaptığımız zaman şurada yüz kişiyle
üzerimize saldırmıştınız. Bir sene geçti aradan. Yüz kişiyle saldırdığınız bu
yasayı, o gün “Kaldırın.” dediğimiz bu yasayı bugün siz kaldırmak zorunda
kalıyorsunuz. Neden? 17 Aralık sarsıntısından sonra. Neden? O özel yetkili
mahkemeler dönüp dolaşıp sizi de yargılayacaktı, bulacaktı ondan sonra. Peki ne yapıyorsunuz getirdiğiniz teklifte? Hiç bir şey
yapmıyorsunuz. Özel yetkili mahkemeleri kaldırıyorsunuz, Terörle Mücadele
Kanunu aynen duruyor. Terörle Mücadele Kanunu aynen durduğu sürece arkadaşlar,
Terörle Mücadele Kanunu daima bu özel yetkili mahkemelerin mevzuat gıdası
olmuştur; iki katı cezanın gerekçesidir, iki katı infazın gerekçesidir. Siz
Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirmediğiniz zaman, özel yetkili mahkemeleri
kaldırsanız, o zaman bölge özel yetkili mahkemelerinin yerine 133 tane özel
yetkili mahkeme kurmuş olacaksınız. Buradan size bu yanılgıyı hatırlatmak
istiyorum.
Eğer adil bir
yargılanma, eğer adil bir yargılama gerekiyorsa bu ülkede masumiyet karinesi
olacak, tanıkların çapraz sorgulaması olacak, sanıkların avukata erişim hakları
olacak, savunma yargılamanın asli unsuru ve süjesi olacak, tercüman hakkı
olacak. “Silahların eşitliği” denen iddia ve savunmanın eşitliği, öyle kılıçların,
tabancaların eşitliği değildir. Hâlâ Türkiye’de savcılar, hâkimlerin yanında
tepeden bakıyorlar avukatlara ve sanıklara. İddia makamının tepede olduğu ve
iddia makamının iktidara, Adalet Bakanına bağlı olduğu bir ülkede asla adalet
gerçekleşmez arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, adalet öyle bir şey ki her yerden sizi bulur. Parti müziği “Dombra”yı da yaparsanız birisi çıkar, der ki: “Ben de telif
hakları için sizi mahkemeye veririm.” Onun için torba kanuna teklif mi
getireceksiniz şimdi? Yapmayın arkadaşlar. Bu özel yetkili mahkemeleri
kaldırdığınız zaman uzun tutukluluk süresi çözülmüyor. Bakın, size bu konuda
Diyarbakır Barosunun Meclis komisyonumuza gönderdiği bir raporu gösteriyorum.
Türkiye Barolar Birliğinin temsilcisi konuştu, bunun bu şekilde olamayacağını
söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uzun tutuklulukla ilgili kararlarını
döktük. Biz bunların tamamını dökerken Anayasa Mahkemesinin kararı Temmuz
2013’te verildi arkadaşlar. Şurada dört ay, kısa bir süre kaldı. Siz bunun için
özel düzenleme yapmak zorundasınız. Dolanmayın etrafını. Öyle “ÖYM’ler kalktı. Zaten cezalar yarı yarıya düşüyor.” gibi
hileye hurdaya taşmayınız. Kimseye bu kazandırmaz arkadaşlar.
Terörle Mücadele
Kanunu’nun bütün karşılıkları temel kanun olarak Türk Ceza Kanunu içine alındı.
İnfaz ve usul hukukları CMK’ya alındı, İnfaz
Kanunu’na alındı. Onu alan profesörler gelip komisyonda diyor ki: “Biz bunun
gereğini yaptık, bu fazladandır, bunu kaldırın.” Senelerdir diyor bunu, hiç
kimsenin kafası almıyor Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmaya. Ta ki Terörle
Mücadele Kanunu bir gün kendisine uygulanacak zamana erişene kadar.
Değerli milletvekilleri, çok tehlikeli bir süreç bu. HSYK’yı kendinize
bağlayabilirsiniz; polisi kendinize bağlayabilirsiniz; arkasından TİB’i kendinize bağlayabilirsiniz, Cumhurbaşkanının
onaylayıp Meclise nasihat ettiği, “Bunu biraz değiştirin.” dediği kanunları;
dinlemeyi kendinize bağlayabilirsiniz. Şimdi de Millî İstihbarat Kanunu’nu
getirerek, millî istihbaratın içeride, dışarıda her türlü operasyonel
yetkisini kendinize bağlayabilirsiniz, adaletin temeli olan gizli dinlemede ve
delil toplamada ve her türlü operasyonel olayda, yurt
içinde de kullanabilirsiniz. Bunun adı o zaman, bu ülkenin adı hukuk ülkesi,
insan hakları ülkesi, demokrasi ülkesi olmaz, bu ülkede adalet olmaz; bu
ülkenin adı diktatörlük olur, bu diktatöryel bir
rejim olarak, merkezî olarak hükûmete bağlanmış bir yönetimin adı olur. Bu,
otoriter, totaliter bir rejimin adı olarak bir uygulamaya dönüştüğü zaman asıl
Türkiye’nin en büyük tehlikesi bu olur.
Şimdi, buradan
sesleniyoruz size arkadaşlar: Sizler, hep kıyamete kadar iktidar koltuklarında
oturacağınızı mı sanıyorsunuz? Bu ülkenin bu kadar ağır yükleri varken adalet
konusunda, cezaevleri konusunda soruşturma konusunda, dinleme konusunda bunlara
bir düzen ve ayar vermeyen iktidarlara –önümüzde üç tane sandık var, bir tanesi
çok yakın- halkımız da düzen ve ayar vermesini bilecektir elbette.
Bugün, çok önemli
bir konuda şunu ifade etmek istiyorum: Bu getirdiğiniz yasayla kendinizi koruma
altına alıyorsunuz. Bu yasayla mahkemelerin tedbir kararları karşısında,
yolsuzluk, rüşvet ve ihale gibi konularda mahkemelerin verdiği tedbir
kararlarının önünü kesmek, hiçbir zaman adalet için yapılan bir şey olamaz.
Düşünebiliyor
musunuz, 2003’te -gelir gelmez- “nereden buldunuz yasası”yla
ilgili uygulamaya son vermek, AK PARTİ iktidarının ilk işi oldu. Bu yasayla da
“nereden bulurum yasası”na dönüştürmeye
çalışıyorsunuz. “Nereden bulurum?” Bu anlayışla adalet bulunmaz arkadaşlar, bu
anlayışla soruna çözüm bulamazsınız.
Değerli
meslektaşlarım, içinizde var; içinizde hukukçular var, avukat olanlar var,
hâkim olanlar var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yargıçlık edenler var. Yani, şu hâle bakın: Bu şekilde, uluslararası hukukun bu kadar
içinde olan, 1950’de Avrupa Konseyinin kuruluşunda yer alan, Avrupa Mahkemesine
yargıç veren Türkiye’nin geldiği noktada, hâlâ özel yetkili mahkemeler, hâlâ
olağanüstü yargılamalar, hâlâ adaletsizlik, hâlâ uzun tutukluluk, hâlâ infazda
katlamalı ceza, infazda işkence, infazda zulüm, baskı, hâlâ cezaevlerinden
cenazelerin çıktığı ve AKP iktidarının on iki yılında 950 tutuklu ve hükümlünün
öldüğü cezaevleriyle bu ülkede adalet sağlanamaz.
Sizleri bu konuda
uyarıyoruz, sizleri hem uyaracağız hem önergelerimizle uyarmaya devam edeceğiz.
Aksi takdirde, zaten muhalefet şerhimizde belirttiğimiz gibi, biz, buna ret oyu
vereceğiz.
Saygılarımla.
(BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 560 sıra
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza
Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde grubum adına söz
aldım. Bu duygularla, boş olan yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, aslında, uzunca bir süredir, özel yetkili mahkemelerin ya da
terör ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması yönünde çok sayıda değişiklik
teklifleri verildi ama şu ana kadar, bununla ilişkin olarak yıllardır hiçbir
aşama kaydedilmedi. 2002 yılının sonlarında, daha doğrusu,
2003’ün başlarında Adalet Bakanını ziyarete gittiğimizde, bizlere devlet
güvenlik mahkemelerinin bir an önce kaldırılacağını, Sayın Başbakanın böyle
arzuladığını söylemişti ama iktidarlar bu özel yetkilerle donatılmış
mahkemelerin verdiği olanaklardan fazlasıyla faydalanmanın ne demek olduğunu
gördüklerinden ve Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarda bu özel mahkemelerden
yeterince nemalandığından, şu anda tasfiye aşamasına geldi iş. Zira,
artık, özel yetkili mahkemeler, sahibinin sesini dinlemez oldu. Bu noktada
gerek Terörle Mücadele Yasası’nın 10’uncu maddesiyle kurulan terör ağır ceza
mahkemelerinin gerekse 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2’nci maddesiyle görevlerine
devam ettirilen ağır ceza mahkemelerinin, özel yetkili ve görevli ağır ceza
mahkemelerinin kapatılmasını olumlu buluyoruz ama geç kalan bir gelişmedir bu
aslında.
Keza, özel
yetkili mahkemelerin neden kaldırıldığına dair hiçbir veri yok. Yasa teklifine
baktığımızda, özel yetkili mahkemeler neden kalkıyor, bir cümle dahi
belirtilmemiş ama iktidar partisi yetkililerinin kamuoyuna yansıyan
bilgilerine, görüşlerine baktığımızda, özel yetkili mahkemelerin hukuk dışı bir
uygulama içine girdikleri, o mahkemelerde bir çetenin unsurlarının bulunduğu
yönünde görüşler var. Eğer orada, o mahkemelerde gerçekten hukuka aykırı bir
fiil varsa, bu mahkemeleri kapatmak tek başına yeterli olmaz. Bunun üzerine
yapılması gereken ikinci iş, bu mahkemelerin hukuka aykırı, hukuk devleti
ilkelerini hiçe sayan, vicdanları sızlatan daha önce verdikleri kararları da
gözden geçirmektir. Bunu yapmadan bu mahkemeyi kapatmak demek, “Bu mahkemelerden
gelecek saldırıları defetmek, tek arzumuz budur.” demektir. Dolayısıyla,
yeniden yargılamanın önce adını ortaya atıp da sonra geri geri kaçmanın anlamı
yoktur. Eğer bugün, bu mahkemeleri kaldırıyorsak bu mahkemelerin yarattığı
tahribatı da gidermek zorundayız.
Bir siyaset adamı
zalim olursa, karşısında yargıya gidip hakkınızı arayabilirsiniz ama yargı yeri
zalim olursa hakkınızı nerede arayacaksınız? Hakkınızı burada arayacaksınız,
Parlamentoda arayacaksınız. Eğer yargı zalimlik yapan pozisyona gelmişse bu
zalimliği giderme Parlamentonun yetkisindedir. Zira,
Türk milletini temsil eden yer burasıdır.
Değerli
milletvekilleri, tabii, bizim, gerek uzun tutukluluk gerek yeniden yargılanma
gerek gizli tanık terörünü gidermeye dönük gerekse dijital verilerin tek başına
kanıt olmasının giderilmesine ilişkin çok sayıda yasa teklifimiz oldu ama
bunların hepsi göz ardı edildi, bugün bunu görüyoruz. Bu, bir telaştır; bu, bir
marjinal yarar yasa teklifidir aslında. Sadece bir
amaç güdülmektedir; buna ilişkin siyasal değerlendirmeyi bilahare yapacağım.
Bu noktada, bir
öneri sunduk Adalet Komisyonunda, bu mahkemelerin kaldırılması hâlinde. Şu
anda, 5 Ağustos tarihi itibarıyla Ergenekon davası kararı verilmiştir. Uzun
süre geçmesine rağmen bu karar gerekçelendirilmemektedir, bekletilmektedir
âdeta ve bu noktada bizim önerimiz üzerine yasaya, yasa teklifine bir ibare
eklendi “Bu mahkemelerin kaldırılmasından itibaren, yasanın yürürlüğe girdiği
andan itibaren on beş gün içerisinde gerekçeli karar yazılacak.” diye. Bugün şunu
görüyoruz ki bunu gidermeye dönük, hadi diyelim ki o hâkimler on beş gün
içerisinde bu değişikliği yapmadılar, onlara bir müeyyide uygulama konusunda
hiçbir ibare yok. Şunu önerdik: Eğer on beş gün içerisinde gerekçeli karar
yazılmazsa Ergenekon dava dosyası doğrudan Yargıtaya
gönderilsin. Yargıtay, gerekçesiz karar olamayacağından bunu bozsun ve
Türkiye’deki pek çok acı veren sonuçlar giderilebilsin gerçekten bu ülkenin
hukuk devletini öne alan hâkimleri sayesinde ama ne yazık ki bu kabul edilmedi.
Teklifin 3, 4 ve
5’inci maddeleri kişisel verilere yöneliktir. Aslında cezayı artırmak hiçbir
anlam taşımıyor; bir suçun cezasını ne kadar artırırsanız artırın fayda etmez.
Bir örnek vermek istiyorum: Eskiden kan gütme saikiyle adam öldürme cezasına, eski Ceza Kanunu’nun
450’nci maddesinin onuncu fıkrasına bir hüküm eklenerek idam cezası verildi
yani kan davasına yönelik olarak ama Türkiye’de kan davası bitmedi. Türkiye’de
kan davası, feodal yapının çözülmesiyle, toplumsal ilişkilerin, iletişimin
gelişmesiyle giderilen bir sorun oldu. Dolayısıyla, ceza artırarak sorunları
çözmek mümkün değildir.
Teklifin 9’uncu
maddesi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 116’ncı maddesinde yer alan aramaya ilişkin
birtakım düzenlemeler yapıyor. Arama esnasında eskiden makul şüphe aranırken,
şimdi, kuvvetli şüphenin varlığını şart koşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Ceza Muhakemesi’nde “basit”,
“makul”, “yeterli” ve “kuvvetli şüphe” tanımlaması vardır. Bir örnekle
açıklamak isterim size: Bir yerde bir ihbar geliyor polise, kadının bir tanesinin
çantasını genç bir erkek almış, kaçıyor; polise ihbar ediliyor; bu, bir basit
şüphedir. Polis olay yerine intikal ediyor, olay yerinde kaçan birini görüyor
ve koltuğunun altında da bir şey var; bu, bir makul şüphe demektir. Yani, hızla
toplumun içinde kaçan biri varsa, elinde de çaldığına benzer bir alet
bulunuyorsa o zaman burada bir makul şüphe var demektir. Gitti, o kişi
yakalandı polis tarafından, soruldu: “Bu çanta neyin nesidir?” “Bu çanta,
komşumuz bir bayan var, çantasını evde unutmuş, benden ricada bulundu ‘Bu
çantayı bir an önce bana getir.’ diye, onu götürüyordum.” derse burada yeterli
bir şüphe vardır ama o polisteki ifadesinde “Ben bu çantayı şu kadının yolda
geçerken elinden alıp kaçtım.” derse burada kuvvetli şüphe vardır. Şimdi, bu durumda
yani makul şüpheyi kuvvetli şüphe hâline dönüştürürseniz Türkiye’de hiçbir
şekilde arama yapamazsınız. Yani, aramanın önüne tamamıyla büyük bir engel
konulmaktadır.
Şunu özellikle
vurgulamak isterim: Suçla mücadele ile bireyin hak ve özgürlüğü arasında her
zaman bir denge olmalıdır. Bir devlet, suçla mücadele etmelidir ama aynı
zamanda bireyin temel hak ve özgürlüklerini de gözetmelidir. Eğer burada “Şu
aramaları bir gözden kaçıralım, şu dönem de hassas bir dönem, 17 Aralık
sonrasında sıkıntıdayız, aramayı zorlaştıralım, birilerinin evine sabaha karşı,
eloğlunun evine girilirken iyiydi ama bizim evimize girilmesin.” anlayışı
egemen ise bu takdirde suçla mücadele edemezsiniz ve çok ilginçtir ki bu yasa
teklifi bugün gündemdeyken, ne yazık ki, dün, Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesi,
Ankara’nın neredeyse bütününde, her yerde araçlarda arama izni verebiliyor ve
uygulamada çok büyük tereddütler yaratacaktır bu tablo, suçla mücadelede ciddi handikaplar ortaya çıkabilecektir.
Keza, el koymaya
ilişkin olarak da ilginç bir durum var. El koyma konusunda da, el koyma
işlemleri zorlaştırılmış, bunu doğal bulabiliriz ama el koyma kararından önce
mutlaka BDDK, MASAK, Sermaye Piyasası gibi devletin özerk kurumlarından rapor
istenmesi zorunlu kılınmıştır. MASAK’ın bir raporu
bir seneden, iki seneden önce çıkarması mümkün değil. Bir de şöyle düşünün:
Türkiye’nin dört bir yanındaki adliyelerden binlerce böyle rapor isteği
gelecektir. Bu kurum, kurumlar bu işin altından kalkamazlar. Bilirkişilik
müessesi diye bir müessese var. Yemin verirsiniz ve her adliyenin bilirkişilik
listesi vardır, hâkim ya da savcı oradan istediğini seçer ve bunun üzerine de
bu inceleme yapılabilir. Burada da bir koruma kaygısı vardır. Yani, yürütme
organının elindeki özerk kurumlar kimin malına el konacağına, kimin malına el
konmayacağına karar vereceklerdir. Bu, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşır bir
durum değildir.
Değerli
milletvekilleri, 11’inci maddede çok garabet hâli vardır. Şimdi,
bilgisayarların aranması konusu… Eğer, başka bir surette delil elde etme
olanağı yoksa bilgisayarlar aranabilir. Bu yasa, ilk, 2004 yılında kabul
edilirken amaç şuydu: “İnsanların bilgisayarları, mahrem bilgilerini ihtiva
eder, onun için mümkün olduğunca bilgisayarları aramayalım.” Fakat,
bugün, şöyle bir değişiklik yapıldı: “Suçun işlendiğine ilişkin somut delillere
dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı…” Yani, mutlaka, o bilgisayarı
aramanız için kuvvetli şüphe olacak, somut delillere de dayanacak. Eğer,
elinizde somut delile dayanan kuvvetli şüphe varsa o zaman o bilgisayarı
aramanın ya da bilgisayarın içeriğini almanın bir anlamı var mıdır? Yani,
gerçekten, Komisyonda da söyledim, hukuk fakültelerinde böyle bir düzenlemeye
gülerler. Hocalar bunu örnek olarak anlatacaklar, “Bu Parlamentonun yüz karası
böyle bir yasa teklifini çıkardılar.” diye anlatacaklar.
Değerli
milletvekilleri, teklifin 12, 13 ve 14’üncü maddeleri, iletişimin dinlenmesi,
teknik takip ve gizli soruşturmacı görevlendirmeye ilişkindir. Burada da ilginç
bir tablo vardır, o da bu dinlemeler sırasında ağır ceza mahkemelerinin oy
birliği kararı istenmektedir. Bu, şu demektir: Türkiye’deki
dört yüz dolayındaki ağır ceza mahkemesine birer tane iktidarın adamını
atadığınız zaman –ki, HSYK’yı yakında Cumhurbaşkanı
onaylayacak tabii, bunu onaylandığı anda, HSYK, Adalet Bakanının tümüyle eline
geçecek- birer tane ağır ceza mahkemesine iktidara yakın üyeyi atadığınız
zaman, Türkiye’de iktidara yakın hiç kimse dinlenemez, hiç kimsenin dinlenme
olanağı kalmaz. Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Bir insana ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası verecek ağır ceza mahkemesinde 2 oy yeterken, bir insanın
altı aylığına telefonunu dinlemeye oy birliği istemek gerçekten bir garabet
hâlidir yani komik bir şeydir ve bu da suçla mücadelede önemli bir sorundur
çünkü telefon dinlemelerde, gizli takipte, gizli soruşturmacı görevlendirmede
gizlilik asıldır. 3 kişilik heyetin önüne çıkardığınız bir husus gizli olmaktan
çıkar. Zaten de bu isteniyor yani her şey ortada olsun, aman bir son dakika
golü, 17 Aralıkta olduğu gibi son dakika golü yemeyelim anlayışı bu işte etken
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, bir diğer durum, teklifin 15’inci maddesinde en üst dereceli
kolluğun soruşturma izni Adalet Bakanına verilerek en üst derece kolluk
görevlisi yürütmeye tam bağımlı hâle getirilmektedir.
Keza, teklifin 17
ve 18’inci maddeleri de bir anlamda yürütmeyi durdurmayı zorlaştırmakta, atama,
tayin değişikliğinden… Şu 5 bin tane insan ne yazık ki sürüldü, ona ilişkindir.
Keza, 18’inci madde ise yargı kararını yerine getirmeyen kamu üst görevlilerine
yönelik tazminat davası açılmasını engellemektedir.
Değerli
milletvekilleri, burada bir garip duruma daha değinmek istiyorum. Teklifin
19’uncu maddesinde 2802 sayılı Yasa’nın 93/A maddesi kaldırıldı. Bu madde
“Haberal Yasası” olarak kamuoyunca bilinir. Sayın Mehmet Haberal, 9 tane hâkim
hakkında tazminat davası açmıştı, bu tazminat davaları sonucunda hâkimler
tazminata mahkûm edildi. “Aman, bu bizim hâkimler tazminat ödemesin.” diye apar
topar bu madde çıkarıldı, bu madde kaldırılıyor. Fakat,
bundan şunu anlamayalım hâkimlerle ilgili olarak, bundan sonra aleyhlerine
kişisel olarak tazminat davası açılabilir sanmayalım. Zira,
6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 46’ncı maddesi, hâkimler için hâlâ
tazminat davası açılamayacağına hükmetmektedir. Dolayısıyla, burada garip bir
durum var: Hâkimler hakkında kişisel tazminat davası açamıyorsunuz bu durumda
bu yasa çıktıktan sonra ama savcılar hakkında açabiliyorsunuz.
Komisyonda dedim
ki “Ya, bu niye böyle çelişkili?”, konuşmamı bitirdim, İnternet’e baktığımda
son dakika haberi, Sayın Başbakan açıklama yapıyor: “Benim oğlum ve bakan
çocukları, savcılar aleyhine tazminat davası açacaklar.” Sadece Başbakanın
oğlu, o 17 Aralık soruşturmasını yapanlara yönelik, savcılara yönelik tazminat
davası açsın diye bu madde yürürlükten kaldırılıyor. Daha dün, AKP çoğunluğuyla
kabul edilen madde, bugün ne yazık ki kaldırılıyor.
Değerli
milletvekilleri, biraz da işin geneline yönelik bir değerlendirmede bulunmak
istiyorum. Sayın Başbakan, 17 Aralık sonrası sürekli olarak bir “istiklal
mücadelesi” tanımlamasını tekrarlıyor. Nitekim, bu
hafta içinde de Sivas’ta miting yapacakmış, dolayısıyla, bunu anlamlı hâle
getirmeye gayret ediyor.
Bugün yaşananlar,
gerçekten bir istiklal mücadelesi midir? Kurtuluş mücadelesinin o zorlu
günlerinde bu ülke için canını koyanlara bir bakalım: Üstlerinde doğru dürüst
elbise yoktu, potur donlarında 40 tane yama vardı; yedikleri sadece peksimet,
yani kurumuş ekmekti; çakaralmaz tüfekleriyle sıcak soğuk dinlemeden siperlerde
günler geçiriyorlardı; üstleri bit, pire kaynıyordu. Değil kendilerinin,
komutanlarının bile ceplerinde 3 kuruş para yoktu, askerî araçlara lastik almak
için İstanbul’da borç para dileniyorlardı. En büyük arzuları, ülkeyi işgalden
kurtarmaktı ve bağımsızlıktı.
Peki, ya bugün,
cumhuriyetin kazanımı olan işletmeleri, limanları, fabrikaları “Ben tüccarım,
pazarlamadan iyi anlarım.” diyerek yabancılara, eşe dosta peşkeş çekmek midir
istiklal? Yoksa Sami Ofer’e bir gece, ihalesiz olarak
TÜPRAŞ’tan ucuza hisse satmak mıdır ya da 1 trilyon rüşvet parasını “birkaç
kuruş” görmek midir? Elbise torbası içinde dolar nakli midir? Yatak odasında
para kasası koleksiyonu yapmak mıdır? İçi para dolu ayakkabı kutusu istiflemek
midir istiklal? “Alo Fatih” hattıyla medyayı susturmak mıdır? Villa projesi ve
dekorasyonu mudur istiklal?
Aslında, bugün
yaşananlar, siyaseten vahim, lakin hukuken basit bir yolsuzluk olayıdır. Bu
olayla ilgili gedik kapama düzenlemeleriyle yolsuzluk örtülmeye
çalışılmaktadır. Dolayısıyla, ortaya çıkan olgu, bugün yaşananların
1919’lardaki istiklal mücadelesiyle hiçbir bağlantısının olmadığıdır. Bu, bir
istiklal mücadelesi olmasa da gerçekte bir istikbal mücadelesidir. Yani
geleceği kurtarma, hem de ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma
mücadelesidir. Aslında, iktidara egemen olan pragmatik
yapının yöntemi, zorda kalındığında kesip atmaktır ancak bu kez sorun, kesip
atılacak organın kuyruk değil, baş olmasıdır.
Bu nedenle,
kıyasıya bir savunma ve koruma refleksiyle karşı karşıyayız. Bugün kamuoyuna
yansıyan yanıyla, eski ortaklar arasındaki mücadele, bir paralel yapı mücadelesi
olmayıp egemenlik çıkarına dayalı paralellerin kesişmesinden kaynaklanmaktadır.
Düne kadar birlikte ve hatta, avuç ovuşturarak masum
pek çok insanı inciten, toplumsal muhalefetin canına okuyan yapılar güç
savaşımı içindedirler ve şunu da eklemekte yarar görüyorum: Bu, aslında bir
paralel yapı mücadelesi değildir, paralel yapı bahanesiyle Türkiye’de
demokrasiyi paketleme mücadelesidir. Keza, daha dün yargıçlarla ilgili “Ne
yapalım, görevlerini yapıyorlar.” diyen anlayışın bugün hâkim ve savcıları tasfiye
etme girişimi bunun sonucudur. Ancak, işin sonuna gelinmiştir.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Murat Başesgioğlu, İstanbul Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 560
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi ve bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı hem şahsım
hem de grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında yasama faaliyetlerine ilişkin çok kısa bir
iki görüşümü arz etmek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi, yasama
faaliyetlerinde yasama literatürüne son yıllarda iki
önemli kavram girdi. Birincisi, temel yasa; ikincisi, torba yasa.
Geçmiş Meclis
uygulamalarına dikkat ettiğimiz zaman özellikle “kod kanun” diye tabir
ettiğimiz kanunların Meclisteki yasama prosedürü çok
zaman aldığı için, bu temel yasa, faydalı bir düzenleme olarak iç hukukumuza
girdi ama son zamanlarda görüyoruz ki bu, çok istismar ediliyor. Mesela, şu
anda görüşmüş olduğumuz Kanun Teklifi’nin temel
yasayla uzaktan yakından ilgisi yok. İç Tüzük 91’inci madde, bir hukuk dalının
sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirilmesini ifade ediyor.
Şu anda, 21 maddelik kanun teklifinin bu temel yasa anlayışıyla uzaktan
yakından alakası yok.
İkincisi, torba
yasa. Adı bir kere aşağılayıcı. Yani, yüce Meclisin manevi
kişiliğini tahkir ve tezyif eden bir şey. Bir kişi, bir kurum ürettiği
bir ürünün itibarsızlaşmasına, değerini yitirmesine asla razı olmaz. Burada
sabahlara kadar arkadaşlarımız çalışıyor ama deniyor ki: “Torba yasa çıktı.
Torba yasanın içinde şu madde var.” Emin olun, çoğu bakanlık, kendisiyle ilgili
kanun teklifinin nerede olduğunu bilmiyor, nereye yansıdığını bilmiyor. Bu da
çok istismar edilen, yasama kalitesini ayaklar altına alan bir uygulama. Belki
şöyle olsaydı, Hükûmet yetki kanunu alsaydı, bu torba yasayla geçirmek
istedikleri bütün düzenlemeleri yetki kanunuyla geçirseydi daha etik olurdu. Bu
anlamda, tabii, Meclis grup başkan vekillerine çok önemli görevler düşüyor,
Meclis bürokrasisine çok önemli görevler düşüyor. Bu yasama kalitesinin ayaklar
altına alınmaması için önümüzdeki süreçte daha dikkat edilmesi gerekiyor ve
Meclisimizin saygınlığını da bu anlamda korumamız gerektiği inancındayım.
Sayın
milletvekilleri, belki, hepimiz bu Meclisin duvarları arasına hapsolduk ama bu
Meclisin duvarları dışında, yakın coğrafyamızda ve dünyada neler olup bitiyor,
emin olun, bunları takip etmekte zorlanıyoruz. Türkiye’nin sınırlarında çok
önemli gelişmeler oluyor. Suriye sınırında, PKK-PYD iş birliğiyle üç bölge,
özerk bölge olarak ilan edildi. Seçimden sonra Türkiye’nin bu aziz
topraklardaki bazı bölgelerinde de özerklik ilan edileceği yüksek sesle dile
getiriliyor. Şu anda bölücübaşıyla yapılmakta olan asılsız,
gayrimeşru, hiçbir yasal ve anayasal meşruiyeti olmayan sürecin yasal zemini
konusunda bir kanun teklifi dayatması var. Dolayısıyla, hem seçimin güvenliği
hem seçimin meşruiyeti
hem de bu sınırlarımızda cereyan eden olaylara ilişkin olarak
iktidar partisinin çok dikkatli olması gerekiyor, Meclisimizin çok dikkatli
olması gerekiyor.
Peki,
değişiklikler sadece bunlar mı? Hayır. Hukuk sistemimizde de çok önemli,
bugünümüzü ve yarınımızı çok yakından etkileyecek değişiklikler ve dönüşümler
yaşanmakta. Nedir bunlar? Fazla geriye gitmeden bunlardan bazılarını
hatırlayalım.
Kısa bir süre
önce Genel Kuruldan geçen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, bu
değişikliklerin en önemlilerinden biridir. Hukuk devleti olduğunu iddia eden
her ülkede, yargıyı yöneten hâkim ve savcılar, tüm mesleki kariyerleri boyunca
gerekli işlemleri yapan yargı konseyleri anayasal koruma altına alınmıştır,
yasama ve yürütmeden bağımsız, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatı
esaslarına göre çalışırlar. Eski Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda
bazı eksiklikler bulunsa bile bu anlamda güvenceleri karşılayan bir
düzenlemeydi. Ancak, geçtiğimiz günlerde Meclisimizden geçen son değişiklik,
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunu fiilen ve hukuken Adalet Bakanına bağımlı
hâle getirmektedir, sıradan bir yürütme organı konumuna sokmaktadır.
Adalet
Akademisinin özerkliği kaldırılmakta, kurulun genel sekreterliği lağvedilip
şoföründen genel sekreterine kadar tüm görevlilerin işine kanunla son
verilmektedir. Bu anlamda, Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli
milletvekili arkadaşlarca Anayasa Mahkemesine bir başvuruda bulunulmuştur.
Gerekçesi, yetki gasbıdır. Evet, idare hukukunda
şöyle genel bir esas vardır: Bir işlem, hangi yöntemle kurulduysa ancak o
yöntemle kaldırılabilir. Oysa burada, Adalet Akademisindeki görevlilere, Genel
Sekreterlik çalışanlarının hepsinin görevlerine kanunla son verilmektedir. Bu,
yürütmenin elinden alınıp Parlamentoya bir kanunla verilen bir yetki gasbıdır. Ben de şahsen bu gerekçenin özüne ve haklılığına
katılıyorum. İnşallah, Anayasa Mahkemesi bu anlamda hukukun önünü açacak, bu
yetki gasbını ortadan kaldıracak bir düzenleme ortaya
koyabilir, bir yürütmeyi durdurma kararı verebilir diye temenni etmekteyim.
Sayın
Cumhurbaşkanının bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla ilgili olarak
15 madde hakkında itirazının olduğu ve bu hususların önergelerle değiştirildiği
ileri sürülse de esasa ilişkin hiçbir değişiklik olmamış ve Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanının emir ve gözetimi altına girmiştir.
İkinci düzenleme,
İnternet’e erişimin engellenmesine ilişkin düzenlemedir, TİB Başkanına yargı
kararı olmaksızın dört saat içinde yayınların durdurulması yetkisini veren
düzenlemedir. İki yıllık trafik bilgilerinin de saklanması zorunluluğu getiren
düzenleme, Sayın Cumhurbaşkanınca onaylanmıştır. Hükûmet bu iki konuyu yeniden
düzenleme konusunda girişimler başlatmış ise de işin özü değişmemekte, yargı
kararı olmaksızın, içeriği TİB Başkanınca zararlı görülen yayınların
durdurulması öngörülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, üçüncü değişiklik ise şu anda görüşmelerini yapmış olduğumuz
kanun teklifidir. Kanun teklifini 17 Aralık sürecinden bağımsız değerlendirmek
mümkün değildir. Birkaç maddeyle ilgili görüşlerimi açıkladığım zaman sizin de
bu konuya hak vereceğinize inanıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesi “Suç işlemek amacıyla örgüt
kurma” suçunu düzenler. Teklif, bu suçu “dinleme yapılabilecek katalog suçları”
listesinden çıkartıyor. Böylece, çıkar amaçlı suç örgütlerine yönelik dinleme
ve izleme yapılması imkânı ortadan kalkıyor. Neden ve niçin? Kimin için? Keza,
aynı şekilde, bu suça ilişkin olarak mal varlığına el koyma tedbiri
uygulanamayacaktır.
Hâkim ve
savcılara yeniden tazminat davası açılma imkânı getiriliyor. Ömer Bey biraz
evvel bahsetti, Sayın Haberal’ın almış olduğu bir tazminat davasından sonra bu
konudaki düzenleme değişmiş ve sadece devlete karşı tazminat davası
açılabileceği hükmü 2011 yılında getirilmiş iken, bu düzenlemeyle tekrar hâkim
ve savcılara karşı şahsen tazminat davası açma imkânı getirilmektedir.
Hâkim ve
savcılara karşı bu yol açılırken, değerli arkadaşlarım, teklifin 18’inci
maddesinde, mahkeme kararlarını süresi içinde uygulamayan kamu görevlileri
hakkında tazminat davası ancak devlet aleyhine açılabilmektedir. Burada
hâkimlere ve savcılara başka bir standart var, emniyet müdürlerine ve valilere
başka bir uygulama var. Bu, kamu görevlileri arasında “sorumluluk hukuku”
açısından son derece ayrımcı bir tutuma işaret etmektedir.
Yine, üst dereceli
kolluk amirleri hakkında inceleme ve soruşturma izninin cumhuriyet savcıları
tarafından verilmesi yerine, bu iznin Adalet Bakanı tarafından verilmesi
öngörülmektedir.
İletişimin
tespiti ve dinlenmesinde, mal varlığına el koyma tedbirlerinde ancak ağır ceza
mahkemelerinde, oy birliğiyle karar alınabilecektir. Ağır ceza mahkemeleri
“müebbet hapis” gibi uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar da dâhil tüm
kararları oy çokluğuyla alabilen mahkemeler olduğu hâlde, neden iletişimin
dinlenmesi ve mal varlıklarına el koyma tedbirinde oy birliği aranmaktadır? Bu
da, bunun sebepleri de önümüzdeki günlerde ortaya çıkacaktır.
Bu kurullar,
istenilen raporları hazırlayabilmek için… El koyma tedbiri alabilmek için,
BDDK, SPK, MASAK gibi kuruluşlardan, taşınmaz hak ve alacağın suçtan elde
edildiğine ve suçtan elde edilen değere ilişkin rapor istenmektedir. Bu raporun
alınması aylar, yıllar sürecektir. Ayrıca, bu raporları alırken ve verirken bu
kurullar âdeta yargısal bir işlem yapacaklardır. Bu durumda, bu tedbir kararlarının
verilmesi imkânsızlaşacaktır.
Yine, teklifin
17’nci maddesinde “Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama,
görev ve unvan değişikliği, geçici ve sürekli görevlendirmelere ilişkin idari
işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan işlemlerden sayılmaz.” düzenlemesi
söz konusudur. Bunun da sebebi, yaklaşık 7 bini bulan, başta emniyet mensupları
olmak üzere, görevden alınan kamu görevlilerine idari mahkemelerde yürütmenin
kaldırılması kararı verilmesinin önüne geçilmek istenmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, yine bu süreçte, bu yasal değişikliklerle
birlikte, soruşturmaların yapıldığı iller başta olmak üzere, birçok hâkim ve
savcının görev yerleri değiştirilmiştir. Aramızda hâkim ve savcı arkadaşlarımız
var. Olağan dönemler dışında bir savcı ve hâkimin görev yerinin değiştirilmesi
için mutlaka kesinleşmiş bir disiplin suçu olması lazım. Ama bunlar ne yaz
kararnamesine giriyor ne güz kararnamesine giriyor. Mazeret kararnamesinde
bile, hizmet gereğiyle, başta İstanbul savcıları olmak üzere, savcıların
yerlerinin değiştirildiğini görüyoruz. 7 bine yakın polis memurunu, emniyet
müdürünü hangi gerekçeyle aldınız? Bir ay içerisinde göreve verdiğiniz emniyet
müdürlerini değiştirdiniz. Kamu personelinin, kamu görevlilerinin bu kadar
güvencesiz olduğu bir dönem, emin olun, olağanüstü dönemlerde bile
yaşanmamıştır, olağanüstü dönemlerde bile buna şahit olunmamıştır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Olağanüstü dönemdeyiz zaten.
MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) – Yine, ilgili sayın bakanlara ait fezlekeler kırk beş gün Adalet
Bakanlığında bekletildikten sonra iade edilmiştir. Diğer taraftan, siyasi
partilerin yasal hakkı olan bir açık hava mitingi dolayısıyla, mesnetsiz bir
iddia nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli
hakkında fezleke tanzim edilip Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; alelacele yapılan bu kanun değişikliklerinin sebebi
nedir? Olağanüstü dönemlerde bile görülmeyen memur kıyımları neden yapılmaktadır?
Bir gruba karşı “paralel yapı”, “terör”, “çete” nitelemesi yapılarak ulusal ve
uluslararası toplumun önüne neden hedef olarak konulmaktadır? Bu sorunun tek
bir cevabı var, hepinizin bildiği tek bir cevap var. Bu cevap da tek cümlelik
bir cevap, o da: 17 ve 25 Aralık tarihlerinde yapılan rüşvet ve yolsuzluk
operasyonunun Hükûmetin bazı üyeleri ile yakınlarına, bürokratlara ve iş
adamlarına yönelik olmasıyla başlayan soruşturmadır ve bu soruşturmanın
Türkiye’nin merkezine oturması hadisesidir.
Değerli
arkadaşlarım, bu iddialar çok ciddi iddialardır. Bu iddialara muhatap olan bir
siyasi iktidar, bir siyasi yapı iki türlü hareket edebilirdi: Bir, “Ey Türk
milleti, bu iddialar ciddi iddialardır, binlerce sayfa “tape”
var, delil var, görüntüleme var. Bunları hiçbir savcı kendiliğinden uyduramaz,
emirle, talimatla bunlar uydurulmaz. Bunların, mutlaka,
iddiasının bir gerçekliği, gerçeklik payı vardır.” deyip bu ismi geçen
arkadaşlara aklanma konusunda bir fırsat tanıyıp, yargının önünü tamamen açıp,
yargıya elindeki bütün imkânlarla destek verip yargı sürecinin tamamlanmasını
isteyebilirdi ya da Hükûmetin yaptığı gibi, külliyen bu iddiaları reddedip
küresel saldırı, paralel yapı gibi sanal düşüncelerle, sanal itirazlarla
topyekûn bir savunmaya geçmekti.
Evet, Sayın Başbakanın
rotasını çizdiği bu stratejiyle beraber, Adalet ve Kalkınma Partisi gibi çok oy
almış, 319 milletvekili olan, birçok büyük şehirde, ilçede, ilde belediyesi
olan, teşkilatlarıyla çok büyük bir yapı bu yolsuzluk operasyonunu savunmaya
endekslendi. Arkadaşların bütün fikri, zikri, bu yapıyı nasıl öteleyebiliriz,
bu ithamlardan, bu isnatlardan nasıl kurtulabiliriz? Bir milletvekilinin, bir
bakanın, bir belediye başkanının görevi bu değil; bu, yargının işidir. Bu
iddiaları sandıkla temizleyemezseniz, yolsuzluk iddiaları sandıkta temizlenmez.
Yani, siz “Sandıkta şu kadar oy aldık, birinci parti çıktık, o hâlde biz bundan
ibra edildik, bu soruşturmalardan kurtulduk.” diyemezsiniz. Hukuk devletinde,
demokraside böyle bir aklanma metodu yok. Sizin aklanacağız yer veyahut da ismi
geçen arkadaşların aklanacağı yer yargıdır, bunun dışında başka bir yol ve
yöntem yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, bunu ötelemek için çok olağanüstü tedbirlere başvuruyorsunuz;
birçok kanun çıkarttınız, hâlâ çıkartıyorsunuz, çıkartmaya devam ediyorsunuz.
Bütün amaç, bu operasyonları itibarsızlaştırmak, içini boşaltmak, muhtemel
yapılacak operasyonları da devreden çıkartmak. Ama,
bunun için hukuku zorluyorsunuz, kuvvetler ayrılığını zorluyorsunuz ve
demokrasiden ülkeyi uzaklaştırıyorsunuz ve netice olarak da devlete tam
anlamıyla hâkim olabilmek için ne lazımsa, nerede açık bir nokta varsa bunu
kapatmaya çalışıyorsunuz.
Peki, ele
geçirmeye çalıştığınız devlet, sizin aldığınız tarihte nasıldı, bugün nasıl? Evet, devlet lafı biraz soğuk bir laf. Devletin değil, daha
doğrusu, devlet adına görev yapan görevlilerin hepimizin hayatında olumsuz
izleri var. Haksız yere gözaltına alınmışız, nezarete alınmışız, işkencelerden
geçmişiz, bir sürü hukuksuzluk yapmış bu görevliler ama hepimiz, dönmüşüz,
devletin tüzel kişiliğine saldırmışız. Oysa, Türk
geleneğinde devlet önemlidir. Kutsamak anlamında söylemiyorum, yıllar önce, yüz
yıllar önce Oğuz Kağan demiş ki: “Mavi gök çökmedikçe, yağız yer delinmedikçe,
senin ilini ve töreni kimse bozamaz.” Yani Türk geleneğinde devlete verilen
önem bu derecedir.
Devlet, kimsesizin kimsesi, adalet, merhamet. Hepimiz bu cumhuriyetin erdeminden yararlandık, hepimizin hikâyesi
belli, fakir aile çocuklarıyız, işçi, memur çocuklarıyız ama bu devletin
okullarında, parasız okullarında, yurtlarında yetiştik ve hepimiz bu ülkeyi
idare etme noktasına geldik. Bu, cumhuriyetin erdemidir; bu, devletin
erdemidir. Onun için, topyekûn devlete karşı husumet beslemek yanlıştır. Evet,
içimizde bazı arkadaşların, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yanlış kodlanmış
bir husumet duygusuyla, devlete bir husumet duygusu vardı. Bu, yerli ve yabancı
iş birlikçiler buldu ve devletin ruhunun parçalanmasına müsaade ettiniz,
devletin ana sütunlarının parçalanmasına müsaade ettiniz. Rahmetli Alparslan
Türkeş’in bir sözü var, diyor ki: “Dünyanın en siyasi alçak cinayeti milleti
devlete düşman etmektir.” Maalesef ve maalesef, milletimizin büyük çoğunluğu,
vesayet denilen, statüko denilen çeşitli anlamsız,
çirkin ifadelerle topluma, kamuoyuna takdim edilen devletimize düşman olma
yolunu seçmiştir ama şimdi geldiğimiz noktada, sizin de devletin meşruiyetine
ihtiyacınız olduğu ortaya çıktı. Paralel yapıdan bahsediyorsunuz yani topyekûn,
derli toplu bir devlet ihtiyacını siz de hissettiniz. Evet, devletin çatısını
kaldırırsanız, devletin ruhunu öldürürseniz, devlet hayatı içerisinde iktidar
adacıkları olur, bir paralel değil beş tane paralel yapı olur.
Güneydoğuyu hiç
görmüyoruz arkadaşlar. Suriye sınırında neler oluyor? Üç tane bağımsız eyalet oldu.
Seçim güvenliği nasıl olacak? Seçimin meşruiyeti nasıl olacak? Sizin
adaylarınız gidip rahatça propaganda yapabilecekler mi? Seçimden sonra
Türkiye’yi nasıl bir manzara bekliyor? Bundan habersiz, hepimiz buraya
kilitlendik, 17 Aralık operasyonunu nasıl etkisiz yapabiliriz? Hayır, Türkiye,
76 milyon, sadece 17 Aralıktan ibaret değil. Aslında, şu operasyon 10 kişiden
fazlasını ilgilendirmiyor, sizleri ilgilendirmiyor. 10 kişi, bilemediniz 15
kişi. 15 kişi için Türkiye’nin bütün enerjisini, bütün yasamasını, bütün
müktesebatını buna hasretmek bence haksızlık, Türkiye bunu hak etmiyor.
Devlete karşı bu
husumet duygunuz maalesef yanlış yerlere de götürdü. Sadece Suriye
politikasındaki yanlışlığınız, Türk dış politikasının iki yüz yıllık
müktesebatını ve içtihadını yok etti, Orta Doğu çöllerine gömdünüz. İstikrarlı,
güvenli, güven duyulan, saygı duyulan Türk dış politikasını Orta Doğu çöllerine
gömdünüz. Şu anda Suriye konusunda, Mısır konusunda elde var sıfır.
Evet, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kritik bir süreçteyiz, önemli gelişmeler
oluyor ve bir seçim arifesindeyiz. Bütün bunlara rağmen sağduyumuzu,
aklıselimimizi kaybetmememiz lazım. Âcizane, iyi niyetle bütün arkadaşlarıma ve
Hükûmetteki arkadaşlarıma tavsiyem şudur ki, bir: Suriye konusuna dikkat
kesiliniz, Güneydoğu’daki gelişmeleri yakinen takip ediniz. Yarın hepimizi paramparça
edecek, çocuklarımıza çok kötü miras bırakabileceğimiz bir iç çatışmanın
temellerine ve gelişmesine lütfen engel olun. Irak’ta, Suriye’de Türkmenler çok
zor durumda, onları sahipsiz bırakmayın. Yine, yargıyı ele geçirme gayretiyle
sakın ola hukuku zorlamayın, kuvvetler ayrılığı ilkesini zorlamayın,
demokrasiden ülkeyi uzaklaştırmayın.
Doksan yılda
eksiğiyle gediğiyle bir demokratik hayata kavuştuk. Eksikleri vardı
demokrasimizin. Aslında, işimiz o kadar zor değildi; cumhuriyetin
demokratikleşmesini sağlamak, vicdanı hür, irfanı hür çocuklarımızı nasıl
yetiştireceğimize bir karar vermek ve demokrasimizin standartlarını geliştirmek
gibi fazla da olmayan ev ödevlerimiz vardı. Bunları yapsaydık, emin olun bugün
daha iyi noktadaydık ama bana sorsanız, “On yıl evvel demokrasi konusunda
neredeyiz, bugün neredeyiz?” derseniz, çok çok aşağılardayız; bunu hepimizin
görmesi lazım. “Kâğıt üzerinde birçok değişiklikler yaptık.” diyebilirsiniz.
Arkadaşlar, çok kanun çıkarmakla ancak kanun devleti olabiliriz, asla hukuk
devleti olamayız. Bizim inancımız, bizim arzumuz, bizim idealimiz hukuk devleti
olmak. Yani Fırat kenarında kuzusu kaybolan adamın Ankara’dan
hesabını sorabilmesi lazım. Alman köylüsünün Alman kralına “Berlin’de
hâkimler var.” dediği gibi, Türk köylüsünün “Ankara’da da hâkimler var.”
diyebileceği bir hukuk devleti inancını bu insanlara vermemiz lazım. Bunu
yapabilirdik ama bundan bizi çok uzaklaştırdınız.
İnşallah
önümüzdeki süreçte bu eksikleri tamamlarız diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; görüşmelerine başladığımız 560 sıra sayılı Kanun Teklifi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, esasen 22 iken Komisyonda yapılan çalışmalarla 21 maddeye
düşürülen bu teklifle, ceza ve idari yargı mevzuatına ilişkin 9 kanunda
değişiklik yapılması öngörülmektedir.
Anayasa’nın
90’ıncı maddesi gereği bir iç hukuk normu hâline gelen ve dolayısıyla kanun
niteliğini taşıyan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, her şeyden önce insan
haklarının korunmasına yönelik bir sistem olduğu bilinmektedir. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de verdiği çeşitli kararlarda, sözleşmede güvence altına
alınmış olan hakların teorik ve aldatıcı değil, uygulanabilir ve etkili olacak
şekilde yorumlanması ve uygulanması gerekliliğini de sıklıkla vurgulamaktadır.
Sözleşmenin
1’inci maddesi gereğince, sözleşen taraflar, egemenlik alanı içinde bulunan
herkese bu sözleşmenin taahhüt ettiği hak ve özgürlükleri sağlamayı garanti
altına almışlardır.
Sonuç olarak,
devlet, öncelikle, korunan haklara müdahale etmekten kaçınan negatif yani
olumsuz bir yükümlülük altındadır. Buna karşın, hakları güvence altına alan
asıl yükümlülük devletlerin haklara müdahaleden uzak durma yükümlülüğüyle
sınırlı değildir. Söz konusu asıl yükümlülük, devleti aktif adımlar atma
yükümlülüğü altına da sokmaktadır. Sözleşmede bulunan yükümlülükler
uygulanabilir ve etkili olmak zorundadır. Bundan dolayı, Strazburg Mahkemesinin
içtihatlarında “Kişilerin haklarını korumak amacıyla devlete belirli eylemleri
yerine getirme sorumluluğu tevdi eden pozitif yükümlülükler” fikrini ihtiva
etmektedir. Avrupa mahkemesinin görüşüne göre, pozitif yükümlülükler, ulusal
makamların makul ve uygun tedbirler alarak bireyin haklarını korumasını
gerektirmektedir. Bu tür tedbirler yargısal da olabilirler. Mahkeme, ayrıca,
pozitif yükümlülüklerin özünde sözleşme tarafından güvence altına alınan
hakların gerçekten kullanılabilmesi için gerekli maddi ve hukuki şartların da
güvence altına alınmasını bir yükümlülük olarak devlete yüklemektedir.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 5’inci maddesinde herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına
sahip olduğu belirtilmiş ve bireylerin keyfî uygulamalardan korunması amacıyla,
özgürlükten mahrumiyet tedbirlerini, gözaltı, yakalama ve tutuklama gibi
hâlleri hukuka uygun kılan hâlleri düzenlemiştir.
Değerli
milletvekilleri, kişisel özgürlük herkesin genel olarak faydalanması gereken
temel koşuldur. Kişisel özgürlükten mahrumiyet, aile hayatı ve özel hayat
hakkından, toplantı özgürlüğü, dernek kurma özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve
serbest dolaşım özgürlüğü gibi pek çok diğer hak ve özgürlükten istifade
edilmesini doğrudan ve olumsuz olarak etkileyebilecek bir şeydir. Bu nedenle,
hâkimlerin, daha doğrusu yargı makamlarının, özgürlük teminatının anlamlı
olabilmesi için, herhangi bir özgürlük mahrumiyetinin istisnai, objektif
gerekçesi olan ve mutlak surette gerekenden daha uzun süreli olmaması
gerektiğini her zaman hatırda tutmaları gerekmektedir. Dolayısıyla, kişinin
gerçekleştirdiği fiilin bir suç işlenmesiyle bağlantılı olduğunu gösterir
yeterli objektif kanıta ihtiyaç duyulacaktır. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi ise, bilindiği üzere, adil yargılanma hakkını
güvence altına almaktadır. Yine, bu hak, davaların adil, açık ve hızlı
görülmesini de güvence altına almaktadır. Bu maddede düzenlenen suçsuzluk
karinesi, bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya
kadar suçsuz sayılmasını ifade etmektedir. Yine “adil yargılanma” kavramı
içerisindeki silahların eşitliği ise bir davanın ortaya konulmasında tarafların
eşit usuli olanaklara sahip olmasını ifade
etmektedir. Öte yandan, sözleşmenin 8’inci maddesinde, herkesin özel ve aile
hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu da
belirtilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “özel hayat” kavramının kişinin
fiziksel ve manevi bütünlüğünü her türlü ilgiden uzak bir şekilde kendi başına
yaşama hakkını da içerdiğini ve bu kavramın bazen bir bireyin fiziksel ve
sosyal kimliği biçimlerine de bürünebileceğini belirtmektedir. Buna paralel
olarak, Anayasa’mızın 19’uncu maddesi kişi özgürlüğü ve güvenliğini, 20’nci
maddesi özel hayatın gizliliğini, 22’nci maddesi haberleşme özgürlüğünü,
35’inci maddesi mülkiyet hakkını, 36’ncı maddesi hak arama özgürlüğünü ve adil
yargılanma hakkını, 38’inci maddesi ise yine bu evrensel prensiplerden olan
masumiyet karinesini ve suçta ve cezada kanunilik ilkesini düzenlemektedir.
Değerli
milletvekilleri, demokratik ve çağdaş hukuk devletinin bir gereği olarak insan
haklarını temel alan bir yargılama usulünün suçun işleniş şekli ve nevi ne
olursa olsun benimsenmesi, adil ve çağdaş hukuk normlarının ihdası suretiyle
mahkemelerin yapılandırılması, bu ilkelere uymayan düzenlemelerin pozitif hukuk
düzenimizden çıkartılması bir gerekliliktir. Öte yandan, yargısal içtihatlarda
da ifade edildiği gibi, hukuk devleti, devletin bütün faaliyetlerinde hukukun
egemen olduğu bir devlet anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, devlet,
vatandaşına, her an gözaltına alınabileceği, sorgulanabileceği, evinde, iş
yerinde arama yapılabileceği endişesini yaşatmamalıdır; aksine, güvenlik
içerisinde, özgür ve onurlu bir yaşam sunmayı amaçlamalıdır.
Suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin adil ve etkili bir yargılamanın amacına
ulaşabilmesi bakımından tutuklanması elbette ki demokratik toplumlarda bir
gerekliliktir. Ancak, bu tedbire başvurulurken gerekli olmasının yanında ölçülü
olmasını da gözetmek gerekir. Anayasa Mahkemesinin kararlarında ölçülülük
ilkesinin “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt
ilkeden oluştuğu ifade edilmektedir. “Elverişlilik” getirilen kuralın ulaşılmak
istenen amaç için elverişli olmasını; “gereklilik” getirilen kuralın ulaşılmak
istenen amaç bakımından gerekli olmasını ve “orantılılık” ise getirilen kural
ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir.
Dolayısıyla, bu tür tedbirlerde ölçülülük ilkesi gözetilmesi gereken evrensel
bir kaide olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, teklifle temel olarak ceza mevzuatında, özellikle Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda kapsamlı ve önemli düzenlemeler getirilmektedir. Terörle
Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklikle 1961 Anayasası’na, 1971 Mart Muhtırası’ndan sonra 1973 yılında 1699 sayılı Kanun’la
eklenen devlet güvenlik mahkemeleri, bugün itibarıyla, eğer bu yasa yüce Genel
Kurul tarafından kabul edilip onaylandığı takdirde ve yürürlüğe girdiği
takdirde, artık bu mahkemeler, pozitif hukuk mevzuatımızdan çıkarılmış
olacaktır.
Bilindiği üzere 1982
Anayasası’nın 143’üncü maddesinde de “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” yer almış,
ancak 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle bu hüküm kaldırılmış, yine
2004 yılında devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluş kanunu yürürlükten
kaldırılmış ancak bu kanun çerçevesinde belli suçlara ilişkin muhakeme usulü
yönünden getirilen özel kovuşturma ve soruşturma yöntemleri oradan, önce eski
1412 sayılı CMUK’a, daha sonra şu andaki 5271 sayılı CMK’ya
aktarılmış ve en son 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı
Kanun’la da 250, 251 ve 252’nci maddeler CMK’dan
çıkarılmış ancak oradaki bir kısım hükümler Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu
maddesine monte edilmiş idi. İşte, yine o kanuna konulan geçici 2’nci maddeyle
de o dönemde elinde iş olan özel yetkili mahkemelerin, eldeki işler kesin
hükümle sonuçlanıncaya kadar görevlerine devam etmesi, bunlara görevsizlik ve
yetkisizlik kararları verilemeyeceği hüküm altına alınmıştı. İşte, getirilen
teklifle, gerek bu geçici 2’nci madde uyarınca görevlerine devam eden özel
yetkili mahkemeler gerekse TMK 10’uncu maddeye göre özel yetkili mahkemelerin
hukuki varlığı sona erdirilmektedir.
Terörle Mücadele
Kanunu’nun 10’uncu maddesinin kaldırılmasıyla birlikte gözaltı süreleri ve
tutukluluk süreleri yönünden, 10’uncu maddede bu sürelerin TMK kapsamındaki
suçlar bakımından iki kat uygulanacağına ilişkin hüküm de ortadan
kaldırılmakta, genel sürelere uyulması mecburiyeti getirilmektedir. Buna göre
artık CMK’nın 102’nci maddesinde düzenlenmiş azami
tutuklama süreleri bütün suçlar bakımından uygulanabilir hâle gelmektedir.
Böylece, ağır cezalık suçlar bakımından, kural olarak iki yıl, uzatmalarla
birlikte üç yıl, toplam beş yılı artık geçemeyecektir tutuklama süreleri. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de 2 Ağustos 2013 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan (2012/100) esas sayılı Kararı’nda da
bu sürelerin çok uzun olduğu ve insan haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle bu
maddeyi iptal etmişti. Keza, son bireysel başvurulu
kararlarında da bunu sıklıkla gündeme getirmişti. İşte, getirilen teklif, bu
yargısal içtihatlarla da oluşan özgürlük alanının genişletilmesi yönünde önemli
bir adım olarak ortaya çıkmaktadır.
Teklifte geçici
14’üncü maddeyle de mevcut, devam eden soruşturmaların ilgili cumhuriyet
başsavcılıklarına, kovuşturmaların yani davaların da yetkili ve görevli ağır
ceza mahkemelerine dağıtımı öngörülmektedir.
İkinci olarak,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da önemli değişiklikler yapılmaktadır. Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 11’inci maddesinde ve özellikle koruma tedbirleriyle
ilgili önemli düzenlemeler yapılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ceza yargılaması, gerek mağdur gerek şüpheli gerek sanık
açısından temel hak ve özgürlüklere en açık ve doğrudan müdahale eden yargılama
dalıdır. Bu bağlamda, mağduriyetlerin engellenmesi, giderilmesi, hem de
yargılananların haklarının korunması arasındaki hassas dengeye her zaman dikkat
edilmesi gerekmektedir. Ceza yargılamasının amacı, bilindiği üzere, adil, etkin
ve hukuka uygun bir yargılama yapmak suretiyle maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bu
maddi gerçeğe ulaşmak açısından da yargı makamlarının başvurduğu bir kısım
zorunlu tedbirler vardır, bunlara da “koruma tedbirleri” denilmektedir. Koruma
tedbirleri, kişinin vücuduna -örneğin üst araması gibi- özgürlüğüne, yakalama,
tutuklama, iletişimin denetlenmesi, teknik araçlarla izlenmesi gibi, bunlara
yönelik olabileceği gibi, mülkiyet hakkına ve zilyetliğine yönelik de olabilir,
örneğin el koyma gibi; keza, konut dokunulmazlığına da yönelik olabilir,
konutta arama gibi. Amaç açısından bakıldığı zaman, koruma tedbirleri, CMK’da, maddi gerçeğe ulaşmak için bir araçtır ve geçici
niteliktedir. Dolayısıyla bu tedbirlere ancak zorunlu olması hâlinde, makul bir
süreyle başvurulması ve orantılılık ilkesinin kati suretle gözetilmesi
gerekmektedir.
CMK’da düzenlenen bu
koruma tedbirleri adli niteliktedir. Nitekim, koruma
tedbirleri ancak bir suç şüphesiyle ilgili olarak uygulanabilecektir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, örneğin 91’inci maddesinde,
gözaltına alma tedbirinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin
varlığı hâlinde uygulanabileceği; keza, 116’ncı maddede, aramanın suç
delillerinin elde edilmesi hususunda makul şüphenin olması hâlinde; keza,
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin 135’inci maddesinde
de bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada suç işlediğine
ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı hâllerinde bu tedbirlerin
uygulanması öngörülmüştür. İşte, getirilen teklifle, değerli
milletvekilleri, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen bu koruma tedbirlerine
başvurulması için, yerine göre aranan makul şüphe, kuvvetli şüphenin somut
delillere dayanması esası benimsenmektedir. Böylece ispat
hukuku açısından esas olan delil kavramı yani ceza normlarında soyut
tanımlamaları bulunan suçlardaki tipe uygun hareketlerin somut olaylarda
gerçekleşip gerçekleşmediğini, gerçekleşmişse bu fiilin kim tarafından
işlendiğini tespite ve ortaya koymaya yönelik her türlü iz, eser, belge ve
kayıtlar artık delil olarak, somut delil olarak bu tedbirlerin temel dayanağını
oluşturacaktır.
Değerli
milletvekilleri, teklifle, Türk Ceza Kanunu’nda da üç maddede değişiklik
yapılmaktadır. Bilindiği üzere, Anayasa’nın 20’nci maddesi, özel hayatın
gizliliğini, her türlü yasa dışı müdahaleye karşı, Anayasa ve diğer yasalarla
güvence altına almıştır. İşte, bu güvencelere aykırı hareketlerin karşılığı
olan cezai müeyyideler de Türk Ceza Kanunu’nun 135, 136, 138 ve devamı
maddelerinde düzenlenmiştir. Bu üç maddede, kişisel verileri hukuka aykırı
olarak kaydetme, başkalarına verme, ele geçirme ve yok etmeme cezaları önemli olarak
artırılmaktadır. Burada, özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, bir kısım,
örneğin genetik inceleme sonuçlarının gizliliği CMK 80’e göre, bunlar beraat
veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilip bu kararların kesinleşmesi
hâlinde savcının huzurunda derhâl yok edilir. Keza, 135’inci maddede, şüpheli
ve sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişiler arasındaki iletişimin kaydı varsa,
bu kayıtların da derhâl yok edilmesi lazım. Bu ve buna benzer, CMK kapsamında
yok edilmesi gereken kayıtların yok edilmemesi hâlinde de bu bir artırıcı sebep
olarak teklifte cezai yaptırıma bağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, teklif 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nda da bir değişiklik öngörmektedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Kötü bir değişiklik kötü! Yürütmeyi durdurmayı zorlaştırıyorsunuz.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) - İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27’nci maddesi “Yürütmenin
durdurulması” başlığını taşımakta ve idari işlemlere karşı bu hakları ihlal edilenler tarafından
idari yargı mercilerine başvurma hakkı getirmektedir. 2012 yılında kavramsal
bir değişiklik yapılarak uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemler
açısından idarenin savunması beklenmeksizin de idari yargı mercilerinin
yürütmeyi durdurma kararı vermesi öngörülmüştü. Yani biliyorsunuz, geçmiş
uygulamada -içtihatlara bakıldığında görülür- normalde idari yargı mercisine bir kişi gittiği zaman idareden savunma istenir
ve o savunma neticesinde mahkeme bir değerlendirme yaparak yürürlüğü durdurma
kararı verir veya vermezdi. İşte, uygulanmakla etkisi tükenecek olan bu idari işlemler,
esasen geri dönüşü hukuken mümkün olmayan, uygulandığı anda artık telafisi
mümkün olmayan zararlar meydana getirebilecek nitelikte olan işlemlerdir,
örneğin sınır dışı etme veya yıkım kararı gibi. Ancak, burada, Devlet Memurları
Kanunu’nda da altyapısı yapılmış olan statü hukukunun bir gereği olarak kamu
görevlilerinin atanması, naklen atanması, geçici veya sürekli olarak
görevlendirilmesine yönelik idari işlemlerin idarenin savunması alınarak bu
gerekliliğin… Çünkü, DMK 76’da hüküm var, Devlet Memurları
Kanunu’nda, idare kamu yararı ve hizmet gerekleri nedeniyle kamu görevlilerini
bir yerden bir yere atayabilir, bu gayet doğaldır. İşte, bu atamaların objektif
bir temele dayalı olup olmadığı noktasında idareden de savunma alındıktan sonra
ancak yürürlüğü durdurma kararı vermesi esası benimsenmiştir. Yani, bir kamu
görevlisi, haksız olduğunu düşündüğü bir atama işlemine karşı idari yargı
mercilerine gidebilir ve idare mahkemesi, idarenin savunmasını aldıktan sonra o
işlemle ilgili yine yürütmeyi durdurma kararı verebilir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Ama ne zaman? Ne zaman ama? Mağduriyet ne olacak, mağduriyet?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) – “Yürütmeyi durdurma kararı verilemeyecek.” gibi bir iddia
yanlıştır, teklifle bağdaşmamaktadır. İyice incelenir okunursa teklif, bunun
böyle olduğu çok rahat görülür. Geçmiş uygulamalarla da paralellik arz eden ve
idare hukukçularının çok iyi bildiği bu uygulama, Anayasa açısından da 125’inci
madde açısından da hiçbir hukuka aykırılık ihtiva etmemektedir.
Maddelerin
görüşülmesinde detaylı olarak yine arkadaşlarımız görüşlerini ifade edecek.
Ben teklifin
yeterince olgunlaşacağını, inşallah Türk hukuk hayatına da hayırlı olacağını
düşünüyorum.
Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen Emine Ülker Tarhan, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Demokratikleşme
paketine AKP Grubunun ilgisi gerçekten takdire şayan!
İki yıl kadar
önceydi, birincisi yetmezmiş gibi ikinci özel yetkilileri getirdiğiniz geceydi.
Bu kürsüden yine ben şunları söylemişim, demişim ki: “Uzun tartışma ve
pazarlıklardan sonra gençleri, demokratik kitle örgütlerini düşman ilan edip
susturmaya, başka kadrolarla devam etmeye, bir çifte özel yetkili mahkeme
düzeni oluşturmaya karar verdiniz. Hani hukuk devletlerinde özel yetkililere
yer yoktu ya Sayın Bakan?” diye sormuşum. “Hani güvenmiyor ve demokrasiye
aykırı buluyordunuz ya, belli ki bir gecede fikir değiştirmişsiniz korkudan tir
tir titrediğiniz bir yapıya halkı teslim etmeye. Ve şimdi, yıllardır ittifak
ettiğiniz güçlere karşı bile tetikte uyuyorsunuz. Bir vakit kardeşiniz olan
bugün nasıl düşmanınız olduysa, bir gün, iktidar7 paylaştığınız odaklarla da
ittifaklar bozulabilir.” demişim. “Karşılıklı sırlar devreye girer. İşte tam da
bundan bu gece yarısı operasyonunuz.” Ve sormuşum: “Mesleğin ilkelerine ihanet
eden, intikama tembihli yargıyı kim yarattı?” demişim. “Demokrasi ve
özgürlükleri korumakla görevli yargıçları kim birer sürek avcısına çevirdi?
Kimin yaptığının, cemaatin mi, AKP’nin mi yaptığının ne önemi var ki, toplumu
kurban ettiniz. o gün” diye söylemişim ve “İktidarı
paylaştığınız güçlerle güç dengesi sağlamak için Rambo
tipi mahkemelerinizi şimdi aranızda paylaşıyorsunuz.” demişim ve uyarmışım: “Bu
politikalarınız, güvenlikçi politikalarınız sizi yeniden ve yeniden yasa
yapmaya zorlayacak. Tüm gölgesinden korkanlar gibi bunu yapacaksınız ve bu
dirlikten kurtulamayacaksınız çünkü korku dağları bekliyor.” demişim ve bütün
söylediklerimiz bugün gerçekleşti.
Savaş açınca
birbirinize, yıllarca gizlenen, üstü örtülen kirli çamaşırlar ortaya saçıldı,
günahlar, masumların hayatını karartmalar, sahte kanıtlardan sonra tehditler
havada uçuştu. “Ne istediler de vermedik?” karşılığında, ne isterseniz
yapmanıza, anlaşılan, izin verilmişti ama yaptıklarınız öyle, bini aşmış ki
öyle böyle değil, inanın öyle böyle değil. Bunları gizlemek şimdi bütün
derdiniz “demokratikleşme paketi” adı altında. Bu sayede yargı artık işlemiyor.
Hukukla değil, aklına estiğinde yapılan kanunlarla yönetilen bir muz, belki de
bir ananas cumhuriyetine dönüşmüş bu devlet ve bu ülke, insan suretinde pek çok
ortalıkta gezenler gördüğü gibi, hâlâ dolaşıyorlar onlar. Üzerinize alınmanıza
gerek yok, Özal dönemini filan hatırlarsınız diye düşünüyorum yaşınız
itibarıyla. Rüşvet dolu, para dolu çantalar kol geziyordu sokaklarda, “Rüşvetin
belgesi mi olur?” söylemleri dolaşıyordu.
Bugün, anne
tarafından bilmem ama baba tarafından yalancı ve hırsızlar görüyor bu ülke.
Soğuktan, açlıktan ölen bebekler varken, bu ülkede çalışmadan 100 binlerce
liraya kirada rezidansta yaşayanlar var. Eminim bundan
da mağduriyet çıkartır böyle adamlar, derler ki: “Zavallı çocuğun bir evi yok,
kirada yaşıyor.” Derler mi? Bence derler. Uzak tarihler bir yana, iki yakın
tarih kim temiz bu ülkede, kim değil, ortaya koymuştur, haziran direnişi ve 17
Aralık olayı. Simit yiyerek beslenenlerle dolar yiyerek semirenlerin, para
sayma makinesi olanlarla yırtık sırt çantaları olanların, gaz yiyen, can
verenlerle hak yiyenlerin, kasasında milyonları ortaya koyanlarla yüreklerini
ortaya koyanların, eli ayağı titrediğinde babasını arayanlarla hakkını
meydanlarda arayanların farkını ortaya koymuştur.
Siz, gençler
sokağa çıktığında bağırdınız: “Uluslararası sivil darbe”, “Beyaz Türk…” Nasıl
“Beyaz Türk” ise, kasasında para yok, yara bandı ve Talcid
dolu sırt çantası dışında herhangi bir şeyi yok. Ne yaptı ya bu çocuklar? Sit
alanına villa mı yaptı bu çocuklar? Polisler bakanın çocuğunu gözaltına alır,
“sivil darbe”; para sayar, “zamanlama manidar…” Yani neredeyse seçimin bile
zamanlaması manidar diyeceksiniz, seçimi bile yasaklayacak hâle geldiniz. Yeni moda da “paralel darbe.” Sormak istiyorum ya: Siz sakın
başınıza darbe filan almış olmayın. Ha bir de ikinci dalga operasyon diye bir
şey vardı. Ondan ne yaptınız, merak ediyorum. İkinci dalga operasyonunu kırpıp kırpıp villa mı yaptınız? Tevekkeli değil, bu aralar havada
bir “villasına kavuşmuş Başbakan” heyecanı var; onu hissediyoruz.
Şimdi, gelelim
pakete: “Kendine demokratikleşme paketi.” Bundan çıka çıka yolsuzluk örtüsü
çıktı, kendinizi korumak için kurduğunuz mahkemeleri, yine kendinizi korumak
için şimdi kaldırıyorsunuz. Hak için, özgürlükler için, adalet için değil,
sadece korkunuzdan kaldırıyorsunuz. Bakın, özel yetkili mahkemeler
kaldırılmalıdır. Ancak, yarattığı tüm olumsuz sonuçlar ortadan kaldırılmadan,
hesabı sorulmadan gerçekte kaldırılmış sayılmaz. Vicdanları tatmin edecek temiz
bir sayfa açmıyorsunuz, koro hâlinde itiraf ettiğiniz kumpası çözmüyorsunuz, bu
kisveyle sansürü, rüşveti ve bunları, belki de bu antidemokratik baskı
tutumunuzu gizlemeye çalışıyorsunuz; bundan ibaret. Demokrasi dışında pek çok
şeyi bu pakete sığdırmışsınız, sıkıştırmışsınız ama sağa sola saçılan kirli
paralar artık paketlere sığmaz oldu, taşıyor, inanın taşıyor. Ne kolay ya öyle
demokratikleşme filan!
Paketin içine
isterseniz bir bakalım: Bilgi imha zorunluluğu getiriyorsunuz. Kim tarafından
verilecek bu karar? Muhtemelen Başbakan tarafından verilecek. Başbakanın
emriyle bütün bilgiler imha edilir mi? Bence edilir. Deliller karartılır,
dosyalar kapatılır mı? Kapatılır. Polise de MİT benzeri soruşturma kalkanı
getiriyorsunuz. Yani diyorsunuz ki: “Benim, polisime destan yazdırmama kimse
karışamaz, kimse hesap soramaz.” Mahkeme kararını yerine getirmeyenlere
“Tazminat yok.” diyorsunuz yani “Mahkeme kimmiş?” diyorsunuz ve bu kararı
yerine getirmeyenlerin tazminatlarını halkın cebinden ödetiyorsunuz.
Mahkemeleri kaldırma adına, bu özel yetkilileri kaldırma adına özel yetkili bir
bakanlık kuruyorsunuz.
Bakın, bunun
sonuçlarını almaya başladık: Ankara Valiliğinin istemiyle alınan 3 milyon
kişiyi on beş gün süreyle arama kararı da neyin nesi? Hiç umurunuzda değil,
değil mi bu? Düşünebiliyor musunuz, 3 milyon yurttaş yasa dışı örgüt üyesiymiş
gibi arama kararıyla aranacak! Neyin hazırlığını yapıyorsunuz siz, söyler
misiniz, bu neyin hazırlığı? Mevcut dinleme kararlarının hepsini yok hükmünde
sayıyorsunuz ki asıl odağında bu var bu paketin, bu var. Burada, aslında
yeltendiğiniz şey neydi, neydi yeltendiğiniz şey? Çalanlar halkın cebinden
çalmamış gibi, millete sinkaflı sözlerle sövenler
sövmemiş gibi, mutlu mesut yaşamaya devam etsinler istediniz. Rüşvet
rezaletleri bu ülkede hiç yaşanmamış, tarihin en büyük görev değişimleri hiç
yapılmamış gibi, görevden almalara yürütmenin durdurulması kararı verilmesini
engellemeye çalışıyorsunuz, hırsızların mal varlığına el konulmasını önlemeye
çalışıyorsunuz, has adamlarınızı koruyorsunuz. Tutuklama için oy çokluğu
yeterken mal varlığına el koyma için oy birliği istiyorsunuz. Bakın, mal
varlığına el koymada, ayrıca mahkeme gidip AKP’ye soracakmış, sizin
kurumlarınıza soracakmış “Bu mal hırsızlık malı mı? İzin verirsen el koyabilir
miyim?” diye. Siz mahkemeleri etkisiz, yetkisiz, elsiz kolsuz bırakıyorsunuz.
Önce dilimizi kesip sonra ifade özgürlüğü vermek gibi bir şey yapıyorsunuz,
farkında mısınız?
Şimdi, bakıyoruz,
yargılama yapan mahkemeler ne yapacaklar bu tedbir kararlarının yok
sayılmasıyla ilgili?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tedbir kararları yok sayılmıyor, onu Komisyonda düzelttik.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Ya, bu, devletin çökertilmesi anlamına geliyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Komisyonda düzeltildi o. Ya, takip etmemişsiniz.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Yaptığınız paketle “Alo Fatih” hattını tüm yargıya, ama bu
da yetmedi, yetmedi, kör topal da olsa hukukun var sayıldığı bu topraklara tüm
ülkeye “Alo Fatih” hattını döşemeye çalışıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tedbir kararları boşa çıkmıyor, Komisyonda değişiklik oldu.
BAŞKAN – Sayın
Tunç, müdahil olmayalım, lütfen.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Bundan sonra, halk, davasını ancak AKP il ve ilçe
başkanlıklarında çözsün istiyorsunuz. Bakın, her “hak” dediğinizde siz
birilerinin cebini şişirdiniz sadece. Duydunuz mu? “Açım.” diyen bir vatandaşa
cevap verememiş İçişleri Bakanınız. Yazık, adamcağız ne diyecekti ki “Sana
gelmeyen paralar küfürbaz ihalecileri gitti.” mi diyecekti! Bu cevabı mı
verecekti! Sakın, o asgari ücretli, 4 çocuklu, aç hemşehrisinin
açlığı o küfürbaz ihalecileri doyurduğu için olmasın o açlık!
Bakın, alt
yazılardaki yazıları dahi sansürleten bir manşetlerin efendisi, Rıza Sarraf’ın protokol arkadaşı gibi, yeterince sıfatları
yokmuş gibi, Başbakanınızı hem polis hem savcı hem hâkim, infaz yetkilisi bir
cellat yapmaya ne kadar meraklısınız ya sihirli bir paketle hem de! Kanunla
faşist rejim kurulur mu? Bunu sormayın bana, işte kuruluyor. Bunca azıtma hayra
alamet değil bence, böyle söyler büyüklerimiz.
Söylediklerimin
gerçekleşmesi kâhin olduğumdan değil, tarihin gidişi bize bunu fısıldıyor. Yeni
bir kehanet ister misiniz? Çok kötü anılar bırakarak bence gideceksiniz,
gerçekten gideceksiniz. Bir kez daha söylüyorum: Cellatları kendi adaletleriyle
yargılamak gerekir. Yargılanacaksınız hem de darbeciler gibi, kuvvetler
ayrılığını, demokratik hukuk devletini, onları yok etmekten yargılanacaksınız.
Evet, artık kürsü
sizin, çünkü hukukçular gayet iyi bilir ki son söz sanığındır biliyorsunuz!
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teklifin tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun teklifi üzerinde yapılan görüşmelerde Hükûmetimiz adına
görüşlerimizi paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün çok önemli
bir kanun teklifini hep beraber müzakere ediyoruz; pek çok yenilik
getirilmektedir. Bunlara dair elbette söylenecek çok söz vardır, yapılacak
eleştiriler vardır, değerlendirmeler vardır. Ben, yapıcı mahiyette olan bütün
eleştirilere gönülden teşekkür ediyorum. Zira hem Adalet Komisyonu sıralarında
hem de Genel Kurul görüşmelerinde bilgi yüklü, yapıcı eleştirilerden hep
istifade ettik, ona göre düzeltmeler de yaptık. Genel Kurul sürecinde de bunun
başka örneklerini hep beraber görebiliriz.
Bu kanun
teklifinin en önemli maddesi, hiç şüphe yok ki TMK 10’a göre görevli mahkemeler
ile CMK 250’ye göre görevli mahkemelerin kaldırılmasıdır. Esasında, bu, yargı
içerisinde bulunan üç ayrı tür ağır ceza mahkemesi uygulamasına, yargı
içerisinde bulunan hâkimler ve savcılar arasındaki farklı hâkim ve savcı
algısına, soruşturma ve kovuşturma konusunda özel soruşturma ve kovuşturma
uygulamasına son vermektedir. Bundan sonraki süreçte bütün soruşturmalar ve
kovuşturmalar aynı usulde yürüyecek ve aynı şekilde yapılacaktır. Hâkimler ve
savcılar arasında herhangi bir farklılık da özel veya genel mahkeme hâkimi,
savcısı gibi bir algı da asla olmayacaktır. Bu, önemli bir adım. Neden bugün
oldu da dün olmadı tartışmaları bir yana, yapılan iş büyük bir iş çünkü Türkiye
Cumhuriyeti’nde 1973 yılından bu yana, DGM’lerle başlayan bir özel görevli
mahkeme var ve özel soruşturma ve kovuşturma usulü var. Esasında, bugünkü
kanunla, kabul edilmesi hâlinde yasalaşacak olan şey, 1973 yılından bu yana
ismi değişerek de olsa devam eden bir özel yargılama usulüne son vermek, özel
mahkeme uygulamasına son vermektir. Hayırlı uğurlu olsun diliyorum.
Tabii “Bunların
kalkması Türkiye’nin terörle mücadelesini zayıflatır mı?” sorusu çok
sorulmaktadır. Terörle mücadelede veya bazı suçlarla ilgili mücadelede zafiyet
olur değerlendirmesi yapıldı. Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki: Bunların
varlığı, esasında, terörle mücadelede fazla bir mesafe alamadığımızın da
görüntüsüdür çünkü terörün var olduğu günden bugüne bu mahkemeler vardı,
terörle ilgili soruşturma ve yargılamalar bu mahkemelerde yapılıyordu;
Türkiye’nin geldiği nokta ortadadır, bu mahkemelerin bu konuda aldığı mesafe
ortadadır. O nedenle, terörle mücadele konusunda, ben, bu mahkemelerin
soruşturma ve kovuşturma usulünün Türkiye Cumhuriyeti devletine bir imkân veya
daha farklı bir durum sağladığı kanaatinde değilim. O yüzden de bunların
kalkması terörle mücadelede bir zafiyet oluşturmayacaktır. Ayrıca, bir
mahkemenin terörle mücadele kapsamında bir mücadele aracı olarak kullanılması
da, işin doğrusu, hukuk devleti anlayışı ve adalet anlayışıyla da uygun düşmez.
Mahkemeler yargılama yaptığı kişilerle mücadele etmez, yargıladığı kişilerin
hakkında kanuna, Anayasa’ya, hukuka ve vicdanına uygun kararlar vermek
suretiyle görevini yerine getirir. Eğer adalet dağıtan yerleri terörle
mücadelenin bir vasıtası gibi değerlendirirsek bu da büyük bir yanlış olur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Bu ne yaman bir çelişkidir Sayın Bakan!
Günaydın!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O nedenle, bu mahkemelerin kalkması Türkiye’nin
terörle mücadelesine asla zarar vermeyecektir, bir zafiyet oluşmayacaktır. Zira, bu suçlar, yine, Türkiye Cumhuriyeti’nin hâkimleri ve
savcıları tarafından yargılanacaktır, gerekli usul kuralları uygulanacaktır,
bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Tabii, burada
önemli bir başka husus, o da şu: Dinleme konusunda, teknik takip konusunda yeni
bir usul getirilmektedir. Bu usul üzerine büyük eleştiriler yapıldı. Türkiye’de
herkes dinlemeden şikâyet etmektedir, şikâyet etmeyen kimse de kalmadı. Benim
bildiğim, 23’üncü Dönem Parlamentosunda dinleme konusunda bir komisyon kuruldu.
24’üncü Parlamento Dönemi’nde de yine bir komisyon kuruldu, her iki komisyon da
rapor verdi. Herkes bu dinlemelerin keyfîliğinden ve
bu dinlemelerin herkesi rahatsız ettiğinden, insanların telefonlarını yanında
taşıyamadığından bahseder hâle geldi, âdeta “Hepimiz dinleniyor muyuz?” diye
bir şüpheye kapıldık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sizin iktidarınızda oldu bunlar Sayın Bakan!
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Kim dinledi Sayın Bakan, kim?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başbakanın, Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanının,
bakanların, milletvekillerinin, siyasi parti temsilcilerinin, herkesin
dinlendiğine ilişkin toplumda yaygın bir kabul varsa Parlamentonun bu kabul
karşısında tedbir alması ve bu şüpheyi ortadan kaldıracak adımları atmasında
kuşku yoktur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Günaydın Sayın Bakan, günaydın!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Dinlemeler konusunda yapılan düzenlemeler esasında bu
kabulü ortadan kaldırmaya dönük sağlıklı, hukuka uygun bir adımdır. Adli
dinlemeler konusunda, daha fazla kişinin bir arada karar vereceği bir
mekanizmaya geçiyoruz; sulh ceza hâkimi yerine artık, ağır ceza mahkemesi karar
verecek, oy birliğiyle karar verecek.
Oy birliği kararı
çok eleştirildi. “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası oy birliğiyle verilmiyor
ama dinleme kararı oy birliğiyle veriliyor. İkisinin baktığınız zaman
birbirinin aynısı olması lazım veya birinin daha hafif olması lazım, dinlemenin
ona göre daha hafif olması lazım.” şeklinde değerlendirmeler yapıldı.
Değerli
milletvekilleri, yargılama yapılırken sanık olan kişi kendisini doğrudan
savunma hakkına sahip, avukatı vasıtasıyla kendisini savunma hakkına sahip,
başka pek çok savunma imkânlarından faydalanması mümkün, kararlara karşı itiraz
hakkı var, temyiz hakkı var, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı var ve AİHM’e müracaat ederek hakkını orada arama imkânı ve
fırsatı var ama, dinleme kararı kişilerin hakkında
gizli verilen bir karar, böyle bir karardan haberi yok, böyle bir karara itiraz
yapma imkânı yok, böyle bir karar karşısında kendini savunma imkânı yok. Belki,
bu karar sonucu çok ağır cezalarla karşılaşabilecek bir noktaya gelebilecektir.
O nedenle, kişilerin hayatında çok önemli sonuçlar doğuracak böylesi kararların
önemli sonuçlar doğurmasından önce, daha sağlıklı bir gözle incelenmesi, elden
geçirilmesi ve oy birliğiyle karar vermesi önerilmiştir. Esasında, bu,
dinlemeyi zorlaştırıyor, bunda hemfikiriz. Dinleme zorlaşsın istiyoruz,
insanlarımız dinlenmesin istiyoruz. Bunlar bir araya gelirse hiç dinleme kararı
çıkmaz. Bundan şikâyetçi olan var mı? “Dinleme kararı çıkmayacak.” diye
şikâyetçi olan birisi varsa, ben onu bilmem.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Suçla nasıl mücadele edeceksiniz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Yok, yok…
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ama burada, esas olarak dinlemeleri önlemek için, işte
“Şu kadar mahkemeye siz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Yolsuzluk, hırsızlık, Terörle mücadele… Uluslararası suçlarla
nasıl mücadele edeceksiniz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …efendim, birer tane hâkim atarsanız bu meseleyi
çözersiniz.” gibi bir yaklaşım siyasi bir yaklaşımdır. Bunun mümkün olmadığını
hepimiz biliyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – O zaman kaldırın… Tutarsızsınız!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öte yandan, el koymayla ilgili konuda son derece
önemli bir değişiklik getirilmektedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – 135’i tümden kaldırın.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – El koyma konusunda, insanların ekonomik hayatını yok
eden sonuçlar ortaya çıkıyor. Siz bir yatırım yapıyorsunuz. Soruşturma
aşamasında sizin şahsi mallarınıza, taşınmazlarınıza, alacaklarınıza tedbir
konuyor. Tedbir konunca bankalar size şüpheyle bakıyor, kredi ilişkisi varsa
onu gözden geçiriyor; alacaklılar, başkaları, herkes sizinle olan ilişkisini
gözden geçiriyor. Belki, sizin iflasınızla sonuçlanacak bir sürecin daha
soruşturma aşamasında başlamasına yol açıyor, kişilerin ekonomik ölümünü temin
edecek sonuçlar ortaya konabiliyor. Böylesi bir durumda, yatırım güvenliği
bakımından, teşebbüs güvenliği bakımından, içerideki, dışarıdaki sermaye
bakımından daha güvenlikli bir hukuki yapı kurmak elbette Parlamentonun
görevidir, elbette bizim görevimizdir. “El konmasın.” diyen yok, “Böyle bir
tedbir alınmasın.” diyen yok. Böyle bir tedbir alınsın ama alınırken de keyfî
bir usulle veyahut da “Ben böyle istiyorum.” diyerek değil, birtakım sağlıklı,
sağlam veriler üzerinden hareket ederek bunun yapılması son derece önemlidir.
Bir başka konu o
da şu: Örgütü dinleme kapsamından çıkarıyor bu teklif, aynı zamanda teknik
takip ve izleme kapsamından da çıkarıyor. E, niye çıkarıyorsunuz?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Niye çıkarıyorsunuz? Anlatın bakalım…
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Herkes bunu soruyor. Bakarsanız dinlemeyle ilgili
katalog suçlara, teknik takiple ilgili katalog suçlara, el koymayla ilgili
kataloğa baktığınız zaman esasında yer alan suçların neredeyse önemli bir kısmı
bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenebilir nitelikte suçlardır. Örgütün
hedef olarak belirlediği veya faaliyet alanı olarak belirlediği suçların tamamı
zaten dinlenmektedir. Ayrıca da bir örgütten dinlenme yolu, maalesef torba
bir dinlemeye yol açmıştır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, ne alakası var? Efendim, cinsel istismarın ne alakası
var bununla? İşkenceyle ne alakası var? Yanıltıyorsunuz.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İnsanlarla ilgili o katalog suçlardan dinleme kararı
alınamadığı zaman “Efendim, örgütten bir dinleme kararı alalım, oradan başka başka sonuçlar çıkar…” Örgütten dinleme kararı almak en
kolayı çünkü örgütün yapısıyla alakalı bizim yasamızdaki şartlar da belli.
“Burada bir örgüt var, şu şu işleri yapabiliyor ama
hiçbir delilimiz yok, biz bunu dinleyeceğiz.” Mahkeme de karar verdiği zaman
dinlenebiliyor
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Onu yıllardır yapıyorsunuz, yıllardır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – O zaman örgütü suç olmaktan çıkarın!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakın, Yargıtaydan
gelen değerli üye de Adalet Komisyonunda ifade etti. Örgütle ilgili dinleme
yapılırken pek çok suçun daha soruşturma evresinde örgüt kapsamından çıktığını,
önemli bir kısmının kovuşturma evresinde, diğer önemli bir kısmının da temyiz
aşamasında örgüt kapsamından çıktığını, çıkarıldığını ifade ettiler; hepimiz
oradaydık. Bu ne demektir? Bu, şu demektir: Çok kolaylıkla insanları dinlemek
için torba bir madde yoluyla, bir de sonsuz dinleme imkânı getiriliyor; eğer
dinleme bir örgütün faaliyeti kapsamında işlenen bir suçla alakalıysa üç ay değil,
altı ay değil, her ay uzatma almak suretiyle, sonsuza dek dinleme imkânı
olabiliyor. Allah aşkına, hangi hukuk devletinde “örgütün faaliyeti
çerçevesinde” deyip insanları daha şüpheli olduğu bir aşamada siz sonsuza dek
dinleyeceksiniz, böyle bir şey var mı? Şimdi yaptığımız iş bunu düzeltmektir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Örgütlere gün doğdu Sayın Bakan!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Örgütün faaliyeti çerçevesinde de olsa dinlemeleri
sınırlayan bir adım atıyoruz. Sonsuz dinlemeye son veriyor, dinlemeleri
sınırlandırıyor, kişilerin haberleşme hürriyetini, kişi hürriyeti ve
güvenliğini, özel hayatın gizliliğini daha güçlü bir şeklide teminata
kavuşturuyor, önemli adımları bu yasayla beraber atmış oluyoruz.
Diğer bir konu:
tutuklulukla alakalı önemli bir adımı bu yasa getirmektedir; o da tutukluluğa
ilişkin TMK kapsamındaki suçlarla alakalı 2 kat tutukluluk süresinin
uygulanması düzenlemesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Tutukluluk süresi
konusunda hükûmetlerimiz döneminde önemli adımlar atıldı. Esasında, 1412 sayılı
Ceza Usul Yasası döneminde yedi yıl ve üzeri hapis cezasını gerektiren suçlarda
herhangi bir tutuklama sınırı yoktu, tutuklamaya ilk defa sınırı, 2004 yılında
yaptığımız Ceza Muhakemesi Yasası’yla biz getirdik. Başka bir adım attık; tutuklama
yerine adli kontrol uygulamasına başvurulabileceği uygulamasını getirdik ve
böylelikle, tutuklamaya alternatif bir koruma tedbirini de ilk defa hukukumuzun
içerisine koyduk.
Ayrıca, suçlarda
da bir daraltmaya gittik; daha önce katalog yoktu, ilk defa katolog
getirdik. Katolog getirirken diğer alanlarda
tutuklama konusunda mahkemelerin tutuklama kararı vermesini zorlaştıran bir
noktaya işi taşıdık.
Öte yandan, bir
yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda tutuklama yasağını hukukumuza koyduk,
daha sonra bunu iki yıla çıkardık, tutuklama yasağını. Adli
kontrol uygulamasının üst sınırı vardı, daha sonra yaptığımız bir düzenlemeyle
üst sınırın tamamını da ortadan kaldırdık ve en son yaptığımız bu düzenlemeyle
beraber, TMK kapsamındaki suçlarla ilgili olarak da 2 kat tutukluluk süresinin
uygulamasına son veriyor, böylelikle tutukluluk süreleri konusunda AİHM’in kabul ettiği çerçeveye Türkiye’nin tam uymasını
sağlamış oluyoruz. Zira, AİHM kararlarında beş yıl dört ay gibi bir
süre, makul tutukluluk süresi olarak değerlendirilmektedir, bizim en fazla
tutukluluk süremiz bundan sonra beş yıl olacaktır. Tabii, Yargıtay aşamasında
geçen süreler tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmamaktadır. Hem Ceza
Genel Kurulumuzun hem Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği
kararlarında hem de AİHM’in verdiği kararlarda,
tutukluluk süresinin, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı verdiği tarih
ile tutukluluğun fiilen uygulanmaya başlandığı tarih arasında geçen süreyi
kapsadığı ifade edilmektedir. Bu nedenle, tutuklulukla ilgili getirilen bu
düzenlemenin temyiz aşamasında olan dosyaları kapsamadığını bir kez daha ifade
etmek isterim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – O sizin yorumunuz, öyle olmaz o Sayın Bakan, yanlış
yorumluyorsunuz kanunu.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ayrıca, bu yasa yürürlüğe girdiği zaman bazı
tutukluların bu yasa gereği tahliyelerinin yapılacağı da bir gerçektir. Umarım
ki bu tahliyeler olduğu zaman da “Falan dışarı çıktı, filan dışarı çıktı.”
değerlendirmeleri fazlaca yapılmaz çünkü herkes bu tutukluluk süreleri
konusunda olumlu kanaatlerini ortaya koydu. Çünkü bazı suçları işledikleriyle
alakalı davaları devam eden kişiler bundan istifade edebilecektir. Bizim
elimizdeki rakamlara göre, arkadaşlarımın bana verdiği rakamlara göre 149
civarında vatandaşımızın bundan yararlanması söz konusudur. Tabii, bu rakam
değişebilir çünkü zaman ilerliyor, bu rakamın değişmesi de normaldir.
Bir başka konu:
“Bu teklif devam eden davaları etkisizleştirme, devam eden davalara müdahale
etme, delillere müdahale etme teklifidir.” demek büyük bir çarpıtmadır çünkü bu
teklifin devam eden davaların içindeki delilleri ortadan kaldırma yönü
kesinlikle yoktur. Bizim usul hukukumuz açıktır; usule ait düzenlemelerin
geleceğe etki doğuracağı ve dosya içerisindeki şeylere sirayet etmeyeceği çok
açıktır. Kaldı ki bu teklifin içerisinde, dosyanın içindeki herhangi bir
delilin geçersizliğini ortaya koyan veya böylesi bir yoruma imkân verecek
herhangi bir düzenleme de söz konusu değildir. Onun için “Kanun yoluyla
davalara müdahale ediliyor.” değerlendirmesi fevkalade yanlıştır. Eğer görülen
bir dava var da Meclis bu nedenle kanun yapamaz dersek o zaman Meclisi çalıştırmamamız
gerekir.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Zaten çalışmıyor ki.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Çünkü, biz, Ceza Kanunu’nu
değiştirirken, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu yeniden yaparken, Ceza İnfaz Kanunu’nu
yaparken, HUMK’u değiştirirken, Ticaret Kanunu’nu,
Borçlar Kanunu’nu değiştirirken yüz binlerce davanın yargılama aşamasında
olduğunu hepimiz biliyoruz. Esasında Parlamentoda görüşülen her konunun yargıda
bir karşılığı var, bir yansıması var. O nedenle “Bunların yargıda karşılığı
var, yansıması var.” diyerek düzenleme yapmama yolunu tercih edersek TMK 10’a
göre görevli mahkemeleri kaldıran bir düzenlemeyi Parlamento olarak yapmamamız
gerekir ama yapıyoruz. Neden? Çünkü bunlar soruşturma ve kovuşturmaya müdahale
anlamını taşımayan düzenlemelerdir.
Bu kanun
teklifinin hayırlı olmasını diliyorum. Diğer konulara belki ilerleyen zaman
içerisinde ayrıca cevap vereceğimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, biz sunuşlarımızda ifade ettik; özel yetkili
mahkemelerle ilgili 10’uncu madde kalkıyor ve 10’uncu maddenin kalkması demek
zaten kapatılan özel yetkili mahkemelerin görevlerinin sonlandırılması ve ağır
ceza mahkemelerine mevcut dosyaların gönderilmesi… Anayasa Mahkemesinin iptal
kararı verdiği uzun tutuklulukla ilgili Sayın Bakanın bahsettiği 2 katı ceza
düzenlemesi bu teklifte yok, bunu açıklamak istiyorum çünkü…
BAŞKAN – Ama
böyle bir usulümüz yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bu teklifte yok Sayın Bakan.
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Şöyle
yapalım Sayın Kaplan: Bölümlere geçeceğiz, bölümlerde izah edersiniz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Terörle Mücadele Kanunu’nun 5’inci maddesi, Terörle Mücadele Kanunu
5…
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Kaplan, size söz vermeyi İç Tüzük’ün hangi
hükmüne, hangi maddesine sığdıralım da size söz vereyim? Ben konuşmayın
demiyorum ama usule de uyması lazım.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, biz…
BAŞKAN – Şimdi,
bundan sonra bölümlere geçilecek, soru-cevap işleminden sonra.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, uzun tutuklulukla ilgili düzenleme yok burada. Onu
ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Tamam,
ifadenize bir sözüm yok.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kaldırıyoruz işte.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – CMK’da yok.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kaldırılıyor, kaldırılıyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Terörle Mücadele Kanunu’nun 5’inci maddesi kaldırılmıyor.
Yani hangi
maddede? Sayın Bakan çıkıp “Anayasa Mahkemesinin iptal kararına göre şu
maddede, şu düzenlemede biz on yıl olan tutukluk süresini beş yıla indirdik.”diye bize açıklasın, biz de bilelim.
BAŞKAN –
Soru-cevap işleminde sorarsınız, Sayın Bakan da cevap verir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bu cevaplık bir olay değil, bizim
açıklamalarımızın doğru olmadığını söyledi Sayın Bakan.
BAŞKAN – Lütfen
ama… Şimdi bölümlere geçeceğiz, bölümlerde konuşursunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, soru…
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ediyorum.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati. 16.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem
IŞIK (Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi teklifin tümü üzerinde şahsı adına ikinci ve son konuşmacı
Nevşehir Milletvekili Murat Göktürk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MURAT GÖKTÜRK
(Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 560 sıra sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Değerli heyetinizi ve aziz milletimi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi ceza muhakemesinin amacı, insan hakları ihlallerine yol açmadan
maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ceza soruşturmaları ve kovuşturmaları sırasında
yukarıda anılan anayasal ilkenin mutlaka göz önünde tutulması, temel hak ve
hürriyetlerle ilgili sınırlamaların makul ve ölçülü olması gerekmektedir. Bu
bakımdan kanun teklifiyle çok önemli düzenlemeler yapılmaktadır.
Kanun teklifi,
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle kurulmuş bulunan özel yetkili
ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasını sağlamakta ve ideal hukuk sistemi
oluşturulmasına bir adım daha atılmasına imkân vermektedir.
Evveliyatında
devlet güvenlik mahkemeleri olarak bilinen, demokrasimiz, temel hak ve
özgürlükler ve hukuk devleti bakımından sakınca oluşturan mahkemeler, AK PARTİ
iktidarı zamanında, 2004 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle kaldırılmıştır.
Kaldırılan mahkemelerin görev alanına giren bir kısım suçlar, Terörle Mücadele
Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle kurulmuş bulunan özel yetkili ağır ceza
mahkemelerine bırakılmıştı. Teklifle, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu
maddesiyle kurulmuş bulunan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kaldırılmakta,
bu mahkemelerin baktığı dosyalar ağır ceza mahkemelerine devredilmektedir.
Hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi bakımından atılmış önemli bir
adımdır. Hukuk devletinde farklı farklı mahkemelerin ve bu mahkemelere göre
farklı yargılama usullerinin benimsenmesi doğru değildir. Bu bakımdan, yapılan
düzenleme yerindedir.
Yine, özel
yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasıyla Terörle Mücadele Kanunu’nun
10’uncu maddesinde yer alan tutukluluk süresinin bazı suçlar bakımından 2 kat
uygulanacağına ilişkin hüküm yürürlükten kaldırılmak suretiyle ağır ceza
mahkemesinin görev alanına giren bütün suçlar bakımından, Yargıtay aşaması
hariç, azami tutukluluk süresinin beş yıl olması amaçlanmaktadır. Aslolan, insanların tutuksuz olarak yargılanmalarıdır.
Bilindiği gibi,
tutukluluk, sanığın kaçma şüphesinin bulunması, suç delillerinin yok edilmesi
tehlikesinin bulunması durumunda delillerin rahat toplanmasına imkân sağlayacak
bir tedbirdir. Bu tedbirin mahkûmiyete dönüşmemesi bakımından teklifle
öngörülen düzenleme yerindedir, atılmış ileri bir adımdır. Devletin görevi,
yargılamayı adil ve hızlı bir şekilde yapmaktır. Yargı organının yavaş
çalışması sonucu uzayan yargılama süreci sonunda karara bağlanamayan dosyalar
ve bu sürede tutuklu kalan insanlar, ülkemizde hukuk sistemimiz açısından ciddi
anlamda sıkıntı oluşturmaktadır.
Yine, teklifte,
tutuklama tedbiriyle ilgili olarak, demokratikleşme ve temel hak ve
hürriyetlerin güvence altına alınması bakımından çok önemli değişiklik
öngörülmektedir. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100’üncü maddesinde yapılan
değişiklikle ancak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
varlığı hâlinde bu tedbire müracaat edilebilecektir.
Değerli
milletvekilleri, yine, teklifte, yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesine
ilişkin –hukukçular tarafından bilinir- “yol tutuklaması” olarak değerlendirilen
yakalama emri üzerine soruşturma ve kovuşturma evresinde yakalanan kişinin en geç yirmi dört
saat içinde yetkili hâkim ve mahkeme önüne çıkarılacağı düzenlenmiştir.
Burada yenilik
olarak yakalanan kişi yirmi dört saat içerisinde yetkili hâkim ve mahkeme önüne
çıkarılamıyorsa aynı süre içerisinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut
değilse en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin
kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından sorgulama yapma
veya ifade alma imkânı getirilmektedir. Bu durum, hukuk sistemimizde yeni
uygulama imkânı bulan teknolojik imkânlar ile hukuk sisteminin bir araya
getirilmek suretiyle temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alındığı çok
önemli bir düzenlemedir. Bu düzenlemeye örnek olarak, hakkında ifadesi alınmak
için örneğin ilgili Van mahkemesince verilmiş yakalama kararı bulunan bir şahıs
Edirne sınır kapısından giriş yaptığı sırada yakalansa, mevcut uygulamada,
şahsın işlemleri yapılarak ilgili Van mahkemesine gönderilmesi gerekmekteydi.
Bu husus, kişiyi hürriyetinden yoksun kılan bir uygulamadır. Yine, düzenlemede,
yakalanan kişi ilgili Van mahkemesine gönderilmeden, yakalandığı yer veya
sistemin kurulu bulunduğu en yakın mahkemeye götürülerek ifadesinin alınması
sağlanmış olacak ve mesela tutuklanması gerekmiyorsa bu şekilde serbest
bırakılmak suretiyle kişi özgürlüğünden ve işinden mahrum olmayacaktır. Bu,
gerçekten dikkat edilmesi gereken çok önemli düzenlemelerden birisidir.
Mevcut kanunda
arama ve el koyma gibi tedbirlerin uygulanması bakımından makul şüphe olması
yeterli iken teklifle yapılan değişiklikle somut delillere dayalı kuvvetli
şüphenin varlığı hâlinde bu tedbirlerin uygulanabileceği öngörülmektedir.
Teklifle, özel hayatın
gizliliğine ilişkin Anayasa’nın 20’nci maddesinde düzenlenen, herkesin
kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı doğrultusunda Türk
Ceza Kanunu’nda düzenlenen kişisel verileri kaydetme, hukuka aykırı ele geçirme
ve yok etmemeye ilişkin cezalar önemli ölçüde artırılmaktadır. Bunun yanında,
suçla ilgili olmayan ancak suç takibi sırasında elde edilmiş bulunan verilerin
yok edilmesi gerektiği de düzenlenmektedir; yok edilmediği takdirde öngörülen
cezalar da ağırlaştırılmıştır. Anayasa’nın 38’inci maddesinin dördüncü
fıkrasında suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılmayacağı
düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı aynı zamanda ceza
hukukunun evrensel ilkelerindendir. Bu düzenleme gerçekten birçok ileri ülke
anayasasından daha ileride bir düzenlemedir. Masumiyet karinesi ülkede yaşayan
herkese lazım olan ve insanların birbirleri hakkında titizlikle riayet etmeleri
gereken önemli bir düzenlemedir. Bu husus dikkate alınarak suç soruşturması
sırasında kişisel verilerin alenileştirilmesi bu ilkeleri önemli ölçüde
zedeleyecektir. Bu şekilde yalan yanlış bilgilerin, verilerin açıklanması çok
ciddi mağduriyetlere sebep olabilecektir. Bu nedenle teklifle koruma
tedbirlerine başvurma şartları ve karar alma usulünün değiştirilmesi ve kişisel
verilerin aleyhinde işlenen suçların cezalarının artırılması suretiyle
masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı bakımından daha etkin bir koruma
sağlanmaktadır.
Yine, Anayasa’nın
19’uncu maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği ve mülkiyet hakkının
etkin korunması büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda “Taşınmazlara, hak ve
alacaklara elkoyma” başlıklı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 128’inci maddesinde yapılan
değişiklikle koruyucu tedbirler getirilmiştir. Dinlemeyle ilgili koruma
tedbirine karar verilebilecek katalog suçlardan suç işlemek amacıyla örgüt
kurma suçu teklifle madde metninden çıkarılmaktadır. Bu husus, örgütlü suçlarla
ilgili mücadelede devleti zafiyete uğratacağı ileri sürülen bir husustur ancak
madde metninden çıkarılan soyut örgüt suçudur. Maddede sayılan suçların örgütlü
işlenmesi hâlinde yine kanunda öngörülen düzenlemelere müracaat edilecektir.
Silahların
eşitliği ilkesi olarak kabul edilen, iddia ve savunma makamları arasında iddia
ve savunma faaliyetinin gereği gibi yapılmasına engel olacak ayrımlar da kanun
teklifinde kaldırılmış bulunmaktadır. Daha öncesinde savcılık tarafından
gerekli görüldüğü durumlarda, sulh ceza mahkemesi hâkiminin kararıyla müdafinin
dosya incelemesi ve gerekli belgeleri alması engellenebilmek,
kısıtlanabilmekteyken bu kanun teklifiyle bu durum tamamen ortadan
kaldırılmıştır. Bu da gerçekten, savunma açısından oldukça önemli bir husustur.
Yukarıda genel
olarak ifade etmeye çalıştığım kanun teklifiyle, bütün olarak, demokratikleşme,
temel hak ve hürriyetlerin teminat altına alınması amacının
gerçekleştirilmesinde çok önemli bir adım atılmış olacaktır.
Yerinde olduğunu
düşündüğümüz kanun bakımından lehte oy kullanacağımızı bildirir, milletimize
hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Tanal, Sayın
Köse, Sayın Yılmaz, Sayın Halaman, Sayın Türkkan,
Sayın Dibek, Sayın Özgündüz, Sayın Dinçer, Sayın Kaplan, Sayın Aksünger ve Sayın Yılmaz.
Sayın Tanal,
buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
mevcut olan düzenlemede örgüt suçu kapsamında dinlemeler kaldırılıyor. Bu, 17
Aralık soruşturmasında uygulanıp bazı dinlemeleri soruşturma kapsamı dışına
çıkarmak için mi yapılmaktadır?
İkinci sorum:
Tabii, bu özel yetkili mahkemeler, bunlar özel yetkili mahkeme midir, ihtisas
mahkemesi midir, nedir? Yani dünyada bakıyorsunuz Avrupa Birliği ülkelerinin
çoğunda yolsuzlukla, rüşvetle, terör örgütleriyle ilgili bazı mahkemeler var.
Yani bizimkiler onlara özgü değil de nevi şahsına münhasır mahkemeler miydi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse…
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, özel
yetkili mahkemelerde yani yeni adıyla terörle mücadele mahkemelerinde iktidara
yakın ya da bugün suç örgütü olarak nitelendirdiğiniz paralel yapıya yakın,
cemaate yakın tek bir sanık yargılandı mı?
17 Aralıktan
sonra, işin ucu bakan çocuklarına, genel müdürlere yani iktidara uzanınca
böylesi bir düzenleme yapılması sizce manidar değil midir?
Paralel yapı bir
suç örgütü müdür? Eğer öyleyse, paralel yapı üyesi olmakla suçlayıp görev
yerlerini değiştirdiğiniz hâkim ve savcılar hakkında başkaca bir işlem
başlattınız mı? Eğer suç örgütü değilse bu insanları yerlerinden etmek, onların
onurlarını kırmak doğru mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
dinleme ve teknik takipteki yeni düzenlemeler, bu 17 ve 25 Aralıktaki yolsuzluk
operasyonunda ismi geçen Başbakanın oğlu, bakanlar, bakan çocuklarının
iddialarını ortadan kaldıracak mıdır?
İkinci sorum: Bu
Bilal Erdoğan’ın ifade vermeye yirmi beş gün sonra gitmesini nasıl
değerlendiriyorsunuz? Savcılar değiştikten sonra gitti.
Üçüncü sorum:
Hakkında yargılamaya müdahaleden iki tane fezleke bulunan birinin Adalet Bakanı
olduğunun dünyanın demokratik bir ülkesinde örneği var mıdır veya cumhuriyet
hükûmetleri dönemimizde hiç böyle bir örnek var mıdır? Bu sorunun cevabını
merak ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
son günlerde, iktidar olarak “yeni Türkiye” diye bir kavram girdi yani
“İstiklal mücadelesi veriyoruz.” işte “Yeni Türkiye kuracağız.” “Bu memlekette
hain çok...” Şimdi “Bunları temizlemek için yeni mahkemelere ihtiyaç var.” der
gibi bir hâliniz var. Bu mahkemelerde kimi yargılayacaksınız, kimi serbest
bırakacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Türkkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Bakan, 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre, Türkiye,
180 ülke arasında 154’üncü sırada yer almış. Rapora göre basın özgürlüğü
konusunda Afganistan, Ürdün, Irak gibi ülkelerin gerisinde kalmışız. Türkiye’de
gerçek anlamda bir basın özgürlüğü olduğunu rahatlıkla ifade edebilir misiniz?
Bir de,
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün raporundaki “Türkiye’de
basın özgürlüğü konusunda hiçbir gelişme görülmedi. Türkiye en büyük gazeteci
hapishanelerinden biri.” görüşüne katılıyor musunuz? Uluslararası Sınır
Tanımayan Gazeteciler Örgütünün raporundaki ifadeyle, Türkiye’deki basın
özgürlüğü konusunda neden hiçbir gelişme görülmemiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
geçen yıl, bu Gezi protestoları nedeniyle ülkenin hemen hemen tüm illerinde
vatandaşlarımız demokratik haklarını, tepkilerini ortaya koymuşlardı. Benim
ilim Kırklareli’nde de benzer şekilde vatandaşlarımız anayasal ve demokratik
haklarını ortaya koyarak bir parkta birlikte oldular, oradan da yine hiçbir
şekilde kamu güvenliğini, genel sağlığı rahatsız etmeyecek şekilde, Anayasa’da
belirtildiği gibi bir saldırı, şiddete yönelmeden yürüyerek diğer bir parka gittiler.
Gelin görün ki bu vatandaşlarımız hakkında yani yaşları 15, 16’dan başlayarak
1.394 tane davanın 1 savcı ya da 2 savcı tarafından Kırklareli’nde açıldığını
görüyoruz. Bu davalarla ilgili duruşmaların ilki yarın, 132 kişi hakkında
Kırklareli’nde dava açıldı. Türkiye’nin diğer illerinde de bu gösteriler,
protestolar oldu. Benim öğrenmek istediğim şu: Size gelen diğer illerden benzer
davalar böyle var mı? Artı, siz bir Adalet Bakanı olarak, vatandaşların bu
demokratik haklarını kullanması nedeniyle bu açılan davalar için ne
düşünüyorsunuz? Bunlar Türkiye’de yaşadığımız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Dinçer…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eskiden, mahkeme
kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde
ilgili idare veya ilgili şahıs aleyhine dava açılabiliyor idi, şimdi yaptığınız
bu düzenleme ile sadece idare aleyhine dava açılabilir deniyor. Bu maddeye
niçin gerek duydunuz Sayın Bakanım? Görevden aldığınız binlerce emniyet
görevlilerinin, böyle bir tedbir olsun diye mi, dava açmasını önlemek için mi
bunu çıkarıyorsunuz?
Bir diğer konu da
bir yandan söylemlerinizde arama işlemini zorlaştıracağız, özgürlükleri
artıracağız diyorsunuz, diğer taraftan Ankara’da 3 milyon kişinin aranmasına
izin veren mahkeme kararları var, Emniyetin bu konuda talebi var. Peki, bu bir
çelişki değil midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
önleyici dinlemeyi önlemediğiniz takdirde gizli dinlemeyi nasıl önleyeceksiniz?
Adli dinlemede, ağır cezada oy birliği ama önleyici dinlemede, 81 ilin valisi,
emniyet müdürü, komutanı karar verebiliyor. Önleyici dinlemeyi nasıl
önleyeceksiniz?
Bir ikinci sorum:
Özel yetkili mahkemelerde bugüne kadar açılan dava sayısı ne kadar? Kaç dosyada
karar verildi? Şu an derdest olan dosya sayısı ne kadar? Yargıtayda
bekleyen dosya sayısı ne kadar ve bu dosyalarda tutuklu sayısı, hükümlü sayısı
ne kadar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
öncelikle, mübaşirler “yardımcı hizmetler” sınıfında biliyorsunuz. Bunların
“genel idare hizmetleri” sınıfına alınması yönünde bir çalışmanız var mıdır?
Ayrıca, zabıt
kâtipleri, yazı işleri müdürleri ve diğer personelin fazla mesaisiyle ilgili
bir çalışmanız var mı?
Asıl sorum;
biliyorsunuz, Gezi olayları sırasında Kabataş’ta yaşanmamış bir olayı yaşanmış
gibi değişik fantezilerle süsleyerek yalan dolanla kamuoyuna yansıtan ve adli
mercileri iğfal eden, böylelikle de Türk Ceza Kanunu’nun 271’inci maddesinde
yazılı “suç uydurma suçu”nu işleyen bu hanım
kardeşimiz hakkında adli mercilerce bir soruşturma başlatılmış mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aksünger…
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Bakan, özellikle dinleme komisyonunda -araştırma komisyonu
olarak- yaptığımız çalışmalarda gördük ki suistimallerin
çoğu istihbarati dinlemelerden kaynaklı olarak gerçekleşiyor
ama buralardaki suistimalleri gerçekleştirenlerin
kamu imkânlarından faydalananlar olduğunu da gördük.
Ayrıca, yargının
verdiği kararlarda çok ciddi çelişkiler olduğunu da o günlerde tespit etmiştik.
Yargıya kolluk
kuvvetleri tarafından getirilip, iddia makamı yani savcılık makamı olarak
yargıçların önüne kod isimleriyle getirip insanları dinlemeyi isteyenler ve bu
dinlemeye de öyle veya böyle karar veren hâkimler hakkında bir soruşturma var
mı? Bunun temel kanunlara aykırı olduğunu söylüyoruz, hepimiz söylüyoruz.
Bununla ilgili yaptığınız bir soruşturma var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 17
Aralık operasyonlarından sonra birdenbire Başbakan ve bakanlar, bu özel yetkili
mahkemeler ve terör mahkemelerinin aslında bir kumpas içinde olduğu, ayarlanmış
yargıçlarla, sahte delillerle karar verdiği ve bu mağduriyetlerin giderileceği,
yeniden yargılanmalarının sağlanacağına ilişkin beyanlarda bulundu. Ancak,
görüyoruz ki bugünkü düzenlemede ne yeniden yargılanma var, ne gizli tanıklığın
ortadan kaldırılması ne uzun tutukluluğun gerçek anlamda sonlandırılması ne de
dijital verilerin tek başına delil olmasının engellenmesi. Bunlar yokken niye
böyle bir algı yaratıyorsunuz, insanlara umut veriyorsunuz? Bu kumpas
mağdurlarının yeniden yargılanacağı ve onların özgürlüklerine kavuşacağına dair
bu sözleri nasıl verdiniz, bunun gereğini ne zaman yapacaksınız? Bu konuda
insanların duygularının daha fazla incitilmesine artık izin vermemeniz gerekir
diye düşünüyorum. Bu konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Tanal’ın
sorduğu sorular… Tabii, örgüt suçu kapsamında dinlemeler kaldırılıyor, bunun 17
Aralıkla irtibatını sordular. Demin de ifade ettim, örgüt suçunun, esasında,
dinlenmesi mümkün olmayan pek çok suçu dinlemek için araç, bir dinleme maddesi
olarak kullanıldığına ilişkin çok geniş kesimlerde… Sayın Başkan, örgüt
faaliyeti çerçevesinde dinlemeler yapılıyor ve örgüt suçu katalogda yer aldığı
için, esasında bu kataloğun içerisinde yer almayan pek çok suç, örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenebilir suçlardan. Onun için, bunun, katalogda yer
almayan pek çok suçtan dolayı da vatandaşlarımızın dinlenmesine yol açabilecek
bir araç, dinleme maddesi olarak kullanılma ihtimali uzmanlar tarafından dile
getiriliyor. Esasında, örgütten dinleme yapılıp takipsizlik verilen veya başka
suça girerek iddianame düzenlenen, mahkemesinde yargılama sonucunda ilk derece
mahkemesinin örgütten değil, başka nedenden ceza vererek karara bağladığı,
temyiz aşamasında da hakeza bozduğu dosyaları yan yana koyduğumuzda, esasında,
bu maddenin uygulamada dinlemenin kapsamını genişleten bir unsur olarak
kullanıldığı değerlendirmesini yapmak mümkündür. Bu, bir defa, devreden
çıkarılarak dinleme kapsamının kanunun öngördüğü suçlar dışına çıkarılması
önlenmektedir.
İkincisi, örgütün
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların zaten büyük bir kısmı dinleme
kapsamındadır, onlar dinleniyor, ayrıca örgütten dinleme yapmanın da bir manası
bulunmamaktadır. Bir de pek çok suç -dediğim gibi- bunun kapsamına sokulduğu
için sonsuz bir dinleme şeyi de vardı. İlanihaye hiç dinlenmemesi gereken
suçlarla ilgili örgütle bağlantılı diye dinleme yapılması gibi arzu edilmedik
uygulamalardan herkes şikâyet etmektedir. Bu, bununla tamamen ilgilidir, devam
eden soruşturmalarla bunun uzaktan yakından herhangi bir ilgisi yoktur.
Tabii, bizim CMK
250’de, TMK 10’da düzenlenen veyahut da DGM’ler diye bildiğimiz mahkemeler
ihtisas mahkemeleri, biz hep öyle değerlendirdik ama bu mahkemelerin özel
soruşturma usullerinin olması, özel kovuşturma usullerinin olması esasında özel
bir mahkeme olarak nitelendirilmesine yol açmıştır. Eğer,
sadece şunu yapsaydık, hiç usulde, soruşturma ve kovuşturmada farklılık olmadan
belli bazı suçlara bazı mahkemeler bakmış olsaydı o zaman bunlara ilişkin
“Bunlar özel mahkemedir.” değerlendirmesi belki yapılamazdı ama bu kalkmadan
sonra, bu maddenin yürürlüğe girmesinden sonra, eminim ki, ağır ceza
mahkemelerinde bu davaların görülmesi, uygulamada zaten belli mahkemeler
üzerinde bir yoğunlaşma oluşturacaktır. Hepimiz biliyoruz ki belli
davalar belli mahkemelerde, özellikle 1-2 ağır cezanın olduğu yerlerde -çok
olan yerlerde farklı olabilir ama 1 tane, 2 tane ağır cezanın olduğu- belli
sayıda olan yerlerde o manada suçların belli mahkemelerde görülmesi mümkündür. Tabii, Türkiye’de ihtisas mahkemesi çok. İşte, ticaret
mahkemesi, iş mahkemesi, başkaca mahkemeler var, bunlar ihtisas mahkemeleri;
ülkemizde de var, başka ülkelerde de var. Ama, suç
soruşturması ve kovuşturması konusunda Türkiye’de artık farklı bir yargılama
yapma imkânı olmayacaktır. Bütün mahkemeler soruşturma ve kovuşturma usulü
bakımından eşitlenmiştir.
Sayın Köse
“Bakanların çocukları yargılanınca mı kaldırılması lazımdır?” şeklinde veya
başka arkadaşlar da sordu “Onlara, bakanlara, size dokununca siz bunu
kaldırmayı gündeme getirdiniz.” şeklinde. Siyasal bir değerlendirmedir bu bana
göre, hukuksal bir değerlendirme değil. Esasında, bakarsanız, Ceza Muhakemesi
Kanunu 250’ye göre kurulu özel yetkili mahkemelerin kaldırılması da 2012
yılında yapılmıştı; o zaman başka değerlendirmeler yapıldı. Eminim, bu olaylar
olmasa, başka bir zamanda bu kaldırma yapılsaydı, o zaman da başka birtakım
siyasal değerlendirmeler yapılacaktı. Bunun önüne geçme imkânımız yok. Burada
doğru olan şey, bu kaldırma doğru mudur, yanlış mıdır? Hepimiz ittifak hâlinde
diyoruz ki: “Bu mahkemelerin kaldırılması, özel savcı, özel hâkim, özel
soruşturma, özel kovuşturmaya son verilmesi doğrudur.” Biz bu doğru olanı
yapıyoruz. Ayrıca, bilmenizi isterim ki devam eden soruşturma ve
kovuşturmalarla bunun hiçbir alakası yoktur çünkü bu soruşturmaların hangi
mahkemelerde görüleceği, davaya dönüştüğü zaman, henüz belli değildir. Eğer
soruşturmalar TMK 10 kapsamındaki mahkemelerde davaya dönüşürse, ha, o zaman
diyebiliriz ki: “Bak, burada yargılanıyorlardı da bunu onun için yapıyorlar.”
Ama şu anda soruşturma devam ediyor, hangi mahkemeye gideceği de belli olmayan
bir aşamada böyle bir değerlendirmeyi yapmanın yanlış olduğunu ifade etmek
isterim.
Tabii,
Türkiye’de, devlet içinde görev yapan insanların -Sayın Köse’nin soruları-
farklı düşüncelere, inançlara, fikirlere sahip olması normaldir. Bizim, bu, bir
zenginliğimizdir. Bütün kamu görevlileri, görevlerini yaparken Anayasa’ya,
kanuna ve yürürlükteki mevzuata uygun olarak görevlerini yapmalı, hiyerarşik
amirlerinden talimatları almalı, ona göre hareket etmelidir. Eğer, kamuda görev
yapanlar Anayasa ve yasalara uygun görev yapma yerine başka saiklerle
hareket etmeye başlarsa, hiyerarşik amirleri yerine başkalarından talimat
alarak iş ve işlemler tesis etmeye başlarsa, bu, hukukun dışına çıkmaktır.
Bugün iktidarda AK PARTİ, siz olabilirsiniz, başkaları olabilir… Hiçbir meşru
iktidar Anayasa ve yasaların dışına çıkanlara göz yummaz, göz yummaması da
lazım. Bu devlet hepimizin, bu devletin içinde kamu görevi yapanlar da bu
millete hizmet eden kamu görevlileridir, yasalara uygun bu işi yapmalıdır.
Yasanın dışına çıktığı zaman da, yasalar onları yasanın içine çekecek
uygulamalar neyse onu öngörür, onlar da yapılır.
Tabii, bir
örgütten bahsedildi, elbette bir değerlendirme yapılıyor. Pek çok kişi devlet
içerisinde devletleşmek isteyen bir örgütsel yapıdan bahsediyor,
değerlendirmeler yapıyor ama böyle bir suç örgütü var mıdır yok mudur, bunun
nitelemesini benim yapmam mümkün değil. Siyasal bir değerlendirme yapılabilir
ama buna dair nitelendirmeyi soruşturma evresinde cumhuriyet savcıları,
kovuşturma evresinde de mahkemeler yapacak ve bizim yetkimiz olmayan bir alanda
suça dair kesin hüküm içeren böyle bir değerlendirme yapmamız doğru olmaz, onu
ifade etmek isterim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Başbakan değerlendiriyor, Başbakan yapıyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Başbakanımızın değerlendirmeleri siyasal
değerlendirmelerdir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – “Suç örgütü” diyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Burada arkadaşlarımızın bu kanuna dönük
değerlendirmeleri -hukuki olan kısımları bir yana, siyasal değerlendirmeleri-
neyi içeriyorsa Sayın Başbakanımızın yaptığı da siyasal bir değerlendirmedir,
öyle görülmesi lazım.
Tayinlerle ilgili
hususta şunu ifade etmekte fayda görüyorum: Esasında, hepimiz biliyoruz ki bir
yere vali atandığı zaman, vali, valiyle beraber çalışan vali yardımcılarının iş
bölümünü kendine göre değiştiriyor.
Bir ile emniyet
müdürü atandığı zaman, emniyet müdürü, kendi yardımcılarını, şube müdürlerini
ve oralarda çalışanları kendi iç düzenlemesine uygun bir şekilde değiştiriyor.
Bu, Türkiye’de esasında rutin bir uygulama. Her dönemde, bir yere yeni emniyet
müdürü, yeni vali atandığında, onlar bu anlamda düzenlemeler yaparlar. O zaman,
müdür yardımcısını değiştirdiğinde kamuoyunun dikkatini çekmez veya trafikte
çalışan bir polisi asayişe, TEM’de çalışan bir polisi başka bir yere verdiği
zaman, kimse “Siz bunu niye yapıyorsunuz?” demez…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – İstanbul Başsavcısı olağan değişmedi Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …ama şimdi, bu olaylar siyasal birtakım tartışmanın
gündeminde yer aldığı için, rutin olarak, yeni atanan emniyet müdürlerinin veya
valilerin, kendi çalışma arkadaşlarına ilişkin yasalar çerçevesinde yaptığı
değerlendirmeler, sanki insanlar görevden tamamen el çektiriliyormuş…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, benim sorduğum bir soru vardı, ona cevap verir
misiniz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …memurluktan atılıyormuş gibi değerlendirmeler
yapılıyor. Yani İstanbul’un içinde çalışan bir polis memuru, TEM’de
çalışıyorsa, terörle mücadelede çalışıyorsa asayişe veriliyor…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, soruma cevap… 18 saniye kaldı.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …yani il aynı il, emniyet teşkilatı aynı teşkilat, ona
terörle mücadelede çalışma görevi veren…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
– Sayın Bakan, soruya cevap… 8 saniye kaldı.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …emniyet müdürlüğü aynı emniyet müdürlüğü, asayişe
gönderen emniyet müdürlüğü aynı görevli; sanki bunlar bambaşka işlermiş gibi
bir çarpıtma yapılıyor, bunu özellikle ifade etmek isterim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, süre bitti, soruya cevap vermediniz. Sayın Bakan, İstanbul Başsavcısı göreve başlamadan sizinle görüştü
mü, bir talimatınız oldu mu…
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunlar her zaman olan şeylerdir; kaldı ki, idari
işlemlerle ilgili yargıya başvurmak da her zaman mümkündür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, Kabataş yalanını uyduran arkadaşla ilgili suç
uydurmaktan soruşturma açıldı mı? Cevap verin lütfen.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kabataş’la ilgili konuda bir yalandan siz
bahsediyorsunuz ama ortada adli tıp raporu…
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Bakanım, bir sonrakinde cevaplarsınız.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Külliyen yalan. Adli Tıp raporu darba ilişkin, insan tacizine
ilişkin değil, kamuoyunu yanıltmayın. Darp, üç gün sonra alınan basit ekimoz Sayın Başkan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …ondan sonra da beyanlar var ama birtakım televizyon
görüntüleriyle insanları suçlamak fevkalade yanlıştır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O kızı da siyasete kurban ettirdiniz, vallahi bravo! Kıza günah
oldu.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, siz karar veriyorsunuz, hüküm veriyorsunuz ama
bir hanımefendi gelip diyor ki: “Böyle böyle
yapıldı.” Ve darp izlerine ilişkin rapor alıyor…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Yalan diyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …raporlar dosyasında duruyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Yalan diyor. Yalan diyor. Rapor basit müessir fiil…
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İşte, siz onları söylüyorsunuz ama dosya onları
söylemiyor.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – “Görüntüler var.” dediniz Sayın Bakan, “Görüntüler var.” dendi.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onun için de bakın, böylesi bir hadisede bu çirkinlik
karşısında herkesin tavır alması gerekirken bir hanımefendi üzerinden siyasal
kavga yapmak doğru değildir.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – “Görüntüler var.” dendi Sayın Bakan.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Onu yapan insan değil ama o yalanı uydurarak toplumu bölen de
insan değil.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yalanı uydurduğunu nereden biliyorsunuz siz?
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Nereden biliyorsunuz, öyle şey mi olur?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
– Sayın Bakan, onu yapan varsa lanetleyelim ama bu yalanı uydurarak toplumu
bölenleri de lanetleyelim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yoklama…
BAŞKAN – …ancak,
yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Altay,
Sayın Özgündüz, Sayın Dibek, Sayın Yılmaz, Sayın Eyidoğan,
Sayın Güler, Sayın Tanal, Sayın Aygün, Sayın Aksünger,
Sayın Seçer, Sayın Dinçer, Sayın Aldan, Sayın Küçük, Sayın Tunay, Sayın Serindağ, Sayın Gök, Sayın Gümüş, Sayın Batum, Sayın Çıray, Sayın Haberal ve Sayın Baykal.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560)
(Devam)
BAŞKAN –
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 10’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Celal Adan,
İstanbul Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CELAL
ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında değişiklikler yapan kanunun Adalet ve
Kalkınma Partisi oylarıyla kabulünden sonra şimdi de yine hukuk sistemimizi,
adalet kurumunu baştan sona değiştirecek yeni bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız. Ancak, sözlerimin başında ifade etmek isterim ki: Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda olduğu gibi, bugün konuşacağımız konunun adı da
“düzenleme” değildir çünkü “düzenleme” demek “toparlamak, iyileştirmek, daha
iyi duruma getirmek” demektir. Oysa, önümüze konulan
bu kanun, düzenleme ve iyileştirme değil, tam tersine, dağıtma, sulandırma,
tahrip etme girişiminden ibarettir.
Sadece yirmi saat
içinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi bir kurumu, adaletin en temel
mekanizmalarından birini sulandırdınız, darmadağın ettiniz, tahrip ettiniz.
Bugün de yine aynı şeyi yapma gayretindesiniz. Deneyimler, teamüller,
ihtiyaçlar, normlar, çağdaşlığın gerekleri doğrultusunda oluşturulan, yoğrulan,
şekil ve vücut bulan, anlam kazanan hukuk maddelerini, yangından mal kaçırır
gibi, sadece Meclisteki çoğunluğunuzdan güç alarak değiştiremezsiniz. Aslında
biz de, Türkiye kamuoyu da, hepiniz de biliyorsunuz ki AKP Hükûmetinin yaptığı
yangından mal kaçırmanın çok ötesinde bir şeydir. AKP Hükûmeti yangından değil,
yargıdan mal kaçırmaktadır. Evet, buradan ilan ediyoruz: Adalet ve Kalkınma
Partisi yargıdan mal kaçırmaktadır. Yapılmaya çalışılan şeyin özeti çok nettir,
Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün gayreti ayakkabı kutularındaki milyon
dolarları ve adı yolsuzluğa karışan malum kişileri yargıdan kaçırmaktan
ibarettir. Birkaç hırsızı korumak için hukuk ve adalet ayaklar altına
alınmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti uzun zamandır, bilinçli
olarak, hukuku fiilen askıya almak için bütün gücüyle uğraşmaktadır. Sözde
demokrasi paketleri, yargıdaki değişik düzenlemeler, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısındaki değişiklikler ve nihayet, bugün görüştüğümüz yargı
paketinin fiilî sonucu kesinlikle hukuku askıya alma çabasının ürünleridir. Bu
gayretin arka planında ne olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz: Adalet ve
Kalkınma Partisi kendi hukukunu, daha doğrusu kendini adaletin keskin
kılıcından koruyacak hukuku oluşturmanın peşindedir.
Tüm bu hukuk
cinayetlerinin sonucunda, Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar adalete karşı
bir güvensizlik oluşmuştur. Bu millet, bu güzel millet adalete güvenmeyecek de
neye güvenecektir? Milletin gözünün içine baka baka milyon dolarların
hırsızlarını aklayıp pakladınız, tüyü bitmemiş yetimin hakkını adaletten
kaçırdınız. 17 Aralık operasyonunda hırsızların üzerine gitmek yerine, onları
mahkûm etmek yerine demokrasiyi, adaleti, hakkaniyeti mahkûm ettiniz. Hırsızı
yakalayan polisleri sürgün ettiniz. Hırsızlığı ve yolsuzluğu ne yazık ki kendi
lehinize meşru hâle getirdiniz.
Bugün “paket” adı altında Meclise
getirdiğiniz kanun maddelerinin her biri sadece kendinizi ve yakın çevrenizi
korumak için ortaya koyduğunuz gayretin bir ürünüdür. Bu paket, bize göre, bir
demokrasi paketi veya yargı paketi değildir. Bu paket, bir hukuk cinayetidir. İktidara yakın
çevrelerin yolsuzluklarını gizlemek için bütün değerleri tahrip eden bir
pakettir. 17 Aralık gibi son derece açık bir yolsuzluk olayından bile bir
mazlum, mağdur edebiyatı çıkarma gayretini hepimiz gülerek izlemekteyiz. Bu
mağdur edebiyatı için bir günah geçişi bulmanız gerekiyordu, onu da buldunuz ve
adına da “paralel devlet” dediniz. On iki yıldır iktidarda olan Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı ucu kendine dokunduğunda, tekerine çomak sokulduğunda
aniden mağdur ve mazlum oluverdi. On iki yıldır “al gülüm ver gülüm”le yürüyen saadet tekerinize çomak sokulunca
canavarlaştınız. 17 Aralık gününe kadar aklınız neredeydi? Ne zaman ki ayakkabı
kutularında sakladığınız dolarlar ortaya saçıldı, ne zaman ki sansürcü
talimatlarınız piyasaya düştü, işte o zaman deliler gibi kendinizden geçtiniz.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, onun temsil ettiği zihniyet çok ağır bir
vebal altındadır. Bu vebal AKP iktidarının boynunda asılıdır. Bugün olmasa bile
çok yakın bir gelecekte millet sizden bu vebalin hesabını mutlaka soracaktır.
Değerli
milletvekilleri, hırsızlıkları kesin olanların, suçüstü olarak basılanların
sizin çıkardığınız kanunlarla serbest bırakılması AKP Hükûmetini de Sayın
Başbakanı da kurtaramayacaktır. Tam tersine, bu sayede “kamu vicdanı”
dediğimiz, hepimizin boynunun kıldan ince olduğu vicdan karşısında AKP iktidarı
müebbet hüküm giymiştir. Bu tahliyelerin üzerinde siyasi bir gölge vardır. Bu
tahliyelerin arkasında, AKP’nin baskısı, Adalet ve Kalkınma Partisinin
hezeyanları vardır. Yüzlerce hâkimin ve yargıcın sadece iki ay içinde yer
değiştirmesi, operasyonları yürüten polislerin sürgün edilmesi, yolsuzluk
dosyalarının el değiştirmesi, savcılar üzerinde siyasi baskılar yapılması,
bakanların fezlekelerinin bekletilmesi, tüm bunlar bir hukuk cinayetidir fakat
öldürülen sadece hukuk değildir, milletin vicdanı ve hakkaniyeti de ezilmiştir,
örselenmiştir. Üzerine titrediğimiz yargı, gözümüzden esirgediğimiz hukuk, sizin
baskılarınız yüzünden tarafsızlığını yitirmiştir. Sizin sayenizde, toplumun
hukuka ve adalete olan güveni kalmamıştır.
Hâkimler ve
savcılar üzerindeki bu siyasi baskı sadece milletimizi değil, bütün hukuk
adamlarımızı da derinden sarsmaktadır. Adalet Bakanlığının İnternet sitesinde
yer alan, hâkimlerin ve savcıların katıldığı anket ibret vericidir. Buna göre,
hâkim ve savcılarımızın yüzde 55’i huzursuzum demektedir, yüzde 37’si ise bu
mesleği seçtiği için pişmanlık duymaktadır. Bu rakamlar, AKP iktidarının
eseridir, Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuku nereden nereye getirdiğini
açıkça ortaya koymaktadır.
Kanunlar ve
adalet üzerinde AKP iktidarının getirdiği, getirmek istediği bütün
düzenlemeler, korkunun, telaşın, öfkenin bir sonucudur. Pakette yer alan
tutukluluk ve gözaltı kararlarının zorlaştırılmasına ilişkin maddeler, tamamen
bu korkunun açık bir yansımasıdır. Tutuklama ve gözaltı kararlarında kesin
şüphe yerine somut deliller aranması, sadece suçüstü basılmamak için pakete
konulmuş maddelerdir. Mesela, bu kanun 17 Aralıktan önce çıkmış olsaydı, emin
olunuz, para kutuları ortadan kaybolup buhar olacaktı; hırsızlar zaman
kazanacak ve tutuklamalar imkânsız bir hâle gelecekti; hırsız çaldığıyla
kalacak, milletin paraları iç edilecekti. Bu paketteki maddeler açıkça hırsıza
zaman kazandırmak için uydurulmuş maddelerdir. Bundan sonra hiçbir savcı elinde
delil bulunduğu hâlde soruşturma açamayacaktır. Bundan sonra hiçbir polis
hırsıza suçüstü yapamayacaktır. AKP iktidarı hırsızlara, rüşvetçilere kılıf
bulmak için hukuku kullanmaktadır, hukuku kendine uydurmaktadır. Bu paketle
yargı zayıflamakta, yürütme ise güçlendirilmektedir. Yargı, yürütmenin ve
dolayısıyla siyasi iradenin emrine geçmektedir. Dünyanın hiçbir ileri
demokrasisinde yargı siyasetin emrinde değildir, olamaz; yargı bağımsızdır,
yargı çekingen değil atılgan olmak zorundadır.
Taşları bağlayıp
köpekleri serbest bırakarak adalet sağlanamaz. Hırsızların elini kolunu
sallayarak dolaştığı, hukuk adamlarının ise seyretmek zorunda kaldığı bir
Türkiye’den mutluluk, refah ve kalkınma üretilemez.
Hukuk, kendisiyle
oyun oynanacak bir oyuncak değildir. Hukuk ve adalet siyasetin, politik
çekişmelerin, mülahazaların konusu edilemez. Hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir
iktidar, mahkemeleri ve dolayısıyla adaleti kendi meşrebine göre
şekillendiremez.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye’nin içerisinde bulunduğu, sizin zaman içerisinde
tahrip ettiğiniz bir sürü konu var, bunları zaman zaman dile getirdik. Ama şu
anda bir konuyu daha tahrip ettiniz, binlerce yıllık bir geleneği, devlet
geleneğini de bugünkü uygulamalarınızla sarstığınızı biliniz. Kaymakamın birisi
bir kaymakama “paralel devlet” diyor, valinin birisi bir valiye “paralel
devlet” diyor. Siz, Türk devletini de, binlerce yıllık bir geleneği de bugünkü
hırsızlıkları, arsızlıkları kapatabilmek için ortaya koyduğunuz iradeyle
sarstığınızı bilmek mecburiyetindesiniz. Türk milleti bu hırsızlıktan, bu
arsızlıktan, bu talandan, hukuku da buna alet eden bu siyasi iradeden 30 Martta
hesap soracaktır.
Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, birinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi,
görüştüğümüz kanunun ismi -önce ismiyle bir başlamak istiyorum- “Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi.” Değerli arkadaşlar, bu isim kesinlikle yetersiz. Bu kanunun içine
mutlaka, bence, şu ilaveyi de yapmamız lazım yani kanunun içeriğine
baktığımızda, 21 maddeyi bütünlük içerisinde değerlendirdiğimizde bu
kaçınılmaz. Bu kanunun içerisine, başlığına daha doğrusu,
buna ilave olarak bir yerine şunu ilave etmemiz gerekiyor: “Rıza Sarraf
liderliğindeki ve bazı bakanların ve onların yakınlarının da içinde bulunduğu
kişilerin oluşturduğu suç örgütünün, resmî belgede sahtecilik, kaçakçılık,
rüşvet alıp vermek ve benzeri suçlara ilişkin işlediği iddia edilen suçların
delillerinin yok edilmesi, ortadan kaldırılması, bunlarla ilgili
soruşturmaların da sonlandırılmasına ilişkin kanun teklifi”ni
de bu kanunun içerisine, bence başlığına ilave etmemiz lazım.
Şimdi, az önce
Sayın Bakanı burada dinledik yirmi dakika. Anlattıklarıyla gerçeklerin ne kadar
ilgisi var; değerli arkadaşlar, ben de sürem yettiğince bunları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Tabii, bunu AKP
yıllardır başarıyla yapıyor, öncelikle onu söyleyeyim yani bir algı yaratıyor,
o algı üzerinden, işte kamuoyunda… Yargı paketlerinin sayısını biz unuttuk; 5,
belki bu 6’ncı oluyor zannediyorum. Bu paketlerin içeriğinde işte birkaç
maddeyi öne çıkarıyor ama işin içine girdiğinizde kendine yönelik, düşündüğü,
tasarladığı -hele hele bu son dönemde bunlar çok fazla oldu- o maddeleri de
kanunun içerisine yerleştiriyor.
Terörle ilgili
olarak, daha doğrusu özel yetkili mahkemelerle ilgili olarak Terörle Mücadele
Kanunu’nun 10’uncu maddesindeki bu mahkemelerin kaldırılması, değerli
arkadaşlar, tabii ki bugüne kadar her birimizin söylediği, bununla ilgili yasa
teklifleri verdiğimiz husustu. Tutukluğun da Türkiye’de bugün gelmiş olduğu
nokta, insanlara acı veren hukuk normları dışında, dünyanın hiçbir modern
ülkesinde, hukuk devletinde olmayan bir düzenlemesi vardı. Onun da aşağı inmesi
mutlaka her birimizin talebiydi. Bununla ilgili zaten yıllardır kanun
tekliflerimiz var. Ama, değerli arkadaşlar, bu teklif
21 madde -22’ydi 1 tanesi komisyonda çıktı- bunlar 2 tanesi. Onun dışındaki
maddeler niçin bu teklife konmuş? Aslında tasarı, tabii “teklif” derken, böyle
bir modayı da hayata geçirdiniz. Şimdi, MİT Kanunu’yla ilgili olarak da
bakıyorum değişiklik var, orayı da bir AKP’li milletvekili arkadaşımız
imzalamış, Meclis Başkanlığına vermiş. Aslında, bu gelen maddeleri Bakanlıktaki
bürokratlar bir talimatla, Sayın Başbakanın veya işte, ilgililerin talimatıyla
hazırlıyorlar; hangi kanun maddelerinde hangi değişikler yapılacak ince bir
şekilde değerlendiriliyor, daha sonra buraya geldiğinde bazı arkadaşların
imzasıyla da Meclise geliyor. İşin özü, tasarı.
Bakın, bu
tasarının içerisinde öyle maddeler var ki bunları demokratikleşme, Türkiye’nin
daha fazla özgürleşmesi, işte, iyileştirilmesiyle nasıl değerlendirebiliriz hep
beraber kısa da olsa inceleyelim.
İletişimin
tespitiyle ilgili 135’inci maddeyi; bu mallara, taşınır ve taşınmaz mallara el
koymaya yönelik, tedbire yönelik 128’inci maddeyi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27 ve 28’inci maddelerini; hatta,
komisyonda çekilen tutuklamaya yönelik 100’üncü maddeye bir ilave vardı, onları
sizlerle konuşmak lazım, paylaşmak lazım arkadaşlar.
Şimdi, iletişimin
tespiti: Bir suç işleniyor iddiasıyla daha olayın başında, soruşturma
aşamasında bir ihbar yapılıyor. Savcılık şu anki mevcut düzenlemeye göre ilgili
hâkime baş vuruyor. O hâkim delillere göre, işte, suç
işlediği iddia edilen kişiler hakkında iletişimin tespiti yani onların
telefonlarının dinlenmesine karar veriyor. Artı, teknik takip, gizli
soruşturmacı da var yani 139, 140’ıncı maddeler de bu kanun teklifinde var.
Onlar da aynı şekilde uygulanan düzenlemeler.
Mallara el koyma:
Yani, bir suç işleniyor, bir suç örgütü var, bunlar haksız çıkar sağlıyorlar,
kazanç sağlıyorlar ve elde ettikleri gelirlerle de mal varlığı sağlamışlar. Tedbiren, soruşturmanın içerisinde tedbir olarak bu mal
varlıklarına el koymaya yönelik de yine mevcut düzenlemeye göre savcı, ilgili
hâkime başvuruyor, o hâkim de bir tedbir kararı veriyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, ne yapmışsınız biliyor musunuz? Bunlarla ilgili olarak Sayın Bakan
kalktı bir şeyler söyledi, dedi ki: “Ya, bunlarla ilgili bir hâkim karar
veriyordu. İnsanlar ileriki süreçte mağdur oluyorlar, haklarını arayamıyorlar.
Şimdi, bunu bir heyete bağladık.” “Heyet” dediği ağır ceza
mahkemesi. Yani, ağır ceza mahkemesinin başka işi yok, oradaki o diğer
hâkimler, tek hâkimler, bu işleri bugüne kadar yapan hâkimler sanki yetersiz,
heyetin oy birliğiyle daha bir güvence içerisinde bu kararların alınmasını
sağladı. İşin özünün bu olmadığını, her birimiz, sizler de, bizler de, bu işi
biraz takip eden vatandaşlarımız da görüyor. Oradaki niyet belli; her ağır ceza
mahkemesinin bünyesine bir tane, arkadaşlar, güvendiğiniz, tanıdığınız,
bildiğiniz bir hâkimi monte etmek, o kişi vasıtasıyla dinlenilmesi istenmeyen
kişilerin telefonlarının dinlenmemesinin, mal varlıklarına tedbir konulmamasını
düşündüğünüz, istediğiniz, arzu ettiğiniz kişilerin mal varlıklarına tedbir
konulmamasının sağlanması. Bunun başka bir izahı yok.
Şimdi, ayrıca, bu
düzenleme içerisinde belki gözlerden kaçan bir paragraftan bahsediliyor. İşte,
Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesindeki suç işlemek için örgüt kurma… Sayın
Bakan dedi ki: “Savcılar, birçok soruşturmayı, birçok suçu gelişigüzel başka
türlerde olmasına rağmen alıyorlar, bunun içerisine atıyorlar ve insanları
mağdur ediyorlar, bu suçu soruşturma kapsamı içerisine alarak suç işlemek için
örgüt kurma kapsamında insanların telefonlarını dinliyorlar, teknik takip
yapıyorlar, mal varlıklarına el koyuyorlar ve biz bunu çıkarıyoruz.” dedi.
Bakın,
arkadaşlar, bu da aslında, kimse kimseyi kandırmasın, şu anda cezaevinde yatan,
bir kısmı tahliye olan… Şunu da soracaksınız: “Şu klasör niye geldi?” Bununla
ilgili de birazdan bir şeyler söyleyeceğim. Ama, şu
Sayın Bakanın geldikten sonra kırk beş gün beklediği fezlekeler var ya, o
fezlekelerde adı geçen sayın bakanlarınız var ya, o bakanlarla ilgili buradaki
iddialar var. Yani, o fezlekenin ön yazısı bu, İstanbul’dan fezlekeyi buraya o
delilleriyle, klasörleriyle gönderen savcının ön yazısı, orada bakanlarla
ilgili olan iddialar var klasör klasör. Şimdi,
hâkimler, savcılar değiştirildi. O soruşturmayı yürüten savcı geldikten sonra
dedi ki: “Ben sıfırdan başlayacağım.” Yani iddianameyi yazan kimse, “Ben tekrar
yazacağım.” dedi.
Bakın, ne olacak,
ben size söyleyeyim: Bu, suç işlemek için örgüt kurma suçunu yani Türk Ceza
Kanunu’nun 220’nci maddesindeki suçu dinleme kapsamı dışına alarak şu anda, az
önce bahsettiğim o isim ve onunla beraber ismi geçen kişilerin iddia edildiği
suçlar alınacak ve bu kapsama taşınacak. Taşınacak arkadaşlar, hep beraber
göreceğiz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katalogda var.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Katalogdan dışarı çıkarıyoruz suç işlemek için örgüt kurmayı,
dışarı çıkarıyoruz.
Diğer suçları
falan… Bakın, o savcı şunu yapacak: Onların hepsini alacak, bu, katalogdan
çıkarılan suçun içerisine atacak. Şimdi, bu, katalogdan çıkardığımız suçla
ilgili yapılan dinlemeler, toplanan teknik deliller, takipler, resimler, o 3
kişilik ağır ceza mahkemesi heyetine bağladığınız bundan sonraki o kayıtların
tamamı değerli arkadaşlar, dosyadan çıkacak. Ee, ne
olacak? O savcı diyecek ki: “Ya, diğer delillerle ilgili olarak çok fazla bir
şey yok.” Birkaç gün sonra… Çok fazla bir şey olmaz yani Cumhurbaşkanı ne kadar
inceletir bilmiyorum ama seçimlere kadar bu Rıza Sarraf ve diğer tutuklu olan
kişiler tahliye olacak.
Ben komisyonda da
söyledim, dedim ki Rıza Sarraf, kesinlikle sizlere şunu demiş: “Her şeyi
beraber yaptık, ben içeride tek başına yatamam, konuşurum. Gerekeni yapın.”
Zaten bu tasarı veya bu teklif başka şekilde buraya gelmez; bunu buradan
söyleyeyim.
Dün gece,
konuşmaları içerisinde, Sayın Elitaş burada bir
kitapçık çıkardı, dedi ki: “Biz on iki yıldır iktidardayız.” ve bir cilt, kalın
bir ciltten burada bahsetti ve hepimize gösterdi, o ciltte “Bizim icraatlarımız var.” dedi, on iki yılın sonunda yaptığınız
icraatları bizlere o kitapçıkla gösterdi. Ben de buradan bakın, bir şeyler
göstereyim: Bu sadece bir yolsuzluk dosyasının değerli arkadaşlar, fezlekesinin
klasörü. Hangi yolsuzluk dosyası? Sabah-ATV yolsuzluğu fezlekesi, 241 sayfa.
Şimdi, bunun kitabı da basılmış. Şimdi, Sayın Elitaş’a
buradan tabii, şunu belirtmek istiyorum: Az önce bahsettiğim o fezlekeler yani
Sayın Bakanın iade ettiği fezlekelerdeki klasörleri ben getirip buraya dizsem
benim boyum kadar klasörler burada yer alır. Şimdi, icraatlarınız,
tabii ki -on iki yılın sonunda, Türkiye’de, herhâlde yatmadınız, uyumadınız-
mutlaka bir şeyler yapmışsınızdır ama bence çıkıp icraatlarınızdan
bahsederken bunları da düşünmeniz gerekir. Bakın, şu dosyayı -kaç milletvekili
var bilmiyorum- 320 civarı milletvekili arkadaşımıza çoğaltıp dağıtmak
istiyoruz. Her birinize çıkaralım, dağıtalım ve sizler bu dosyayı, içindeki o tapeleri, konuşmaları bir güzel okuyun, okuyun değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Evet, sürem yetmedi.
Şunu söyleyeyim
son olarak: Evet, Türkiye’de AKP iktidarı bir şeyler yapıyor, mutlaka yapıyor,
yapmıştır ama değerli arkadaşlar yani “Yüzlerce klasörlük dosya içerisinde,
bugün onlar buraya gelip de okunursa onları dinlemeye yüreğiniz yetmez.”
dediğimiz o yolsuzluk dosyalarını da kimse görmezden gelmesin diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen, İdris Baluken,
Bingöl Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 560 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
birinci bölümü üzerinde grubumuzun görüşlerini aktarmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, bugün çok daha farklı bir içerikte, çok daha farklı bazı
değişiklikleri Meclis gündeminde tartışacak bir düzenlemeyle bu kürsüden
konuşmak isterdik ama maalesef, bugüne kadar olduğu gibi bu getirmiş olduğunuz
kanun teklifi de bir beklenti yaratıp büyük bir algı yönetimiyle ve sonrasında
da dağın fareyi doğurmasının ötesine geçemeyen bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız. Dolayısıyla da bu düzenlemeyle
ilgili olumlu ifadeleri çok fazla burada kullanamayacağız.
Genel olarak bu
teklifin tamamına baktığımız zaman, ülkenin ihtiyacı olan demokratikleşmenin
sağlanması ve özgürlüklerin genişletilmesinden çok, özellikle 17 Aralık
operasyonundan sonra AKP’nin kendi üzerinde hissettiği tehdidi bertaraf etmeye
yönelik bir düzenlemenin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Burada özel
yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla ilgili bir düzenleme var. Aslında yapılan
uygulama, getirilen düzenleme özel yetkili mahkemeleri falan ortadan
kaldırmıyor. Yani bu özel yetkili mahkemeleri iki yıl önce de siz
kaldırdığınızda sadece bir isim değişikliği yapmıştınız, bir estetik operasyon
yapmıştınız, TMK 10 kapsamında mahkemelere bütün o yetkiyi vermiştiniz, bugün
de TMK 10’u kaldırdığınızı söylüyorsunuz ama TMK yerinde durduğu sürece bütün
ağır ceza mahkemelerine özel yetkili mahkemelerin uygulama yetkilerini
devrediyorsunuz. Dolayısıyla, bu TMK 10’u kaldırarak farklı bir şey yapmış
algısını yönetmenizi, kamuoyunda bu şekilde bir algı yaratmanızı biz doğru da
bulmuyoruz, ahlaki de bulmuyoruz. Eğer gerçekten bu konuda samimi davranmış
olsaydınız bu ülkedeki özgürlüklerin önündeki en büyük engel olan Terörle
Mücadele Kanunu’nu tümden kaldırmanız gerekiyordu. Amasız,
fakatsız, pazarlıksız, şartsız Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmadan bu ülkede
demokrasinin geliştirilmesi, özgürlüklerin genişletilmesi mümkün değildir
demeniz gerekiyordu.
Bugün, düşünce,
ifade, örgütlenme özgürlüğü önündeki en büyük engel bu Terörle Mücadele
Kanunu’dur. Basın özgürlüğü önündeki en büyük engel, âdeta bütün bu hayatın her
alanını ilgilendiren, özgürlükleri kısıtlayan, utanç duvarı durumundaki yasal
düzenleme Terörle Mücadele Kanunu’dur ve onu da siz getirdiniz, tıpkı bu özel
yetkili mahkemeleri kurduğunuz gibi. Hem özel yetkili mahkemeler hem de Terörle
Mücadele Kanunu sizin döneminizde devreye kondu. Sonuç ne oldu? Büyük
mağduriyetler, on binlerce insanın haksız yere tutuklanması, neredeyse diktatöryal bir sisteme doğru giden bir düzenleme dışında
hiçbir sonuç alamadınız. Ne zamanki bu özel yetkili mahkemeler 17 Aralık
operasyonunda ortaya çıkan yolsuzluklarla sizin güvenliğinizi tehdit etmeye
başladı, siz, birdenbire bir gece, âdeta başınıza taş düşmüş gibi, bir gün önce
özel yetkili mahkemeleri savunuyordunuz, bir gün sonra özel yetkili
mahkemelerin kaldırılması gerektiğini ifade ettiniz. Meclis kürsüsünde, Meclis
tutanaklarında, grup konuşmalarında Barış ve Demokrasi Partisinin özel yetkili
mahkemelerin kaldırılmasıyla ilgili söylediği her cümle kayıt altındadır ama o
her cümlenin karşısında sizin kullanmış olduğunuz cümleler de yine bu Meclisin
kayıtları altındadır. Dolayısıyla, bugün buraya getirmiş olduğunuz düzenleme
sadece büyük bir can havliyle, büyük bir panik havası içerisinde kendinizi
kurtarmanın, bir yolun ötesine geçemiyor.
Şimdi, Terörle
Mücadele Kanunu kaldırılacak mı, kaldırılmayacak mı? Bilmiyoruz. İşte, Hükûmet
yetkilileri açıklamalar yapıyorlar: “Terörle Mücadele Kanunu’nun önemli, ilgili
maddelerini Türk Ceza Kanunu’na taşıyacağız, o şekilde bir düzenleme
yapacağız.” Vallahi o şekilde bir düzenleme yapmanız baskıcı, otoriter, diktatöryal bir sistemi bu ülkenin gündemine getirmeniz
dışında hiçbir işe yaramaz. TMK’nın kaldırılmasıyla
birlikte Türk Ceza Kanunu’nun antidemokratik bütün maddelerini ayıklamadan,
temizlemeden bir alan temizliğini, bir yol temizliğini bu ülkenin gündemine
getirmeden bir demokratikleşmeyi başarmamız maalesef mümkün değildir. Bu konuda
bizim yaptığımız hazırlıklar, vermiş olduğumuz kanun teklifleri dosyalar
şeklinde Hükûmet yetkililerine de iletildi ama maalesef “En iyi doğruyu ben
bilirim, ben yaptım oldu, bitti.” anlayışının ötesine bu Hükûmet geçemiyor. AKP
Hükûmetinin bütün kanunları hazırlama tekniğinde olduğu gibi,
demokratikleşmeyle ilgili başlıklarda da bu yöntemi kullandığını büyük bir
üzüntüyle buradan ifade etmek istiyoruz.
Bakın, yaklaşık
bir yılı aşkın bir süredir çözüm sürecinden bahsediyoruz, barış sürecinden
bahsediyoruz. Hâlâ burada Hükûmet adına çıkan yetkililer “Bilmem terörle
mücadelede ne yapmak için bu düzenlemeyi yapıyoruz.” diyorlar. Ya, zaten yüz
yıldır “terörle mücadele” adı altında bu ülke tam bir kan deryasına döndü. Son
otuz yıllık çatışmalı sürecin, sizin on iki yıllık iktidarınız dönemindeki
bütün çatışmalı sürecin, savaş sürecinin söylemidir terörle mücadele söylemi.
Terörle mücadele söylemiyle bir arpa boyu yol alamazsınız. Açık çıkacaksınız:
“Biz yüz yıllık bir sorunu çözeceğiz. AKP Hükûmeti olarak buna karar verdik.
Kürt meselesini çözeceğiz, ülkenin demokratikleşme meselesini çözeceğiz, otuz
yıllık bir savaşı bitireceğiz ve bir barış için gerekli olan hangi yasal
düzenleme varsa bu Meclise getirip yasalaştıracağız.” diyeceksiniz. Bunu
söylemediğiniz sürece, kusura bakmayın, eğer Kürt halkını, Türkiye halklarını
kandırmayı düşünüyorsanız sadece kendi kendinizi kandırmış olursunuz. Bu süreç
yarın öbür gün bittiği zaman geçmişte yaşanan acılardan, sıkıntılardan çok daha
büyük sıkıntılar yaşanacak, hepimiz dizlerimize vuracağız ama inanın ki sizler
2 defa dizlerinize vuracaksınız. Yapmanız gereken yasal demokratikleşme
adımlarını bile eğer ortaya koymazsanız korkarım ki bu sürecin sonunda en büyük
hayal kırıklığını sizler yaşayacaksınız. Bunu açıkça ifade ediyoruz.
Şimdi, bakın, bu
düzenlemeye bakıyoruz, bu ülkenin gündeminde çok uzun süredir tartışılan bir
hasta tutuklular meselesi var. Defalarca buradan ifade ettik, vicdanlarınıza
seslendik, insanlığınıza seslendik ama karşımızda bir utanç duvarı şeklinde
yine kayıtsızlığınız var. Burada yapılan yasal düzenlemede de hasta
tutuklularla ilgili tek bir şey yok. Mal varlığına el konulmasıyla ilgili,
yürütülen yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili kendinizi kurtaracak birtakım
mekanizmaları bu düzenlemenin içerisine almışsınız ama son nefesini vermek
üzere olan, son nefesini ailesinin yanında vermek isteyen ya da hastalığından
dolayı tedavi olmak isteyen hastaların durumuyla ilgili, hasta tutukluların
durumuyla ilgili de tek bir düzenleme yapmış değilsiniz. Yüzlerce hasta tutuklu
var üniversite hastanesinden, tam teşekküllü Sağlık Bakanlığı hastanelerinden
“Cezaevlerinde kalması uygun değildir.” raporu almış ama adli bir kurum
olmaktan çok siyasi bir karar mercisi durumuna gelmiş
adli tıp raporlarıyla bütün bu hasta insanları içeride tutmaya devam
ediyorsunuz.
Adli Tıp
Kurumunun imza attığı skandalların haddi var, hesabı yok. Bakın, aynı tutuklu
hakkında, aynı kişi hakkında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinin Adli Tıp Ana
Bilim Dalı “Cezaevinde kalamaz.” raporu veriyor, İstanbul’daki Adli Tıp Kurumu
“Cezaevinde kalabilir.” raporu veriyor. Onlarca böyle örnek var. Adli tıbbın
“Cezaevinde kalamaz.” raporu verdiği tutuklularla ilgili, toplum güvenliğini
tehdit eder gerekçesiyle hâlâ tahliye edilmeyen insanlar var. Buraya yargıyla
ilgili bir düzenleme getirecekseniz hayata dokunmalı, bir karşılığı olmalı.
Yargının kendisi zaten tamamen çökmüş durumda. Çok başlı bir yargı sistemi var.
Askerî yargının rezaletleri Roboski kararında, kışla
içi cinayetlerde zaten ortaya çıktı. Adli yargının rezaletleri paralel devlet
vesayetiyle iktidar partisi vesayeti arasındaki tartışmalarda zaten ortaya
çıktı. Bunları düzeltecekseniz buraya bir yasal düzenleme getirmenizin bir
anlamı olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Bunları düzeltmeden, günü kurtarmaya yönelik, iktidarınızı,
Hükûmetinizi kurtarmaya yönelik yapacağınız her düzenleme kendi altınıza dinamit
döşemenin dışında hiçbir işe yaramaz. O dinamiti ateşlemek için de pek çok
gücün hâlâ ellerini ovuşturarak beklediğini de hatırlatır, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Dilek YÜKSEL
(Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Bölüm üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili… (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörle
Mücadele Kanununun 10’uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ceza hukukunun temel amacı insan hakları ihlallerine yol
açmadan maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ceza soruşturmaları ve
kovuşturmaları sırasında altına imza koyduğumuz Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nde belirtilen adil yargılanma hakkı ile Anayasa’mızın 36’ncı
maddesinde ifadesini bulan “Herkes, meşrû vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” ilkesi gereğince
temel hak ve hürriyetlerle ilgili sınırlamaların makul ve ölçülü olması gerekir.
Suçsuzluk karinesi, susma hakkı, silahların eşitliği dediğimiz iddia ve
savunma arasındaki denge ve savunma hakkı ceza soruşturmalarında ve
kovuşturmalarında göz önünde bulundurulması gereken, hukuk devletinin gereği
olan en önemli ilkelerdir. Adil yargılanma konusunda ülkemizde yaşanan
tartışmaların başında, devlet güvenlik mahkemelerinin varlığı hep
tartışılmıştır. 1999 yılında devlet güvenlik mahkemelerindeki asker üye
kaldırılmış, AK PARTİ Hükûmeti döneminde de 2004 yılında devlet güvenlik
mahkemeleri tamamen kaldırılmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu 250 ve Terörle
Mücadele Kanunu 10’la varlığını özel yetkili ağır ceza mahkemeleri olarak
bugünlere kadar devam ettirmişlerdir.
Hukuk devletinde,
kanun koyucu, ceza yargılamasına ilişkin kurallar belirleme ve bu çerçevede
mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi, yargılama usulleri ve
yapısı hakkında Anayasa kurallarına bağlı olmak şartıyla ihtiyaç duyduğu
düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir. Nitekim Anayasa’nın konuyla ilgili
142’nci maddesinde mahkemelerin kuruluşu,
görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla
düzenleneceği açıkça hüküm altına alınmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklifle 6352 sayılı Kanun’un geçici 2’nci maddesiyle
görevlerine devam eden ve Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle
kurulan ağır ceza mahkemeleri kaldırılmaktadır. Bu durum, ülkemiz hukuk tarihi
bakımından ve ceza yargılamamız açısından büyük bir reformdur. Artık Türkiye’de
özel yetkilerle donatılmış, mahkemeler arasında hiyerarşik bir görüntü
sergileyen, uyguladıkları özel soruşturma ve kovuşturma usulleri nedeniyle adil
yargılanma ve insan hakları açısından sürekli eleştirilen yargı kurumları ve
soruşturma makamları olmayacaktır. AK PARTİ iktidarının 2002 yılından bu yana
devam eden demokratikleşme çabalarının en önemlisi olarak tarihe geçecek bu
değişikliği Meclisimizin gündemine alması ve kanunlaştırması insan hakları
karnemiz açısından da çok olumlu bir gelişme olacaktır.
Teklifle
uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’mızdaki temel ilkeler de göz önünde
bulundurularak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, Terörle Mücadele Kanunu’nda ve Türk
Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler ceza yargılamasından beklenen yarar ile
verilmesi ihtimal dâhilinde bulunan zarar arasında makul bir oranı arayan,
oransızlık durumunda işlemin yapılmaması gereğini öngören olumlu değişiklikler
içermektedir.
Bu kapsamda, Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda yer alan bazı koruma tedbirlerinin yeniden
düzenlenmesiyle iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, gizli
soruşturmacı görevlendirilmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirleri bakımından
yapılan değişiklikler kişi güvenliği ve adil yargılanma hakkı ilkelerine daha
uygundur. Yapılan değişikliklerle koruma tedbirlerine ilişkin karar alma süreci
daha etkin bir denetime kavuşturulmakta ve tedbirlerin uygulanacağı süre
daraltılmaktadır. İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, teknik
araçlarla izleme ve taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma tedbirlerinin
hangi suçlar bakımından uygulanacağı kanunda açıkça belirtilmiştir. Bu
tedbirlerin uygulanacağı suçlar arasından Türk Ceza Kanunu 220’deki örgüt kurma
suçu çıkarılmak suretiyle anılan madde kullanılarak katalogda bulunmayan suçlar
bakımından bu tedbirlerin uygulanma ihtimali ortadan kaldırılmaktadır. Çünkü
TCK 220’deki, bir örgütün işleyebileceği suçların zaten önemli bir kısmı
katalogda yer almaktadır.
Özel hayatın
gizliliğinin korunması açısından ve kişisel verilerin korunması açısından
teklifle getirilen cezalardaki artış da yerinde değişikliklerdir. Geçen yıl Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün parti gruplarının
verdiği önergelerle kurulan haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine
ilişkin ihlallerin tespiti, araştırılmasıyla ilgili kurulan araştırma
komisyonunun sonuç raporunda da kişisel verilerin korunması ve özel hayatın
gizliliğinin korunmasına ilişkin olarak bugünkü bu teklifte yer alan cezaların
artışıyla ilgili, iletişimin tespitiyle ilgili sınırlamalar tamamen bütün
partilerin komisyon raporunda sonuç bölümüne yansıttığı düşüncelerdir. Bugün
bu düşüncelerin kanun teklifiyle hayata geçirilmesi olumlu bir değişikliktir.
Yine, gözaltı, tutuklama,
arama ve el koyma gibi koruma tedbirlerine başvurulması açısından somut delil kriterinin getiriliyor olması, soyut birtakım şüpheler
nedeniyle bu tedbirlere başvurulmasının ve kişi hürriyeti ve güvenliği ile
mülkiyet hakkının zedelenmesinin önüne geçilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, uzun tutukluluk süreleri ülkemizde hep eleştirildi, hemen
hemen her gün bir milletvekilimiz, birkaç milletvekilimiz bu kürsüden uzun
tutukluluk sürelerini hep eleştirdiler, Türkiye’nin artık bundan kurtulması
gerektiğini ifade ettiler. İşte, bugün yaptığımız bu düzenleme aslında tarihî
bir düzenleme, tarihî bir değişiklik. Teklifle bu sorun gideriliyor. Terörle
Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesinde yer alan tutukluluk süresinin bazı
suçlar bakımından 2 kat uygulanacağına ilişkin hüküm yürürlükten
kaldırıldığından, ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bütün suçlar
bakımından azami tutukluluk süresinin beş yıl olarak uygulanması sağlanarak
yıllardır eleştiri konusu olan bir husus düzeltilmektedir.
Teklifle
getirilen önemli bir değişiklik de müdafinin dosyayı inceleme yetkisi açısından
mevzuatımızdaki kısıtlamaların ortadan kaldırılmasıdır. İddia ve savunma
makamları arasında iddia ve savunma faaliyetinin gereği gibi yapılmasına engel
olacak bir ayrım ortadan kaldırılmakta, silahların eşitliği ilkesi gereğince
müdafinin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması sağlanmakta,
müdafinin soruşturma evresinde hiçbir kısıtlama olmaksızın dosya içeriğini
inceleyebilmesi ve istediği belgelerden örnek alabilmesi sağlanmaktadır. Bu
konudaki mevzuattaki kısıtlamalar da bu teklifle ortadan kaldırılmakta ve
yerinde bir değişiklik yapılmaktadır savunma hakkı açısından.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifi hukuk devleti
ilkesi açısından, kişi güvenliği ve insan hakları açısından, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde ve Anayasa’mızda belirtilen adil yargılanma ve savunma
hakkı açısından çok önemli iyileştirmeler içermektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, teklifin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür
ediyorum.
Teklifin birinci
bölümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Şahsım adına söz
aldım özel yetkili mahkemeler kanunu diye bilinen kanun teklifi üzerinde.
Aslında adı teklif ama bunun bir tasarı olduğunu, bir Hükûmet tasarısı olduğunu
bilmeyen yok.
AKP Hükûmeti, AKP
ve Başbakan, bugüne kadar hep nalıncı keserini oynadı siyaset sahnesinde. Eğer
olan biten muhalefetin aleyhine ise bunlara dört elle sarıldı; demokrasi,
çoğulculuk, millî irade gibi kimsenin “hayır” diyemeyeceği kavramlarla kandırıp
savunmaya geçti. Bu olan biten evrensel hukuk ilkeleriyle çelişse de hepsine
sahip çıktı. CD’ler ve kasetlerle, ahlaksız komplolarla Milliyetçi Hareket
Partisine kurulan pusuları hiç görmedi. Bırakın telin etmeyi -çünkü devlet
umuru da adamlık da bunu gerektirir- bu komplolara dört elle sarılıp Milliyetçi
Hareket Partisinin Meclis dışında kalması için elinden gelen bütün gayreti
gösterdi. Bu bumerang dönüp kendini vurunca, öyle ya etme bulma dünyası, bas
bas bağırmaya başladı, insan hakları, masumiyet karinesi, hukuk devleti vesaire
vesaire. Efendim “Bu dinlemeleri paralel yapı, Haşhaşiler yaptılar.” diye ortaya döküldü. Öyle bile olsa
–ki bilmiyoruz- onlar için masumiyet karinesine ne oldu? Elinizde delil var ise
niye kullanmıyorsunuz? Sizi bu Haşhaşiler dinlemişse
–tırnak içinde söylüyorum, sizin kelimelerinizle- Sayın Fethullah
Gülen’i kimler dinlemiş o zaman? Demek ki onları dinlemek için bir paralel yapı
da siz kurdunuz, şimdi bu yapı da size servis yapıyor. Bu iş şirazeden çıktı beyler. Bunun sebebi
AKP ve Başbakandır. 2011 seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisine kurulan
pusunun, Sayın Baykal’a kurulan tuzağın o zaman üzerine gitseydiniz, bu şer ve
şirret yuvalarını o zaman çökertip yargı önüne çıkarsaydınız bu noktaya
gelmezdi. Orada da yanlık ve yandaşlık yaptınız. Hatırlıyorum, Sayın Hayati
Yazıcı’yla ilgili benzer bir hadise oldu aynı günlerde, yirmi dört saatte
“Müsebbibi bu.” deyip yargı önüne çıkarttınız. Üzerinden iki buçuk yıl geçti
hâlâ daha Milliyetçi Hareket Partisine kurulan bu pusunun failleri ortada yok.
Niye bulup onları ortaya çıkarmıyorsunuz? Hükûmete soruyorum. Bu, kimin
sorumluluğunda? Muhalefetin mi? Tabii ki sizin, AKP’nin ve
bizzat Başbakanın. Meydan meydan dolaşıp
kendisini işin içinden sıyırmaya çalışan Başbakan, efendim, suçlu
başkalarıymış, paralel yapıymış vesaire vesaire… İyi
de Sayın Başbakan, bu ülkenin siz Başbakanısınız, siyasi sorumluluğu siz
taşıyorsunuz, partin Hükûmette, sokaktaki vatandaş, sade vatandaş, eğer sen de
şikâyet ediyorsan bu hesabı kime soracak? Siz, yine meselelere aleyhimize de
cereyan etse “Sağlam bir hukuk yapısı kuralım, adalete hizmet edelim.” diye
bakmıyorsunuz. “Acaba adamlarımı yargının elinden nasıl kurtarırım.” telaşı
içerisindesiniz. Buraya bugün getirdiğiniz yasa da maalesef aynı maksada hizmet
ediyor. Dün bu mahkemeler çatır çutur insanları çarklarında ezerken kılınız
kıpırdamadı. Bu yüzden birçok ocak söndü, birçok insan mağdur oldu. Peki,
onlarla nasıl hesaplaşmayı düşünüyorsunuz? Mesela evlatları geride kalanlarla
nasıl helalleşeceksiniz AKP’li değerli milletvekili arkadaşlarım? Ama galiba
bunun önemi hiç yok, bugüne kadar hiç önemi olmadı sizin nezdinizde. Onlar
eşrefi mahlukat değil sizin için. Hırsız, yolsuz ne
kadar yanlış adam varsa bugün maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi bunları
savunur hâle gelmiştir. Onlar Yaradan’ın kulu, İçişleri eski Bakanı “Korkma Reza, polis gelirse seni korumak için önüne yatarım…”
Değerli arkadaşlar, değerli AKP milletvekilleri; hiçbiriniz mesela “Bu şahsın
fezlekesi niye Meclise gelmiyor?” diye sormuyorsunuz ama Bursa konuşması için
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanının aleyhinde -belli ki talimatla
hazırlanmış- fezleke Meclise gönderiliyor. Neyinize güvenelim, neyinize
inanalım? Dolayısıyla bu tasarı da bizim için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – …bazılarını yargının elinden kurtarmaktır, gerisi lafügüzaftır.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Şuay Alpay, Elâzığ
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun
teklifinin birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin
boğuştuğu ve çözmek için büyük çaba sarf ettiği büyük sorunları var. Bu büyük
sorun alanlarından biri de hukuk ve yargı maalesef ve Türkiye bu problemli
alanlarla boğuşurken özellikle 2002 yılından itibaren AK PARTİ iktidarlarıyla
birlikte bu sorunlu alanlardan kurtulmak için önemli düzenlemeler yaptık ve
önemli düzenlemeleri hayata geçirdik. Bu alanlarda devrim niteliğinde yapısal
değişikliklere imza attık. Türkiye’nin olağanüstü şartlarının ürettiği devlet
güvenlik mahkemelerini kaldırdık, normalleşme ve sivilleşme için çok önemli
adımlar attık ve önemli değişiklikleri hayata geçirdik. AK PARTİ olarak Sayın
Başbakanımızın önderliğinde görev yapan tüm hükûmetlerimizde özellikle daha
fazla özgürlük, daha fazla demokrasi talebini öne çıkardık ve bunda da samimi
davrandık. İnsanı merkez alan bir yaklaşım içerisinde de bu konuda icraatlarımızı bir bir hayata
geçirdik ve yaklaşımımız, asla hiçbir olağanüstülüğün kabul edilmeyeceği bir
Türkiye zeminine ulaşmak için ciddi çaba ve gayret içerisinde olduk.
Adil yargılanma
konusunda ülkemizde yaşanan tartışmaların başında devlet güvenlik
mahkemeleriyle birlikte başlayan, daha sonra Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci
maddesiyle devam eden ve yine, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesine
göre ağır ceza mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler kuruldu ve bunlarla
birlikte bazı problem alanları da oluştu. Buna bağlı olarak da, işte,
kovuşturma ve soruşturma usulleriyle ilgili bazı sıkıntılar ortaya çıktı. “Özel
hâkim” ve “özel savcı” nitelemeleri daha çok dikkate değer bulundu ve buna
bağlı olarak da farklı soruşturma usullerinin, farklı kovuşturma usullerinin
gündemde kalması, gerçekten hukuk alanında da ciddi sıkıntıların oluşmasına
neden oldu?
Şimdi, mevcut
sorunlu yargı ve hukuk alanıyla ilgili olarak gerek iktidardan gerekse
muhalefetten ve bu alanın paydaşı kabul edeceğimiz her taraftan ciddi itirazlar
yükseliyor ve ciddi şikâyetler var. Özellikle bu konuda
samimi bir yaklaşım içerisinde bütün bu problemlerin çözümü için önemli
adımları atmaya devam ediyoruz ve bugün görüşmekte olduğumuz -görüşmelerine
başladığımız- bu kanun teklifiyle bu problemli alanı ortadan kaldırıyor ve her
kesimin rahatsız olduğu, tartıştığı bu alanla ilgili önemli bir düzenlemeyi de
hayata geçiriyoruz ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerini kaldırıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, en başından beri özgürlükçü bir
yaklaşımı esas alarak kişiyi devlete karşı güvenli alana taşımak için yasal
düzenlemeler yaptık ve önemli icraatlar yaptık. Devletin bireylere karşı değil,
bireyin devlete karşı güçlendirilmesini savunduk ve buna göre pozisyon aldık.
Bireyi devlete, özgürlüğü güvenliğe, adaleti statükoya
asla feda etmedik ve bu yaklaşımımızda samimi olduğumuzu hep ifade ettik. Bugün
yaptığımız bu düzenlemeyle de, özellikle kişisel verilerin kaydedilmesi ve
korunmasıyla ilgili bu yaklaşım doğrultusunda, kişiyi öne çıkaran ve kişiyi
esas alan yaklaşımımızı bir defa daha hayata geçirmek için önemli adımlar
atıyoruz. Yargının, günahıyla sorunları arasında büyük benzerlikler olduğunu
hep ifade ettik, şahsım da bunu ifade etti. Ancak, yargının hak etmediği bu
durumdan kurtulması için hepimizin gayret göstermesi gerektiğini de çeşitli
vesilelerle ifade ettim ve bu manzaradan yargının kurtarılması hepimiz için
müşterek bir borçtur, bunu da hep ifade ettik.
Kişi hak ve
özgürlüğünü sınırlayan en önemli problem alanlarından biri de, bilindiği gibi
“gözaltı, tutuklama, arama, el koyma” gibi koruma tedbirlerine başvurma
hâllerinde ortaya çıkan önemli bazı problem alanlarıydı. Ciddi hukuksuzluklar
ortaya çıkmıştı, bunu hepimiz biliyoruz. Bizim bugün görüşmekte olduğumuz kanun
teklifiyle bu konuda da önemli değişiklikleri hayata geçirmek için adım
atıyoruz. Yine, burada da biz, kişi güvenliğini öne çıkarıyoruz. Bu konuda
özellikle savunma hakkının kutsallığını kendimize rehber edindiğimizi daha
evvel ifade etmiştik, bu konuda önemli adımlar atıyoruz.
Burada konuşmacı
arkadaşlar ifadelerde bulundular. Biz, yaklaşım olarak daha fazla özgürlük,
daha fazla adalet ve daha fazla demokrasi istiyoruz. Bunda samimiyiz, samimi
kanaatimizi hep ifade ettik. Kimsenin bu noktada bizi niyet sorgulamasına tabi
tutmasını ahlaki de bulmayız, doğru da bulmayız. Hepimiz için, üzerimize düşen
bir borç olduğunu bu şekliyle ifade etmiş olalım. Bu konuda attığımız adımlar
bundan sonra yapacaklarımızın teminatı olarak algılanmalıdır, böyle de kabul
ediyoruz biz.
Hep ifade ettim,
iktidarlar gelip geçicidir; bugün varız yarın yokuz, millet var ettiği müddetçe
var oluruz ancak adalet mekanizmalarının sağlıklı ellerde bulunması, sağlıklı
yürümesi hepimiz için hayati derecede önemlidir.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kanun teklifinin de
yasalaşmasını arzu ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
On beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Serindağ, Sayın Yılmaz, Sayın Acar, Sayın Dibek, Sayın
Aslanoğlu ve Sayın Köse sisteme girmişlerdir.
Sayın Serindağ, buyurun.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir
milletvekilinin “Paralel yapıyla ilgili gönlünüzdeki kırılma ne zaman başladı?”
sorusu üzerine, Sayın Başbakanın, 7 Şubattaki MİT krizinden sonra içinde
şüpheler başladığını, MİT krizi yaşanınca Gülen cemaatinin ileri gelenlerini
çağırdığını, cemaatin ileri gelenlerinin “Bizden nasıl şüphe edersiniz?”
şeklinde cevap verdiğini ifade ettiği basında yer almıştır.
Bir: Paralel
yapının ileri gelenleri kimlerdir? Bunların darbe yaptığını söylediğinize göre
bunlarla ilgili bir işlem yapılmış mıdır?
İki: Bu, paralel
yapıdan haberdar olduğunuz anlamına gelmiyor mu?
Üç: Bunu hukuk
devleti anlayışıyla bağdaştırıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
kamuoyuna yansıyan bilgiler çerçevesinde, biliyorsunuz, poliste bir fişlemenin
olduğu gözüküyor. Yine Millî Eğitimde, Maliyede, devletin birtakım önemli
kurumlarında fişlemelerin olduğu basın tarafından kamuoyuna yansıtıldı. Şimdi,
acaba yargıda da bu şekilde bir fişleme var mı? Hangi hâkim veya savcının hangi
cemaatten, hangi ideolojik gruptan olduğuyla ilgili elinizde bir veri var mı?
Bu ardı ardına yasalar çıkarıyorsunuz, bunlarda bu fişlemelere göre atamalar
etkili olacak mı?
Yine ikinci bir
sorum; Başbakanın bir açıklaması vardı: “Oğlum ve bakan çocukları savcılar
aleyhine tazminat davası açacaklar.” dedi. Bu yasa teklifinde de savcılarla
ilgili tazminat açmanın önü açılıyor. Bunu, bu maddeyi Başbakanın bu
açıklamasından sonra mı getirdiniz yoksa Başbakan bu yasayı biliyor muydu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Burada mülkiyet
hakkının korunması ve suçla bağlantılı olmayan mal varlığının kapsam dışında
bırakılması açısından rapor koşulu olumlu görünse bile bu raporun özerk olsalar
da yürütme organıyla bağlantılı BDDK, SPK ve MASAK gibi kamu kurumlarından
istenmesinin zorunlu kılınması kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Zira
yargı mercilerinin bağımsız bilirkişiler aracılığıyla yaptırabileceği bir inceleme
yürütmenin bir birimine bırakılmaktadır. Bu kurumların sağlıklı raporlar
vermemesi veya yürütmeye yakın kişiler adına ayrım ile kollama girişimleri
soruşturmaya gölge düşürmeyecek midir Sayın Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
tümü üzerinde sormuştum “Kırklareli’ndeki bu Gezi protestolarıyla ilgili
süreçte açılan davalar için ne düşünüyorsunuz, Türkiye’de benzer örneği var
mı?” diye. Süre bulamadınız sanıyorum
ona yanıt vermediniz; öncelikle ona yanıt istiyorum sizden.
Diğer bir olay
da, konuşmanızda şunu söylediniz: “Bu teklif içerisinde olan işte iletişim
dinleme ve mal varlığına tedbir koymayı daha kuvvetlendiriyoruz. İşte, bir
heyetin, 3 kişilik hâkimin denetimine veriyoruz.” dediniz. Fakat burada şöyle
bir tuhaflık yok mu? Geçen hafta Meclisten geçen bir, İnternet yasaklarıyla
ilgili torba kanun vardı, şimdi onu tekrar değiştiriyorsunuz. Orada hiç yargı
denetimine dahi sunmadan, hâkimin, savcının, hiç kimsenin ortaya çıkmasına dahi
gerek olmadan vatandaş TİB’e başvurduğunda –ilgili
kişi- o yayınlar durdurulabiliyor. Şimdi, burada böyle bir değişiklikten
bahsediyorsunuz. Orada, ortada ne hâkim var ne savcı var ne yargı var ne
denetim var. Bu çelişkiyi nasıl değerlendireceksiniz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, bölge idare mahkemeleri, bölge adliye
mahkemeleri kurdunuz, zannediyorum ki üç yıl oldu geçti, üç veya dört yıl. Hâlâ
acaba niye bunlar uyuyorlar, niye bunlar faaliyete geçmiyor, biz yoksa yanlış
bir iş mi yaptık bu mahkemeleri kurmakla, bu mahkemeleri neden faaliyete
geçirmiyorsunuz?
İki: Bu
mahkemeleri galiba 11 merkezde kuralım dediniz. Bu 11 merkezde acaba iş yükü
hesaplandı mı, yoksa kurduğunuz illerde bazı şeyler mi ön plana çıktı?
Üç: Turgut Bey söyledi.
Dün gece İnternet Yasası geçti. Oraya eğer savcılar vermezsek hiçbir şey olmaz,
mutlaka oraya yasayı uygulayan, yasayı uygulayabilecek, yasayı bilen savcıların
verilmesi lazım. Bir kez daha sizi uyarıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse…
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
samimiyetle bir şey sormak istiyorum. Şimdi, 17’nci madde: “Kamu görevlileri
hakkında tesis edilen atama naklen…” “…işlemler uygulamakla etkisi tükenecek
idari işlemlerden sayılmaz.” diye bir düzenleme var ve bunu da güzel bir
düzenleme olarak ifade ettiniz. Şimdi, yer değişikliği oluyor, tayini çıkıyor,
ataması çıkıyor. Dava açıyor –hemen dava açtığını kabul
edelim- mahkemelerin işleyişini biliyorsunuz, onun tensip zaptı, şunu bunu
derken bir ay içerisinde ancak tebliğe çıkıyor, on beş günde, yirmi günde
tebliğe gidiyor, ondan sonra bir ay cevap verme süresi var idarenin, ek süre
alma hakkı var, yeniden cevap süresini uzatma hakkı var, filan derken dört beş
ay geçiyor bunların tekemmül etmesi… Ve bu dört beş ayda –yani en erken
günü söylüyorum- çoluğu çocuğu, örnek olsun, Ankara’da okuyan, eşi Ankara’da
çalışan birisini verdiniz, varsayalım Erzurum’a, bu nasıl mağdur olunmuyor?
Bunu bir izah ederseniz samimiyetle sevineceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
çok uzun süredir buradan seslendirdiğimiz bir konu var. Yani Muş bölgesinde ve
özellikle Ağrı’da da Adli Tıp Kurumuyla ilgili ciddi sıkıntılar yaşanıyor,
birkaç kez seslendirmemize rağmen büyük bir mağduriyet var. Yani bir kaza,
bela, trafik kazasında insanlar ta Muş’tan Malatya’ya kadar veyahut da Ağrı’dan
Trabzon’a gidiyorlar, bu büyük bir eziyet. Yani o acı içerisinde olan ailelerin
acıları birkaç kata katlanarak iki üç gün yollarda geçiyor. Bu konuda bir yasal
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz veyahut da illerimizde Adli Tıp Kurumuyla
ilgili bir çalışmanız var mı?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ADALET BAKANI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Serindağ’ın sorusu… Tabii,
demin de söyledim tümü üzerindeki görüşmeler sırasında, bir kez daha ifade
etmek isterim.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Anlayamıyorum Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Devletin içinde görev yapan bütün kamu görevlilerinin
Anayasa’ya, kanuna uygun, hiyerarşik amirlerinin talimatları doğrultusunda
vazifelerini yapmaları esastır. Eğer bunların dışına çıkarsa o zaman yasaları
çiğnemiş olur, yasalarda hangi yaptırımlar varsa bunlar da onlara uygulanır.
Herhangi bir kamu görevlisinin Anayasa ve yasa dışında herhangi bir yerden
talimat alması veya hiyerarşik amirleri dışında başkaca birilerinden talimat
alarak iş yapması doğru değildir, kabul edilemez bir durumdur. Eğer böyle bir
şey varsa “Bunu görmeyiz, görmezden gelmeyiz.” demek de doğru değildir. Hukuk
bunun gereği neyse onu elbette yapacaktır. O noktada bizim idari mevzuatımızda
disiplin hükümleri var, bu çerçevede eğer bir şey varsa bu hükümler
çerçevesinde, yasalar çerçevesinde yapılacaktır.
Tabii, bir yerde
suç örgütü var mıdır yok mudur değerlendirmesini yapacak olan kimdir?
Cumhuriyet savcılarıdır, soruşturma evresinde. Eğer iddianameye dönüşür
yargılama olursa mahkemeler buna karar verecektir. Yani bu noktada bir yargısal
sürecin işlemesinden sonra ancak kesin hükümle konuşma imkânı olur. Onun
dışında yapılan değerlendirmeler siyasal değerlendirmelerdir. Şu ana kadar
burada yapılan değerlendirmeler de bazı hukuksal değerlendirmelerin yanında
siyasal birtakım değerlendirmeler içermektedir.
Sayın Yılmaz’ın
tabii, fişlemelerle ilgili…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Yani darbe yapıldığı hususu siyasal mı, yani kanıtlanmamış bir
şey mi darbe yapıldığı hususu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Serindağ, şu anda
yargısal bir süreç var mı, bilmiyorum çünkü benim, cumhuriyet savcılarına
“Soruşturma açın.” deme yetkim yok, böyle bir talimat verme yetkim de yok
Adalet Bakanı olarak. Daha önce de ben bunu ifade ettim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Var da yapmıyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Yapma deme yetkiniz var mı Sayın Bakan?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii bunlarla ilgili soruşturmayı açıp açmama, bu
konuda yargısal bir süreç başlatıp başlatmama tamamen cumhuriyet savcılarının
takdirinde olan bir yerdir.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Darbe yapıldığına dair bir suç duyurusunda bulundunuz mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani takdir edersiniz ki ben bu konuda bir hüküm verme
makamında değilim, yani o yüzden benim burada söyleyebileceğim hukuksal
çerçevede ancak budur. Öbürleri siyasal değerlendirme olarak kalır.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Suç duyurusunda bulundunuz mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii Millî Eğitimde veya başka kurumlarda fişlemeyle
ilgili soru gerçeği yansıtmamaktadır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde hiçbir
kurumda fişleme yapılması söz konusu değildir. Şimdi, bakın, çok net
söylüyorum: Yani burada eğer böyle bir şey varsa, herhangi bir bilgi, belge
varsa hemen cumhuriyet savcılıklarına bunu lütfen iletin, onlar şikâyet üzerine
işlemi yapar. Bizlere de iletin, biz de idari açıdan böyle bir iş yapan kişiler
varsa onlarla ilgili gereken idari işlemleri mutlaka yapalım, yaptıralım. Yani
buna göz yummamız mümkün değil. Yani böyle bir şey…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Atamaları neye göre yapıyorsunuz?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Atamaların tamamı yasalar çerçevesinde liyakat esaslı,
yasalarda öngörülen kurallar…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Anladım da liste nasıl oluyor?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kıstas ne, kıstas?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Kıstasınız ne?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yasalarda bu kıstaslar yazıyor, o kıstaslara göre
yapılıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Menzilcileri atamaya dâhil ediyor musunuz veya Süleymancıları?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Liyakat esaslı bir atama yapılmaktadır. Anayasa ve
yasaların verdiği yetkiler çerçevesinde bunun yapıldığını ifade etmek isterim.
Tabii el koymayla ilgili konuda rapor alınması hususuna gelince. “Bu kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran bir durum
değerlendirmesidir.” demek yanlış olur. Zira soruşturma evresinde yürütmenin
soruşturmaya katkı verdiği çok alan vardır. Örneğin, adli kolluk esasında bir
boyutuyla yürütmenin içerisindedir. Kamu kurumlarından pek çok bilgi belge
istenmektedir. Bunları kamu kurumları ilgili yerlere iletmektedir. Pek çok
raporlar hekimlerden alınmakta hastanelerden, bunlar iletilmektedir. Ayrıca
Adli Tıp Kurumu, baktığınızda, yine bir resmî bilirkişi kurumu olarak faaliyet
göstermektedir. Bu da, baktığınızda, o çerçeveden bakarsanız yapılmaması
gereken bir işlem olarak değerlendirir. Ama kimse bunları yürütmenin yargıya
müdahalesi veyahut da kuvvetler ayrılığının ihlali olarak değerlendirmedi.
Elbette ki bu raporları istediğinde ilgili kurumlar kendi yasal mevzuatları
çerçevesinde ve istenen rapor hangi doğrultudaysa o konuda bir değerlendirme
yapacaktır. Bu, yargıya müdahale olarak kesinlikle değerlendirilemez.
Değerlendirilmesi de mümkün değildir. Bunu ifade etmek isterim.
Öte yandan, Sayın
Dibek’in sorduğu bir soru, Gezi Parkı’yla ilgili
davalar konusunda. Tabii, ne kadar dava var veya ne kadar soruşturma var, işin
doğrusu bu rakamların ben bilgisine sahip değilim. Şu anda benim elime de bu
noktada net bir…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Benim bildiğim 1.400 tane.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Rakamlar konusunda size net bilgiler verme imkânım yok
ama bu bilgileri ben temin ettiğimde size ileteceğim.
Tabii, bunlar
adli süreçlerdir. Benim bu süreçlerin muhtevasına dair değerlendirme yapmam doğru
değildir. Onu özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, Aslanoğlu,
bölge adliye mahkemeleriyle ilgili çok önemli bir konuyu dile getirdi. Biz
yasayla bunu kurduk, hatta istinaf başsavcılarını da atadık ama henüz bölge
adliye mahkemeleri yürürlüğe girmedi. Bunun ana nedeni, tabii, altyapının
hazırlanması için zamana ihtiyaç olması. Şu anda 15 yerde bölge adliye
mahkemesi kurulma kararı alınmış durumda. Bunlardan 11’inin
binası hazır. Diğerlerininki, bir kısmı inşa aşamasında, sadece bir
yerin binasının ihalesi henüz yapılmadı, o da önümüzdeki günlerde yapılacaktır.
Biz, şu anda, bu 15 yerde istinafı hayata geçirmek için önemli bir çalışmayı
başlattık. Şu anda çalışmalarımız henüz bitmediği için kamuoyuna bir açıklama
yapmadık ama bu vesileyle ilk açıklamamız buradan oluyor. İstinafı hayata
geçireceğiz. Büyük bir ihtimalle bu yıl sonuna doğru
istinaf mahkemelerini hayata geçiren adımı atmış olacağız. Şu anda binaların
malzemelerinin yerleştirilmesi, bina olmayan yerlerde ihtiyacın giderilmesi ve
diğer altyapı çalışmaları bir ekip tarafından süratle tamamlanmaktadır. Büyük
bir ihtimalle, yıl sonu itibarıyla, bu konuda ciddi
bir adımı atmış ve bu tartışmayı nihayetlendirmiş olacağız diye düşünüyorum.
Sayın Köse, bir
defa uygulanmakla etkisi tükenecek idari işlem hususunu dile getirdi. Bu, son derece önemli bir kural. Esasında, İdari Yargılama
Usulü Yasası’nın 27’nci maddesi yürütmeyi durdurma kararının ancak idarenin
savunması alınmasından sonra verilmesini öngörmektedir. Ama buna bir istisna
getiriyor. “Uygulanmakla etkisi tükenecek idari bir eylem veya işlem varsa bu
durumda idarenin savunmasını almadan da yürütmeyi durdurma verebilirsin.”
diyor, “İdarenin savunması alındıktan sonra da yürütmeyi durdurma kararını
gözden geçirirsin.” diye bir hüküm var. Ama bu memur atamalarını kapsayan bir
şekilde yorumlanamaz, değerlendirilemez. Zira,
uygulanmakla etkisi tükenecek işlem, hepimizin çok iyi bildiği gibi, bir
binanın yıkılmasına ilişkin belediye bir karar almış. Eğer siz bu konuda
savunma beklerseniz bina yıkılabilir veya bir sökme işi var veya başkaca anında
ifa edilmesi hâlinde eski hâle getirilmesi fiilen ve hukuken imkânsız bir durum
var. Bu durumda bunu yapabilirsiniz ama memur atamalarında bunu yapma imkânı
kesinlikle yoktur. Neden? Uygulanmakla tükenecek bir iş yok. Yani mahkeme
savunmayı aldıktan sonra yürütmeyi durdurma kararı verdiğinde onun gereğini
yerine getirmek zaten her daim mümkündür.
Bir de bu
savunmayla ilgili hususta savunmanın süresini tayin yetkisi mahkemeye aittir.
Mahkeme buna üç gün de verebilir, beş gün de verebilir yani yasal olarak otuz
gün süre verme zorunluluğu yoktur. O, mahkemenin takdirinde olan bir konudur.
Mahkeme isterse üç gün, bir cevap için süre de verebilir, ondan sonra bu kararı
verebilir. Bizim buraya bunu yazmamızın ana nedeni, esasında mahkemelerin bu
yasa kuralını göz göre çiğnemesi nedeniyledir.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen sözlerinizi toparlayınız, süre doldu.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yoksa böyle bir düzenlemeye esasında ihtiyaç yok.
Teşekkür
ediyorum.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Ama altı yedi defa tayini çıkanlar var. Bir Erzurum Millî Eğitim
Müdürü vardı, hatırlarsanız.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, benim sorumun cevap değeri yok mudur?
BAŞKAN – Sayın Sakık’ın sorusuna da cevap verirseniz Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Sakık, şimdi, Muş ve
Ağrı’da adli tıpla ilgili arkadaşlara ben bilgi getirmelerini istedim ama ben
bilgi geldiğinde sizinle paylaşacağım.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Bakan, Iğdır’da da yok.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tamam, bakacağım, paylaşacağım. Şu anda Türkiye’nin her
yerinde adli tıp yok. Zaten fiilen olması da mümkün değil ama en yakın…
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Yani orada orta bir yerde, yakın bir yerde yapılsa bunun hepsi
faydalanır.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İşte, ben onunla ilgili ayrıca size özel bilgi vereyim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Oğan, sizin
Iğdır’a istemeniz eskiden Kayseri milletvekilinin liman istemesine benzedi
sanki.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeler üzerinde önerge işlemlerini yaptıktan sonra
oylarınıza sunacağım.
1’inci madde
üzerinde dört adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle
Terörle Mücadele Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 14 üncü maddenin dördüncü
fıkrasında yer alan “yetkili ve görevli mahkemelere devredilir.” ibaresinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, beşinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini ve altıncı fıkrasında yer alan “bu mahkemelerin üyelerine yapılmış
atıflar ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimlerine
yapılmış sayılır.” ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Elitaş Mehmet
Doğan Kubat Salih
Koca
Kayseri İstanbul Eskişehir
Hacı Bayram Türkoğlu Adnan Yılmaz Muhyettin
Aksak
Hatay Erzurum Erzurum
Uğur
Aydemir
Manisa
“bulundukları
aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli
mahkemelere devredilir. Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında veya Yargıtay’ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine
devam olunur.”
“Kaldırılan
mahkemelere ait arşiv ve emanetler ile diğer evrak ve dokümanlar Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenecek mahkeme veya mahkemelere
devredilir ve müteakip işlem ve talepler bu mahkemelerce yerine getirilir veya
karara bağlanır.”
“bu mahkemelerin
üyelerine yapılmış atıflar Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca belirlenen Ankara Ağır Ceza Mahkemesine yapılmış sayılır. Mevzuatta
Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250 nci maddesinin
birinci fıkrası kapsamına giren suçlar ile Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu
maddesinin dördüncü fıkrası kapsamına giren suçlara yapılan atıflar, Türk Ceza
Kanununda yer alan;
a) Örgüt
faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti
suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçuna,
b) Haksız
ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlara,
c) İkinci Kitap
Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlara (305,
318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
yapılmış sayılır.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 1. maddesinin son fıkrasının metinden
çıkarılmasını ve aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ömer Süha
Aldan
Uşak Kırklareli Muğla
Ali Özgündüz Celal Dinçer Tufan Köse
İstanbul İstanbul Çorum
“6352 sayılı
yasanın geçici 2 inci maddesinin 4 üncü fıkrasının yürürlükte olduğu zamanda
kovuşturması yapılan ve kesin hükümle neticelenen veya kovuşturması yapılan ve
halen temyiz incelemesinde bulunan, kovuşturması önceki CMK 250. madde
gereğince yapılıp temyiz aşamasında ilgili fıkra gereğince işlemlere tabi
tutulan kararlar ile, kovuşturması yapılmakta olan
davalar, görev ve yetki yönünden hukuka aykırı bir düzenleme içerisinde
bulunduğundan, verilen hükümler, kararlar ya da kovuşturma safhasında olan
davalar yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren yetkili ve görevli Ağır Ceza
Mahkemelerine gönderilir ve yargılama başından itibaren yeniden görülür.
“Bu yasanın 1.
Maddesi 1. Fıkrasıyla kaldırılan mahkemelerce karar verilmiş olmakla birlikte,
henüz gerekçesi yazım aşamasında bulunan dava dosyaları, bu yasanın yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren en geç 15 gün içinde gerekçesi yazılmamış olsa dahi
temyiz incelemesi için derhal Yargıtaya gönderilir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinin teklif metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz Lütfü Türkkan
Kütahya Adana Kocaeli
S.
Nevzat Korkmaz
Isparta
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin “12.04.1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Hasip Kaplan
Iğdır Bingöl Şırnak
Demir
Çelik Adil Zozani
Muş Hakkâri
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Evet, yine
önümüzde bir yasal değişiklik yapılıyor. Ben, kendimi bildim bileli olağan bir
hukukla karşılaşmadım yani sıkıyönetim döneminde sıkıyönetimle yargılandık,
sonra devlet güvenlik mahkemeleri oluştu, orada yargılandık, özel yetkili
mahkemelerde yargılandık. Bugün de özel yetkili mahkemeler lağvediliyor ama
özel yetkili mahkemelerin… Yani Terörle Mücadele Yasası harfiyen, yerli yerinde
duruyor. Bizim açımızdan hiçbir şeyin değişmediğinin bir göstergesidir yani
adalette eşitlik yoksa hayatın hiçbir alanında eşitlik olmaz. Siz bu yasaları…
Bakın, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar sadece sıkıyönetimler, devlet
güvenlik mahkemeleri ve özel yetkili mahkemeler değil, sıkıyönetimler öncesine
dönün bakın, istiklal mahkemeleri var. Şark istiklal mahkemelerinde bir bütün
olarak muhaliflerinizi yargılıyorsunuz ve bugün yeni bir süreçten
bahsediyorsunuz ama Terörle Mücadele Yasası yerli yerinde duruyor. Şimdi,
Terörle Mücadele Yasası’nı eğer diğer mahkemelere havale edecekseniz, özel
yetkili mahkemelerin görevini bütün diğer mahkemelere vermiş olacaksınız yani
infazda eşitlik olmayacak. İçeride bulunan insanların, geçmişte bu özel yetkili
mahkemelerin kurma, düzmece senaryolarıyla mahkûm olan insanların büyük bir
çoğunluğu bu mağduriyeti aynen, harfiyen koruyacaklar ve yirmi iki yıldır bu
insanlar içeride ve büyük bir mağduriyetleri olduğunu da söyledik.
Sevgili arkadaşlar,
bakın, ölümde, yaşamda, hastalıkta ayrımcı politikalar olmaz ama buralarda o
kadar çok ayrımcı politikalara tanıklık ettik ki… Bugün, inşallah, diliyorum,
umuyorum ki Fatih Hilmioğlu’nun bu tahliyesi, cezaevinde bulunan 120’ye yakın
-yanılmıyorsam- ağır hastalar var, bunlara bir emsal teşkil eder ama bugüne
kadar uygulamalarda genelde böyle bir emsal teşkil etmedi. Bu hastalar, 120
hasta ağır ve 200’e yakın hasta da gerçekten cezaevinde tedavi olabilecek
noktada değil; şimdi, bir an önce bunların da özgürleşmesi gerekir. Eğer siz
gerçekten önemli bir süreçten bahsediyorsanız, bu hasta tutuklularla, bu hasta
hükümlülerle ilgili derhâl yasal bir düzenleme yapmalısınız ama bunları
yapmıyorsunuz, siz yeniden kendinize uygun bir hukuk sistemi uyguluyorsunuz. Ama, muhalifleriniz dün nasıl yargılandıysa bugün de aynı
şekilde yargılanacak ve mahkûm olacaklar ve ben burada onlarca seslendirdim,
dedim ki: “Bakın, siz bir gecede, üçüncü yargı paketinde belli kesimlerle bir
anlaşma sağladınız, bu arka odalarda bir anlaşma sağladınız ve 7 insanı
katleden, 7 kez idam cezası alanları serbest bıraktınız ama hiçbir şiddete
bulaşmamış insanlar bugün içeride ve bu hasta tutuklular içeride. Bunların
özgürleştirmek için elinizde fırsat var, bu fırsatı değerlendirebilirsiniz.” Size
söylüyoruz ama hiçbir şey değişmiyor ve siz “İyi şeyler olacak.” diyorsunuz.
Sadece bize dönüp diyorsunuz ki: “İnşallah, maşallah, biz bu şeyleri
çözeceğiz.”
Vallahi, artık
bizim de karnımız bu inşallaha, maşallaha tok. Biz
somut adımlar görmek istiyoruz, sorunun çözülmesini istiyoruz. Eğer sorun
çözülecekse gerçekten bu Terörle Mücadele Yasası’nı ortadan kaldırmanız gerekir
ve biz bir halk olarak 7’den 70’e bu Terörle Mücadele Yasası’nın mağdurlarıyız.
Yani çocuklarımızdan tutun yaşlılara kadar bir bütün olarak hepimiz bu sistemin
mağduruyuz, Terörle Mücadele Yasası’nın mağduruyuz.
Onun için, öyle
bir adalet sistemi getirmelisiniz ki Ağrı Dağı kadar yüce olmalıdır, hepimizin
sığınabileceği bir adalet sistemi olmalıdır. Bu adalet sistemini getirirseniz biz
de katkı sunmaya hazırız ama getirmezseniz de vallahi biz de çıkar, sizin bu
yanlışlarınızı halkımızla paylaşırız.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinin teklif metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Murat
Başesgioğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sinan Oğan, Iğdır
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün yine Türkiye’de birçok insanı doğrudan
ilgilendiren önemli bir kanun maddesini görüşüyoruz ve tam dört dakika, hatta
üç buçuk dakika sonra sansür hattı devreye girecek ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ne konuşulup ne konuşulmadığını Türk milletinden gizlemiş
olacaksınız. Bunun burada yanlışlığını bıkmadan, usanmadan bir kez daha ifade
etmek istiyorum.
Tabii,
mahkemeleri konuşuyoruz, uzun tutukluluk sürelerini konuşuyoruz ama Engin Alan
Milletvekilimizin, Türk milletinin oylarıyla seçilen İstanbul Milletvekilimiz
Engin Alan’ın hâlâ içeride olduğunu da Sayın Adalet
Bakanına bir kez daha buradan hatırlatmak istiyorum. Tutuklu milletvekillerinin
birer birer bir şekilde tahliyesi sağlandı, iyi ki de sağlandı ancak Milliyetçi
Hareket Partisinin Milletvekili Engin Alan hâlâ içeride tutuklu kalmaya devam
ediyor. Türk milletinin bekası için yıllarca terörle mücadele etmiş Engin Alan
içeride, Engin Alan içeride âdeta sizin tutsağınız olmaya devam ediyor ama biz
burada bugün Terörle Mücadele Kanunu ve bazı kanun maddelerinin değişikliğini
ve ilgili mahkemelerin kaldırılmasını konuşuyoruz.
Türk hukuk
sisteminde olağan dışı uygulamalar elbette ki kabul edilemez, elbette ki
Türkiye normalleşmeli, elbette ki hukuk sistemimiz buna uygun normal, olağan
hâline gelmelidir. Ancak, bu uyarıyı da yapmak durumundayım ki Türkiye’de
terörle mücadele bitmiş değil. Türkiye bugün uyuşturucu ticaretinin en önemli
güzergâhı üzerindedir ve bir ilde başlayan bir soruşturmanın başka illerde
devam etme ihtimali son derece yüksektir. Özellikle birtakım örgütlü suçlarda
ortaya ciddi bir sıkıntı çıkacak. Bazı uzmanlaşma gerektiren -özellikle PKK
terör örgütüyle ilgili mahkemeler başta olmak üzere- mahkemelerin bundan sonra
akıbetinin ne olacağının da netleştirilmesi lazım. Eğer sıradan mahkemeler buna
bakacaksa, sıradan mahkemelerin, zaten iş yükü içerisinde ezilen o mahkemelerin
bundan sonra bu önemli davalara nasıl bakacağının da bir şekilde netleşmesi
lazım.
Elbette sizin bu
uzun tutukluluk sürelerinin kısaltılması başta olmak üzere, özel yetkili
mahkemelerin kaldırılması, onun elindeki devam eden ve aslında bitimine kadar
kararlaştırılan ama bugün aniden, apar topar elindeki bütün dosyaların
devredilmesini öngören değişikliklerin sebebini biliyoruz. Sizin, ülkenin
demokratikleşmesi, ülkenin normalleştirilmesi gibi bir sorununuzun, bir
endişenizin olmadığını biliyoruz. Sizin endişeniz belli. Bugün “Haşhaşiler” olarak ifade ettiğiniz ve hasım olarak
karşınıza aldığınız bir kesim ile sürdürdüğünüz mücadele sonunda siz bu
düzenlemeleri yapıyorsunuz. Emin olunuz ki siz eğer doğru değilseniz, siz eğer
bazı hesaplar içerisindeyseniz bugün Haşhaşhiler
çıkar, yarın Brutusler çıkar içinizden ve siz yarın
başka düzenlemeleri de getirmek zorunda kalırsınız. Hatta o kadar ki dün
getirdiğinizi bugün değiştirmek zorunda kalırsınız, nasıl ki sansür yasasında
olduğu gibi.
Yeri gelmişken
şunu da ifade edeyim: Dün burada, Mecliste milletvekillerinin konuştuğu bir
konu Radikal gazetesinde yayınlandı haber olarak. Dördüncü saatin sonunda aynı
haberin yerinde “Dört saat sonra bu haberi kaldırmak zorunda kaldık.” diye bir
metin yerleştirildi. Milletvekillerinin burada konuştuğu konu sansürlendi. Ya,
Allah aşkına, burada milletvekillerinin konuşmasını yediden sonra
sansürlüyorsunuz, “Alo Fatih” hatları devrede, “Alo Çankaya” hatları devrede,
milletvekillerinin burada konuştuğu konunun haberini dahi dört saat sonra
kaldıran bir yasayı kabul ettiniz. İçinize siniyor mu sizin?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Evet.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Burada konuşulan konuların gazetede haber olmasından sadece ve
sadece dört saat sonra kaldırılmasını içinize sindiriyor musunuz? Sayın Adalet
Bakanı, bir de burada demokratikleşmeden bahsediyorsunuz. Bu yasanın Türkiye’yi
demokrasiye çıkaracağından bahsediyorsunuz ama burada konuştuğumuz konular dahi
sansür yasasına…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN
(Devamla) – …uğrayıp dördüncü saatin sonunda kaldırılıyor. Sayın Adalet Bakanı,
sizi kutluyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan ve arkadaşlarının önergesinin yapılan ikinci oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 1. maddesinin son fıkrasının metinden
çıkarılmasını ve aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları
“6352 sayılı
yasanın geçici 2 inci maddesinin 4 üncü fıkrasının yürürlükte olduğu zamanda
kovuşturması yapılan ve kesin hükümle neticelenen veya kovuşturması yapılan ve
halen temyiz incelemesinde bulunan, kovuşturması önceki CMK 250. madde
gereğince yapılıp temyiz aşamasında ilgili fıkra gereğince işlemlere tabi
tutulan kararlar ile, kovuşturması yapılmakta olan
davalar, görev ve yetki yönünden hukuka aykırı bir düzenleme içerisinde
bulunduğundan, verilen hükümler, kararlar ya da kovuşturma safhasında olan
davalar yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren yetkili ve görevli Ağır Ceza
Mahkemelerine gönderilir ve yargılama başından itibaren yeniden görülür.
“Bu yasanın 1.
Maddesi 1. Fıkrasıyla kaldırılan mahkemelerce karar verilmiş olmakla birlikte,
henüz gerekçesi yazım aşamasında bulunan dava dosyaları, bu yasanın yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren en geç 15 gün içinde gerekçesi yazılmamış olsa dahi
temyiz incelemesi için derhal Yargıtaya gönderilir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında, bu kanun nereden çıktı; herhangi bir sosyal ihtiyaçtan mı
çıktı ya da yargının böyle bir talebi mi var? Değil. Bu kanun, hepimizin
bildiği gibi, 17 Aralık soruşturmasıyla birlikte başlayan rüşvet ve yolsuzluk
operasyonunun üstünü örtmek, perdelemek için getirilmiş bir kanundur. Tek bir
maddesi, sadece 1’inci maddesi bu TMK 10’uncu maddeyle kurulan özel yetkili
mahkemeleri kaldıran madde yerinde bir maddedir fakat ne yazık ki o madde de
eksik getirilmiştir.
Biliyorsunuz,
altı buçuk ay önce 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Ergenekon davasıyla
ilgili verilen kararlar daha henüz yazılmamıştır. Bizim şu andaki Ceza
Muhakemesi Kanunu’na göre de kararların on beş gün içinde yazılması ve dosyaya
konulması gerekiyor. Altı aydır karar yazılmadığı için bu karar temyiz
edilemiyor, dolayısıyla Yargıtaya gidemiyor. Yargıtaya gitse, şimdiye kadar görüşülse belki bozulacak ve
bu insanların bir kısmı serbest bırakılacak. Siz kararı yazmayan hâkimlerle
ilgili herhangi bir düzenleme yapmıyorsunuz, yeniden getiriyorsunuz, efendim
“On beş gün içinde karar yazılacak.” Yazılmasa ne olacak? Biz bunu Komisyonda
da tartıştık değerli arkadaşlar. Yazılmasa ne olacak? Efendim, Bakan diyor ki:
“Hâkimler görevini kötüye kullanıyor.” Görevini kötüye kullanıyor da Sayın
Bakan, insanlar içeride çürüyor, insanlar içeride ölüyor. Bugün, ülkenin
Genelkurmay Başkanını siz içeride tutuyorsunuz, gerekçeli karar yazılamıyor,
temyiz edemiyor. Yani, bu ülkenin siyasi parti başkanını içeride tutuyorsunuz;
milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekili içeride. Bunlara
ilişkin… Yani bu mahkemeleri kaldırıyorsunuz ancak bu mahkemelerin mağdur
ettiği insanların sorununa herhangi bir çözüm getirmiyorsunuz.
Biz diyoruz ki
önergemizle: 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2’nci maddesinin (4)’üncü fıkrası
yürürlükten kalktığı için zaten bu mahkemeler de artık görev ve yetki yönünden
de geçersiz, yetkisiz, görevsiz mahkemeler olduğu için, gelin bu davaları
yenileyelim, normal ağır ceza mahkemesi tarafından yeniden bu davalar görülsün.
İki: Kararı
yazılmayan, Ergenekon davası denilen, uyduruk delillerle torba dava olarak
getirilen, bu karar yazılmadığı için bu hâliyle Yargıtaya
gitsin veya -başka bir önerimiz- bu hâliyle ilgili mahkemeye devredilsin ve
esasa kaydedilsin, yeniden yargılama yapılsın. Yeniden yargılamaya açmadığınız
sürece siz tutarsızsınız. “Efendim, işte, geçmişten beri tartışılan mahkemeleri
kaldırıyoruz.” Kaldırıyorsunuz da sizin kendi… Başbakanın akıl hocası bile
diyorsa ki “Millî orduya kumpas kuruldu.”, bu mahkemeler bu kumpasa aracı
olduysa Sayın Bakan, bu mahkemelerin verdiği kararlar adil değil, en azından
şüphe var. Ve bu hâkimler defalarca reddedildi, defalarca reddedildi. “Sizin
tarafsızlığınızdan şüphemiz var, bu davadan çekilin.” dedi yargılanan sanıklar.
Çekilmediler, karar verdiler. Dolayısıyla bu yolu açın. Ama siz diyorsanız ki
“Hayır arkadaş, biz Ergenekon’dan -uyduruk davadan, uyduruk delillerle- Balyoz’dan, insanların belli bir süre daha içeride
yatmasını istiyoruz.” bunu da açıkça söyleyin. “Biz bundan
sonra başka örgütlerle ilgili müsamahalı davranacağız ancak hayatını bu ülkenin
savunmasına veren, bütün ömrünü bu ülkeye veren bilim adamlarını, askerleri,
efendim, siyasi parti temsilcilerini, siyasi parti genel başkanlarını içeride tutmaya
devam edeceğiz.”, bunu söyleyin; en azından kamuoyu da sizin gerçek niyetinizi
anlasın ve önümüzdeki süreçte de ona göre bir karar versin sizinle ilgili.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan bu konuyla ilgili konuşurken diyor ki: “Efendim,
dinlemelerin olmasını istemiyoruz ki yani üç kişilik heyete bu yüzden getirdik.
Kim dinleme olmasını istiyor?” Sayın Bakan, o zaman, eğer samimiyseniz gelin,
135’i kaldırın yani teknik takibi, dinlemeyi, tümden kaldıralım maddeyi. Böyle
bir şey olmaz, gerçekçi değil, realist değil. Dinlemeler olacaktır,
uluslararası suç örgütleriyle ilgili dinlemeler olacaktır; insan ticareti,
kadın ticareti, uyuşturucu ticareti yapan örgütlerle ilgili dinlemeler
olacaktır; vatanın birliğine, bütünlüğüne saldırılarla ilgili, bu tür terör
örgütleriyle ilgili dinlemeler olacaktır ama sizin getirdiğiniz sistemde,
aslında, üç kişi, güvence de değil, enteresan bir durum, orada bir kişinin
dediği olacak. Yani çok önemli bir konuda dahi, “üç kişi” dediğiniz için, bir
hâkim “Hayır kardeşim, ben dinleme vermiyorum.” dediği zaman dinlenemeyecek.
Bir taraftan MİT kanunuyla getiriyorsunuz, istihbarat devletine
dönüştürüyorsunuz ülkeyi, bir taraftan mahkeme kararıyla dinlemeyi bu şekilde
kısıtlıyorsunuz. Bu samimi değil. İki, istihbarat önleme dinlemeleri devam
ediyor. Orada tek hâkim karar verecek, suçla ilgili soruşturmada üç hâkim karar
verecek. Bu tutarlı değil.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle
Terörle Mücadele Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 14 üncü maddenin dördüncü
fıkrasında yer alan “yetkili ve görevli mahkemelere devredilir.” ibaresinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, beşinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini ve altıncı fıkrasında yer alan “bu mahkemelerin üyelerine yapılmış
atıflar ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimlerine
yapılmış sayılır.” ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları
“bulundukları
aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli
mahkemelere devredilir. Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında veya Yargıtay’ın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine
devam olunur.”
“Kaldırılan
mahkemeler bulunan ve kesinleşen dosyalara ait arşiv ve emanetler ile diğer
evrak ve dokümanlar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenecek
mahkeme veya mahkemelere devredilir ve müteakip işlem ve talepler bu
mahkemelerce yerine getirilir veya karara bağlanır.”
“bu mahkemelerin
üyelerine yapılmış atıflar Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca belirlenen Ankara Ağır Ceza Mahkemesine yapılmış sayılır. Mevzuatta
Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250 nci maddesinin
birinci fıkrası kapsamına giren suçlar ile Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu
maddesinin dördüncü fıkrası kapsamına giren suçlara yapılan atıflar, Türk Ceza
Kanununda yer alan;
a) Örgüt
faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti
suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçuna,
b) Haksız
ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlara,
c) İkinci Kitap
Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlara (305,
318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
yapılmış sayılır.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel Kurulun takdirlerine arz ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Teklifin 19 uncu maddesiyle, 6352 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca görevlerine devam eden ağır ceza
mahkemeleri ile Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca
görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle, bu mahkemelerde
bulunan dosyaların “bulundukları aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek
üzere” yetkili ve görevli mahkemelere devredilecekleri ve bu mahkemelerce
verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay’ın dairelerinde
bulunan dosyaların incelenmesine devam olunacağı hususuna açıklık
getirilmektedir.
Ayrıca, bu
mahkemelerce verilmiş ve kesinleşmiş dosyaların arşivlerinin hangi mahkemeye
devredileceği konusunda uygulamada ortaya çıkabilecek tereddütün
giderilmesi amacıyla düzenleme yapılmaktadır. Buna göre, kaldırılan bu
mahkemelerce verilmiş ve kesinleşmiş kararlarla ilgili yapılacak işlemler ile
talep edilen kararlar, Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu tarafından belirlenen mahkemelerce yerine getirilecek veya karara
bağlanacaktır. Kaldırılan mahkemelere ait emanetler ile diğer evrak ve
dokümanlar da aynı şekilde devredilecektir.
Diğer yandan,
kaldırılan bu mahkemelerin üyelerine yapılmış atıfların Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca belirlenen Ankara Ağır Ceza Mahkemesine yapılması öngörülmektedir.
Böylece, önleme dinlemelerine karar vermeye Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun belirleyeceği Ankara Ağır Ceza Mahkemesi yetkili olacaktır.
Öte yandan,
mevzuatta Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250 nci
maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren suçlar ile Terörle Mücadele
Kanununun 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası kapsamına giren suçlara yapılan
atıflar bakımından herhangi bir boşluk olmaması için bu konuda bir düzenleme
yapılması gerekmektedir. Mevzuatta çeşitli hükümlerde bu suçlara atıf bulunmaktadır.
Örneğin, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun ek 7 nci
maddesinde istihbari dinleme yapılabilecek suçlar,
Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250 nci maddesinin
birinci fıkrasında sayılan suçlar olarak belirlenmiştir. Bu şekilde genel bir
atıf yapılmaması durumunda mevzuatta buna benzer suç belirlemeleri uygulanamaz
hale gelecektir. Önergeyle, Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren suçlar ile
Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası kapsamına giren
suçlara yapılan atıfların hangi suçlara yapıldığı açıkça belirlenmektedir.
İş bu önerge
yukarıda açıklanan nedenlerle verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddede üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 2.maddesinin son cümlesindeki “özgü” ibaresinin
çıkartılarak “ilişkin” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ömer Süha
Aldan
Uşak Kırklareli Muğla
Ali Özgündüz Celal Dinçer Tufan Köse
İstanbul İstanbul Çorum
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 2 inci
maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan “12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunun kapsamına giren suçlar” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Hasip Kaplan
Iğdır Bingöl Şırnak
Demir
Çelik Adil Zozani
Muş Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 2. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz S. Nevzat Korkmaz
Kütahya Adana Isparta
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel yetkili mahkemeleri
kapatıyoruz. Ne değişecek çok merak ediyorum. Daha önce DGM’leri kapattık, daha
önce sıkıyönetim mahkemelerini kapattık. Biz her ikisinin rahleitedrisinden
geçtik de özel yetkili mahkemelere yetişemedik ama hiçbir şey değişmedi,
sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandık. Ondan sonra devlet güvenlik
mahkemelerine sıra geldi. Şimdi özel yetkili mahkemeler, bunları da kaldırıyorsunuz.
Ama, ben bir şey söyleyeceğim size: Zihniyet
değişmedikçe, mahkemenin ismini ne koyarsanız koyun, hiçbir şey değişmeyecek.
Yani yargıya yönelik 17 Aralıkta başlayan taarruz aslında devam ediyor, bu bir
taarruz. Bu taarruzun esas sebebi de 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
operasyonlarının üzerini örtmeye yönelik.
“Hükûmet paralel
yapılanma” diye sanal bir yapıyı topluma hedef gösteriyor, yargıyı tamamen ele
geçirme hamleleri yapıyor. Yalnız, bu arada o kadar hızlı kanunlar geçiriyoruz
ki, sanki Adalet ve Kalkınma Partisi bir daha bu Meclise gelmeyecek 30 Marttan sonra.
O kadar hızlandınız ki, ben merak ediyorum, acaba 30 Marttan sonra gelmeyecek
misiniz buraya? Yani bu kanunları geçirmeye daha fırsatımız olmayacak mı? Ama, şöyle bir şey düşünüyorum: 30 Marta kadar düzenlenecek
birtakım operasyonların ön hazırlığı. Buradan kamuoyunun vicdanına, Meclisin
kulağına küpe olsun diye söylüyorum. 30 Marta kadar yapılacak operasyonlardan
bir tanesi, cemaate örgüt operasyonu mutlaka yapılacak. TUSKON vesaire gibi
sivil toplum örgütlerinin mutlaka ve mutlaka, kendi tabirleriyle, inlerine
inilecek. Birtakım gazeteciler, cemaate mensup birtakım gazeteciler
tutuklanacak. Cemaat-Hükûmet didişmesinin ön hazırlığı yapılıyor. Bütün
bunların sebebi o.
17 Aralık rüşvet
soruşturması nedeniyle görevden alınan başta emniyet mensupları olmak üzere
sayıları 7 bini bulan kamu görevlilerinin geriye dönme yolu da kapatılıyor bu
kanunla beraber. Teklifin 12, 13 ve 14’üncü maddelerinde yapılan düzenlemeyle,
dinlemelerde süre azaltımı yapılacak, örgütlü suçlara
yönelik süresiz süre uzatımlarına da son verilecek. Bunun iyi tarafı da var,
kötü tarafı da var yani bir kişiye örgüt diyeceksiniz, senelerce
dinleyeceksiniz, o bir hata ama şu anda bunun miktarı, zaman miktarı
kısaltılarak gerçekten örgütlü suçların takip edilmesinin de önüne geçilebilir;
bu da bir tehlike.
Ceza
yargılamasında soruşturma aşamasında tedbir kararıyla görevli merci, kural
olarak, sulh ceza veya özgürlük hâkimleridir. Bu kuraldan dönülmesi ve kararın
oy birliğine bağlanması, suçla mücadelede önemli bir handikaptır.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası için 2 yargıcın oyu yeterken koruma
tedbiri için oy birliği şartı aranması da düşündürücüdür gerçekten. Oysa
ülkemizin bir bölümünde “paralel yapıyım” diyerek bas bas bağıran, mahallî
seçimlerden sonra özerklik ilanına heveslenenlere nedense Hükûmet hiçbir tepki
göstermiyor, onlara karşı çok sessiz; değil tepki göstermek, bu girişimleri
görmezden geliyor. Buna neden böyle bir tavır alıyor, anlaşılabilir değil.
Ben, şimdi
buradan Hükûmet yetkililerine sormak istiyorum: Eğer denilen yapılırsa, yerel
seçimlerden sonra özerklik ilan edilirse tepkiniz ne olacak, daha doğrusu,
tepki gösterecek misiniz yoksa hayırlı olsuna mı
gideceksiniz? Bunu merak ediyorum. Bu da sürpriz olmaz Türkiye’de yaşayan
insanlar için.
Yeniden, yargı
konusuna dönecek olursak: Ülkemizde yargı bağımsızlığı yok edildi, yargı
bağımsızlığının yok edildiğini duyuracak basın da yok edildi. Yargının
bitirildiğinin bir başka resmi de HSYK Yasası’dır. HSYK Yasası’nda yapılan
değişikliklerle yargı tam anlamıyla Adalet Bakanına bağlandı. Yani bir anlamda
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu Adalet Bakanlığının sekretaryasına
dönüştürüldü. Hâkim ve savcılar ise Bakanlığın memuru yapıldı. Bakanlığın bu
kadar geniş müdahalesine imkân sağlanması yargı bağımsızlığının ağır bir şekilde
zedelenmesi anlamına gelir. Yargı çok büyük bir yara aldı aslında. Artık
bağımsız yargıdan söz edilmesi asla ve kata mümkün değil. Böyle bir ortamda
bağımsız yargıdan nasıl söz edebiliriz? Maalesef, bağımsız yargı öldü yani “…ve
leddâllîn. Âmin.” demekten başka bir çaremiz yok.
Hâkimler, savcılar baskı altında inim inim inliyor. Bir taraftan bu adaletsiz
adaletin yargıladığı, hüküm verdiği Engin Alan’ı da,
Milletvekilimiz Engin Alan’ı da sizin vicdanlarınıza
havale ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Sağ olun, var olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 2 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan
“12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun kapsamına giren
suçlar” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Muhteşem Süleyman ne demiş biliyor musunuz: “Kılıcın yapamadığını
adalet yapar.” Bizde de tersine bir şey işliyor. Adaletle yapamadığımızı
kılıçla yapmaya çalışıyoruz. Zaten şüphelenmiştik. Anayasa Mahkemesinin
önündeki adalet tanrıçasına şalvar giydirilip gözleri açıldıktan sonra durum
değişmişti adalette işlerin ters gittiği konusunda. Anayasa teorikte var, adil
yargılama var ama şu bir gerçek ki, Türkiye’de gizli yönetmeliklerle, tamimlerle,
genelgelerle polisten başlayarak, istihbarat örgütlerinin ağlarından geçerek,
gizli dinlemelerden geçerek davalar hazırlanıyor. Biz alışığız, bakın, her
gelen bize vurmuştur. Sıkıyönetimde, önceki darbelerde, cumhuriyetin ilanı
hariç bu çatının kuruluşunda yer aldığımızdan sonra her olayda “isyan”
demişlerdir, her darbeden sonra “bölücü” demişlerdir, biz buna alıştık ama bu
özel yetkili mahkemelerde bir gün herkesin yargılanacağı fikri yayıldıktan
sonra herkes uyanmaya başladı. Şöyle düşünsenize, tahayyül ediniz arkadaşlar: Haşhaşi örgütü iddianamesi hazırlanıyor, illegal
yapılanmanın içinde on yıl beraber çalışanların suç şeriklerinin konumunu
düşünün. Asli maddi failler, feri iştirak hâli, birlikte karar almalar… Bu
kararlar masalarda alındı, imzalar var altında. Bakalım kim içinden çıkacak ve
kimler yargılanacak? İşte bu Haşhaşi örgütünü
kurduğunuz zaman burada inanın iktidar partisi ve iktidar partisinin dışından
da bazı sanıklarla Türkiye’nin en büyük davası olmaya başladı ve orada nasıl
gizli dinlemeler yapıldığı ve nasıl, bakın, nasıl provokasyonlar
yapılarak bazı şehirlerde muhalifleri ezdirme provaları yapıldığı, bazı
yerlerde “terörist faaliyet” diyerek PKK adına MİT mensubu olarak İstanbul’da
molotofkokteylini otobüslere atarak kadınları, kızları yakarak öldürdükten
sonra onların reklamını seçim propagandalarında yapıp -acımasızca ama- ve daha
sonra MİT kimliği ortaya çıktığı zaman da “Ben MİT mensubuyum.” dediğinde ve
MİT mensubu olarak çıktığında ve MİT mensubu olduğu için yargılanamayacak
konumda olan sanıklar da ortaya çıktığında adalet duruyor.
Arkadaşlar, her
karanlığın aydınlığa kavuşması lazım. Adaletin her şeyi açığa
çıkarması lazım. Acımasızca yaşanan, herkesi bulan, herkeste acı bırakan
olayların hepsinde herkesin ne kadar sorumluluğu varsa yüzleşmek zorundadır ama
bu, Terörle Mücadele Kanunu’yla olacak iş değildir. Bu, adil bir yargılamayla
olur, bu olayları ortaya çıkarmakla olur, provokasyonları
ortaya çıkarmakla olur.
Bakın, bir çözüm
sürecindeyiz ve bu çözüm sürecinde şuna bakıyoruz: Terörle Mücadele Kanunu
sizin neyinizi kurtaracak? Niye kalkan olarak duruyor? Niye tutuyorsunuz? Niye
kaldırmıyorsunuz? Yoksa, seçim propagandasında
aleyhinize mi kullanılır? İşte, “Bölücülere meydanı
bıraktınız.” diye mi kullanırlar diye korkuyorsunuz? Bırakın, kullansınlar.
İnsanların fikirleri özgür olsun. İnsanlar, eşit ve açık kendilerini savunsun.
Gelip, Parlamentoda demokratik mücadele yapsınlar. Bitsin Türkiye’deki şiddet,
çatışma -bunların yerine- ve tabii ki yolsuzluklar bitsin.
Bakın, bütün
davalar sürgüne gidiyor. Faili devlet olan hiçbir dava yerinde yargılanamıyor.
Yine şunu söyleyeyim: Faili devlet memuru olanların hepsi korunuyor. Bunu
hükûmetler de yapıyor artık, işte gördük Gezi davası, Ali İhsan Korkmaz olayı.
Ali İhsan Korkmaz olayı gibi birçok olayda, stadyumlarda adaletin sesi
haykırılmaya başlandı. Bunlardan ders çıkarmak lazım. Biz
bunları hatırlatmaya çalışıyoruz. Niye normal bir adalet sürecine kendimizi
hazırlamıyoruz hep birlikte? Burada bir sıkıntı var.
Şu Terörle
Mücadele Kanunu’nu muska yapın boynunuza takın. Eğer çok seviyorsanız, çok
tapıyorsanız muska yapın boynunuza takın, onunla gezin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Caiz değil.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Eğer bir hayrı varsa, yararı varsa.
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Muska caiz değil.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Yoksa, çöpe atın.
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Muska caiz değil.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ha?
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Muska caiz değil.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Caiz değil mi?
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Hurafe, hurafe.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Haşhaşilere soralım.
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Daha iyi müçtehitler var.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bilmiyorum, soralım. Caiz midir, değil midir bilmiyorum. Terörle
Mücadele Kanunu’nu muska yapıp getireyim isterseniz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Karar yeter
sayısı yok.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.41
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Dilek YÜKSEL
(Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
506 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşlarının
önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı var, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 2.maddesinin son cümlesindeki “özgü” ibaresinin
çıkartılarak “ilişkin” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tufan Köse (Çorum) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Tufan Köse, Çorum Milletvekili.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün eski adı “özel yetkili
mahkemeler”; yeni adı “terör mahkemeleri”ni
kaldıracağız ama çok geç kaldık, hepimiz bunun farkındayız. İşin ucu sizlere
dokunmadan, bakanlara dokunmadan, bakan çocuklarına dokunmadan aklınız başınıza
maalesef gelmedi. Bugün, bu mahkemenin mağdurlarından Fatih Hilmioğlu az evvel
tahliye edildi. Kendisine buradan geçmiş olsun diyorum.
Şimdi, neydi bu
mahkemelerin özellikleri? Bu mahkemelerin en büyük özelliği, iktidara ya da
cemaate yakın tek bir sanığı yargılamadı bu mahkemeler, en büyük özelliği
buydu. Sanıklar arasında iktidara yakın tek bir isim yoktu, şüpheliler iktidar
partisinin yakını ya da cemaate benzer bir zihniyette ise onların soruşturma ve
davalarında ne polis ne savcı ne mahkemeler ortaya saçılan bütün pisliklere
rağmen en küçük bir şekilde kıllarını dahi kıpırdatmadılar.
Yine bu
mahkemelerin ortak özelliklerinden birisi belli hâkimlerden oluşmasıydı. Eğer
hâkimler çatlak ses çıkartırsa, tahliye yönünde karar verir yahut da tutuklama
yönünde karar vermez ise hemen görev yerleri değiştiriliyordu, savcılar yine
belli savcılardan oluşuyordu yani özel yetkili değil, özel görevlendirilmiş
hâkim ve savcılardan oluşuyordu.
Yine bu
mahkemelerde maalesef polis fezlekeleri hükümlere esas oluyordu, polis
fezlekesi tutuklamak için yetiyordu. Yine bir kısım terör örgütü mensupları
gizli tanık olabiliyordu ama bu memleketin Genelkurmay Başkanı, mahkemenin
kapısında beklemesine rağmen ordu komutanları tanık olamıyorlardı.
Yine bu mahkemede
el ürünü olmayan, imzası olmayan, parmak izi olmayan sadece dijital veride ismi
geçti diye, ismi geçen dijital kayıtlar delil oluyordu, bu delillere dayanarak
yıllar boyu süren tutuklanmalar yaşanıyordu. Yani uzun tutukluluklar bu
mahkemelerin olağan bir yargılama sistemiydi. Ucu açık yargılamalar vardı, ucu
açık soruşturmalar vardı, imkânsız davalar vardı ama ne zaman ki bu
yargılamalardan beklenen marjinal fayda elde edildi,
asıl amaca ulaşıldı ve tasfiyesi gerekenler tasfiye edildi şimdi güç odakları,
ortaklar yani iktidar ile cemaat arasında anlaşmazlık çıktı ve ucu size dokundu
bu mahkemeleri kaldırmak aklınıza geldi; maalesef böyle oldu.
AHMET YENİ
(Samsun) – İstemiyorsanız çekelim!
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz istiyoruz, istemiyor değiliz. Biz
demokrasi yönünde atılan her adıma razıyız ama yine havuç-sopa var. Bir tane
havuç var, on beş tane sopa var. İnceledin mi Ahmet Bey? On beş tane sopa var.
Şimdi bugün yine
bir tape yayınlanmış bilmiyorum okuyabildiniz mi,
izleyebildiniz mi. “‘Alo Fatih.’ ‘Emredin efendim.’ ‘Geç oldu yatıyorum, sen de
TV’yi kapat yat. Ne o öyle yirmi dört saat yayın mı olur?’ ‘Hemen kapatıyorum
efendim.’” Bu da şaka tabii, espri; böyle bir tape
yok, ben de burada tape okumayacağım.
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) - Esprisine gülünmeyen
adam olmak…
TUFAN KÖSE
(Devam) – Öyle mi, gülün o zaman! Espriden anlamak önemlidir biliyorsunuz,
espriden anlamıyorsanız yapacak bir şey yok yani.
Şimdi arkadaşlar,
bir buçuk aydır her yeni güne bir rezillikle başlıyoruz, maalesef, her yeni
güne. İhaleci müteahhitlere salma salınmış, havuz
kurulmuş, paralar toplanmış, televizyon, gazete satın alınmış, bir rezillik.
Adam bir de anamıza sövüyor. Hiçbirimizin içinde kalmasın, yetim hakkı yiyerek
elde ettiği her kuruşu biz de ona aynı şekilde iade ediyoruz.
Yine Başbakana ve
ailesine birinci dereceden sit alanında bir villa yaptırılmış. Müteahhit
abilerle sohbetler yapılıyor, “Bu kanunun arkasından nasıl dolanacağız?” filan
deniyor, açıklamaları var. Tabii, vallahi ben utanıyorum. İşte, otuz sene önce
yapılmış villalar filan deniyor, Google Earth’te
çıkmış, birkaç sene evvel yok buralar. Yani yalan da ortalıkta dolaşıyor. Geçen
bir konuşmamda demiştim, “Yalana vergi çıksa Bakanlar Kurulunda bir kısım
arkadaşların maaşları haciz olacak.” demiştim. Bugün de diyorum ki: Siz yalanı
bırakamayacaksınız –aynı arkadaşlara- bari azaltın bu yalanı, onu da
yapmıyorsunuz.
Yine, AKP’li belediyeler, Başbakanın çocuklarının yönetiminde
bulunduğu vakıflara 100 milyonlarca ya da 10 milyonlarca dolarlık yardımlar
yapıyor, tabii, hiç ses edilmiyor ama bu TÜRGEV vakfında zannedersem içinizde
bulunan bir kısım milletvekili de ortak ya da yöneticisi tam bilemiyorum; bir
kısım milletvekili de, zannediyorum, ortak mıdır, mütevelli heyetinde midir.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Vakıfta ortak olur mu?
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Yani sonuçta ucu size dokunduktan sonra içerisinde 10-15 tane sopa
olan… Ki bu memlekette gencecik insanlara oy çokluğuyla idam cezaları,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verilirken mal varlıklarını korumak
adına oy birliği arayan bir yasal düzenleme getirilmiş. Yani hoş değil.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 3– 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 135’inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kişisel verilerin kaydedilmesi
Madde 135- (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki
kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına,
sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri
olarak kaydeden kimse için verilecek ceza bir kat artırılır.”
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Sırrı Sakık
Iğdır Şırnak Muş
İdris
Baluken İbrahim
Binici
Bingöl Şanlıurfa
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir, okutup birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 3. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ömer Süha
Aldan
Uşak Kırklareli Muğla
Ali Özgündüz Celal Dinçer Tufan Köse
İstanbul İstanbul Çorum
Levent
Gök
Ankara
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz Lütfü Türkkan
Kütahya Adana Kocaeli
S.
Nevzat Korkmaz
Isparta
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 560 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde
verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce bu
kanun teklifiyle ilgili Hükûmet adına Sayın Bakan konuşunca böyle,
demokrasilerde ihtiyaçlar ortaya çıktıkça birtakım düzenlemeler getirildiğini
ifade etti. Şimdi, siz demokrasileri kendinize göre yontuyorsunuz; eğer sizin
lehinize ise demokrasiden bahsediyorsunuz, değilse gözünüz görmüyor. Şimdi,
biraz önce haber aldım. Sayın Bakan, bakın, bizim Adana Büyükşehir Belediye
Başkan Adayımız bir yıldır sahada çalışıyor. Bugün oraya Ömer Çelik gidiyor
-Bakan- Bakan gidiyor ya, bizim Yumurtalık’ta adayımızın tabelaları
indiriliyor. Şimdi yazık değil mi, günah değil mi? Bu talimatı bir kaymakam
nasıl verir? Yani adil seçimlere nasıl gireceğiz?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Vali var orada, vali.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Geleceğim.
Şimdi,
bitişiğinde Karataş Kaymakamı sanki AKP’nin ilçe başkanı, muhtarlara talimat
veriyor: “AKP adayının konvoyuna katılacaksınız.” Yani Sayın Bakan, eğer
demokrasiden bahsediyorsanız, eğer bugün uyguladığınız birtakım şeylerin sizi
yarın rahatsız etmemesini istiyorsanız demokrasiyi hakkıyla tesis edin. Kendi
lehinize olan yerlerde demokrat, başkalarına geldiği zaman hukuku, demokrasiyi
ayaklar altına alırsanız o zaman samimiyetiniz sorgulanır.
Şimdi, gerçi neyi
anlatıyoruz? Adana Valisi beş yerde valilik yapmış. Aydın’da
yaptığı ortada, afişleri kaldırdığı ortada. “Bugün Adana’da -elli defa
söyledik, defalar kere dile getirdik, size dahi söyledim- bir milletvekilini
vali yardımcısıyla soruşturmaya tutan bir vali var.” dedim, size yazı yazdım. Bir
cevap verdiniz mi, bir inceleme yaptınız mı? Yapmazsınız çünkü başkalarının
canı yandığında, başkalarına dokunulduğu zaman bir şeye gerek yok ama kendinize
geldiğiniz zaman demokrat kesiliyorsunuz. Sizin demokratlığınız anca bu. Onun
için, ne yaptıysanız yarın aynısıyla karşılaşıyorsunuz ve karşılaşmaya devam
edeceksiniz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bir yolsuzluk ve rüşvet olayı çıktığı zaman Avrupa’da ne
oluyor? Avrupa’da ilgili bakan istifa ediyor. Japonya’da ne oluyor? Harakiri
yapıyor, intihar ediyor ama Türkiye’de, eğer bir de Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidardaysa, ülkede bir yolsuzluk operasyonu olduğu zaman neler olduğunu ben
size anlatacağım. Şimdi, 17 Aralıkta ve 25 Aralıkta asrın yolsuzluğu oldu. Bu
yolsuzluğun içerisinde, Başbakandan oğluna, bakanlara, bakanların çocuklarından
yandaş iş adamlarına kadar birtakım insanlar bu iddialarla karşı karşıya. Şimdi
burada yapılması gereken nedir? Bir hukuk devletinde, demokrasinin hâkim olduğu
yerde yapılması gereken şudur: Eğer sizin boğazınızdan hiçbir şey geçmediyse,
kendinize inanıyorsanız ve güveniyorsanız yargının önünü açarsınız,
soruşturmanın önündeki bütün engelleri açarsınız, hak, hukuk, adalet yerini
bulur ama Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında bunun tam tersi
oldu. Bu yolsuzluk operasyonunun üzeri kapatılmak için, engellenmek için önce
bu operasyonu yapan polisler, emniyet müdürleri, emniyet amirleri bir gece
operasyonuyla görevden alındı. Bu soruşturmayı yürüten savcılar aynı şekilde
görevden alındılar, yetmedi. Çünkü Hükûmet şunu çok iyi biliyor: Nerede ne
eksiklikler olabileceğini, nerede neler çıkabileceğini. Oturuyorlar masaya
yatırıyorlar. Türkiye çapında bir operasyona başladılar. Bu milletin
affetmeyeceği, bu Anadolu insanının, fakir fukaranın, garip gurebanın,
sessiz yığınların affetmeyeceğini gördüğü için, önce bu işi bir yapıya
yıkmaları gerekiyordu. Bir yapıya yıktılar. Ondan sonra Türkiye’nin neresinde
yolsuzlukla ilgili kendilerine yönelik bir operasyon olabileceğini düşündüğü
bütün yerlerde bütün emniyet değiştirildi. Şu anda sayıyı bile hatırlamak
mümkün değil, 7-8 bini geçti.
Sayın Bakan diyor
ki: “Fişleme yok.” Bal gibi, fişleme var. Siz var deseniz de var, yok deseniz
de var. Bunu tarih yazacak. Bugün bütün kayıtlar elinizde, devletin imkânları
elinizde ama bu fişlemeler olmasa bu kadar polisi bir anda değiştiremezsiniz.
Yarın, işte, yargıda, Cumhurbaşkanı HSYK’yı
onayladığında yine göreceğiz, fişlemelerle bir sürü savcıyı değiştireceksiniz,
bir sürü memuru, bürokratı değiştiriyorsunuz.
Bitmedi, daha
neler yaptınız? İşte, İnternet’e sansür getirdiniz. Yolsuzlukları tıkayacak, kapayacak
bütün oluşumların önünü açıyorsunuz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Evet, aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Levent Gök,
Ankara Milletvekili.
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan,
daha önceki. Şu andaki mevcut yasaya göre olan
kanundaki düzenlemenin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılması istenilen madde üzerinde konuşuyorum.
Sayın
milletvekilleri, dün geç saatte sizi Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesinin bir
kararıyla ilgili bilgilendirmiştim. O karar elimde, arzu eden arkadaşıma da
takdim eder, onların da incelemesine sunarım. Bugün de yapmış
olduğum bir itirazla Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesinin Ankara Valiliğinin
talebi üzerine Ankara’nın Altındağ, Mamak, Keçiören, Çankaya, Pursaklar bölgelerinde 13 Şubat ve 27 Şubat arasında on beş
gün süreyle tüm coğrafi hududu kapsayarak ve içindeki bulunan tüm kişileri
herhangi bir sınırlamaya tabi tutmadan almış olduğu arama kararı üzerine itiraz
ettiğimizi bilgilerinize sunmak isterim. Karar elimdedir değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, bugün
garip bir ironi var. Birazdan 9’uncu maddeyi konuşacağız. Sayın mahkemenin verdiği
karar çok geneldir, çok soyuttur. Herhangi bir coğrafi hududu tahdit etmeden,
sınırlamadan, içinde yaşayan nüfusu sınırlamadan, herkesi potansiyel şüpheli ya
da sanık gibi gösterecek bir tarzda alınmış bu kararı bugün tartışırken -bugün Mecliste biraz
ilerleyen saatlerde 9’uncu maddeyi tartışacağız- Adlî ve Önleme Aramaları
Yönetmeliği’nin 19 ve 20’nci maddesindeki gerekçelerine de mahkemenin uymadan
almış olduğu bu kararla, birazdan tartışacağımız 9’uncu madde sanki mahkemenin
kararına nazire yaparmışçasına önümüze çıktı. 9’uncu madde de konuşulacak
elbette ama 9’uncu madde ne diyor? “Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde
edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa şüphelinin
veya sanığın üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerler
aranabilir.” diye bir değişiklik getiriyorsunuz. Ancak işte alınan bu kararın
vahameti de burada değerli arkadaşlarım. Yani ortada somut delil yoksa, ortada tarif edilmiş bir coğrafi hudut ve coğrafi bir
hududun içerisindeki kişilerin tanımlaması yoksa, doğal olarak bundan herkesin
ürkmesi söz konusudur, hele kötü bir uygulamacının elinde bunun halkla emniyet
kuvvetlerini karşı karşıya getirmesi kaçınılmazdır.
Hassasiyetle
üzerinde durmamız gereken konu, hem mahkemelerin bu kararları alırken çok daha
sağlam gerekçelerle hareket etmesi hem de uygulayıcıların bu karar elindeyken
sınırsız bir yetkiyle değil, tam tersine, yönetmeliklere, kanuna ve Anayasa’da
belirlenmiş olan temel hak ve özgürlüklere uygun olarak, azami dikkat içerisinde
bunları kullanmaları gerekmektedir. Ne yazık ki ülkemizdeki uygulamalara
baktığımız zaman karşılaştığımız olumsuz uygulamaların fazlalığı ortaya
çıktığında, bu kararın yarattığı tepkinin ve buna verilecek olan protestoların
sesinin yüksekliğinin çok daha fazla olması kaçınılmazdı; nitekim,
bugün de bu olmuştur.
Şimdi, biz
diliyoruz ki mahkemelerimiz ve emniyetimiz -birazdan da tartışacağımız 9’uncu
maddedeki gibi- somut delillere dayalı kuvvetli şüphelerin varlığı hâlinde,
belgelerin varlığı hâlinde ancak bu yollara başvurmalıdır. Yoksa,
çerçevesi çizilmeden, kişilerin kim olduğu, aranacak bölgenin neresi olduğu ve…
Bütün Ankara’yı ilgilendiren, bütün toplumu ilgilendiren bu konularda
mahkemeler rahatça arama kararları vermemelidir, çok dikkatli olmalıdır, bunun
sınırlarını çizmelidir. Emniyet kuvvetleri elbette kuvvetli suç şüphesinin
olduğu yerde gerekli araştırmayı yapabilirler ama bunun çerçevesi iyi
çizilmediği zaman, işte, karşılaştığımız insan hakları ihlalleri, demokrasi
ihlalleri her zaman bizi sorunlarla karşı karşıya bırakır.
Dün
arkadaşlarımıza söz vermiştim, “Bu kararı getirir misiniz?” demişlerdi. Ben de
sözümü tuttum, kararı da sizlere gösteriyorum, grup başkan vekillerinize de
takdim edeceğim. Bu konuda beni dinlediğiniz için hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. İyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 3–26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 135’inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kişisel
verilerin kaydedilmesi
Madde 135- (1)
Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası verilir.
(2) Kişilerin
siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak
ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal
bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse için
verilecek ceza bir kat artırılır.”
Sırrı Sakık
(Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet,
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar hepinize merhaba.
Sevgili
arkadaşlar, buraya çıkıp konuşmaya gelen her arkadaşımızın özellikle
Ergenekon’dan, Balyoz’dan başlayan bir süreç
değerlendirmesi var. Sanki bu ülkede sadece Ergenekon ve Balyoz, hukukun
mağdurları; onun dışındaki insanlar bu ülkede dört dörtlük bir şekilde
yargılanıyorlar.
Şimdi,
bahsettiğiniz genelkurmay başkanından diğer generallere hiç kimsenin bir
üstünlüğü yok bu ülkede. Yani adil yargılanmamışlarsa onların hukukunu korumak
bizim namus borcumuzdur ama bu ülkede sadece genelkurmay başkanları ve
generaller yargılanmıyor, sadece Ergenekon ve Balyoz yok. Bu ülkede ve bu
ülkenin kuruluşundan bugüne kadar, farklı halklara, farklı kimliklere farklı
hukukların uygulandı ama ne hikmetse, arkadaşlarımız bunlara değinmezler.
Ünlü bir
düşünürün sözüdür: “Vicdan, insanın içindeki Tanrı’dır.” Eğer sizin vicdanınız
bu şekilde yansıyorsa, biz sizin adaletinizden kuşku duyarız. Bakın, o Balyoz’da, o Ergenekon’da yargılanan birçok generali tanır
ve biliriz. Ellerinin nasıl Kürt kanına bulaştığını da biliriz. Onlarca Kürt’ü
nasıl katlettiğini de biliriz ama bunları asla seslendirmezsiniz. Onların nasıl
Kürt coğrafyasında birer katile dönüştüklerini de biliriz ama öyle çıkıp,
sürekli burada “Ergenekon, Balyoz, bu ülkede yargı, bilmem ne…” Vallaha, bizim bunlara karnımız tok. Bunların bir kısmı,
evet, o bir kısmı bu sürecin mağdurları olabilir; bir kısmının da nasıl, ne
yaptığını da biz çok çok iyi biliyoruz. Onun için, bu konuda bir tahlil, bir
teşhis olduğunda, gerçekten bizim yaşadığımız acıları da dikkate alarak bu
konuda belirlemelerde bulununuz çünkü çıkın, bakın, burada bunlarla ilgili bir
sürü sözler söylüyorsunuz. Peki, bu ülkenin bir Roboski’si
yok mu, 34 insan yaşamını yitirmedi mi? Ve bu ülkenin yargıçları takipsizlik
kararı vermedi mi? Hani bu ülkenin adaleti, hani bu ülkenin vicdanı?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Bunlara söyle.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Herkese söylüyorum, buraya çıkıp sadece bir iki noktada seslerini
yükseltenlerin hepsine söylüyorum ben, yani bu ülkede sadece 3-5 general yok,
sadece bu ülkede Genelkurmay Başkanı yok. Bu ülkenin bir bütününe… Yargı
hepimiz için, hepimizin…
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Roboski de bizim, Genelkurmay da bizim.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bakın, ben onlara söylüyorum, siz de çıkın söyleyin. Bu generalleri
seslendirenler, çıkın, Roboski’deki… Bakın, orada
çocuklar öldü, orada bombalar patladı; orada adalet yok, orada insanlar
katledildi; o ülkede farklı bir hukuk uygulanıyor. Ey AKP, ey CHP, ey MHP; bu,
hiç sizi rahatsız etmiyor mu?
MHP’li
arkadaşlarımız sürekli bir sakız bulmuşlar: “Özerklik, özerklik.” E, ne olacak
özerklik? Özerklik olduğu zaman bu ülke bölünüp parçalanacak mı?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Evet, evet.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Özerklik olduğu zaman, Ankara’nın yetkisi bütün Türkiye’ye
dağılacak, kimse hırsızlık yapmayacak, kimse yolsuzluk yapmayacak, yerelden
yönetim buna el koyacak; ne kadar güzel.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hocam, bunlarla anlaştınız mı anlaşmadınız mı, onu duymak
istiyorum.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi, özerklik, Ankara’nın yetkisini bütün Türkiye’ye, Anadolu’ya
yaymaktır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – AKP’yle bu konuda anlaşıp anlaşmadığınızı söyleyin, duyalım.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – “Özerklik” demek, hazineden tek liranın kaybolmaması demektir.
“Özerklik” dediğiniz, halkın yerelden yönetime sahip çıkmasıdır. Vallaha, AKP gitse, yerine CHP de gelse, bu Ankara’nın bu
hantal yapısında, bu yolsuzluklar, bu hukuksuzluklar siz de gelseniz aynen
devam eder…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Merak etme, biz ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – …çünkü sizden önce de, bu iktidarlardan önce neler olup bittiğini
hep beraber gördük. Şimdi, bakın, bu Roboski’de
takipsizlik kararı veriliyor, hiç kimsenin vicdanı sızlamıyor. Ey -peki-
takipsizlik kararı veren yargıçlar, siz hangi vicdanla uyursunuz?
Bakın, bütün
arkadaşlarımız biraz önce söylediler, Muş E Tipi Cezaevi’nde 84 yaşında Ape Hasan diye biri var, astım hastasıdır, 84 yaşındadır.
Bir tek insan, adı Kürt olduğu için kimse bunlara değinmez, yani 84 değil, 184
yaşında da olsa o Kürt’ün dramı buraya getirilmez ama bir başkası bu ülkede
cinayet de işlese, bu cinayeti Kürtlere karşı işlemişse çıkıp rahatlıkla o
generali burada savunabiliyorlar. Ben biraz daha vicdanlı olmalıyız diye
düşünüyorum. Evet, vicdan, insanın içindeki Tanrı’dır. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın hatip -yani, tutanaklara geçmesi bakımından- Roboski katliamıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisini
AKP’yle aynı anlayış ve bakış açısı içinde gösterdi. Bu, doğru değildir,
bilakis Roboski katliamıyla ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi, Barış ve Demokrasi Partisinden daha fazla Meclis kürsüsünde bu davada
öldürülenlerin, Başbakanın emriyle öldürülenlerin hakkını, hukukunu
savunmuştur; tutanaklara geçmesini istiyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – İlaveten yoklama da istiyorum.
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Ama, önergeyi
oylamaya sunmadım ki ben.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Altay,
Sayın Ayaydın, Sayın Dibek, Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse, Sayın Serindağ, Sayın Öztürk, Sayın Acar, Sayın Susam, Sayın
Kart, Sayın Demiröz, Sayın Köprülü, Sayın Güler, Sayın Batum, Sayın Küçük,
Sayın Haberal, Sayın Onur, Sayın Şafak, Sayın Aldan ve Sayın Yılmaz.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
Altay, elektronik cihaz da öyle söylüyor efendim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) - Yani cihaz da bizi yanıltmış
olabilir Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yani
oraya bakmanıza gerek yok.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yani cihazın içine MİT girmiş olabilir, TİB girmiş olabilir.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köse.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – “Genelkurmay Başkanını savunuyor, Roboski’yi
savunmuyor.” diyerek benim sözlerime sataşmıştır. Cevap vermek istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Seni kastetmedim kardeşim, seni kastetmedim.
BAŞKAN – Sayın
Altay, zaten grup adına…
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Yok vermedi Sayın Altay.
BAŞKAN – Efendim?
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Sayın Altay, buna cevap vermedi.
BAŞKAN - Söz
vermedim beyefendi, nereye gidiyorsunuz öyle? Bir soracağız. Sizin şahsınıza mı
söyledi?
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Evet.
BAŞKAN –
Tutanakları getirteceğim, şahsınıza söylemişse vereceğim.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Yani lütfen…
BAŞKAN – Lütfen
ama… Hayır…
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Herkese veriyorsunuz, olur mu Sayın Başkan ya. İlk defa sataşmadan
dolayı söz istedim. Niye bize vermiyorsun? Herkese veriyorsun.
BAŞKAN – Bir defa
bu tavır doğru bir tavır değil.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Seninki de doğru değil ama.
BAŞKAN -
“Vermeyeceğim.” demedim. Tutanakları getirteceğim, şahsınız adına söylenmişse,
isminiz geçmişse…
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Niye benim sözüme itimat etmiyorsunuz? Herkesin sözüne itimat
ediyorsunuz. Ben kulaklarımla dinledim ve duydum.
BAŞKAN – Hayır,
lütfen Sayın Köse.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Ama yaptığınız hiç doğru değil. Her zaman böyle yapıyorsunuz. Ayıp
ediyorsunuz.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan “şeklinde”
ibaresinden sonra gelmek üzere “dört yıla” ibaresi “beş yıla” ibarelerinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Sırrı Sakık
Iğdır Şırnak Muş
İdris
Baluken Nazmi
Gür
Bingöl Van
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette, birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 4. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ömer Süha
Aldan
Uşak Kırklareli Muğla
Ali Özgündüz Celal Dinçer Tufan Köse
İstanbul İstanbul Çorum
Atilla
Kart
Konya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz Lütfü Türkkan
Kütahya Adana Kocaeli
S.
Nevzat Korkmaz
Isparta
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN -
Önergeler üzerinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygıyla selamlıyorum.
Başbağlar köyü, Eruh başta
olmak üzere, aslında eli kanlı olanların kimler olduğunu çok iyi biliyoruz,
elinden kan damlayanlar PKK’lılar. Bunun göz ardı edilmesini söyleyemeyen
insanlar, tutup başka eli kanlılardan söz ediyorlar. Öncelikle bunu belirtmek isterim.
Öte yandan, biz
hiçbir zaman “Kürtler katlediliyor, Türkler katlediliyor.” demiyoruz; bu
ülkenin vatandaşları, Türk olsun, Kürt olsun, kim katlediliyorsa onun
karşısındayız, “Hukukun üstünlüğü esas olmalıdır.” diyoruz.
Şimdi, burada
asıl söz aldığım madde, kişisel verilerin korunması. Evet, bu konuda,
biliyorsunuz, uluslararası nitelikte bir kanun tasarısı vardı. Bunun AKP
tarafından bugüne kadar kabul edilmediğini hepimiz biliyoruz. Yani, Kişisel
Verilerin Korunması Hakkındaki Kanun Tasarısı’nı kabul etmeyen Hükûmetin, iş
kendilerine geldikten sonra birdenbire aslan kesilip bununla ilgili karar
çıkartmaya kalkışmaları… Bundan üç sene önce çıkan birtakım kasetler söz konusu
edildiğinde, o zaman neden harekete geçmediniz, neden bununla ilgili kanun
tasarılarını gündeme getirip çıkarmadınız veya bunlarla ilgili bugüne kadar ne
yaptınız? Bunların cevabını verebilir misiniz? Tabii ki vermeniz mümkün değil.
Dolayısıyla, bu gibi kanun tasarıları, sadece kendinize yontulan bir biçimde
ortaya konuyor. Nitekim, İnternet yasasıyla ortaya
koyduğunuz, aslında kişisel verilerin servis sağlayıcıları tarafından iki yıl
müddetle korunması meselesi de çok güzel bir fişlemeyi gündeme getiriyor. Siz
bu fişlemeyi içinize sindirebiliyor musunuz ve bu kanunla ne kadar uyuşabiliyor?
Değerli
milletvekilleri, aslında bugün çok bomba gibi bir iddia basına yansıdı. Bu
iddiada şunlar ifade ediliyor: TÜBİTAK BİLGEM Dairesi Başkanı Doktor Hasan
Palaz birtakım iddialarda bulunuyor. Bu, göz önüne alındığında, aslında kişisel
verilerin korunmasının ve İnternet’e düşen birtakım bilgilerin ne kadar
sağlıklı olarak kamuya yansıyıp yansımayacağı da bununla söz konusu olacak.
Bunun yalanlanacağını zannetmiyorum çünkü bire bir hadiselerin meydana geldiği
bir gerçek.
Hasan Palaz
şunları söylüyor: “Ocak 2002’de, Millî İstihbarat Teşkilatından gönderilen bir
dinleme cihazının –ki daha sonraki gelişmelerden, Başbakanlıkta bulunan böcek
olduğunu öğrendiğim- incelenerek kaynağı ve ömrü konusunda bilimsel rapor
hazırlamam istendi. Fiziksel ve kimyasal çalışmalarla yapılan bilimsel
incelemeler ve analizlerin sonucu hazırladığım rapor, 2012 yılı Ocak ve Mart
aylarında MİT’e teslim edildi. Ardından, 2012 yılı içinde aynı konuyla ilgili
Başbakanlık Teftiş Kurulundan gelen çağrı üzerine bilgi verdim ve uzmanlık görüşümü
ifade ettim. Kasım 2013’te Başbakanlık Teftiş Kuruluna aynı konuyla ilgili
olarak tekrar çağrıldım ve yeniden bilgime başvuruldu. Ben de bir kez daha
TÜBİTAK’ta yapılan test ve analiz çalışmalarını 2012 yılında olduğu gibi
anlattım. Bu görüşmeden anladığım, TÜBİTAK raporundan çıkan bilimsel ve
objektif sonuçların beklentiyi karşılamadığı ve bundan memnun olunmadığıydı.
İkinci kez bilgime başvurulmasından sonra, etkili bazı kişilerce, TÜBİTAK BİLGEM’in verdiği raporun içeriğinin beklentiyi karşılamadığı,
raporu tekrar istenen şekilde hazırlayıp sunmazsam görevimden alınacağım
tarafıma bildirildi. Bu beklenti, böceğin kullanıma girdiği tarihin gerçek
tarihten başka bir tarih olarak değiştirilmesinin istenmesiydi. Yani, bilimsel
ve objektif kriterlerle hazırlanan raporda masabaşı tahrifat yapmam istendi. Aksi hâlde, birilerinin
adamı olarak fişlenip görevden alınacağım belirtildi.” Sonuç olarak, adamcağız
görevinden alınmış durumda. Kim tarafından alındığı da belli, yeni bakan olan…
Yani “Tarafıma iletilen mesaj ve baskıların sonucu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Nihat Ergün Bey’in değişmesiyle hemen görevimden alındım.” diyor.
Şimdi,
dolayısıyla, eğer, bu iddialar tamamen doğruysa ki doğru olduğu büyük ölçüde
belli; şimdi, bu iddialar doğruysa -ki araştırılması gerekir- aslında,
gerçekten, sadece sansür meselesi değil, bilimsel birtakım raporlara da Hükûmet
tarafından nasıl müdahale edildiği ortaya çıkar ki, bu da bir vahim durumdur.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan 4’üncü maddeyle
ilgili olarak verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıda -her ne kadar şeklen teklif olarak görünüyorsa da,
özü itibarıyla tasarı olduğu için tasarı olarak ifade etmek gerekiyor- Türkiye
yasa dışı dinlemelerin yarattığı tahribatları nasıl giderebilir, bir anlamda,
bunun arayışı içinde Hükûmet. Bu anlayışla getirilen bir düzenleme söz konusu.
Aslında, bu
tahribatın temellerini çok iyi görmemiz gerekiyor. Bu tahribatı yaratan
sebepler, düzenlemeler ne zaman gerçekleştirildi, bunu görmemiz,
değerlendirmemiz gerekiyor. Bütün bu tahribatı yaratan düzenlemeler, 3 Temmuz
2005 tarihinde, bu Genel Kurulda, bir pazar günü gerçekleştirildi değerli
milletvekilleri. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’te
temel kanun düzenlemesine söz hakkının kısıtlanması sebebiyle göstermiş olduğu
tepki ve 22’nci Dönemde sadece o gün Genel Kurula katılmaması üzerine, illegal
karargâhta hazırlanan –illegal karargâhın da yerini, adresini biraz sonra ifade
edeceğim- o düzenlemenin sonucunda Türkiye bugünlere geldi değerli
milletvekilleri.
Bakın, o
düzenlemeyle Silivrilerin, Oda TV’nin, Balyoz’un, KCK’nın, bütün bu soruşturmaların, bu yargılamaların
kurguları, senaryoları, altyapıları, Türkiye Büyük Millet Meclisine yürüme
mesafesinde, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Başbakanlık odaklı bir
karargâhta hazırlandı. Bunları istediğiniz ortamda, daha ayrıntılı bir şekilde
elbette konuşabiliriz ama bakın, nasıl bir tahribat yaşandı: Türkiye’nin yargı
düzeninde, yargısal süreçleri ihlal eden, yargısız infazlara yol açan, Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarının tümünün temel hak ve özgürlüklerinin tehdit altına
alınmasına yol açan, toplumsal barışımızı tehdit eden bir süreci bu
düzenlemelerden sonra yaşadık.
Şimdi, ne yapmak
istiyor iktidar? Bu sorunu aşmak istiyor. Bu sorunu aşmak isterken de
bakıyorsunuz 4’üncü, 5’inci maddede, altı aylık cezayı bir yıla çıkarmak
istiyor, bir yıllık cezayı iki yıla çıkarmak istiyor. Bunu yapmakla beraber,
bir de ne yapıyor? “17 Aralığın delillerini nasıl yok ederim, 17 Aralığı nasıl kadük hâle getiririm, kendimi bu işten nasıl kurtarırım?”
arayışıyla yeni düzenlemeler yapmak istiyor.
Dokuz on yılı bir
tarafa bırakalım değerli milletvekilleri; sekiz dokuz yılı bir tarafa
bırakalım, bakın, şu son bir aydaki düzenlemeleri göz önüne aldığınız zaman
bile, aslında, iktidar olarak nasıl bir acz içinde
olduğunuz, nasıl bir dirayetsiz yaklaşım içinde olduğunuz çok açık bir şekilde
ortaya çıkıyor.
Bakın, son bir ay
içinde, son kırk beş gün içinde getirilen bütün bu düzenlemelerle bir taraftan
hukuk rejimini, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıyoruz, doğrudan yürütme
organına tabi bir sistemi kuruyoruz, bir taraftan da temel hak ve
özgürlüklerimizi tehdit altına alıyoruz, kuşatıyoruz temel hak ve özgürlükleri.
HSYK düzenlemesiyle bunu yapıyoruz, İnternet düzenlemesiyle bunu yapıyoruz, MİT
tasarısıyla bunu yapmak istiyoruz ve biraz evvel değerli arkadaşım Levent
Gök’ün ifade ettiği genel arama kararıyla bunları yapmak istiyoruz.
Yetmiyor, bir de
ne yapıyoruz biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Kalkıyoruz, ÇED
düzenlemesini bile, yani çevre etkisi düzenleme yetkisini, bu raporları
düzenleme yetkisini de alıp Bakanlar Kuruluna veriyoruz. O tasarı da Çevre
Komisyonunda bekliyor, herhâlde bir hafta içinde o da görüşülecek. Öyle bir
düzenleme ki, meslek kuruluşlarının, akademisyenlerin etkili olduğu, yetkili
olduğu bir kurulun yetkilerini doğrudan Bakanlar Kuruluna veriyoruz. Gerçekten,
böylesine bir düzenlemeyi de tasavvur etmek mümkün değil.
Aslında, ne
yapıyorsunuz biliyor musunuz? Muhaberat rejiminin temellerini atıyorsunuz
değerli milletvekilleri. Umarım, bu gerçekleri görmeye biraz gayret edersiniz.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan “şeklinde”
ibaresinden sonra gelmek üzere “dört yıla” ibaresi “beş yıla” ibarelerinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık
(Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Değerli milletvekilleri, kişisel verilerinizin, bilgilerinizin
nerede kayıtlı olduğunu size biraz açıklamak istiyorum.
Jandarma
Komutanlığında yaptığımız gizli dinleme, kişilik hakları, haberleşme
hürriyetinin önlenmesiyle ilgili araştırmada bize gösterdiler nasıl dinleme
yaptıklarını ve hakikaten veri orada toplanmıyor. Emniyet İstihbarata geldik,
Emniyet İstihbaratta bizimle dalga geçtiler arkadaşlar, Meclisle dalga
geçtiler. Meclisin araştırma komisyonu olarak gittik; bir tane bilgisayar, bir
tane de mouse koydular oraya, dediler “Biz buradan
dinleme yapıyoruz.” “Arkadaşlar, böyle dinleme olmaz, bize araçları gösterin.”
dedik, dediler “11 tane araç kayıp.” Ve iddia edilir ki bu araçlardan 3 tanesi
de bir şehriemindeymiş. Öyle iddia edilir, deniliyor,
basında da çıktı. Bu 11 tane araç, gelişmiş araç kayıp, evlerinizin etrafında
dolaşıyor olabilir.
Şimdi, bu
kayıtlardan, buradan baktık, bir tane eski model kamyonet çıkardılar, onun
arkasında da bir alet, dediler ki: “Buradan, araçtan dinleme yapıyoruz.” Böyle
baktım, küçücük bir araç. İçine baktım, dedim “Ya, Cizre’de yazın sıcaklık 50
dereceye çıkıyor, bunun içine girdiğiniz zaman 70 derece olur, burada dinleme
yapan buharlaşır.” Yani bu gizli dinlemeyi yapan insanların haklarını, insan
haklarını korumak lazım! Siz ne eziyet çekiyormuşsunuz! Meğerse,
Meclisle dalga geçip, o eski aracı gösterip o gelişmiş araçların hiçbirini bize
göstermediler.
Sayın Gök
açıkladı demin. 3 milyon nüfusun yaşadığı Çankaya’dan, Meclisin de olduğu
Çankaya’dan -Köşk’ün de olduğu, Hükûmetin de olduğu, bakanlıkların, yargının,
üst kurumların olduğu- 3 milyon kişiyi, sınırsız sorumsuz, kişi ismi
belirtmeksizin, suç şüphesi olduğu olmadığı belli olmaksızın, bir hâkim çıkıyor
“Dinleyebilirsiniz.” diyor. Hadi buyurun, eğer hotomoto
cumhuriyetinde bile bir hâkim böyle bir karar veriyorsa, çıkalım, önünüzde
düğmemizi ilikleyelim, diyelim “Helal olsun ya, oradan örnek aldınız.” Peki,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bunun yakasına yapışmayacak mı? Kardeşim,
senin yaptığın Anayasa’ya aykırı, Anayasa’yı ihlal ediyorsun, 90’ıncı maddeyi,
kişilik haklarını, haberleşme hürriyetini, konut dokunulmazlığını, insan
haklarını, insan onurunu… Yani, Köşk’ü, Meclisi, herkesi dinleyebiliyorsunuz,
nasıl bir şey?
İşte bu hastalık
var ya, bunun virüsü ne zaman bulaştı damarlarınıza hepinizin biliyor musunuz?
Terörle mücadele adı altında, buradaki devlet güvenlik mahkemesinde bir hâkim
çıkıp bütün doğu ve güneydoğunun dinlenme kararını verdiği gün kimse sesini
çıkarmadığı zaman geldi, Ankara’nın Çankaya’sında, Mecliste sizi buldu. Çifte
standartlar döner döner bulur. O gün ses çıkarsaydınız bugün bu hâkim bu kararı
veremezdi.
Şimdi soruyorum:
Bu karar ilanen açıklandı, gazete manşetlerine çıktı, Sayın Adalet Bakanı, bu
konuda açıklama yaptınız mı, ne yaptınız? Ne yaptınız? “Ne yaptınız?” diye
soruyorum. Her önüne gelen kişisel verileri satıyor; TELEKOM’u
satıldı, Sağlık Bakanlığının verileri satıldı. Bakın, Sağlık Bakanlığı,
TELEKOM, Millî Eğitim; telefon kayıtlarından tutun kişisel verilerinize kadar
hepsi dağıtılmış ve 500 liraya, 600 liraya… Bırakın onu, arkadaşlar, Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün kayıtlarına girerek o kayıtlardan bütün
verileriniz, vatandaşlık numarası üzerinden hepsi çalındı, alındı; bunu tespit
ettik. Ve bir tek yerde var, TİB’de var arkadaşlar,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığında. Bir tek verileri orada saklanıyormuş
gizli dinlemenin. Bir gün gidin, milletvekili olarak ziyaret edin. Dört
saatliğine yasak kararı verdiğiniz yerdir orası. Orada çok güzel bir yer var,
çok güzel tanklar var ve ne güzel saklandığını gözlerinizle görürsünüz. Bizden size hatırlatması.
Bu işler ayağa
düştü arkadaşlar, önlemi hep beraber alacağız.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5’inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinde yer alan “bir yıldan iki
yıla kadar hapis” ibaresinin “bir yıldan üç yıla kadar hapis” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Sırrı Sakık
Iğdır Şırnak Muş
Erol
Dora İdris Baluken
Mardin Bingöl
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette, birlikte okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 5. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Turgut Dibek Ömer Süha Aldan
Uşak Kırklareli Muğla
Ali Özgündüz Atilla Kart Tufan Köse
İstanbul Konya Çorum
Celal
Dinçer Bedii Süheyl
Batum
İstanbul Eskişehir
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Sinan Oğan Ali Halaman Seyfettin Yılmaz
Iğdır Adana Adana
Lütfü Türkkan S. Nevzat Korkmaz Alim Işık
Kocaeli Isparta Kütahya
Murat
Başesgioğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasayı görüşürken,
ilk önce, müsaade ederseniz şunu söylemek istiyorum: Bu yaşadığımız özellikle
son bir aylık süreci izlerken inanamıyoruz; gözlerimize, kulaklarımıza
inanamıyoruz. Bilerek-bilmeyerek, iyi niyetli-tamamen kötü niyetli, ne derseniz
deyin, bu yaptıklarınızı akılla, hukukla, vicdanla, bilgiyle ölçmek mümkün
değil. Özel yetkili mahkemeler Türkiye’de hukuku tamamen ayaklar altına alan
bir uygulama içinde oldular. Savcılar soruşturma sırasında hukuku tamamen
ayaklar altına aldılar. Yargıçlar kovuşturmalar sırasında hukuku tamamen
ayaklar altına aldılar. Dinlemeler -örneklerini verdik- isimsiz, sadece telefon
numaralarıyla, genel nitelikte, tamamen hukuka aykırı dinlemelerdi.
Yakalamalar, kaçak kararları, gözaltılar sabahın köründe, tutuklamalar,
tutukluluğun devamı kararları…
Değerli
arkadaşlar, inanılmaz bir insafsızlık içerisinde bunları yaşadık. 2007, 2008,
2009, 2010, 2011, 2012, 2013, tam yedi yıl ağızlarınızı açmadınız, hiçbir şey
söylemediniz, görmezden geldiniz. “Ne var, profesörler yargılanmayacak mı?”
dediniz. “Ne var, gazeteciler yargılanmaz mı, gözaltına alınmaz mı?” dediniz.
İnanılmaz bir ahlaksızlığı gözlerinizin önünde göre göre görmezden geldiniz.
Değerli
arkadaşlar, görmezden gelmediniz, onu söylemek lazım. MİT Müsteşarı olunca,
hemen bir gecede yasa çıkarttınız. Haberal 9 tane yargıcı mahkûm ettirince bir
gecede hâkimleri koruma altına aldınız. Görmezden gelmediniz, suç ortaklığı
yaptınız.
Geldi 17 Aralık,
geldi 17 Aralık. 17 Aralıkta bir çıktı ortaya, bakanlar, çocukları, Bilal
oğlanlar, dinlemeler ve arka arkaya bir anda paketler çıkmaya başladı. İnternet
yasağı, “Aman yazmasınlar.” HSYK, “Hepsini ele geçirelim.” Derken şimdi de -çok
güzel bir ad vermişsiniz zaten- bu sizin son dönemde yaptığınız
“demokratikleşme yasaları.” Basın da hazır zaten, demokratikleşme yasasını
tartışıyoruz. Basın hazır değil de ne yapsın basın? “Alo Fatih”ler,
“Alo bilmem ne”leri gördükten sonra onların nasıl
hazır olduğunu görüyoruz. Ama hukukçu, hukukçu olmayan, hepimiz inanılmaz
şaşkınlık içerisindeyiz. Bir anda İnternet yasası, bir anda HSYK yasası, şimdi
de soruşturmaları, paketleri, o ayakkabı kutularını yok etme yasası. Bakın,
tümü -hiç, sakın bize anlatmayın- alan temizliğine yönelik, mıntıka temizliğine
yönelik, öyle seçilmiş.
Değerli
arkadaşlar, bunlara gerçekten inanabilmek mümkün değil. Ben her zaman
söylüyorum, sadece şu yasanın 1’inci maddesi bile hukuksuzluğun, insafsızlığın
boyutlarını göstermek açısından yeterli. Soruşturmalar bitti, yargılamalar
bitti. Peki, bu çete, bu kumpas tarafından sözde verilen kararlar? “Onları
sonra yapacağız, Sayın Başbakanımız talimat verdi, 30 Marttan sonra vereceğiz.”
Şimdi, ben çok
açık söylüyorum. Neden söylüyorum bunları, hepiniz de biliyorsunuz. Artık bu
Bakandan hiçbir şey beklemiyorum. Başbakan ne derse o Bakan onu yapar, hiçbir
iradesi yoktur.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Kıskanma, kıskanma.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Beğen, beğenme Bülentçiğim.
Ama, neden? Tekrar
söylüyorum ha, bu tutukluluklar on yıl, beğenmediğiniz tutukluluklar on yıl
olsun diye önerge veren dünyadaki tek Bakandır, “On yıl olsun, beş yıl yetmez.”
diyen tek Bakandır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Olur mu ya!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – On yıl değil ya! Hocam, on yıl nereden çıkıyor?
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Hadi, hadi…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hocam, sınırsızdı önceden.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hocam, sınırsızdı önce.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Ben sana sonra öğretirim Recep. 4,12 maddesine bak.
Tek Bakandır ama
sizler…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Önceden on yıldan fazlaydı Hocam, sen bilmiyorsun. On yıldan
fazlaydı Hocam.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Ben Yılmaz Tunç’u makul bir insan zannediyordum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Şimdi on yıl tutukluluk olmuş. Senin de Bakandan farkın
yokmuş.
Hepinize yazıklar
olsun! Bu yasaları kumpas ortaya çıkınca yaptınız, hepinize yazıklar olsun!
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Evet,
aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Ali Halaman,
Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
560 sıra sayılı,
özel yetkili mahkemelerin kalkmasıyla ilgili Hükûmetin, iktidarın taslağı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Bu özel yetkili
mahkemeler, uzun yıllar, devlete karşı, millete karşı düşmanlık yapan, onu
yıkmak isteyen, devirmek isteyen, örgüt kuran, örgütsel olarak silahlı eyleme
geçen, devletin malını mülkünü gasbeden, rüşvet alan,
veren, haksız milletin, devletin parasını pulunu çalan çırpanları yargılayan
mahkemeler olarak görülür. Toplumda genelde bu mahkemeler siyasi olarak
algılanır.
Şimdi, bu
mahkemelerin bakmakta olduğu -daha önce kapatılmış bu mahkemeler- terörle
ilgili, KCK’yla ilgili, yine, 17 Aralık rüşvet
soruşturması operasyonundan sonra bu davaların… Şimdi bu özel yetkili
mahkemeler ortadan kaldırılıp, ellerindeki KCK dosyalarını, 17 Aralık rüşvet
dosyalarını mahallî, yerel mahkemelere devredip yeniden yargılama sürecini
başlatmak, onları aklamaya yönelik mahkeme kurmak isteniyor, yani özel yetkili
mahkemenin kalkması, yetkilerini mahallî idarelere devretmek bunu amaçlıyor.
Kurduğunuz yeni
mahkemelerle KCK dosyalarını ve rüşvet dosyalarını hallettiniz farz et, özel,
işte mahallî idarelere verdiniz. O zaman bundan önce iyi yaptı dediğiniz bu
Balyoz, Ergenekon davaları ne olacak? Dolayısıyla bundan yargılanan bizim Engin
Alan Paşa’nın hâli ne olacak? Yine demokratik Türkiye deyip, halklara dayalı
yeni Türkiye kuracağız, bu istiklal mücadelesi olacak, bunu kurtarmak için
bugüne kadar iktidarımızın söylediklerini yapmayan, bize engel olan, engel
oluşturan… Terörle mücadeleden kaynaklanan mahkemelerin elindeki dosyaları, KCK
dosyalarını, rüşvet dosyalarını alıp kendi kurduğunuz mahkemelere verip, siyasi
erk olarak, Bakanlık olarak, geçmişte kurduğunuz çadır mahkemeleri gibi, affı,
rüşveti meşru hâle mi getirmek istiyorsunuz?
Balyoz,
Ergenekon, arkadaşlar sık söylendiği için rahatsız olabilir ama bunun
karşısında yargılananları, haksız yere eziyet görenleri de her dönem söyleriz.
Bunları yeniden yargılama yolunun önünü, KCK ve dolayısıyla rüşvetten dolayı
dosyaları, yeniden yargılama sürecini başlatıyorsunuz.
Şimdi, bundan
önce bütün milletvekillerini çıkarttınız, bu mahkemelerden, pazar günü mail
yoluyla çıkarttınız. O zaman bu Engin Alan Paşa’yı niye çıkartmıyorsunuz?
Şimdi, terörü, rüşveti yeniden yargılanma adına serbest bırakıyorsunuz. Bunu
nasıl kabulleneceğiz? Bu Türk milletinin hâli ne olacak?
Şimdi, ben, bu
yasanın Türk milletine bir fayda sağlamayacağını düşünerek ret oyu vereceğimi
söylüyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinde yer alan “bir yıldan iki
yıla kadar hapis” ibaresinin “bir yıldan üç yıla kadar hapis” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık
(Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
SIRRI SAKIK (Muş)
– “Sayın”ı niye unutuyorsun Sayın Başkan.?
BAŞKAN –
Anlamadım.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Evet, merhaba arkadaşlar.
Şimdi, biraz önce
burada yaptığım bir konuşmada bütün generalleri eli kanlı falan bir şekilde
tarif etmedim. Ben, o dönemde Kürt coğrafyasında eli kana bulaşmış generallerin
olduğunu söyledim ve çünkü onlar kanlı bir tarihten geldikleri için nasıl
cinayetler işlendiğini -hepsi oradaydı- hepsi gördüler. Yani 3.500 köyün
yakıldığı dönemden bahsediyorum, 17.500 faili meçhul cinayetlerin yaşandığı bir
dönemden bahsediyorum. O dönem bölgede olup ve görevli olan o generallerin
büyük bir çoğunluğu bugün, evet, yargılandılar ama bu davalardan dolayı
yargılanmadılar ve o tarihte 17.500 cinayet işlenirken devlet de oradaydı,
generaller de oradaydı, özel yetkili mahkemeler de oradaydı. Sorun Kürtler
olunca ne devlet ne özel yetkili mahkemeler ne de generallerin kılı kıpırdamaz.
Onun için, bize ikide bir buradan sormayın “Efendim, sürekli Kürt, Kürt…”
Kürt’ün hukuku yoksa Kürt’ün hukukunu savunmak üzere buradayız. Ve o dönemde
eli kana bulaşmış insanlar… Kimin eli kana bulaşmışsa, gelin birlikte
araştıralım. Sizin söylediğiniz ve bizim söylediklerimizi bu Meclis, bir Meclis
araştırma önergesi hazırlayarak bunlardan hesap sorabilir ama sizin umurunuzda
değil. Bütün Kürtler katledilse bile sesiniz çıkmaz. Ama buradan, o Roboski’de cinayet işlendiği dönemde buralarda,
Parlamentoda bazı alçakların “Katırlara yazık oldu.” sözünü duyduğumuz da oldu.
Hiçbir gün, bu coğrafyada Kürtlerle ilgili uygulanan politikalara hiçbir dönem
duyarlılık gösterilmediği dönemleri de biliyoruz. Onun için, yani bize gölge
etmeyin, sizden başka bir şey istemiyoruz ama şunu açık ve net olarak
söylüyoruz: Sevgili arkadaşlar, bu özel yetkili mahkemeler, bu hâliyle eğer
Terörle Mücadele Yasası devam ederse bizim için hiçbir farkı yok. 17.500 faili
meçhul cinayetlerin failleri yok ortada. Bakın, cumartesi anneleri yıllardır
sokakta, İstanbul’da ve orada her gün ne diyor bir anne biliyor musunuz?
“Çocuğumun kemiklerini bulsam alacağım, koklayacağım…”
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) – Kendi milletvekillerin içerideyken bar bar
bağırıyordun Sırrı!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Nasıl?
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) – Kendi milletvekillerin içerideyken bar bar
bağırıyordun!
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ona bir şey… Bakın, bizde çifte standart yok. O konuda hukuk
herkese uygulanmalı, herkese, herkese uygulanmalı.
Şimdi, bir anne
aynen şöyle diyor: “Çocuğumun kemiğini bulacağım, kucağıma alacağım, kokusunu
özledim.” Bu ülkede çocuklarının kemiğinin kokusunu özleyen anneler var, acılar
var; bu acıları durdurmak, bunları sonlandırmak, bu katillerle yüzleşmek
hepimizin görevidir. Bu anneler eğer İstanbul’un göbeğinde ve Türkiye’nin dört
bir tarafında ölen çocuklarının kemiğini arıyorsa ve biz bunlara bir katkı
sunamıyorsak, bu, Parlamentonun bir ayıbıdır, iktidarın bir ayıbıdır. Bu özel
yetkili mahkemeler bu konuda duyarlılık göstermedi. Özel yetkili mahkemeler,
emin olun, durumdan vazife çıkaran mahkemelerdir.
Bakın, sizi temin
ediyorum ki, yıl 1994, 2 Martta bizi alıp buradan götürdüler, dosyalarımızda
hiçbir şey yok. Bizim tutuklanmayacağımızı söyleyen savcılar… 4 savcı ve
başsavcı, 5 tane savcı tutuklanmayacağımızı söylediler ama işte hani bu şerefli
generaller var ya, devreye girdiler, sabahleyin bizi tutukladılar. Ve sonra ne
yaptılar? Helikopterlerle gittiler, bölgeden delil temin ettiler. Özel yetkili
mahkemeleriniz, devlet güvenlik mahkemeleriniz işte böyle mahkemeler. Şimdi bu
mahkemeleri, sözüm ona, ortadan kaldırıyorsunuz ama Terörle Mücadele Yasası
durduğu müddetçe bizim açımızdan özel yetkili mahkeme de, devlet güvenlik
mahkemesi de, Şark İstiklal Mahkemesi de, ağır ceza mahkemeleri de fark etmez.
Bu Terörle Mücadele Yasası yürürlükte olduğu müddetçe ticaret mahkemesinden siz
bizi mahkûm edersiniz çünkü siz bize zulmettiniz, sistem olarak, bize, doksan
yıldır zulmediyorsunuz. O mahkemeden alıp oraya monte ediyorsunuz.
Kürt Memet nöbete, Kürt Memet
cezaevine, Kürt Memet mezara… Yani artık bu bitti.
Onun için, biraz vicdan, biraz vicdan… (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinde yer
alan “ibaresi” kelimesinden sonra virgül “,” işaretinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Sırrı Sakık
Iğdır Şırnak Muş
İdris
Baluken Mülkiye
Birtane
Bingöl Kars
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 6. maddesindeki
“şeklinde” sözcüğünün “ metinden çıkarılarak “biçiminde” sözcüğünün eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ali
Özgündüz
Uşak Kırklareli İstanbul
Atilla Kart Ali Rıza Öztürk Celal Dinçer
Konya Mersin İstanbul
Ömer
Süha Aldan Tufan
Köse
Muğla Çorum
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 6. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Seyfettin Yılmaz Özcan Yeniçeri Alim
Işık
Adana Ankara Kütahya
S.
Nevzat Korkmaz Lütfü
Türkkan
Isparta Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel yetkili mahkemeler işte
bu. Bu sorunu halletmeden buraya özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla
ilgili yasayı getirmek biraz farklı bir ironi karşımıza çıkarıyor.
Şimdi, aslında
meseleye baktığımız zaman bir şey görüyoruz: Özel yetkili mahkemeler ve bu
gelen yasa tasarısı bir konseptin bir parçası. Bu eğer
yalnızca özel yetkili mahkemelerle ilgili olmuş olsa bu konuda söyleyecek söz
yok. Demokrasilerde özel yetkili mahkeme zaten yok. Hukuk devletinde genel
yetkili mahkemeler ile ihtisas mahkemeleri olur ve dolayısıyla da özel yetkili
mahkemeler olsun, kendisine özel görevler verilsin, onlar siyasal yargılamalar
yapsın diye hiçbir demokrat kafa böyle bir savunu içerisine giremez. Hatta, bu üzerinde konuştuğumuz 6’ncı maddede yapılan
değişiklik de gerçekten ciddi ve yerinde bir değişikliktir. Ancak, özel yetkili
mahkemeleri İnternet’le ilgili yasadan, HSYK’dan,
MİT’le ilgili değişikliklerden ve Adli Kolluk Yönetmeliği’nin değiştirilmesine
yönelik girişimden ayrı olarak da değerlendirmek mümkün değil. Bunları bir
araya getirdiğimizde “demokratikleşme” adı altında, antidemokratik, kuvvetlerin
ayrılığını kesinlikle ortadan kaldıran, hukuk devletini tartışmaya açan ciddi
bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görürüz.
Konu üzerine
dönersek, bu maddeyle CMK’nın 91’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “işlediğini düşündürebilecek”
ibaresi “işlediği şüphesini gösteren somut deliller” şeklinde
değiştirilmektedir ki bu isabetli bir yaklaşım biçimidir.
Değerli milletvekilleri,
hukuk bir sosyal bilimdir, ancak hukukun diğer sosyal bilimlerde olmadığı kadar
bir matematik yönü vardır. Hukukta verilecek kararların kamu vicdanında
behemehâl karşılığının bulunması gerekir. Hukukta verilen kararlar kamu
vicdanında karşılık bulmuyorsa o kararların amacı hiçbir zaman olumlu yönde
gelişme veya adalet sağlamaya hizmet etmez. Karar vericilere soyut, izafi ve
geniş yorum alanı bırakmak doğru değildir. “İşlediği şüphesini gösteren somut
deliller” ibaresinin eklenmesiyle verilecek kararların daha objektif ve daha
ikna edici olacağı açıktır.
Demokratik hukuk
devletleri olağan mahkemelerin olduğu devletlerdir. Olağanüstü mahkeme olan
özel yetkili mahkemelerin kaldırılması normalleşme adına önemli bir adımdır.
Türkiye’de uzun yıllardır özel yetkili mahkemelerin neden olduğu bir yargı
sızlanması vardı. Bu mahkemeler 17 Aralık operasyonları arkasından gündeme
getirildi ve bu yönü itibarıyla da o meşhur tabirle söylersek manidardır. Şimdi
özel yetkili mahkemeler tamamıyla kaldırılıyor, özel yetkili mahkemelerin neden
olduğu birçok yargı faciası da bizzat iktidar yetkililerince dillendiriliyor. Ee, peki, siz özel yetkili mahkemeleri kaldırıyorsunuz ve
diyorsunuz ki: “Türk ordusuna karşı kumpas kuruldu.” Hatta dahası var,
diyorsunuz ki, Sayın Başbakan diyor bunu, “Sahte ihbar mektupları, yasa dışı
dinlemeler, sahte delillerle, tekrarlanmış, ayarlanmış bir kısım yargı
mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha belirgin
olarak görüyoruz.” diyor ki çok doğru söylüyor. Ee
peki, o hâlde bu insanlarla ilgili, bu mağduriyetleri gidermekle ilgili ne
yapıyoruz? Bizim milletvekilimiz içeride, bir tek milletvekili içeride. Bunun
için ne yapacaksınız? Sizin milletvekiliniz olsaydı, hiç kuşkunuz olmasın,
derhâl bunun için özel bir yasa çıkarır ve getirir bu sıralara oturturdunuz.
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) – Bizde darbeci vekil olmaz!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Darbeci sizsiniz! Darbeci sensin, sen!
ŞAMİL TAYYAR
(Gaziantep) – Bizde darbeci vekil olmaz!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Dolayısıyla, bu konuda şunu çok açık bir şekilde söyleyelim: Eğer gerçekten
Türkiye’de yaptığınız işte bir samimiyet ve içtenlik varsa yalnızca…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – …kendi yandaşlarınızı veya kendi çıkarlarınızı koruyacak
değişikliklere değil, toplumun ızdırabını, acısını
dindirecek değişikliklere gitmeniz gerekiyor. Engin Alan toplumun vicdanıdır,
toplumun vicdanı sızlamaktadır. Engin Alan’ı orada
tutarak, özel yetkili mahkemeleri burada kaldırarak bir sonuç alamazsınız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 6. maddesindeki “şeklinde” sözcüğünün metinden
çıkarılarak “biçiminde” sözcüğünün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu kanun
teklifinin, kamuoyunda 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması olarak
bilinen ve o tarihten sonraki süreçte yaşanan olayları ve soruşturmaları
önlemek, gizlemek ve bu soruşturmaların üstünü örtmek, bu süreçte elde edilen
delilleri karartmak amacıyla yapıldığı açıkça her yerinden bellidir,
ki besbelli.
Değerli
milletvekilleri, bu yasayla yapılmak istenen düzenlemeler siyasi iktidarın daha
sonraki günlerde yapacağı uygulamalarının ayak sesleridir. Bundan sonra gelen
MİT Kanunu’nu da değerlendirdiğimizde, o MİT Kanunu’nun düzenlemeleri ile bunu
ve bundan önceki HSYK Yasası’nı birlikte değerlendirdiğimizde bunun tümüyle bu
soruşturmayı örtmek için olduğu açıktır.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Özel Soruşturma Bürosunca
hazırlanan 31/12/2013 tarih ve 2013/20764CM sayılı
fezleke 30 Ocakta Adalet Bakanına teslim edildi. “İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı Kaçakçılık ve Narkotik Suçlar Bürosunca yürütülen 2012/120653
soruşturma numaralı evrakta Rıza Sarraf liderliğindeki suç örgütünün resmî
belgede sahtecilik, kaçakçılık, rüşvet alıp vermek ve benzeri suçları işlediği
tespit edilmiş ve mahkemece verilen kararlar çerçevesinde yapılan iletişimin
tespiti ve kayda alınması, arama ve el koyma, yakalama ve gözaltına alma ve
buna benzer delil toplama faaliyetleri sonrası soruşturma evrakı şüphelilerine
yönelik olarak 17/12/2013 tarihinde operasyon
düzenlenmiştir.”
Bu devam ediyor:
“Suçun işlendiği tarih itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinde falan bakan
olarak görev yapan falan ilin milletvekili falan hakkında 5677 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na muhalefet, resmî belgede sahtecilik, birden çok
kez rüşvet alındığına ilişkin suçlamalar…”
Sayın Bakan,
dinlerseniz, bunlar sizin Kabine arkadaşlarınızdı. Fezleke okuyorum burada,
sizin sakladığınız fezlekeyi okuyorum.
“İçişleri Bakanı
olarak görev yapan Mardin Milletvekili Muammer Güler hakkında, sahte belge
düzenlemek, soruşturmanın gizliliğini ihlal, nüfuz suistimali
ve birden çok kez rüşvet aldığına ilişkin suçlamalar,
Avrupa Birliği
Bakanı olarak görev yapan İstanbul Milletvekili Egemen Bağış hakkında, birden
çok kez rüşvet aldığına ilişkin suçlamalar,
Ekli soruşturma
belgelerinde iddia edilmektedir.” 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması,
Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun ilgili hükümleri yazılmış, Anayasa
hükümleri yazılmış ve sonunda denilmiş ki: “Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğünün 20/1/2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesi,
3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele
Kanunu’nun 8/a, 19/1 maddeleri uyarınca oluşturulan soruşturma evrakının onaylı
bir sureti dizi pusulasına ekli olarak gönderilmiştir.
Gereği
takdirlerinize arz olunur.”
Dizi pusulasında da 2 no.lu klasörde Salih Kaan Çağlayan’ın
–şüpheli- ifade tutanağı, 3 no.lu klasörde Barış Güler’in ifade tutanağı, 5
no.lu klasör, gene 6 no.lu klasörde Barış Güler’e ait ikame ve el koyma, Rıza
Sarraf, Süleyman Aslan, 7 no.lu klasör, 10 no.lu klasör…” denilirken bütün 28
klasör gönderilmiş fezlekeyle beraber ama Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu, bu fezlekelerin burada okutulmasını göremedi çünkü Meclis Başkanı ve
Adalet Bakanı top gibi bu fezlekeleri çevirdiler. Ama, şimdi ben size bunu okudum. İçeriği, doğruluğu ya da yanlışlığı
yüce Meclisin takdirine sunmak üzere ben bunu burada söyledim. Eğer böyle
değilse Sayın Adalet Bakanı çıksın, bunları açıklasın. O eline gelen belgeleri,
fezlekeleri niye buraya getirmedi, neden kaçıyor? Gerçekten, bu kişiler suç
işlememişlerse, bu kişilerin alnı ak, yüzü paksa, kamuoyunda öyle gizli saklı
dolanarak “Bizim verilmeyecek hesabımız yok.” diyerek hesap vermekten kurtulmuş
olamazlar. Buraya gelirler, Meclis soruşturması açılır haklarında, giderler
Yüce Divanda yargılanırlar ve orada hesaplarını verirler; suçu işlememişlerse
aklanırlar, buraya gelirler.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.07
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Dilek YÜKSEL
(Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 6 ıncı maddesinde
yer alan “ibaresi” kelimesinden sonra virgül “,” işaretinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Sırrı Sakık
(Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklikle noktalama işareti kullanılarak ifadenin daha anlaşılır kılınması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 7 nci maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan “mahkeme önüne çıkarılamıyorsa”
ibaresinin “mahkeme önüne çıkarılmasının mümkün olmadığı hallerde” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Sırrı Sakık
Iğdır Şırnak Muş
Sebahat
Tuncel İdris Baluken
İstanbul Bingöl
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 7. maddesinin
2. Fıkrasındaki “tarafından” sözcüğünün metinden çıkarılarak “huzurunda ve
müdafi eşliğinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ali
Özgündüz
Uşak Kırklareli İstanbul
Atilla Kart Celal Dinçer Emre Köprülü
Konya İstanbul Tekirdağ
Tufan
Köse Ömer Süha
Aldan
Çorum Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 7. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Mesut Dedeoğlu Seyfettin Yılmaz Lütfü Türkkan
Kahramanmaraş Adana Kocaeli
S.
Nevzat Korkmaz Alim Işık
Isparta Kütahya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 560 sıra sayılı
Terörle Mücadele Kanununun 10’uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza
Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerine vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenlemeyle, daha önce yasal düzenlemeyle kaldırılan ancak
ellerindeki dosyalar sonuçlanıncaya kadar görevlerine devam etmesi hükme
bağlanan özel yetkili mahkemeler tümüyle ortadan kaldırılmaktadır. Hükûmet, 17
Aralıkta yaşanan olaylardan sonra milleti neredeyse unutmuş ve kendi derdine
düşmüştür. HSYK Yasası’yla yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran Hükûmet, bu
düzenlemeyle terörle mücadele ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma konusunda da
çok tartışmalı düzenlemelere gitmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanun teklifiyle adliye personelinin mevcut
sorunlarına hâkim ve savcıların sorunları da dâhil olmak üzere eklenmek
istenmektedir. Adliye personeli ülkemizde çok ağır şartlar altında
çalışmaktadır. Bu personelin iş yükü sürekli olarak artmaktadır. Adliye
personeli iş yoğunluğu nedeniyle zaman zaman gün içinde, akşamları da mesai
yapmaktadırlar. Bu personel bazen hafta sonları da mesaiye kalmaktadır. Hükûmet
tarafından verilen sözler tutularak bu personelin fazla mesaisi mutlaka
ödenmelidir.
Yine, zabıt katiplerinin sorunları da çözüm beklemektedir. UYAP
sistemiyle birlikte, zabıt kâtipleri veri girişi yapmaya başlamıştır. Bu
nedenle bu personel artık veri hazırlama ve kontrol işletmeni kadrosuna geçmek
istemektedirler. Zabıt kâtipleri, bu kadroyla az da olsa maaş artışı
yaşayacaklardır. Adalet Bakanlığı bünyesinde müdür olarak çalışan personel 2200
ek göstergenin üzerine çıkamamaktadır. Hâlbuki,
ülkemizde başka kurumlarda emsal görevlerde bulunan kişiler 3600 ek gösterge
üzerinden emekli olabilmektedirler. Adalet Bakanlığı bünyesinde görev yapan
müdürlere de 3600 ek gösterge mutlaka verilmelidir. Adliyelerde yardımcı
hizmetler sınıfında çalışan mübaşirler de genel idare hizmetleri sınıfına
mutlaka alınmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adliye personeli dışında tüm memurların yargılanması
izne tabi tutulurken adliye personeli bu kapsamın dışında tutulmaktadır.
Ülkemizde, pek çok kamu kurum ve kuruluşunda görevli memurlara yeşil pasaport
verilmektedir. Zâbıt katipleri,
mübaşirler ve diğer adliye personeline de mutlaka yeşil pasaport vermeliyiz.
Keşfe giden personele, keşif harçlarının çok az miktarı verilmektedir. Bu
personele ödenen harç ücretleri de mutlaka artırılmalıdır. Her adliyede olduğu
gibi bu sorunlar Kahramanmaraş Adliyesinde de yaşanmaktadır. Bu sorunların bir
an önce çözülmesini mutlaka bekliyoruz.
Devlet Memurları
Kanunu’nun 36’ncı maddesinde 11 hizmet sınıfıyla ilgili düzenlemeye
gidilmiştir; yargı hizmetlerine bu düzenlemede yer verilmemiştir. Yargı
hizmetleri sınıfı da 11 hizmet sınıfının arasına mutlaka eklenmelidir.
Türkiye’de pek çok kamu kurum kuruluşlarının tesisleri bulunmaktadır. Yargı
çalışanlarının ise Ankara Adalet Evi dışında başka hiçbir ilde sosyal tesisi
bulunmamaktadır. Tesis konusunda personel talepleri her geçen gün artmaktadır.
Adliye personeli,
lojman konusunda da sıkıntı yaşamaktadır. Bu sorunlar da Hükûmet tarafından
mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. İş yoğunluğu nedeniyle çoğu birimlerde sıkıntı
yaşanmaktadır. Personel ihtiyacı karşılanarak birimlerde iş yükünün azaltılması
yerinde olacaktır. Hükûmetin bütün bu sorunların çözümüne yönelik bir çalışma
yapmasını bekliyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle, değişiklik önergemizin kabulünü diler, yüce Meclisi saygılarımla
selamlarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 7. maddesinin 2. Fıkrasındaki “tarafından”
sözcüğünün metinden çıkarılarak “huzurunda ve müdafi eşliğinde” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Emre Köprülü (Tekirdağ) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Emre Köprülü, Tekirdağ
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, 17 Aralık süreci bu
ülkenin tarihine geçti, her açıdan tarihine geçti. Sadece eurolar,
dolarlar, milyonlar, para sayma makineleri, ayakkabı kutularıyla geçmedi; halkın
ihtiyaçları yerine, belli zümrelerin paçayı kurtarması için Meclisin
çalıştırılmasına şahit olarak tarihe geçti; çifte standart uygulamalarla, adam
kayırmayla, çıkar hesaplarıyla, tabii yalanın da siyasetin içerisine bu kadar
bulaştırılmasıyla tarihe geçti. Bugün bunları konuşuyorsak, gelecekte de,
tarihte de bunlar konuşulacak, bunlar yazılacak ve tarihte de herkesin bu
konudaki duruşu görülecek.
Sayın
milletvekilleri, 17 Aralık sürecinden sonra, Başbakan ve özel görevli Adalet
Bakanı, birden, topluma, zaten kaldırılmış olan özel yetkili mahkemelerin
tekrar kaldırılacağı müjdesini verdi. Zaten yeni dava alamayan, elindeki
dosyaları bitiren mahkemeleri kaldırmak… İş işten geçmiş! Amaç tabii yine
başka, sol gösterip sağ vurmak. Amaç, emniyet müdürlerinin soruşturma
izinlerini bakana bağlamak, böylece kolluğun savcıyı dinlemeden önce bağlı
olduğu bakanı dinlemesini sağlamak ve tabii, yine özel görevli olan İstanbul
Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturmadan da kendisini kurtarmak; idari
işlemlerde yürütmeyi durdurma kararını anlamsız hâle getirmek, emniyet
müdürlerini tazminat davasından kurtarmak, savcıyı ve hâkimi ise tazminat
davalarıyla tehdit ve baskı altına almak. Amaç ve gerekçe hep aynı. HSYK,
İnternet düzenlemesi, bu ve bunun benzeri yasalar ve birçok düzenleme, tabii ki
iktidarın ve çevresindeki menfaat odaklarının bir kalkanla, bir zırhla
korunması amacına dönük çalışmalar; zayıflayan, hem içte hem de dışta itibarını
ve inandırıcılığını kaybeden, zihnen çürüyen AKP iktidarının kendisini bu yolla
ayakta tutacak düzenlemeler peşinde koşması.
Kanun teklifini
veren milletvekili arkadaşlarımın genel gerekçelerine baktığınız zaman, adil
yargılanma hakkı, suçsuzluk karinesi, susma hakkı, silahların eşitliği, savunma
hakkı gibi genel hukuki prensipler burada var. Ama,
teklifin talimatını veren Başbakanın ve gene, aynı zamanda, teklif sahiplerinin
kamuoyuna yansıyan açıklamalarında ise özel yetkili mahkemelerin ve bu
kapsamdaki çalışmaların açık olarak kolluğun devlet içerisinde devlet olduğu,
verilen kararların ise örgütsel bir yapının talimatlarının yerine getirilmesi
şeklinde özel açıklamaları var. Bu özel ve genel açıklamalar bir araya
getirildiği zaman, AKP için adalet dağıtmayan, orada hukukun uygulanmadığı,
düzmece delillerin düzenlendiği, adil kararların verilmediği ve tabii ki tüm
genel hukuk ilkelerinin uygulanmadığı bu özel yetkili mahkemeler bugün
kapatılıyor. Bu, işin reklam ve pazarlama bölümü. Mahkemeler zaten 6352 sayılı
Yasa’yla kapatılmış ve sadece ellerindeki derdest dosyalara bakıyorlar yani
yeni dava alamıyorlar. Bir tarafta konu bu ancak asıl konu daha önemli.
Şimdi, diyorsunuz
ki: Burada devlet içinde bir devlet var, kararlar hukuki değil, adil değil,
düzmece kanıtlar var, genel anlamda da adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve
bunun benzeri birçok genel hukuk kaidesi bu mahkemelerde uygulanmıyor. O hâlde şunu soruyorum Sayın Bakan: Durum böyleyse, bu mahkemelerin
2007 yılından beri yaptığı yargılamalar, verdiği kararlar, mağdur olan onca
insan, hâlâ içeride tutuklu ya da hükümlü olarak bulunanlar, “Burada hukuk
yok.” dediği için Silivri’de gazlananlar, coplananlar, şiddet gören insanlar,
uzunca bir süre Meclise gelemeyen milletvekilleri, bugün için İstanbul
Milletvekili Engin Alan’ın durumu, “Burada hukuk
yok.” dediği için hakkında dava açılan ve Başkanlığı düşürülmeye çalışılan İstanbul
Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın durumu, onca
gözyaşı, acı, çile... Tüm bu açıklamalarınıza rağmen, tüm bunlara rağmen
bu konuda bir açıklama yapmamanız nedendir?
Sayın Adalet
Bakanı, Başbakanın ağzıyla söylenecek çok şey var ama siz bu durumu nereye,
hangi vicdana sığdırıyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMRE KÖPRÜLÜ
(Devamla) – Bunu merak ediyoruz, sadece biz değil, bütün kamuoyu da merak
ediyor.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 7 inci maddesinin 2 inci fıkrasında yer alan
“mahkeme önüne çıkarılamıyorsa” ibaresinin “mahkeme önüne çıkarılmasının mümkün
olmadığı hallerde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile anlatımın güçlendirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali
Rıza Öztürk Mehmet
Şeker
Uşak Mersin Gaziantep
Gürkut Acar Ali
Özgündüz
Antalya İstanbul
MADDE 8 - 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 1. fıkrasındaki “olguların”
ibaresi, “somut kanıtların” şeklinde değiştirilmiş, 3. fıkrası yürürlükten
kaldırılmış, diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 8.- 5271
sayılı Kanunun 100 üncü Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Tutuklama Nedenleri
MADDE-100 (1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren nesnel olguların ve bir tutuklama
nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı
verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile
ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli veya
sanığın davranışları;
1. Delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Sadece adlî
para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı ÜÇ yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
(4) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza
infaz kurumu koşullarındaki tedavi ve bakımının iyileşmesini sağlayamayacağı,
ceza infaz kurumunda kalmasının hastalığının ilerlemesine sebebiyet vereceği veya
artık tek başına ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığı tam teşekküllü
devlet hastanesi, eğitim ve araştırma hastanesi, üniversite hastanesi sağlık
kurulu tarafından verilen rapor üzerine saptanan şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilemez. Tutuklunun ceza
infaz kurumunda tedavi edilmesinin mümkün olduğuna ilişkin tam teşekküllü
devlet hastanesi, eğitim ve araştırma hastanesi, üniversite hastanesi
tarafından verilen rapora karşı tutuklunun itiraz hakkı saklıdır.
(5) Tutuklama kararı verilmesinden sonra maruz kaldığı ağır bir
hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız
idame ettiremeyeceği veya tedavisi, iyileşmesi, bakımının mümkün olmadığı tam
teşekküllü devlet hastanesi, eğitim ve araştırma hastanesi, üniversite
hastanesi sağlık kurulu tarafından verilen raporla tespit edilen tutuklular
hakkında tutuklama nedenleri ortadan kalkmış kabul edilerek tahliyelerine karar
verilir.”
Pervin Buldan İdris Baluken Hasip Kaplan
Iğdır Bingöl Şırnak
Adil
Zozani Demir
Çelik
Hakkâri Muş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 8. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz Lütfü Türkkan
Kütahya Adana Kocaeli
S.
Nevzat Korkmaz
Isparta
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede, tutuklamanın
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillere dayandırılması
zorunluluğu getiriliyor.
Öncelikle şunu söyleyeyim:
Tabii ki hukuk sistemi sağlam temeller üzerine dayanmalıdır. Hukuku uygulayan
kişilerin de muhakkak ki bu kurallara bire bir uymaları gerekir. Öyle ki, şöyle
söyleyeyim, burada “somut deliller” denirken somut delilleri hangi ölçüde
değerlendireceksiniz?
Size geçmişten
önemli bir örnek vermek istiyorum. Birtakım Ermenilerle ilgili bir konuda,
suikastlar tertip eden bir kişi yakalanmış ve bunun evine girilmiş, evinde bir
araştırma yapılmış. Evine girildiğinde, onun bağlı bulunduğu din adamı da birlikte
götürülmüş. Yapılan araştırmalarda elde edilen bulgular altında da, tutanakta
da bu din adamının da imzasıyla mahkemeye çıkarılmış. Şimdi, biz burada öyle
bir uygulama yapıyoruz ki polisler gidiyor, baskın yapıyorlar, orada birtakım
bilgiler elde ettiklerini söylüyorlar, bir de tutanak tutuyorlar ama onun,
diyelim ki avukatı orada yer almıyor. Somut delili hangi ölçüde
değerlendireceksiniz, bu önemli.
Şimdi, böyle bir
maddeye bağlı olarak ben bir soru sormak istiyorum. İçişleri Bakanlığının,
Genelge 2013/12, burada diyor ki: “… Çeçen ve Tunusluların bulunduğu El Nusra’ya bağlı mücahitlerin, iliniz sınırları içinden
Suriye’ye geçişlerinde, istihbarat görevlilerine gerekli desteğin sağlanarak,
güvenliklerine ve konunun gizliliğine riayet edilmesi önem arz etmektedir. Bu çerçevede, Millî
İstihbarat Teşkilatımız ile ilgili merciler bu konuda görevlendirilmiştir.
Hatay Valiliğimizle koordineli olarak çalışılacaktır… mücahitlerin
gizlilik içerisinde Diyanet İşleri misafirhaneleri, bağlı kuruluşları ile MİT tarafından
belirlenen kamu misafirhanelerinde konaklatılmaları uygun görülmüştür.” Altta,
İçişleri Bakanı Muammer Güler’in imzası. Bu somut bir delil midir? Somut bir
delilse -ve burada imzası, tarihi, sayısı, her şeyiyle belli- şimdi böyle bir
somut delil karşısında ne yapacaksınız? Haydi görelim. Bakın, size somut bir
delil sunuyorum. Bu somut delil çerçevesinde, bu kişiyi tutuklayacak mısınız,
gözaltına alacak mısınız? Ee, bazı konular vardır ki
sizin söylediğinizden pek farklı cereyan eder. Dolayısıyla, normal hukuk
normlarını değerlendirirken ona göre bir sistem oturtacaksınız. Dolayısıyla,
ortaya koyacağınız hukuk sisteminin adil, devletin bekasıyla bağlantılı
birtakım konuları da ön plana getirmesi gerekir.
Şimdi, çeşitli
konularda artık gizliliği ortadan kaldırmış durumdasınız. Yani, artık, gizli
bir şeyi görmeniz, tutmanız mümkün değil. Böyle bir durumda, ortaya koyacağınız
bu tür kanunlarla kimleri koruma altına alıp almayacağınızı veya ne yapmak
isteyip ne yapmak istemediğinizi de göz önüne almanız gerekir.
Şimdi, şöyle
söylüyorum: Özel yetkili mahkemeler hangi sebeple kaldırılmaktadır? Yani, bunun
gerekçeleri nedir? Şayet, ÖYM’ler hukuk dışıysa -ki
kaldırılıyor- bu mahkemelerin bugüne kadar verdikleri kararlar hakkında nasıl
bir işlem yapılacaktır? Hâlen tutuklu olanların tutuklulukları ne olacaktır? Bu
kadar yıldır içeride, hani makul delillerle içeride tutulan insanlar hakkında,
bunlar hakkında somut delil yok. Şimdi bu kanunu çıkardığınızda ne karar
vereceksiniz? Ve bu insanların beş senedir içeride olmalarını da göz önüne
alırsanız bunun vebalini kim karşılayacak, kim ödeyecek? İşte, adil hukuk
sistemi dediğim bu.
Tabii ki şurasını
özellikle belirtmek istiyorum: Çok dikkatli olmak lazım. İnsanların, kişilerin
insan olmasının ötesinde bir de adam olmaları gerekir. Adam olmak için,
omurgalı olmak gerekir, bir söylediğini daha sonra tekzip eden bir şekilde
konuşmaması gerekir yani bulunduğu ortama göre, bukalemun tarzında, renk
değiştirmemesi gerekir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yok.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.38
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Dilek YÜKSEL
(Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesi üzerinde Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 8 - 5271
sayılı Kanunun 100 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Tutuklama
Nedenleri
MADDE-100 (1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren nesnel olguların ve bir tutuklama
nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı
verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile
ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli veya
sanığın davranışları;
1. Delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Sadece adlî
para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı ÜÇ yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.
(4) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza
infaz kurumu koşullarındaki tedavi ve bakımının iyileşmesini sağlayamayacağı,
ceza infaz kurumunda kalmasının hastalığının ilerlemesine sebebiyet vereceği
veya artık tek başına ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığı tam
teşekküllü devlet hastanesi, eğitim ve araştırma hastanesi, üniversite
hastanesi sağlık kurulu tarafından verilen rapor üzerine saptanan şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilemez. Tutuklunun ceza infaz kurumunda tedavi edilmesinin mümkün olduğuna
ilişkin tam teşekküllü devlet hastanesi, eğitim ve araştırma hastanesi,
üniversite hastanesi tarafından verilen rapora karşı tutuklunun itiraz hakkı
saklıdır.
(5) Tutuklama kararı verilmesinden sonra maruz kaldığı ağır bir
hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız
idame ettiremeyeceği veya tedavisi, iyileşmesi, bakımının mümkün olmadığı tam
teşekküllü devlet hastanesi, eğitim ve araştırma hastanesi, üniversite
hastanesi sağlık kurulu tarafından verilen raporla tespit edilen tutuklular
hakkında tutuklama nedenleri ortadan kalkmış kabul edilerek tahliyelerine karar
verilir.”
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5271 Sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 100. maddesinde tutuklama tedbirinin kullanımına ilişkin
ilkeler belirlenmekle birlikte ceza yargılamasında tutukluluğun istisna,
tutuksuz yargılamanın esas olmasına ilişkin zaman içinde yapılan yasal
düzenlemelerin mahkemeler tarafından uygulamada çoklukla tersi yönde
değerlendirmelerle uygulandığından tutuklamanın keyfiyete dönüşmesinin
önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
MADDE 8- 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 1. fıkrasındaki “olguların”
ibaresi, “somut kanıtların” şeklinde değiştirilmiş, 3. fıkrası yürürlükten
kaldırılmış, diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar partisi, Başbakan ya
da Adalet Bakanı uzun tutukluluk süresini beş yıla indirdik diye övünüyor. Bir
kere, şunu söylemek lazım: O zaman, tutukluluk süresini on yıl olarak kim
yaptı? Bu Parlamentoda Adalet ve Kalkınma Partisi yaptı.
Bakın, elimdeki
önerge 22’nci Dönem Üçüncü Yasama Yılına ait bir önerge. “Görüşülmekte olan
Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının kabul edilen önergeyle değiştirilen 252 nci maddesine aşağıdaki ikinci fıkranın eklenmesi arz ve
teklif olunur.” diyor. “250 nci maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinde öngörülen suçlar bakımından, Kanunda öngörülen
tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.” Kimlerin imzası var burada? Bekir
Bozdağ’ın imzası var, Yozgat Milletvekili ve Hakkı Köylü’nün
imzası var. Demek ki değerli milletvekilleri, tutuklama süresini on yıla
çıkaran iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıymış. Beş yıla kim düşürdü? Beş
yıla da düşmedi, Anayasa Mahkemesi on yıllık süreyi iptal etti.
Şimdi burada
diyorsunuz ki: “Biz özel yetkili mahkemeleri kaldırıyoruz.” Özel yetkili
mahkemeleri kim kurdu? Siz kurdunuz, siz. 4 Aralık 2004 günü, bu Parlamentoda,
Hükûmet tasarısında, gelen bilim kurulunun hazırladığı tasarıda 250, 251 ve
252’nci maddeler olmamasına rağmen, burada verilen önergeyle ve Adalet ve
Kalkınma Partisinin oylarıyla 250, 251 ve 252’nci maddeler Ceza Muhakemesi
Kanunu içerisine sokularak, soruşturmada ve kovuşturmada özel yetkiye sahip
mahkemeleri siz ihdas ettiniz. Ve kamuoyunun “üçüncü yargı
paketi” olarak bildiği paket bu Parlamentoda görüşülürken, sözüm ona, AKP Grup
Başkan Vekili Mahir Ünal ve arkadaşları tarafından verilen önergeyle bu özel
yetkili mahkemelerin; 250, 251 ve 252’ye göre faaliyet gösteren özel yetkili
mahkemelerin kullandığı soruşturma ve kovuşturma yetkisinin elinden alındığı,
böylelikle muhakeme sistemimizden çıkarıldığı söylenildi. Şimdi
getirdiğiniz bu kanunun 1’inci maddesinde diyorsunuz ki: “6352 sayılı Yasa’nın
geçici 2’nci maddesiyle yürürlüğü sürdürülen özel yetkili mahkemeler
kaldırılmıştır.” Hani bu özel yetkili mahkemeler üçüncü yargı paketinde 6352
sayılı Yasa’yla kaldırılmıştı? O tarihte bu kürsüden söyledim değerli
arkadaşlarım, aslında kaldırılmadı. Bu taraftaki sütun Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddeleri, burası da Terörle Mücadele Kanunu’nun
10’uncu maddesi; buradaki hükümler alındı, buraya taşındı. Siz o tarihte
kaldırmadınız, nakliyecilik yaptınız ama şimdi kaldırıyorsunuz. Bu zaten sizin
getirdiğiniz teklifte de bellidir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bu paketi
demokratikleşme paketi olarak sundunuz. Gerçekten siz demokratikleşme
iddianızda samimiyseniz… Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesinde
tutuklama nedenleri sayılmıştır. Orada bir tutuklama nedeni
vardır ki kamuoyunda katalog suçlar olarak tanımladığımız Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100’üncü maddesinin (3)’üncü fıkrasındaki suçları işledikleri
iddiasıyla haklarında soruşturma açılan kişiler otomatik olarak
tutuklanmaktadır çünkü uygulamada, savcılar iki kişiyi bir araya getirerek bir
örgüt yaratmakta ve bu durumu da o Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü
maddesinin (3)’üncü fıkrasındaki katalog suçlar içerisine sokmakta ve bu
kişileri tutuklamaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tutuklama nedenleri olarak sanığın
kaçma ya da delilleri karartma tehlikesinin objektif olarak kararlarda
belirtilmesini göstermiştir, suçun vasıf ve mahiyetinin tutuklama nedeni
olamayacağını belirterek Türkiye’yi bu konuda çeşitli defalar tazminata mahkûm
etmiştir. 100’üncü maddenin (3)’üncü fıkrasındaki suçların işlenmiş olması
tutuklama nedeni olamaz. Suçun vasıf ve mahiyeti yani niteliği, yargılama
sonunda verilecek ceza miktarının azlığı ya da çokluğuna ilişkin bir durumdur.
Tutuklama ise ana dava sürecinden bambaşka ve koşulları olduğunda
uygulanabilecek bir koruma tedbiridir. Durum böyle olunca, eğer gerçekten
demokratikleştirilmek isteniliyorsa, gerçekten bu yasa teklifiyle 17 Aralık
soruşturmasının kapatılması amaç edinilmiyorsa, özgürlükler amaç ediniliyorsa
100’üncü maddenin (3)’üncü fıkrasındaki otomatik tutuklama maddesinin
kaldırılması gerekir.
Biz geçmişte
söyledik, özel yetkili mahkemeler kaldırılsın dedik, itiraz ettiniz, bugün
getirdiniz. Şimdi de söylüyoruz, 100’üncü maddenin (3)’üncü fıkrası
kaldırılmalı, yarın çok geç olur. Bu pakette, ancak bu sağlanabilirse özel
yetkili mahkemelerin kaldırılması bir anlam ifade eder.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa önerge
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 8. maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
maddenin 9. madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre
numaralandırılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut
Dibek Ömer Süha
Aldan
Uşak Kırklareli Muğla
Atilla Kart Celal Dinçer Ali Özgündüz
Konya İstanbul İstanbul
Tufan
Köse
Çorum
“MADDE 9- 5271 SAYILI Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 102. maddesinin 2. ve 3. Fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
(2) Ağır Ceza
Mahkemelerinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi; en çok iki yıldır.
Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek en çok 1 yıl daha
uzatılabilir.
(3) Bu maddede
öngörülen uzatma kararları Cumhuriyet Savcısının, şüpheli veya sanık ile
müdafinin görüşleri alındıktan sonra verilir. Bu maddede öngörülen süre, karar
kesinleşinceye kadar tutuklulukta geçen süreyi de kapsar.”
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Komisyon üyelerimizi buraya davet ediyoruz.
Sayın Başkanım,
salt çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
işlemden kaldırılmıştır.
9’uncu madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinde yer alan “ibaresi”
kelimesinden sonra virgül “,” işaretinin eklenmesini ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Sırrı Sakık
Iğdır Şırnak Muş
Nursel
Aydoğan İdris Baluken
Diyarbakır Bingöl
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 9.maddesinindeki “şeklinde” ibaresi metinden
çıkarılarak “biçiminde” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Mehmet Şeker
Mersin Uşak Gaziantep
Gürkut Acar Ali
Özgündüz
Antalya İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 9. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Seyfettin Yılmaz Lütfi Türkkan S. Nevzat Korkmaz
Adana Kocaeli Isparta
Alim Işık
Kütahya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Adalet Bakanı herhâlde yorulmuş.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; farkında mısınız bilmiyorum, her gün görev yerleri
değiştirilen hâkimler ve savcılar ciddi bir baskı altında, inim inim inliyorlar
âdeta. Bir sohbetimizde, bir dokunduğumuzda bin ah işitiyoruz onlardan.
Emekliliği gelen hâkim ve savcı yaş haddinden emekliliğine uzun bir süre
kalmasına rağmen bu mevcut cereyan eden olaylara dayanamadığı için ayrılıyor.
Bakın, dün
Emniyet Genel Müdürlüğünün Terörle Mücadele Daire Başkanı daha henüz yeni
atanmasına rağmen görevinden kendi isteğiyle ayrıldı. Sebep ne biliyor musunuz?
Ona tasvip etmediği bir operasyon emri verildiği için. Devleti yönettiğini iddia
edenler ile devletin bürokratları arasında ciddi bir sıkıntı var. Bu sıkıntıyı
aşamazsanız sonumuz gerçekten çok daha kötü bir duruma doğru gidiyor; bu
sıkıntıyı aşması lazım bu Hükûmetin. İki ay evvel atadığınız daire başkanı
kendiliğinden görevden ayrılıyor. Hani yani “Bizim adam, bu adam bizi dinler.”
dediğiniz adam bile kabul etmiyor söylediklerinizi; kim bilir neler teklif
ettiniz, nasıl bir operasyon teklif ettiniz bırakıp kaçtı adam.
Telaş içinde
olduğunuzu düşünüyorum, bunu gözlerde görmek mümkün hem korkuyorsunuz hem de
her türden usulsüzlüğü mübah sayıyorsunuz. Rüşvet ve
yolsuzluk kanser gibi her tarafı sarmış, bunun hesabını vermemek için de hukuk
devletini katletmeye devam ediyorsunuz. Ama, unutmayın
ki Allah büyük, bu, böyle gitmeyecek, korkunun da ecele faydası yok, er veya
geç bu hesap verilecek, kaçış yok bundan. İnternet Kanunu’nu çıkardınız,
arkasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, şimdi bir de MİT Kanunu
geliyor aradan. Türkiye’de aslında yeni bir rejim kaim edilmeye çalışılıyor. Bu
rejimin ismi demokrasi değil, ne olduğunu bilmiyorum ama demokrasi olmadığı
gerçek.
Bir de bir hazin
durumdan bahsedeceğim, Sayın Bakan keşke burada olsaydı. Türkiye’de hakkında
yargıya müdahale suçundan 2 ayrı fezleke olan bir bakan ilk defa Adalet
Bakanlığı koltuğunda oturuyor.
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) – Orada değil, karşında duruyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Burada mı Sayın Bakan?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Nerede olduğu belli değil.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Böyle bir mesele ilk defa Türkiye’nin gündeminde yer alıyor
sayenizde. Ben buradan bizi dinleyen, dinleyemeyen vatandaşlarımıza
sesleniyorum, burada da sansür var biliyorsunuz. Vicdan insandaki Yaradan’ın
sesidir, vicdanınızın sesini dinleyerek ülkemizde olup bitenleri lütfen görün
ve bu iktidara 30 Martta sıkı bir Osmanlı tokadı atın.
Size bir
acımızdan daha bahsedeceğim, bunu defalarca suratınıza, yüzünüze vuracağım. BDP
milletvekillerini saldınız, 5 milletvekili geldi, daha 1’i salındığı günden
itibaren yok burada. “Ne yapıyorlar?” diyorum, “Türkiye’yi dolaşıyorlar.”
diyorlar, eyvallah. Engin Alan nerede? Engin Alan’ın
suçu KCK davasından yargılanan bu 5 milletvekilinden daha mı fazla, daha mı
hazin? “Darbeci” diyen birisine buradan cevap vermek istiyorum, “darbeci” demiş
Engin Alan’a. Engin Alan’a
her gittiğimde söylüyorum, “Koğuşunu temiz tut.” diyorum. O “darbeci” diyen var
ya, onu oraya göndereceğiz. O koğuş temiz dursun orada. Görecek, onu da ziyaret
edeceğim orada.
Ben, başka bir
şey daha söylemek istiyorum, taahhüdü ihlal cezasıyla ilgili. Belki konuyla
alakası yok ama Türkiye’de çok ciddi bir anlamda taahhüdü ihlal cezasından
dolayı cezaevinde yatan var. 200 bin kişi olduğunu söylüyorlar bundan etkilenen
insanların sayısını. Bu insanlar kaçıyorlar, işlerinin başına gidemiyorlar.
Ben, Çek Yasası’nda muhalefet etmiş bir milletvekiliyim, Çek Yasası’ndaki hapis
cezasının kaldırılmasından yana değildim. Zira çekin bir ödeme aracı değil, bir
finansman aracı olduğunu düşünüyorum. Ama taahhüdü ihlal cezasında bu insanlar
içeride kaldığı için borçlarını da ödeyemiyorlar, aileler de dağılıyor.
Bunların affı değil ama en azından bir yıl da olsa kendilerine bu konuda bir
süre verilmesini, bir yıl kendileri bu borcu ödedikleri takdirde taahhüdü ihlal
cezasıyla ilgili yargılanmayacaklarını beyan eden bir yasa eksikliği var.
Umuyorum, bu yasayı da bir an önce bu Meclis çıkartır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 9. maddesindeki “şeklinde” ibaresi metinden
çıkarılarak “biçiminde” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Gürkut Acar
(Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Gürkut Acar, Antalya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 560 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, garip
bir dönemden geçiyor. Türkiye’ye bugün hiç kimse “hukuk devleti” diyemez. Hiç
kimse “Türkiye’de kanunlar vardır ve bu kanunlar herkes için geçerlidir.”
diyemez. Artık Türkiye’de hukuksuzluklar, kanunsuzluklar, yolsuzluklar kendi
hukukunu, kendi kanunlarını yaratıyor, bu duygu hâkimdir. Torba torba kanunlarla yolsuzluklara, vurgunlara, hukuksuzluklara
kılıf hazırlayacak düzenlemeler yapılıyor. Sözde hukuksuzlukların önüne
geçileceği söylemiyle yargının elinden adam kaçırmanın, yargının elinden bakan
çocuklarını almanın, yargının elinden yandaş iş adamlarını almanın mevzuatı
yapılıyor. Bu madde o maddelerden biridir. “Yasa dışı dinlemelerin önüne
geçilecek.” söylemiyle düne kadar yasa dışı dinlemeleri seçim meydanlarında
kullanarak bu işi yapanları yüreklendiren, cesaretlendiren Başbakanın “Alo
Fatih” tapeleri, villa tapeleri,
yargının elinden alınacak, tablo budur.
Değerli
arkadaşlar, 9’uncu maddeyle ne öngörülüyor? Şüphelilerle ilgili arama kararları
için makul şüphe gerekiyordu, artık somut delillere dayalı kuvvetli şüphe
gerekecek, değişiklik budur. Düne kadar makul şüpheyle insanların evleri
basılırken, evleri alt üst edilirken hiçbir sıkıntı duymayan, hiçbir
rahatsızlık duymayan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, bugün “somut delil”
diyor “kuvvetli şüphe” diyor. Ne değişti de diyor? Ne değişti ben söyleyeyim:
Değişen, düne kadar AKP’li bakan ve bakan çocuklarının büyük bir yolsuzluk,
gırtlağına kadar daldığı bir yolsuzluk operasyonunun hedefi olmamışlardı, o
değişti. Yandaş iş adamlarının milyonlarca dolarlık rüşvet ve rant iddialarının gündeme gelmesi yoktu, şimdi var, o değişti.
Geçen gün burada
söylemiştim değerli arkadaşlar, “Başbakanın yolsuzluk tanımı yaptığı yerde
hukuk, adalet olmaz.” demiştim. “Başbakan hâkimlere, savcılara akıl veriyor,
yol gösteriyor.” demiştim. Başbakan ne diyordu? “Devletin kasasından çalınan
bir şey yok. Devletin kasası soyuluyor mu, soyulmuyor mu, buna bakın.” dedi.
Yani Başbakan, yolsuzlukların buna göre değerlendirilmesini istedi. Bunun ilk
icraatı da tahliyeler oldu. Şimdi, diğer yandaş tahliyeleri için mevzuat
yazılıyor, kanun yapılıyor. Bu kanundan sonra diğerleri de tahliye olacak. Bunu
görmek için kâhin olmaya gerek yok. Bakın, önce polisleri, savcıları bakan
sürdü, yetmediği yerde Başbakan devreye girdi, ağır ithamlarla yargıyı baskı
altına aldı; yetmedi, yolsuzluk ve suç tanımı yaptı. Şimdi, kanunlardaki suçun
tanımı, kanunlardaki anlamı değiştirilerek içerideki herkesin tahliyesi
sağlanacak, amaç budur. Hukuku eğip bükerek varılacak her yer yıkımdır.
Başbakana göre hukuk, Başbakana göre yargı, Başbakana göre suç
oluşturuyorsunuz. Artık Türkiye’de kimsenin hukuk güvenliği yoktur. Anayasa’yı
çiğneyerek, hukuku ayaklar altına alarak Türkiye’yi bir yıkıma sürüklüyorsunuz
değerli arkadaşlarım, Türkiye’de hiçbir kuruma güven kalmamıştır. Başbakanın
güvenmediği bir polise yurttaşlar nasıl güvenecek, neden inanacak? Başbakanın
güvenmediği bir yargıya, kararlarını uygulamadığı mahkemeye, hâkime yurttaşlar
neden inanacaklar, neden güvenecekler?
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de yargı kararları sadece garibanlar ve muhalifler için
geçerlidir, mahkeme kararları AKP için geçerli değildir. İstanbul’da mahkeme
üçüncü havaalanıyla ilgili bir durdurma kararı veriyor, bakanlar, kurumlar.
“Karar, süreci etkilemez, inşaatı etkilemez.” diye açıklama yapıyorlar ve
inşaat devam ediyor. Oymapınar’da mahkeme kararı uygulanmıyor yani mahkeme
kararı Oymapınar’da işlemez, bakanlarda işlemez, yolsuzlukta işlemez,
havaalanında işlemez. Peki, nerede işleyecek bu mahkeme kararları değerli
arkadaşlarım? Böyle hukuk olur mu, böyle adalet olur mu?
Bakınız, adaletin
olmadığı yerde hiçbir şey ayakta kalmaz. AKP iktidarı da kalmayacaktır,
kalamayacaktır. Yolsuzluğu, hukuksuzluğu örtmek için her yolu mübah gören bir anlayışla mevzuat yapıyorsunuz, yalanlarla
yargıya, hukuka müdahale ediyorsunuz ama bunların bir cezası mutlaka olacaktır,
Türk halkı bunların hepsinin hesabını soracaktır. Başbakan: “Keser döner, sap
döner, gün gelir hesap döner.” demişti, size de öyle olacak, gün gelecek AKP
mutlaka halka hesap verecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Geri çektim ben.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Altay,
Sayın Dibek, Sayın Susam, Sayın Serindağ, Sayın Nazlıaka, Sayın Yılmaz, Sayın Gök, Sayın Aygün, Sayın Acar,
Sayın Dinçer, Sayın Güler, Sayın Batum, Sayın Köprülü, Sayın Köse, Sayın
Haberal, Sayın Öztürk, Sayın Onur, Sayın Aldan, Sayın Şafak, Sayın Aksünger.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinde yer alan “ibaresi”
kelimesinden sonra virgül “,” işaretinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) –Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile noktalama işareti kullanılarak ifadenin daha anlaşılır kılınması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10’uncu maddede
dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 10 uncu maddesiyle 5271
sayılı Kanunun 128 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenmesi öngörülen
cümlede yer alan “elkonulacak taşınmaz, hak ve
alacaklar ile diğer malvarlığı değerlerinin suçtan elde edildiğine ve suçtan
elde edilen değere ilişkin rapor alınması zorunludur.” ibaresinin “suçtan elde
edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç
üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine
iki ay daha uzatılabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat Salih Koca
Adıyaman İstanbul Eskişehir
Durdu Mehmet Kastal Tülay
Kaynarca Türkan
Dağoğlu
Osmaniye İstanbul İstanbul
Oya
Eronat
Diyarbakır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele
kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına
ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 10.
maddesinin ilk fıkrasının “somut olarak belirlenen” ibaresinden sonraki
ibarelerinin metinden çıkarılması onun yerine “ibaresi eklenmiş ve 9 fıkrası
aşağıdaki gibi değiştirilmiştir” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Mehmet Şeker
Mersin Uşak Gaziantep
Ali Özgündüz Gürkut
Acar Celal
Dinçer
İstanbul Antalya İstanbul
“(9) Bu madde
hükmüne göre elkoymaya ağır ceza Mahkemesince karar
verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de Ağır Ceza
Mahkemesince karar verilir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu
maddesinin 1 inci fıkrasına eklenen “Bu madde kapsamında el koyma kararı
alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, el konulacak
taşınmaz hak ve alacaklar ile diğer malvarlığı değerlerinin suçtan elde
edildiğine ve suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması zorunludur.”
cümlesinin ve 2 inci fıkranın (a) bendinin 17 inci alt bendinin madde metninden
çıkarılmasını ve madde çerçevesinin buna göre düzenlenmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Hasip Kaplan
Iğdır Bingöl Şırnak
Demir
Çelik Adil Zozani
Muş Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 10. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz Lütfü Türkkan
Kütahya Adana Kocaeli
S.
Nevzat Korkmaz
Isparta
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Süleyman Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükûmet uzun
süreden beri yargıyı zapturapt altına almaya çalışıyor. 2010 Anayasa
değişikliğinde kurduğu tuzağa kendisi düştü. Belki hiç böyle bir netice
beklemiyordu ama ortaya çıkan netice herkesten çok Adalet ve Kalkınma Partisini
mutsuz etti.
Şimdi, 17
Aralıktan sonra ortaya çıkan bu hırsızlık, yolsuzluk görüntülerini ortadan
kaldırmak, perdeleyebilmek için suçu birilerinin üzerine atması lazımdı ve bu
yapıyı kırmak için taarruza geçti. Hep söylüyoruz, yargının sizin veya bir
başka birinin elinde olmasının haklı hiçbir tarafı olamaz. Yani yargı hiç
kimsenin ne ön ne arka bahçesi olmalıdır. Lütfen, Meclisteki bütün gruplara
sesleniyoruz: Yargıdan elinizi çekiniz, yargı hiç kimsenin siyasi oyuncağı
olmamalıdır çünkü adalet herkese lazımdır. Bunun ne kadar ehemmiyetli olduğunu
belki de şu anda en çok siz hissediyorsunuz.
“Efendim, yargı
bir yerlere bağımlıydı, onu engellemeye çalışıyoruz.” diyorsunuz, külliyen
yalan, külliyen yalan. Oradan alıp kendinize bağlama çalışıyorsunuz. Bunun
ismi, yargıda kirlenmedir değerli arkadaşlar. Teşbihte hata olmaz, belki çok
amiyane bir benzetme olacak ama eski Yeşilçam filmlerinde olurdu. Esas oğlan
kızı kurtarır, daha sonra ilerleyen bölümlerde de kızı iğfal ederdi. İşte şu anda ortaya çıkan görüntü maalesef bu. Hepiniz
dikkatli olmak durumundasınız.
Değerli
arkadaşlar, bu maddede özellikle… Tabii, her şey kötü değil yani hakkı iade
etmek lazım. Olumlu şeyler yok mu? Olumlu şeyler de var; kişisel verilerin
korunması, cezaların artırılması, tutukluluk sürelerinin beş yıla indirilmesi,
müdafinin dosya üzerindeki incelemelerde bazı sınırlılıkları vardı onların
ortadan kaldırılması… Ancak bu değişikliklerin gündeme getiriliş tarihi manidar
arkadaşlar. 17 Aralık operasyonu tüm bu olumlu şeyleri gölgelemektedir.
Yolsuzluk iddiaları mutlaka vuzuha kavuşturulmalıdır. Bu, cumhuriyet
hükûmetinin bir namus borcu olmalıdır milletine karşı. Bu düzenlemeyle
soruşturmaların önünü kesme, üzerini örtme, delilleri itibarsızlaştırma
çabaları beyhude çabalardır.
10’uncu madde
gayrimenkullere, hak ve alacaklara el koymada kriteri
değiştiriyor. “Kuvvetli şüphe” yerine “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe”
aranır hâle geliyor. Yani el koymalar zorlaştırılıyor. 17 Aralıkta ortaya çıkan
ve kaynağı belli olmayan o kara paraların âdeta güvenceye alındığı gibi bir
şüpheyle karşı karşıyayız.
Yine, el koymada
BDDK, Sermaye Piyasası Kurulu, MASAK, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim
Standartları Kurumundan rapor alınması zorunlu hâle geliyor. Bundan önce
bilirkişilik kurumuyla bu işler düzenlenmeye çalışılıyordu ama burada bir
zorunluluk getiriliyor. Sanıyorum burada Adalet ve Kalkınma Partisi de bu madde
üzerine bir önerge verecek, buna bir üst sınır getirmeye çalışıyor. Ancak
öğrendiğimiz kadarıyla bu sınır üç ay. Üç ayda atı alan Üsküdar’ı geçer.
Dolayısıyla bunun da suçlular açısından caydırıcı bir tedbir olması ortadan
kalkmış oluyor.
Yine, el koyma
işi suç örgütü kurmak amacıyla örgüt kurma suçundan arındırılıyor. Hakikaten
soruyoruz arkadaşlar: Bu suç neden koruma altına alınıyor? Acaba şu olabilir
mi: Hepiniz biliyorsunuz, 17 Aralıkta yapılan operasyonda şüphelilerin,
savcıların topladığı, işte, mahkemeye çıkardığı şüphelilerin hemen hemen tamamı
bu suçla ilgili yargılanıyordu. Dolayısıyla bunu siz koruma altına alır iseniz
bunun anlamı şudur: Artık bu şahısların mal varlıklarına, hak ve alacaklarına
el koyma durumunu ortadan kaldıracaksınız, öyle anlaşılıyor.
Yine, ayrıca ağır
ceza mahkemesinde oy birliğiyle karar alma şartını getiriyorsunuz. Arkadaşlar,
müebbet hapis için bile -Ceza Kanunu’muzdaki en ağır hapis- oy çokluğunu
yeterli görüyorsunuz ama bu nasıl bir şeydir ki el koyma için oy birliği
isteniyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Herhâlde birileri için mal insan canından çok daha kıymetlidir diye
düşünüyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu
maddesinin 1 inci fıkrasına eklenen “Bu madde kapsamında el koyma kararı alınabilmesi
için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası
Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi,
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, el konulacak taşınmaz hak ve
alacaklar ile diğer malvarlığı değerlerinin suçtan elde edildiğine ve suçtan
elde edilen değere ilişkin rapor alınması zorunludur.” cümlesinin ve 2 inci
fıkranın (a) bendinin 17 inci alt bendinin madde metninden çıkarılmasını ve
madde çerçevesinin buna göre düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yalnızca
mahkemelerin görev alanına giren ve bir tedbir niteliğinde olan el koyma
işleminin çeşitli kurumların vereceği rapora bağlanması ile “el koyma
tedbirinin” uygulanmasının zorlaşacağı ve rapor sürecinin uzamasına yol açacağı
açıktır. Rapor için beklenilen süre zarfında suça konu malların el değiştirmesi
gibi telafisi imkansız zararların gerçekleşmesi de
muhtemeldir. Halihazırda mahkeme bu tedbirin ardından
gerekli araştırmaları yapacak ve raporlara ulaşacak olup bu aşamada kurum ve
kurullardan rapor beklenmesi yargılamanın sağlıklı yürümesini engelleyeceğinden
işbu değişiklik teklif edilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 10. maddesinin
ilk fıkrasının “somut olarak belirlenen” ibaresinden sonraki ibarelerinin
metinden çıkarılması, onun yerine “ibaresi eklenmiş ve 9 fıkrası aşağıdaki gibi
değiştirilmiştir” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“(9) Bu madde
hükmüne göre elkoymaya ağır ceza Mahkemesince karar
verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de Ağır Ceza
Mahkemesince karar verilir.”
Celal Dinçer (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
560 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesiyle
ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında ülkenin birçok önemli sorun ve sıkıntılarına
çözüm aramak yerine 17 Aralık tarihinden beri adı yolsuzluk ve usulsüzlükler
nedeniyle gündeme gelen bakan ve onların çocuklarını ve dostlarını kurtarma
amaçlı yasa tekliflerini görüşüyoruz. Yolsuzluklara bulaşmış kişileri nasıl
kurtarırız, nasıl el konulan mallarını geri veririz diye uğraşan iktidarın
çabalarına karşın, muhalefet olarak milletin haklarını savunma ve koruma
mücadelesi veriyoruz.
Bizler buradan
defalarca seslendirdik, seslendirmeye devam ediyoruz. Vicdanlı olan, “Bu kadar
da olmaz.” diyebilen, “Bu işin içinde bir de öbür tarafı var.” diyebilen tüm
milletvekillerimizin bu çarpık, adaletsiz ve tüyü bitmedik yetimin hakkına
tecavüz eden düzenlemelere itiraz edeceğini düşünüyorduk ama maalesef
yanılmışız.
Şimdi
“demokratikleşme” adına önümüze getirilen teklife bakın. Teklifin 10’uncu
maddesi, tamamen, 17 Aralık operasyonu sonucunda tutuklanan bakan çocukları ve
dost iş adamlarının yağlı ballı ilişkilerinden kazandığı kara paraları kurtarma
formülünü içeriyor. Neymiş efendim, taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma
işleminin uygulanabilmesi için “kuvvetli şüphe” yetmeyecek, “somut delillere
dayanan kuvvetli şüphe” aranacak, hatta bu da yetmeyecek –biraz evvel de
bahsetti bir değerli milletvekiliniz- “oy çokluğu”yla
müebbede, hatta geçmişte idama karar verilirken malına el koymak için ancak “oy
birliği”yle karar alınabilecek. Artık sizin gözünüzde
mal canın yongası değil, ta kendisi olmuş.
Arkadaşlar,
bırakın artık vefa borcunuzu, uçaklarıyla misafir olarak gittiğiniz umre
ziyaretlerini, kravatları, özel ve güzel takım elbiseleri, milyarlarca liralık
saatleri ve bilemediğimiz birçok şeyin karşılığını bu şekilde ödemeye
kalkışmayın, çalışmayın. Yazıktır, günahtır.
Yasanın bu
maddesinin kabul edilmesi hâlinde suçluların mal varlığına el koyma işlemi
hukuken mümkün olmayacaktır. Düşünün bir kere, tedbir kararı alınmadan
bahsettiğiniz kurumlar tarafından inceleme yapılacak, aylarca yapılan bu
inceleme sonucu rapor hazırlanacak ve ancak buna göre mal varlığına tedbir
kararı alınabilecek, hem de oy birliğiyle. Siz bu incelemelerin gizli
yürütülebileceğine inanıyor musunuz?
Kaldı ki yürütmeye bağlı kurumlardan rapor istenmesinin zorunlu
kılınması objektif sonuçlar yaratmayacaktır. Teklifteki üç aylık süreyi verdiğiniz
bir önergeyle beş aya çıkarıyorsunuz. Aranızda bir tane vekil arkadaşım var mı
buna inanan? İşte, o inceleme esnasında atı alan Üsküdar’ı geçip ta İran’a
varacak, mallarını devredecek, dışarıya kaçıracak. Dolayısıyla alınabilecek bir
tedbir kararı da havada kalacaktır. Madem bu konuda iyi
niyetlisiniz, madem iş adamlarının tüm mal varlığına değil, suçtan elde ettiği
mal varlığına el konulması gerektiği konusunda samimisiniz, o hâlde maddeyi
“Tedbir konulduktan sonra üç ay içinde ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından
tamamlanacak inceleme sonucu suçtan elde edilmediği kanısına varılan mal
varlığıyla ilgili tedbir kararı kaldırılır.” şeklinde değiştiriniz.
Ama artık sizin
kimseye güveniniz kalmadı değil mi? En azından sözünüzün geçtiği bir hâkim
belki heyette bulunur umudundasınız. O yüzden oy birliği şartını
getiriyorsunuz. Dostlarınızın cezalardan bu şekilde kurtulacağını
düşünüyorsunuz. Ömer Seyfettin’in Diyet hikâyesine döndü artık bu olay. Atın o
saatleri, geri verin kasalardaki ve ayakkabı kutularındaki paraları, ödeyin
ücretsiz umre ziyaret paralarını, yırtın aldığınız o kravatları ve takım
elbiseleri. Diyet bitsin, Meclisteki bu sıkıntınız da sona ersin arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak şunu söylemek istiyorum ki iktidarın bu kanun
teklifinde yolsuzluk, rüşvet soruşturmalarını etkisiz kılacak düzenlemeler ile
suç işlemek amacıyla örgüt kurma kapsamına giren akçeli suçlara koruma
çıkmaktadır, özgürlük çıkmamaktadır. Bu maddeye oy kullanırken hiç olmazsa bir
kez daha vicdanınızın sesini dinleyin değerli milletvekilleri.
Tekrar, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 10 uncu maddesiyle 5271
sayılı Kanunun 128 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenmesi öngörülen
cümlede yer alan “el konulacak taşınmaz, hak ve alacaklar ile diğer malvarlığı
değerlerinin suçtan elde edildiğine ve suçtan elde edilen değere ilişkin rapor
alınması zorunludur.” ibaresinin “suçtan elde edilen değere ilişkin rapor
alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır.
Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha
uzatılabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Teklifle 5271
sayılı Kanunun 128 inci maddesine göre elkoyma kararı
alınabilmesi için rapor alınması zorunluluğu getirilmektedir. Bu rapor suçtan
elde edilen değere ilişkin olacaktır. Bu raporun düzenlenmesine ilişkin süre üç
ay olarak belirlenmektedir. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep
üzerine iki ay daha uzatılabilecektir. Önerge iş bu gerekçelerle verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 11
ila 21’inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Oktay Öztürk,
Erzurum Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Terörle Mücadele Kanununun 10’uncu Maddesi
Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci
bölümü üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletin hukuk ve adalet ilkesine bağlılığı anlamında hukuk
devleti anlayışı, tarihsel olarak sırasıyla mülk devleti ve polis devleti
anlayışlarının ardından ortaya çıkmıştır. Mülk devletinde hükümdar kendi
yetkilerini kendi sağlar ve hiçbir kuralla bağlı olmaksızın onu kullanır. Başka
bir ifadeyle, mülk devletinde tam bir keyfî rejim hâkimdir.
Polis devleti
anlayışında da hükümdar hiçbir kuralla bağlı değildir. Polis devletinde hukuk
kaideleri, hiçbir şekilde yönetimi bağlamasa da yönetilenler için kayıtsız
şartsız uyulması gereken kurallar anlamına gelir. Polis devleti anlayışı tabii
ki Fransız İhtilali’yle sarsılmış ve yerini hukuk devleti anlayışına
bırakmıştır.
Hukuk devletinde,
devletin bütün organlarının işlemleri, anayasa ve kanunlara uygun olduğu ve
onların çerçevesinde düzenlendiği sürece kabul edilirler. Bu nedenle de devlet
organlarının tasarrufları, hukukilik denetimine tabi olmak durumundadırlar.
Devlet iktidarını teşkil eden organların keyfî uygulamalarını önleyebilecek
başlıca iki demokratik oluşumdan söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki, kamuoyu,
basın yayın organları ve seçmen duyarlılığıdır. Siyasi ve manevi garantiler
olarak belirlenen bu güç, ülkenin demokratikleşme seviyesiyle doğrudan
ilgilidir. İkincisi ise, yargısal usullerle devlet organlarının anayasaya yani
hukuka uygunluğunu sağlamaya yönelik tedbirlerdir. Hukuki garantiler olarak
beyan edilen bu güvence, devlet organlarının anayasaya aykırı tasarruflar
ihdasını önleyen etkin bir teminat meydana getirmektedir.
Bu tespitler
ışığında, ülkemizin bugün gerçek manada bir hukuk devleti olduğunu söylemek
mümkün değildir. Ne yazık ki son zamanlarda Hükûmet tarafından hukuk devleti
ilkesinin ağır şekilde ihlal edildiğini görmekteyiz. Maalesef, ülkemizde basın,
siyasi iktidarın ağır baskısı altında. Başbakan televizyonlardaki alt yazılara
dahi müdahale eder hâle gelmiş, Hükûmet yandaşlığı yapmayan gazeteciler
işlerinden edilmiştir. “Alo Fatih” Türk demokrasisi için âdeta utanç verici bir
sembol hâline gelmiştir. Bunun yanında, yapılan birçok yasal düzenlemenin
tamamen AKP iktidarını korumaya ve devamını sağlamaya yönelik olduğu açıktır. Nitekim, AKP iktidarı döneminde birçok yasal düzenleme
yapılmasına rağmen yargı teşkilatının sorunları çözülememiş, ancak, bunun
yanında yargı âdeta Hükûmet otoritesinin sağlanması aracı hâline gelmiştir.
2010
referandumundan sonra Hükûmet iradesiyle oluşturulan HSYK, işlerine gelmeyince
yeniden değiştirilme akıbetiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Ayakkabı kutuları
ile para sayma makineleri ortaya çıkınca, Hükûmet çareyi sosyal medyayı kontrol
altına almakta bulmuş, İnternet Yasası’nı çıkarmıştır.
Şu an
görüşülmekte olan yasa teklifi de Hükûmetin kendisini koruma saikiyle yapmak istediği yasal bir düzenlemeden başka bir
şey değildir. Su yerine para dolu havuzlar ortaya çıkınca, Hükûmet çareyi kanun
değişikliğinde görmüştür ancak bunların hiçbirisi hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşacak şeyler değildir.
Hükûmet olarak
kanunları değiştirebilirsiniz, mahkemeleri kapatabilirsiniz, HSYK’yı kendinize bağlayabilirsiniz, polisleri
sürebilirsiniz, hâkim ve savcıları azarlayabilirsiniz, valileri AKP
teşkilatlarına bağlayabilirsiniz, sosyal medyayı kontrol altına alabilirsiniz,
televizyonları karartabilir, gazeteleri tehdit edebilirsiniz. Burada “darbe”
tabirini kullanan milletvekilinin kulakları çınlasın, bu memlekette ihtilal
olduğu vakit de aynen bunlar yapılmıştı. “Darbeci” lafını kullanırken biraz
geriye durup ya da kendi hâlimize bakmak gerekiyor.
Bütün bunları
yapabilirsiniz ancak ne “Alo Fatih”leri ne
kovdurduğunuz gazetecileri ne kamuoyu yoklaması manipülasyonlarını
ne ayakkabı kutularını ne para sayma makinelerini ne içi su yerine para dolu
havuzları ne de kaçak villaları bu milletin gözünden kaçıramazsınız,
unutturamazsınız.
Değerli
milletvekilleri, bu yasa teklifinin elbette ki zamanlaması da -moda tabiriyle
diyelim- gene manidar. Hükûmet daha on sekiz ay önce kurulmuş olan, Terörle
Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle görevli mahkemeleri neden birdenbire
kaldırma ihtiyacı hissetti? Acaba, düzenleme 17 Aralık sonrasında başlatılan
operasyonları durdurmak ya da kontrol altına almak amacını mı taşıyor? Çocuklar
bile biliyor ki, bu sorunun cevabı da “evet”tir.
Hükûmetin, 17 Aralık sonrasında başlatılan operasyonları akamete uğratmak
istediği açıktır. Düzenlemeyle bu mahkemeler kapatılıyor ve bunların
ellerindeki dosyalar, ülke sathında yer bakımından yetkili normal ağır ceza
mahkemelerine dağıtılıyor. Bu suretle, birçok dosya görev ve yetki uyuşmazlıkları,
yeniden delil toplama ve yargılama gibi sebeplerle uzun bir sürece tabi
olacaktır ancak sürecin uzamasının bir kısım mağduriyetlerin doğumuna sebep
olabileceği de unutulmamalıdır.
Ayrıca, ülkemizde
ÖYM’lere ihtiyacın devam ettiği de bir gerçektir.
Öyle ki bu yargı paketinde dahi bir yandan bu mahkemeler kaldırılırken, diğer
yandan özel yetki içeren kimi hükümler kanunlara serpiştirilmiş vaziyettedir.
Böylece, bütün ağır ceza mahkemeleri zamanla artacak oranda özel yetkilerle
donatılabiliyor. Bu durum, bir anlamda bütün ağır ceza mahkemelerinin ÖYM
hâline getirilmesi sonucunu doğuracaktır. Özellikle, HSYK’da
yapılan değişiklikle birlikte değerlendirildiğinde, doğrudan Adalet Bakanına,
dolayısıyla Hükûmete bağlı ÖYM’ler kurulmuş
olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu yasa teklifi birçok garabeti de barındırmaktadır. Teklif
yasalaştığında, taşınmazlara hak ve alacaklar bakımından el koyma işleminin
uygulanabilmesi için, ilgisine göre BDDK, SPK, MASAK, Kamu Gözetimi Muhasebe ve
Denetim Standartları Kurumundan el konulacak taşınmaz hak ve alacağın suçtan
elde edildiğine ve suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması zorunlu
olacaktır. Bu düzenlemeyle yürütme, soruşturmanın ve yargının içine
sokulmaktadır. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu, el koyma, iletişimin
tespiti, teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanabileceği suçlar
kapsamının dışına çıkarılıyor. Ayrıca, bu tedbirlere ağır ceza mahkemesince oy
birliğiyle karar verilmesi, itiraz üzerine de bu tedbirlere karar verilebilmesi
için de oy birliği aranması öngörülmektedir. Saydığımız bu tedbirlere karar
verilebilmesi için ağır ceza mahkemesi heyetinin oy birliğinin gerekmesi ne
ceza muhakemesinin temel kurallarına ne akla ne de mantığa uygun bir düzenleme
değildir. Heyet hâlinde çalışan mahkemelerin, ağırlaştırılmış müebbet cezası
dâhil tüm kararlarını oy çokluğuyla alabilmelerine rağmen, dinleme kararı için
oy birliği aranmasını izah etmek de mümkün değildir.
Yürürlükteki CMK’nın 161/5’inci
maddesine göre “Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde
kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya
ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının sözlü veya
yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen
kolluk amir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya
soruşturma yapılır.” iken, teklifle savcıların en üst dereceli kolluk amirleri
yani polis müdürleri ile jandarma komutanları hakkında, bu tür eylemleri
nedeniyle izinsiz soruşturma açmaları imkânsız hâle gelmektedir. MİT mensupları için soruşturma iznini Başbakan verirken, polis
müdürleri için bu yetki Adalet Bakanına tanınıyor. Adalet Bakanının izni
olmadan en üst düzey adli kolluk amiri hakkında savcılar soruşturma başlatamayacak.
Kanun yürürlüğe
girdiğinde devam etmekte olan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması,
gizli soruşturmacı görevlendirilmesi ve teknik araçlarla takip yapılmasına dair
tedbir kararlarının geçerliliğini devam ettirebilmesi için, on beş gün içinde
-bu kanun hükümleri uyarınca- yeniden karar alınması zorunluluğu
getirilmektedir. Taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma tedbirleri açısından
bu süre otuz gün olarak uygulanacak. Bu süreler içerisinde yeniden karar
alınmaması durumunda önceki kararlar hükümsüz kalacak.
Görev yeri
değiştirilen devlet memurları hakkındaki işlemler, uygulanmakla etkisi
tükenecek olan idari işlemler dışında bırakılmaktadır. Hukukta, uygulanmakla
etkisi tükenecek olan idari işlemler hakkında yürütmeyi durdurma kararı
verilebiliyorken, yapılacak yasa değişikliğiyle, başta polis görev yeri
değişiklikleri olmak üzere tüm devlet memurlarının görev yeri değişiklikleri
için Danıştay ya da ilgili mahkemeler artık yürütmeyi durdurma kararı
veremeyecek.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu düzenlemelerin 17 Aralık soruşturmasının yansımaları
olduğu açık seçik ortadadır ve bunlar tamamen diktatörlük belirtileridir.
Unutmayın ki diktatörler de istedikleri her konuda yasal düzenleme yapardı ve
yaptıkları işler de yasalara uygundu ancak yaptıkları hukuka uygun değildi ve
her şeye rağmen bu yönetimlere koyacağımız ad “diktatörlük”tü.
Bugün Meclis
çoğunluğunu elinde bulunduranların, geçmişte yaşanan bu yönetimlerdeki,
idarelerdeki aksaklıkları hatırlayarak tarihten bir nebze olsun ders
çıkarmalarını tavsiye ediyorum. Unutmayınız ki, bugün istediğiniz kalıba
soktuğunuz hukuk yarın sizlere de lazım olabilir.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Dilek Akagün
Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 560 sıra
sayılı Teklif’in ikinci bölümünde grubum adına
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Bugün çok
sevinçli bir haber aldık, Fatih Hilmioğlu’nun tahliyesini gerçekten büyük bir
sevinçle duyduk. Ancak sadece Fatih Hilmioğlu’nun tahliyesi ve diğer hasta
tutuklu ve hükümlülerin hâlen daha cezaevi koşullarında yaşamaya mahkûm
edilmesi ne yazık ki bu sevincimizi buruk bir hâle getirdi.
Fatih
Hilmioğlu’yla ilgili, İstanbul Çapa Tıp Fakültesinden bir rapor çıktı ve dendi
ki: “Cezaevi koşullarında yaşaması mümkün değildir, tedavisi için en uygun
koşulların olduğu bir ortamda yaşaması gereklidir.” Bu rapor adli tıptan
alınamadı. Neden alınamadı, bunu bir sorgulamanız lazım. Anayasa Mahkemesi adli
tıbba başvurmadı, oysaki biliyorsunuz, tüm raporlarda Adli Tıp Kurumu son rapor
mercisi olarak görülür ama o kadar güven zedelendi ki
Adli Tıp Kurumuna artık, Adli Tıp Kurumuna Anayasa Mahkemesi bile başvurmuyor.
Çapa Tıp Fakültesinden 9 profesörden alınıyor ve yıllardır Fatih Hilmioğlu’nun
hastalığı gündeme getirilmesine rağmen, ne yazık ki ancak bugünlerde böylesi
bir rapor alınabildi ve bugünlerde böylesi bir gelişme sağlanabildi.
Ama bununla bitmiyor,
yüzlerce hasta tutuklu ve hükümlü var. Yine Balyoz ve
Ergenekon davalarından, hâlen daha çok ağır hasta konumunda olan, örneğin
pankreas hastalığının, pankreas kanserinin dördüncü evresinde olan, ölümün
eşiğinde olan Muzaffer Tekin hâlen daha cezaevinde. Kuddusi
Okkır cezaevinden tahliye edilmediği için ve tedavi
olamadığı için ne yazık ki cezaevi koşullarında öldü. Aynı sorunların Doğan
Temel, Muzaffer Tekin, Levent Ersöz, Kemal Alemdaroğlu ve diğer tutuklu ve
hükümlüler için gerçekleşmemesi için en kısa zamanda önlemlerin alınması
gerekiyor ve Sayın Adalet Bakanımıza şunu söylemek istiyorum aslında: Adli Tıp
Kurumunu lağvetmek lazım demek ki. Artık Adli Tıp Kurumuna Anayasa Mahkemesi
bile güvenmiyorsa, Adli Tıp Kurumundan ölümcül hastalarla ilgili bile artık
rapor verilmiyor ve “Cezaevi koşullarında yaşayabilirler, cezaevi koşullarında
bu yaşamları devam edebilir ya da tedavi edilebilir.” deniyorsa artık Adli Tıp
Kurumunu Sayın Bakan lağvetmelidir diye düşünüyorum. Çünkü,
bunun aslında lağvına ilişkin kararı bugün Anayasa Mahkemesi verdi diye
düşünüyorum.
Özel yetkili
mahkemeler ve terör mahkemelerinin kaldırılmasıyla ilgili hükmün gerekçesine
yani bu teklifin gerekçesine baktığımızda şunları görüyoruz: Bu mahkemelerin
adil yargılanma ilkelerine aykırı oldukları ve doğal yargıç ilkelerine aykırı
oldukları belirtiliyor Hükûmet gerekçesinde ya da yasa teklifinin gerekçesinde.
“Günaydın” diyoruz biz. Biz yıllardır bunları söyledik ama ne yazık ki
kulaklarınızı tıkadınız. Şimdi bu aşamaya gelmiş olmanız aslında olumlu bir
gelişme. Olumlu ancak yetersiz.
Nasıl bu aşamaya
geldiğinize de şöyle bir baktığımızda, bunun yetersizliğini çok açık seçik
görüyoruz. Ne zaman aklınıza geldi bu hükümlerin ortadan kaldırılması ve adil
yargılanma ilkesine aykırı olduğunun belirtilmesi? 17 Aralık operasyonundan
sonra. Ne dediniz, Başbakan ne dedi, bakanlar ne dedi? “Bu mahkemeler masum
insanları sahte ve uyduruk delillerle, sahte ihbar mektuplarıyla, ayarlanmış
yargıçlarla mahkûm ettiler.” dedi. Ancak çözüm buldunuz mu bu mağduriyetlere,
çözüm var mı bu mağduriyetlere? Biz komisyonda da söyledik, gerçekten,
önergelerimizde de bu mağduriyetlere bir çözüm yolu bulmak istedik ama sizler,
AKP Hükûmeti ve Bakanımız ve sizler, AKP milletvekilleri, sadece bu
mağduriyetleri kullanıyorsunuz, başkaca bir çözüm üretmiyorsunuz.
Ne dedik biz? “Bu
mağdur olan kişilerle yani terör mahkemeleri ve özel yetkili mahkemelerde karar
verilmiş olan bu kişilerle ilgili yeniden yargılanma yapılmalıdır.” dedik.
Barolar Birliği Başkanı bunu söyledi, biz yasa teklifleri verdik ama komisyonda
herhangi bir değişiklik olmadığı gibi, ne yazık ki bizim vermiş olduğumuz
önergemiz Genel Kurulda da reddedildi. İşte burada bir samimiyetsizlik var,
işte burada bir kullanılmışlık var. Uzun tutukluluk sürelerinin kısaltılmasıyla
ilgili çok özgürlükçü bir yasa hükmü getirdiğinizi söylediniz, dediniz ki:
“Terör mahkemelerinin, Terörle Mücadele Yasası’nın 10’uncu maddesinin
kaldırılmasıyla beraber tutukluluk süresini beş yıla indiriyoruz.” Oysaki bu
maddenin aslında, 102’nci maddenin asıl metninde 2+1 olması gerekirken yani
ağır ceza mahkemelerinde en fazla üç yıl tutukluluk olmasına rağmen, beş yılı
sanki çok özgürlükçü bir yaklaşım biçimiymiş gibi gösterdiniz ve bizim bu
konudaki önergelerimizi reddettiniz. Aynı zamanda, Yargıtay safhasının da uzun
tutukluluk süresine dâhil olması gerektiğine ilişkin önergemizi yine
reddettiniz. Gizli tanıklıkla ilgili, bu mahkemelerde özellikle kullanılan, CMK
58/3 uyarınca kullanılan gizlik tanıklık müessesesinin kaldırılmasıyla ilgili
Komisyonda önerge verdik, reddettiniz; burada önergemiz var, onu da
reddedeceğinizi biliyoruz çünkü samimiyetsizsiniz. Dijital verilerin tek başına
delil olmamasıyla ilgili yine önergemiz var, Komisyonda reddedildi, burada da
reddedileceğini biliyoruz çünkü artık sizleri tanıyoruz. Bunları kabul etmediniz;
kabul etmediniz çünkü samimi bir şekilde, bu mağduriyetlere maruz kalan
Ergenekon, Balyoz ve diğer siyasi davalardaki mahkûmiyetleri, mağduriyetleri
ortadan kaldırmak istemiyorsunuz. TÜBİTAK raporuyla belli oldu ki, bu davalarda
kullanılan 5 no.lu hard disk aslında sahte. Danıştay çetesinin, Danıştay
cinayetinin aslında bir şeması olduğu iddiasıyla Genelkurmaydan bir şema
geldiği iddia edildi ve Genelkurmay bunun da sahte olduğunu söyledi ama siz bu
sahteliklere karşı en ufak bir şey yapmıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Dilek Hanım, Komisyonda önerge verdiniz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – Yılmaz Bey, yapmadınız. Yani, samimiyetle biz sizden bunları
istedik ama ne yazık ki yapmadınız. Sadece, bu mağduriyetleri kullandınız.
Vatandaşlar zannediyorlar ki, bu çıkan özel yetkili mahkemelerin
kaldırılmasıyla beraber sanki Balyoz ve Ergenekon davası gibi davalarda
yargılanan kişilerin de bu mağduriyetlerinin giderileceğini zannediyor ama
gerçeği söylemiyorsunuz onlara. Hâlen daha Başbakan bu mağduriyetleri
kullanıyor ama bu yasa teklifinde en ufak bir gelişme sağlamadınız. Ne yapıyorsunuz
şimdi? Yolsuzlukların üzerini örtmek için bu mağduriyetleri kullanıyorsunuz. Bu
algı yanılmasını yaratıyorsunuz ve kullanıyorsunuz. CMK 128’inci madde, mal
varlığına el koymayla ilgili, yolsuzlukla ilgili mal varlığına el koymayla
ilgili bilirkişi raporunu zorunlu tutuyorsunuz. Şimdi, yeni verdiğiniz
önergeyle de gördük ki, en azından beş ay beklemek durumunda. Yani, yolsuzluk
ve hırsızlık mallarına artık bu memlekette el konulamayacak. Onun dışında ne
yapıyorsunuz? El koyma, bilgisayar verilerinden örnek alma, dinleme, gizli
soruşturmacı, teknik araçlarla izleme konusunda, ağır ceza mahkemelerinin oy
birliğiyle karar verilmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Oysaki genel uygulama
nedir? Oy çokluğu, 2+1, ağır ceza mahkemeleri… Bizim önergelerimiz bu doğrultuda.
Olması gereken şey: Bu siyasallaşmış yargıyla bunları engellemeye
çalışıyorsunuz, oysaki olması gereken şey, ağır ceza mahkemelerinin oy
çokluğuyla karar verilmesine ilişkin hükümleridir.
Burada, özellikle
şunu belirtmek istiyorum: Uzun tutuklulukla ilgili konularda bir kafa
karışıklığı var. Deniyor ki: “Beş yıla indirdik bunu.” Siz indirmediniz,
Anayasa Mahkemesi indirdi on yıllık süreyi beş yıla; Anayasa Mahkemesi iptal
etti.
Tutukluluk nedir?
Şunu biliyoruz ki biz, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda, iddianamenin
kabulünden, soruşturmanın başlangıcından itibaren hüküm kesinleşinceye kadarki
olan süreç aslında tutukluluk süresi olarak değerlendirilmesi gerekirken, Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 2’nci maddesinin (b) fıkrasında “Sanık: Kovuşturma
evresinden hüküm kesinleşinceye kadar şüphe altında kalan kişidir.” denmesine
rağmen; yine, Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzda “Kovuşturma süreci, iddianamenin
kabulünden hüküm kesinleşinceye kadar olan süreçtir.” denirken; yine, Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 104’üncü maddesi uyarınca, Yargıtayca
da resen tahliyeye karar verilebileceği belirtilmişken, Anayasa’mızın 38/4
maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar suçlu olarak görülemez.”
maddesi varken bunların hepsi göz ardı ediliyor, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin daha geride olan bir düzenlemesi yani “İlk derece mahkemesinde
karar verildiği takdirde bu artık hüküm özlü tutukludur.” diye bir garabet
dayatılıyor bize. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu da ne
yazık ki bu garabete yol vermiş durumda. Oysaki ceza hukukunun evrensel ilkesi
nedir? Roma hukukundan beri, sanık lehine olan hüküm uygulanır. Sanık lehine
olan hüküm nedir? Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun şimdiye kadarki, 2011 yılına
kadarki uygulamalarıdır. O zaman, uzun tutukluluk süresiyle ilgili, Yargıtay
safhasının da geçerli olduğuna dair, bizim Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzun
uygulanması gereklidir. Bu konuda, uygulamadaki yanlış anlamaları ortadan
kaldırmak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) - …için vermiş olduğumuz önergemizi de ne yazık ki kabul
etmediniz.
İşte, o nedenle
samimiyetsizsiniz; işte, o nedenle bu mağduriyetleri kullanıyorsunuz. Hiçbir
şekilde özgürlükçü bir yaklaşım biçiminiz de yok. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar (!)]
Teşekkür ederim
Bülent Bey alkışladığınız için ama alkışlamanızı değil, bu konudaki
önergelerimize destek vermenizi beklerdim ben sizden. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Turan, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Kanun Teklifi için AK PARTİ Grubu adına söz
aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün,
bu kanun teklifiyle beraber tarihî bir ana şahitlik ettiğimizi ifade etmek
isterim. Her ne kadar, uzun zamandan beri arkadaşlarımızın hep aynı yerde, hep
aynı dairede eleştirileri olsa da; zaman zaman eleştiri sınırlarını aşan,
hakarete varan, tekrara varan ifadeler olsa da, bu yaklaşımların bu kanunun
tarihî bir kanun olmasını, Türkiye’de önemli bir kırılmayı, önemli bir
demokrasi adımı olmasını hiç engellemeyeceğini düşünüyorum.
Bilerek
söylüyorum: Tarihî bir anı yaşıyoruz. “Neden?” derseniz, bu
kanunun hangi maddeleri daha çok öne çıkar, hangi maddeleri bu tarihî olmanın
adının altını çizer diye baktığımızda, görüyoruz ki, öncelikle, olağanüstü hâli
andıran mahkemelerin; Türkiye’deki siyasi sorunlara, Türkiye’deki ekonomik
sorunlara, değişik problemlere bağlı olarak ortaya çıkan mahkemelerin; tek
hâkim tek mahkeme anlayışından uzaklaşan, zaman zaman mağdurların, zaman zaman
vatandaşların zorluklarını arttıran mahkemelerin bu ülkede olduğunu, amacının
dışında uygulandığını hep beraber gördük.
Bir zaman bu
ülkede istiklal mahkemeleri vardı, o zamanın şartlarında değerlendirildiğinde,
sosyolojik olarak bakıldığında, bunlar belki lazımdı ama zaman içerisinde
kaldırıldı.
Bir zaman geldi,
hepinizin bildiği gibi, sıkıyönetim mahkemeleri kuruldu, bunlar da belki o
sosyolojik zaman içerisinde bakıldığında –tırnak içerisinde- anlamlıydı ama
onlar da kaldırıldı.
Ardından, zaman
geldi, yine değişik sosyolojik sebeplerle beraber, hukuki sebeplerle beraber
devlet güvenlik mahkemeleri kuruldu. Bunlar da kaldırılmak zorunda kaldı ve
kaldırıldı fakat ardından, hepinizin bildiği gibi, özel yetkili mahkemeler
gündeme geldi. Bunlar da bir zaman kendisine verilen görevleri bazen hakkıyla,
bazen sınırlarını aşarak yerine getirdiler. Ancak, demokrasi
ve hukuk toplumla beraber gelişen, toplumun ihtiyaçlarıyla beraber şekillenen
bir algı. Şimdiye gelindiğinde, özel yetkili mahkemelerin; etrafımıza
baktığımızda, davalara baktığımızda, soruşturmalardaki bazı yanlışlara
baktığımızda, artık, bu ülke için bir adli birlik, bir beraber yargılama, tek
hukuk anlayışının hâkim olması gerektiğinden yola çıkarak; artık, bir görevi
yerine getirmekle beraber, zamanının geldiğini hep beraber gördük ve bu tarihî
adımı atıyoruz. Artık, bu kanunun yasalaşmasından itibaren, eski özel mahkemelerde
olduğu gibi özel yetkili mahkemelerin de hukuk tarihimizde tatlı tatsız
hatıralarla beraber anılacak bir mahkeme hâline geleceğini hep beraber
göreceğiz.
Onun dışında,
tutukluluk sürelerinin on yıl gibi -dile kolay- uzun bir süreden beş yıl gibi
daha makul bir süreye indirildiğini görüyoruz. Bu da tarihî bir adım. Benim
şahsi kanaatim, tam burada “Yetmez ama evet.” diye ifade edilebilecek, beş
yılın da aslında uzun olabileceğini söyleyecek bir taraftayım ben. Keşke bu
ülkede tutukluluktan öte, diğer ara formüller; yurt dışı yasağı gibi, adli
kontrol gibi, birtakım değişik sebeplerle beraber uygulansa da çok az sayıda,
istisnai olarak adli kontrolün dışında tutuklamaya başvurulabilse ama maalesef,
hukuk anlayışı da uygulayıcılarla beraber zamanla değişen bir problem. O
yüzden, tutukluluk bizde âdeta bir cezalandırma sistemi hâline gelmiş idi ancak
biz bir tarihî adım atarak yıllar önce on yılla sınırlandırdık, yetmedi, şimdi
beş yılla sınırlandırıyoruz. İstiyoruz ki, beraatizimmet
asıldır anlayışına her hâkim, savcı hürmet etsin, saygı duysun; insanlar
tutuklama esasına göre değil yargılamanın hızlı yapılarak suçluysa
cezalandırılması, değilse bırakılması anlayışı hâkim olsun. Tutukluluk bir ceza
anlayışı olmaktan çıksın, bir tedbir olsun istiyoruz. Beş yıl önemli bir
adımdır, tarihî bir adımdır ancak yeterli değildir diye düşünüyorum.
Onun dışında,
kişisel verilerin Türkiye’de son zamanlarda gördüğümüz gibi, âdeta bir fantezi
aracı hâline geldiğini; dinlemelerin, kayıtların, bunların elden ele
dolaşmasının bir fantezi hâline geldiğini gördük. Bununla ilgili de istiyoruz
ki tarihî bir adım atalım muhalefetteki arkadaşlarımızla beraber. Artık bu
ülkede dinleme yapanlar, dinlediklerini yayınlayanlar… Yok
etmesi gerekenlerin yok etme görevinin dışında bunları yok etmemesinden
kaynaklanan cezaların artırılarak önüne geçilmesini hep beraber hedeflemekteyiz.
İstiyoruz ki artık bu ülkede böyle yanlışlar yapılmasın.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Size dokunmasaydı yapmayacaktınız! Bülent Bey, size dokunmasaydı
yapmayacaktınız!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Yapardık, yapardık.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Yarın yapmaktan daha iyidir bugün yapmak. Bırakın bugün yapalım,
yarın olmasından daha iyidir. Dün yapsaydık… Eyvallah ama bugün yapıyoruz ama
yarın yapmaktan daha iyidir. Gelin, bu konuda sağduyuyla bakın, soğuk akılla
bakın; belki destek olursunuz, belki bir tarafa “Evet.” dersiniz, belki iyi
yapılmış bir iş vardır. İnsanların kendisinin gözünü kapatması gece yapmaz
etrafını, size gece yapar sadece. Bu kanunun da sizin de “Evet.” diyeceğiniz
tarafları var, bu kanunun da size hayır getirecek tarafları var. AK PARTİ’nin bu kanunu getirmesinden başka kusuru yok sizin
açınızdan. Bir sürü güzel tarafı var. Siz neden bu kanunun tutuklulukla ilgili
tarafının beş yıla inmesine “Hayır.” dersiniz, siz neden özel yetkili
mahkemelerin kaldırılmasına “Hayır.” dersiniz, siz neden dinlemelerin,
dinleyenleri yargılamanın ötesinde teşvik etmenin önüne geçmek istemezsiniz? O
yüzden, ben bu kanuna makul bakmak lazım diye düşünüyorum.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Sadece “Yolsuzlukları örtbas etmesin.” diyoruz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz çok konuştunuz, izin verin hemen bitirmeye
çalışayım ben de.
Onun dışında,
tutuklama gibi, gözaltı gibi hukuki birtakım kararların artık keyfî olmaktan
çıkıp 3 hâkimle beraber olması anlamlıdır diye düşünüyorum.
Hızlı geçiyorum.
Onun dışında,
şüphe rejiminden ayrılıp onun ötesinde somut delil rejimine geçilmesini anlamlı
buluyorum. “Sabah kalktım, şüphelendim, sizi tutuklayabilirim.” anlayışının çok
gerilerde kaldığını, somut delil rejimiyle beraber daha hukuki, daha anlaşılır,
daha şeffaf bir yargılamanın yapılmasının çok anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, dinleme gibi önemli kararların artık oy birliğiyle verilmesi rejiminin
anlamlı olduğunu düşünüyorum. Onun dışında, dinlenecek olan hattın sahibinin
belirlenmesi, ondan sonra dinleme kararının verilmesinin doğru olduğunu
düşünüyorum. “Ben sizi dinlerken onu da dinleyeyim, bunu da dinleyeyim.”
anlayışının çok geride kaldığını, adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu
düşünüyorum. Onun dışında, dinleme varsa da, gerekliyse de bunun sınırsız
olmasının doğru olmadığını, üç ay gibi bir kısıtlamayla beraber hayata
geçebileceğini anlamlı buluyorum. Müdafinin dosyadan, davadan her zaman belge
alabilmesini, her zaman inceleyebilmesini anlamlı buluyorum ama anlayamadığım
bir şey var. Bu ülkede yıllardan beri bu dediklerimi hep söyleyen, hatta yüksek
perdeden ifade eden muhalefetteki arkadaşlarımızın, yani bu ülkede artık gece
yarısı baskın olmasın diyen, ezbere tutukluluk olmasın diyen, ezbere dinleme
olmasın diyen arkadaşlarımızın sabahtan beri bizi itham etmesi, buna
üzülüyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sizi etmiyoruz kardeşim, sizi etmiyoruz. Kimi ettiğimizi herkes
biliyor.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Muhalefet, iktidarın yaptığı işe sadece “hayır” demek değildir.
Şunu deseniz ne olur: “Yetmez ama evet, daha iyisini yapın, daha fazlasını
yapın.” deseniz bundan biz keyif alırız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Onu söylüyoruz, onu söylüyoruz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ama gördüğümüz şu: “Hayır, hayır, hayır.”
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne alakası var! İşinize geldiği gibi kanun çıkarıyorsunuz diyoruz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Bu tarzın size de faydası yok, millete de faydası yok, bize de faydası
yok. Artık insanlar on iki yıldan beri AK PARTİ’ye
hâlâ büyük bir teveccüh gösteriyorsa bunda sadece AK PARTİ’nin
başarısı yoktur, sizin de büyük başarınız vardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) İnsanlar umut duymak istiyor, heyecan görmek istiyor. Ne olur ya, şu
22 maddelik kanunda “15 tanesi iyi, 5 tanesi eksik.” diyebilseniz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Dedik biraz önce.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Hâlâ on yıllık tutuklamaların beş yıla inmesine muhalefet
ediyorsunuz. Az sonra göreceğiz, biz kabul oyu verirken kaçınız evet diyecek,
kaçınız hayır diyecek, bunu göreceğiz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Önergelerimizi kabul edin, hep beraber evet diyelim. Önergeleri
kabul edin.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – AK PARTİ’nin yapmış olması bir suç
değildir, bir gururdur. Biz milletimizle beraber daha çok demokrasi, ileri
demokrasi, İnsan Hakları Sözleşmesi’ne bağlı olarak adil yargılamanın bu ülkede
istisnasız uygulanmasını talep ediyoruz, istiyoruz.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Demokrasi falan bırakmadınız ki, ne demokrasisi!
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Adil yargılanma nasıl olacak ya! Mal varlığına el koymayı
ortadan kaldırıyorsunuz yani, nasıl adil yargılanma bu!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama ne kadar kızsanız da ne kadar
sevmeseniz de nasıl ki bir zamanlar 12 Eylül referandumunda hayır demenize
rağmen darbecilerin yakalanması davasında ilk siz müdahale dilekçesi
vermişseniz, nasıl ki referandumda hayır demenize rağmen gidip de bireysel
başvuru hakkını Anayasa Mahkemesinde ilk siz aramışsanız, muhtemeldir ki bu
kanundan sonra da belki de bundan en çok siz istifade edeceksiniz. Helalühoş olsun.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Siz istifade edeceksiniz. 17 Aralık yolsuzluklarını…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Siz kendiniz için çıkartıyorsunuz. Bizim yolsuzlukla bir
alakamız yok ama sizin var.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Hep beraber yapalım, güzellikle yapalım. İstiyoruz ki demokrasi
kavgasında devletle olan mücadeleye karşı sahip çıkma kavgamızda, insan hakları
mücadelemizde, ileri demokrasi talebimizde muhalefet bize yol göstersin,
beraber bunları yapalım istiyoruz. Referandum diyoruz, hayır diyorsunuz; HSYK’da yanlış yapılıyor, birileri kalkıp bildiri okuyor,
bu yanlış diyoruz, hayır diyorsunuz. Oysa düne kadar siz evet diyorsunuz,
yanlış var diyordunuz, onlara kızıyordunuz. O yüzden, bir daha diyorum…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – HSYK’yı siz oluşturdunuz ya! Nerede
geziyorsunuz, siz muhalefet misiniz, iktidar mısınız? Bu HSYK’yı
siz oluşturdunuz Bülent Bey.
BÜLENT TURAN (Devamla)
– Bağırarak değil Dilek Hanım, sakin, sakin… Hepsini söyleyeceğim.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Ne diyorsunuz siz ya? Muhalefetsiniz yani sanki!
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Sağduyuyla, soğuk akılla bu kanunu bir daha incelerseniz yıllardan
beri sizin söylediğiniz, belki bizim geç kaldığımız maddelerin de burada
olabileceğini…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Hah, geç kaldığınız…
BÜLENT TURAN
(Devamla) – …bizden çok sizin buna alkış tutabileceğinizi göreceksiniz ama
nasıl bir anlayışsa, bir daha söylüyorum, AK PARTİ yapıyorsa yanlış
zannediyorsunuz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sözlerimizi dinlememişsiniz.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Oysa kimin yaptığı değil, ne yaptığıdır…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – “Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması olumludur.” dedik, dinlemediniz
bile bizi, dinlemediniz yani.
BÜLENT TURAN
(Devamla) – İstirham ediyorum, hukukçu arkadaşlar bu kanunu bir daha
incelesinler. 22 maddenin büyük çoğunluğuna “Yetmez, evet ama yetmez.”
diyeceksiniz. Bizden çok siz heyecanlanacaksınız.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sana mı soracağız ya?
BÜLENT TURAN
(Devamla) – Ben bu kanunda emeği geçen tüm arkadaşlarımı tekrar kutluyorum. Bu
kanunun ülkemiz demokrasi kavgasında bir basamak olacağını, önemli işlere
vesile olacağını düşünüyor, tekrar hayırlı olması ümidiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kaçıncı madde?
BAŞKAN – Bölüm
üzerinde Sayın Türkkan. Konuşma zorunluluğunuz yok Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yok, konuşacağım efendim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz evvelki hatibin konuşmaları… Bu kanunun,
getireceği bazı düzenlemeler açısından faydalı şeyler olduğuna inanıyorum. Özel
yetkili mahkemelerin şimdiye kadar maksadını aşan, üç kişinin bir araya
gelmesiyle, hemen “örgüt” yaftalamasıyla onların hakkında yıllarca dinleme
kararı veren, onları yargılayan birtakım müeyyideleri ortadan kaldırması
açısından, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması tabii ki doğru bir iştir.
Doğru olmayan şudur: Doğru olmayan, ne zaman ki bu tehlike sizin kapınızı
çaldı, o zaman uyandınız, doğru olmayan budur. Yani burada bir samimiyet
sınavında sınıfta kaldığınızı söyleyebilirim. Doğru şey doğru zamanda yapılırsa
doğruluğu kabul edilebilir. “Ama bu zaten doğru, evet, bunu biz biraz geç
yaptık…” “Geç” dediğiniz şey, sizin kapınıza geldiği zaman yaptınız. Keşke bunu
gerçekten toplumun ihtiyacı olduğu dönem gündeme getirseydiniz. Ama birtakım kanunların
arkasına da sığınarak o zulmü yaptığınız insanlara hiç sesiniz çıkmadığı zaman…
Şimdi ne zaman ki mesele sizin meseleniz oldu, kalkıp bunun yanlış olduğunu
savunuyorsunuz; doğru olmayan budur.
Yani Balyoz
soruşturması sırasında -ben hep söylüyorum- elli beş saniye savunma yapan benim
sınıf arkadaşım Korgeneral Korkut Özarslan, elli beş
saniye savunma yaptı, on sekiz sene ceza yedi o kurduğunuz özel yetkili
mahkemeler sayesinde. 2007 yılı Windows programıyla 2003 Excel programları
yapıldı, Windows programları yapıldı, “Bu deliller.” diye oraya konuldu.
Bunlara hiç ses çıkartmadınız.
Dolayısıyla
birtakım şeylere şimdi “Geç kaldık ama biz doğrusunu yapıyoruz.” dediğiniz
zaman bunun doğruluğu belki kabul edilebilir ama samimiyetiniz kabul edilmez. Mesele burada aslında. Burada kimse bu kanunun iyi veya kötü
yönlerini tartışmıyor, daha çok sizin samimiyetinizi tartışıyor. Mesele bu.
Kanunda tabii ki iyi olan maddeler vardır, sıkıntılı olan maddeler de vardır,
insanlar bunları da dile getiriyor. Keşke bunları size gerektiği zaman değil,
toplumun ihtiyacı olduğu zaman, yani Başbakanın evladına değil, milletin
evlatlarına lazım olduğu zaman yapsaydınız. O zaman biz burada oturur sizi
alkışlardık, şimdiki gibi yermezdik, şimdiki gibi hakkınızda muhalefet şerhinde
bulunmazdık, kalkıp bu kadar da konuşmazdık. Ama hep böyle oldu, geçmiş dönemde
de aynı şeyler oldu, bir şeyleri yapıyorsunuz, arkasından “Biz bunun yanlış
olduğunu fark ettik.” diyorsunuz.
Arkadaşlar,
Türkiye deneme yanılma metoduyla yönetilecek bir ülke değildir, Türkiye
basiretli yönetimleri hak edecek kadar önemli bir ülkedir. Türk tarihini bugün
Türkiye dünya coğrafyasında temsil eden en önemli demokratik ülkedir. Bu ülkeyi
kalkıp deneme yanılma metoduyla yöneten, “Dün böyle yaptık, vazgeçtik, bugün
böyle yaptık.” diye yöneten adamların işi değildir Türkiye’yi yönetmek.
Bakın, İnternet
yasasıyla ilgili burada yine bağırdık çağırdık. İnternet yasası bizim
milletvekili adaylarımızla ilgili kasetleri ortada dolaştırırken Başbakan
“Genel bunlar, genel.” diye bağırdı. “Ayıp ediyorsunuz. Ahlaksızlık bu.” dedik.
Şimdi o ahlaksızlık denilen meseleye “Doğru diyorsunuz, bunlar ahlaksızlık.”
Niye? Bilal Erdoğan’ın kaseti çıkıyor Rıza’nın ofisine giderken, hanımefendinin
Urla’daki villalarla ilgili bide siparişi veya fıskiye siparişi verirken. Bu
kasetler rahatsız edince siz İnternet Yasası’nı hazırladınız. İşte samimiyet testi burada, sıkıntı burada. Yaptığınız işin
doğru olması, samimiyetinizin doğru olduğunu göstermiyor.
Söylemek
istediklerim bunlar. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
teklifinin ikinci bölümünde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
AKP konuşmacısı
arkadaşımız, iyi olana “iyi” demediğimizi söyledi, oysa muhalefet şerhini
okursa iyilere “iyi” dediğimizi orada görecek, demek ki CHP’nin muhalefet
şerhini okumaya bile gerek duymamış. Zaten aslında hiçbir şey okumaya gerek
duymuyorlar.
Şimdi, biz daha
kurulduğu gün özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını, olmaması gerektiğini
savunan bir siyasal partiyiz. 5 Aralık 2004 tarihli Meclis tutanaklarını
görürseniz, 250, 251, 252’nci maddelerdeki özel soruşturma ve kovuşturma
yetkisi veren maddelerin kaldırılması, olmaması gerektiğini o gün söylemişiz
Malatya Milletvekilimiz Muharrem Kılıç tarafından.
Değerli
milletvekilleri, yine üçüncü yargı paketinde “Siz kaldırdık.” dediğinizde,
onları aldınız “terör mahkemesi” adıyla tekrar kurdunuz, devam ettirdiniz, bir
de geçici madde eklediniz; hukuk devletinde olmaması gereken mahkemeler
faaliyetlerini devam ettirdiler, bugün de kaldırıyorsunuz. Bu olumlu fakat
bunların sonuçlarını kaldırmamanız doğru değil. Zaten siz hep bizim gerimizden
geliyorsunuz aslında. Bakın, ben size bir yazı okuyayım da aklınız başınıza
gelsin sizin. Şimdi, Anayasa Mahkemesine ilişkin kanun Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülürken bizim bir milletvekili arkadaşımız çıkmış, demiş ki:
“Kitabın bir nüshası var diye iş yeri basılıyor, sanki bu kitap Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabı. Neden? Çünkü emniyetteki Fethullah’çı yapının deşifresi yapılıyor. Belki bundan
sonra yargıdaki Fethullah’çı çetenin deşifresi
olacaktı. Asker gönderdiğiniz Libya’nın basın özgürlüğü Türkiye’den daha
ileride. Utanmanız, ar damarınız varsa sıkılmanız lazım. (AKP sıralarından
gürültüler)” Tutanaktan okuyorum da… Ben bir şey demedim.
Şimdi, bunun
üzerine, o tarihteki Grup Başkan Vekilimiz, bugünün Adalet Bakanı diyor ki:
“…bu kürsüler sanki mahkeme salonu, suçları soruşturmakla görevli cumhuriyet
savcıları suçlu gibi, kişiler zorla suçlanıyor gibi konuşuluyor.”
Kimi koruyor
biliyor musunuz Sayın Bakan? Zekeriya Öz’ü söylüyor. Çünkü burada diyor ki
CHP’li milletvekili: “...isim isim, makam makam buluyor. Kitap yazmak istiyor fakat tutuklanıyor.
Savcı olduğu beyan edilen bir isim var Zekeriya Öz. Mahkemeden karar alıyor,
kitabı toplatın, yayımlanmasın; kitabı yayımlayanı tutuklayalım.”
İşte Sayın Bakan
da diyor ki… “...bu kürsüler sanki
mahkeme salonu, suçları soruşturmakla görevli cumhuriyet savcıları suçlu gibi,
kişiler zorla suçlanıyor gibi konuşuluyor.” diyen Bozdağ, Mecliste yargılama
yapıldığını, bunun da kişilerin haklarına saygısızlık olduğunu iddia ediyor ve
Sayın Bozdağ “Fethullah Gülen, bu ülkenin
yetiştirdiği değerli bir kıymettir; seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir bilge
insandır, bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi
için hizmet yapıyor; her şey, bunun altını kırmızıyla çiziyorum arkadaşlar, her
şey devletin denetimi ve gözetimi altında açık.” diyor.
Demek ki iki sene
önce CHP’li bir milletvekili “Yargıda ve poliste Fethullah’çı
çeteler var.” demiş, çete olduğunu söylemiş. Siz, iki sene önce o çetenin
yaptığı eylem ve işlemlerin devletin denetimi ve gözetimi altında yapıldığını
söylemişsiniz.
Şimdi, devletin
denetimi ve gözetimi altında yapılan eylem ve işlemlerden şikâyet eder hâle
geldiniz ve Cumhuriyet Halk Partili o milletvekilinin önceden, iki yıl önce
tespit ettiği noktaya bugün geldiniz. Şimdi, siz, hep bizim arkamızdan
gelirsiniz. Bağırsanız ya. O zaman bağırıyormuşsunuz. O zaman Fethullah Gülen’e “çete” diyen o adamın üstüne yürüdünüz bu
kürsüde. O milletvekili arkadaşımız hâlâ milletvekili. Şimdi Sayın Başbakan
“çete” diyor, niye üstüne yürümüyorsunuz? Sayın Başbakanın neden üstüne
yürümüyorsunuz, şimdi Sayın Başbakan “çete” diyor? Sayın Başbakan “tehlikeli
örgüt” diyor, neden susuyorsunuz? Sayın Başbakan “Tehlikeli örgüt bu çeteler.” diyor ama Sayın
Adalet Bakanı, bugünün Adalet Bakanı o yapılan eylem ve işlemlerin devletin
denetim ve gözetimi altında açık bir şekilde yapıldığını söylüyor. Ya siz, ne
biçim insanlarsınız ya! Herkesi suçluyorsunuz herkesi övüyorsunuz aynı anda,
böyle bir şey olmaz. Sizin, işte, o zaman Zekeriya Öz’ü suçlamakla bizi
suçlamışsınız. Şimdi, Zekeriya Öz’ü vatan haini ilan ettiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Onu siz savunuyorsunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Biz savunmuyoruz beyefendi.
Biz savunmuyoruz Metiner, o savunma sana düşer. Senin
tarihin öyle.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Senin geçmişin adamları
savunmakla... Buraya çıktın, çıktın Ergenekon davası dedin… Şimdi utanmıyorsun da… O adamın üstüne
gitmeye utanmıyorsun.
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, buyurun…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Senin üslubuna cevap vermek bile yakışık almaz. Yazıklar olsun.
BAŞKAN - Sayın
Yılmaz, buyurun…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Dün “kahraman” dediğin adam hakkında ne diyorsun! Televizyonlarda da
biliyorum senin ne dediğini. Sen, geç bak, tarihine bak sen, ağzından çıkan
sözlere bak.
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Senin karın ağrını çok iyi bilirim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ben senin gibi ikiyüzlü olsam milletvekilliğinden istifa eder
giderim.
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, sisteme nereden girdiyseniz, açtım, buyurun.
Süreyi yeniden
başlatıyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bak, dün söylediklerimi bugün inkâr ediyorsam vallahi de billahi de
milletvekilliğinden istifa ederim. Var mısın sen? Hadi benim çelişkili
sözlerimi bul, hadi bul.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Neyi, neyi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) - Ben senin yüz tane bulurum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Neyi bulursun?
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, siz, sisteme daha önce girdiniz, nereden girmişseniz açtım ben.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yüz tane çelişkili sözünü. Dün söylediklerini... Tayyip Bey’in elini
öptün… Haydi oradan!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Senin derdin ne, derdin ne?
BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Yılmaz, açıyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen benimle aşık atamazsın, hadi, sen işine!
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen işine, sen işine… Sen gerici bir adamsın, sen gericisin.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Ben, Sayın Bakanımızdan şunu soruyorum: Gizli tanıklık
müessesesi bizim Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzda devam ettiği sürece…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ergenekoncusun sen, darbecisin, darbeci!
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, lütfen… Soru soruluyor.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Bakan, Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzun 58/3 maddesinde
belirtilmiş olan gizli tanıklık müessesesi devam ettiği sürece adil yargılanma
ilkelerinin gerçekten bu mahkemelerde, herhangi bir mahkemede
gerçekleşebileceğini düşünüyor musunuz? Çünkü tanığı ne görüyor ne sanık
görüyor ne mağdur görüyor ne müdafi görüyor, yalan söyleyip söylemediğini
yargıç bile görmüyor.
Son olarak, gizli
tanıklıkla ilgili de mobil araçlarla dinleme yapılabileceğine ilişkin bazı
düzenlemelerin olduğunu biliyoruz. Böylesi bir yaklaşım biçimi adil yargılanma
ilkelerini tamamen ortadan kaldıracak bir bakanlık işlemi değil midir? Bu
konudaki düzenlemeyi, gizli tanıklığın kaldırılmasını gerçekten yapacak
mısınız, böyle bir çalışmanız var mı?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aldan…
ÖMER SÜHA ALDAN
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
düzenleme yasalaştığında savcılar aleyhine kişisel tazminat davası
açılabilecek. Hâkimlerle ilgili aynı düzenlemeyi neden yapmadınız ve böyle bir
düşünceniz var mı?
İkinci sorum:
Dinlemeler konusunda, izleme konusunda bu kadar duyarlısınız bu düzenlemede
ancak önleme dinlemesi yani istihbari dinleme ve
asayiş araması konusunda neden bu teklifteki kadar duyarlı davranmıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Teklifin 17’nci
maddesinde 2577 sayılı Yasa’nın 27’nci maddesinde değişiklik yapılarak atama,
görev ve unvan değişikliği ile geçici görevlendirmelere ilişkin olarak
yürütmeyi durdurma kararlarını geciktirmek adına idarenin savunmasının
beklenmesi şartı konulmaktadır. Bu durumda idari hizmetlerde görev yapan kamu
görevlilerinin haksız ve mesnetsiz görev değişikliklerine yönelik idari
işlemlerin geri döndürülmesinde güçlükler yaratacağından hak kayıplarına neden
olmayacak mıdır? Bu yeni bir sürgün olayı gündeme getirmiyor mu? Kamu
görevlilerinin bu garantisi ellerinden alınmıyor mu?
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Nazlıaka…
AYLİN NAZLIAKA
(Ankara) – Sayın Başkan, iki gün önce çok vahim bir olay yaşanmış ve 15
yaşındaki bir kız çocuğumuz tecavüze uğrayarak hamile kalmıştır ve Sayın Bakan,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı: “Yurtta hamile kalmamıştır ki, bize
geldiğinde hamileydi.” ifadesini kullanmıştır. Yani çocuk yaşta bir kızımızın
hamile kalmasından ziyade nerede hamile kaldığıyla ilgilenmektedir Sayın Bakan.
Bu anlamda kendisini kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Dinçer…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
mülkiyet hakkının korunması ve suçla bağlantılı olmayan mal varlığının kapsam
dışında bırakılması açısından “BDDK, SPK ve MASAK” gibi kamu kuruluşlarından
rapor alınması zorunlu tutulmaktadır. Bu kurumların ülkenin dört bir yanından
gelecek talepleri kısa süre içinde karşılamaları mümkün olamayacağından,
raporun yazılması sürecinde suçtan elde edilen mal ve gelirler kolayca
kaçırılmayacak mıdır?
Bir diğer soru
da: “Bu değişiklikle, özel yetkili mahkemeleri kaldırıyoruz.” diyorsunuz ama
daha dün Meclise sunulan ve cumartesi günü komisyonlarda görüşülecek MİT
Yasası’nda MİT mensuplarının yargılanması için özel bir yetkili mahkeme
kuruyorsunuz. Bu bir çelişki değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Bakan, cezaevlerinden çok sayıda şikâyetler geliyor. Pek çok
şikâyet içinde şu anda en çok yoğun şikâyet aldığımız konu hasta mahkûmların
hastaneye sevklerindeki gecikmelerdir. “Hastayım.” diyen bir mahkûmun beş gün
sonra, bir hafta sonra, on gün sonra, bir ay sonra, hatta bir buçuk ay sonra
hastaneye sevk edildiğine dair çok yoğun şikâyetler ve sıkıntılar her gün
bizlere ulaşıyor. Biz, bunu, İnsan Hakları Komisyonunda da tartışıyoruz ama bir
çözüm bulunamadığını üzüntüyle görüyoruz. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Yani niçin “Ben hastayım.” diyen bir mahkûm en kısa zamanda, yani ertesi gün
bir hastaneye sevk edilmez? Bu uygulamayı niçin yapamıyoruz, anlayabilmek
mümkün değildir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Güler…
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Fatih Hilmioğlu bugün özgür kaldı. Biraz
önce AKP milletvekili dedi ki: “Tamam, bak, iyi şeyler yapıyoruz, geç kaldık
ama iyi şeyler yapıyoruz.” Bizde bir söz vardır “Geç gelen adalet adalet değildir.” diye. AKP milletvekilinin adaleti böylece
ilga ettiğini itiraf ettiğini düşünüyorum.
Sayın Bakana şunu
sormak isterim: Genel gerekçede, sayfa 6’da “ÖYM’leri
adil yargılama bakımından tartışmalı olduğu için kaldırıyoruz.” diyorsunuz.
Bunların verdikleri kararlar da tartışmalı o hâlde. Ben çok açık olarak sizden
duymak istiyorum, ÖYM’lerin kaldırılışının Balyoz ve
Ergenekon davalarının durumu üzerindeki etkileri neler olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
kavramları artık tamamen anlayamaz hâle geldik. Ben size çok net bir şekilde
sormak istiyorum: “Yolsuzluk”, “rüşvet”, “hırsızlık” bunlar ne anlama geliyor,
bunlar nedir? Bunlar, iktidara göre ayrı tanımlar mıdır, muhalefete göre ayrı
tanımlar mıdır?
Bir de, eğer
gerçekten adaleti istiyorsanız Balyoz ve Ergenekon’daki savcılar bırakın
görevlerini yapsınlar. Belli bir zaman geçsin, ondan sonra tekrar bu yasaları
değiştirin. Siz de başkalarını yargılayanlarla muhatap olmuş olun. O zaman
belki adalet yerini bulur diye düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli)- Sayın Bakan, “paralel yapı” diye bahsettiğiniz bir örgüt var. Bu
örgütün ismini siz dillendirmiyorsunuz ama ben söyleyeyim: “Cemaat”e,
“hizmet”e örgüt diyorsunuz. Bu hizmetten her öğretmen
atamasında liste aldınız, her hâkim atamasında liste aldınız. Sermaye Piyasası
Kuruluna üye atarken bile arada kavga çıktı “Sen mi vereceksin, ben mi
vereceğim?” diye. Ciddi bir şekilde bu ülkeyi on bir sene yönettiniz. Eğer
bunlar bir örgütse yarın öbür gün bunları yargıladığınızda siz de bu örgüte
yardım ve yataklıktan yargılanacağınızı hiç aklınıza getirdiniz mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz sonraki önergelerimizin arasında dijital verilerin tek başına delil
olarak görülmemesi gerektiği ve hükme esas teşkil etmemesi gerektiği, diğer
delillerle de desteklenmesi gerektiği yönünde bir önergemiz var. Ama biliyoruz
ki AKP Grubu bunu reddedecek. Siz, dijital verilerin tek başına delil
sayılmaması konusundaki bu önergemize katılıyor musunuz? Bu konuda, bir
düzenleme konusunda bir yaklaşımınız ya da çalışmanız var mıdır? Bunu öğrenmek
istiyorum ben sizden.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Oğan, son
soru…
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Adalet
Bakanı, dün burada yapmış olduğumuz konuşma Radikal gazetesinde, devletin resmî
haber ajansı Anadolu Ajansı tarafından haber yapıldı ve yeni sansür yasasıyla
dördüncü saatin sonunda devletin resmî haber organının haberi kaldırıldı. Buna
bir yorumunuz olacak mı Sayın Bakanım?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, Sayın Yılmaz’ın “Gizli tanıklık müessesesini
kaldıracak mısınız, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?” sorusuna ilişkin olarak;
şu anda gizli tanıklık müessesesinin kaldırılmasına yönelik Bakanlığımızda
yürütülen bir çalışma yok. İleride böyle bir çalışma yapılabilir mi tabii
mümkün ama şu anda Bakanlığımız tarafından bu yönde yürütülen bir çalışma
bulunmadığını ifade etmek isterim.
Sayın Aldan’ın savcılarla ilgili dava açılması hususu; dediği
doğru. Şu anda 93/A maddesi yürürlükten kalkıyor. Esasında 93/A maddesinin
yürürlükten kalkması uygulamada fazlaca da bir şeyi değiştirmeyecek. Çünkü hem
Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 46’ncı maddesi hem Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
143’üncü maddesi hem de 2802 sayılı Yasa’nın bu kanunda hüküm bulunmayan
hâllerde Devlet Memurları Kanunu’nun hükümlerinin uygulanacağına ilişkin
düzenlemesi esasında bir boşluk ihtimali karşısında o boşluğu da dolduran bir
düzenleme. Şu anda Anayasa’nın 129’uncu maddesine göre devlet memurlarına veya
“kamu görevlilerine” diyelim daha geniş, doğrudan dava açma hakkı zaten yok,
rücu edilmek kaydıyla devlete karşı açılıyor. Esasında bu 93/A’nın kaldırılmasından
sonra savcılarla ilgili veya hâkimlerle ilgili veya müfettişlerle ilgili veya
başkaca kişilerle alakalı kamu görevlerinden kaynaklı doğrudan dava açılması
gene mümkün olmayacaktır ama tabii kişisel birtakım şeyler söz konusu olduğu
zaman onlarla ilgili hukuk ayrıdır.
Adli dinleme
konusundaki şu anda getirilen güvenceler son derece önemli. Hem heyet hâlinde
görüşme hem oy birliği hem sadece kuvvetli şüphenin, tek başına “Şüphe
ediyorum.” demekle yetmemesi, bu kuvvetli şüpheyi doğuran somut bazı verilerin,
delillerin aranacak olması son derece önemli, süre sınırlamasının getirilmesi
önemli, torba dinleme maddesinin kaldırılması son derece önemli düzenlemeler.
Bunlara sınır koymak çok önemli çünkü buradan hareketle kişilerin
mahkûmiyetine, çok ağır cezalar almasına neden olacak sonuçlar ortaya
çıkmaktadır. O nedenle bunu sağlam bir hukuki güvenceye bağlamak doğru olandır.
Tabii, önleme dinlemeleri bildiğiniz gibi delil olarak kullanılan dinlemeler
değil. Tabii, onun –siz daha iyi bilirsiniz- delil olarak nasıl kullanıldığını
veya onu delile nasıl dönüştürdüklerini yargı mensupları daha iyi biliyorlar
ama hukukumuzda doğrudan önleme dinlemeleri bir delil olarak kullanılmamaktadır
ama kamu düzeni bakımından son derece önemli, suçların önlenmesi bakımından son
derece önemli. Tabii, orada, şu anda dediğiniz gibi bir sınırlama düşünmedik
çünkü onlar ayrı kanunlarda hem de tabii demin söylediğim gibi sonuçları
bakımından, delil hukuku bakımından farklılıklar olduğu için burada ayrı bir
çalışmamız olmadı.
Şimdi, tabii,
Sayın Acar’ın İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 27’nci maddesine ilave edilen
cümleye ilişkin eleştirisi, sorusu daha önce de benim cevaplandırdığım bir
soru. Şu anda açıkça idare mahkemeleri veya Danıştay kendine açılan bir davada
idarenin savunmasını almadan yürütmenin durdurulması kararını verememektedir.
Yasa bunu yasaklamaktadır, savunmayı şart koşmaktadır. Buna bir istisna
getiriyor, diyor ki: “Uygulanmakla etkisi tükenecek nitelikte olan bir idari
eylem veya işlem varsa, işte, o zaman idarenin savunmasını almadan yürütmeyi
durdurma kararı verebilirsin ama idarenin savunmasını aldıktan sonra da bu
kararı yeniden gözden geçirmek durumundasın.” Şu anda bunun uygulaması nedir
diye geçmişe dönük bakacak olsak karşımıza şu çıkıyor: Daha ziyade belediyelerin
yıkım kararları var. Bina yıkacaksınız, onun telafisi imkânı yok, etkisi hemen
görülecek bir iş ve yürütmeyi durdurmayı verdiğinizde netice alma imkânınız
yok. Yine, işte, bir söküm kararı veriyorsunuz yani bir yerde diyelim ağaç
sökülecek, tartışmalar çok yaşandı. Şimdi, siz orada bir savunma beklerseniz
oradan ağaç sökülmüş olacak. Böyle bir durumda savunmayı almadan bir karar
verilebilmektedir ama atamalarla ilgili kısım böyle uygulanmakla etkisi
tükenecek bir idari işlem değildir.
Son zamanlarda
mahkemelerin verdiği bazı kararlarda atanmayla ilgili kısmın da uygulanmakla
etkisi tükenecek idari iş ve işlemlerden sayıldığına ilişkin değerlendirmeler
yapılıyor. Ben Komisyonda söyledim; işte, bir polis
görevlisinin TEM’den alınıp asayişe verilmesi veya bir başka yere verilmesiyle
ilgili bir idari tasarrufu, kendi içindeki bir tasarrufu mahkeme yürütmesini
durduruyor, durdururken de diyor ki: “Bu her ne kadar işte, uygulanmakla etkisi
tükenecek iş gibi gözükmüyor ama bunun yaptığı kritik görev nedeniyle bu
uygulanmakla etkisi tükenecek bir iş gibi düşünülmüş…” ve kararla hemen
savunmayı almadan yürütmeyi durdurma veriyor. Bunu çok açık söylüyorum;
hepimiz biliyoruz ki bu, mahkemenin kendisini yasama yerine koyarak yorum
yoluyla yasa ihdas edip sonra ihdas ettiği o yasaya göre karar vermesinden
başka bir şey değildir. Esasında buna gerek yok çünkü yasa zaten idarenin
savunması alınmadan yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceğini açıkça
ortaya koyuyor ama uygulama, maalesef böylesi bir noktaya gittiği için de biz
yasanın içinde kaldık. “Yasaya uy.” diyor ve bunun açıkça kanunda yazılmasında
bir sakınca görmüyoruz. Bu, son derece önemli.
Bir de idare,
savunma verdiği zaman, savunma için şu kadar zaman bekleyecek diye bir kural
yok. Yani savunma için üç gün süre de verebilir, on gün süre de verebilir çünkü
mahkeme savunma süresini tayin ediyor. Kanunun kesin tayin ettiği bir süre yok.
O süreye dair, mahkemenin takdirinde olan bir konu olduğunu burada ifade etmek
isterim.
Tabii, tayinler
-demin söyledim, belki siz yoktunuz, daha önceki sorularda- bir sürgün değil.
Yani bir il emniyet müdürü değişiyor, yardımcılarını değiştirebilir, şube müdürlerini
değiştirebilir çünkü her atamalarda bu olur. İl valisi değiştiğinde de
valilerin iş bölümünü değiştiriyor. Şimdi asayişte olan bir polisin KOM’a veya KOM’da olan birinin
TEM’e veyahut da başka bir birime verilmesi onun meslekten çıkarıldığı anlamına
gelmez. Bir iş bölümü düzenlemesini elbette oranın amiri durumunda olan kişinin
yapması kadar doğal bir şey olamaz. Ancak son günlerde yaşanan tartışmalar
nedeniyle, normal zamanda yapılmış olsa rutin görünecek bu işlemler sanki bir
sürgün gibi değerlendiriliyor. Bunun doğru olmadığını ifade etmek isterim.
Sayın Nazlıaka’nın sorusu…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, sınırsız süre mi verdiniz Hükûmete?
BAŞKAN – Evet
Sayın Bakanım, sözlerinizi toparlarsanız.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Peki efendim, ben o zaman burada kesiyorum.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Sorularımıza cevap alamadık.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Nazlıaka’nın sorusu
Sayın Bakanla ilgili. O yüzden diğer sorulara da artık teşekkür ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Örgüte yardım, yataklık işi önemli Sayın Bakan.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Sayın Başkan, ilave süre verin.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.37
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 00.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Dilek YÜKSEL
(Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Dokuzuncu
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
11’inci maddede
dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 11. maddesinin son cümlesindeki “şeklinde”
ibaresinin “biçiminde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ali Özgündüz
Mersin Uşak İstanbul
Gürkut Acar Levent
Gök Ömer Süha Aldan
Antalya Ankara Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci
maddesinde yer alan “ibaresi eklenmiş” kelimelerinden sonra gelmek üzere
“‘hâkim’ ibaresi ‘mahkeme’ şeklinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Demir
Çelik
Iğdır Şırnak Muş
Adil
Zozani İdris
Baluken
Hakkâri
Bingöl
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 11 inci maddesinde yer
alan “suç işlendiğine ilişkin” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Özcan Ulupınar
İstanbul İstanbul Zonguldak
Şirin Ünal İsmet Uçma Şenol Gürşan
İstanbul İstanbul Kırklareli
Tülay
Kaynarca Osman Boyraz
İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 11. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
S. Nevzat Korkmaz Seyfettin Yılmaz Lütfü Türkkan
Isparta Adana Kocaeli
Alim Işık
Kütahya
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çoğulcu
demokrasinin dayanağı, hepinizin bildiği üzere, hukuk devletidir. Hukuku eğer
esas almıyorsanız, demokrasiden bahsetmeniz mümkün değil. Bir o kadar da önemli
bir başka husus, halkın yönetime katılmasıdır. Bunun için de halkın haber alma,
bilgi alma imkânının önündeki bütün engelleri kaldırmak gerekir.
Her dönemde,
değerli arkadaşlar, basın üzerinde birtakım tesirler, birtakım baskılar
oluşturulmaya çalışılır. Kimi zaman bu baskılara karşı basın, halkın ve
muhalefetin de destekleriyle dik durabilmeyi becermiştir, kimi zaman da boyun
eğmek zorunda kalmıştır ama sanıyorum ilk kez bir Hükûmetin basın, medya
kuruluşları sahibi olmak gibi, tüm medyaya el koymak gibi ihtiras ve
eylemleriyle karşılaşıyoruz. Gazete alımları için havuzlar oluşturuluyor,
Başbakanla medya yöneticileri arasında direkt kırmızı telefonlar kuruluyor,
“Alo Fatih” hatları oluşturuluyor. Televizyonlarda alt yazılara bile tahammül
edemeyen Başbakan, doğrudan bu yöneticileri arıyor bu hatlarla, talimatlar
veriyor. Olmadı, ödüllendiriyor yandaşlarını, gazete köşelerinde köşe yazarı
yaparak. Yine, olmadı, cezalandırıyor, gazetecileri işinden attırıyor. Bir
tehdit, baskı, şantaj aldı başını gidiyor ve bunu herkes görüyor ama her
nedense bir AKP’li bakandan, bir AKP’li vekilden “Bu işleri kim yaparsa yapsın
yanlıştır.” itirazını maalesef duyamıyoruz.
İspanya
Başbakanının Ankara ziyaretinde bir gazeteci yolsuzluklarla ilgili soru
yöneltiyor. Misafirin önünde Başbakan, sanki gazeteci memuruymuş gibi
azarlıyor, suçluyor, tehdit ediyor. İspanyol gazeteci kendi ülkesine, kendi
gazetesine “Türkiye’yi görünce ülkemdeki basın özgürlüğünün kıymetini anladım.”
diye haber geçiyor. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye’de 40
gazetecinin tutuklu olduğunu açıklıyor. Türkiye bu alanda –övünebilirsiniz
değerli AKP milletvekilleri- iki yıldır birinciliği kimselere kaptırmıyor.
Türkiye’yi İran ve Çin izliyor, diğer ülkeler Eritre, Vietnam, Suriye,
Azerbaycan, Etiyopya, Mısır ve Özbekistan. Yani bu ülkelerin isimlerini
duyduğunuzda herhâlde, “Aynı ligde olmamamız gereken ülkeler.” diye eminim
sizler de düşünüyorsunuz.
Basını dizayn etmenin bir başka yolunu daha bulmuş AKP. Kamu
kurumlarından verilen ilan ve reklamlarla basını ram etmek, önünde diz
çöktürmek. The Nielsen Company 2013 yılı verilerini açıklamış. Bu verilere
baktığımız zaman Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank, TÜRK TELEKOM gibi
Türk ekonomisinin amiral gemileri şirketler; başta yandaş gazeteler Sabah,
Star, “Alo Fatih”in gazetesi Habertürk,
Takvim, Akşam, Yeni Şafak, Türkiye gibi gazetelere hatırı sayılır reklamlar
veriyor. Ziraat Bankası reklamlarının, değerli arkadaşlar, yüzde 57’si Sabah’a,
yüzde 23’ü Star’a veriliyor. Halkbank, 8 bin saniyelik reklamının neredeyse
tamamını Star Grubuna veriyor. Vakıfbank reklamlarının yüzde 21’i Sabah’a;
diğerleri de yandaş gazetelere hakça dağıtılıyor!
Bir de TÜRGEV
diye bir vakıf var arkadaşlar. Biliyorsunuz, Türkiye Gençlik ve Hizmet Eğitim
Vakfı diye gazetelerde kamuoyu tarafından okunan, öğrenilen bir vakıf. Sayın
Başbakanın oğlu Bilal Erdoğan’ın da yöneticisi olduğu bir vakıf. Bu vakfa,
değerli arkadaşlar, hakikaten, dudak uçuklatan bağışlar yapılıyor, mesela eski
parayla 200 trilyon ve bu bağışlar karşısında da bu bağışları yapan firmalar
koca koca ihaleler alıyor, milyar dolarlık ihaleler alıyor. Ne güzel siyaset,
pardon, pardon, ne güzel ticaret! Al gülüm, ver gülüm! Buna ne denir
arkadaşlar? Buna “besleme demokrasi” denir, buna “güdümlü demokrasi” denir.
Diğer gazeteleri
sorarsanız, AKP’yi alkışlamadıkları için zırnık koklatılmıyor. Altta kalanın
canı çıksın, reklamdan pay almak bir tarafa, reklam masasına oturtulmuyor bile.
İşte, AKP’nin
özürlü demokrasisini gecenin bu vaktinde sizlerle paylaşmak istedim. Hepinize
hayırlı geceler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun teklifinin çerçeve 11 inci maddesinde yer alan “suç işlendiğine ilişkin”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle somut
delillerin kuvvetli şüphenin varlığı bakımından aranacağı hususuna açıklık
getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci maddesinde yer alan “ibaresi eklenmiş”
kelimelerinden sonra gelmek üzere “‘hâkim’ ibaresi ‘mahkeme’ şeklinde”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile bilgisayarlara, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama,
kopyalama ve elkoyma kararının hakim
tarafından değil mahkeme tarafından verilmesi amaçlanmıştır. Nitekim diğer
madde düzenlemelerinde de bu türden kararların mahkeme tarafından verileceğine
dair öngörülen düzenlemeler ile de tutarlılık sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 11. maddesinin son cümlesindeki “şeklinde” ibaresinin
“biçiminde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gürkut Acar (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında, maddenin şu anki hâli -Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
134’üncü maddesinde bir değişiklik yapıyor bu düzenleme- bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânı bulunmaması hâlinde
bilgisayarların aranabileceğini ya da bilgisayardaki verilerin elde edilebileceğini
hüküm altına almış ama bu yasa teklifinde, bir suç dolayısıyla yapılan
soruşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması
hâlinde düzenlenmişti. Tabii, burada
suçun işlendiğine ilişkin somut delil varsa, kuvvetli şüphe varsa, o zaman
başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâli havada kalıyordu,
madde çelişik bir hâlde bulunuyordu ama yapılan değişiklik önergesiyle “suç
işlendiğine ilişkin” ibaresi kaldırılmış ve bu anlamda da madde bir açıdan daha
anlamlı hâle gelmiş. Bu şekilde de sorunun, bu konudaki karşı çıkışımızın
giderildiğini düşünüyorum.
Tabii, aslında,
değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, bu düzenlemede savunma hakkına yönelik olumlu
düzenlemeler elbette ki var. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına biz de
olumlu bakıyoruz, keza insanların fütursuzca dinlenmesinin önlenmesi de
anlamlıdır. Lakin, yıllardan bu yana 4-5 tane yasayı
bir araya getirdiğimizde bir şey anlam kazanıyor, o da şudur: Belli kanunlar
var, HSYK var, arkasından İnternet düzenlemesi var, arkasından bu yasa var;
samimiyet sorunu yaşıyoruz aslında. Aslında bu yasanın belli bir şeye, bir
amaca hizmet ettiğini düşünüyoruz. Ben, geçtiğimiz haftalarda, HSYK düzenlemesine
ilişkin komisyonda yaptığım konuşmada şunları söyledim: “Bu yasa yürürlüğe
girerse şu 5 şey olacak:
1) Hâkim ve
savcıların yerleri değişecektir.
2) Bu yasanın
yürürlüğe girmesinden sonra, bir ay içerisinde bakan çocukları tahliye
edilecektir.” demiştim. Henüz yasa yürürlüğe girmeden Halk Bankası Genel Müdürü
ve arkadaşları tahliye edildi.
“3) Bilal Erdoğan
sessiz sedasız adliyeye gidip ifade verecektir.” demiştim. Evet, bu da oldu.
“4) İnternet
düzenlemesiyle İnternet’teki birtakım tapelerin ya da
CD’lerin yayınının önüne geçilecek.” demiştim.
5’inci şeyi daha
sonra okursunuz, onun üzerinde duramayacağım çünkü gelecekle ilgili bir
konudur, ekonomiyle ilgili bir konudur.
Aslında bunların,
biz, şahsa mahsus düzenlemeler olduğundan kuşku duyuyoruz. Ne yazık ki iktidar
partisi dönemsel olarak şahsa mahsus yasalar çıkarmıştır. Çok ilginç bir şey
anlatacağım size: Herkes, kişiye özel düzenlemelerin MİT Müsteşarıyla
başladığını düşünür ama kişisel düzenleme, Fethullah
Gülen düzenlemesidir aslında. 2003 yılında 3713 sayılı Terörle Mücadele
Yasası’nın 1’inci maddesi “cebir ve şiddet kullanmasa dahi” şeklinde bir
ibareyle başlarken cebir ve şiddet şart koşulmuştur. Zira,
o zaman Fethullah Gülen’in Ankara 2 no.lu DGM’de
davası vardır ve bu düzenlemeyle beraat ettirilmiştir bugün çetebaşı
yapılan kişi.
Değerli
milletvekilleri, aslında bir şeyi daha okuyacağım sizlere sözlerimin sonunda;
bir kişinin beyanı: “Bu paralel devlet yapılanması, kontrgerilla, gladyo, derin devlet, açık devlet, ne olarak tanımlarsanız
tanımlayın, görünen devletin yanında, onun içine sızmış, onunla paralel hareket
eden ikili bir devlet yapısıdır. Bu paralel devletin ana gövdesi dışarıdadır.
Uluslararası güçlere dayanmaktadır. Burada devletin tasfiye edilmesi, etkili
konumdan çıkarılması Hükûmetin tutumuna bağlıdır. Bu hâliyle Hükûmet ve Sayın
Başbakan bunun farkına varmazsa, etrafını saran paralel devlet zihniyeti
anlayışıyla hareket etmeye devam ederse her geçen gün çözüm zora girer.” diyor;
19 Eylül 2013’te Abdullah Öcalan bunu söylüyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci madde
üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 12 nci
maddesinde yer alan “mevcut altıncı fıkrasının (a) bendinin (8) numaralı alt
bendi yürürlükten kaldırılmış” ibaresinin “mevcut altıncı fıkrasının (a)
bendinin (5) numaralı alt bendinden sonra gelmek üzere “6. Nitelikli hırsızlık
(madde 142) ve yağma (madde 148, 149),” alt bendi eklenmiş, diğer alt bentler
buna göre teselsül ettirilmiş, mevcut (8) numaralı alt bendi yürürlükten
kaldırılmış” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Şirin Ünal
İstanbul İstanbul İstanbul
Özcan Ulupınar İsmet Uçma Şenol Gürşan
Zonguldak İstanbul Kırklareli
Osman Boyraz Tülay
Kaynarca Fatih
Şahin
İstanbul İstanbul Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun
10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 12.
maddesindeki birinci fıkrasındaki “mevcut altıncı fıkrasının (a) bendinin (8)
numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış” ibaresinin metinden çıkarılması ve
(1) nolu fıkrasının “Ağır ceza Mahkemesince”
ibaresinden sonraki ibarelerin metinden çıkartılarak “karar verilir, itiraz
üzerine de bu tedbire Ağır Ceza Mahkemesince karar verilir” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Mehmet Şeker
Mersin Uşak Gaziantep
Ömer Süha Aldan Gürkut
Acar Erdal Aksünger
Muğla Antalya İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 12 inci maddesi
ile madde metnine eklenen 2 inci fırkada yer alan “tedbir kararı verilecek
hattın” ibaresinden sonra gelmek üzere “sahibinin açık kimliği, adresi,”
ibarelerinin eklenmesini,
“bir ay” ve “mahkeme yukardaki sürelere ek olarak her defasında
bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere” ibarelerinin “bu süre,
bir defaya mahsus olmak üzere bir ay daha uzatılabilir.” şeklinde
değiştirilmesini,
“maddenin dördüncü fırkasında yer alan” ibaresinden sonra gelmek
üzere “dördüncü fıkrasının son cümlesinin ‘Ancak, örgütsel faaliyet
çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, mahkeme
bu süreyi bir kereye mahsus olmak üzere bir ay daha uzatabilir.”‘ şeklinde
değiştirilmesini,
maddenin mevcut dördüncü
fıkrasının 2 inci cümlesinin “Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, kişinin
açık kimliği, adresi, iletişim aracının türü, telefon numarası, iletişim
bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi
belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bir kereye mahsus
olmak üzere bir ay daha uzatabilir.” şeklinde değiştirilmesini ve 7 inci
fıkranın (a) bendinin 13 üncü alt bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Hasip Kaplan
Iğdır Bingöl Şırnak
Demir
Çelik Adil Zozani
Muş Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 12. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman
Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz S. Nevzat Korkmaz
Kütahya Adana Isparta
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 560 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesiyle ilgili
verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
12’nci madde,
dinleme ve teknik takiplerle ilgilidir. Burada, dinlemelerin yapılması için 3
üyenin oy birliği kararı getiriliyor. Bu da dinlemelerin
artık çok zor hâle geldiğiyle ilgili bir madde.
Değerli milletvekilleri,
ben sizinle, Merkez Yürütme Kurulu üyemiz Yücel Bulut’un yaşanan süreçle ilgili
tespitlerini paylaşmak istiyorum:
“Anlaşılan o ki
17 Aralık operasyonları sonrasında iktidar esaslı bir karar verdi. Artık hiçbir
savcı yandaşların yağmasını sorgulayamayacak ve hiçbir polis böyle bir
operasyonda görev alamayacak. Zira Başbakanın yeni Türkiye’sinde polisin sadece
AKP’nin menfaatlerini korumak ve kollamakla görevli olması öngörülmüştü.
Başbakan, polisin
zeki, çevik ve muhalefetin kapısına sabah beşte dayananını severdi. Polis,
muhalif ‘tweet’ler attı diye lise talebelerini
evlerinden topladığında güzeldi. Polis, muhalif belediyelere baskınlar yapmalı
ve görevden el çektirilmelerini sağlamalıydı. Sütçüden önce zile basmalı, 40-50
kişi eve dalmalı, nerede bir muhalif ses varsa gırtlağına basmalıydı. Raydan
çıkıp iktidarın kapısına dayanan bir polis teşkilatı derhâl hizaya çekilmeli ve
AKP’nin resmî ideolojisine uygun olarak sil baştan örgütlenmeliydi. Derhâl
harekete geçildi ve cumhuriyet tarihinde emsali görülmemiş bir tasfiye başladı.
Daha düne kadar askerî vesayet zincirlerini kırdıkları gerekçesiyle taltif
edilenler, yeni nesil darbeci ilan edilerek görevden el çektirildiler. Aradan
bir savcı çıkıp da bir daha böyle bir çılgınlık yapmasın diye de HSYK Yasası’nın
değiştirildiğini hep beraber gördük. Ama nafile, Başbakan ve çevresindekiler
anlamamakta ısrarcı olsalar da, kafalarına göre kurguladıkları devlet erkleri
ve polis teşkilatı sonsuza kadar muktedir olmalarını temin edemeyecek. Çünkü, demokratik denetim yollarının tıkandığı, basının Pravda’laştığı, muhalefetin sindirildiği ve yargının
tarafsız hakem rolünü yitirdiği toplumlar sarsılmaz bir iktidarın değil
travmaya sürüklenmiş toplumların habercisidir. Çoğu kez bu toplumsal travma, şiddeti ve demokrasi dışı yöntemleri benimsemiş
etkili bir muhalefete dönüşür ve toplumsal kaosun temel besin kaynağı hâline
gelir.
Bu hep böyle
olmuştur. Zorbalıkla düzen kuran iktidarlar kaosla da
yıkılırlar. Önümüzde duran onlarca hikâye hep aynı sonla bitmiştir. Öyle ki İran
Şahı Rıza Pehlevi de, iktidarının teminatı olarak
gördüğü polis teşkilatını dilediği gibi dizayn etmiştir.
SAVAK ismini verdiği siyasi polis teşkilatını örgütlemiş ve kurduğu yapı
sayesinde her muhalif hareketin anında sindirileceğini düşünmüştür. Öyle ki
SAVAK, Orta Doğu’nun en büyük işkence merkezlerine sahip hâle gelmiş, binlerce
muhalif bu işkence merkezlerinde sorgulanmış, yüzlercesi bu sorgularda hayatını
kaybetmiş ama hikâyenin sonu değişmemiştir. Bilakis, hükûmetteki yolsuzlukların
sorgulanamaz oluşu ve SAVAK isimli polis örgütünün yarattığı korku iklimi
doğrudan Şahı hedef alan etkili bir muhalefeti beslemiştir. Sonrası malum;
SAVAK, yıkılmaz denilen Şahın iktidarını kurtaramamış, İran Şahı, sarayının
kapısına kadar dayanan ayaklanmalar karşısında ülkesini terk etmiştir.
Aynı yanılgıya
düşen, elbette, sadece İran Şahı Pehlevi değildir.
Romanya’yı günden güne artan otoritesiyle kafese kapatan ve demir yumrukla
yönetmeye kalkan Çavuşesku da aynı yanılgıya düşmüştür. Sarsılmaz ve yıkılmaz
bir iktidara giden yolun her şeyi kendi lehine denetleyecek ve asla kendinden
hesap sormayacak bir polis teşkilatının varlığından geçtiğini düşünmüştür.
Polis örgütünü, ülkenin bir başından bir başına yeniden örgütlemiştir. 22
milyon nüfuslu Romanya’da, 1985 yılında, gizli polis teşkilatının on binlerce
personeli ve yarım milyon muhbiri vardı. Çavuşesku rejimi altındaki sonu gelmez
tutuklamalar ve binlerce insanın ölümünden sorumlu, dünyanın en acımasız gizli
polis güçlerinden biri olmuştur. İç muhalefeti tamamen sindirdiğini düşünen
Çavuşesku hiç beklemediği bir anda iktidarını kaybetmiştir. Çok güvendiği polis
teşkilatının Macar azınlığa mensup bir din adamını gözaltına almak istemesiyle
başlayan toplumsal kaos…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Yani, bunlardan örnek alın diye söylüyorum.
İyi geceler. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 12 inci maddesi ile madde metnine eklenen 2
inci fırkada yer alan “tedbir kararı verilecek hattın” ibaresinden sonra gelmek
üzere “sahibinin açık kimliği, adresi,” ibarelerinin eklenmesini,
“bir ay” ve
“mahkeme yukardaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve
toplam üç ayı geçmemek üzere” ibarelerinin “bu süre, bir defaya mahsus olmak
üzere bir ay daha uzatılabilir.” şeklinde değiştirilmesini,
“maddenin
dördüncü fırkasında yer alan” ibaresinden sonra gelmek üzere “dördüncü
fıkrasının son cümlesinin ‘Ancak, örgütsel faaliyet çerçevesinde işlenen
suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, mahkeme bu süreyi bir kereye
mahsus olmak üzere bir ay daha uzatabilir.’” şeklinde değiştirilmesini,
maddenin mevcut dördüncü
fıkrasının 2 inci cümlesinin “Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, kişinin
açık kimliği, adresi, iletişim aracının türü, telefon numarası, iletişim bağlantısını
tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tespit
işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bir kereye mahsus olmak üzere bir ay
daha uzatabilir.” şeklinde değiştirilmesini ve 7 inci fıkranın (a) bendinin 13
üncü alt bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile kanuna aykırı dinlemelerin önüne geçilmesi ve uzun süreli
dinlemelerin kişi hak ve hürriyetleri açısından yol açacağı mağduriyetlerin
giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 12.
maddesindeki birinci fıkrasındaki “mevcut altıncı fıkrasının (a) bendinin (8)
numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış” ibaresinin metinden çıkarılması ve
(1) nolu fıkrasının “Ağır Ceza Mahkemesince” ibaresinden
sonraki ibarelerin metinden çıkartılarak “karar verilir, itiraz üzerine de bu
tedbire Ağır Ceza Mahkemesince karar verilir” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Erdal Aksünger
(İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge
üzerinde söz isteyen Erdal Aksünger, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yasa dışı
dinlemelerle ilgili bu Meclis çatısı altında zaten bir araştırma komisyonu
kurulmuştu. Bu kadar yasaya da ihtiyaç yok zaten, yasayı takmayan bir iktidar
olduğu için bu yasalara ihtiyaç yok. Neden yok?
Şunu
söyleyeceğim: Biz, Emniyet İstihbarat teşkilatı ve Millî İstihbarat
Teşkilatında bununla ilgili belli araştırmalar yaptık veya yaptığımızı
zannettik. Çünkü, bizi, yasamanın üyesi olan
milletvekillerini alladılar pulladılar, resmen enayi yerine koyup kapıdan geri
gönderdiler. Niye? Biz bunları nasıl kandırırız diye bakıyorlardı. Gerçekten de
öyle ya, ben bunu orada hissetmiş bir adamım.
Şimdi, yasa dışı
dinlemeleri araştırıyorduk. Ne olması lazım? Dışarıda böyle
kocaman bir örgüt olması lazım, milleti kodlayan, fişleyen. Öyle değil
mi, böyle bir şey olması lazım. Aslında böyle bir şey yoktu. Niye yoktu? Çünkü, ne Emniyet İstihbarat teşkilatı ne de Millî
İstihbarat Teşkilatı böyle bir örgüt aramıyordu zaten. Bu işlerin bizatihi
olarak oranın içerisinde suistimallerden
kaynaklandığını herkes biliyordu, oradaki bütün üyeler de bunu anlamıştı.
Bununla ilgili
raporlar yazılırken aslında dalga geçer gibi bazı şeyler yazıldı oraların
içerisine, biz belli şerhlerimizi zaten söylemiştik. Bu, bu kadar büyük dinleme
operasyonları veya bu kadar çok fişlenme işi devletin imkânları olmadan
yapılamaz; kimse yapamaz böyle bir şeyi, imkânsız bunlar. Yoksa,
dışarıda 2 tane vatandaşı -küçük küçük böcekler koyup- bir vesileyle dinlemek,
etmek, bunlar zaten anormal şeyler değil ki, İnternet’te bile satıldığını
herkes biliyor bunların. Bir kişi bir başka kişinin masasının altına zaten
bunları koyar. Bunları aramıyoruz ki, devasa bir operasyonla ilgili olarak
devasa bir örgüt arıyorduk ama böyle bir örgüt yoktu çünkü bu örgütün kendisi
devletin içine yerleşmiş olan, kademeli olan, bir vesileyle birbirine başka
türlü bağlı olan insanlar bütünlüğüydü ve bir başka yerden besleniyor muydu,
onu kimse bilmiyordu.
Şimdi, yoksa
şöyle bir durum var mı? Mesela, örnek -bu, İnternet’le ilgili söylendiğinde,
2006’larda, 2007’lerde çok komik şeyler yaptılar bu memlekette- Diyarbakır’da
250 bin insanın çocuk pornosu aradığı iddia edildi. Zaten orada İnternet’in penetrasyonu neydi ki böyle bir şey çıkarttınız? O da başka
bir kılıftı aslında bir tarafından bakıldığında. Niye? Birilerini
fişlemek amacıyla. Aynı şeyler bir başkaları için yapılıp Ergenekon’da, Balyoz’da da yaratıldı aynı davalar. Bunların hepsi, o dinleme komisyonu
raporlarında yazıldı.
Ayrıca, başka bir
şey söyleyeyim. Bu ülkenin Emniyet İstihbarat biriminin başında olan insanlar
dedi ki: “Bizim araçlarımız şu kadar vardı, o araçlar yok.” Kimse araştırmadı.
Kim çalmış bu araçları, bu dinleme araçlarını kim, nereye götürmüş, kimse
bununla ilgilenmedi. Kanun var, dünya kadar kanun var zaten, o kanunlara uyan
yok ki ortada yeni kanun çıkarılsın.
Ayrıca, şöyle bir
şey daha yaşandı bu memlekette: Kod adlarıyla, “Reşo”
kod adıyla veya bir sürü kod adlarıyla insanlar, hâkimlerin üzerine… Kolluk
kuvvetinin savcıya getirip, savcının da hâkimin önüne götürüp imzalattığı ve
aylarca dinlediği olayları belgelendi orada. Bunu bizatihi olarak bir sürü
insan anlattı. Peki, bunlarla ilgili soruşturma yapıldı mı? Yapılmadı. Bir
soruşturma komisyonu kuruldu mu? Kurulmadı çünkü kimin yaptığını; kimin, kimin
için yaptığını herkes biliyordu. Ama, kimin işine
geliyordu, ona bakmak lazım, yani kim bunları destekliyordu? Bir tarafında
derin devletten bahsediliyor, yeni gelen paralel örgütten bahsediliyor. Bunlar
kol kola mıydı da ayrıldılar, başka bir devlet mi vardı ortada? Neden insanlar
çıkıp bunları, o komisyon raporunda dalga geçer gibi bazı şeyleri yazdılar? Bir
aya daha ihtiyacımız vardı ki bazı şeyleri yapmaya etmeye, neden onlar
engellendi, kim engelledi bunların hepsini? Şimdi, bu sorular cevaplarını
bulmadığı sürece bir sürü kanun yapsanız ne olur? Bunların hepsini yapsanız
diyelim, kanunlar çiğnenerek yapıldı bunların hepsi zaten. Yani, Türkiye öyle
şeylere şahit oldu ki, orada, Komisyonda adamın biri geldi -çok yetkili bir
adam- dedi ki: “Bu dinlemeyle ilgili konularda borsa manipülasyonları
yapılıyor, ihalelere müdahil olunuyor.” Kim söyledi bunu? Emniyet Genel Müdür
Yardımcılığı yapmış kişi kendisi bizzat söyledi ve bunlar araştırılmadı, bunlar
sadece oraya buraya yazıldı, çizildi ve sizi de hiç ilgilendirmiyor demektir,
ben öyle algılarım çünkü bundan sonrasını. Biz şerhleri koyduğumuzda “Bunun
yanı sıra şu adamlar dinlensin.” dedik, onlar dinlenilmedi. Ya, bundan daha
altı yedi ay önce bunları yaptık biz, bugün dönmüş birileri bununla ilgili
ağlıyor. Niye ağlıyorsunuz ya? Bir ayda komisyonu kaçırdınız bir tarafından da.
E, niye? Hepimiz için bu gerekli değil miydi, bu ülke için gerekli değil miydi
yani bunların hepsi? Bir sürü ihalenin… Bizatihi olarak Emniyet İstihbarat
Daire Başkanlığı yapmış adam dedi ki: “İhaleleri bir vesileyle manipüle etmek
için bir çete kurulmuş vaziyette ve bu emniyetin içerisinde var. Siz bunu
çözemezsiniz. Bugün gidersiniz, yarın sizi kandırır gönderirler.” Kendisi
bizzat söyledi bunun hepsini. E, şimdi kanun yapacaksınız bunları önleyelim
diye. O hâkimlerle, bunlara imza atan hâkimlerle ilgili olarak soruşturma
yaptınız mı? Yok. İşinize geldiği zaman yapmadınız çünkü.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL AKSÜNGER
(Devamla) – O yüzden, kaç tane kanun yaparsanız yapın, çiğneyen kendiniz
olduktan sonra hiçbir anlam ifade etmez.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bence de.
ERDAL AKSÜNGER
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 12 nci
maddesinde yer alan “mevcut altıncı fıkrasının (a) bendinin (8) numaralı alt
bendi yürürlükten kaldırılmış” ibaresinin “mevcut altıncı fıkrasının (a)
bendinin (5) numaralı alt bendinden sonra gelmek üzere “6. Nitelikli hırsızlık
(madde 142) ve yağma (madde 148, 149),” alt bendi eklenmiş, diğer alt bentler
buna göre teselsül ettirilmiş, mevcut (8) numaralı alt bendi yürürlükten
kaldırılmış” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle,
nitelikli hırsızlık ve yağma suçlarıyla daha etkin mücadele edilebilmesi
bakımından bu suçlar kataloğa eklenmektedir.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 13 üncü maddesinin 2 nci
fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Gizli soruşturmacı 3 aylık
süre için görevlendirilir, zorunlu hallerde ise bu süre bir defaya mahsus olmak
üzere bir defa daha uzatılabilir.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Demir
Çelik
Iğdır Şırnak Muş
Adil
Zozani İdris
Baluken
Hakkâri Bingöl
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 13. maddesinin
(1) nolu fıkrasının “Ağır Ceza Mahkemesince”
ibaresinden sonra gelen ibarelerin metinden çıkartılarak “karar verilir, İtiraz
üzerine de bu tedbire Ağır Ceza Mahkemesince karar verilir” ibarelerinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali
Rıza Öztürk Ömer Süha
Aldan
Uşak Mersin Muğla
Mehmet
Şeker Gürkut Acar
Gaziantep Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 13. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Sinan Oğan Ali Halaman Seyfettin
Yılmaz
Iğdır Adana Adana
Lütfü Türkkan S. Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Kocaeli Isparta Kütahya
Murat
Başesgioğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz isteyen Sinan Oğan, Iğdır
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Türkiye garip bir
memleket olmaya başladı. Hatırlıyor musunuz, son tapelerde,
gazete satın almak için Sabah-ATV ihalesinde hani bir ihale paylaşım ve havuza
para atma muhabbeti vardı. Orada iş adamının birisi para koyup ihaleleri
alacağı zaman “Milletin de … koyacağız.”
diyordu. Şimdi, bugün, eğer doğruysa, bir gazetede şöyle bir haber gördüm: Bunu
söyleyen iş adamının adı bir ilahiyat fakültesine verilmiş, İlahiyat Fakültesi
Mehmet Cengiz Binası.
Sayın Bakan, hani
siz orada oturuyorsunuz ama…
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben de buradayım.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Sayın Adalet Bakanına sormak lazım: Yani bunu nasıl kabul
edebiliyorsunuz? Bunu sizin vicdanınız kabul edebiliyor mu? Yani bir adam
milletin anasına avradına, affedersiniz, küfredecek, sonra da onun adı ilahiyat
fakültesine verilecek. Yahu var mı böyle bir şey Allah aşkına? Yahu var mı
Allah aşkına böyle bir şey ya?
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Yunus Emre’nin ismini sildiler.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Yani siz, Sayın Bakan, hani suçu falan bir tarafa bırakın, şikâyeti
bir tarafa bırakın yani millete ana avrat küfreden bu adamla ilgili işlem
yapmayı bir tarafa bırakın, bu adamın adını ilahiyat fakültesine veren bir
anlayışı nasıl kabul edebilirsiniz ya, nasıl içinize sindirirsiniz ya?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Parayı vermiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sinan Bey, sildikleri isim de “Yunus Emre.”
SİNAN OĞAN
(Devamla) – O üniversite rektörüne de buradan çağrıda bulunuyorum: Sen nasıl
kabul edebiliyorsun? Millete küfreden bir adamın adını ilahiyat fakültesine
nasıl verebilirsiniz ya? Bu nasıl anlayıştır? Bu nasıl…
Değerli milletvekilleri,
tabii, her gün o kadar vahim olaylara rastlıyoruz ki burada. İnanın, biraz
önceki anlattığımdan daha vahim bir olayı... Dün burada birtakım tartışmalar
yaşandı ve o tartışmalar da devletin resmî ajansında, Anadolu Ajansı tarafından
haber yapıldı. Milletin vekilleri millete burada birtakım şeyler anlatıyor,
televizyondan doğrudan yayınlanıyor. Devletin resmî ajansı bunu haber yapıyor,
bir gazete, Radikal gazetesi bunu yayınlıyor, yeni TİB yasasına göre dördüncü
saatin sonunda bu haber kaldırılıyor ve yerinde şöyle bir yazı var: “Bu haber
yeni TİB yasasına göre dördüncü saatin sonunda kaldırılmıştır.” Yahu, devletin
resmî haber ajansının Mecliste konuşulan bir konuyu yazmasına dahi “Alo TİB”
tahammül edemiyorsa siz bunun gerisini düşünün arkadaşlar. O yüzden, dünkü o
tartışmalı yasa, sansürle ilgili, burada yüreğimiz yanarak konuşuyorduk.
Çin’de bile
yoktur böyle bir zulüm, Çin’de bile böyle bir zulüm yoktur. Çin Meclisinde
konuşulan veyahut da herhangi bir diktatörlüğün olduğu bir mecliste konuşulan
bir konu, o devletin resmî haber ajansı ile yayılmışsa -Anadolu Haber Ajansı,
evet- ve bunu da “Alo TİB” kaldırıyorsa, ya, bunun ötesi var mıdır, bunun ötesi
var mıdır arkadaşlar ya? Biz neyi tartışıyoruz, biz hangi demokratikleşmeden,
hangi kanundan, hangi yasadan bahsediyoruz? Eğer devletin resmî haber ajansının
haberini kaldıran bir anlayış, bir yasa tasarısını buradan geçirdiyseniz ve o
Sayın Cumhurbaşkanı da bunu onayladıysa Sayın Cumhurbaşkanına çağrıda
bulunuyorum burada: Onayladığınız yasa budur Sayın Cumhurbaşkanı, budur.
Devletin resmî haber ajansının Mecliste konuşulan bir konusu kaldırılmış dört
saat sonra. Siz ne diyorsunuz? Siz neyi onaylamışsınız, haberiniz var mı? “Alo
Fatih”, “Alo Çankaya” ve şimdi de “Alo TİB.” Mecliste konuşulan bir konuyu
dördüncü saatin sonunda kaldırıyorsunuz.
O sebeple, her
şey burada el kaldırmak değil arkadaşlar, her şey illa sizin dediğinizin burada
geçmesi değil. Elinizi vicdanınıza koyun ve Mecliste konuşulan bir konunun,
resmî haber ajansı tarafından haber yapılan bir konunun TİB tarafından dördüncü
saatin sonunda kaldırılmasının bu ülke demokrasisine nasıl zarar vereceğini
unutmayın. Unutmayınız ki, unutmayınız ki, unutmayınız ki, bugün iktidarsınız
ama yarın muhalefete düştüğünüzde bu size de lazım olacak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN
(Devamla) - …demokrasi size de lazım olacak arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanunun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 13. maddesinin
(1) nolu fıkrasının “Ağır Ceza Mahkemesince”
ibaresinden sonra gelen ibarelerin metinden çıkartılarak “karar verilir, İtiraz
üzerine de bu tedbire Ağır Ceza Mahkemesince karar verilir” ibarelerinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan (Muğla) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ali Rıza
Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan son günlerde
sanıyorum iyice şaşırdı, Cumhuriyet Halk Partisinin iplerinin Haşhaşi örgütünün elinde olduğunu söyledi. (AK PARTİ
sıralarından “Doğru.” sesleri)
Şimdi, ben size
bir şey okuyayım, doğru mu yanlış mı görürsünüz. “Bütün sözlerini,
hareketlerini takip ediyorum. Allah razı olsun, bize de yol gösteriyor, bizi
ikaz ediyor, bir deniz feneri gibi önümüzü aydınlatıyor.” Şimdi, deniz feneri
gibi… Deniz feneri kim?
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Kim, Haşhaşi mi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - İşte, “Haşhaşi örgütü” dediğiniz örgütün
başı.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Haşhaşi’nin emir eri olmuş bunlar ya,
emir eri olmuş!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Şimdi, kimin yolunu aydınlatıyormuş? AKP’nin yolunu. Bunları kim
söylüyor? Bülent Arınç söylüyor. Kim bu Bülent Arınç? Başbakan Yardımcısı.
Devam ediyoruz
değerli arkadaşlarım, Bülent Arınç’ın ardından
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan da övgüler: “Muhterem Fethullah
Gülen Hoca Efendi Türkiye’nin yetiştirdiği önemli kıymetlerden birisidir.
Geçmişte yaşanan bir kısım huzursuzluklardan dolayı ülkesinden ayrılmak zorunda
kalmıştır. Uzunca bir zamandır ülkesine uzaktan ama gönül açısından da bir o
kadar yakından hizmet ettiğini biliyorum.” Artık şu anda da Fethullah
Hoca Efendi midir, yoksa çetenin reisi midir, onu bilmiyorum ben.
Şimdi, başka bir
şey söyleyeyim gene, Başbakan duysun bunu. 23/05/2013;
daha dün, dün arkadaşlar, daha dün. “Biz dört günlük bir ziyaret yaptık. Konu
Amerika olunca, eşim de olunca, mümkün olursa ‘Hoca Efendi’ye ziyaret yapar
mıyız diye gönlümden geçirdim.” Allah gönlüne göre versin. “Başbakana da
gitmeden önce konuyu açtım, ‘Uygun görür müsünüz?’ dedim. Çok memnun oldu.
‘Keşke biz de görüşebilsek’ dedi. ‘Bizden sevgilerimi iletin, bir emri olur mu,
tavsiyeleri olur mu, öğren” dedi. “Keşke…” Kim gitmek istiyormuş? Sayın
Başbakan. Bunu kim söylüyor? Bülent Arınç, değerli arkadaşlarım.
Türkçe
Olimpiyatları 10’uncu Yıl Özel Ödülü kime verildi, Haşhaşiler
örgütünden kime verildi değerli arkadaşlarım? AKP’liler, kim aldı bu onur
ödülünü? Başbakan Erdoğan. Kim gitti, orada 40 bin kişinin önünde konuşma
yaptı? Başbakan Erdoğan, Haşhaşiler örgütünde konuşma
yaptı!
Devam ediyoruz
değerli milletvekilleri. Şimdi, bakın, başka bir şey. AKP’nin şu andaki sözcüsü
Hüseyin Çelik diyor ki: “Cemaat devlete sızdı iddiaları gülünç.” Neymiş görüyor
musunuz? Cemaat devlete sızdı iddiaları gülünçmüş! O zaman, paralel yapı
iddiaları da gülünç işte. “Nereden çıkarıyorsunuz bunu?” Cemaat ile Hükûmet
arasında çatışma olduğu iddialarını yorumlayan Çelik “Cemaatin bir kaydı mı
var? Yıllardır bu paranoyayla yaşadık. İnsan kendisine ait olan bir şeyi ele
geçirir mi?” Devlet zaten cemaatin olduğuna göre, cemaat devleti ele geçirir mi
arkadaşlar? Şu ele geçiriyor, bu ele geçiriyor. Kamuda çalışan solcu insanlar
var mı, ülkücü insanlar var mı? Var. Oraya sızmış, buraya sızmış! Bu su mu, nem
mi? Kamu personeli nasıl alınıyor? Belli, KPSS sınavı var. Bu insanların yüz
kızartıcı suçu yoksa, engel yoksa, biz onların
vicdanına hafiye kulağı dayayarak atayamayız. Cemaat devleti ele geçirmiş,
devlete sızmış! Bunlar, kargaları güldürür. Bu paranoyaları bir tarafa
bırakalım”
Vallahi, Başbakan
da beni güldürüyor arkadaşlar, beni değil, tüm Türkiye’yi güldürüyor. Daha düne
kadar devleti beraber yönettiği insana, ne zaman ki yolsuzluk soruşturmaları
gündeme geldi, gündemi değiştirmek için, işte kumpas kurdular, paralel yapı,
devlet yapısı…
Bakın, Başbakan
hep böyle paranoyalarla ülke yönetmeye kalkıyor aslında, hep böyle paranoya
içerisinde; darbeciler, çeteler ama kim olduğunu hiç açıklamıyor, “Bunlar”
diyor. Kim onlar? Açıkla, yok. “Sayın savcı” diyor savcıya… “Ey savcı, biz,
senin kime hizmet ettiğini biliyoruz, çık açıkla, açıklamazsan ben
açıklayacağım.” diyor. Açıkla o zaman Sayın Başbakan, hadi sen açıkla! Yok.
Şimdi de, çok üzülüyorum, bir Başbakanın çıkıp… Yani her dönem bir şeyler
söylüyor, Haşhaşiler örgütü -ne bileyim- CHP’yi ele
geçirmiş! Vallahi CHP değil de, Haşhaşiler örgütüyle
kim içli dışlı bu devleti yönetmiş, kim birbirinin suç ortağı, şimdi bu
belgelerden gayet anlıyoruz. Daha bir sene önceki belgeler, altı ay önceki
belgeler değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, yoklama alalım!
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım.
Yoklama talebi
var, yerine getireceğim.
Sayın Altay,
Sayın Öztürk, Sayın Dibek, Sayın Susam, Sayın Yılmaz, Sayın Nazlıaka,
Sayın Serindağ, Sayın Acar, Sayın Türkkan, Sayın Öz,
Sayın Öğüt, Sayın Oyan, Sayın Batum, Sayın Güler, Sayın Gök, Sayın Haberal,
Sayın Köse, Sayın Aksünger, Sayın Aldan ve Sayın
Köprülü.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560)
(Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 13 üncü maddesinin 2 nci
fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Gizli soruşturmacı 3 aylık
süre için görevlendirilir, zorunlu hallerde ise bu süre bir defaya mahsus olmak
üzere bir defa daha uzatılabilir.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan düzenleme
ile gizli soruşturmacının görevinin süre ile sınırlanması ve böylelikle gizli
yürütülen soruşturmanın keyfî gözlem ve eylemlere yol açmasının engellenmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü madde
dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 14 üncü maddesinde yer
alan “aynı fıkranın (a) bendinin (5) numaralı alt bendi yürürlükten
kaldırılmış;” ibaresinin “aynı fıkranın (a) bendinin (2) numaralı alt bendinden
sonra gelmek üzere “3. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148,
149),” alt bendi eklenmiş, diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş,
mevcut (5) numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış, mevcut (6) numaralı alt
bendinde yer alan “, fıkra 3” ibaresi madde metninden çıkarılmış;” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Türkan Dağoğlu
İstanbul İstanbul İstanbul
Mustafa Şahin Osman Boyraz Fatih
Şahin
Malatya İstanbul Ankara
Cuma İçten İsmail Aydın Tülay Kaynarca
Diyarbakır Bursa İstanbul
Sevim
Savaşer Tülay
Bakır
İstanbul Samsun
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele
kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına
ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve
14.maddesindeki birinci fıkrasındaki “aynı fıkranın (a) bendinin (5) numaralı
alt bendi yürürlükten kaldırılmış” ibaresinin metinden çıkarılmasını ve (2) nolu fıkranın Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ibaresinden
sonraki ibarelerin metinden çıkarılarak “karar verilir. İtiraz üzerine de Ağır Ceza Mahkemesince karar verilir”
ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Mehmet Şeker
Mersin Uşak Gaziantep
Gürkut Acar Ömer
Süha Aldan Turgut
Dibek
Antalya Muğla Kırklareli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü
maddesinde yer alan “somut delillere dayanan” ibaresinden sonra gelmek üzere
“aynı fıkranın ilk cümlesinden sonra gelmek üzere ‘Teknik takip kararında
yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin açık kimliği, adresi,
teknik aracın türü, kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir.’”
cümlesinin ve”(a) bendinin (5)” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve (10)” ibaresinin eklenmesini,
3 üncü fıkrasının “Teknik araçlarla izleme kararı en çok üç
haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus olmak
üzere bir hafta daha uzatılabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Demir
Çelik
Iğdır Bingöl Muş
Hasip Kaplan Adil
Zozani
Şırnak
Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 14. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Alim Işık
İstanbul Adana Kütahya
Lütfü Türkkan Sinan Oğan Seyfettin Yılmaz
Kocaeli Iğdır Adana
S.
Nevzat Korkmaz
Isparta
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Ali Halaman, Adana Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 560 sıra sayılı özel yetkili mahkemelerin
kaldırılmasıyla ilgili Hükûmetin, iktidarın taslağının 14’üncü maddesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygı, sevgiyle
selamlarım.
Şimdi,
Türkiye’de, uzun süredir bu sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik
mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler hep var olmuş. Bunlar, genelde siyasi
mahkemeler yani iktidarlar bu mahkemeleri kendileri kurar aslında. Bunlar da
bölücülük, devletin parasını pulunu çarpanların davalarına bakar, özellikle
terör suçlarına bakar. Zaman zaman, bu mahkemelere demokratikleşme, Avrupa
Birliğine uyum adına siyasi iktidarlar tarafından ismini değiştirerek yeni
görevler verilir, ödevleri belirlenir. Şimdi, bu özel yetkili mahkemelerden
bugünkü iktidar dün çok memnunken bugün neden rahatsız oldu? Yani, acilen 21
madde getirip ben, bu özel yetkili mahkemeleri kaldırıp işte mahalli, yerel
idarelere, mahkemelere davaları tanzim edeceğim… On senedir övgüyle
bahsettiğiniz mahkemelerden şimdi neden şikâyetçi oldunuz? Bugüne kadar
yaptıkları, özellikle son zamanlarda “Ergenekon, Balyoz” diyerek bunun
soruşturmalarında ve tutuklamalarında, zafer işaretiyle “Bunları kutluyoruz,
yeni bir milat başladı.” diyordunuz. “İyi yaptı.” diyordunuz, “Ancak böyle olur
adil mahkeme” deniliyordu. Şimdi, bugünlerde, bu mahkemelere mevcut iktidar,
bakanlar… Devletin olan bu mahkemelere “Paralel devletin mahkemeleri; bunlar
hain. Bizi kuşattı, bize soruşturma açtı, siyasi irademizin dışına çıktılar.
Bunları dağıtıp yok edeceğiz.” demek çok doğru mu? Bunun neresinde adalet var?
Neresinde adil hukuk, mahkeme var?
Şimdi, bölücülük
davaları var bu özel yetkili mahkemelerin baktığı yani KCK gibi veya özellikle,
son zamanlarda “rüşvet” diyorlar buna, işte bankalarda bakanların çocuklarının
adı karıştı, bu davaları alıp bu özel yetkili mahkemelerden diğer mahkemelere
vererek bu KCK soruşturması veya PKK’lılara affı mı düşünüyorsunuz? Yani bu
oraya gidiyor, bunları serbest bırakacaksınız. O zaman, ya bizim Engin Alan
Paşa’nın hâli ne olacak?
Şimdi, PKK’lıyı, KCK’lıyı, milletvekillerini, Diyarbakır’da -ben hiç
unutmuyorum- bir pazar günü, mahkeme reisleri, hâkimler, savcılar birbirine
mail atarak… Ya bu milletvekillerini bıraktınız, bıraktınız! Bunlar PKK’lı, KCK’lı. Ya, bu Engin Alan’ı
Türkçü olduğu için mi, Türk olduğu için mi bırakmıyorsunuz?
Şimdi, ben bundan
dolayı, bugünkü bu kanunu zaten müspet bulmadığımı, kişisel bir kanun olduğunu
söyler, hepinize saygı, sevgilerimi sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 14 üncü
maddesinde yer alan “somut delillere dayanan” ibaresinden sonra gelmek üzere
“aynı fıkranın ilk cümlesinden sonra gelmek üzere ‘Teknik takip kararında yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin açık kimliği, adresi, teknik
aracın türü, kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir.’” cümlesinin
ve”(a) bendinin (5)” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve (10)” ibaresinin
eklenmesini,
3 üncü fıkrasının
“Teknik araçlarla izleme kararı en çok üç haftalık süre için verilebilir. Bu
süre gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere bir hafta daha uzatılabilir.”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yapılan
değişiklik ile kanuna aykırı izlemelerin keyfiyetin önüne geçilmesi ve uzun
süreli izlemelerin kişi hak ve hürriyetleri açısından yol açacağı
mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 14.
maddesindeki birinci fıkrasındaki “aynı fıkranın (a) bendinin (5) numaralı alt
bendi yürürlükten kaldırılmış” ibaresinin metinden çıkarılmasını ve (2) nolu fıkranın Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ibaresinden
sonraki ibarelerin metinden çıkarılarak “karar verilir. İtiraz üzerine de Ağır Ceza Mahkemesince karar verilir”
ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, 14’üncü madde üzerindeki önergemizle ilgili olarak söz aldım.
Öncelikle saygılarımla selamlıyorum sizleri.
14’üncü madde,
128, 135 ve 140’ıncı maddeler bir bütün. Yani bu suçlarla ilgili olarak,
katalogda belirtilen suçlarla ilgili olarak işte, dinleme yapılabilecek suçlar,
mal varlığına tedbir konabilecek suçlar, teknik araçla izleme yapılabilecek
suçlar, bunlar bir bütün, birbirleriyle bağlantılı olan maddeler.
Burada da benzer
bir düzenleme yapılıyor. Ne yapılıyor? Bunun içerisindeki bu suç işlemek için
örgüt kurma suçunu dışarı çıkarıyorsunuz. Zaten dışarı çıkarınca sorunlar da
çıkmış. İşte, önergeler getirdiniz. Bu suçu kapsam dışına aldığınızda -şimdi,
bakıyorum, bunda da herhâlde veriliyor- bu nitelikli hırsızlık ve yağma suçunu
“Ya, nasıl takip edeceğiz? Nasıl dinleyeceğiz?” Çünkü,
kapsam dışına alınınca mecburen onları da ilave ediyorsunuz. Aslında, farkında
olmadan kendinize böyle değişik sorunlar da çıkarıyorsunuz.
Burada da oy
birliği olayı var. Aslında, bu oy birliğine ben biraz değinmek istiyorum. Yani,
bu sayısal değerlendirme biraz tuhaf gibi geliyor bana. Şimdi, Sayın Bakan da
burada konuştu. Yani 1 kişi… Soruşturma aşamasında kim var? Sulh ceza hâkimi
var ya da özgürlük hâkimi var. Onların baktığı, onların değerlendirdiği bu
dinleme, mal varlığına tedbir koyma -soruşturma aşamasında- artı, teknik araçla
izleme, bunları şimdi 1 kişinin bu kararı verirken hataya düşebileceğini,
yeterince vatandaşların haklarının orada kuvvetli olmadığını, mağdur
olabileceklerini, bunun bir heyete havalesiyle daha güvence içerisinde
olacaklarını belirtti.
Şimdi, ben şöyle
bakıyorum değerli arkadaşlar: Bu 3 kişi içerisinde 1 kişi “hayır” derse ne
oluyor? Dinleme yapılamıyor, tedbir konamıyor, işte teknik araçla takip
yapılamıyor. O 1 kişi “evet” derse bunlar yapılıyor. Yani 3’ün içerisinde 1 ile
3’ün dışındaki 1 arasında bir fark var mı diye düşünüyorum matematiksel olarak,
biraz tuhaf bir durum. Aslında, yine iş dolanıyor, geliyor o 1 kişiye
bağlanıyor. Yani 3 kişi içerisinde de kararı veren 1 kişi, 1 kişi içerisinde de
yine kararı veren 1 kişi aslında. Buradaki niyetin ne olduğunu siz de
biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Yani, o 1 kişiyi kontrol etmek, güvendiğiniz,
bildiğiniz, tanıdığınız bir hâkimi her yere atamak mümkün değil ama ağır ceza
mahkemelerinin üyelerinin içerisine bildiğiniz, güvendiğiniz, tanıdığınız 1
hâkim atadığınızda, o 1 kişi sizin için yeterli olacak ama işin özü budur.
İster 3 kişi olsun ister 1 kişi olsun, yine kararı verecek olan kişi 1 kişidir,
değerli arkadaşlar. Bunu da bilmenizi istiyorum.
Şimdi, Bülent
arkadaşımız burada konuşurken dedi ki: “Ya niye itiraz ediyorsunuz? Burada
gayet güzel düzenlemeler de var.” Şimdi ben de buradan bir şeyler söyleyeyim,
kendisi de burada oturuyor. Şu düzenlemelere “evet” diyor mu kendisi? Şu
18’inci madde, 19’uncu maddede düzenlemeler var. İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 27’nci maddesi ve 28’inci maddesinde bazı düzenlemeler yapıldı,
yapılıyor, biraz sonra gelecek, burada konuşulacak. Orada ne yapılıyor biliyor
musunuz 27’nci maddede yani bu yürütmenin durdurulmasıyla ilgili? Bu memurların
atanması, naklen tayini, görev değişikliği, işte unvan değişikliği, geçici
görevlendirme… Yani, şu son süreçte, 17 Aralıktan sonra, bir rivayete göre 7
bin kişiyi, bir rivayete göre daha az, daha fazla ama binlerce kamu görevlisini
bir yerden bir yere sürdünüz. Şimdi, bunu komisyonda da konuştuk; 80
darbesinden sonra bu kadar kamu görevlisine herhâlde eza yapılmamış, bu kadar
insan sürülmemiş diye. Şimdi, kalkıyorsunuz, bu insanların anayasal hakları
olan yargıya başvurma, idari yargıya başvurmalarını kısıtlamaya çalışıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Nerede bu sistem ya? Maddede öyle bir şey yok.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Sayın Bülent Bey burada. Bunu destekliyor mu acaba? Ne oluyor
arkadaşlar, ne oluyor?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sadece savunma. İdarenin savunması alınıyor.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Yani bu insanlar yürütmenin durdurulması kararını bugüne kadar
nasıl alıyorlarsa bundan sonra onları genişletiyor musunuz, onların haklarını
burada rahatlatıyor musunuz, yoksa daraltıyor musunuz? Ne yapıyorsunuz?
Daraltıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Onların haklarına bir şey getirmiyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Genişletiyorlar, genişletiyorlar!
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bu insanlar aylarca yürütmenin durdurulması kararını alamazlar.
Şimdi 29’uncu madde. 29’uncu maddede
diyorsunuz ki: “Kamu görevlileri mahkeme kararlarına uymazlarsa onlara karşı
tazminat davası açamazsınız.” Şimdi, değerli arkadaşlar, bu milletin
vergileriyle… Kime açılacak? Kuruma açılacak. Aslında burada şunu diyorsunuz:
Kamu görevlilerini suç işlemeye teşvik ediyorsunuz. Bunu İzmir’de yaşadık.
Emniyet müdürü ne diyordu savcıya? “Hadi kardeşim!” Pardon, emniyet müdür
yardımcısına “Savcının talimatını dinliyoruz de, tamam, yapıyoruz de ama
dinleme.” diyordu. Şimdi, ben soruyorum: Ya Bülent Bey, bunları destekliyor
musunuz? Bunlar doğru düzgün düzenlemeler mi?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Siz kimi…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sataşma var herhâlde.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Yani bunlar niye gelmiş sizce? Bu düzenlemeler niye gelmiş
olabilir? Yani kamu görevlilerine “Mahkeme kararlarına uymayın kardeşim.” niye
demiş olabilirsiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Niye demiş olabilirsiniz? Ha, bunları dediyseniz…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Anayasa böyle zaten. Anayasa’da var zaten bu.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Turgut Bey, 20’ye “evet” deyin, ben de “evet” diyeceğim.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Ya bir dakika arkadaşlar...
Madem bununla
ilgili düzenlemeler var, şunu demeniz lazım: Mahkeme kararlarına uymayan kamu
görevlileri bundan sorumlu olur, tazminat davası onlara açılır. Vatandaşın
vergilerini onlara heba edemeyiz. Böyle bir düzenleme gelmesi lazım. Artı,
bakın, burada konuşulmadı, şu tutuklamayla ilgili olarak bir düzenleme
getirdiniz, geri çektiniz.
Değerli
arkadaşlar, komisyonda çektiniz, ne yaptınız? Biliyorsunuz iki yılın altında
olan suçlarla ilgili tutuklama yapılamıyordu.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – “Yetmez ama evet” dedik.
BAŞKAN – Sayın
Dibek, teşekkür ediyorum.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika... Bülent Bey’e şunu da soracağım.
BÜLENT Turan
(İstanbul) – Gel buraya, burada sor.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Bitti… Bitti…
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Orada şunu yaptınız: Yani Gezi olaylarındaki, gençlerin katıldığı
gösteriler, o protesto eylemlerinde “Bu suçu birden fazla işlerse
tutuklanabilir.” diye buraya düzenleme getirdiniz. Ama artık, yüzünüz o kadar
da tutmadığı için komisyonda çektiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Onlar üç yıla kadar ama. Onunla ilgisi yok onun.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Teşekkür etsenize, değiştirdik işte onu.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Destekliyor muydunuz? Niye getirdiniz? O metinde imzanız yok mu
sizin?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Ya beraber değiştirdik.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – O teklifte imzanız yok mu? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Dibek…
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun teklifinin çerçeve 14 üncü maddesinde yer
alan “aynı fıkranın (a) bendinin (5) numaralı alt bendi yürürlükten
kaldırılmış;” ibaresinin “aynı fıkranın (a) bendinin (2) numaralı alt bendinden
sonra gelmek üzere “3. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148,
149),” alt bendi eklenmiş, diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiş,
mevcut (5) numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış, mevcut (6) numaralı alt
bendinde yer alan “, fıkra 3” ibaresi madde metninden çıkarılmış;” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sevim
Savaşer (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle,
nitelikli hırsızlık, yağma ve fuhuş suçlarıyla daha etkin mücadele edilebilmesi
bakımından bu suçlar kataloğa eklenmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15’inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun teklifinin çerçeve 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Hacı Bayram Türkoğlu
İstanbul İstanbul Hatay
Fatih Şahin Sevim Savaşer Türkan
Dağoğlu
Ankara İstanbul İstanbul
Tülay
Kaynarca Osman Boyraz
İstanbul İstanbul
“Madde 15- 5271 sayılı Kanunun 161 inci maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
(8) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev
sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca
doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır.”
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyette olup birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 15. maddesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Mehmet Şeker
Mersin Uşak Gaziantep
Gürkut Acar Ömer
Süha Aldan
Antalya Muğla
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
S. Nevzat Korkmaz Seyfettin Yılmaz Lütfü Türkkan
Isparta Adana Kocaeli
Alim Işık
Kütahya
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
teklifinin çerçeve 15’inci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili bir kanun
teklifi geldi önümüze. Daha önce, kolluk kuvvetlerinin üst amirlerinin
soruşturulmasıyla ilgili müsaadeyi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
veriyordu, bunu beğenmemişsiniz. Komisyonda kanun hazırlamışsınız, demişsiniz
ki: “Bunu da Adalet Bakanına bağlayalım.” Yani İstanbul Emniyet Müdürü hakkında
soruşturma yapacak mısınız? “Adalet Bakanı karar versin, savcılar yapmasın bu
işi. Savcı da bir paralel devlet işi olabilir. Adalet Bakanı bizim adam.” Ama
ne olduysa ondan sonra tekrar ayılmışsınız. Kanun buraya gelmiş, bir önerge
daha vermişsiniz. Demişsiniz ki: “Hayır, Adalet Bakanı olmasın, yine Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna gelsin.” Ya, arkadaşlar, kanun yapmak ciddi bir iş.
Yani, komisyonda kanunu değiştiriyorsunuz, buraya gelince tekrar eski hâline
çeviriyorsunuz. Bakın, iletişimle ilgili, İnternet’le ilgili yasa daha
Cumhurbaşkanının onayından çıkmadan, buraya gelmeden 4 maddeyi birden
değiştirmeye kalktınız. Yani ciddi şekilde bu devleti idare etmediğinizi hep
anlatıyorum; burada da bir kere daha toslamışsınız, maalesef böyle. Bütün
bunların hepsi de sadece paralel devletten kurtulmanın tezahürü.
Bakın, bundan
önce bütün illerde –ben Kocaeli milletvekiliyim, diğer illeri de takip ederim-
KOM ve istihbarat şube müdürlüklerini hep cemaate mensup polis müdürlerine
verirlerdi. Yani emniyet müdürü kim olursa olsun ama KOM ve istihbarat müdürü
mutlaka cemaate mensup olurdu. Şimdi, “Cemaatle ayran içtik, ayrı düştük.”
dediniz. Bütün onların hepsi görevden alındı.
O zaman bir de
bir adam vardı, Devrimci Karargâh Örgütü Lideri olarak cezaevine attınız;
Hanefi Avcı. Neydi kitabının ismi? “Haliç’te Yaşayan Simonlar.”
Şimdi, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabının yazarı
çok muteber adam oldu. Bizzat cezaevine gidiyorsunuz, ondan isimler
alıyorsunuz. Cemaate mensup dediğiniz, o KOM ve istihbarat şube müdürlerini
aldığınız yere Hanefi Avcı’nın size önerdiği isimleri atıyorsunuz. Yani o kadar
değişiyorsunuz ki bu kadar değişikliği kabul etmek, takip etmek çok zor
gerçekten. Bir gün “iyi” dediğinize yarın “kötü” diyorsunuz, bir gün “düşman”
dediğinize yarın “dost” diyorsunuz. Ya, bu Hanefi Avcı ne kadar kötü bir adamdı
ki içeri attınız? Niye? Cemaatin hakkında kitap yazmıştı. “Sen cemaatin
hakkında nasıl kitap yazarsın?” dediniz, attınız adamı içeri. Şimdi, “İyi ki
yazmışsın kardeşim. Senin elemanların kim, bana onu söyle.” Benim kendi
ilimdeki emniyet müdürü de dâhil şu anda Hanefi Avcı’nın çalışma
arkadaşlarından seçiliyor, şu anda onların hepsi makbul adamlar.
Ben, konuyla çok
ilgili olmamasına rağmen bir kere daha gündeme getirmek istiyorum: Arkadaşlar,
bu Engin Alan konusunu çözün. Bu Meclisin ayıbıdır bu. 1 milletvekili hâlâ
cezaevinde duruyor. Bu meselede, hiç böyle sağa sola pas vermeyin, başka
bahanelerin arkasına da sığınmayın. Engin Alan, muzaffer olmuş, başarılı bir
askerdir ve bizim milletvekilimizdir; Türk milletinin ete, kemiğe bürünmüş
hâlidir. Engin Alan’ın orada cezaevinde kalması bu
Meclisin de ayıbıdır. Bununla ilgili “Dur biraz daha yatsın, Başbakanımızın
gönlü olsun.” ayıbından da kurtulun bir an önce. Başbakanın kini geçtiyse geçti
ya, bu ne kindir böyle?
Engin Alan,
cezaevindeyken 3 yakınını kaybetti. Önce kendi silah arkadaşı damadını
kaybetti, sonra annesini kaybetti, en son eşinin annesini kaybetti ve bu adam
70’e yaklaşan yaşıyla cezaevinde sizin inadınız yüzünden yatıyor. Bu ayıptan
bir an önce kurtulun.
5 BDP
milletvekilini çıkarttıktan sonra seçim bölgenize gittiğinizde size soracaklar:
“BDP milletvekillerini çıkartıp Engin Alan’ı orada
yatırmak size yakışıyor mu?” diyecekler. Sadece Van’da milletvekiliniz yok
sizin; Çankırı’da var, Kırşehir’de var, Yozgat’ta var. Karşınıza çıkacak
soracaklar size Engin Alan’ı, emin olun cevap
veremeyeceksiniz. Engin Alan yüzünden bazı salonlarda konuşma yapamayacaksınız,
iddia ediyorum ve benim bu sözlerimi de hatırlayın. Engin Alan’ı
orada cezaevinde tutup burada BDP’li
milletvekillerini sıralarına oturtmak, bu sizin ayıbınız, bu ayıbı bir an önce
tamamlayın.
Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeler üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz,
Uşak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım siz de yoruldunuz artık yani.
BAŞKAN – Ben
yoruldum da Grup yorulmadı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Mesaj alındı; durmak yok yola devam.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önce konuşmuş olan sayın
hatibin de söylediği gibi, bu maddeleri oyuncağa çevirdiniz artık ama nasıl
oyuncağa çevirdiniz? Şimdi görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinde aslında ne getirmiştiniz?
Adalet Bakanı, en üst derecedeki kolluk amirlerinin soruşturmasını doğrudan
doğruya kendisi yapacaktı ama o zaman, komisyondayken ne vardı? O zaman, HSYK,
daha Adalet Bakanının tam anlamıyla hâkim olduğu bir yer değildi, yürütmeye
bağlanmamıştı yani tam anlamıyla AKP iktidarına bağlanmamıştı. Orada “cemaatin adamları”
denilen adamların, yargıçların, savcıların olduğunu düşünüyordunuz; o
nedenle de HSYK’ya güvenmediğiniz için en üst
derecede kolluk amirlerinin soruşturma izni Adalet Bakanına verilmişti ama bu
süreçte -şu üç beş günlük geçen süreçte- bir baktınız ki HSYK, AKP iktidarına
doğrudan bağlanmış; Sayın Bakanın etkisi ve yetkisi çok fazla artmış. “O
zaman artık bir sakınca kalmadı.” dediniz, yeniden HSYK’ya
bağladınız.
Sadece burada mı
yaptınız bunu? Yok, burada da yapmadınız. Yine aynı şekilde, aslında gelen
kanun teklifinin, yine 1’inci maddesinde de bu özel yetkili mahkemelerin
üyelerine yapılmış olan atıfların, bu sefer… Komisyondaki ilk getirdiğiniz
metninde “Bu mahkemelerin üyelerine yapılmış atıflar, ağır ceza mahkemelerinin
bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimlerine yapılmış sayılır.” şeklinde bir ibare
vardı ama ne oldu? Tabii ki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tamamen
iktidarın etkisi altına girince bu sefer ne dediniz? “Bu mahkemelerin üyelerine
yapılmış olan atıflar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Ankara
ağır ceza mahkemesine yapılmış sayılır.” Yani, Ankara ağır ceza mahkemesinde
özel yetkili bir mahkeme oluşturuyorsunuz; bu çok açık seçik bir şey.
Aynı şeyi MİT
Yasası’nda da görüyoruz, birkaç gün içerisinde yine Genel Kurula
indireceksiniz. MİT mensuplarının yargılanması… MİT Başkanı Yargıtay tarafından
yargılanacakmış, yasa teklifinde öyle deniyor. MİT mensupları da yine Ankara’da
HSYK tarafından belirlenen Ankara ağır ceza mahkemesi tarafından yargılanacak.
Hani adil yargılanma hakkı olacaktı? Hani doğal yargıç ilkesine tabi
olacaktınız? Yanlış yapmıştınız bu ÖYM’lerle ve terör
mahkemeleriyle; şimdi bu yanlışı yeniden devam ettiriyorsunuz. Bu sefer ne
diyorsunuz? İstihbari dinlemelerle ilgili de
Ankara’daki özel yetki verdiğimiz ağır ceza mahkemesi baksın, MİT mensuplarına
da Ankara’daki bizim özel yetki verdiğimiz ağır ceza mahkemesi baksın. İşte bu
nedenle siz samimiyetsizsiniz diyoruz; bu nedenle siz gerçek anlamda adil bir
yargılamadan yana, tarafsız ve bağımsız bir yargıdan yana asla değilsiniz.
Kendi işinize geldiği zaman tarafsız, bağımsız yargı deyip kendinize
döndürüyorsunuz ama işinize geldiği zaman da yine özel yetkili bir mahkeme
oluşturuyorsunuz; Ankara özel yetkili ağır ceza mahkemesi olacak.
Sayın Bakan, ben
size sormuştum gizli tanıklıkla ilgili herhangi bir düzenlemeniz olacak mı
diye. “Hayır, düzenlememiz yok.” dediniz. O zaman neyi bekliyorsunuz biliyor
musunuz? Gizli tanıklık yüzünden -hani o görüntüsü bozulmuş,
sesi bozulmuş kişiler var ya dinlenen- bu ülkenin Genelkurmay Başkanı sanık
olarak yargılanırken o terör mahkemelerinde yani teröristlerden olan ve
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış olan Şemdin Sakık
tanık olarak dinlendi ya, önce kimliği gizlendi, daha sonra öyle bir pervasızlıkla
kendini ele verdi, o türden tanıkların dinlenerek sizin de yargılandığınız ya
da mahkûm edildiğiniz bir durum mu olması lazım gizli tanıklığın değiştirilmesi
için?
Tanık nasıl
dinlenir? Öncelikle mahkemeye gelir, dinlenir bu tanık. Eğer sanıkla ya da
mağdurla herhangi bir çelişkisi varsa bu görülür, eğer bir itiraz varsa bu
yapılır, dinlenirken yalan söylediği anlaşılabilir mahkeme tarafından ama
bunların hiçbirinin dikkate alınmadığı bir gizli tanıklık müessesesi var.
Görüntüsü bozuluyor, sesi bozuluyor bu tanıkların; oysaki olması gereken nedir?
Biz yasa teklifini verdik, Avrupa ülkelerinde de öyle; tanık dinlenir mahkeme
huzurunda, o tanığa ilişkin her türlü itirazlar yapılır ama o tanığın korunması
gerekiyorsa eğer o zaman koruma altına alınır, kimliği değiştirilir, adresi
değiştirilir. Bunları arkadaşlarımızın hepsi biliyorlar ama ne yazık ki gizli
tanıklıkla ilgili sizin başınıza bir iş gelmediği için gizli tanıklıkla ilgili
bir düzenleme henüz daha yok.
Bu dijital
verilerle ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) - …biraz sonra madde ihdası yapılacak, onda da yok. Yani ne
zaman başınıza bir iş gelirse o zaman mı bu yanlışlıkları düzelteceksiniz? Bu
yanlışlıkları düzeltmek isterken özel yetkili mahkemeleri yeniden kendinize
uygun mu dizayn etmek istiyorsunuz? Bunları size
sormak istiyorum.
Vicdanlarınıza
seslenmek istiyorum ama ne yazık ki bu vicdanların yeterince ayakta olmadığını
düşünüyorum, vicdanlarınız da kendiniz gibi uyuyor diye düşünüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım; yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Altay,
Sayın Öztürk, Sayın Dibek, Sayın Nazlıaka, Sayın
Yılmaz, Sayın Acar, Sayın Dinçer, Sayın Aldan, Sayın Güler, Sayın Türkkan,
Sayın Öz, Sayın Oğan, Sayın Halaman, Sayın Aksünger, Sayın Gök, Sayın Batum, Sayın Köse, Sayın Serindağ, Sayın Köprülü, Sayın Başesgioğlu.
Bir dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560)
(Devam)
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun teklifinin çerçeve 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Sevim
Savaşer (İstanbul) ve arkadaşları
“MADDE 15- 5271
sayılı Kanunun 161 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(8) Türk Ceza
Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı
maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı
işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı
maddesi hükmü saklıdır.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifin 15 inci
maddesiyle, Ceza Muhakemesi Kanununun 161 inci maddesinin beşinci fıkrasına
eklenmesi öngörülen hükümle, en üst dereceli kolluk amirleri bakımından
inceleme ve soruşturma izninin Adalet Bakanı tarafından verilmesi, Adalet
Bakanının inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya Cumhuriyet
başsavcıları eliyle yaptırması öngörülmektedir. Önergeyle bu hükmün teklif
metninden çıkarılması suretiyle, mevcut uygulamanın devam etmesi ve en üst
dereceli kolluk amirleri bakımından inceleme ve soruşturma izninin Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından verilmeye devam etmesi sağlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 16.maddesinin son cümlesindeki gösterilir
ibaresinin “yazılır” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Turgut Dibek
Mersin Uşak Kırklareli
Namık Havutça Ali Özgündüz Mehmet Şeker
Balıkesir İstanbul Gaziantep
Aylin Nazlıaka Gürkut Acar Ömer
Süha Aldan
Ankara Antalya Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 16 ıncı maddesinin 2 nci fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan “ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun kapsamına
giren suçlarla” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,
“ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları
yazılır.” ibaresinin “ilgili görevlilerin açık kimlikleri ile birlikte unvan ve
sicil numaraları yazılır.” şeklinde değiştirilmesini,
aynı fıkranın ikinci
cümlesinde yer alan “iş adresine” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ev
adresine” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Hasip Kaplan Demir
Çelik
Bingöl Şırnak Muş
Adil
Zozani Pervin
Buldan
Hakkâri Iğdır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 16. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman
Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz S. Nevzat Korkmaz
Kütahya Adana Isparta
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde isteyen Sinan Oğan, Iğdır Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün burada Iğdır da söz konusu
olmuştu ve Sayın Mustafa Elitaş Iğdır’la ilgili bazı
konuları gündeme getirdiğinde, kendilerine “O Iğdır sizin çalışmadığınız yer,
siz çalıştığınız yerlerden konuşun.” diye ifade etmiştim. Kendisi de gece
hakikaten iyi bir performans sergilemiş, Iğdır’la ilgili epey önerge vesaire
çıkarmıştı. Aradan bir gün geçti, umuyorum ki Iğdır üzerinde çalışmalarınız devam
ediyordur.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Iğdır son günlerde mayın temizlemeyle dikkat çekiyor. Daha
önce bunu yine Mecliste ifade etmiştim. Suriye sınırında mayın temizleme
faaliyetleri olduktan sonra, İsraillilerin o bölgede, mayınlı bölgede mayın
temizleme işini alıp orada tarım faaliyetleri yapacaklarını söyledikten sonra
sınırın öte yanında Suriye’nin başına gelenler hepimizin malumudur. Şimdi, bir
mayın temizleme çalışması daha var ve -Ermenistan sorunlu olduğumuz bir
komşumuz biliyorsunuz- umut ediyorum ki, bu mayın temizleme hikâyesinin
ardından başka bir şey çıkmaz. Umut ediyorum ki, bu mayın temizleme çabalarının
arkasından, Dağlık Karabağ bölgesindeki işgal devam ediyorken Ermenistan’la
yeni bir balayı yaşama süreci çıkmaz. Elbette komşularımızla iyi ilişkiler
içerisinde olmalıyız ama komşularımızın da işgalci politikalarını devam
ettirmelerini arzu etmeyiz, bunu bırakmalarını da Türkiye olarak beklemek
hakkımız.
Şimdi, gelelim
esas meseleye. Bundan aylar öncesinde Hükûmetinizin Enerji Bakanı, 11 ilin
doğal gazının devlet tarafından yapılacağını, yeterince müşteri portföyü oluşmadığı için devlet tarafından yapılacağını
ifade etmiş, kendileri bizim Dışişleri Komisyonuna geldiğinde de bunun bir an
önce başlayacağını ifade etmişti ama aradan aylar geçti, işte kış bitecek,
doğal gaz konusunda Iğdır’da tek bir adım atılmış değil. Sayın Bakan, bunu da
mı MHP’li belediyeye bağlayacaksınız, belde belediyesine bağlayacaksınız Yoksa, şimdilik BDP’de ödünç duran
ama 30 Martta inşallah bizim alacağımız belediyeye mi bağlayacaksınız? Iğdır,
bugün, maalesef ki zehir soluyor. Bir yandan sınırın öte yanındaki
Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali’nin zehri,
öte taraftan sizin, vatandaşa seçim kazanmak vaadiyle dağıttığınız ucuz,
kalitesiz kömürün Iğdır’da yaratmış olduğu zehir ve elbette ki bu iki zehir,
Iğdır’ı zehirlemektedir. Bölücülük zehrinden hiç bahsetmiyorum, Allah’ın
izniyle onu 30 Martta biz çözeceğiz. Ama, Iğdır’ın
doğal gaza hakikaten ihtiyacı var ve Hükûmet olarak, devlet olarak doğal gaz
konusunda Iğdır’da bir şeyler yapmanız lazım. Iğdır, eskiden, doğunun en temiz
vilayetlerinden birisiydi, nefes alınabilir vilayetlerinden birisiydi ama
Iğdır’da kalitesiz kömürü, Iğdır’da o anlamda doğru düzgün bir şehirleşmenin
olmamasını da ilave ettiğimizde, Iğdır, nefes alınabilir iller sıralamasından
çıkmıştır ve hiçbir sanayi tesisi olmamasına rağmen, Türkiye’deki hava
kirliliği ortalamasında Iğdır en üst sıralarda yer almaktadır. Bu, elbette ki
Hükûmetinizin görevidir. Bu, elbette ki Hükûmetinizin çözmesi gereken bir
konudur ve on bir on iki seneye yaklaşan iktidarınız boyunca, bunun çözümünü
bir yana bırakın, İran’dan gelen doğal gaz bir tarafımızdan, Azerbaycan’dan
gelen doğal gaz öbür tarafımızdan geçiyor ama Iğdırlı doğal gazı alamıyor.
Neden?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Kasım ayında ihalesi yapıldı, onu söylesene.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Hükûmet, Iğdır’a doğal gaz getirmek istemiyor. Neden? Iğdırlı size
oy vermediği için.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Kasım ayında ihalesi yapıldı, onu söyle.
SİNAN OĞAN
(Devamla) - Ayrıca adli tıp noktasında Sayın Bakana soru sorduk.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Kasım ayında ihalesi yapıldı.
SİNAN OĞAN
(Devamla) - Adli tıp konusunda Sayın Bakana soru sorduk, Sayın Bakan
cevaplamadı. Iğdır’da herhangi bir hadise olduğunda Trabzon’a gitmek durumunda
kalıyor benim vatandaşlarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Sayın Bakan inşallah ona da bir cevap verir.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı kanun teklifinin 16 ıncı maddesinin 2
inci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “ile 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunun kapsamına giren suçlarla” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,
“ilgili
görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları yazılır.”
ibaresinin “ilgili görevlilerin açık kimlikleri ile birlikte unvan ve sicil
numaraları yazılır.” şeklinde değiştirilmesini,
aynı fıkranın ikinci
cümlesinde yer alan “iş adresine” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ev
adresine” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken
(Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Terörle Mücadele
Kanunun kaldırılmasına yönelik vermiş olduğumuz önerge ile tutarlılığın
sağlanması ve bu nedenle de bu kanunun yürürlükten kalkması gerekliliği
vurgulanmıştır. Yine, soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk görevlilerinin keyfi
uygulamalarının önüne geçmek için açık kimliklerinin, unvanlarının belirtilmesi
ile tebligatların iade olunmaması için ev adreslerine de gönderilmesinin
sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 16.maddesinin son cümlesindeki gösterilir
ibaresinin “yazılır” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aylin
Nazlıaka (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge
üzerinde söz isteyen Aylin Nazlıaka, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYLİN NAZLIAKA
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanunun 16’ncı
maddesiyle ilgili olan önergemize yönelik olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bakın, değerli
arkadaşlar, biz bu 16’ncı maddenin doğru bir madde olduğunu düşünüyoruz. Sizlerin de aynen bizim gibi, bir sonra görüşeceğimiz maddede
vermiş olduğumuz önergeye aynı hassasiyetle, aynı duyarlılıkla yaklaşmanızı ve
muhalefet partisi tarafından gelen her önergenin illa da reddedilmesi gereken
önergeler olmadığını gözeterek karar vermenizi bekliyoruz çünkü bundan sonraki
önergede aslında diyeceğiz ki: Dijital veriler bir delilin sadece ve sadece
başlangıcı niteliğindedir. O nedenle, hukuka uygun başka bir delille
desteklenmediği sürece hükme esas teşkil etmez.
Dün Sayın Grup
Başkan Vekiliniz konuşması esnasında dedi ki: “Biz burada yasaları
çıkartıyoruz, üzerimize düşen sorumlulukları gayet iyi yapıyoruz.”
Öyle değil mi
Belma Hanım, böyle söylediniz?
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Dinlemiyordum ben.
AYLİN NAZLIAKA
(Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, buradaki varlık sebebinizi sadece yasa
çıkarmaya indirgemeyin. Siz aynı zamanda denetim faaliyetlerinden de
sorumlusunuz. Bunu unutmayın ya; bunu, bizi her seferinde hatırlatmak zorunda
bıraktırmayın kendinize.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) - Benim sözlerimi güzel dinlemişsiniz. Dersinizi iyi
çalışmışsınız. Güzel ders vermişim demek ki.
AYLİN NAZLIAKA
(Devamla) – Bakın, biz, bu özel yetkili mahkemelerin…
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Güzel ders çıkarmışsınız, öğrenmişsiniz. Demek ki ders
dinleyince anlıyorsunuz bazı şeyleri.
AYLİN NAZLIAKA
(Devamla) – …yanlış bir uygulama olduğunu, demokrasiyle yönetilen ülkelerde
asla ve asla böyle bir uygulama olmaması gerektiğini hep savunageldik. Bu
mahkemelerin siyasi mahkemeler olduğunu size hep anlatmaya çalıştık. Bu
mahkemelerin hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin hukukunu savunduğunu hep
anlattık. Anlaşılan, öyle görünüyor ki kendi aranızda yaşadığınız üstünlük
krizi nedeniyle bir anda aydınız ve bu mahkemeleri kapatma noktasına geldiniz,
güzel.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Nerede üstünlük krizi?
AYLİN NAZLIAKA
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, bu mahkemelerle birçok hukuk
katliamına hep birlikte şahitlik ettik. Az önce Dilek Akagün
Yılmaz da gizli tanık olayına değindi. Aynı kişi bir davanın hem tanığı hem
gizli tanığı hem de sanığı oldu. Bakın, sizin döneminizde yaşanan hukuk
katliamı sadece ve sadece özel yetkili mahkemelerle de olmadı, size normal
mahkemelerde yapılan bir hukuk katliamından daha bahsedeyim. Tarihte ilk kez,
tarihte ilk kez gizli sanık olayı yaşandı sizin döneminizde. Haberiniz yok
değil mi? Bakın, bunu ilk kez duyuyorsunuz: Gizli sanık. Nasıl oldu söyleyeyim
size.
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Sizden daha neleri ilk kez duyacağız. Sizden ilk kez duyduğumuz
çok şey var.
AYLİN NAZLIAKA
(Devamla) – Gezi olayları döneminde başından polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün davasına Ethem’in katili Ahmet Şahbaz perukla,
gözlükle ve takma bıyıkla geldi yani kimliğini gizledi. Bakın, siz bu Gezi
olaylarında yaşamını yitiren gençlerimizin davalarını farklı şehirlere
bölüyorsunuz, kamera kayıtlarını yok saymaya çalışıyorsunuz, gerçekleri
saptırmaya çalışıyorsunuz ama siz ne yaparsanız yapın biz bu davaların sonuna
kadar takipçisi olacağız ve hukuk mücadelesini vermeye sonuna kadar devam
edeceğiz değerli milletvekilleri.
Bir başka konu da Deniz Feneri’yle ilgili. Bakın, bu Deniz Feneri olayını unutmayacağız ve kimseye de
unutturmayacağız. Yüzyılın yolsuzluk olayında ne yaptınız? O dönemde polisler
sizin Bakanınızı aradı, size hemen bilgi verdiler. Ne oldu? O “köstebek Bakan”
hemen koruma müdürünü aradı. Koruma müdürü ne yaptı? Hemen Kırıkkale Belediye
Başkanını aradı, Kırıkkale Belediye Başkanı İstanbul’dan Deniz Feneri
yetkililerini aradı ve arama yapılacağına dair onları uyardı ve biz bunun bütün
belgelerini, her türlü telefon konuşmalarını somut olarak sizlere her fırsatta
göstermiş olmamıza rağmen, siz bunları yok saydınız ve o köstebek Bakan ne
oldu? İçişleri Bakanlığından Başbakan Yardımcılığına terfi ettirildi ve bu
konuda bir soruşturma dahi açılmadı değerli milletvekilleri.
Özetle demek
istiyorum ki: Artık sizin feneriniz de ampulünüz de sönmüştür.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Paralel hırsız, paralel!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup
Komisyona soracağım, salt çoğunlukla katılırsa yeni bir madde olarak görüşme
açacağım, katılmazsa önergeyi işlemden çekeceğim.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 16. Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
maddenin 17. Madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre
numaralandırılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali
Rıza Öztürk Ömer Süha
Aldan
Uşak Mersin Muğla
Mehmet
Şeker Gürkut Acar
Gaziantep Antalya
Madde 17 – 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. Maddesine
2. Fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki 3. Fıkra eklenmiştir.
Madde 217 – (3) İletişim bilgileri veya bilgisayar ile elektronik
bilgi depolama araçlarının içerikleri delil başlangıcı niteliğinde verilerdir.
Bu nedenle hukuka uygun başka bir delille desteklenmedikleri takdirde hükme
esas teşkil etmezler.
BAŞKAN – Evet, Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Komisyon üyelerini
buraya davet ediyorum.
Salt çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, önerge geri çekilmiştir.
17’nci madde üzerinde üç adet aynı mahiyette önerge vardır, okutup
birlikte işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 17. Maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sinan Oğan Ali Halaman Seyfettin
Yılmaz
Iğdır Adana Adana
Lütfü Türkkan S. Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Kocaeli Isparta Kütahya
Murat
Başesgioğlu
İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Pervin Buldan Hasip
Kaplan Demir
Çelik
Iğdır Şırnak Muş
Adil
Zozani İdris
Baluken
Hakkâri Bingöl
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ali Özgündüz Dilek Akagün
Yılmaz Ali Rıza Öztürk
İstanbul Uşak Mersin
Ömer Süha Aldan Mehmet Şeker Namık Havutça
Muğla Gaziantep Balıkesir
Turgut
Dibek
Kırklareli
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeler üzerinde söz isteyen Ali Serindağ,
Gaziantep Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Çok yazık,
ayıplıyorum!
Sayın
milletvekilleri, gecenin bu saatinde gene yasama faaliyetlerini yürütmeye
çalışıyoruz ama siz de biliyorsunuz ki çok da verimli ve faydalı bir şey
yapmıyoruz. Bugün yaptığımız kanunu daha yürürlüğe girdikten birkaç gün sonra
tekrar değiştiriyoruz. O şekilde bir yasama faaliyeti yürütüyoruz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – İşimiz ne, canımız sıkıldıkça kanun çıkartıyoruz!
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii, “Canımız sıkıldıkça yasa
yapıyoruz.” diyen sayın milletvekilinin bulunacağı, yapabileceği, yapacağı
yasama faaliyetini milletimizin takdirine bırakıyorum ve onu sizin takdirinize
de bırakıyorum.
Şimdi, böyle bir
anlayış olamaz. Canı sıkıldıkça, “Biz canımız sıkıldıkça yasa yapıyoruz.” diyen
bir Milletvekilinin bulunduğu bir meclisin, bana göre, o milletvekiline yasa
yapmanın can sıkıntısını gidermenin bir yolu olmadığını öğretmesi lazım.
Sayın milletvekilleri,
şimdi Sayın Bakan açıkladı, “Biz bu yasayı getirmekle özgürlük alanını
genişletiyoruz, dinlemeleri zapturapt altına alıyoruz.” dedi ve benzeri şeyler
söyledi. Ancak, cumartesi günü İçişleri Komisyonunda görüşeceğimiz Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nu değiştiren kanunu bir okuyun; orada ne biçim bir
devlet yönetimi öngörülüyor, lütfen onu inceleyin. Ne yapılıyor biliyor musunuz
orada? Tamamen bir muhaberat devleti kuruluyor. Bunu bilerek söylüyorum, onu
bir inceleyin değerli arkadaşlarım.
Siz konjonktüre göre, kurumların size yakınlığına ve uzaklığına
göre yasal düzenleme yaparsanız sonra çok perişan olursunuz, çok pişman
olursunuz. Çünkü daha, yaptığınız değişikliklerin ileride size nasıl döneceğini
şimdiden bilemezsiniz, aynen şimdi olduğu gibi. O nedenle ben size bu
uygulamalardan vazgeçmenizi öneririm.
Şimdi bizim
üzerinde konuştuğumuz 17’nci madde neyi getiriyor biliyor musunuz? Haksızlığa
uğramış, haksız yere yer değiştirme cezasına çarptırılmış veya naklen başka
yere gönderilmiş, herhangi bir işleme tabi tutulmuş kamu görevlilerinin hak
arama özgürlüğünü kısıtlıyor, ortadan kaldırıyorsunuz. Çünkü onlar hakkında
yürütmenin durdurulması ile ilgili karar verilmesi hususunu zorlaştırıyorsunuz,
“Savunma alınmadan yürütmeyi durdurma kararı verilemez.” diyorsunuz. Bu
şekilde, Anayasa’da öngörülmüş olan hak arama özgürlüğünü ortadan
kaldırıyorsunuz. Gene, bu şekilde, Anayasa’da teminat altına alınmış olan
ailenin korunması ilkesini çiğniyorsunuz. Çünkü siz de biliyorsunuz ki son bir
ay içerisinde 6-7 bin kamu görevlisinin yeri değiştirildi, aileleri parçalandı
ve onların göreve geri dönüş imkânlarını ortadan kaldırıyorsunuz. Bunu niçin
yapıyorsunuz biliyor musunuz? Belki pek çoğunuzun da tasvip etmediği 17 Aralık,
25 Aralık operasyonlarının, 17 Aralık, 25 Aralık soruşturmalarının önünü kesmek
için yapıyorsunuz ve isteyerek veya istemeyerek bilmiyorum,…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bu çok doğru işte.
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) - …buna alet oluyorsunuz, bunu ben size yakıştıramıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi siz bunlarla uğraşırken ne oluyor biliyor musunuz? Siz bunlarla
uğraşırken Suriye’de izlediğiniz politika sonucu ülke büyük bir güvenlik
riskiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Şimdi Gaziantep’te Suriyeli muhalifler
geçici hükûmet kurma peşindeler. O şekilde Gaziantep’i ve tüm Türkiye’yi hedef
hâline getiriyorsunuz. Biliyorsunuz, Gaziantep Ticaret, Sanayi Odasının
öncülüğünde tüm sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin katıldığı bir
araştırma yapıldı. Orada güvenlikle, sağlıkla, eğitimle ve ekonomiyle ilgili ne
tür büyük sorunlarla Gaziantep’in ve Türkiye’nin karşılaştığı ve Hükûmetin
izlediği Suriye politikasının Türkiye’yi nereye götürdüğü o rapordan açıkça…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) - …anlaşılmaktadır. Ben bunu da sizin dikkatinize sunuyorum ve
tarafsız kuruluşların, tarafsız birimlerin hazırladığı rapora bir göz atmanızı
tavsiye ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sayın Vekil, can sıkıntısından bir espri yaptık.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeler üzerinde söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
teklifi gerek zamanlama ve gerekse kapsam itibarıyla oldukça önemli. Daha önce
benzer konulardaki düzenleme talepleri geri çevrilmiş ya da aksi yönde
düzenlemeler yapılmıştır. Şu anda yapılan düzenleme ister istemez şöyle
düşündürüyor: Acaba 17 Aralık hadisesi olmasaydı bu kanun teklifi bu Meclise
gelir miydi? Çünkü, topu tomarı burada on sekiz aylık
bir ömrü var bunun. On sekiz ay önce -aynen bugün olduğu gibi katkılarınızla,
bugün ne kadar katkınız var ise- bu kanun çıktığı için mükemmel bir kanun
olarak değerlendirdiniz, ileri demokrasi nutukları attınız. Hatta bir adım daha
öncesine gidiyoruz, 2010 referandumuyla âdeta dünyaya ders veriyorduk, Avrupa
Birliği ülkelerine veya Avrupa Birliğine havamızı atıyorduk, Avrupa Birliğinin
taleplerini yerine getirdik. İleri demokrasiyi gerçekleştiriyoruz. “Bir
milattır...” Bayram havasıyla kanunları çıkarıyorduk ama gördük ki bugün olduğu
gibi, bürokratların hazırladığı… Eminim ki, keşke inanabilsek ki bu kanun
teklifi hazırlanırken altında imzası olan bu 109 milletvekili bir cümlesine
katkıda bulunmuş olsun. Keşke buna inanabilsek. Bugün de getirilen kanun ister
istemez şunu düşündürüyor: O gün ne kadar mükemmel düşündüyseniz, ne kadar
doğru hareket ettiyseniz bugün de ancak o kadar doğru olabilirsiniz, o kadar
mükemmel olabilirsiniz.
2010’da Anayasa
referandumuyla birtakım değişiklikler yaptığınız vakit, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunu “Hukukun üstünlüğünü hâkim kılacağız.” diye bir gruba teslim
ettiniz. Eline adaletin kılıcını verdiğiniz bu grup, önünüzdeki bütün engelleri
kaldırdı, size ayak bağı olacak bütün kurumları, kuruluşları ortadan
kaldırırken serzenişte bulunanlara “Bırakın hâkimler, savcılar, adaleti tecelli
ettirsinler, bırakın rahat çalışsınlar.” diye orayı burayı paylıyordunuz ama ne
zaman ki bu kılıcın ucu kendinize döndü, birden uyandınız.
Tabii ki ortaya
çıkan, 17 Aralıkta ortaya çıkan hadiseler buz dağının üstüydü. Korkunuz galiba
şunda: Bu dağın altında bizim bilmediğimiz ama sizin bildiğiniz, bizim de belki
bu yolu takip ederek ulaşabileceğimizden korktuğunuz meseleler var. Bunlardan
kurtulmak için bu kanunların değişikliğini öngörüyorsunuz. Hiç kimseyi bu
noktada kandıramazsınız ki adalet adına, hukukun üstünlüğü adına bu
değişiklikleri yapıyoruz. Kamuoyunu, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, ne kadar
algı yöntemlerini kullanırsanız kullanın insanları inandırmanız mümkün değil.
Çünkü Sayın Başbakan zaten meseleyi ortaya koyuyor: “Bütün bu yapılanlar, Bilal
sırtından bana ulaşmak içindir.”
Sayın Başbakan,
size ulaşıldığı vakit neden korkuyorsunuz? Neden insanların, birtakım
insanların, karşınızdaki muarızlarınızın yargılandığı hukuk ve adalet
karşısında kendinizin yargılanmasından korkuyorsunuz? Neden milleti
yargılattığınız hâkimlere, savcılara kendiniz yargılanmaktan korkuyorsunuz;
hatta ve hatta şimdi kabadayılık yapıyorsunuz! Bilal Erdoğan ifadeye çağrıldığı
vakit koruma altına aldınız ama ne zaman ki Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluyla oynamaya başladınız, değişiklikleri yaptınız, ondan sonra
kabadayılığı yapmaya da başladınız. “İfademi istiyorlarsa gider ifade veririm.”
dediniz. Onun için, biz, şunu söylüyoruz: Hukuk adına, adalet adına yapılacak
değişikliklerin elbette ki yanındayız. Ama kendi paçanızı kurtarmak adına bu
Meclisin zamanını israf etmenizi de kabullenmek mümkün değil.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifte yer alan
ve madde metnine eklenen cümle ile kamu görevlileri hakkında verilen atama,
nakil, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği gibi işlemlere karşı
kişilerin hukuki başvuru mekanizmaları daraltılmaktadır. Bu düzenlemenin
kişiler açısından telafisi imkânsız mağduriyetlere yol açacağı kuşkusuzdur.
Nitekim yapılan değişiklik ile hakkın korunması açısından bu cümlenin madde
metninden çıkarılması ve yürütmeyi durdurma mekanizması açısından kapsamlı olan
mevcut düzenlemenin korunması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
18’inci madde
üzerinde dört adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun teklifinin çerçeve 18 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet Doğan Kubat Hacı Bayram Türkoğlu
İstanbul İstanbul Hatay
Fatih Şahin A. Emin Önen Mehmet Şükrü Erdinç
Ankara Şanlıurfa Adana
Tülay
Kaynarca
İstanbul
“MADDE 18- 2577
sayılı Kanunun 28 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına aşağıdaki cümleler
eklenmiş ve (4) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kamu görevlileri
hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekaleten atama, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği
işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin
mahkeme kararlarının gereği; dava konusu edilen kadronun boş olması halinde bu
kadroya, boş olmaması halinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine
uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle yerine getirilir. Eski kadro ile
atandığı yeni kadro arasında mali haklar bakımından bir fark bulunması
durumunda, bu fark 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul
ve esaslar çerçevesinde ödenir.”
“4. Mahkeme
kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi halinde
tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette olup birlikte okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 18. maddesinin teklif metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman
Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz S. Nevzat Korkmaz
Kütahya Adana Isparta
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 18 inci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Hasip Kaplan Demir
Çelik
Bingöl Şırnak Muş
Adil
Zozani Pervin
Buldan
Hakkâri Iğdır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 18. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Turgut Dibek
Mersin Uşak Kırklareli
Namık Havutça Ali Özgündüz Mehmet Şeker
Balıkesir İstanbul Gaziantep
Bedii
Süheyl Batum Ömer Süha
Aldan
Eskişehir Muğla
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen -aynı mahiyetteki- Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, bu kanun teklifinin
17’nci maddesi ne diyor? “Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen
atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere
ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden
sayılmaz.” diyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Görev yeri değiştirilen devlet
memurları hakkındaki işlemler uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemler
dışında bırakılıyor burada. Bu teklif de aslında 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet
soruşturmasıyla ilgilidir. Bu soruşturma nedeniyle görevden alınan başta
emniyet mensupları olmak üzere sayıları 7 bini bulan kamu görevlilerinin hızlı
bir şekilde yürütmeyi durdurma kararı almasını önlemektir. Hükûmet bu kanun
teklifiyle demiştir ki: “Biz, ‘yargı bağımsızlığı’ diye bir şey tanımıyoruz.
Biz, kendimize gelecek tehlikelerin çıkardığımız bu yasayla önüne geçiyoruz.
Bizim amacımız aslında budur.”
Bu kanun
teklifindeki maddeleri biraz dikkatli okursanız, bu kanun teklifini, Adalet ve
Kalkınma Partisinin, kendini koruma zırhı altına almak için çıkardığını, daha
doğrusu dayattığını kolaylıkla görebilirsiniz. Bu kanunun neden acil olarak
getirildiğine, Ceza Kanunu’nun cımbızla seçilen maddelerini değiştirmekle neyin
hedeflendiğine bakmak lazım. Bunun cevabını aslında hepimiz biliyoruz: 17
Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması. Ama ne yaparsanız yapın, ister kanun
ya da kanunlar çıkarın ister burada çıkın bağırın çağırın rüşvet ve yolsuzluk
operasyonunu ister yurt dışına ister yurt içine ister paralele ister Haşhaşi’ye bağlayın bu ayıbın, bu suçun, bu lekenin üstünü
örtmekte başarılı olamayacaksınız.
İktidar partisi
olarak yıllarca “uzun tutukluluk”, “adil yargılama hakkının ihlali”, “özel
hayatın gizliliğine riayet” gibi çağrıları duymazlıktan geldiniz hep. Ama şimdi
ne yaptınız? 17 Aralık soruşturmasıyla beraber acele bir kanun teklifi
hazırladınız, Meclise getirdiniz. Ama milleti kandıramayacaksınız. Hükûmet,
kendisine yönelik yolsuzluk operasyonunu durdurmak, olası operasyonların önüne
geçmek, alınmış mahkeme kararlarının içini boşaltmak için yargıya karşı resmen
taarruza geçiyor. Demokratik hukuk toplumunun esası, açık görüşlülüğe,
çoğulculuğa ve hoşgörülü olmaya dayanır. Demokratik hukuk toplumu, sorunlarını
bir tarafı sindirerek değil, tarafları uzlaştırarak çözer. Kamu kudretini
kullanma yetkisine sahip kılınmış devlet, hukukun evrensel ilke ve esasları
ışığında kabul edilen kuralları adaletli, doğru, dürüst, eşit ve hızlı
uygulamak zorundadır. Yargı ile siyaset arasında kopmayan bağ, hukuk
kurallarının düzenlenmesi, asıl olarak da uygulanması sırasında sorunlara, en
önemlisi de objektif ve subjektif yargı
tarafsızlığının zedelenmesine sebebiyet vermektedir.
Bu yasayla ilgili
konuşurken terörle mücadele konusunun da burada vurgulanması gerektiğini
düşünüyorum. Terörle etkin mücadele için özel yetkili mahkemelere ihtiyaç
bulunmaktadır. Türkiye’de, PKK gibi ülkenin tümüne yayılan terör örgütleriyle
mücadelede soruşturmayı derinleştirmek ve soruşturmanın gizliliğini sağlamak
esastır. Önceki uygulamalar göstermiştir ki ağır ceza mahkemeleri soruşturmayı
derinleştirmeden suç örgütleri soruşturmayı haber alabilmekte ve delil
karartmaya başlayabilmektedirler. Bu durumda suç örgütleriyle mücadele
zorlaşır. Ağır ceza mahkemeleri özel yetkiyle donatılıncaya kadar da suç
örgütleriyle mücadele zaafa uğrar.
Siyasi
hassasiyetlerin bulunduğu birkaç büyük davadaki sorunlara çözüm aranırken
kanunlar değiştirilerek yargının belirli yetkileri kısılacaksa bunun yargıyı
zaafa uğratmasından sakınmak gerekiyor. Belirli suçlara bakan savcı ve
mahkemelerin hepsi sıradan ağır ceza mahkemeleri hâline getirilecekse
yolsuzlukla, terörle, organize işlerle mücadelede de zafiyet ortaya çıkacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu getirdiğiniz
teklifin 18’inci maddesi üzerinde tam nokta atışı bir madde getirdiniz diye bir
konuşma yapacaktım ama şu anda önümde bir önerge daha var, hem Anayasa’ya
aykırı hem İç Tüzük 87’ye açıkça aykırı. Bir önerge veriyorsunuz maddede ve
diyorsunuz ki “Kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden alma,
görev değişikliği, naklen yer değiştirme, hepsinde eğer mahkeme yürütmeyi
durdurma kararı ve iptal kararı vermişse kadro boş ise atanır, boş değilse
başka bir kadroya atanır.” demişsiniz.
Şimdi siz, evet,
çok becerikli olduğunuz söylenemez Adalet Bakanının falan ama yani bu kadar da
herhâlde bir adamı görevden aldığınızda da yerini boş bırakacak kadar da
beceriksiz olmazsınız. Bunu bir maddeyle getirmek yerine, İç Tüzük 87 açık, bir
önergeyle getiriyorsunuz. Arkadaşlar, bu nasıl…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yeni madde ihdası.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Yeni madde ihdası; neyle yapıyorsunuz? Bir önergeyle. İç
Tüzük açık açık söylemiş ama diyorsunuz ki: “Boş ver, olsun. Nasıl olsa
Anayasa’ya ne aykırılıklar yapıyoruz.”
Arkadaşlar, zaten
getirdiğiniz ilk öneri de hem Anayasa’ya hem hukukun bilinen bütün ilkelerine
aykırıydı. Böyle bir şey olabilir mi? İlkinde de demiştiniz ki: “Mahkeme
kararlarının, süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda
ancak ilgili idare aleyhine açılır.” Oysa bu kanunun istisnalarından önemli bir
istisnaydı bu; eğer mahkeme kararını otuz gün içinde bir kamu görevlisi bilerek
yerine getirmiyorsa kendisi aleyhine de tazminat davası açabilecektiniz.
Bunları getiriyorsunuz 93/A’yı getirdiğiniz gibi, sonra da iki yıl sonra “Aa, biz bunları bilmiyorduk şimdi farkına vardık.”
diyorsunuz. Arkadaşlar, bu kadar aymazlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi
bir mecliste hiç yapılmamalı, Uganda’nın meclisinde bile yapılmayacak bir şey.
Sevgili arkadaşlar,
şunu söyleyeyim: Sakın, sakın, biz kendi kendimizi kandırıyoruz, Sayın Bakan da
bizi kandırıyor, boş ver, kandırılmış sayalım zannetmeyin. Biz özel yetkili
mahkemeler için hem 23’üncü Dönemde hem de 24’üncü Dönemde daha bu Meclis
kurulur kurulmaz, ilk seçildiğimizde teklif verdik. Siz ne yaptığınız? “Boş
ver” dediniz, “Suç ortaklarımız çok güzel iş görüyor, şimdi onların
yaptıklarını engellemeyelim.” dediniz. Net böyle söylediniz.
Şimdi,
getirmişsiniz bize demokratikleşme filan, ancak “Alo Fatih”, “Alo bilmem ne”
bunları ikna edebilirsiniz. Bunlarla ikna ettiğinizde, gözünüzün kılı olacak
insanları ikna edebilirsiniz. Aksi takdirde Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşlarını, onurlu, namuslu, dürüst insanlarını ikna etmeniz mümkün
değildir.
Şunu söylemek istiyorum:
Arkadaşlar, bu olacak gibi değil. Üç madde getirdiniz burada. Söylüyorum
tekrar, üç madde. Hadi hepsini atladık, hepsini atladık, şu son getirdiğiniz
maddede önergesiyle beraber diyorsunuz ki: “Mahkeme karalarına uyma.” İkincisi:
Getirdiğiniz el koymadaki karar. Böyle bir kararı çocuklarınızın yüzüne bakarak
anlatamayacaksınız, bunu söylüyorum. El koymada -arkadaşlarım da anlattı-
kurumlardan rapor al, beş ayda rapor al sonra el koyarız. Bunu niçin
getirdiğinizi siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ama insafın, her şeyin bir
ölçüsü var. En insafsızı şu: Soruşturmalar bitsin, hakkımızda açılmış davalar
bitsin ama o söylediğiniz kumpas üyeleri tarafından, çete üyeleri tarafından
yargılanmış, mahkûm olmuş insanlara ne? Hiçbir şey yok, hiçbir madde yok.
Burada sadece Bakanın: “Merak etmeyen, Sayın Başbakanım söyledi, marttan sonra
bakacağız.” Biz, bu Bakanın neyine güveneceğiz ki 30 Marttan sonra söylediğine
güvenelim, sizlerin neyine güveneceğiz ki 30 Marttan söylediğine o insanlar güvensin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile kamu görevlisinin görevini yerine getirmemesi hususunda mevcut
düzenlemenin korunması ve kişilerin hem ilgili idare hem de kamu görevlisine
dava açma hakkının korunması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmemiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.56
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 03.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65’inci Birleşiminin Onuncu
Oturumunu açıyorum.
560 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun teklifinin çerçeve 18 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mihrimah
Belma Satır Mehmet Doğan Kubat
Tülay Kaynarca
İstanbul İstanbul İstanbul
Hacı Bayram Türkoğlu Fatih Şahin A. Emin Önen
Hatay Ankara Şanlıurfa
Mehmet
Şükrü Erdinç
Adana
“MADDE 18- 2577
sayılı Kanunun 28 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasına aşağıdaki cümleler
eklenmiş ve (4) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kamu görevlileri
hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekaleten atama, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği
işlemleriyle ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin
mahkeme kararlarının gereği; dava konusu edilen kadronun boş olması halinde bu
kadroya, boş olmaması halinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine
uygun başka bir kadroya atanmak suretiyle yerine getirilir. Eski kadro ile
atandığı yeni kadro arasında mali haklar bakımından bir fark bulunması
durumunda, bu fark 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 91 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen usul
ve esaslar çerçevesinde ödenir.”
“4. Mahkeme
kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi halinde
tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.”
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye, görüşlerini sorayım.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, bu, açıkça Tüzük’ümüzün
87’nci maddesine aykırıdır. Dolayısıyla bunun ayrı bir kanun şeklinde
getirilmesi gerekir. Burada yeri yoktur. Dolayısıyla bunun kabul edilmesine
karşıyız. Bu konuda 63’e göre usul…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Lehte…
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) – Lehte…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Biz talep ediyoruz. Aleyhte…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Biz talep ediyoruz.
BAŞKAN – Evet, usul
tartışması açıyorum.
Şimdi, lehte söz
isteyen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Lehte…
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) – Lehte…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Aleyhte…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Söylediniz iki lehte, iki aleyhte.
Lehte söz isteyen
Sayın Elitaş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 560 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
18’inci maddesi üzerinde verilen önergenin kabul edilmesinin İç Tüzük’ün 87’nci maddesine uygun olup olmadığı hakkında
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün
87’nci maddesini arkadaşlarımız herhâlde yanlış yorumluyorlar.
Bakın, İç Tüzük’ün 87’nci maddesi, mesela biz bu kanunda, 2577 sayılı
Kanun’un 28’inci maddesinde değişiklik yapıyoruz. Teklif önümüzde. Eğer bu
getirdiğimiz önerge 29’uncu maddeyle ilgili olmuş olsaydı veya bu konuyla çok
yakından ilgili bir kanunda olmuş olsaydı, madde ihdası şeklinde komisyonu
oraya oturtup komisyon çoğunluğunu aramamız gerekirdi. Ama bu teklif metninde,
28’inci maddenin dördüncü fıkrası değiştiriliyor. Yani biz burada Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu olarak 28’inci maddeyi tamamen çıkarabiliriz
2577’deki -buradaki değil- veya 28’inci maddeyi tamamen değiştirebiliriz.
Bakın, önümde bir
örnek var bu kanunla ilgili. 10’uncu maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği bir önerge var. Önergede diyor ki: “560 sıra sayılı kanunun 10.
maddesinin… 1. maddesinin son fıkrasının metinden çıkarılmasını ve aşağıdaki
fıkraların eklenmesini arz ederiz.”
Yani aşağıdaki
fıkralar bu metinde var mı?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – İlgisi var bizimkilerin, sizinki kelalaka.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Orada komisyon istediniz mi?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – 87’yi oku dördüncü fıkrayı. Anayasa’ya açıkça aykırılığı var.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Altay, komisyon istediniz mi? Bakın, ben sizin önergenizden
örnek veriyorum. Siz 10’uncu maddesinde diyorsunuz ki: “Birinci fıkra çıksın, o
maddeye, 10’uncu maddeye şu aşağıdaki fıkralar eklensin.”
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – 10’uncu maddede öyle bir önergemiz yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İşte, burada, hem de sizin imzanız var.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Kaçıncı madde?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 10’uncu maddeyle ilgili.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – 8’inci madde olması lazım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hayır, burada yazan böyle.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Hayır, devamını okuyun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) –.Ben sizin ne hayal ettiğinizi bilmiyorum ama burada o yazıyor.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – O değil, o değil o. Devam ederseniz…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Diyor ki: “Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele
kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına
ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin…” Çerçeve 1’inci
maddesiymiş, pardon…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Çerçeve 1…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “…son fıkrasının metinden çıkarılmasını ve aşağıdaki fıkraların
eklenmesini arz ederiz.” Başkanlık Divanı…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Elitaş, düzgün okursanız
anlayacaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hanımefendi, 1’inci maddesi. Hanımefendi, diyorsunuz ki siz burada “1’inci maddenin son fıkrası
çıksın, aşağıdaki fıkraları ilave edelim.” Peki, metinde var mı bu?
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Elitaş, o önerge değiştirildi.
8’inci maddeyle ilgili verdiğimiz önergeydi, o değiştirildi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hanımefendi, bendeki olan önerge bu.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Düzelttik biz onu.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Ya, onu tam okursanız…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 20 Şubat 2014 tarihinde 16.54’te vermişsiniz. Bendeki
önerge bu.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Elitaş, onu değiştirdik.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O anda siz de daha net olmamışsınız ki, aklınız tam netleşmemiş, ha
bire önerge değiştiriyorsunuz. Önergenizin farkında değilsiniz, ne olduğunu
bilmiyorsunuz.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Sayın Elitaş, geçen gün de
söylediniz, o kadar net söylediniz ki…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Siz ne yapıyorsunuz? Siz ne yapıyorsunuz? Durmadan getirilen
önergeler ne? O maddeyi tam okuyun, anlayacaksınız zaten.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, İç Tüzük gereğince şurada yazılan madde,
2577 sayılı Kanun’un 28’inci maddesi varsa 28’inci maddeyi baştan sona
yazabilirsiniz.
İç Tüzük’le ilgili herhangi bir engel yoktur. Başkanlığın
uygulaması doğrudur diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aleyhte söz
isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu madde
tamamen, hem İç Tüzük’ün 87’nci maddesine hem de
Anayasa’nın 138’inci maddesine tamamen aykırıdır. Şöyle ki:
Burada komisyona havale edilen madde aynen şöyle. Orada 19’uncu madde
olarak “2577 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin (4) numaralı fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
‘4. Mahkeme kararlarının
süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde de tazminat
davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.’” Bu madde olduğu gibi 18’inci
madde olarak kabul edilmiş. Şimdi, Tüzük’ümüzün
87’nci maddesi şunu söyler: “Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu
kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır.”
Dolayısıyla, yeni madde olmadan buna siz dördüncü fıkranın dışında bir bölüm
ekleyemezsiniz. Burada tamamen dördüncü fıkra muhafaza edilmiş, onun üstünde
ayrı bir şey olarak eklenmiş. Yani birinci, ikinci, üçüncü fıkralarda herhangi
bir değişiklik yapılmadan siz yeni bir bölüm eklemişsiniz, orada olmayan
birini. Dolayısıyla, dördüncü fıkranın dışında.
Nitekim, Anayasa’ya
baktığımız zaman da 138’inci maddeye aykırı. Şu şekilde: “Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.” Siz, şimdi, burada ne yapıyorsunuz? Mahkeme
kararının dışına çıkıyorsunuz. Diyor ki mahkeme: “Ben bu adamı tekrar aynı
makamına, kadrosuna atadım.” Ama siz diyorsunuz ki: “Mahkeme kararlarının
gereği dava konusu edilen kadronun boş olması hâlinde bu kadroya, boş olmaması
hâlindeyse aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya
atanmak.” Bunu atayamazsınız. Anayasa’nın bu maddesine her şeyden önce
aykırıdır. Bakın, “Mahkeme kararlarını değiştiremezsiniz.” diyor ama siz
mahkeme kararlarını bununla değiştiriyorsunuz. Olmaz bu, kesinlikle olmaz.
Nitekim, 28’inci maddeye
baktığınız zaman -birinci fıkra, ikinci fıkra, üçüncü fıkra- siz komisyondan
dördüncü fıkrayı değiştirerek getirmişsiniz ama siz onun ötesinde bir madde
getiriyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Fark etmez Hocam, aynı maddede değişiklik yapıyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) - O da Anayasa’nın –söylediğim gibi- 138’inci maddesine –okuduğum
gibi- aykırıdır. Yani o zaman niye mahkeme var? Gene hukuku ayaklar altına
almak istiyorsunuz, bu olmaz. Arkadaşlar, hukuk bugün size lazım, bize lazım,
herkese lazımdır. Bunu böylesine basit bir şekilde yapmayın. O zaman
yapacağınız bir şey var: Bir başka madde olarak getirin. Niye getirmiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hocam bu tarih değil, İç Tüzük açık ve net yazıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Ben de sana hem Anayasa’yı okuyorum hem İç Tüzük’ü
okuyorum yani bunu anlamıyorsanız ben zorla kafanıza sokamam ki.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hocam bu tarih değil, tarih değil gözünü severim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Lehte söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN
KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; İç Tüzük’ümüzün
87’nci maddesi, bir kanun tasarı veya teklifinde nasıl değişiklik yapılacağına
dair usuli esasları düzenlemiştir. Buna göre, bir
teklif veya tasarıda bir maddenin değiştirilmesi, maddeye ek veya geçici madde
eklenmesi, bir önerge vermek suretiyle her zaman mümkündür. Bir maddenin
değiştirilmesi -o maddenin, teklif metninde yer alan maddenin tamamının
değiştirilmesi- oradaki bazı fıkraların değiştirilmesi şeklinde olabileceği
gibi, bunun çıkartılması da her zaman mümkündür.
Şimdi, 87’nci
maddenin üçüncü fıkrasında eğer görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu
olmayan diğer kanunlarda, örneğin burada 2577 hiç olmasaydı, biz bunu
getirseydik doğru. Bu Başkanlık tarafından reddedilecekti. Görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde olmayan, ancak teklifle
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteseydik yani şu anda
teklifin 18’inci maddesinde 28’inci madde 2577 sayılı Kanun’un değiştiriliyor.
Biz 29’uncu maddeyle ilgili bir değişiklik yapsaydık, bu dördüncü fıkra
kapsamında o zaman salt çoğunlukla komisyon katılsaydı, yeni madde ihdası
suretiyle görüşme yapılacaktı.
Şimdi, bizim
önergemiz, teklifin 18’inci maddesinin aynen başlığını okuyorum: “2577 sayılı
Kanun’un 28’inci maddesinin (4) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.” diyoruz. Önergemizde de yine “2577 sayılı Kanun’un o 28’inci
maddesinin (1) numaralı fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiş, (4) numaralı
fıkrası da şu şekilde değiştirilmiş.” diyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Niye “(4) numara.” diyorsun o zaman, “(3), (2), (1)” demiyorsunuz,
“28 değişti.” demiyorsunuz?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) – Biz, şimdi bu 18’inci
madde, 2577 sayılı Kanun’un 28’inci maddesiyle ilgili bir düzenleme getirdiği
için şunu da yapabilirdik: 2577 sayılı Kanun’un 28’inci maddesi tamamen
değiştirilmiştir şu şekilde.” diyebilirdik veya “çıkarılmıştır” da
diyebilirdik. Dolayısıyla, verdiğimiz önerge tamamen İç Tüzük’ün
87’nci maddesine uygundur, yapılan buna benzer de onlarca önerge vardır. İşte,
bugün de -şu anda dağınık vaziyette ama- muhalefet partilerimizin verdiği
önergelerde de…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Söylediklerinize siz inanıyor musunuz Allah aşkına ya? Siz
kendiniz inanıyor musunuz?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) – …teklif metninde olmayan fıkraların ilgili maddeye eklenmesi
-sadece siz değil, diğer, BDP’nin verdiği önerge de
var, önümde var ama- gereksiz bir tartışma olur bu.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Şu önergenin özünü bir anlatır mısınız?
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) – Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Dolayısıyla, usule, Tüzük’e…
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Kubat, bilmiyoruz. Yeni kanun gerektiriyor. Bakın, açık,
yeni kanun gerektiriyor yeni madde.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) – Hocam, bilmiyorsanız, Tüzük’ün
87’nci maddesinin dördüncü fıkrası ile üçüncü fıkrasını okuyun, çok net biçimde
anlarsınız.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun içine girmez bu paragraf.
MEHMET DOĞAN
KUBAT (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aleyhte söz
isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili, buyurun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bu teklifinizde birçok bakımdan sakatlık var. Birincisi:
87’nin dördüncü fıkrasında ben de ısrarcıyım, en azından iddialıyım, ısrarcı
olmasam bile. Bu teklifte 2577 yazıyor diye yani 2577’nin 4’üncü fıkrası
yazıyor diye, siz, önergeyle 2577’ye bir sürü şey öyle ekleyemezsiniz. İlave,
bu metnin -önergedeki metni keşke sayın milletvekillerimiz okusa, dinlese ya
da- bu İdari Yargılama Usulü Kanunu’yla hiç alakası yok. Eğer siz bu metni
yasalaştırmak istiyorsanız -Sayın Bakan, Adalet Bakanısınız- yani bunu 657’ye
koymanız lazım, bunu siz de biliyorsunuz.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – O da teklifte yok.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Evet yani bunu siz de -Allah var yukarıda- biliyorsunuz,
bildiğinize de eminim ama bunu, şimdi, getirip siz 2577’ye koyarsanız
Parlamento’nun ciddiyetiyle alay etmiş olursunuz, önce bunu söyleyeyim.
Bir başka vahim
durum daha var sayın milletvekilleri, o da şudur: Sayın Grup Başkan Vekili de
söyledi ama yani bunu benim de söylemem lazım; yasama ve yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle -bakın, burası çok önemli sayın milletvekilleri-
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Kim? İdare. Örnek…
Sayın Mehmet
Ersoy burada mı hemşehrim?
Sayın Ersoy
-Yalova Valisi görevinden alındı, merkeze çekildi- Yalova’ya vali oldu, ben de
sevindim fakat önceki vali dava açtı, mahkeme bir şekilde önceki valiyi haklı
buldu, görevine iadesine hükmetti. Siz, aynı idareydiniz, ne yaptınız? Sayın
Ersoy’u aldınız Yalova Valiliğinden, başka bir yerde değerlendirdiniz, iyi de
yaptınız. Ama, ne yaptınız? Anayasa’nın 138’inci
maddesine uydunuz.
Şimdi, siz
diyorsunuz ki: “Ben idareyim kardeşim. Ben Anayasa, kanun, mahkeme kararı
bilmem; güç bende, hem de bu gücü sandıktan aldım. O zaman, mahkemenin bir
hükmü yoktur, mahkeme kararlarını Anayasa’nın 138’inci maddesine rağmen
değiştiririm, geciktiririm.” diyemezsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Demiyoruz.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Diyemezsiniz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Diyorsunuz.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, bu buradaki çoğunluğunuzla geçebilir, geçebilir ama hazır bu
teklifiniz Anayasa Mahkemesinden dönmeyecekse bile, sırf bu getirdiğiniz
önergeyi de bu teklifin içine koyduğunuz için hiçbir hukukçu buna, bu 138 orta
yerde dururken “Anayasa’ya aykırı değil.” diyemez, el insaf.
Sayın
milletvekilleri, biz yapıcı muhalefet örneğini veriyoruz işte burada.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Bunu çekin, çekin bunu, çekin.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Lütfen, bu kanunu 657’nin içine koyun, hiçbir itirazımız olmaz,
sadece reddederiz.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – 657 yok ama zaten, geri çekme…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Yok, o zaman, yani, madde ihdası veya başka yollarla…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teklifte yok.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Torba, torba yapıyorsunuz ya torbaya bir tane daha atın.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Ama, Sayın Bakan, bir Adalet Bakanına göz
göre göre, göz oyar gibi Anayasa’yı deşmek yakışmıyor, bunu size
yakıştıramıyorum. Buna sadakat yemini etmiş bir milletvekili olarak sizden bu
teklifi geri çekmenizi yüce Türk milleti adına talep ediyorum.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün değişiklik önergelerini
düzenleyen 87’nci maddesinde, görüşülmekte olan tasarı ve teklifin konusu
olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi
niteliğindeki önergelerin işleme konulmayacağı öngörülmektedir.
Görüşülen
teklifin çerçeve 18’inci maddesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 28’inci maddesinin (1)’inci fıkrasında değişiklik yapılmaktadır.
Değişiklik
önergesiyle maddenin diğer fıkralarında da değişiklik yapılmasında veya maddeye
fıkra eklenmesinde İç Tüzük’e aykırılık
bulunmamaktadır ancak eklenmesi öngörülen fıkra ve/veya cümlelerin madde
konusuna uygun düşmesi gerekmektedir. 28’inci madde “Kararların sonuçları”
başlıklı olup idari yargı kararlarının uygulanmasını düzenlemektedir. Değişiklik
önergesi ise belli konudaki idari davaların sonuçlarının karşılanmasına
ilişkindir.
Başkanlığımız,
değişiklik önergesinin konu bakımından maddeyle ilgisinin bulunduğunu
düşünmektedir. Değişiklik önergesinin işlemine devam edilmesinde bir sakınca
bulunmamaktadır görüşündeyiz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Bravo Başkan!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Helal olsun yani!
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Bravo! Çok güzel!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, siz mi bürokratlar mı…
BAŞKAN – İçeride
tartıştık hep birlikte. Ama içeride tartıştık Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Hayır, bir şey demiyorum ben.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – İçeride tartıştık, “Usul açacağız.” dedik. Anayasa’nın
138’e aykırı; açık ve net aykırı.
BAŞKAN – Sayın
Başesgioğlu’nun sorusuyla bu sorunun cevabının verilmesiyle konu çözümlendi
aslında içeride.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Bakan, aykırı değil mi, siz söyleyin.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109 Milletvekilinin; Terörle
Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin
Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271
Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560)
(Devam)
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Önergeyle, kamu
görevlileri hakkında tesis edilen atama, görevden alma, göreve son verme,
naklen atama, görev ve unvan değişikliği işlemleriyle ilgili olarak idari yargı
mercilerince verilen iptal ve yürütmenin durdurulması kararlarının yerine
getirilme usulü ile bu kapsamdakilerin mali haklarının korunmasına ilişkin
düzenleme yapılmaktadır.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Lüzumsuz yere Anayasa Mahkemesinden döndüreceksiniz bunu.
Anayasa’ya aykırı Sayın Bakan. Yapmayın lütfen.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi uyarınca kurulan Ağır
Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin çerçeve 19. maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Mehmet Şeker
Mersin Uşak Gaziantep
Ömer
Süha Aldan Gürkut Acar
Muğla Antalya
“(c) 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
58. Maddesinin 3. Fıkrası ve 153. Maddesinin 2., 3.,
ve 4. Fıkraları”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 19 uncu maddesinin
(b) bendinin “12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu”
şeklinde, (d) bendinde yer alan “geçici 2 inci maddesinin dördüncü fıkrası”
ibaresinin “geçici 2 inci maddesi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Hasip Kaplan
Iğdır Bingöl Şırnak
Demir
Çelik Adil Zozani
Muş Hakkâri
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 19. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu Ali Halaman Sinan Oğan
İstanbul Adana Iğdır
Alim Işık Seyfettin
Yılmaz S. Nevzat Korkmaz
Kütahya Adana Isparta
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
saat gece 3.45, korsan önergelerle korsan kanunlar yapmaya çalışıyoruz. Bu bize
yakışmıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine gerçekten yakışmıyor. Bunu layığı şekliyle
yapmak mümkün ama bir güç zehirlenmesi var ya, “Biz fazlayız, biz yaparız.”
Eyvallah ama bu fazlalık bir gün size fazla gelecek, haberiniz olsun,
söyleyeyim, gerçekten fazla gelecek. “Keşke böyle yapmasaydık.” diyeceğiniz
günler gelecek, bunu özellikle söylüyorum.
Bu özel yetkili mahkemeleri niye kaldırmak istediğinizi hepimiz
biliyoruz biz ama biraz daha anlatmak istiyorum size, ona biraz sonra
değineceğim.
Şimdi bu kanunun 19’uncu maddesine geleyim. Bu madde, hâkimlerin
kararlarından dolayı zarara uğrayanların doğrudan hâkimler aleyhine tazminat
davaları açabilmesine olanak sağlıyor.
Bu yeni düzenleme çok dikkat çekici. Çok uzağa gitmeye gerek yok.
Ergenekon ve Balyoz davaları devam ederken Başbakan, Sayın Haberal’ın
uğratıldığı haksızlık nedeniyle kendisini yargılayan hâkimleri tazminata mahkûm
ettirmesine çok içerlemişti, hatırlıyorum, çok üzülmüştü. Başbakan hâkimleri ve
savcıları korumak ve onları tazminat ödemekten kurtarmak için hâkim veya savcı
aleyhine tazminat davası açılamayacağı düzenlemesini yapıp o dönemde yürürlüğe
soktu. Şimdi buradan Başbakana soruyorum: Yaklaşık üç yıl önce hâkimler ve
savcıların kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine
dayanılarak da olsa, hâkim ve savcı aleyhine tazminat davası açılmayacağı düzenlemesini
de yapan siz değil miydiniz? Yani, aradan üç sene geçti. Şimdi ne değişti de
hâkim ve savcılara üç yıl önce getirilen bu dokunulmazlıklarını kaldırmaya
çalışıyorsunuz? 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını yapan ve bundan
sonra da yapmaya kalkışacak olan savcı ve hâkimlere gözdağı vermeye ve onları
korkutmaya mı çalışıyorsunuz şimdi?
Özel yetkili mahkemeler sizin döneminizde kuruldu Sayın Bakan.
Niye kurdunuz özel yetkili mahkemeleri? Kahraman Türk ordusunun şerefli
mensuplarını, aydınları, bilim adamlarını, gazetecileri yargılamak için.
Yargıladınız, hapse attınız. Başta Engin Alan olmak üzere birçok generali içeri
attınız ve hâlâ önemli bir kısmı da çile çekiyor. Şimdi ne oldu da bu mimarı
olduğunuz özel yetkili mahkemeleri kaldırmak istiyorsunuz? Bir tek sebebi var:
Hırsızlığı ve yolsuzluğu örtmek için, başka hiçbir sebebi yok. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Evet, bravo!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Lütfü Bey, buradan da bir itiraz yok zaten.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturma
sürecine kadar özel yetkili mahkemeleri hararetle savunuyordu Başbakan. “Bu
mahkemelerin savcısıyım.” diye meydan meydan dolaştı.
Sıranın kendisine geldiğini görünce büyük bir U dönüşü yaptı, savcı cübbesini çıkardı,
hüküm giyen askerlere hak vermeye başladı. Neredeyse onlar için ağlayacak
yakında. Bu mahkemeler dün lazımsa bugün de lazımdır, ben iddia ediyorum. Bunun
niye lazım olduğunu da millete anlatmak lazım.
Adalet Bakanı “Kesinleşmiş davalar bundan etkilenmeyecektir.”
diyor ama bizim anladığımız şu: Özel yetkili mahkemeleri kaldırmak demek, tüm
PKK ve KCK’lılara yeniden yargılama yolunu vermek
demektir, onların affedilmesi demektir. Bunun ismi, örtülü bir aftır. Özel
yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla bütün yolsuzlukların, hırsızlıkların,
örgütlü işlenen suçların da üzeri örtülecektir. Yani hâlâ görüntüleri olmayan o
çikolata kutularında giden dolarların üstünü örteceksiniz, örtmeye
çalışacaksınız ama örtemeyeceksiniz, onu zaman gösterecek.
Bu düzenlemenin demokrat kılığına bürünüp halkımıza şirin
gözükmekten başka bir şey olmadığını anlatmak istiyorum size. Halkımızı
kandırıp 17 Aralık sonrası Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının siyasal
itibarını kurtarmak amacıyla yapılan gayrisamimi bir
düzenlemedir bu. Bu düzenlemeyle, Hükûmet üyelerinin yaşam koçluğu yapan Rıza
Sarraf çok itibarlı bir hâle gelecektir. Niye yaşam koçu diyorum? Nereye
giderseniz Rıza Sarraf yanınızdaydı, terlik gibi.
CELAL DİNÇER (İstanbul) – Madalya versinler!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bir temel atma töreni, Rıza Sarraf
yanınızda; bir dernek açılışı, Rıza Sarraf yanınızda. Yani, yeni sosyetede bir
tabir var ya “yaşam koçu”, Rıza Sarraf olmuş bakanlarınızın yaşam koçu.
Hırsızlıklar, dümenler, dalavereleri örtmek için, örtbas etmek için yaptığınız
bu düzenleme tam anlamıyla yargıya müdahaledir. Adalet ve Kalkınma Partisi
içindeki aklıselim arkadaşlarımın bu düzenlemeye karşı çıktıklarını iyi
biliyorum. Her ne kadar ses çıkaramasalar bile onların içlerinin bu konuda
rahat olmadığını biliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı kanun teklifinin 19 uncu
maddesinin (b) bendinin “12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu” şeklinde, (d) bendinde yer alan “geçici 2 inci maddesinin dördüncü
fıkrası” ibaresinin “geçici 2 inci maddesi” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan değişiklik ile mükerrer bir ceza uygulaması yaratan
Terörle Mücadele Kanunu’nun içerisinde yer alan hiçbir hüküm saklı
tutulmaksızın, bu kanuna özgü infaz rejiminin ve özel yetkili mahkemelerin 3713
Sayılı Terörle Mücadele Kanununun tümüyle lağvedilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu önerge madde ihdası gerektiren
bir önergedir, onu ifade etmeniz gerekiyor çünkü 58’inci maddenin üçüncü
fıkrasını değiştiriyor. Bakarsanız tekliften…
BAŞKAN – Hangi önerge? Şimdi okunacak önerge mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu okunacak… Evet, efendim.
19’uncu maddenin (c) bendi, teklifteki, “4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 153 üncü maddesinin ikinci,
üçüncü ve dördüncü fıkraları.”… Önerge, “5271 sayılı Kanun’un 58’inci
maddesinin üçüncü fıkrası ve 153’üncü maddesinin.” diyor. 58’inci maddeyi değiştiren olduğu için, bu
bir madde ihdasıdır, komisyonu çağırmanız gerekir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Madde ihdası değil Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, Sayın Elitaş, yürürlükten
kaldırma maddesi olduğu için, uygulama bu yönde olduğundan herhangi bir problem
görmüyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Madde ihdası değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 58’inci madde yok efendim
şeyde.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alakası yok ya!
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Teklif metninde yok 58.
BAŞKAN – Devam edin siz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 19. maddesinin
(c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
“(c) 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
58. Maddesinin 3. Fıkrası ve 153. Maddesinin 2., 3.,
ve 4. Fıkraları”
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, 58’in üçünü kaldırıyor
bu.
BAŞKAN – Yürürlükten kaldırma olduğu için, uygulama da bu yönde
olduğundan devam ediyoruz Sayın Elitaş.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Ali Rıza Öztürk, Mersin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan bu kanun teklifinin 19’uncu maddesiyle bazı kanunların
maddeleri kaldırılıyor. Bunlardan bir tanesi, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılıyor. Yine, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda değişiklik yapılıyor.
Şimdi, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bu, yargıda yaşanan
sorunların öteden beri uygulamadan kaynaklanan sorunlar olduğunu tartışageliyoruz.
Geçen gün bir Meclis tutanağı elime geçti, Tayyip Bey’e siyaset
yolunu açan, Anayasa Mahkemesinin ilgili maddesinin değişikliği konusundaki
yapılan tartışmalarda da o tarihte, 2003 yılında hukuk alanında yaşanan
sorunların, yargı alanında yaşanan sorunların uygulamadan kaynaklandığı
belirtilmiş hem AKP hem de CHP milletvekilleri tarafından.
Şimdi, uygulamadan kaynaklanan sorunları çözmek için yasa
değiştirmeye gerek yok. Bu, uygulamadan kaynaklanan sorunların nedenlerini
ortadan kaldırdığımız zaman aslında bu sorunlar çözülür. Bu
sorunlar, temelde, hâkim ve savcıların, yasa ve hukuk kurallarını uygulamakla
görevliyken, hatta Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre, iç hukukumuzun bir
parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin içtihatlarına uygun kararlar vermesi gerekirken, bunları bir kenara
bırakarak -bırakalım AİHM kararlarını, CMK hükümlerini de kurallarını da bir
kenara bırakarak- tümüyle keyfî karar vermelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun
temelinde de hâkim ve savcıların bu eylem ve işlemlerinden dolayı tazminatla
sorumlu tutulmamaları nedendir. Dolayısıyla, yargıdaki sorunları çözmek için,
öncelikle, hâkim ve savcıların keyfî davranmalarının önüne geçmek gerekir.
Bunun da yolu, bu hâkim ve savcıları tazminatla sorumlu tutmaktır. Aslında, en
büyük kötülüğü iktidarınız, bu 2802 sayılı Yasa’yı, 93/A maddesini getirmekle
yaptı. Aslında, onun, o değişikliğin getirilme nedeni 2011 yılında, “Haberal
davası” olarak nitelendirilen davada gerekçesiz tutuklama kararı verdikleri
için haklarında tazminat davası açılan hâkimleri –o zaman o hâkimleri Tayyip
Bey kendisinden görüyordu, “Benim hâkimim.” diyordu- kurtarmak için ve o
Zekeriya Öz gibi savcıları kurtarmak için bu hükmü getirdiniz. Şimdi de
kaldırıyorsunuz. Aslında, yanlıştan dönüyorsunuz, yani iki sene sonra olsa da
yanlıştan dönüyorsunuz. Dolayısıyla bu olumlu bir gelişmedir, bunu kutluyoruz.
Ancak bu yetmez değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcıları karar verirken
yaptıkları işlemden, bazı kararlarından dolayı sorumlu tutmayı açık açık yasa
maddesi hâline getirmek lazım. Kayırma veya taraf tutma yahut
taraflardan birine olan kin, düşmanlık, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer
sorumluluk gerektiren nedenlerle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş
olması, sağlanan veya vadedilen bir menfaat sebebiyle
kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, farklı bir anlam
yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm
verilmiş olması, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak
hüküm verilmiş olması hâllerinde hâkimler verdikleri bu kararlardan dolayı
açıkça sorumlu tutulmalı ve haklarında tazminat davası açılmalıdır. Bu
düzenlemenin bizim kanunumuza yerleşmesi gerekiyor. Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 46’ncı maddesi… Bu konuda hâkim ve savcılar doğru karar vermeye
yetmiyor. Bence asıl en güzel düzenleme şudur: Yanlış karar veren hâkim ve
savcıların bir maaşları ceza olarak kesilse bence daha doğru karar verirler
diye düşünüyorum. Bu düzenlemenin mutlaka bizim hukuk sistemimizde yer alması
gerektiğini ben düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 20.maddesine bu
kanun ibaresinden sonra gelmek üzere “Resmi Gazetede” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali
Rıza Öztürk Ömer Süha
Aldan
Uşak Mersin Muğla
Mehmet Şeker Gürkut
Acar Muharrem
Işık
Gaziantep Antalya Erzincan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 20. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Sinan Oğan Ali Halaman Seyfettin
Yılmaz
Iğdır Adana Adana
Lütfü Türkkan S. Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Kocaeli Isparta Kütahya
Murat
Başesgioğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin
Milletvekili.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 560 sıra sayılı Teklif’in 20’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Aslında bu madde üzerinde çok fazla konuşulacak, daha doğrusu bu
teklif üzerinde çok fazla konuşulacak bir şey yok. Ben burada özetle yapılmak
istenenin ne olduğunu söylemek istiyorum.
Doğrudur, özel yetkili mahkemelerin demokratik ülkelerde olmaması
gerekirken, bu teklifle yasalaştığı takdirde de özel yetkili mahkemeleri
kaldırmış olacaksınız ama bunun yerine yeni düzenlemeyle getirmiş olduğunuz şey
özel yetkili Adalet Bakanınız oldu. Hayırlı uğurlu olsun.
Değerli milletvekilleri, demokratik hukuk devletleri, olağan
mahkemelerin olduğu devlettir. Olağanüstü mahkeme olan özel yetkili
mahkemelerin kaldırılması normalleşme adına önemli bir adımdır. Türkiye uzun
yıllardır özel yetkili mahkemelerin neden olduğu bir yargı sızlanmasına neden
oldu. Bu mahkemelerin, 17 Aralık operasyonları, rüşvet ve yolsuzluk
iddialarının arkasından gelmesi düşündürücüdür. Şimdi özel yetkili mahkemeler
tamamıyla kaldırılıyor. Özel yetkili mahkemelerin neden olduğu birçok yargı
faciasından iktidar yetkilileri söz ediyor.
Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla yargının adilleşeceğini düşünmek de doğru değildir. Zira, daha önce de sıkıyönetim ve devlet güvenlik
mahkemeleri kapatılmıştır. Her gelen mahkeme, gideni âdeta rahmetle aratmıştır.
Sorun, aslında, yargıdan daha çok uygulayıcılardan kaynaklanıyor. Yargıyı
kontrol altına almak sevdanız nasıl başarılı olamadıysa, bu düzenlemeleriniz de
sonuç vermeyecektir. Size sadece geçici iyilik hâli yaratacak, nihai sonuç yine
hakikatin gerçek yüzü olacaktır.
Değerli arkadaşlar, çifte standartlı uygulamalardan vazgeçin. Bize
göre değil, hepimize göre adalet olsun deyin. Başbakanın danışmanı Sayın
Akdoğan kendi ordusuna karşı kurulan bir kumpastan söz etmiştir. Yine, Sayın
Başbakan “Bugün artık geçmişteki bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru
işaretlerinin oluştuğunu daha net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla,
yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım
yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha
belirgin şekilde görebiliyoruz.” diyor. Sayın Başbakan “Ergenekon ve Balyoz
davalarında yapılan hukuksuzluklarda örgüt bağlantısı var.” demiştir. Bu
sözler, sıradan birinin değil, bu ülkenin Başbakanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’a aittir. Yine, şu itiraflar da bu ülkenin Adalet Bakanı tarafından
yapılmıştır: “Geçmişte de oldu. Biz de hata yaptık. Soruşturma ve kovuşturmanın
muhatapları farklı olduğunda sesimizi biraz daha gür çıkarmamız lazımdı. Bunun
kendi adıma da bir eksiklik olduğunu söylüyorum.” Yine, Sayın Bozdağ diyor ki:
“Keşke, biraz daha, Bekir Bozdağ olarak bu noktalarda, bugünden, o gün daha gür
sesle yapılanlar karşısında sesimizi çıkarsaydık diye kendime söylüyorum.”
Buradan ifade etmek istiyorum ki bu teklif görüşülürken her şeye -yürütmeden
tasarı olarak gelmese de, milletvekillerinin imzasıyla teklif olarak gelen-
kalkan bu parmaklarla, inşallah, ileride siz de “Keşke burada biraz daha
düşünseydik.” dersiniz.
Şu sözler de bugünün Adalet Bakanına aittir: “Bizim niyetimiz bu
ama ortaya çıkan durum, bir mensubiyetten başka bir mensubiyete intikal oldu,
bir ideolojiden başka bir ideolojiye geçti. Biz bu yapıyı gördük. Dün bunu
yaptık diye, üç yıl önce yaptık diye bugün ısrar etmenin Türkiye’ye faydası
yok.” diyor. Bu sözlerde eğer samimiyet varsa, kumpaslarla, sahte ihbar
mektuplarıyla ya da tasarlanmış ve ayarlanmış yargı mensuplarıyla mahkûm
edilenlerin durumu derhâl gözden geçirilmelidir.
Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda mahkûm olanlar, kendilerini
yargılayanların konumunu merak eder duruma gelmişlerdir. Bu ülkede farkında
olmadan Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üyelerine “terörist örgütü üyesi”
yaftası yapıştırılmıştır. Milletvekilimiz Sayın Engin Alan da bu mahkemelerin
mağdurudur.
Özel yetkili mahkemelerin sonuçlarını ortadan kaldırmadan
sebeplerini ortadan kaldırmak çok da anlamlı değildir. Bu yaptığınız
düzenlemeler, dün söylenenlere kulak kapattığınız düzenlemelerdir. Mağduriyete
uğrayanlara şimdi “masum” diyorsunuz. Yargıya ayar verip şimdi de kendinize
mağduriyet yaratmaya çalışıyorsunuz. Adaleti kökten zedeliyorsunuz.
“Adalet ve hukuk” diyorsanız, yargıyı kişiselleştirmek yerine
kurumsallaştırmayı esas almanızı tavsiye ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10.
Maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 20. maddesine
bu kanun ibaresinden sonra gelmek üzere “Resmi Gazetede” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Muharrem Işık,
Erzincan Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Aslında bizim de alkışlamamız gerekir.
Buyurun.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle Mücadele Kanununun
10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20’nci maddesi ve çıkan
HSYK ve İnternet yasaları ve çıkacak olan MİT yasası sayesinde yargıyı direkt
Hükûmete bağlayan yasalar, adaletin, hukukun yok edilmesini sağlayan, otoriter
bir yönetim kurmak için çıkarılan yasalar ve 17 Aralık operasyonu için çıkarılan
tüm yasalar üzerine söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum ve günaydın diyorum.
Değerli milletvekilleri, bir zamanlar hor görülen, fakir
sofralarının eti olan kuru fasulye yüzde 59 zamlandı, şu anda 16 ila 17 TL’ye
çıktı. Yılda yaklaşık 200 bin ton kuru fasulye Türkiye’de tüketiliyor. Bunun
yarısı da ne yazık ki tarımda izlediğiniz yanlış politikalar yüzünden ithal
edilmektedir. Değersiz görülen ve bir zamanlar birilerini kötülemek için ya da
birilerini aşağılamak için “Kendini kuru fasulye gibi nimetten mi sayıyorsun?”
şeklinde alay edilen kuru fasulye şimdi çok değerli oldu.
Kuru fasulyenin nasıl yetiştiğine bir bakmak lazım. Önce tarlayı
pulluk dediğimiz ya da bıçak dediğimiz aletle süreriz, böylece toprak altüst
olur, toprağın altı üste gelir.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Efendim?
MUHARREM IŞIK (Devamla) – Daha sonra taban ile ızgara edilir,
düzeltilir. Topaçlar, taş olan toprak dağıtılır. Sonra ekim yapılır, toprak
üzerine tapanla tekrar sürülür ve ekin böylece verilir.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Zeytinden bahset, kahvaltı var.
MUHARREM IŞIK (Devamla) – On beş gün sonra da fasulyeler çıkmaya
başlar. Sonra sulanır…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Gübre atmadın.
MUHARREM IŞIK (Devamla) – Ciddi bir konuda konuşuyorum, lütfen
arkadaşlar!
Sulanır, ilaçlanır, daha sonra çapalanır, tekrar sulanır ve
biçilir.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hangi önergedeyiz?
MUHARREM IŞIK (Devamla) – Tabii, fasulyede en önemli
kontrol yabancı otların temizlenmesi, mutlaka bu yabancı otların ilaçlanması
lazım. Sulama, çapalama da çok önemli ama bu
seneki gibi havalar sıcak giderse,
bir de barajlar boş
kalırsa, sıkıntı varsa o zaman vay geldi çiftçinin hâline.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşsun.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Başkanlık Divanına hiç yakışmıyor bu
konuşma.
MUHARREM IŞIK (Devamla) – Bu kadar değerli olan kuru fasulyenin
faydalarına da bakmak lazım.
BAŞKAN – Sabahın bu saatinde ancak böyle konuşuluyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Konuyla ilgili konuşsun Başkanım.
MUHARREM IŞIK (Devamla) – Baklagillerden kuru fasulye, tam
anlamıyla protein deposudur. İçerdiği hayvansal olmayan protein ve lifli
yapısıyla kırmızı etten bir eksiği bulunmadığı için, kuru fasulye, vejetaryen
beslenme için iyi bir alternatif yiyecektir, rejim yapanlara duyurulur.
Kuru fasulye, sağlıklı beslenme diyetleri için de rahatlıkla
tercih edilebilecek bir yiyecektir. Protein ve inorganik tuzlar açısından çok
zengin olan kuru fasulye kemik yapısının güçlenmesine yardımcı olmaktadır,
çocuklara ve yaşlılara yedirin.
Kuru fasulye, sinirleri de kuvvetlendirir. Gıda uzmanları,
üzerinde önemle durulması gereken konunun kuru bakliyatın pişirilmesi olduğunu
belirtir çünkü dikkatli pişirildiğinde vitamin ve mineral değerlerinin ciddi
kayıplara neden olduğu bilinmektedir. Kuru fasulyeyi pişirmeden önce en az
sekiz saat suda bekletmek, pişirirken de üzerinde oluşan köpüğü almak içerdiği
vitamin ve minerallerin korunması bakımından önemlidir. Türkiye’de özellikle
sulu yapılan kuru fasulye oldukça meşhurdur. Ayrıca, kuru fasulyeden yapılan
piyaz da Türk mutfağının önemli salatalarından birisidir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Yanına kuru soğan.
MUHARREM IŞIK (Devamla) – O da olur da koku yapar burada şimdi.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sabredin lütfen.
MUHARREM IŞIK (Devamla) – Kuru fasulyenin faydalarına bakarsak
kalp sağlığını korur, kalp krizi riskini azaltır, kemik yapısının güçlenmesine
yardımcı olur, kan şekerini kontrol altına alır, sinir sistemine iyi gelir.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Onu söyledin.
MUHARREM IŞIK (Devamla) – Olsun, bir daha söyleyelim, bir şey
olmaz hocam.
Mide ve bağırsak sağlığını korur, bağırsak çalışmasını sağlar.
Kandaki kötü kolesterolü düşürür. Yalnız, bu kadar değerli olan kuru fasulyenin
bir tek bir zararlı tarafı var, o da en kötü tarafı, biraz fazla gaza sebep
olması.
Hepinize teşekkür ediyorum, tekrar günaydın diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 560 sıra sayılı Terörle mücadele kanununun 10. Maddesi
uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasına ve çeşitli kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve 21. maddesinin bu kanun
ibaresinden sonraki ibarelerin “hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ömer Süha Aldan Dilek Akagün
Yılmaz
Mersin Muğla Uşak
Mehmet Şeker Gürkut
Acar Engin
Altay
Gaziantep Antalya Sinop
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BİLAL UÇAR (Denizli) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Hükûmetin içinde bulunduğu panik hâli, maalesef, tabii, biliyorum, sizleri de
çok üzüyor ve apar topar, çok alelacele kimi önemli yasalarda önemli ve biraz
önce de örneğinde görüldüğü gibi, Anayasa’ya aykırı kanunları peş peşe
çıkarıyoruz. Saat 04.10 yani –kaç oluyor, on dört saat mi oluyor- on dört
saattir çalışıyoruz. Getirdiğiniz kanun teklifiyle, zaten aslında kalkmış olan
özel yetkili mahkemeleri üçüncü defa kaldırdık. İlaveten Terörle Mücadele
Kanunu’nun 10’uncu maddesini kaldırarak da bir başka ayıba son verdik.
Şimdi, biraz önce, sanıyorum, MHP milletvekili bahsetti,
aslında bu kanunun görüşmeleri boyunca dikkat ettim bir şeye hiç değinmedi
Hükûmet ya da teklif sahipleri, tarihte yanılabilirim ama Aralığın 28 ya da
29’uydu, Sayın Başbakan yurt dışına gidecekti, havaalanında bir açıklama yaptı
ve dedi ki: “Yeniden yargılamaya ister yasa değişikliğiyle ister Anayasa
değişikliğiyle biz hazırız ve varız.” ve medya bu konuyu günlerce gündemde
tuttu ve biz de o zaman “Bu konu, Türkiye’nin haftalarını alacak bir konu
değil, eğer Sayın Başbakan samimiyse, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki
gününü alır, buyurun, bunu getirip bu hukuk ayıbına da son verelim.” dedik. Özel yetkili mahkemeleri kaldırmak, onların sonuçlarını ortadan
kaldırmadıktan sonra bence hiçbir şey ifade etmez. Uzun tutukluluk meselesinde
Anayasa Mahkemesinin kararı zaten orta yerde dururken, şimdi, bu “Terörle
Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesini de değiştirdik.” diye çok böbürlenecek
bir iş yapılmış sayılmaz. Ama getirdiğiniz teklifin -biraz önce bir arkadaşım
da söyledi- yüzde 30’u makul, mantıklı, olması gereken şeyler iken diğer yüzde
30’u da 17 Aralık soruşturmasının sonuçlarını, 17 Aralık soruşturmasının
istikametini değiştirmeye ve dönüştürmeye yönelik.
Sayın milletvekilleri, ben, sizin ruh hâlinizi biliyorum, anlarım,
çok da normaldir. Yani ben, birçok milletvekilimizin, iktidar partisi
milletvekilimizin bu 17 Aralık muhabbeti başladığında “Keşke” diye başladığının
bilincindeyim. Burada konuşan bütün arkadaşlarımız, bazen işte, “Çalıyorsunuz,
hırsız mırsız.” derken -kendi partim adına da
söyleyebilirim, MHP adına da söyleyebilirim- sizleri kastetmiyorlar. Onlar fezlekelerde, tapelerde ve
soruşturmalarda adı geçen, adı geçmek bir yana çok somut bulgularla, delillerle
zan altında kalmış, bir kısmı cezaevinde, bir kısmı bir şekilde salıverilmiş
-tabii ki masumiyet karinesi var ama- bizce de, bizim vicdanımızda da suçlu
olduklarıyla ilgili kuvvetli delil ve şüphe duyduğumuz kimi Hükûmet üyelerini
ve aile efradını kastetti muhalefet. Sayın milletvekilim, burada çok
ağır sözler de söylendi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Biz öyle demedik ama.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Biraz önce, Lütfü Türkkan, bütün muhalefet
milletvekilleri, bugün, bir hukuk dersi verdi. Size değildi o ders. O,
kamuoyuna ve ilgililere, hırsızlara, kimse o hırsızlar… Bir taneniz de
genellikle “Olmaz böyle şey kardeşim, ne münasebet.” demediniz, demediniz
arkadaşlar, diyemezsiniz de zaten. O kasalar, o paralar orta yerdeyken, o tapeler, o fezlekeler… Demeyin de zaten.
Ne çabuk bitti Başkanım?
Mesela şunu dediniz, eyvallah: “Çalanların Allah belalarını
versin.” Oradan bir Sayın Bakan da dedi, sanıyorum Maliye Bakanıydı, siz de
söylediniz, evet.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Daha başında söylüyordu, o zaman
bilmiyordu ya.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Çalanların Allah belasını versin, biz de
buna katılıyoruz zaten ama yargı da versin, millî iradeden çıkmak çalmayı
gerektirmez. “Çalmadan “çaldı” diyenlerin de Allah belasını versin.” dediniz.
Eyvallah, Allah belasını versin. Kim ki benim partimden çalmayan insanlara
“Çaldı.” diyorsa teessüf ediyorum ama o zaman ben de derim ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) – Çalanı bilerek savunanın, sahiplenenin de
Allah belasını versin, demeyeceğim, sizi gene de seviyorum. Demeyeceğim ama bu
Parlamentoda iki aydır yapılan o. İki aydır Parlamento işi gücü bıraktı, 17 Aralığın
pisliğini temizlemeye çalışıyor. Arkadaşlar, Parlamento çamaşır makinesi
değildir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın hatip bizim
adımıza konuştu, ben öyle bir şeyi kabul etmiyorum. Biz farklı düşünüyoruz,
lütfen…
BAŞKAN – Hayır, ne söyledi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sataşmada bulundu gruba. “MHP adına
söylüyorum.” dedi, söylemediğimiz hâlde.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “MHP adına da söylüyorum.” dedi. Bizim
adımıza söyleyemez efendim.
BAŞKAN – “MHP adına söylüyorum.” demek sataşma mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, sataşma efendim, söylemediğimiz
bir şeyi söylemiş gibi ifade etti.
BAŞKAN – Niye, Sayın Halaçoğlu kendisini ifade edemiyor mu Sayın
Türkkan?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bizim düşüncelerimiz farklı.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu…
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın 560 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizim bazı fikirlerimiz sayın hatipten farklı. Biz de diyoruz ki: Bunlara
katılıyoruz, kim ki milletin malını çalıyorsa, kim ki kul hakkı yiyorsa onun
hesabını zaten Cenab-ı Allah’a karşı verecek ama bu
dünya için de diyoruz ki: Allah kahretsin. (AK PARTİ sıralarından “Âmin.”
sesleri) Kim ki haksız yere birini de suçluyorsa, iftira atıyorsa onu da…(AK
PARTİ sıralarından “Âmin.” sesleri)
Ha ama biz de şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Kim ki kul hakkının,
millet hakkının yenmesine rağmen veya bununla ilgili mahkemelerin önünü
tıkıyorsa, kim ki o gibi kişilerin mahkemeye çıkmasının önüne geçen birtakım
kararlar alıyorsa…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ona da âmin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Biz onu da “Allah ‘Kahhar’ ismiyle
kahretsin.” diyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, sustunuz, ne oldu? Ona “âmin” yok.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Biz farklı söylüyoruz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kul hakkı yiyen, iftira atanları da
Allah kahretsin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Onu söyledim, onu söyledim. Ama sadece
bak, kul hakkı yiyen değil, kul hakkı yemeyenlere iftira edenleri söyledim, ama
kul hakkı yiyenlerin önünü tıkayan, onlara engel olan, onların mahkemeye
çıkmasına, yargılanmasına engel olanlar için de söylüyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Âmin, âmin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Allah, bunları da “Kahhar” ismiyle
kahreylesin.
Hepinize saygılar sunuyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Engin Alan’ı
mahkemeden kaçırtmayın.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün cuma günü, benim, grup başkan
vekillerine tavsiyem beddua etmemeleri, dua etmeleri. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hükûmete de yapsanıza o tavsiyeyi, Hükûmet
de beddua etti Başkan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yo, yo, yo… Dua kime edilir biliyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 109
Milletvekilinin; Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu Maddesi Uyarınca Kurulan
Ağır Ceza Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ile 1 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(2/1981, 2/1989) (S. Sayısı: 560) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Teklifin, böylece, görüşmeleri de tamamlanmıştır.
Şimdi, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi
gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve aleyhte söz isteyen Ali Rıza
Öztürk, Mersin Milletvekili.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu görüşülmekte olan kanun teklifinde “özel yetkili mahkemeler” olarak
adlandırdığımız Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251 ve 252’nci maddesindeki
özel soruşturma ve kovuşturmadaki özel yetkinin kaldırılması ve yine Terörle
Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle yetkili mahkemelerin kaldırılması…
Bunlar olumlu. Ancak, bunların, sadece bu mahkemelerin kaldırılıyor olarak
gözükmesi yeterli değildir. Aslında, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması
için gerek 23’üncü Dönemde gerekse 24’üncü Dönemde kanun teklifleri verdik.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak ben ve arkadaşlarım, birlikte,
kanun teklifleri verdik ama bunlar her vesileyle Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından reddedildi. Bugün, bu, bizim geçmişte verip sizin tarafınızdan
reddedilen teklifleri bugün siz getirdiniz. Bu, bence olumlu bir gelişme ancak
özel yetkili mahkemelerin bizim hukuk sistemimizden kaldırılması demek, bazı
mahkemelere tanınan özel soruşturma ve kovuşturma yetkilerinin tümüyle ortadan
kaldırılması demektir. Yani, siz, burada kaldırdığınız, soruşturmadaki ve
kovuşturmadaki özel yetkileri başka mahkemelere taşırsanız olmaz.
Yine, değerli arkadaşlarım, eğer bu mahkemeler, hukuk devletinde
olmaması gereken mahkemelerse, bu mahkemelerin de verdiği kararların
sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması ve hukuk devletinde olması gereken
mahkemelerden yeniden karar alınması gerekir.
Bu vesileyle, biz bu teklifle birleştirilen, benim kanun
teklifimle, 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2’nci maddesinin (4)’üncü fıkrasının
yürürlükte olduğu zaman da “Kovuşturması yapılan ve kesin hükümle neticelenen
veya kovuşturması yapılan ve hâlen temyiz incelemesinde bulunan, kovuşturması
önceki CMK 250’nci maddesi gereğince yapılıp temyiz aşamasında ilgili fıkra
gereğince işlemlere tabi tutulan kararlar ile kovuşturması yapılmakta olan
davalar görev ve yetki yönünden hukuka aykırı bir düzenleme içerisinde bulunduğundan,
verilen hükümler, kararlar ya da kovuşturma safhasında olan davalar, başından
itibaren yeniden görülür.” şeklinde bir teklifimiz vardı ancak bu teklifimiz
AKP tarafından kabul görmedi.
Değerli milletvekilleri, bu teklifle, aslında siz böylelikle özel
yetkili mahkemeleri kaldırmış olmuyorsunuz, Başbakana kadar uzanan 17 Aralık
büyük yolsuzluk soruşturmasını ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Başbakanın ve
bakanların hakkında, bakanların adının karıştığı, Başbakanın oğlunun adının
karıştığı soruşturmayı gizleme ve örtmeye çalışıyorsunuz. Bu teklifle aslında
dinleme, teknik takip, arama ve el koymaya ilişkin karar alma süreci
ağırlaştırılıyor, zorlaştırılıyor iken mevcut el koyma ve teknik takip
kararları, neredeyse, ortadan kaldırılıyor. Teklif, mevcut el koyma ve teknik
takip kararlarını tümüyle, neredeyse, yok ediyor değerli arkadaşlarım.
Bu kanun, Türkiye kamuoyuna “demokratikleşme” adı altında sunuldu
ama demokratikleşmiyor ve burada gerçekten demokratikleşme adına aslında özel
yetkili mahkemelerin kaldırılmasından başka hiçbir şey yok değerli
arkadaşlarım. Bu tutuklama konusundaki hassasiyet hiç
değişmemiş, CMK 100’üncü maddesinin üçüncü fıkrası, otomatik tutuklama maddesi
hâlen orada duruyor, Terörle Mücadele Kanunu hâlen orada duruyor, tutuklama
sürelerinin uzunluğu hâlen orada duruyor ve tutuklama konusunda ki, AKP’nin
hassasiyeti, duyarlılığı değişmemiş ama mülkiyet haklarına ilişkin, tedbir
kararlarına ilişkin, mal varlıklarına ilişkin tedbirlerde daha duyarlı hâle
gelmiştir.
Bu teklifle aslında yapmaya çalıştığınız, bundan sonra Hükûmetin
yapacağı uygulamaların ayak sesleri bu teklifte var. Ben aslında özel yetkili
mahkemelere tanınan özel soruşturma ve kovuşturma yetkilerinin kaldırılmasına
ilişkin düzenlemeye evet oyu vermek isterdim ama bu kanun, özel yetkili
mahkemeleri kaldırmaktan daha öte büyük yolsuzluk soruşturmasının üstünü örtmek
için getirilmiş bir tekliftir. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir teklifi,
özel yetkili mahkemelerin kaldırılması adı altında demokratikleşme olarak
piyasaya sunmanız, benim tarafımdan alıcı bulamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ben bunun alıcısı olamam değerli
milletvekilleri ve bu kanun teklifine hayır diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunacağım ancak
açık oylama istenmiştir; dolayısıyla, teklif sahiplerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yasanın tümünün oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz
ederiz.
Recep Özel? Burada.
Yılmaz Tunç? Burada.
Bülent Turan? Burada.
Hakan Çavuşoğlu? Burada.
Yıldırım M. Ramazanoğlu? Burada.
Mustafa Akış? Burada.
Sevim Şavaşer? Burada.
Ülker Can? Burada.
Şirin Ünal? Burada.
Mehmet Doğan Kubat? Burada.
A. Emin Önen? Burada.
Necdet Ünüvar? Burada.
Metin Külünk? Burada.
Oya Eronat? Burada.
Sermin Balık? Burada.
Mustafa Elitaş? Burada.
Hasan Karal? Burada.
Ramazan Can? Burada.
Ali İhsan Yavuz? Burada.
Mehmet Akyürek? Burada.
Salim Uslu? Burada.
BAŞKAN – Oylamanın açık oylama şeklinde elektronik cihazla yapılıp
yapılmamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı.)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 560 sıra sayılı Kanun Teklifi açık
oylama sonucu:
“Oy sayısı: 220
Kabul: 200
Ret: 20 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Dilek
Yüksel Muharrem
Işık
Tokat
Erzincan”
Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4’üncü sırada yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 21 Şubat 2014 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 04.31
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir.