DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 71
57’nci
Birleşim
5 Şubat 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 4/2/2014
tarihli 56’ncı Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
siyasi yozlaşma ve demokrasiye ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca’nın, Eskişehir’de yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun ile
ilçelerindeki yol ve su sorununa ilişkin açıklaması
2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Başbakanın bir kısım
televizyonlara ve gazetelere siyasi baskı uygulayarak muhalefetin sesini kısma
yoluna gittiğine ilişkin açıklaması
3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Artvin’in Yusufeli ilçesi Kılıçkaya beldesindeki Kılıçkaya Lisesinin kapatılmasının söz konusu olduğuna ve
bu lisenin kapatılmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
4.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz’ın, kentsel dönüşüm yıkımları ve bina yapımlarında iş kazalarının
olmaması için iş güvenliği önlemlerinin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Gezi Parkı
olaylarında yaşamlarını yitiren Mehmet Ayvalıtaş ile
Ali İsmail Korkmaz’ın davalarının devam ettiğine ve gençlerin canını alanların
bu halka mutlaka hesap vereceklerine ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İncirlik Hava Üssü’nde
nükleer bombalar olduğuna ve derhâl imha edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Kocaeli
Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı UKOME Daire Başkanlığının ulaşımla
ilgili keyfî kararlarına ve uygulamalarına İçişleri Bakanlığının müdahale
etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
üniversite öğretim elemanları ile teknik öğretmenlerin sorunlarına ve söz
verilmiş olmasına rağmen matbaa ve yapı ressamlığı öğretmenliği bölümü
mezunlarına lisans tamamlama hakkının verilmediğine ilişkin açıklaması
9.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, laiklik ilkesinin 5 Şubat
1937’de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na değiştirilmemek üzere girişinin yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin,
anason üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/848)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 21 milletvekilinin, 1
Mayıs 1977’de Taksim’de yaşanan olayların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri (10/849)
3.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 22 milletvekilinin,
ülkemizde sanatın ve sanatçıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri (10/850)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 37 milletvekili tarafından adalet çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 13/12/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 5 Şubat 2014
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S. Sayısı:
523)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve Rize
Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet
Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas
Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937) (S.
Sayısı: 524)
5.- Askerlik
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 534)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 89’uncu maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 94’üncü maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Düzce
Milletvekili Fevai Arslan’ın, Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 94’üncü maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
XI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 6 Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde 380 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin önerisi
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, AVM’lere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/35851)
2.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlık çalışanlarına tahsis
edilen cep telefonu sayısına
- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, kiraya verilen bir
meraya
- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, domuz üretim
çiftliklerine ve domuz eti üretimi ve satışına ilişkin soruları ve Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
(7/36439), (7/36440), (7/36441)
3.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
Balıkesir’in Bandırma ilçesindeki bir köyde yaşanan elektrik sorununa ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/36550)
4.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
Balıkesir’in Bandırma ilçesindeki bir köyde yaşanan elektrik sorununa ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/36551)
5.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, alkollü içki ve tütün mamülleri satışı için uygulanan ruhsat politikasına ilişkin
sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/36591)
6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, dolaylı vergi
oranlarının düşürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/37255)
7.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, akaryakıt
üzerinden alınan verginin düşürülmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı (7/37256)
8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Askeri Havaalanı Mania Planı Uygulaması ile ortaya çıkan sorunlara ilişkin
sorusu ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/37279)
9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
sözleşmeli uzman erbaşların sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/37280)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak on oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak, su ürünleri mühendisleri ve teknikerleri ile
balıkçılık teknolojisi mühendislerinin sorunlarına,
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, yargıya ve yolsuzluklara,
Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş, biat kültürüne,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin ilinin Arhavi
ilçesindeki Kamilet Vadisi’nde bir hidroelektrik
santrali yapılmak istenmesine,
Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, 17/12/2013
tarihinden bu yana, suçlamalara dayanak olan delil ve belgeleri ortaya çıkaran
savcı, hâkim ve emniyet görevlilerinin tasfiye edildiğine ve yolsuzlukları
sorgulayan millî iradeye yasak getirildiğine,
İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, kapatılacak 29 il özel idaresinde hizmet alımı
kapsamında çalışan personelin durumunun ne olacağını öğrenmek istediğine,
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, Başbakan ve AKP’nin rüşvet, usulsüzlük ve
yolsuzluktan dolayı zan altında olduğuna ve Başbakanın bu iddiaları kamuoyunu
ikna edecek şekilde açıklaması ya da istifa etmesi gerektiğine,
Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş, Afyon Valisi ile bir polis memuru arasında yaşanan
ve basına da yansıyan bir olaya ve namusuyla görev yapan polisleri kutladığına,
Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye’de telekomünikasyan
ve kuyumculuk alanında faaliyet gösteren esnafın kredi kartlarına taksit
sınırlaması getiren düzenlemeden şikâyetçi olduğuna ve bu düzenlemenin gözden
geçirilmesi gerektiğine,
Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Tokat’ın bazı ilçelerindeki çiftçilerin sıkıntılarına
ve borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili beklentileri olduğuna,
Adana
Milletvekili Muharrem Varlı, Hükûmetin tarım politikasına,
İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan, iş yeri kazalarında ve
bu kazalarda ölen işçi sayısında dünyada ilk sıralarda olduğumuza ve kentsel
dönüşüm nedeniyle yapılan yıkım çalışmalarında tam donanımlı ve profesyonel bir
uygulama olması gerektiğine,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, bir milletvekilinin rüşvet ve yolsuzlukla ilgili
verdiği soru önergesinin yer aldığı web sayfasının karartılmasına ve İnlice’yi
Adıyaman ve Kâhta’ya bağlayan yolun durumuna,
Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, İnlice’yi Adıyaman ve Kâhta’ya bağlayan yol
çalışmalarının bitirildiğine, İskilipli Atıf Hoca’nın ölüm yıl dönümüne ve AK PARTİ’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana demokratikleşme
yolunda önemli adımlar atıldığına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, grup başkan vekillerinin açıklama yapmak için
kullandıkları söz haklarının 10 kişiye verilen birer dakikalık söz hakkının
dışında olduğuna ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün ve 27 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı
kutlamaları esnasında meydana gelen olayların (10/845),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, öğretmenlerin uğramış olduğu
şiddet olaylarının nedenlerinin (10/846),
Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneş ve 19 milletvekilinin, Roman vatandaşların
sorunlarının (10/847),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başkanlıkça,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin
duyuruda bulunuldu.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının;
Avrupa
Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 19-20 Şubat 2014
tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek olan “Sağlık ve
Tüketicinin Korunması” konulu seminere katılım sağlanması hususuna,
Avrupa
Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu tarafından Dünya
Kadınlar Günü vesilesiyle 5/4/2014 tarihinde
Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek olan “Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesi” konulu toplantıya katılım sağlanması hususuna,
İlişkin
tezkereleri kabul edildi.
MHP
Grubunun, 31/1/2014 tarih ve 2986 sayı ile MHP Grup
Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından AKP’nin on bir yıldır
uyguladığı ekonomik politikaların oluşturduğu yapısal riskleri ile rüşvet ve
yolsuzluk operasyonu sonrası yaşanan gelişmeler ışığında özel sektör borcunun,
borcun kısa ve uzun vadede artış nedenlerinin, kur riskinin doğuracağı
zararların, Merkez Bankası politikalarına etkilerinin ve borcun çevrilmesiyle
ilgili sorunların ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 4 Şubat 2014 Salı günkü (bugün) birleşiminde okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Konya
Milletvekili Faruk Bal, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un MHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Konya
Milletvekili Faruk Bal, İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, (2/296) esas numaralı 7269 Sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Dışişleri
Komisyonunda boş bulunan ve AK PARTİ Grubuna düşen 1 üyeliğe Mersin
Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten,
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerine düşen 1 üyeliğe Van Milletvekili Kemal Aktaş,
Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerine düşen 1 üyeliğe İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel,
Seçildiler.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları’nın (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/1929) (S.
Sayısı: 523),
Görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve Rize
Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet
Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas
Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937)
(S. Sayısı: 524) görüşmelerine devam edilerek dördüncü bölümü üzerindeki görüşmeler
tamamlandıktan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın 524 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 63’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın 524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 64’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,
Zonguldak
Milletvekili Mehmet Haberal, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 66’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup Başkanına,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grup
Başkanına,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz, Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın 524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın dördüncü bölümü üzerinde MHP Grubu ve şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Alınan
karar gereğince, 5 Şubat 2014 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere
01.43’te birleşime son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
İsmail KAŞDEMİR Bayram
ÖZÇELİK
Çanakkale Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 81
5 Şubat 2014 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 26 Milletvekilinin,
anason üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/848) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.05.2012)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 21 Milletvekilinin, 1
Mayıs 1977 tarihinde Taksim’de yaşanan olayların araştırılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/849) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09.05.2012)
3.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 22 Milletvekilinin,
sanatın ve sanatçının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/850) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.05.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı
Soru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Merkezinden bakanlık çalışanlarına mail gönderildiği iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34870)
2.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Barzani ile yaptığı görüşmeye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34871)
3.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Diyarbakır
ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34885)
4.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, oy merkezlerinin
engelli erişimine uygun hale getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/34888)
5.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, üniversite
öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34941)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34942)
7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da gençlik
kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34943)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta
gençlik kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34944)
9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da
gençlik kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34945)
10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve
Şanlıurfa’da gençlik kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34946)
11.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te
gençlik kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34947)
12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da
gençlik kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34948)
13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da gençlik kampı
ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı
soru önergesi (7/34949)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de
gençlik kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34950)
15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de
gençlik kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34951)
16.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve
Şanlıurfa’da gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve
sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34952)
17.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34953)
18.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34954)
19.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34955)
20.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34956)
21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34957)
22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da gençlik
kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34958)
23.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta gençlik
kampı ve gençlik merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34959)
24.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34960)
25.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34961)
26.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34962)
27.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34963)
28.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, çalışan
çocukların yaşam standardına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34995)
29.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın,
son iki yılda İstanbul’da Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/34996)
30.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in,
Van’daki bir zehirlenme olayına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34997)
31.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, sözleşmeli
aile hekimlerinin yerel seçimler için istifaları ile ilgili düzenlemelere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/34998)
32.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
toplu nikahta taktığı altın miktarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35010)
33.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Cem Vakfı ile Adalet
ve Kalkınma Partisi arasındaki ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35011)
34.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
bir soruşturmaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35029)
35.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun,
Suriye sınırında bulunan bölgelerde sağlanan sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35030)
36.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın,
karma öğrenci yurtlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35036)
5 Şubat 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, geçen tutanakta bir ifadem
yanlış yer almış. İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre,
geçen tutanakta yer alan bir ifademin düzeltilmesi için söz talebinde
bulunuyorum.
BAŞKAN – Hangi konudaki ifadeniz yanlış anlaşılmış?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir vakıfla ilgili bir laf söylemişim,
yanlış yazılmış oraya. Efendim, 58’inci maddeye göre düzeltmek için…
BAŞKAN – Tutanaklara geçmesi için söylüyorum, ifade düzeltmek
üzere, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre Sayın
Genç’e söz verdim düzeltme amaçlı.
Buyurunuz.
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, 4/2/2014 tarihli 56’ncı Birleşimdeki bir
ifadesini düzelttiğine ilişkin konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yalnız, burada beş dakikaya kadar söz verilir, İç Tüzük’te öyle.
Yalnız, ben bir mahallî şey de söyleyeyim, şimdi, bizim Hozat
ilçemiz var, bunun nüfusu geçen sene 6 bin küsurdu, bu sene 4 bine indirilmiş.
Burada şu anlaşılıyor: Orada 2 binin üzerinde askerî birlik var, askerî birlik
nüfusa bildirilmemiş, Hozat Nüfusuna bildirilmemiş. Bence
bunun düzeltilmesi lazım çünkü arkadaşlar, askerî birlikler bulunduğu ilçe ve
ildeki nüfusa kaydedilmesi lazım ama neden dolayı bu böyle yapılmış ben
ilgililerin bu konuda bize cevap vermesini diliyorum çünkü 2.200 küsur nüfusun
az gösterilmesi demek İller Bankasından bu kadar eksik bir pay alınması
sonucunu doğurur ki bu kadar geri kalmış bir bölgede 2 bin kişiye verilen,
2.200 kişiye verilen paranın da azaltılması bence doğru değil.
Şimdi, değerli milletvekilleri, geçen gün, dün ben yaptığım
konuşmada şöyle demişim, Fatih Belediye Başkanı niye sit alanı içinde olan,
hazineye ait bir yer üzerinde bir yurt binası yapmış ve bu, Tayyip Bey'in oğlu
olan Bilal Bey'e yirmi altı seneliğine bedava verilmiş? Burada demişim ki:
“Bunda senede alınan kira 14.500 lira.” Hâlbuki 14.500 lira bir odadan alınan
kira yani aşağı yukarı 100 küsur odası olan bir binada şimdi, yarın öbür gün 14.500’ün
lafı mı olur? Yani aşağı yukarı çok büyük bir kira alıyor burada hem de hiçbir
vakfa nasip olmayan vergiden muafiyet tanımış yani Tayyip Bey'in oğlu olduğu
için bu vakfa özel vergi muafiyeti tanımış. Düşünün, hazinenin arazisi üzerine,
sit alanı üzerine inşaat yapılıyor, yurt binası olarak yirmi altı seneliğine
Bilal Bey'e veriliyor ve bunda milyonlarca lira para kazanıyor, bir de bundan
da vergiden muaf oluyor. İşte tabii, AKP’nin adaleti bu, bununla ilgili daha
açıklamalarım olacak.
Çok teşekkür
ederim Başkanım söz verdiğiniz için, saygılar sunarım, sağ olun.
BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim. Bilmukabele Sayın Genç.
Şimdi, gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, siyasi yozlaşma ve demokrasi konusunda söz isteyen Ankara Milletvekili
Sayın Özcan Yeniçeri’ye aittir.
Buyurun Sayın
Yeniçeri.
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
siyasi yozlaşma ve demokrasiye ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, siyasi yozlaşma ve demokrasi üzerine gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, siyasal yozlaşmayı, iktidar gücünü elinde tutanların şahsi
çıkarları için kamusal gücü kullanmaları doğurur. Yozlaşmanın içeriğini kamu
zararına şahsi çıkar sağlama eylem ve davranışları oluşturur. Yasaların,
ilkelerin ve değerlerin yerini çıkarların alması yozlaşmanın zirvesidir. Rüşvet
ve yolsuzluk olaylarının kaynağı devlettir, daha doğrusu devletin işletilme
biçimidir. İktidarların yozlaşması sonuçta siyaseti de yozlaştırır. Siyasetin
yozlaşması da rüşvet ve yolsuzluğu tetikler. Demokrasiler açık toplum düzenini
zorunlu kılar. Demokrasilerde gizlilik, örtbas değil, açıklık ve şeffaflık
esastır. Demokrasilerde keyfiyet değil, hukukun üstünlüğü egemendir.
Demokrasilerde siyasi iktidarın karar ve uygulamaları kontrolsüz değil,
bağımsız yargı organlarının etkin denetimi vardır. Tüm bunlar demokrasilerde
yolsuzlukların yaygınlaşmasını engeller. Bu nedenle, demokrasiyle yolsuzluk
arasında ters bir ilişki vardır. Bu yüzden, demokratik devletler otokratik devletlere oranla daha az rüşvet ve yolsuzluk
olaylarıyla karşı karşıya kalırlar. Buradan çok basit bir
hüküm kurmak mümkün. Rüşvet ve yolsuzluk varsa otokrasi ve diktatöryal bir yapı da var demektir. Basın özgürlüğü,
yönetimde şeffaflık, bilgi edinme hakkı ve özgürlüğü, adil yargılama, etkin
denetim, demokratik ülkelerde yolsuzluk olaylarını sınırlarlar.
Değerli
milletvekilleri, bir Hükûmetin, kendi bakanlarının da içinde bulunduğu
yolsuzluk ve rüşvet iddialarını ortaya çıkaran paralel devlettir diyerek işin
içinden sıyrılmaya kalkması siyasi yozlaşmanın zirvesidir. Yolsuzluk operasyonu
yapan savcıların görevden alınması, polislerin dağıtılması, Adli Kolluk
Yönetmeliği’nin değiştirilmesi iktidarın suçüstü yakalandığının açık kanıtıdır.
Deniz Feneri davasının savcılarının görevden alınarak yargılatılması da AKP
iktidarının yasa ve kural tanımadığının bir başka kanıtıdır. HSYK’yı yürütmenin emrine verecek düzenlemelerin yapılması
hukuk devletine açık bir saldırıdır. Başbakan Erdoğan’a bir gazeteci
yolsuzluklarla ilgili olarak, sekiz ay önce MİT’in rapor sunarak haber verip
vermediğini soruyor, Başbakan “İşte paralel devlet.” diyor.
Başbakan Erdoğan,
hayatın her alanına ve bütün özgürlüklere müdahaleyi kendisinin bir görevi
hatta hakkı olarak görüyor. Dün, yine Başbakan Erdoğan’a ait olduğu iddia
edilen telefon kayıtları medyaya düştü. Buna göre, 4 Haziranda Başbakan Erdoğan
Habertürk’ten bir yayıncıyı arayarak rahatsız olduğu
bir yayının kaldırılması talimatını veriyor. İddiaya göre Erdoğan,
televizyoncuyu azarlayarak Devlet Bahçeli’nin konuşması için “Ne gerek var.”
diyor. Bütün bunlar, Türkiye’deki televizyon ve gazetelerin tek ses, tek tip ve
tek formatta yayın yapmalarının nedenini de ortaya koymuş bulunmaktadır. Bugün
Türkiye, muhalefet liderinin sözlerinin bile halka duyurulup duyurulmamasına
Başbakanın karar verdiği bir ülkedir. Türkiye’de bugün yargı, yürütmenin
rehinesi hâline gelmiş, muhalefet liderinin sözleri bizzat Başbakan tarafından
sansürlenir olmuş, İnternet’i engellenmiş, basını ezilmiş, üniversiteleri
susturulmuştur.
Yandaş gazetelerle, yayın yasaklarıyla, yandaş yargı tehditleriyle
gerçeklerin üstünün örtülmesi mümkün değildir. Medyayı teslim ya da satın
alarak da bunun başarılamayacağını iktidar en kısa sürede görecektir.
Gelişmeler, Türkiye’de demokrasi ve ifade özgürlüğünün geldiği yeri de açık bir
şekilde ortaya koymaktadır. Birkaç gün önce yayınlanan Freedom
House raporunda bu durum açık biçimde ortaya konulmaktadır. Bu raporda,
Türkiye’de medyanın Hükûmet tarafından uygulanan çok büyük bir baskıyla karşı
karşıya olduğunu ve geçtiğimiz yılda da onlarca gazetecinin Hükûmet baskısı
nedeniyle işini kaybettiğini yazıyor.
AKP’nin yolsuzluğa karşı bağışıklık sistemi çökmüştür. Halk,
AKP’nin kendisini aklama yargısı kurmaya çalıştığının farkındadır. Yolsuzluk,
rüşvet, baskı ve yasaklamalar arttıkça siyaset yozlaşmakta, siyaset yozlaştıkça
da demokrasi formaliteden ibaret hâle gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Türkiye’nin yolsuzluğa ve yozlaşmaya
değil demokrasiye ihtiyacı vardır.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.
Gündem dışı ikinci söz, Eskişehir’de yapılan yatırımlar hakkında
söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca’ya aittir.
Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Eskişehir Milletvekili Salih
Koca’nın, Eskişehir’de yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
SALİH KOCA (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, Eskişehir ve yatırımlar üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Eskişehir, güzel ülkemizin merkezinde olan ve ulaşım ağının tam
ortasında bulunan bir şehrimiz. Hükûmetimiz de on bir yıllık süre içerisinde
her dönem önemli yatırım ve kaynakları şehrimize aktarmıştır. Bu vesileyle
şehrim adına teşekkür etmek ve yapılan yatırımların öncelikli olanlarını
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Eskişehir için Ulaştırma Bakanlığımızın yaptığı çalışmalardan
memnuniyet duyuyoruz. Şehrimiz hızlı tren çalışmalarının tamamlanmasıyla Türk
demir yolu ağının kalbi hâline gelmiştir. Bugün şehrimizden hızlı trenle
Ankara’ya, Konya’ya yüksek bir hız ve konforla ulaşabilmekteyiz. Önümüzdeki
aylarda aynı hizmet kalitesiyle inşallah İstanbul seferleri başlayacak.
Yine kara yolu ulaşımında da Eskişehir’e büyük bir ivme
kazandırdık. Kara yollarında alt geçitler, kavşaklar, çevre yolu çalışmaları,
üst geçitler gibi çalışmalarla hem şehrimize ulaşım hem de şehir içi ulaşım
kolaylaştı; bu da yatırımı ve yatırımcıyı şehrimize çekti, istihdama olumlu
katkı sağladı, şehrimize gelen turist sayısı arttı ve bu da esnafımız için yüz
güldürücü oldu.
Sayın Başbakanımız Eskişehir’imize 5 bin toplu konut sözü
vermişti. TOKİ aracılığıyla bu söz fazlasıyla yerine getirildi, 9.160 konut
teslim edildi, devam eden projeler bittiğinde 12 bin konutu Eskişehir’imize
kazandırmış olacağız. İktidarımız döneminde Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığımızca Eskişehir’e şu ana kadar 805 milyon liralık kaynak aktarıldı ve
aktarılmaya devam ediliyor. Beylikova Besi Organize Sanayi Bölgesi ve
Sivrihisar ilçemizde temelleri yükselen silolar tamamlandığında tarım alanında
Eskişehir bölgenin kaderini değiştirecek projelere sahip olmuş olacak.
Gençlik ve Spor Bakanlığımız çalışmalarıyla şehrimiz uzun zamandır
beklediği modern stadyuma kavuşuyor.
Başbakanımızın 2011 yılında verdiği sözün yeşerttiği 33 bin kişilik
modern Eskişehir stadyumunun temelleri atıldı. Bölgede stadyumun yanı sıra spor
tesisi, spor salonları, yüzme havuzu, kapalı spor salonları, gençlik merkezleri
de kazandırmış olacağız. Kaldırılacak olan şehir merkezindeki stadyum alanı ise
Türk dünyası kültür başkenti meydanı olacak. 54 bin metrekare alan üzerine tüm
Eskişehirlilerin özlemi olan şehir meydanı yapılacak. Her fırsatta dile
getirilen meydan taleplerine cevap Hükûmetimizden gelmiş olacak. Böylelikle
Eskişehir halkı onlara yaraşır, nefes alabilecekleri, doğal dokuya sahip bir
meydana kavuşmuş olacak.
600 yataklı devlet hastanemiz ve bin yataklı şehir hastanemizle gerçek bir sağlık
kenti, yeni okul ve üniversitelerimizle gerçek bir eğitim kenti, Hasanbey Lojistik Köy Merkezimiz ve sanayi yatırımlarımızla
gerçek bir sanayi kenti, termal kaynaklarımız ve Odunpazarı
evlerimizle gerçek bir turizm ve kültür başkenti hedefine doğru hızla
ilerliyoruz. Yeni havaalanı, eğitimde yeni derslikler, adalet sarayı, vergi
daireleri, emniyet sarayı, tüm komşu illerle güvenli ulaşımı sağlayan bölünmüş
yollar, KÖYDES ve BELDES projeleriyle
birlikte toplamda 7 milyar 250 milyonluk yatırımı almış bir kentiz. Sayın
Başbakanımızın talimatlarıyla Eskişehir 2013 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan
edildi. İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işte
birlik.” şiarıyla günümüze kadar gerçekleştirilen etkinliklerle Türk dünyasının
kalbi Eskişehir’de attı. 8 bine yakın öğrencimiz Türk dünyasına yayıldı. Tanıma
ve tanışma fırsatı oldu. Böylelikle şehrimizin ve ülkemizin tanıtımı
gerçekleştirildi.
Sözlerime bizim Yunus’un şu beyitleriyle son vermek istiyorum:
“Dirildik pınar olduk, irkildik ırmak olduk,
Artık denize dolduk, taştık elhamdülillah.”
Şehrimizi daha nice hizmetlerle buluşturmayı diliyor, tüm bu
hizmetlerde emeği geçen başta Sayın Başbakanımıza ve bakanlarımıza teşekkür
ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koca.
Gündem dışı üçüncü söz, Ardahan’ın sorunları hakkında söz isteyen
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ardahan,
Gürcistan ve Ermenistan sınırında, stratejik anlamda önem taşıyan bir bölgede,
aynı zamanda ağır kış koşulları olan bir bölge. Şimdi, hakikaten bu sene
korkunç derecede, kar da yağmadığı için bir ayaz var, soğuk var. İşte, bu bir
yerel gazete, bu gazetede gösteriyor, eksi 30 derece, dün akşam çekilmiş bir
şey, eksi 30 derece, 20.20’de yani sekizi yirmi geçe, eksi 30 derecede yaşayan
insanlarımız var. Düşünebiliyor musunuz; iki tane doğal gaz hattı geçiyor,
insanlarımız hâlen daha ilkel koşullarda tezekle ısınmaya çalışıyor. Tezeğin
dışında -fakirlere verilen kömürü geçen hafta getirmiştim- taş toprak, yanmayan
bir kömür var, kalitesiz bir kömür var.
Şimdi, biz kömür verilmesine karşı değiliz, kaliteli kömür
verilsin, kömür verilmiyorsa nakit para verilsin, vatandaş parasıyla kömür
alsın ama en önemlisi Kars-Ardahan yani o ağır kış koşullarının geçtiği bölgede
kömür için yüzde 50 iskonto yapılması lazım. Mesut
Yılmaz Hükûmetinde o zaman yüzde 50 iskonto
yapılıyordu, Doğu Anadolu’ya, kömür alanlara yüzde 50 iskonto
yapılıyordu. Şimdi, doğal gaz hatları geçmesine rağmen, bizim, Hanak diye bir
ilçemiz var, doğal gaz hattı geçiyor, santrali var, doğal gaz alamıyoruz,
alamadığımız gibi doğal gazın filtresi olmadığı için de doğal gaz havayı
kirletiyor, kötü kömür havayı kirletiyor.
Biz diyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi oranın belediye başkanlığını
aldığı zaman kesinlikle o kapının önünü keseceğiz, Hanak’a doğal gaz gelecek ve
Hanak mutlak surette temiz havaya kavuşacaktır, aksi takdirde biz oradaki doğal
gazın santralini durduracağız. Net konuşuyorum buradan.
İki, Ardahan da keza aynı, bir imar yok, çarpık bir şehirleşme
var, aynı hava kirliliği var. Göle’de aynı var, Çıldır’da aynı var, Damal’da ve
Posof’ta, bütün bölgemizde, Kars’ta korkunç derecede hava kirliliği var. Zaten
rakım yüksek olduğu için oksijen az, nefes darlığı var, insanlar da perişan
durumda.
Değerli arkadaşlar, bu eksi 30 dereceyi Sayın Başkanıma vereceğim.
Şimdi, bizim bölgemiz tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Değerli
arkadaşlar, soğuktan hayvanlarımız donuyor, sularımız donuyor, efendim arabalarımız
donuyor. Şu anda perişan durumda bölge. Bölgeyi afet
kapsamına alsın Hükûmet ve afet ilan etsin ve derhâl oraya yardım götürülsün.
Bölgedeki soğuk, dondurucu soğuklara karşı tedbir almasını istiyoruz.
O bölgede, aynı zamanda, hayvancılık yapıyor insanlarımız. Daha
hayvanların yem bitkileri parası alınmadı. Şimdi, milletin parası yok, yem
alamıyor, perişan bir durumda, yem bitkilerinin parasını derhâl, acilen
ödesinler. Ödenmediği takdirde, Büyük Millet Meclisinde, burada, ben bir eylem
yapacağım. Ben buradan da söylüyorum. Bu ay ödenmesin yem bitkileri parası…
Köylü perişan durumda, köylüyü kurtarmamız lazım, yem bitkileri ödensin, mazot
paraları ödensin, ödenmediği takdirde bu kürsüde eylem yapacağım, kimse de
kusura bakmasın. Onu da söyleyeyim.
Üç, Gürcistan sınırındaki köylerimizde, Ermenistan sınırındaki
köylerimizde telefon çekmiyor arkadaşlar. Bu, Turkcell,
Avea ve Vodafone, bu şirketler yalan söylüyorlar.
Belgeleriyle size söyleyeceğim. Bakın, niye yalan söylüyorlar? 18/5/2010 tarihinde Turkcell’e,
Avea’ya ve Vodafone’a yazı yazmışım: “Bizim burada,
Damal’da ve Çıldır’da, bazı köylerimizde telefonlar çekmiyor. Buraya baz istasyonu kurulsun.” Bunlar da reklam yapıyorlar, milyon
dolarlar harcıyorlar, diyorlar ki: “Bizim her tarafta telefonumuz çekiyor.”
Yalan söylüyorlar, çekmiyor. Bugün beni Baha Yunusoğlu diye bir arkadaşım
aradı, il genel meclis üyesi adayımız. Çıldır’da ve Damal’da, bazı köylerde
telefon çekmiyor, vatandaş mağdur, hastası olduğu zaman hastasını
yetiştiremiyor. Vodafone da Turkcell
de Avea da yalan söylüyor. Bakın, o zaman yazı göndermişim 2010 tarihinde, dört
yıl önce baz istasyonu kuracaklardı, kurmuyorlar.
Reklamını yapıyorlar ama ödemiyorlar. Damal’ın bazı köylerinde de var.
Değerli arkadaşlar, zamanım bitiyor. Kış koşulları
çok ağır. Elektrik kesintisinden dolayı şu anda kışta, soğukta milletin
elektriği yok, üstelik tarım kredi kooperatiflerinden Göle’nin köylerine icra
gidiyor. Bu icra derhâl durdurulsun, haciz işlemleri derhâl durdurulsun. Rica
ediyorum, çok önemli çünkü millet perişan. Kışın hayvanını satamıyor,
satamadığı gibi de parasını ödeyemiyor.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
60’ıncı maddeye göre arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Sayın Karaahmetoğlu…
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun ile ilçelerindeki yol ve su sorununa
ilişkin açıklaması
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, Giresun ve
ilçelerinde yol ve su sorunu çile olmaya devam ediyor. Çanakçı ilçesine bağlı
Düzköy köyü Armutlu Mahallesi’nde ciddi anlamda susuzluk sorunu yaşanıyor,
Eynesil ilçesi İshaklı köyü Bayramoğlu Mahallesi’nde de yol sorunu çözülemiyor.
Köyde oturan vatandaşlarımız resmî makamlara müracaatlarının sonuçsuz kaldığını
ifade etmektedirler. Giresun’da su ve yol sorununa ilişkin verdiğimiz soru
önergelerine cevapta, İçişleri Bakanlığının bu köylerin tespitini yeterince
yapamadığını görmekteyiz. 21’inci yüzyılda köylerimizde yaşayan insanlarımızın
temel ihtiyacı olan su ve yol sorunuyla mücadele etmeleri ileri demokrasinin
bir sonucu mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Varlı…
2.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlı’nın, Başbakanın bir kısım televizyonlara ve gazetelere siyasi baskı
uygulayarak muhalefetin sesini kısma yoluna gittiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hep ileri demokrasiden bahseden AKP ve Başbakan, bir kısım
televizyon ve gazeteleri başkalarının paralarıyla usulsüz ele geçirirken bir
kısım televizyonlara ve gazetelere de siyasi baskı uygulayarak muhalefetin
sesini kısma yoluna gitmişlerdir. Bunun son örneği, Başbakanın Habertürk televizyonunu arayarak Sayın Bahçeli’nin alt yazı
olarak geçen haberine dahi tahammül edemeyerek onun kaldırılmasını istemesi.
Bunun demokrasiyle ne kadar bağdaştığını, demokrasiyle nasıl
ilişkilendirildiğini… Yargıda, hukuka müdahale eden, polise müdahale eden, her
gün yeni yeni tayinler yapan, efendim soruşturmaları engellemek adına her gün
hâkimlerin, savcıların tayinini çıkartan bir hükûmetin demokrasiden bahsetmesi
ne kadar doğrudur? Bunu milletimizin vicdanına bırakıyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bayraktutan…
3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Yusufeli ilçesi Kılıçkaya beldesindeki Kılıçkaya
Lisesinin kapatılmasının söz konusu olduğuna ve bu lisenin kapatılmaması için
gerekli tedbirlerin alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Artvin ili Yusufeli ilçesinde Kılıçkaya
beldemiz var. Kılıçkaya beldemizin bir özelliği var:
Cumhuriyetin ilk kadın belediye başkanını çıkartan, gerçekten çok şirin bir
beldemiz. Yani Türkiye için ilk, Atatürk’ün… Ta Avrupa’da kadının adı yokken
kadın belediye başkanı seçilen bir belde. Ne yazık ki bu beldede bugün,
geçenlerde belediyemiz kapatıldı. Bunun yanında bir de beldede bir Kılıçkaya Lisesi var. Bu Kılıçkaya
Lisesinin öğrenci azlığından kapatılacağına ilişkin bir tereddüt var. Burada
mevcut, 28’i yatılı toplam 55 öğrenci var, personel var. Buna ilişkin ciddi bir
tereddüt var. Kılıçkaya’nın Yusufeli ilçe merkezine
uzaklığı yaklaşık 25 kilometre. Bu konuda bir mağduriyet var, bu mağduriyetin
giderilmesi gerekiyor. Bu konudaki tereddütlerin kamuoyundan uzaklaştırılması
gerekiyor. Millî Eğitim ve ilgili valiliğin bu konuda gerekli tedbirleri
almasını ve Kılıçkaya’daki lisenin kapatılmaması için
gerekli idari tedbirlerin alınmasını talep ediyor, teşekkür ediyorum değerli
Başkanım.
BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.
Yalnız, ek bir bilgi vereyim: Şimdi, Kocaeli milletvekilleri var
her partide de ben de bir İzmitli olarak söyleyeyim. Bildiğim kadarıyla, bir il
belediye başkanı da kadın olarak Kocaeli’nden çıktı, rahmetli Leyla Atakan’ı hatırlayalım.
Evet, şimdi Sayın Yılmaz…
4.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, kentsel dönüşüm yıkımları ve bina
yapımlarında iş kazalarının olmaması için iş güvenliği önlemlerinin alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, geçtiğimiz günlerde iki iş kazası haberi geldi.
Birisi, Adana’da TOKİ’nin yaptığı Sosyal Güvenlik Kurumu binasında bir çökme
oldu; ikincisi de Ankara’da kentsel dönüşümle ilgili yapılan bir yıkım
sırasında iş kazası gerçekleşti. Şimdi, en önemli olan şeylerden bir tanesi,
Sosyal Güvenlik Kurumu, iş güvenliği önlemlerini alması gereken kurum, o
kurumun yaptırdığı binada bir iş kazası oluyor, bir göçük meydana geliyor
gerekli önlemler alınmadığından dolayı.
Ben, buradan, hem Hükûmet yetkililerine, bakanlara ve Sosyal
Güvenlik Kurumundaki tüm iş güvenliği uzmanlarına sesleniyorum: Bu kentsel
dönüşüm yıkımlarında da, yapılan bütün binalarda da kesinlikle bu önlemlerin
alınması lazım. Katliamdan farkı yoktur iş kazalarının, önlem alınmaması
nedeniyle oluşan iş kazalarının katliamdan farkı yoktur. Bu konuda duyarlılığa
davet ediyorum, önlem almaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Tüzel…
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel’in, Gezi Parkı olaylarında yaşamlarını yitiren Mehmet Ayvalıtaş ile Ali İsmail Korkmaz’ın davalarının devam
ettiğine ve gençlerin canını alanların bu halka mutlaka hesap vereceklerine
ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, haziran protestolarında üzerine araç sürülerek öldürülen
Mehmet Ayvalıtaş’ın Kartal’da ikinci duruşması
görülüyor, ailesi ve arkadaşları orada adalet arıyor. Önceki gün de, aynı
şekilde haziranda Eskişehir’de hunharca katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın
duruşması Kayseri’de görüldü. Bu duruşma, güvenlik nedeniyle oraya
gönderilmişti. Aslında, bütün siyasi, toplumsal, devlet suçlarında olduğu gibi
gözlerden kaçırılmak istendi ama halk katillerin peşini bırakmadı. 19 yaşındaki
bir gence pusu kurularak öldürülmüştü. Tıpkı Metin Göktepe davası gibi takip
edilecek.
Bugün de, Gezi’de Taksim Meydanı’na çıkanların kurum
temsilcilerine bir iddianame açıldı suç örgütü kurmaktan. Kim suç örgütü?
Demokratik hakkını kullananlar mı, yoksa gençlere vahşice pusu kurup döverek
öldürenler mi?
Gençlere kıymayın efendiler. O gençler, gelecekte demokrasiyi ve
barışı inşa edecekler ve gençlerin canını alanlar bu halka mutlaka hesap
verecek.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.
Sayın Atıcı…
6.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, İncirlik Hava Üssü’nde nükleer bombalar olduğuna ve derhâl imha
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Adana’da bulunan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin
kullanımına verilen İncirlik Hava Üssü’nde nükleer bomba olduğunu iddia etmiş
ve AKP’nin ateşle oynadığını ifade etmiştim. Savunma Bakanı, soru önergeme
verdiği cevapta, bu nükleer bombaları inkâr etmişti.
Yakın zamanda, ASELSAN, İncirlik’te bir ihale aldı; bu ihalenin
adı “Nükleer Güvenlik İhalesi”dir. İncirlik’te
bulunan taktik nükleer başlıkların modernizasyonu için para harcayan AKP
Hükûmeti, burada, nükleer bomba varlığını inkâr edemez. Kafası biraz çalışan
insanlar, ülkesinde nükleer bomba istemezler. İncirlik’teki nükleer bombaların,
derhâl ama derhâl imha edilmesi gerekmektedir. Başbakan bu tehlikeli oyundan
derhâl vazgeçmelidir, giderayak halkımızı nükleer silah belasına
bulaştırmamalıdır.
Bu arada, efendim, Türkiye’nin ilk kadın Belediye Başkanı
Mersin’den Müfide İlhan’dır.
Teşekkür ederim, bilginize sunarım.
BAŞKAN – Onu da biliyorum da il Belediye Başkanı Leyla Atakan.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – İl efendim, Mersin ilinin Belediye
Başkanıdır Müfide İlhan.
BAŞKAN – İli mi? Ben Müfide İlhan’ı bir ilçenin biliyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – İl efendim.
BAŞKAN – A, onu bilmiyordum, öğrenmiş oldum, teşekkür ederim.
Gerçekten ilçe biliyordum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben de baktım…
BAŞKAN – Bilgilendirdiniz, teşekkür ederim, güzel. Kadınlarla
ilgili ne kadar bilgi varsa paylaşalım lütfen.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama, şimdi
var olan duruma bakmak lazım Başkanım. Hiç öyle bir durum yok yani…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Efendim, maziyle uğraşmayın, bugüne bakın.
BAŞKAN – Hayır, maziyi söyleyeceğim ki siz adam olasınız adamlar.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – 1956’da Midyat Belediye Başkanı Zekiye
Midyat, 1956.
BAŞKAN – Mesela, işte… Teşekkür ederim, sağ olasınız.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – 1956, Midyat.
BAŞKAN – Sağ olun, ben onu da ilk defa duydum ama Müfide İlhan
Hanım’ı biliyorum.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Başkanım, tartışmayı ben açtım, iyi
oldu.
BAŞKAN – Evet, ne güzel işte, teşekkür ederim.
Sayın Kaplan…
7.- Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan’ın, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı UKOME Daire
Başkanlığının ulaşımla ilgili keyfî kararlarına ve uygulamalarına İçişleri
Bakanlığının müdahale etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kocaeli Milletvekili olarak, Sayın Leyla Atakan’ı anımsatmanız ve
anmanız adına ben teşekkür ediyorum.
Bugün, başka bir şey, Kocaeli’yle ilgili daha güzel bir şey
söylemek isterdim ama Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı UKOME
Daire Başkanlığı, Kocaeli’nde ulaşımla ilgili aldığı keyfî kararlar neticesinde
son günlerde minibüsçü esnafıyla özel servis esnafını karşı karşıya
getirmiştir. Dün, Gebze’de, özel servis esnafı E5’i çift taraflı olarak yarım
saat kapatmak zorunda kalmıştır. Büyükşehir Belediyesi iki ay öncesinde özel
servis için P plakasını ihaleye açmış ve P plakasının ihale bedelini 67 bin
liradan insanlara satarken, bugün bazı özel hatlara bedelsiz J plakadan P
plakaya geçiş için yetki vermek istiyor. Bu keyfî uygulamaya İçişleri
Bakanlığının ve yetkililerinin dur demesi lazım, aksi takdirde oluşacak
sorumluluklardan Büyükşehir Belediye Başkanı sorumlu olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Işık…
8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite öğretim elemanları ile teknik
öğretmenlerin sorunlarına ve söz verilmiş olmasına rağmen matbaa ve yapı
ressamlığı öğretmenliği bölümü mezunlarına lisans tamamlama hakkının
verilmediğine ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Özellikle, üniversite öğretim elemanlarının mali ve özlük
haklarının çözülemediği ve her geçen gün de durumlarının kötüye gittiği konusu
kamuoyunun ve üniversite camiasının bilgisi dâhilindedir. Millî Eğitim Bakanını
ve Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığını bu konuya ilgi göstermeye davet ediyorum.
Ayrıca, teknik öğretmenlerin sorunları giderek artmış, geçen yıl getirilen yeni
düzenleme maalesef sorunları çözememiştir.
Yine, sayın bakanların vermiş olduğu sözlere rağmen matbaa ve yapı
ressamlığı öğretmenliği bölümü mezunlarının mühendislik ve mimarlık lisans
tamamlama haklarının bugüne kadar verilememiş olması o camiayı üzmüştür. Yüksek
Öğretim Kurulunu ve Millî Eğitim Bakanlığını bu sorunları çözmeye davet ediyor,
size de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır,
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan ve 26 milletvekilinin, anason üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/848)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizdeki anason üretimin mevcut yapısı, üretimi, ithalatı,
tüketimi, üreticinin sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi, destekleme
yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması
amacıyla İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
4) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
5) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
6) Mehmet Şeker (Gaziantep)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Haydar Akar (Kocaeli)
9) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
10) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
11) Birgül Ayman Güler (İzmir)
12) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
13) Ali Serindağ (Gaziantep)
14) Kamer Genç (Tunceli)
15) Hurşit Güneş (Kocaeli)
16) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
17) Namık Havutça (Balıkesir)
18) Mahmut Tanal (İstanbul)
19) Gürkut Acar (Antalya)
20) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
21) Hülya Güven (İzmir)
22) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
23) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
24) Recep Gürkan (Edirne)
25) Tanju Özcan (Bolu)
26) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
27) İlhan Demiröz (Bursa)
Anason, ülkemizde 9 ilde üretimi yapılan sanayi bitkisi olarak
sınıflandırılır. Tohumları büyük ölçüde rakı üretiminde hoş koku vermek
amacıyla kullanılır.
Ülkemizde 11 bin ila 13 bin ton arasında değişen yıllık üretiminin
neredeyse tamamı başta Burdur olmak üzere, Göller Yöresi ve İç Batı Anadolu
bölümünde yer alan illerde yapılmaktadır.
2000 yılında 20 bin tonu bulan Türkiye üretimi, 2004 yılına
gelindiğinde neredeyse yüzde 50 oranında düşerek 11 bin ton civarında
gerçekleşmiştir.
Sonuç olarak denilebilir ki anason rekoltesinin
yıllık değişimi büyük oranda talebe bağlıdır. Daha önceden de belirtildiği
gibi, kullanım alanının büyük oranda içki sanayisiyle sınırlı olması pazarın
daralmasına yol açmakta, dolayısıyla yıllık ürün bu pazarın talebine göre
belirlenmektedir. Nitekim, yıllara göre anason
üretiminde büyük farklılıkların olması bunu desteklemektedir.
Bugün anason üretiminde ilk sorun, eski sulama yöntemlerinden
vazgeçilip yağmurlama veya damlama sulama sistemlerine geçilmemesidir.
Özellikle anasonun en önemli alıcısı konumunda olan TEKEL'e bağlı
içki fabrikalarının 2009'dan sonra özelleştirilmesi sorunun büyümesine neden
olmuştur. Açıkça ifade etmek gerekirse, örgütlenememiş olan anason üreticisinin
kaderi bu tarihten sonra özel işletmelerin inisiyatifine
kalmış, dolayısıyla, bireysel hareket etmek zorunda kalan ve ürününü bir an
önce paraya çevirmeye çalışan üreticinin fiyat belirleme konusunda pazarlık
payı ortadan kalkmıştır.
Bu durumun son yıllarda üreticilerde anason ekimine karşı
isteksizliğin ortaya çıkmasında ve buna bağlı olarak üretimin geçen yıllara
göre gerilemesinde etkili olduğu söylenebilir. Kesin olarak denilebilir ki
sorunun çözümüne yönelik olarak en etkili adım yöredeki bütün üreticilerin
örgütlenmesidir.
Uzun zamandan beri anason üreten çiftçilerimiz zaten yüksek girdi
maliyeti ve ürüne verilen düşük fiyat nedeniyle mağduriyet yaşamaktadırlar.
TEKEL özelleştirildiğinden bu yana alkollü içkiler sektörü yabancı
sermayenin eline geçmiş bulunmaktadır. Bunlardan birisi de özellikle yukarıda
belirtilen yörelerde ham madde olarak anason alımı yapan Mey İçki Sanayi ve
Ticaret AŞ'dir. Anılan Mey İçki şirketi, üreticiden anason alımı yaparken bu
yörelerde yetiştiricilik yapan 4-5 üreticiden alım yapmakta ancak daha küçük
miktarlarda üretim yapan üreticilerin ürünlerini değerlendirmemektedir.
Bu üreticiler de aralarında bir fiyat belirleyerek küçük çaplı
üreticiden bu fiyata toplu alım yapmaktadır. Zira üretici, ürettiği anasonu hem
depolama imkânı olmadığı hem de borçlanarak yaptığı girdi masraflarını
ödeyebilmek için ürününü satarak paraya dönüştürmek istemektedir.
Ancak Mey İçki Sanayi ve Ticaret AŞ tarafından yöreye gelen alım
yapan kişiler ellerinde 300-500 ton anason bulunduran 4-5 üreticiden alım
yapmakta, diğer üreticileri ise hiçe saymaktadır. Dolayısıyla, elinde 15-20 ton
anason bulunduran üreticiler bile adı geçen şirketin alımcılarına ürünlerini
tüm ısrarla satmak istemelerine rağmen, ürününü paraya çevirmek zorunda kalan
anason üreticileri de mecburi olarak ürünlerini piyasa fiyatının altına bu 4-5
üreticiye satmak zorunda kalmaktadır. Bu büyük üreticiler de uygun fiyata almış
oldukları anasonu anılan şirkete rayiç bedeli üzerinden satarak haksız kazanç
elde ettikleri gibi küçük üreticiyi ezmektedir.
Anason ithalatı kesinlikle yasaklanmalıdır. Üreticiyi korumak için
devlet tarafından Rekabet Kurulu görevlendirilmeli ve üretici, destek, prim ve
teşviklerle üretim yapmaya yönlendirilmelidir. Devlet, alım yapan şirketleri
ayrım yapmadan tüm üreticilerden ürünlerini satın almak yönünde uyarmalı,
gerekirse yasal ve idari tedbirleri almalıdır.
2.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz ve 21 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de yaşanan olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/849)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1 Mayıs 1886 yılında Amerika'nın Chicago kentinde işçilerin günde
sekiz saat çalışmak için başlattıkları mücadele ve bu mücadeleye öncülük eden 4
sendikacının asılması anısına, 1889'da Paris'te toplanan İkinci Enternasyonalde,
1 Mayıs, işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul edilmiştir.
Bu tarihten sonra birçok ülkede 1 Mayıs işçi bayramı olarak kutlanmış ve resmî
bayram olarak ilân edilmiştir.
Ülkemizde de 1 Mayıs yıllardır kutlanmaktadır. Bu kutlamalardan 1
Mayıs 1977 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'nda gerçekleştirileni tarihe
önemli olarak kaydedilmiştir. 1 Mayıs 1977 tarihinde İstanbul Taksim'de
düzenlenen 1 Mayıs kutlamaları sırasında 37 kişi yaşamını yitirmiştir. Kutlama
barış içinde sona ermek üzereyken Sular İdaresi binası ve Intercontinental
Oteli (şimdiki adı The Marmara) üzerinden kalabalığın
üzerine açılan ateş sonucunda panik yaşanmış, kimileri vurularak, kimileri
panzerlerin altında kalarak, kimileri de sıkışıp ezilerek yaşamını yitirmiştir.
Bu acı olay toplumu derinden sarsmış, tarihe kanlı 1 Mayıs olarak
geçmiştir. Olay üzerine çok şey yazılmış ve söylenmiş ama bu olay bir türlü
aydınlığa kavuşturulamamıştır. Olayla ilgili yapılan soruşturma ve yargılamada
da gerçek suçlular bulunamamıştır. Kurşunları atanlar kimlerdir? Kim onlara
emir vermiştir? Bir kışkırtma var mıdır? Bu kişilerin amaçları nelerdir? Intercontinental Otel’in 5'inci katı 1 Mayıs günü
boşaltılmış mıdır? 510, 511, 512 numaralı odalarda kimler vardır? Bu odalardan
ateş edilmiş midir? 2 Mayıs günü otelin önünde bir bomba patlatılıp kırılan
camların yerine ithal cam takılıp kanıtlar yok edilmiş midir? Bütün bu sorular
yanıtsız kalmıştır.
Özellikle son günlerde, yaşanan acı olaylarla ilgili çeşitli
yorumlar yapılmaktadır. Kimi yazar ve siyasetçiler, bu olay hakkında çok farklı
düşünceler ileri sürmekte ve olayın içindeki karanlık ellerin görünmesine engel
olmaktadır. Eğer 1 Mayıs 1977 tarihinde yaşanan olaylarla ilgili bir Meclis
araştırma komisyonu kurulursa bu olayları yaşayanlar ya da olaylar hakkında
bilgi sahibi olanların dinlenmesi söz konusu olabilecek, aynı zamanda ilgili
kurum ve kuruluşlardan bilgi, belge alınabilecektir.
Konu hukuksal olarak zaman aşımına uğramıştır ama olayın
büyüklüğü, gerçeğin ortaya çıkarılamaması toplum vicdanını hâlâ sızlatmaktadır.
Demokratik hukuk devletinde toplumun barış içinde yaşayabilmesi ve ileriye
güvenle bakabilmesi için hiçbir şey, hele 37 masum insanın canını yitirdiği bir
acı olay örtülü kalamaz, zaman aşımına uğradı diye kapatılamaz.
Anayasa’nın 5'inci maddesinde cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, “Devletin temel
amaç ve görevleri” başlığı altında sayılmıştır. Bu görev her kurumdan önce ulus
adına yasama görevi yapan Türkiye Büyük Millet Meclisine düşer.
Demokratik devletin, demokrasimizin gelişmesi, 1 Mayısların
bundan sonra barış ve güvenlik içerisinde kutlanabilmesi, son günlerde ortaya
atılan tartışmaların sona erdirilmesi için 37 yurttaşımızı yitirdiğimiz 1977
Taksim 1 Mayıs olayı hakkında karanlıkta kalan noktaların aydınlanması amacıyla
Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını salgılarımızla arz
ederiz.
1) Ali Özgündüz (İstanbul)
2) Tanju Özcan (Bolu)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
5) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
6) Gürkut Acar (Antalya)
7) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
8) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
9) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
10) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
11) Recep Gürkan (Edirne)
12) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
13) Ramis Topal (Amasya)
14) Osman Kaptan (Antalya)
15) İlhan Demiröz (Bursa)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Mehmet Şeker (Gaziantep)
18) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
19) Emre Köprülü (Tekirdağ)
20) Hasan Ören (Manisa)
21) Kemal Değirmendereli (Edirne)
22) Ümit Özgümüş (Adana)
3.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 22
milletvekilinin, ülkemizde sanatın ve sanatçıların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri (10/850)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde sanat
ve sanatçının yaşadığı sorunlar yıllardır tartışılmakta ama bu sorunlara
sistemli bir çözüm bulunamadığı bilinmektedir. Özellikle son günlerde tiyatro
üzerinde yaşanan tartışmalar, sanatın ve sanatçının sorunlarını tekrar gündeme
getirmiştir.
Geçtiğimiz
günlerde İstanbul Şehir Tiyatrolarında başlayan uygulamaların tartışması,
Başbakanın katılmasıyla farklı bir boyut almıştır. İstanbul Şehir
Tiyatrolarının repertuvarının belirlenmesi yetkisinin sanatçılardan alınarak
bürokratik bir kurula verilmesi, buna tepki gösteren sanatçıların istifa etmesi
ve tepkilerini çeşitli yollarla dile getirilmesi sonucu başlayan sürece
Başbakan da katıldı ve şu ağır sözleri söyledi: "Yahu siz kimsiniz? Siz
her konuda söz söyleme, her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini
nereden alıyorsunuz? Bu ülkede tiyatro sizin tekelinizde mi? Bu ülkede sanat
sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece
sizler misiniz? Geçti o günler. Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı
sallayarak bu milleti küçümseme, bu milleti azarlama dönemi geride kalmıştır.
Devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum.
Özelleştirmek suretiyle buyurun, istediğiniz gibi tiyatrolarınızı
oynayın."
Özelleştirmenin
mucidi olarak bilinen İngiliz Margaret Thatcher'ın bile tiyatroları
özelleştirme kapsamına almaması, ayrıca
Paris, Londra, Berlin ve Moskova'da tiyatroların özelleştirilmesi gibi bir
uygulamanın olmaması, dünya örnekleri açısından önemlidir. Hatta Almanya'da bu
konuda daha büyük bir hassasiyet olduğu, "polis, maliye ya da ordu
özelleştirilemeyeceği gibi tiyatro da özelleştirilemez." anlayışının hüküm
sürdüğü basın yayın organlarında konunun uzmanlarınca dile getirilmektedir.
Konunun
uzmanları, tiyatronun bir "kamu hizmeti" olduğunu ve bu durumun
sosyal devlet anlayışıyla da paralel bir uygulama olduğunu belirtmektedir.
Buradan yola çıkarak, "tiyatroların özelleştirmeye değil, özerkleştirmeye
ihtiyacı vardır." sonucuna varılmaktadır.
Elbette sanatın
ve sanatçının sorunları yalnızca bunlarla sınırlı değildir. Çok sayıda sorun
sanatçılarımızın mesleklerini icra etme noktasında engel niteliğindedir. Bu
sorunların sistemli olarak ele alınması, çözüm yollarının başta konunun
tarafları ve uzmanlarınca katılım sağlanarak bulunması hususunda özel bir
çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Sanatçılarımız,
yaşadıkları haksızlıklara karşı çeşitli isimlerle örgütlenmekte ve sendikal
mücadelede var olmak için bir araya gelmektedir. En son, kısa ismiyle
“Oyuncular Sendikası” olarak bilinen Sahne, Perde, Ekran, Mikrofon Oyuncuları
Sendikası kurulmuştur. Sendika, ülkemizdeki sanatçıların sorunlarına dikkat
çekebilmek için çeşitli çalışmalar yürütmektedir. Tiyatroların özelleştirilmesi
tartışmasının haricinde; tüm oyuncuların tek bir mevzuata tabi olması, her
türlü oyunculuğun kanuni tanımının yapılmış olması ve istihdamla ilgili
düzenleme yapılması, Türkiye oyuncu envanterinin
çıkarılması, iş hukuku mevzuatlarının ILO standartlarına getirilmesi, tüm
oyuncuların bağlı çalışan olması ve sosyal güvencelerinin sağlanması, tüm
alanlarda taban ücreti belirlenmesi, telif haklarıyla ilgili düzenlemeler
yapılması, oyuncuların çalışma koşullarına göre işsizlik sigortasının
düzenlenmesi, hiçbir oyuncunun emeklilik sorunun kalmaması gibi sorunlar
oyuncuların gündemindeki sorunlardır.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk: "Efendiler,
hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz hatta cumhurbaşkanı
olabilirsiniz fakat sanatçı olamazsınız." diyerek sanatçının önemini
vurgulamıştır. Bu önem unutulmadan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, sanatın ve
sanatçıların sorunlarına el atması gerektiği açıktır.
Bu nedenle, son günlerde tiyatrocularımızın yaşadığı sorunlar ve
tiyatroların özelleştirilmesi tartışması özelinde, ülkemizde sanatın ve
sanatçının sorunlarının araştırılması ve bunlara çözüm bulunması amacıyla
Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Ali Özgündüz (İstanbul)
2) Recep Gürkan (Edirne)
3) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
4) Hülya Güven (İzmir)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
7) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
8) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
9) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
10) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
11) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
12) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
13) Tanju Özcan (Bolu)
14) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
15) Ramis Topal (Amasya)
16) Osman Kaptan (Antalya)
17) İlhan Demiröz (Bursa)
18) Mehmet Şeker (Gaziantep)
19) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
20) Emre Köprülü (Tekirdağ)
21) Hasan Ören (Manisa)
22) Kemal Değirmendereli (Edirne)
23) Ümit Özgümüş (Adana)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Altay, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Sinop Milletvekili Engin
Altay’ın, laiklik ilkesinin 5 Şubat 1937’de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na
değiştirilmemek üzere girişinin yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu arada, yeni sesim iyi mi Sayın Başkanım? Ses teli ameliyatından
sonraki sesim güzel mi?
BAŞKAN – Geçmiş olsun. Gayet güzel.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, bugün 5 Şubat, malum -5 Şubat 1937- laiklik
ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na değiştirilmemek üzere girişinin,
yerleştirilişinin yıl dönümüdür. Bu vesileyle, Türkiye Cumhuriyeti’ni laiklikle
buluşturan ve sonsuza kadar bu şekilde yaşamasını bize sağlamış olan geçmişteki
bütün devlet büyüklerimize, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
müteşekkir olduğumuzu, rahmet ve minnetle onları anmakta olduğumuzu, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak ifade etmek istiyorum.
İlaveten, etnik ve mezhep fark ve çeşitliliğinin bu kadar
büyük olduğu bir ülkede, Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan
olayların, istenmeyen olayların Türkiye’de yaşanmıyor olmasını Anayasa’nın ve
devletin laiklik ilkesine borçlu olduğumuzu, buna bağlı olduğunun bilincinde
olduğumuzu teyit ediyorum ve Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar devletin
laik niteliğiyle ayakta kalmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 37
milletvekili tarafından adalet çalışanlarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 13/12/2012
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 5 Şubat 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 05/02/2014 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 37
milletvekili tarafından, 13/12/2012 tarihinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına adalet çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin (618 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 5/2/2014 Çarşamba günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Artvin Milletvekili
Sayın Uğur Bayraktutan’ın.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sözlerimin
başında, bizleri dinleyen yüce Meclisin sayın milletvekillerini, televizyonları
başındaki yurttaşlarımızı ve özellikle adalet çalışanlarını, 50 bin adalet
çalışanını ve kendi seçim bölgem Artvin’deki adalet çalışanlarını saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle bir
teşekkürüm var, bu adalet çalışanlarının sorunlarına ilişkin, TÜRK BÜRO-SEN
genel merkez yönetimine ve ayrıca Artvin’deki temsilcimiz Uğur Özer’e de bu
çalışmadaki katkılarından dolayı, sözlerimin başında içtenlikle teşekkür
ediyorum değerli arkadaşlar.
Şimdi, öncelikle
şunu ifade etmek istiyorum: 1924 Anayasası, modern Türkiye’nin ilk anayasası,
cumhuriyetin temel nitelikleri konusunda kuvvetler ayrılığını bir temel argüman olarak benimsemiştir. Biliyorsunuz yasama, yürütme
ve yargı olarak üç ayrı ilke altında toplanan kuvvetler ayrılığı; yasama
yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, yargı yetkisinin bağımsız
mahkemeler tarafından, yürütme yetkisinin ise cumhuriyet hükûmeti tarafından
kullanılacağını belirtmiştir. Anayasa’nın 9’uncu maddesinde, yargı yetkisi,
Türk milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır; 138’inci
maddesinde ise mahkemelerin bağımsızlığı ifade edilmiş bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, üçüncü ayağı yani sacayağının üçüncü ayağını teşkil eden yargı
yetkisini kullanan yargı erki, şunun iyi bilinmesi gerekir ki, sadece
hâkimlerden ve savcılardan oluşmamaktadır. Yargı yetkisinin içerisinde, bu üçlü
sacayağının yargı yetkisi içerisinde, yargıda çalışan, Adalet Bakanlığı
bünyesinde çalışan kâtipler vardır, mübaşirler vardır, yazı işleri müdürleri
vardır, teknisyenler vardır, şoförler vardır ve her türlü teknik kadro vardır.
Yani bunları göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bundan önceki Adalet
Bakanı Sadullah Ergin, 2013 yılında Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu
konuşmada aynen şöyle demektedir değerli arkadaşlarım, -yargının işlerliğini de
hâkim ve cumhuriyet savcılarının yanı sıra yargıda emekçi olan adalet
çalışanları tesis etmektedir- diyor ki: “Ülkemizde hâkim ve savcılar,
dosyaların başlangıcından sonlandırılmasına kadar bütün işlemlerini yaparlar.
Duruşma hazırlığı, duruşmanın yapılması, ara kararlarının yerine getirilmesi,
kararların yazılması, kesinleştirilmesi, kalemin idaresi gibi bütün işler
hâkimler ve savcılar tarafından yapılmaktadır.”
Yani Adalet
Bakanı şöyle görmektedir, adalet ayağında -adalet çalışanlarına ilişkin- sanki
hâkimler, savcılardan başka bir şey yokmuş gibi, bu ayağın sadece hâkimler,
savcılardan oluştuğu gibi bir tarihî yanılgı içerisinde kalmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum. Bakın, adalet
çalışanları kocaman bir örgüttür, 50 bin kişiyi aşan muhteşem bir emek örgütü
vardır karşımızda.
Şimdi, bunlara ilişkin olarak bir araştırma önergesi, bir grup
önerisi verdik. Bunların sorunlarına ilişkin bir problem var mıdır yok mudur,
bunları tartışacağız.
Bunların mali haklarına ilişkin sorunlar vardır, özlük haklarına
ilişkin sorunlar vardır. Adalet çalışanları bir anlamda isyan etmektedir.
Adalet binalarını yapmakla, adalet saraylarını inşa etmekle, o
şatafatlı binaların içerisinde insan olmadığı bir kurumu ifa etmekle, adaletin
sorunlarını çözmeniz mümkün değildir. Bu kurumlar sadece bir beton yığını
hâline gelebilir. Eğer adalet kurumu kendi çalışanlarının problemlerini
çözmezse, mali ve özlük haklarına ilişkin herhangi bir iyileştirme yapmazsa,
dediğimiz gibi adalet sarayları sadece beton yığınıdır. O nedenle, bu hususları
dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, kısaca adalet çalışanlarının sorunları
nelerdir? Bakın, bunlardan bir tanesi, Adalet Bakanlığı fazla mesai çalışma
ücretlerine ilişkin olarak Maliye Bakanlığı ve Bakanlar Kuruluna topu atmıştır,
Maliye Bakanlığı daha önce fazla mesaiye ilişkin ücretleri ne yazık ki adalet
çalışanlarından esirgemiştir değerli arkadaşlarım. Önceden fazla mesai alıyorlardı,
hafta sonunda ve mesai saatleri dışında çalışan adalet çalışanlarının ücretleri
bir anda göz ardı edilmiştir ki bu, ortalama, bir adalet çalışanı başına 200
TL’lik bir ücreti kapsamaktadır değerli arkadaşlarım. Bunun haricinde, yine 1
Ağustos 2010 tarihi itibarıyla “havuz parası” olarak tabir edilen yol
tazminatları da bir anlamda kırpılmış, onlar da adalet çalışanlarından
esirgenmiştir, bu da bir adalet çalışanı için ortalama 150 TL aylık bedel ifade
etmektedir.
Yine bunların haricinde en önemli kalemi teşkil eden suçüstü
nöbetlerine ilişkin ödenekler de adalet çalışanlarından alınmış, burada da her
bir çalışana ortalama 350 TL civarında miktar düşmektedir, bu konudaki mali
hakları da geri plana itilmiş bulunmaktadır. Yani bunu eğer bir global rakam, bir total rakam olarak alırsak, 700 TL’lik bir
şey göz ardı edilmiş bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, adalet çalışanları diyorlar ki: “Suriye’deki
mültecilere gösterilen ilginin yüzde 1’ini bize gösterirseniz adalet
çalışanlarının sorunu diye bir şey kalmaz.” “Adalet çalışanlarının fazla mesai
ücretlerinden kesilen şeylerle IMF’ye olan borçlar mı ödeniyor?” diyorlar, bunu
Parlamentoda bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bütün kamu kurumlarındaki promosyonlarda
olay şudur: Hepsi eşittir. Eşitlik ilkesi göz önüne alınmıştır ama sadece
Adalet Bakanlığındaki çalışanlara yönelik olarak fazla ücret alana fazla promosyon ödenmiştir, az ücret alana az promosyon
ödenmiştir. O da şu demektir: Hâkim ve savcıların ücretleri yüksek olmasına rağmen
artı yüzde 10 -onların maaşlarının yüzde 10’u senelik- artı 125 lira bedel
ödenmiştir. Şimdi, hâkim savcılarla adalet çalışanlarını yan yana koyduğunuz
zaman, promosyonlardaki düşük ve fazla ücretler
arasındaki farkı karşılaştırdığınız zaman sorunun ne kadar büyük olduğunu
görürsünüz değerli arkadaşlarım.
Suçüstü nöbetlerinden sonra hâkim, savcıların istirahat izni
vardır ama adalet çalışanlarının istirahat izni yoktur. Buradan soruyorum:
Adalet çalışanları Superman midir değerli
arkadaşlarım? Hâkim, savcılara vardır da adalet çalışanlarına niye yoktur? Bu
çifte standardı buradan söylemek gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, iş güvencelerine ilişkin de problemler
vardır. Bakın, bugüne kadar olmayan bir garabet sergilenmiş bulunmaktadır.
Adalet Bakanlığı, Personel Genel Müdürlüğü ve bölge idaresi başkanlıklarına
göndermiş olduğu yazılarda ilginç bir uygulamaya tabi tutmuştur. Buradaki olay
da nedir? “Klavye uygulama sınavı” diye o kurumda çalışan
-hukuki güvenlik ilkesini ihlal eden bir şekilde- zabıt kâtipleri klavye
uygulama sınavına tabii tutulmuş, bu sınavda başarılı olamayanlar üç ay sonra
tekrar sınava tabi tutulmuş, eğer bunda da başarılı olamazsa Devlet Memurları
Kanunu’nun 98’inci maddesine göre iş akitlerinin feshedileceğine yani devlet
memurluğunu kazanma şartlarının daha sonra kaybedildiğinden hareketle adliye
çalışanlarının görevlerine son verileceğine ilişkin bir tehdit algılaması
ortaya konulmuş ama iyi ki bu ülkede sendikalar var. Onlar dik durunca
bu yanlış uygulamadan, bu subjektif uygulamadan
vazgeçilmiş bulunmaktadır değerli arkadaşlarım.
Bir başka olay
daha vardır: Mobbing yani iş yerindeki psikolojik
taciz. Adalet çalışanları ne yazık ki hâkim, savcıların, adliyeye iş yapmak
için gelen kişilerin yapmış olduğu uygulamalara, davası olan davacıların,
davalıların, sanıkların psikolojik taciziyle de karşı karşıya kalmakta,
bulunmuş oldukları yerdeki çalışma barışını, çalışma hayatının koşullarını bir
anlamda yitirmiş bulunmaktadırlar. Buna da özellikle dikkat çekmek istiyorum
değerli arkadaşlarım.
Kamuda 4483
sayılı Yasa’nın koruma zırhına dayanan memurlara ilişkin yapılacak olan
soruşturmalarda kocaman bir koruma zırhı olmasına rağmen, bugün, bir adalet
çalışanını, iki satır dilekçeyle hakkında her türlü adli kavuşturmanın, adli
soruşturmanın yapılacağı bir konuma sokuyoruz değerli arkadaşlarım. Bunların
günahı nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisinden bunları haykırmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yargı teşkilatı dışında başka hiçbir teşkilatta olmayan mübaşir
kadroları ne yazık ki yardımcı hizmetler sınıfına dâhil edilmiştir. Bunlar,
yıllardan beri, genel hizmetler sınıfına alınmaları için mücadele
etmektedirler. Yine, adalet teşkilatı içerisinde birçok meslek dalına ilişkin
yardımcı sınıflar vardır, bunların da genel hizmetler sınıfına alınması
gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, başka bir garabet daha vardır, 4/C. Artvin Adliyesinde de
karşılaşıyorum, inanıyorum ki bütün seçim bölgelerimizde bu garabet vardır. 4/C
diye bir uygulama var değerli arkadaşlarım. 4/C çağdaş köleliktir. Bugün kamu
kurumlarından çıkartılan işçiler, 4/C adı altında adliyede istihdam
edilmektedir. Böyle bir çağdaş köleliği kabul etmiyoruz, reddediyoruz değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Adliyelerde, Türkiye’ye, dünyaya
adalet dağıttığını iddia eden bir kurumda 4/C uygulaması bizim için bir utanç
kaynağıdır, rezalettir. Bunu buradan bir kere daha ifade etmek istiyorum
değerli arkadaşlarım. Adalet Bakanlığının yapmış olduğu bu uygulamalarda çifte
standart vardır, subjektiflik vardır.
Bakın, adalet
çalışanları ne istiyorlar? Diyorlar ki:
“1) Kaldırılan
nöbet ücreti, fazla mesai, ulaşım yardımı ücretlerinin yeniden hayata
geçirilmesi gerekir.
2) Maaşlara
karşılık bankalarla yapılan protokol gereği elde edilen promosyon
ücretlerinin çalışanlara eşit oranda dağıtılması gerekir.
3) Özellikle
idari personele adalet sarayları iş yerlerinde uygulanan mobbingden
vazgeçilmesi yönünde caydırıcı tedbirler alınmalıdır.
4) Bağımsız
yargının uygulanabilmesinin koşullarından biri olan adli kolluk yasası acilen
çıkartılmalıdır.
5) Adalet
Bakanlığı Görevde Yükselme Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak yardımcı
hizmetler sınıfında görev yapan personelin de görevde yükselme sınavlarına
girebilmeleri hususunda önlerinin açılması gerekmektedir.
6) Nöbet
hizmetlerde görevli olan personelin çalışma koşullarının ve nöbet karşılığında
istirahatlerinin temini ve uygulama bilirliğinin sağlanması için hakkaniyet
gözetilerek bir nöbet genelgesi düzenlenmelidir.
7) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının siyasi müdahalelere karşı bir hâle
getirilmesi gerekmektedir.
8) Adalet
komisyonlarının teşekkülünde iş yerinde yetkili olan sendikaların
belirleyeceği, adalet çalışanları adına oy hakkı bulunan bir temsilcinin
bulundurulması şarttır.” diyor.
Kısaca değerli
arkadaşlarım, adalet çalışanlarının sorunları bir aysberg gibidir, ciddi
sorunlar vardır, mali haklarına ilişkin sorunlar vardır, özlük haklarına
ilişkin sorunlar vardır, çalışma hayatlarına ilişkin sorunlar vardır, liyakate
ilişkin sorunlar vardır, sadakat ile liyakat arasında gidip gelmektedirler. Bu
sorunları Mustafa Kemal Atatürk’ün parlamentosunda konuşmak istiyoruz,
araştırma önergemize kabul oyu vermenizi istiyoruz, bu sorunları Türkiye’ye
anlatmak istiyoruz.
Ben 50 bin adalet
çalışanı adına, onların ailesi adına Mustafa Kemal’in parlamentosundan
haykırıyor, hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayraktutan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Eskişehir Milletvekili Sayın Salih
Koca’ya aittir.
Buyurunuz Sayın
Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet çalışanlarının
sorunlarının araştırılması amacıyla verilen Meclis araştırma önergesi aleyhinde
söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Verilen önergenin
bir bölümünde, ekonomik koşullarının gün geçtikçe iyileştirilmesini bekleyen ve
bugün aylık ortalama 1.600 TL karşılığında ağır iş yükü altında çalışan adalet
çalışanlarının, 2006 yılından bugüne 770 liralık hak kaybına uğradığından
bahsedilmekte. Bu bölümü okuduğunuzda, sanki bugün adalet çalışanlarının 830
lira civarında bir maaş aldığı algısı yaratılmak istenmekte. Oysa,
mali ve özlük haklarına ait son durum nedir, neler gerçekleştirilmiş, bunları
rakamlarla, sizlerle, paylaşmak istiyorum.
Adalet dairesinde
çalışan ve unvanı yazı işleri müdürü olan, 4’üncü dereceden çalışan bir
personelimizin 2002 yılındaki maaşı 531 liraydı. Bu 531 liralık maaş, yüzde 490
artırılarak 2014 yılında 3.135 lira rakamına ulaşmış durumda. Yine aynı
şekilde, 12’nci dereceden çalışan bir zabıt kâtibinin maaşı 308 lira iken yüzde
540 artırılarak 1.971 liraya yükseltilmiş durumda. 12’nci dereceden çalışan bir
mübaşirin maaşı 301 liradan, yüzde 513 artırılarak 1.846 liraya yükseltilmiş
durumda ve hizmetli olarak 12’nci dereceden çalışan bir hizmetlinin maaşı da
305 liradan, yüzde 514 artırılarak 1.872 lira seviyesine çıkarılmış durumda.
Tabii, bu dönemdeki toplam enflasyonun yüzde 140 civarında olduğunu da burada
belirtmemiz gerekiyor. Yüzde 140 civarında olan bir enflasyon ortamında yüzde
540’lara varan iyileştirmelerin yapıldığını burada tekrar etmemiz gerekiyor.
Bakanlık merkez
teşkilatında memur maaşları düşüktü. Bunların yerine, veri hazırlama kontrol
işletmenliği ile bilgisayar işletmenliği kadroları ihdas edilerek fazla
ücretler ödendi ve özlük haklarında da birtakım iyileştirmeler
gerçekleştirildi.
2001-2012
yıllarında İşyurtları Kurumu bütçesi imkânları
dâhilinde, büyükşehir statüsünde olan iller ile nüfusu 200 binden yukarı olan
illere adli ve idari yargıda görevli personelin ulaşım giderlerine katkı payı
olarak ulaşım ödeneği tahsis edildi. Yaklaşık 28 ilimizde bugüne kadar ayda 200
liranın üzerinde personelimize servis ücreti mukabilinde ücretler verildi.
Ayrıca, Bakanlığımız İşyurtları Kurumu bütçesi
imkânları dâhilinde ulaşım güçlüğü çeken Ankara, Sincan, İstanbul, İzmir ve
Karşıyaka cumhuriyet başsavcılıkları ile bölge idare ve idare mahkemesi
başkanlıklarına, İşyurtları Yüksek Kurulu tarafından
2013 ve 2014 yıllarını kapsayacak şekilde personel taşıma servis hizmeti satın
alınması konusunda yetki verildi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak Türkiye'nin gelişmesinin önündeki en
önemli engelin demokrasinin önündeki engeller olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle,
ileri demokrasinin tesis edilebilmesi için özellikle adalet alanındaki
gelişmeleri önemsiyoruz.
Şöyle geriye
dönüp bir bakalım, on bir yıllık AK PARTİ iktidarında adalet ile ilgili neler
yapılmış? Bu on bir yılda gerçekleştirilen reformlar AK PARTİ’nin
girdiği her seçimin neden açık ara galibi olduğunu net olarak bizlere
bildiriyor. Bu on bir yılda neler oldu da Türkiye halkı AK PARTİ’yi
bu kadar benimsedi ve güçlendirdi? Muhalefet bu kadar eleştiriyor. Bu kadar
eleştiriye rağmen, muhalefetin anlattıklarına rağmen acaba halkımız niçin AK PARTİ’yi bu kadar benimsedi, bu kadar sevdi ve bu kadar
bağrına bastı?
Halkımız AK PARTİ’yi “Adalet mülkün
temelidir.” anlayışıyla adalete sahip çıktığı için, darbe anayasasıyla
yönetilme utancını bu ülke insanına daha fazla yaşatmamak için tüm imkânlarını
seferber ettiği için, hukuk sistemimizde güncelliğini kaybeden, evrensel
ilkelerden kopuk ve toplumun taleplerini karşılamaktan uzak kalmış temel
kanunları, söz verdiği gibi, Meclisimizin iradesiyle yenilediği için bu kadar
çok sevdi.
Halkımız AK PARTİ’yi, bilişim teknolojilerini yargının hizmetine
sunduğu, Ulusal Yargı Ağı Projesi’yle adliye, nüfus, tapu, polis ve seçim
kurulları gibi birçok kurulu elektronik ağlarla birbirine bağlayarak bürokratik
engelleri ortadan kaldırdığı için bu kadar çok sevdi.
Halkımız AK PARTİ’yi “Gecikmiş adalet, adalet değildir.” anlayışıyla
uzun yargılama sürelerinin kısaltılması adına yüksek mahkemelerin
kapasitelerini artırdığı için, ülkenin dört bir yanında muhteşem adalet
sarayları inşa ederek adliyeleri bodrum katlardan saraylara taşıdığı için
bağrına bastı.
Halkımız AK PARTİ’yi, adaletin tecellisi adına cumhuriyet tarihinde
yapılandan 5 kat daha fazla adalet hizmet binası yaparak rahat bir çalışma
ortamı sağladığı için, Yargı Reformu Stratejisi’ni hazırlayarak ilk defa planlı
reform uygulamasını gerçekleştirdiği için sahiplendi.
Halkımız AK PARTİ’yi, ekonomik kalkınmadan sosyal barışın tesisine
kadar hemen her alanı ilgilendiren ve insanımızın gündelik hayatını doğrudan
etkileyen bu alanda toplumun her kesiminin güven duyduğu bir adalet sistemi
oluşturmak adına gösterdiği gayret ve samimiyetten dolayı çok sevdi.
Adli Tıp Kurumunun kapasitesini daha da artırarak kurumun
hizmetlerini hızlandırdığı ve ülke geneline yaygınlaştırdığı için, birçok yeni
ve modern ceza infaz kurumunu hizmete açarak modern ceza infaz uygulamalarını
hayata geçirdiği için, gerekli yasal düzenlemeleri gerçekleştirerek hukuk
uyuşmazlıklarının ara bulucular vasıtasıyla çözülmesini sağlayacak alternatif
çözüm yollarını devreye soktuğu için, idarenin işleyişinin denetlenmesi
amacıyla Kamu Denetçiliği Kurumunu hayata geçirecek kanunları çıkardığı için,
maddi durumu zayıf olan vatandaşlarımızın hukuk davalarında adli yardım
almalarını kolaylaştıran, koruyucu hukuk uygulamalarını geliştiren yasal
düzenlemeleri gerçekleştirdiği için bu kadar çok benimsedi ve bağrına bastı.
Halkımız AK PARTİ’yi, iktidara geldiğinin on ikinci günü olağanüstü
hâli kaldırdığı, basın özgürlüğünü genişlettiği, düşünce ifade etmenin önündeki
engelleri kaldırdığı, döneminde hiçbir cinayeti faili meçhul raflarına
kaldırtmadığı, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını sağladığı, ret,
inkâr ve asimilasyon politikalarına son vererek demokratik duruşundan asla
taviz vermediği için çok sevdi.
İşte, bu sayede,
bir kısmını aktardığım gelişmeler sayesinde halkımız AK PARTİ’yi
benimsedi, sevdi ve bağrına bastı. AK PARTİ “Az söz, çok iş” anlayışla,
yıllarca boş vaatlerle kandırılan halkımıza hep umut ışığı oldu ve bu umudu
hiçbir zaman boşa çıkarmadı.
Gündemimiz
doğrultusunda çalışmaların devam etmesinin uygun olacağını düşünüyor, bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde son söz İstanbul Milletvekili Sayın Abdullah Levent
Tüzel’in.
Buyurunuz. (BDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi, adalet çalışanlarının
sosyal haklarıyla ilgili düzenlemelerin yapılması, bu yönde Meclis araştırması
açılması yönünde. Tabii ki bütün adliye
çalışanları yani mahkemeleri, savcılıkları, infaz kurumlarıyla birlikte bütün
adliye emekçilerini öncelikle saygıyla selamlıyorum ve bu selamlamayı da üç yıl
önce Mamak’ta bir durakta katledilen kadın adliye emekçisi Necla Yıldız’ı
anarak yapmak istiyorum. Bütün kadın cinayetlerini bir kez daha nefretle
buradan kınıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kamu
çalışanlarına fazla mesai ücreti ödenmesi yürürlükten kaldırıldı, bu da eşit
işe eşit ücret adı altında yapıldı ama ortada ne eşit iş vardı ne de eşit ücret
söz konusuydu. Aslında, özellikle, Türkiye, son yıllarda ve son günlerde
-bildiğiniz gibi- bir bütün olarak adalet mekanizmasını, yargılama sistemini,
savcılıkları ve ona bağlı kolluk gücünü tartışıyor. Burada
önemli bir yer tutan, ne yazık ki, bütün bu olan bitenlerde halkın dikkatini
çeken, halkın onaylamadığı bütün bu gelişmelerde zerrece dahli olmayan,
sayıları bugün itibarıyla 46 bine ulaşmış adliye emekçilerinin sorunları ayyuka
çıkmış durumda ve ne yazık ki adaletli yaşam onlar için söz konusu değil;
adalet hizmeti verenlere böylesi bir hak hukuk tanınmıyor ve son derece de
durumlarından şikâyetçiler. Özellikle bu son uygulamadan sonra bütün
kazanılmış hakları ortadan kaldırılmış durumda. Zaten düşük
ücretler ama mahkeme ve savcılıklarda, infaz işlemlerinde, özellikle mesai dışı
yapılan çalışmalar ki işlerinin büyük bir yoğunluğu yani duruşma tutanakları,
kararların yazılması, tevkif ve suçüstü işlemleri, bütün bunların mesai saati
dışında zaman alan işlemler olduğu görüldüğünde, bunların karşılığını alamayan
ve bunlarla birlikte hayatı kahrolan büyük bir adliye camiası, adliye emekçisi
söz konusu. Sözde, Anayasa’mıza göre angarya yasaktır ama ne yazık ki
bütün bu uygulamalar bir angarya olarak yürürlüktedir. Anayasa Mahkemesi bu
uygulamayı bozmuştur, daha doğrusu bu kararı bozmuştur ama uygulama
yürümektedir.
Kısıtlamalar yani
adliye emekçilerinden yapılan kısıtlamalar, işte ulaşım giderleri… Bakın,
Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki bütün illerde yol giderleri
karşılanmamaktadır ve İstanbul Adliye çalışanlarının -bize verdikleri bilgi
doğrultusunda- ulaşım ödenekleri aylık 155 liradan 85 liraya düşmüştür ve yeni
uygulanmaya başlanmıştır. Aslında, 4/C’lilere ise hiç
ulaşım ödeneği verilmemektedir; yığınla sorun. Hakikaten, adliye emekçilerinin
içtikleri çay bile onların sırtında büyük bir külfete dönüşmüştür. Kadın
emekçilerin birçok yerde kreşleri yoktur.
Bütün bu sorunlar
karşısında, tabii ki Cumhuriyet Halk Partisinin bu önerisi son derece yerinde
olmuştur. Bütün kamu emekçileri için, sadece adliye çalışanları için değil
belki de, hakları gasbedilen ve kölece çalıştırılmaya
zorlanan bütün kamu emekçileri için bunu düşünebiliriz.
Peki, buradan
şuna da geçmek istiyorum: Yani “Tasarruf yapacağız.” adı altında, “Eşit
uygulama yapacağız.” adı altında mesai ücretleri ödenmeyen, izinleri yok
sayılan bu emekçilerden kısıtlanan, esirgenenler nerelere veriliyor, nereye
gidiyor? Bakın, onlardan bir örnek vermek istiyorum.
Yine, adliye
emekçileri, kamu emekçileri, işçiler olarak -bütün olarak çalışan nüfus-
onların ortak bir örgütü var. Geçmişte SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı,
biliyorsunuz 3 örgüt bir çatıda “Sosyal Güvenlik Kurumu” adı altında buluştu. Bir dayanışma örgütü olarak bütün çalışan emekçilerin çıkarlarını
korumakla, sosyal haklarını korumakla, sağlığından emekliliğine yaşamlarını
düzenlemekle görevli olan bu Sosyal Güvenlik Kurumundan öğreniyoruz ki -hani bu
bütçe görüşmelerinde Genel Kuruldan ve milletvekillerinin denetiminden
yasaklanan Sayıştay raporlarının ortaya çıkardığına göre- 2012 yılında bu SGK
bütçesinde 5 milyara yakın, 4,8 milyar bir zarar oluşmuş. Yani, Sosyal
Güvenlik Kurumu soyulmuş değerli milletvekilleri. Yani, soygun, hırsızlık,
talan, bunlar son zamanlarda çokça duyduğumuz şeyler ama bu mekanizmaya, bu
çarka Sosyal Güvenlik Kurumu da dâhil edilmiş. Sosyal Güvenlik Kurumunun
bütçesi nelerden oluşur, nasıl oluşur? Bildiğimiz gibi çoğunluğu, büyük bir
kısmı, tabii ki ücretlilerin ödedikleri primlerden, katkı paylarından, dolaylı
dolaysız vergilerden, bütün bunlardan büyük bir yekûn teşkil eder. O yekûn,
zora düşmüş, hasta olmuş, gelecekte emekliliğini rahat sürdürsün diye, bu
işçilerimize, kamu emekçilerimize, esnafımıza sunulur. Ama,
işte bizden alınanlar, biz yaşayalım, yaşatalım diye ödediklerimiz bakın kimler
tarafından hortumlanmış, kimler tarafından hortumlanmasına göz yumulmuş? Nasıl
soyulmuş Sosyal Güvenlik Kurumu? İşverenlerden prim alınmamış. Ha, “Bu bilgiler
nereden?” derseniz, geçtiğimiz gün, 4 Şubat tarihli Evrensel gazetesinde bu
bilgiler açıklıkla yer aldı; 4 Şubat tarihinde, evet. İşverenlerden prim
alınmadı. Ceza kesilmesi gerekenlere ceza kesilmedi. Gereksiz prim teşvikleri
yapıldı. Yani, nedir gereksiz prim teşviki? Bildiğiniz gibi 18 ile 29 yaş
arasındaki işçi çalıştıranlara prim teşviki yapılır ama bakıyoruz 18 yaş
altında çocuk işçi çalıştıranlara da, 29 yaş üstünde çalıştıranlara da bu prim
teşvik indirimi yapılmış, kaçak işçi çalıştıranlar bu indirimden yararlanmış.
Ne kadar? Tam 59 milyon lira. Aynı şekilde, işverenlerden alacakları tahsil
edilmemiş. Nedir bu işverenlerden olan alacak kalemleri? Prim,
işsizlik sigortası, idari para cezası, eğitime katkı payı, özel işlem vergisi,
damga vergisi. Ne kadar değerli milletvekilleri? Tam 2 milyar lira. Yani
47 bin işveren tam 2 milyar lirayı bu yol ve yöntemlerle Sosyal Güvenlik
Kurumuna ödemeyerek iç etmiş.
Yine, devam
ediyorum, bu zararın önemli bir kısmı prim kaybı. Nasıl oluyor? İşçilerin
hizmetleri eksik bildiriliyor, hizmet süreleri eksik bildiriliyor ya da kimi
işverenler, sermayedarlar hiç bildirmiyor. Çeşitli iş kollarında çalışanların
ücretleri düşük gösteriliyor. Hile hurda çok patron takımında, zengin kulübünde
hile hurda çok, gerçek ücretleri göstermeyip oradan da zarara uğratıyorlar. Ne
kadar? Tam 4 milyon lira. 146 bin kişinin bildirilmemesi sonucu... Hani
bildirilmemenin de bir
cezası var, idari cezası var ama 133 milyon lira ceza uygulanmamış.
Yine, sigortalı
çalışanların işten ayrılmalarının bildirilmesi gerekirken bildirmeyenlere ceza
uygulanmamış. Altı aydan fazla teşvik priminden yararlandırılma sayesinde 4
milyon liralık zarar meydana gelmiş. O çok sevdiğimiz spor kulüpleri, sporcu ve
teknik adamların hizmetleri hiç bildirilmemiş veya kazançları eksik
bildirilmiş. Ne kadar? 10 milyon lira prim kaybı. 10 milyon lira idari para
cezası kesilmedi.
40 milyon lira
kayıp, sorumlusu yok.
Sosyal Güvenlik
Kurumu yönetimi dileriz ki bütün bu kabahatlerin, bütün bu suçların faturasını
orada çalışan 27 bin personele, emekçiye fatura etmez. Biliyorsunuz, son
zamanlarda bu filler tepişiyor; egemenler, yönetenler kendi aralarında kırışıyorlar,
birbirlerinin suçunu görmüyorlar, örtbas
ediyorlar ama fatura işçiye, kamu emekçisine, esnafa, yoksul halka kesiliyor.
Bu sabah
televizyonlarda bir zenginler
kulübü üyesi, bu son zamandaki Hükûmet krizine, siyasetteki krize
değinirken “Zamanında Mesut Yılmazlar, Tansu Çillerler, Özallar, bütün bunları
geldik, gördük, geçtik, bu da geçip gidecektir.” Devran sürüyor. Kim için
sürüyor? Bu sermayedarlar için sürüyor. “Kriz var, kriz var, kriz var!” Ama
kimileri için ekonomi tıkırında. İşçiler, emekçiler bu sermaye ve yolsuzluk
düzeninin tekerine çomak sokacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüzel.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz Konya Milletvekili Sayın Faruk
Bal’ın.
Buyurunuz.
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet çalışanlarının özlük haklarının
iyileştirilmesi amacıyla verilen önergede Milliyetçi Hareket Partisi
görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Adalet hizmetleri, kamu hizmetleri içerisinde emsalsiz değerde,
vatandaşlarımızın hakkını ve hukukunu ortaya koyan, haklıyı haksızı ayıran,
suçluyu suçsuzu ayıran en önemli hizmet. Bu hizmetin yapılmasında adalet çalışanları çok büyük bir emek,
gayret ve çaba içerisindeler. Adalet çalışanlarından “hizmetli” diye
tanımladıklarımız sadece odacılık hizmetlerini değil, aynı zamanda, mübaşir
hizmetlerini ve zabıt kâtibi hizmetlerini de görürler. Mübaşirlerimiz sadece
mübaşir hizmetlerini değil, aynı zamanda, kâtiplik, yazı işleri görevlerini de
yerine getirirler. Kâtiplerimiz sadece duruşmaya çıkmaz, onlar da yazı işleri
müdürlerinin görevlerini yerine getirirler. Başkâtipler sadece kendi işlerini yapmazlar, yargının yargılama makamındaki
hâkime yardımcı olabilecek -karar yazma dâhil- işlerini yaparlar. İnfaz koruma
memurları korudukları kişilerin hayatlarına ortak olurlar, cezaevlerinde mahkûm
gibi yaşarlar. Aynı şekilde, savcılıklarda, mahkemelerde, icra dairelerinde,
seçim işlerinde görev yapan adliye mensupları milyonlarca dosya yükü altında preslenerek, ezilerek hayatı geçirmeye çalışır. Bu
çalışanların ekonomik ve sosyal durumları diğer kesimlere göre perperişandır. Emsali kamu hizmeti verenlerin altında bir
hayat standardına sahiptirler ve emsalsiz iş yapan, adaletin dağıtılmasına
hizmet eden adalet çalışanları iş yükü altında boğulurken zamanlarını
kendilerine ayıramamakta, eşlerine, çocuklarına, anasına, babasına
ayıramamakta, mesai saatleri dışında, dosyalarla karanlık alanlarda ciddi bir
gayret içerisinde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, bu çalışanların sorunlarının
on bir yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti zamanında iyileştirilmesi
beklenirdi; maalesef, on bir yıl içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi havanda
su dövdü, adalet çalışanlarının hiçbir sorununa çözüm getiremedi.
TÜRK BÜRO-SEN’in çok değerli genel merkez yöneticileriyle birlikte
yaptığımız çalışmanın sonunda ve benim de mesleki olarak içinde bulunduğum
hizmet süresi içerisinde adalet çalışanlarının sorunlarını şu başlıklar altında
değerlendirdik ve çözüm bekleyen sorunlara da bu araştırma önergesi çerçevesi
içerisinde çözüm bulunmasını arzu ettik.
Bunlardan bir
tanesi, adalet çalışanlarının ücretleri emsallerine göre yetersizdir.
İki: Adalet
çalışanlarının ücretleri emsallerine göre eşit değildir.
Üç: Adalet çalışanları
nöbet tutarlar, nöbet ücreti alamazlar.
Dört: Adalet
mensupları fazla çalışma yaparlar, çoğu mesai saatinden sonra gecenin geç
vaktine kadar çalışır ancak fazla mesai ücreti alamaz.
Adalet
çalışanları yargıya hizmet eder, yargı ödeneğinden yararlanamaz. Adalet
çalışanlarının riski vardır, iş riski tazminatından yararlanamaz Adalet
çalışanları adalete hizmet eder, “adalet hizmet tazminatı” adı altında gelirlerinde
iyileştirici bir çalışmaya ve bunun neticesine maalesef kavuşamaz. Adalet
hizmeti görenlerin ek göstergeleri düşüktür. Adalet hizmeti görenlerin teknik
hizmet destek tazminatı yoktur. Yine, adalet çalışanları kreş, servis, yiyecek
ve giyecek yardımlarından yararlanamamaktadırlar. Bu kapsam içerisinde adalet
hizmeti gören 4/C ve 4/B gibi, sanki ömürlerini kamu hizmetinde belirli bir
kürek mahkûmu gibi çekmeye mahkûm olan insanların sorunlarına da AKP on bir yıl
boyunca bir çare getirememiştir. Mübaşirlere hâlâ genel hizmetler sınıfından
bir kadro tahsisi imkânı olmamıştır.
Adalet çalışanlarının
hizmetleri böyle iken, diğer taraftan adaletin diğer kanadını teşkil eden hâkim
ve savcılar siyasi rejimin rengini ortaya koyan bir görev ifa etmektedirler
yani hâkim ve savcıların demokrasi var mı yok mu sorusuna cevap verebilecek,
yürütme organını dengeleyen, denetleyen, yasama organını dengeleyen, denetleyen
görevleri var. İşte bu görevlerinde AKP on bir yıl boyunca yaratmış olduğu,
Türkiye’deki iş adamlarında, basında, esnafta ve diğer alanlarda yarattığı
korkunun benzerini ve daha vahimini yargı üzerinde gerçekleştirmiştir. Teftiş
korkusuyla hâkimler üzerinde çok büyük bir baskı oluşturulmuş, hâkimler kendi
telefonlarını dinleme kararını kendileri verecek kadar korkutulmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, bu, tuzun koktuğu yerdir. Bu, demokratik bir ülkede yasamayı ve
yürütmeyi denetleyecek olan yargının artık işinin bitmiş olduğu demektir.
Dolayısıyla, hâkimi bölücü teröristin Habur’da ayağına götürtecek kadar
alçaltan, kurduğu çadır mahkemesinde bölücü terörist alınmasın diye Türk
Bayrağı’nı indirecek kadar alçak bir davranışı sergileyen AKP, aynı zamanda,
yapılan birtakım soruşturmalarda da bir tarafta ana muhalefetin genel
başkanının avukatlığını, diğer tarafta Sayın Başbakanın savcılığını yürüttüğü
davada yargıyı iki taraftan preslenen bir sandviç hâline
getirmiş ve siyasallaştırmıştır. Bu görüntü kamuoyu tarafından takip edilen pek
çok önemli davada ortaya çıkmış ve yargıya artık güven dibe çökmüştür. Bu hem
Adalet Bakanlığının, bizzat AKP adalet bakanlığının yaptığı çalışmalarla ortaya
çıkmış hem de HSYK’nın çalışmalarıyla ortaya
çıkmıştır.
Yargının
siyasallaştırılması ile… Bizim hukukumuzda, kültürümüzde, inancımızda,
itikadımızda hâkime verdiğimiz değer şuydu: Hâkim hakimdi
yani üstündü; hâkim fehimdi yani zekiydi; hâkim müstakimdi yani dayanıklıydı;
hâkim emindi yani korkusuzdu; hâkim mekîndi yani
vakarlıydı, güçlüydü; hâkim metindi yani metanetliydi. İşte siz bu nitelikteki
Türk-İslam kültüründeki peygamber postunda oturan hâkimi emre itaat eden bir
memur hâline getirdiniz. Nasıl? 17 Aralıkta yapılan soruşturmalardan sonra
buldozer gibi hâkim ve savcıların ve polis memurlarının üzerinden geçerek.
HSYK’yı Sayın Bakanın
bir defa ziyareti HSYK’nın şeklini şemailini
değiştirdi. 20 tane kritik davada görev yapan savcı görevlerinden alındı,
dosyaları elinden alındı. Yüzlerce, binlerce polis memuru, tahkikat yapan polis
memuru görevlerinden uzaklaştırıldı ve daha sonra yapılan bir kararnameyle de
kritik görevlerde bulunanların tamamı el çektirildi. Şimdi, peşi gelecek. Aha
burada söylüyorum, Meclis zabıtlarına geçsin. 17 ilde AKP’nin yolsuzluklarını,
hırsızlıklarını soruşturan emniyet görevlilerini darmadağın ettiniz. İlk
gelecek kararnamede 17 ildeki kritik görevdeki hâkim ve savcıları çil bülücü gibi dağıtacaksınız ve siz kendinize Silivri naibi
gibi bir yargı istiyorsunuz. Onu da söyleyeyim. Zamanında -kötü yönetimin
örneği olarak- bir Osmanlı paşası Silivri’deki bir hâkime yazar: “Silivri
Naibi, şeriat haini/İlamını okudum, kahkaha ile güldüm/Meali hezeyan, hükmü
hilâfı Kur'an/Mührü müeyyidemi basarım/Gelir seni mahkeme kapısına asarım.”
Aynen, Sayın
Başbakanın Habertürk’deki Fatih adındaki kişiye Sayın
Bahçeli’nin televizyonun alt yazısındaki ifadelerini kaldırmasını Fas’tan
telefonla verdiği bir talimatla sağladığı gibi, hâkimleri de telefon başında
talimatla yolsuzlukları, hırsızlıkları kapatacak bir memur hâline getirmek
istiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) – Buna bizim kültürümüz, inancımız, itikadımız, geçmişimiz cevaz
vermez. Bu sizin korkunuzun, telaşınızın ne kadar büyük olduğunu ortaya
koyuyor. Gelin bu yoldan dönün, hakka, hukuka, adalete riayet edin.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi, evet.
Sayın Altay,
Sayın Oran, Sayın Aksünger, Sayın Toprak, Sayın
Serter, Sayın Bayraktutan, Sayın Çetin, Sayın Tayan,
Sayın Canalioğlu, Sayın Kaleli, Sayın Güler, Sayın Kuşoğlu, Sayın Türmen, Sayın Güven, Sayın Akar, Sayın Ekşi, Sayın
Kesimoğlu, Sayın Oyan, Sayın Güneş, Sayın Akova,
Üç dakika süre
veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasından önce istem üzerine
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Üç dakika süre
veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 37 milletvekili tarafından adalet
çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla 13/12/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 5 Şubat 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç ve
77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural'ın; Terörle
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir
Milletvekili Sayın Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu
ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili Sayın Cuma İçten ve
Rize Milletvekili Sayın Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana Milletvekili
Sayın Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Sayın Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Sayın Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.- Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya
Güven ve 31 Milletvekilinin; Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi,
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6
Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi
Bilgin ile 4 Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15
Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160,
2/1183, 2/1608, 2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (x)
(x) 524 S. Sayılı Basmayazı 28/1/2014 tarihli
53’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının dördüncü bölüm üzerindeki görüşmeleri tamamlanmıştı. Şimdi
dördüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 84’te üç
önerge vardır, sırasıyla okutup işlem yapacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 84. Maddesinin 3. Fıkrasının sonuna "Vakıf
üniversiteleri de bu kapsam içinde değerlendirilir" cümlesinin eklenmesini
ve maddenin sonundaki "ilk ve orta öğretim" ifadesinin "ilk ve
orta öğretim ile üniversite öğretimi" olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Haydar Akar Ramazan Kerim Özkan
İstanbul Kocaeli Burdur
Hasan Ören Dilek Akagün Yılmaz Fatma Nur Serter
Manisa Uşak İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 84 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan
Adana Kayseri Denizli
"MADDE 84- 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanununun 13 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Kurumlar,
öğrenim gören öğrenci sayısının yüzde beşinden az olmamak üzere ücretsiz
öğrenci okutmakla yükümlüdür. Bakanlıkça bu oran yüzde ona kadar artırılabilir.
Ücretsiz okutmada; 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanun veya 2330 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak
aylık bağlanmasını gerektiren kanunlar, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 56 ncı, mülga 45
inci ve 64 üncü maddeleri ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesi kapsamında harp veya vazife malulü sayılanların
ilk ve orta öğretim çağındaki çocukları ile haklarında korunma, bakım veya
barınma kararı verilen çocuklara öncelik verilir."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 84'üncü maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol Dora Pervin Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Levent Tüzel Hasip
Kaplan Altan
Tan
İstanbul Şırnak Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hasip Kaplan, buyurunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, bu maddeyle Özel Eğitim Kurumları Kanunu’na bir fıkra
ekleniyor ve özellikle bazı mağdur olmuş kesimlerin çocuklarına, ilk ve
ortaöğretim çağındaki çocuklara da öncelik verilmesi isteniyor.
90’lı yıllarda
Türkiye’de çok acı olaylar yaşandı, 4 bine yakın köy boşaltıldı, 17.500
faili meçhul cinayet işlendi. Bu çatışmalar döneminde hayatını kaybeden
yurttaşlarımızın sayısı oldukça yüksek ve büyük mağduriyetler var. Sosyal devlet olmanın gereği olarak, bazı
durumlarda ayrım yapmadan, her kesime bu tür benzeri sosyal devlet
yardımlarının yapılması gerektiği konusunda partimiz defalarca görüşlerini dile
getirmiştir. Hatta, 2012’de getirdiğimiz bir yasayla
-otuz yıllık çatışma döneminde yaşamını yitiren yurttaşların- sosyal güvenlik
ve maaş bağlanması hükmü getirilmişti. Güvenlik güçleriyle, korucularla ilgili,
aileleriyle ilgili düzenlemeler zaten vardı. Bu düzenlemeler de zaten var ama
özel öğretim kurumlarına ilişkin olması açısından Türkiye’de hakikaten çok
fazla üniversitenin açıldığını, vakıf üniversitesinin açıldığını biliyoruz. İlk
ve ortaöğretimin olduğunu biliyoruz. Bu kesimlerin, ekonomik durumu iyi
olmayan, özellikle desteklenmesi gereken bu kesimin hepsine yaygınlaştırılmış
bir sosyal devlet anlayışının son derece yararlı olacağını düşünüyoruz. Devlet
kurumalarında yapılan ve getirilen pozitif yaklaşımın özel okullarda da
getirilmesi, özel okullarda da buna bir kontenjan ayrılmasının da son derece
faydalı olacağını düşünüyoruz.
Tabii ki eğitim
konusu gibi çok ciddi bir konuyu, sosyal devlet olayıyla ilgili çok ciddi bir
konuyu konuşuyoruz ve gerçekten, torba kanuna bunu almak akıl mantık alacak bir
şey değil. Keşke bunun uzman komisyonundan geçseydi, Eğitim Komisyonunda
tartışılabilseydi, bunun Türkiye'deki profili
çıkarılmış olsaydı örneğin şöyle bir öneride bulunabilirdik Hükûmete; 2002’den
bu yana -son bir çıkarmıştık- askerdeki intihar veya kaza ölümlerinin sayısı 6
bin civarında. Bunların çocuklarını da bu mağduriyet kapsamının içinde görmek
mümkün ve bunlara da aynı şekilde öncelik tanınması gerektiği konusunda bir
çalışma olabilirdi. Ancak, biliyorsunuz, askerdeki ölümler veya intiharlarla
ilgili ne bir sosyal güvence getirildi ne de çocukların eğitimi konusunda
sosyal devletin gereği bir çalışma yapılmadı.
Şöyle bir durum
daha düşünmekte yarar var: Evet, burada getirilen ekleme maddelerle bu sorun
çözülebilir mi, nereden, hangi ihtiyaçtan karşılandı? Doğrusu, bu tür torba
kanunlarda bürokratların getirdiği “Şu engeli aşarsak bu da olur.” anlayışıyla
Meclis dizayn edildi, Meclis iradesi. Bu torba
kanunlarda fazla tartışılmadan elini kaldırıyor iktidar partisi ve yanlış
kararlar da alıyoruz bazen; burada aldığımız kanunla ilgili kararı bir ay sonra
düzelttiğimizi çok gördük, böyle yanlışlar da yapıldı.
Eğitim konusunda
haklarında koruma, bakım ve barınak kararı verilen çocuklarla ilgili bir veri
var mı? Bakanlık bu konuda, tabii ki bir açıklama, bir veri sunabilir mi? Ne
kadar insan bu konumdadır? Ne kadar nüfus, kaç çocukları vardır? Bunları
Meclisin, kamuoyunun da bilmesi gerekir. Bunun maliyet raporunun çıkarılması
gerekir ve genişletilme imkânı nedir? Bu nasıl sağlanabilir? Partimiz bu
konularda ciddi bir bilimsel araştırmayla, üniversitelerle ortak bir
çalışmayla, sosyologlarla ortak, yerel yönetimlerle ortak bir çalışmayla bunun
belirleneceğine inanıyor.
Bu duygu ve
düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 84 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
"MADDE 84- 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanununun 13 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kurumlar,
öğrenim gören öğrenci sayısının yüzde beşinden az olmamak üzere ücretsiz
öğrenci okutmakla yükümlüdür. Bakanlıkça bu oran yüzde ona kadar artırılabilir.
Ücretsiz okutmada; 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanun veya 2330 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak
aylık bağlanmasını gerektiren kanunlar, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 56 ncı, mülga 45
inci ve 64 üncü maddeleri ile 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesi kapsamında harp veya vazife malulü sayılanların
ilk ve orta öğretim çağındaki çocukları ile haklarında korunma, bakım veya
barınma kararı verilen çocuklara öncelik verilir."
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz önergeye?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Akçay, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 84’üncü maddede verdiğimiz
önerge üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir ülke kurum ve kurallarıyla yönetilir ve bu kuralların
başında da anayasa gelir. Yasama, yargı ve yürütme de bu anayasa kurallarına
tabidir ve yürütme de -başta hükûmet, başbakan olmak üzere- anayasaya,
kanunlara ve kurumların işleyiş düzenine uymak durumundadır ve belli bazı
demokratik hukuk ilkeleri çerçevesinde de olumlu katkılar vermek ve geliştirmek
durumundadır. Fakat, Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde artık Türkiye bir kayıt dışı yönetim altındadır, Türkiye kayıt dışı
yönetilmektedir. “Kayıt dışı ekonomi” kavramını daha bir üst çerçeveye taşıyıp
“kayıt dışı yönetim” kavramını Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve bütün
ülkemizin kamuoyunun gündemine almasında ve bunu tartışmasında ben büyük yarar
görüyorum. Türkiye bir kayıt dışı yönetim altındadır ve bu kayıt dışı yönetim
faaliyetlerinin başında da Sayın Başbakan bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Başbakan bizzat kendisi televizyonları, medyanın haber müdürlerini
arayarak sansür uyguluyor. Eskiden Abdülhamit sansür memurları vasıtasıyla
sansürü uygulardı, sıkı yönetim, darbe dönemlerinde
sansür memurları yapardı, şimdi bizzat Başbakanın kendisi sansür memuru gibi
hareket etmektedir. Anayasa’nın 28’inci maddesi “Basın hürdür, sansür
edilemez.” diyor. E, Anayasa’yı ilga etmiş oluyorsunuz; Anayasa’yı rafa
kaldırdınız; bütün iş ve eylemlerinizde, davranışlarınızda Anayasa’ya aykırı
faaliyetler yürütüyorsunuz, devlet çarkını çökertiyorsunuz ve Anayasa’yı yok
ediyorsunuz. “Ne günlere kaldık ey gazi hünkâr...” diye başlayan, Ziya Paşa’nın
beytini doğrusu söylemek istemiyorum; hakikaten, ne günlere kaldık Ya Rabb’i.
6 Haziran 2013
tarihinde Habertürk televizyonunun “Gezi olaylarıyla
ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Gül’ü
sorumluluk almaya çağırdı” şeklinde altyazı geçmesiyle ilgili olarak Başbakan
Erdoğan, altyazının kaldırılması için bizzat televizyonu arayarak talimat
veriyor. Sayın Başbakan “Bunlar bir âlem, diğerleri bir âlem; böyle tek tek
arayıp konuşacaksın.” diyor etrafındakilere ve diyaloglar şöyle gelişiyor;
Fas’ta, Fas’tan arıyor. Yani Fas-Türkiye ilişkilerini bırakmış Sayın Başbakan,
Türkiye’de medya, haberleri nasıl veriyor bunu inceliyor. “Fas’ta televizyon
izliyorum.” Mehmet Fatih Saraç: “Evet efendim.” Tayyip Erdoğan: ”Şimdi
Bahçeli’nin bütün konuşmalarını, altta şimdi bant olarak ayrıca geçiyor
konuşma.” Fatih Saraç: “Anlaşılmıştır efendim, şimdi tamamdır.”
OKTAY VURAL (İzmir)
– Ne kadar kolay anlıyorlar ya! KC operatörü mü o ya?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Tayyip Erdoğan orada diyor ki: “Sürekli olarak bu bantta
Cumhurbaşkanının birinci görevi görüşmeler yapmak değil, bu görüşmelerin
dışında bu durumu düzeltmektir…” “Anlaşılmıştır efendim.” diyor. “Ya, anladım
diyorsun da…” diye azarlıyor. “Ya, anladım diyorsunuz da, işte, hayret ya,
böyle bir şey daha. Hâlâ bunlara ne gerek var.” diyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – O belgeler doğru mu Erkan Bey?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Acaba o televizyon kendisinin mi?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Doğru mu onlar, doğru mu?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bunu yalanlayacak olan Sayın Başbakan, şu saate kadar da
yalanlanmadı.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Doğru mu?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Doğruluğuna da inanıyoruz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Nereden elde ettin sen o
gizli şeyleri?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – “Emriniz olur efendim, anlaşılmıştır.” diyor. “Hemen yapmanız
gerekir.” diyor. “Şimdi yapıyorum efendim.” diyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Doğru mu?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Biraz sonra dinletelim, bir dinleyin.
RECEP ÖZEL
(Isparta) - Neresi doğru?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Biraz sonra dinletirim; dinle sen de.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu bir efendi-köle ilişkisidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Doğru mu, doğru mu, doğru mu?”
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bu bir efendi-köle ilişkisidir, işçi-işveren ilişkisidir. Bu,
normal bir, medeni bir ilişki değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğruysa ne yapacaksın?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Mahkeme sonucunu bekleyelim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Başbakan Erdoğan sanki bu televizyonun
patronu gibi hareket etmektedir, sahibi gibi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğruysa ne yapacaksın?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Mahkeme sonucunu bekleyelim.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen işine bak lan!
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Sanki televizyonun sahibi Sayın Başbakan.
Değerli milletvekilleri, konuşmamızın diğer hususlarını da diğer
konuşmalarda devam etmek üzere hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 84. Maddesinin 3. Fıkrasının
sonuna "Vakıf üniversiteleri de bu kapsam içinde değerlendirilir"
cümlesinin eklenmesini ve maddenin sonundaki "ilk ve orta öğretim"
ifadesinin "ilk ve orta öğretim ile üniversite öğretimi" olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Serter buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Hocam.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir torba yasanın
görüşmelerini yapıyoruz. Zannediyorum, torba yasaların torba bakanları oluyor
çünkü ilgili bakan burada olmadan herhangi bir yasa maddesiyle ilgili bir
önergenin değerlendiriliyor olması, gerçekten, yasama kurumunun kararlarına ne
kadar uygundur, ne kadar güvenilir kılar, bunu halkımızın, milletimizin takdirine bırakıyorum. İnanıyorum ki
önergenin içeriğinin bile ne olduğunun farkında olmayan bir bakan, burada
“Katılıyoruz.”, ”Katılmıyoruz.” diye hüküm veriyor. Ona göre eller iniyor,
eller kalkıyor ve bazı maddeler geçiyor. O nedenle bundan sonra torba yasalar
torba bakanlarla görüşülmeye devam edecektir diyorum.
Biz 84’üncü maddeyle ilgili bir önerge verdik. Önergemiz şuydu:
84’üncü maddede, özel öğretim kurumlarından, korunmaya muhtaç çocukların da
yararlanması için bir düzenleme getiriliyor. Özel öğretim kurumlarının yüzde
3’lük bir kontenjanı var. Bu yüzde 3’lük kontenjandan şehit ve malul gazilerin
çocukları, başarılı öğrenciler okullarda bedelsiz olarak okuyabildiği gibi
şimdi korunmaya muhtaç çocuklara da bu kontenjan içinde öncelikli bir hak
tanınıyor. İlk bakışta güzel bir düzenleme diyebiliriz ama reel değil, gerçek
değil, uygulanabilir değil, pratikte uygulanamayacağı veya pratikte ancak 1-2
öğrencinin yararlanabileceği bir düzenleme olmaktan ibaret. Yani fantastik bir
düzenleme, göz boyamaya dönük bir düzenleme; korunmaya muhtaç çocukların ana
sorunlarıyla ilgili hiçbir şeyi çözümleyemeyecek olan bir düzenleme çünkü bu
çocukların en temel ihtiyacı istihdam edilebilmektir. İstihdamın yolunu açan da
bu çocukların, bu gençlerin yükseköğrenim imkânlarından olabildiğince çok
yararlandırılabilmeleridir. Şimdi, üniversitelere korunmaya muhtaç çocuklarla
ilgili bir özel kontenjan tanınıyor olsa gerçekten bunu ayakta alkışlarız ya da
özel üniversiteler -ki daha düşük puanlı öğrenci alınıyor- bunlara özel bir
kontenjan tanınmış olsa, bedel ödemeden özel vakıf üniversitelerinde eğitim
görme hakkı korunmaya muhtaç çocuklara tanınsa bunu da ayakta alkışlarız. Ama
bugün kapıda 4.792 korunmaya muhtaç çocuk iş bekliyor ve her yıl buna 1.500
tane ekleniyor. 18 yaşına geldiğinde üniversiteye gidemediği için kapının önüne
konan bu çocukların sorunlarını çözmeye ya da bunlar kapının önüne konulduktan
sonra bunlarla ilgili izleme ve takip yapmaya dönük işleyen bir sistem, bununla
ilgili bir genel müdürlük örneğin, bugüne kadar ne yazık ki oluşturulamamıştır.
Koruyucu aile
mekanizması içinde, inanını, komik diyeceğimiz acı rakamlarla karşılaşıyoruz.
Bir aileye 6 çocuk veriliyor korunması için, 6 kardeş. Bu aile bu çocuklardan
1’ini yatılı okula gönderiyor, 5 tanesini köye gönderiyor ne hâliniz varsa
görün diye ama bunun karşılığında devletten 4.380 lira para alıyor. Bir başka
aile, Kars’ta, 4 kardeşi alıyor, 730 ile 4’ü çarpın, o kadar para giriyor
cebine ama bu çocuklar sefil. Bunlarla ilgili ciddi takip yapılmıyor. Eğer
korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili takip yapılacaksa, önce bunlar kurumda
mıdır, değil midir; lütfen Bakanlık buna baksın.
Bakın, kurumun 3
tane rehabilitasyon merkezi var, tedavi amaçlı
merkezler bunlar: ÇOGEM, Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi, Bakım ve
Sosyal Rehabilitasyon Merkezi. Burada sorunlu, suçlu, korunmaya muhtaç ama aynı
zamanda tedaviye muhtaç çocuklar barınıyorlar yatılı olarak.
Biliyor musunuz
aralık itibarıyla 812 kayıtlı çocuk kayıp! Kayıp! Yani bunlar, hem kayıtlı hem
de fiilen bakılan kişiler arasında yok.
İşte bütün bu acı
tablo ortada dururken “özel okullarda eğitim yaptırıyoruz” gibi bir göz
boyamacı anlayış, bu çocukların sorununa hiçbir çözüm getirmeyecektir.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, kabul edildi gibi bir his var, biz daha fazlayız.
BAŞKAN – Ama
söyledim. Saydırsak, farklı çıkmaz.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 85’te üç
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 85. inci maddesindeki 5651 sayılı kanunun 2.
Maddesindeki (n) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını, (o) ve (ö)
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
o) Erişimin engellenmesi:
"Sadece hukuka aykırı bulunan içeriği barındıran URL'ye erişimin
engellenmesini,"
ö) İçeriğin
yayından çıkarılması: "İçerik sağlayıcılar tarafından içeriğin
kaldırılmasını," ifade eder.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Muharrem Işık Erdal Aksünger
İstanbul Erzincan İzmir
Aytuğ Atıcı Ramis
Topal Haluk Eyidoğan
Mersin Amasya İstanbul
Haydar
Akar
Kocaeli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 85 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesinin arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mustafa Kalaycı Erkan
Akçay
Denizli Konya Manisa
Muharrem Varlı Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu
Adana Adana Kayseri
Reşat
Doğru
Tokat
“MADDE 85- 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (j) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve fıkranın sonuna
aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"j) Trafik
bilgisi: İnternet ortamında gerçekleştirilen her türlü erişime ilişkin olarak
içeriğe ilişkin bilgiler tutan URL, POST/GET paket başlıkları hariç olmak üzere
tarafların IP adresleri, zaman, süre, yararlanılan hizmetin türü, aktarılan
veri miktarı ve bağlantı noktalan gibi değerleri,"
"n) Birlik:
Erişim Sağlayıcıları Birliğini,
o) Erişimin
engellenmesi: Alan adından erişimin engellenmesi, IP adresinden erişimin
engellenmesi, içeriğe (URL) erişimin engellenmesini,
ö) İçeriğin
yayından çıkarılması: İçerik veya yer sağlayıcılar tarafından içeriğin
sunuculardan veya barındırılan içerikten çıkarılmasını veya yurtdışında
yerleşik olan içerik veya yer sağlayıcılar tarafından içeriğin Türkiye
Cumhuriyeti çıkışlı IP'lerden ulaşılmasının engellenmesi
p) URL adresi:
İlgili içeriğin internette bulunduğu tam internet adresini,
r) Uyarı Yöntemi:
İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle haklarının ihlâl edildiğini
iddia eden kişiler tarafından içeriğin yayından çıkarılması amacıyla öncelikle
içerik sağlayıcısına, 72 saat içinde sonuç alınamaması halinde yer
sağlayıcısına iletişim adresleri üzerinden gerçekleştirilecek bildirim
yöntemini,"
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 85’inci maddesinin yasa taslağı metninden
tamamen çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol Dora Pervin Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Hasip
Kaplan Abdullah Levent
Tüzel Altan Tan
Şırnak İstanbul Diyarbakır
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, İnternet yasakları konusu Türkiye gündeminde uzun
bir süredir yer alıyor. İşte bu maddeden başladık. Yeni bir düzenleme
getiriyoruz. Bu yeni düzenleme hemen kamuoyuna, yargı kararlarının baypas
edilerek, direkt idari birimlere, hatta TİB’e dört
saat içinde yasaklama kararının getirilmesi gibi bir hüküm. Şimdi, buna uygun
olarak da bunu hayata geçirmek için birlik, işte, Erişim Sağlayıcıları Birliği,
arkasından isimler, erişimin engellenmesi için kavramlar oluşturuldu.
Peki, bu torba
kanun görüşüldüğü zaman, Türkiye’de Bilgisayar Mühendisleri Odası vardı,
dinledik mi? Yok arkadaşlar. Yazılım endüstrisinde yıllardır emek veren, AR-GE
çalışmalarında bulunan Elektrik Mühendisleri Odasını dinledik mi? Hayır. Bu
torba kanunun ilgili bakanlıklarının bu konudaki uzmanlarını dinledik mi?
Hayır. Çok ciddi bir yanlış yapıyoruz arkadaşlar. Yaptığımız yanlışla, 76
milyon insanın bire bir bilgiye erişimini, insan haklarını, hukukunu
etkileyecek bir düzenlemeyle Türkiye’yi dünyada en çok sansür uygulayan 3
ülkenin hemen 4’üncüsü yapıyoruz, hatta başa geçecek duruma geliyor.
Peki, bunu
getirdiğimiz zaman sizce bunu hayata geçirecek misiniz? İnanın geçiremezsiniz çünkü teknikte erişimi
engellediğiniz zaman başka yollardan erişimin yolları açılır. Bunu çok güzel
eğer dinlemiş olsaydınız bilgisayar mühendislerini size bunu aşmak için ne tür
kullanıcıların olduğunu; VPN, sanal özel ağdan tutun SSL, güvenlik girişi
katmanından, proxy’den, vekil sunucudan… Saymayayım,
çok var. Yani aldığınız kararın hiçbir şeye yaramadığını görürdünüz. Zaten
mahkeme kararlarını alıp Hükûmet göndermişti uluslararası servis sağlayıcılarına,
bunların birçoğunu uygulamadılar. Mesele şu: Yani gerçekten bütün parti
grupları sorumluluk altındayız. Şimdi, bakıyorum, bütün bu sektörlerden,
e-ticaretten, bilgi erişiminden, hepsinden, güvenlikten her konuda bir kaygı
var, bir şüphe. “Bu yasaklarla bütün trafiğimizi, bütün kullanıcıları
fişleyecekler mi?” kaygısı da yaşanıyor. Şimdi, tabii ki Hükûmet şunu söylüyor,
diyor ki: “Biz özellikle küçük çocuklara yönelik cinsel içerikli saldırıları,
kişilik haklarını, buna benzer hakları korumak için bunu yapıyoruz.” Sayın
Bakan, bunun böyle olmadığını siz de gördünüz, tanık oldunuz ve sizi
kutluyorum, gerçekten ilk defa bir bakan kendi bürokratlarının yapmış olduğu
bir yanlışa hem dur dediği için hem yanlış olduğunu ifade ettiği için kendisine
buradan teşekkür etmek istiyoruz ve herkesten bu şekilde bir dürüst yaklaşım
tarzını da bekliyoruz. Ama iyi niyetiniz tek başına yetmeyecektir çünkü düşünce
özgürlüğü, kişilik hakları, yine ulusal sözleşmelerle korumaya alınan güvenlik
ve özgürlük hakkı, haberleşme hürriyeti, bilgi edinme erişimi, bütün bunlar son
derece Anayasa ve yasalarla düzenlenmiş haklar ve bütün bu alanlara bu torbayla
giremezsiniz, girdiğiniz zaman başınıza büyük dertler açarsınız. Ben bunu
buradan ifade etmek istiyorum. Zaten kişisel verilerin korunması kanunu uzun
bir süredir çıkmıyor. Niye çıkmadığını bize açıklar mısınız? Yani dört, beş
senedir bu kişisel verilerin korunması hakkındaki kanun çıkmıyor bir türlü.
Sağlık Bakanlığından tut eğitim kurumuna, muhtarlar bile dağıtıyor ikametgâh
bilgilerinizi arkadaşlar.
Leman soruyor
Sayın Bakanım, soracak da: “Bugün bu düzenlemede idareye dört saatte yasak
kararını verecek misiniz?” “Girdik.” mi, “Girmedik.” mi diyeceksiniz? Ciddi
söylüyorum, karikatürler, Leman, Gırgır, Penguen, hepsi hazırda bekliyor,
manşet önümüzdeki sayıda onlar olacak. Bu İnternet sansürünü gelin el
birliğiyle aşalım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın efendim.
BAŞKAN –
Sayıyoruz da insanlar kaldırmadı parmaklarını.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Biz daha fazlayız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Evet çoğunluğuz, muhalefet çoğunluk.
BAŞKAN – Bir şey
demiyorum. La havle vela kuvvete. Şimdi “Kabul
etmeyenler.” diyeceğim. 47 kişi…
Kabul etmeyenler…
Bu taraf da 60 olmuş, kabul edilmedi.
Ya bütün
hukukçular, İç Tüzük’ü bilenler bilir ki 2
arkadaşımız sayar, ben de yine ne olur ne olmaz diye sayıları söyledim ki emin
olasınız diye. Güvensizlik had safhada yani.
Evet, şimdi diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 85 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesinin arz ve teklif ederiz.
Reşat
Doğru (Tokat) ve arkadaşları
“MADDE 85- 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (j) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve fıkranın sonuna
aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"j) Trafik
bilgisi: İnternet ortamında gerçekleştirilen her türlü erişime ilişkin olarak
içeriğe ilişkin bilgiler tutan URL, POST/GET paket başlıkları hariç olmak üzere
tarafların IP adresleri, zaman, süre, yararlanılan hizmetin türü, aktarılan
veri miktarı ve bağlantı noktaları gibi değerleri,"
"n) Birlik:
Erişim Sağlayıcıları Birliğini,
o) Erişimin
engellenmesi: Alan adından erişimin engellenmesi, IP adresinden erişimin
engellenmesi, içeriğe (URL) erişimin engellenmesini,
ö) İçeriğin
yayından çıkarılması: İçerik veya yer sağlayıcılar tarafından içeriğin
sunuculardan veya barındırılan içerikten çıkarılmasını veya yurtdışında
yerleşik olan içerik veya yer sağlayıcılar tarafından içeriğin Türkiye
Cumhuriyeti çıkışlı IP'lerden ulaşılmasının engellenmesi
p) URL adresi:
İlgili içeriğin internette bulunduğu tam internet adresini,
r) Uyarı Yöntemi:
İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle haklarının ihlâl edildiğini
iddia eden kişiler tarafından içeriğin yayından çıkarılması amacıyla öncelikle
içerik sağlayıcısına, 72 saat içinde sonuç alınamaması halinde yer
sağlayıcısına iletişim adresleri üzerinden gerçekleştirilecek bildirim
yöntemini,"
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, hangi Hükûmet? 2 Hükûmet var orada.
BAŞKAN – Sayın
Doğru, buyurunuz lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakan Yardımcısı var bir de. Paralel mi efendim? Birbirlerini
kontrol ediyor olabilirler.
BAŞKAN – Sayın
Vural, biliyorsunuz ki ben burada yorum yapamam. Bana soru sormayacak kimse.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kimin paralel olup olmadığını bilmiyoruz efendim.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 85’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Sincan’da haksız şekilde tutuklu bulunan İstanbul Milletvekilimiz
Engin Alan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisinden
saygıyla selamlıyorum. Bir gün haksızlık, hukuksuzluk, hainlik bitecek, Engin
Alan da Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip çalışmalara katılacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, önergemizle, İnternet kullanımının daha iyi yapılabilmesini,
sansürsüz bir İnternet’in olmasını hedefliyoruz; inşallah kabul edersiniz.
Günümüzde, sosyal
olaylar ve bunlara verilen tepkiler, artık, bilişim araçlarıyla
gerçekleştirilir olmuştur. Dünyada 10 milyarın üzerinde web sitesi mevcut olup,
ülkemizde de kullanıcı sayısı 45 milyonu geçmiştir. Bu rakamlarla, Türkiye,
dünyada 6’ncı, Avrupa'da 1’inci sırada yer almaktadır. “Sosyal medya” denilen
alanda insanların birbirleriyle iletişim kurduğu, bu iletişimin de kişileri
-iyi ya da kötü- farklı yönlendirmeler içerisine götürdüğü görülmektedir.
Son yıllarda,
Orta Doğu ülkelerinde, daha fazla demokrasi talebiyle gelişen sosyal olaylarda
bilişimin çok büyük rolü olmuştur. Ülkemizde de son zamanlarda başta çevreci
bir hassasiyetle başlamış, sonra da siyasi iktidarın, AKP iktidarının
baskılarıyla, daha fazla demokrasi talebiyle sosyal olaylarda bilişimin çok
büyük rolü olmuştur.
Bugün ülkemizde
yolsuzluk, haksızlık, rüşvet, kayırmacılık vardır. Bunlar da İnternet’te
yayınlanmaktadır, ayrıca bunlarla ilgili de birçok yerlere uzanan, cevap
verilmesi gereken çok büyük ama çok büyük iddialar vardır. Soruşturmayı yapan
binlerce emniyet yetkilisi haksız şekilde görevlerinden alınmakta, başka
yerlere nakledilmektedir, sürülmektedir. Ayrıca, savcıların, hâkimlerin görevleri
ve yerleri değiştirilmektedir, mağduriyetler yaşanmaktadır. Hukuksuz yapılan
tayinlerin sonunda insanlar “Çok önemli bazı konuların üzeri kapatılıyor.” diye
düşünmektedir. Özellikle, ülkemizde medyaya yapılan baskı artık ayyuka
çıkmıştır. Özellikle, yandaş medya yaratılması konusunda, istemediği haberin
çıkarılmaması konusundaki çalışmaları hep beraber, üzülerek, yakinen takip
ediyoruz ki dün de bir tanesi maalesef gerçekleşmiştir, haberlerin üzerine
nasıl baskı yapılmış olduğunu da kamuoyu bariz bir şekilde görmüştür. Yani,
ülkemizde bir korku imparatorluğu yaratılmaya çalışılmaktadır.
Sonuçta,
görüşülmekte olan bu iletişim kanununun da bazı şeyleri gizlemek için yapıldığı
kamuoyu tarafından artık düşünülmektedir ve kabul edilmektedir. Yani, deniyor
ki: “İşte, yazılı ve görsel medyanın yanında sosyal medyaya da artık baskı
yapalım ve bu baskı neticesinde oralarda da bazı yayınlar yayınlanmasın, bazı
şeyler yapılmasın.” Bunlar doğru değildir sayın milletvekilleri. Burada
haksızlık, hukuksuzluk, yanlışlık varsa, rüşvet varsa bunun hesabı mutlaka
sorulmalıdır, bunun hesabı mutlaka verilmelidir. Bugün verilmezse yarın
verilmeyecek diye bir şey mi vardır? Hayır, yarın mutlaka bunun hesabı verilir
ve o insanlar, sorumlular hem bu dünyada hem de öbür dünyada cevabını veyahut
da cezasını bulur diyorum değerli milletvekilleri.
Ayrıca, İnternet,
tabii, çok önemli bir kaynaktır, güzel bir şekilde kullanıldığı zaman iyi bir
kaynaktır, iletişim kaynağıdır, bilgi kaynağıdır. Ancak, iyi kullanılmaz ise
özellikle gençlerimizde, çocuklarımızda aşırı şekilde bir İnternet
bağımlılığına doğru da süratli bir şekilde gidilebilir. Bundan dolayı da
İnternet kullanımının sistemleri, kanunları, birtakım yaptırımları veyahut da
birtakım konuları üzerinde çok ciddi manada düşünülmelidir.
Bakın,
çıkartılmakta olan bu kanun çok önemli bir kanundur. Bu kanunla belki de bir
fırsat kaçırılmaya çalışılmaktadır. Bakınız, geçtiğimiz günlerde İnternet’le
ilgili Meclisimizde çok önemli bir komisyon kurulmuştur. O komisyon yaklaşık
olarak dört ay süreyle çalışmış, İnternet güvenliğinden tutun da İnternet
kullanımına, İnternet bağımlılığına kadar her şeyin açık ve net bir şekilde
yazıldığı, yaklaşık olarak 1.500 sayfayı içeren ve son 200 sayfası da bu
konuyla ilgili raporu kapsayan çok önemli bir veri ortaya konulmuştur. Ama
enteresandır, işte, bu kanun çıkartılırken onunla karşılaştırdığımız zaman o
kanundan veyahut da o konularda yapılan araştırmalardan hiç faydalanılmadığı,
sadece belirli bir maksatla, amaçla, gizlenmekle, sansürle ilgili bir kanun
çıkartılmış olduğu görülmektedir. Bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Yani,
neyi, nereye kadar saklayacaksınız veyahut da neyi, nereye kadar
koruyabileceksiniz?
Sonuçta da hiçbir
zaman gerçekler güneşin balçıkla sıvanmadığı gibi sıvanamayacak ve gerçekler de
ortaya çıkacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Reddedilmiştir
önerge.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 85. inci maddesindeki 5651 sayılı kanunun 2.
Maddesindeki (n) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını, (o) ve (ö)
fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
o) Erişimin
engellenmesi: “Sadece hukuka aykırı bulunan içeriği barındıran URL’ye erişimin
engellenmesini,”
ö) İçeriğin
yayından çıkarılması: “İçerik sağlayıcılar tarafından içeriğin kaldırılmasını,”
ifade eder.
Haydar
Akar (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Akar, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir torba kanun ve
aslında içine gömülmüş teknik bir kanunu da bu torba kanun içinde görüşmeye
çalışıyoruz.
Niye “teknik
kanun” bu? İnternet’le ilgili, bilişimle ilgili bir kanun. Herkesin
kavramlara yakın olmadığı, içeriğinin ne olduğunun çok bilinmediği fakat ne
yapılmak istenildiğinin çok iyi bilindiği bir kanunu torbanın içine gömdük ve
geçirmeye çalışıyoruz.
Şimdi,
İnternet’teki kısıtlamalar Türkiye’de ilk defa 2007 yılında çıkarılan 5651
sayılı Kanun’la oldu. Ki bu kanun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından
incelenmiş ve Türkiye’ye “Bu kanun insan haklarına, haber alma özgürlüklerine
aykırıdır.” denilmiştir ve değiştirilmesi konusunda da uyarıda bulunulmuştur.
Bu uyarıya rağmen tekrar bu torba kanunla birtakım maddeler getirilerek daha
çok sansürlemek, insanların bilgiye erişimini engellemek için yeni yeni adımlar
atılmaktadır.
Bugün
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı binlerce siteyi yetkisiz bir şekilde
karartabilmektedir, engelleyebilmektedir. Bunun örneklerini bugünlerde çok
görüyoruz; “tape”ler yayınlandıkça Twitter’daki bazı adreslerin birden engellendiğini, ortadan
kaybolduğunu görüyoruz ve ulaşılamadığını hep beraber görmekteyiz.
Bu tasarı
yasalaşırsa İran, Çin, Malezya’dan sonra İnternet’i yasaklayan 4’üncü ülke
olarak tarihe geçeceğiz arkadaşlar. “Yasaklayan.” diyorum çünkü öyle bir yetki
veriyoruz ki TİB Başkanına, Cumhurbaşkanında olmayan bir yetkiyi veriyoruz. Bu
da İnternet‘in yasaklandığı anlamına geliyor.
Sadece
yasaklamakla bitmiyor, bir de MİT'e verilmiş olan aynı hükümler TİB Başkanına, TİB’de görev yapan insanlara verilmekte ve kanunlarla
onların işledikleri suçları korunmaktadır. Yani “Biz size talimat verdiğimizde
her şeyi yapabilirsiniz.” denmektedir.
Şuna bakmak
lazım: Niye bu yasayı çıkarma ihtiyacı duydunuz? Evet, niye çıkarma ihtiyacı
duydunuz; iki tane şeyi çok iyi kararttınız, görsel basını ve yazılı basını çok
iyi kararttınız. Dün akşamdan beri “tape”lerde
izlediğimiz gibi, yine kamu kurum ve kuruluşlarını peşkeş çektiğiniz yandaş iş
adamlarına aldırdığınız basın ve TV'lerle tüm haber alma haklarını karattınız
insanların ve doğru haber almalarını engellediniz. Bir tek geriye sosyal medya
kalmıştı. Neydi bu sosyal medya? Facebook, Twitter ve
değişik iletişim kanallarıydı İnternet üzerinden ama bunu engellemeye gücünüz
yetmiyordu. Bu gücünüzün yetmediğini Gezi’de gördük. Bir de nerede gördük? 17
Aralıkta gördük arkadaşlar. 17 Aralıktan bugüne kadar yaptığınız tüm çabalara
rağmen, çıkartmış olduğunuz 5651’e karşı bunları karartamadınız ve bugün devam
ediyor. Zannetmeyin ki bu kanunu çıkartırsak biz bunu karartırız, biz bunun
yayınlanmasının önüne geçeriz. İnternet’te 5 saniye yayınlanan bir şeyin bilin
ki artık onun yayınlanmasının veya öğrenilmesinin önüne geçemezsiniz. Geçmeniz
de mümkün değil ne çıkartırsanız çıkartın.
Şimdi şunu
söylemek istiyorum: Herkesi suçlu durumuna getiriyorsunuz. Evinizdeki
bilgisayarlar bile bir sunucu hâline dönüşebilir, amatör bir web
tasarımcısıysanız evinizdeki bilgisayar bir içerik sağlayıcı olabilir; bu
kanunla siz hapsedileceksiniz, bu kanunla siz para cezasına çarptırılacaksınız.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, bir şey yaparken -dedik ya teknik konu- hangi teknik konuda kime
danışmışlar? Kimseye danışmamışlar, oturmuşlar, -biraz evvel arkadaşım söyledi-
İnternet Komisyonu kurulmuş, Türkiye’deki problemler tespit edilmiş, bin
sayfalık rapor hazırlanmış, bu raporu okuma gereği bile duymamışlar. Niye
duyacaklar ki? Dert o değil. Dert ne biliyor musunuz arkadaşlar? Bilal oğlanı kurtarmak. (CHP sıralarından alkışlar) Dert,
Bilal oğlanın babasını kurtarmak, bu “tape”lerin
insanlar tarafından izlenmesinin, öğrenilmesinin önüne geçmek.
17 Aralıkta
Türkiye’nin en büyük soygunu yapılıyor ama bu soygundan bahseden yok. Neden
bahsediyorlar? Komplo kurulmuş. Neden bahsediyorlar? Çeteden bahsediyorlar. Ya,
bu çete sizin ortağınız değil miydi? Birlikte ortaklık yapmadınız mı? Ne
dediniz? “Halkın iradesi” diyorsunuz. Bu HSYK Kanunu da halkın iradesi değil
miydi oylamaya getirdiğiniz? Ama bir gün olsa bile bunlardan bahsetmediniz.
Aslında teknik
olarak anlatılacak çok şey var ama zaman çok kısıtlı. Şunu söylemeye
çalışıyorum: Bu yolsuzluğu karartamayacaksınız. Karartmanız da mümkün değil.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Aynaya bak, aynaya!
HAYDAR AKAR
(Devamla) - Tarih sizi bu yolsuzlukları karartan milletvekilleri olarak anacak.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Kendine bak!
HAYDAR AKAR
(Devamla) - Onun için de sizlerin bunu istemediğinizi biliyorum, sizlerin bunu
yapmadığını biliyorum.
SUAT ÖNAL
(Osmaniye) – Hangi dönemde yolsuzluk yapıldığını bu millet çok iyi biliyor.
HAYDAR AKAR
(Devamla) - Buna izin vermeyin diyorum. Herkesin haber alma özgürlüğü olsun ve
isteyen istediği şeyi paylaşsın diyorum.
Hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akar.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
86’ncı maddede üç
önerge vardır. Sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 86. inci maddesinde yer alan 5651 Sayılı
kanunun 3. maddesindeki "Bu Kanun kapsamındaki faaliyetleri yurt içinden
ya da yurt dışından yürütenlere," ifadesinden sonra gelmek üzere
"bildirim, tüzel kişiler bakımından Başkanlığa bildirim amaçlı sundukları
kayıtlı elektronik posta adresi (kep) üzerinden yapılabilir. Ancak mahkeme
kararları ve idari karar bildirimleri tabi oldukları mevzuat çerçevesinde
yapılır" şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Muharrem Işık Erdal Aksünger
İstanbul Erzincan İzmir
Aytuğ Atıcı Ramis
Topal Haluk Eyidoğan
Mersin Amasya İstanbul
Umut
Oran
İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 86. inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesinin arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan
Adana Kayseri Denizli
Reşat
Doğru
Tokat
"MADDE 86-
5651 sayılı Kanunun 3 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(3) Bu
Kanun kapsamındaki faaliyetleri yurt içinden ya da yurt dışından yürütenlere,
İnternet sayfalarındaki iletişim araçları, alan adı, IP adresi ve benzeri
kaynaklarla elde edilen bilgiler üzerinden elektronik posta veya diğer iletişim
araçları ile bildirim yapılabilir. Bu bildirim alıcının mesajı doğru ve
eksiksiz şekilde almasını garantileyecek teknik tedbirlerle yapılır."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 86'ıncı maddesinin yasa metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Altan Tan İdris Baluken Pervin Buldan
Diyarbakır Bingöl Iğdır
Erol Dora Abdullah Levent Tüzel Hasip Kaplan
Mardin İstanbul Şırnak
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Tan, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, bu Mecliste
özgürlükleri artıralım, demokrasimizi tam olarak yerleştirelim, Avrupa Birliği kriterlerini yerli yerinde yerine getirelim, tesis edelim
derken maalesef her geçen gün biraz daha geriye gidiyoruz. İşte, en son, bu
İnternet ve iletişimle ilgili alelacele bir torbanın içerisine konularak
getirilen yasada da maalesef aynı durumlarla karşı karşıyayız.
Tabii, değerli arkadaşlar,
bu öyle bir noktaya geldi ki, mimaride, inşaatta ve diğer birçok mevzuda
“eklektik” tabiri var, eklektik. Yani, önce geliyorsunuz, planı projesi olmadan
bir şey yapıyorsunuz işte mecburiyetlerden dolayı, onun üzerine bir oda daha,
bir banyo daha, bir merdiven daha, bir kat daha derken bir müddet sonra bir
ucube meydana geliyor. İşte, Türkiye’nin bu demokrasi serencamı da bu hâle
geldi. Doğru düzgün, bütün toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak bir yeni anayasa
ve bu yeni anayasayla bağlı uyum yasaları, kanunlar düzenleneceğine, böyle her
lazım olduğunda, her gerektiğinde bir şeyler yapılmaya kalkıldığı zaman bir
ucube ortaya çıkıyor, tıpkı bu Meclis kampüsünün içinde parlamenterler için
hazırlanmakta olan, yeni hizmet binası denilen ucube bina gibi.
Değerli
arkadaşlar, buradan bir yere varamayız. Birincisi iktidara şunu soruyoruz: Siz,
bu yasayı neden şu an alelacele bu torbanın içine koyup da getirme ihtiyacını
hissettiniz, neden, niçin? Birinci soru bu. Tam bu yolsuzluklar, kasetler,
görüntüler ortaya sürülmüşken neyi gizleme telaşı içerisindesiniz? Lütfen bunun
cevabını verin önce. Basında haberler çıkıyor, deniliyor ki: “İşte, efendim,
bir gazetenin alımı için 630 milyon dolar belli müteahhitlere
salma salınmış.“ E, hadi bunu yasaklayalım. Bizim Kürt bir müteahhit
diyor ki: “Kardeşim, tamam, bana salma salmışsınız da beni İstanbul ihalesine
ortak etmemişsiniz, beni ortak edin ben de bu kadar vereyim.” Neyse ki Kürt bu
kadar akıllanmış. E, onu da yasaklıyorsunuz. Bir başka haber çıkıyor:
“Başbakanın oğlunun kurduğu bir vakfa 99 milyon 999 bin 990 -onu da
anlayabilmiş değilim, niye böyle 9, 9, 9 gidiyor- dolar yatırılmış.” Yuvarlak
hesap 100 milyon dolar. “Kim yatırmış, niye yatırmış, hangi saikle
yatırmış?” bunu açıklayın diyorsunuz. E, bunları da yasaklayalım. Peki,
arkadaşlar buradan nereye varacağız?
İşte, biraz önce
bir sayın konuşmacı da söyledi; Malezya’nın, Çin’in, İran’ın geldiği noktaya
gelirsek buradan bir şey çıkmaz değerli arkadaşlar, buradan hiçbir şey çıkmaz. Tabii ki doğru düzgün yasalar olacak, tabii ki dünyanın belli
uygulamaları var bu iletişimle de ilgili, İnternet’le de ilgili, bu medya
kuruluşlarıyla ilgili ama siz bütün bir medyayı -bir zamanlar Cemal Abdül Nasır
döneminde Mısır’da yarı resmî El Ahram gazetesi
vardı- bütün bir İnternet’i, bütün gazeteleri yarı resmî El Ahram
seviyesine getirirseniz, onun da başına -Hasaneyn
Heykel vardı, meşhur, o zaman Mısır’ın yazarlarından- bir kamyon da Hasaneyn Heykel getirip de bunların başına koyarsanız,
vallahi arkadaşlar, buradan size de bir hayır çıkmaz, hiçbir şey çıkmaz. Onun
için, uzun uzadıya, şu doğrudur, bu yanlıştır, bu böyledir, şu böyledir
demiyoruz, yapmayın bunu diyoruz.
Ve size bir
hadise anlatayım: Meşhur, işte, kadının birisi, çocuğu geceleyin altına küçük
abdestini yapıyor, idrarını tutamıyor, bir muskacıya gidiyor, bir muska
yaptırıyor bu işe bir çare bulmak için. Ondan sonra dönüyor, ertesi gün feryat
figan, tekrar muskacıya gidiyor. Diyor ki: “Ne oldu hanım?” “Aman, bahtına
düştüm hocam, bu eski muskayı iptal et, başka bir şey istemiyorum.” diyor. “Ne
oldu?” Diyor ki: “Sen bu muskayı yazdıktan sonra çocuk büyük abdestini de
yapmaya başladı.” Yani, bu işleri en azından eskiye döndürün de hele bakalım ne
zaman doğru düzgün bir anayasa yapacağız. Onun için, yol yol değil; ne zaman
dönerseniz sizin için de kâr, bizim için de kâr.
Evet, saygılar
sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 86 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesinin arz ve teklif ederiz.
Reşat
Doğru (Tokat) ve arkadaşları
"MADDE 86-
5651 sayılı Kanunun 3 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(3) Bu
Kanun kapsamındaki faaliyetleri yurt içinden ya da yurt dışından yürütenlere
İnternet sayfalarındaki iletişim araçları, alan adı, IP adresi ve benzeri
kaynaklarla elde edilen bilgiler üzerinden elektronik posta veya diğer iletişim
araçları ile bildirim yapılabilir. Bu bildirim alıcının mesajı doğru ve
eksiksiz şekilde almasını garantileyecek teknik tedbirlerle yapılır."
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Doğru, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 86’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bir torba
kanunu görüşüyoruz. Bu torba kanunun içerisine birçok şey atıldığı gibi,
ülkemizin çok önemli bir konusu da atılmış durumdadır. İnternet’le ilgili,
İnternet kullanımıyla ilgili bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
komisyonlarda görüşülmeden önce tüm taraflar tarafından tartışılması, bilhassa
uygulayıcıların görüşlerinin alınması ve ondan sonra yasalaştırılması daha
doğru olacaktı yani bu bir tarihî fırsattı değerli milletvekilleri.
Biraz önce de
söylemiş olduğum gibi, çok önemli bir şekilde İnternet Komisyonu çalışmalar
yapmış, yaklaşık olarak 1.500 sayfa civarında bir rapor oluşturmuştur. Bu rapor
iyi şekilde tetkik edilip torba kanunun içerisine zerk edilmiş olsaydı,
konulmuş olsaydı, tahmin ediyorum ki daha da iyi olabilecekti ve birçok konu da
beraberinde çözümlenmiş olacaktı. Ancak konulan bu maddelerle beraber bir
sansürle karşılaşmış olduğumuz da bir gerçektir.
Tabii, bu kanunun
çıkarılmasında farklı amaçlar olduğu açık ve gerçektir. 76 milyonu ilgilendiren
çok önemli bir kanunun acele bir şekilde getirilmesinin mutlaka bir amacı
vardır. İşte bu amaç da hepimizin de bildiği gibi, artık bunu saklamaya gerek
yoktur, ülkemizde bir rüşvet hadisesi vardır, yolsuzluk hadisesi vardır,
kayırmacılık hadisesi vardır, haksız para kazanma hadisesi vardır, bunların
üzerinin de örtülmesi gerekmektedir.
Bakınız, şu anda
televizyonların bir kısmı yanlı yayın yapmaktadır, bazıları özellikle kontrol
altında tutulmaktadır, çok büyük baskıyla karşı karşıyadırlar, dolayısıyla da
yayınlar bazen sekteye uğramakta, bazen yayınlanırken ortadan kaldırılmakta,
alt yazılar tamamen silinmekte; böyle garip ve garabet bir durumla karşı
karşıya bulunulmaktadır. İşte, bunun yanında, şimdi de sosyal medyayla ilgili,
sosyal medyanın kontrol edilmesiyle ilgili bir kanunu buraya getirmiş,
görüşüyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu, doğru değildir. Toplumda şu anda kanayan bir yara vardır.
Toplum rüşvetin, yolsuzluğun aydınlanmasını, insanların seslerinin duyulmasını
istemektedir. Yani korku imparatorluğu mutlaka parçalanmalıdır. Neticesinde de,
insanlar açık bir şekilde her şeyi bilmelidir, her şeyi görmelidir. Bunları
yapmazsak ne olur? Bunları yapmazsanız, kamuoyunda çok ciddi yaralar meydana
gelir, bu yaralar büyür, toplumda ve kamuoyunda da o çürümeler alır başını
gider. Ondan dolayı da, herkesin aklını başına getirmesini ve neticesinde de
doğru şeylerin ortaya konulmasını bekliyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bakınız, bu kanunun içerisine özellikle çocuklarla ilgili -çok
ciddi olarak, İnternet kullanımıyla ilgili- bazı konuları koyabilirdik. Şu anda
çocuklarımızın, okullarımızdan evlerine giden çocukların yaklaşık olarak yüzde
60 ve 65’i evlerine geldikleri esnada oyunlarla başlıyorlar çalışmalarına,
bilhassa bilgisayar oyunlarına giriyorlar. Oyunların büyük bir kısmı da cinsel
içerikli oyunlar, büyük bir kısmı korku içerikli oyunlar. Yani, çocuğu
dersinden alıkoyan, çocuğun yetişmesini ve gelişmesini engelleyen oyunlarla
karşı karşıya bulunuyoruz.
Hâlbuki, bunları bu
kanunun içerisine koyarken, bu kanunu yaparken, işte, Yandex
gibi, Google gibi bir sistemin ortaya konulması, bir arama motorunun ortaya
konulması veyahut da bununla ilgili çalışmaların yapılması, yani bir Türk arama
motorunun ortaya konulması daha doğru olmaz mıydı? Yani Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kontrol ettiği bir arama motoru.
Tabii, bunun
yanında, “çocuklarımız” diyoruz, bakın, şu anda, çocukların seyretmiş olduğu o
oyunların hepsi dışarı kaynaklı ve Türk ahlak yapısına, aile yapısına uymayan
oyunlardır. Yani, siz eğer bir çizgi film koyacaksanız, bunlar eğitici olmalı,
eğlendirici olmalı, bilgilendirici olmalı; Türk yapısına, Türk töresine, Türk
tarihine uygun olmalıdır. Bunların tespit edilmesi, bunların konulması gerekir.
Yani çocukların yaşlarına uygun, içeriklerine erişebilecekleri “network”ler ve arama motorları oluşturulmalı ve bunu da
kamu forumları formatında, görevlilerin ve hizmetlilerin en sade ve anlaşılır
biçimde görsel ögelerle çocuklara sunması gerekmektedir.
Tabii, burada
Aile Bakanlığına çok önemli görevler düşmektedir, Millî Eğitim Bakanlığına çok
önemli görevler düşmektedir. Çocuklar bizim her şeyimiz olduğuna göre, onların,
görevlerini yapması gerekmektedir ama enteresandır, şu anda Millî Eğitim
Bakanlığı, maalesef bu görevini yapmamaktadır, sadece, çocuklara okullarda
bilgisayarlar, tabletler dağıtmakla meşguldür. Hâlbuki o dağıtılan tabletlerin
yaymış olduğu ışınlarla o çocukların sağlığına birtakım zararlar verildiği göz
önüne alınmamaktadır. Bir anda 60 tane bilgisayarın açıldığının ve okulda da
belki yüzlerce bilgisayarın açılmasıyla beraber yayılan ışınların, o insan
vücuduna neler yaptığını, çocuklarımızın gelişmesine neler yaptığını maalesef
tespit edememiş durumdayız.
İnanıyorum ki,
bunların hepsini kapsayan güzel kanunlar torba kanunlar içerisine konur diyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 86. inci maddesinde yer alan 5651 Sayılı
kanunun 3. maddesindeki "Bu Kanun kapsamındaki faaliyetleri yurt içinden
ya da yurt dışından yürütenlere," ifadesinden sonra gelmek üzere
"bildirim, tüzel kişiler bakımından Başkanlığa bildirim amaçlı sundukları
kayıtlı elektronik posta adresi (kep) üzerinden yapılabilir. Ancak mahkeme
kararları ve idari karar bildirimleri tabi oldukları mevzuat çerçevesinde
yapılır" şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdal
Aksünger (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Oran, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; esasında, yaptığımız şey, her
zaman yaptığımız şey. Yani burada konuşuyoruz, ediyoruz ama zaten kararlar
verilmiş, kararlar alınmış, oylayacağız, ondan sonra kararlar geçecek ve olan
yine halka olacak, halka rağmen, millete rağmen karar almış olacağız.
Şimdi, burada
yürütme temsilcileri var, yasama temsilcileri var, bürokrasiden temsilciler var
ama bir eksik var: Halk yok burada. Yani bu kararlar alınırken, bu kararlar
yazılırken, bu kararlar oluşturulurken halkın görüşü alınmıyor.
Şimdi, öyle bir
alandan bahsediyoruz ki, sosyal medya dediğimiz yer öyle bir alan ki, yaklaşık
36 milyon aktif kullanıcı var ve bunların birçoğu genç. Buralarda birçok site
var, haber siteleri var, yüz binlerce çalışan var, bunların meslek örgütleriyle
ciddi görüş alışverişi yapılmıyor, bunlara danışmadan, bunlarla konuşmadan biz
kendi kendimize kararlar alıyoruz, hatta o kararları gece yarıları -dün akşam
ikide bitti- yapıyoruz. İşte, bu yasama biçimi de yanlış, bunu da bu dönemde,
maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi bu torba yasaları getirerek, bir istisna
olması gereken süreci sürekli hâle getirdi ve kaçırılması istenen, örtülmesi
istenen her yasa, torba yasa içinde geliyor.
İki sebebi var:
Bir kere, böyle, bir akşam oldubittiye getiriliyor, zoraki bir şekilde geçiriliyor,
bir de tabii, halktan kaçırılıyor, gece geç saatlere kadar çalışılıyor ve
halktan kaçırılıyor bunlar. Bu yasama biçimi hukukun temel ilkelerine de,
demokratik geleneklere de aykırı. Biraz evvel söylediğim gibi, istisnayı biz
kaide hâline getirdik.
Şimdi, biraz
evvel ifade ettim: Yani biz milletin iyiliği için mi çalışıyoruz şu anda? Bu
kararı millet adına mı, milletin hayatı iyileşsin diye mi, kolaylaşsın diye mi,
millet daha özgür bir şekilde İnternet’i kullansın diye mi alıyoruz, yoksa bir
şeyleri gizlemek, saklamak, bir şeylerin üstünü örtmek veya önümüzdeki süreçte
çıkacak birtakım belgeleri, bilgileri daha kontrol altına alabilmek için mi
yapıyoruz? Samimi olalım, yani burada kimseyi kandırmayalım, kendimizi de
kandırmayalım. Bütün yaptığımız iş… Biraz evvel arkadaşlarım da söylediler,
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri de, yürütme organı da Gezi
olaylarında sosyal medyayı gördü, onun özgürlüğünü gördü, onun alanını gördü,
ondan sonra 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, onun üstünün kapatılması,
bir daha belgelerin çıkmaması noktasında da buraya müdahale edildi. İşin esası,
Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisiyle beraber, maalesef, demokrasi ileriye
gideceğine, demokrasi, otoriter bir rejime doğru gidiyor ve baktığımız zaman şu
anda gelinen sürece, bu yasanın, temel hak ve özgürlüklerle çok ciddi
çelişkileri var. Aynı basın özgürlüğü gibi, aynı toplantı yapma özgürlüğü gibi
bu da temel hak ve özgürlüklere sığmıyor.
Geçenlerde, bu
olaylar yaşanırken… Ben olayların detayına girmiyorum. Sayın
Bakan Elvan’la da bu konuları konuştuk, kendisi de süreç içerisinde yardımcı
bir şekilde, yapıcı bir şekilde diyalog kurdu, teşekkür ediyorum kendisine de
ama tecrübeli bir siyasetçi olan Sayın Arınç bu hafta iki şey söyledi -ve bu,
basın yayından sorumlu bir başbakan yardımcısı- dedi ki: “Basında sansür yok,
İnternet’te sansür yok, basın özgür.” Şimdi, hepimiz biliyoruz ki basın
özgür değil. Bütün uluslararası raporlar basının özgür olmadığını, Türkiye’nin
bir cezaevi hâline geldiğini, tutuklu gazeteci konusunda büyük bir cezaevi
hâline geldiğini söylüyor.
Yine,
İnternet’teki bu yasayla ilgili Uluslararası Yazarlar Birliği uyardı, “Bu yasa
geçerse, Türkiye, dünyanın basına, İnternet’e en fazla sansür uygulanan ülkesi
olur.” dedi. Şimdi, biz kimin adına, hangi amaçla, ne için bu yasayı
geçiriyoruz, sizlere soruyorum? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Oran.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, önce, kabul etmeyenleri sayın, onların girdi çıktısı farklı
oluyor, konjonktüre göre geliyorlar.
BAŞKAN - Madde
87’de üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 87 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Yusuf Halaçoğlu Seyfettin Yılmaz Emin
Haluk Ayhan
Kayseri Adana Denizli
"MADDE 87-
5651 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(3) İçerik
sağlayıcı, Başkanlığın bu Kanun ve diğer Kanunlarla verilen görevlerinin ifası
kapsamında; talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa teslim eder
ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri alır. Başkanlık içerik sağlayıcıdan bu
kanunda belirlenen bilgiler haricinde herhangi bir bilgi talep edemez."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 87. inci maddesinde yer alan 5651 sayılı
kanunun 4. Maddesindeki "içerik sağlayıcı, Başkanlığın bu Kanun ve diğer
kanunlarla verilen görevlerinin ifası kapsamında; talep ettiği bilgileri talep
edilen şekilde Başkanlığa teslim eder ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri
alır". ifadesinden sonra gelmek üzere
"İçerik sağlayıcı kendisinin suçlanmasına sebep olabilecek veya sair
biçimde kendi nezdinde sorumluluk doğurabilecek gizli veya hassas bilgilerin
talep edilmesi hallerinde talep edilen bilginin niteliğinin, verilişin
biçiminin ve kullanılma sebebinin belirlenmesi için mahkeme kararı talep
edebilir." şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Muharrem Işık Erdal Aksünger
İstanbul Erzincan İzmir
Umut Oran Haluk Eyidoğan Ramis
Topal
İstanbul İstanbul Amasya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 87'inci maddesinin yasa tasarısı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Altan Tan
Iğdır Şırnak Diyarbakır
Abdullah Levent Tüzel Erol Dora İdris Baluken
İstanbul Mardin Bingöl
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK
VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Tüzel, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, uzunca bir zamandır İnternet üzerine ülkemizde bir
tartışma sürüyor ve şimdi bunun üzerine Hükûmet, kendi üzerindeki bütün
suçlamaların, eleştirilerin, kamuoyunun yoğun bir şekilde tartıştığı ve bir
“çürüme” olarak adlandırdığı bu devlet yönetimindeki olan bitenlerin üzerini
örtmek için bu düzenlemeyi getiriyor.
Zamanlama manidar
mı? Tabii ki manidar ama başlangıcı, biraz önce burada da vurgulandığı gibi,
haziran aylarına dayanıyor. Haziran protestolarında yoğun bir şekilde
kullanılan İnternet, sosyal medya ve paylaşım, Hükûmeti oldukça zor durumda
bırakmış. Şimdi, üzerine 17 Aralık yolsuzluk soruşturmaları ve dün akşam da
burada, işte, Başbakanın oğlunun da kurucusu olduğu vakıf ve diğer bütün
vakıfların adının geçtiği bütün bu yolsuzluk sarmalı, arazi ihaleleri, rant paylaşımları, şimdi bunlar halkın gözünde daha çok
konuşulur, tartışılır durumda. Bunun önü kesilmek isteniyor, çok açık. Burada
bir halk korkusu var, halk çekincesi var, halktan gizleme var. Ama ne adına
geliyor? Her zaman olduğu gibi, kişi özgürlüğü, kişinin özel
hayatı, katalog suçların önüne geçilmesi gibi. Ama ortada 40 milyon
kullanıcının hak ve özgürlüklerinin üzerine bir yük geliyor, bir engelleme
geliyor. Bunun neresi özgürlük, neresi demokrasi? Halkın bilgiye ulaşma
hakkının gasbedilmesi, sansürlenmesi var. Bu, tabii
ki kabul edilebilir bir şey değil.
Demokrasilerde,
özgürlüklere saygılı rejimlerde ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, yine bir
yargı mekanizması vardır, bir yasama ve yargı denetimi vardır. Burada bunlar
bir kenara bırakılıyor ve olduğu gibi, Hükûmetin bürokratları, idari
mekanizmalar, karar alıcı, karar verici, uygulayıcı durumuna geliyor.
Bakın, kaç gündür
böcekler konuşuluyor. Devlet, olmuş bir böcek cumhuriyeti. Böcekler, dinlemeler
her yerden fışkırıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, 550 milletvekili
-milletvekillerinin sadece çalışmaları değil, özel hayatları da- bu dinleme
sarmalının içerisinde dinlenmeyen yok ama iş gelip kendilerine dayandığında,
yani yürütmeye, yürütmenin başına dayandığında, bu sefer sesler ayyuka çıkıyor,
bunun önü kesilmek isteniyor, işte “Dinlemeleri kısıtlayacağız.” benzeri türde
girişimlere başvuruluyor. Bakıldığında, işte, biraz önce burada konuşan
milletvekili arkadaşımız, bir soru önergesini kendi sitesine koyduğu için
İletişim Başkanlığı oraya dahi müdahale etme hakkını kendinde görüyor. Çünkü
düzen, olmuş böyle bir kara düzen, olmuş böyle bir çürüme ve Sayın Bakan özür
dilemek durumunda kalıyor.
Şimdi, gelecekte
kimin güvencesi var? Kimsenin güvencesi olmadığı gibi bu Hükûmetin de
güvenilirliği kalmamıştır. Artçı sarsıntılar, bu deprem sonrası artçı
sarsıntılar peş peşe sürmektedir.
Peki, halk
nerede, bütün bu gürültü patırtının, bütün bu arbedenin arkasında halk nerede?
Halk burada suçlu durumda değil ama halka güvenmeyen bir Hükûmet söz konusu.
İnternet’e sansür getirmek isteyen bir Hükûmet ama bu Hükûmetin ağzından da
“millet” lafı düşmüyor. “Millet temsiliyeti, millet
iradesi, milletin hakkına hukukuna saygı.” “Millet, millet…” diye ortada
dolanıyor ama “bilgiye ulaşmak isteyen millet” yok. Milletin temsilcilerini
“tuzluk” yerine koyan ve “Bu tuzlukları ayıklayacağız.” diyen, bütün bu
Parlamentodaki milletvekillerine bu gözle yaklaşan bir siyasi irade, siyasi
egemenlik, her yerde istediğini yapmak istiyor. Dolayısıyla, milletvekillerinin
buna izin vermemesi lazım. Halk iradesi…
Peki, bu “tuzluk”
yerine konulan milletvekilleri, sizler bu sandıklardan, hani o Başbakanının
sıkça gösterdiği sandıklardan çıkmadınız mı? Ama menfaat çatışması ortaya
çıktığında, menfaat ve çıkar çatışması bu yöneticileri birbirine düşürdüğünde,
o zaman millet iradesi ve sandık bir kenara kolaylıkla atılıveriyor.
Yani “Temiz
siyaset, temiz siyaset.” konuşuluyor. Düşünebiliyor musunuz “İnlerine
dalacağız, inlerinden çıkartacağız.” diye bir söylemde bir temiz siyaset olması
mümkün mü? Şimdi, herkesin bir bel altı korkusu var, seçimlere doğru acaba
hangi çıkar ilişkileri, hangi kirli çarşaflar o sosyal medyada dökülecek,
görülecek diye bir telaşla bunların önüne geçmek için bir çaba içerisinde ama
bu çaba nafile.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) – Halk bütün bunların üzerinden gelecek, medyayı satın alma
çabaları, iş adamlarını devreye sokma çabaları da fayda etmeyecektir.
Bakın, dün
Başbakan için lehine konuşan gazeteciler, “darbe”, “komplo” diyenler, bugün
“Ya, komplo değilmiş.” diye dönüyorlar. Bu dönmeler de artık fayda etmeyecek.
Temiz siyaset,
halk için siyaset, demokratik bir gelecek diyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüzel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 87. inci
maddesinde yer alan 5651 sayılı kanunun 4. Maddesindeki “İçerik sağlayıcı
Başkanlığın bu Kanun ve diğer kanunlarla verilen görevlerinin ifası kapsamında;
talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa teslim eder ve
Başkanlıkça bildirilen tedbirleri alır.” ifadesinden sonra gelmek üzere “İçerik
sağlayıcı kendisinin suçlanmasına sebep olabilecek veya sair biçimde kendi
nezdinde sorumluluk doğurabilecek gizli veya hassas bilgilerin talep edilmesi
hallerinde talep edilen bilginin niteliğinin, verilişin biçiminin ve kullanılma
sebebinin belirlenmesi için mahkeme kararı talep edebilir.” şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdal
Aksünger (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Oran, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Şimdi, biraz
evvel 86’ncı maddede aslında, baktığınız zaman, Tebligat Kanunu’na aykırı bir
yasayı oyladık yani Tebligat Kanunu’na aykırı. Aynı zamanda hukuki güvenliği
tartışılan ve yine uluslararası standartlara da aykırı bir yasayı biraz evvel
oyladık, sizler bunu onayladınız.
Şimdiki yasa,
87’nci yasa esasında İnternet’le ilgili bu yasaların en tehlikelisi. Bir
anlamda, İnternet’i Türkiye’de Başbakanlığın portalına
çeviren bir öneri şu anda. Yani, İnternet sitelerini yargıdan alıp tamamen
yürütme organına bağlayan veya yürütme organının bürokrasisine bağlayan bir
teklif ve dört saatte de istediği siteyi engelleyecek, kaldırabilecek. Özel
hayatın gizliliği artık ortadan kalkacak. İnternet trafiği ve içeriğinin iki
yıl saklanması zorunluluğu bir anlamda, Facebook’ta ne yazsanız veya herhangi
bir sitede ne yazsanız bürokrasi onu görebilecek, anında görebilecek,
izleyebilecek, kaydedecek, fişleyecek yani sizinle ilgili her şeyi orada elinde
bulundurabilecek, gerektiği zamanda önünüze koyabilecek.
Erişim
Sağlayıcıları Birliğinin kurulmasıyla, aslında erişim sansür birliği de
kurulmuş olacak. Bir de bu birliğe verilen zorunluluklar sebebiyle erişim
sağlayıcıların maliyeti artacak. Özellikle, gençlerin duyması için söylüyorum:
Bu yasayla beraber, iktidar İnternet’i daha pahalı hâle getirecek, çok daha
pahalı hâle getirecek. İçerik sağlayıcılara özel bilgileri toplama görevi
aslında verilemez, Anayasa’ya aykırıdır.
Sonuç olarak,
bilmem, biliyor musunuz? Size bugünkü bu yasaları oylama talimatı veren…
Esasında geçmişte onun da başına bu tür bir olay geldi. Hatırlarsanız, Sayın Erdoğan, Sayın
Başbakan YouTube’u yasakladı, sonra ne dedi: “Kaçak
yoldan YouTube’a girilir, ben giriyorum, siz de
girin.”
Şimdi, yine ben
sizi akla ve mantığa davet ediyorum. Bu tür yasaların kamu yararına, millet
yararına olabilmesi için ortak akla, katılımcılığa, çoğulculuğa ihtiyaç var. Şu
anda, İnternet kullanıcılarının hiçbirisi bu yasanın geçmesini doğru bulmuyor,
dünyada da bunu doğru bulmuyorlar. Eminim, sizler buradan çıkıp -bugün başladık
görüşmeye- evinize gittiğiniz zaman veya telefonlarınızı açtığınız zaman
çocuklarınız, gençler, bu yasayı geçirdiniz diye, bu yasayı çıkardınız diye
sizi “spam”layacaklar.
Bu tür yasaklar,
esasında bugüne kadar hiçbir gerçeği gizleyememiş ve bu tür yasaklar geçmişte
de hiçbir yolsuzluğu gizleyememiş, hiçbir yolsuzluğun üstünü örtememiş, hiçbir
özgürlüğü kısıtlayamamış. Bu tür yasakları genelde hep darbe dönemlerinde
görüyoruz, şu anda da yaşanan esasında bir sivil darbe, bunun ayak sesleri;
basın özgürlüğü, İnternet özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, yürüyüş özgürlüğü.
Bakın, yine,
Taksim’de, İstanbul’da, Gezi olaylarında 118 bileşeni olan, içinde tabip
odasından İstanbul Barosuna kadar 118 bileşeni olan Taksim dayanışmasına -yine
yürütmenin kanunsuz emriyle- yargı bir iddianame hazırladı. Neydi suçları?
Yeşili korumak, meydana AVM yapılmaması, parklarına sahip çıkmak. Böyle bir
demokrasi anlayışı olmaz ve tarih mutlaka bunun hesabını bunun uygulayıcılarından
sorar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Oran.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 87 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
"MADDE 87-
5651 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(3) İçerik
sağlayıcı, Başkanlığın bu Kanun ve diğer Kanunlarla verilen görevlerinin ifası
kapsamında; talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa teslim eder
ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri alır. Başkanlık içerik sağlayıcıdan bu
kanunda belirlenen bilgiler haricinde herhangi bir bilgi talep edemez."
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
EFKAN ALA – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Varlı, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu madde, torba yasanın içerisinde yine İnternet’e erişimi
engellemekle alakalı bir madde.
İnternet’le
probleminiz, ilk, Gezi olaylarıyla başladı, daha sonra da 17 Aralık
operasyonuyla devam etti. Geçmiş dönemlerde Milliyetçi
Hareket Partisinin Genel Merkezi izlenirken, Milliyetçi Hareket Partisinin
yöneticileriyle ilgili görüntüler yayınlanırken hiç umurunuz değildi, Sayın
Baykal’la ilgili de görüntüler yayınlanırken hiç umurunuz değildi ama işin ucu
gelip size dayanınca, İnternet’te türlü türlü haberler çıkınca, yarın neyin
çıkacağı belli olmayan, neyin geleceğini hesap edemediğiniz işler ortaya
çıkınca başladınız İnternet’te erişimi engellemeye. Yani başkalarına
olunca iyi, güzel, size gelince her şey kötü, engellenebilir. Onun için,
İnternet’le ilgili böyle bir kısıtlama, yasaklama getiriyorsunuz.
Yani, 17 Aralıkta
yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla alakalı, her gün yeni belgeler ortaya
çıkıyor, her gün yeni görüntüler, her gün yeni tapeler
ortaya çıkıyor. Sizin esas gayeniz, esas amacınız bunu engellemek. Ama, bu, bir defa milletin vicdanına yerleşti, milletin
vicdanında bu var, millet bunu biliyor, bununla ilgili de kararını vermiş
durumda. Dolayısıyla, siz her ne kadar “komplo” da deseniz, her ne kadar
bununla alakalı “Hükûmeti değiştirme”, “Hükûmete operasyon” da deseniz,
vatandaş yolsuzlukların, rüşvetin mağduriyet olmadığının farkında. Bununla
ilgili de inşallah 30 Martta gereğini yapacaktır diye düşünüyorum.
Yine, hep “ileri demokrasi”den bahsettiniz. Hep “ileri demokrasi, ileri
demokrasi, ileri demokrasi” ama hep “ileri demokrasi” diyerek demokrasinin
önünü kestiniz bugüne kadar; hep, demokraside ne varsa onu engellemeye
çalıştınız.
Şimdi, bütün
gazetelerin, televizyonların birçoğunu haksız yere ele geçirip kimini, efendim,
Halk Bankasından kredi alarak alıp, kimini, iş adamlarını para ödemeye
zorlayarak elde edip birçok gazeteyi ve televizyonu candaş
yaptınız, bir kısmını da yandaş yaptınız. Her gün bakanlarınız, efendim, genel
başkan yardımcılarınız, Başbakan, televizyon ekranlarında; bu da yetmiyormuş
gibi muhalefete çok kısıtlı yer verilmesine bile tahammül edemediniz. İşte,
Sayın Başbakanın, Habertürk televizyonunun
yönetmenini arayıp oraya, efendim, Sayın Genel Başkanımızın, Devlet Bahçeli
Bey'in alt yazıyla geçen haberini engellemesi ne kadar tahammülsüz olduğunuzu
ortaya koyuyor.
Demokrasi demek,
tahammül etmek demektir; demokrasi demek, herkesin özgürce konuşabilmesini,
herkesin haberinin doğru bir şekilde halka ulaştırılmasını sağlamak demektir
ama siz en doğruları bile engellemek için, halka ulaşmaması için elinizden
gelen her şeyi yapıyorsunuz. Bu, ileri demokrasi filan değildir. Bu, olsa olsa
demokrasiyi engellemektir, olsa olsa demokrasiye renk katanların sesini
kısmaktır. Siz, Mecliste daha önce Meclis TV Meclis çalıştığı müddetçe yayın
yapıyordu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin vatandaşla
buluşmasını engellemek için buradaki yayınları bile kısıtladınız. Sizde bir
özgürlükleri kısıtlama, demokrasiyi engelleme mantığı var, bu mantığı
değiştirmediğiniz müddetçe de demokrasiden bahsetmek sizin ağzınıza yakışmıyor
değerli arkadaşlar. Onun için demokrasiyi inanarak yaşamak lazım.
İşte, bir
yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla alakalı ne kadar savcı varsa, bu operasyonu
başlatan, bu operasyonda bulunan polis memurları, polis müdürleri varsa
hepsinin yerlerini değiştirdiniz. Eğer bu komploysa, eğer bu şeyse niye bu
kadar korkuyorsunuz ya, neden bu kadar korkuyorsunuz? Savcıların yerini
değiştiriyorsunuz, polis müdürlerinin yerini değiştiriyorsunuz. Bırakın,
gitsinler, aklansınlar ama yok, demek ki bir korkunuz, endişeniz, tereddüdünüz
var ki önünü kesiyorsunuz. Savcıları tayin et, yerini değiştir; polisleri tayin
et, yerini değiştir, işte en son da Adana İl Jandarma Alay Komutanını da
görevden aldırdınız, oradaki savcıları da görevden aldırdınız. Dolayısıyla, bu
ülkede demokrasi olduğundan bahsetmek mümkün değildir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sisteme
girmişsiniz. Ben soracağım niçin olduğunu Sayın Aslanoğlu da önergeyi bir
oylatayım. Sistemdesiniz, size soracağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, 60’a göre bir dakikalık söz istiyorum.
BAŞKAN – Bir
dakikalık söz verdim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, TİB Başkanı burada, BTK Başkanı burada,
Sayın Bakan yok ama Müsteşar burada. Biz uluslararası sanal suçlarla ilgili
imzalamışız bunu fakat Meclisten geçirilmediği için bu yürürlüğe girmemiş. Bu
açıdan, istediğiniz kadar kanun çıkarın, eğer siz sanal suçlarla ilgili
anlaşmayı Meclisten geçirmezseniz hiçbir şey ifade etmez. Onun için, bu kanunun
arkasına hemen sanal suçlarla ilgili anlaşmayı da getirin ki bir şey ifade
etsin, yoksa bu kanun hiçbir şey ifade etmez. Bunu söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Madde
88’de üç adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 88’inci maddesinde yer alan 3. Fıkranın yasa
tasarısı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Hasip
Kaplan
Bingöl Iğdır Şırnak
Erol Dora Abdullah Levent Tüzel Altan Tan
Mardin İstanbul Diyarbakır
Ertuğrul
Kürkcü
Mersin
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 88 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesinin arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan
Adana Kayseri Denizli
Necati
Özensoy
Bursa
"MADDE 88-
5651 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki üçüncü, dördüncü,
beşinci ve altıncı fıkralar eklenmiştir.
"(2) Yer
sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içeriği bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu
maddelerine göre haberdar edilmesi halinde yayından çıkarmakla yükümlüdür.''
"(3) Yer
sağlayıcı, yer sağladığı hizmetlere ilişkin trafik bilgilerini üç aydan az ve
altı aydan fazla olmamak üzere yönetmelikte belirlenecek süre kadar saklamakla
ve bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini sağlamakla yükümlüdür.
Başkanlık bu bilgilerden kendisine teslim edilenleri bir haftadan fazla
saklayamaz. Bu sürenin sonunda bilgiler Başkanlık tarafından geri
getirilemeyecek şekilde silinir. Yer sağlayıcının ve Başkanlığın veri silme
işlemleri Yönetmelikler tarafından belirlenir.
(4) Yer
sağlayıcılar, yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde yaptıkları
işin niteliğine göre sınıflandırılabilir ve hak ve yükümlülükleri itibarıyla
farklılaştırılabilirler.
(5) Yer
sağlayıcı, Başkanlığın talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa
teslim etmekle ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu
tedbirler vatandaşların kişisel mahremiyetini ihlal eden teknolojiler
kullanımını içeremez.
(6) Yer
sağlayıcılık bildiriminde bulunmayan veya bu Kanundaki yükümlülüklerini yerine
getirmeyen yer sağlayıcı hakkında Başkanlık tarafından onbin
Türk Lirasından yüzbin Türk Lirasına kadar idari para
cezası verilir."
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 88 inci maddesinde yer alan 5. Maddenin
ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ramis Topal Aytuğ
Atıcı
İstanbul Amasya Mersin
Erdal Aksünger
Muharrem Işık Hasan Ören
İzmir Erzincan Manisa
2) Yer
sağlayıcının aşağıdaki şartların varlığı halinde, kullanıcının talebi üzerine
sakladığı veri ile ilgili hukuki veya cezai sorumluluğu yoktur:
(a) Yer
sağlayıcının verinin hukuka aykırı olduğuna ilişkin fiilen bilgisinin olmaması; veya
(b) Yer
Sağlayıcının, verinin hukuka aykırı mahiyeti hakkında bilgi sahibi olması
üzerine, veriye ilişkin üçüncü şahsın hukuka aykırılık iddiası ile hemfikir
olması halinde, söz konusu veriye erişimi engellemek üzere ivedilikle hareket
etmiş olması.
Yukarıdaki hüküm,
Yer sağlayıcının işbu Kanun'un 8. ve 9. Maddelerinde düzenlenen
yükümlülüklerine halel getirmez.
3) 2. fıkra
uyarınca Yer Sağlayıcının hukuka aykırı veriden fiilen haberdar edilmesi
aşağıda belirtilen bilgilerin kendisine ihbar edilmesi ile sağlanır:
- İhbarın tarihi,
- İhbarda
bulunanın TC kimlik numarası dahil kimlik bilgileri,
- Hukuka aykırı
olduğu iddia edilen veriye ilişkin açıklayıcı bilgiler ve Yer Sağlayıcı
platformundaki URL Adresi,
- İlgili içeriğe
erişimin engellenmesini haklı kılan sebepler, buna ilişkin bilgiler, dayanılan
mevzuat hükümleri de dahil olmak üzere hukuki ve maddi
gerekçeler, ve
- İhbar sahibinin
daha önce içeriğin kaldırılması amacıyla İçerik Sağlayıcıya yaptığı başvuru
veya bu başvuru yapılamadıysa, niye yapılmadığına ilişkin açıklama
4) Yer sağlayıcı,
çocuk istismarı suçlarıyla mücadele amacıyla sınırlı olarak yer sağladığı
hizmetlere ilişkin trafik bilgilerini bir yıl ile kadar saklamakla ve bu
bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini sağlamakla yükümlüdür.
5) Yer
sağlayıcılar, yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde yaptıkları
işin niteliğine göre sınıflandırılabilir ve hak ve yükümlülükleri itibarıyla
farklılaştırılabilirler. Sınıflandırılma yapılabilmesi için yönetmelik
tarafından içinde yer sağlayıcıların teknik, hukuki ve ticari temsilcilerinin
ve akademisyenlerin de bulunduğu en az yirmi kişilik bir kurul oluşturulacak ve
sınıflandırma bu kurulun tavsiye kararları doğrultusunda yapılacaktır.
6) Yer sağlayıcı,
Başkanlığın talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa teslim
etmekle ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri almakla yükümlüdür. Yer sağlayıcı
kendisine ait olmayan bilgiyi mahkeme kararı olmadan veremez. Yer sağlayıcı
kendisinin suçlanmasına sebep olabilecek veya sair biçimde kendi nezdinde
sorumluluk doğurabilecek gizli veya hassas bilgilerin talep edilmesi hallerinde
talep edilen bilginin niteliğinin, verilişin biçiminin ve kullanılma sebebinin
belirlenmesi için mahkeme kararı talep edebilir.
Türkiye'de kurulu bir şirket
olarak veya Türkiye'de kurulu sunucuları ile faaliyet gösterip de yer
sağlayıcılık bildiriminde bulunmayan veya bu Kanundaki yükümlülüklerini yerine
getirmeyen yer sağlayıcı hakkında Başkanlık tarafından onbin
Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir."
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
EFKAN ALA – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Ören, buyurunuz.
HASAN ÖREN
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 88’inci maddede Cumhuriyet
Halk Partisinin verdiği önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Demokrasi adına
çıktığınız yol, tahmin ediyorum, diktatörlükle sonlanmaya doğru gidiyor.
Almanya’da seçimleri kazanan Adolf Hitler’in Meclis önünde yaptığı konuşmada
söylediği sözle Başbakanınki uyum sağlamaya ve uyum içerisinde görünüm
sergilemeye başladı. Ne demişti Adolf Hitler? “Artık Almanya’nın yargıcı
benim.” Başbakan ne demişti Ergenekon davalarıyla ilgili? O da demişti ki: “Bu
davaların savcısı benim.” Sizin demokrasi adına açtığınız sözde demokrasiyi,
kaliteli, ileri demokrasi anlayışını diktatörlükle sonlandırmaya doğru hızla
gidiyorsunuz.
Şimdi hangi
engeli kaldırmaya çalışıyorsunuz? İletişimle ilgili,
İnternet’le ilgili. Peki, gerçekten samimiyseniz, bu konuda
samimiyetinizi test etmek gerekliyse, 2011 yılından önce CD’ler, kasetler
ortaya çıkar iken montaj kasetlerle Türkiye'nin birçok değerli siyasetçisini
siyasetin sonuna doğru getirmeyi düşündüğünüz anda bu hassasiyeti niye
göstermediniz? Neden bununla ilgili bir düzenlemeyi telekomünikasyonda yapmadınız?
Ama, o zaman işinize gelmedi, o zaman bunu
kullandınız, konuştunuz. Hatta, Başbakan miting
alanlarına çıktı, bununla ilgili, örf ve âdetlerimize, ahlakımıza uymayan
propagandalar gerçekleştirdi. Şimdi değiştirme ihtiyacını niye hissediyorsunuz?
Çıkanlar hoş değil, söylenenler hoş değil. Dün çıkanlarla ilgili, geçen hafta
Sayın Başbakan dedi ki: “Bu, geçmiş dönemde çıkan kasetler örgüt tarafından,
camia tarafından, cemaat tarafından çıkarıldı.” diye beyanat verdi, konuştu.
Peki, gerçekten bu böyleyse bugüne kadar Sayın İçişleri Bakanı niye acaba bir
araştırma açmadı? Gerçekten, dün kanka olduğunuz, dün
iç içe girdiğiniz, laf söyletmediğiniz cemaatin bu kasetlerle ilgili bir kusuru
var ise bugüne kadar niye bununla ilgili gerekli olanları yapmadınız? Çünkü
işinize gelmedi. Şimdi niye yapıyorsunuz? İletişimin başına Hükûmetin atadığı
bir genel müdürü getiriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, her çıktığımda söylüyorum. Bu yolun sonu karanlık. Dönün
suratınızı muhalefete. Bugün sizin bu çıkardığınız kanunlar, bu çıkardığınız
yasalar yarın sizi yargılayacaklar. O zaman diyeceksiniz ki: “Niye çıkardık biz
bunları? Neden böyle bir yanlışı yaptık?” Biz, muhalefet olarak, o yanlışa
girmenizi engellemeye çalışıyoruz. Farklı anlayabilirsiniz, yanlış
anlayabilirsiniz ama lütfen buna dikkat edin. Yarın sizin atadığınız kişinin
yerine iktidara gelen parti atayacaktır. O atanan insan sizi yargılayacaktır,
yargıladığı zaman da hepiniz birden bağıracaksınız.
Bakınız, şimdi ne
yaptınız? 28 Şubatta ne dediniz? Neden çok huzursuz oldunuz? Fişlenmelerden.
Yani fişlenmeyi kabul etmediniz, dediniz ki: “Demokratik bir ülkede fişlenme mi
olur?” Doğrudur, demokratik bir ülkede fişlenme mi olur? Sünni, Alevi, Çerkez,
Kürt, cemaatçi, solcu, sağcı, hiçbir şey olmaz, olmaması gerekli.
Sayın İçişleri
Bakanımız, siyaseten gelmediniz atamayla geldiniz, Anayasa’mızda da yeri var,
doğrudur. On beş gün içerisinde hangi kıstasları göz önüne alarak 6-7 bin
polisi yerinden aldınız, başka yere atadınız? Gerçekten fişlemeye dayalı… Bu
kadar hızlı, bu kadar süratli olabilmesi için, bu polislerin, emniyet
müdürlerinin fişlenmesi gerekliydi. Gerçekten fişleme mi yaptınız? Yani “28
Şubattan ağzımız yandı, aman şimdi sıra bize geldi.” deyip, gerçekten bir
fişleme yapıp on beş gün içerisinde emniyet müdüründen polise kadar 6-7 bin
kişinin yerini değiştirdiniz. Yetmedi, yargıda nasıl yaptınız, niye yaptınız?
Kimin hangi cemaate, kimin hangi mensubiyeti olduğunu anladınız ki yüzlerce
savcıyı, yüzlerce hâkimi değiştirdiniz?
Değerli
arkadaşlarım, bu yaptıklarınız dün şikâyet ettiklerinizin aynısıdır. Hani, çok
önemli bir şey vardır -ben kısaltılmışını okuyayım buradan- Hammurabi
Kanunları. Bir kitapta şöyle yazar: “İlk kanun koyucu olan Babil Kralı Hammurabi, tahtına çıkınca…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÖREN
(Devamla) – Sayın Başkanım, şurada gözüken dakikalar beni aldatmıştır.
BAŞKAN – O
yanlış. Ne yapayım?
HASAN ÖREN
(Devamla) – Ama, yapmayın… Ben oraya bakarak konuşmamı
devam ettiriyorum. Orada sizin monitörde yaptığınız bir hatadan dolayı benim
hata yapmama vesile olamazsınız. Benim gözüm hem burada hem orada. Ne yapayım
şimdi, siz söyleyin.
BAŞKAN – Bir şey
yapamayız, çok özür dilerim.
HASAN ÖREN
(Devamla) – O zaman, son şunu okuyayım, bırakayım.
BAŞKAN – O mümkün
değil.
Çok teşekkür
ediyorum, sağ olun. Selamlayın ve bırakın.
SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Önerge çok Hasan Bey, önerge çok.
HASAN ÖREN (Devamla)
– Doğru söylüyorsun.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 88 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesinin arz ve teklif ederiz.
Necati
Özensoy (Bursa) ve arkadaşları
"MADDE 88-
5651 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki üçüncü, dördüncü,
beşinci ve altıncı fıkralar eklenmiştir.
"(2) Yer
sağlayıcı, yer sağladığı hukuka aykırı içeriği bu Kanunun 8 inci ve 9 uncu
maddelerine göre haberdar edilmesi halinde yayından çıkarmakla yükümlüdür.''
"(3) Yer
sağlayıcı, yer sağladığı hizmetlere ilişkin trafik bilgilerini üç aydan az ve
altı aydan fazla olmamak üzere yönetmelikte belirlenecek süre kadar saklamakla
ve bu bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini sağlamakla yükümlüdür.
Başkanlık bu bilgilerden kendisine teslim edilenleri bir haftadan fazla
saklayamaz. Bu sürenin sonunda bilgiler Başkanlık tarafından geri
getirilemeyecek şekilde silinir. Yer sağlayıcının ve Başkanlığın veri silme
işlemleri Yönetmelikler tarafından belirlenir.
(4) Yer
sağlayıcılar, yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde yaptıkları
işin niteliğine göre sınıflandırılabilir ve hak ve yükümlülükleri itibarıyla
farklılaştırılabilirler.
(5) Yer
sağlayıcı, Başkanlığın talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde Başkanlığa
teslim etmekle ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu
tedbirler vatandaşların kişisel mahremiyetini ihlal eden teknolojiler
kullanımını içeremez.
(6) Yer
sağlayıcılık bildiriminde bulunmayan veya bu Kanundaki yükümlülüklerini yerine
getirmeyen yer sağlayıcı hakkında Başkanlık tarafından onbin
Türk Lirasından yüzbin Türk Lirasına kadar idari para
cezası verilir."
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
EFKAN ALA – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Özensoy, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Torba yasalar,
yapılan kanunların kalitesini gösterir. Tabii, özellikle bu dönemde de çok
fazla torba yasa yaptığımız için de bu dönemde yapılan kanunların da çok fazla
kaliteli olmadığı görüşündeyim. Bunun da sebeplerine gelince;
tabii, kişiye özel veya geneli içine alacak yasalar değil de duruma göre, bugün
bize dokunmayacak ama başkalarına dokunacak veya başkalarına dokunsa da çok
önemli olmayan bir şekilde kanunlar yapılırsa, sonuç itibarıyla, gün gelince bu
yasalardaki boşlukların size ucu dokununca, işte böyle torba yasalarla günü
kurtarmanın peşinde oluyoruz maalesef. Bu da sizin de ifade ettiğiniz gibi,
zaman zaman biz araştırma önergelerinin gündeme alınmasıyla ilgili teklifler
verdiğimizde “Siz burada Meclisi boşa çalıştırıyorsunuz.” diyorsunuz ama o
günlerde biz hep vatandaşın problemlerini dile getiriyoruz ama bu yasa, işte,
bire bir vatandaşın problemlerinin dışında, özel olarak, böyle kanun
boşluklarıyla size sıkıntı olacak konuları kapatmak adına yaptığımız bir yasa.
Şimdi, buna örnekler
verelim, arkadaşlarımız da verdi. Hepinizin bildiği gibi, 2011 seçimleri
öncesindeki o İnternet üzerinden Milliyetçi Hareket Partisine yapılan alçakça
saldırı ve ahlaksızca saldırılar karşısında Adalet ve Kalkınma Partisi
yetkililerinin ve Sayın Başbakanın tutumunu çok iyi hatırlıyorum. O gün o
yapılanları, o İnternet’teki yayınları veya işte, sunanları, efendim,
izleyenleri hiç kınamadı, aksine, Sayın Başbakan mitinglerde çıktı “İşte
gördünüz mü, MHP’liler böyle, MHP’li yöneticiler böyle.” diye şimdi ağzıma da
almayacağım birtakım şeyler ifade etti. Ama şimdi, dün de Sayın Bakan başta
olmak üzere “Teknoloji öyle gelişti ki benim kafamı çıkartıp yerine başka kafa
koyabilirler.” vesaire, vesaire gibi, tuzaklar vesairelerden bahsedildi.
Şimdi, dün
Milliyetçi Hareket Partisine yapılan o alçakça saldırıları -yatak odalarına
kadar girilen- o alçak adamların yaptıklarının bir tanesini bir cümleyle
kınamadınız, şimdi, bugün, bunlarla ilgili, size ucu dokunmaya başlayınca
tedbirler geliştirmeye başladınız.
Bakın, Sayın
Bakana buradan da -yeni Bakana- bir şey ifade etmek istiyorum. Sağ olsun, yeni
Bakan olmasına rağmen, bu dönemde, hemen, şehit olan kardeşimiz Cengiz
Akyıldız’la ilgili konuyu -beni de, Sayın Genel Başkanım yanımda olduğu için, bilgilendirdi-
takip ettiğini ve işte, onlarla ilgili… İlgililer yakalandı, soruşturma
yapılıyor ama 2011’deki bu konuyla alakalı, biz, bu “server”ların kime ait olduğunu, “server”lara
kredi kartıyla kimler tarafından para ödendiğini, telefon numaralarını ve bir
kişide 8 binden fazla telefon numarası olduğunu, genel merkezdeki kamera
kayıtlarından o genel merkezi izleyen, dinleyen o istihbarat arabalarının
görüntülerini vermiş olmamıza rağmen -bizim görevimiz olmamasına rağmen- o
konuyla ilgili bir tane gelişme söyleyin bana.
Şimdi, Sayın Bakan -hem yeni geldi; iyi niyetli olduğunu da, ifade
ettiğim gibi, gördüm- lütfen, bu konu da hazır gündemdeyken tekrar bu dosyaları
bir açsın; geçmişle ilgili, hiç olmazsa, bu yapılan hataların telafisi için, bu
alçakça saldırıları yapan, bu alçakça görüntüleri alenileştiren kimse bunlardan
hesap sorulsun diye buradan ifade etmek istiyorum.
Daha, işte,
birçok konu konuşuldu: “Masumiyet karinesi.” Dün, herhangi birimizle ilgili…
Şahsımla ilgili bir soruşturma yapılmıştı 2007 seçimlerinde, Başbakan üç tane
mitingde söyledi. O zaman daha “çapulcu” ismini taktı bize ama o zaman
masumiyet karinesi yoktu, şimdi hukukta masumiyet karinesi başladı. İşte, men dakka dukka!
Hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 88’inci maddesinde yer alan 3. Fıkranın yasa tasarısı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN
ALA – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Ertuğrul Kürkcü…
Buyurunuz Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; burada biraz, aslında, beyhude
konuşuyoruz çünkü ispat etmeye çalıştığımız antidemokratiklik, otoriterlik,
uluslararası normlara aykırılık, bunların hepsi aslında birer bedahet. Yani
bunu biz de biliyoruz, kamuoyu da biliyor, bu yasayı gündeme getiren parti de,
Hükûmet partisi de bunun böyle olduğunu biliyor. Bile bile bu yasa çıkartılacak
çünkü aslında, Adalet ve Kalkınma Partisi kurmayları şöyle düşünüyorlar:
Seçimlere kadar, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar -ki belki genel seçimler
onunla birleşecek- biz bu yasayı çıkartırız. Bu yasa Anayasa Mahkemesinde
görüşülünceye kadar, Cumhurbaşkanı tarafından geri çevrilinceye kadar bu yasa
hükümleri geçerlidir. Böylelikle, eninde sonunda geri dönecek olsa da bu yasa,
biz bu firavun tavrını sürdürerek sosyal medyayı kontrol altına alabiliriz,
muhaliflerimizi buradan kıstırabiliriz, aleyhimize yapılabilecek herhangi bir
yayının önünü kesmiş olabiliriz, savcıların önüne kanıt ya da resen onları
harekete geçirebilecek suçlamaların gelmesini önleyebiliriz. Bundan başka
hiçbir amacı yoktur bu yasanın.
Bu yasa beş para
etmez, bu yasanın savunulacak herhangi bir tarafı yoktur. Daha önce de
söyledik, bu yasa Türkiye’yi dünyada İnternet yasaklarıyla, ifade özgürlüğü
sınırlarıyla tanınmış devletlerle aynı sıraya sokacaktır. Fakat -yanlış
anlaşılmasın, geçen gün de bunu söyledik- İran ya da Çin, bunlar Türkiye’den
daha az önemli ülkeler değiller. Ancak, bu ülkelerin devletleri halklarıyla bir
toplumsal sözleşme yapmadılar; onlara, sizin ifade özgürlüğünüzü, iletişim
özgürlüğünüzü garanti ediyoruz demediler, böyle bir taahhüdün altına
girmediler. O yüzden, orada o yasakların olup olmaması doğrudan doğruya o
ülkelerin halklarıyla devletleri arasındaki bir mesele. Türkiye’de ise devlet
ile toplum arasında böyle bir sözleşme var. Bu sözleşme üstelik Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’yle birleştirilmiş, Birleşmiş Milletler Evrensel
Bildirgesi’yle ortaklaştırılmış, bütün uluslararası anlaşmalarla
ortaklaştırılmış olduğu için, Türkiye’yi yönetenler, şimdi bunun daha
gerisindeki bir yasayı çıkartmaya tevessül bile etmemelilerdi; ediyorlar.
Böylelikle, Türkiye’yi değil, aslında kendilerini bu otoriter rejimlerle aynı
hizaya sokuyorlar.
Şimdi, buradaki
en kritik mesele, halkın, bizlerin, Hükûmetin dışında, aslında, bu yasanın
yürütülmesi, Türkiye’deki büyük İnternet servis sağlayıcılarına, Vodafone, Turkcell, Türk Telekom
gibi şirketlere dayatılmış durumdadır. Ticaretle, sektörel
gelişmeyle, sektör uzmanlığıyla hiçbir ilgisi olmayan bir birleşmeye bu büyük oyuncular razı
olacaklar mıdır? Müşterilerinin bilgisini devlete peşkeş çekecekler midir,
onların ihbarcısı olacaklar mıdır? Tıpkı Kürdistan’da aşiretlere dayatılmış
olan koruculuk gibi, bu İnternet koruculuğu işini “küresel dünya”,
“küresel medeniyet” diye car car car
konuşan bu şirketlerin yöneticileri kabul edecekler mi, etmeyecekler mi, mesele
budur. Onların boynu Hükûmet karşısında büyük olasılıkla eğik olabilecektir ama
müşterilerinin onlardan başka bir yere gitme hakkını da böylelikle bu yasa
ellerinden almaktadır. O nedenle bu İnternet koruculuğu yasasına ne şirketler ne
halk ne biz boyun eğmezsek Hükûmeti kendi kaderiyle baş başa bırakabiliriz.
Gerçeklerden
korkmak, gerçeklerden kaçmak Hükûmeti akıbetinden kurtaramayacaktır. Adalet ve
Kalkınma Partisi rejimi, Hükûmeti, bütün öteki despot hükûmetler gibi, sonunu
tarihin çöplüğünde bulacaktır. Güle güle arkadaşlar! Oy veriyorsanız size de
onlarla beraber güle güle! (BDP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi madde 89’da
üç adet önerge vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 89. uncu maddesinde yer alan 6. maddenin (d)
fıkrasında yer alan “Başkanlığın talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde
Başkanlığa teslim etmekle ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri almakla"
ifadesinden sonra gelmek üzere;
"Erişim
sağlayıcı kendisine ait olmayan bilgiyi mahkeme karar olmadan veremez. Erişim
sağlayıcı kendisinin suçlanmasına sebep olabilecek veya sair biçimde kendi
nezdinde sorumluluk doğurabilecek gizli veya hassas bilgilerin talep edilmesi
hallerinde talep edilen bilginin niteliğinin, verilişin biçiminin ve kullanılma
sebebinin belirlenmesi için mahkeme kararı talep edebilir." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Muharrem
Işık
İstanbul Erzincan
Erdal Aksünger Aytuğ Atıcı Ramis
Topal
İzmir Mersin Amasya
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 89'uncu maddesinin kanun tasarısından
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Hasip
Kaplan
Bingöl Iğdır Şırnak
Erol Dora Abdullah Levent Tüzel Altan Tan
Mardin İstanbul Diyarbakır
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan
Adana Kayseri Denizli
BAŞKAN –
Komisyon, önergelere katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
EFKAN ALA – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Buldan, sizden mi başlayalım?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Erol Bey konuşacak Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Dora, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA
(Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 89’uncu maddesi
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de ve
dünyada İnternet yasakları ve bazı ülkelerde sansür noktasında olan İnternet
erişiminin engellenmesi önemli bir gündem konusu olmuştur. İnternet’in
yaşadığımız gezegeni iletişim ve haberleşme noktasında bir köye dönüştürdüğü
hemen herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Erişimi engelleme
kararları, zaman zaman suçun kişiselliği ilkesini göz ardı eden ve kullanıcı
aleyhine sorunlar çıkartan bir uygulama hâline gelmektedir. Küçük bir içerik
yüzünden İnternet sitesinin tamamını kapatmak veya erişimini engellemek çok
daha büyük sorunlara sebep olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kanun değişikliği teklifi incelendiğinde, değişikliklere göre,
kamu istediği anda, mahkeme kararı olmaksızın, istediği İnternet sitesini
kapatabilecek yani İnternet’in kaderi tamamen hükûmetin eline geçecektir. Özel
hayat gibi, habercilikte herkes için değişik sınırları bulunan, yargının bile
yıllardır standart ölçüler geliştirmekte zorlandığı bir kavram yeni
düzenlemeyle, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının bir İnternet sitesindeki
haberin veya görsel malzemenin doğrudan yayından kaldırılmasına gerekçe
yapılmak isteniyor. Yani, hükûmetin atadığı bir bürokrat, başkalarının hak ve
özgürlüklerini korumak gibi hiçbir sınırı bulunmayan, uçsuz bucaksız bir
alanda, istediği haberi ve görsel malzemeyi, üstelik yayını yapan İnternet sitesinden
de habersiz olarak doğrudan yayından kaldırabilecektir.
Yine mevcut
9’uncu maddeye yapılmak istenen başka bir ekle, idarenin doğrudan engellemediği
bir içerikte özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler,
Başkanlığa doğrudan başvurarak erişimin engellenmesini isteyebileceklerdir. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yani idare, burada sadece,
başvuru sahibinin hakkın ihlaline neden olduğu öne sürülen ilgili yayındaki
haberin, içeriğin adresini, hangi açılardan hakkın ihlal edildiğine ilişkin
açıklamayı ve kimlik bilgilerini ispatlayacak bilgileri eksiksiz vermesine
bakacak; eksik yoksa TİB bu talebi, uygulanmak üzere derhâl erişim sağlayıcılar
birliğine bildirecek ve erişim sağlayıcılar bu tedbir talebini en geç dört saat
içinde yerine getirecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; böylece, örneğin, bir haberde özel hayatının
gizliliğinin ihlal edildiğini öne sürecek olanlar, sadece Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığına başvurarak söz konusu haberi yayından kaldırtabileceklerdir.
Dikkat ederseniz, bu düzenlemede de bir yargı denetimi kararı aranmıyor, içerik
sağlayıcıdan, örneğin haber sitesinden bir savunma ya da görüş istenmiyor.
Böylece, ilgili haber sitesinin kendi içeriğinden çıkarılan haberden ancak
çıkarıldıktan sonra haberdar olabileceği bir düzen öngörülüyor.
Değerli
milletvekilleri, hukuka aykırı içerik ve zararlı içerik konusunun hâlen tam
ayrımının yapılamadığı günümüzde, İnternet’teki suçlarla mücadele etmek için
çok sayıda hukuki çalışma yapılmıştır. Avrupa Birliği Siber Suçlar Konvansiyonu
bu konuyla ilgili net bir çerçeve getirmektedir. Çocuk pornografisi, nefret
suçları, terör propagandası, kumar, fuhuş, organ ticareti, kullanım hakları ve
bilişim suçları dışındaki içerikler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir.
İnternet, tüm
dünya vatandaşlarının ortak alanıdır, merkezî bir hükûmeti ve idare sistemi
yoktur, ifade özgürlüklerine yönelik yasak ve kurallar bu alanda geçersiz
kalmaktadır. Tüm yasal düzenlemelerde bu gerçek asla göz ardı edilmemelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; demokrasiye ve bilişim teknolojilerinin önemine inanan
bir sosyal devletin birinci önceliği, sansürsüz ve ucuz İnternet’i tüm
vatandaşlarına ulaştıracak çözümler oluşturmak olmalıdır. İnternet’te fikir ve
düşüncelerin yayılmasında büyük rol oynayan siteler, çok sesliliğin ve
demokrasinin bir parçası olarak kabul edilmelidir. Şiddete ve kriminal suçlara teşvik etmeyen fikirler ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilmelidir. İnternet'in kötüye kullanılarak hak ve özgürlüklere
zarar verdiği durumlarda uygulanacak yaptırımlar ise kullanıcıların hak ve
özgürlüklerini olumsuz yönde etkilememelidir. İnternet’te suçla mücadelede
sansürün etkisiz bir yöntem olduğu anlaşılmalıdır.
Bu gerekçelerle,
önergemize desteğinizi bekliyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dora.
Sayın Halaçoğlu,
kim konuşacak?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Halaçoğlu, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Anayasa’mızın
28’inci maddesi aynen şunu söyler: “Basın hürdür, sansür edilemez.
Devlet, basın ve
haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”
Arkadaşlar, size
bir şiir okumak istiyorum. Hepinizin ilgisini çekeceğini düşünüyorum.
“Adam seslendi: Rabb’im, bana varlığından bir emare göster.
Gökyüzünden bir
kelebek süzüldü.
Ama adam görmedi.
Adam yine
seslendi: Rabb’im, bana varlığından bir emare göster.
Bir kuş cıvıldadı
ağaçta.
Ama adam duymadı.
Adam tekrar
seslendi: Rabb’im, bana varlığından bir emare göster.
Bir şimşek çaktı
gökyüzünde, bir yıldırım düştü.
Ama adam
anlamadı.
Adam yine seslendi:
Rabb’im, bana varlığından bir emare göster.
Bir cenaze geçti
önünden.
Ama adam oralı
olmadı.”
Değerli
milletvekilleri, tabii ki görmek için göz gerekir, işitmek için kulak gerekir,
duymak için his gerekir ve oralı olmak için de gerçekten ama gerçekten, o
konuya vâkıf olmak gerekir.
Şimdi, bazı
arkadaşlarımız, efendim, dün ortaya çıkan ses kayıtlarının doğru olup
olmadığını sordular. Şimdi herkese dinletmek istiyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Doğru Hocam, doğru.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) - Herkese dinletmek istiyorum, bakalım ne düşünecek herkes. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Ama, bazılarının gözleri kör, kulakları
sağır olurmuş Hocam.
(Hatip, tablet
bilgisayarından bir ses kaydı dinletti.)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir usul, esas yok! Sayın Halaçoğlu şu anda
yanlış bir iş yapıyor, lütfen uyarır mısınız?
BAŞKAN – Ben bir
şey duymuyorum zaten.
Sayın Halaçoğlu…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) - Duyuyoruz, biz inanıyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bakın, kendisi konuşmuyor, başka şeyi yapıyor. Yani, paralel yapıya
hizmet ediyor Sayın Halaçoğlu.
BAŞKAN – Hayır,
anladım da…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yakışıyor mu size Hocam?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Yakışıyor, yakışıyor.
Şimdi, Allah
aşkına, “Yakışıyor mu?” diye soruyorsunuz. Peki, yahu hırsızlık yapan adama
“Yakışıyor mu?” diye sorulur mu Allah aşkına?
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Ne biliyorsunuz? Mahkemeden karar mı çıktı? Sabit oldu mu?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Adam tutmuş, resmen
Anayasa’nın 28’inci maddesini ihlal ediyor, sansür uyguluyor, bir televizyona
direktif veriyor, susturuyor, kaldırtıyor, burada yazıyor, burada söylüyor
telefon görüşmesiyle ve ondan sonra diyorsunuz ki: “Bu yakışıyor mu?” Peki,
Başbakanın yaptığı yakışıyor mu arkadaşlar? (MHP sıralarından alkışlar)
Başbakanın yaptığı yakışıyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Halaçoğlu, onun yeri başkadır.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Peki, ayrıca, sizin yaptığınız yakışıyor mu? En azından, sansüre
sizin de karşı çıkmanız gerekmiyor mu? Ama bakın, ben şunu söyleyeyim: Bunu kim
kaydettiyse de yanlış yaptı ama Başbakan daha çok yanlış yaptı, Başbakanın
talimat verdiği televizyon ondan da büyük yanlış yaptı, basın ahlaksızlığını
yerine getirdi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Ya yalansa!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – İnsan onuruyla yaşar. Onu söyledim demin, anlamanız gerekir diye.
Allah’ın varlığını Allah sürekli gösteriyor anlamıyorsanız, burada da
sahtekârlığı anlamıyorsanız, daha ne söyleyeceğiz?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, Allah’ın varlığının anlamı bu mu?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Ne anlayacağız daha fazlasından? Hâlâ konuşuyorsunuz. Burada adam
ne diyor? “Kaldırın, altta akan yazıyı da kaldırın." diyor. Bunu söyleyen
insan için hâlâ savunmadasınız. İnsan insaf eder biraz ya! Şu Meclisin bu gibi
sansürlerin önüne geçmesi gerekir, kim yaparsa yapsın. Ama siz hâlâ, bununla
ilgili, tutmuşsunuz ileri geri “Efendim, yaptı mı, yapmadı mı?” veya “Bunu
burada söylemeniz yakışık alıyor mu?” diyorsunuz. Ayıptır yani! Sizin kendi
içinizde yakışık alıyor mu bunu böyle söylemeniz? Eğer, benim şimdi elimde
yetki olsa Başbakanın konuşmasını engellesem, televizyonlara baskı yapsam
yakışık alır mı arkadaşlar?
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – MHP’lilerin kasetlerini göstermek yakışık alır mı? Kasetleri
göstermek yakışık alır mı?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Gösterdiniz zaten!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Kim olursa olsun, bir genel başkan, bir muhalefet genel başkanının
konuşması televizyonda veriliyor, sırf bundan dolayı televizyona baskı yapıp
durduruyorsa ben şunu söyleyeyim: Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bundan
sonra televizyonların, özellikle Habertürk’ün ortaya
koyduğu hiçbir habere inanmayacağımız gibi, bundan sonra onun televizyon
programlarına da katılmayacağız, ta ki yönetimini değiştirene kadar, ta ki
özür dileyip basın ahlakını yerine getirmeye söz verene kadar. Siz, istediğiniz
kadar takla atın, ne söylerseniz söyleyin, mızrak artık çuvala sığmıyor. Bu
baskıya sizin de en azından tepki gösterecek kişiler olmanız lazım. Bu millet
sizden bunu bekler.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Oylayayım Sayın Elitaş, tamamdır.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Elitaş. Zaman kazanalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
89’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam -saatini
bilmiyorum- Sayın Halaçoğlu buraya yine aynı şekilde, elektronik cihazıyla
çıktı, “Konuşmayı dinleteceğim.” dedi. Sayın Halaçoğlu, o konuşmanın var
olduğunu, doğru olup olmadığını bilmiyorum.
(MHP sıralarının
önüne pankart asılması)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Oo, siz de pankartçılığa
başlamışsınız, tebrik ediyorum!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Neye başlamışım?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Pankartçılığa başlamışsınız, tebrik
ediyorum!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Pankartçılığa…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Orada pankartlar var, farkında değilsiniz herhâlde. Tebrik
ediyorum!
ERKAN AKÇAY
(Manisa) - Sizin gibi sansürcülük yapmaktansa bunu yapmak daha iyidir yani!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Doğru olup olmadığını bilmiyoruz.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Götürmektense pankart açmak daha iyi yani!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Doğru olup olmadığını bilmiyoruz. Ama,
gizlilik kararı alınmış bir soruşturmayla ilgili bir konuyu buraya getirmek,
sizin yasaları ihlal ettiğinizin göstergesidir.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Vay, vay, vay, vay!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İki: En önemli mesele, Sayın Başbakanın o an o kişiye talimat verip
vermediği meselesinden öte, bir ülkenin Başbakanı dinlenebiliyorsa, bir ülkenin
Cumhurbaşkanı dinlenebiliyorsa…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Bunlar yanlış, yanlış. Yanlış olduğunu söylüyoruz bunların. Siz
bağırıyordunuz, siz diyordunuz burada “Öyle bir şey yok.” diye.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …bir ülkenin yetkili kurum ve kuruluşları dinlenebiliyorsa, bir
ülkenin istihbarat teşkilatının en gizli, mahrem olan bilgileri…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – On iki yıldır iktidarsınız, niye bir şey yapmadınız?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Ne iş yaptınız siz on iki yıldır, ne
iş yaptınız? Dinleme sonucunda ne iş yaptınız?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …kamuoyunda ve Halaçoğlu gibileri tarafından bütün insanlarla, bütün
dünyayla paylaşılıyorsa, o zaman dikkat etmek gerekir.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Ava giden avlanır hemşehrim!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - İşte, onun için diyoruz ki: Bakın, şu anda bulunduğunuz tehlikenin
farkında değilsiniz.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) - Biz farkındayız, siz farkında değilsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Sayın Başbakanın bu söylediği şeyi burada ifşa ederken, AK PARTİ’yi yaralarken...
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) - Bunu bizi izlerken düşünecektiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …“Siz böyle yapıyorsunuz, buna müdahale ediyorsunuz.” derken içinde
bulunduğumuz tehlikenin farkında değilsiniz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Bunu bizi dinlerken düşünecektiniz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Biz farkındayız, siz farkında değilsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Birileri Türkiye Cumhuriyeti devletinin içerisine virüs gibi
sızmış, o “paralel yapı” dediğimiz sistem virüs gibi sızmış…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Ya, siz oluşturdunuz, siz! On senedir paralel yapıyı siz
oluşturdunuz, Allah’tan korkun yani!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti’nin
bekasını yok etmek için uğraşıyor ve sizi de, Sayın Halaçoğlu, maşa gibi kullanıyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Paralel yapı… Sizin paraleliniz o yapı. O yapı sizin paraleliniz.
Neden bahsediyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – On bir yıl maşalık yapmışsınız, bunu mu itiraf ediyorsunuz?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – O yapı sizin paraleliniz yani! Neden bahsediyorsunuz? Allah, Allah!
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – On iki yıl kullanmışlar sizi maşa gibi. Ayıp!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz.
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vallahi maşa gibi
kullanılanların kimler olduğu biz çok iyi biliyoruz. Daha, on iki yıldır
beraber olduğunuz paralel yapılanmayla kimler sizi kullandıysa siz kendiniz
itiraf ediyorsunuz, kimleri kullanmışlar bu gözüküyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Yani, başkası kullanıyorsa sen mi dinledin onu? O dinlemeyi sen mi yaptın?
Bunu yapan, maşa gibi kullanmış oluyor işte.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Siz yapıyorsunuz, siz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Ya, sizin yaptığınız paralel yapı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla)
- Ama şunu söyleyeyim: Biz, gizli yapılanmanın ne olduğunu çok iyi biliriz ama
o gizli yapılanmayla on iki senedir farkına varmadan eğer birlikte hareket
ettiyseniz, o gizli yapılanmadan haberiniz yoksa ve bugün ondan şikâyet
ediyorsanız, o zaman, siz devlet işinden hiç anlamıyorsunuz demektir.
İkincisi: Bu
konunun mahkemeye intikal ettiğini ne zaman duydunuz? Mahkemeye intikal etti mi
arkadaşlar bunlar? Hiç kimse söyleyebilir mi? Mahkemeyle hiç alakası yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Soruşturma diyoruz…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Yok mahkemeyle alakası bunun.
Sadece, Sayın
Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanıyla görüşmüş, diyor ki… Sayın Başbakan da tam
olayların çıktığı zaman nereye gitmiş? Fas’a gitmiş. “Cumhurbaşkanı inisiyatifi ele almalı, bunu düzeltmelidir.” diyor ama
Başbakan yok, Cumhurbaşkanını göreve çağırıyor ve Başbakan her şeyden haberdar,
Fas’tan telefon açıyor ve diyor ki: “Şu konuşmaları kaldır.”
Şimdi,
beyefendiler, siz kimin kullandığını söylüyorsunuz, kim tarafından nelerin
ortaya çıkarıldığını söylüyorsunuz. Dün, dünya kadar iş çıkarılırken neden
sesiniz çıkmıyordu? Kim çıkarıyordu o zaman, yandaşlarınız mı çıkarıyordu? Niye
sesiniz çıkmıyordu o zaman? “Paralel devlet” diyorsunuz, millî ordunun kumpasa
uğradığını söylüyorsunuz. Siz, o zaman yok muydunuz bu devleti yönetirken,
neredeydiniz? Şimdi mi aklınız başınıza geldi?
FARUK BAL (Konya)
– Tatilde, tatilde!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Siz tatil mi yapıyordunuz?
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ucu kendilerine dokundu, acıtmaya başladı.
TUFAN KÖSE
(Çorum) – Başkasına olunca iyi!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Devlet yöneten insan beş gün sonra ne olacağını bilir ama siz, üç
sene sonra ne olacağını bilmiyorsunuz. Anayasa’yı değiştirdiniz, şimdi “HSYK’da yanlış yaptık.” diyorsunuz. Üç sene öncekinden bile
haberiniz yok, ondan sonra konuşuyorsunuz. Aklını başına alsın herkes ve ona
göre konuşsun.
Hepinize
saygılar. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608,
2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 89 uncu maddesinde yer alan 6. maddenin (d)
fıkrasında yer alan “Başkanlığın talep ettiği bilgileri talep edilen şekilde
Başkanlığa teslim etmekle ve Başkanlıkça bildirilen tedbirleri almakla"
ifadesinden sonra gelmek üzere;
"Erişim
sağlayıcı kendisine ait olmayan bilgiyi mahkeme karar olmadan veremez. Erişim
sağlayıcı kendisinin suçlanmasına sebep olabilecek veya sair biçimde kendi
nezdinde sorumluluk doğurabilecek gizli veya hassas bilgilerin talep edilmesi
hallerinde talep edilen bilginin niteliğinin, verilişin biçiminin ve kullanılma
sebebinin belirlenmesi için mahkeme kararı talep edebilir." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdal
Aksünger (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aksünger, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün 3 kere
isminizi okudum, nihayet…
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Evet.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kapanıştan
önceki, aslında, tartışmayla ilgili birkaç konu söylemek istiyorum, dinlemeyle
ilgili. Bu memlekette ne facialar yaşandı, bir kısmı da buradaki kurum
başkanlarının olduğu yerlerden kaynaklı. Bu memlekette öyle facialar yaşandı ki
biz dinleme komisyonunda bunların hepsini bir vesileyle aslında gündeme
getirdik, şerhler koyduk ama soruşturma falan Hak getire.
Bakın, kanunda
çok açıkken, kişinin isminin, soy isminin yazılması ve suçunun -istihbarati bilgi bile olsa- yazılması ve arkasından kolluk
kuvvetinin bir savcıya götürdükten sonra, o savcı da bunların hepsine bakıp
“Kanuna uygun.” dedikten sonra yargıcın önüne koyması ve arkasından dinlemenin
başlaması gerekiyor ve bu dinlemeyi yapacak olan da TİB ve bu kadar büyük prosedür içerisinde, hukuk varken bu memlekette adları
kodlanarak binlerce insan dinlendi. Binlerce insanla ilgili bu iddiaların hepsi
mahkemelerde delil olarak kullanıldı ve yasada bunların imha edilmesi
gerekirken bunlar imha edilmedi -bunlar aşikârdır, bunlar belgelidir- başka
insanların, öyle veya böyle eline geçti.
Şimdi, devletten,
paralel devletten, derin devletten, şundan, bundan bahsediyorsunuz. Nereden
bahsettiğiniz önemli değil, ortada hukuk yok. Devletin bütün kademeleri
birileri tarafından tarumar edilmiş. Yani, ayrıca, madem dışarıda böyle bir
yasa dışı örgüt var, birilerini dinlemek için öyle veya böyle koşullanmış.
Peki, bunu araştıran bir kolluk kuvveti var mı? Millî İstihbarat Teşkilatında,
böyle dışarıdan gelen, içeride bir vesileyle olabilecek olan zafiyetleri
yaratacak olan bir çeteye karşı bir eylem planı var mı? Hayır, yok. Emniyet
İstihbarat teşkilatında var mı? Hayır, yok.
Biraz önce
İçişleri Bakanı burada oturuyordu. Kendisine bir şey sorayım: Bu memlekette
2010’dan beri Emniyet İstihbarat teşkilatında envanter
tutulmadığı iddiası var; çıksın, cevap versin. O araçların nerede olduğunu
açıklasın, Almanya’dan hangi şehirden, hangi markalı araçların buraya
getirildiğini ve şu anda onların olduğunu iddia etsin, nerede olduğunu
açıklasın; edemez, edemez.
Bakın, şimdi, TİB’e yetkiyi vereceksiniz; peki, tamam. E, bu aynı TİB
değil mi? Diyor ki TİB Kanunu’nda: “Eğer sana yargıdan dinlemeyle ilgili bir
konu geldiğinde sen bunu yasal görmüyorsan, sakıncalı görüyorsan iade et.” İyi
de buna rağmen, 8 bin tane takma adıyla, kod adıyla adamın dinlendiğini,
komisyonda biz bir sürü insandan duyduk hepsini. Sorduk, hayır, aksine bir şey
söyleyen olmadı. Bunların bir kısmı bu ülkedeki bazı davalarda delil olarak
kullanıldı, nereden geldiğini kimse söyleyemedi. İtirazlar varsa buraya
edilmesi lazım bütün itirazların. Bu memlekette bunların hepsi yaşandı. Devlet
içinde devlet varsa, derini varsa, paraleli varsa buradaki insanların hepsinin
suçudur. Bunu açıkça ifade etmek istiyorum.
Şimdi, yasa
üzerinde önergelerimiz var. Alternatif erişim yollarının araştırılması… Şunu
söyleyeyim: Zaten temelde 5651’in şu andaki hâliyle komplesine karşıyız; partim
olarak söylüyorum, komplesine karşıyız zaten. Bu yasa bir ceza yasası olarak
geliyor şu anda, sansür yasasıdır, ne derlerse desinler.
“Alternatif
erişim yollarının bulunması” diyor. Nasıl bulacaksınız? Mesela bütün tünelleri
kapattınız; öyle mi, öyle bir yeteneğimiz var mı bizim? Mesela bizim Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar attığı adımlarla, oluşturduğu büyük “know-how”larla biz böyle bir teknolojiye mi sahibiz? Hayır,
böyle bir şey yok. İşte, “proxy”leri mi önleyeceğiz, VPN’leri mi önleyeceğiz veya “Ktunnel”leri
mi önleyeceğiz? Ne yapacağız? Hayır, onu yapmayacağız ama size çok ilginç bir
şey söyleyeyim: Millî İstihbarat Teşkilatının -öyle veya böyle- kuruluş
kanununda diyor ki, yurt dışı sinyalleriyle ilgili konuda sen kanuna ihtiyacın
olmadan görevlisin yani oraya buraya başvurmana gerek yok. Şimdi, siz eğer yurt
dışında Google’ın veya YouTube’ın, Facebook’un bir
sayfasına gidip bir şeye bakıyorsanız sinyal dışarıya gittiği için Millî
İstihbarat Teşkilatının hiçbir kanuna dayanmadan burayı öyle veya böyle
durdurma, inceleme, fişleme hakkı görünüyor; bu yasada görünüyor, şu anda
görünüyor. Eğer bunlar hani… Orada ne olduğunu yazmamışsınız, hani alternatif
erişim yolları, nedir mesela? Söyleyin, çıkın buraya. Bizim bilmediğimiz bir şey
mi var? Çıkın, açıklayın. Öyle bir şey yok. Yani, tamamen karşıyız ama bu
maddeyi burada yazdığınız için söylüyorum. Zaten bunların çoğu da öyle,
teorikte olabilir -bunları yazmışsınız- pratikte uygulaması mümkün değil. Bu
ülkede son on-on beş yılda memleketi o kadar çok geri bıraktınız ki
teknolojiden, altyapı yatırımlarından; yok FATİH Projesi’dir, yok bilişim
sınıflarıdır, milyarlarca doları oraya buraya harcadınız, onların hepsi de çöpe
gitti. O yüzden böyle bir teknolojiniz yok diyor, kalanları daha sonraki
maddelerde konuşmak üzere hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 90’da
birbiriyle aynı mahiyette üç önerge vardır. Önergeleri okutacağım ve birlikte
işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 90 ıncı maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Seyfettin Yılmaz Emin Haluk Ayhan
Konya Adana Denizli
Erkan Akçay Muharrem Varlı Yusuf Halaçoğlu
Manisa Adana Kayseri
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Erdal Aksünger Muharrem Işık Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
İzmir Erzincan İstanbul
Aytuğ Atıcı Ramis Topal
Mersin Amasya
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
İdris Baluken Pervin Buldan Hasip
Kaplan
Bingöl Iğdır Şırnak
Erol Dora Abdullah Levent Tüzel Altan Tan
Mardin İstanbul Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) - Sayın Başkanım, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, buyurunuz, sizden başlayalım. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Değerli arkadaşlar, Erdal arkadaşımız birkaç noktaya değindi. Burada
erişim sağlayıcıları birliğini kuracaksınız yani Türkiye’de 196 tane erişim
sağlayıcı var; büyük var, küçük var, dükkân gibi olanlar var ama bu maddeyle,
eğer erişim sağlayıcı bu birliğe üye değilse faaliyette bulunamayacak yani
erişim sağlayıcıları artık sizden izin isteyecek, onayınız olmadan
çalışamayacak. Birinci yasağı, çalışma hürriyetini engellemekten yaptık.
İkincisi:
Microsoft’un, Google’ın, dünya devi ABD ve diğer kaynaklarda olanların
temsilcilerini burada sorguya suale çekeceksiniz, sorumluluk vereceksiniz,
görev vereceksiniz; hak yok. Şimdi, bunu bıraktık.
Şimdi, TİB olarak
siz dinleme yapıyor musunuz, yapmıyor musunuz? Bütün mesele burada arkadaşlar.
Gizli dinleme bu ülkede var mı, yok mu? Kaset, şantaj, İnternet var mı, yok mu?
Şimdi, bakın arkadaşlar, TİB, adli makamların verdiği gizli dinlemeleri
yapıyor. Şimdi, adli makamların verdiği gizli dinlemeleri yapan TİB, dinlemenin
merkezi, hem emniyetten hem jandarmadan gelen dinleme kayıtlarını alıyor,
mahkeme kararlarını uyguluyor. Kocaman depoları var, hatta yıllarca saklıyor;
beraber araştırma komisyonu olarak da gittik gördük. Şimdi, siz gizli dinlemeyi
çözmeden, yasa dışı, ahlak dışı, onur dışı, insanlık dışı, haysiyet dışı,
alçakça dinlemeleri ve şantajları önleyecek mekanizmayı geliştiremedikten sonra
istediğiniz yetkiyi elinize alın, dört saatte kapatın, yıkın, yakın, ne
yaparsanız yapın hikâye. Boş konuşuyorsunuz, boş.
Bakın “önleyici
dinleme” adı altında arkadaşlar, “önleyici dinleme” adı altında 81 ilin bütün
valileri, kaymakamları, emniyet müdürleri ve jandarma komutanları dinleme
yapıyor. Türkiye’de, dinleme, ayağa düşmüş arkadaşlar; gizli dinleme uzman
çavuş ve bekçi düzeyine düşmüş bu ülkede. Uzman çavuş ve bekçi düzeyine düşen
gizli dinlemede, kamu görevlilerinin yüzde 80’i Cumhurbaşkanını da, Başbakanı
da, üst yargıyı da, memleketi de, parlamenterleri de tabii ki dinler.
Buraya bir
İçişleri Bakanı geldi, bu kürsüde konuşurken dedi ki: “BDP milletvekillerini
dinledim.” Bu kürsüden bu kadar açıkça söyledi, açıkça. Bundan daha açığı
olabilir mi? Biriniz “Ayıp değil mi, hukuk dışı değil mi, yaptığın suç değil
mi?” dediniz mi, biriniz dediniz mi Allah aşkına? Yok.
Şimdi, gizli
dinleme kapınıza dayandığı zaman ve tehlike çemberine girdiğiniz zaman bunun
önlemini almak istiyorsanız, işte, dört parti grubu... Gizli dinleme
komisyonunda önerilerimiz var. Gelin, bunun önlemini alalım. Ben her partiden
birer kişi öneriyorum. Bir haftada, Türkiye'de gizli dinlemeyi tarihe gömeriz,
tarihin çöplüğüne gömeriz; ahlaksızlığı da, edepsizliği de, hukuksuzluğu da,
bütün bunları da bir haftada tarihe gömeriz. Gelin, varsa yüreğiniz,
samimiyseniz, gizli dinlemede, bu ahlak dışı dinlemede yürekli bir şekilde
“Varım.” diyorsanız, gelin, bunu düzeltelim. Eğer bunun anayasasını biz
yaparsak, yasasını biz yaparsak işte TİB’e bu yetkiyi
verirken de hiç kimse bu kadar fazla korkmayacaktır çünkü TİB bir idari
kurumdur. İdare hükûmete bağlıdır. Hükûmet yargının karşısında…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Kaplan, biz varız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Siz varsınız, MHP var mı? BDP olarak varız.
Sayın Elitaş siz de var mısınız? Gizli dinlemeyi, gelin, bir
haftada anayasal düzenlemeyle yok edelim, bitirelim. Çok basit, bir haftada
bunu bitiririz; bunun iddiasında bulunuyoruz. Ben iddia ediyorum; bir hafta
içinde, Türkiye'de, gizli dinlemeyi, röntgenciliği, ahlaksızlığı, izlemeyi,
takip etmeyi, bunu edenleri yakalamayı, tespit etmeyi bitiririz. Buna yüreği
olan gelsin, onurlu olan gelsin. Kapımızı açıyoruz, bütün milletvekilleriyle
buna hazırız, ben hazırım. İktidara da hodri meydan! Buyurun siz de gelin.
Gelin, kuralım komisyonu, bu hafta çözelim bu işi; bu kadar açık diyorum.
Bırakın sansürü mansürü, eften püften işlerle
uğraşmayı; gelin, kuralım korkmadan diyorum.(BDP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan “Ben de hazırım.” diyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Sayın Yılmaz,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İnternet
ortamında yapılan yayınların düzenlenmesiyle ilgili konuşuyoruz. Şimdi, değerli
milletvekilleri, böyle bir düzenlemeye niye ihtiyaç duydunuz, önce onu
sorgulamak gerekiyor. Şimdi, Sayın Başbakan diyor ki üç gün önce:
“Cumhurbaşkanını bile dinlemişler, beni dinlediler, çocuklarımı dinlediler.”
İnsana sorarlar… Bunu bizim Karaisalı’da, Saimbeyli’deki Ahmet Amca söylemiyor.
Söyleyen kim biliyor musunuz? Bu ülkenin Başbakanı.
O zaman,
Başbakana şunu sormak lazım: On iki yıldır Sayın Başbakan siz ne iş
yapıyorsunuz? Yani, on iki yıldır bunların gereğini yapmıyorsunuz da bundan
sonra mı gereğini yapacaksınız?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Salma salıyormuş, salma; salma salmakla meşgulmüş.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – O zaman, bu ülkeyi siz yönetemediğinizi kendi kendinize deklare
ettiniz Sayın Başbakan. Şimdi, buna niye ihtiyaç duydunuz biliyor musunuz,
hâlinizden memnundunuz, niye ihtiyaç duydunuz? 17 Aralık ve 25 Aralıkta asrın
yolsuzluğu var, bunu kabul etseniz de böyle, kabul etmeseniz de böyle. Şu anda
Türkiye’de yolsuzluğa batmış bir suç çetesi örgütü var, yolsuzluk her tarafa sirayet
etmiş. Şimdi, bunun önüne geçmek için ardı ardına birtakım yasalar çıkarmaya
çalışıyorsunuz alelacele. HSYK Kanunu’nu getirdiniz apar topar, gece gündüz
çalıştınız ama Adalet Bakanı devreye girdi, 1. Dairede operasyon yaptı;
savcıların, hâkimlerin yerini değiştirince yarısından sonra işi çektik. Şimdi,
geldiniz, savcıları, hâkimleri değiştirince bu işten sıyrıldığınızı düşündünüz
ama ardı ardına birtakım yayınlar çıkmaya başlayınca şimdi İnternet yasasını
getiriyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, şunu unutmayın: Bakın, biraz önce kızdınız, “maşa” dediniz,
“şu” dediniz, “bu” dediniz ama bir Başbakan ta Fas’tan Habertürk’ün
Genel Yayın Yönetmenini arayarak “MHP Genel Başkanını çıkarmayın.” diyor.
Böylesi 28 Şubat sürecinde olmadı. 28 Şubat sürecini mumla aratır hâle
geldiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Andıççı…
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Evet, evet; o 28 Şubat sürecinde birtakım andıççılar
vardı, bugün de Başbakanın andıççıları var.
Ama, unutmayın
-bakın- 28 Şubat sürecinde de fişlemeler vardı, 28 Şubat sürecinde de birçok
insan fişleniyordu, birçok insanın yerleri bir gecede değiştiriliyordu.
Yok mu Efkan Ala?
Nereye gitti bilmiyorum. Şimdi, Efkan Ala, millî iradeden bahsediyorsunuz.
Efkan Ala millî iradeyi nereden temsil edecek, bizim gibi seçilip mi geldi? Ama
gelen İçişleri Bakanı her gün 1.500-2.500 polisin yerini değiştiriyor; yetmedi,
Millî Eğitime el attı, kardeşini oraya getiriyor; Maliyeye müdahale ediyor.
MİT'ten raporlar geliyor, MİT'ten!
MİT'in işi nedir,
MİT'in işi? MİT'in işi, bu ülkenin güvenliğini sağlamaktır ama bakıyorsunuz,
MİT, MHP’li iş adamlarını fişlemiş, CHP’li iş adamlarını fişlemiş. Bizde iş
adamı kalmadı ki bütün iş adamları sizde; ortada, ihalelerden alınan…
Ama, şunu unutmayın
değerli milletvekilleri, bakın, 28 Şubat sürecini yürütenleri iyi hatırlayın.
28 Şubat sürecinin aktörleri ne diyordu? “Bin yıl sürecek bu.” diyordu, “Bin
yıl.” Ama Cenab-ı Allah’ın takdiri ve bu milletin
iradesiyle bir yıl, iki yıl bile dayanamadılar, yerle bir oldular. Kendilerini
bin yıl devam edecek şekilde kodlamışlardı.
Bugün ben Sayın
Başbakana bakıyorum, hiçbir şekilde bu iktidardan gitmeyecek şekilde kendisini
kodlamış. Bugün çıkanlar onlar. Öyle bir hâle geldi ki “Askerî vesayeti
kaldırdım, yargı vesayetini kaldırdım, bürokraside hâkimiyeti elime aldım.”
diyen Başbakan, dün bu operasyonları yapanları ayakta alkışlıyordu. Bugün diyor
ki grup başkan vekili: “Paralel yapıyla beraber misiniz?”
Varsa bir paralel
yapı, siz beraberdiniz Sayın Elitaş; siz
beraberdiniz, AKP beraberdi. Bir kere bunu mantık olarak düşünün.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak her zaman doğruların yanında durduk ama siz “Askerî
vesayeti, yargı vesayetini kaldırdık.” diye bu millete övünerek gittiniz, oy
istediniz. Bunları yapınca neye kapıldınız biliyor musunuz? Kendinizi dokunulmaz
hissetiniz, “Kimse bize dokunamaz.” dediniz ve bu ülkeyi tek adamlık modeliyle
yürüttünüz, tek adamlık modeliyle yönettiniz; kanunları bir tarafa bıraktınız,
yasaları bir tarafa bıraktınız; sizin talimatınızla aynı anda 10 tane medya
aynı manşeti attı, yanlışları görmedi. Sandınız ki hiçbir şey ortaya çıkmayacak
ama Allah’ın indinde her şey açığa çıkacaktır. Bugün bu yasalarla, bugün bu
gücünüzle her şeyin üstesinden gelebilirsiniz ama Allah’ın adaletinden kurtuluş
yok. Ey AKP milletvekilleri, bu işe bulaşmayanlar gerçekten elini vicdanına
koyarak Allah’ın adaletini her zaman hatırlayacaklardır.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
Sayın Aksünger, buyurunuz.
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, burada kod
adı ESB (Erişim Sağlayıcıları Birliği) ben buna “kiralık katil” diyorum. Neden?
Şimdi, böyle bir birliğe niye ihtiyaç olsun ki? Türkiye’de Erişim Sağlayıcıları
Birliğinin hâkim sağlayıcısı kim? TÜRK TELEKOM. TÜRK TELEKOM olmadan sabit
hatlar üzerinden İnternet bir yere gidebilir mi ya, böyle bir şey olabilir mi
yani? Mümkün değil. TÜRK TELEKOM kimin? Sizin birilerine verdiğiniz adamların,
kiminse bilmiyorum yani.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Acaba verdiler mi?
ERDAL AKSÜNGER
(Devamla) – Onu bilemiyorum, o başka bir konu.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani, başka bir şey var mı?
ERDAL AKSÜNGER
(Devamla) – Şimdi, TÜRK TELEKOM’un “Hayır.” dediği
bir işin Türkiye’de bir yere sağlanması mümkün değil. Bu, İnternet olur, süt
olur, et olur; bilmem yani. Eğer TÜRK TELEKOM veriyorsa bir şeyi, “Hayır.”
diyorsa -o bir kere hâkim sağlayıcı- o “Yok.” diyorsa bu iş yok. Şimdi, bu adam
böyleyken sen niye böyle bir birlik kuruyorsun? Sebebi şu: Dünyanın gelişmiş
demokrasilerinde bu iş öyle veya böyle eleştirilecek zaten, Türkiye yerden yere
vurulacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 8’inci madde, 9/a, bunların hepsi
bir vesileyle çok ciddi mahkûmiyet kararlarına tabi olacak. Diyorsunuz ki:
“Kararı biz vermiyoruz, sivil toplum kuruluşu veriyor.” İyi de bu sivil toplum
kuruluşuna ihtiyaç yok ki. Madem böyle bir şey var, TİB Başkanı TÜRK TELEKOM’a sabit hatlar konusunda desin ki: “Kapat şurayı.”
Kapattırır zaten yani. Ayrıca, burada BTK var. BTK, bu memlekette tüm bu kurumların
üzerinde balta sallayan bir kurum yani canının istediğini o da kapattırabilir.
Bu niye? Bu, sadece Avrupa Birliği ve dünyaya şirin görünmek için oluşturulmuş,
benim hani kendi tabirimle “kiralık katil” dediğim, maşa olan bir kurum. Bu
kuruma ihtiyaç yok, çok saçma sapan bir şey. Şimdi, madem BTK, TİB bu kadar
kabiliyetli kurumlardı…
Bir şey
söyleyeceğim, 2011 yılında biz bunu hatta komisyonda söyledik: TÜRKTRUST
tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesine, EGO’ya sertifika verildi, kök hücre
sertifikası. Bu ne demek biliyor musunuz? Bütün herkesin
kişisel bilgilerine ulaşabilme imkânı. İkinci bir yer de Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’nin Merkez Bankasına verildi. Şimdi, bu sehven meselesi var
ya… Yani, TÜRKTRUST öyle bir kurum ki Türkiye’deki bu güvenlik sertifikalarını
veren bir kurum. Şimdi, Merkez Bankası bunu TÜRKTRUST’a
geri iade ediyor, “Bu, bana yanlış verilmiştir.” diyor, “Benim aslında yapmak
istediğimin, yeteneklerin çok üzerinde bana yetki veriyor.” diyor ama nedense
Büyükşehir Belediye Başkanının EGO kurumu bunu iade etmiyor, neredeyse bir yıl
boyunca bu sertifikasyonla öyle veya böyle bazı işlemler yapıyor.
Size küçük bir
şey söyleyeceğim. Ben komisyonda TÜRKTRUST’ın
başındaki yetkili bir arkadaşa -ismini vermeyeceğim- sormuşum: Bak, bu belgeyi
bana verseniz ben bu gördüğün, sokakta yürüyen vatandaşların bütün bilgilerini
alabilir miyim, banka bilgilerini alabilir miyim veya şifrelerini alabilir
miyim dediğimde bana dedi ki kendisi: “Elinizde böyle bir sertifika varsa tabii
ki alabilirsiniz.” Ne demek? Yani, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir kurumu,
Türkiye’de siz mail de atsanız, bir bankaya da girseniz oralarda sizin
bilginizi elde edebilme akreditasyon belgesini eline geçirmiş bir yıl boyunca.
Bu, hani böyle sorumlu bir kurum gibi, Kuzey Kıbrıs’taki Merkez Bankası gibi,
hiç de “Ya, bu bize yanlışlıkla verilmiş, sehven vermişsiniz.” dememişler, bir
sene kullanmışlar. İş ortaya çıkınca ne olmuş? “Ya, yanlışlıkla oldu.” deyip…
Peki, bu adamlara ne yapılmış? Hiçbir şey yapılmamış. Denetim var mı? Yok.
Peki, bu bilgiler gerçekten alınmış mı, insanların bilgileri birine satılmış
mı? Hiç kimse bunu bilmiyor. Peki, bazı arkadaşlar, sosyal medya üzerinde
birinin kimlik bilgilerine akşam gördüğünde sabah nasıl ulaşıyor? Çıksın bunu
BTK Başkanı açıklasın, nasıl ulaşıyormuş yani? Buradaki arkadaşlar konu biraz
teknik olduğu için belki bu konuyu açıklayamayabilirler, o açıklayabilir veya
TİB Başkanı açıklasın, nasıl ulaşıyormuş? Böyle bir belge varsa, böyle bir
sertifika varsa ulaşabilir mi? Evet, ulaşabilir. Çünkü bizi uyaran kim?
Dünyanın öbür tarafından bizi uyaran bir kurum; Google Chrome
uyarıyor bizi, diyor ki: “Burada, bu belge sahte olabilir. Benim mail datalarımın, mail verdiğim bütün vatandaşların, hepsinin
bilgilerini alıyor.” diyor. Sadece Google’ın değil, buna benzer tüm maillerin,
hepsinin gittiği adresleri almış. Bakın, bu, büyük bir skandaldır. Bununla
ilgili hiçbir şey yapılmadı. Buradan tekrar suç duyurusunda bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aksünger.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saat yedi
olduğuna göre, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.59
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
91’inci madde
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 91 inci
maddesinde yer alan 5651 sayılı kanunun 7. maddesinin 4. fıkrasında yer alan
"Bu maddede belirtilen yükümlülükleri ihlal eden ticari amaçla toplu
kullanım sağlayıcılarına, ihlalin ağırlığına göre yönetmelikle belirlenecek
usul ve esaslar çerçevesinde uyarma, bin Türk Lirasından on beş bin Türk
Lirasına kadar idari para cezası verme veya üç güne kadar ticari faaliyetlerini
durdurma müeyyidelerinden birine karar vermeye" ibaresinden sonra gelmek
üzere "mahkemeler yetkilidir." şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Muharrem Işık Erdal Aksünger
İstanbul Erzincan İzmir
Aytuğ Atıcı Ramis
Topal Binnaz
Toprak
Mersin Amasya İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 91'inci maddesinde yer alan "mahalli
mülki amir yetkilidir. " ifadesinin "ilgili yetkili mahkeme" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Erol Dora
Iğdır Bingöl Mardin
Hasip
Kaplan Altan
Tan Abdullah Levent
Tüzel
Şırnak Diyarbakır İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 91 inci maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Seyfettin Yılmaz
Manisa Konya Adana
Emin Haluk Ayhan Yusuf Halaçoğlu Muharrem
Varlı
Denizli Kayseri Adana
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)- Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önerge…
Gerekçeyi mi
okutayım?
CELAL ADAN
(İstanbul) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Bu madde ile
İnternet kafeler dahil olmak üzere “bütün İnternet
toplu kullanım sağlayıcılar, konusu suç oluşturan içeriklere erişimin
engellenmesi” ile mükellef tutulmaktadır. İşletmecilerin “neyin konusunun suç
teşkil ettiğini” bilmek zorunda olmaları eşyanın tabiatına terstir. Bu madde
bir korku ortamının yaratılmasını ve mahkeme kararı olmamasına rağmen yine otosansür mekanizması erişimin engellenmesini sağlamaya
yöneliktir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 91’inci maddesinde yer alan “mahallî mülki
amir yetkilidir.” ifadesinin “ilgili yetkili mahkeme” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Değerli arkadaşlar, gerçekten çok ciddi bir konuyu konuşuyoruz
burada. İnternet servis sağlayıcıları -kod adı, Erdal Bey koydu- bundan sonra
her şeyi onlardan bilecek TİB, işi kolaya almış, dört saatte karar verecek,
yakalarına yapışacak. Peki, İnternet sınırlamaları ne tür kayıplar getirecek?
Bunların ekonomik ve sosyal alandaki götürülerini hiç hesaba katıyorlar mı?
Yok.
Şimdi, bakın, şu
ana kadarki uygulamada çıkan sıkıntıları, bugüne kadar olanları -yani bugünden
sonra olacakların habercisi olsun diye bunları sayacağım- sayayım size:
Oranlılık yani ölçülülük ilkeleri gözetilmemiş.
“Kanunun amacı
dışında erişimi engelleme kararları verildiği…” Ee,
bundan sonra daha fazlası olacak, bu konuda hiç kimsenin tereddüdü olmasın.
“Farklı hukuki
sebeplere dayanarak verilen erişimin engellenmesi kararlarında bireylerin temel
hak ve özgürlüklerini sınırlandıran sonuçların doğduğu…” Ölçünüz var mı? Yok. Hâlbuki, bir anayasa, sözleşmeler, İnsan Hakları Sözleşmesi
filan, o da yok.
“Erişimin
engellenmesi kararlarının yerine getirilmesindeki koordinasyon eksikliğinden
dolayı hak kayıplarının ortaya çıktığı gözlemlenmiş.”
Şimdi, bakın,
sorumluyu buldunuz. Erişim Sağlayıcıları Birliği yoktu, bunlar oluyordu değil
mi? Gizli dinlemeyi kim yapıyor arkadaşlar? MİT. Uludere katliamı olayında,
bakın, 22 Aralıkta ilk istihbaratı Heron’lar ve Predator’lar aynı anda veriyor. MİT, istihbaratı getiriyor,
Hükûmete veriyor.
27 Aralıkta
diyorlar ki: “Fehman Hüseyin bu ekibin içindedir, bir
telefon sinyali aldık.” Ve bu telefon sinyali üzerine oradan birimler… Heron’ların yazılımı İsrail’e… Predator’ların
da yazılımı nereye bağlı? Amerika’ya.
Şimdi, yazılımı
biri Tel Aviv’e, biri Washington’a bağlı iki odaktan, iki noktadan bahsediyoruz
arkadaşlar.
Şimdi,
Amerika’nın 55 bin tane personel çalıştırarak yaptığı NASA’daki çalışmayı, siz,
burada 50 tane bürokratla servis sağlayıcılarına yaptırmaya çalışıyorsunuz.
Sonra, o yanlış istihbarat üzerine, Millî Güvenlik Kurulu toplantıdayken,
MİT’in yanlış istihbaratı üzerine, vur emri bizzat -takipsizlik kararında
açıklandığı gibi- Genelkurmay Başkanı ve o gün Millî Güvenlik Kurulunda bulunan
Başbakan ve bakanların tamamının bilgisi dâhilinde veriliyor. Şimdi,
“İstihbarat yanılması sonrası 34 yurttaşımızı öldürdük.” noktasına geldiğinizde
“zorunlu hata” diyorsunuz.
Şimdi, burada bu
İnternet’e erişimle ilgili konularda karar alırken, uygulamaya geçerken şunu düşüneceksiniz:
Kim gizli dinleme yapıyor? Bu sorunun cevabını alacaksınız. Kim gizli dinleme
kayıtlarını İnternet’e veriyor? Kim erişim sağlayıcılara bunu dağıtıyor? Bunu
dağıtanı yakalayacağına erişime giden bilgileri verdi diye erişim
sağlayıcılarının yakasına yapışıyorsunuz. Bu nasıl bir yaklaşım tarzıdır? Hangi
hukuk devletinde bu sistemle bunun önleyiciliğini yapabilirsiniz? Yazılım
endüstrisinde Türkiye zaten gerilerde sayıyor, AR-GE’ye
ayırdığınız parayı yüzde 2 oranında artırmış olmanız da bir çare değil. Gelin,
size köklü bir çözüm getirelim arkadaşlar, gizli dinlemeyi kökten çözelim.
İnternet erişiminde, yasa dışı verileri sızdırmayı kökten çözelim. Gelin,
buradan bunu yapalım. Evet, ağır ceza mahkemesi mi karar verir, nasıl verir,
Meclis denetimi nasıl olur, denetleme grubu kurulursa çalışması nasıl olur;
bunların hepsi çok kolay şeyler. Gelin, kökten çözelim. Bunu çözmek mümkünse
siz vesaireyle uğraşıyorsunuz arkadaşlar. Vesaireyle uğraşmakla Başbakanın
odasındaki böcekle mücadele edemezsiniz, Cumhurbaşkanının dinlemelerini
engelleyemezsiniz ve çok ciddi bir yanlış içindesiniz. Hele hele torbayla bunu
engellemek mümkün değildir diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 91 inci
maddesinde yer alan 5651 sayılı kanunun 7. maddesinin 4. fıkrasında yer alan
"Bu maddede belirtilen yükümlülükleri ihlal eden ticari amaçla toplu
kullanım sağlayıcılarına, ihlalin ağırlığına göre yönetmelikle belirlenecek
usul ve esaslar çerçevesinde uyarma, bin Türk Lirasından on beş bin Türk
Lirasına kadar idari para cezası verme veya üç güne kadar ticari faaliyetlerini
durdurma müeyyidelerinden birine karar vermeye" ibaresinden sonra gelmek
üzere "mahkemeler yetkilidir." şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Binnaz
Toprak (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Toprak, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; üzerinde konuşacağım madde 5651
sayılı Yasa’nın 7’nci maddesine getirilen değişikliklerle ilgili.
Şimdi, 5651
sayılı Yasa, biliyorsunuz AKP döneminde, 2007 yılında çıkarıldı ve İnternet
yasakları getirildi. Bu, bütün uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından
-zamanım kalırsa hangileri tarafından olduğuna değinirim- eleştirilmiş olan bir
yasa, “İnternet özgürlüğünün önüne sınırlar getiriyor.” diyerek. Bu yetmezmiş
gibi, şimdi bir de torba yasada getirilen değişikliklerle bu yasaklar
pekiştirilmekte.
İktidar ne zaman
özgürlükleri kısıtlayıcı bir yasa teklifi getirse ve biz buna itiraz etsek
cevap hazır: “Efendim, bu Batı demokrasilerinde de var.” Doğru, var. Nitekim,
bu yasaklara baktığınızda, Batı demokrasilerinde de İnternet kullanıcılarına birtakım kısıtlamalar
getirilmiş. Yalnız arada şöyle bir fark var: Bizde kullanıcıların özgürlüğünü
kısıtlamak üzere yasaklar var, oysa Batı’da kullanıcıların haklarını korumak
üzere yasaklar var. Mesela telif hakkı ihlali İnternet kanalıyla, yasaklardan bir tanesi
Batı’da.
Kimlik
hırsızlığı. Yani benim kimliğimi alıp sizin benim adıma bir şey atmanız, bir “tweet” atmanız İnternet’te. Kredi kartı hırsızlığı ya da
virüs, “spam”, hack’leme
gibi İnternet güvenliğini sarsan olaylara karışmak. Bunun yanı sıra birkaç tane
şey daha var. Ortak olan tek yasa çocuk pornosu. Bu bizde de yasak, Batı’da da
yasak ama diğerlerinin gerçekten ilgisi yok.
Şimdi, 5651’deki
yasaklara bakıyorsunuz, bunlar “katalog suçlar” diye belirlenmiş, gerçekten de
son derece muğlak suçlar. Birleşmiş Milletlerin bu konuda yani İnternet
yasakları üzerine bir rapor kaleme almış raportörü
diyor ki bizim yasaklarla ilgili olarak, bu katalog suçlarla: “Bunlar aşırı
muğlak, aşırı kapsayıcı ve keyfî.” Bir tane örnek vereyim: Mesela, bu yasaklar
arasında müstehcenlik var. Allah aşkına Türkiye’de müstehcenin, neyin müstehcen
olduğuna kim karar verebilir? O kadar… Veya dünyanın herhangi bir yerinde,
aslına bakarsanız, kim karar verebilir çünkü çok farklı görüşler var.
Biliyorsunuz bundan birkaç yıl önce İstanbul’da Galata Köprüsü’nün üzerinde
balık tutan bir kadının eteğini rüzgâr uçurdu, havaya kaldırdı “Vay efendim
müstehcen!” diyerek polis yakaladı, kadını karakola götürdüler, Kabahatler
Kanunu’ndan ceza yazıldı. Yani bu kadar her yere çekilebilecek birtakım
yasaklar olacak şey değil!
Şimdi, bunlar
zaten yeterince muğlak değilmiş gibi bir de bunlara “özel hayatın korunması”
gibi bir şey eklenmiş. Ben bunun İngilizcesine baktım, hani “Batı’da da var.”
deniyor ya, gerçekten var “…”(x) bütün uluslararası literatürde.
Bizde anlaşıldığı şekille yani, böyle, işte “yatak odasının gizliliği” falan
veya “cinsel hayatın gizliliği” gibi bir şey anlaşılır bizde, o boyutu var. Ama
İnternet yasaklarıyla ilgili olarak “…”(xx) aslında haberleşmede, iletişimde
kişilerin kimliklerine ait bilgilerin gizliliği demek. Yani, devlet, ben kime
mektup yazıyorum, kime telefon ediyorum, bu mektuplarda neler yazıyorum,
telefonda neler konuşuyorum, kime telgraf çekiyorum veya Facebook’umdan, Twitter’ımdan -bugünün dünyasında çünkü telgraf falan
olmadığı için- kiminle haberleşiyorum buna karışamaz, bunun gizliliği vardır ve
bu gerçekten de önemli bir mesele. Çünkü, galiba 2005
yılında, Yahoo -bu bir İnternet sağlayıcısı- Çinli
bir gazetecinin kimliğini verdi Çin hükûmetine, bunun sonucunda da bu gazeteci
on yıl hapse mahkûm oldu.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler
ifade edildi.
(xx) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler
ifade edildi.
Şimdi, World Wide Web Vakfı kurucusu İngiliz bilim adamı Sir Berners-Lee diyor ki: “2013
yılında bütün dünyada insanlar İnternet kanalıyla haberleştiler, örgütlendiler,
harekete geçtiler ve hükûmetlerin yolsuzluklarını ve yanlışlıklarını ortaya
çıkardılar. Bundan rahatsız olan
birtakım hükûmetler de İnternet’e sansür ve yasak getirdi. Bu ise gerçekten
demokrasilerin geleceği için son derece tehlikeli.” Buna katılıyorum çünkü
demokrasiler ancak düşünce özgürlüğünün olduğu ortamlarda yaşayabilir. Onun da
ötesinde, ülkelerin gelişimi açısından da son derece önemlidir.
Çok teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Hocam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir.
Madde 92’de üç
adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 92 nci maddesiyle
değiştirilen 5651 sayılı Kanunun 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
“derhal kaldırılır.” ibaresinden sonra gelmek üzere "Erişimin engellenmesi
kararı, amacı gerçekleştirecek nitelikte görülürse belirli bir süreyle sınırlı
olarak da verilebilir." cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Yusuf Halaçoğlu Seyfettin Yılmaz Emin
Haluk Ayhan
Kayseri Adana Denizli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 92'inci maddesinin yasa tasarısından tamamen
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol Dora Pervin Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Abdullah Levent Tüzel Hasip
Kaplan Altan
Tan
İstanbul Şırnak Diyarbakır
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 92.inci maddesinde yer alan 5651 sayılı Kanun
8.inci maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Muharrem
Işık Erdal Aksünger
İstanbul Erzincan İzmir
Aytuğ Atıcı Ramis
Topal Rıza Türmen
Mersin Amasya İzmir
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Rıza Türmen, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
RIZA TÜRMEN
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 5651 sayılı Kanun’un 8’inci maddesiyle ilgili önergede söz
aldım; erişimin engellenmesi. Bu, düşünce özgürlüğüne getirilen bir sınırlama.
Bu maddeyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir kararı var:
Yıldırım-Türkiye kararı. Bu Yıldırım-Türkiye kararında Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi 8’inci maddeyle ilgili olarak söylenecek her şeyi söylemiş zaten,
onun için ben o kararı biraz anlatmak istiyorum.
Ahmet Yıldırım’ın
bir İnternet sitesi var ve mahkeme kararıyla bu İnternet sitesi kapatılıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 8’inci
maddenin sözleşmeye ne kadar uygun olduğunu, hukuka ne kadar uygun olduğunu
inceliyor. Bunu yaparken şuna bakıyor: Bir kere, yasadan doğuyor mu bu
sınırlama, yasadan kaynaklanıyor mu? Evet, yasadan kaynaklanıyor ama bu
yetmiyor. Bu yasa bir hukuk devletinde olması gereken bir yasa mıdır, değil
midir, ona bakıyor. Buna bakarken şu hususları dikkate alıyor. Bir kere, diyor
ki: “Burada TİB’e, Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığına çok geniş yetkiler veriliyor, çok geniş bir takdir yetkisi
veriliyor ve bu yetki hiçbir zaman sınırsız olmamalı, bunun sınırları belli
değil kanunda.” Ondan sonra “Bilinçsiz kavramlar kullanılıyor kanunda, 5651
sayılı Kanun’da ve 8’inci maddede. Örneğin ‘yayın’ deniyor, ‘İnternet yayını’
İnternet yayını her türlü yayını kapsıyor, bunun başı sonu belli değil.” diyor.
Bu belirsizlik mahkemeyi tedirgin ediyor ve “Mahkeme bu kararı verirken
menfaatler dengesine bakmadan, ‘Acaba hangi menfaat daha üstündür?’ diye böyle
bir tartma yapmadan bu kararı vermiş.” diyor ve “Hukuk devletinde olması
gereken nitelikler bu yasada yok.” diyor. Nedir o nitelikler? İşte, efendim
“Yasanın öngörülebilir olması -yani o yasadan ne gibi sonuçlar doğacağının
öngörülebilir olması- açık olması, erişilebilir olması gibi hukuk devleti kriterleri bu yasada yok.” diyor ve bütün bu nedenlerle
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce özgürlüğüne ilişkin 10’uncu
maddesinin ihlaline karar veriyor ve efendim, 7.500 euro
manevi tazminata mahkûm ediyor Hükûmeti.
Bundan sonra Türk
Hükûmetinin yükümlülüğü nedir? Türk Hükûmetinin yükümlülüğü şudur: Bir kere,
7.500 euroyu ödemesi gerekir; bu, bir. Ama bu yetmez,
aynı zamanda, bu ihlale yol açan nedeni ortadan kaldırması gerekir Türk
Hükûmetinin. Bu neden nedir? 8’inci maddeyi o şekilde yeniden yazmalı ki artık
8’inci maddenin uygulanmasından sözleşmenin ihlali çıkmasın yani 8’inci maddede
iyileştirme yapması gerekir. Böyle bir iyileştirme mi yaptı Türkiye? Hayır,
8’inci maddenin kapsamını genişletti, 8’inci maddede mahkeme kararı olmaksızın TİB’in resen vereceği erişimin engellenmesi kararının
kapsamı genişletildi ve 8’inci maddeye de dokunmadı bunun dışında. Bunun sonucu
şu olacaktır: Şimdi, kararın uygulanmasından sorumlu Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesine gelecektir bu ve Bakanlar Komitesi oradaki Türk Büyükelçisine
soracak, diyecek ki: “Ey Büyükelçi, senin devletin bu kararı uygulamak için ne
yaptı? Kanunda değişiklik yaptı mı?” Büyükelçi ne diyecek orada? “Evet, kanunda
değişiklik yaptı ama sizin söylediğiniz gibi değil, tam tersi yönünde
değişiklik yaptı. Yani düşünce özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü büsbütün
sınırlayan değişiklikler yaptı.” Bunu söylemek zorunda kalacak. Bu, tabii,
Türkiye'nin başına dertler açacak, Türkiye'nin üzerindeki baskıyı artıracak Avrupa
Konseyinde. Bu kanunu değiştirmediğiniz sürece, 8’inci maddeyle ilgili
iyileştirme yapmadığınız sürece oradaki vidalar yavaş yavaş sıkıştırılmaya
başlayacak, bir karar kabul edilecek, denecek ki: “Bu maddeyi değiştir.”
Dışişleri Bakanlığına mektup yazılacak ve giderek artan böyle bir müeyyideler
uygulamasına geçilecek eğer bu kararı uygulamazsa Türkiye. Yani içinde
bulunduğumuz durum şu bu getirilen kanun değişiklikleriyle: Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi 5651 sayılı Yasa’nın sözleşmeye uygun olmadığına karar
vermiş, bu yasada düzeltmeler yapılmasına, sözleşmedeki kriterlere
uygun bir hâle getirilmesine karar vermiş. Biz bunun tam tersini yapıyoruz,
sözleşmedeki ifade özgürlüğünü engelleyici unsurları artırıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIZA TÜRMEN
(Devamla) – Bu, tabii, Türkiye'nin yükümlülükleriyle ve Anayasası’yla da
bağdaşmıyor.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türmen.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.26
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
İzmir
Milletvekili Rıza Sayın Türmen ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Şimdi diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 92'inci maddesinin yasa tasarısından tamamen
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet,
katılıyor musunuz?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Kaplan…
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın
Başkan, bu maddede deniliyor ki erişime engellenmenin süresiyle
ilgili: “Belli bir sürelerle, istediği kadar, TİB Başkanlığının vereceği idari
bir kararla uzatılacak.” İyi de kardeşim, verdin kararını, dört saatte erişimi
engellendiniz; arkasından yargıya götürün, deyin ki: “Bir denetleyin, doğru mu
değil mi; kişilik haklarını ihlal ediyor mu, etmiyor mu?”
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ
(Adana) – Var zaten.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hayır, yoktur.
MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) – Var, maddenin devamını da okursanız, var.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bakın, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine aykırı bir düzenleme var
burada arkadaşlar. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi diyor ki: “Türkiye’de
uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir.” Kanun hükmünde olmasına rağmen o
sözleşmelerdeki kişilik hakları, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, kişi
güvenliği ve özgürlüğü konusunda alınacak bir karar Anayasa’ya aykırıdır,
90’ıncı maddeye.
Sayın Türmen burada, yargıç olarak, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden örnekler de verdi. Size, bugüne kadar bu kürsüden muhalefet
olarak hiçbirimiz çocuklarla ilgili, cinsel saldırı suçlarıyla ilgili, şantaj
kasetleriyle ilgili, gizli dinleme, kişilik haklarıyla ilgili, bu tür konularda
aldığınız kararlar nedeniyle bir tek eleştiri gelmemiştir. Bakın, dikkat edin,
bunu çok iyi takip edin. Zaten böyle bir karar almadınız arkadaşlar, burada 2
partiyle ilgili kasetler çıktı, dört senedir ortaya çıkarmadınız. Maşallah,
bakıyoruz, “URL”yi, “Post”u,
“IP” numarasını, bütün teknolojik kavramları bu torbaya koymuşsunuz. Ama bu
torbaya biraz hukuk koymak lazım, biraz ahlak, biraz da demokrasi koymak lazım
arkadaşlar. Eğer, bunu koyduğunuz zaman, işte o hukuk kurallarının, Avrupa
sözleşmesinin, kişilik haklarından düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne kadar olan
bütün maddelerine vurursunuz ve orada şunu ararsınız: Hukuki midir, ahlaki
midir, insani midir, demokrasinin ilkelerine uygun mudur değil midir diye bunun
araştırmasını yaparsınız. Dikkat edin, biz, sonuna kadar, çocukların muzır
neşriyattan korunmasıyla ilgili ve zararlı sitelerle ilgili, zararlı yayınlarla
ilgili, suç teşkil eden yayınlarla ilgili, şantaj kasetleriyle ilgili
alacağınız her türlü kararın -hukuki olmak kaydıyla, demokrasiyi geliştirmesi
kaydıyla- yanındayız. Bizim söylediğimiz şu: Siz, eğer, muhalefeti susturmaya
yönelik bunu, bu silahı kullanmaya başlarsanız bunun tehlikesinin altında
kalırsınız. Çünkü, TİB zaten gizli dinleme yapıyor.
Gizli dinleyen bir kurumun hem dinleyip hem yasak kararı vermesi hem yasak
kararını da istediği sürelerle uzatması, bu süreler konusunda servis
sağlayıcılarını bağlı tutması, cezalandırmaya kalkması kabul edilir bir olay
değil.
Şimdi soruyorum ben
size: TİB Başkanlığı dört saatte kararı aldı, bu sistemi uygulamaya çalıştı. “Hacker”lar daha dün MİT’in ve Emniyetin bütün adreslerine
girdiler arkadaşlar. Hepsini, bütün kimlik bilgilerini aldılar ve dediler ki.
“Biz yayınlamıyoruz. Biz bu sistemin sağlıklı olmadığını ve yüzde yüz
güvenlikli bir sistemin olmadığını söylüyoruz.” Şimdi, bu servis
sağlayıcılarına bu süreyle uygulama getirdiğiniz zaman bunun değişik yollardan
nasıl delindiğini kendiniz göreceksiniz. Bundan sonraki 2 maddede bu var. Bunun
yöntemlerini, nasıl delindiğini, nasıl ihlal edildiğini size anlatacağım. Benim
derdim burada, yapacaksak doğru dürüst bir düzenleme… Kararı aldık, yetkiyi
aldık, bunu önleyeceğiz, bu bitti. Yok böyle bir şey
arkadaşlar. Burada, Meclisteki soru önergesini yasaklama gibi bir “sehven”in içine düşersiniz. Bu “sehven” kuyusu gayya
gibidir, dibi yoktur; “sehven” kuyularından kurtulamazsınız, bizden
hatırlatması.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 92 nci maddesiyle
değiştirilen 5651 sayılı Kanunun 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “derhal
kaldırılır.” ibaresinden sonra gelmek üzere “Erişimin engellenmesi kararı,
amacı gerçekleştirecek nitelikte görülürse belirli bir süreyle sınırlı olarak
da verilebilir.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Halaçoğlu, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bu İnternet’i herhâlde Mecliste en çok kullananlardan bir
tanesiyim fakat şunu söyleyeyim: Bu yeni kanun tasarısına göre, erişim
engelleme konusunda şu anda uygulanan alan adı temelli engellemenin yanı sıra,
“IP” ve “URL” temelli ve benzeri yöntemlerle engelleme getirilmektedir. Yani,
bir web sitesinin belli bir bölümündeki hukuka aykırı içerik sebebiyle web sitesinin
sadece o sayfasına erişim engellenebilecektir. Ayrıca, yurt dışındaki bir
sunucudan “VPN” denilen sistemle giriş yaparak veya “DNS” değiştirilerek
yasaklı siteye girişlerin engellenmesinin mümkün olacağından bahsedilmektedir.
Bu durumda, bir
web sitesinin hukuka aykırı içerik barındırmasından sebep yalnızca bir
bölümünün engellenebilecek olması, sitenin geri kalanına erişebilme açısından
olumlu gibi görünse de “URL” temelli engellemede engellenecek adres uzantısında
yer alan kelimeler baz alınacağı için kullanıcıların
tüm veri alışverişine erişim kolaylaşacaktır. Aynı zamanda, bu denetleme,
erişim sağlayıcılar için ciddi masraf ve altyapı gerekliliği doğuracaktır.
Diğer yandan, benzeri yöntemlerle kastedilen “DNS” değiştirilerek kişilerin bir
siteye erişiminin engellenmesi ise insanların web üzerinden özgürce dolaşma,
bilgiye erişme ve haber alma hakkını kısıtlayacak olması anlamına gelir ki bu,
Anayasa’yla engellenmiştir.
Diğer bir konu:
Yer sağlayıcılar yani hizmet ve içeriği barındıran sistemleri sağlayan ve
işletenler için kullanıcıların “log” bilgisi yani
trafik bilgisi kaydını tutma süresi, yeni düzenlemeyle bir ila iki yıla kadar
zorunlu tutulmuştur. İstihbarat ve soruşturmalar anlamında delil niteliğinde
olacak bu bilgilerin en az bir yıl süreyle kaydedilecek olması kolluk ve
savcılık birimlerine yarayabilir. Delillerin kaybolmasını önleme sorununu
çözmek adına, oldukça geç işleyen yargı süreci düşünülerek bu düzenleme
getirilmiş olabilir. Ancak, kaydı tutulacak bilgiler, kişilerin hangi “IP”
adresinden ne kadar süreyle İnternet‘e bağlandığı ve orada kaldığı bilgileridir
yani kişisel verilerdir. Bu verilerin bu denli uzun süreyle kayıt altında
tutulması, kişisel verilerin gizliliği ve güvenliği bakımından birtakım
tehlikeleri de beraberinde getirecektir. Kişisel verileri koruma kanunu olmayan
bir ülkede yığın hâlindeki kişisel verilerin zorunlu olarak uzun sürelerle
kaydedilmesi durumunda, bu bilgiler kişiler aleyhine kullanılmaya müsaittir ve
kişilerin İnternet’teki faaliyetlerinin takibi, fişlenmesi, denetlenmesi ve
gözetlenmesi tehlikesini doğuracaktır. Ayrıca, bu bilgilerin kayıt altında
tutulduğu sürece nasıl muhafaza edileceği, süre sonunda kayıtların nasıl ve
hangi koşullarda yok edileceği tasarıda belirsizdir. Diğer yandan, tasarıyla düzenlenen
idari para cezaları ise İnternet üzerinden ya da aracılığıyla faaliyet gösteren
pek çok şirketin kepenklerini indirmelerine sebep olacak derecede yüksek bir
konumdadır.
Tasarı, erişim
sağlayıcılara bir erişim engelleme kararı verildiğinde alternatif erişim
yollarının da beraberinde engellenmesini ve bu uygulamalar için gerekli teknik
imkânların bulunmasını zorunlu kılmış ve açıkça da masrafın bu şirketlere
kaydedileceğini, ait olacağını belirtmiştir.
Yine, yürürlükteki kanunda erişim engelleme kararı bu kanunda
sayılan katalog suçlardan birisi söz konusu ise verilebilir iken yani intihara
yönlendirme, cinsel istismar, uyuşturucu madde satımı, müstehcenlik, kumar gibi
katalog suçlar varsa verilebilir iken, artık bunun yanında, kişilik hakkı
ihlali ve özel hayatın gizliliği ihlali söz konusu olduğunda da erişim
engelleme kararı verilebilecektir.
Değerli
milletvekilleri, aslında, tabii, tasarıda buna benzer pek çok daha konu bulunmaktadır
ancak eğer zaman müsait olursa daha sonraki konuşmalarda bunları dile
getireceğim.
Hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 93’te üç
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı kanun tasarısının 93 üncü maddesinde
ile değiştirilen 5651 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin 1 inci fıkrasında yer
alan "'gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar" ibaresinin
"gerçek kişiler" şeklinde değiştirilmesini, 8 inci fıkranın tasarı
metninden çıkarılmasını ve sonraki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Seyfettin Yılmaz Emin Haluk Ayhan Yusuf Halaçoğlu
Adana Denizli Kayseri
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 93. üncü maddesinde yer alan 5651 sayılı
Kanunun 9.uncu
maddesinin birinci, ikinci beşinci ve dokuzuncu fıkralarının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye "Unutulma Hakkı" ile
ilgili olarak ek 11. fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ramis
Topal Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aytuğ
Atıcı
Amasya İstanbul Mersin
Ali Özgündüz Erdal Aksünger Muharrem Işık
İstanbul İzmir Erzincan
1- İnternet
ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlâl edildiğini
iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik
sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı
yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebilir.
2- Kendisine
başvuru yapılan içerik sağlayıcı başvuruyu aldığı tarihten itibaren bir gün
içinde talebe uymak veya reddetmek zorundadır. Cevap verilmemesi red olarak yorumlanır. Bu halde iddia sahibi yer
sağlayıcıya başvurmak zorundadır. Yer sağlayıcı başvuruyu üç gün içinde
inceleyerek uymak ya da reddetmek zorundadır. Cevap verilmemesi red olarak yorumlanır. Bu halde iddia sahibi yetkili
mahkemeye başvurarak içeriğe erişimin engellenmesine karar verilmesini
isteyebilir. Yetkili mahkemeler talebin yapıldığı tarihten itibaren üç gün
içinde kararını verir.
5- Hâkimin bu
madde kapsamında verdiği erişimin engellenmesi kararları içerik sağlayıcıya ve
yer sağlayıcıya bildirir. İçerik sağlayıcı veya yer sağlayıcı bu karara
tebellüğ tarihinden itibaren üç iş günü içinde uymazsa kararı Erişim
Sağlayıcılar Birliği yerine getirir.
9- Bu madde
kapsamında Hâkimin verdiği erişimin engellenmesi kararına konu kişilik hakkının
ihlâline ilişkin yayının veya aynı mahiyetteki yayınların başka internet
adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi tarafından Birliğe müracaat
edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler için de uygulanır.
11- Unutulma
hakkı (internet hakları) statüsünde kişinin daha önce bilerek veya isteyerek ya
da farkında olmadan, kişisel bilgilerini internet üzerinde paylaşması sonrası
girilmiş olunan verilerin daha sonraları kamuya açık bir şekilde görülmesi
sonucu kişinin daha sonraki hayatında sosyal açıdan zarar görmesine sebep
olduğu gerekçesi ile silinmesini talep etme hakkıdır. Kişi kendi hakkındaki
içeriğin kaldırılması talep etmesi için içeriğim yayımı tarihinden itibaren en
az 5 yıl süre geçmek zorundadır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 93’üncü maddesinin yasa tasarısından tamamen
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Altan Tan Abdullah Levent Tüzel
Iğdır Diyarbakır İstanbul
Hasip
Kaplan İdris Baluken Erol
Dora
Şırnak Bingöl Mardin
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, buyurunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Şimdi, içeriğin
yayından çıkarılması ve erişimine engellenmesi konusuna tekrar geleceğim.
Geçen seçimlerde
şantaj kasetleri yayınlandı, bunu tespit edebildiniz mi, soruyorum. Sayın BTK
yöneticileri, TİB yöneticileri bunun araştırmasını yaptı mı? Yok. MİT yaptı mı?
Yok. Tespit edebildiniz mi? Yok. Engelleyebildiniz mi? Yok. Şimdi, Allah aşkına,
beceremediğiniz bir olayı burada, torba kanunda bir yasa çıkararak, buna da bir
usul gereği getirerek koyduğunuz zaman sormazlar mı size? İçeriğin yayından
çıkarılması ve erişimine engellenmesi kararını mahkemeden aldınız farzımuhal,
bırakın TİB’i ve uymadığını. Uymayan bir servis
sağlayıcısına vereceğiniz ceza, en sona geliyorum, “Mahkeme kararını
uygulamamak beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezasıyla
cezalandırılır…” Bu parayı her gün ödeyip yüz defa bu suçu işleyecek servis
dağıtıcıları var. Hatta hatta, neler neler yok. Arkadaşlar, bu
kanunu böyle çıkarıp altına da bunu yazdığınız zaman herkes güler. Etkili bir
şey yapmamış olursunuz çünkü öyle bir haber yayar ki İnternet’te, milyarlarla
cirosu olan bir şirketi bir anda çökertir. Siz ona 3 bin lira para cezası
yazsanız, 5 bin lira, ne yazar, söyler misiniz? O caydırıcı değil, bir kere
bunu mantıktan çıkarın, hukuktan çıkarın. Bu maddede bunları…
Şimdi, bu maddede
saymışsınız işte, TİB dört saatte alır, sonra itiraz edilir sulh cezaya, sulh
cezanın kararına itiraz edilir. Bütün bu konularda aldığınız, madde madde… 10
tane madde koymuşsunuz. Şimdi, bu, içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin
engellenmesinin arkasından 9’uncu maddeye bir 9/A maddesi arkadan geliyor,
“Özel hayatın gizliliği nedeniyle içeriğe erişimin engellenmesi” devamı. Niye
ayrı maddede arkadaşlar bu? Hani kişilik haklarının korunması için bir
engelleme vardı, hani başka şeyler için vardı, hani porno için vardı. Allah
aşkına, sanal kumar için niye yasak yok bu torbada, bana birisi çıkıp
anlatabilir mi? Sanal kumarın vardığı ciro konusunda bilgisi olan var mı? Bu
TÜİK, Allah aşkına, enflasyonda biber fiyatında bile şaşmış.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sehven oldu, sehven.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Çıkarıp da şu, sehven, hiç olmazsa…
Kıbrıs üzerinden,
Kosta Rika üzerinden, Seyşel adaları üzerinden
oynanan sanal kumarın rakamını biliyor musunuz? Bu da yok. Tefeciliğin İnternet
üzerinden yapılanından bilginiz var mı? Yok. Arkadaşlar, sizi sadece bizim
“…”(x) dememiz mi ilgilendiriyor Allah aşkına? Kendi dilimizde bir türkü
söylemek mi ilgilendiriyor? Siyasi düşüncelerimiz mi yasak deyince aklınıza
geliyor? Varlığımız, kimliğimiz dediğimiz zaman mı akla geliyoruz? Yasaklar
bunun için mi geliyor? Devletin sırrı bunun için mi akla geliyor? Meslek sırrı
bunun için mi geliyor? Ondan sonra, özel, gizli genelgeler bunun için mi
aklınıza geliyor? Özel, gizli genelgelerle işi çözün kökten, götürün. Biz gittik,
MİT binasında ve Emniyet İstihbaratta -gizli dinleme için- milletvekilleriyle
dalga geçtiler dalga, biliyor musunuz, resmen dalga geçtiler bize, Meclise
bilgi vermemek için. Meclisinden korkmayan bir memur, Meclisine saygı duymayan
bir memur da… Siz bu gizli dinleme olayını bu şekilde önleyemezsiniz. Bunun
kodları vardır arkadaşlar. Bu kodlar Emniyetin, Jandarmanın modernizasyonundan
tutun zapturapt altına alınmasına kadar geçer. Siz TİB olarak onlarla
çalışıyorsunuz. Onlardan size veri geliyor, siz onlara veri gönderiyorsunuz, o
veriler yayılıyor. Biz burada bunu yaymıyoruz -açık konuşalım- bizden yayılan
bir şey yok.
Ben dikkatinizi
çekiyorum. Bu tehlikeli maddenin çıkarılmasını öneriyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 93. üncü maddesinde yer alan 5651 sayılı
Kanunun 9.uncu maddesinin birinci, ikinci beşinci ve dokuzuncu fıkralarının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye "Unutulma Hakkı" ile
ilgili olarak ek 11. fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları
1- İnternet
ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlâl edildiğini
iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik
sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı
yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebilir.
2- Kendisine başvuru yapılan içerik sağlayıcı
başvuruyu aldığı tarihten itibaren bir gün içinde talebe uymak veya reddetmek
zorundadır. Cevap verilmemesi red olarak yorumlanır.
Bu halde iddia sahibi yer sağlayıcıya başvurmak zorundadır. Yer sağlayıcı
başvuruyu üç gün içinde inceleyerek uymak ya da reddetmek zorundadır. Cevap
verilmemesi red olarak yorumlanır. Bu halde iddia
sahibi yetkili mahkemeye başvurarak içeriğe erişimin engellenmesine karar
verilmesini isteyebilir. Yetkili mahkemeler talebin yapıldığı tarihten itibaren
üç gün içinde kararını verir.
5- Hâkimin bu
madde kapsamında verdiği erişimin engellenmesi kararları içerik sağlayıcıya ve
yer sağlayıcıya bildirir. İçerik sağlayıcı veya yer sağlayıcı bu karara
tebellüğ tarihinden itibaren üç iş günü içinde uymazsa kararı Erişim
Sağlayıcılar Birliği yerine getirir.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime
ifade edildi.
9-Bu madde
kapsamında Hâkimin verdiği erişimin engellenmesi kararına konu kişilik hakkının
ihlâline ilişkin yayının veya aynı mahiyetteki yayınların başka internet
adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi tarafından Birliğe müracaat
edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler için de uygulanır.
11-Unutulma hakkı
(internet hakları) statüsünde kişinin daha önce bilerek veya isteyerek ya da
farkında olmadan, kişisel bilgilerini internet üzerinde paylaşması sonrası
girilmiş olunan verilerin daha sonraları kamuya açık bir şekilde görülmesi
sonucu kişinin daha sonraki hayatında sosyal açıdan zarar görmesine sebep
olduğu gerekçesi ile silinmesini talep etme hakkıdır. Kişi kendi hakkındaki
içeriğin kaldırılması talep etmesi için içeriğim yayımı tarihinden itibaren en
az 5 yıl süre geçmek zorundadır.
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Özgündüz, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında bu sansür yasası niye getiriliyor tabii hepimiz biliyoruz.
Benim üzerinde söz aldığım 93’üncü madde ve akabinde 94’üncü madde özel hayatın
gizliliği ve efendim, kişilik haklarının ihlali nedeniyle içeriğin
engellenmesi. Şimdi, arkadaşlar, bu rüşvet, yolsuzluk olayları özel hayat
mıdır, kişilik hakları mıdır? Kim takdir edecek? TİB Başkanı. Dolayısıyla
“Bakana ayakkabı kutuları içinde, çikolata kutuları içinde giden rüşvet
olaylarını vatandaş öğrenmesin.”, “Niye?”, “Özel hayattır.” denilecek. Böyle
bir şey olmaz.
Değerli
arkadaşlar, halkın doğru haber alma hakkı temel insan haklarından biridir. Siz
geçmişte aslında bunu kullanarak birçok insanı mağdur ettiniz ama ne zaman ki
iş geldi, size dokundu, “Yok, paralel yapı, o yapı, bu yapı.” diyerek bu defa
insanların haber alma hakkını engellemeye çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, size bir bilgi vereyim. Sizi, Sayın Başbakan, Hükûmet yetkilileri
yanıltıyor Parlamentoyu. O açıdan bir bilgi vereyim bu 17 Aralık
soruşturmasıyla ilgili: Bu soruşturma yeni başlamış bir soruşturma değil değerli arkadaşlar.
Bu öyle “Yok, paralel yapı.”, “Yok, seçim.”, “Yok, bizi devirmek istiyorlar.”,
“Yok, Gezi’nin devamı.” falan öyle bir şey değil. Bunlar külliyen yalandır, bunu
bilin. Ne zaman başladı arkadaşlar soruşturma? 2007’de arkadaşlar. 2007’de
Edirne Kapıkule’den çıkan bir tırda yakalanan eroin üzerine bu soruşturma
başladı. Bunun üzerine dinleme kararları alındı, 2007’de İstanbul Başsavcılığı
soruşturma başlattı, sonra, 2008’de başka bir soruşturma var aynı konuda.
Bununla ilgili çeteyi takip ederken polis sizin bakanların da bu işin içinde
olduğunu tespit etti, olay bu kadar açıktır.
HAMZA DAĞ (İzmir)
– Sen de inandın!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) – Aynen böyledir. İnanmıyorsan git, Adalet Bakanlığındaki dosyaya
bak. Getirsinler buraya fezlekeleri bakanlar hakkında.
Değerli
arkadaşlar, biz hırsızı eleştiriyoruz. Bakın, hırsızlarla bizim işimiz var. Bu
vesileyle, Sayın Bakan Babacan ve Mehmet Şimşek’i tebrik ediyorum. Niye tebrik
ediyorum biliyor musunuz? Çünkü bunlar bu hırsızlığa bulaşmadılar. Diyorlar ki
orada: “Bu iki bakan diğerleri gibi değil. Bu tuhaf bir adam.” diyor. Kim diyor
bunu? Diğer bakanlara rüşvet dağıtan. Şimdi, bunları
mı engelleyeceksiniz arkadaşlar? Bakın, dikkat edin, iki bakanınıza teşekkür
ediyorum ben ama hırsıza da “hırsız” diyeceğiz, sizin de demeniz lazım.
Ya, Allah’tan
korkun. Allah’ın evine, Beytullah’a, Kâbe’ye, rüşvet
dağıtan adamın özel uçağıyla hacca gidilir mi ya! Bu ne biçim inanç, ne biçim
anlayış? Böyle bir şey var mı yani? Günah çıkarmaya mı gidiyorlar? İslam’da
“günah çıkarma” denilen bir şey mi var arkadaşlar, bizim bilmediğimiz? Başımıza
yeni din mi icat ediyorsunuz değerli arkadaşlar?
Bütün bunlar
zırvalıktır. Şu anda yargıya ciddi müdahale vardır. Sizin aslında gidip
Başbakana demeniz lazım ki “Bu pisliği temizleyin, yoksa hepimiz kirleniyoruz
ya da biz sizi temizleyeceğiz.”
Hakikaten samimi
söylüyorum, milletvekili olarak ya rica ediyorum arkadaşlar, biraz bir açın
İnternet’e düşen şeylere bakın. Eğer çok istiyorsanız -samimi söylüyorum,
herkesin huzurunda söz veriyorum- gelin bana, ben size bütün çıplaklığıyla
bunları söyleyeyim, ne olduğunu söyleyeyim. Pislik, vıcık vıcık…
Adam diyor ki:
“AB Bakanlığının İstanbul’daki ofisine götürdüm parayı. Poşet yırtılacaktı.
Makama para saçılacak diye rezil olacağım düşüncesinde, korkusundaydım. Bakana
dedim ki: ‘Bakan Bey, bunu kendin taşı. Böyle bir sıkıntı var.’ ” Ya böyle
rezaletler var arkadaşlar.
Yani bunlar
farazi şeyler değil. Bunlar dosyaya yansıyan şeylerdir. Dolayısıyla bu
fezlekeler gelecek, bu Mecliste okunacak, sizin vicdanınıza hitap edilecek; siz
milletin mi vekilisiniz, yoksa hırsızların mı hakkını savunuyorsunuz, bunu da
Türk milleti görecek. Ve Yüce Divana gidecek bu bakanlar. Bugün olmasa da yarın
gidecek, bunu bilin. Ama siz gönderin. Geçmişte de gönderdiler, Özal da
gönderdi, Demirel de gönderdi, Ecevit de gönderdi. Ya yapmayın etmeyin
arkadaşlar!
Üç tane beş tane
hırsızı korumak adına…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Acele etmeyin. Dosyalar gelsin de bakalım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) – Getirmiyor ki Bakan Bey!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Acele etme, gelecek.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) – Ama bakın Arkadaşım, Değerli Milletvekili, bilmiyorsunuz usulü.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Biliyorum, biliyorum… Usulü de biliyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) – Anayasa’nın 100’üncü maddesi, İç Tüzük’ün
107’nci maddesine göre bu dokunulmazlık fezlekesi değil, karma komisyona
gitmez, direkt buraya gelir, burada okunur ve Meclis soruşturması açılması için
bir karar verilir. Bu başka bir şey.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Gelir, gelir…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) - E niye getirmiyor o zaman? Seçimi mi bekliyorsunuz?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Delilleri karartıyorlar. Belge çalıyorlar.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) – Bakın, bunlar gelmese de, siz yasaklasanız da biz bundan sonra her
gün paragraf paragraf açıklayacağız. Hadi bakalım!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Önce dosya temizlensin, sonra gelecekmiş.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) - Paragraf paragraf açıklayacağım.
Gizleyemezsiniz. Bizim konuşmalarımızı yasaklayamazsınız. Dolayısıyla bu
pisliği de gizleyemezsiniz.
Sizden ricam,
milletin vekili olun ve toplumun pisliklerden arındırılması için destek verin.
Teşekkür
ediyorum.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bizim bilmediğimiz konular. Sen bildiğini söylüyorsun, biz de
diyoruz ki “Acele etme, gelsin bakalım.”
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özgündüz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 sıra sayılı kanun tasarısının 93 üncü
maddesinde ile değiştirilen 5651 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin 1 inci
fıkrasında yer alan "gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar"
ibaresinin "gerçek kişiler" şeklinde değiştirilmesini 8 inci fıkranın
tasarı metninden çıkarılmasını ve sonraki fıkraların buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Akçay, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93’üncü maddede verdiğimiz
önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizlere, müsaadenizle, bir ileri demokrasi hikâyesi anlatmak
istiyorum. Eğer “Biz hikâye dinlemek istemiyoruz.” diyorsanız, siz bilirsiniz
ama anlatacağım bu sizin hikâyeniz.
Bu İnternet
yasaları yürürlüğe girince bazı kelimeler, bazı kavramlar yasaklanacak ve
sansüre uğrayacak; tamamen bir sansür ortamı yeniden hortlayacak. Mesela,
“kutu” kelimesi yasaklanacak. “Kutu” deyince… Abdülhamid döneminde “burun”
demek yasakmış çünkü Abdülhamid kastediliyor diye. Şimdi, “kutu”, “gemicik”,
“havuz”, hatta “Bilal” bile yasaklanabilir çünkü artık sembolize kavramlar
hâline geldi. Demokrasi, siyasi bir sistem olarak hak ve özgürlüklerin,
iktidara ve iktidar sahiplerine eleştirinin hukuk teminatı altında olduğu bir
rejimi ifade eder. Hoşgörüyle, toleransla karşılanır eleştiriler. Demokrasinin
bütün vatandaşlar tarafından, siyasiler ve bilhassa iktidar sahipleri
tarafından içselleştirilmesi gereken kültürel bir tutum olduğunu bilmemiz
gerekiyor. Siz üç dönemdir tek başınıza iktidar oldunuz ama demokrat
olamadınız.
Size burada
kısaca yakın tarihimizin yüz-yüz elli yıllık bir kesitinden kısa tablolar
sunmak istiyorum, acaba ileri demokrasi nereden nereye gelmiş.
Abdülhamid
deyince baskı, sansür, hafiye dönemi akla gelir ama edebiyatımızın büyük
şairlerinden, hiciv şairlerinden Şair Eşref de akla gelir. Şair Eşref,
Abdülhamid zamanında görev yapmış bir kaymakamdır, mülki amirdir -dikkatinizi
çekiyorum- ve Manisalı bir hemşehrimizdir. Şimdi,
Abdülhamid döneminde Abdülhamid’le ilgili yazdığı şiirleri ben bu kürsüden
sizlere okuyamam değerli arkadaşlar. Çok saatlerce, günlerce araştırırsak en
hafifleri şunlardır:
“Vech-i maymûnunu bir kere
görenler bayılır,
Kafası bal
kabağı, burnu badılcan gibidir.” diyor padişaha.
Dergilerde, kitaplarda o dönemde yayınlanıyor yani ve Bakanlar Kurulu için de
şunu söylüyor, o dönemki Vükelâ Heyeti için:
“Vükelâyı sıraya
çeksem eğer zâhir olur,
Kimisi hırsız
uğursuz, kimisi nâdan gibidir.” diyor. Şair Eşref
söylüyor bunu ve yerden yere vuruyor, diyor ki padişaha:
“Değilsin
Padişah, satmak için mülkü münâdisin,
A zâlim bahs edersin bir de
kudretten, mehâbetten.”
Şimdi, bu, yüz
küsur sene evvelki durum, kaymakam bir padişahla ilgili bu şiiri yazabiliyor.
Görevini yapıyor, vadesiyle 1912 yılında Manisa’da vefat ediyor.
Şimdi, geldik
1947 yılına. 1947 yılı Millî Şef Dönemi dediğimiz dönem. Cumhuriyet tarihimizin
adı “Recep” olan iki başbakanı vardır: Birisi Recep Peker. 1947 yılında ve 7
Eylül ilk devalüasyonunda, yine bir kamu görevlisi
Defterdar Abdullah Çağlayan 7 Eylül devalüasyonuyla ilgili o dönemin Başbakanı
Recep Peker’i ve Maliye Bakanı Hasan Saka’yı hicveden şiir yazar, defterdar yazar
ve dergilerde yayınlanır. Uzun bir şiir.
“7 Eylül Rahmeti
düşmedi hiç tarlama,
Bu ne biçim
kararmış, ne biçim ayarlama.
Dilimizi tutalım,
susalım dedik amma,
Nâne muhtaç eyledi
bizi Keşmirin fendi,
Bu kervan böyle
gitmez Mori Recep Efendi.” diyor başbakana ve bunlara da hiçbir şey olmuyor.
Ve şimdi geldik
ikinci Recep dönemine, birinci Recep dönemi böyle. İkinci Recep dönemi de Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dönemi. Eleştiriye tahammül sıfır, herkesle
davalı ve bir muhalefet partisi liderinin haberini televizyon yayınından
kaldırtacak, sansürletecek kadar da kendini kaybetmiş. Vatandaşlara, gençlere,
işçiye, çiftçiye, bütün sosyal kesimlere hakaret etmiş bir Başbakanla karşı
karşıyayız.
Diğer görüşlerimi
bundan sonraki maddede belirtmek üzere hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bizim önergeyi unuttular Kâtipler.
BAŞKAN – Onu
oyladım. Konuştunuz ya, ilk siz konuştunuz ya.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Konuştun ya Hasip Bey.
BAŞKAN – Hayır,
94’ü şimdi söyleyeceğim, sözümü kestiniz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Tamam Başkanım, sorun yok.
BAŞKAN –
Muhteremler, ben de yorgunum, dolayısıyla, siz de yorgunsunuz ama müdahale
ettiğiniz zaman ciddiye alıyorum “Yanlış mı yaptım?” şeklinde onun için…
Şimdi, 94’üncü
maddede üç adet, ikisi aynı olmak üzere önerge vardır, sırasıyla okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 94 üncü maddesi ile 5651 sayılı Kanuna
eklenmesi öngörülen 9/A maddesinin (8) numaralı fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan
Adana Kayseri Denizli
Erdal
Aksünger
İzmir
BAŞKAN – Şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.
Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi, aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 94’üncü maddesinin yasa tasarısından tamamen
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Hasip
Kaplan Pervin
Buldan
Bingöl Şırnak Iğdır
Altan Tan Abdullah Levent Tüzel Erol Dora
Diyarbakır İstanbul Mardin
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Erdal Aksünger Muharrem Işık Ramis
Topal
İzmir Erzincan Amasya
Aytuğ Atıcı Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Mersin İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergelere?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Tekrar ediyorum,
94’üncü maddedeki konuşmanız; 93’ü konuşmuştunuz.
Yarı duyup tam anlamamak berbat bir şey.
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, bu, özel hayatın korunmasıyla ilgili olan bir bölüm.
Özellikle 9/A olarak geçiyor. Demin görüştüğümüz madde 9’uncu maddeydi, bu da
9’un (A)’sı. Şimdi, 9’da erişimin engellenmesi vardı,
9’un (A)’sında da özel hayatın gizliliği nedeniyle
içeriğe erişimin engellenmesi.
Şimdi, buradan
şöyle bir nokta çıkaralım: “Özel hayat” dediğiniz zaman ne anlarsınız
arkadaşlar? Yani, çok geniş bir kavram, sadece şantaj kasetleri değil. Zaten o
şantaj kasetleri çok alçakça bir saldırıdır, bir kişiyi hedef almaz; onun
ailesini alır, camiasını alır, değerlerini alır, grubunu alır, partisini alır,
siyasi görüşlerini alır, hepsini alır. Bunun ne ahlakta yeri var ne hukukta
yeri var ne siyasette yeri var ne seçim yarışında yeri var; bunun hiçbir yerde
yeri yok. Buna kim ki zemin hazırlıyorsa da, kim olursa olsun, dünyanın en
çukur kuyusundadır; bu, bu kadar açık. Bunun tartışması olmaz; hiçbir hukuk
devletinde, nizamında, en geri kabile hukukunda bile bu kabul edilmez.
Şimdi “özel
hayatın gizliliği” derken, özel hayat, bir Anayasa'da hükümler var, 90’ıncı
madde var, bir sözleşmelerde yer alan hükümler var, bir de bizim Türk Ceza
Kanunu’nda yer alan hükümler var. Şimdi, ben size soruyorum, bir yayın
yayınlandı ve bu konuda TİB başkanlığının aldığı bir kararda insanlar mağdur
edildi, yurttaşlar mağdur edildi. Peki, TİB başkanlığının sorumluluğu olacak
mı? Hayır. Kim izin verecek? Bakanın izin vermesi lazım ki TİB’in
işlemlerine karşı onun hakkında soruşturma açılsın. Yani, MİT Müsteşarı
hakkında Başbakan, burada da daire başkanlığı konusunda izin için bakanın izin
vermesi lazım. Böyle bir korumaya aldığınız zaman bunun adı farklı bir şey olur
artık; bu, ayrımcılık hukukuna girer. Şimdi, buradan baktığımız zaman, TİB’i denetleyemeyeceksek TİB niye denetliyor? TİB kimi
denetliyor?
Şimdi, özel
hukukla ilgili size çok fazla şey anlatmayacağım, sadece… Bir, -usul olarak,
kavram olarak söyleyeyim- aşağılama, alay, küçük düşürme; işte magazin
basınında görüyorsunuz, sık sık çıkıyor “Yeni sevgili yaptı.” diye bir haber.
Özel hayat değil mi arkadaşlar? Milletvekili gidiyor, ertesi günü bakıyorsunuz
bir haber. Özel hayat değil mi? Bakın, özel hayatın ihlaliyle ilgili kişinin
ailesi, evi, çocukları, hepsi buna dâhil, mesleği, çalışması. Kavramlara bakın:
Teşhir bir kavram değil mi? Evet. Cinsiyetçi yaklaşım, müstehcenlik bir kavram
değil mi özel hayatla ilgili bir saldırıda? Evet. Devam ediyoruz: Merak
uyandırma, dikkat çekme, bütün bunlar değil mi? Evet. Peki, bütün bunların
yanında, dikkat ederseniz, kaba söz, argo söz de var, değil mi? O da var. Devam
ediyoruz: Ötekileştirme var mı? Var. Nefret suçu var mı? Var. Şimdi, peki,
bütün bunlar çok kıymetli şeyler arkadaşlar. Siz niye, bizim kanun teklifi
olarak verdiğimiz -benim bizzat verdiğim- 2012’de geçen Türk Ceza Kanunu’nun
134’üncü maddesindeki özel hayata aykırı yayınlar yapıldığı zaman getirilen
ceza hükmünü kaldırıyorsunuz, onu soruyorum.
TCK’daki ceza
hükmü orada cezalandırmayı, bu tür yayınların yapılmasını cezalandırmayı
getirir. Ama siz ne yapıyorsunuz? Mahkeme kararını uygulamayana para cezası
getiriyorsunuz. Olmadı arkadaşlar; bir taraftan yaparken bir taraftan
bozuyorsunuz. Bu şekilde bu düzelmez. Bu çok ciddi bir
yanlış. Bu yanlışı tümden düzeltmek lazım. Hiçbir tarafını, bir maddeyi
düzelterek de bu düzelmez arkadaşlar, çok tehlikeli bir yasaya dönüşür.
Kolay gelsin
diyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Diğer önerge
üzerinde Sayın Akçay, buyurunuz.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 94’üncü maddedeki önergemiz üzerine söz aldım.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu getirilen
İnternet düzenlemeleri, tamamen iktidar merkezli, Başbakanı ve etrafını
korumaya yönelik, keyfî ve despot rejimi pekiştirecek ve korku imparatorluğunun
aparatı olmaya müsait düzenlemelerdir; tehdit ve şantaj aleti olarak da
kullanılabilecek düzenlemelerdir.
Buradan birkaç gündür devam eden tartışmalar vesilesiyle ne zaman
bu hususlar gündeme getirilse, efendim, paralel yapıdan, işte paralel yapının
aleti olmaktan bahsediliyor ve bunu da on iki senedir paralel yapıyla beraber
yürüyen, içli dışlı pek çok faaliyetleri birlikte yürüten kişilerin söylemesi
de oldukça komik oluyor yani hiç de inandırıcılığı ve ciddiyeti olmuyor.
Ben şunu
söyleyebilirim ki iktidar partisinin değerli milletvekili arkadaşlarıma, eğer
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan korktuğunuz kadar Allah’tan korkarsanız bu
yolsuzluklara, bunca hukuksuzluklara “Dur.” dersiniz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) – Ne alakası var ya?
MUSTAFA ŞAHİN
(Malatya) - Utan biraz ya! Koskoca adamsın!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Sen utan!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ne biçim konuşuyorsun!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Vicdanı olanlara sesleniyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
AHMET YENİ
(Samsun) - Şu konuştuğuna bak ya!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – İşinize gelmiyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Şu hâle bak be!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bakın, işte, değerli arkadaşlar, apseye böyle dokunulur. Apse
olmuşsunuz, apse var, dokununca zıplıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Ayıp,
ayıp!” sesleri)
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) – Ayıp ediyorsun!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp, ayıp, yaptığın konuşmaya bak, ağzından çıkanı kulağın
duymuyor.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Ülkenin, milletin her türlü manevi, millî değerleri ayaklar altına
alındı, küfürler edildi, hakaretler edildi bu kürsüden, gıkınız çıkmadı.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hadi oradan be!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) –”Recep Tayyip Erdoğan” deyince hemen havaya zıplıyorsunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hadi oradan, konuştuğun laflara bak!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Evet, bu benim tezimi ispatlamaktan başka bir şey değildir.
MUSTAFA ŞAHİN
(Malatya) - Konuştuğun kelimeye dikkat et, Allah inancın varsa ona dikkat et!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, tasarının 94’üncü maddesiyle…
Vallahi bugüne
kadar söylediklerinizi bu kürsüden teker teker söylerim. “Başbakana dokunmak
ibadettir.” diyen kim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hadi oradan!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – “Allah’ın bütün sıfatlarını taşıyor.” diyen kim?
AHMET YENİ
(Samsun) – Yazıklar olsun, ağzından çıkana bak!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Şükür namazı kılmak isteyenler kim? “İkinci peygamber” diyenler
kim? (AK PARTİ sıralarından “Yuh!” sesleri)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yuh be! Yuh olsun sana ya!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Hepsi sizin içinizden. Evet, hepsi de o, hepsi de sizin içinizden.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Utanmıyorsun! Kim dedi?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – İsim isim sayarız, hepsi de biliniyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Kim dedi? Ayıp ya! Çok ayıp, çok!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – 94’üncü maddeyle, değerli milletvekilleri…
BAŞKAN –
Konuşuyor canım, cevap verir.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – “İkinci peygamber” deniliyor, böyle bir şey var mı?
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) - Biz bunların tamamını reddediyoruz.
FARUK BAL (Konya)
– O demiyor, siz diyorsunuz, siz.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Aydın eski il başkanınız, il genel meclisi üyeniz bunu söyledi; bu
kürsülerde konuşuldu. Daha ağır laflar söyleyenler de var, bu kürsüden dile
getiremiyorum. Yeri gelirse onlar da… (AK PARTİ sıralarından “Yazıklar olsun!”
sesleri)
Sizlere yazıklar
olsun!
AHMET YENİ
(Samsun) – Yazıklar olsun!
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – Sayın Hatip, söylediklerinin tamamı yanlıştır, bu grup kabul
etmemektedir.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Benim söylediklerimin tamamı doğrudur. Bunların hepsi kamuoyunda
tartışıldı. Bizim uydurduğumuz şeyler değil bunlar, lütfen.
MEHMET ERSOY
(Sinop) – Bunlar bu kürsüden söylenmedi!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bu kürsüden söylenmedi, değişik ortamlarda söylendi.
MEHMET ERSOY
(Sinop) – Niye “Bu kürsüden söylendi.” diyorsun?
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) – Çarpıtıyorsun Sayın Akçay.
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) - Türkiye’nin en büyük grubunun…
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bunu söyleyenler AKP milletvekilleri, bakan yardımcıları, Sağlık
Bakan Yardımcısı, “Başbakanımızın sünnetine göre” demedi mi? Yani, notunu alıp
gelmedik bunların.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Düzce milletvekili daha yeni demedi mi?
FARUK BAL (Konya)
– Milletvekili Allah’ın sıfatlarının hepsini yüklemedi mi?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Çeşitli ortamlarda hep size bunlar söylenildi.
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – Peki bütün bunlar bizim grubu bağlar mı, AK PARTİ Grubunu
bağlar mı bunlar?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Vallahi, bir kişinin dediği bağlamaz, iki kişinin dediği bağlamaz.
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – Ama insaf, hepimizi suçluyorsunuz.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Ama on-on beş tane arka arkaya toplarsanız hepinizi bağlar.
HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar)
– Bağlamaz!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Hiçbiriniz itiraz da etmediniz.
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – Ediyoruz işte.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – İtiraz etmiyorsunuz.
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – Hepsine itiraz ediyoruz.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bana itiraz etmeyeceksin, bunlar söylenildiğinde itiraz
edeceksiniz.
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – O zaman da ettik, siz duymak istemiyorsunuz.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Birçoğu da bunların ödüllendirildi, itiraz da etmediniz.
MEHMET ERSOY (Sinop) – Ayıp ya, ayıp yaptığın. Yakışıyor mu size?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Evet, bu sizin yaptıklarınız ayıp, bu söyledikleriniz ayıp.
MEHMET ERSOY
(Sinop) – Yakışıyor mu hiç?
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, 94’üncü maddedeki önergemizi konuşmaya da vakit
kalmadı.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şu
önergeleri oylayayım.
Önergeyi
oylarınıza…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam.
Sayın Altay,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Aksünger,
Sayın Özgündüz, Sayın Ekşi, Sayın Akar, Sayın Serindağ,
Sayın Öğüt, Sayın Ekinci, Sayın Sarı, Sayın Eyidoğan,
Sayın Acar, Sayın Köktürk, Sayın Türmen, Sayın Aydın,
Sayın Kaleli, Sayın Atıcı, Sayın Öner, Sayın Toprak.
Üç dakika süre
veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608,
2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Ben konuşmadım daha.
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Başkan, ben de konuşmak istiyorum.
FEVAİ ARSLAN
(Düzce) – Sayın Başkanım, 60’a göre bir söz istiyorum, beni kastederek sataşma
yapıldı.
BAŞKAN – 60’a
göre yerinizden söz isteyeceksiniz, buraya gelemezsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
FEVAİ ARSLAN
(Düzce) – 69’a göre kürsüden istiyorum.
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Başkan, madde üzerinde ben konuşacağım daha.
BAŞKAN – Hayır,
bir dakika… Ben, şimdi hiçbir şey anlamadım.
FEVAİ ARSLAN
(Düzce) – Şimdi, Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir
dakika…
Şimdi, önce Grup
Başkan Vekilinize ben bir şey demiştim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – 94’te daha konuşma var, aynı mahiyetteki önergeler…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Önergeyi oyladık, maddeyi oylamadık.
BAŞKAN - Evet,
Sayın Elitaş…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce konuşmacı kürsüde…
BAŞKAN – Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 94’üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada siyasi
parti gruplarını eleştirebiliriz, her türlü şeyi söyleyebiliriz ve maalesef iş
zıvanadan da çıktı, hakaret de serbest olmaya başladı.
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Olur mu öyle bir şey, hakaret nasıl serbest olur, hakaret
serbest olmaz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ama, bakın, değerli milletvekilleri
“Müslümanız.” diyoruz elhamdülillah ama hiçbir Müslüman, korkulacak bir şeyi Rabb’inden, Yaratıcı’sından
başkasını göstermez, göstermemek de gerekir. Kalkacaksınız, bu partiyi, bu
grubu eleştirmek için “Recep Tayyip Erdoğan’dan korktuğunuz kadar Allah’tan da
korksaydınız.” diyeceksiniz ve bir Müslüman hakkında böyle bir fetvada
bulanacaksınız, böyle bir iddiada bulunacaksınız. Siz, kendinizi, şirk koşarak
bu noktaya doğru getiriyorsunuz, Yaratıcı’yla paralel
hâle getiriyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Allah’tan kork, sen Allah’tan kork Elitaş!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
- Ne söylediğinizin farkında değilsiniz!
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Şirk koşuyorsunuz siz söylediklerinizle!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Ne söylediğinizin farkında değilsiniz! Siz ne söylediğinizin
farkında değilsiniz!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şirkçileri görüyoruz! Şirkçileri
görüyoruz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, milletvekilimiz hakkında bir ifade kullandınız. Sayın
Başkan, herhâlde, biraz sonra o milletvekili arkadaşımıza da söz verirsiniz
diye ümit ediyorum, sizin yetkinizde. O milletvekili arkadaşımızın yaptığı bir
konuşmayla ilgili “Cenab-ı
Hakk’ın emrettiği bütün güzellikleri, üzerinde toplamış bir lider.” derken…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Nerede güzellikler?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Yahu, bu kadar basit şeylerden fırsat kollamayın!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle teşbih olur mu canım? “Cenab-ı
Hakk’ın bütün güzelliklerini üstünde toplamış”mış!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Siyaset üretin, siyaset! Söylem üretin, proje üretin!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yalan mı var bu işin içerisinde? İhale yolsuzluğu yapan kim ha?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Proje yok, ancak, geliyorsunuz, sözcüklerden, cümlelerden bir şey
vurmaya çalışıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teeddüp ederim be! Teeddüp ederim!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bırakın böyle şeyleri!
OKTAY VURAL (İzmir)
– Böyle bir mukayese olmaz ya! Böyle bir mukayese olmaz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Muhalefet partisi siyaset üretecek! Buraya geleceksiniz bir
milletvekilinin dil sürçmesiyle ilgili konuyu getirecek, burada gündem hâline
getireceksiniz! Yazıklar olsun!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu kişinin yaptığı yanlışları Cenab-ı
Hakk’a nasıl atfedersiniz be! Şirk koşuyorsunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Sayın Bahçeli duysaydı, herhâlde sizlerin kulağını çekerdi diye
düşünüyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz nasıl, bu insanın yaptığı, bu kulun yaptığı konuları Cenab-ı Hakk’a atfedersiniz be?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Niye bağırıp duruyorsun?
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye… Bir saniye…
OKTAY VURAL (İzmir)
– Saygısızlığa bakın! Bağırırım tabii!
BAŞKAN - Önce bir
yanlışlık…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Çok mu dokundu?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Benim dinime, Allah’ıma dil uzatana, değil bağırmak, elini kırarım!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kime dil uzatılıyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, bu kadar açık! Bu kadar
açık!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Kime dil uzatılıyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) - Bu kadar açık! Allah’ın bütün
güzel vasıflarını üzerinde toplamışmış! Şuna bak ya!
BAŞKAN - Şimdi,
konunun…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Şu teşbihe bakın ya!
BAŞKAN -
Birbirinize bağırmayınız çünkü hiçbir şey duymuyorum. Zaten bu…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Teşbihe bakın ya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ne kadar da böyle şey olmuşuz!
BAŞKAN - Şimdi,
ben beyefendi… Bir saniye…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Ne demek ya! Böyle bir şey olur mu ya!
BAŞKAN - Sayın
Arslan, ben, önce “60’a göre” dediniz siz…
FEVAİ ARSLAN
(Düzce) – 69’a göre…
BAŞKAN – Tamam,
şimdi, hangi konuda? Anlamadım da onun
için…
FEVAİ ARSLAN
(Düzce) – Hâlâ devam eden…
BAŞKAN -
Anlayamadığım için soruyorum.
FEVAİ ARSLAN
(Düzce) – Ben şimdiye kadar bu konuda bir açıklama yapmadım. Şimdi, tek bir
açıklama yapıp bu konunun kapanmasını istiyorum. Esas… (MHP sıralarından
gürültüler)
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Kapanmaz.
BAŞKAN – Konu ne?
(MHP sıralarından gürültüler) Bir saniye… Gerçekten anlamadım.
Bir isim misim
geçmediği için neye göre olduğunu anlayamadım çünkü grubunuzla ilgili ben Sayın
Elitaş’a…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –Söz
vermemekle ilgili değil.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Anladım efendim.
Müsaade
ederseniz…
BAŞKAN - Oraya,
tutanağa geçiyor ya.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Konuşmacı, sayın milletvekilimizi kastederek, yaptığı bir
konuşmayla ilgili...
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Kendi derdini anlatamıyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “…böyle böyle söyleyen birisi” diye ifade
etti. Kamuoyunda da yanlış anlama var. Diğer milletvekilleri duysun, gerçeğini
anlatsın diye...
BAŞKAN – Anladım.
Yani sataşmanın ne olduğunu anlayamadım da onun için.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
4.- Düzce Milletvekili Fevai
Arslan’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 94’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bundan on beş yirmi gün önce basınımıza ve televizyonlara haber olan, hepinizin
malumu, Meclisimizde de devamlı gündeme getirilen bir konu hakkında demin Vural
Bey’in de, Sayın Grup Başkan Vekilinin de ifade ettiği gibi, daha önce bu
konuşmacıların da defalarca ifade ettiği gibi, ağzımdan eksik bir kelime çıktı,
sürçülisan ettiğimi, kastımın o olmadığını…
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Alkışlayanlar ne oldu, neden alkışladılar?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kullanmayın o zaman.
FEVAİ ARSLAN
(Devamla) - Bir dakika…
Bak, bu konu
hakkında hiç konuşmadım. Bakın…
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Neydi kastın? Onu anlat sen.
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) – Dinle ya, dinle!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Ne olur, sizden rica ediyorum.
FEVAİ ARSLAN
(Devamla) – Bu konuda esas kastımın bu olmadığını defalarca şahsım da grup
başkan vekillerimiz de ve genel başkan yardımcımız da açıkladı. Buradan bir
defa daha ifade ediyorum: Kastım bu değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biraz önceki konuşmasında söyledi Elitaş.
FEVAİ ARSLAN
(Devamla) - Haşa, bunu dille söylemek değil, kalpten bile geçirmenin şirke
gireceğinin, şirk olduğunun bilincindeyim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şirk… Şirk…
FEVAİ ARSLAN
(Devamla) - Bunun siyasi malzeme hâline getirilmesini de çok üzgünüm ve
kınıyorum. Bunun şirk olduğunu defalarca söylüyorum.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Güzel.
FEVAİ ARSLAN
(Devamla) - Bundan kastım bu değildir. (MHP sıralarından alkışlar) Ama bizi
üzen şudur: Böyle bir konunun “Müslümanım” diyen bir kişinin, böyle bir eksik
konuşmadan dolayı, böyle bir olayla karşı karşıya gelmesinden dolayı, üzerinden
siyaset yapılması, üzerinden polemik yapılması bizi
üzmüştür.
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Siyaset değil, orada dur.
FEVAİ ARSLAN
(Devamla) - Bakın, tamam, haklısınız, eyvallah.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – İleri gitme!
FEVAİ ARSLAN
(Devamla) - Bunu defalarca eksik konuştuğumu söyledim, ifade ettim -bir kere
daha söylüyorum- ama şundan emin olunuz ki, Allah, kimseyi bu eksiklikle karşı
karşıya getirmesin. Siz öyle bir şeyle karşı karşıya geldiğinizde, biz iyi
niyetle bakarız, hüsnüzanla bakarız, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha üç gün önce “Özel değil, genel genel!” diye miting meydanlarında
konuşurken... Cenab-ı Hakk’ın adaleti…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Akçay, bir dakika.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilinin kürsüde söyledikleri, biraz önce
Sayın Mustafa Elitaş’ın neye düştüğünü gayet açık ve
net ortaya koymuştur.
Teşekkür
ediyorum, Sayın Elitaş’a iyi cevap verdiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Neye düşmüş?
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Elitaş, konuşmasında “şirk koşma”
kavramını da kullandı, yani bir itham da var, şirk koşmakla itham etti ve fetva
makamı olduğumu filan söyledi.
BAŞKAN - Hayır,
Sayın Arslan kimseye bir şey söylemedi, onun üzerine mi istediniz diye sordum.
Buyurun.
5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ERKAN AKÇAY
(Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, elbette ki, ben fetva makamı
değilim, haşa; fetva makamı Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Doğrusu, birkaç defa
da sordum “Acaba, bu sözler üzerine Diyanet İşleri ne der?” diye. Tabii, bir
ses filan da çıkmadı.
Sayın Elitaş, bu söylediğin laflar gerçekten çok vahim sözlerdir.
Bu iddia edilen ve bazı AKP yöneticilerinin ve milletvekillerinin söylediği
sözlerin hepsini alt alta toplayınca ciddi bir vahamet gösteriyor, bir uyarıyı, bir
uyarmayı gerektiren hususlardır. Şimdi, biraz evvelki sayın milletvekilinin
konuşması ve izahıyla sizinki aslında çelişiyor. Siz tevil etmeye
çalışıyorsunuz, sayın milletvekili sürçülisan ettiğini ifade etti. Bizce de
kabuldür, yani bunu devam ettirmenin de bir anlamı yoktur, bunu ifade ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Aynı şey…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Nerede aynı şey ya? Aynı şeymiş, lafa bak!
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Aynı şeymiş, ayıp ya!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Allah, hiç kimseyi şirk konumuna düşürmesin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şirke nasıl düştüğünü…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Allah hiç kimseyi fırsatçılıkla imtihan etmesin. Şu an fırsatçılık
yapıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, şu dinimizi, Allah’ımızı, Peygamber’imizi siyasete malzeme
yapmayın! Elinizi çekin!
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608,
2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı Kanun Tasarısının 94 üncü maddesi ile 5651 sayılı Kanuna
eklenmesi öngörülen 9/A maddesinin (8) numaralı fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erdal
Aksünger (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN
(Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Aksünger, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Aksünger’e borcum var, kimse ses çıkarmadan onu dinleyecek.
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – Emredersiniz!
BAŞKAN – Şaka
yapıyorum ha!
HALİL ÜRÜN
(Afyonkarahisar) – Yok, gönülden dinleyeceğiz efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın Aksünger.
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
94’üncü maddedeki
aslında 9/A tabii, 5651’in 9/A’sı, yani 5651 baştan da söylediğim gibi olmaması
lazım ama bu 9/A tam bir garabet işi. Niye garabet işi? Aslında bir mahkeme
oluşturması neredeyse temin ediliyor bununla birlikte. Biraz önce arkadaşlara,
sizin AK PARTİ Grubundaki aslında hukukçu arkadaşlara sordum, dedim ki: Bununla
ilgili olan TİB Başkanına bu yetki veriliyor da bir savcıya niye verilmiyor?
Neden verilmiyor mesela? Yani bir savcı eksikliği varsa oraya da 40 tane savcı
koyulabilir, bilişim savcısı. Ankara’da 4 tane bilişim savcısı var, 40 yapalım.
Yirmi dört saatte karar versin, yargıçlar da yirmi dört saatte karar versin.
Bunda bir problem var mı? Yok bence. Ama neden bunda ısrar ediliyor? Yani
buradaki problem, yargının yetkisini bir bürokratın tahsisine vermektir,
problem bu.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sonuçta yargıya gidiyor yine.
ERDAL AKSÜNGER
(Devamla) – Yargıya kimin tarafından gittiği önemli. Çok önemli değil, 8/A’da
gördüğünüz gibi, diyor ki: “Mahkeme kararına öyle veya böyle itiraz edebilir.”
Nereye itiraz ediyor? Yargı kararına itiraz ediyor. Ona herkes edebilir, kimse
mağdur, o etsin. TİB Başkanı niye ediyor? Mağdur olan, etsin zaten yani. Eğer
böyle bir şeyi mahkeme kurarak yapacaksanız ihtisas mahkemelerine ihtiyaç var
ama bu ihtisas mahkemelerini söyleyemiyorum. Niye? Bu memleket, özel yetkili
mahkemelerde neler olduğunu gördüğü için söyleyemiyorum. Avrupa’da var mı? Var.
Zaten bunlara ihtiyaç yok da ben 8’inci maddedeki konuyu söyledim size zaten,
dün gece söyledim, ne yazık ki sabaha karşı konuştuğumuz için bir anlamı yok.
8’inci maddede
katalog suçları var, o katalog suçlarının dışındaki suçlar suç değil mi? Bunlar
ceza hukukunda yok mu? Var. Peki, katalog suçlarda ırkçılık yok, terör yok,
bunlar İnternet‘te olduğunda bunlarla ilgili muamele başka olacak da
diğerlerine TİB Başkanı “Aman kapatın, terörle ilgili konu devam etsin.” mi
diyecek? Böyle çelişki olur mu zaten? Sorun buradan kaynaklanıyor. Ama, tabii, biz şunu söyleyemiyoruz, gelişmiş demokrasilerde
olduğu gibi ihtisas mahkemelerinin kurulması talebinde bulunamıyoruz, çünkü
bizde hukuk yoruma tabi oluyor, sorun buradan kaynaklanıyor. Bu yoruma tabi
üretilen bir sürü dijital deliller, iddia makamına getirilen bir sürü deliller
oldu, bundan içeride yatan dünya kadar insan oldu. O yüzden, bizde hukuk
gelişmiş ülkelerdeki ihtisas mahkemelerinin son karar mercisine
ulaşmaz bence, sorun da buradan kaynaklanıyor.
Bu yüzden şöyle
bir şey yapılabilir -önerimiz oydu zaten- madem böyle bir şey yapacaksınız,
yani olmaması tercihimizdir, 9/A zaten garabet ama Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nda bir değişiklik yapılabilir. Yine dün akşam sabaha karşı söyledik
bunu, hukukçu değilim ama bu, hukukçu arkadaşların da onaylayacağı bir şey.
Burada bir değişiklikle, bilişim savcıları yirmi dört saatte karar verebilir
konuyla ilgili ve bu yirmi dört saat sonra verilen, görevli mahkeme neresiyse,
bu, sulh ceza mahkemesiyse sulh ceza mahkemesine gönderilir, ağır ceza
mahkemesiyse oraya gönderilir.
Peki, buna niye
itiraz var? Buna itiraz olmaması lazım. Yani TİB Başkanını da aslında böyle bir
zan altında bırakmak da anlamsız. Ben bakanı da suçlarım zaten, TİB Başkanını
da suçlarım. Yarın bunların hepsi yaşanacak bu memlekette. O yüzden bir an önce
bundan dönün zaten.
Şimdi, şöyle bir
durum oluyor. TİB zaten MİT’leştirildiği için, şimdi
nereden adam alınacak ki bu TİB’e zaten? Yani hukukçu
mu alınacak? Hayır. Hukukçu falan da yazıyor kanunda öyle bir şey ama bence
MİT’ten alınacak bunların çoğu, 40’a yakın MİT görevlisi TİB’de
görevlendirilecek. Yaşayacağız, göreceğiz, pratiğini göreceğiz bunların. 100’ün
üzerinde de sözleşmeli personel alınması söyleniyor bununla birlikte, yani
orada çok geniş kapsamlı, yargı üzerinde İnternet özel mahkemesi, yine özel
yetkili bir İnternet mahkemesi gibi, mahkemenin bütün görev ve yetkileri
devredilmiş oluyor. Bunların hepsi sorun arkadaşlar. Bunları halletmezseniz
bunlar yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde öyle veya böyle bizim
mahkûmiyetimiz için yeterli maddeler olacaktır zaten. Bunu bugün belirtiyoruz
ama zaten dönecek bunların hepsi, itirazlar gelecek.
Ayrıca, MİT’le
ilgili şunu söyleyeceğim çok hızlı bir şekilde: 1 milyar TL MİT’in bütçesi var,
1 milyar da Başbakanın ödeneği var. MİT bir anonim şirkete dönüştürülmüş
vaziyette. Hiçbir kaydı kuydu olmayan, 2 milyar TL
sermayesi olan bir şirkete dönüştürülmüş, Başbakanın bir şirketi olmuş
durumdadır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aksünger.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir.
Madde 95’te iki
adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 95 inci maddesinde yer alan “bilişim şuurunu”
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Emin Haluk Ayhan Mustafa Kalaycı Erkan
Akçay
Denizli Konya Manisa
Muharrem Varlı Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu
Adana Adana Kayseri
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 95 inci
maddesinde yer alan 5651 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (4) fıkrasının (f)
bendinde yer alan “Bilişim ve internet alanındaki uluslararası kurum kuruluşlarla
işbirliği ve koordinasyonu sağlamak” ifadesinden sonra gelmek üzere “Türkiye’de
internetin kullanıcılar açısından hem özgürleştirilmesi, hem de
yaygınlaştırılması, internetin teknik olarak güvenliğinin sağlanması, internet
hızının artırılarak içeriğinin zenginleştirilmesi için her türlü tedbirleri
alır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Aytuğ Atıcı Muharrem Işık
İstanbul Mersin Erzincan
Erdal Aksünger Ramis
Topal Rıza Türmen
İzmir Amasya İzmir
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, kabul ediyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Siz,
katılıyor musunuz?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Türmen, buyurun.
RIZA TÜRMEN
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 5651 sayılı Kanun’la getirilmek istenen değişiklik
tekli2lerinin amacı çok açık. Yolsuzluk iddialarının İnternet’te dolaşmasını
engellemek, yolsuzluk iddialarını soruşturmak yerine boğmak amacına yönelik.
Bunu anlıyorum fakat bunu yapanlar, bunu yazanlar bu değişikliklerin dış
dünyadaki, uluslararası alandaki etkilerini hiç düşünmemişler, bu değişiklik
tekliflerinin Türkiye’nin başını ne gibi belalara sokacağını hiç
hesaplamamışlar, öyle gözüküyor.
Ben burada, çok
kısaca, değişiklik tekliflerinin yol açtığı insan hakları ihlallerine değinmek
istiyorum çünkü bir insan hakları ihlalleri kümesi ve Anayasa’nın ihlali kümesi
var bu tekliflerde.
Örneğin,
birincisi: Erişim Sağlayıcıları Birliği kuruluyor. Bu Erişim Sağlayıcıları Birliğine üyelik zorunlu
tutuluyor. Ücret ödemek zorunlu tutuluyor, “Üye olmayan, faaliyette bulunamaz”
deniyor. Efendim, bu, Anayasa’nın dernek kurma özgürlüğüyle ilgili 33’üncü
maddesine aykırıdır. Orada “Hiç kimse üye olmaya zorlanamaz” denmektedir. Aynı
şekilde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin dernek kurma özgürlüğüyle ilgili
11’inci maddesine de aykırıdır.
Bunun yanında,
içerik sağlayıcı, yer sağlayıcılar, TİB’in talep
ettiği bütün kişisel verileri TİB’e vermekle yükümlü
tutulmaktadır. Bu bilgiler, bu kişisel bilgiler TİB’e
verilirken bireyin, kullanıcının bundan haberi bile yok, böyle garip bir durum.
Bu gibi bilgilerin TİB’e verilmesi, özel yaşamın
gizliliğinin ihlalidir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesi,
Anayasa’nın 20’nci maddesinin ihlalidir.
Şimdi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına baktığınız zaman, kişisel verilerin
korunması o kadar önemlidir ki izin olmadan kişisel verilerin toplanması da
özel yaşama bir müdahaledir. Ondan sonra, toplama haklı olsa bile bunun
saklanması, özel yaşama ayrı bir müdahaledir. Bütün bunları bir tarafa bırakın,
toplanma, saklanma bir tarafa, özel verilerin üçüncü bir kişiye verilmesi, ayrı
bir insan hakları ihlaline yol açar.
Üçüncü olarak,
yargı kararı olmadan erişimin engellenmesi, TİB kararları üzerinde denetim
olmaması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10’uncu
maddesinin ihlalidir, Anayasa’nın 26’ncı maddesinin ihlalidir. Tasarıda
kullanılan belirsiz ifadeler, “Efendim, işte, erişimin engellenmesi, benzeri
yöntemler kullanılarak da yapılabilir.” Nedir bu benzeri yöntemler, belli
değildir. “Yok efendim, aynı mahiyette yayınlar TİB
tarafından yasaklanır.” Hangi mahiyetteki yayınlar, belli değildir. “Alternatif
erişim yolları” Bu alternatif erişim yolları nedir, belli değildir. Bu gibi
belirsiz ifadelerin kullanılması, kanunu, hukuk devletinde sahip olması gereken
özelliklerden yoksun kılmaktadır. Bu da düşünce özgürlüğünün bir başka
ihlalidir.
Sulh ceza
mahkemesine yetkiler verilmektedir. Efendim, “Erişimin engellemesi kararına
karşı başvuruya yirmi dört saat içinde, duruşma yapmadan karar verir.” Ondan
sonra “Özel yaşamın ihlali iddiasıyla erişimin TİB tarafından engellenmesine
karşı kırk sekiz saat içinde başvurulur.” Bütün bunlar, efendim, karşı tarafın
görüşleri alınmadan sulh ceza mahkemesi karar vereceği için ve duruşma
yapılmadan karar vereceği için adil yargılama hakkının ihlalidir.
TİB’e sınırsız
yetkiler verilmekte, ifade özgürlüğü, özel yaşam hakkı ihlal edilen kişilere
başvurulacak hukuk yolu bulunmamaktadır. Bu, Anayasa’nın, etkili başvuru yolunun
bulunmamasıyla ilgili 40’ıncı maddesinin ihlalidir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin etkili bir iç yargı yolu bulunmasına ilişkin 13’üncü maddesinin
ihlalidir. Yani bütün bunlardan gördüğünüz gibi, bir ihlaller yumağı vardır.
En son olarak Freedom House’un geçenlerde açıkladığı bir rapor vardır, o
da şöyle diyor: “Bu değişiklik teklifleri, yargı kararı olmaksızın devlet
memurlarına web sitelerini kapatma yetkisini veriyor. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin ağır bir ihlali niteliğindedir. Hükûmet, ifade özgürlüğüne karşı
saldırıları tırmandırıyor.” Dış dünyadan görünüş budur.
Teşekkür ederim,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türmen.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, bir yoklama yapalım da canlanalım biraz.
BAŞKAN – Tabii,
iyi olur.
Yoklama
yapıyoruz.
Hemen başlayalım:
Sayın Altay, Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Işık, Sayın Ekşi, Sayın
Akar, Sayın Türmen, Sayın Köktürk, Sayın Ören, Sayın
Yılmaz, Sayın Acar, Sayın Değirmendereli, Sayın Moroğlu,
Sayın Haberal, Sayın Nazlıaka, Sayın Öner, Sayın
Atıcı, Sayın Aygün, Sayın Serindağ, Sayın Aydın.
Evet, iki dakika
süre veriyorum ve de başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608,
2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 95 inci maddesinde yer alan “bilişim şuurunu”
ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı, sansür mü geliyor kaygısını ortaya koyan ve ciddi
endişeler yaratan bir Hükûmet tasarısı. Burada iki grup hak ve hürriyet
çelişmektedir. Birinci grubunda kişisel hak ve hürriyetlerin korunması, özel
hayatın korunması, buna paralel olarak ifade hürriyeti, fikir hürriyeti,
devamında siyasi kanaat hürriyeti, siyasi faaliyette bulunma hürriyeti,
kamuoyunun haber alma hakkı, basının haber verme görevi ve hakkı ve basın
hürriyeti. Bunların hepsi, değerli milletvekilleri, insanlığın geliştirmiş
olduğu demokratik değerlerle belirli bir dengeye oturtulmuş olan hak ve
hürriyetlerdir. Eğer denge bozulur ise, o takdirde rejim ya diktatörlüğe gider,
diktatörlüğün elindeki sansür aracı faaliyete geçer ya da insanların hak ve
özgürlükleri korunamaz bir hâle gelir ki buradan da temel hak ve hürriyetlerde
mağduriyetler ortaya çıkar.
İşte, bunlar
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda tartışıldı, belirli bir mutabakat sağlandı ve
sağlanan bu mutabakatın devam edebilmesi için Hükûmetin bu tasarıyı çekmesi ve
siyasi partiler arasında, aklıselimle oturulup Türkiye'nin en ciddi sorunu
olan, her insanımızı en derin kaygılara, endişelere iten bu meselenin
halledilmesi lazım. Ancak böyle yapılmıyor -ben Sayın Bakana da biraz önce
ifade ettim- onun yerine, çok büyük bir telaşla bu tasarıyla üç bacaklı basının
kontrol altına alınamayan üçüncü bacağı da Hükûmetin emrine, iradesine sokulmak
isteniyor.
Basının birinci
bacağı, görsel basındı; AKP on bir yılda onun önemli bir bölümünü yandaş,
bakiyesini candaş ilan etti, emir ve hükmü altına
aldı. O kadar ki Sayın Başbakan Fas’tan telefon ederek televizyonların alt
yazısında geçen Sayın
Genel Başkanımızın bir beyanatına dahi tahammül göstermiyor,
“istibdat devri” diye kabul edilen veya ifade edilen Abdülhamid devrinden daha
beter bir şekilde basın hürriyetini Başbakan olarak ihlal ediyor. Demek ki
basının birinci ayağındaki görsel basın böyle halledildi. Yazılı basın ise “Sen
hangi gazeteden geliyorsun?”, “Bu köşe yazarlarına yer veren patronlar da
geleceğini düşünsün.” şeklindeki, bizzat Başbakanın tehdidiyle emri hüküm
altına alınmış durumda. Geriye “sanal medya” dediğimiz Twitter,
Facebook, İnternet dünyası kalmıştır. İşte, onu da emri hüküm altına alabilmek
için bu teklif getirilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Twitter, Facebook ve diğer sanal
alandaki mecralar insanların ifade hürriyetlerinin, düşünce hürriyetlerinin
paylaşıldığı, bilgi transformasyonunun yapıldığı çok
önemli bir kaynaktır ve bu kaynağın 17 Aralık yolsuzluk, hırsızlık operasyonu
nedeniyle kamuoyuna bu bilgilerin taşınmasını, ses kayıtlarının, bant
kayıtlarının taşınmasını engellemek amacıyla kapatılması ya da iktidarın
denetimine verilmesi en büyük antidemokratik, diktatörlük örneğidir.
Dolayısıyla, buna engel olmak, bu Meclisin görevidir, birinci olarak AKP
milletvekillerinin görevidir. Siz bu pisliği temizlemezseniz, siz bu pisliği
sahiplenirseniz; o takdirde hükmi şahsiyet olarak, kurumsal olarak bunu
benimsiyorsunuz demektir. İçinizden çıkan üç beş tane arkadaşınız yanlış
yapabilir. Biraz önce o yanlış yapan arkadaşınız çıktı hüsnükalple
ifade etti ama onun yanlışına grup olarak sahip çıkarsanız, diktatörlüğü inşa
etmenin aracı olarak burada millete veremeyeceğiniz bir hesabın da eşiğinde
durursunuz. Dolayısıyla, gelin, bu tasarıyı Hükûmet çeksin, Türkiye’nin önemli
bir sorunu olan sanal medyadaki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Konya)
– …insan hakları ihlallerini, hak ve hürriyetlerin ihlallerini, anayasal hak ve
hürriyetleri diğer alandaki dengeleriyle birlikte değerlendirip aklıselimle bir
kanun metni hâline getirebilsin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 96’da aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutup işleme alacağım, konuşmak isteyen olursa
konuşturacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 96. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu İzzet Çetin Musa Çam
İstanbul Ankara İzmir
Ömer Süha Aldan Müslim Sarı Aydın
Ağan Ayaydın
Muğla İstanbul İstanbul
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Yusuf Halaçoğlu Muharrem Varlı Mustafa
Kalaycı
Kayseri Adana Konya
Seyfettin Yılmaz Emin Haluk Ayhan Erkan Akçay
Adana Denizli Manisa
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Şimdi,
önce Sayın Aldan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN
(Muğla) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında, bu torba yasanın en önemli maddelerinden bir
tanesi, İnternet’le ilgili yapılacak düzenlemeler. Öncelikle, trafik değişim
noktası konusunda Türkiye bir lider ülke konumuna getirilmedikçe, keza Kişisel
Verilerinin Korunmasına İlişkin Yasa Tasarısı bu Meclis gündeminden geçmedikçe
ya da Siber Suçlarla Mücadele Anlaşması yine bu Mecliste görüşülmedikçe bu
yasanın hiçbir anlamı yok.
Aslında şöyle
bakmak lazım: Bu getirilen düzenleme bir operasyonun bir parçası. Bugün
görüyoruz ki görsel medyada artık Başbakanın talimatlarıyla haberler gündemden
düşürülüyor. Keza, yandaş gazeteler elden çıkmasın diye iş adamlarına salma
yapılıyor, dolayısıyla medya kontrol altında. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Yasası’na aykırılıktan dolayı ceza miktarı, adı güya “demokratikleşme tasarısı”
olan yasayla artırılıyor, dolayısıyla sokağa çıkan insanlar kontrol altında.
Keza, HSYK düzenlemesiyle yargı kontrol altında. Polisteki kadrolaşma
tasfiyeleriyle polis kontrol altında. Belki yarın gelecek Genelkurmay Başkanı
ve kuvvet komutanlarının soruşturma iznini Başbakana bağlayan düzenlemeyle
asker kontrol altında ve en nihayet bu düzenlemeyle de sosyal medya kontrol
altına alınmak isteniyor. Bütün hedeflenen şey budur.
Keza, bu kapsamda
üzerinde durulması gereken bir şey var: Özel hayatın gizliliği. Özel hayatın
gizliliği kişiden kişiye göre değişir. Örneğin -Sayın Başbakandan bir örnek
verelim- 2011 seçimlerinin öncesinde -tarih 5 Mayıs 2011- Kastamonu’da Sayın
Başbakan bir konuşma yapmış MHP’li aday adaylarının o İnternet’te rezilce
sunulan görüntülerine ilişkin olarak: “İnsanın özeline karışıyor.’ diyorlar.
Yahu, kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özel oluyor? Bu özel değil, bu genel,
genel. Bu genel bir ahlaksızlıktır. Bahçeli çıkmış ‘İktidar insanların özeline
giriyor.’ diyor. Neden? Çünkü kendi adamlarının da kaseti çıktı. Eline, diline,
beline sahip olacaksın.” diyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, Allah büyüktür!
ÖMER SÜHA ALDAN
(Devamla) - Aynı Başbakan, Taraf gazetesinde kendisini sıkıntıya düşüren bazı
gizli evrakların yayınlanması üzerine 7 Aralık 2013’te de Tekirdağ’da bir
konuşma yapıyor: “Devletin öyle mahremleri vardır ki bu mahremleri kimsenin
teşhir etmeye, ifşa etmeye hakkı yoktur. İnsanların da kendilerine ait
mahremleri vardır, bunları da kimsenin teşhir etmeye hakkı yoktur.” diyor.
Nereden nereye!
Dolayısıyla,
Sayın Başbakanın bile özel hayatın gizliliğine ilişkin bu subjektif
bakışına bakarsak, bütün yetkiyi TİB Başkanına, yürütme organını temsil eden
bir kişiye vermek vahim bir hatadır. Bu konuda en önemli şey, yargıya yetki
vermektir. Ve şöyle ilginç bir şeyle daha karşı karşıya kalıyoruz: Devlet
yönetiminde kurumlar ve kurallar esastır aslında ama bugün, emanet memurlar
esas hâle gelmiştir yani mutemet memurlara devlet teslim edilmiştir. MİT Müsteşarı her şeyden sorumlu. TİB Başkanı şimdi çok
önemli şeylerden sorumlu; artık, vatandaş için özel hayata müdahale ne
noktadadır diye, bu konuda karar verecek tek mekanizma olmuştur. Keza, koskoca
Anadolu Ajansı yine bu düzenlemeyle bir genel müdüre devrediliyor. Nedir bu?
Mutemet kişi, güven yani Anadolu Ajansının Genel Müdürü, Anadolu Ajansının
önemli bir hissesine sahip oluyor yasal düzenlemeyle ya da TİB Başkanı,
insanların özel yaşamlarındaki gelinen noktayı tayin eden kişi hâline
dönüştürülüyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu bir kaçış ve telaş yasasıdır aslında, bir gedik kapama
yasasıdır. Lakin, şunu unutmayalım: Yazar kasayla
gelenler, para sayma makinesiyle giderler.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Aynı mahiyetteki
diğer önergede Sayın Yılmaz, buyurunuz.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 96’ncı maddede verdiğimiz
önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, bugün getirilen bu sansür yasasıyla birtakım olayları
kapatmaya çalışıyoruz. Şimdi ben size şunu söylemek istiyorum: Bakın, son her
şeyi ele geçirme anlayışınızın geldiği noktaya bakın. 2002 yılında iktidara
geldiğinizde arkanızda medya gücü yoktu, arkanızda -yanılmıyorsam- bir Kanal 7 ile bir Yeni
Şafak gazetesi mi ne vardı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok, o da değildi ya.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Ama, siz, bu millete, fakir fukaraya,
garip gurebaya “Sessiz yığınların sesiyim.” diyerek
yüzde 36, yüzde 48, yüzde 50 gibi oylarla iktidara geldiniz. Ama,
iktidara geldikçe, kendinizi güçlü hissetmeye başlayınca, 28 Şubat sürecinde
neyden dert yanıyorsanız, neyde sıkıntınız varsa, neyi eleştiriyorsanız hepsini
yapar hâle geldiniz. Şimdi milletten uzaklaşarak, vatandaştan uzaklaşarak
birtakım güç odaklarının merkezine girmeye başladınız ve güç odaklarına sahip oldukça
Türkiye’de güçlü olacağınızı sandınız ama yanıldığınızı göreceksiniz.
Bakın, açık ve
net söylüyorum, şimdi, yapılan bir yolsuzluk operasyonunda, 17 Aralıkta ve 25
Aralıkta şunu demiş olsaydınız: “Ey Türk yargısı, ey Türk emniyeti, biz size
güveniyoruz, boğazımızdan bir şey geçmedi.” Boğazından haram geçmeyene ne Türk
yargısının ne de Türk polisinin yapabileceği bir şey yoktur; açık söylüyorum.
Hele bu Başbakana, Başbakanın oğluna bir polis komplo kuracak, bir savcı komplo
kuracak, böyle bir şey olabilir mi Allah’ınızı severseniz! Dünyayı adamın
kafasına yıkarlar, dünyayı. Çıkıp da “Bunlar yok.” deseydiniz ve hırsızlığa
bulaşanlara sahip çıkmamış olsaydınız gerilmezdiniz. Demokrasiyi hâkim kılmak
lazım, demokrasiden uzaklaşarak, demokrasiden kaçarak bu işlerden
sıyrılacağınızı düşünüyorsanız sıyrılamazsınız değerli arkadaşlar. Çünkü
gelirken insanlar size inandığı için geldiniz, dualarla geldiniz. Bakın “fakir
fukara, garip gureba” dediniz. İçinizde bir sürü
temiz insan var. Hırsızlara niye sahip çıkacaksınız değerli arkadaşlar? Niye
sahip çıkacağız hırsızlara? İçimizdeki hırsızları temizleyelim, içimizdeki
arsızları temizleyelim. Çıkıp da hırsızı, arsızı yargıya, adliyeye teslim
etseydik bugün bu
sıkıntılarla karşılaşmazdık.
Bugün bas bas
bağırıyoruz, 60 milyar dolar zararı oldu bu operasyonların, 100 milyar dolar
zararı oldu. Peki, bu zararda bizim suçumuz nedir diye düşünmüyor musunuz Allah’ınızı
severseniz? Yani bu kadar çıkan ”tape”yi, bu kadar
çıkan savcı iddianamelerini nasıl yok sayacaksınız? Görmüyor musunuz geldiğiniz
noktayı? Demokrasiden uzaklaştığınızı görmüyor musunuz? Demokrasiye sahip
çıkacaksınız.
Yani birileri
hırsızlık yapacak, birileri götürecek ama içinizde tertemiz olan insanlar,
bunlara sahip çıkmanın bedelini ve sıkıntısını ödeyecek. Yani ben size açık ve
net söylüyorum: Anadolu’ya gidin, Anadolu coğrafyasına, size tertemiz,
analarının ak sütü gibi helalinden oy veren insanlara bu hırsızlığın ve
yolsuzluğun yapılmadığını izah etmek zorundasınız.
Şimdi, Adalet
Bakanlığı fezlekeleri geri göndermiş, efendim, savcılar değiştiriliyor,
polisler değiştiriliyor. Ya, ben size soruyorum: Allah’ınızı severseniz, bu
ülkede Başbakanı haksız yere kim suçlayabilir?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Suçluyor, suçluyor.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Bu ülkede Başbakanı, bakanı haksız yere kim yargılayabilir?
Allah’ınızı severseniz, elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin. Ama eğer
Başbakan da yolsuzluğa bulaşmışsa hesap verecektir. Bu hem dinimizde böyledir
hem hukukumuzda böyledir. Eğer bakan yolsuzluğa bulaşmışsa hesabını verecektir.
Yani boğazından bir gram haram geçmeyen milletvekili, ona oy veren vatandaşı,
niye savunmak zorunda kalıyorsunuz?
Medya savaşları
yaptırıyorsunuz. Paralel devlet arıyorsunuz. İşte paralel
medya ortada. Paralel medyayı oluşturdunuz, paralel medyayı. Paralel
sivil toplum örgütlerini oluşturdunuz. Her medya kuruluşunun başına bir
adamınızı yerleştirdiniz. Başbakan arıyor, falanca Faraç,
bilmem ne... Yani, böyle bir medya. Hukuksuzlukla,
haksızlıkla nereye kadar gidebileceğinizi düşünüyorsunuz?
Unutmayın, duayla
geldiniz, bir duayla gidersiniz. Emin olun, bugünlerinizi mumla ararsınız. Onun
için, yanlıştan dönün, haksızlığın yanında durmayın, haksızlığın karşısında
olun. Yakışanı ve doğrusu budur.
Sağ olun.
Saygılar. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 97’de üç
önerge var, sırayla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 97’inci maddesinin 5651 sayılı yasanın Ek
1’inci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere önerilen 5 Nolu fıkrada geçen “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı”
ifadesinin, bu Başkanlığın tüm uğraş alanlarını içine alacak olan “Teknolojik
İletişim Başkanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman Oktay Ekşi Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ramis Topal
İstanbul İstanbul Amasya
Erdal Aksünger Muharrem
Işık
İzmir Erzincan
BAŞKAN – Şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım,
talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 97’inci maddesinin yasa tasarısı metninden
tamamen çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip
Kaplan İdris Baluken
Iğdır Şırnak Bingöl
Erol Dora Abdullah Levent Tüzel Altan Tan
Mardin İstanbul Diyarbakır
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan Seyfettin Yılmaz
Kayseri Denizli Adana
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Mehmet
Günal
Antalya
BAŞKAN –
Önergelere katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Neden?
AHMET ARSLAN
(Kars) – Neden katılmamız gerektiğini siz anlatın.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurum
personelinin suç işlemesi durumunda, iznin kurum başkanı ve bakana verilmesi,
MİT yasasında olduğu gibi dokunulmazlık tanınması, suç işlediği sabit olanların
izin verilmemesi durumunda yargılanmaması, adil yargılama önüne engeller
konulması otokrasilerde görülen bir uygulamadır, kabul edilemez.
BAŞKAN – Sayın
Günal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu madde yeni bir koruma kalkanı getiriyor. Yani, şimdi, MİT
Müsteşarına koruma geldi, şimdi de Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına.
Yukarıda da tartıştık defalarca. Ben bu işi anlamıyorum, bu ülkenin Genelkurmay
Başkanı içeride, kuvvet komutanları içeride, ya, hiç olmazsa, hepsini demiyoruz
ama bunların yargılanmasını bari adil yapsaydınız veya hiç olmazsa bunu da
Başbakanın izniyle yapsaydınız. Yani, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına
kadar koruma var, Genelkurmay Başkanı izinle yargılanmıyor. Genelkurmay Başkanı
Yüce Divanda yargılanmıyor, iki hâkimin eline bırakıyorsunuz. Ben bunu
anlamakta zorlanıyorum.
Bir taraftan da
niye zorlanıyorum? “Kumpas” diyorsunuz. Değerli arkadaşlar, Değerli Bakanım;
yani kumpas varsa ona sağladığınız korumayı niye Genelkurmay Başkanını şuraya
ekleyip de madem koymuyorsunuz, ben anlamıyorum.
OĞUZ KAĞAN KÖKSAL
(Kırıkkale) – Geliyor, geliyor.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani neden korkuyorsunuz? Herkesle ilgili kumpas kurulurken neden
yayınları durdurmadınız da şimdi, kendinizle ilgili yayınları durdurduğunuz
zaman açılacak mahkemelerden dolayı TİB Başkanını koruyorsunuz anlamıyorum,
anlamamda sıkıntı var. Bu kumpaslar herkese kuruluyordu. Burada defalarca
sorduk, “Bu ülkede adalet var mı?” dedik, niye? Bu “tape”ler
çarşaf çarşaf yayınlanırken niye durdurmadınız
bunları? Bu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yok muydu o zaman? Herkesle
ilgili iddianameler, iddianamenin içinde özel hayatla ilgili olan, soruşturulan
konuyla, dinleme izniyle hiç alakası olmayan şeyler çarşaf çarşaf
gazetelerde, İnternet sitelerinde yayınlandı, o zaman niye kanun çıkarmadınız?
Çoğunluğunuz mu yoktu, aklınıza mı gelmedi? Gerçekten, bunlar çok önemli
konulardır. Siz o zaman neredeydiniz, ben merak ediyorum.
Burada sorduk “UYAP’ta sızıntı mı var?” diye. Sayın Bakana söyledik,
“Adliyeden mi sızıyor, mahkemeden mi sızıyor, sistemden mi sızıyor, savcılar mı
veriyor, kim veriyor?” diyorduk, hiçbir cevap gelmedi. Böyle bir hukuk devleti
olabilir mi? Bana geldiği zaman hemen koruma, sana geldiği zaman “Allah işini
rast getirsin, ne zaman çıkarsan.” Hâkimlerin, savcıların insafına kaldı.
Değerli
arkadaşlar, böyle bir çifte standart olamaz, böyle bir koruma kalkanı olamaz.
Kanun neyse, diğer bürokratlara ne uygulanıyorsa… Üst düzey bürokrat bellidir.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Devlet Memurları Kanunu var, Devlet Teşkilatı
Rehberi var. Orada kimin yetkisinin ne olduğu belli, ona göre de göstergeler
koymuşuz, maaşlarını da buna göre alıyorlar. 7000 alan var, 6400 alan var, 3600
alan var; bunları neye göre koyuyorsunuz? Yapılan işin niteliğine. Peki, şimdi,
koruma kalkanını neye göre koyuyorsunuz? “Efendim, bize dokunursa, bunlarda
sıkıntı çıkarsa biz bunları korumaya alalım; bize dokunmuyorsa boş ver gitsin.”
Dolayısıyla, bu madde burada çok sakıncalı bir maddedir. Hukukta şahsa göre
düzenleme olmaz, duruma göre düzenleme olmaz. Genellik ilkesine aykırıdır.
Böyle bir şeyin yapılması bir hukuk katliamıdır. Burada şimdi ben merak
ediyorum, bu maddeye niye ihtiyaç duyuldu gerçekten?
Yukarıda da sorduk, Sayın Bakana da sorduk ama satır aralarını da görüyorum,
ikide bir haber tazeleniyor. Başbakanın evindeki böceklerle ilgili, Teftiş
Kurulu Başkanlığı soruşturmayı tamamlamış. Ne zaman? Bir sene
sonra. Aşağı yukarı, herhâlde, benim, medyadan okuduğum kadarıyla…
Şimdi, haa diyorum, o zaman bu madde niye geldi
anlaşıldı. Bu böceklerden kaydedilen “tape”lerde
demek ki bilgi olarak sızmaması gereken şeyler var. Şimdi, hâlâ… Değiştirdiniz.
Ya, arkadaşlar, bırakın, değiştirmediğiniz savcı kalmadı, hâkim kalmadı, yerini
değiştirmediğiniz emniyet müdürü kalmadı, hâlâ neden korkuyorsunuz,
anlamıyorum. Kim bu bilgileri alacak da bunların “tape”lerini
nasıl sızdıracak, onu da anlamıyorum. Soruşturma zaten eğer hukuki değilse
bununla ilgili gerekli işlemleri koruma altına almadan da yapabilirsiniz. Bir
taraftan burada duracaksınız… Ben zannediyorum ki herhâlde Sayın Başbakanın
evindeki böceklerle ilgili, “Onun üzerinden bana gelecekler.” dediği oğlu Bilal
Erdoğan’la ilgili bir şeyler var ki bu kadar canhıraş bu kanun geliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, böceği de onlar koymuş oraya.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bakın, kanunun içindeki birçok maddeye, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığıyla ilgili olan birçok maddeye, engellilerle ilgili birçok maddeye
burada bütün muhalefet partileri destek verdik ama bu torba artık harara döndü,
içine, lazım olan ne varsa, alakalı, alakasız, geliyor.
Lütfen, gelin,
hukuku katletmekten vazgeçelim. Yasa yaparak, kanunla hukuku katledip kişisel
özgürlükleri sadece sizin için zarar gördüğü zaman sınırlamaya yönelik bu kanun
maddesini buradan çıkaralım.
Önergemize destek
vermenizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 97’nci maddesinin 5651 sayılı yasanın Ek
1’inci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere önerilen 5 Nolu fıkrada geçen “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı”
ifadesinin, bu Başkanlığın tüm uğraş alanlarını içine alacak olan “Teknolojik
İletişim Başkanlığı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Osman
Oktay Ekşi (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Ekşi, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlar; konuşmakta olduğumuz, görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı aslında iletişim özgürlüğü ve iletişim dünyası
açısından sayısız yanlışlarla dolu bir kanun tasarısı. Bir
defa, esprisi itibarıyla fevkalade antidemokratik. Daha önce, benden önce
konuşan sevgili arkadaşımız Rıza Türmen, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin bu konuyla ilgili, daha doğrusu şu anda yürürlükte bulunan
ama sizin daha da kötüleştirmeye çalıştığınız 5651 sayılı Yasa’nın
antidemokratik hükümleri nedeniyle mahkûm edildiğini ve bunun demokratikleşme
doğrultusunda değiştirilmesinin de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından
Türkiye’ye tavsiye edildiğini anımsattı. Siz buraya onun tam tersi
nitelikte bir kanun tasarısı getirdiniz ve ayrıca ifade edeyim ki sadece tersi,
aksi yönde değil, demokratikleşme açısından, antidemokratikleşme
anlamında eşi az bulunacak kadar kötü bir yasa tasarısı getirdiniz.
Benden önceki
bazı arkadaşlarım bazı noktalara değindiler. Örneğin, bir savcıdan alınması
gereken bir kararın Telekomünikasyon İletişim Başkanı isimli bir devlet
memurundan alınmasının bu tasarıya ve bir öncekinden daha da kötüleştirerek,
yetkisi artırılarak bu tasarıya konduğuna değindiler. Bu sözünü ettiğim
“Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” ifadesi de -az önce söylediğim gibi- pek
çok yanlıştan biri. Niçin? Sevgili dostlarım, telekomünikasyon, eğer lügatlere
bakarsanız veya başka kaynaklara bakarsanız, telefonla, radyoyla, telgrafla ve
televizyonla iletişim anlamına gelen, bunları kapsayan bir kavram.
“Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” dediğiniz zaman “iletişim” kavramını
aynı ismin içine iki kere sokmuş oluyorsunuz, yani bir anlamda ”radyo, televizyon,
telgraf ve telefon iletişim, iletişim başkanlığı” demiş oluyorsunuz. Bunun
Türkçe açısından kabul edilebilir hiçbir tarafı olduğuna şahsen kani değilim. O
nedenle, önergemizde arz ettiğim gibi, buna eğer “teknolojik iletişim
başkanlığı” denir ise hem radyoyu, televizyonu, telgrafı, telefonu ve hem de
iletişim dünyasını içine alan bir kavram ve doğru bir isim konmuş olur.
Sizlerin dikkatine sunmak istediğim birinci husus bu.
İkincisi: Aziz
dostlarım, bu tasarı “erişim sağlayıcıları birliği” diye bir birliğin
kurulmasını istiyor. Bu birliğin örneği –ayrıntıya girecek kadar vaktim
olmadığı için girmiyorum ama- 1928 tarihinde İtalya’da var. İtalya’da Mussolini döneminde “Aleo Professionale” adı ile kurulmuş ve aynen bizdeki gibi
sektör mensuplarının üye olmasını sektörde çalışabilmenin şartı olarak koymuş
bir birliktir. Bizde bunun bir benzeri 1938 yılında “Basın Birliği” adıyla
kurulmuştur ve dönemin medya dünyasını -tabii, o zaman “medya” kavramı yok-
basın dünyasını tam manası ile tek parti döneminin baskıcı anlayışının içine
sokmuş ve en sonunda 1946’da gazetecilerin isyanıyla bu birlik tarihe
karışmıştır.
Sizlerin şimdi
yapmakta olduğunuz, bilerek veya bilmeyerek, Mussolini
döneminin “Aleo Professionale”siyle,
Türkiye’de yaşanmış olan ve fevkalade kötü anılarla tarihe geçmiş olan Basın
Birliğini geriye getirmektir. Bunun bu yasada yer alması hepimiz için ayıp
olur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ekşi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 98’de iki
önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 98 inci maddesinde geçen “öncelikle
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere”
ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Seyfettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan
Adana Kayseri Denizli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 98. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Aydın Ağan Ayaydın İzzet Çetin Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
İstanbul Ankara İstanbul
Müslim Sarı Musa Çam Durdu Özbolat
İstanbul İzmir Kahramanmaraş
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özbolat, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 98’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yolsuzluğun ve yoksulluğun ve sömürünün yükseldiği her ülkede polis
devleti de yükselir ve egemen yönetim biçimine dönüşür. Bu tüm dünyada böyle
olmuştur, ne yazık ki Türkiye’de de durum budur.
Ülkemizde
Meclisin denetim yolları tıkanmakta, etkisiz kılınmakta ve hatta suç hâline
getirilmektedir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı yok edilmiş, medya da
içinde olmak üzere, her türlü muhalefet "çeteci", "darbeci"
yaftasıyla baskı altına alınmış, mevcut Hükûmete karşı olmak dahi suç
sayılmıştır. Artık, Türkiye, hukuk devleti olmak bir yana, kanun devleti de
değil, sadece bir polis devletidir. Hukuku torbaya koyarak bu gerçekler
gizlenemez.
Değerli
arkadaşlar, 1990 yılında yayınlanan sansür ve sürgün kararnamesi vardı, hepiniz
hatırlarsınız. Yerinde bir benzetmeyle “SS kararnamesi” denilmişti. Dönemin
hükümdarları uygun görmediği her yayını durduruyor, toplatıyor, dilediğini
sürgüne gönderiyor, günlerce göz altında tutuyor ve
göz altında kayıplar yaşanıyordu. Önümüzdeki kanun tasarısı bu kararnamenin
günümüze uyarlanmış biçiminden başka bir şey değildir. Engelli vatandaşlarımız,
bakıma muhtaç yurttaşlarımız, maalesef, temel insan hak ve hürriyetlerine
düşman bu tasarının bir örtüsü olarak kullanılmıştır, o kadar.
Bakınız,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının başına MİT’ten birisi atanıyor. Sonra,
İnternet’te erişimi engelleme konusunda sınırsız yetkiler verilen TİB, Millî
İstihbarat Teşkilatına verilen dokunulmazlık zırhıyla ödüllendiriliyor. “Özel
yaşamın ihlali” gibi süslü kelimelerin arkasına sığınarak, halkın gerçeği
öğrenme ve haberleşme hakkını engellemek için İnternet jandarmalığı görevi TİB'e veriliyor. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına
yargıyı devre dışı bırakarak erişimi engelleme yetkisi tanıyan bu düzenlemeyle
İnternet’te yapılan tüm faaliyetlerin kayda alınması öngörüldüğü gibi, bakana
ve Telekomünikasyon İletişim Başkanına da savcılık görevi veriliyor.
Dokunulmazlık
bahşedilen TİB personel ve başkanına engelleme yetkisinin verilmesi ve bunun
doğrudan yargı denetiminden muaf olması yeni bir AKP istihbarat teşkilatı
yaratmaktan başka bir şey değildir. İşte bu nedenle, tasarı AKP'nin sansür ve
sürgün kararnamesidir. AKP'nin özel hukukuna göre belirlenen suç unsuru tespit
edilecek ve sözde suçlu çeşitli yöntemlerle cezalandırılacaktır.
Değerli
arkadaşlar, kendi suçlarının
üzerini örtmeye çalışan iktidar, pervasızca yasama ve yürütmeyi
tekeline alma gayretine girmiştir. Soru önergesinin yayınını dahi
yasaklayan bir zihniyeti sadece “sansür” kelimesiyle açıklayamayız. Bu
sansürden öte bir şeydir; sansürlenen hukuktur, demokrasidir, adalettir.
İktidarın faaliyetlerini araştırmak, soruşturmak bir yana, bu tasarıyla genel
siyasal eleştiri dahi artık fiilen yasaklanmıştır. Bu aşamadan sonra yazılı olmayan
yasalar devreye girecek, siyasal ve kişisel çıkarlar doğrultusunda gizli
yasalar yürürlüğe konacaktır. Burada amaç özel hayatı korumak değil, özel
çıkarları korumak için hukukun ortadan kaldırılmasıdır. Hukuku, yasamayı baypas
ederek her şeyi yürütmeye bağlamak AKP'nin yeni stratejisi olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, özel yaşamın gizliliğini korumaya çalıştığını iddia eden AKP
hükûmetleri döneminde, kişiler arasındaki haberleşmelerin hukuka aykırı biçimde
dinlenmesi, milletvekilleri de dâhil olmak üzere her düzeyden yurttaşın özel
hayatının görüntülü veya sesli olarak kaydedilmesi ve yayınlanması gibi yasa
dışı faaliyetler olağan ve meşru hâle getirilmiştir. Son on yıllık Türkiye
gerçeği göstermiştir ki dinlemeler, adli ihtiyaçlardan öte siyasal hesaplaşma aracına
dönüşmüş, hem muhalefeti hem de toplumsal, ekonomik hayatı yeniden
şekillendirmek üzere kullanılmıştır. Konuyla ilgili kurulan araştırma
komisyonlarında arkadaşlarımızın tüm çabalarına karşın elde edilen bilgilerin
üzerine gidilmemiş, konu kapatılmıştır. Örneğin, emniyet yetkilileri
komisyonda, Türkiye'de bulunan 11 dinleme aracının 6’sının kaybolduğu, kaybolan
araçların 2’sinin bir belediye başkanında, diğer 4’ünün ise kimi siyasi
yapılarca yine özel ve kayıt dışı dinlemeler için kullanıldığı bilgisini
vermiştir ama ne yazık ki bunlar hâlâ daha bulunamamıştır. Bu, demokrasi ve
adalet, bizim kabul edeceğimiz bir uygulama değildir. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özbolat.
III.– YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet,
yoklama talebi vardır.
Sayın Özgündüz,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Halıcı, Sayın Ekşi, Sayın Gök, Sayın Türmen,
Sayın Ekici, Sayın Işık, Sayın Öğüt, Sayın Öner, Sayın Altay, Sayın Özbolat, Sayın Kaleli, Sayın Köktürk, Sayın Haberal, Sayın
Dibek, Sayın Genç, Sayın Aygün, Sayın Çetin, Sayın Toprak, Sayın Şafak.
İki dakika süre
veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608,
2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 98 inci maddesinde geçen “öncelikle
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere”
ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Günal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, burada Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının kadrolarıyla ilgili
bir teklif var. Bu maddede, yalnız, enteresan bir şey var; hemen arkasından
gelen başka bir madde var bu maddede ek (2) sayılı listeden bahsediliyor; daire
başkanı, hukuk müşaviri, mühendis, bilgisayar işletmeni, memur… Toplam 45 kişi
zaten alıyoruz. Yani, bu nasıl iştir, ben bunu çözemedim. Yani, korumaya alınan
memurlarla ilgili başka… Bir sonrakinde, geliyor, diyor ki… Yani, buraya niye
koymuyorsunuz, bu maddenin içerisine de bir sonraki maddede getirip, efendim
“Sözleşmeli eleman çalıştırmak için ücret tavanının 5 katını aşamaz, 75 kişiyi
geçemez.” diyorsunuz? 75 kişilik ne uzmanı, zaten uzmanı yok mu, çalıştıramıyor
mu, bunu anlayamadık. Bir taraftan normal kadro öneriyorsunuz, arkasından
“Sözleşmeli ve yüksek maaşlı eleman çalıştıralım…” Bu da korumaya alacağınız
bazı arkadaşların istihdamını mı sağlayacak, anlayamadım.
Devletin bir
çalışma şekli var, demin söyledim; Devlet Memurları Kanunu var, devlet personel
rejimi var, bir de Devlet Personel Başkanlığımız var. Ben bu sistemin içinden
çıkamıyorum. Defalarca söyledik, gelin -ne gerekiyorsa- bir devlet personel
rejimi reformunu yapın, kurumları tanımlayın yapacaksanız. Her gün bir yama.
Her gelene -bütçede yapıyoruz- teşkilat kanunu çıkıyor. Bütün kurumların
teşkilat kanunlarını kanun hükmünde kararnameyle daha iki yıl önce
değiştirdiniz. Bütün kurumlara
istediğiniz her şeyi bizden habersiz koydunuz, şu anda onlar da illegal çünkü
bu Meclise ve Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi gerekiyordu, hâlâ gelmedi.
Hatırlarsanız -geçen dönemden olan arkadaşlarımız bilecektir- burada, 2011
yılında, seçim öncesi, giderken tartışmıştık yani bu yetki yok, sadece
çıkarıyorsunuz. Meclise getirip bunların onaylatılması lazım, ama reddeder ama
kabul eder ama değiştirir. Şimdi, buna istinaden siz kadrolar çıkardınız, her
geldiğinizde yeni bir kadro istiyorsunuz, bunu anlamakta zorlanıyoruz.
Arkadaşlar,
şimdi, bu bir çifte standart. Az önce söylediğimiz hukuktaki çifte standardın
bir benzerini, burada kadro işinde yapıyorsunuz. Yani, dün, hatırlarsanız
-burada olmayan arkadaşlar vardır, tekrar göstereyim- size, taşeron işçilerin
gönderdiği takdirnameyi göstermiştim. Şimdi, bunlar bekliyor, Hükûmetinizin,
Başbakanın, bakanların verdiği sözler var, 4/C’lilerle
ilgili sözler var, taşeronlarla ilgili sözler var, çalışanlarla ilgili bir sürü
sözler var. Onlar dururken buradaki kadroya ilave olarak bir de sözleşmeli
çıkarıyoruz. Bu, adaletsizlik değil midir? Gerçekten, ne kadar kötü durumda
olduklarını -şimdi içeriğine çok fazla girecek kadar vaktim yok ama burada
reçeteyle yazmışlar, çaresini de sizlere sunmuşlar. Ama,
biz her seferinde her kuruma böyle yama yaparak “Efendim, şuna 10 tane
müşavir…” Niye? “Burada görevden aldığımız arkadaşlar olabilir.” Dönüyoruz,
“Filanca kuruma şu kadar yurt dışı müşavirliği…” Niye? “Buradan alacağımız
arkadaşlar var, göreve göndermezsek alınıyorlar, mahkemeye gidiyorlar.” Böyle
bir personel sistemi, böyle bir çalışma, istihdam sistemi olmaz.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, yani bu kadar insan bekliyor, kapıya dayanmışlar, sizinle
ilgili karne de vermişler. Bakıyoruz, hiçbirinden düzgün not vermemişler yani
iş gücüyle ilgili, çalışmayla ilgili, güvenli çalışmayla ilgili. Biz de
bakıyoruz, o zaman, hiç olmazsa bunu dikkate alarak, burada adaletsizlik
yapmadan bu konuları çözelim. Gelin, kayırma yaptığınız adamlar var ama
ötekilere de hiç olmazsa bunu verin. 4 katı maaş, gerçekten… Şimdi, bir sonraki
maddede okuyacak arkadaşlarımız, göreceksiniz, önergeyle ilgili. “Bunlara
ödenecek ücret 657 sayılı Kanun’un 4/B bendine göre çalıştırılanlar için
uygulanmakta olan sözleşme ücreti tavanının 5 katını geçemez.” Niye? Niye 5 katı
olsun? Onu anlatmaya çalışıyorum veya 75 kişi kim çalışacak? Dışarıdan uzman mı
gelecek, yurt dışından mı gelecek, uluslararası birileri mi var, onları mı
çalıştıracaksınız? Bu konuları açıklamak gerekiyor. Aksi takdirde, çalışma
barışını, çalışanlar arasındaki adaleti sağlama şansımız yoktur, sosyal
huzursuzluğa neden olur, zaten oluyor. Gelin, bunları daha düzgün bir şekilde
burada çıkaralım ve yine, burada adaleti, hukuku tesis edelim derken yeniden
adaletsizliğe yol açmayalım diyor, önergemize destek vermenizi bekliyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.38
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
99’uncu maddede
üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 99 uncu maddesinde geçen “unvanı,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "nitelikleri," ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Kemalettin Yılmaz Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan
Afyonkarahisar Kayseri Denizli
Seyfettin Yılmaz Mustafa Kalaycı Erkan Akçay
Adana Konya Manisa
Muharrem
Varlı
Adana
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 99'uncu maddesinde yer alan "beş katını”
ifadesinin "iki katını" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Hasip Kaplan İdris Baluken
Iğdır Şırnak Bingöl
Erol Dora Abdullah Levent Tüzel Altan Tan
Mardin İstanbul Diyarbakır
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 524 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 99 uncu
maddesinde yer alan 5651 sayılı Kanunun "EK MADDE 2" de yer alan
metnin çıkarılarak yerine "Türkiye'de bilişim suçlarının engellenmesi ve
bu suçlarla mücadelenin hızlı ve çabuk gerçekleştirilmesi için Adalet Bakanlığı
bünyesinde Bilişim Savcılığı adı altında 40 savcılık kadrosu daha ihdas
edilmiştir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdal Aksünger
Muharrem Işık Ramis
Topal
İzmir Erzincan Amasya
Aytuğ Atıcı Kadir Gökmen Öğüt Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Mersin İstanbul İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; 99’uncu madde üzerinde
söz almış bulunmaktayım.
Torba yasanın,
5651 sayılı Kanun’un ek 2’nci maddesinde yer alan metnin çıkarılarak yerine
“Türkiye’de bilişim suçlarının engellenmesi ve bu suçlarla mücadelenin hızlı ve
çabuk gerçekleşmesi için Adalet Bakanlığı bünyesinde Bilişim Savcılığı adı
altında 40 savcılık kadrosu daha ihdas edilmiştir." şeklinde
değiştirilmesini talep etmekteyiz.
Personel
alımındaki belirsizlik keyfî uygulamalara yol açacaktır. Alınacak personel
güvenlikçi olursa polis devleti olma yolunda atılan yeni bir adım daha öne
çıkacaktır. Bu kadrolara getirilen dokunulmazlık zırhı son derece sakıncalıdır.
Her yerde olduğu gibi, sanal alemde de polis devleti
oluşacak, hukuk ayaklar altına alınacaktır. Sanal alemdeki
baskı ve korku ortamı daha da fazlalaşacaktır. Yeni bir paralel MİT oluşmasının
yolu açılacaktır. İlaveten, bu yolla istihdam edilecek personele verilecek
ücretlerin ve başka diğer hususların Bakanlar Kurulu yetkisi altında olduğu ve
ödenecek ücretin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre sözleşmeli statüde
çalışan personelin maaşının 5 katını geçemeyeceği belirtilmektedir. Mevcut
personelin 5 katı kadar maaş demek, yaklaşık 18 bin lira maaş demektir.
Değerli
milletvekilleri, bugün partimizin altı ok ilkesinin Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na eklenmesinin 77’nci yıl dönümüdür. Cumhuriyet Halk Partisinin
ilkeleri olan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik
ve inkılapçılık 5 Şubat 1937’de Anayasa’ya dâhil edilerek Türkiye Cumhuriyeti
devletinin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir. Ne var ki
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını engellemeye çabalayan ancak halkın
sahiplenmesiyle bunu başaramayan bir Hükûmetin cumhuriyetçiliği; ülkenin tüm
sermaye varlıklarını dış mihraklara peşkeş çekerek kendi vatandaşlarını
yabancılara muhtaç bırakan bir Hükûmetin milliyetçiliği; kendi gençlerine “3-5
çapulcu” diyen, kindar-dindar diye ayrıştırmak isteyen, söylemleri ve
icraatlarıyla Alevi-Sünni gerilimi yaratmaya çalışan bir Başbakan ve kendi
emeklisini, işçisini, çiftçisini, astsubayını, uzman çavuşunu perişan eden, her
5 aileden 3’ünü yoksulluk sınırının altına iten bir politikanın halkçılığı;
Anadolu’nun birçok köyüne hâlen yol, okul, hastane götürememiş, özelleştirmeyi
her şeyin üstünde gören Hükûmetin devletçiliği; laikliğe aykırı her uygulamayı
yapmayı kendine şiar edinmiş partinin laikliği; çağdaş, sosyal, hukuk devletini
her gün geriye götüren bir Hükûmetin inkılapçılığı savunmasını beklemiyoruz
zaten.
Değerli
milletvekilleri, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, önceki gün partisiyle ilgili
bir toplantıda, AKP Hükûmeti olarak attıkları her adımın, söyledikleri her
sözün, yaptıkları her işin hesabını şerefle verdiklerini, kimin ne yaptığını
yargının ortaya koyacağını, parti olarak bu işlerle en ufak bir ilişkileri
olmadığını söyleme cesaretinde bulunmuştur. Bu açıklamalar ve sürekli
dillendirilen paralel yapı söylemleri, bu işte parmağı olan kimseyi makamı, titri ne olursa olsun kurtarmaya yetmeyecektir. Yolsuzluğun
ve rüşvetin belgelendiği ses kayıtlarına her gün yenisi eklenmektedir. Şantaj
adaletin içine dahi sızmıştır.
Paralel devlet
kim Sayın Başbakan? Bu paraleller ne zaman türedi? Oğlunuz ifadeye çağrılınca
mı savcılar paralel oldu? Gözaltılar bakanlarınıza ve ailelerinize dokununca mı
paralel Emniyet müdürleri türedi?
2009’un Ocak
ayında, Altındağ Belediyesinde, belediye başkan adayları tanıtım toplantısında
“Türkiye’de hukuk var, demokrasi var, yerleşmiş bir sistem, oturmuş kurumlar
var, kurallar var. Bu ülkede fikri hür, vicdanı hür savcılar var, hâkimler
var.” diyordunuz. Yine, aynı tarihlerinde Ulaştırma Bakanı olan Sayın Binali
Yıldırım, telefon dinleme eleştirilerine karşılık “Yanlış işiniz, yasal olmayan
işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın, istediğiniz kadar konuşun.” diye fetva
veriyordu. Tam beş sene sonra, o günün fikri, vicdanı hür savcıları bugünün
paralelleri mi oldu? Sizler övdüğünüz savcıların bakanlarınız için yolladığı
fezlekeleri kırk gündür Meclise bile getiremediğiniz gibi, aklanma cesareti
dahi göstermeyip geri yollama yoluna gittiniz. Beş yıldır zulümhanelerde
tutsak ettiğiniz yurtseverlerin “Af değil, yargılanarak aklanmak istiyoruz.”
demelerinden bile ders almadınız. 17 Aralık süreci bu ülkede çok şeyi
değiştirdi. Bunun neticeleri günbegün daha net görülecektir. Şimdi, sizlerin
dahi, laikliğin kıymetini anladığınızı geç de olsa görmekteyiz. Unutmayın,
cesaret bulaşıcıdır ama korku da bulaşıcıdır. Korku denilen bulaşıcı
hastalıktan dizleriniz titriyor ama az kaldı, sandıkta dersinizi alacaksınız.
Yeni bir paralel
MİT’in yaratılmasına izin vermeyeceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 99'uncu maddesinde yer alan "beş katını”
ifadesinin "iki katını" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN- Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
657 sayılı
Kanunun 4. Maddesi, (B) bendine göre alınacak bu sözleşmeli personele ödenecek
ücret, mevcut 4B'li çalışanların sözleşme ücretinin beş katına kadar
çıkabilecektir. Burada oldukça sıkıntılı ve adaletsiz bir yapı ortaya
çıkmaktadır. Milyonlarca işçi, emekçi enflasyon ve büyük zamlara rağmen, açlık
sınırının altında geçimini sağlarken, asgari ücrete yapılacak zam ile ilgili,
Hükümet çok cüzi artışlar öngörürken, mevcut sözleşmeli personellerin 5 katı
kadar, yani brüt maaş olarak 18 bin TL'yi bulan bir maaşı öngörmek açıklanamaz.
Dolayısıyla, bu ücretin kesinlikle aşağı çekilmesi ve hakkaniyet gözetilerek
düzenlenmesi gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 99 uncu maddesinde geçen “unvanı,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "nitelikleri," ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 524
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 99'uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
İlgili maddede
istenilen değişiklik teklifiyle Telekomünikasyon İletişim Başkanlığında 75
kişilik yüksek maaşlı bir kadrolaşmanın temelini atıyorsunuz. Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığının ihtiyacı olduğu söylenen, hiçbir mevzuata takılmadan
alımlarını sağlayacak bu düzenleme ileride tamiri ve telafisi mümkün olmayan
sonuçlar doğurabilecektir. Başkanlığı âdeta sadece Hükûmetin kontrolünde, özerk
bir kamu kurumu hâline getiren, çok ciddi imtiyazlar sunan bu yasal
düzenlemeler yapılırken çok ciddi ve art niyetli bir çalışma yapıldığını
düşünüyorum. İnternet üzerinde her türlü yazışmanın takip edildiği, sansürün
altyapı çalışması olan bu düzenlemeler bütün vatandaşlarımızda derin kaygılar
uyandırmaktadır, özellikle kamu çalışanları başta olmak üzere özgürlüklerini
zaten kısıtlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, çeşitli sosyal medya araçları ve İnternet sitelerinde AKP ve
Hükûmet aleyhine yazım ve paylaşım yaptıkları iddiasıyla pek çok vatandaşımız
mahkemelere verilmiş, cezalar istenmiş, hatta hapis cezası alanlar bile
olmuştur. Özgürlükleri geliştireceğini ifade eden Hükûmetin bu çalışmaları
sayesinde insanlar artık “fake” hesaplar açarak
tepkilerini dile getirir olmuşlardır.
Değerli
milletvekilleri, siyaset yapıyorsak, ülkeyi yönetmeye talip olduysak hepimiz
haklı eleştirilere de açık olmalıyız. 2011 seçimleri öncesinde partimize
yapılan çirkin tuzaklar ve İnternet üzerinden bunları yayanlar için kılını kıpırdatmayan
Hükûmet, şimdi, benzer durum kendi başına gelince sansür uygulamaya; yargıyı,
medyayı, vatandaşı baskı altına almaya, insanların özgürlüklerini kısıtlamaya
başladıysa bunun diktatörlükten ne farkı kalır? Mevcut idarecilerimizin buna
çok ama çok dikkat etmeleri gerekir.
Değerli
milletvekilleri, bunun yanında, devletin bekası ve bütünlüğüne zarar veren
onlarca site yayındayken, alenen Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı yapan site ve
sosyal medya kullanıcıları yayındayken kılını kıpırdatmayan Hükûmet, bu işlerle
uğraşmakta, yeni yeni sansürler planlamaktadır. Yapılacaksa bu çalışmalar, tüm
yetkileri kendi elinde olacak şekilde değil; müdahale etmediği, müdahale
edilmeyen bağımsız bir kuruluş aracılığıyla veya adli makamların kontrolünde
bir sistem oluşturmalıdır. Ülkede herkesin paranoya seviyesinde yaşadığı
dinlenme, izlenme, fişlenme iddialarının ayyuka çıktığı bugünlerde,
insanlarımızın gözünün içine baka baka âdeta bu sansür çalışmalarını yapmak,
sansür yasalarını getirmek akla iyi niyetli olmadığınız hissini getiriyor.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimiz eleştirilere, özellikle haklı eleştirilere açık
olmalıdır. Devletin bekası ve bütünlüğüne zarar verecek çalışmalar hariç
insanların bireysel özgürlüklerine karşı yapacağı her türlü sansür girişimi
kabul edilemez. Bunun da bizim tarafımızdan kabul edilmesi mümkün değildir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman fikir özgürlüğünden yana olduk, her
zaman demokrasiden yana olduk. Bununla da, bu yasayla da âdeta demokrasimize,
fikir özgürlüğümüze bir darbe indirilmek istenmektedir.
Açıkça değerli
milletvekilleri, bu yasayla, yaklaşımınız ne demokrasiyle ne de sık sık ifade
ettiğiniz ileri demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Sizleri tekrar bu konuların
üzerine düşünmeye, tekrar gözden geçirmeye davet ediyorum ve bu duygu ve
düşünceler içerisinde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İyi akşamlar
diliyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 100’de üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 100 üncü maddesi ile 5651 sayılı
Kanuna eklenen Geçici 3 üncü maddenin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Muharrem Varlı Erkan
Akçay
Kayseri Adana Manisa
Mustafa Kalaycı Seyfettin Yılmaz Emin Haluk Ayhan
Konya Adana Denizli
“(3) Belirtilen
sürede Birliğin kuruluşunu tamamlayamaması hâlinde, Kurum tarafından Birliğe
katılımını gerçekleştirmeyen İnternet servis sağlayıcılarına ve İnternet erişim
hizmeti veren diğer işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının
yüzde biri oranında idarî para cezası uygulanır.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 100'üncü maddesinin yasa tasarısı metninden
tamamen çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol Dora Abdullah Levent Tüzel
Bingöl Mardin İstanbul
Hasip
Kaplan Pervin
Buldan Altan
Tan
Şırnak Iğdır Diyarbakır
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Musa Çam İzzet Çetin
İstanbul İzmir Ankara
Sena Kaleli Müslim Sarı Aydın Ağan Ayaydın
Bursa İstanbul İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önce
gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede bahsi
geçen Birlik'in asli görevi erişim engellemek olarak
tanımlanmıştır. Bu birliğe sadece öngörülen engelleme ve denetleme
altyapılarına sahip firmalar üye olabilecek ve birliğe üye olmayanlar İnternet
servisi veremeyecek. Bu da irili ufaklı birçok şirketin kapanmasına, pazarın
sadece büyük oyunculara kalmasına neden olacaktır. Bir başka ifadeyle, bu
birliğe küçük erişim sağlayıcılarının dâhil olması da mümkün olmayacak ve bu
anlamda büyük firmaların domine ettiği bir tekel
yaratacaktır.
BAŞKAN – Sayın
Kaleli, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
SENA KALELİ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Farkında mısınız
bilmem ama her geçen gün daha da kapalı bir rejim hâline dönüştürülüyoruz. Lord Acton’un “Mutlak güç mutlaka
yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka bozar.” sözünü doğrularcasına, AKP mutlak
bir şekilde fetret sürecine girmiştir. Mutlak iktidarın hükmetme, ele geçirme
ve kaybetmeme hırsı, siyasi körlük ve sağırlık yaratmıştır. Millî iradeye sığınarak
Türkiye’ye eziyet çektirilmektedir. Bugüne kadar unutulan masumiyet karinesi
aklınıza gelmiş, mağduriyet karinesine dönüştürülmüş, mağduriyetten de faşizm
yaratılmıştır. Vatanseverliğin ölçüsü AKP severlik olmuş, geriye kalan herkes
düşman ve hain ilan edilmiştir. “Gözünüzün üstünde kaşınız var.” diyen, siyasi
ahlakı hatırlatan herkes darbesever olmuştur.
İnsanıkâmil olma yolunda
feyz aldığım Şemsi Tebrizî der ki: “Anladım ki
insanlar susanı korkak, görmezden geleni aptal, affetmeyi bileni çantada keklik
sanıyorlar. Oysa biz istediğimiz kadar hayatımızdalar, sustuğumuz kadar
insanlar.” AKP susulmadığında, rüşvet ve yolsuzluğun dillendirilmesini bile
tahrik sebebi olarak görüp küfür ve şiddeti de meşrulaştırmaktadır. Dayatılan
düzenlemeler Türkiye’nin çağdaş dünyadan uzaklaştırılarak yalnızlaşmasını
sağlamaktadır. Nitekim, Freedom
House Türkiye’yi otoriter eğilimleri nedeniyle kısmen özgür ülkeler arasında
göstermektedir. HSYK ve İnternet’le ilgili düzenleme de Hükûmetin artan baskıcı
ve sansürcü zihniyetinin ve kendi iradesini dayatmanın tezahürüdür. Daha yasa
çıkmadan anayasal suç işleme cüreti gösterilmiş, sayenizde ilk kez yasamanın
denetim faaliyetlerine bile sansür uygulanmaya çalışılmıştır. Siz değil misiniz
“Yanlış işiniz olmazsa, yasal olmayan işiniz yoksa dinlenmekten korkmayın,
istediğiniz kadar konuşun.” diyerek dinlemelere güvence sağlayan? İnternet’ten
sızdırılan bilgi ve belgelerle devleti ve siyaseti dizayn
etmeye çalışan, insanları terörist, örgütbaşı
ve çapulcu gibi yaftalarla damgalayıp zindanlara atarak ölüme mahkûm eden siz
değil misiniz?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Hukuk belgelerinde… Onu da söyle.
SENA KALELİ
(Devamla) – Bu düzenlemelerin temeli Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı eylemleri
sırasında sosyal medyayı toplumun baş belası görmesiyle atılmıştır.
Hasmın sistemini
anlamamak hasma sitemdir.
…Amaç, her şeyin
üstünün örtülmesidir. Halkı her türlü paylaşımdan uzaklaştırmaktır.
Bu teklifle,
yargı kararına gerek olmadan İnternet erişimi engellenebilecek, totaliter
ülkelerdeki gibi kendimize özgü bir İnternet’imiz olacaktır. Hukuk
devletinde bunun adı “bilgi edinme hakkını engelleme ve yetki gasbı”dır.
100’üncü maddeye
konu olan Erişim Sağlayıcıları Birliği, erişim sağlayıcılarının hukuklarını
koruyan, meslek odaları gibi haklarını savunan bir birlik değildir. Koşulsuz
sorunlu bu birliğin tek görevi erişimi engellemek ve ihbar etmektir. Sınırsız
yetki de TİB’dedir. Yani “Havada bulut sen bunu
unut.” denmektedir.
Öte yandan, bu
düzenlemeyle irili ufaklı birçok şirket kapanacak ve tekelleşme olacaktır.
Kapatmalara karşı olanlar klan hukuku uygulamaktadırlar. Kapatmalar, baskı,
dayatma hiçbir zaman çözüm olmamıştır.
Sözlerimi Yunus
Emre’den bir alıntıyla tamamlamak istiyorum.
“Olsun be
aldırma, Yaradan yârdır.
Sanma ki zalimin
ettiği kârdır.
Mazlumun ahı
indirir şahı.
Her şeyin bir
vakti vardır.”
Bu vakit
gelmiştir diyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Hatip taciz edildiği için yoklama istiyoruz. Hatibimiz taciz edildi…
BAŞKAN – Tamam,
tamam, yoklamada bir sakınca yok. Spor yaptırıyorsunuz.
Sayın Altay,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Kaleli, Sayın Aksünger, Sayın
Halıcı, Sayın Akar, Sayın Ekinci, Sayın Sarı, Sayın Işık, Sayın Toprak, Sayın
Yılmaz, Sayın Türmen, Sayın Haberal, Sayın Köktürk,
Sayın Moroğlu, Sayın Öğüt, Sayın Değirmendereli,
Sayın Şafak, Sayın Acar, Sayın Ekşi.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Evet,
toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608,
2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 100 üncü maddesi ile 5651 sayılı
Kanuna eklenen Geçici 3 üncü maddenin 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları
“(3) Belirtilen
sürede Birliğin kuruluşunu tamamlayamaması hâlinde, Kurum tarafından Birliğe
katılımını gerçekleştirmeyen İnternet servis sağlayıcılarına ve İnternet erişim
hizmeti veren diğer işletmecilere bir önceki takvim yılındaki net satışlarının
yüzde biri oranında idarî para cezası uygulanır.
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
çerçeve 100’üncü maddesi ile 5651 sayılı Kanun’a eklenen geçici 3’üncü maddenin
(3)’üncü fıkrasının değiştirilmesiyle ilgili önerge teklifimiz üzerine söz
aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Önergemize destek
istiyoruz. Gerekçemiz: Belirlenen süre içinde üyelik sürecini tamamlayarak
yükümlülüklerini yerine getiren erişim sağlayıcıların da cezai müeyyidelere
maruz kalacak şekilde düzenlenmesi “ceza sorumluluğunun şahsiliği ve kusur”
ilkelerine aykırı. Bu gerekçeyle, söz konusu cezai müeyyidenin, birliğin
kuruluşunu engelleyecek şekilde, birliğe katılımını gerçekleştirmeyen servis
sağlayıcılarıyla sınırlı tutulmasını düşündüğümüz için oldu.
Aslında bu
tasarının bu bölümü neyle ilgili geldi? Geneli üzerinde de ben konuştum. AKP’de
bir panik hâli var; bu, 17 Aralık olayının sonucu ortaya çıktı. Yolsuzluk da
demek istemiyorum, bundan AKP Grubu, sayın bakanlar alınganlık da
gösteriyorlar; dün böyle bir şey vaki oldu. Bu olayın sehven gelinen yasaklama
kararları… Kurumun arkasını sayın bakan topluyor ama Hükûmetin arkası zor
toplanacak, gerçekten sıkıntılı; onun için bu geliyor. Sinirler gergin,
bakanlar gerçekten sıkıntılı; katılıyorum. Mesela bu olayın olduğu gün Sayın
Maliye Bakanı buradaydı, olayı lanetledi; sabaha karşı “tweet”lerle
biraz daha farklı, olaya müspet bakmaya başladı ama daha sonra yurt dışından
300 yatırımcıyı telefonla aradı. Onun işi gerçekten zor. Yurt dışındaki
yatırımcıyı ararken ne diyeceksiniz? “Türkiye’den para çekmeyin, ilave de bir
şeyler getirin.” Bunu nasıl söyleyeceksiniz?
Mesela, düşünüyorum, ben bazen Maliye Bakanının yerine kendimi
konuyorum: “Ya, bizim 17 Aralıkta meydana gelen yolsuzluk olayı nedeniyle
-söylentisi diyelim, hani, fazla da incitmenin bir anlamı yok- bu olay
nedeniyle kabinemizin yarısı değişti, dolar fırladı, faizleri de artırmak
zorunda kaldık, faiz lobisi ile kur lobisine de teslim olduk ama buna rağmen HSYK’yı değiştiriyoruz.” Fezlekeler geriye doğru gidiyor, sanıyorum bakanlar da ortaya
çıktı. “Bakanlar geri gelebilir. Dolayısıyla, bize itimat etmeye devam edin,
biz bunu gerçekleştireceğiz, sıkıntı çekmeyin.”
Yalnız, burada
bir şey ortaya çıkıyor -belki Sayın Bakan kurtarır ama- görevden bu nedenle
ayrılan bakanların yerine eski bakanlar gelirse kabine sayısını artırma gibi
bir durum ortaya çıkabilir. Bu gerçekten sıkıntılı.
Şimdi, bakıyoruz,
TÜİK’te de mi, Merkez Bankasında da mı paralel devlet
uzantıları var? Hükûmet arzu etmiyor, Ekonomi Bakanı arzu etmiyor, hatta
Denizlilere “Pozisyon değiştirmeyin.” diyor ama buna rağmen Merkez Bankası ne
yapıyor? Faizleri anormal şekilde artırıyor. Hatta,
gece yarısı -merak ettik ne oluyor diye- meğer Amerika’dan biri gelecekmiş de
-kurul üyesi- ondan sonra bu iş değiştirilecekmiş. Hakikaten zor.
TÜİK’te de bir sıkıntı
var, enflasyonu günbegün revize etmeye başladı. Nasıl? 1,70 küsurdu, 1,7’ydi;
bugün 1,98-2 oldu. Dün Hükûmetin yıllık hedefinin üçte 1’i kadar ocak ayında
hallolmuştu, gitmişti; bugün o oran arttı, Hükûmeti sıkıştırıyor. Bir de
Ekonomi Bakanımızın bir sözü vardı, “Pozitif yönde enflasyon gelişecek…” Tabii,
bu da izaha muhtaç yani kulakları biraz tırmalıyor. Yani pozitif yönde
gelişirse düşmesi lazım enflasyonun, müspeti bu olması lazım, ama vatandaş
biraz yanlış anlıyor; onu da düşünmek lazım.
Şimdi, vakit de
dar ama dün burada ben Sayın Bakanı onore de ederek
mesai arkadaşım diye söyledim fakat Türk milletine hem havuz hesabına gidip hem
küfür edenleri lanetleme cesaretini gösteremedi. Çok üzüldüm, bunu Sayın
Bakanın hem şahsı adına hem de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına benim demem
söz konusu olamaz ama oradan birinin çıkıp da hiç olmazsa “Bu kadar bu olaylar
var ama Türk milletine bari küfretmeyin.” demesi lazımdı. Sizlerden bekliyorum
Sayın Bakanım.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 101’de iki
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 101 inci maddesinde geçen “otuza kadar”
ibaresinin “ona kadar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Emin Haluk Ayhan Seyfettin
Yılmaz
Kayseri Denizli Adana
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Muharrem Varlı
Konya Manisa Adana
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 101. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu İzzet Çetin Musa Çam
İstanbul Ankara İzmir
Kemal Değirmendereli Müslim Sarı Aydın Ağan Ayaydın
Edirne İstanbul İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Değirmendereli,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 101’inci
maddeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bu madde, İnternet tartışmalarının ötesinde, özetle, AR-GE
merkezlerinde 50 tam zamanlı çalışan personel sayısının 30’a düşürülmesiyle
ilgili bir madde.
Değerli
milletvekilleri, dünya ekonomisini ve ticaretini ileri teknoloji ürünleri
sürüklüyor. Biz de, özellikle, AKP iktidarının iddiası olan 2023 tarihinde
dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına girmeyi hedefliyorsak büyüme hızını yüzde 6’lara çıkarıp
sürdürülebilir kılmalıyız. Bunun da motoru, esas itibarıyla AR-GE’ye ve yüksek teknoloji üretimlerine yatırım yapmaktan
geçmekte. Ancak, reel duruma baktığımızda, son on yıldır yaptığımız gibi düşük
teknolojili üretim yapısı, düşük ve orta teknoloji ağırlıklı ihracat
sürdürüldükçe ülkemizin bu hedefe ulaşması mümkün olmayacaktır. Ülkemizin
imalat sanayisinin üretim ve ihracat yapısına baktığımızda, ileri teknoloji
ürünlerimizin üretimi 2003’te yüzde 5,7’den 2012’de yüzde 3,5’e düşmüş değerli
arkadaşlar. İhracat ise aynı konuda, 2002’de yüzde 6,2’den yüzde 3,2’lere
düşmüş.
Buraya çıkan
iktidar partisi sözcüleri böbürlenerek “Bu on yıllık süre içerisinde gayrisafi
millî hasılamızı 3 misline çıkardık, 3 misli artırdık.” diyorlar ama bizimle
eşit şartlardaki Meksika, Brezilya, Endonezya nerelere çıkardı, bunları
değerlendirmiyoruz.
Öte yandan,
bakın, değerli milletvekilleri, bugün sanayileşmemize baktığımızda, sanayimizin
millî gelir içindeki payının yüzde 23’ten 16 düzeylerine indiğini görüyoruz.
Hele de 17 Aralık sonrası Türk lirasının yüzde 30’a varan değer kaybına ve
Sayın Başbakanın “Faizlerin yükseltilmesini doğru bulmuyorum.” demesine karşın
Merkez Bankasının faizleri yüzde 100’e varan artırışına sebep olan yolsuzluk ve
hukuksuzluklar süreci de sanayileşmeye ağır bir darbe vurmuştur.
Bakın değerli
milletvekilleri, kalkınma sıçraması yapabilmemiz için çok önemli olan AR-GE
yatırımlarımızın toplamı -kamunun, özel sektörün, üniversitelerin toplamı-
millî gelirimizin, gayrisafi millî hasılamızın sadece ve sadece yüzde 0,84’ünü
oluşturmaktadır.
Biz, bu kısa
vakitte -işte, İsrail 4,38, Finlandiya 3,78, Güney Kore 3,74- bu detaylardan
öte bütçesel olarak bakacaksak: Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletleri
AR-GE’ye 415 milyar dolar yatırıyor, Japonya 179
milyar dolar yatırıyor, Çin 135 milyar dolar yatırıyor. Ama bunlardan daha önemlisi,
bizim ilk 10 ekonomiye girmemiz için geçmemiz gereken Güney Kore 38 milyar
dolar, Kanada 30 milyar dolar, Avustralya 28 milyar dolar yatırıyor, biz sadece
6,7 milyar dolar yatırıyoruz. Yani, değerli arkadaşlar, başta söylediğimiz
gibi, dünya ekonomisini, ticaretini ileri teknoloji sürüklüyor diyoruz.
Bizlerse ne yapıyoruz? Sizlerin sayesinde, paralel bir düzen içerisinde,
ayakkabı kutularının arkasında bir muammaya sürükleniyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AR-GE merkezlerimizin uzman sayısını azaltarak sisteme
katamadıklarımızı göstermelik katmanın ötesinde, bilimi, bilgiyi esas alan
gençleri eğitme, AR-GE konusunda bir sıçrama yapma mecburiyetimiz vardır.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 101 inci maddesinde geçen “otuza kadar”
ibaresinin “ona kadar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emin
Haluk Ayhan (Denizli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; önergeyle, görüşülmekte olan 524 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 101’inci maddesinde geçen “otuza kadar ibaresinin “ona kadar”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Gerekçemiz, AR-GE
desteklerinden daha fazla, daha düşük KOBİ’lerin yararlandırılması.
Bilemiyorum, belki Sayın Bakan, hani konusu itibarıyla biraz dışında, içinde
onu bilemiyorum ama fakir fukaraya -ne diyeyim- ufak KOBİ’lere de biraz daha
bir imkân sağlansın dedik. Yani, buna, AKP’nin, tabii, zenginlerle beraber olma
hadisesinden karşı çıkmasını anlıyoruz ama zatıalinizin
böyle bir şeye karşı çıkacağını ben düşünmemiştim ama Hükûmet adına
konuştuğunuz için doğru. Şimdi, daha küçük iş yerleri de imkân olduğu takdirde
bu desteklerden istifade etsin diyoruz.
Zaten faizler
arttı, biraz önce söyledim. Faiz lobisi Hükûmeti esir aldı, Hükûmetin çaresi
yok; enflasyon artık -biraz önce söyledim- günlük revize edilmeye başlandı,
yavaş yavaş yediriyorlar. Kurlarla beraber maliyetler de artıyor. Bizim
Denizlili Sayın Bakanımız “Faiz, kur artışı, vergi artışları enflasyonu
etkilemez.” dedi, alt yazı geçiyordu kanalın bir tanesinde, isim vermek
istemiyorum; Sayın Başbakan onu takip ettiyse muhtemelen telefon edip
“Çıkarın.” diyebilir. Yani, dikkatli olmak lazım sayın bakanlar açısından da.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Demiştir belki de, demiştir çoktan.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Şimdi, Merkez Bankası farklı söylüyor. Herkes dolarize
olmuş, mevduatın yaklaşık yüzde 40’ı dolarda baktığınız zaman; ne yaparsanız
yapın. Herkese ne yapıyorsunuz; “Pozisyon alın.” diyorsunuz ama Hükûmet
pozisyon veriyor.
Bir de şimdi havuz
hesabını anlatıp fazla uzatmayacağım. Bizim küçüklüğümüzdeki havuz hesaplarında
iki tane çeşmeden su girerdi, aşağıdan da belli bir miktarda boşalırdı ama bu
dakikalık ve saatli olurdu, daha fazla ileri gitmezdik. Şimdi havuz hesaplarına
baktığımız zaman, havuz hesaplarında aşağı kaçak yok, kapanmış vaziyette. Bu
kapanmış ama havuza girenler de birbirine söylüyor, daha önce havuzda olanlar
daha sonra havuza geleceklere veya ilk defa havuza gelenlere diyor ki: “Bir
dahaki sefere alışırsın.” Yani, bu gerçekten önemli, hem dayanışma var…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Koruma kollama da var.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Koruma kollama da var, alıştırma da var yani antrenman
yaptırıyorlar.
Şimdi, olaya
baktığınız zaman havuz hesabının gerçekten çapı büyümüş, anlamı büyümüş. O
zaman, bunu böyle değerlendirdiğimizde bunun çok sıkıntılı bir hâl aldığını ne
yapıyoruz; görüyoruz. Havuzdakiler, zaten ilk girenler o şoku bir haftada falan
atlatıyor. Şimdi, bu kolay bir iş de değil; hem havuzdakiler açısından hem de
onların muhatapları açısından da kolay değil. Çünkü,
muhataplar devamlı değişiyor mu, aynı muhataplar mı? Eğer aynı muhataplarsa bir
alışkanlık kesbettiği için karşılıklı olarak biraz
kolay olur ama devamlı muhatabınız değişiyorsa her birine havuz hesabını öğreteceğim
diye uğraşırsanız, o, gerçekten uğraşana hem sıkıntı verir hem zül olur,
aldığına da lanet getirir. Yani, böyle bir şey hakikaten… Hükûmetin bu
konularda daha geniş bir vizyoner bakış açısı
geçirmesi lazım. Eğer illa ki “Bu işlerin hepsini bir şekilde ben organize
edeceğim.” derseniz sıkıntıya giriyorsunuz. Zaten, bugün bu tasarının buraya
gelmesinin… Bu tasarıda -torba tasarı şeklinde- içinde onlarca farklı mevzunun
farklı farklı bir araya geldiğine bakarsanız bunun bir anlamı olmadığını
görürsünüz. Baktığınız zaman ne kanun yapım sürecine uygun ne tekniğine uygun
ne İç Tüzük’e uygun. Aynı zamanda, Anayasa’ya da
aykırı ne getiriyorsunuz, teklifler getiriyorsunuz, tasarılar getiriyorsunuz.
Burada sayısal çoğunlukla bu işi geçirdiğiniz zaman tarihe müspet insanlar
olarak, müspet bir hükûmet olarak geçmeniz de söz konusu olmaz. Ben şunun için
üzülüyorum: Siz böyle geçebilirsiniz ama netice itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti olarak geçiyorsunuz. Benim üzüntüm, benim kaygım, benim endişem
milletimin geleceği adına böyle bir hükûmetin tarihe geçmiş olmasıdır.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şükür Allah’a!
Dördüncü bölümde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi beşinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Beşinci bölüm,
geçici 1’inci madde dâhil 102 ila 125’inci maddeleri kapsamaktadır.
Beşinci bölüm
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Müslim Sarı.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
524 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin beşinci bölümünün geneli üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, önümüzde yeni bir torba yasa var. Bir torba yasanın bir
bölümünün geneli üzerinde konuşmak bile son derece zor çünkü sistematik bir
bütünlüğü yok. Birbiriyle tutarlı, bütüncül bir yaklaşımla hazırlanmış olmadığı
için ve sistematik bir bütünlüğü olmadığı için onun geneli üzerinde konuşmak da
çok kolay olmuyor ama bunun içinden seçtiğim ve özellikle önemli gördüğüm
birkaç tane maddeyle ilgili düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlardan birincisi
110’uncu madde yani otoyolların özelleştirmesiyle ilgili, kara yollarının özelleştirmesiyle ilgili
madde. Diğeriyse, vaktim kalırsa, 122’nci madde yani Türkiye
Diyanet Vakfı hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili madde.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de özelleştirme furyası 1985 yılında başladı.
Özelleştirme İdaresi rakamlarına göre, 1985 yılı ile 2013 yılları arasında
Türkiye’de tam 58,6 milyar dolar özelleştirme yapılmış durumda. Hisse
satışları, varlık satışları, halka arz, İMKB’de satışlar biçiminde toplam 58,6
milyar dolarlık özelleştirme yapıldı.
1980’lerin
ortasında Türkiye'nin o günkü koşullarında rasyonel ve akılcı sayılabilecek bu
özelleştirme çalışmalarının, aradan zaman geçtikçe, bugün varmış olduğumuz
noktada başlangıçtaki hedefinden, başlangıçtaki felsefesinden ve başlangıçta
kurgulandığı noktanın çok ötesine ve çok farklı noktalara doğru sürüklendiğini
görüyoruz. Ben bununla ilgili birkaç tane kriter
üzerinden bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Özelleştirme
niçin yapılır? En önemli unsurlarından biri, piyasanın etkinlik kazandırıcı
unsurlarından faydalanmaktır yani rekabeti artırmaktır. Şimdi, Türkiye’de öyle
özelleştirmeler yapıldı ki, örneğin TÜRK TELEKOM özelleştirmesinde olduğu gibi,
bunun hiçbir yerinde piyasanın verimliliği söz konusu değildir. Biz ne yaptık?
Kamu tekelini bir özel tekel hâline çevirdik. Dolayısıyla, bugün TÜRK TELEKOM
özelleştirildi diye telekomünikasyon sektöründe rekabet arttı, verimlilik arttı
diye kimse diyemez, söyleyemez.
Bir başka mesele,
özelleştirmenin en önemli gerekçelerinden biri neydi? Finansal sorunlardı.
Bunlar ciddi şekilde zarar eden firmalardı, buralara ciddi miktarlarda yatırım
yapılması gerekiyordu. O yüzden “Kamunun bu yükü taşıması mümkün değil.” diye
söyleniyordu. Ama mesela bugün Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesinin bu
mantığın neresinde olduğunu bize kimse söyleyemez.
Stratejik
sektörler dünyanın her yerinde özelleştirme konusu açısından dikkatle
değerlendirilmesi gereken sektörlerdir. Dolayısıyla, bu bağlamda, limanların,
otoyolların, enerji ve madenlerin özelleştirmesini nereye koyacağımızı, bunun
mantığının ne olduğunu yine bugün kimse söyleyemez.
Özelleştirme
yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlardan birinin uygun fiyat olduğunu ve
piyasaya uygun bir biçimde, kamunun zarara uğratılmayacak şekilde özelleştirme
yapılması gerektiğini biliyoruz, en önemli gerekçelerinden birinin bu olduğunu
biliyoruz. Ama örneğin, TEKEL’in içki bölümünün Mey İçkiye 200 küsur milyon
dolara satıldıktan kısa bir süre sonra aynı şirketin 900 milyon dolara, üzerine
hiç yatırım yapmadan, kuruş koymadan nasıl satılabildiğini bugün bize kimse
söyleyemez.
Yine,
özelleştirmelerle ilgili, üretim, üretimin seviyesinin düşmemesi, istihdama
ilişkin kaygıların olması yine kamu tarafından mutlaka dikkat edilmesi gereken
hususlardan olmalıdır. Bu anlamda, Et ve Balık Kurumunun ve şeker
fabrikalarının özelleştirilmesinin bunun neresinde yer aldığını yine bize kimse
söyleyemez.
Şimdi, bu genel
açıklamalardan sonra bu maddenin içinde, bu beşinci bölümün içinde en önemli
maddelerden biri olan özelleştirmeyle ilgili 110’uncu madde son derece önemli;
burada da birtakım kaygılarımız var, muhalefet olarak bunları da sizlerle
paylaşmak istiyoruz.
110’uncu madde
“Otoyolların ve tesislerin değerlendirilmesi” başlığındadır. Türkiye’deki
bütün otoyolların, Karayolları Genel Müdürlüğünün uhdesinde bulunan bütün
otoyolların Özelleştirme İdaresi kapsamında yüzde 100 kamuya ait olan bir
şirket kurularak o şirketin içine bunların haklarının devredilmesi ve daha
sonra da hisse satışı dâhil olmak üzere, İMKB’de varlıkların ve hisselerin
satılması dâhil olmak üzere yirmi beş yıllığına satılması ve özelleştirilmesi
planlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bundan kısa bir süre önce, hepinizin bildiği üzere, yaklaşık 1.975
kilometre, içinde 2 köprünün ve 8 tane otoyolun da olduğu bir özelleştirme
ihalesi yapılmıştı. Yaklaşık yirmi beş yıl süreyle Koç ve Ülker Grubuna 5
milyar 720 milyon dolara ihale edilen bu söz konusu ihale süreci, kısa bir süre
sonra Sayın Başbakanın “Bu fiyat aslında bizim beklediğimizden çok daha düşük
bir fiyattır. Bu fiyattan bunların özelleştirilmesi vatana ihanettir.”
demesiyle iptal edilmişti. Ancak, bugün bu yasada özelleştirme portföyünün içine sokulan, daha doğrusu Özelleştirme İdaresi
tarafından kurulacak bir şirketin içine aktarılacak olan gelirlerin, yirmi beş
yıl boyunca elde edilecek gelirlerin ne kadar olduğuna ilişkin bizim Plan ve
Bütçe Komisyonunda sorduğumuz sorulara, yaptığımız sorgulamalara net bir cevap
verilememiştir.
En babasından,
önümüze taslak olarak getirilen metinlerde, 2012 yılında, bu şekilde, bakım ve
onarım giderleri, gerekli vergiler düşüldükten sonra kabaca, yaklaşık 300
milyon dolarlık bir gelirden söz ettiğimiz anlaşılmaktadır. Bunu ben yirmi beş
yılla çarptığımda, yirmi beş yıl sonra yani bugünden yirmi beş yıl sonraya
kadar bu şirketin, bu şirkete aktarılan değerin kabaca 7,5 milyar dolar
olduğunu görüyoruz. Şimdi, ben buradan soruyorum: Yirmi beş
yıl boyunca kabaca 7,5 milyar dolarlık bir değerin aktarılacağı bir şirketin
özelleştirilmesi vatana ihanet olmuyor da, mevcut olan gelirlerin, bunun
yeterli olduğunu düşünüyoruz da 5,7 milyara ihale edilen ve üstelik yirmi beş
yıl boyunca ve beklemenize gerek olmayan, daha kısa bir süre içerisinde nakit
akışının sağlanabileceği bir ihaleyi neden iptal ediyoruz? Eğer bu
ihaleyi iptal ediyorsak, bu fiyattan bu ihalenin gerçekleştirilmesini vatana
ihanet olarak belirtiyorsak, o zaman, Özelleştirme İdaresi portföyünde
yer alan bu kuruluşların bu değerinin çok üzerinde olması gerekir. Burada çok
ciddi bir tutarsızlık vardır, bu tutarsızlığı, bize, birilerinin burada, bu
kürsüden, halkın kürsüsünden aktarması gerekir.
Bir başka önemli
husus burada 122’nci maddededir. Bakınız, Diyanet Vakfı, Türkiye’de Diyanet
Vakfı, özel hukuk tüzel kişisi çerçevesinde oluşan bir vakıf olduğu hâlde, özel
hukuk tüzel kişiliği çerçevesinde bir vakıf olduğu hâlde, âdeta, diğer
vakıflardan, aynı statüde bulunan diğer vakıflardan farklı olarak korunmaktadır,
kollanmaktadır. Bugün, burada, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak iki buçuk
yıllık milletvekilliği dönemim boyunca Diyanet İşleri Vakfının bütçesinin ne
kadar olduğunu öğrenebilmiş değilim. En son görüşmelerimizde Plan ve Bütçe
Komisyonunun Sayın Başkanı Diyanet İşleri Vakfının bütçesinin ne kadar olduğunu
Diyanet İşleri Vakfıyla ilgili yasa görüşülürken bize bildirileceğini
söylemişlerdi ama bugün buraya geldik ve burada hâlâ bunu bilmiyoruz. Defalarca
soru önergesi verdiğimiz hâlde, ilgili kuruluşlara bunu anlatmaya çalıştığımız
hâlde, sorduğumuz hâlde bunu öğrenme şansımız olmadı.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Berber söz verdi.
MÜSLİM SARI
(Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parlamenteri olarak, bir Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi olarak Diyanet İşleri Başkanlığının ne kadar kaynak
kullandığını bilemiyoruz, bunu öğrenemiyoruz, bütün çabalarımıza rağmen
öğrenemiyoruz ve Komisyon Başkanı söz verdiği hâlde…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Hah!
MÜSLİM SARI
(Devamla) - …bütün komisyonun huzurunda -kendisi de salondadır, en arkada
oturmaktadır- bütün komisyonunun önünde söz verdiği hâlde bu sözümüzü
karşılayamamıştır. Diyanet Vakfı bir koruma altındadır, Diyanet Vakfı
içerisinde yapılan harcamalar gizlenmektedir, örtülmektedir. Milletvekilleri
olarak, seçilmiş milletvekilleri olarak bunu öğrenmeye hakkımız vardır.
Şimdi, Diyanet
İşleri Vakfına ait iki tane hastane burada Sağlık Bakanlığına devredilmektedir.
Biz komisyonda soruyoruz: Bunların hesapları nedir? Bunların zararları nedir?
Neye uygun, hangi kritere uygun olarak bunları
devralıyorsunuz? Bununla ilgili bilgiler nedir? Bu bilgileri öğrenemiyoruz.
Diyanet Vakfının sayın temsilcisi diyor ki: “Biz o zaman bu alana girmek
istedik, şimdi kâr edemiyoruz, işletemiyoruz, devrediyoruz.” Bize ne, kamuya
ne? Diyanet Vakfının adının başında “Diyanet” olması onu ayrıcalıklı mı
yapıyor? Bu yol açıldığında, Türkiye’deki bütün vakıflar bu yola başvurduğunda
Sağlık Bakanlığı bunu kabul edecek midir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Vakıf üniversiteleri…
MÜSLİM SARI
(Devamla) – Bu soruların cevaplarının burada, halkın huzurunda yanıtlanması
gerekir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sarı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım, desteğiniz için de
teşekkür ediyorum.
Tabii, bu saatten
sonra arkadaşların dinleyecek hâli kalmadı, sadece yoklamaya yetişecek kadar
enerjileri var. Sonra, yavaş yavaş gidiyor ama hakikaten, önemli maddelerin
olduğu bir bölümünü bu kanun tasarısının görüşüyoruz. Arkadaşlarımız
konuştular, az önce Sayın Sarı da genel hatlarıyla değindi. Şimdi, burada çok
önemli birkaç hususa değinecek kadar vaktim var.
En öncesinde, az
önce maddede konuşurken söylemiştim, İnternet yasaklarıyla ilgili burada bir
hilkat garibesi kuruluş var. Adına da “Erişim Sağlayıcıları Birliği” demişler.
Ben, şimdi o maddede önerge vermeyi unuttum ama bence bunun adını “erişimi
yasaklama birimi” olarak değiştirmek lazım. Yani “erişim sağlayıcıları” mı,
“erişim yasaklayıcı merkez” mi? Yahu, niye bunu özel sektöre devredersiniz?
Sayın Bakanım, bir dokunulmazlık aldın mı? Aldın. Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığına burada dokunulmazlık alıyor musun? Alıyorsun.
Doğan Bey, tam
Bakana öneri getiriyorum, müsaade edersen. Buradan bakayım çünkü öneri önemli
Doğan Bey.
Diyorum ki: Sayın
Bakanım, o önergeyi kaçırdım ama gel burada tekriri müzakere yapalım. “Erişim
Sağlayıcıları Birliği” diye bir şey olur mu? Hem adama yasaklama yetkisi
veriyorsun… Bırak, TİB yasaklıyor zaten. Özel sektöre bunun yükünü niye
atıyorsun? Velev ki söyledin, adam yasaklamadığı zaman, kaldırmadığı zaman ne
yapacaksın? Hangi kanunu uygulayacaksın? Kabul etmedi, üye olmadı, olan ayrı,
kabul eden ayrı, kuruluşa katılan ayrı, katılmayan ayrı, hepsini bir torbaya
koymuşsun. Bence buna “erişimi yasaklama, bizimle ilgili çıkan haberleri
ayıklama birimi” falan demek lazım. Adında bir garabet var öncelikle.
Şimdi, şunu
söyleyeyim: O kadar hızlı hareket etmesini istiyorsunuz ki sürekli yeni
fikirler geliyor. Yukarıda da sordum Sayın Bakanım, Başkanımız da oradaydı,
kendisine de söyledim, bana henüz bir bilgi gelmedi. Benim Facebook sayfam “hack”lendi. Açtım, birisi gelmiş, içinden de herkese mesaj
atmış, diyor ki: “Sayın Demiröz, benim param bitti, bir mesaj atar mısın? Sayın
Elvan…” Hepinize atmış, kim varsa. Uyanık olanlar bir şey dememiş. Bana da
bilgi geldi, değiştirdim. Şimdi, açıyorum, Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığının ilgili başkan yardımcısını, daire başkanını arıyorum. “Hocam, biz
buna bir şey yapamayız.” Güzel. İçinde diyor ki: “Şu GSM işleticisine şu kadar
gönder.” Diyorum ki: “Bakın, GSM işleticisinin ve şirketin kodu var.” “Şuraya
şu kadar gönder. Şundansa eğer telefonunuz şuraya gönderin, bundansa buraya
gönderin.” diyor. İlgili işleticilerin bölge müdürünü arıyorum, diyorum ki:
“Bakın, bu kurumsal kim?” Çok önemli bir örnek söylüyorum: “Bu kurumsal
işletici kim?” Bu adam para topluyor. Açıyorum; ilgili özel sektörün, şirketin
müdürü de diyor ki: “Şuraya söyle.” Emniyet Müdürlüğüne açıyorum, Emniyet
Müdürlüğüne söylüyorum; “Hocam, biz yapamayız.” Savcılığa gidiyorum, üç ayı
geçti, dört ay oldu, savcılıkta dosya hâlâ tekemmül etmemiş durumda, hâkimlikte
bekliyor. Ya, peki, nasıl oluyor da sizinkileri iki dakika da “tak” diye
kestiriyorsunuz, on iki dakikada yayından kalkıyor?
Sayın Bakanım,
Doğan Bey sonra anlatsın, biz hallederiz.
Sizinkini on iki
dakikada kaldırırken… Savcılığa kadar girdim.
Diyorum ki: Bakın, TİB, Emniyet, ilgili birimlerin hâlâ benim dosyadan
haberi yok. Bu adamlar dolandırmaya devam ediyorsa ne olacak? Bu İnternet,
iletişim suçu değil mi?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Savcı değiştir, savcı!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Peki, nasıl olacak, kime nasıl uygulayacaksınız bunu? Komisyonda da
söyledim, hâlâ ne gelen var ne giden. Sürekli olarak -takip numarası var-
bakıyorum, ortada bir şey yok. O adamlar hâlâ dolandırmaya devam ediyorsa,
sizinkileri de “hack”leyip arkadaşlarınıza mesaj
atıyorsa kim kontrol edecek? Bu devletin hangi birimi kontrol edecek?
Siz gelmişsiniz
“Sadece bizimle ilgili çıkanlara dokunalım, gerisi kalsın…” Böyle bir şey
olmaz. Hakikaten burada bunu engelleyecek önlemleri almak gerekiyor değerli
arkadaşlar. Ama bunu alırken “Bize geldi yapalım, ötekine geldi yapmayalım.” çifte
standardını kaldırmak lazım.
Şimdi, bu kanunun
bu bölümünde çok önemli bir şey geliyor. Biliyorsunuz torba dedik, çorba,
harara döndü, her şey var içinde. Yani ne ararsan, sahibinden, ihtiyaçtan diye
satılık kimin nesi varsa aceleyle getirip içine koydu. 61 taneydi -yanlış
hatırlamıyorsam- ayrı kanunla, düzenlemeyle ilgili değişiklik vardı. Sonrasında
kaça çıkardık, onu da bilmiyorum. Artık ipin ucunu kaçırdık. Alt komisyondan
geldiğinde öyleydi.
Değerli
arkadaşlar, burada, otoyolların özelleştirilmesiyle ilgili bir madde var. Tam bir hilkat garibesi. Şimdi arkasından gelen bir madde
var, hastanenin kamulaştırılmasıyla ilgili. Yani nasıl beceriyorsunuz,
kamulaştırmayla özelleştirmeyi arka arkaya koyabiliyorsunuz? Bravo yani! Benim
sizi, deminki taşeron işçilerinin yaptığı gibi, galiba bir takdirnameyle
ödüllendirmem gerekir. Yani bir maddede özelleştirme -özelleştirilmemesi
gereken yer- bir maddede kamulaştırma, aynı kanunun içerisinde.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Bedelsiz o, kamulaştırma bedelsiz.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bu gerçekten büyük bir başarı.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Bedel ödemiyor.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani, şimdi, bakın, bilmiyoruz, “Bir iş sözleşmesine göre” diyor.
Artık iş o sözleşmesine ne yazılırsa…
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Hastaneler bedelsiz. Kamulaştırma bedelsiz.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Benim söylediğim garabet, oraya niye cevap vermiyorsun Sayın
Demiröz? “İkisini nasıl koyuyorsun, özelleştirme ile kamulaştırmayı?” diyorum,
“O bedelsiz.” diyor.
Şimdi, mesele
şurada: “Peki, ne kadar zararı var?” dedik, söylemediniz. “Niye devrediyorlar?”
dedik, söylemediniz. Bir vakfın kuruluş amacı var mı? Var. O hastaneyi niye
kurmuş? Kuruluş amacına uygun değilse zaten Vakıflar Genel Müdürlüğünün o vakfı
kapatması gerekir. Her sene denetleniyor vakıflar güya, yani denetleniyor.
Değerli
arkadaşlar, burada bir otoyol özelleştirmesi yapıyorsunuz. “E, sonra biz bunu
satacağız…” Peki, halka arz etmeyip de blok sattığın zaman ben bunu bu saatten
sonra nasıl engelleyeceğim? Özelleştirme… Diyorum ki, gelir ortaklığı senedi
yapın, bunun gelirini satın, tabana açın. Ama sen, şimdi şirkete bunu verdiğin
zaman TÜRK TELEKOM’u da imtiyaz diye satmıştınız.
Bütün arsaları satıldı, bütün mülkleri satıldı. Bakıyoruz öyle, hepimiz
bakıyoruz. Mahkemelerde gidiyor, dönüyor; mahkeme bir daha bozuyor, bir daha
gidiyor, seyrediyoruz. Hani, sadece kablosunu bile vermeyecektik, imtiyaz
hakkını verecektik; bitince bize verecekti. Ne oldu, ne kaldı? Şimdi, bu iş
böyle gidiyor ve adım adım özelleştirmeye doğru gidiyor.
Az önce Sayın
Sarı söyledi, rakamlar ortada. Yukarıda komisyonda defalarca tartıştık. O
ihaleyi neden bozdun, maliyeti neydi, bu neydi? Bir sürü ihale geliyor. Beri
taraftan, yine aynı şekilde sağlıkta da aynısı var. Yirmi beş seneyi,
önümüzdeki yirmi beş seneyi bir taraftan kalkıp özel sektöre devrediyoruz. Sağlık devletin sağlaması gereken bir şey. Rekabet olsun,
onlar da yapsın ama “yap-kirala-devret” diye yüzde 87 uluslararası
araştırmalarda normal ihale yöntemine göre daha pahalı olan bir yöntemle
hastane yaptırıyorsunuz. Uyarıyoruz, Sayın Başbakan boyuna temel atıyor,
gösteriyorsunuz. Yahu, hiç olmazsa bir ikisini deneyelim, zararını, kârını bir
görelim de ondan sonra devam edin diyoruz, yok. Yani ihtiyacımız olmayan
hastane yapıyoruz. Aynı şekilde özelleştirme yap-işlet-devret, şimdi de
“yap-imtiyaz hakkı ver-sonra özelleştir” modeli geldi.
Arkadaşlar, yani
bunları hiç mi… Hakikaten söylediğimizi anlamazdan mı geliyorsunuz? Anlamama
şansınız yok, defalarca söyledik. Sayın Bakanın da, benim de çalıştığımız eski,
rahmetli DPT, Kalkınma Bakanlığının içerisinde bir Kamu Özel Ortaklığı Dairesi
var. Kadük oldu daire, kadük. Hiçbir kurumda bu işler
yokken orada o daire vardı. 2007 yılından beri kanun tasarısı taslağı bekliyor,
2007’den beri. Çalıştı arkadaşlar. O dururken
Kültür ve Turizm Bakanı geldi “Şuraya yapacağım.”, Millî Eğitim Bakanı geldi
“Buraya yapacağım.”, Sağlık Bakanı geldi “Şunu…” E, ne oldu sistem? Bunun
hepsinin… Demin devlet personel rejiminde söylediğimiz gibi, her sistemde
oturup bir adam gibi bir şey çıkarmak lazım. Birimiz oradan, birimiz buradan
çekince ortaya böyle herkesin fil tarif ettiği gibi bir garibe çıkıyor.
Onun için, bakın,
burada, bu anlayışla otoyolları işletme şansımız yok. Bakımını, işletmesini de
gene Karayolları yapacak. Yani ne anladım ben bu işten? Ağa ile marabanın
hikâyesine dönüyor ya, bakıyoruz ortada bir şey yok.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Neydi hikâye, çok merak ettim.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani şimdi hem… Parasını alacakmış. Yahu, yapsın, işletsin, kârını
alsın o zaman. Zaten Kara Yolları yapacaksa, bakacaksa derdimiz bizim
maliyetini düşürmek değil mi? Böyle bir şey olmaz, bu anlayış yanlış.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – İşletmesini değil onarımını yapacak.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Onu söylüyorum işte. O onarım, bakım işlerini de yaptıktan sonra
işletmesinde zaten bir şey yok, işletiyoruz yani. Maliyet geliyor.
Değerli
arkadaşlar, bu bir çifte standarttır. Diyanet Vakfının hastanesinin devri de
yol olur. Başka vakıflar var. Yarın bunlar da “Bizimkini de devralın.” derse ne
yapacaksınız? Şöyle baktım İnternet’te, mesela Elmadağ Surp
Agop Ermeni Hastanesi Vakfı var, bu da hastane, vakıf
hastanesi; “Bizimkini de alın.” derse ne olacak? Gider Anayasa Mahkemesine
başvurursa, bireysel başvuru yaparsa ne yapacaksınız? Yani özel sektörün bir
hastanesi, Diyanet İşleri Başkanlığı hastanesi değil burası. Bakın, burası
Türkiye Diyanet Vakfının, vakfın hastanesi.
Onun için,
değerli arkadaşlar, bu maddeler maalesef hem adaletsizliğe yol açıyor hem çifte
standarda yol açıyor. Buranın gözden geçirilmesi ve maddelerin de düzeltilmesi
gerekiyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Şahıslar adına
İstanbul Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben
konuşmayacaktım. Müslim kardeşimle Mehmet Günal kardeşim biraz değindiler ama…
Bugün bana çok
yıllar önce tanıdığım bir misafir geldi. Çok üzüntülüyüm. Ben ihbar ediyorum size,
özellikle elektrik dağıtım şirketlerinde ihaleye çıkış aşamasındaki bilançolara
bir bakın. İhbar ediyorum. Vardır, yoktur elektrik dağıtım şirketlerinde. Aynen
söylediğini iletmek görevim benim, ben Allah’tan korkan bir insanım. Bu ülkenin
değerlerini kim yiyorsa hak etmeden, o bir şerefsizdir, o bir haysiyetsizdir,
aynen söylüyorum. Dört ay fatura göndermiyor tüketiciye, vallahi dört aylık
TEDAŞ’a olan borcunu, borç gösteriyor. Özelleştikten sonra o faturalar fatura
ediliyor, o para özelleştiren şirketin kasasına giriyor ve o para da bu şirkete
kalıyor. Ben çok üzüldüm. Demin Sayın Bakanım dedi ki: “Niye moralin bozuk?”
Şerefsizim bunun için bozuk. Ben kime hizmet ediyorum? Bu Mecliste niye
canımızı veriyoruz? Bu Mecliste halka hizmet etmek için. Ben içinizde çok
dürüst insanlar olduğunu biliyorum ama hırsıza hırsız demiyorsunuz, hep beraber
diyelim. Paralelin de Allah belasını versin, paralel olmayanın da, kim
hırsızlık yapıyorsa, kim yapıyorsa, kim yapıyorsa! (CHP sıralarından alkışlar)
Hırsız, şerefsiz varsa, eğer bunu içimizde barındırıyorsak bu ülkede
çocuklarımızı hep…
İki; Sayın Bakan,
bağışlar mısınız, özür diliyorum. Siz projeci bir insansınız. Demin Müslim
kardeşim, birazcık… Komisyona Özelleştirme İdaresi geldi, tek bir bilgi verdi
mi sorun, tek bir bilgi. Yani bize bir o projenin getirisini, götürüsünü, bir
fizibilitesini izah etti mi? Sorun efendim burada, arkadaşlarınız da oradaydı.
Hayır, bilgileri zorla… “Bu özelleştireceğiniz Karayolları senede ne
getiriyor?” dediğimizde… Sizin Karayolları Genel Müdürlüğünden aldık bu
bilgileri.
Arkadaşlar, yine
vicdanlarınıza sesleniyorum: Yılda 900 milyon, bugünkü parayla… 900 milyar mı,
milyon mu Sayın Müsteşarım?
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Milyon, milyon.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – 900 milyon gelir elde ediyor Karayolları şu anda. Bunun
bir kısmını ilgili belediyelere veriyorlar, bir de KDV’si var değil mi?
Yaklaşık 650 milyon bir para her yıl Karayollarının cebine giriyor, devletin
cebine giriyor. Doğru mu Vedat Bey?
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Biraz daha fazla, evet.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Ortalamadan bahsediyorum. 700’se 700, fazladan daha
memnun olurum.
Şimdi, demek ki
arkadaşlar, bu, yirmi beş yılda 15 milyar, çarpın…
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Ama yüzde 25’ini verecek ya Karayollarına.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika efendim.
Bunun yüzde 25’i
o şirkete verilecek, sanal bir şirket kurulacak, sanal. O, tahvil ihraç edecek.
Sayın Bakanım,
bir paranın bugünkü değeri vardır. Hiçbir şey hesaplanmadan, bize getirip metazorice “Biz bunu özelleştireceğiz…” Böyle kanun
çıkarılır mı Sayın Bakan? Ben sizden rica ediyorum -o 110’uncu madde yarın- bu
insanların vebali hep sizin boynunuzda kalır Sayın Bakan. Bunun hesabını
kitabını yapmadan… Diyelim ki bugünkü net “present value”su yani bugünkü değeri ne kadarlık bir tahvil ihraç
edeceksiniz? Bu faizler yarın ne olacak? Yirmi beş yıl bu ülkenin boyunduruğuna
bir halka geçireceksiniz. Yarın enflasyon yüzde 2’lere düşerse, yarın enflasyon
yüzde 3’lere düşerse, bugün yüzde 12, yüzde 13’le sattığınız tahvillerin
hesabını kim verecek? Yirmi beş yıl, bu kadar uzun vadeli TL faizin hesabını
kim verecek? Yaklaşık 15 milyarlık bir parayı ödeyeceksiniz.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Önce Karayolları, sonra kurumlar ödeyecek.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır. Yüzde 25’i… Bakımı, onarımı
Karayolları; marabası Karayolları, maraba.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Hayır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – O işçiler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Bakan, hiçbir hesap kitap yapılmadan, bu insanlara
ne getirip ne götürüyor bilgisi verilmeden eğer bu madde geçerse, aynen
söylüyorum -ben ölürüm kalırım ama- yirmi beş yıl sonra bunun vebali sizin
boynunuzadır.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Beşinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, beşinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
102’nci madde
üzerinde, ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 102 nci
maddesinde geçen “ilgili faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamak,” ibarelerinden
önce gelmek üzere “siber güvenlik ile” ibarelerinin eklenmesinin arz ve teklif
ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Ruhsar Demirel
Manisa Konya Eskişehir
Alim
Işık Emin
Çınar Yusuf Halaçoğlu
Kütahya Kastamonu Kayseri
Mehmet
Günal
Antalya
BAŞKAN – Şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.
Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 102. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Aydın Ağan Ayaydın İzzet Çetin Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul Ankara İstanbul
Müslim Sarı Musa Çam Aytuğ
Atıcı
İstanbul İzmir Mersin
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Sırrı Sakık Abdullah Levent Tüzel Hasip
Kaplan
Muş İstanbul Şırnak
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Maddede bahsi
geçen “ulusal siber güvenlik” kavramı her yöne çekilebilecek nitelikte muğlak
bir tanım olduğundan ötürü, bireysel ve kişisel bilgilerin gizliliğinin ihlali
ulusal siber güvenlik bahane edilerek mümkün olabilmektedir.
BAŞKAN – Sayın
Aslanoğlu, kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Aytuğ Atıcı…
BAŞKAN – Sayın
Atıcı, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 524 sayılı çorba yasanın 102’inci maddesiyle ilgili
olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yasakçı ve sansürcü
zihniyetten uzak, bilişimi ve sosyal medyayı kendi tekelinde tutmak istemeyen
tüm milletvekillerini saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, bu maddeyle Elektronik Haberleşme Kanunu’na bir bent eklemeye
çalışıyorsunuz. Burada “Ulusal siber güvenliğin sağlanması amacıyla politika,
hedef, strateji belirleyerek gerçek ve tüzel kişilerin güvenliğini
sağlayacağız.” diyorsunuz. Her zaman olduğu gibi “Güvenlik sağlayacağız.”
diyorsunuz, bakalım altından neler çıkacak? İyi bir şey yapmaya çalışıyorsunuz,
bakalım altından neler çıkacak? Niye böyle söylüyorum? Çünkü,
sizin, vatandaşlarımızın fiziki ve siber güvenliğinden ne anladığınızı acı bir
şekilde biliyoruz. Örneğin Ali İsmail Korkmaz’ı devlet eliyle korumak için mi
öldürdünüz? Emir verdiğiniz polisler Ali İsmail Korkmaz’ı bu kötü ülkede
yaşamaktan korumak için mi öldürdüler? Sizin “korumak”tan
anladığınız bu mudur? Bu ve benzeri öldürmeler “destan” olurken amacınız
korumak mıydı? Allah aşkına bizi korumayın. Böyle bir korumayı hiçbir şekilde
istemiyoruz, sizin olsun bu koruma.
Şimdi, korumaya
değer bulunmayan, korumak yerine öldürmeyi tercih ettiğiniz Gezi yiğitlerine
yapılan benzeri bir uygulamayı siber alanda yapmak istemektesiniz.
Milletvekilimizin
Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği soru önergesini “sehven” sansürleyen
devlet kuruluşuna vatandaşımız nasıl güvenecek? Yani devletin vatandaşı
koruduğuna nasıl inanacak vatandaş?
“Sehven”
telefonlara yaptığınız yüklemelerle insanların hayatını karartırken böyle bir
anlayışa vatandaşlarımız nasıl güvenecek? Nasıl güvenecek de bu maddeyle
eklediğiniz koruma maddesiyle “Devletim
beni koruyor.” diyecek? Nasıl bu kadar “sehven” hata yaptınız?
Şimdi soruyu biz
soruyoruz: Sehven mi iktidar oldunuz? Bu yüzden mi, sehven iktidar olduğunuz
için mi halkın yüzde 50’sini düşman olarak görüyorsunuz? Yarını kuracak olan
kuşaklar, gençler özgür İnternet‘le yetişiyor, siz ise İnternet dünyasından korkuyorsunuz. Korkmasanız
böyle bir kanunu çıkarır mısınız? Korkuyorsunuz. Hem de nasıl korkuyorsunuz,
bunu İnternet’ten bulur öğrenirsiniz. Korunmak bahanesiyle İnternet‘i
yasaklıyorsunuz. Hani yasaklarla mücadele ediyordunuz? Hani yasakçı zihniyetle
mücadele ediyordunuz? Neden İnternet’i yasaklıyorsunuz, neden?
İktidar, İnternet yasağıyla
genç kuşakları dünyadaki akranlarından ve onlarla rekabet etmekten yoksun
bırakmaya çalışıyor. Gençlerin kafası çalışmasın istiyorsunuz, gençlerin
kafasının çalışmasını istemiyorsunuz. “Sizi ben koruyacağım evladım.”
diyorsunuz ama onları baskılıyorsunuz. Tıpkı sanayi devrimini ıskalayan dedeleri gibi onlar da bu devrimi ıskalayacaklar
sayenizde ama buna asla hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Onları da koruyacağız, sizi de koruyacağız.
AYTUĞ ATICI (Devamla)
– Vallaha söylediklerinizi oradan anlamıyorum Sayın
Milletvekili ama uygun görürseniz, ben size sataşıyorum, gelin şurada iki
kelime laf edin, ne dediğinizi anlayayım. Vallaha
anlamıyorum ama size sataşıyorum.
Sayın Başkan, söz
verirseniz gelsin burada konuşsun.
Yani,
saplandığınız yolsuzluk ve rüşvet batağının siyasi faturasını başkalarına,
özellikle de gençlere ödetmeye çalışıyorsunuz, bunun farkında değil miyiz mi
zannediyorsunuz? Hepsinin farkındayız. Hükûmet olarak saplandığınız bu
pislikten kurtulmaya çalışırken kendi pisliğini temizleme aracı olarak İnternet
yasağını kullanıyorsunuz. Bir pislik yaptınız, bu pisliği İnternet’i
yasaklayarak mı temizleyeceksiniz? Ne demek Allah aşkına, “Telekomünikasyon
İletişim Başkanına yetki verdim, istediği şekilde erişimi engelleyebilir.”
“Eğer özel hayatın gizliliği söz konusuysa, aslan kardeşim, sen bu erişimi
engelle.” ne demek? Hırsızlık acaba özel yaşam mıdır? Bunun için mi bu yetkiyi
veriyorsunuz? Hiç mi Allah’tan korkmadınız? Âdeta George Orwell’ın
1940’larda yazdığı “1984” romanı, açın okuyun, ülkemizde gerçek olmuştur. Bu
romanda herkesi, her şeyi her yerde kontrol altında tutan bir “sevgi bakanlığı”
oluşturulmuştu. Şimdi, bu bakanlık Türkiye’de Başbakanlıktır.
İyi geceler. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.17
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
Aynı mahiyetteki
iki önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeleri
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Karar yeter
sayısı vardır.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada,
Hükûmet burada.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 102 nci
maddesinde geçen “ilgili faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamak,” ibarelerinden
önce gelmek üzere “siber güvenlik ile” ibarelerinin eklenmesinin arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Hayır, katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK
VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun lütfen.
Gerekçe:
Koordinasyonu
sağlanacak faaliyetlerin konusu belirtilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 103’te üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 103 üncü maddesinde geçen
“Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı veya diğer birimleri marifetiyle”
ibarelerinin, madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Ruhsar Demirel
Manisa Konya Eskişehir
Yusuf Halaçoğlu Alim
Işık Mehmet
Günal
Kayseri Kütahya Antalya
Emin
Çınar
Kastamonu
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte
işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 103. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın İzzet Çetin
İstanbul İstanbul Ankara
Musa Çam Müslim Sarı Haydar Akar
İzmir İstanbul Kocaeli
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Adil Zozani Pervin Buldan İdris Baluken
Hakkâri Iğdır Bingöl
Sırrı Sakık Abdullah Levent Tüzel Hasip
Kaplan
Muş İstanbul Şırnak
BAŞKAN – Sayın
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Maddede bahsi
geçen TİB yetkileri oldukça muğlak tanımlanmış, demokrasi ve insan hakları
bakımından oldukça sıkıntılı bir kurum olacağı izlenimi vermektedir. Yasa
tasarısında tanımlanan nitelikleriyle, TİB’in
yetkisini genişleterek daha da muğlaklaştıracak bu madde kabul edilemez.
BAŞKAN – Sayın
Akar, buyurunuz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sıra sayısı 524 olan Yasa
Tasarısı’nın 103’üncü maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunuyorum.
Bu maddeyle
“Güvenlik ve İnternet alan kodları konusunda Siber Güvenlik Kurulu tarafından
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına görev verilebilir.” diyor, böyle bir
düzenleme yapılmış ama “Siber Güvenlik Kurulu tarafından görev verilebilir.”
diyor da ortada Siber Güvenlik Kurulu yok. Çünkü,
Siber Güvenlik Kurulu 106’ncı maddede kuruluyor, olmayan bir kuruma bir görev
veriliyor. Nasıl bir maddedir anlamış değilim, böyle bir yasa hazırlanıyor.
Peki, böyle bir
kuruma ihtiyaç var mı, Siber Güvenlik Kuruluna? Evet, böyle bir kuruma ihtiyaç
var, Türkiye’nin böyle bir kuruma ihtiyacı var. Çünkü,
bilişim ve bilişim teknolojileri hayatı kolaylaştırma adına sağladıkları
imkânlar yanında, güvenlik boyutunda da kaygı verici gelişmeler olduğunu hep
birlikte izlemekteyiz. Hayatımızın her alanı, yaşamımızın her alanı sağlıktan
eğitime kadar, ulaştırmadan bütün işlerimize kadar artık bilişim ve bilişim
teknolojileriyle beraber yaşar duruma geldik. Bunun örneklerini kullandığınız iPad’lerden, tablet PC’lerden, telefonlardan görüyorsunuz.
Şu Meclisin mikrofonlarının çalışması, Başkanın oradan yönetmesi bilişim
teknolojileri sayesinde olmaktadır. Bu nedenle de güvenlik boyutu çok büyük
önem kazanmaktadır. En kaygı verici boyutu da kişisel verilerin korunması
tasarısıdır.
Şimdi, bu kişisel
verilerin korunması önceliğimiz olması gerekiyordu. Siber güvenlikle ilgili
öncelik, bir de kişisel verilerin korunması önceliğimiz olması gerekiyordu ama
bizim önceliğimiz ne oldu? Önceliğimiz, İnternet’in yasaklanması oldu. Yeniden,
5651’den sonra yeni bir düzenleme yaparak daha da katı kurallarla İnternet’e
erişemez hâle getirilmeye çalışıyoruz. Bunun için de özel bir bürokrat
seçilmiş. Vallaha, nasıl bir yetenekli bürokrat ben
şaşırdım bu arkadaşıma. Hâkimin, savcının yetkisini -etik kuralları bilen- psikologların
yetkisini, sosyologların yetkisini hep bu arkadaşa verdik. Hele, o 9/A
maddesinin 8’inci fıkrası da tam evlere şenlik bir fıkra. Orada, birinin
müracaatta bulunması da gerekmiyor, bürokrat arkadaşımız hissettiği anda bu
yayını durdurabilecek; böyle bir vazifeyi de edinmiş oldu kendisine.
Yine, bakıyoruz,
şimdi, bu kanunu çıkartmamız gerekiyordu. Neyle ilgili? Kişisel
verilerin korunması kanunu. Bunu çıkarttık mı? 22 Nisan 2008 tarihinde
Meclise gelmiş ama hâlen Mecliste bekliyor. Tabii bu kanunu çıkartmıyoruz,
kişisel verilerin korunması kanununu çünkü SGK 72,5 milyon TL’ye bizim
verilerimizi pazarlıyor. Yani, siber güvenlik kanunu çıkaracağız, kurumu
kuruyoruz. Dışarıdan saldırılara karşı, kişisel verilerimizi ellerine
geçirmemelerine karşı ama devletin kurumlarından kim koruyacak? Bizi MİT’ten, TİB’den, SGK’dan kim koruyacak?
Anlaşılır gibi değil bu.
Yine, bakıyoruz,
Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi’ni imzalayan ülkeler arasında Türkiye de
var, 2010’da imzalamış fakat onaylamıyoruz. Niye uygulamıyoruz veya niye
sansürlemeye çalışıyoruz? Tek bir nedeni var arkadaşlar, yine 17 Aralığa
geleceğim. Bugün Başbakan Almanya’da 17 Aralığı anlatırken şöyle diyor:
“Yolsuzluğa izin vermeyen bir iktidarız.” diyor, “Yolsuzluğa izin vermeyen bir
iktidarız.” diyor. Ben de şimdi sizlere soruyorum: Bu elbise askılarında giden
paralar yolsuzluk değil mi?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Değil!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Yine, 700 bin TL’lik kol saati takan bakanlarda yolsuzluk yok mu?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Yok!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Yine, bakan çocuklarının hapiste olması bir yolsuzluk alameti değil
midir?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Değil!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Para sayma makinelerinin bakan çocuklarının evinde çıkması “Harama
el değmeyelim.” gerekçesiyle midir, bir yolsuzluk değil midir?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Hepsi iftira! Hepsi iftira!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Halk Bankası Genel Müdürünün hâlen göreve devam ediyor olması ve
ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar bulunması bir yolsuzluk değil midir?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Değil!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Halk Bankasının batmış bir şirkete 575 milyon TL vermesi bir
yolsuzluk değil midir?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Değil, komplo!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Benim anladığım şu: Başbakan, kendi ve yandaşları dışında kimseye
izin vermiyor. Kendi ve yandaşları yaptığı zaman her şey serbest, mübah ama başkaları yaptığı zaman bu yolsuzluk oluyor,
anladığım bu olaydan, yani bütün bunların hiçbiri yolsuzluk değil.
Bunu nereden
anlıyoruz? Görevden aldığınız savcılardan anlıyoruz -bunları izah etmeme gerek yok, hepiniz
biliyorsunuz- Başbakanın özel uçağıyla İstanbul’a getirilen emniyet müdüründen
anlıyoruz, görevden aldığınız polis müdürlerinden anlıyoruz, yine, otuz beş gün
ifadeye gitmeyen Başbakanın oğlundan anlıyoruz. Nereden anlıyoruz? İhaleyi
aldıktan sonra eğlenip millete küfreden yandaş müteahhitlerden
anlıyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akar.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 103 üncü maddesinde geçen
“Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı veya diğer birimleri marifetiyle”
ibarelerinin, madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) –Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumunun görev ve yetkileri ile ilgili olan bu
maddede verilen görevi birimleri marifetiyle yapacağı aşikar
olduğundan, maddedeki gereksiz ibarelerin çıkarılması öngörülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 104’te iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 104 üncü maddesinde geçen “Kişinin
bilgisi ve rızası dışında” ibarelerinin, “Kişinin yazılı onayı olmaksızın”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Ruhsar Demirel
Manisa Konya Eskişehir
Yusuf Halaçoğlu Mehmet Günal Emin
Çınar
Kayseri Antalya Kastamonu
Alim Işık
Kütahya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 104. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu İzzet Çetin Aydın Ağan Ayaydın
İstanbul Ankara İstanbul
Müslim Sarı Levent Gök Musa Çam
İstanbul Ankara İzmir
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Işık, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, iki buçuk sene
içinde ben burada şunu öğrendim: Taktiğiniz şu: Önce yapalım, sonra da onu
aklamaya çalışalım. Yaptığınız şeylerin eğer önce size faydası varsa hiç ses
çıkarmıyorsunuz, daha sonra eğer bir zararı dokunduysa o yaptığınız şeye hiç
dokunmadan yenisini yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de hiçbir zaman için
o yaptığınız hatalı olan işi kabul etmiyorsunuz, onu kötüleyerek yenisini yapmaya
çalışıyorsunuz. Tabii, bizi de burada muhatap almıyorsunuz. Teşekkür ediyoruz!
Tabii,
muhalefetin görevi ne? Muhalefetin görevi, burada size yanlışlarınızı söylemek,
yanlışlarınızı anlatmaya çalışmak ama hiçbir zaman, şimdiye kadar biz görmedik,
böyle birkaç madde hariç, o da size de bir zararı olmayan maddeler hariç,
hiçbir maddede kalkıp da hiçbirini kabul ettiğinizi görmedik, çünkü niye, kendi
bildiğiniz her şey doğru, onları yapmanız gerekiyor. Bir özelliğiniz de şu:
Toplum ne kadar zarar görürse görsün sizin iktidarınızın ve yandaşlarınızın,
çevrenizdeki olan insanların faydası varsa onları kesinlikle görmeden
sürdürmeye devam ediyorsunuz. Hiçbir zaman için geri adım attığınızı görmedik,
aynen devam.
Şimdi, burada
çıkıp ülkenin on bir yıldır refah içinde yaşadığını söylüyorsunuz, her şeyin
güllük gülistanlık olduğunu söylüyorsunuz. Vatandaş 5 kilo süt satıyor, 1 litre
mazot alıyor. Vatandaş 9 kilo buğday satıyor, 1 litre mazot alıyor. Yem olmuş
60 lira, saman olmuş 350-500 lira arasında, 1 balya ot alıyor, 1.500 lira.
Geçen yıl 7 bin liraya aldığı hayvanı şu anda 2 bin liraya, 2.500 liraya dana
olarak satamıyor. Hayvanlara küpe taktırma zorunluluğu var biliyorsunuz, geçen
yıl 2 lira olan küpe şu anda -damızlık birliklerine verdiniz, özel veterinerlere
verdiniz- 8 lira, 10 lira arasında gidiyor. Hayvanını satmak istiyor, devretmek
istiyor, aynı fiyatlar orada çıkıyor, geri almaya çalışıyor, aynı fiyatlar
orada çıkıyor.
Şu anda yüzde
40’a yakın devalüasyon oldu, hâlen hiçbir şey olmamış
gösteriyorsunuz. Gerçek işsizlik aslında yüzde 20’lerin üstünde, yine aynı
şekilde bir şey olmamış gösteriyorsunuz.
Bir zamanlar
kimsenin beğenmediği, sofrasına bile koymak istemediği, daha çok köylülerin
yediğini söyledikleri fasulye şu anda 10 lira olmuş, kimse alamıyor. Ayşe Teyze
diyor ki “Benim enflasyonum yüzde 50.” Ama ne yazık ki şu anda hâlâ her şey
güllük gülistanlık, korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyorsunuz.
Sayın sözcünüz
çıkıyor, diyor ki: “Eğer biz gidersek her şey batar.” Zaten her şey batmış, daha
batacak ne kalmış?
Sayın Bakanım, TELEKOM özelleşti, özelleşirken -aslında bir sürü
şeyler var, daha çıkmadı, onlar da büyük ihtimalle çıkar da- bu hazine payı
vardı, hazine payını Avea’dan, Turkcell’den, Vodafone’dan alıyorsunuz, TÜRK TELEKOM’un
özel olarak hazine payını almıyorsunuz yüzde 15, bu da yaklaşık 10 milyar
liraymış şu ana kadar, bu seneki parayla birlikte 11,5 milyar olacakmış
sattığınız günden bu tarafa, o paranın da üzerine sünger çektiniz. Niye sünger çektiniz, TELEKOM’la ne
ilgisi var bunun, bunların da araştırılması lazım, biz çıkacağına da eminiz
zaten bunların olacağına.
Tabii, rüşvet,
yolsuzluk soruşturmaları kapatılmaya çalışılıyor, imar yolsuzlukları büyük bir
şekilde götürülmeye çalışılıyor, büyük ihaleler seçilmiş yandaşlara verildi, bu
ihalelerde havuzlar oluşturuldu, para toplandı -ismini vermeyeyim, reklam
olmasın- televizyon, gazete aldınız. Onun yanında Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneğini mahvetmek için ki kanser olan Başkanı, rahmetliyi o zaman sabaha
karşı almaya çalıştınız, tabii, paralel devlet yaptı, siz yapmadınız, ama şu
anda başka vakıflarda ne hikmetse hiç vergi alınmıyor ve her şeyi toplama
serbest oluyor. Yasaları uygularken, eğer kendinize geliyorsa hiçbir şey yok,
ama eğer kendinize faydası yoksa, hemen üzerine saldırmaya
devam ediyorsunuz.
Bu kadar çok şey
varken hiç ses çıkarmamak olmaz. Biz milletin vekiliyiz. Bunu herkes,
arkadaşlar söylüyor ama -gerçi siz tınlamıyorsunuz ama- biz buraya gelirken
yemin ettik, yemin ederken de dedik ki özellikle yeminin sonunda “Namusumuz ve
şerefimiz üzerine yemin ediyoruz.” En büyük görevimizden bir tanesi ne? Görevimizden bir tanesi yürütmenin yaptığı yanlışları görüp
denetlemek. Şimdiye kadar hiç öyle bir şey gördük mü? Görmedik. Zaten
Sayın Başbakan ne dedi? “Yasama elimde, yürütme elimde, bir de yargı elime
geçtiği zaman her şey tamam olacak, güllük gülistanlık olacak.”
Tabii, Deniz
Feneri kapatıldı, hiç konuşulmayan Siemens davası kapatıldı, şimdi de amaç 17
Aralık ile 25 Aralıkta olan yolsuzluğu kapatmak için çalışmak. Bunlar doğru
şeyler değil. Şu anda belki kapatırsınız ama ben şunu söyleyeyim: Bu, artık
halkın hafızasına yazıldı. Bence bu yasaları çıkarırken de bilişimi -özellikle
televizyondan yayınların yapılmasını zaten engelliyorsunuz baskı yaparak-
İnternet’i yasaklayacaksınız ama dünya öyle bir dünya olmuş ki küçücük olmuş,
her şeyden haberi oluyor herkesin. O yüzden herkesin bilgisi olacak.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 104 üncü maddesinde geçen “Kişinin
bilgisi ve rızası dışında” ibarelerinin, “Kişinin yazılı onayı olmaksızın”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Kişinin bilgisi
ve rızası olup olmadığı hususunda olası ihtilafa meydan vermemek için maddedeki
soyut ifade somut hale getirilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 105’te iki
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 105 inci maddesinde geçen “elli
günden yüz güne kadar” ibarelerinin, “yüz günden beş yüz güne kadar” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Ruhsar Demirel
Manisa Konya Eskişehir
Yusuf Halaçoğlu Alim Işık Emin Çınar
Kayseri Kütahya Kastamonu
Mehmet
Günal
Antalya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 105. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Aydın Ağan Ayaydın Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul İstanbul İstanbul
Müslim Sarı Musa Çam Gürkut Acar
İstanbul İzmir Antalya
BAŞKAN –
Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Acar, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı torba
tasarının 105’inci maddesine ilişkin önergemizle ilgili söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Elektronik
Haberleşme Kanunu kapsamında hizmet veren şirketlere uygulanacak yaptırımlar
yeniden düzenleniyor bu maddede. Yüz ilâ beş yüz güne kadar olan adli para
cezaları elli gün ile yüz gün arasında düşürülüyor. Bunun gerçekten yeterli ve
caydırıcı olup olmadığını anlamak mümkün değil. Kanun çıkalı beş yıl olmuş. Bu
beş yıllık sürede uygulamada nelerle karşılaşıldı, neler yaşandı da böyle bir
indirime gidiliyor, bunların somut şekilde açıklanması, ortaya konulması
gerekliydi, konulmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, bir torba yasaya her şeyi sığdırmaya çalıştığınızda varılacak sonuç
bu olur. Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan çıkarıp torba kanunu devleti hâline
getirdiniz. Türkiye’de hukuk işlemiyor, adalet işlemiyor, yalnızca AKP
iktidarının işine gelen kanunların torbalar hâlinde yapıldığı bir süreç
işliyor. Türkiye’nin bugün en önemli sorunu hukuk ve adalet sorunudur.
Türkiye’de yargı AKP’ye dokunmadığı sürece bağımsız ve özgürdür ama ucu AKP’ye
dokunursa yargının bağımsızlığı falan kalmaz. Polislerin, adli kolluğun
mahkemeleri dinlemediği bir Türkiye yarattınız değerli arkadaşlar. Deniz
Feneri’nin bir benzeri yine yaşanıyor, onun gibi örtbas edeceğinizi
sanıyorsunuz. Ergenekon, balyoz, Poyrazköy, askeri
casusluk gibi davalardaki dijital delilerle ilgili itirazları yıllarca kulak tıkadınız,
tıkandı, görmezden gelindi. Elektronik belgelerin sahteliği bilirkişi
raporlarıyla belgelendiği hâlde mahkeme bunları yok saydı. “TÜBİTAK’a
incelettirin.” dedi, mahkeme “Gerek yok.” dedi. Şimdi, ne oldu? Yıllar sonra
TÜBİTAK’ın bilirkişileri dedi ki: “Bu dijital verilerde, elektronik belgelerde
sahtecilikler var.” Şimdi, mahkemeler , yıllardır,
aylardır tutuklu yargılanan, hayatlarından üç yılı, beş yılı çalınan insanları
tahliye ediyor. Şimdi ne diyeceksiniz? Buna hukuk, buna adalet mi diyeceksiniz?
İnsanlar haykırdı: “Bu dosyaları biz yazmadık, virüsle gelmiş, hiç açılmamış,
hiç kullanılmamış bir dosya.” Bunu söyledikleri hâlde, kanıtladıkları hâlde
sahte bir elektronik belge nedeniyle yıllarca cezaevinde kaldılar. Başbakan,
bakanlar ne dedi? “Orada başka şeyler var. Bir kitap da bomba kadar tehlikeli
olabilir.” Şimdi deniyor ki: “Pardon, bunlar sahteymiş, bunlar kumpasmış.” Bu
ayıpları örtmeye, insanların hayatlarından çalınan üç yılı, beş yılı geri
getirmeye “Pardon.” demek yetmez değerli arkadaşlar, “paralel devlet” demek
yetmez. Bunların hesabı Yüce Divanda verilmelidir. İnsanların yaşamından sahte
belgelerle çalınan yılların hesabı Yüce Divanda verilmelidir; yolsuzlukların
hesabı da, paralel devletin, devlet içinde çetenin hesabı da Yüce Divanda
verilmelidir. Mahkeme kararının yerine getirilmemesi için polisi engellemenin,
gece yarısı başsavcıları arayarak soruşturmalara müdahalenin hesabı da Yüce
Divanda verilmelidir. Bunların sorumlusu, suçlusu Başbakandır, Adalet Bakanıdır
ve AKP’li bakanlardır.
Değerli
arkadaşlar, dijital verilerle, elektronik belgelerle İnternet ortamında işlenen
suçlarla ilgili mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiği açıktır. Ama siz neyi
tercih ediyorsunuz? İnternet’e sansür yapmayı tercih ediyorsunuz, bunu
seçtiniz. Sansürle, yasakla hiçbir yere varamazsınız, hiçbir şeyi örtemezsiniz.
Belli ki Gezi olaylarından ürktünüz ama bu, sansürle olacak bir şey değildir.
Öncelikle sahteciliği önlemeniz gerekir. Bunun için 380 sıra sayılı Sanal Ortamda
İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın bir an önce buraya getirilmesi lazım ve gerekli ve zorunlu.
Yaklaşık iki yıldır bekliyor. Niye getirmediniz? Çünkü bu sahtecilikler işinize
geliyordu. Bakınız arkadaşlar, sahteciliklerin ortaya çıkacağını bildiğiniz
için anlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirmediniz. Bir an önce Genel
Kurula getirilmelidir. Bir daha böyle sahtekârlıkların yaşanmaması için bir an
önce bu kanun kanunlaştırılmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de özgürlükler, hukuk AKP’ye lazım gelince akla geliyor. Bugün
Başbakan, bakanlar yasa dışı dinlemelerden yakınıyor. Bir başbakan yardımcısı
“Ailemin bütün üyelerini dinlemişler.” diyor. Ben buradan soruyorum: Siz ne iş
yapıyordunuz bunlar olurken? Tuzluk musunuz? Siz bunları önlemek için bakan,
Başbakan olmadınız mı? Daha düne kadar Başbakan yasa dışı dinlemelerle elde
edilmiş kayıtları seçim meydanlarında kullanmadı mı? Türkiye’de yasa dışı
dinleme olaylarını patlattınız, bir korku imparatorluğu yarattınız, şimdi
şikâyet ediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Acar.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 105 inci maddesinde geçen “elli
günden yüz güne kadar” ibarelerinin “yüz günden beş yüz güne kadar” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kişinin bilgisi
ve rızası olmadan yapılan iş ve işlemler ile sahte evrak düzenleme için
öngörülen adli para cezasının hiçbir caydırıcılığı olmayacağından bu ceza
artırılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 106’da üç
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 106 ncı
maddesinde geçen “hükümlerin” ibaresinin, “Kurul tarafından alınacak
kararların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Erkan Akçay Ruhsar
Demirel
Kayseri Manisa Eskişehir
Mustafa Kalaycı Emin Çınar Alim Işık
Konya Kastamonu Kütahya
Mehmet
Günal
Antalya
BAŞKAN – Şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.
Talepleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı
mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının 106’ıncı maddesinin yasa tasarısı metninden
tamamen çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Sırrı Sakık Abdullah Levent Tüzel Hasip
Kaplan
Muş İstanbul Şırnak
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Aydın Ağan Ayaydın Erdal Aksünger Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
İstanbul İzmir İstanbul
Müslim Sarı Musa Çam Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul İzmir İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergelere?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Siber Güvenlik
Kurulu, “ulusal siber güvenlik” gibi kavramlarla beraber kişi hak ve
hürriyetlerini; kişisel bilgilerin gizliliğini ihlal etme potansiyeline sahip
bir kurum izlenimi vermektedir. Türkiye'nin kişisel bilgilerin korunmasına
yönelik kötü tarihi ve sicili, tahayyül edilen “siber güvenlik” anlayışıyla
özgürlükler bağlamında büyük bir problem teşkil edecektir.
BAŞKAN – Sayın Aksünger, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siber Güvenlik Kurulu, Sayın
Haydar Akar’ın söylediği gibi, kurulla ilgili bu maddede geliyor kurulma
aslında, kanunun aslında teklifi burada geliyor ama daha önce görevleri tarif
etmişler. Tabii, bu Siber Güvenlik Kurulu olmazsa olmaz konulardan bir tanesi,
buna itirazımız yok ama işleyiş açısından yönetmeliği görmedikten sonra da bu
kurumların hiçbirine güvenimiz yok, açıkça söyleyeyim.
Aslında
güvenlikle ilgili çok uzağa gitmeyelim,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki milletvekillerinin
“tbmm.org” adresli maillerini kullanmaları bence güvenli değil, çok net
söylüyorum, güvenli değil. Çünkü niye değil? Bence buradaki… Ben bunu Genel
Sekreterliğin kendisine sordum, TÜBİTAK’ın böyle bir güvenlik raporu, burada
bir incelemesi vardı. Ama o rapora ben milletvekili olarak ulaşamıyorum, bana
vermiyorlar, TÜBİTAK da vermiyor, Meclis de vermiyor. Neden? Çünkü TÜBİTAK öyle
bir rapor çıkarmış ki -bu Meclis için söylüyorum ben de, “server”lar için- dışarıdan 7 tane kolluk kuvvetinin
buradaki “server”lara girip bazı yerlere bakabilme
hakkı olduğunu iddia eden bir konu var. Ben TÜBİTAK raporunun bu Mecliste
buraya getirilip açıklanmasını ve hepimizin de lehine olduğunu iddia ediyorum
bu konunun. Çünkü şöyle
bir güvenlik zafiyeti var: Burada, Genel Sekreterliğin daha önce
yaptığı ihalelerde bazı firmalarla yapılan bakım anlaşmaları gereği dışarıdan,
uzaktan bağlantıyla ilgili bazılarına yetkilendirme verilmiş. Bunun karşılığı
da o yetkinin kimde olduğunu bilmeyen bir sürü adamın burada çalışmasıyla hâlâ
devam ediyor. Böyle bir iddiam var, bu çok önemli bir iddiadır. Kendi
Meclisinin çatısı altındaki milletvekillerinin maillerinin güvenlik problemi
varken, Siber Güvenlik Kurulunun nasıl çalışacağını merak ediyorum ben. Burayla
ilgilenmeyen adamların dışarıda vatandaşın hakkıyla nasıl ilgileneceğini merak
ediyorum, bu çok önemli bir konu yani.
Şimdi, şöyle bir
durum var: Uluslararası Sanal Suçlar Sözleşmesi, kişisel verilerin güvenliği,
bunu getirmediği sürece ne oluyor? Türkiye aslında Avrupa’yla bu güvenlik
anlaşmasını yapmadığı sürece Europol’la bazı suçlar
konusunda iş birliği yapamıyor zaten. 2006’da Adalet Bakanlığına gelmiş olan bu
kanun neden getirilmiyor da şu anda böyle konular getiriliyor? Ben biliyorum ki
gelecek bu. Geçen hafta değil, evvelki hafta geldi, yine geri çekildi -2008’de
tekrar geldi- gidiyor geri geliyor, gidiyor geri geliyor. Niye getirmiyorsunuz
bunu? Ya, bu, zaten bizim bir vesileyle dışarıdan buraya iş adamları gelmesine
kadar, bunun önüne geçen bir konu çünkü protokol anlaşmaları var bununla ilgili.
Siz bu kanunu çıkarmadığınız sürece, Avrupa’daki 2001 yılında taraf olduğunuz
sözleşmenin uygulanmasını harekete geçiremiyorsunuz zaten. Böyle bir konu yok.
Peki, kim niye getirmez bununla ilgili problemi birisi çıkıp anlatması lazım.
Sanal ortamda işlenen suçlar meselesi de buna benzeyen bir konudur. Bu ikisi
olmadığı sürece, biraz önce arkadaşların anlattıkları konuların güvenliğini
sağlamak mümkün değil; bu, kesin, aşikâr yani. E, öyleyse şimdi neyi
tartışıyoruz? Siber Güvenlik Kurulu geliyor. E, geliyor da karşı taraftaki
Avrupa’da veya Amerika’da karşılıklı bir anlaşma yapmamışsın, senin kendi iş
adamlarının, siyasetçilerinin güvenliğini sağladığını ispat edemiyorsun, adam
da sana diyor ki: “Ben seninle iş birliği yapmam.” E, yapmaz tabii yani sen bunu
götürüp götürüp geri getiriyorsun. Biri de şunu
anlatsın: Bunu neden yapmıyoruz?
Kişisel verilerin
güvenliği meselesinde bir şey söyleyeceğim, arkadaşlarımızdan bir tanesi şunu
anlattı: Davalara konu olan, evet, bazı verilerin güvenliği konusu vardı. Bu
davalar işte en son KCK davasında görmüştüm ben bazı konuları özellikle. Ya,
bazı kişisel veriler davalara konu olmuş ama onlar oraya getirilemez, bu kanun
gelirse bu suçtur, onu oraya getiren kişi suç işlemiş demektir; ister savcı
olsun, ister hâkim olsun, kim olursa olsun. Bu kanun gelirse bir vesileyle,
bunların hepsinin yargılanması gerekir bence. O yüzden getirmeyen varsa ve şu
anda getirme planı olanlar varsa başka plan yapıyor olabilirler. Bak bunu
bilmiyorum, çıksın karşıma biri bunu da açıklasın madem “Öyle değil desin.”
yani. Çünkü geldiğinde çok konu suç dâhilinde olacaktır, göreceksiniz yani.
Ayrıca, sanal
ortamda işlenen suçlar konusundan dolayı, Avrupa’da bu anlaşmayı
yapmadığımızdan dolayı çok mağduriyet yaşayan insan da var; belki buraya çok
yansımıyor olabilir, bir teknik konu gibi görülüyor da olabilir ama Avrupa
Birliği bununla ilgili raporlarında bizim bu zafiyetimizi açıklıyor zaten.
Herhâlde sayın bakanlar bunu biliyorlardır ama biliyorlarsa niye bununla ilgili
konuda eylem planı yapmıyorlar onlara sormak lazım.
Hepinize çok
teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 106 ncı
maddesinde geçen “hükümlerin” ibaresinin, “Kurul tarafından alınacak
kararların” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kurum ve
kuruluşların tamamından veya bir kısmından istisna tutulacağı konuya açıklık
getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmedi.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edildi.
107’nci maddede
üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı
kanun teklifinin 107’nci maddesinin ikinci fıkrasında “Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı” ifadesinden sonra “Ekonomi Bakanı” ifadesinin eklenmesini
arz ve talep ederiz.
Pervin Buldan Sırrı Sakık İdris Baluken
Iğdır Muş Bingöl
Abdullah Levent Tüzel Adil Zozani Hasip
Kaplan
İstanbul Hakkâri Şırnak
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 107. Maddesinin sonundaki “Orman ve Su İşleri Bakanından”
ifadesinden sonra gelmek üzere “ilgili sivil toplum kuruluşları” ifadesinin
eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Hasan Ören Haydar Akar
İstanbul Manisa Kocaeli
Dilek Akagün
Yılmaz Ramazan Kerim Özkan Haluk Eyidoğan
Uşak Burdur İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 107 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Ruhsar Demirel
Manisa Konya Eskişehir
Alim
Işık Emin
Çınar Mehmet
Günal
Kütahya Kastamonu Antalya
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
"MADDE 107- 29/5/2009 tarihli ve 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Başbakan veya görevlendireceği Başbakan Yardımcısının başkanlığında
Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Maliye Bakanı, Milli
Eğitim Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Sağlık Bakanı, Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Kalkınma Bakanı,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ile Orman
ve Su İşleri Bakanından oluşan Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu kurulmuştur. Kurul toplantılarına, ilgili bakan, kurum ve kuruluş, sivil toplum
kuruluşları temsilcileri ve konu ile ilgili uzmanlar çağırılabilir. Kurul afet
ve acil durumlarla ilgili olarak hazırlanan plan, program ve raporları
onaylamakla görevlidir.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK
VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Afet ve Acil
Durum Yüksek Kurulunun oluşumu ve görevi ile ilgili hükümler anlaşılır hâle
getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 107. Maddesinin sonundaki “Orman ve Su İşleri Bakanından”
ifadesinden sonra gelmek üzere “ilgili sivil toplum kuruluşları” ifadesinin
eklenmesini arz ederiz.
Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Altay, kim konuşacak?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Haluk Eyidoğan konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Eyidoğan, buyurunuz.
İmzası olmayan
arkadaşlar -bütün partiler için söylüyorum- sonra tamamlasınlar.
Buyurunuz.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu torba, hatta çuval
diyebileceğimiz kanunun içerisinde, 2009’da afet yönetimi, afet risklerini
azaltma açısından büyük ümitlerle kurulan AFAD’la
ilgili 3 ve 4’üncü maddeler var. Bu 5902 sayılı Yasa’yla ilgili defalarca ifade
etmiştik, “Bu kanun yeniden yazılmalı.” demiştik fakat hâlâ bu, torba kanunlar
içerisinde bazı maddelerle düzeltilmeye çalışılıyor ama bence ümitsiz. Yani,
Hükûmet, bu kanunu, afet risklerini azaltmayla ilgili bu kanunu, böyle,
arasından bazı maddeleri düzelterek mükemmel hâle getireceğini sanıyor ama
maalesef öyle değil, dünyada böyle bir afet riski azaltma anlayışı yok. Yanlış
bir yolda ilerliyor Hükûmet AFAD konusunda. Dolayısıyla, bunu defalarca da
ifade ettik.
Şimdi, bu torba
yasada 5902 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinde bir değişiklik yapılıyor. İki
amacı var değişikliğin: Biri, kanun metni içinde geçmeyen, daha sonradan
kurulan, adları değiştirilen bakanlıkları ve bazı kuruluşları eklemek. Bu,
anlaşılabilir bir düzenleme. Ancak, bir diğer değişiklik daha yapılıyor, o da
nedir? Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulunda, bununla ilgili 3’üncü madde
metninden bir cümle çıkarılıyor. Ne diyor bu cümle? “Kurul toplantılarına,
ilgili bakan, kurum ve kuruluş, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve
konuyla ilgili uzmanlar çağrılabilir.” Lütfetmişler “çağrılabilir” demişler,
“çağrılır” diyememişler. Bu dahi rahatsız etmiş Hükûmeti. Bu cümle şöyle
değiştirilmiş: “İlgili kurum ve kuruluş, sivil toplum kuruluşlarının
temsilcileri ve konuyla ilgili uzmanlar” ibaresi buradan çıkarılmış. Neden
çıkarılmış? Çünkü, burada Hükûmeti ve Başbakanı
rahatsız eden bir durum var: “Sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve ilgili
uzmanlar.” Yani, demokrasinin temel taşlarından biri olan STK'lar ve katılımcılık
buradan çıkarılıyor. Neden? Hükûmetin yaşanan olaylarda STK’lara bakış açısını
örnekleriyle biliyoruz. Sayın Başbakan, STK istemiyor, kuvvetler ayrılığını da
istemiyor biliyorsunuz. Ne dedi 2012’de Konya’da? “Bürokratik oligarşi ve
yargı, bunlara takılıp kalıyoruz. ‘Kuvvetler ayrılığı’ denen olay var ya, o
geliyor önümüze engel olarak dikiliyor.” Bir engel daha var Sayın Başbakan
için, sivil toplum kuruluşları, kendi beğenmediği sivil toplum kuruluşları.
Yani, bu AFAD’ın, kanunun 3’üncü maddesindeki bu
sivil toplum kuruluşlarının kaldırılması, bilimsel ve teknik değil, tamamen
keyfî ve şahsi.
Bakın, geçen yıl
yaşadığımız ve herkesin bildiği bir toplumsal olaydan örnek vereceğim. Nedir bu
toplumsal olay? Tarihî Gezi Parkı olayı. Gezi
Parkı’ndaki direnişin 17’nci gününde, 13 Haziran 2013’te STK temsilcilerinden
oluşan Taksim Dayanışması ve sanatçılardan oluşan heyet, Başbakanın daveti
üzerine Başbakanlık konutuna çağrılıyor. Toplantı üç buçuk saat sürüyor.
Toplantı zaman zaman da tartışmalı geçiyor. Sayın Başbakan, bu toplantı
sırasında heyete “Haddinizi bilin. Gençleri alın, almazsanız da biz
temizleyeceğiz.” diyor. Sayın Başbakanın “aşırı sendikacı” diye tarif ettiği
DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu “Meselenin ardındaki sosyolojik gerçeği görmek
gerekiyor.” dediğinde, Başbakan sinirlenerek “Biz sosyolojiyi de, psikolojiyi
de iyi biliriz, biz siyasetçiyiz.” diyor ve davet ettiği heyeti yalnız
bırakarak –bu STK’ları- toplantıyı terk ediyor.
Tabii, Başbakan
STK’yı böyle görüyorsa bu maddedeki “ilgili STK” lafını da, bununla ilgili
şeyleri de kaldıracaksınız tabii, “Sağlam irade” dediğiniz herhâlde budur! Daha
sonra da bu gruptan Mücella Yapıcı, Ali Çerkezoğlu, Beyza Metin, DİSK Genel
Sekreteri Arzu Çerkezoğlu polisler tarafından gözaltına alınarak evleri
aranıyor. Çerkezoğlu’nun evini aramaya giden polisler, Çerkezoğlu’nu telefonla
aradıklarını ve telefonun meşgul olması nedeniyle kapıyı kırdıklarını
söylüyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK EYİDOĞAN
(Devamla) – Bugünkü habere göre durum daha da vahim. Savcı, bu STK
temsilcilerinin Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesi uyarınca yargılanmalarını
istemiş. İddianamenin kabul edilmesi hâlinde, bu STK temsilcileri, suç örgütü
suçlamasıyla iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak.
Meslek odası ve STK düşmanlığının ne hâle geldiğini görüyorsunuz.
Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun teklifinin 107’nci maddesinin ikinci fıkrasında “Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı” ifadesinden sonra “Ekonomi Bakanı” ifadesinin eklenmesini
arz ve talep ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Özellikle doğal
afetlerin sıklıkla
yaşandığı ülkemizde bu afetler büyüklüklerine ve etkilerine
paralel olarak gerçekleştiği bölgede ekonomiyi de doğrudan etkilemektedir.
Örneğin Van depreminin bölge ekonomisinde yarattığı olumsuzluklar bugün hâlâ
etkisini sürdürmektedir. Bu önerge ile Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulunda
Ekonomi Bakanının da bulunması amaçlanmaktadır. Böylelikle afetin gerçekleştiği
ve etkilediği bölgede ekonomik durumun takibi ve iyileştirici politikalarının
geliştirilmesi için Ekonomi Bakanının da bu kurulda bulunması pozitif bir katkı
sağlayacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 108’de üç
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 108. Maddesinin sonundaki "diğer bakanlık ve
kuruluşların" ifadesinden sonra gelmek üzere "ilgili sivil toplum
kuruluşları" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Haydar Akar Ramazan Kerim Özkan
İstanbul Kocaeli Burdur
Dilek Akagün
Yılmaz Hasan Ören Aykut Erdoğdu
Uşak Manisa İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun teklifinin 108'inci maddesinin ikinci fıkrasında
"Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı" ifadesinden sonra "Ekonomi
Bakanı" ifadesinin, "Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı"
ifadesinden sonra "afet veya acil durumun gerçekleştiği ve etkilediği
bölgedeki belediye başkanı veya başkanları" ifadesinin eklenmesini arz ve
talep ederiz.
Pervin Buldan Sırrı Sakık İdris Baluken
Iğdır Muş Bingöl
Abdullah Levent Tüzel Hasip
Kaplan Adil Zozani
İstanbul Şırnak Hakkâri
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 108 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Alim Işık
Manisa Konya Kütahya
Emin Çınar Ruhsar Demirel Mehmet Günal
Kastamonu Eskişehir Antalya
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
"MADDE 108-
5902 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, Milî
Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı,
Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı müsteşarları ile Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanı, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı ve afet veya acil
durumun türüne göre Kurul Başkanınca görevlendirilecek diğer bakanlık ve
kuruluşların üst yöneticilerinden oluşan Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu
kurulmuştur. Kurul; afet ve acil durum hâlleri
öncesinde hazırlık ve zarar azaltma, afet ve acil durum hâlinde müdahale,
sonrasında ise iyileştirme çalışmalarını değerlendirmek, bunlara ilişkin
alınacak önlemleri belirlemek, bu önlemlerin uygulanmasını sağlamak ve
denetlemek, kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşları arasındaki
koordinasyonu sağlamakla görevlidir.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Afet ve Acil
Durum Yüksek Kurulunun oluşumu ve görevi ile ilgili hükümler anlaşılır hâle
getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun teklifinin 108'inci maddesinin ikinci fıkrasında
"Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı" ifadesinden sonra "Ekonomi
Bakanı" ifadesinin, "Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı"
ifadesinden sonra "afet veya acil durumun gerçekleştiği ve etkilediği
bölgedeki belediye başkanı veya başkanları" ifadesinin eklenmesini arz ve
talep ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Bu önerge ile
Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulunda Ekonomi Bakanı müsteşarı ile afet
veya acil durumun gerçekleştiği ve etkilediği bölgede belediye başkanı veya
başkanlarının da bulunması amaçlanmaktadır. Bu önergenin kabul edilmesinin
ehemmiyetini anlamak için Van Depremine bakmamız yeterli olacaktır. Van
depreminin bölge ekonomisinde yarattığı olumsuzluklar bugün hâlâ etkisini
sürdürmekte ve hâlâ depremin olumsuz etkisini ortadan kaldıracak bölgesel bir
ekonomik politika geliştirilmiş değildir. Ekonomi Bakanı müsteşarı bu anlamda
bu kurulda görevlendirilmelidir. Ayrı Van depreminde Büyükşehir Belediye
Başkanı uzun süre çalışmaların dışında tutuldu. Bu durum başlı başına ciddi
olumsuzluklara neden oldu. Afet ve acil durumlarda yerel yönetimlerden sorumlu
belediye başkanlarının bu koordinasyon kurullarında afet süresince bulunması
çalışmaların daha etkili ve hızlı bir şekilde yapılmasına büyük katkı
sağlayacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 108. Maddesinin sonundaki "diğer bakanlık ve
kuruluşların" ifadesinden sonra gelmek üzere "ilgili sivil toplum
kuruluşları" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Aykut
Erdoğdu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Erdoğdu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 524 sıra sayılı Tasarı’nın
108’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının içindeki hükümler, ne yazık ki Hükûmetin bundan
sonra İnternet’e keyfî sansür uygulaması sonucunu doğurabilecek hükümler
taşımaktadır ve bu, ne yazık ki bizi ve diğer muhalefeti çok
endişelendirmektedir. Peki, Hükûmet buna niye ihtiyaç duymaktadır? Çünkü
Hükûmet, son dönemde bir paralel yapıyla karşı karşıya olduğunu iddia
etmektedir. Değerli arkadaşlar, ben ana muhalefet partisinin milletvekiliyim ve
paralel falan değilim, gayet dik olarak da iktidara yüklenen bir milletvekiliyim.
Bu anlatacaklarım da paralelle alakalı değil, sizin bilmeniz için anlatıyorum.
Son dönemde Sayın
Başbakan bir televizyon kanalı yöneticisini arıyor ve bu televizyon kanalı
yöneticisinden muhalefet lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin sözlerinin alt yazıda
bile verilmemesini istiyor. Şimdi, ben bu olayın biraz size geri planını
anlatayım, nasıl bu hâle geldiğimizi anlatayım: Değerli arkadaşlar, bu kanal,
maden işlerinde ve enerji işlerinde faaliyet gösteren bir şirkete ait kanal.
Şimdi, hatırlıyor musunuz, 12 Eylül 2010’da bir referandum yapılmıştı, tam o
referandumun öncesinde, Çayırhan diye kömür madenleri var, bu Çayırhan kömür
madenlerinde bu grup bir termik santral kuruyor ve bu grup oradaki kömür
madenlerini almak istiyor. Hükûmet ilk olarak ihaleye çıkarıyor bu kömür
madenlerini, yapması gerekeni yapıyor. O sırada bu grup panik oluyor çünkü
kömür madenleri ihaleye çıkarılırsa onu bir başka grup alabilir ve ekonomik
olarak zora girebilir, tam referandumun öncesinde ve bu referandum sırasında,
aniden, bu Habertürk gazetesinden Bekir Coşkun işten
çıkarılıyor. Bekir Coşkun işten çıkarıldığı gibi de bu gazete sizin ve bugün
“paralel” dediğiniz yapının “Evet” kampanyasını destekler bir faaliyete
girişiyor ve referanduma üç gün kala bir belgesel yapıyor; bu belgesel müzik
eşliğinde resmen “Evet” oyu istiyor değerli arkadaşlar. Ve siz yüzde 58’le
“Evet” oyu çıkarıyorsunuz bizim bütün mücadelemize rağmen -ki bugün çok pişman
olduğunuzu görüyorum- ve bu kömür madenleri bu sefer ihalesiz olarak bu şirkete
veriliyor değerli arkadaşlar. İmtiyaz kapsamına alınıyor, olmaz bir şekilde bu
şirkete veriliyor kömür madenleri.
Bununla kalmıyor,
bunun yanında bir Sarıyar Barajı var. Bu Sarıyar Barajı’ndan da 17 milyon metreküp su çekiyor bu
şirket ve böyle su çekmesinin imtiyazda bir kapsamı yok arkadaşlar.
Olay bununla
bitmiyor, siyasi rekabetimiz sizinle devam ediyor: Bu gazeteyi ve televizyonu
elde tutmak için başka işlemler yapılıyor. Ne yapılıyor mesela? Şırnak’taki
asfaltit madenlerimiz bu grubun termik santrallerine tahsis ediliyor değerli
arkadaşlar.
Ama en acısı ne,
biliyor musunuz? Elbistan madenleri veriliyor bu gruba ve Elbistan madeninde
siz öyle bir sözleşme yapıyorsunuz ki bu grup, hiçbir güvenlik önlemi almadan
Elbistan madeninde kazılar yapmaya başlıyor. Kazılar yaptığı sırada çatlaklar
oluşuyor, sismik hareketler başlıyor, belli ki maden göçecek, buna rağmen,
işçilerini aşağı indiriyor, göçük oluyor ve 11 işçi göçük altında kalıyor,
9’unun hâlâ cesedi çıkarılamadı. Yargılama isteniyor ama Enerji Bakanı izin
vermiyor değerli arkadaşlar. Enerji Bakanı bunun yargılanmasına, o 9 masum
maden işçisiyle ilgili olayın yargılanmasına izin vermiyor.
Olaylar bununla
bitmiyor, trona madenlerinin özelleştirmesi var bu
grupla ilgili olarak. Olaylar bununla bitmiyor arkadaşlar, bir oyuncağı bile
ihaleyle satan TMSF, Show TV ve Akşam’ı ihalesiz olarak bu gruba veriyor ve bu
grupla hiç ilgisi olmadığını bildiğimiz bir beyefendi, bu gruba genel yayın
koordinatörü olarak atanıyor. Ondan sonra Başbakan, Fas’tan arıyor “Alt yazı
bile geçmesin.” diyor.
Değerli arkadaşlar,
bu, demokrasinin artık son noktasına geldiğimizi gösteriyor. Muhalefet olarak
bize hiçbir şans bırakmıyorsunuz. Devlete çöktünüz, medyaya çöktünüz, sesimizi
duyurabileceğimiz hiçbir şey kalmadı. Dumanla mı haberleşecek muhalefet? Posta
güvercini mi göndereceğiz biz kendi seçmenlerimize?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Daha önce siz mi çökmüştünüz?
AYKUT ERDOĞDU
(Devamla) – Biz daha önce çökmedik değerli arkadaşım, bu çok ucuz bir yaklaşım.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Siz söylüyorsunuz, “çökme” diyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU
(Devamla) – Ne zaman… Biz en son 1970’li yıllarda iktidar olduk. Biz iktidar
olsak bu ülke bu hâlde olmazdı. Ne yazık ki sizin zihniyetiniz olduğu için bu
ülke daha böyle. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bugün bu yüzden, trafikten tutun yolsuzluklara kadar berbat bir ülkede
yaşıyoruz, bu sağ zihniyet yüzünden. Rica ediyorum çünkü siz bakın, bir laf
atıyorsunuz hiç diğerini düşünmüyorsunuz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 109’da üç
adet önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 109 uncu maddesinde geçen
“yönetmelikle düzenlenir.” ibarelerinden önce gelmek üzere “genel hükümlere
aykırı olmamak kaydıyla” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Alim Işık
Manisa Konya Kütahya
Emin Çınar Ruhsar Demirel Yusuf Halaçoğlu
Kastamonu Eskişehir Kayseri
Mehmet
Günal
Antalya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun teklifinin 109'uncu maddesinin ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(5) Genel
Müdürlüğün Teknik Hizmetler Sınıfına ait kadrolarına Kamu Personel Seçme Sınavı
(B) Grubu puan sırasına göre atama yapılır.”
Pervin Buldan Sırrı Sakık İdris
Baluken
Iğdır Muş Bingöl
Abdullah Levent Tüzel Adil Zozani
Hasip Kaplan
İstanbul Hakkâri Şırnak
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa tasarısının 109.
maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Müslim Sarı Kemal Ekinci
İstanbul İstanbul Bursa
Turhan Tayan Ali Özgündüz
Bursa İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Ekinci, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL EKİNCİ
(Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 524 sıra
sayılı temel kanunun 109’uncu maddesinde söz aldım. Sayın Başkan, nezdinizde
bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum.
25/6/2010 tarihinde 6001
sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevleri hakkında bir yasa
çıkmış olmasına rağmen, aradan üç buçuk sene geçti, ne hikmetse, yeni ilaveler
yapılmaya başlandı. Üç buçuk yıl önce de Türkiye’nin koşulları aynıydı, bugün
de Türkiye'nin koşulları aynı. Aklımıza geldikçe yasa çıkarırsak, aklımıza
geldiğinde ilave edersek mutlaka insanın kafasında birtakım tereddütler oluyor.
Üç buçuk yıldan sonra Türkiye'nin koşullarında -ne Türkiye'nin coğrafyasında ne
Türkiye'nin fiziki koşullarında- hiçbir değişiklik yoktur.
Çalıştırılacak
elemanların KPSS’yle alınmasına karşın, bir de sözlü
mülakat isteniyor. Bunun bir tek gerekçesi var, adam kayırmaktır, kendi
bildiği, tanıdığı insanları almaktır. Sayın Genel Müdür burada. Bütçe
konuşmasında da söyledim. Bir kurumun dejenerasyonu
personel hareketiyle ilgilidir. Eğer bu kurumun içine tarikatı, cemaati
sokarsanız, liyakati esirgerseniz mutlaka o kurumun ömrü uzun olmaz. Niye gerek
duyuluyor? Şöyle deniyor: Türkiye'nin koşullarında doğuda, güneydoğuda
çalıştıracak eleman bulamıyoruz. Genellikle de kısa süre çalışıyorlar, ya tayin
istiyorlar ya başka bir gerekçeyle, o bulundukları iş yerinden uzaklaşıyorlar.
İki: KPSS’yle aldığımız elemanlar, bayansa ya evleniyorlar ya
hamile kalıyorlar, çocuk doğuruyorlar, bundan dolayı da onları
barındıramıyoruz. Üç buçuk sene önce kadınlarımızın, çalışan kadınlarımızın
hamile kalması yasak mıydı? Üç buçuk sene önce onların anne olma, onların
evlenme hakları yok muydu? Bunlar uydurma şeyler. Onun için, ikna edici olamazsınız.
Bizi ikna edemezsiniz. Eğer bu konuda çok samimiyseniz bir kamerayla mülakatı
kayıt altına alırsınız, hiç kimse de endişe etmez. Buna da bizim söyleyecek bir
lafımız olmaz. Ama bunun yerine eften püften gerekçelerle, personel
hareketinde, kendinize yakın insanları istihdam etmek durumunda değilsiniz.
Eğer Karayolları
Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanımız -çok da yeni- bu konuda Karayollarını
revize etmek istiyorsa, önce, çalıştırdığı personelin özlük haklarını
iyileştirsin. Yetenekli, çalışan, ehil personeli tutamıyor Karayolları. O
ücretle de kimse çalışmaz.
Genel Müdür
burada, soruyorum: Sen bir başmühendisini, bir kontrol mühendisini, bir arazi
mühendisini, bir şantiye şefini o ücretle tutamazsın. Bilgi sahibi olduktan
sonra, daha iyi ücretle derhâl kurum değiştiriyor ve başka yere gidiyor.
Şimdi, bu anlayış
içerisindeki bir teşkilat uzun soluklu kendini ayakta tutamaz. Ne yaparsanız
yapın kimseyi de ikna edemezsiniz. Yapılabilecek tek şey var, önümüzdeki zaman
içerisinde bu esasa göre eğer eleman barındıracaksanız mutlaka kamera kaydı
içine almanız lazım.
Kuruluşun
bünyesinde çalışan bir sürü taşeron işçisi var. Yasal hakları mahkeme kararıyla
alınmasına rağmen, o taşeron işçilerini süründürüyorsunuz. Keşke bir kısım
elemanları bu şekilde istihdam etmeyi düşünürken o taşeron işçilerinin de
haklarını verebilseniz, gözümüzde makbul olurdunuz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ekinci.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 109 uncu maddesinde geçen
''yönetmelikle düzenlenir." ibarelerinden önce gelmek üzere "genel
hükümlere aykırı olmamak kaydıyla" ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Atama ve nakil
işlemlerine ilişkin hazırlanacak yönetmeliğin genel hükümlerle uyumlu olması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
524 sıra sayılı kanun teklifinin 109'uncu maddesinin ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
"(5) Genel
Müdürlüğün Teknik Hizmetler Sınıfına ait kadrolarına Kamu Personel Seçme Sınavı
(B) Grubu puan sırasına göre atama yapılır."
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
AKP'nin son
yıllarda kamu kadrolarına personel atamaları yapılırken doğrudan KPSS puanı ile
yerleştirme yapmak yerine ayrıca mülakat sınavının da yaygınlaştırdığı
görülmektedir. Uzman alımları ile başlayan ve yaygınlaşan sınav sonrası mülakat
uygulaması orman muhafaza memurlarının alımına kadar yaygınlaştırılmıştır.
Kadrolaşma iddialarının sürekli gündemde olduğu bir ortamda kamu personel
alımları konusunda mülakatın yaygınlaştırılması zaten tartışmalı olan bir kamu
alım rejimine yönelik güvenilirlik, tarafsızlık ve nesnellik boyutunda
kamuoyunun kaygılarının daha da artmasına neden olmaktadır. Bu teklifle bu adam
kayırmaya son verilmesi ve yürütmenin kamu kadrolarını siyasal bir güç olarak
elinde tutmaması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime iki
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.27
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
XI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 6 Şubat 2014 Perşembe
günkü birleşiminde 380 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Tarih:
5/2/2014
Danışma Kurulunun
5/2/2014 Çarşamba günü yaptığı toplantıda aşağıdaki
önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil Çiçek Mahir Ünal Engin Altay
Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi
Başkanı Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Yusuf Halaçoğlu Pervin Buldan
Milliyetçi Hareket
Partisi Barış ve Demokrasi
Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 6
Şubat 2014 Perşembe günkü birleşiminde 380 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Danışma
Kurulu önerisi üzerinde söz isteyen? Yok.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
524 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 31 Milletvekilinin;
Sosyal Hizmetler Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten ve Rize Milletvekili Hasan Karal ile 6 Milletvekilinin; Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ile 4
Milletvekilinin; Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin ve 15 Milletvekilinin; Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/796, 2/1160, 2/1183, 2/1608,
2/1927, 2/1928, 2/1937) (S. Sayısı: 524) (Devam)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan 534 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
5.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma
Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 534)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 6
Şubat 2014 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.