DÖNEM: 24 CİLT: 69 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
50’nci
Birleşim
22 Ocak 2014 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek’in, Türkiye’de yapılan özelleştirmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ahıska Türklerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Yalova Milletvekili Temel
Coşkun’un, Yalova’ya yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un gündem dışı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yalova Milletvekili Temel
Coşkun’un, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- İzmir Milletvekili Aytun
Çıray’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
tekraren sataşması nedeniyle konuşması
11.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
12.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
13.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
14.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
15.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün
523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
16.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün 523
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
17.- Aksaray Milletvekili
İlknur İnceöz’ün, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
18.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in
523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
19.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in
523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
20.- Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
21.- Adalet Komisyonu Başkanı
Ahmet İyimaya’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in
523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle
ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
22.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
23.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
24.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner’in, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın 523 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
25.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
26.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- Yalova Milletvekili Temel
Coşkun’un, sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
3.- Adalet Komisyonu Başkanı
Ahmet İyimaya’nın, sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü ve 21 milletvekilinin, basın yayın organları yoluyla vatandaşları
aldatıcı ve denetimsiz yapılan reklam ve programların önlenmesi için yapılması
gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827)
2.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük ve 23 milletvekilinin, Çin ve Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilen
ucuz ve kalitesiz malların yerli üreticiler üzerindeki etkilerinin ve sağlık
alanında yarattığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828)
3.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977
tarihinde İstanbul Taksim Meydanı’nda yaşanan olayların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/829)
B) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin
duyuru
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup
Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından Türkiye’de taşeron işçilerin sorunlarının araştırılması amacıyla 10/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22
Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşları
tarafından kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının belirlenmesi amacıyla
(10/263); Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve arkadaşları
tarafından kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının belirlenmesi amacıyla
12/7/2013 tarih ve 16287 sayı ile; Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan ve arkadaşları tarafından taksici esnafının
sorunlarının araştırılması amacıyla 19/6/2013 tarih ve 14950 sayı ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş oldukları Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
3.- CHP Grubunun, İzmir
Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından
AKP iktidarlarının Türkiye’yi soktuğu hukuksuzluk yolunun iç ve dış tahribat
boyutlarının araştırılması amacıyla 21/1/2014
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum; Kamu
İktisadi Teşebbüsleri komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Koruma ve
Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/682) (S. Sayısı: 385)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su
Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/441) (S. Sayısı: 266)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, devletin güvenliğini ilgilendiren belgelere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in
cevabı (7/35339)
2.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, açılışını yaptığı tesislere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/35808)
3.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, TRT’de yaşanan görev değişikliklerine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/35810)
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, asaleten ve vekâleten görev yapan bürokratlara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/35811)
5.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan
kitaplara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/35812)
6.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Türk Tarih Kurumunun çeşitli faaliyetlerine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/35813)
7.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Türk Dil Kurumunun hazırladığı bir sözlüğe
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/35814)
8.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Ahmetler Kanyonu üzerine yapılması planlanan HES’lerin yöreye etkilerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/35934)
9.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Hükûmet yanlısı bir basın oluşturulmaya çalışıldığı
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/35976)
10.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan’ın, Bakanlık lojmanlarının tahsisinde yaşanan sorunlara ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/36085)
11.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, bazı yatırımların çevreye verdiği zarara ilişkin sorusu ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/36232)
12.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından gerçekleştirilen gazete ve
ikram malzemeleri alımlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/36233)
13.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, kendisine yakın görüşte bulunan gazetecilere
sağlandığı iddia edilen imkânlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/36395)
14.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, çocuk işçiliğine ve azaltılması için yapılan çalışmalara
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/36452)
15.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2004 yılındaki MGK kararlarının uygulanıp uygulanmadığına
ve fişleme iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Emrullah İşler'in cevabı (7/36502)
16.- İzmir Milletvekili Hülya
Güven’in, Avrupa Dağlık Bölgeler Şartı Taslağı’nın imzalanmasına ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/36594)
17.- İstanbul Milletvekili
Celal Adan’ın, eski bakanlara tahsis edilen makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/36802)
18.- İstanbul Milletvekili
Celal Adan’ın, eski bakanlara tahsis edilen makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/36826)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dokuz oturum yaptı.
Van Milletvekili Özdal Üçer, Van’daki
depremzedelerin sorunlarına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul’da yaşanan otopark
sorununa,
Adana Milletvekili Necdet Ünüvar, 20 Ocak Azerbaycan Hüzün
Günü’ne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu,
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz,
20 Ocak Azerbaycan Hüzün Günü’ne ilişkin birer açıklamada
bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Hırvatistan
Parlamentosu Tarım Komisyonu Başkanı Franjo Lucic’in vaki davetine icabetle 27-30 Ocak 2014
tarihlerinde Hırvatistan’a resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi Genel Kurulun 7/1/2014 tarihli 43’üncü Birleşiminde kabul edilen Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı İbrahim Yiğit
başkanlığında Komisyon üyelerinden oluşacak heyeti oluşturmak üzere siyasi
parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Niğde Milletvekili Ömer Selvi’nin, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, öğrenci
ve öğrenci yakınları tarafından öğretmenlere uygulanan şiddetin sebeplerinin ve
sonuçlarının (10/824),
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin,
öğretmenlerin hayat standartlarındaki menfi değişiminin sebeplerinin ve
sonuçlarının (10/825),
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve 20 milletvekilinin,
zihinsel engelliler bakım ve rehabilitasyon
merkezlerinde verilen bakım hizmetlerinin nitelik ve yeterliliğinin (10/826),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 15/10/2012 tarihinde BDP
Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından AKP’nin Suriye politikasındaki yanlışlarının belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
(1614 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak,
MHP Grubunun, 21/1/2014 tarih ve 2421
sayı ile İzmir Milletvekili Oktay Vural, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu
ve Ankara Milletvekili Zühal Topcu tarafından sürekli
değişen ve gelişen bilim dünyasında Türkiye’nin de adının geçmesi için
akademisyenlerin özlük hakları ile ilgili durumlarının uluslararası ve ulusal
arenada detaylı bir şekilde araştırılması ve bu hususlarda çözüm üretilmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin,
CHP Grubunun, 17/1/2014 tarihinde Antalya
Milletvekili Gürkut Acar ve arkadaşları tarafından
kamu zararlarının ve yolsuzluk olaylarının boyutunun araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin (1234 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 21 Ocak 2014 Salı günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 523, 385 ve 266 sıra sayılı kanun teklifi
ve tasarılarının bu kısmın 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 21 Ocak 2014
Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili tali komisyon olan Anayasa Komisyonu
Raporu’nun Adalet Komisyonu Raporu’na eklenmesi gerektiğine ve bu nedenle AK
PARTİ grup önerisinin bugün görüşülmesinin mümkün olmadığına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili raporun başlıklandırılmasındaki
bazı hatalara ve bu nedenle teklifin geri çekilerek yeniden bastırılması
gerektiğine,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, 523
sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili tali komisyon
olan Anayasa Komisyonu Raporu’nun bulunmamasının ve raporun başlıklandırılmasındaki
maddi yazım hatalarının teklifin görüşülmesine engel bir durum teşkil etmediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
523 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili
tali komisyon olan Anayasa Komisyonu Raporu’nun Adalet Komisyonu Raporu’na
eklenmesi gerektiği ve teklif metninin başlıklandırılmasındaki
baskı hataları nedeniyle görüşülemeyeceği gerekçesiyle AK PARTİ grup önerisinin
görüşmelerinin yapılıp yapılmayacağına ilişkin usul görüşmesi yapıldı.
Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı açıklandı.
Antalya Milletvekili Gürkut Acar,
Çankırı Milletvekili İdris Şahin’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, (2/151) esas numaralı
03.05.1985 Tarihli İmar Yasası ile Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma
Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının (1/682) (S.
Sayısı: 385),
5’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı
Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının (1/441) (S. Sayısı: 266),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/1929) (S.
Sayısı: 523) görüşmelerine başlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildikten
sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili tali komisyon olan Anayasa Komisyonu
Raporu’nun Adalet Komisyonu Raporu’na eklenmemesi nedeniyle usulüne uygun bir
rapor dağıtılmadığı için görüşmelere başlanmasının mümkün olmadığına,
Sinop Milletvekili Engin Altay, 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili Adalet Komisyonu Raporu usulüne uygun
bir şekilde yeniden bastırılıp dağıtılıncaya kadar bu kanun teklifiyle ilgili
çalışmaların durdurulmasını talep ettiğine ve teklifin Anayasa’ya aykırı
olduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
523 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili
tali komisyon olan Anayasa Komisyonu Raporu’nun Adalet Komisyonu Raporu’na
eklenmesinin gerekip gerekmediği ve teklif metninin başlıklandırılmasındaki
baskı hataları nedeniyle görüşülüp görüşülmeyeceği hususunda usul görüşmesi
yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı açıklandı.
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum, Batman Milletvekili
Bengi Yıldız’ın 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
tümü üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Konya Milletvekili Faruk Bal, Eskişehir Milletvekili Süheyl
Batum’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket
Partisine,
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum, Konya Milletvekili
Faruk Bal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince, 22 Ocak 2014 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 00.31’de birleşime son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Muharrem
IŞIK İsmail KAŞDEMİR Bayram ÖZÇELİK
Erzincan Çanakkale Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
No: 71
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Ocak 2014 Çarşamba
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Türkmenistandan
Türkiye Cumhuriyetine Doğalgaz Sevk Edilmesi Konusunda İşbirliğine Dair Çerçeve
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/878)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2014)
2.- Dünya Sağlık
Örgütü Avrupa Bölge Ofisi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiyede Bir DSÖ Ülke Ofisi Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/879) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2014)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/880) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2014)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Nijer Cumhuriyeti Arasında Madenler Alanında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/881) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2014)
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1950) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.01.2014)
2.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1951) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.01.2014)
3.- İstanbul
Milletvekilleri Şafak Pavey ve Erdoğan Toprak’ın;
Sosyal Hizmetler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1952) (
Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2014)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in; 28.03.1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1953) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2014)
5.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1954) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2014)
6.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Orman Köylülerin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1955) (Plan ve Bütçe
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2014)
7.- Bursa
Milletvekilleri Necati Özensoy ve İsmet Büyükataman’ın; Bursa İlinin Büyükorhan, Harmancık, Keleş ve Orhaneli İlçelerinin
Kalkınmada Öncelikli Yöreler Arasına Alınmasına Dair Kanun Teklifi (2/1956)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2014)
8.- Samsun
Milletvekili Cemalettin Şimşek’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1957) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2014)
9.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in; Bazı Alacakların Tahsilinden Vazgeçilmesi ile İş
Kanunu ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1958) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2014)
10.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1959) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.01.2014)
11.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un; 2252 Sayılı Kültür Bakanlığı Döner Sermaye
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1960) (Plan ve Bütçe
ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.01.2014)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Büyükşehir Belediyesi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1961) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.01.2014)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü ve 21 Milletvekilinin, basın yayın organları
vasıtasıyla yapılan gıda ve ilaç reklamlarının halk sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827) (Başkanlığa geliş tarihi:
03.05.2012)
2.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük ve 23 Milletvekilinin, Çin ve diğer uzak doğu
ülkelerinden ithal edilen ürünlerin yerli üreticiler üzerindeki etkileri ve
sağlık alanında doğurduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/828) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.05.2012)
3.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 Milletvekilinin, 1
Mayıs 1977 tarihinde Taksim Meydanı’nda yaşanan olayların araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/829)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03.05.2012)
22 Ocak 2014 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Türkiye’de yapılan özelleştirmeler hakkında söz isteyen Samsun
Milletvekili Cemalettin Şimşek’e aittir.
Buyurun Sayın
Şimşek.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek’in, Türkiye’de
yapılan özelleştirmelere ilişkin gündem dışı konuşması
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de yapılan
özelleştirmeler ve özelleştirmenin mantığı üzerinde gündem dışı söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, ancak ondan önce bahsetmek isterim ki…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, çok uğultu var Sayın Başkan. Çok uğultu var, size
istirham ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
Sayın
milletvekilleri, lütfen…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Ancak ondan önce bahsetmek isterim ki bugün Türkiye Cumhuriyeti
devleti nereye savrulacağı belli olmayan bir kaos ve
karmaşa içerisindedir. Kimin suçlu, kimin suçsuz, neyin yolsuzluk, neyin değil
olduğuna bu ülkede yargı değil Başbakan karar veriyor, Meclisin önüne
Başbakanın dayatmasıyla getirilen yasalar, emir ve talimatlar doğrultusunda
burada parmaklarla onaylanıyor.
Değerli
milletvekilleri, burada size, özellikle AKP’li milletvekili arkadaşlarıma
seslenmek istiyorum: Böyle bir hukuk devleti, böyle bir demokrasi olamaz. Sayın
Başbakan giderek iyice insicamını kaybetti, ne dediğini bilmiyor, ağzından
çıkanı kulağı duymuyor. Sayın Başbakanın bence dinlenmeye, hatta tıbbi destek
almaya ihtiyacı var. Yurt dışına giderken yaptığı açıklamada…
BAŞKAN – Sayın
Şimşek, lütfen… Yani İç Tüzük’ün 67’nci maddesi
ortada. Tenkit edebilirsiniz ama Sayın Başbakanla ilgili böyle laflar etmeye
hakkınız var mı? Lütfen.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, Meclisi de susturur
musunuz.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Yurt dışına giderken yaptığı açıklamalarda “O savcı benden izinsiz
arama yapamaz, Adalet Bakanlığından izinsiz arama yapamaz.” diyor. Başbakan,
arama yapılan kamyonu MİT mensubu olarak değerlendirecek kadar şuurunu
kaybetmiştir.
Bakınız, Başbakan
yine yurt dışına giderken, o tırlardaki aramayı yapan jandarma ve emniyet
mensupları hakkında soruşturma talimatı vermiş ve bu kişiler hakkında hemen
Jandarma Komutanlığı ve emniyet tarafından soruşturma açılmıştır. Türkiye
tarihinde ilk defa kamu görevlileri kendilerine ait görev ve sorumluluklarını yerine getirirken
soruşturma geçirmek gibi hiç anlayamadıkları bir durumla karşı karşıya
kalmışlardır.
Soruyorum size:
Bu durumda görevini yaptığı için soruşturma geçiren emniyet güçleri ve jandarma
bundan sonra görevini nasıl yerine getirecektir?
Sayın Başbakanın
yurt dışında yaptığı açıklamalar ise ayrı bir komedidir. Sayın Başbakan diyor
ki: “Demokrasilerde kuvvetlerin birbirine müdahalesi olamaz. Kuvvetler
birbirine müdahale ederse orası demokratik bir ülke olmaktan çıkar. Yargı
tarafsızlığından saparsa yasama onu düzeltir.”
Değerli
milletvekilleri, sen, 17 Aralıkta bir savcının yasal sorumluluk ve görevi olan
bir soruşturmanın yürütmesini engelleyeceksin, hemen o sabah soruşturmada
görevli olan bütün polis…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bu savcı suç işliyor, suç. Bu savcı haddini bilecek, siz de
bileceksiniz!
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Ya, neyine müdahale ediyorsun sen? Neyine müdahale ediyorsun?
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Suçu Başbakan işliyor, suçu Başbakan işliyor.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Kalk konuş, ne müdahale ediyorsun?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Siz de bileceksiniz. Başbakanımıza “şuursuz” diyemezsiniz, saygılı
olacaksınız.
BAŞKAN – Sayın
Metiner, lütfen…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Bütün polis müdürlerini görevden alacaksın, adli kolluk
yönetmeliğini değiştireceksin…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Kalk konuş.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Otur oturduğun yerde!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) - Her şeye müdahale etmeyin.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
– “Şuursuz” diyemezsiniz, siz de haddinizi bileceksiniz.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – …daha sonra arkası kesilmeyen tayin ve atamalarla savcı ve emniyet
güçlerini hallaç pamuğu gibi atacaksın, yolsuzluk ve hırsızlık gibi önemli bir
soruşturmanın yapılmasının önüne geçeceksin…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Ortada bir yolsuzluk yok.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Konuşma, otur, sonra konuşursun.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sana göre yok!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) - Millete sor bakayım ne oluyor!
BAŞKAN – Sayın
Metiner, lütfen…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – …bak, sonra diyeceksin ki “Demokrasilerde kuvvetler birbirlerine
müdahale ederse orası demokratik bir ülke olmaktan çıkar.” Burada yargıya,
demokrasiye kim müdahale ediyor.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Hırsızsa “hırsız” diyeceğiz tabii.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – “Şuursuz” diyebilir mi ya? Olur mu böyle
şey ya?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Hırsıza “hırsız” da diyemeyecek miyiz?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Ben senin liderine “şuursuz” desem olur mu? Diyelim mi yani?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Hırsız…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Milletin malını çalana “hırsız” diyeceğiz tabii.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakana söylüyorum: Yargıyı rahat
bırakın, bir endişeniz yoksa yargılansınlar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Şuursuzsunuz!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Niye içerideler?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Başkasına karışma! Sen biatine bak, bize karışamazsın!
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) - İnsanları niçin zan altında bırakıyorsunuz? Yargılanma bir haktır,
hiç kimseyi bu haktan mahrum etmeye hakkınız yok. Gelin Türkiye'de dengeleri
daha çok tahrip etmeden bu yoldan dönünüz.
Değerli
milletvekilleri, dünyada özelleştirmeler 1980 sonrası hız kazanmış, ülkemizde
ise 29/2/1984 yılında çıkartılan 2983 sayılı Kanun’la
başlamıştır. Her ne kadar Türkiye “özelleştirme” kavramıyla 1984 yılında
tanışmış olsa da uygulamalar daha çok 2000’li yıllarda, özellikle 2005 yılı
sonrasında yoğunlaşmıştır. Türkiye'nin özelleştirme geliri 1984 yılından bu tarafa
toplam 58 milyar dolar civarındadır. Bunun sadece 8 milyar doları 1984-2002
yılları arasında elde edilmiştir. AKP döneminde ise 50 milyar dolar
özelleştirme geliri elde edilmiştir. Türkiye’de özelleştirmenin amaçları
değerlendirildiğinde bu konuda çok başarılı olduğu söylenemez. Özelleştirmenin
en önemli amaçlarından bir tanesi piyasa kurallarına işlerlik kazandırmaktır.
Ancak, piyasa ekonomisinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – …vazgeçilmez şartı olan rekabetin düzenlenmesi ve denetlenmesi
şarttır. Özelleştirmenin diğer bir koşulu ise verimliliğin artırılmasıdır.
Özelleştirmenin bir diğer amacı, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve
mülkiyetin tabana yayılmasını sağlayarak gelir dağılımının adil bir yapıya kavuşturulmasını
temin etmek olmalıdır. Ancak, ülkemizde yapılan özelleştirmeler “Sat kurtul”
mantığıyla…
BAŞKAN – Sayın
Şimşek, teşekkür ediyorum.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Ne satılan müesseseler ticari anlamda geliştirilmiş ne de gelir
dağılımının tabana yayılması sağlanmıştır. Aksine, son on yıldır gelir dağılımı
bozulmuş, işsizlik artmış ve çoğu satılan müesseseler elden ele satılarak
alanlara kâr kapısı olmuştur. Elde edilen gelir ise kamu açıklarını kapatmamış,
aksine ülke daha çok borçlandırılmıştır.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Evde okursun sen onu sonra!
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Bu anlamda, Samsun’un Bafra ilçesinde ve özelleştirme kapsamında
olan TEKEL binaları…
BAŞKAN – Sayın
Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) –…beş yıldır atıl vaziyette durmakta…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Sayın Başkan, bir kişi beş dakika kullanacak.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – İnsanların öğrenme hakkına engel olmayın.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Konuşamadım Sayın Başkan.
…hırsızlar
kabloları çalmakta, kapı ve pencereleri kırılmakta, kısacası, bir kamu malı
Bafra’da ziyan olmaktadır.
Ayrıca, yine
Samsun’da bulunan…
BAŞKAN – Sayın
Şimşek, lütfen ama…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) –…Karaköy Harası kiralama kapsamında ihaleye çıkarılmış, içi
boşaltılarak hayvan varlıkları ve laboratuvarı yok edilmiştir.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ya, evde oku onu, evde oku!
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Sadece Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan ve bölge için önemli olan Jersey ırkı hayvanlar boşaltılarak yok edilmekte,
Karadeniz köylüsünün önemli bir ihtiyacı ortadan kaldırılmaktadır. Bu hayvanlar
sadece Karadeniz Bölgesi’nde yaşamakta ve bunlar sadece burada verimli
olabilmektedir.
Özelleştirmede bu
yaklaşımlardan vazgeçilmeli ve müesseseler özelleştirmenin amacına uygun
satıldıktan sonra da…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ya, mikrofon kesildi, süren doldu.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) –…daha verimli hâle gelecek şekilde özelleştirmeler yapılmalıdır
diyor, tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Devam et, devam et!
BAŞKAN – Gündem
dışı ikinci söz, Ahıska Türklerinin sorunları hakkında söz isteyen Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ahıska Türklerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ahıska Türklerinin sorunlarıyla
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ondan önce, yine
Ahıska bölgesinde, Kars’ta, Ardahan’da, o bölgede yaşayan insanlarımız tarım ve
hayvancılıkla uğraşıyorlar biliyorsunuz, Tarım Bakanından bir ricam var: Yem
bitkilerinin, mazot ve gübre desteklerinin bir an evvel ödenmesi. Kar, kış,
kıyamet; köylü çok büyük sıkıntıda. Onun için de paralarını alarak hayvanlarına
yem alsın, yem yedirsinler, bahara çıkarsınlar. Bunu da buradan hatırlatmış
oluyorum.
Değerli
arkadaşlar, 14 Kasım 1944, tarihin karanlık bir günü. Ahıska Türkleri hayvan
vagonlarına yüklenerek Orta Asya çöllerine ve Sibirya’ya sürüldü. Ahıska
Türkleri her gittikleri yerde kendi kimliklerini unutmadılar, bayraklarını
unutmadılar, vatanlarını unutmadılar, devletlerini unutmadılar, her zaman
yaşattılar ama ne yazık ki Ahıska Türkleri, Türkiye’de, kendi vatanında kimlik
alamadan yaşıyorlar. Şu anda 5.500 kişi var Türkiye’de, bu insanlara kimlik
vermiyorlar, oturma izni vermiyorlar. Ahıska Türkleri profesör olmuş, doktor
olmuş, öğretmen olmuş, avukat olmuş, Ahıska’dan gelmiş, Türkiye’de kaçak
çalışıyorlar. Doktorlar ne iş yapıyorlar biliyor musunuz? Boyacılık yapıyorlar,
kapıcılık yapıyorlar, bekçilik yapıyorlar; avukatlar keza öyle.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir millet kendi öz topraklarında yabancı gibi kimliksiz
yaşayabilir mi? Bu, devletin, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayıbıdır. Bu
ayıp hepimizin ayıbıdır, Büyük Millet Meclisinin ayıbıdır, ben de bundan şey
yapıyorum. 1992’de bir kanun çıktı, 1992’de “Ahıska Türkleri’yle
ilgili araştırma komisyonu kurulur, Ahıska Türkleri kaldıkları yerden
getirilir, yerleştirilir.” diye kanun çıkmasına rağmen, bu kanun çıkmasına
rağmen arkadaşlar, hiçbir komisyon kurulmadı, hiçbir işlem yapılmadı. 5.842
kişi, şu anda, Gürcistan Ahıska’da oturmak için müracaat etmiş, Gürcistan’da
Parlamento kabul etmesine rağmen bizim Türk Hükûmeti, yani Cumhurbaşkanımız,
Başbakan, Hükûmet ilgilenmediği için Ahıska Türkleri kendi vatanlarına
dönemiyorlar ve orada oturamıyorlar arkadaşlar.
Şimdi, sadece 70
kişi statü aldı. Türkiye’nin ve dünyanın 14 ülkesinde Ahıska Türkleri var ama
her gittikleri yerde Türk Bayrağı’nı, Kur’an-ı Kerim’i, devletlerinin topraklarını,
vatan topraklarını baş ucundan ayırmayan bir millet.
Bu milletin evlatları şu anda buraya gelmiş -doktorları, avukatları,
öğretmenleri, hemşireleri- kapıcılık, bekçilik, odacılık yapıyorlar. Türkiye
kimliği verilmiyor, Türk kimliği verilmiyor, bu ayıptır. Bunun derhâl
giderilmesi için Büyük Millet Meclisinde bir komisyon kurulsun ve bu komisyon
kurulduğu zaman da Ahıska Türklerinden gelenler ve burada oturacak olanlara
oturma izni verilmesi ve oradan geleceklerin de araştırılarak, Ahıska Türklerine,
onurlu bir şekilde, insan onuruna yakışacak şekilde, Türkiye’de bunlara
kesintisiz ve kayıtsız şartsız kimlik verilmesi gerekmektedir.
Şimdi, 700 bin
civarında Suriyeli mülteciye devlet bakıyor, Hükûmet onlara her türlü yardımı
ediyor ama Hükûmet, Ahıska Türkleri gelince yardım etmiyor. Ben Hükûmeti
şikâyet ediyorum. Nerede Ahıska Türk’ü varsa bu Hükûmete oy vermesin. (CHP
sıralarından alkışlar) Niye vermesin? Çünkü bu Hükûmet Ahıska Türklerini
süründürmüştür, bugüne kadar hiçbir şey yaptırmamıştır. Şunu rica ediyorum:
Suriyeli mültecilere verilenin onda 1’inin Ahıska Türklerine verilmesini
istiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon kurulsun. Bu
komisyonda Ahıska Türkleri araştırılsın ve Ahıska Türklerinin kendi vatanlarına
getirilmesi ve yerleştirilmesi için mutlak surette devletin el atması lazım.
Şimdi, Gürcistan Hükûmetine ben teşekkür ediyorum. Gürcüler sahip çıkıyor,
Azerbaycan sahip çıkıyor, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, her taraf sahip
çıkıyor ama Türk Hükûmeti sahip çıkmıyor.
Ben buradan
şikâyet ediyorum. Şimdi, Batum’a havaalanı kuruldu, dünya kadar yardım ettik,
Ahıska’ya TOKİ bina yapmıyor. Ya arkadaşlar, Allah aşkına, Ahıska’ya TOKİ bina
yapsa, şu anda, samimi söylüyorum, Ahıska’ya 5 bin - 6 bin kişi gelip hemen
oturacak. Ben bunu Sayın Başbakana da Cumhurbaşkanına da anlattım; anlatmama
rağmen, on bir yıl geçti, hiçbir adım atılmadı. Sayın Cumhurbaşkanından da
Başbakandan da bütün herkesten de rica ediyorum, Ahıska Türklerine sahip çıkın.
Gelsinler, Ahıska’ya yerleşsinler. Türkiye’ye gelenlere de kimlik verilsin
arkadaşlar. Başka bir şey olabilir mi? Biz başka bir şey istemiyoruz.
Bu anlamda, insan
onuruna yakışacak şekilde insanlara yaklaşmamız lazım. Türk’ü, Kürt’ü,
Gürcü’sü, Çerkez’i bir bütün olarak yaşayan Türkiye’de insan onuruna…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – …yakışacak şekilde bir karar çıkmasını bekliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı üçüncü
söz, Yalova’ya yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Yalova Milletvekili
Temel Coşkun’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, Yalova’ya yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
TEMEL COŞKUN
(Yalova) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri, ekran başında bizleri
izleyen değerli vatandaşlarımız; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle, biraz önce konuşan MHP’li milletvekili arkadaşımızın bu
Meclisin mehabetine, saygınlığına yakışmayan, uymayan sözlerini şiddetle
kınıyorum ve özür dilemesini istiyorum. Başbakanımızın şuurunu, Başbakanımızın
akıl terazisini ölçmeye senin değil, MHP Grubunun bile gücü yetmez, hiç
kimsenin gücü yetmez, bunu ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
O, dünya
lideridir, bütün yaptıkları ortadadır, çalışmaları ortadadır ve bundan sonra da
böyle devam edecektir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hadi bırakın bu yalanları, millet yemiyor artık. Kasayla, kutuyla
bitti bu iş!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Siz devam edin, siz devam edin!
Edep, adap ve
hayâ bir insanın en önemli özelliklerindendir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kasaya, kutuya kilitlediniz bu işleri. İndir, bindir, başka bir şey
yok! Seni bakan da yapmaz artık!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Değerli kardeşlerim, 81 vilayete yapılan yatırımlar Yalova’mıza da
aynı şekilde yapılmıştır. Bu yatırımları özetlemek ve sizlerle paylaşmak
istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
Bu yatırımların
başındaki İstanbul-Kocaeli, Bursa-İzmir Otoyol Projesi ve Körfez Asma Köprüsü
Projesi dünyanın en önem verdiği projeler arasındadır. Kamulaştırma ve yatırım
maliyeti 35 milyarı bulan bu proje bölgemiz ve ilimiz için gerçekten çok
önemlidir.
2013 yılı sonu
itibarıyla sadece benim Yalova’mdan kamulaştırma bedeli olarak 430 milyon para
vatandaşlarımızın cebine girmiştir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İstanbul Belediyesinden misin? Aynı ekipten misin, İstanbul
ekibinden misin?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Bu projeyle Yalova-İstanbul arası altı dakikaya, İzmir-İstanbul
arası da üç buçuk saate inmiştir.
Yıllardır hayal
edilen, Marmara Bölgesi’nin en önemli yatırımlarından biri olan Körfez
köprüsünün Orhangazi ve Bursa’ya kadar olan kısmı inşallah 2015 yılının
ortasında bitecektir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kaç paraya geçecek vatandaş, onu da söyle
BAŞKAN - Sayın Akar…
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Yalova’da çiçekçilik ve tarımın gelişmesi
için çalışmalarımız son yıllarda önemli bir mesafe almıştır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Senin Başbakanın yapmıyor onu. Vatandaş kaç liraya geçecek oradan
onu söyle.
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) – Ya, sus da bir dinle, sus!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sana ne!
MUHAMMET BİLAL
MACİT (İstanbul) – Sus dinle, sus! Biraz saygı göster. Sen de çıkacaksın, biraz
saygı göster.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – TİGEM’in 1.541 dönümlük arazisi çiçekçilere verilmek suretiyle
önemli bir adımı yerli müteşebbise vermişiz ve destek sağlamışızdır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - 35 dolara geçecek otuz altı sene. Yuh be!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Yine, bu alanda…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yuh be!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Biliyorum…
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Edepsizlik iyice bunların özelliği oldu.
BAŞKAN – Buyurun
siz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çok ayıp, Kur’an
çarpsın çok ayıp!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Edepsizlik özelliği oldu bunların.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ağzına biber sürerler senin!
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Edepsiz sensin!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; önümüzdeki iki sene
içerisinde çiçekçiliğin üretim, satış, pazarlama ve ihracat merkezi Yalova’mız
olacaktır.
Türkiye Geofit Bahçesi Projesi’yle dünyada bir ilki, dünyada belli
bir adımı, ülkemizde de bir ilki başarmış oluyoruz.
Değerli milletvekilleri,
10 bin metrekare alan üzerine inşa edilen huzureviyle bölgemize ve ilimize
hitap edecek en önemli huzurevi projesini gerçekleştirmiş oluyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – O zaman Başbakanla yatarsın orada!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Dünyadaki büyük krize rağmen Yalova’daki tersane şirketleri gemi ve
yat ihracatına devam etmektedirler. Altınova bölgesindeki tersanecilerimiz 2014
yılı Ocak ayı itibarıyla 7 bin kişinin çalışması ve 281 milyon dolarla ülke
ekonomisine önemli bir katkı sağlamışlardır. Ülkemizde gemi ve yat ihracatında
ilimiz 2’nci sıraya yükselmiştir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Gümrükten haberin var mı gümrükten, bugün basılmış, 7 bin tane…
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî iradeyi hedef alan,
Hükûmeti düşürmeyi hedef alan…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ambarlı Gümrükten haberin var mı?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – …17 Aralık operasyonu hedefine ulaşamamıştır ancak ülke ekonomisine
ciddi darbe vurmuştur, 120 milyarı aşan zarar vermiştir. Bu buhar olan para,
zarar, milletin parası, 81 vilayete gidecek yatırımın parasıdır, benim
Yalova’ma gidecek yatırımın parasıdır. Bunun vebalini ve hesabını sizler
vereceksiniz.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Biz ne vereceğiz!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Hırsızlar verecek, hırsızlar; yolsuzlar verecek, rüşvetçiler
verecek, soyguncular verecek.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralıktan bu yana ülkeye,
ekonomiye zarar verenler, halkımızın umutlarıyla, geleceğiyle oynayanlar,
birbirleriyle çok uzak görünmelerine rağmen bu süreçte bir araya gelenler,
korku senaryosu saçanlar…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Rüşvetçiliği, hırsızlığı, yolsuzluğu kollayanlar, koruyanlar
verecek hesabı.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – …biliniz ki, 30 Martta söz sahibi aziz milletimiz konuşacaktır ve
sizlere sandıkta gerekli cevabı verecektir.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Türk milleti konuşacak, Türk milleti. Türk milletine hesabı
vereceksiniz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Yargı size hesabı verecek, yargı. Hırsızlığın, yolsuzluğun,
ahlaksızlığın hesabını vereceksiniz yargıya.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – O ayakkabı kutuları elinizde kalacaktır, ama bu seçim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – O hırsızlığı, yolsuzluğu, ahlaksızlığı burnunuzdan fitil fitil getireceğiz.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Bir oyuncak buldunuz, o oyuncağı oynamaya devam edin! Siz ayakkabı
kutularını anlatın, biz projelerimizi anlatacağız, biz yaptıklarımızı
anlatacağız ve yapacaklarımızı anlatacağız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Dünyada yolsuzluğu, hırsızlığı savunan ilk iktidarsınız, ilk!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Halkın millî değerlerini çürüttünüz ya!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekili “Edepsizlik özelliği oldu
bunların.” dedi, açıkça grubumuza hakaret etti.
İzin verirseniz
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova
Milletvekili Temel Coşkun’un gündem dışı konuşması sırasında CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On iki yılın
sonunda Yalova milletvekiline cevap vermek de varmış kaderimde. Hiç böyle bir
şey yapmamıştım, hiçbir milletvekiline…
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Daha çok yapacaksın!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Senin yüreğin varsa gel yaparız, çok yaparız da sen gelemezsin! Sen
gelemezsin!
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Sen konuş, ben sana cevap vereceğim!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sen gelirsen, ben çok yaparım bunu! Ben nezaket yapmaya çalıştım
sana, ama sen onu da anlamadın! “İlk kez bir Yalova milletvekiline cevap vermek
zorunda kalıyorum.” dedim.
Şimdi, Haydar Bey’in,
Sayın Haydar Akar’ın attığı laf şu: “Vatandaş kaç paraya geçecek köprüden, onu
anlat! Yuh be!” dedi. Burada kötü bir söz yok. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Bir köprü yapılsın da kaça geçeceğini o zaman anlarlar ya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bunun edepsizlikle bir alakası yok! (AK PARTİ sıralarından “Yuh!”
sesleri) Sen gelmişsin, rüşveti, yolsuzluğu…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sana yuh olsun!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – …oradaki hırsızlığı operasyon olarak anlatıyorsun.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – İftirayı!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – O kasaları ben mi koydum?
İHSAN ŞENER
(Ordu) – İftirayı! İftirayı!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ayakkabı kutusuna doları ben mi koydum, doları? Dolarları Noel Baba
mı getirdi?
İHSAN ŞENER
(Ordu) – İftira atıyorsunuz! Hayret bir şey ya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Noel Baba’nın hediyesi mi bunlar? (AK PARTİ sıralarından “Yuh!”
sesleri)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Sen kendi partinin kutularına bak, git de!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Siz villa, arsa… (AK PARTİ sıralarından “Yuh!” sesleri)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Yuh” deyince, “Olsun buuu!” derler. Gerisini sen anlarsın! (AK PARTİ sıralarından
“Yuh!” sesleri)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Edebe bak, edebe!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, bir şey söyleyeceğim…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Bu mu nezaketin senin!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Tersaneleri, özel sektör yatırımlarını devlet yatırımı gibi
anlatıyorsun Sayın Coşkun.
Bak, Yalova küçük
bir ildir. Yalova milletvekillerinin nezaketinde karşılıklı sataşmamak vardır
ama çok isterim sataşmanı ki sana burada nasıl sataşma olur onu göstermek
isterim tabi ki. Sen bunları yapma! Yalova’nın geleneklerini bozma! Biz ne
Şükrü Önder ile ne İlhan Evcin ile bu kürsüde atışmadık.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Ben Temel Coşkun’um.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Sen Yalovalı olarak hissetmediğin için kendini bunları yapıyorsun.
Yapma bunu, bunu yapma!
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İstanbul ekibinden, belediyedeki ekipten.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Coşkun.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Müsaade ederseniz…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Arkadaşlar, bu paraleli geçti artık dikdörtgen! Dikdörtgen, üçgen,
bir sürü…
BAŞKAN –Bir
saniye…
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Şahsımı, adımı zikrederek birkaç kez… Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Ne
söyledi Sayın Coşkun?
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Yalovalı olmadığımı… Ne söylemedi ki efendim yani, ne söylemedi ki!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Coşkun, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Değerli milletvekilleri, sayın hemşehrim,
ilimin milletvekili bu kürsüyü çok kullanır, bu ekranları çok kullanır görevi
gereği.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sen de elini kolunu kullanırsın anca!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Ben de mütevazı, beyefendi kişiliğimi bugüne kadar bozmadım, bundan
sonra da asla bozmayacağım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Ben, nerede ne
konuştuğu… Maksadım ilin iki milletvekilinin birbiriyle kapışması veyahut da
yarışması değil, asla. Ama ben konuşurken grubuna hâkim olman lazım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ben sınıf başkanı değilim, özgür iradeli milletvekili o.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Özgür irade böyle bağırmayı mı gerektirir?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bizde parmak yok.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – O zaman cevabı ben vereyim, sen niye vermedin, o versin?
Oradaki sayın
milletvekili nefes almadan “Yuh!” diyecek kadar ileri gitmiştir ve siz bunu
saygısızlık saymıyorsunuz. Sizin ölçüleriniz değişik, sizin edep ve adap
anlayışınız değişik, hayâ anlaşınız değişik.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sen ayakkabı kutusundaki doları hırsızlık saymıyorsun.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – O ayakkabı elinizde kalacak merak etmeyin.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Neyi kalacak? Ben mi koydum o dolarları oraya? O dolarları ben mi
koydum oraya?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – O ayakkabılar elinizde kalacak sizin. O ayakkabıyla iki ay oynayın,
öyle kendinizi meşgul edin.
Yalova’daki
yatırımlara gelince: On iki yıllık milletvekili olduğunu söylersin sık sık ve
eski milletvekillerimizi de zikredersin bu kürsüde, Şükrü Önder Bey’i, İlhan Evcin
Bey’i. Onlar benim arkadaşım ve kardeşim, onları da zikredersin.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Şu tapeler ne Yalova Milletvekili, şu tapeler ne?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) –Bir defa ben… Sen nereden gelmişsen Yalova’ya, bir başka yerden,
derenin öbür tarafından gelmişsin, ben bu ülkenin, Karadeniz’in en güzel
yerlerinden gelmişim ve kırk yıllık da Yalovalıyım.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – “Derenin öbür tarafı” ne demek ya?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Ne demek “derenin öbür tarafı”?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Hiç senden farkım yok. Böyle, nereli olduğumuz yarışına girmeyelim.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – “Derenin öbür tarafı” ne demek? Ne demek “derenin öbür tarafı” ya?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Şimdi, dolayısıyla, Yalova’ya on iki yılda ne yaptığını bana bir
söyler misin Allah aşkına ya!
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – “Derenin öbür tarafı” ne demek?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – On iki yılda Yalova’ya ne yaptın, onu bir söyler misin? Sadece bu
kürsülerde konuştun, başka hiçbir şey yok.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Yani, derenin öbür tarafı neresi ya?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) –Hırsızlık yapmamış. Sen yaptıysan onu anlat!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Hükûmetimizin on bir yılda Yalova’ya yaptığı yatırımın toplamı 1,5
milyar TL’dir.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Yuh olsun sana!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Derenin öbür tarafı ha!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, herhâlde duydunuz değil mi? “Derenin öbür tarafından geldin.”den daha ağır bir hakaret olur mu?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bu tarafı neresi, öbür tarafı neresi? Yuh!
BAŞKAN – Sayın
İnce, bana göre hakaret değil. Hakaret kabul ediyorsanız söz veriyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ya ne hakareti! Bunlar faşist ya, faşist!
BAŞKAN – Çünkü
“derenin öte tarafı” da Türkiye’de çok kullanılan bir söz ama ben bunu hiçbir
zaman için hakaret anlamında anlamadım.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Nereden geldiği belli olmayanlar böyle konuşur, hep öyle olmuştur.
Nesebi gayrisahih!
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova
Milletvekili Temel Coşkun’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Şimdi, Sayın Başkan, önce, on iki yılda Yalova’dan alınan vergi,
Yalova’ya yapılan yatırım, buna bakmak lazım, alınan, verilen.
Biraz matematik
biliyorsan, git, önce bunları bir topla. Yalova’dan alınanlar verilenlerden 1,5
kat fazla; birincisi bu. Yani, fazla aldığımız bir şey yok, tam tersine,
zarardayız.
İkincisi, “Ne yaptın?”a gelince: Bak Temel Coşkun, Samsun’dan Kastamonu’ya, Mersin’e, Edirne’ye,
Kahramanmaraş’a git, “Yalovalıyım.” dediklerinde şunu derler: “Muharrem
İnce’nin memleketinden misin?” (CHP sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Geç, geç, geç onları! Onları geç!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, seninle Taksim Meydanı’na çıkalım.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Onları geç!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – İki saat bir köşede sen dur,
bir köşede ben durayım, bana bin kişi gelip fotoğraf çektirecek, sana 1 kişi gelip selam verirse maaşımı sana
bağışlayacağım. (CHP sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Ne alakası var?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, Yalova’nın adını marka yaptım ben, marka.
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Bununla neyi söylemek istiyorsun?
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Marka!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Yalova’nın adını marka yaptım, daha ne yapayım, daha ne yapayım?
(CHP sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Onu biz marka yaptık, biz. Yalova’yı biz öne çıkardık.
MUHARREM İNCE (Devamla) – “Derenin öbür tarafı.” Bak, bu çok ayıp. Benim de anne tarafım Karadenizli, baba tarafım
Selanikli. Bu çok ayıp.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Hani Yalovalıydın, hani Yalovalıydın? Beni Yalovalı olmamakla
suçluyorsun.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Hayır, ben kendimi Yalovalı hissediyorum ama sen kendini Yalovalı
hissetmiyorsun. Bak, sana yardıma gelenlere bile “Ya ben Yalovalı değilim.”
dedin geçmişte.
TEMEL COŞKUN (Yalova)
– Yalan söyleme, yalan söyleme! İspat etmeyen namerttir, ispat etmeyen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ben yalan söylemiyorum. Kazımiye Cami Yaptırma Derneği Başkanı bana
bunu söyleyen, ben onun… Bak, adını veriyorum.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Ben CHP’liye bile yardım ederim, senin seçmenine bile yardım ederim.
Ben Yalova Milletvekiliyim.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ben sana kendini Yalovalı hissetmiyorsun diyorum.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Yalova Milletvekiliyim, Yalova!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Derenin öbür tarafı” diyerek göçmenlere hakaret ediyorsun, hakaret
ediyorsun.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Senin danışmanlarına iş veriyorum, gönderdiğin adamlara, senin
gönderdiğin adamlara iş veriyorum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Göçmenlere hakaret ediyorsun.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Geç şimdi, geç şimdi!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sen bunu unutma. O derenin öbür tarafını sana Yalova’da
göstereceğim ben. (CHP sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Ya, geç şimdi onları!
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
– Sayın Başkan…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN ‑–
Buyurun Sayın Akar.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan..
BAŞKAN – Bir
saniye, Sayın Akar önce el kaldırmıştı.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın
Halaçoğlu, lütfen, Sayın Akar’ı bir dinleyeyim, sonra…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hatip, Grup Başkan Vekilinin değil, benim cevap vermem gerektiğini
söyledi. Ben bir cevap vermek istiyorum.
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir
saniye, bir dinleyin lütfen Sayın Coşkun, konuşuyor Sayın Akar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Grup Başkan Vekilinin kendisine cevap vermediğini, ona
söylemediğini, bana söylediğini ifade ederek benim cevap vermemi talep etti
sayın hatip.
BAŞKAN – Hayır,
öyle bir şey söz konusu değil.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hayır efendim, öyle söyledi. Hayır, efendim, edepsizlik…
BAŞKAN – Ben
konuşmayı dinledim efendim, size… Tutanakları getirteceğim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, tutanak elimde.
BAŞKAN –
Getirteceğim tutanakları, inceleyeceğim. Tutanakları getirteceğim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hayır efendim, Sayın Başkan, tutanak elimde.
BAŞKAN – Efendim,
burada soru-cevap işlemi yapmıyoruz biz. Eğer size sataşma varsa söz vereceğim,
tutanakları getirteceğim. Tamam, getirteceğim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 3 satır şey var burada.
BAŞKAN – Evet,
cevap verdi buna Sayın Grup Başkan Vekili.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – “Haydar Akar versin. Ben ona söyledim.” diyor.
BAŞKAN – Hayır,
lütfen…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Öyle şey olur mu ya, bana söylemiş adam.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Akar.
Buyurun Sayın
Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, bana söylediğini kendisi söylüyor.
BAŞKAN – Tamam,
Sayın Grup Başkan Vekili cevap verdi. Bir saniye, önce grup başkan vekilleriniz
mi konuşacak, siz mi konuşacaksınız bir kendi aranızda anlaşın lütfen ya,
lütfen ama.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, yani hakikaten siz milletvekilleri arasında
ayrımcılık yapıyorsunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Burada çok ciddi bir itham söz konusu olmuştur. Ülkede tamamen bir
ayrımcılık söz konusu edilmiştir “derenin öbür tarafı” denmek suretiyle.
Aslında bu konuda Meclisten kişinin özür dilemesi gerekir. Çünkü,
bakın, “derenin öbür tarafında” dedikleri insanlar Anadolu’dan Rumeli’nin fethi
sırasında oraya gitmiş evladı fatihandır. Oradan
tekrar Türkiye’ye dönmüşlerdir değişik zamanlarda.
BAŞKAN – Sayın
Halaçoğlu, yerinize varın, mikrofonu açsınlar. Yerinize varın, lütfen.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Yalova
Milletvekili Temel Coşkun’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, AKP’den sayın hatip bugün çok önemli, Türkiye’yi ikiye ayıran
çok ciddi bir hatalı söz sarf etmiştir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Hatalı değil, ayrımcılık yapmıştır.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Meclisten özür dilemesi gerekir çünkü… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Dar ağacı…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bilmediğiniz şeyde konuşmayın!
“Derenin öbür
tarafı” dediğiniz zaman… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – “Derenin öbür tarafı” dediğiniz, Rumeli fütuhatında Anadolu’dan
oraya göçürülmüş Türklerdir.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bırak da onu biz söyleyelim, kimi kastettiğimizi.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Kocacık yörükleridir, Filibe yörükleridir, Naldöken yörükleridir,
Tanrıdağı yörükleridir,
Selanik yörükleridir. Eğer bugün ülkenin yüzde 35’ini
meydana getiren o Türkleri -ki evladı fatihan denir-
siz onu “derenin öbür tarafı” diye nitelendirirseniz ülkeyi ikiye bölersiniz.
Bundan dolayı, bundan dolayı…
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) – Ya, buradan ekmek çıkmaz size!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Ama siz gene az bölüyorsunuz, Başbakanınız 36 parçaya bölüyor.
Dolayısıyla, her
şeyden önce bu Meclisten özür dilenmesi gerekir. Başkan Vekili Meral Akşener de
Selanik’ten gelmedir; evet, Muharrem Bey de oradan gelmedir, bizim birçok
vekilimiz de oradan gelmedir.
Siz hangi
tarafındansınız derenin?
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Ortasından!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Derenin hangi tarafındansınız siz?
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Ortasından!
BAŞKAN – Evet,
Sayın Halaçoğlu, teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Eyaleti Rum’dan mısınız? Eyaleti Rum’dansınız değil mi? Ayıptır be, ayıptır!
BAŞKAN – Sayın
Coşkun, lütfen, sözlerinizin düzeltilmesi için ve özür anlamında, buyurun, iki
dakika söz vereceğim. Özür dilemeniz için ama.
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim; lütfen, konuya açıklık getirin ve özür dileyin
Sayın Coşkun.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben bu Meclise,
yüce Meclise en fazla -bütün arkadaşlarım gibi- saygı duyan bir
milletvekiliyim. Özür dilemem gerekirse bunu gözümü yumup da dilerim ama ben
özür dilenecek bir şey değil… Ben sadece, sadece sayın milletvekilinin beni
Yalovalı olmamakla suçlamasına cevaben, Anadolu’da çok kullanılan, bizim
yöremizde de, memleketimizin her tarafında “Nerelisin?” dendiği zaman, “Derenin
öbür tarafı, beri tarafı, aşağısı, yukarısı…”
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – “Derenin öbür tarafı” değil, bir kere, “suyun” derler!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Bunlar Anadolu muhabbetidir, bunlar şivelerdir, bunlar çok
kullanılan laflardır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Geç bunları geç! Kıvırma, kıvırma!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Yüzde 35’i o, derenin öbür tarafındaki insanlar!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Her birimizin, seksen bir vilayette yaşayan arkadaşlarımızın her
birinin milletvekili olduğu yerlerle doğum yerleri farklıdır dikkat ederseniz.
Yani bunu böyle örtüştürmek veya buradan bir şeyler çıkarmaya çalışmak asla
mümkün değildir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Niye ya, benim doğduğum yer aynı, milletvekili olduğum yer aynı!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Biz vatandaşlarımıza sonsuz saygı içindeyiz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bir olgunluk göster de “Yanlış söyledim.” de!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Sayın İnce yani buradan bir şeyler çıkarmanın peşine düştüyse
yanlıştır bu, yanlıştır bu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ben bir şey çıkarmadım, sen kendin söyledin!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Biz vatandaşlarımızı severiz, sayarız, hiç birisine…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Çok seviyorsunuz!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Çok!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Sayın Hocam, yani bir kurumun başından geldiniz, bu lafı bu kadar,
böyle, kendinize göre yorumlamanızı hiç doğru bulmuyorum.
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Özür dilemen lazım, özür dilemen!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bu çok önemli bir laf ama!
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Ne kastettiniz “suyun öbür tarafı”ndayla,
ne kastettiniz? Ne varmış suyun öbür tarafında?
TEMEL COŞKUN
(Devamla) – Herkes, ötesi de bizimdir, berikisi de bizimdir, tüm vatandaşlar
bizim kardeşimizdir, 76 milyon bizim kardeşimizdir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Çık, milletten özür dile, milletten! Çık, Rumelililerden özür dile!
Terbiyesiz adam!
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Sayın Başkan, suyun öbür tarafının milletvekili
olarak söz istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Evet, ben de öyle, Sayın Başkan, hakaret kabul ediyorum.
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.34
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 21
milletvekilinin, basın yayın organları yoluyla vatandaşları aldatıcı ve
denetimsiz yapılan reklam ve programların önlenmesi için yapılması gerekenlerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/827)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son bir yıldır
televizyonlarda, internet sitelerinde, ulusal ve yerel gazeteler de dâhil tüm
basın-yayın organları aracılığıyla, özellikle çeşitli sağlık sorunlarıyla karşı
karşıya kalan vatandaşlar, hiçbir denetimi, güvenilirliği, izni olmayan
reklamlar yoluyla kandırılmaktadır.
Halkın zaaflarını
kullanarak sağlık sorunları sebebiyle çareyi bu tür reklamlarda bulan
vatandaşların bu zaaflarını en iyi şekilde kullanarak satışlarını yapan
firmalar büyük sorun oluşturmaya başlamıştır.
Görülmektedir ki,
farklı sektörlerde hiçbir dayanağı ve garantisi olmayan ürünlerin pazarlaması
yapılmakta ve verilen danışma hatları üzerinden bunların satışı yapılmaktadır.
Ülke genelinde bitki ve şifa merkezleri âdeta mantar gibi türemiştir.
5996 sayılı
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu'nun 24’üncü Maddesinde
“...her türlü yazılı ve görsel basın aracılığı ile sunulan bilgi dâhil, gıdanın
etiketlenmesi, tanıtımı, reklamı ve sunumu tüketiciyi yanıltıcı şekilde
yapılamaz.” denmektedir. Ancak, basın yayın organları üzerinden tüketiciyi
yanıltıcı şekilde tanıtımı ve satışı yapılan bu ürünler artık sözde sağlık
programları adı altında yapılmakta ve kamuoyunda ilaç algısı yaratılmaktadır.
Son derece
aldatıcı ve yanıltıcı olan bu reklamlar, bırakın tüketicilerin sorunlarına çare
olmasını, aksine, bu ürünleri kullanan binlerce insanı çeşitli sağlık problemleriyle
karşı karşıya bıraktığı görülmektedir. Tıbbi yöntemleri hiçe sayarak, doktor
olmayanların doktor önlüğü giyerek denetimsiz olarak ekranlarda reklam yapması
kamu sağlığının korunması açısından ciddi tehlike arz etmeye başlamıştır. Bu
ürünleri kullandığı için hayatını kaybeden, sakat kalan, sağlığı daha da
bozulan vatandaşların sayıları artmış, açılan dava sayısı artmıştır. Ancak
satışı yapılan birçok ürünün üzerinde adres ve iletişim bilgilerinin olmaması
tüketiciyi muhatap bulma konusunda da zor durumda bırakmaktadır.
Yine gıda
reklamlarında da yaşanan aynı sorun, kısa bir süre önce sahte, yanıltıcı ve
aldatıcı olduğu tespit edilen bal reklamlarıyla da ortaya çıkmıştır.
Görülmüştür ki tüketiciyi aldatanlara karşı ciddi bir mücadele gerekmektedir.
Bu yolla aldatılan milyonlarca vatandaşın sağlığı söz konusudur.
Fayda sağlaması
bir yana, zararı olan bu ürünlerin satışlarını engellemek, reklamlarını
engellemek için ciddi bir mücadeleye gerek olmaktadır. Konuyla ilgili
Bakanların da yaptığı açıklamalarda bu durumla ilgili endişeler dile getirilmiş
ve var olan istismara karşı mücadele gerekliliği dillendirilmiştir.
Tüm bu
sebeplerle, basın yayın organları yoluyla vatandaşları aldatıcı, denetimsiz,
izin alınmadan yapılan bu reklam ve programların önlenmesi, araştırılması ve
gerekli tedbirlerin alınması için, Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını
saygıyla arz ederiz.
1) Emre Köprülü (Tekirdağ)
2) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
3) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
4) Haydar Akar (Kocaeli)
5) Bülent Tezcan (Aydın)
6) Ali Serindağ (Gaziantep)
7) Hasan Ören (Manisa)
8) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
9) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
10) Mehmet Şeker (Gaziantep)
11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12) Namık Havutça (Balıkesir)
13) Veli Ağbaba (Malatya)
14) Muharrem Işık (Erzincan)
15) Rahmi Aşkın
Türeli (İzmir)
16) Sena Kaleli (Bursa)
17) Mustafa
Serdar Soydan (Çanakkale)
18) İhsan Özkes (İstanbul)
19) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
20) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
21) Kamer Genç (Tunceli)
22) Hurşit Güneş (Kocaeli)
2.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 23
milletvekilinin, Çin ve Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilen ucuz ve kalitesiz
malların yerli üreticiler üzerindeki etkilerinin ve sağlık alanında yarattığı
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/828)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Çin ve Uzak Doğu
ülkelerinden ithal edilen ucuz ve kalitesiz kimi ürünler ve bu ülkelerde
üretilen malların yurda kaçak sokulması, söz konusu ürünleri üreten yerli
üreticiler açısından haksız rekabete yol açmasının yanında, sağlığa zararlı
ürünlerin de yurda girişine neden olmaktadır.
Bu konuda Dış
Ticaret Müsteşarlığının yayınladığı ithalatta haksız rekabetin önlenmesine
ilişkin tebliğlerin, Sağlık Bakanlığının yayınladığı yönetmeliklerin, Türk
Standartları Enstitüsünün getirdiği sınırlamaların yeterli olmadığı, kalitesiz
ve sağlığa zararlı ürünlerin yurda ithalat yoluyla veya kaçak yollardan
girişinin önlenemediği gözlenmektedir.
Bu nedenlerle,
Çin ve Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilen veya yurda kaçak olarak sokulan
ürünlerin yerli üreticilerimiz üzerindeki etkileri ile sağlık alanında
yarattığı sorunların araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Sedef Küçük (İstanbul)
2) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
3) Ali Serindağ (Gaziantep)
4) Hurşit Güneş (Kocaeli)
5) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Arif Bulut (Antalya)
8) Veli Ağbaba (Malatya)
9) Kadir Gökmen
Öğüt (İstanbul)
10) Haydar Akar (Kocaeli)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) Muharrem Işık (Erzincan)
13) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
14) Rahmi Aşkın
Türeli (İzmir)
15) Bülent Tezcan (Aydın)
16) Sena Kaleli (Bursa)
17) Hasan Ören (Manisa)
18) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
19) Mehmet Şeker (Gaziantep)
20) Mustafa
Serdar Soydan (Çanakkale)
21) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
23) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
24) Kamer Genç (Tunceli)
Gerekçe:
Ülkemize ithal
edilen her ürün dış ticaret standartlarına ve TSE kurallarına uygun olmak
zorundadır. Ancak denetimlerin eksikliği, mevzuatımızdaki açıklar, ilgili
bakanlıklar arasında yaşanan koordinasyonsuzluk, laboratuvarların yetersizliği
nedeniyle bu standartlara uymayan ve toplum sağlığını tehdit eder nitelikteki
ürünler Çin ve Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilmektedir.
Diğer yandan,
yukarıda zikredilen standartlara uymayan ve içerdiği kanserojen kimyasallar
nedeniyle insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunduğu saptanan pek çok
ürün de kaçak yollardan ülkemize sokulmaktadır.
Çin ve Uzak Doğu
menşeli malların insan sağlığını olumsuz etkilemeleri sorunun bir boyutunu
oluştururken, ithal edilen veya kaçak olarak yurda sokulan ucuz ve kalitesiz
malların ülkemizde aynı ürünleri üreten firmalar üzerinde yarattığı olumsuz
etkiler sorunun bir diğer boyutunu oluşturmaktadır.
Söz konusu
ülkelerden ülkemize gelen ürünlerin bir kısmı insan sağlığına tehlike
oluşturacak kimyasallar barındırmaktadır. Bu ürünler evlerde ve iş yerlerinde
kullanılan eşyalarda, bebeklere yedirilen mamalarda, çocukların kullandığı
oyuncaklarda ve kırtasiye malzemelerinde, diyet hapları ve kozmetik ürünler
gibi tüketilen sağlık ürünlerinde saptanmaktadır. Halkımızın büyük bir çoğunluğu,
insan sağlığına verdiği zararları bilmeksizin, ucuz olması nedeniyle Çin ve
Uzak Doğu mallarını kullanmaya devam etmektedir. Bu konuda kamu kurumlarınca
yeterli denetim yapılmadığı gibi kamuoyuna yönelik sağlıklı bir bilgilendirme
de yapılmamaktadır.
Kimi ürünlerin
toplum sağlığı açısından yarattığı tehlikenin yanında ülke ekonomisi açısından
da sorun yarattığı gözlenmektedir. Manifatura, mefruşat, tuhafiye, mensucat
ürünleriyle tekstil sektörü, hırdavat başta olmak üzere inşaat malzemeleri
sektörü, boya ve kimyevi madde sektörü, oyuncak sektörü, kısaca iğneden ipliğe
bütün sektörler ve yerli üreticiler, Çin ve Uzak Doğu ülkelerinden yapılan
ithalat ve kaçak mal girişinden olumsuz etkilenmektedir. Söz konusu ürünler
ucuzlukları nedeniyle cazibe yaratmalarına rağmen kalitesizlikleri ve
dayanıksızlıkları nedeniyle tüketicilerimiz açısından orta ve uzun vadede
sorunlara neden olmaktadır.
Yarattığı katma
değer ve istihdam olanaklarıyla ülkemiz açısından büyük öneme sahip tekstil ve konfeksiyon sektörümüz Çin ve Uzak Doğu menşeli ürünlerden
en çok etkilenen sektör niteliğindedir. Çin'den ithal edilen tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin yarattığı haksız rekabet iç piyasada
yüzlerce işletmenin kapanmasına neden olmuştur.
Çin ve Uzak Doğu
ülkelerinden gelen ucuz ve sağlıksız ürünlere karşı tüm dünya gümrüklerinin
uyguladığı bazı engeller vardır. Ancak ülkemizdeki söz konusu engeller yetersiz
kalmaktadır.
Bu nedenlerle,
Çin ve Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilen veya yurda kaçak olarak sokulan
malların sağlık ve kalite açısından tüketicilerimiz üzerinde ve uğradıkları
haksız rekabet açısından üreticilerimiz üzerinde yarattığı sorunlar ile
alınması gereken önlemlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.
3.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü
ve 22 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı’nda
yaşanan olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/829)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
1 Mayıs 1977
tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'nda yaşanan ve 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan
olayların araştırılması, sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla Anayasa'nın
98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel
Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya
Önder (İstanbul)
16) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
İşçi sınıfının
birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs 1977 Türkiye siyasi tarihinin
dönüm noktalarından biri olmuştur. 34 emekçinin hayatını kaybettiği olayda
130'dan fazla kişinin yaralandığı bilinmektedir. Olayla ilgili açılan dava
iddianamesinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığına verilen tanık ifadelerinde
söylendiğine göre 500 bin emekçinin Taksim meydanında olduğu sırada DİSK
Başkanı Kemal Türkler'in konuşması başladığında
alanda silah sesleri duyulmuş ve kitle panik halinde hareket etmeye başlamıştır.
Sular İdaresi ve Intercontinental Oteli'nin üzerinden
tüfekli şahıslarca kitlenin üzerine ateş edilmeye başlanmış, daha sonra alana
giren panzer ses bombaları atarak paniği artırmış, bir kadını ezmiş, kitlenin
ise birbirini ezmesine sebep olacak şekilde hareket etmiştir. Kitle Kazancı
Yokuşu’na yönelmiş ancak sokağın girişini kesecek şekilde park edilen kamyon
insanların birbirini ezmesine sebep olmuştur. Olayların ardından çeşitli
iddialar ortaya atılmış ancak iddianameyi hazırlayan İstanbul Cumhuriyet
Savcısı olayın aydınlatılamadığını, olayların gerisinde "yurt ve insanlık
düşmanı karanlık güçler ve emniyet mensuplarının bulunduğunu" ileri sürmüş
ancak on dört yıl süren dava bu açıdan bir sonuca bağlanmadan bitmiştir.
Dönemin emniyet müdürünün ifadesi alınmamış, Intercontinental'in
ön odalarındaki polislerin ellerindeki kamera kayıtları mahkeme aşamasında
istenmesine rağmen getirilmemiştir. DİSK'in mahkemeye sunduğu deliller ortadan
kaybolmuş, mahkeme sırasında yargılananların tümü olayın mağdurları olduğundan
aklanmıştır.
TBMM'nin, yargı
aşamasında çözülemeyen bu olayı ele alarak aydınlatması ve suçluları ortaya
çıkarması, hayatlarını kaybeden 34 yurttaşımız kadar Türkiye işçi ve
emekçilerine karşı da tarihî sorumluluktur. 1 Mayıs 1977 katliamı, bir dizi
aydın, sendikacı, gazeteci, sanatçı ve bilim adamının faili meçhul şekilde
öldürülmesinin yanı sıra, 12 Eylül 1980 askerî darbesine giden yolu hazırlayan
en önemli toplumsal olaylardandır. Askerî darbelerle hesaplaşma arayışlarının
gerçek bir zemine oturtulması bakımından katliamın aydınlatılması kilit
önemdedir. Bu nedenle, 1 Mayıs 1977 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'nda
yaşanan ve 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların araştırılması, sorumluların
ortaya çıkarılması amacıyla Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda
siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için
aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı
olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu, İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği komisyonlarında siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerine de birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara
aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 27
Ocak 2014 Pazartesi günü saat 18.00’e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken tarafından Türkiye’de
taşeron işçilerin sorunlarının araştırılması amacıyla 10/5/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
22/01/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
22/01/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
10 Mayıs 2013
tarihinde Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından (3327 sıra no.lu) Türkiye'de taşeron işçilerinin sorunlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 22/1/2014 Çarşamba günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Özdal
Üçer, Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerimiz üzerine grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım.
Dünya insanlık
tarihinde en önemli kavramlardan bir tanesi emektir ve iş gücünün adaletli bir
şekilde kendi emeğinin karşılığını alabilmesi sorunudur. Nüfusu
80 milyona yakın olan bir ülkede, emekçilerin, genç nüfusun sayısının çok
olduğu bir ülkede, sosyolojik olarak gelir düzeyindeki farklılıkların uçurum
niteliğinde olduğu, birilerinin hiç emek vermeden trilyonluk sermayelere,
servetlere sahip olduğu ama birilerinin de gecesini gündüzüne katıp haftanın
altı günü, günün on saati çalışıp da asgari ücrete tabi olduğu bir ekonomik
sistemde adaletten, emeğin hakkından, insanlık onurundan ne derece bahsetmek
mümkündür, bunu çok değişik vesilelerle bu kürsüde söz almış bulunan birçok
milletvekili arkadaşımız dile getirmiştir. Milyonları bulan işsiz ordusu
var ülkemizde -yine aynı şekilde milyonlarca çalışan kesim var- hem çalışma haklarını
elde edememişler hem yapmış oldukları işin karşılığında almaları gereken ücreti
alamıyorlar hem izin haklarını kullanamıyorlar hem özlük hakları yok. Bununla
ilgili mücadele eden ve demokratik taleplerini dile getiren herkese de aynı
şekilde, nasıl ki değişik sorunlarla kendi taleplerini dile getirip demokratik
tepkilerini dile getiren kesimlere terör damgası vurulmuşsa, emekçiye de terör
damgası vurulup, onların yapmış olduğu demokratik eylemlere gaz bombalarıyla,
silahlarla, coplarla, şiddetle, bastırma politikasıyla yanıt verilmeye
çalışılmıştır.
Peki, bu ülkede
emeğiyle geçinenler hakkını
talep edemeyecekse, öğretmenler, sağlık çalışanları, eğitim
çalışanları, herhangi bir kamusal alanda çalışan, hizmet veren insanlar, kendi
geçimlerini sağlamak için adil bir ücret alamayacaksa, insanlık onuruna yaraşır
bir yaşam standardı kurmaya yetecek düzeyde bir ekonomik gelir elde
edemeyecekse, bu sorunun nereye varacağını kim, nasıl tahmin ediyor?
Eğer bu ülkede gerçek olarak kabul edilen şey, birileri milyonları
götürürken, birileri çocuklarına ayakkabı kutularında servetler saklarken; birilerinin de kendi çocukları güvencesiz
çalıştırıldıkları gemi kazalarında yaşamını yitirirse, iş kazalarında iş
cinayetleriyle yaşamını yitirirse, birileri sabahtan akşama kadar ya da
akşamdan sabaha kadar çalışıp ay sonunda asgari ücretle çocuğunun temel gıda
sorunlarını bile çözemezken bu ülkede adaletten bahsetmek nasıl mümkün olur?
Taşeron
çalıştırmayla binlerce insan çalıştırılıyor. Gerekçesi: “Efendim, kamuya yük oluyor.”
Dünyanın hiçbir yerinde emekçinin kamuya yük olduğu iddiası yoktur, sadece
Türkiye gibi, siyasi egemenlerin, sermaye çevrelerinin, kendi çıkarları
doğrultusunda siyaset yapanların, daha fazla milyonları çalabilmek, daha fazla
emek sömürebilmek, daha fazla insanın gelirine konabilmek ve daha fazla
sömürüyü gerçekleştirebilmek için uydurdukları bir gerekçedir.
Hâlihazırda
Türkiye’de 2 milyonu bulan, memur statüsüyle çalışan kamu emekçisi vardır.
Sayısı henüz tam netleştirilmemiş işçi statüsünde, geçici işçi statüsünde, 4/C
statüsünde taş patlasın toplam emekçi sayısı 4 milyonu bulmuyor bu ülkede.
Düşünün, 4 milyon emekçinin her birine 1.000 lira verilmiş olsa ne kadar
olacak? 4 milyar. Yani, bir yıl içinde sadece emekçiye 1.000 lira seyyanen zam
yapılmış olsa 4 milyar olacak. O 4 milyar ancak ve ancak o soruşturma izni
verilmeyen bakan, Başbakan çocuklarının ayakkabılarının kutusunu doldurmaya
yetecek, hatta dolduramayacak o kadar para. Emekçiye, işçiye gelince ödenek yok
ama yolsuzluğa ve keyfi sefaya gelince para gani. İşçi sömürülür, işçi iş
hakkından menedilir ama siyasi gücünü kullanıp, bakanlık sıfatını, Başbakanlık
sıfatını, yargı gücünü kullanıp kendi çocuklarına servet edinenler veyahut da
Dubai’de tatil yapanlar -yeri geldi- sevişenler savaşan pozisyonuna düşüyorken
fillerin sevişmesi ve savaşması hikâyesine dönüşüyor olay. Filler sevişse de
savaşsa da çimenler eziliyor.
Şimdi, yargı ve
Hükûmet birbirine girmiş. Neden? Kutu kutu
paralardan dolayı. Peki, o paralar kimindi? Tarlada
dayı, dede; kurumlarda çalışan insanların. Hangi kurumlarda? Eğitim
kurumlarında, sağlık kurumlarında, KİT’lerde, kamu kuruluşunda ve hatta bu Mecliste
çalışan 4/C’li insanların emeği üzerinden…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Köleleştirdikleri vatandaşların…
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – ...köle sistemini oluşturanların egemenliğinden daha ne kadar
bahsedeceğiz? Bu Mecliste kendi çocukları için trilyonu sağlayanlar var ama
kendi çocukları için, üniversite mezunu olduğu hâlde gelip bu Mecliste çaycılık
yapıp geçimini sağlamaya çalışan ve 4/C’li
statüsünden dolayı ızdırap içinde yaşayan insan da
var. Biz hangi ülkede yaşıyoruz? Birilerinin köşeyi döndüğü ve denizin öte
yakasına geçtiği, derelerin öte yakasına geçtiği bir ülkede mi yaşıyoruz? Yoksa, insanların “Oy dere, Kızıldere…” dediği, kan akan
derelerde mi yaşıyoruz? Yoksa, Fırat’ın öte
yakasındaki, dereler ötesi ülkede mi yaşıyoruz?
Taşeron işçilerin
sorunu… Mahkeme kararı olduğu hâlde, Karayolları işçileriyle ilgili yirmi yedi
aydır bu Hükûmet mahkeme kararını takmıyor. Peki, hukuku takmayacaksınız, halkı
takmayacaksınız, hakkı takmayacaksınız, “Biz başımıza buyruk yaşayacağız.” diye
bu kadar da oy alacaksınız, o zaman, Hükûmete söyleyecek sözümüz yok, biraz da
o Hükûmete oy veren, “İstikrar var efendim.” diyen bilinçsiz seçmeni uyarmak
sorumluluğunda hissediyoruz kendimizi.
“Efendim,
demokrasi gelecek. Efendim, bunlar dindardır…” Peki, dindarlar, sizin inandığınız
dinin Peygamberi, kölesi Zeyd’i azat etmemiş miydi?
Ama “Ben dindarım.” deyip din istismarı yapanlar, Dubailerde oteller alanlar
kendine taşeron işçi sistemiyle binlerce köle yaratmaya çalışıyor. Bunun neresi
vicdanlı, neresi insanlık erdemine yaraşır?
Söylenmekle
bitecek gibi değil bu sorunlar. Hangi kurumda olursa olsun, Türkiye’de emeğin,
emekçinin hakkını savunan herkes suçlu niteliğinde. Birçok sendikacının sadece
emek hakkını sahiplendi diye mahkemelerde cezası var. Peki, o “Ben hukukun
bekçisiyim.” diyen mahkeme sendikacıları tutuklarken, hak savunucusu olan
siyasetçileri tutuklarken bu yolsuzluk davasında kendi yolsuzluklarını ne kadar
sorgulayabiliyorlar?
Bakın,
Karayolları işçilerine asgari ücreti reva görenler, Van 11’inci Karayolları
Bölge Müdürlüğünde dönen milyarlık yolsuzlukları kim ne yapacak? Hangi şirket? Olur mu ya, yüzde 2,35 kırımla ihale alınıyor. Kaç milyonluk
ihale? 2 milyon 500 bin liralık ihale; 1,24. Peki, bu şirket hangi bakanın
güdümünde, hangi milletvekilinin yakını? Karayolları Bölge Müdürlüğünde
milyarlarca lira harcanmış ama Karayolları işçilerine gelince, sigortası
düzenli yatmıyor, onlara kadro verilmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Neden? Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi istikrarı savunuyor. Adalet
ve kalkınma ancak emeğin hakkıyla mümkün olur. Bir partinin “Ben AK PARTİ’yim.” diye kendini aklamaya çalışırken paralamasına
değecek bir şey değildir. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Muharrem Varlı, Adana
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup önerisinin İç Tüzük
gereği aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ama
lehte bir konuşma yapacağım çünkü böyle bir konuda aleyhte konuşmak herhâlde
insanlık anlayışımıza yakışmaz diye düşünüyorum.
Şimdi, bu taşeron
işçilerin problemleri yıllardan beridir devam ediyor. Bu konuyla alakalı,
Hükûmet birçok defa söz verdi. Her defasında sayın bakanlar çıktılar, açıklama
yaptılar, dediler ki: “Taşeron işçilerin problemlerini halledeceğiz, işte
bunları kadroya geçireceğiz, bunlar hak ettiklerini alacaklar.” Ama şu ana
kadar hiçbir gelişme, hiçbir düzenleme olmadı. En son bu torba yasada bir
beklenti vardı, taşeron işçilerin bir beklentisi vardı, bildiğim kadarıyla bu
torba yasada da taşeron işçilerini ilgilendiren, taşeron işçilerini
rahatlatacak, onların geleceğini huzur içerisinde yaşamasını sağlayacak bir
şeyler yok. Dolayısıyla, Hükûmet, bugüne kadar vermiş olduğu sözlerin
hiçbirisini yerine getirmedi ama her seçim döneminde böyle bir gündem oluşturup
işte “Taşeron işçilerin hakkını vereceğiz.” diyerek o insanların, o güzel
duygularından faydalanıp oylarını almaya çalışıp onları ne yazık ki hep
yanılttılar, onların taleplerini hiçbir zaman karşılamadılar.
Değerli
arkadaşlarım, bu taşeron işçilerinin kıdem tazminatı hakları yok. Bunlar emekli
olacakları zaman ne alacaklar, neye göre hak sahibi olacaklar, bunları dahi
bilmiyorlar birçoğu. Bunların iş garantileri de yok, taşeron firma bugün A
firması işçi çalıştırıyor, bir problem çıktığı zaman hemen bir başkasına fason
bir şirket kurdurup o şirketin üzerinden yeniden işi devam ettiriyor, taşeron
işçi, dolayısıyla o şirkette çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla taşeron
işçinin ne yazık ki bir iş garantisi de yok, istediği zaman işveren, istediği
şekilde kapının önüne koyabiliyor ve bu insanlar aç sefil, biçare evlerine
ekmek götürmek için gayret gösterirken, ter akıtırken kapının önünde buluyorlar
kendilerini.
Ya, hepimiz
insanız, hepimiz iyi yaşamak isteriz, hepimiz çocuklarımız eğitimini daha iyi
alsınlar, onların ihtiyaçlarını daha iyi karşılayalım diye gayret gösteririz.
Bütün ömrümüz, hayatımız bunun üzerine kurulmuştur ama baktığınız zaman, bu
insanlara en ağır işler yaptırılıyor, en ağır çalışma şartlarında, şekillerinde
çalıştırılıyor ama aldıkları ücrete baktığınız zaman asgari ücret değerinin de
birçok zaman altında çalıştırılıyor. Bu, kapı altı dediğimiz, merdiven altı
dediğimiz yerlerde çalıştırılan tekstil işçilerinin birçoğu da taşeron işçisi
ne yazık ki. Fabrikaların değişik kademelerinde çalıştırılan işçilerin birçoğu
da taşeron işçisi, belediye bünyesinde en ağır işleri yapanlar, bakanlıkların
en ağır işlerini yapanlar ne yazık ki hepsi taşeron işçileri. En ağır şekilde
çalıştırılırlar ama çalıştıklarının karşılığını da ne yazık ki alamazlar.
Dolayısıyla, taşeron işçilerin haklarının bir an önce verilmesi lazım. Bunları
bir an önce kanunlaştırarak onları rahatlatmamız lazım.
Bunlar, başlarına
gelebilecek kazada nereye, nasıl şikâyet edecekleriyle alakalı hukuki
problemler de yaşıyor. Bu hukuki problemlerin de giderilmesi lazım. Yani bu
insanlar da netice itibarıyla çalışıyorlar, çalıştıkları yerde iş kazası
geçirebiliyorlar, iş kazası geçirdikleri zaman haklarını nasıl savunacaklarını
da bilmiyorlar. Bununla ilgili de bir hukuki düzenleme yapmamız lazım. Yani
bunlar köle değil, bunlar netice itibarıyla bu ülkenin insanları ve çalışarak
üretim yapıyorlar, üretime katkıda bulunuyorlar. Dolayısıyla, üretime katkıda
bulunan insanları da korumamız lazım, gözetmemiz lazım.
Bu sözleşmeli
personellerle alakalı bir değişiklik yaptınız, onların birçoğunu kadroya geçirdiniz
ama sulama birliklerinde çalışan sözleşmeli personelleri sanki bu ülkenin
evladı değilmiş gibi, sanki onlar uzaydan gelmiş gibi bu yasanın içerisine
koymadınız. Dolayısıyla, onlar şu anda mağdur bir şekilde; bir an önce, sizin
geçmiş dönemde yapmış olduğunuz, diğer sözleşmeli personellere vermiş olduğunuz
hakların aynısından faydalanmak istiyorlar. Çünkü onların da hakkı, onlar da
sözleşmeli personel ama onları ne yazık ki ikinci sınıf vatandaş yerine
koydunuz ve sözleşmeli personel statüsünde değerlendirmeyip kadroya almadınız,
dolayısıyla mağdur ettiniz. Bu mağduriyetin de bir an önce giderilmesi lazım.
Bu insanlar sizden bunu bekliyor. Hükûmetseniz eğer her insanın mağduriyetini
gidermek, her insanın sorumluluğunu üzerinize almak zorundasınız.
Değerli arkadaşlarım, bir yanda bir eli balda, bir eli yağda, bir
yanda kasaları paralarla doldurmuş, kasalar paraları almamış, ayakkabı
kutularında çil çil dolarları saklayanlar, bir
tarafta her istediğine hükmedebilen, hâkimleri, savcıları bir gecede değiştiren,
polis teşkilatının yarısına yakınını bir gecede tayin yoluyla değiştiren bir
anlayış, bir tarafta da kölelik zihniyetiyle üretmeye çalışan, evinin ekmeğini
çıkartmaya çalışan, asgari ücretle geçinmeye çalışan insanlar. Yani, bu Allah’tan reva mıdır? Bu, inanan insanların kabul
edebileceği bir şey midir? Bu, vicdanlara sığabilecek bir şey midir? Çil çil dolarları ayakkabı kutularında saklarken hiç mi
aklınıza evine ekmek götüremeyen insanlar gelmedi? Hiç mi onların bu çocukları
nasıl okuyor, kıyafetlerini nasıl alıyorlar, nasıl okul ihtiyaçlarını
giderebiliyorlar, harçlıklarını temin edebiliyorlar diye düşünmediniz?
Dolayısıyla, bu ülkede çifte standart vardır. Bir tarafta kasaların dahi
almayacağı kadar çok para birikmiş, ayakkabı kutularında saklanıyor, öbür
tarafta da “Ay başını nasıl çıkartırım, ben çorbamı nasıl kaynatırım, evimde
çoluğumun çocuğumun rızkını nasıl temin ederim?”in
kaygısıyla yaşayan; her gün “Acaba işimden olacak mıyım, acaba beni yarın müteahhit firma kapı önünde bırakacak mı, acaba bir
kabahatim oldu mu, kusurum oldu mu?” düşüncesiyle yaşayan insanlar var.
Allah’tan korkan insan, vicdan sahibi insan bunların hepsini düşünmeli ve ona
göre hesabını yapmalıdır. Siz eğer bir bakanın oğlu yargılanmasın diye
savcıları, hâkimleri her gün tayin yaparken, polis teşkilatını darmaduman
ederken taşeron işçilerin hakkını ve hukukunu gözetmezseniz Allah sizden bunun
hesabını sorar; bırakın kulunu, önce Cenab-ı Allah
sizden bunun hesabını sorar. Onun için, taşeron işçilerin haklarını, hukuklarını
bir an evvel verip o insanları standartlarını yükseltecek, geçim seviyelerini
yükseltecek bir duruma taşımalıyız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sayın Süleyman Çelebi şu
anda salona teşrif etmişlerdir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sevgili Başkanım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sana daha ne yapayım ya.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Siz mi bu katkıyı verdiniz? Çok teşekkür ediyorum Sayın Grup Başkan
Vekilim.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisinin verdiği taşeronlaşmanın araştırılmasına ilişkin önergenin
lehinde konuşmak üzere kürsüdeyim. Hepinizi selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında, Türkiye’nin en önemli temel yarası bu kürsüden konuşuluyor
bugün. Milyonları ilgilendiren, yani görünürde 1,5 milyon kişi gibi olan
taşeron, aslında, aileleriyle bakıldığı zaman tam 6 milyon kişiyi ilgilendiren
bir temel sorunu konuşuyoruz. Nedir bu temel sorun diye bakıldığı zaman… Bakın,
1 Mayıslar niye doğmuştur Amerika’da? Sekiz saatlik iş gücünü elde etmek için.
Yani kölelik düzenine karşı, kölelik çalışma sistemine karşı, sekiz saatlik
çalışma elde edilsin diye, on iki, on üç, on dört saat çalışan işçiler sekiz
saatlik çalışmayı elde etsinler diye mücadele ettiler, bedeller ödediler,
idamlar oldu, ölenler oldu ve onun sonucunda sekiz saatlik çalışma hakkı elde
edildi. 1 Mayıs İşçi Bayramı da böyle doğdu.
Şimdi, bugün
bakıldığından tam tersine bir dönüş var ülkemizde ve yaygınlaşan. Dünyada da
tabii, küreselleşmenin getirdiği bir yeni sistem, neoliberal
politikalar yeniden sistemi altüst ediyor ve çalışma koşullarını yine kölelik
koşullarına dönüştürüyor. Buraya bakıldığı zaman, bugün ülkemizde, çalışanların
yüzde 47’si -bu benim rakamım değil, bakanlığın rakamı- asgari ücretle
çalışıyor. Yani çoğu taşeronda çalışan işçilerimiz ve asgari ücretle
çalışıyorlar. Asgari ücret Türkiye’de ne kadar? 840 TL. Açlık sınırı ne kadar?
1.085 TL. Bunun yerine 840 lira alıyorlar ama bu 840 lirayı sekiz saat
karşılığında almıyorlar. Neyin karşılığında alıyorlar? On saat, on bir saat, on
iki saat çalışıyorlar Sayın Bakan. On iki saat çalışan, on üç saat çalışan
insanlar taşeronda bu parayı alıyorlar. Bu, işte, tam da
Türkiye’deki sömürü düzeninin nereye geldiğinin önemli bir göstergesi.
Şimdi, şöyle bir
bakış var: “Ne yapalım ya, biz, işte, hizmetleri daha kolay erişilir hâle
getirmek için işi taşeronlara yaptırıyoruz.” Daha başlangıçta, taşeronun
doğmasının nedeni neydi, taşeronlaşmanın doğma nedeni? “İşte, park bahçelerde,
yemekhanelerde, hizmetlerde taşeron işçisinin dışında maliyetler çok yüksek, bu
maliyetlerle biz bu hizmetleri satın alırken bu pahalı maliyete dayanamıyoruz.”
denildi. Şimdi, gerçek öyle mi? Hayır. Şimdi üretimin
bütün alanında bir taşeron hükûmeti zaten bu Hükûmet, taşeron uygulamalarıyla
ün salmış bir hükûmet, bir iktidar var ve taşeronu yaygınlaştırıyor. Yani, “Her
yer Taksim, her yer direniş.” diyenler, şimdi “Her yer taşerondur. İktidarın
bütün uygulamaları taşerondur.” diyor.
Çok basit çözümü
var, hani ben bu kürsüye çıktığım zaman, “Efendim ne yapalım, maliyetler… Neyle
böyle bol bol keseden konuşuyorsunuz muhalefet olarak, hangi kaynaktan?” diye
soracak olursanız cevabını da vereceğim. O, aradaki tefecilere, aradaki o
zengin ettiğiniz o taşeron firmalara verdiğiniz kaynağı işçilerin cebine
koyduğunuz zaman bu sorun çözülür. Yani, o kutulara saklanan paralar yerine, bu
paraları işçiye dağıttığınızda bu sorun çözülür arkadaşlar. Yeni bir kaynaktan
bahsetmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – 28 Şubatta…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Sen bu işleri hiç bilmezsin. Otur oturduğun yere.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Tabii, tabii…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Önce bil, ondan sonra boşu boşuna burada bana laf atma.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa ) – Ben biliyorum seni.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Diyorum ki bir daha, bir de altını çizerek söylüyorum: Burada
taşerondan, normal bir kadroya alındığı zaman işçiler, o birkaç tane müteahhit, zengin ettiğiniz müteahhit yerine bu paraları
değerli arkadaşlar, gerçekten bu işçilere dağıtsanız alım gücünü düzeltirsiniz;
seviyesini, çalışma koşullarını belirli bir seviyeye getirirsiniz. Alım gücü
iyi olan bir işçi sanayiye katkı verir, üretime katkı verir, Türkiye'nin
zenginleşmesine daha katkı verir. Birilerini zengin etmek yerine o işçilerin
tamamına, o kutulara koyduğunuz parayı gelin diğerlerine dağıtın; istediğimiz
budur, talebimiz budur, bunun anlaşılmasını istiyorum.
İkinci önemli
konu: Değerli arkadaşlar, bakın şu anda taşeron işçileri Cerrahpaşa
Hastanesinde direniş yapıyorlar, onları buradan selamlıyorum. Taşeron işçileri
niye direniş yapıyorlar? İşten atıldıkları için. Bir başka taşeron uygulamasına Cerrahpaşa
ihalesi verilmiş, oradaki ilgili birimler, rektörlerle konuşuluyor, oranın
birimleriyle konuşuluyor, o işçilerin çaresizliğine, o işsizliğe bile çare
üretilemiyor. Bu işçiler on ay, on bir ay çalışıyorlar, iş akitleri
feshediliyor, kıdem tazminatı hakkından mahrum bırakılıyorlar. Yazık günah
değil mi? Bu emeği sömürmek, hâlen bu emeğin sömürülmesine seyirci kalmak size
yakışıyorsa devam edin; yakışmıyorsa “Bir an önce bu taşeron uygulamasını
kaldırın.” diyoruz.
Üçüncü önemli
konu: Bir sürü statüde çalışanlar var, 4/C’liler var,
4/B’liler var, var oğlu var, bir sürü sözleşmeli,
uygulamada olan sistemle işçi çalıştırılıyor, bu Mecliste de çalıştırılıyor. Bununla ilgili Meclise
yasa teklifini sunduk, gelin, biraz, diğer hayalî işlerle uğraşmak yerine
Türkiye’nin gerçek gündemine bir dönün, şu işsizliğin, yoksulluğun gerçekten bu
ülkenin mağdurlarının sorununun çözümüne gelin bir katkı verin, bunu yapalım,
yoksa yapay gündemle Türkiye’yi yeterince meşgul ettiniz. Artık Türkiye’nin
gerçek gündemi bu ülkenin işsizleri, yoksulları, bu ülkenin gerçek
mağdurlarıdır, gelin, onlara sahip çıkın.
Dördüncü önemli
konu: Değerli arkadaşlar, emeklilikte yaşa takılanların sorunudur. Bu, buradaki
bütün muhalefet partilerinin, iktidar partisinin sorunudur. Bakın, emeklilikte
yaşa takılan arkadaşlar gelmişler 50-55 yaşına, emeklilik hakkını doldurmuşlar,
prim gün sayısını tamamlamışlar, sırf yaşı bekliyorlar, yaşı beklerken de şu
anda onların çoğunun çalışma imkânı yok, onlar sağlık hizmetlerinden
yararlanamıyor. “Ya, bu sorunu çözelim.” diyoruz, bu Meclisin önüne
getiriyoruz, oylarınızla bunların hepsi yokmuşçasına bir parmaklarınızı
kaldırıyorsunuz bir parti grubu aşkına ve uğruna, bu esas sorunun çözümüne
zerre kadar katkı vermiyorsunuz.
Emeklilerin
sorunu var, işte, burada sizin, Meclisin seçtiği ombudsman
dedi ki… Biz bu kürsüde konuştuk muhalefet partileri olarak, “Bu yaptığınız
yasa emeklilerin yasası değil.” dedik, anlattık; “Bu, intibak değil.” dedik,
anlattık ama siz bize inanmadınız. Şimdi sizin seçtiğiniz ombudsmana
inanacak mısınız bilmiyorum ama diyor ki: “Bu yasa intibak değildir.”
Dolayısıyla, bu süreçlere seyirci kalmamak…
Şimdi, yeniden
bir uygulama daha yapıyorsunuz yandaş sendikaları korumak adına ÇAYKUR’da.
ÇAYKUR, şu anda yeni üretim birimleri yerine şu andaki soğuk çay üretimini bir
taşeron firmaya verdi ve oradan sağlayacağı yeni istihdamlarla oradaki yetki
sürecini kendisine ait yandaş sendikaya çevirmek için her şeyi yapıyor.
Sonuç itibarıyla
şunu söylüyorum: Artık emekçiler sizden ciddi anlamda bir sonuç bekliyor. Artık
ellerinizi işçilerin aleyhine değil, lehine kaldırın diyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hiç gördün mü, gördün mü?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İsmail Güneş, Uşak Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ
(Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
taşeron uygulamaların yasal bir mevzuata kavuşturulması hakkında Meclis
araştırması açılması hakkındaki grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki bu taşeron işçi ne zaman başladı, ona bakmak lazım.
Taşeron işçinin, tabii, Avrupa’da belki yüzyıllıktan fazla bir geçmişi var.
Ülkemizde de ilk işçi kanunuyla ilgili 1936 yılında 3008 sayılı Yasa’da alt
işverenle ilgili kanuni düzenleme yapılmıştır ama ülkemizde taşeron işçiyle ilgili
ilk uygulamalar, daha çok kamudaki ilk uygulamalar 1985 yılında ANAP
hükûmetleri döneminde başlamış, daha sonra da 1990 yıllarından itibaren de
giderek artmıştır ve bizden
önce kaç tane hükûmet geçmiştir, bunların hepsi de taşeron işçi
kullanımını veya alt işveren kullanımını, uygulamasını sahiplenmişlerdir; bunun
devamı yönünde karar almışlardır, bunlarla ilgili de hiçbir problemin çözümüne
katkıda bulunmamışlardır.
Şimdi “Taşeron
işçi nereden çıkmıştır?” diye baktığınız zaman, taşeron işçinin çıkış nedeni
şudur: Kamudaki çalışan işçilerin verimli çalıştırılmaması nedeniyle de, en çok
da belediyelerdeki temizlik işçilerinin verimli çalıştırılmaması nedeniyle de
alt işveren veya hizmet alımı kısmına geçilmiştir ve bunu günümüzde de biz
verimlilik açısından karşılaştırdığımızda, Uşak Şeker Fabrikasında 450 işçi
çalışmaktadır, yıllık ürettikleri şeker miktarı 28 tondur. Yine Konya Torku Şeker Fabrikasında 350 kişi çalışmaktadır,
ürettikleri şeker miktarı yıllık 75 bin tondur. Yani, buradan da gördüğünüz
gibi 3 kat daha fazla hizmet üretebilmektedirler.
Biz tabii ki
taşeron işçinin ülkemizdeki sayısına baktığımızda kamudaki taşeron işçi sayısı
660 bin, özel sektördeki de 575 bin civarında olup toplam 1 milyon 200 bin
civarında taşeron işçi vardır. Biz tabii ki buradaki taşeron işçilerimizin
sorunlarına asla duyarsız kalamayız. Bunlar bizim kardeşlerimiz, tabii ki
vatandaşlarımız. Ülkemizin ekonomik kaynaklarını yeterli kullanmak ve yerli
yerinde kullanmak bizim de görevimizdir diye ben düşünüyorum.
Tabii, buradaki
en büyük problem şudur taşeron işçilerle ilgili: Taşeron işçilerin mevzuattan
kaynaklanan yıllık izinlerle ilgili, kıdem tazminatıyla ilgili, ihbar
tazminatıyla ilgili problemleri vardır ve bunlarla ilgili problemlerin de
mutlaka çözülmesi gerektiğine biz inanıyoruz. Burada, yıllık izinlerin
ücretleri Kamu İhale Kanunu’nda belirtilmediği için, kıdem tazminatı, ihbar
tazminatı gibi değerler yine Kamu İhale Kanunu’nda kamu ihale bedelinin yüzde 3
kısmının içine sokulduğu ve bu da bunu karşılamadığı için mutlaka burada bir
yasal düzenleme yapmak gerektiğine biz inanıyoruz. Diğer taraftan, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanımız bununla ilgili çalışmaları başlatmıştır, Maliye
Bakanımız bunlarla ilgili çalışmaları başlatmıştır.
Diğer taraftan,
bu işçilerimizin ücretlerinin alımıyla ilgili problemler olduğu
yansıtılmaktadır; bu, doğru değildir. Eğer kamuda çalışan işçilerimizin kamu
tarafından alt işverene ücret ödendiği takdirde bir sonraki ayda işçilere bunu
ödediğini gösterir makbuzu getirmediği takdirde bir sonraki hak ediş kesinlikle
verilmemektedir. Burada herhangi bir problem yoktur. Fazla mesai çalışmasıyla
ilgili de problem yoktur. Bu işçilerimiz, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndaki
gereklere uyarak haftalık 45 saat çalışmaktadırlar. Bunun fazlası çalıştıklarında
da fazla mesaileri daha önceden Kamu İhale Kurumundaki düzenlemelere uygun bir
şekilde, o kurum bununla ilgili düzenlemeleri daha önceden öngörerek bayram ve
tatillerde ne kadar kişinin fazla çalışacağına ve bunlarla ilgili ne kadar
fazla mesai ücreti verileceği önceden tahmin edilmekte ve onlarla ilgili de
paraları ödenmektedir. Bunlarla ilgili asla bir ödenmeme durumu söz konusu
değildir.
Diğer taraftan,
tabii ki en çok suistimal edilen konulardan bir
tanesi taşeron işçilerinin kamuya alınması. Tabii ki bu alt işveren sektörü
nereden çıkmıştır? İşçilerinizi yeterli miktarda, verimli miktarda
çalıştıramadığınız için bu ortaya çıkmıştır. Siz, bunları tabii ki kamuya
aldığınız zaman aynı problemlerle tekrar karşılaşacaksınız. Eğer burada bir düzenleme
yapacak olursak, biz, bunları tabii ki kamuya almak isteriz ama ekonomik
bütçemizin bunu kaldırması mümkün değildir. Yaklaşık 435 milyar olan 2014
bütçemizin 135 milyarı çalışan yaklaşık 3 milyon kamu personeline, aşağı yukarı
da 120 milyar miktarı da yaklaşık 9,5 milyonu bulan emekliye gitmektedir. Eğer
siz bunları da kamuya aktarırsanız bunlara ödeyeceğiniz kaynağı bulmanız mümkün
değildir. Ve sizin yaptığınız gibi şöyle yaparsak biz: Eğer ki, yani “Biz,
bunlara hiç ücret ödemeyelim ama ücretlerini artıralım, sonra da işten
çıkaralım.” derseniz, o, sizin yapabileceğiniz bir şey. Şimdi, size, muhalefet
tabii ki iktidarda olmadığı için birtakım vatandaşlarımıza, burada çalışan
işçilerimize vaatlerde bulunuyorlar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Şu ayakkabı kutusundakileri ver, yeter onlara.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) - Oysa onlar da iktidara gelseler bunları yapamayacaklarını, bunların
ekonomik bakımdan mümkün olmadığını onlar da pekâlâ biliyorlar ama tabii ki ben
bu muhalefete de hak veriyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
- Sizden başka kimseye yaşam hakkı tanımıyorsunuz.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) - Yani uzun süre iktidardan uzaklaşınca ülkenin nasıl yönetileceğini,
kamu maliyesinin nasıl yönetileceğini unutmuşlar. Dolayısıyla da hiçbir kaynağı
olmadı.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
- Hırsızlık yapmayacaklar, rüşvet yemeyecekler.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Şimdi, ben şöyle bir şey… Tabii ki buradan bu 17 Aralık 2013
tarihindeki müdahaleyle ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Burada tabii
ki, bu rüşvet alımına karışan insanlar varsa mutlaka bunlar hesabını versin.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – “Varsa, varsa…”
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Bunlarla bizim bir şeyimiz yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - “Var” de, “Var” de!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Siz şunun hesabını verin, ben şunu söylüyorum: 2002 yılından önce kamu bankalarındaki
verdiğiniz kredilerin dönüş oranı kaçtı? Yüzde 40’tı.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Ne kadar da…
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Bu geri dönmeyen kredileri kimlere verdiniz?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben şimdi Halk Bankasındaki krediyi anlatacağım biraz sonra.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Bu yasal bir yolsuzluktu, yasal bir hırsızlıktı, bu hırsızlığı siz
normal hâle getirdiniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sen de KİT Komisyonundasın; yolsuzlukları benden iyi biliyorsun,
benden!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Biz bunların hepsini kapattık. Bugün kamu bankalarının…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Benden iyi biliyorsun!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …kredilerinin geri dönüş oranı yüzde 97-98’dir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Satıyorsunuz o kredileri, satıyorsunuz!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bugün bir tape daha çıktı, Rıza Sarraf
demiş ki: “Memura, bakana bir de bilmem kime parayı peşin vereceğim.”
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Siz bunu asla yakalayamadınız, asla göremediniz. Emlak Bankasının
Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklarının verdiği kredilerinizden 1 milyar kredi
hâlâ batıktır…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Satıyorsunuz o kredileri!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …kimlere verdiğinizi de çok iyi biliyorsunuz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Satıyorsunuz o kredileri.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla)
– Yani bunlarla baş edemezsiniz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Taşeron işçisini anlat!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Yani birileri sizin önünüze bir şey koydu, ona sarılıyorsunuz. (CHP
sıralarından gürültüler)
Yani muhalefet
kendi imkânlarıyla, kendi gücüyle, kendi fikriyle iktidara gelemeyeceğini
anlayınca birileri bunlara bir şey sundu, onlara sarıldılar ve onlarla bir yere
gelmek istiyorlar.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) – Bize masal anlatma, masal dinlemekten bıktık!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Ben size şunu söyleyeyim: Gerçekten de bu ülkeyi hepimiz seviyoruz
ama eğer siz de seviyorsanız biz de buna inanmak istiyoruz.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) – Masal anlatma, masal anlatma!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Onun için, Türkiye'nin geleceği için…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sizin gibi çalalım, öyle mi diyorsun!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …iyi muhalefet yapın, iyi projeler üretin ve gerçekten de halk da
sizi takdir etsin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Öyle mi diyorsun, ayakkabı kutularında mı istifleyelim paraları,
kasalarda mı biriktirelim paraları?
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Çünkü siz söylüyorsunuz ama
size halk inanmıyor. İnşallah 30 Martta da halk bize inancını gösterecek…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Allah ile aldatıldığını anlayacak o halk bir gün.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …size inanmadığını gösterecek ve dolayısıyla da bunu çok iyi
göreceksiniz. Yani buradan biz her zaman için doğrunun, dürüstün yanındayız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Senin kadar işçi düşmanı bir adam tanımadım ben ya!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Yahu, şimdi, şöyle bir şey…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İşçi düşmanı! KİT’te de öyleydin sen.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …biz, işçilerin yanındayız.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ya, senin kadar…
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Yahu, 2002 yılında asgari ücret kaçtı? 184 liraydı. Şimdi kaç? 833
lira. Yeter mi? Yetmez.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İşçi düşmanısın sen ya, işçi düşmanısın sen, işçi.
BAŞKAN – Sayın
Akar, lütfen dinleyin…
Sayın Ağbaba…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ya bu böyledir ciddiyim ama. Ya, 800 lirayı çok görüyorlar işçiye
ya!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Ama bunlar bunları artıramazlar, bunları anca biz artırırız…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bedava çalıştıracaklar.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …ve gayrisafi millî hasılayı biz üç katına artırdık.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ya, sen o vatandaşın vergisiyle okudun be!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Eğer biz gelmeseydik sizler ülkedeki bu memurların, işçinin maaşını
ödeyemeyecektin, maaşını.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 800 lira alan taşeron işçinin vergisiyle okudun, yazık günah sana
be!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – Vatandaş bunların hepsini biliyor ve ondan sonra Avrupa’nın,
IMF’nin peşinde koşturacaktınız, ülkenin şerefiyle…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yazık sana, yazık! Aynı şeyleri KİT’te de yapıyordun sen. 800
lirasını çok görüyorsun sen.
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …yani, şerefini beş paralık ettiniz. Böyle bir şey olur mu
bilmiyorum arkadaşlar.
Yani, ondan
sonra, işçinin, emeklinin peşinden düşün. Biz sizler gibi sendika ağalığı
yapmadık, işçileri sömürmedik arkadaşım.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sen var ya sen işçi düşmanısın, işçi!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – En son konuşacak bir kişi varsa o da sensin diyorum…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – İşçi düşmanı!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İnsan düşmanısın sen!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) – …ve dolayısıyla biz işçinin yanındayız ve ne kadar bağırırlarsa
bağırsınlar asla bizi susturamayacaklardır diye düşünüyorum ben. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) ve biz her zaman işçinin yanındayız,
köylünün yanındayız, çiftçinin yanındayız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Evet, hepsinin canına okudunuz, canına!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) - Dolayısıyla da onların hakkını yine biz vereceğiz. Sizler asla bir
şey yapamayacaksınız diyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Siz, cebinizi doldurursunuz, cebinizi! Bunun yanındasınız, bunun!
İSMAİL GÜNEŞ
(Devamla) - Bu vesileyle, yüce heyetimizi, aziz milletimizi ve sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çelebi.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, ben…
BAŞKAN – Bir
saniye, Sayın Çelebi’ye verdim sözü.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı konuşmasında bana yönelerek “sendika
ağaları” dedi.
BAŞKAN – “Sendika
ağaları” dedi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Evet. “Sen, işçi düşmanı sendika ağasısın.” dedi.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çelebi, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Ağalığı kabul
etmiyor musunuz yani?
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Uşak
Milletvekili İsmail Güneş’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Şimdi, nasıl kabul edeceğimi söyleyeceğim Sayın Başkan izninizle.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sendika ağası konuşuyor!
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Bakın, şuraya bir bakın şuraya, burada sendika ağasını
bulamazsınız.
AHMET YENİ
(Samsun) – Konuşma yapıyor sendika ağası!
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Ama bu tarafta ağa çok var. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) – Sendika ağası koşuyor, dinleyin!
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Şimdi, bak, net söylüyorum, onurumla çalıştım.
HAMZA DAĞ (İzmir)
– 28 Şubat, 28 Şubat…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Sendika ağası kimse şerefsiz ve namussuzdur, kim yapmışsa!
BAŞKAN – Sayın
Çelebi, lütfen, bu sözleri kullanmayalım.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – 28 Şubatta neredeydin sen?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Hayır, hayır, bu, büyük bir hakaret. Bana her şey söylenebilir Sayın Başkan, ama sendika ağalığı hiç
söylenemez. Sendika ağalığının ne olduğunu bilmiyor. Eğer arayacaksanız
aranızda arayın, aranızda bulun, orada da mutlaka aranızda vardır. Bende, bizde
bulamazsınız, bizde öyle bir şey yok. Varsa sömürücüler, varsa bu konuda
gerçekten o kaynakları birilerine teslim edenlerin adresleri biz olamayız. Onu
buradan söylüyorum.
İkinci
söyleyeceğim de şu: Bakın, değerli arkadaşlar, şu anda, bu noktada, hastanede
şu anda birçok vatandaş. Samsun’da tedavi oluyorlar, tedaviden geçiyorlar
taşeron işçileri. Çadırda 50 TL alınıyor onlardan, diğerleri, normal
kadrodakiler, Samsun’dakiler hastanenin içinde tedavi oluyorlar. Bu kadar
ayrımcılığın yapıldığı bir yapıdan bahsediyoruz. Dolayısıyla, ben şunu çok net
söylüyorum…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Nasıl oluyor bu iş?
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) – Yapıyorlar işte, bu yeni yapıldı. O, Samsun’dan bahsediyorum, yeni,
yeni. 50’şer lira alındı her taşeron işçiden ve onlar çadırda o tedavileri
görüyorlar.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Allah Allah.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(Devamla) - “Allah, Allah”ı yok.
Biz -burada demagoji yapılacağına gelirsin bu kürsüye- gerçekten taşeron
sorununu aşalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Üçer,
buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Ben de sendika başkanlığı yaptım Sayın Başkan, onu kendi üzerime alındım.
BAŞKAN – İsmen
bahsetti mi sizden?
OKTAY SARAL
(İstanbul) – Başkanım, ondan bahsetmedi Başkanım.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ben duydum.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Başkanım, başka gerekçelerle de bizim konuşmalarımızı refere
ederek, referans göstererek, konuşmacıların konuşmalarını referans göstererek,
bizleri itham ederek konuşmalarda bulundu.
BAŞKAN – Sayın
Üçer, buyurun, size de iki dakika veriyorum ama sataşma falan söz konusu değil.
Buyurun.
5.- Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın milletvekilinin bir Hükûmet temsilcisi
olarak nezih bir dille, konuyu kendi düşünceleriyle açıklaması tabii ki saygı
duyulacak bir şeydir ama bunun ne derece doğru olduğu konusunda, ne derece
katıldığımız konusunda kendisini bazı konularda bilgilendirmek istiyoruz.
Bizim
konuşmalarımızda bazı vaatlerde bulunduğumuz söylemi geldi. Biz, iktidar olmak
istemiyoruz; sadece, iktidar hangi parti olursa olsun, iktidardaki parti
işçinin, emekçinin hakkını versin istiyoruz, adil olsun istiyoruz, çalıp
çırpmasın istiyoruz. Yoksa, bunu iktidara gelebilmek
için yalan vaatlere dönüştürecek bir niyetimiz yok. Bu söyleminden dolayı sayın
hatibin bizden özür dilemesi gerektiğini düşünmekteyim.
Bakın, işçinin
emekçinin yanında olan insanlar… Evet sendikalardan
bahsedildi, ben sendika başkanlığı yaptım. Van EĞİTİM-SEN Şube Başkanlığı
yaptığım dönemde öğretmenler ek derslerini düzenli alamıyorlardı, AKP
iktidardaydı. Öğretmenler sözleşmeli çalışıyorlardı, maaş alamıyorlardı,
öğretmenler ek ders alamıyorlardı. Öğretmenler, fakülte
mezunu insanlar geçici çalışıyorlardı, insanlar okullarda asgari ücretin
altında parayla çalışıyorlardı ama aynı zamanda şu an AKP’nin Genel Başkan
Yardımcısı olan iki numaralı isim Hüseyin Çelik’in kardeşinin sahibi olduğu
Volkswagen bayisinden, okullara tebeşir alınamazken millî eğitim kurumundan,
AKP iktidarı tarafından millî eğitim kurumuna Volkswagen arabalar alınıyordu;
milyonlarca lira kamu ihalesiyle şey yapılıyordu. (CHP sıralarından “Ya,
ya!” sesleri, alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Ya gördün mü?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Orada da bir kutu çıktı şimdi!
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Orada kimin ne durumda ne yaptığı konusunda bu milletin hafızası
çok güçlüdür. O yüzden bazı konularda hak ve haksızı, sapla samanı birbirinden
ayırt etmek lazım.
Teşekkürler. (BDP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Orada da bir kutu çıktı demek ki!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var, yerine getireceğim:
Sayın İnce, Sayın
Tanal, Sayın Akar, Sayın Havutça, Sayın Çelebi, Sayın Öner, Sayın Ağbaba, Sayın Özdemir, Sayın Köprülü, Sayın Ören, Sayın Aksünger, Sayın Özkan, Sayın Soydan, Sayın Toptaş, Sayın
Karaahmetoğlu, Sayın Topal, Sayın Yıldız, Sayın Akova, Sayın Erdemir, Sayın
Sarı.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken tarafından Türkiye’de
taşeron işçilerin sorunlarının araştırılması amacıyla 10/5/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan Adana Milletvekili Ali Halaman ve
arkadaşları tarafından kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının belirlenmesi amacıyla
(10/263); Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve arkadaşları
tarafından kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının belirlenmesi amacıyla
12/7/2013 tarih ve 16287 sayı ile; Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan ve arkadaşları tarafından taksici esnafının
sorunlarının araştırılması amacıyla 19/6/2013 tarih ve 14950 sayı ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş oldukları Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
22/01/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
22/01/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan Adana Milletvekili Ali Halaman ve arkadaşlarının (10/263) esas numaralı,
"Kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının belirlenmesi" ve 12 Temmuz
2013 Tarih, 2013/16287 Sayı ile TBMM Başkanlığına verdiği Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve arkadaşlarının "Kamyoncu-nakliyeci
esnafının sorunlarının belirlenmesi" ile 19 Haziran 2013 Tarih, 2013/14950
Sayı ile TBMM Başkanlığına verdiği Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve
arkadaşlarının "Taksici esnaflarının sorunlarının araştırılması
amacıyla" verdikleri Meclis araştırma önergelerinin 22/01/2014
Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Lütfü Türkkan,
Kocaeli Milletvekili… Yok.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yer değiştirsin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Aleyhte
söz isteyen ikinci konuşmacı Ahmet Arslan, Kars Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET ARSLAN
(Kars) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; ben de Milliyetçi Hareket
Partisinin kamyoncu ve nakliyeci esnafının sorunlarının araştırılmasıyla ilgili
verdiği Meclis araştırma önergesiyle ilgili aleyhte söz almış bulunuyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; bu konu çok önemli bir konu. Neden önemli? Bir,
taşımacılık-nakliyecilik yapan bir kesim var ve yine bundan yararlanan çok daha
fazla insanımıza hitap eden, bu sektörden yararlanan, hizmet alan bir sektör
var veya insanlar var. Hâl böyle olunca, AK PARTİ hükûmetlerinin bu konuyu çok
çok önemsediğini ve on bir yıldır bu konuyla ilgili çok ciddi mesafe aldığını
sizlere arz edeceğim bilgilerle bilgilerinize sunmuş olacağım. Umarım, bu
konuda yardımcı olabilirim.
Bu sektör, 2003
yılından önce herhangi bir kanuna sahip değildi ve yine 2003 yılından önce,
sadece sektörün yüzde 10’u uluslararası yolcu ve yük taşımacılığı yapıyorsa ve
yine yurt içinde yolcu taşımacılığı yapıyorsa yönetmelikle bir düzenlemeye
kavuşturulmaya çalışılmıştı. Bu da kesinlikle Avrupa Birliği müktesebatına
uygun değildi ve yine bu sektörde hiçbir ölçüye bağlanmamış vasıflı veya
vasıfsız bir tane araç bulduğunuzda ve yine bir tane ehliyet aldığınızda “Ben
bu pazara girdim, ben
bu pazarın oyuncusuyum.” diyordu insanlarımız. Hâl böyle
olunca da arz-talep dengesi
anlamında 2,5 kat daha fazla arz
vardı. Yani 100 bin kamyon ihtiyacı varsa
tam tersine
piyasada 250 bin kamyon vardı. Hâl böyle olunca da sonuçta ne oluyordu? Hiçbir
şekilde güveni olmayan bir taşımacılık filosu, hiçbir şekilde bakımı olmayan
bir taşımacılık filosu ve yine yoğun bir şekilde çevre ve görüntü kirliliği,
gürültü kirliliği yapan, birçok trafik kazalarına sebep olan ve yine kendini
yenilemek için herhangi bir şekilde kâr veya kazanç elde edemeyen bir sektör
vardı. Bunu hep beraber yaşıyorduk. Niye yaşıyorduk? Bir örnekle, size,
bilgilerinize biraz farklı bir boyutunu gündeme getireyim. Efendim, Hopa
Limanı’ndan İran’a yük taşımacılığı adına bir üç aylık periyotta
ciddi bir iş oluyordu. İş olunca ne oluyordu? Kars’ın Kağızman ilçesinin
Bulanık köyünde hayvancılıkla uğraşan bir adam bir gece yarısı hayvanını
satıyordu kamyon alıyordu ve Hopa’ya gidiyordu, sıraya giriyordu, üç ay boyunca
çok güzel taşımacılık yapıyordu. Yapıyordu da ne oluyordu? Arz-talep dengesi
olmayınca üç ay sonra kamyon boşa çıkıyordu ve adam 3 taksitini ödemiş
oluyordu, 4’üncü taksiti hanımın kolundaki bileziklerle ödüyordu, 5’inci
taksitte çocuğuna süt vermek adına 3 tane inek tutmuşsa onu satıyordu, 6’ncı
taksitte banka kamyona el koyuyordu, hayvancılık yapan garibim de ensesini
kaşıyarak oturuyordu.
Niye? Sektörde
bir denetim yoktu, sektörde bir düzenleme yoktu, sektörde arz-talep dengesini gözetecek
bir kanuni düzenleme yoktu. AK PARTİ ne yaptı? AK PARTİ herkesin bildiği ama
müdahale etmeye, ama düzenleme yapmaya cesaret edemediği bu sektöre ziyadesiyle
cesaret ederek 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nu çıkardı, bununla ilgili
birçok ikincil düzenleme yaptı ve bu sektöre nizam getirdi, intizam getirdi,
düzen getirdi.
Önergede,
araştırma önerisinde 750 bin kamyondan bahsediliyor. Hâlbuki sektörde bugün, 31
Aralık itibarıyla, 483.529 kamyon, kamyonet veya ticari araç görünümlü araçlar
var. 750 bin değil, bunu özellikle söyleyeyim.
Ve yine, sektörde
özellikle ekonomik açıdan sürdürülebilir bir dönem yaşanıyor çünkü arz-talep
dengesi gözetilerek işlem yapıldı.
Ve yine, deniyor
ki: “Bireysel kamyoncu battı, bireysel kamyoncu bu işi yapamıyor.” Hayır,
bireysel kamyonculuk azalmış olmakla birlikte bireysel kamyonculuk yapanlar bir
araya geldiler şirket kurdular, şirketler marifetiyle bu sektöre hizmet
veriyorlar ve yine, bunun yanında az da olsa bireysel taşımacılık yapmaya da
devam ediyorlar
Ve yine, diyor ki
önergenin gerekçesinde: “Efendim, sektör kan ağladığı için, insanlar bu
sektörden gelir elde edemedikleri için sektörden çekiliyorlar.” Hayır, 2013
yılında, sadece bir yılda sektörde taşımacı anlamında yük ve eşya taşıma amaçlı
bu sektöre ayrıca 106.697 adet araç girmiş. Bu, sektörün
geliştiğinin, büyüdüğünün bir başka göstergesi.
Ve yine,
gerekçede, tır ve kamyon filomuzun Avrupa Birliği üyelerinin hepsinden daha
yüksek olduğu söyleniyor. Eksik bir bilgi. Öyle
olsaydı çok daha iyiydi ancak son on yılda sektör yaklaşık 3 misli gelişmiş
olmakla birlikte, Almanya’daki sayı mesela bizden çok çok daha fazla. Bir bilgi
eksikliği var orada, onu da vurgulamış olayım.
Ve yine,
uluslararası taşımacılıkta Türk taşımacıların haklarını korumak üzere Ulaştırma
Bakanlığı, sektörle birlikte, sadece 2013 yılında 23 tane kara ulaştırması
karma komisyonu toplantısı yapmış. Buradaki amaç nedir? Yurt
dışına taşımacılık yapan taşımacılarımızın haklarının korunması ve sektörün
daha da gelişmesinin sağlanması.
Ve yine, bu
sektör 2003 yılında ihracat amaçlı 472 bin taşıma yapmışken, bugün 1 milyon 284
bin adet taşıma yapmış; bu da 3 misli artış demek.
Ve yine,
gerekçede K1, C2, SRC gibi belgelerin maliyetlerinden bahsediliyor. Arkadaşlar,
K1 yurt içi eşya taşıma belgesi, C2 uluslararası veya yurt içi eşya taşıma
belgesi, SRC ise ticari araç kullanmak isteyenler için gerekli olan bir mesleki
yeterlilik belgesi. Bunların ücretlerinin yüksekliğinden bahsediliyor. Az önce
gerekçelerini söyledim. Özellikle Karayolu Taşıma Kanunu’ndan sonra sektörde
mali yeterlilik, mesleki yeterlilik ve mesleki saygınlık diye 3 tane önemli
kavram geliştirildi. Bu kavramlar düşünülerek sektör giriş
ücretleri buna göre belirleniyor ve yine, beş yılda bir belgeler yenilendiğinde
de bu ücretin yüzde 5’i oranında bir ücret alınıyor ama saygıdeğer
milletvekilleri, çok daha önemlisi şu: Bütün bunlardan toplanan ücret yine bu
sektörün kalkınması için, bu sektörün gelişmesi için kullanılıyor ki bir örnek
vereyim. 2013 sonu itibarıyla 110.165 adet araç piyasadan çekilmiş;
kamyon, otobüs, tanker, çekici, minibüs, kamyonet. Hangi araçlar? Hurdaya
çıkmak üzere olan, çevre duyarlılığı olmayan, sektöre zarar veren, yola zarar
veren, etrafındaki araçlara zarar veren 110 bin araç 550 milyon TL -eski
parayla 550 trilyon- para ödenerek sektörden çekilmiş.
Yine, deniliyor
ki: “Denetim eksikliği var.” Saygıdeğer arkadaşlar, trafik güvenliği, çevre
kirliliğinin önlenmesi, haksız rekabetin önlenmesi, araç, yol bakım ve onarım
masraflarının azaltılması için son beş yılda, mesela 2009’da 2 milyon 920 bin,
2010’da 6 milyon küsur bin, 2011’de 10 milyon, 2012’de 16 milyon, 2013’te 32
milyon 500 bin denetim yapılmış. Son beş yılda toplam 65 milyon denetim
yapılmış. On yıl önce neymiş? 10 binler mertebesinde, 22 bin tane denetim
yapılıyorken bugün son bir yılda 32 milyon denetim yapılmış; takdirlerinize arz
ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, son on yıldır özellikle bu sektörde
gerek kamyon gerek nakliyeci gerek taşımacı, sektörün haklarının korunması veya
sektörden yararlananların haklarının korunması adına yapılması gereken her şey
yapılmış, ikincil mevzuatlar düzenlenmiş ve onların yararlanması adına 17 bin
kilometre ilave bölünmüş yol yapılmış, bunların dışında birçok yol daha modern
hâle, sıcak asfalt hâline getirilmiş. Bütün bunların amacı bu taşımacılık
sektörünün buradan yararlanması. Böyle olunca da
AK PARTİ olarak biz zaten bugüne kadar gerekli şeyleri yaptık, bugünden sonra
da gerekli şeyleri yapacağımızı halkın, kamuoyunun takdirlerine sunuyorum.
Dolayısıyla, bilsinler ki AK PARTİ hükûmetleri gereğini yapıyor. Böyle bir
araştırma önergesinin görüşülmesine gerek olmadığını ve dolayısıyla, bizim grup
olarak aleyhinde oy kullanacağımızı söylüyorum, ifade ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, 32 milyon denetim yapılmış, 32 milyon denetim.
Bu denetimlerde bu vatandaşlara ne kadar ceza yazıldı, Hükûmetten öğrenmek
istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, dün cereyan eden
bir konuşmayla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
Bu iktidarın kanayan yarası hırsızlık ve rüşvet, maalesef böyle. Geçen dönem bizzat Başbakanın ifadesiyle, kirli işlere bulaştığı
iddia edilen 3 bakan listeye giremedi: Pepe, Tüzmen ve Unakıtan. Şimdi, 4 bakan
aynı meseleden dolayı Meclise dahi giremiyor, böyle bir sıkıntısı var bu
iktidarın.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Bir tane daha var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) – Ben ne konuştuğumu bilirim.
Dün Sayın Bakana kendisini bunlardan ayrıştırarak “Senin hırsız olmadığını
biliyorum yani sen hırsız değilsin.” dedim ama Sayın Bakan, bir sokak çocuğu
edasıyla, o makama yakışmayan bir üslupla kendi kalitesini ortaya koydu yani
hırsız olmamayı içine sindiremedi. Hâl böyleyken benim yapabileceğim hiçbir şey
yok. Sayın Bakan ne olmak istiyorsa bundan sonra o olsun, benim için bir
sakıncası yok.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonomiye can veren kamyoncu esnafının sorunlarını
dile getirmek için söz almıştım. Yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. Bu arada bir vatandaşımız bir yazı yazmış: “Artık MİT’çiler de
kamyon şoförü, onların da sorunları var. Onları da dile getirir misin?” demiş,
onu inşallah bir başka araştırma önergesinde dile getireceğiz.
Kamyoncular
gerçekten çok zor durumda arkadaşlar, her gün bu kardeşlerimizden onlarca
telefon alıyoruz. Öncelikle, onların dile getirmek istedikleri birinci
sorunları belge sorunu. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı her gün
yeni bir belge icat ediyor, bunların karşılığında da esnafın cebini boşaltıyor.
Alınan bu paraların nereye gittiği konusunda şüpheleri var. “Ulaştırma
Bakanlığı bize her gün bir belge icat ediyor, her gün paralar alıyor. Bu
paraları bacanağına mı aktarıyor, iktidara mı gidiyor, hazineye mi gidiyor,
bilmiyoruz.” diye serzenişlerde bulunuyorlar. Özellikle İzmir’deki bu bacanak
operasyonundan sonra bu belgeden alınan paralar konusunda ciddi şikâyet söz
konusu.
2003 yılında
yayımlanan bir Karayolu Taşıma Kanunu’muz var bizim. Kanunun 5’inci maddesi
diyor ki: “Taşımacılık, acentelik ve taşıma işleri komisyonculuğu ile nakliyat
ambarı ve kargo işletmeciliği yapılabilmesi için Bakanlıktan yetki belgesi
alınması zorunludur.” Ben bu duruma katılıyorum. 25 Şubat 2004 yılında da
Karayolu Taşıma Yönetmeliği yayımlanıyor, buna göre de ulusal mı, uluslararası
mı, taşıma nasıl yapılacakmış bakılmış. Bu sefer 37 tür yetki belgesi
belirlenmiş. Elbette sektöre giriş koşulları, kimin ne iş yaptığı belirlenecek.
Biz asla buna karşı değiliz ama nereye gitsek kamyoncu esnafı bu konudan
şikâyet ediyor. Yetki belgesi ücreti, kamyoncuları canından bezdirmiş, çok
ciddi sıkıntıları var. Zor rekabet koşullarında ayakta duran kamyoncu,
otobüsçü, servisçi dert yanıyor; bizlere, kapılarımıza gelip “Bize yardım
edin.” diyorlar.
Bakınız, verilen
yetki belgesi sayıları Ulaştırma Bakanlığımızın web sayfasında yayınlanıyor. 30
Nisan 2013 tarihli verilere göre bugüne dek toplamda 515.868 yetki belgesi
verilmiş. Şimdi, bu yetki belgelerinden ne kadar gelir elde edildiğini varın
hesap edin. Bu para milletimizin, zar zor geçinen kamyoncumuzun cebinden
çıkıyor. Esas mesele de bu paranın nereye gittiğiyle ilgili şüphelerin
yoğunlaşması.
Nakliyecilerimizin
harcadıkları her litre gereksiz yakıtın ya da sürenin uzaması nedeniyle ortaya
çıkan her ek maliyetin faturası da Türkiye’de yerleşik sanayiciye, üreticiye ve
ihracatçımıza da çıkıyor. Küresel rekabet koşullarında kalite-maliyet-zaman
üçgeninde bakıldığında, Türkiye ihracat ve sanayisinin, kara yolu taşımacıları
üzerinden ciddi bir haksız rekabet olgusuyla karşı karşıya bırakıldığı aşikâr.
Bu yolla, Türkiye’de üretilen sanayi ürünlerinin Avrupa piyasasına erişmesinin
engellenmeye çalışıldığı da açıktır.
Vize konusu da
ayrı bir sorun. Kamyoncudan, tır şoföründen, mallarımızı taşıyan araçların
sürücülerinden de vize isteniyor. Ürünü satın alan ülkenin bunu getirecek
şoförden vize istemesi de anlaşılır bir mesele değil. Daha da ötesi, tır
şoförü, herhangi bir Schengen ülkesinden hizmet
sağlamak amacıyla vize talebinde bulunduğunda 22 kalem standart evrak
hazırlamak zorunda. Bunu AB ülkeleri de değil, Orta Doğu ülkeleri ve bizim Türk
cumhuriyetleri ülkeleri de istiyor.
Bir şoför tüm
ihracat ve ithalat yükünü taşıyor, siz davetiye istiyorsunuz. Sektörün
engellenmesi için, her türlü konuda önüne setler çekiliyor. Kamyoncu, Hükûmetin
yanlış politikaları yüzünden kan ağlıyor, kamyonları garajlarda çürüyor. Bizi
dinleyen kamyoncu esnafı şu anda televizyonlarının başında bizim bütün bu
söylediklerimizi duyarak -ben bağırmalarını duyuyorum- “Az bile söylüyorsunuz.”
diyor.
Biraz evvel söz
alan hatip, kamyoncu esnafının çok mutlu olduğunu hitap ederken, ben kendisine
bir kamyoncu garajına uğramasını tavsiye ediyorum. Gidin, oradaki kamyoncuları
dinleyin, ne kadar mutlu olduklarını size anlatacaklardır ama o anlattıkları
sizi oradan kaçırtacaktır, bundan emin olun.
2012 yılında 166
bin nakliyeciye 208 milyon lira ceza kesilmiş, bu cezalar sadece kamyoncu
esnafından kesilen ceza. Ya, sizde hiç Allah korkusu yok mu? Akşam evine
ekmeğini bile zor götürmeye çalışan bir kamyoncudan ceza keserek memlekete denk
bütçe yapmak sizin neyinize ya? Bu insanlar çoluğunun çocuğunun rızkını
çıkaramıyor, size ne cezası ödesinler? BAĞ-KUR borçlarını ödeyemiyorlar,
kamyonlarına lastik dahi alamıyor bu insanlar.
Bunların derdi
bir tane değil ki, zorunlu trafik sigortası diye bir de dertleri var. Sigorta
hizmetlerinin fiyatları son bir yıl içerisinde çeşitli oranlarda artırıldı.
Şimdi, birçok sigorta şirketi kafasına göre de poliçe kesmeye başladı. Fiyatlar
enflasyonun 15 katı arttı trafik sigortasında yani eskiden hiç hesap edilmeyen
trafik sigortası şu anda kamyoncu esnafının baş belası hâline geldi. Bunların
fiyatları illere göre de değişiyor Türkiye'de yani 1.208 lira iken doğuda
herhangi bir yerde, İstanbul’da 2.165 lira bu. Bunun bir açıklamasını yapmak
lazım yani aynı kamyon, aynı model kamyon bir ilde bir başka fiyat, diğer ilde
bir başka fiyat iken bunun açıklaması ne olur, bilemiyorum. Sigorta
şirketlerinin insafına terk edilmiş kamyoncu esnafı.
Siz, hâlâ,
İstanbul’un taşının toprağının altın olduğunu düşünüyorsunuz, “Ankara’nın taşı
toprağı altın.” diyorsunuz. En çok ezilen belki de oradaki kamyoncular.
Kamyoncular
acilen şu sorunlarına çözüm bekliyorlar: “K1 yetki belgelerini devredin. Biz bu
yetki belgelerini parayla alıyoruz, devredemeyince bu verdiğimiz paralar boşa
gidiyor.” diyorlar. “Plaka tahdidini acilen çözün, plaka tahdidi getirerek
bizim rekabet meselemizin önüne geçiyorsunuz.” diyorlar.
Ton/kilometre
uygulaması var. Bu konuda ton/kilometresini ayarlayamayan, çok az geçen
kamyoncu esnafı bile yolda çok büyük cezalara çarptırılıyor, arabaları
bağlanıyor.
Takograf cihazının şehir
içi ve şehirler arası diye ayrılması lazım; şehir
içinde bir başka sürat, şehirler arası bir başka sürat. Bu ayrılmadığı zaman,
bu adamlar yine “Senin bıyığın var, senin sakalın var.” gibisinden mazeretlerle
cezalara maruz kalıyorlar.
Puanlar
düzeltilsin. Trafik polislerinin kestiği puan cezaları yüzünden birçok şoför,
kamyoncu şoförü şu anda iş yapamaz hâldeler. Bunların bir kereye de mahsus olsa
bir affa ihtiyaçları var.
Şehir içi yasak konusunda biraz daha esnek davranılması lazım. Bu adamlar malı şehirden şehre naklettiklerinde, şehir içine
girmek için bazen on iki saat beklemek zorundalar, bu da kendilerine büyük bir
iş kaybı.
Uluslararası
otoyolda ticari araçlara transit izni verilmesini istiyor kamyoncu esnafı. En
az bir defa bu esnafa da bir bilgilendirme toplantısı yapın kalkıp
bürokratlarınızla.
Kamyoncu esnafına
sıfır faizli kredi talebimiz var bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Eski
kamyonlarının devre dışına çıkarılıp yeni kamyonlarla bunların trafiğe
çıkmaları gerekiyor. Maliyeye çok borçları var; evlerinden kaçıyorlar,
çocuklarından kaçıyorlar. Bir mali af çıkartılması bunlar için ivedi
çözümlerden bir tanesi.
Antalya’daki
kamyoncu esnafı dört günlük kontak kapatacak, haberiniz var mı sayın iktidar?
Antalya’dan büyük şehirlere yiyecek getiren, narenciye getiren, sebze getiren
kamyonlar dört gün kontak kapatacak. Bu dört gün içerisinde
İstanbul gibi büyük şehirlerde halk çok pahalıya meyve, sebze almak zorunda.
Sabah 07.00-10.00
arası, bir de akşam 16.00-20.00 arası Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden
kamyoncular geçemiyor. Böyle bir saçma uygulama olur mu? Buna son verin. Yani,
Ali kıran baş kesen gibi davranmaktan vazgeçin, bu adamların sorunlarını
dinleyin. Yarın elmayı 20 liraya mı yersiniz, 30 liraya mı yersiniz, onu da siz
hesap edin. Olan, zavallı asgari ücretli vatandaşlara olacak. Siz kutu kutu, kasa kasa götürdüğünüz için bunlardan bihabersiniz
tabii.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Sağ olun, var olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde ikinci konuşmacı
Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bazen hiç ilginiz
olmasa da milletvekili olarak toplumun tüm kesimlerinin sorunlarını bu kürsüye
taşırsınız. Fakat ben babası kamyon şoförlüğü yapmış, 15 yaşında o kamyonun
içinde uyumuş, oradan kazanılmış paralarla okutulmuş birisi olarak bu konuyu
bundan önceki konuşmalarımda olduğu gibi değil, aslında hiç hazırlık yapmadan,
içimden geldiği gibi konuşabilirdim. Yani, 1980 yılında kamyonun mazotunun
donması sonucu Emirdağ’da kamyonun içinde o piknik tüpüyle ısınırken
pantolonumun yanması ve benim bunu anlayamamam şimdi gözlerimin önünden bir
film gibi geçiyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bakınız, küçük esnafı mahvettiniz, o köylü çocuklarının,
küçük esnaf olan çocukların hepsi şimdi asgari ücretle AVM’lerde
çalışıyor. Kamyoncuları yok ettiniz, onları perişan ettiniz, onları büyük
nakliyat firmalarının şoförü yapmak istiyorsunuz. Bakın, belgeler çıkarttınız
K1, K2, 39 çeşit belge; bunlar “Kazık 1, Kazık 2” olarak da adlandırılabilir
aslında.
Adamın bir
kamyonu vardı, “filo kuracağım” diye bir kamyon daha aldı, o ikinci kamyon, ilk
kamyonu da yedi, üstüne üstlük, babasından kalma daireyi de yedi.
Kamyoncular…Neden bunların
sorunları çözülmüyor biliyor musunuz? Çok basit, kamyoncular mazot yerine on
numara yağ yakıyorlar ama Başbakana yağ yakmadıkları için ne yazık ki onların
sorunları çözülmüyor.
Ton/fiyat
sınırının kilometre bazında Hükûmet tarafından belirlenmesi, trafik kasko ve
zorunlu trafik sigorta ücretlerinin yüksek olması ve onlara acımasız
davranılması birinci sorunları.
Bakın, 12/2/2013 tarihinde bir soru önergesi vermişim; on bir ay
geçmiş üstünden, hâlâ cevap verilmemiş. Yani bir örnek vereyim size: Yalova’da
bir kamyonetçi, Yalova’nın en uzak ilçesi olan Armutlu ilçesine gidebiliyor, 50 kilometre, 60
kilometre gidebiliyor ama 21 kilometre yanındaki Orhangazi’ye gidemiyor, 30
kilometre yanındaki Karamürsel’e, başka bir vilayetin ilçesine gidemiyor ve
büyük cezalar ödüyor. Bunun çözülmesi için soru önergesi vermişim, on bir aydır
Ulaştırma Bakanı cevap vermemiş. Bacanağına gösterdiği ilgiyi kamyonculara
gösterseydi, bu memleket bu hâlde olmazdı. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, bakın, bir
başka konu: 4/6/2012’de -on dokuz ay olmuş- bir başka
soru önergesi vermişim bu aşırı yükle ilgili. Değerli arkadaşlarım, diyor ki:
“Sen 2 ton taşıyabilirsin.” Ne çıktı? 2 ton 10 kilo; 10 kilo geçmiş. Ya, bu
kadar cahillik, bu kadar gaddarlık, bu kadar vicdansızlık olabilir mi? Yağmur
yağsa brandaya 10 kilo yağmur toplanır zaten. Yani 5 kilo, 10 kilo geçti diye
insanlara acımasızca, milyonlarca liralık –eski parayla- cezaların kesilmesi
hiç doğru değil. Yani “80 kilogram aşırı yük var.” diye 593 lira ceza kesilmiş.
33.600 kilogramlık taşıma kapasitesine sahip bir kamyona “80 kilogram fazla”
diye 593 lira ceza kesilmiş. O kamyon mazot alsa, lastiklerinin havası değişse,
yağmur yağsa, 1 kişi fazla binse, ne bileyim biraz yük koysa 80 kilogram
olabilir. Bu vicdansızlıktır, bu gaddarlıktır.
Bakın, yine, bir
başka soru önergesini de 22/02/2011 tarihinde
vermişim. Bakın, aradan üç ay değil, üç gün değil, üç sene geçmiş, üç sene.
Yani, Bakanın ne işi var? Demek ki çok meşgul bu Bakan. Binali
Yıldırım çok meşgul demek ki. Ben kamyoncuların, kamyonetçilerin,
minibüsçülerin, taksicilerin sorunlarını sormuşum, bu Parlamentonun bir üyesi
olarak, bir kamyon şoförünün oğlu olarak bunları gündeme getirmişim, üç
senedir, on bir aydır, dokuz aydır bu önergelere cevap bile vermemiş. Tekrar
söylüyorum, yeni Bakana da söylüyorum, eskisine de söylüyorum: Aile
bireylerinize, ayakkabı kutularına, yatak odasındaki kasalara gösterdiğiniz
ilgiyi, eniştelerinize, bacanaklarınıza, kayınçolarınıza, yengelerinize,
teyzelerinize gösterdiğiniz ilgiyi birazcık da bu esnafa gösterin diyorum.
Bakın, yine bir
başka konu, minibüsçüler. Sabahın altısında kalkarlar, gecenin birinde
yatarlar. Belediyenin ve devletin yapamadığını yaparlar. En kötü güzergâh
onlarındır. Vatandaşla karşı karşıya gelen onlardır. Mazota sürekli zam yapılır
ama senede bir kez zam alacakları zaman kıyamet kopar. Sigortalarını 5 kat
artırırsınız. Bakın, çok doğru bir iş var. Engelliler araç alırken ÖTV'si
alınmıyor, çok doğru bir uygulama. Peki, şimdi, “Araçları engellilere uygun
hâle getirin.” diyorsunuz minibüsçülere, doğru da yapıyorsunuz. Peki, niye, o
araçlara o masrafı edecek o esnaf, neden onlardan ÖTV'yi alıyorsunuz? Böyle bir
saçmalık olur mu? Bunu görmüyor musunuz değerli arkadaşlarım? Yine, bir
minibüsçü ÖTV ödüyor. Okul servisi minibüsü yüzde 8 KDV ödüyor, öğrenci taşıyan
minibüs yüzde 18 KDV ödüyor. Bunların hepsinin düzeltilmesi
lazım.
Biraz kafanızı
kaldırın diyorum, biraz bu esnafın ne hâlde olduğunu görün diyorum ve diyorum
ki bu uygulamalarınız doğru değil. Siz onları unutmuş olabilirsiniz, halk tipi
yaşamayı unutmuş olabilirsiniz. Mesela, bunlarla ilgili yasal düzenlemeleri
ivedilikle seçimden önce yapmamız lazım.
Bakın, geçmişte
neler yapmışsınız: Yani, TÜBİTAK Başkanına bir defaya mahsus olmak üzere kanun
çıkarmışsınız. Büyük devlet istemiş, Cargill yasasını
çıkarmışsınız. İngiliz viski şirketlerine af yasasını çıkarmışsınız, İngiliz
viski şirketlerinin 500 milyon dolarlık vergi borcunu affetmişsiniz. Görevi
kötüye kullanma suçunun cezasının düşürülmesi için kanun çıkarmasını
biliyorsunuz. MİT Müsteşarının yargılanmasını Başbakanın iznine bağlayıp gece
yarısı, sabaha kadar çalışıp MİT Müsteşarını kurtarmasını biliyorsunuz.
“Yönetmelik yetmezse kanun çıkarırız.” deyip Kuşadası Limanı’yla ilgili kanun
çıkarmasını biliyorsunuz. Tutukluluk ve tutukluluğun devamına karar veren
hâkimler aleyhine dava açılmaması, devlete dava açılması konusunda kanun
çıkartmasını biliyorsunuz. Özelleştirme işlemlerinde yargı kararını yok saymak
için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi yönünde kanun çıkartmasını biliyorsunuz.
“Türk Hava Yollarında grev var. Yetki mahkemelik, mahkeme çözemez, Meclis
çözsün.” diye, bu konuda kanun çıkartmasını biliyorsunuz. Özel
koleksiyoncuların envanter defterinde bulunan taşınmaz
kültür varlıklarının parçalarının müzelere teslimine ilişkin Danıştay kararını
etkisiz hâle getirmek için kanun çıkarmasını biliyorsunuz da, nakliyeciler,
minibüsçüler, taksiciler, kamyoncular için yasal düzenleme yapmasını mı
bilmiyorsunuz? O belgeleriniz K1, K2 belgeleri değil, o belgeleriniz “Kazık 1”,
“Kazık 2” belgeleridir. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu
düzenlemelerden vazgeçin, vatandaşı ezmeyin. Sadece zenginlere çalışmayın, eski
günlerinizi hatırlayın biraz, eski günlerinizi, o fakirlik fukaralık
günlerinizi, o imam hatip lisesinde okurken, okulun koruma derneğinden yardım
alarak okuduğunuz o günleri biraz hatırlayın. O küçük esnafı unutmayın, o
fukaraları unutmayın, bu insanları ezmeyin. Sadece zenginlere çalışmayın
diyorum, bir kamyon şoförünün oğlu olarak sizi uyarıyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir
Milletvekili… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Her şeyden önce,
muhalefet partilerimize buradan bir teşekkür etmem gerekiyor. Zira, iki günden beri muhalefet partilerimiz, iktidarımızın
en güçlü olduğu alanda birtakım konuları gündeme getiriyor ve iktidarımızın
yapmış olduğu…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Allah Allah, kamyoncu garajına uğrasanız
da görseniz, kamyon garajına bir gitseniz.
SALİH KOCA
(Devamla) – …Türkiye’yi kalkındırmış olduğumuz hizmetlerle ilgili, değerli
milletimizi bilgilendirme konusunda bize yardımcı oluyorlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bir kamyoncu garajına uğrayın isterseniz.
SALİH KOCA
(Devamla) – Ulaştırma alanı iktidarımızın en güçlü olduğu alanlardan bir
tanesidir.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – İhale çok…
SALİH KOCA
(Devamla) – Ve bu ülkenin kalkınması adına, bu ülkenin çağ atlaması adına
yapmış olduğumuz en önemli hizmetler ulaştırma alanında yapılmıştır. Özellikle,
Avrupa’dan gelen vatandaşlarımız ülkemizdeki yapılan bu hizmetleri gördüğünde
ülkemizin nereden nereye geldiğini çok daha yakından takdir ediyorlar.
Sözlerimin
başında, birkaç konuyu değerlendirmek ve açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bizim on yıl boyunca, bu ülkede daha doğrusu seksen yılda
yapılamayan birtakım hizmetleri, başka iktidarların yıllar boyunca yapamamış
olduğu birtakım hizmetleri on yıl gibi kısa bir sürede yapmamız ve
vatandaşımızın önünü açmamız, gerçekten milletimiz tarafından takdir
edilmektedir ama bugün, birtakım hizmetleri yapma imkânına sahip olmayanlar
maalesef milletimize bol keseden birtakım vaatlerde bulunuyor, öneriler
getiriyorlar ama baktığımızda bunların arka planının olmadığını da hep beraber
görüyoruz.
Yine, bu yük
sınırlarıyla ilgili, sadece şu kadar kilogram artışla birlikte, cezalar kesildiğine
dair ifadeler kullanıldı. Oysa, Türkiye’de kara
yolları yönetmeliğine baktığımızda, yük sınırlarının aşım miktarı belirlenirken
yüzde 5 civarında bir tolerans oranı mevcut ve bu yüzde 5’in üzerindeki yük
aşımlarıyla ilgili cezalar kesildiğini biliyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinde
Türkiye’deki yüzde 5 olan bu tolerans sınırının kaç olduğunu acaba buradaki
değerli milletvekillerimiz biliyorlar mı? Bunu da belirtmek istiyorum: Avrupa
Birliği ülkelerinde yüzde 2 olan tolerans sınırının, Türkiye’de yüzde 5 olarak
şu anda uygulandığını vurgulamak istiyorum.
Yine, kamyoncu
esnaflarımızla ilgili olarak ve nakliyecilerimiz için Hükûmetimizin doğrudan
veya dolaylı olarak yapmış olduğu birçok çalışma mevcut. Bunların bir kısmından
kısaca bahsedecek olursak, üçüncü Boğaz köprüsünün yapımıyla birlikte
nakliyecilerimizin Anadolu’dan Avrupa’ya geçişi kolaylaşacak ve üçüncü
köprümüzün tamamlanmasıyla, yük taşıyan araçların geçiş saati kısıtlaması
ortadan kalkacak ve gerek yurt içi gerekse uluslararası taşımacılıkta zaman
yönünden çok ciddi kazanımlar elde edilecektir. Yine, yaptığımız duble yollarla bölünmüş yollar sayesinde, nakliyecilerimize
hem sürüş kalitesi yönünden konfor sağlıyor hem meydana gelebilecek muhtemel
maddi ve can kayıpları kaza risklerini en aza indiriyoruz hem de yakıt
tasarrufu sağlıyoruz. Gerek ticari gerekse hususi araçlar açısından
hesaplandığında, yaptığımız bölünmüş yollar sayesinde, yıllık seyahat süresini
155 milyon saat kısaltmış bulunuyoruz; 658 milyon litre yakıt tasarrufu
sağlandı bu sayede. Yine, ekonomimizde milyar dolarlara varan tasarruflar elde
edildi ki yaklaşık 7 milyar dolar tasarruftan bahsediyoruz. Bölünmüş yollarla
can güvenliği artırıldı. 2003-2012 arasında, yol kusurlarını azaltmak için, 40
katrilyondan fazla, bu ülkede yatırım yapıldı. Neticede ölümlü kaza oranları
yarı yarıya azaldı.
Yine, AK PARTİ
Hükûmetinin yaptığı tüneller sayesinde hem yakıt hem zaman yönünden tasarruflar
elde edildi, kaza riskleri en düşük seviyelere kadar indirildi.
12 hükûmet, 6
bakan eskiten Bolu Dağı Tüneli’ni bizim Hükûmetimiz hizmete açtı.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Hangi hükûmet yaptı, onu söyle.
SALİH KOCA
(Devamla) - Oysaki eski zihniyet devam etseydi şu an orası hâlâ patates deposu
olarak bekleyecekti, kalacaktı.
Nakliyecilerimizin
artık “Bolu Dağı’ndan geçebilecek miyim, buzda, karda kayar mıyım?” gibi
kaygıları kalmadı. Eskiden, hatırlarsınız, buzda, karda nakliye araçları kayar,
hem can hem de maldan olunurdu. Üstüne üstlük bir de trafikte saatlerce zaman
kaybedilirdi.
Yine, sağlam bir
hâle getirdiğimiz araç muayene sistemleriyle araçlar artık göz ucuyla muayene
edilmiyor. Dolayısıyla, nakliyecilerimizin öncelikli olarak can ve mal
güvenliği sağlanmış ve ardından da olası kazalarda oluşabilecek can ve mal
kayıpları da engellenmiş oluyor.
Eski model
kamyonlarla ilgili olarak, kamyonet, tır gibi araçların teşvikle trafikten
toplatılması da nakliyecilerimize sunduğumuz dolaylı faydalardan bir tanesidir.
1990 model ve altındaki nakliye araçları için verdiğimiz teşvik, bu anlamda
büyük ilgiyle karşılandı. Bu araçların vergi ve trafik borçları da silindi.
Araç sahiplerine 500 milyon lira ödeme yapıldı. İki yılda 150 bin aracın, uzun
vadede ise 350 bin aracın hurdaya ayrılması planlandı. Ayrıca, hurdaya ayrılan
araçlarla ilgili olarak, bunların satışları yapılırken bir kısım ceza ve
vergileri de affedilmiş oldu.
Ben, bu
duygularla, grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Karar yeter sayısı…
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.32
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından AKP iktidarlarının
Türkiye’yi soktuğu hukuksuzluk yolunun iç ve dış tahribat boyutlarının
araştırılması amacıyla 21/1/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/01/2014
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
22/01/2014 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir
Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından 21/01/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "AKP iktidarlarının Türkiye'yi soktuğu hukuksuzluk yolunun,
iç ve dış tahribat boyutlarının araştırılması" amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin (1247 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22/01/2014 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Aytun Çıray, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri; bu yaşadığımız süreçten AKP
içinde büyük çoğunluğun rahatsız olduğunu biliyoruz. En baştan söylüyorum,
sözüm AKP içinde bu süreçten rahatsız olan arkadaşlara değil, benim sözüm
Başbakan ve onun suç ortaklarına. Onlara söz söylemeye hakkımız var çünkü biz
muhalefet görevimizi yapmış ve onları 3 Temmuz 2012’de bu kürsüden şöyle uyarmıştık:
“Korku yöntemleriyle Türkiye'yi bir illüzyonlar
kentine çevirdiniz, en kötüyü mucize olarak sundunuz ama biliyorsunuz proje
bittiğinde iktidardaki ömrünüz bitecek çünkü foyalarınız meydana çıkacak.
Ancak, bu süreç Türk milleti için acılı olacak.”
Şimdi o acı
günlerdeyiz ama her musibet bin nasihatten iyidir. Başbakana yağ çekmek uğruna
Mekke müşriklerine rahmet okutacak bir şekilde şirke düşenleri işitince, 17
Aralıktan bugüne kadar yaşanan olayları gördükçe, milletimiz illüzyondan
uyanacak diye bunu Hakk’ın işaretleri olarak görüyorum.
Değerli
arkadaşlar, Gezi direnişiyle başlayan geri sayım sürüyor ancak Başbakan bu
süreci durdurabilmek için zorbaca metotlar kullanıyor çünkü etkili yandaşları
ona “İnkâr et, komplo de.” diyorlar. “Yargıyı daha da kontrolün altına al,
emniyet bürokrasisini yerle bir et.” diye Başbakana bastırıyorlar. Elhak, o da bu işlere yatkın, bir yandan zorbalık yapıyor,
diğer yandan da hayatlarını kararttığı kesimlere beyaz bayrak sallıyor, “Millî
orduyu biz tasfiye etmedik, Aziz Yıldırım’ı da biz mahkûm ettirmedik, onların
oyununa geldik.” diyerek cemaati işaret ediyor. Türk milletinin millî ordu ve
Fenerbahçe sevgisi üzerinden, yolsuzluk, hırsızlık iddialarını aklamaya, HSYK
yasasını meşrulaştırmaya çalışıyor.
Tutun ki doğru
söylüyorsunuz. Sayın Başbakan, o zaman yardım ve yataklıktan mahkûm olmanız
gerekir çünkü “Ne isterlerse verdik.” diyen siz değil misiniz? Bunların hepsi katakulli arkadaşlar! Başbakan, iktidarını uzatmak ve
hırsızları kurtarma adına katakulli peşinde.
Değerli
arkadaşlarım, Başbakan ne derse desin, geçen on iki yıl içinde devlet aklı ve
hukuk yok edildi, rejim metamorfoza uğratıldı,
zorbalığın karanlığı yolsuzluğun ışığı oldu ve bütün bu hukuksuzluğun önünde,
arkasında 12 Eylül referandumu vardır. O referandumla, hukuksuzluk anayasal
teminat altına alınmıştır. Yeni çıkacak HSYK kanunu da 12 Eylül referandumunun
bir sonucu olacaktır, hem de her iki 12 Eylülün, hem 12 Eylül 1980’in hem de 12
Eylül 2010’un. Onun için, bir defa daha, “Yetmez ama evet.” diyenleri Türk
milletinden özür dilemeye davet ediyorum.
Hanımefendiler,
beyefendiler; davulun sesi Meclis koltuklarından size hoş gelebilir ama Türk
milleti acılar yaşıyor. Hak için, adalet için en büyük görev de AKP Grubuna
düşüyor.
Şimdi, içinizde
iktidar nimetlerinden yararlanan küçük bir grup “Muhalefet içimize nifak sokmak
istiyor.” diyebilir. Bu, koca bir iftiradır. Bu arkadaşlar nifakçı arıyorlarsa
eğer, dönüp Başbakana yağ çekmek uğruna şirke düşenlere baksınlar. Üstelik, dostlar, kimsenin bir şey yapmasına da gerek yok.
Zorbalık rejimleri, aslında, yargısız infazları, güçler ayrılığını yerle bir
etmeleri ve vicdanlara tasallut etmeleriyle zaten kendi sonlarını kendileri
hazırlarlar. Gezi direnişlerinde kaybettiğimiz 7 gencimizi hatırlayın, ne demek
istediğimizi anlayacaksınız.
Neymiş? Her şey
komplo, her şey darbeymiş, Batılıların oyunuymuş! Geçiniz beyefendi! Şimdi
olanlar, on iki yıldır tıka basa dolan yolsuzluk barajlarının kapaklarının
patlamasından ibarettir. Onun için “Batılılar bizi götürmeye çalışıyor.”
demeyin. Öyle olsa karşısında önce biz dururuz. Batılılar, sadece, bir kısmı da
kirli olan iş birliğini Başbakanla sonlandırmaya karar verdiler. Çünkü, Batılılar Başbakanla cürüm ortağı olmak istemiyorlar;
hepsi bundan ibaret.
Bakın, Batı’da
artık Türkiye alay konusu bu yolsuzluklar yüzünden. “Türkiye’nin neden 21
bakanı var biliyor musunuz?” diyor bir Fransız gazetesinde bu karikatür, “Eğer
40 tane olsaydı, Erdoğan’ın adı Ali Baba olacaktı.” diyor. Dünya Türkiye’yle bu
yolsuzluklar nedeniyle dalga geçiyor şu anda. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, dünyanın neresinde olursa olsun hepimiz barbarları lanetleriz.
Nasıl muhaliflerin insan kalbini söküp yemeleri midemi bulandırdıysa, Suriye
yönetiminin yaptığı iddia edilen katliam fotoğrafları da midemi bulandırdı.
Suriye’de yaşananlar tam bir pislik. Ancak, unutmayın, pisliğe basarsanız
paçalarınıza sıçrar. Kirli ve kanlı dış politikaya soyunan Davutoğlu’ndan
Dışişleri Bakanı olursa, doğal olarak paçalar kirlenir. Dış politikaya mezhep
gözlüğüyle bakarsan, gelir El Kaide, sınırlarına yerleşir. Göreceksiniz, bu El
Kaide ilişkileri, operasyonel bir beceriksizlik
timsali olarak ikide bir yakalanan tırlar gelecekte Başbakanın başına büyük
işler açacak. Sadece onun başına açsa iyi de, kendi düşen ağlamaz diyeceğim,
ülkemizin başına da dertler açacak. Üzülerek söylüyorum, Suriye’de ölen
çocuklar ve yaşlılar için, gün gelecek Türkiye de suçlanacak.
Ben bu tespiti
bugün yapmıyorum. 9 Eylül 2012’de Parti Meclisinde yaptığım tespitleri tarihe
not düşmek için burada tekrarlamak istiyorum.
Bir: Bu Hükûmetin
Suriye siyaseti yüzünden, yakın gelecekte alnımıza bir insanlık suçu damgası
yapıştırılabilir.
İki: Bu
politikalar, gün gelecek Ermeni diasporasının sahte
soykırım iddialarının dayanağını teşkil edecek.
Üç: Başbakan
uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu olarak yargılanacak.
Bize düşen
görevse, Türk milletini bu lekelenmeden kurtarmaktır.
Şimdi, dikkatli
bakın, göreceksiniz, bizi doğrulayan olaylar zinciri arka arkaya gelişiyor.
Örneğin, Türkiye 1991’den beri “Financial Action Task
Force”a üye. Bu örgüt dünyadaki kara para
aklamalarını ve terör paralarını takip etmekle görevli. Ne yazık ki, ekim
ayından bu yana bu örgüt Türkiye’yi gri listeden çıkarıp birtakım geri kalmış
terörist ülkelerle birlikte izlemeye aldı.
Değerli
arkadaşlar, onun için, Halk Bankası, Rıza Sarraf ve İran üçgeninde olan
bitenlerin üstünü örtemeyiz. Bu Meclis bu üçgenin üstünü örterse Türkiye’nin
millî güvenliğinden sorumlu olur.
Değerli
arkadaşlar, ocak başında Türkiye’yi Suriye’nin Birleşmiş Milletlere şikâyet
etmesini de bu çerçevede değerlendirelim.
Sonuç olarak,
Sayın Başbakanın hâkimiyetinde bir on iki yılı geride bıraktık, on üçüncü yıla
girdik. Türkiye bugün, on üçüncü yılda yargı bağımsızlığını tartışıyor. Türkiye
bugün sivil vesayeti, Türkiye bugün paralel devleti tartışıyor. Türkiye bugün
yolsuzluğu, hırsızlığı, talanı tartışıyor. Türkiye bugün tek parti devletini
tartışıyor.
Değerli
arkadaşlar, “ileri demokrasi” adlı propaganda masalının sonuna geldik. AKP
içinde halis niyetli milletvekillerine sesleniyorum: Geleceği, gelin, hep
birlikte kurtaralım. “Evet” oyu vererek yıllarca birlikte siyaset yaptığınız
Tayyip Bey’e vefa borcunu gösterin. Türkiye’yi böyle komik duruma düşüren
karikatürlerden -ne yazık ki- kurtarın. Gelin, gelişmiş, güçlü, güvenli Türkiye
için iş birliği yapalım.
Sevgi ve saygılar
sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, hatip konuşmasında “Sayın Başbakan ve suç
ortakları” diye girdi, bitimine kadar da çok asılsız ithamlarda bulundu.
Sataşmadan söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. Lütfen, yeni sataşmaya mahal
vermeyelim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 17 Aralıktan bugüne kadar buraya çıkan
her muhalefet sözcüsü, hem evrensel hukukun bir kaidesi olan hem genel ahlak
prensibinin bir gereği olan “masumiyet karinesi” ve “soruşturmanın gizliliği”
prensibini de ihlal etmek suretiyle, suç işlediği varsayılan ve henüz
soruşturmanın ilk aşamasında olan bir konudan girerek, bu konuyu genele şamil
ederek ve bu manada bütün bir grubu, bütün bir Hükûmeti ve dolayısıyla milletin
iradesini de âdeta suçlayarak herkesi mahkûm ediyorsunuz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir defa, suçu sabit oluncaya kadar herkes suçsuzdur. AK PARTİ
olarak, Sayın Başbakanımız, Genel Başkanımız “Babamızın oğlu da olsa, evladım
da olsa sonuna kadar üzerine gidilecektir.” diyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “Teröristlerle görüşmem.” de dedi.
FARUK BAL (Konya)
– Savcı bekliyordu.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Hukuki soruşturmaya evet; bu soruşturmada sonuna kadar gidilsin,
buna evet; eğer gerçekten suç işleyen varsa cezasını da görsün, biz buna da
tamam diyoruz ve bunun için de hukukun da önünü açması gerektiğini de
söylüyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bütün hâkimlerin, savcıların durmadan yerini değiştiriyorsunuz,
nasıl gidecek?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ama, hukuki bir soruşturmayı bahane ederek
yargı, medya ve aynı zamanda sizin gibilerin de iş birliğiyle birlikte eğer
siyaset dizayn edilmek isteniyorsa, eğer millî irade gasbedilmek
isteniyorsa da buna karşı bütün mücadeleyi de vermek bizim hakkımızdır. Bu
millet adına bunu yapmak durumundayız. Utanmadan… (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
CELAL ADAN
(İstanbul) – Sen kim, millî irade kim ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hadi ya!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bakın, arkadaşlar, eğer mahcup olan biri varsa, sizin Genel
Başkanınız Rahşan affından istifade etti, hiç bunu dillendirmiyoruz.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Müfterisiniz, müfterisiniz!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Siz, yolsuzlukla ihraç ettiğiniz Sarıgül’ü, kendiniz ihraç ettiniz
yolsuzluk münasebetiyle, geri getirip aday ettiniz.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Müfterisiniz! Yazıklar olsun!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ahmet, olmadı Ahmet!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu millet Çankaya’nın yamyamlarını unutmadı, unutmadı bu
yamyamları! Bunlar tescilli olanlardır. Ama şu anda henüz soruşturmanın ilk
aşamasında olan bir konudan bütün herkesi mahkûm edemezsiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla) - Utanmadan Suriye’den bahsediyorsunuz. Bütün dünya Suriye’yi kınadı,
Suriye’yi suçlu ilan etti. 11 bin kişinin işkenceden dolayı öldürüldüğü 55 bin
fotoğrafla tescillendi. Bütün dünya bunu suçlu olarak ilan ediyor ama siz bir
tek kez Esed’le ilgili olarak “Bu, terör suçlusudur,
devlet terörü uyguladı.” diyemiyorsunuz. Bilakis, bu süreçte gidip Esed’le birlikte fotoğraf çektirerek âdeta kahraman olduğunuzu
mu göstermeye çalışıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
Aydın, teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Kusura bakmayın, bu millet bunu yemez diyorum, teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çıray.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Millî iradeyi dizayn ettiğimize dair
karanlık bir senaryodan söz etti Sayın Grup Başkan Vekili. Bunu cevaplandırmam
gerekiyor.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çıray, sataşma nedeniyle iki dakika da size söz
veriyorum.
7.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Grup Başkan Vekili öyle anlaşılıyor ki şimdi olduğu gibi demin
de beni dinlememiş. Ben konuşmama başlarken AKP Grubunu ayırarak başladım.
Bütün olan biten bu yolsuzluk ve usulsüzlüklerden, adaletsizliklerden, Allah’a
şirk koşmaktan rahatsız olan grubu ayırarak ben konuşmama başladım. Kesinlikle
grubun bütününü kastetmedim, bu bir.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya, suç ortağı yaptın Başbakanı, böyle bir şey olabilir mi? Bırak
Allah aşkına! Yargıya asıl siz müdahale ediyorsunuz.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – İkincisi, masumiyet karinesinden söz edenlere bakar mısınız,
Ergenekon davasının yargılananlarını baştan mahkûm edenler, “Askerî vesayeti
kaldırıyoruz.” deyip yerine sivil vesayeti getirmeye çalışanlar…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz de “asker göreve” diye yargıyı göreve
davet ediyorsunuz, değil mi!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - …ve şimdi de yetmemiş gibi, “HSYK” adı altında bir af kanunu
çıkarmaya çalışanlar, bize kalkmışlar, siyaseti dizayn
etmekten söz ediyorlar.
Arkadaşlar, Sayın
Başbakan ne zaman Türkiye içinde meşruiyet konusunda sıkıntı çekmeye başlasa
hemen meşruiyeti dışarıda aramaya başlar.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Meşruiyeti siz dışarıda arıyorsunuz, biz millî iradeden alıyoruz.
Meşruiyetin kaynağı millî iradedir, millettir!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – İlk göreve geldiğinde de böyle yapmıştı, Avrupa Birliği kapısından
içeriye girmiyordu. Amacı, Türkiye’de bulamadığı meşruiyeti Avrupa Birliğinden
çekip çıkarmaktı. Ne zaman Avrupa Birliğiyle işi bitti, tam beş yıldır Avrupa
Birliğini arayan, soran yok. Avrupa Birliğine o kadar önem veriyorlardı ki
Avrupa Birliğinden sorumlu makama bir mütercim tercüman arkadaşı atamışlardı
bakan olarak. Şimdi, Sayın Başbakan neden gitti Avrupa Birliğine tekrar,
biliyor musunuz?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Her tarafa gidiyor Başbakan, her tarafa, bütün dünyayı geziyor.
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – Demokrasi filan, bilmem neyi aradığı yok, Avrupa Birliğinden siyasi
meşruiyet arıyor, Türkiye’de kaybettiği desteğini yurt dışında arıyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bırak Allah aşkına!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) – Türk milletinin de kendisine arkasını döndüğü yerde Avrupa
Birliğinden çare arıyor. Ama, keser döner sap döner,
gün olur hesap döner. Bu hesap sorma ve hesap verme günü gelmiştir ve bu hesabı
vereceksiniz.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sarıgül’ün kutusundan ne çıktı, onu da anlatırsanız, onu da
bilelim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın
Başkan, Sayın Aydın Genel
Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun
Rahşan affından yararlandığını söyledi, bu bir yalandır. İzin verirseniz bunu
açıklamak istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Yalan değildir efendim.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Ayıp etti!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Rahşan affından Başbakan yararlandı.
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Sayın
Başkan, bize ne zaman sıra gelecek?
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun Sayın İnce.
8.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP
Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bak, Ahmet Aydın,
Sayın Genel
Başkanımızın genel müdürken sicil amiri olarak verdiği bir notla ilgili bir
dava, yararlansa ne olur, yararlanmasa ne olur? Ama,
böyle bir şeyin olmadığını sen de biliyorsun. Daha geçenlerde, Akif Hamzaçebi
arkadaşımız geldi, burada açıkladı. Bunu çok çok iyi biliyorsun. Ama, bak, ben sana asıl Rahşan affından yararlananın kim
olduğunu anlatayım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Önce, Genel Başkanını söyle, ondan sonra…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, iyi dinle. Bak,
yararlanmadığını söylüyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Genel Başkanını söyle!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, sicil notu… Bak söylüyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Söyle, söyle.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bir: Candan Eren’in raporuna istinaden Hüseyin Karakullukçu’nun
Başkanı olduğu Danıştay 2. Dairesinde bir dava görüldü -ne olduğunu öğren-
Başbakan için verilen yargılama izni iptal edildi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne alakası var?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Rahşan affından yararlanan bir erteleme yasasından söz ediliyor
burada.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bırak Allah aşkına!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bu kim? Bu kişinin adının baş harfleri RTE’yle
başlıyor mu? Bu, bir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Hadi ya! Kim acaba!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – İki: 1989 yılında, Beyoğlu Belediye Başkanıyken hâkime hakaretten
kaçan birisi var mı, ceza aldı mı? Bu, iki.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İlçe Başkanı…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bunun baş harfleri ne?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Hiç Beyoğlu Belediye başkanı olmadı…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Üçüncü bir tane daha söyleyeyim sana: Geçmişte, Orman Kanunu’na
muhalefetten on ay ceza alan kişinin isminin baş harfleri nedir? Sonra, bu on
ay cezayı aldıktan sonra, bu ceza suç olmaktan çıkarıldı mı, çıkarılmadı mı?
Bak, çamur atma.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çamur atmıyorum.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bak, şöyle yapalım: Gel, Kemal Kılıçdaroğlu’nun
da Recep Tayyip Erdoğan’ın da dokunulmazlıklarını kaldıralım. Var mısın? (CHP
sıralarından alkışlar) Ben oy vereceğim, ben ikisine de oy vereceğim.
CHP Grubu, Sayın Kılıçdaroğlu’nun
dokunulmazlığının kaldırılmasına oy verir misiniz? (CHP sıralarından “Evet”
sesleri) Veririz. Sen verebilir misin? Sen verebilir misin? Sen verebilir
misin? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bize de sor Muharrem Bey, bize de sor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Böyle demagoji yok! Böyle demagoji yok!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Geçeceksin bu işleri!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) – İftira atma! İftira atma, doğruyu söyle.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın, siz niye?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Benim iftira attığımı söyledi.
BAŞKAN – Ne diye
iftira attı Sayın Aydın?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “Bana iftira atma.” dedi efendim. İftira atmadığımı söyleyeceğim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın, size de sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
9.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, yasal düzenlemeyle yapılan bir konu başka ama suç işlediği
varsayılan ve belli bir noktada da suç işlediğine delalet teşkil eden ve bu
manada da dosyanın tekâmül etmesiyle birlikte Rahşan affından bunun istifade
etmesi farklı bir şeydir.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Deliller burada! Deliller burada!
AHMET AYDIN
(Devamla) – O sapla samanı karıştırmayalım, elmayla armudu karıştırmayalım. Hiç
kusura bakmayın, bu sizin söylediklerinizin hiçbiri de uymadı, olmadı ve Sosyal
Güvenlik Kurumunun başındayken, SSK’nın başındayken de verdiği zararı zaten
bütün milletimiz biliyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, meşruiyetin kaynağından bahsettiniz. Eğer meşruiyetin kaynağının
millî irade olduğunu…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ahmet, hırsız var!
AHMET AYDIN
(Devamla) – …millet olduğunu bilseydiniz, siz bu millete saygısızlık
yapmazdınız…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – O saygısızlığı sen yapıyorsun!
AHMET AYDIN
(Devamla) – …bu milletin iradesine sahip çıkardınız. Bu milletin iradesine
kalkışılan her darbeye karşı siz de karşı dururdunuz, karşı durmanız gerekirdi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Daha düne kadar
“Asker iş başına.” diyen CHP zihniyeti, şimdi “Yargı iş başına.” demeye
başladı.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ahmet, hırsız var!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Kusura bakmayın, biz, bütün vesayetleri ortadan kaldıracağız ve bu
milletin iradesine de hiç kimseyi ortak etmeyeceğiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hadi ya! Fethullah Gülen’le kim iş birliği
yaptı?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bu milletin temsilcileri bu milleti idare etmek zorundadır.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hırsız var, hırsız!
AHMET AYDIN (Devamla)
– Yine aynı şekilde, bir önceki konuşmacı arkadaşımdan şunu isterdim: Keşke, o
fotoğraflarla değil de Suriye’de işkenceden öldürülen o 55 bin fotoğraftan bir
tanesini buraya çıkarsaydınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Onu sen göster!
AHMET AYDIN (Devamla)
– Keşke, Suriye’nin o zalim başkanına yönelik olarak “Bu devlet suçu
işliyordur, bu insanlık suçu işliyordur.” diyebilseydiniz…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ahmet, hırsız var!
AHMET AYDIN
(Devamla) – …ama siz onu diyemediniz, maalesef diyemediniz. Yüz binlerce insan
ölüyor, milyonlarca insan Suriye dışına kaçıyor, bütün dünya bu zulmü görüyor
ama bir CHP, sadece Esed’le birlikte fotoğraf
çektirmeyi biliyor. Başka hiçbir şey bilmiyorsunuz, kusura bakmayın, hiçbir şey
bilmiyorsunuz.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Türkiye’ye gel Ahmet, Türkiye’ye!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Siz, o fotoğrafları getirip gösterin Esed’le
çektirdiklerinizi.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Uludere’de 34 insan öldürdünüz siz. 34 insanın hesabını verin!
AHMET AYDIN
(Devamla) - İşkenceden ölenler sizi ilgilendirmiyor, sizi insanlık
ilgilendirmiyor, ben bunu biliyorum. Kusura bakmayın, bu söylediklerinizin
hiçbiri de olmadı diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ahmet Başkan, hırsız var!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sen misin o? Sen sus!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Oturuyor orada ya!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Ahmet Aydın’a bir teklifim var. Bu iki dakikalık
süre içerisinde bunu anlatamıyoruz. Kendisinin belirleyeceği bir televizyon
kanalında, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da Sayın Başbakanın
da dosyalarını, bunları bir tartışalım bakalım, kim ceza almış, kim almamış,
belgeleriyle? Ahmet Aydın’ın yüreği yeterse…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Evvelallah yüreğimiz her şeye yeter!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – …bilgisi yeterse benimle gelsin bir televizyon kanalında tartışalım.
Televizyonculara da açık çağrımdır.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – İşiniz gücünüz şov!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Öyle bir program yapsınlar, gelebilir mi? Burada sözünü versin,
gelebilir mi, bunun sözünü versin?
Teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ahmet, hırsız var!
BAŞKAN – Evet,
Sayın İnce, teklifinizi değerlendirsin efendim.
Teşekkür ederim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, biz şov yapmıyoruz.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Çıray, lütfen…
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Bir dakika Sayın Başkanım, bir dinleyin.
BAŞKAN – Sayın Çıray, konu açıklığa kavuştu efendim.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, sözlerimi dinler misiniz?
BAŞKAN –
Dinliyorum, buyurun.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Burada millet adına konuşuyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Dün biz de öyle demiştik. Şimdi niye dinliyorsun?
BAŞKAN – Buyurun.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın grup başkan vekili ikinci konuşmasını yaparken Suriye’deki
katilleri koruduğumuza dair imalarda bulundu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İmada bulunmadı, söyledi.
BAŞKAN – Hayır,
Grup Başkan Vekili Sayın İnce…
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
– Hayır efendim, ona cevap vermedi.
BAŞKAN - Lütfen
ama…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Onu söylemedim. Ona cevap vermedim.
BAŞKAN - Sayın
İnce’ye söz verdim efendim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, ona cevap vermedim.
BAŞKAN – E, biraz
önce de aynı şey oldu Sayın Çıray.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Hayır, aynı şey olmadı, konu farklı. Bir: Bu konuda doğru olmayan
ifadelerde bulunarak…
BAŞKAN – Sataşma
nedeniyle iki kişiye söz verdim, dikkat ederseniz hem size verdim hem sayın
grup başkan vekiline.
Lütfen ama…
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, böyle yönetim olmaz, doğru olmayan ifadelerde bulunarak
bu konuda hiçbir şey söylemediğimi de söyledi, bu konuyu açıklamak zorundayım.
Rica ediyorum…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Karikatür fotoğrafları çıkarıyorlar oraya! İnsanları işkence ederek
öldürmüşler, onları niye çıkarmıyorsun?
BAŞKAN –
Tutanaklara da geçti efendim, lütfen.
Teşekkür ederim.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, katillerden söz ediyorum. Bu, tutanaklara geçmekle
olmaz. Millet vicdanından söz ediyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – İki günden beri ses çıkmıyor. Ne oluyor? Vahşet oluyor, fotoğraf
çektiriyorlar.
BAŞKAN – Sayın Çıray, biraz önce hem size hem sayın grup başkan vekiline
söz verdim.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Bu millet, kamuoyu doğruları öğrenmek zorunda.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Yazık!
BAŞKAN – Şimdi,
grup başkan vekili söz istedi.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Her şeyi çuvala sığdıramazsınız!
BAŞKAN - Evet,
teşekkür ederim.
Buyurun lütfen,
oturun.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sayın Başkan, bu konuda doğruları söylemeden oturmayacağım.
BAŞKAN –
Konuştunuz zaten, tutanaklara geçti efendim.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Hiçbir şey konuşmadım. Böyle yönetim olur mu Sayın Başkan?
BAŞKAN- Ama, bunu böyle devam ettiremeyiz ki Sayın Çıray karşılıklı olarak.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Sizin gibi, yıllarca burada…
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Siz Esed’le resim çektirmeye gidin
Şam’a!
BAŞKAN – Yani,
hem iktidarın hem muhalefetin hiç tenkit etme hakkı yok mu efendim?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Neyi Beyefendi?
BAŞKAN – Hem
iktidarın hem muhalefetin karşılıklı hiç tenkit etme hakkı yok mu?
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – “Şam turizm!”
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Tenkit etmek başka, söylemedin demek başka…
BAŞKAN –
Konuştunuz 2’şer defa, söz verdim size.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – …sözleri çarpıtmak başka.
BAŞKAN – Lütfen…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Burada doğru değildir bu yapılan.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Evet, “Şam turizm!” Esed’le resim
çektirmeye gidin!
BAŞKAN – Lütfen,
Sayın Çıray…
Buyurun.
10.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine tekraren sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Değerli arkadaşlar, gerçekten, grup başkan vekilliği kolay bir iş
değildir, öncelikle konuşmaları, konuşmacıları dikkatle dinlemeyi gerektirir.
Sayın grup başkan vekili şimdi olduğu gibi biraz önce de beni dinlememiş.
Arkadaşlar,
bakın, sözlerimi aynen tekrarlıyorum: Dünyanın neresinde olursa olsun hepimiz
barbarları lanetleriz. Nasıl muhaliflerin insan kalbini söküp yemeleri midemi
bulandırdıysa Suriye yönetiminin yaptığı iddia edilen katliam fotoğrafları da
öyle midemizi bulandırdı. Suriye’de yaşananlar tam bir pisliktir. Ancak,
pisliğe basarsanız paçalarınıza sıçrar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bastınız, sıçradı işte!
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – O pislikle poz verdiniz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – “Şam turizm!”
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Kirli ve kanlı dış politikaya soyunan Davutoğlu Dışişleri Bakanı
olursa, doğal olarak o Dışişleri Bakanının olduğu yerde o Hükûmetin paçaları
kirlenir. Göreceksiniz, bu El Kaide ilişkileri, dış politikaya mezhep
gözlüğüyle baktığınız için başınıza dert olacak. Operasyonel
bir beceriksizlik timsali olarak devletin, diğer devletinin tutukladığı,
yakaladığı tırlar başınıza dert olacak. Sadece sizin başınıza dert açsa
umurumuzda değil, “Kendi düşen ağlamaz.” deyip geçeceğiz de sizin yüzünüzden
Türk milleti lekelenecek diye korkuyoruz.
Üzülerek
söylüyorum, Suriye’de ölen çocuklar ve yaşlılar Türkiye’ye yazılmaya
çalışılacak ve bir gün gelecek, 2015’te, Ermeni soykırımı konusunda, orada
yaptığınız insanlık suçları önümüze delil olarak çıkarılacak.
Bunların hepsini
söyledim, tekrarlıyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – İttihat Terakkinin mirasçısı sizsiniz, bunun hesabını siz
vereceksiniz!
AYTUN ÇIRAY
(Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
– İttihat Terakki sizin siyasi babanız! Ermeni mezalimini de bize…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın grup başkan vekilinin bahsettiği fotoğrafta olan bir kişi
olarak sataşıldığından dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – “Şam turizm!”
BAŞKAN – Lütfen,
Sayın Milletvekilim…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, o fotoğrafta ben de varım.
BAŞKAN – Hayır
efendim.
Biraz önce de hem
sayın grup başkan vekiline hem Sayın Çıray’a söz
verdim, herkese ayrı ayrı veremem. Sayın grup başkan vekili grup adına konuştu
zaten.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, bakın, o fotoğrafta ben varım. Doğrudan bizi hedef
alarak…
BAŞKAN – Ama
Sayın İnce kimi temsil ediyor efendim?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – …bir saldırıda bulundular efendim.
BAŞKAN – Sayın
İnce kimi temsil ediyor?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, o gruba yönelik bir hareketti.
BAŞKAN – Anladım
da Sayın İnce kimi temsil ediyor, Sayın Milletvekilim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Başkan, germe bu kadar da var adama yani.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, benim şahsıma yönelik yapılan bir hakaret var. “Orada
resim çektirmekten başka bir şey yapmazsınız.” diyor, ben de o resimdeyim, kime
söz vereceksiniz başka?
BAŞKAN – Anladım
da Sayın İnce kimi temsil ediyor, neye cevap verdi?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, o, grubumuz adına… Efendim, grubumuza da sataşma var,
şahsen bana da var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yani, Sayın Başkan, bu kadar zor mu bu iş ya?
BAŞKAN –
Tutanakları getirteceğim, eğer isminiz varsa vereceğim efendim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, ismimin olması şart değil, o resimlerde ben de varım.
BAŞKAN – Tamam,
vereceğim. Tutanakları getirteceğim, inceleyeceğiz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Resim göstermedi ya, nereden bilelim, belki yok!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, bakın, ismim yok tutanaklarda.
BAŞKAN – E,
tutanakları isteyeceğim, vereceğim diyorum size.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklarda ismim yok ama o resimde ben varım.
BAŞKAN – Ama, isminiz yoksa… Genel anlamdaki konuşmadan o zaman tüm
grubun söz istemesi gerekir Sayın Milletvekilim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Efendim, resimde ben varım. Sayın Başkan, resimde ben varım ve
“Resim çektirmekten başka bir şey yapmazsınız.” diyor.
BAŞKAN – Efendim,
tutanakları getirip birlikte bakacağız. Söz vereceğim eğer sizi ilgilendiren
bir konu varsa.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklarda ismim yok.
BAŞKAN – E,
tutanaklarda yoksa yok o zaman Sayın Milletvekilim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, ismim yok ancak benim içinde bulunduğum resimden
bahsediyorlar, bana söz hakkı veriyor bu.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ya, Başkan, germe boşu boşuna…
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından AKP iktidarlarının
Türkiye’yi soktuğu hukuksuzluk yolunun iç ve dış tahribat boyutlarının
araştırılması amacıyla 21/1/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesi
üzerinde grubumuz adına söz aldım. Hepinizi selamlıyorum.
Emin olun, bu
karşılıklı sataşmalardan biz pek haz almazdık bugüne kadar ama son dönemlerde
iktidar-muhalefet Türkiye'yi kurulduğu günden bugüne kadar yöneten anlayışlar
olarak, birbirinize ilişkin olarak dosya açmanızdan son derece keyif alıyoruz;
bizim bir şey söylememize gerek kalmıyor çünkü. Hele hele, bu tartışmaları
televizyonların açık olduğu, kamuoyunun da izlediği bir saatte yapıyorsunuz;
biz de “Aha resim bu.” diyoruz. Al birini vur ötekine, hiç birbirlerinden farkı
yoktur.
AYTUN ÇIRAY
(Mersin) – Dengeyi bulduk diyorsun yani!
ADİL ZOZANİ
(Devamla) – Dolayısıyla, eğer gerçekten Türkiye'de bir temizlikten söz
edilecekse, eğer gerçekten bir arınmadan söz edilecekse bu denenmişlerin
devrinin kapandığı anlamına gelir. 17 Aralık da böyle bir milattır. Daha
önceleri milat sayılan günler olarak da ifade edilen diğer günler de böyle bir
milattır. Hepsini birleştirdiğiniz zaman Türkiye kamuoyunun anlayacağı tek bir
şey vardır: Bu denenmişler götüreceği kadar götürmüş; artık, vatanı, ülkeyi,
halkı kurtarma zamanı gelmiştir. Biz halkımıza bunu söylüyoruz. Dolayısıyla,
araştırma önergesinin her ne kadar aleyhinde söz almış bulunuyor isem de bu
sorunların tamamının siyaset mekanizmasının işletilerek çözülmesi gerektiğine
inanan bir grup olarak, biz böyle bir araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu ifade
ediyoruz. Vaktizamanında sizler, günü geldiğinde
elbette ki bu kirliliklere bulaşanlar eninde sonunda halk önünde hesap
verecekler ve eminim ki bugünün götürenleri aynen şu ifadeyi kullanmak
durumunda kalacaklar: “Biz gemiciklerle İSKİ’ye su taşıyorduk.” Halka
verebilecekleri tek cevap bu olur, bunun dışında üretebilecekleri bir cevap
yok. Dolayısıyla, kamuoyunun gördüğü resim bizler açısından yeterlidir,
yeterince izah edicidir, yeterince açıklayıcıdır; kamuoyunun bunu görmesini
diliyoruz.
İkinci önemli
nokta: Şimdi, Türkiye'nin dış politikası bizi çok yakından ilgilendiriyor.
Şimdi, sıfır sorunla başlayıp sırf sorun dönemine nasıl gelindiğine, neler
yapıldığına, neler olup bittiğine bakmak gerekir. Türkiye'nin bütün komşularıyla
problemleri var; Yunanistan’la Kıbrıs sorunu, deniz mili sorunu, Ermenistan’la
Karabağ sorunu, Bulgaristan’la soydaş sorunu, İran, Irak, Suriye’yle bir bütün
olarak Kürt sorunu. Bunların tamamında, Türkiye’nin bugüne kadar ürettiği
politikalarda bir çamura saplanma vardır. Türkiye, bu sorunların hiçbirinin
çözümünde yol alıcı, ön açıcı bir politika izleyememiştir. O nedenle, bizim
nazarımızda Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı “dış teşkale
bakanlığı”na dönmüş durumdadır. Neresinden alırsanız
alın, Türkiye dış politikası teşkaleye dönmüştür.
“Dış teşkale bakanlığı” Türkiye'nin her geçen gün
önüne sorunlar çıkarıyor. En son olarak da bakın, Suriye’de, Rojava’da, kendi temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ve
orada kirliliğe bulaşmamış tek grup olan Kürtleri dıştalayarak
Cenevre’de Suriye’yi kurtaracaklarını düşünüyorlar ve bu politikanın başaktörü
maalesef Türk Dışişleri Bakanlığı.
Kürtleri dıştalamak için, oraya dâhil etmemek için, iradesini yok
saymak için, gecesini gündüzüne katarak en sonunda, Cenevre’de halkların
olmadığı Suriye politikası konuşuluyor. İçinde halkın olmadığı, halkların
olmadığı bir Cenevre’yi topladınız. Nasıl bir sonuç elde edeceğinizi
söyleyeyim: Çok sıfırdan söz ediyorsunuz, çok sıfırdan haz alıyorsunuz, kocaman bir sıfır
elde edersiniz. Bunun karşılığında, Suriye halkları kendilerini örgütleyeceklerdir.
Buradan, dün
itibarıyla özerkliğini ilan eden Cizre, Kobani, Afrin bölgelerinin yeni yönetimlerini
kutluyoruz, başarılar diliyoruz. (BDP
sıralarından alkışlar) Umut ediyorum ki Suriye’de Kürt siyasetinin öncülük
ettiği bu girişim, işte sizin bahsettiğiniz Suriye resmini değiştirecektir,
Suriye’ye demokrasi getirecektir, Suriye’ye, bir bütün olarak Orta Doğu
halklarına rehber olabilecek yeni bir politikanın kapısını aralayacaktır.
Suriye sınırları içerisinde Afrin’de, Kobani’de, Cizre’de bunlar konuşuluyor. Siz Cenevre’de neyi
konuşuyorsunuz? Cenevre’de
Türkiye Dışişleri Bakanı neyi konuşuyor? Resimleri konuşuyor.
Size demezler mi otuz yıl önce de bu resim vardı, siz neredeydiniz?
Hama’da katliam
yapılırken Türkiye Dışişleri Bakanlığı neredeydi? Dersiniz ki: Biz Hama’da yoktuk, Hama zamanında biz Türkiye’de iktidar
değildik. Hani, devamlılık esastı? Devlette devamlılık esastır. Siz bu
politikaları devraldınız. Ve o dönemde Hama katliamını -ki 30 binin üzerinde
insan katledildi, kentin kapıları kapatılarak oradaki insanlar genç, yaşlı,
çocuk demeden, 30 bin insan Esad ailesi tarafından katledildi- yapan Esad
ailesinin daha 2011 yılına kadar sizinle hiçbir problemi yoktu; birlikte ortak
Bakanlar Kurulu toplantıları yaptınız, Boğaz’da birlikte yat seyahati yaptınız.
Bugün Suriye’de katliam gerçekleştiren Esad, işte Hama’da
katliam gerçekleştiren Esad’dır. Türkiye kamuoyunun önünde, Türkiye halklarının
önünde bu gerçekliği dün de bugün de tüm açıklığıyla ifade eden bir tek bizler
varız. Dolayısıyla, bugün, Türkiye'nin Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’ya
ilişkin olarak esas aldığı politikanın hiçbir geleceği yoktur. Saplandınız Orta
Doğu’ya, çamura saplandınız ve bunu bilerek yaptınız.
Sayın
Davutoğlu’nun “Yüz yılın parantezini kapatıyoruz.” lafı bize hiçbir zaman -Orta
Doğu halkları açısından- demokrasi ve özgür bir gelecek anlamına gelmedi bizim
açımızdan. Evet, Orta Doğu halklarının geleceği demokrasidedir, özgürlüklerin
genişletilmesindedir. Ancak, Sayın Davutoğlu’nun sözünü ettiği parantez Osmanlı
bakiyesine geri dönüş paranteziydi ve bunu yaparken de maalesef, İngilizlerin
güdümünde bir yumuşak İslam hareketiydi.
Derinleri
bugünlerde konuşuyorsunuz, iç siyaset dengeleri açısından siyaseti dizayn etmeye kalkışan, haddini bilmez derinleri bugün
konuşuyorsunuz. Beş yıl önceki konuşmalarımızı alın, bu kürsüde yapılan
konuşmaları alın bakın, iki yıl önce yapılmış konuşmaları alın bakın, bir yıl
önce yapılmış konuşmaları alın bakın; biz bu derinleri her zaman sizin yüzünüze
söyledik. Derinler işinize yaradığı sürece sarıldınız, şimdi, o derinlerde size
dönük bir dizayn girişimi başlayınca bağırmaya
başladınız. Merak etmeyin, dünün de derinlerine karşıydık, bugünün de
derinlerine karşıyız. Ancak, dünkü derinin bugün açısından değişen bir tek
fonksiyonu var, o da sadece rengiydi; dün kızıldı, dün kızıl elmacıydı, bugün
sadece fıstıki yeşil oldular. Bu fıstıki yeşil derin sizi yutmaya başlayınca
bağırıyorsunuz.
Tek bir çözüm
önerimiz vardır: Türkiye’de siyasetin içine battığı bu handikaplardan
kurtulması için ancak ve ancak siyaset mekanizmasını işleterek, siyasetin kendi
fonksiyonlarını değerlendirerek bu saplantıdan, bu bataklıktan siyaseti
kurtarmak gerekiyor, onu da biz gerçekleştireceğiz.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu önerge lehinde grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım.
Değerli
arkadaşlar, çoğulcu siyasal sistemlerde bütün fikirleri ifade eden çok partiler
yer alır. Bu partilerin bir ya da birkaçı iktidar olur, karşısında muhalefet
olur. Sadece, yalnız demokrasilerde muhalefet olur, bütün sistemlerde iktidar
var ama sadece demokrasilerde muhalefet olur. Muhalefetin olmadığı yerde çok
doğru şeyler yapsanız bile bunun kıymetiharbiyesi
yoktur çağdaş, siyasal düşünceler açısından. Yani, amaç değil, araçların da
meşru olması, araçların da demokratik olması gerekiyor. Dolayısıyla, buradan,
Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi, sandığın her şey olmadığını bir
kez daha ifade etmek durumundayım.
Demokrasinin
temelinde hukuk devleti vardır. Eğer hukuk devletini, hukuku iğdiş ederseniz
ortaya çıkan görüntü bir zamanlar diktatör rejimlerin adının “demokratik bilmem
ne cumhuriyeti” olmasına benzer. Siz, bugüne kadar, on bir yıllık Hükûmetiniz
döneminde, maalesef, hukuk devletinin demokrasinin temeli olduğunu unutarak bu
hukuk devletini nasıl guguk devleti hâline getiririz çalışması içerisinde
oldunuz. Sorumluluk: Bu siyasal sistemin çoğulcu niteliğini
devam ettirmek, hukukiliğini devam ettirmek sorumluluğu iktidarda.
İktidar, devleti
yönetirken, hükûmeti yönetirken muhalefeti ortadan kaldırma gibi bir gaye
güdemez, eğer böyle bir gayeyle çalışıyor ise o zaman demokrasilerdeki doğal
savunma refleksleri bir anda harekete geçer. İktidar, dolayısıyla, çoğulcu
sistemi muhafaza etme ve hukuk devletini kayım kılma gibi bir sorumluluk
taşımaktadır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi yüzde 50 oy almıştır. Değerli arkadaşlar, demokratik
sistemlerde bu yüzde 50 oy hizmet için yeter de artar bile. Yani, kafanızdaki,
gönlünüzdeki programınızı uygulamaya sokmak için almış olduğunuz yüzde 50 oy
yeterli. Yasamada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeterli çoğunluğunuz vardır.
Bürokrasi, atamalardan tutun yer değiştirmelere kadar harfiyen kontrolünüzdedir.
Bir de kimseye hesap vermeden zaten Türkiye bütçesini kullanıyorsunuz. Peki,
bundan sonra ne beklenir? Bundan sonra, yüzde 50 oy almış bir partinin bu
millete, bu memlekete özellikle kronikleşmiş problemlerini çözme, ortadan
kaldırma konusunda hizmet etmesi beklenir. Peki, böyle mi yapıyor? Tabii ki
böyle yapmıyor, görüyoruz. Yani, bu yüzde 50 oyu nasıl yüzde 60, nasıl yüzde
70, nasıl yüzde 80’e çıkarabilirim? Hangi araçla yaparsam yapayım, bu aracın
demokratik olmuş olması ya da olmaması fark etmez.
Değerli arkadaşlar, oy oranınızı yüzde 90’a çıkardığınızı
düşünelim, geri kalan bütün partiler yüzde 10. Bu rejimin adı demokrasi
olabilir mi? Dolayısıyla, alınan oyun yeterli görülüp millete vadedilen hizmetlerin artık millete sunulmasına geçmek
gerekiyor ama bugüne kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi sürekli bazı konuları
istismar ederek, sürekli tribünlere oynayarak hâlâ daha vatandaştan kredi
istemeye devam ediyor. “Egemenlik
milletindir.” diyor, elbette egemenlik milletindir ama egemenlik bütün
milletindir, sadece size oy verenlerin değil, size oy vermeyen insanların da bu
egemenliği ortaklaşa kullanması gerekiyor yani buradaki yazıya bakın
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” demiş, “Milletin çoğunluğunundur.”
dememiş, “Milletin tamamınındır.” demiş. Dolayısıyla, bir partinin sonsuza
kadar iktidarda kalmak gibi bir gayesi, bir çalışması olamaz. Hele hele, bu
amaçla muhalefeti etkisizleştirme, muhalefeti itibarsızlaştırma gibi bir gaye
peşinde koşamaz. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğulcu siyasal sistemimiz
açısından defosu buradadır, riski buradadır. İktidar gücü demokratik ülkelerde
ortaklaşa yürütülmelidir. Efendim, bizim sistemimizde de yasama, yürütme, yargı
gibi farklı güçler vardır. Bu güçlerin arasında bir denge kurularak millet ve
devlet yolunda ortaklaşa, uyumlu yürütülmesini sağlamak gerekir. Sürekli, AKP
sözcüleri “Efendim, biz vesayeti ortadan kaldırıyoruz...” Hiçbir şey
kaldırdığınız falan yok, açıkçası bu da bir istismar, kaldı ki bu Meclis
içerisinde “Biz vesayeti destekliyoruz.” diyen bir parti bulamazsınız.
Sayın Başbakan şu
gerçeği unutuyor: Çoğulcu sistemlerde Başbakan bir orkestra şefi olmalıdır.
Biliyorsunuz orkestralarda çok farklı sazlar vardır, bu sazların uyumlu, ortak
bir beste şeklinde ortaya çıkabilmesi için birbiriyle uyumlu yürütülmesi lazım.
Ama Sayın Başbakan orkestra şefi olduğunu unutarak “Davulu da ben çalacağım,
flütü de ben çalacağım, kemanı da ben çalacağım. Ortaya uyumlu bir eser çıkması
önemli değil. Her şey benden sorulmalı ve her şey benim.” sevdasındadır.
Bakıyoruz Sayın Başbakan başsavcılığa soyunuyor, bakıyorsunuz Sayın Başbakan
Ergenekon’un başsavcısı oluyor. Bir taraftan, savcılara yönelik olarak “Benden
izinsiz müdahalede bulunamazsınız.” gibi hakikaten hukuk devletinde garip bir
söz, ilginç bir söz olarak mutlaka hukuk fakültelerinde okutulacak bir söz
Sayın Başbakan tarafından dile getirilmiştir. Diğer taraftan, hâkimi, savcıyı
tehdit etmekte bir beis görmüyor. Demokratik hukuk devletlerinde bir başbakan
hukuku ve hukukçuları karşısına almaz, en azından -farklı görüşte bile olsa-
nezaketen karşısına almaz, demokrasiye olan inancını göstermek açısından
karşısına almaz. Bunun da ötesinde, bir savcıya dönüp diyor ki parmağını
sallayarak: “İşimiz daha bitmedi.”
Sayın Başbakan,
savcıların da, hukukun da seninle işi bitmedi. Yani, inşallah, görünen yakın
bir gelecekte hukukun üstünlüğü mü, yoksa senin üstünlüğün mü bir kez daha
görülecek.
Bir bürokrasi
kıyımı yaşanıyor. Önce 20 savcı görevden alındı, sonra bu karda kışta 3 bin
polisin gözünün yaşına bakılmadan, “Ailesi ne olur, nerede yatar kalkar?”
denilmeden tayini yapıldı, dün akşam da 97 hâkim ve savcının yeri değiştirildi.
Yeri değiştirilenlerden birisi de arkadaşlar, Hüseyin Baş. Hani, Sayın Kılıçdaroğlu’nun dün grup toplantısında belirtmiş olduğu,
Müsteşarın telefon açıp “Gereğini yap.” dediği Hüseyin Baş görevinden alınıyor.
Şu kadarcık vicdanı, şu kadarcık hukuka saygısı olan herhangi birinizin bir
kere bu olayı yani şu yakın geçmişte yaşadığımız bu olayı telin etmesi lazım.
Yani, şimdi o başsavcının aslında ödüllendirilmesi lazım. Sıfatı ne olursa
olsun -Anayasa’mızda var- hâkim ve savcıya talimat veremez kimse. Eğer talimat
vermişse, bak, aslanlar gibi durmuş, o talimatı yerine getirmemiş. O zaman,
siyasal iktidarın bu savcıyı ödüllendirmesi lazım. İzmir’den alıp -dediğim
gibi- bu karda kıyamette Samsun’a göndermesinin alemi
ne?
Sayın Başbakan
aklanmak yerine, yargıda aklanmak yerine sürekli yargıdan kaçma yolunu tercih
ediyor. Biraz önce de söylendi, Karma Komisyonda birçok milletvekilinin, AKP
milletvekilinin, bakanın, Başbakanın dosyası var. Bakın, burada bu kadar
zamandır dillendiriliyor. “Sayın Başbakan, aklan, bu şaibeyle demokrasimize
zarar veriyorsun.” denildiği hâlde… Normal demokratik hukuk devletlerinde bir
başbakan kendisi ister, gider aklanır; ağalar, paşalar gibi çıkar vatandaşın
karşısına “Bak, muhalefeti nasıl ters köşeye yatırdım, anamın ak sütü kadar
bembeyazım.” der. Böyle mi yapıyor Sayın Başbakan? Hayır. Sürekli, sürekli
kendisine dokunabilecek hukukun bütün mekanizmalarını ortadan kaldırarak
Başbakanlığına devam etmeye çalışıyor. Etik olmayan değerleri siyasetin esas
unsuru hâline getirdi. “Siyasette -kendisi ifade ediyor- öfke benim
üslubumdur.” diyor ama diğer taraftan da sürekli Şeyh Edebali’yi örnek veriyor.
Eğer Şeyh Edebali’yi birazcık dinlemiş olsa “Öfke bize, yatıştırmak sana.”
diyor büyük Türk İslam alimi. Ama gördüğünüz gibi,
işine geldiği zaman demokrasi, işine gelmediği zaman tu kaka.
Telefon
dinlemeleri aldı başını gidiyor. Bununla ilgili on bir senedir en küçük bir
tedbir ürettiği yok çünkü bugüne kadar kendisine çalışıyordu ama 17 Aralıktan
sonra aleyhine çalışmaya başlayınca hukuka bir karabasan gibi çöktü.
Değerli
arkadaşlar, AKP’nin hukuksuzluğunu on dakika içinde anlatmak mümkün değil.
İnşallah, başka, kanunun diğer maddelerinde de bunları ifade etmeye devam
edeceğiz.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Atıcı,
evet, tutanakları getirttim, inceledim. Sayın Aydın’ın konuşması sırasında size
sataşması söz konusu.
Buyurun, iki
dakika söz veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçi Sayın Aydın
burada yok ama bana “Esad’la gidip resim çektirmekten başka bir iş
yapmazsınız.” gibi bir suçlama, kendi tabiriyle, yöneltti.
Değerli
arkadaşlar, biz Esad’la görüşmeye gittik. Esad’la görüşmeye gitmemizin bir tek
nedeni vardı: Sizin Suriye’yle olan ilişkileri berbat etmeniz, büyükelçinizi
oradan çekmeniz ve orada dökülen kana müdahale etmemeniz. Bizim oraya
gidişimizin nedeni orada dökülen kanı durdurmaya çalışmaktan başka bir şey
değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başbakanın fotoğrafları yok mu ya?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Allah’a bin şükür, biz gittik, kanı durdurmaya çalıştık. Yarın
tarih bunları yazdığında bize “Suriye’ye tırlar dolusu silah göndermeye göz
yumdunuz.” demeyecekler, size diyecekler.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – “Eli kanlı diktatörün arkadaşları.” diyecekler size.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Yarın bize “Orada ölen çocukların kanı elinize bulaşmış.”
demeyecekler, size diyecekler. Yarın “Suriye’de yaşanan dramın, katliamın
ortağı sizsiniz.” demeyecekler, “Bunun ortağı AKP’dir.” diyecekler. Tarih bunu
yazacak ve bunun da… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) –Allah Allah, bu kadar pişkinlik olur ya!
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben sizin paniğinizi anlıyorum. Evet,
Türkiye’de sandıkta bunun hesabını vereceksiniz, ayrı konu ama savaş suçları
mahkemesinde yargılandığı zaman suçlular, Başbakan ve Dışişleri Bakanı, işte o
zaman, tarih, kara lekelerle AKP’nin Suriye’de döktüğü kanı, o dökülen kana
yaptıkları yardımı yazacak. Bizim oradaki masum çocukların, oradaki masum
insanların öldürülmesini önlemeye yönelik çalışmamızı da takdirle karşılayacak.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Allah Allah, bu kadar pişkinlik olur ya!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Konuşmacı konuşmasında grubumuzu eli kanlı olmakla suçladı.
Bundan dolayı iki dakika…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Ünal, iki dakika da
size sataşma nedeniyle
söz veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz kendi sözlerimizle
tarihi değiştiremeyiz ve hiç kimse bu milletin hafızasıyla alay etmeye
kalkışmasın. Tarih ne olduğunu, ne bittiğini çok iyi kayıt altına almıştır.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Kesinlikle!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Evet, biz Suriye’yle yakınlaştık. 2002’de, hatırlarsanız, Ahmet
Necdet Sezer baba Esad’ın cenaze törenine katıldı, ondan sonra da Türkiye
Cumhuriyeti devleti stratejik olarak Suriye’yle yakınlaşma politikasına
başladı.
Biz iktidara
geldikten sonra ise evet, biz Esed’le görüştük ama Esed “Yapısal reform yapmak istiyorum. Ben, bir azınlığın
çoğunluğu yönetmesinin sürdürülebilir olmadığını biliyorum. Dolayısıyla bu
konuda bize yardım edin.” dedi, biz de yakınlaştık. Ne zaman ki kendi halkına
kurşun atmaya başladığında, kendi halkını katletmeye başladığında “Biz eli
kanlı bir yönetimle bir arada olamayız.” dedik, altı ay boyunca kişisel
ilişkimizi sürdürdük, Esed’le görüştük. Ondan sonraki
süreçte meseleyi Arap Ligine taşıdık, ondan sonraki süreçte meseleyi Birleşmiş
Milletler Güvenlik Kuruluna taşıdık ve biz diplomatik olarak orada dökülen kanı
engellemek için üzerimize düşen her şeyi yaptık ve tarih buna şahittir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Silah göndererek mi yaptınız Sayın Başkan, silah göndererek mi
yaptınız elinizden geleni?
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Onlara silah satan sizsiniz.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Ve bugün, orada İran 15 bin devrim muhafızıyla operasyon yaparken
siz İran’a bir şey demezsiniz, İsrail orada operasyon yaparken bir şey
demezsiniz, Rusya orada operasyon yaparken bir şey demezsiniz ve siz bugüne
kadar oradaki hiçbir katliama sesinizi çıkarmadınız. Ne zaman ki Türkiye Millî
İstihbarat Teşkilatı devlet olmanın gereği olarak bu sürece müdahil olduysa siz
bu durumdan rahatsız oldunuz ve tarih bunu kayıt altına almıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Ve siz Türkiye’yi uluslararası alanda ne duruma düşürmek
istiyorsunuz, bunu da burada itiraf ediyorsunuz her seferinde. Ama, bu millet bu hakikati görmektedir ve tarih bunu
yazacaktır.
BAŞKAN – Sayın
Ünal, teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Muharrem, sana bir şey demedim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Ünal partimizin katliama ses çıkarmadığını söyledi.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Evet, çıkarmadınız; doğru söyledim.
MUHARREM VARLI (Adana)
– Ya, Suudi Arabistan çok mu demokratik? Katar çok mu demokratik?
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, iki dakika söz veriyorum
sataşma nedeniyle.
13.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın
milletvekilleri, 1980’den 2002’ye kadar Suriye’yle yapılan anlaşma sayısı
13’tür. 2002’den 2013’e kadar AKP hükûmetleri döneminde Suriye’yle 49 anlaşma
yaptınız. Suyla ilgili anlaşma yaptınız “Yapmayın etmeyin, Türkiye'nin suyunu
veremezsiniz böyle.” bile dedik. Terörle ilgili iş birliği anlaşması yaptınız.
Fotoğraf… Ne fotoğrafı ya? Başbakanın, bak şöyle İnternet’e, Bodrum’da,
Boğaz’da yüzlerce fotoğrafı var, ortak tatiller var. Bunların
hepsi böyle.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – O zaman Esed’in eli kanlı
değildi.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Ses çıkarmadın…” Bu kürsüden ben çıktım dedim ki: Ben Esad’la
ilgilenmiyorum. Siz “Esad”ı bile “Esed”
yaptınız. Bak, dedim ki: Boş ver ben Türkiye’yi düşünüyorum, Esad’ın canı
cehenneme.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Anlaşılıyor Türkiye’yi düşündüğün, konuştuklarından anlaşılıyor.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sonra, Başbakan “CHP’nin
başı değil, yanı” dedi, beni kastetti. Esad’a ‘canı cehenneme’ diyor, Obama’ya
diyebilir mi? dedi. Ben de dedim ki: Esad’ın da canı cehenneme, Obama’nın da
canı cehenneme; ben derim de sen diyebilir misin? Başbakanın ağzını bıçak
açmadı ondan sonra. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Haşa!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Devlet Başkanının bir sorumluluğu var; o, grup başkan vekili
değil.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Gelelim, gelelim İsrail
meselesine: İsrail’le gizli anlaşmaları yapan sizsiniz, İsrail’in OECD üyeliğine vetoyu
kaldıran sizsiniz, İsrail’in NATO tatbikatlarına Türkiye'nin vetosunu kaldıran
sizsiniz. Daha ilginç bir şey yaptınız biliyor musunuz? Mavi Marmara’daki
iddiamız “İsrail, sen
bunu kasten yaptın.” İddiasıydı, bizim iddiamız, Türkiye
Cumhuriyeti’nin iddiası. Siz “Kasten yaptın.” iddiamızdan vazgeçtiniz, bunun operasyonel bir kaza olduğunu kabul ettiniz. Danimarka’ya
indiğinde de Başbakan “Siyonizm konusunda yanlış anlaşıldım.” diyerek, İsrail
Türkiye’den özür dilemedi, Türkiye İsrail’den özür diledi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sen öyle görüyorsan o senin sorunun Muharrem, o senin sorunun
sen öyle görüyorsan.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Milleti kandırmayın, bunları doğru bilin, fazla okuyun diye
düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerinde aleyhte söz isteyen
Mehmet Naci Bostancı, Amasya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasî Parti
Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve arkadaşları tarafından AKP iktidarlarının
Türkiye’yi soktuğu hukuksuzluk yolunun iç ve dış tahribat boyutlarının
araştırılması amacıyla 21/1/2014 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 22 Ocak 2014 Çarşamba günkü birleşiminde okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Değerli arkadaşlar,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihte Cengiz
Han’ın müracaat ettiği, başka hükümdarların da zaman zaman kullandığı bir savaş
hilesinden bahsedilir: Sayıca az olan taraf, düşmanın üzerine hücum ederken
atların arkasına çalı çırpı bağlar, müthiş bir toz bulutu doğurarak böylece
üzerine gittikleri insanları yıldırmak, korkutmak ve sindirmek isterler.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Toz bulutu içinde olan sizsiniz.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) - Osmanlının kuruluş döneminde de mesela -Cavlakîler vardır- Cavlakîler
tenekeler menekeler bağlarlar, öylece hücum ederek
yine düşmanı korkutmaya çalışırlar. Zayıf olanların karşı tarafı yıldırmak
için, nümayiş, alayiş için bağırması çağırması, gürültü çıkarması, hakaret
etmesi, bütün bunlar aslında stratejik unsurlardır. Onlar da bilirler ki
aslında güçleri zayıftır, yetmeyecektir ama “Hiç olmazsa bütün bu toz bulutu,
gürültü arasında patırtıya getirerek bir netice alabilir miyiz?” derler.
Tabii, siyaset kurallı bir iktidar mücadelesi. Spor da savaşın terbiye edilmiş hâlidir bilirsiniz. Gazetelerin
arka sayfasına bakarsanız savaş metaforlarıyla
konuştuğunu, takımlara ilişkin, müsabakalara ilişkin öyle yazdıklarını
görürsünüz insanların.
Siyaset de,
elbette kurallı bir şekilde yürümekle birlikte, geçmişten günümüze intikal eden
bu savaş hilelerine, stratejilerine, taktiklerine ilişkin kimi unsurları biraz
ehlileştirilmiş bir şekilde kendi bünyesine taşır. Türkiye siyasetinde de bunu
görüyoruz. 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken mitingler yapılmıştı,
hatırlayınız, bir alayiş, bir nümayiş, bir toz bulutu, “Cumhurbaşkanını
seçtirmeyiz.” diye. O Cumhurbaşkanı seçildi. Daha sonra 2008’de bir yargı
meselesi oldu.
Geçmişe doğru
giderseniz şu on bir yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde böyle bir hayli gürültü
patırtının olduğunu görürüz, Gezi olayları da bunlardan biriydi. Sonradan
birtakım tehditler de sallandı, “Eylül sıcak geçecek, ekim sıcak geçecek…”
Tabii, geçti de meteorolojik havalara göre geçti! Kaldı ki memleketin siyasi
atmosferinin bu kadar sıcak olmasının doğrusu kime ne faydası olacak, bunu da
ayrıca değerlendirmek lazım.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – İyi değerlendir…
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) - Şimdi, olan biten ne? 17 Aralıktan sonra bir toz bulutu
yükseldi, bir kargaşa ve kaos ortamı doğurulmaya
çalışıldı. Elini vicdanına koyan hangi insan, bu işin sadece bir hukuk, sadece
bir yolsuzluk soruşturması, sadece birtakım insanlara ilişkin şaibelerin
araştırıldığı bir iş olduğunu söyleyebilir? 17 Aralıktan, bakın, bugün 22 Ocağa
geldik.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – 3 bin polis giderken vicdan neredeydi? Sonuçlara bak…
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) - Şu süre içerisinde yaşadıklarımız bile bu işin hukukla
ilişkisinin 1 ise siyasetle ilişkisinin 99 olduğunu gösterir.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – 28 Şubattan bir farkı var mı?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Evet, Türkiye’de bir dengesizlik var. Dengesizlik şu:
Savcılar siyasetçi olmuş, siyasiler de savcı olmuş.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Birdenbire…
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) - Savcılar birtakım soruşturmalar üzerinden Türkiye
siyasetini düzenlemek, siyasi sonuçlar doğurmak cihetinde bir iş yapmaya
çalışmışlar. Bunu neye yaslanarak söylüyorum? “AK PARTİ’liyim,
aman, bize karşı bir iş yaptılar, ben de parti asabiyetimden bakarak böyle söylüyorum...”
Hayır… Şu süre içerisinde toplumsal ortama intikal ettirilmek istenen siyasi lince bakın, lince. Burada hangi
arkadaşım ayakkabı kutusu imasıyla karşılaşmamıştır? Hangi arkadaşım para sayma
makinesi imasıyla karşılaşmamıştır? Burada sanki…
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Yok mu? Yalan mı? Yalan mı?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Yalan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Neyi yalan? Ben mi koydum o kutuyu? Kutuyu oraya kim koydu?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Benim, buradaki insanların ayakkabı kutusuyla ne alakası
olabilir?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ya, 4,5 milyon dolar para çıkmadı mı?
FARUK BAL (Konya)
- Ayakkabı kutusunu savunanlar var, savunanlar senin gibi. Senin gibi ayakkabı
kutusunu savunanlar var.
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Devamla) – Bu işi… Değerli arkadaşlar, ben bir siyasi linçten bahsediyorum,
siyasi linçten.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) - Hırsız var mı, yok mu, onu açıkla.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Hukuk gösterisi üzerinden acaba AK PARTİ’yi
nasıl götürebiliriz şeklindeki…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Biz götürmeyeceğiz, Cenab-ı Allah
götürecek.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) - …acımasız, zalim, adil olmayan bir anlayışın davranışından
bahsediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın, hukuk kendi mecrasında
kaldığı, siyaset kendi mecrasında kaldığı sürece kurallı bir toplum olma
yolunda ilerleriz.
FARUK BAL (Konya)
- Kalıyor mu? Savcıyı tayin ediyorsunuz, polisi alıyorsunuz.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Ama siyasi aktörlerin beceremediği, siyasi aktörlerin
yapamadığı AK PARTİ iktidarını götürme işi -bugün 22 Ocaktan şöyle 17 Aralığa
doğru geri baktığımızda- böyle organizasyonlar üzerinden siyaset dışı aktörler
marifetiyle yapılmaya çalışılırsa bu, Türkiye'ye, sadece iktidara değil,
muhalefete de bir istikrarsızlık olarak yansır.
FARUK BAL (Konya)
- Muhalefetin kutusu yok, kasası yok.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Eğer muhalefetin gücü varsa, söylediği sözlere bu millet
kulak veriyorsa, onlara inanıyorsa helal olsun, AK PARTİ’yi
götürün iş başından, götürün, bundan istikrarsızlık olmaz.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Ya, yolsuzluğun panzehri sandık mı? Nerede görülmüş?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Ama armut piş ağzıma düş! Birileri organize edecek,
siyaset dışı aktörler bir toplumsal linç ortamı yaratacak, sonra da “Ben
buradan nasıl bir iktidar çıkartacağım…” Bu, kabul edilemez.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
- Nasıl geldiyseniz öyle gideceksiniz.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) - Sen böyle iktidara geldin, böyle iktidara geldin.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Bu, Türkiye siyasetine bir hizmet de değildir, memlekete
bir hizmet de değildir.
Bakın, yolsuzluklar
meselesi, yolsuzluklar… Bu coğrafyada çok eski zamanlardan beri, Osmanlıdan
tutun, cumhuriyetten beri -rahmetli İnönü de 1925’te “aferizm”den
bahseder, Skoda firmasının nasıl geldiğinden bahseder- o dönemin ileri
gelenlerine ne tür iltimaslar teklif edildiğinden bahsedilir. Yani her dönem
yolsuzluklara ilişkin birtakım işler olmuştur, bunların bir kısmı da
yargılanmıştır. Şimdi, geçmişte yargılanan insanlara bakın…
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – “Bu kısmı da yargılansın.” diyoruz, isteğimiz o.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) - …bir kısmı beraat etti bir kısmı da mahkûm oldu. Ama
değerli arkadaşlar, şurada suçlanan bütün insanları toplumun gözünde mahkûm
eden, yetmeyen…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hepsini demedik.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – …o mahkûmiyet
üzerinden bütün siyasi iktidarı mahkûm etmeye çalışan, bunu yapabilmek için de
Sayın Başbakanın üzerinden özellikle o mühendislik işini bunu vesile kılarak
yürütmeye çalışan bir siyasi akılla karşı karşıyayız.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Siz gelirken mühendislik var mıydı?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Şimdi, Aytun Bey
diyor ki: “Ben, AK PARTİ Grubuna söylemiyorum.” Kime söylüyorsun? “Başbakana
söylüyorum.” Kardeşim, Sayın Kılıçdaroğlu’na bir laf
söylendiğinde bütün CHP’liler alınmıyorlar mı? Alınıyorlar. Çünkü genel başkan
kimi temsil eder? Bir kolektif yapının varlığını temsil eder. “Ben Başbakana
söylüyorum, siz üzerinize alınmayın.” Olur, biz de üzerimize alınmayalım,
Başbakana konuş!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Bakanları niye görevden aldı? Sağlık sorunu nedeniyle mi?
FARUK BAL (Konya)
– Başbakanın yaptıklarını siz de yaptığınızı inkâr mı ediyorsunuz?
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Yahut da çık –affedersin- de ki: “Niye 20 tane bakan var?
40 tane olsa Ali Baba ve 40 haramiler olurdu!” Bu bir karikatür ama Aytun
kardeşim kusura bakmasın, onu karikatür yapan elinde tuttuğu resimle birlikte
kendisidir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Evet, bu bir
karikatür. Böyle siyasi eleştiri olmaz. Yani laf mı bu?
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Yaşa Hocam!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bakanları niye görevden aldı? Sağlık sorunu nedeniyle mi aldılar,
yolsuzluk nedeniyle mi aldılar?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) - Almasa bir şey söylüyorsunuz, alsa bir şey söylüyorsunuz; almasa
“Niye almadı?”, alsa “Niye aldı?”
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
bakın,
Türkiye,
demokrasisini kurumlaştırmaya çalışıyor. Bunu yapmak durumundayız çünkü bu
ülke, hakikaten, şöyle yakın tarihe bakın, bu çatışmalardan, bu gerilimlerden
çok çekti yani Hürriyet ve İtilaf, İttihat ve Terakki, cumhuriyetin başlangıç
yılları vesaire bizim iki yüz
yıllık farklı bir maceramız var.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Göktürklere gidin, daha geriye gidin.
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – Bizim, muhakkak,
kurallı, medeni bir siyasi mücadeleyi, ortak değerlerin de o mücadelenin
üzerinde yer aldığı bir siyasi aklı egemen kılmamız gerekir. Bizim en fazla
odaklanacağımız ve üzerine titreyeceğimiz yer siyasetin kendisidir. “Hukuki
tarafsızlık” dediğiniz iş siyaset tu kaka olduğunda hayatta yaşayamaz. Hukukun
tarafsızlığını, adilliğini sağlayacak olan kurallı bir siyasi mücadeledir.
Siyasette bel altı mücadele olursa, siyasette fırsatçılık olursa, oportünizm olursa bunun hukuka yansıyışı dramatik olur.
Dolayısıyla sadece benim işim değil ki, siyasetin, o kurallı siyasetin, o
medeni referanslar üzerinde yürüyen amansız iktidar mücadelesinin
ehlileştirilmiş şekli olan şu Parlamentonun da aracılık ettiği siyaseti bu
şekilde tutmak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ
BOSTANCI (Devamla) – …bu şekilde sürdürmek, ihtimam göstermek sizin de
göreviniz.
Çok teşekkür
ederim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Gündemin “Seçim”
kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda
Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum; Kamu İktisadi Teşebbüsleri
komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN – Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için Konya Milletvekili İlhan Yerlikaya aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen
1 üyelik için Tokat Milletvekili Orhan Düzgün aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İç
Tüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
(x)
523 S. Sayılı Basmayazı 21/01/2014
tarihli 49’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 24’üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cuma günü 24 Ocak, büyük aydın Uğur Mumcu’nun
katledilişinin 21’inci yıldönümü. Öncelikle, kendisini rahmetle ve saygıyla
anıyorum. Uğur Mumcu’nun, bundan yıllar önce, ölmeden önce yazdığı bir küçük
bölümü hatırlama ihtiyacı, sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum. Bakın ne diyor o
büyük yazar: “Bazı ülkelerde, bazı kimseler, devleti soymak için politikacı
kılığına girerler, partilerde, parlamentoda boy gösterirler ‘ihracat, ithalat,
banka soygunu’ gibi işleri siyasal ilişkilerle yürütürler. Bunlar da çetedir.
Çetelerin en aşağılığı bunlardır. Bunlar, yüzlerine devlet adamı maskesi takıp
halkı soyarlar.” Ve son cümlesi de kinayeli olarak şöyle bağlanmış: “Allah’a
çok şükür memleketimizde böyle çeteler yoktur!” Keşke, bu son cümle kinaye
olmasaydı; keşke, memleketimizde yolsuzluk üzerine kurulu böyle çeteler
olmasaydı da, biz, bugün bu kanun teklifini görüşüyor olmasaydık değerli
milletvekilleri. Bugün bu kanun teklifinin Parlamentoya gelmesinin tek bir
sebebi vardır; ne söylerseniz söyleyin, ne anlatırsanız anlatın, bu kanun
teklifi yolsuzluğun ve hırsızlığın üstünü örtmek üzere hazırlanmış ve telaş
içerisinde Parlamentoya getirilmiş bir kanun teklifidir.
Bakın, Anayasa’nın 159’uncu maddesi açık olduğu hâlde, hâkimlik
teminatı ve mahkemelerin bağımsızlığı esasına göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun oluşturulacağı Anayasa hükmü olmasına rağmen Anayasa’yı arkasından
dolanarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu doğrudan doğruya Adalet
Bakanlığına bağlayan, Adalet Bakanlığının bir tayin, terfi dairesi hâline
getirmeye çalışılan bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız.
Bakın, değerli
arkadaşalar, bu sürecin nasıl başladığını milletimiz çok iyi biliyor. 17 Aralık
tarihindeki operasyonda ayakkabı kutularından çıkan dolarlar, yatak odalarından
bulunan kasalar, yatakların üzerindeki para sayma makineleri yani bu millette
yetimin hakkının biriktirildiği yolsuzluk çukuruna dönük operasyonun telaşıyla
bu kanun teklifi ne yazık ki bugün Türkiye’nin gündemine gelip oturdu.
Değerli
milletvekilleri, bu görüştüğümüz kanun teklifinin üzerine ayakkabı kutusunun
gölgesi düşmüştür, para sayma makinelerinin ve para kasalarının gölgesi
düşmüştür ve ne yazık ki bu kanun teklifinde hırsızın ayak izleri vardır.
Hırsızın ayak izlerini sıkılmadan Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar
getirdiniz, bir kanun teklifi şekline soktunuz ve geç vakitlere kadar bize bunu
görüştürüyorsunuz.
Bakın, 17 Aralık,
25 Aralık ve devamında ortaya çıkan süreci hep beraber görüyoruz. Ne ilginç bir
tablodur ki, ne şaşırtıcı bir tablodur ki, ne hazin bir tablodur ki büyük bir
pişkinlikle hırsızlığın arsızlıkla üstünün örtülmeye çalışıldığı bir kanun
teklifiyle karşı karşıyayız. Arsızlığın bu kadarı fazladır artık, bu kadarı
fazladır. Soyacaksınız, iktidarı arkanıza alacaksınız, bütün devlet imkânlarını
kullanarak yandaşlarınızı zengin edeceksiniz, bir yolsuzluk düzeni ve çarkı
kuracaksınız, buna ilişkin yürütülen soruşturmaların tepesine iktidar gücünü
kullanarak balyoz gibi ineceksiniz; bu da yetmedi yargıyı doğrudan doğruya
yürütmenin emrine veren böyle bir kanun teklifiyle karşı karşıya kalacağız.
Değerli
arkadaşlar, günlerden bu yana ortalıkta bir tartışmadır devam ediyor, iktidar
eliyle başlatılan ve Sayın Başbakanın başını çektiği bir tartışma; paralel
devlet ve kumpas tartışması.
Şimdi, bakın,
hatırlayın. Neymiş; bir paralel devlet varmış ve bu paralel devlet AKP
Hükûmetini bu yolla yok etmeye çalışıyormuş.
Şimdi ben Sayın
Başbakana şunu soruyorum, sizlere de soruyorum aynı zamanda: “Ne istediniz de
vermedim.” diyen kim? “Ne istediniz de vermedim.” sözünü Başbakan söylemedi mi?
Şimdi, şu sorunun cevabını vermek zorunda Sayın Başbakan: Ne istediler de
verdin? Ne verdin? Bu alışveriş hangi alışveriş? Bu soruyu sorduklarına bugüne
kadar ne verdin, ne verdin de bugün bir anlaşmazlık noktasına düştünüz şimdi
başlarına kakıyorsun verdiğin şeyleri? Belli ki ortada bir gayrimeşru münasebet
var. Sayın Başbakanın bu sözünden biz anlıyoruz ki ortada bir gayrimeşru
münasebet var ve ne yazık ki bu iktidar bu gayrimeşru münasebetin çocuğudur.
Bugün Türkiye’nin geldiği nokta böyle bir noktadır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın değerli
arkadaşlar, kumpastan bahsediyorsunuz. İşte bu gayrimeşru münasebetin çocuğu
olan bu iktidar kumpasçı iktidardır. Türk Silahlı Kuvvetlerine, Türkiye'nin
aydınlarına, siyasetçilerine, yazarlarına, yurtseverlerine bugüne kadar kumpas
kuran iktidar, bu gayrimeşru münasebetin doğurduğu, çocuğu olan iktidardır ve
bugün bu iktidarı nasıl sürdürürüz telaşı içerisindesiniz.
Bu ilişki nasıl
bozuldu ben bunu bilemem ama bu ilişkinin bozulmasından sonra ortaya çıkan
fırtınadan paçanızı kurtarabilmek için Türkiye’yi sürüklemeye kalktığınız
macerayı ibretle hep beraber izliyoruz; buna müsaade etmeyeceğiz. Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosunun buna müsaade etmemesi gerekiyor. Demokrasiyi ayakta
tutmak için, hukuku ayakta tutmak için, Türkiye'de namuslu insanların “Hukuk
vardır.” diye güvenerek yaşayabilmeleri için hep beraber bu kanun teklifine
“Dur.” demek zorundayız.
Bakın, ortaya
çıktı, bir Adalet Bakanlığı Müsteşarı göreve gelir gelmez, gecenin bir yarısı
soruşturma yapan savcıyı arıyor ve tehdit ediyor. Tehdit ediyor: “Bu
soruşturmayı durduracaksın” diyor. “Bu soruşturmayı durdurmazsan sonu kötü
olur, sonuçlarına katlanırsın.” diyor.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Nereden
biliyorsun? Bülent Tezcan, nereden biliyorsun bunu?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) – Ve durdurmayan, görevini yapan İzmir Cumhuriyet Başsavcısı, 96
savcı ve hâkimin akıbetine uğrayıp sürgün ediliyor. İktidar kendine kul
olmayan, yolsuzluğun üstünü örtmeyen, yargı görevini yürütmek isteyen savcılara
ve hâkimlere tahammül edemediği bir noktaya geldi. 3 bin polisi sürgün ettiniz,
yüzlerce hâkimi ve savcıyı sürgün etmenin kapısını açtınız. Yolsuzluk soruşturması
yapan Van’dan Kilis’e, İstanbul’dan İzmir’e ne kadar savcı ve hâkim varsa,
şimdi, birer birer onları da sürgün etmeye başladınız. Ağzınıza bir sakız
aldınız, yalan yanlış o sakızı çiğniyorsunuz: “Millî irade.” Evet,
demokrasilerde egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millî irade sadece,
hükûmetin temsil ettiği irade değildir; millî irade, iktidarıyla, muhalefetiyle
bütün parlamentonun iradesidir. Millî irade, kaynağını bir taraftan halktan
alır; egemenlik, kaynağını bir taraftan halktan alır, öbür taraftan anayasadan
alır. Şimdi, siz, Anayasa’dan kaynağını alan yargıyı doğrudan doğruya
yürütmenin kontrolü altına sokmaya çalışıyorsunuz. Anayasal düzeni cebren ilga
suçudur bu, darbecisiniz, topyekûn darbecisiniz.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – En son sen söyle bunu. Bu lafı en son sen söyle.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu bir yetki gasbıdır,
bu bir yetki tecavüzüdür, mütecaviz durumdasınız ve Türkiye Büyük Millet
Meclisini tecavüze yardım ve yataklık etmeye teşvik ediyorsunuz. Bu Meclis tecavüze
yardım ve yataklık etmeyecek, etmemelidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Aynaya bak, aynaya, orada daha net yüzünüzü görürsünüz.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda değişiklik öngören kanun
teklifinin birinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yargı gücü,
yasama ve yürütme gücünden ayrı değilse özgürlüğün var olamayacağını söyleyen Montesquieu’nun fikirleri Fransız Devrimi’nden sonra
anayasal hareketlerin esin kaynağını oluşturmuştur. 1789 tarihli İnsan ve
Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 16’ncı maddesi kuvvetler ayrılığının anayasal
devlet için zorunlu bir unsur olduğunu belirtmektedir. Kuvvetler ayrılığı
ilkesini uygulamayan siyasal yapıların bir anayasasının olamayacağı da açıktır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi bir ülkenin siyasi sistemini demokratik kılan temel
unsurlardan biridir çünkü ancak bağımsız bir yargı hukuk devleti ilkesini
hayata geçirebilir. Öyleyse yargının yasama ve yürütmeden ayrı olmasını mümkün
kılan kuvvetler ayrılığı ilkesi bir anlamda hukuk devleti ilkesinin de ön
şartıdır.
Değerli
milletvekilleri, iktidar sınırlanmadığı takdirde kötüye kullanılabilir.
İktidara sahip olanlar, ellerindeki gücü keyfî biçimde, iktidara sahip olmayanlar
aleyhine kullandıklarında bu güç bir baskı aracına dönüşür ve iktidara sahip
olmayanların dışlanması, ezilmesi, hatta yok edilmesi söz konusu olur. İktidar
mutlaklaşır. Mutlaklaşan iktidar ise yozlaşmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu çerçevede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla
ilgili bu kanun teklifi incelendiğinde temel sorularımız şunlardır:
1) Bu teklif
hukuk devleti ilkesini daha da güçlendirmek için mi hazırlanmıştır?
2) Bu teklif
kuvvetler ayrılığı ilkesini daha sağlam bir yapıya mı kavuşturmaktadır?
3) Bu teklif
yargının bağımsızlığı ilkesini daha güçlendirmek için mi hazırlanmıştır?
Bu soruların
tamamına verilecek yanıt “Hayır.”dır.
Öyleyse bu kanun
teklifinin mevcut çarpık yapıyı ortadan kaldırmak yerine, daha çarpık uygulamalara
yol açan bir düzenleme olduğunu anlamak için hukukçu olmaya gerek
bulunmamaktadır.
Teklif metni
incelendiğinde, HSYK'nın başkanı olan Adalet
Bakanının konumunun keyfî biçimde güçlendirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu
yolla, yürütme organı mensubu olan Adalet Bakanının yargı mensupları ile ilgili
yetkili kılınan HSYK üzerindeki etkinliğinin evrensel hukuk normlarıyla
açıklanamayacak biçimde artırılması hedeflenmektedir.
Bu kanun teklifi,
mevcut Anayasa’nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi ve 138’inci
maddesindeki yargının bağımsızlığı ilkesini açıkça ihlal etmekle birlikte,
159’uncu maddede ifade edilen “HSYK, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.” ilkesiyle de çelişmektedir.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sen de mi Erol kardeşim!
EROL DORA
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinde yer alan
bu değişiklikler, Venedik Kriterleri’ne de aykırılık göstermektedir. Siyasi
kimliği olan Adalet Bakanının HSYK’nın iç işleyişinde
bu denli söz sahibi olması, yürütmeyle yargıyı birbirinden ayıran çizginin
niteliğini yitirmesi ve yargının âdeta yürütmenin emrine girmesi sonucunu
getirecektir.
Venedik
Komisyonunun dikkat çektiği bir diğer önemli nokta da, yargı üyelerinin yetişmesi,
atanması ve soruşturulması gibi hukuk devleti için en hassas konuların
olabildiğince nesnel yöntemlerle yürütülmesidir. Yasama ve yürütmenin yanında
apayrı bir görevi icra eden yargı erki, tüm baskı ve etkilerden uzak
tutulmalıdır.
Teklifle Adalet Akademisinin
mevcut yapısı tümüyle tasfiye edilmekte ve akademinin yeniden oluşumu büyük
oranda siyasi iradenin etkisine ve yetkisine açık hâle getirilmektedir.
Yine kanun
teklifiyle teftiş kurulu başkanını, teftiş kurulu başkan yardımcılarını ve
genel sekreter yardımcılarını atamak, yönetmelik çıkarmak ve genelge düzenlemek
ve kurul üyeleri hakkındaki suç soruşturmasıyla disiplin soruşturması
işlemlerini yürütmek ve bu konuda gerekli kararları vermek konuları Adalet
Bakanının görev ve yetkileri kapsamına alınmaktadır. Bu düzenlemeyle denetim
gibi son derece tarafsız mercilerce yürütülmesi gereken bir konuyu yürütmenin
yetkisine devrederek âdeta yürütmenin yargıyı tehdit edebilmesinin önü
açılabilmektedir.
Kanun teklifiyle HSYK’da dairelerin oluşumu yeniden düzenlenmekte, Adalet
Bakanına üyelerin hangi dairede görev yapacağını belirleme yetkisi verilmekte,
bu madde incelendiğinde evrensel hukuk ilkelerinin hiçe sayıldığı, Adalet
Bakanının yetkilerinin olağanüstü derecede artırıldığı, HSYK’nın
bir nevi Bakana bağlı bir kuruluş hâline dönüştürülerek zaten tartışmalı olan
bağımsızlığının daha da zedelendiği görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuvvetler ayrılığı ve hukuk
devleti ilkeleri karşısında, Anayasa izin versin veya vermesin, yasama ve yürütme
organının, yargıya, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürecek
yetkileri yasa yoluyla kazanması kanun devleti anlayışına uygun gibi gözükse de
hukukun evrensel ilke ve esasları açısından ayrıca açıklamaya gerek olmayacak
şekilde ters düşmektedir. Çünkü hâkim,
savcı ve avukat, birer memur veya kamu görevlisi olmayıp yargı erkinin asli
unsurlarıdırlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüksek yargı kurulları, faaliyette bulundukları pek
çok ülkede yargının bağımsızlığı açısından olumlu bir işlev yerine
getirmektedir. Ancak yüksek yargı kurullarının kendilerinden beklenen bu işlevi
gerektiği gibi yerine getirmeleri, bazı anayasal kurum ve güvencelerin
varlığına bağlıdır. Kurul üyelerinin seçiminden çalışma usullerine, kurulun
idari ve mali
bağımsızlığından kararlarının niteliğine ve denetlenmesine kadar
pek çok unsur bu tür kurulların işleyişini etkilemektedir.
Bunun yanında,
hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesi ve pekiştirilmesi açısından
değerlendirildiğinde, HSYK’nın tüm kararlarına karşı
yargı yolunun açık olması gerektiği de denetlenebilirlik
ilkesinin hayatiliği bakımından aşikârdır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’deki siyasal alanın en önemli sorunlarından biri,
hukuk ve yargının toplumsal taraflar arasındaki uzlaşma alanlarının bir ürünü
olmak yerine, devlet ve iktidarın bir aracı olmasıdır. Hukuk ve yargının
iktidar tekeline alınması, güç ilişkilerinin hukuksal bir eşitliğe taşınmasını
engellemiş ve dahası, yargının, güçlünün esaslı bir aracı olarak kalmasını da
sağlamıştır. Böylece, yurttaşlar, hukuk ve yargı bağlamında kendi yerlerine
razı olması gereken birer tebaa olarak görülürken adalet ise devletin, onun
dışındakilere bir lütfu olagelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iktidarlar, bize kendi adaletlerine rıza göstermek
dışında yol bırakmak istememektedirler. Oysa, iktidar
ile onun dışındakilerin eşitliğinin mutlak biçimde korunması gereken en önemli
mekân yargıdır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye tipi hukuk devleti projesi artık iflas etmiştir;
zihinsel altyapısı, kurgusu çarpıktır; usul işlem ve pratikleri hukuk kültürünü
tamamen dışlamaktadır. İflas o derecede büyüktür ki bundan sonra gerçek bir
adalet ve demokrasi mücadelesini daha da yoğunlaştırarak yürütmekten başka
seçeneğimiz yoktur.
Türkiye’de hukuk,
her geçen gün bir aksiyon, bir gerilim türünün adı olmaktadır. Hukuk, ancak
operasyon ile yürüyebilir duruma getirilmiştir.
Bu teklif
yasalaşırsa, sonuçta, iktidarın ömrü ile sınırlı bir hukuk ürünü daha yargı ve
siyasi tarihimizde yerini alacaktır ve Türkiye’nin adalet ve demokrasi
mücadelesinin hâlâ uzun ve meşakkatli bir siyasal yol olduğunu da bir kez daha
anlamış olacağız.
Bu düşüncelerle
konuşmama son verirken, Genel Kurulu tekrar saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Celal Adan, İstanbul
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Özellikle dikkat
çeken bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Buraya çıkan Adalet ve Kalkınma
Partisi sözcüleri bir millet iradesinden bahsetmektedirler ve millet iradesinin
üzerinde oluşturulan bir baskıyı dikkate almayan bir muhalefet mantığını inşa
etmektedirler. Şimdi, ben size soruyorum: Eğer millet iradesi tehlikedeyse… Ki
Sayın Başbakan bu tehlikeden bahsetti ama bunu millet iradesinin temsil
edildiği Türkiye Cumhuriyeti devletinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil,
Dolmabahçe Sarayında, kendi yanında duran gazetecilere söyledi. Dolayısıyla,
önce millet iradesine itibar ediliyorsa Sayın Başbakan buraya gelmeli, millet
iradesini tehdit eden unsurların ne olduğunu tek tek anlatmalıdır.
Bir diğer konu:
Biz bu meseleyi Adalet Komisyonunda tartışırken, geç vakitlere rastladığı için
Sayın Bakan şu ifadeyi kullandı: “Bir ideoloji grubunun elinden aldık.” veya
“Bir ideoloji grubunun elindeydi, bir başka ideoloji grubunun eline geçti; bir
mensubiyetten bir başka mensubiyete geçti.” Orada da şunu söyledik: Kimdir
bunlar? Birinci ideoloji grubu kimdir, ikinci ideoloji grubu kimdir? Bu
konulara nedense bir açıklık kazandırılmadan meseleyi, bir şekliyle Türk
milletini aldatma, yanlış bir şekilde bilgilendirme noktasında bir iradeyi,
emin olun, bir milletvekili olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak utanarak
oradan izliyorum. Kimdir millet iradesini tehdit eden? Millet iradesini tehdit
eden şimdiye kadar bir unsura rastlamadım. Peki, bu millet iradesini tehdit
edenler savcılar ise polisler ise bu polisi alıp bir başka yere tayin etmekle
darbeciyi nasıl ortaya çıkaracaksınız? İzmir savcısını aldınız, İstanbul’a
verdiniz, İstanbul savcısını aldınız, Anadolu yakasına verdiniz. Darbecilerin
devlet bürokrasisinde hayatlarını idame ettirmeleri nasıl olur? Darbe suç değil
midir? Bütün bunlar ortada; hiçbir şey gözükmeden bir propaganda, bir algı
yönetimiyle karşı karşıyayız.
Üzerinde konuştuğumuz
konu sıradan, herhangi bir konu değildir. Bir milleti, bir devleti, hatta bir
medeniyeti ayakta tutan, geride kalan her şeyin çimentosu olan bir konu
hakkında konuşuyoruz. Konuştuğumuz konu hukuktur, mülkün temeli olan adalettir.
O hâlde hukukla ilgili, adaletle ilgili konuşurken, bu konularda milletin
temsilcileri olarak kararlar verirken, düzenlemeler yaparken adaletli olmak
zorundayız. Adalet mülkün temelidir dedik ve buna sonuna kadar inanıyoruz. Bir
kere şunu en baştan bilmeli ve kabullenmeliyiz: Buradaki “mülk” kelimesi maddi
bir anlamda değildir, buradaki mülk devlettir, yönetimdir yani devletin ve
yönetimin, daha doğrusu düzgün, adil bir yönetimin temeli adalettir. Adaletten
saparsanız, adaleti ayaklar altına alırsanız sadece kendinize değil, devlete,
millete zarar verirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ne yazık ki adaletin ayaklar altına alındığı talihsiz
bir dönemin içinden geçmektedir. Bugün burada konuştuğumuz konu, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarının önümüze getirdiği düzenleme bile tek başına
çürümüşlüğün somut bir kanıtıdır. Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi çürümektedir
ve ne yazık ki kendi çürürken bu devletin temeli olan hedefleri, idealleri,
ilkeleri de çürütmektedir. Daha önce de ifade ettim, bir kez daha altını çizerek
söylemek istiyorum: İnsanları -sözüm ona- ekonomiyle korkutmaktan vazgeçin.
Ekonomi bozulur, düzeltilir, depremler olur, yeniden inşa ederiz, maddi temelli
her sorunun üstesinden gelebiliriz fakat insanların kalbinden, vicdanından,
adalete olan inancı aldığımızda yerine hiçbir şey koyamayız. İnsanlarımızın bir
kere hukuka ve adalete olan inançları sarsılırsa –sarsılmıştır- bunu telafi
edemeyiz. Çok uzağa değil, hemen şuradaki Kızılay Meydanı’na çıkıp vatandaşlara
soralım, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleriyle birlikte
Kızılay’a gidelim, Keçiören’e gidelim, Ağrı’ya gidelim, Edirne’ye gidelim,
“Türkiye’de adalet var mı?” diye soru soralım, emin olun alacağımız cevap çok
utanç verici bir cevap olacaktır. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, Sayın
Başbakan bu ülkeye verebileceği en büyük zararı vermiştir. Vatandaşlarımızın
adalete, hakka, hakkaniyete ve hukuka olan inançlarını, güvenlerini yerle bir
etmiştir. Türk milletine ve Türkiye’ye bundan daha büyük zarar verilemezdi.
Değerli
milletvekilleri, özellikle 17 Aralık operasyonlarının başladığı günden bugüne
Türkiye’de bir tiyatro oyunu sergilenmektedir. Bu oyunun yapımcısı da, yazımcısı da Adalet ve Kalkınma Partisidir, bakanlarıdır,
Başbakanıdır. Bu öyle bir oyundur ki bu oyunda yalan var, bu oyunda riya var,
bu oyunda hırsızlık var, bu oyunda rüşvet var. 17 Aralıkta olup bitenler,
AKP’nin ve özellikle Sayın Başbakanın canını öylesine yakmıştır ki sonrasında
olanlar akıllara zarar verecek seviyededir. Yüzlerce polis, yargıç sistemli bir
biçimde yerlerinden edilmişlerdir. Bütün teamüller, yerleşik bütün kabuller
yerle bir edilmiştir. Bunlar darbeciyse tutuklanması gerekir. Bütün bunlar niye
yapılmıştır? Bu kadar polisin suçu nedir? Bu kadar insan ne yapmıştır, böyle
insafsızca bir uygulamanın muhatabı olmuşlardır? Bu sorunun cevabı son derece
açıktır: Polislerin suçu, hırsızları yakalamak olmuştur. Dünya tarihinde,
medeniyet tarihinde hırsızları yakalayanların cezalandırıldığı tek ülke ne
yazık ki Türkiye’dir. Daha doğrusu, kendi hırsızlıklarını ortaya çıkaran
polisler, AKP iktidarı tarafından cezalandırılmıştır. Bu rezillik, bu kepazelik
AKP’nin boynunda sonsuza kadar bir vesika gibi asılı kalacaktır.
17 Aralıktan
bugüne yaşananlar, bugün yapılanlar ne uğruna yapılmıştır? Biz, bir hilal
uğruna ne güneşler batırırken -çok açık söylüyorum- siz, hırsızlar uğruna
bunları yaptınız; hırsızları, rüşvetçileri kurtarmak adına, bilinen ya da
bilinmeyen hırsızlıkları örtmek adına bunları yaptınız; vicdansızca, insafsızca
saldırdınız.
AKP’yi asıl ele
veren neydi biliyor musunuz? AKP’yi ve onun yöneticilerini, bakanlarını ele
veren şey yaşadıkları panikti. Öylesine bir paniğe kapıldılar ki, önlerine ne
geldiyse devirdiler, saf dışı bıraktılar.
Şimdi, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunu getiriyorsunuz. Hani buna “devrim” diyordunuz? Çok
üzülerek söylüyorum, hapishanede yatan ülkücüler, bir kısım ülkücüler,
hapishanede idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu’ndan bahsederek Sayın Başbakan
ağladı, “12 Eylülü yargılayacağız.” dedi. O zaman, meydanlarda, Milliyetçi Hareket
Partisi Değerli Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Siz yargıyı ele geçiriyorsunuz.”
diyerek itiraz koymuştu. O ülkücüleri de istismar ettiniz. Referandumdan sonra,
bugün ne değişti de siz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu getiriyorsunuz?
İşinize geldiğinde
hukuk, gelmediğinde bütün değerleri ayaklar altına alıyorsunuz. Aynı yargıçlar,
savcılar daha düne kadar size göre kahraman değiller miydi? Yangından mal
kaçırır gibi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki değişikliği buraya
taşıyorsunuz.
Yaptığınız şey,
gayret ettiğiniz şey, yargıyı kendinize bağlamaktan ibarettir. Dünyanın
neresinde görülmüştür yargının iktidara bağlandığı? Dünyanın neresinde
görülmüştür hukuk kurumlarının, adalet kurumlarının iktidar partisinin arkabahçesi yapıldığı?
Değerli
milletvekilleri, AKP ve Sayın Başbakan, her zamanki gibi kendinden bekleneni
yaptı ve mağdur edebiyatı yapmaya başladı ama bu sefer bu millet inanmayacak,
bu millet buna inanmayacak.
Değerli
milletvekilleri, 5 bakan buraya gelselerdi, “Bize hırsız diyen namerttir.”
deselerdi, “Dokunulmazlığımı kaldırın.” deselerdi, ne ekonomi zarara girerdi ve
milletin teslim olduğu adalete gidip “Biz buradayız, çalmadık.” deselerdi,
Türkiye bunu yaşar mıydı? Yaşamazdı. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜKKAN
(Kocaeli) – Doğru, bravo!
CELAL ADAN
(Devamla) – Türk siyasetçisine düşen en onurlu görev, onu suçladıklarında bu
yüreği burada koyup dokunulmazlığını istemektir. O bakanların çaldığı,
çırptığı, yaptıkları da ortadadır ayrıca. Bütün bunlara rağmen bu yüreği ortaya
koysalardı, bugün 154 milyar doları Türk milletinin, garibinin, fakirinin,
fukarasının sırtına yüklediğiniz şu on beş günlük, yirmi günlük ekonomik
depreme de sebebiyet vermemiş olacaktınız. Bu Hükûmet, bu süreçten dolayı,
ekonomiyi zarara soktuğundan dolayı da sanık sandalyesine oturacaktır. Türk
milletinin, fakirin, fukaranın edebiyatını yaparak oy aldınız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN
(Devamla) – …ve bugün ise kutudan çıkan 4,5 milyon doları, bir de arkasına imam
hatip, Üsküp’teki üniversiteyi bağlayarak burada da maneviyatı istismar
etmenizi Allah affetmeyecek, milletimiz de affetmeyecektir. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Yusuf Başer, Yozgat
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
birinci bölümünde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun teklifiyle yapmak istediğimiz şey, Yargıtay
Kanunu’nda, Adalet Akademisi Kanunu’nda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu’nda ihtiyaçlara uygun olarak yeniden düzenlemeler yapmaktır. Kanunların
ihtiyaçlara göre çıkarılması ve ihtiyaçları karşılamayan kanunların değişmesi
tabiidir, iktidarların görevi de toplumun sorun ve ihtiyaçlarını gidermek…
Velhasıl, iktidar çare makamıdır, yolu ise yasa çıkarmaktan geçmektedir,
demokrasinin gereği de budur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarından önce, Türkiye’de hâkimlerin ve
savcıların eğitimini Adalet Bakanlığı yapmaktaydı. 2003 tarihinde AK PARTİ,
Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nu çıkarmak suretiyle hâkimlerin ve savcıların
hizmet içi eğitimini kamu tüzel kişiliğine sahip, bilimsel, idari ve mali
özerkliğe sahip Adalet Akademisi tarafından yapılır hâle getirdi.
Teklifle, on yılı
aşkın süredir Akademi Kanunu’nun uygulanması neticesinde elde edilen veriler
ile kurumun ihtiyaçları da dikkate alınmak suretiyle, kurumun Başkanlık, Genel
Kurul ve Denetim Kuruluna ilişkin değişiklikler yapılmaktadır. Hâkim ve
savcıların bilgi ve görgülerini artırmak, meslekleriyle ilgili staj ve
araştırma yapmak, kurs, eğitim ve öğrenim görmek üzere yurt dışına gönderilmesi
ile dış temsilciliklerde, uluslararası mahkeme ve kuruluşlarda görevlendirilmesinde
gönderme yetkisi Adalet Bakanlığına verilmek suretiyle, tüm hâkimler ve
savcılar açısından tek elden ve yeknesak olarak bir uygulama getirilmiştir.
Anayasa’mızın
140’ıncı maddesindeki “Hâkim ve savcıların meslek içi eğitimleri, mahkemelerin bağımsızlığı
ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.” hükmü gereğince,
hâkim ve savcıların meslek içi eğitimlerinde günün ihtiyaçlarına göre
kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılması amaçlanmıştır. Hâkim ve
savcılara yönelik meslek içi eğitim faaliyetlerinin tek elden planlanmasının ve
yürütülmesinin Adalet Akademisince yapılması amaçlanmıştır. Bu eğitimin usul ve
esaslarını yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirleyecek ama Akademi
tarafından yapılacak yönetmelikle belirlenir hâle getireceğiz.
Türkiye Adalet
Akademisinde Başkanlık yeniden oluşturulmakta ve Başkanlık, başkan ve 3
yardımcısından oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine yapacağımız
düzenlemeyle beraber Adalet Akademisinin Genel Kurulu görev alanıyla irtibatlı
tüm yargı paydaşlarını kapsayacak ve başta eğitim olmak üzere Akademinin görev
alanının temas ettiği alanlarda daha etkin ve verimli bir planlamaya imkân
verecek şekilde düzenleme yapılarak tüm paydaşların Adalet Akademisi Genel
Kuruluna dâhil edilmesi ve daha çoğulculuk anlayışıyla beraber yapılması
amaçlanmıştır. Adalet Akademisi Yönetim Kurulu
üyelerinin seçimi, sadece Akademi Genel Kurulu üyeleri arasından seçilmesi
amaçlanmış ve Kurulun daha etkin ve verimli çalışması amaçlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mahkemeler yasa koyucu gibi hareket edemezler;
ederlerse yetki gasbı yapmış olurlar, keyfîlik yapmış olurlar, kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal
etmiş olurlar. Hâkimler ve savcılar, kanunun açıkça yetki vermediği bir konuda
kendisini yasa koyucu yerine koymak suretiyle kendilerine özel yetki
hasredemezler, veremezler; verirlerse hukuk dışına çıkmış olurlar, yargı gücünü
istismar etmiş olurlar, yasama ve yürütme erklerinin yetki ve görev alanlarına
doğrudan doğruya müdahale etmiş olurlar. Bu keyfîliği
ve müdahaleyi hukuk devletinde kabul etmek mümkün değildir.
Hâkimler ve
savcılar, meşruiyetini halktan alan ve halka hesap verecek olan meşru iktidara
karşı kamu gücünü kullanarak yargı aracılığıyla hesap soramazlar. Bu hukuksuzluğu
ortaya koymak hukuku öncelikle ayakta tutma inanç ve gayretinde olan
hukukçuların ve yargı mensuplarının vicdan borcudur diye düşünüyoruz. Bağımsız,
bağlantısız ve tarafsız olması gereken yargının kimseden talimat almadan
kanunlardan aldığı yetkiyle görev yapması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’de
yargının her alanda tarafsız ve bağımsız olmasını en fazla arzu eden AK PARTİ’dir ve AK PARTİ mensuplarıdır. Bunu dün hâkim ve
savcıların hukuk adına hukuksuzluk yaptıkları zaman da söyledik, bugün de söylüyoruz,
yarın da söyleyeceğiz. AK PARTİ olarak demokratik bir hukuk devleti olmanın
yolunun bağımsız, bağlantısız ve tarafsız bir yargıdan geçtiğine inanıyoruz. 12
Eylül halk oylamasında AK PARTİ, yargıdaki bir kısım sıkıntıları ortadan
kaldırmak ve yargının gerçek işlevine dönmesi için Anayasa’ya evet çağrısını
muhalefetin karşı çıkmalarına rağmen yaptı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yaptı da ne oldu? Geri döndü, yaptınız, döndü.
YUSUF BAŞER
(Devamla) – Bugün de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde de
yapmak istediğimiz şey, hâkimin ve savcıların ideolojilerine göre değil,
Anayasa’ya ve yasalara uygun olarak yargının millet adına karar vermesini temin
içindir. Yargıyı hiç kimsenin ama hiç kimsenin, hiçbir kuruluşun, hiçbir
partinin değil…
FARUK BAL (Konya)
– Sadece AKP’nin…
YUSUF BAŞER
(Devamla) –…milletin yargısı hâline getirmek içindir. Türkiye’de tüm
vatandaşların, daha çok da hukukçuların, hâkim ve savcıların hukuka uyması ve
hukuka uygun davranması içindir. Eski Türkiye alışkanlıklarından olan, hâkimler
ve savcıların bildiri ve açıklamalarıyla değil; yeni Türkiye anlayışı olan,
kararlarıyla konuşmaları içindir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir
kısım üyelerinin yaptıkları açıklamalarıyla, bazı yargı mensuplarının hukuka
aykırı işlemleriyle, basın bildirisi yayınlamak suretiyle tarafsızlığını
yitiren yargıyı tarafsız hâle getirmek içindir. Aziz milletimizin yargıya
inancını kaybetmemesi içindir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce burada bir konuşmacı arkadaş bir ifadede
bulundu, AK PARTİ’yi darbe yapmakla suçladı. Ben,
tabii, bununla ilgili olarak o konuşma yapan arkadaşın geçmişte yapmış olduğu
bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Konuşmacı arkadaşın birisi, Kuşadası
Atatürkçü Düşünce Derneği üyesiyken kesinleşmiş takipsizlik kararının varlığına
rağmen, Kayseri eski Belediye Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunmak
suretiyle usule, hukuka ve vicdana aykırı olarak işlem yapılmasını sağlayan bir
kişi olarak millet iradesinden ve yargı bağımsızlığından bahsedecek en son
kişidir diye düşünüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hadi oradan sen de! Sen kimsin yargı bağımsızlığını savunmak kim be!
YUSUF BAŞER
(Devamla) – Darbecilerle iş birliği yapmak ve Refah Partisinin kapatılması için
açılan davada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Zavallısın sen!
YUSUF BAŞER
(Devamla) - …değirmenine su taşıyan kimsenin AK PARTİ hakkında…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Üzülüyorum size, üzülüyorum.
YUSUF BAŞER
(Devamla) - …darbecilerle mücadele konusunda söyleyecek tek sözü yoktur.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ya senin çok sözün var, parmağı kaldır indir!
YUSUF BAŞER
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin demokratik
standartları yükseldikçe, tarafsız, bağımsız ve bağlantısız yargıya
milletimizin olan inancı daha da çok artacağına inanıyorum ve sorunların da bu
çerçeve içerisinde çözüleceğine yürekten inanıyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Altında imzanızın olduğu verilen önergeyi bile açıklayamadınız.
Sizin dünyadan haberiniz yok!
YUSUF BAŞER
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut teklifin
yasalaşacağını umuyor, yargı camiasına, demokrasimize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – AKP çetesi, Fethullah çetesiyle el ele!
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Çete sensin, çete sensin! Geçmişte de sendin, bugün de sensin!
BAŞKAN – Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Hakan Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Darbecisiniz, darbeci! Fethullah çetesiyle
el elesiniz.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Aynaya bak, kendini gör.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen gör kendini, tipine bak, aynaya bak.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Sen kendine bak.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Darbecisin, Ergenekoncusun sen!
Darbecisin, darbeci! Fethullahcılarla el elesin!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Kanun Teklifi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ne dedikleriniz belli. Ayıp be, ayıp be, biraz surat olur adamda!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan teklifin ana konusunu,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda yapılan değişiklikler
oluşturmaktadır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Surat olur adamda, surat! Sizde utanmak da yok.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale eder
misiniz!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Görüşülmekte olan değişiklik teklifi, yargı bağımsızlığı bağlamında
yoğun eleştirilere maruz kalsa da, bu eleştirilerin haklı olduğunu söylemek
mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, yargı bağımsızlığının demokratik rejimlerin en temel
ilkelerinden biri olduğu tartışmasızdır. Nitekim,
bizde de yargı her türlü müdahaleye karşı bağımsızlık zırhıyla kuşatılmış,
korunaklı hâle getirilmiş ve bu durum anayasal normlarla güvence altına
alınmıştır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı karşısında sadece yasama ve
yürütme organlarının tehdit oluşturduğunu söylemek yeterli değildir. Bundan
başka, yargılamayı gerçekleştiren hâkimin kendisinin içinde bulunduğu yargı
organının da bağımsızlık ve tarafsızlığı tehdit ettiğini hesaba katmak gerekir.
Aslında, bugün yaşadığımız sorun, bu tür yargı içi etkenler karşısında
bağımsızlığı ve tarafsızlığı şüpheli hâle gelmiş bir yargıdır.
Nitekim, Anayasa’nın
mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138’inci maddesinin ikinci fıkrası,
bağımsızlık ve tarafsızlığı, yasama ve yürütme organlarının yanı sıra, yargı
içi müdahalelere karşı da güvence altına almaktadır. Madde, hiçbir organ,
makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında emir, talimat,
tavsiye ve telkinde bulunamayacağını düzenlerken, hükümde yer alan “hiçbir
organ, makam, merci” ifadesi, yasama ve yürütmenin yanında, yargı teşkilatının
kendisini de kapsamaktadır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Adalet Bakanı müsteşarını kapsamıyor!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, 2010 Anayasa değişikliğinde Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı çoğulculuk temeline oturtulmuş idi. Ancak,
Anayasa Mahkemesinin Kurulda çoğulculuğun teminine matuf düzenlemeleri iptal
etmesi, Kurulun çoğunlukçu bir yapıda oluşmasına sebebiyet vermiştir. Esasen,
görüşmekte olduğumuz teklif, çoğunlukçu yapının ortaya çıkardığı olumsuzlukları
ve yargıya içeriden gelecek müdahaleleri gidermeye yöneliktir. Yargının
sükûneti temin edici bir fonksiyonu olduğunu nazara aldığımızda, yargı, bugün,
Türkiye'nin en önemli gündem maddesi hâline gelmişse, görüşülmekte olan teklife
ne denli ihtiyaç duyulduğu izahtan varestedir.
Sayın
milletvekilleri, kuvvetler ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargı organları
arasında hiçbir bağın olmayacağı anlamına gelmez. Demokrasilerde yasamanın
çıkardığı kanunlar yürütme ve yargıyı bağlar. Yine, yürütme ve yasamanın
işlemlerinin de yargı tarafından denetlenmesi söz konusudur. Yasama da yargıya
karşı, Anayasa’ya uygunluk denetimi bakımından bağlıdır. Yani, yasama ve
yürütme kendisi için çizilmiş görev alanını ihlal ettiğinde yargısal denetim
devreye girecek, nihai karar verme yetkisi yargı organına ait olacaktır. Peki,
bizzat yargı kendi anayasal yetki alanını aşarsa ya da hukuka aykırı yetki
kullanırsa ne olacak? Onun yargı bağımsızlığı çerçevesinde ihlalde bulunduğunu
kim kontrol edecek? İşte, bu durum, bir süre önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu tarafından yapılan bir açıklamayı akla getirmektedir. Gerçekten de
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, üyelerini atadığı Danıştayda
davası görülmekte olan bir düzenleyici işlemle ilgili olarak mahkeme üzerinde
baskı oluşturacak bir görüş izhar etmiştir. Bu açıkça, yargı bağımsızlığını
zedeleyici bir Anayasa ihlali olup, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Anayasa’yı
ihlal eden bu işlemine karşı bir başvuru mekanizması bulunmamaktadır. Bu
durumda, yasama, yürütme ve yargı organları arasında var olan denge yargı
lehine bozulmuş olmaktadır. Hâl böyle olunca, egemenliğe dayalı asli yetkiyi
kullanan yasama organının Anayasa’nın sınırları içerisinde bir düzenleme
yapması da elzemdir. Nitekim, Anayasa’nın “Başlangıç”
hükümlerinin dördüncü paragrafı, kuvvetler ayrımının devlet organları arasında
üstünlük sırası anlamına gelmeyip erkler arasında medeni bir iş bölümü ve iş
birliği olduğunu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğunu ihtiva
etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, görüşülmekte olan değişiklik teklifi, yaptığımız bu
değerlendirmeler ışığında, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine aykırılık teşkil
ettiği bir yana, söz konusu ilkelerin rasyonellik kazanmasına hizmet edeceğine
de şüphe yoktur.
Bu duygu ve
düşüncelerle, teklifin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Tezcan.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Sayın Başkan, bir önceki hatip, benden bahsederek, benim ADD
üyesiyken darbeci olduğum imasını da içeren sözlerle sataşmada bulunmuştur, söz
hakkı istiyorum.
BAŞKAN - Ama siz
o zaman burada yoktunuz.
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Olsun, burada olmam gerekiyor mu? Yani ben yokken her türlü sataşmada
bulunabilirler mi?
BAŞKAN - Espri
yapıyorum Sayın Tezcan. Anlaşılan, bir daha espri yapmayacağız.
Buyurun lütfen.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkan açıklasın, tam olarak
Atatürkçü Düşünce Derneği üyesiyken böyle bir müracaatta bulunmuş mu bulunmamış
mı.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
14.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Yozgat
Milletvekili Yusuf Başer’in 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Rahatsız olmayın, bizim abdestimizden şüphemiz yok, biz ne olduğumuzu
çok iyi biliyoruz, hiç rahatsız olmayın.
Şimdi, biraz önce
buradan konuşan sayın hatip, benim Kuşadası Atatürkçü Düşünce Derneği
üyesiyken, dönemin Kayseri Belediye Başkanıyla ilgili bir şikâyetimden
bahsederek, suç duyurusundan bahsederek benim darbeci olduğumu ifade etmiş.
Önce şunun altını
net olarak çizelim: Evet, ben Atatürkçü Düşünce Derneği üyesiydim, hâlâ
üyesiyim ve üyesi olmaktan da onur duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi: Kuşadası
Atatürkçü Düşünce Derneği üyesiyken dönemin Kayseri Belediye Başkanıyla ilgili
bir şikâyet dilekçesinin altına imza attım. Bugün de olsa, bugün yine aynı
dilekçenin altına imza atarım. O dilekçede, dönemin Kayseri Belediye Başkanı,
bu ülkenin en büyük önderi, manevi önderimiz, dünyanın saygı duyduğu Mustafa Kemal Atatürk’e
hakaret etmiştir.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Ne demiştir?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) – Ve bu hakareti nedeniyle kendisi hakkında bir grup arkadaşımızla
birlikte suç duyurusunda bulunduk. Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi
şahsiyetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlığına inanan ve saygı duyan
bir siyasi hareketin temsilcileriyiz. Biz “Türkiye şeyhler, müritler ve
meczuplar ülkesi olmayacaktır.” diyen bir anlayışın temsilcileriyiz, Atatürk’e
hakarete tahammül edemeyiz. Siz tahammül ediyorsanız -ki ediyorsunuz, etmenin
ötesinde teşvik ediyorsunuz- tarih sizi de hak ettiğiniz yere oturtacak, bizi
da hak ettiğimiz yere oturtacak.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Ne demiştir de hakaret etmiştir yani. Hiçbir eleştiriye açık
değilsiniz ya.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başer.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Arkadaşımız şunu açıklamadı: Bir, ben bir soru sordum…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Açıklamak zorunda mı? Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Başer, böyle açıklama…
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Şöyle: Bununla ilgili olarak kesinleşmiş bir…
BAŞKAN – Sayın Başer,
sataşma var mı, yok mu?
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Sataşma var efendim.
BAŞKAN – Ne
söyledi onu söyle, burada usulü biliyorsunuz.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Atatürkçü Düşünce Derneğinin manevi şahsiyetinden dolayı bir
şikâyette bulunduğunu belirtmek suretiyle ve darbeciler…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Başer, sataşma değil.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Başkanım, bakın, kesinleşmiş…
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN – Bölüm
üzerinde şahsı adına söz isteyen, İlknur İnceöz…
Lütfen oturun Sayın
Başer, İlknur Hanım’a söz verdim.
Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Atatürk’le çatışanlar övülecek, öveceksin onu Mecliste... Dün de Fethullah’ı övüyordunuz be!
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu’nun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyor, Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iktidarımız süresi içerisinde hayata geçirdiğimiz her reformla
demokrasinin standartlarını daha ileri seviyelere taşımanın gayreti içerisinde
olduk. Biz her zaman demokrasiyi savunduk. Demokrasimiz ilerledikçe, ekonomimiz
güçlendikçe, ülkemizde barış, huzur ve kardeşlik sağlandıkça bunu çekemeyenler
oldu. Bunların millî iradeye yönelik, milletimizin huzuruna yönelik, birlik ve
beraberliğimizi bozmaya yönelik farklı yöntemlere başvurduklarını, maalesef
görmekteyiz. Dün de gördük, bugün de görmekteyiz. Ama şunun unutulmaması
gerekiyor ki milletimiz bu oynanan oyunları ve bunların sebeplerini çok iyi
bilmektedir. Siyasi tarihimizin bu anlamda darbeler, muhtıralar ve siyasi
istikrarsızlıklarla dolu olduğunu da hepimiz bilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin karşılaştığı sorunların çözüm mercisini,
her zaman millî iradenin temsil yeri olan bu Parlamento olarak gördük, bunun
ötesinde hiçbir kurumun, hiçbir gücün milletimize yön vermesini, ülkemize yön
vermesini asla tanımayız.
12 Eylül 2010
yılında Anayasa değişikliğiyle bir referandum gerçekleştirdik. Akabinde yargı
paketleri, yapılan reformlarla, her zaman hukukun üstünlüğünü, yargının tam
bağımsız ve tarafsız olmasını, yargının kimsenin arka bahçesi olmaması
gerektiğini savunduk. Dün bunu savunuyorduk, bugün de bunu savunuyoruz. Dün
savunduğumuz değerlerde en ufak bir değişiklik yoktur. Öyle söylendiği gibi
bugün yapılan değişiklik kesinlikle ve kesinlikle 17 Aralık operasyonu
değildir, işte, tam da sebep budur. Yargının, savcıların bildiri yayınlaması,
HSYK Başkan Vekilinin çıkıp 60 sayfalık bir açıklama yapması, tam da bunlar
gösteriyor ki artık yargı kendi mecrasından çıkmıştır, yargı birilerinin arka
bahçesi olmuştur, tam da bunun için biz bu düzenlemeyi yapıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Diyoruz ki yargı milletin bahçesi olsun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sizin bahçeniz! Yargı sizin bahçeniz, sizin!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Sana, bana, ona göre yargı değil, hukukun üstünlüğü temin edilsin,
millet yargıya güvensin, millet adalete güvensin istiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Eğer ben adalete güvenemeyeceksem…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yazık, çok yazık!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Bütün bunları, bütün bu değişiklikleri yapmamızın sebebi bu. Aynı
şeyleri komisyonda da yaptınız. Bir algı içerisinde bunu yönetmeye
çalışıyorsunuz, sanki biz yolsuzlukların üstünü örtmeye çalışıyormuşuz gibi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Çok yazık!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Bakın, Sayın Başbakanımız diyor ki…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Çok yazık size, yolsuzlukları örtmeye alet oluyorsunuz!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Ve biz iktidara geldiğimizde şunu söyledik: “Biz 3 Y ile mücadele
ediyoruz.” Neydi bu? Yoksullukla, yasaklarla. İşte, söylediğim gibi demokratik
anlamda atılan adımların hepsi de yasaklarla mücadeleydi. Yargı paketinde
yaptığımız değişiklerin hepsi de yasaklarla mücadeledir. Bir de ne diyorduk?
Yolsuzlukla mücadele edeceğiz. İşte, Sayın Başbakanımız diyor ki “Yolsuzluk
yapan benim oğlum da olsa evlatlıktan reddederim.”
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Oğlu, oğlu, oğlu. Yolsuzluk yapan oğlu.
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) - Biz bugün yolsuzluklarla mücadele ede ede ede ede ülkemizde bu
kadar yatırım yaptık. Ekonomiyi bu noktaya yolsuzluklarla mücadele ede ede
getirdik. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşte bu
düzenlemelerin yapılmasının sebebi asla yolsuzlukların üstünü örtmek değildir.
Biz bu konuyu çok samimi ve net bir şekilde ifade ediyoruz...
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İfadeye niye göndermedi o zaman?
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) - …ama siz bir algı yönetimiyle milletin zekasıyla
dalga geçmeye çalışıyorsunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ya git Allah aşkına!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) - Bu, kabul edilebilir değildir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bilal’i ifadeye niye göndermedi o zaman?
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) – Dinle, dinle! Dinle Ali Rıza Bey!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ali Bey, ifadeye çağrılmadı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Bilal nerede, Bilal? Bilal’i kim saklıyor?
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) - Bunun yanında, birinci bölümle ilgili, geçmeden önce, özellikle
şunu da belirtmek istiyorum. Dünden beri söylenen şey şudur ki: HSYK Anayasa’ya
aykırı düzenlemeler içermektedir diye.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bilal’i ifadeye niye çağırdılar? Hırsızlıktan çağırdılar,
yolsuzluktan çağırdılar, örgüt kurmaktan çağırdılar tamam mı?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Çağırmadılar.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri lütfen… Sayın Hatibi dinleyelim.
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – HSYK düzenlemesi kesinlikle Anayasa’ya aykırılık teşkil
etmemektedir. 159’uncu maddesinde belirtilen tüm hususlarda çizilen tüm
çerçeveye uygun bir tekliftir. Dolayısıyla, sizin iddia ettiğiniz gibi bir
Anayasa’ya aykırılık yoktur. Anayasa’daki -gerek 9 gerek 138 gerek 139 gerekse
159’daki- tüm hükümlere uygun bir tekliftir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Anayasa’yı boş ver, Bilal nerede Bilal?
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Bakan kaç kere rüşvet almış?
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Teklifin Anayasa’ya aykırılık iddiası da Anayasa’da kaynağını bulan
tüm düzenlemeler gereğince hukuki dayanaktan ve mesnetten de yoksundur.
Ben, tabii, başka
şeyler konuşacaktım ama bu konulara girmek gerekiyordu. Ben, kanunda emeği
geçen herkese yürekten teşekkür ediyor, kanunun ülkemizin ve milletimizin önünü
açacak bir düzenleme olmasını diliyor, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hırsızları kurtarma yasası! Bu yasa da kurtarmayacak sizi.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Niye bu kadar telaşlısın sen?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi. Yalnız…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen var ya bunun üzerinde söylediklerinin aksini söylüyorsun.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne oldu böyle? Bu hırsın niye ya? Hırsın niye bu kadar?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Hırsızlığa duyarlı olsaydınız Sarıgül’ü aday göstermezdiniz.
BAŞKAN - Bir
saniye sayın milletvekilleri…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sarıgül’ün kutularının hesabını verin.
BAŞKAN - Sayın
Metiner, lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı “Bir algı yönetimiyle
milletin zekâsıyla dalga geçiyorsunuz.” diyerek, grubumuzun hiçbir şekilde
ifade etmeyeceği, ima etmeyeceği bir fikri…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Hayır efendim, sataşma sayılmaz ki bu.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sarıgül’den de biraz bahsetseniz.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün 523 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tabii, tabii. Sayın Metiner, sizi laf atma görevlisi
olarak bu gruba tayin ettiler herhâlde. Hayırlı olsun o göreviniz!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sizin ne görevlisi olduğunuzu çok merak ediyoruz. Sarıgül’ün
kutusundan ne çıktı, bize anlatsanız ya!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu teklifle yapmak istediği, yargıyı daha demokratik hâle getirmek
için kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırmaktır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yok öyle bir şey.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Evet, bu kadar büyük bir çelişkiyi kendi içinde
barındıran bir teklifi görüşüyoruz. Yaptığınız şudur: 12 Eylül 2010
referandumunda kendi kontrolünüze aldığınızı zannettiğiniz yargının 17 Aralık
2013 tarihinde kendi kontrolünüzde olmadığını, onun sizden hesap sormaya
başladığını fark ettiğiniz için şimdi yargıyı kendi kontrolünüze almak
istiyorsunuz. Olayın özeti budur. Bir yandan İnternet üzerinden vatandaşın
bilgi alma özgürlüğünü, haberleşme özgürlüğünü yasaklayan bir teklif
komisyonlarda görüşülüyor…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Hiç doğru değil.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …diğer yandan yine, Gezi’nin
intikamı diyebileceğimiz bir demokratikleşme paketi adı altında, sokağa yazı
yazan bir çocuğu bile mahkemelere çıkarıp hapislere atacak bir teklifi
görüşüyorsunuz; öbür taraftan, evinde ayakkabı kutuları içerisinde 4,5 milyon
dolar bulunduran bir banka genel müdürünü aklayabilmek için, imam hatip
liselerini, dini kullanacak kadar, dini siyasete, yolsuzluğa alet edecek kadar
bir kötü siyasetin içinde bulunuyorsunuz. O banka genel müdürü hâlen Genel Müdürlük koltuğunda oturuyor,
hukuken oturuyor, onu bile görevden almayarak o 4,5 milyon doları aklamaya
çalışıyorsunuz. Bakanlar hakkındaki fezleke hâlen Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelebilmiş değil. Sayın Kılıçdaroğlu’yla
ilgili Silivri savcılarının fezlekesi ikinci günde Meclisteydi.
3Y’yle geldiniz,
3Y’yle gideceksiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bölüm
üzerinde…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, hatip bu yolsuzluk ve rüşvetle ilgili iddiaları, genel
olarak bu konuyu gündeme getirenleri “Milletin zekâsıyla alay edip algı
yönetimiyle bir hırsızlık olarak nitelendiriyorsunuz.” diyerek bu konuda
grubumuzu ilzam edecek ifadelerde bulunmuştur.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – MHP Grubuna dönük bir ifade olmamıştır efendim.
BAŞKAN – Ama
Sayın Hamzaçebi’nin de söylediği gibi sanki sadece Cumhuriyet Halk Partisi…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Efendim, ama o MHP Grubu adına söyledi.
FARUK BAL (Konya) – Orası CHP, burası MHP.
BAŞKAN – Hayır,
sadece Cumhuriyet Halk Partisine söyledi diye anladım.
FARUK BAL (Konya)
– Hayır efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hayır efendim.
BAŞKAN – Değil,
buyurun o zaman. İki dakika da size söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Aksaray
Milletvekili İlknur İnceöz’ün 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Aslında sayın
milletvekiline çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok önemli. Çünkü
aslında oynanan oyun gerçekten milletin aklıyla, zekâsıyla alay etmek. Şimdi, o
ayakkabı kutusu içinde dolarlar, eurolar var, tapeler var, reel deliller var. Dolayısıyla, bu reel
deliller var iken, somut deliller varken asıl algı yönetimi yapanlar 17 Aralığı
bir yargı çetesine, bir paralel devlete, uluslararası komploya şey yapmaktır.
Ben sayın milletvekilinin iç isyanını, vicdani isyanını burada görüyorum.
Aslında mesele, bize yönelik değil. Aslında mesele, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu algı yönetimine isyan ediyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Demagoji yapıyorsun, demagoji yapıyorsun! Maniple
ediyorsun!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Çünkü bunu yapan biz değiliz, o algı yönetimini yapan onlar.
Dolarlar, eurolar orada.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Kendi aklından geçenler bunlar, laf cambazlığı bunlar!
OKTAY VURAL
(Devamla) –. Başbakan diyor: “Ne malum, belki kitap vardır çantaların
içerisinde.”
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen delilleri nereden biliyorsun ya? Gizli soruşturmada delili
nereden biliyorsun?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Kitap, dolarlardan olur mu?
Değerli
kardeşlerim, dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman, “Bağış, imam hatip meselesi,
Rıza Sarraf hayırsever bir iş adamıdır.” İnanıyorum ki değerli milletvekilleri,
bunlara siz inanmıyorsunuz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – İnanıyoruz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Çünkü dolar… Allah korusun, Münker Nekir’e ne cevap vereceksin, bilmiyorum. Biat ettiğini
–şimdi söylüyorsun da- Münker Nekir’e
nasıl hesap vereceksin? Bu tapeler ortada, bu tapeler ortada. Bu tapeler
ortadayken imar, efendim, havuzlu villalar, işte, haram para aklama çetesi,
uluslararası çete, insaf ya! Değerli kardeşlerim, umreye Rıza Sarraf’ın uçağıyla gidiliyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Latif Ağabey mi yapmış?
OKTAY VURAL
(Devamla) - 800 milyar liraya saat alınıyor. Bir bakın bakalım, saatleriniz kaç
lira acaba? 52 milyon dolar rüşvet alındığı söyleniyor. Bunları neden
savunuyorsunuz?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Ya, dedikoduyla siyaset yapmayın ya!
OKTAY VURAL
(Devamla) - Asıl algı yönetimi, maalesef sizin gibi milletin vicdanı olması gereken
insanların haram paracıların koruyucusu hâline dönüştürülmesidir. Bu isyanı
doğru buluyorum.
Dolayısıyla,
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. İnşallah bu haklı isyanlar devam
etmelidir. (MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen yargılamayı yapıp hükmü verdin. Senin arkanda duran Yüce Divan’a
gitmedi mi?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnceöz.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Sözlerime açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın İnceöz, “açıklık getirilme” diye bir şey söz konusu değil
biliyorsunuz.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Bir cümleyle açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Eğer
hatiplerin sataşması varsa ne diye sataştılar, onu söylerseniz, söz istersiniz.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Bakın…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Bir dakika, bir dakika…
Sayın Başkan,
sayın konuşmacının…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Senin arkanda duran Yüce Divana gitmedi mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Aklandı geldi. Verin savcıya, aklansın gelsin.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Demek ki siz de Yüce Divana göndereceksiniz. Bunu bir söz olarak
kabul ediyoruz. Bravo, tebrik ediyorum!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Verin savcıya, aklansın gelsin.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen hükmü verdin. Sen mahkeme misin?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tebrik ediyorum seni, tebrik ediyorum. Meclis soruşturmasını imzala.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen mahkeme misin?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Verin savcıya…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclis soruşturmasını imzalamazsan yaptığın yemine ihanet edersin.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ya, sen mahkeme misin be, sen hâkim misin, sen yargı mısın?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Verin savcıya hadi, gitsin ifade versin!
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Arkadaşlar, bir dakika…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ciğerin var mı? Yüce Divana git, aklasınlar… Var mı?
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Sen mahkeme misin?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Gitsin, ifade versin mahkemeye.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen hâkim misin? Yargı yerine mi koyuyorsun kendini?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Mahkemeye ifade versin.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sıkar değil mi? Sıkar değil mi?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ayıp değil mi? Yargı yerine mi koyuyorsun? İnsanları karalama,
insanları karalama!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bak, bunlara hesap vereceksin sen, Tayyip’e değil. Elhamdülillah
Müslümanız biz, Tayyiban değiliz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – 30 Martta göreceksin gününü!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yaşasın zalimler için cehennem! Zalimlere cehennem, hırsızlara da…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın konuşmacının konuşması hatipler
tarafından farklı şekle büründürülmüş ve kastını aşan şekilde yorumlanmıştır.
Sayın konuşmacı da bu konuda söz talep etmektedir efendim.
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Açıklık getireceğim Sayın Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Yaşasın hırsızlara cehennem! Yansınlar! Odun taşıyacağız oraya.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnceöz, sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
17.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Arkadaşlar, özellikle sözlerimin çarpıtılarak farklı bir şekilde
algı oluşturmaya çalışıldığını belirtmek istiyorum. Şunun için, bakın, şunun
için: Ben konuşmamın içerisinde dedim ki biz yolsuzluk yapanları asla
desteklemediğimizi, hiçbir milletvekili arkadaşım da bu grubumda
destelemeyeceklerini, Sayın Başbakanımızın sözlerinin de yolsuzluk yapanın
karşısında olduğunu… “Öz evladım dahi olsa evlatlıktan reddederim.” şeklinde
kesin ve net bir şekilde belirtildi, bu bir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Demek ki Yüce Divan kararını vereceksiniz. Bravo! Meclis
soruşturmasını hazırlayın. Gönderelim, aklanacak mısınız, karalanacak mısınız?
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – İkinci söylemim şu, biraz evvel arkadaşlarımız da söyledi, hukuk
fakültesine gittiğinizde ilk öğretilen konulardan bir tanesi şudur: Masumiyet
karinesi. Herkes, yargılama yapılırken suçu ispat edilinceye kadar masumiyet
karinesinden yararlanır. Dolayısıyla, burada hiç kimsenin yargılaması yapılmadan,
yargısız infazla masumiyet karinesi ihlal edilmek suretiyle suçlanması doğru
değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İsyanınızı anlıyorum, isyan etmekte haklısınız!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Ve tekrar, ve tekrar: Benim hiçbir konuda
isyanım yok. Yolsuzlukların her zaman karşısındayız. Bir tane garip gurebanın, yetimin hakkını kimseye yedirmemek konusunda
kararlılığımız belli.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tabii, kimseye yedirmeyeceksiniz, sadece bakanlar yesin öyle mi!
“Kimseye yedirmeyiz.” Bakanlar yiyecek!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Ama siz, olaylar olmuş, yargılama yapılmış gibi konuşuyorsunuz,
işte bu konuda bir algı yönetimi yapıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, yemişler, yemişler!
İLKNUR İNCEÖZ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! Vicdan isyanı devam etmeli! Bu rezalet, yok yargı çetesi, yok
bilmem ne… İsyan edin ya, yeter artık ya!
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Asla isyanım yok! Alnımız açık, asıl sizin yaptığınız rezalet!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Cenab-ı Hakk’a kulluk edin, birilerine biat
etmeyin! İçinizdeki birisini ayırıyorum tabii, o biatçı!
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Allah’a şükür, veremeyecek cevabımız da yok!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar bulunan
evdeki Halk Bankasının Sayın Genel Müdürü hâlen Halkbank’ın web sayfasında
genel müdür olarak gözüküyor ve herkese “Genel Müdürden mesaj” diye hitap
ediyor. Yani sizler buna seyircisiniz, hem “Yolsuzluktan hesap soracağız.”
diyorsunuz…
AHMET BERAT
ÇONKAR (İstanbul) – Hukuk soracak, hukuk! Onu biz mi soracağız?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – …hem de 4,5 milyon dolar gibi bir parayı elinde
bulunduran…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Mahkemelerin sonuçlarını bekleyin bir hesabınız varsa.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - ...ve “Bunu imam hatip için topladım.” diyen bir genel
müdürü hoş görüyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Akif Bey, mahkeme bitmeden hâkim mi oldu arkadaş?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN – Evet,
bölüm üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
verilmiş iki önerge vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğünün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 523 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. bölümü üzerindeki görüşmelerin devam
ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali Özgündüz Namık Havutça
Mersin İstanbul Balıkesir
Bülent
Tezcan Haydar
Akar
Aydın Kocaeli
Gerekçe:
7.1.2014
tarihinde TBMM Başkanlığına sunulan 2/1929 Esas Numaralı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi toplumsal ihtiyaçlardan değil, 17
Aralık yolsuzluk operasyonlarının bir sonucu olarak Parlamento gündemine
gelmiştir. Anılan Teklif, yargı erkini yürütmenin tahakkümüne sokmayı
amaçlamaktadır. Teklif açıkça Anayasaya aykırılık içermektedir.
Teklif ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargı yetkisinin kullanımına ilişkin
hususlar hariç olmak üzere hâkimlerin idari görevleri ile delilleri
değerlendirme ve suçu niteleme yetkisi hariç olmak üzere savcıların adli
görevlerine ilişkin konularda genelge düzenleme yetkisi ortadan
kaldırılmaktadır.
Adalet
Bakanlığı'nın hâkim ve savcılar üzerindeki yetkileri Anayasa'nın 140 ve 144.
maddelerinde sınırlı bir şekilde düzenlenmiştir. Savcıların idari görevleri
yönünden Adalet Bakanlığı'na bağlılık esas iken, Anayasa'nın 140. maddesinin
altıncı fıkrasında belirtilen hâkimlerin idari görevleri yönünden Adalet
Bakanlığı'na bağlılığının da aynı maddenin ikinci fıkrasıyla birlikte
değerlendirilmesi gerekmektedir. Fıkrada, hâkimlerin, adli ve idari görev
ayrımı yapılmaksızın, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre
görev yapacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla idari görevler yönünden de olsa hâkimlerin
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre görev yapması anayasal
bir zorunluluktur. Bu noktada Kurul'un Anayasanın 159. maddesinde yargının
bağımsızlığının kurumsal güvencesi olarak oluşturulduğu göz önüne alındığında,
yargısal bağımsızlığı koruma adına hâkimlerle ilgili idari görevlere ilişkin
genelge çıkarabilmesi gerekir.
Ayrıca,
Anayasanın 140. maddesinin 6. fıkrasında savcıların idari yönden Bakanlığa
bağlı oldukları ifade edildikten sonra 144. maddesinde savcıların sadece idari
görevleri yönünden Bakanlık denetimine tabi olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla
her iki madde de Bakanlık, savcıların sadece idari görevleri ile ilgili olarak
yetkili kılınmıştır. Bu sebeple delilleri değerlendirme ve suçu niteleme
yetkisi hariç olmak üzere savcıların adli görevlerine ilişkin konularda
Bakanlığın genelge çıkarması Anayasaya açıkça aykırıdır. Kuvvetler ayrılığı ve
mahkemelerin bağımsızlığı ilkeleri uyarınca bu konuda genelge çıkarma
yetkisinin Kurul'a ait olduğu açıktır. Bu nedenle düzenleme Anayasanın 2., 138., 140., 144 ve 159. maddelerine açıkça aykırıdır.
Teklifle, Teftiş Kurulu Başkanını, Teftiş Kurulu başkan
yardımcılarını ve genel sekreter yardımcılarını atamak, yönetmelik çıkarmak ve
genelge düzenlemek, dairelerden birine gelen ve olağan çalışmalar ile
karşılanamayacak oranda artan işlerden bir kısmını diğer bir daireye vermek ve
Kurul üyeleri hakkındaki suç soruşturması ile disiplin soruşturma ve kovuşturma
işlemlerini yürütmek ve bu konuda gerekli kararları vermek" konuları Kurul
Başkanının yani Adalet Bakanının görev ve yetkileri kapsamına alınmaktadır.
Teklifle, Kurul
Başkanının görevlerinde yapılan değişikliklerin zorunlu sonucu olarak Genel
Kurulun görevlerinde de yeniden düzenleme yapılmaktadır. Ayrıca daire
kararlarına yapılan itirazların itiraz mercisinde
değişiklik yapıldığından bu görev de Genel Kuruldan alınmaktadır.
Anılan
düzenlemeler ile yargı bağımsızlığı açısından hâkim ve savcıların mesleki
kariyerleri hakkında önemli etkisi olan müfettişler ve Teftiş Kurulu ile
Kurulun işleyişinde önemli bir konuma sahip olan genel sekreter yardımcıları
doğrudan yürütmenin kuruldaki temsilcisi olan Adalet Bakanına, dolayısıyla
siyasal iktidara bağlanmaktadır. Söz konusu düzenleme kuvvetler ayrılığı,
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkelerine açıkça aykırıdır.
Dolayısıyla düzenleme Anayasanın 2., 138. ve 140
maddelerine aykırıdır. Genel Kurul'a ait olan yetki yürütme organına
devredilmektedir.
Bu gerekçelerle
ve kelime sınırlaması nedeniyle önergede yer verilemeyip Muhalefet Şerhinde
yazılı diğer gerekçelerle, Teklifin 1. bölümü üzerindeki görüşmelere devam
edilmesi büyük önem taşımaktadır.
TBMM Başkanlığına
İçtüzük 72’ye
göre görüşmelerin devam etmesini arz ederiz.
Oktay Vural Koray Aydın Seyfettin Yılmaz
İzmir Trabzon Adana
Faruk
Bal
Konya
Gerekçe:
Yolsuzluk ve
rüşvet soruşturmasını engelleyen düzenleme hakkında daha ayrıntılı görüşme
imkânı vermek için.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı…
BAŞKAN - Yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Öztürk,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Köktürk, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Topal, Sayın
Toptaş, Sayın Ören, Sayın Öner, Sayın Gümüş, Sayın Özkan, Sayın Güler, Sayın
Küçük, Sayın Öz, Sayın Kaplan, Sayın Gök, Sayın Çetin, Sayın Yüksel, Sayın
Atıcı, Sayın Oyan, Sayın Seçer.
BAŞKAN - Üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.23
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Birinci
bölüm üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
verilmiş iki önergenin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden
elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet burada.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul
edilmemiştir.
Şimdi on beş
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Yoklama
nedeniyle, sisteme giren sayın milletvekillerinin isimleri silinmiştir ancak
sıra: Sayın Öztürk, Sayın Atıcı, Sayın Gök, Sayın Kaplan, Sayın Topal, Sayın Yılmaz,
Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Yüksel, Sayın Akar, Sayın Türkkan ve Sayın Öz.
Sisteme
girmelerini rica ediyorum.
Sayın Öztürk,
buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: “Devlet
kurumlarına sızmış bir örgüt amirlerinden değil, örgüt yöneticilerinden emir
alarak hareket ediyor. Savcılar, hâkimler var, vicdanlarıyla millet adına
değil, örgüt yöneticilerinin talimatlarıyla hareket ediyorlar. Mücadelemiz bu
tehlikeli örgütledir.” demiş Sayın Başbakan. Bu tehlikeli örgüt kimdir, hangi
örgüttür? Bu tehlikeli örgütün üyelerinin örgüt üyeliğinden dolayı neden
haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılmıyor? 26’ncı Genelkurmay Başkanı
örgüt yöneticiliği ve üyeliğinden hapishanedeyken bu kadar tehlikeli örgütün
üyelerini niye devlet içerisinde tutuyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Atıcı… Yok.
Sayın Gök… Yok.
Sayın Kaplan,
buyurun.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Adalet Bakanı olarak adı yolsuzluk ve rüşvete
karışanların zan altında kalmamaları adına soruşturmaların devamı açısından,
araştırmanın selameti açısından yardımcı olmanız gerekirken soruşturma yapan
savcıları etkisizleştirmek, görev yerlerini değiştirmek, savcıları, bağlı
bulunan emniyet müdürleri ve amirlerini, bir gecede 500’e yakın kişiyi görevden
almak noktasında vicdanen hiç rahatsız olup olmadığınızı öğrenmek istiyorum.
İkinci sorum:
Suriye’de çeşitli terör örgütlerine silah ve mühimmat malzemesinin MİT
aracılığıyla taşınmış olması yarın Türkiye’yi uluslararası hukuk karşısında,
Hükûmeti veya şahsınızı herhangi bir noktada, savaş suçlusu olarak getirme
noktasında bir düşünceniz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Topal…
RAMİS TOPAL
(Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Amasya Şeker
Fabrikasında başlatılan yolsuzluk operasyonunda AKP’li eski yönetici ve
başkanlar da vardır. Gümrük ve Ticaret Başmüfettişinin yaptığı araştırmada 1
milyon 650 bin kilo şeker, 53 milyondan fazla küspenin muhasebe kayıtlarına
rastlanmamıştır. Hakları yandaşlar tarafından yenilen Amasyalı pancar
üreticileri Hükûmetten cevap beklemektedir. Çiftçiden çaldığını kendi
yandaşları için kullandı mı? Hakları gasbedilen bu
çiftçilere geri ödemeleri yapılacak mı? Burada da, Amasya’da da yandaş var mı?
Bir de Sayın
Komisyon Başkanımıza soruyorum, o da, kendi Amasya’nın milletvekilliğini yaptı:
Bu zamana kadar şehzadeler şehri olan Amasya’da derin devlet oldu mu? Çete işi
oldu mu? Paralel devlet oldu mu? Bu zamana kadar Amasya’da bu tür hırsızlığa
rastladı mı? Niye son on bir yıl içinde bu hırsızlıklar oldu Amasya’da?
Amasya’nın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz,
buyurun.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu,
Adana’da 7 tırın aranması yapılırken yaklaşık 200’e yakın askerî personel vardı
ve orada aldığımız… Ben de seçim bölgemdeydim, takip etmeye çalıştım, Adana
Valisinin de yanına Emniyet Müdürü ve 200, 300’e yakın polisi alarak bu
tırların aranmasını engellemek için bölgeye intikal ettiği söyleniyor. Yani
bunların ülkemiz adına -bir tarafta jandarma bir tarafta emniyet- çok tehlikeli
olduğunu düşünüyor musunuz? Bu tehlikeli süreç nereye kadar gidecek?
Yine, Kadıköy 3.
İcra İflas Müdürlüğünce yapılan ihaleyle ilgili Abdullah Tivnikli,
BİM’in sahibi Latif Topbaş’ın isimleri geçiyor,
bunların -birçok fason firmanın katıldığı söyleniyor- 100 milyon liralık
araziyi sadece 2 lira artırarak 100 milyon 2 liraya almalarını doğru buluyor
musunuz? Yani, birçok şeyin katıldığı yerde bu nasıl bir uygulamadır? Bununla
ilgili bir araştırma -sizin Bakanlığınıza bağlı birim olduğu için söylüyorum-
yaptınız mı?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
komisyonda da sormuştum ama cevabını alamadım, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
tarafından Birleşmiş Milletlere 27 Ekim 2011 tarihinde işkenceyi önleme ulusal
mekanizmasının kurulması konusunda bir taahhütte bulunulmuştu. Bunun süresi 27
Ekim 2012 tarihinde bitti. Tam bir yılı geçtiği hâlde ve Bakanlığınızın
özellikle cezaevlerindeki habersiz denetimleri ilgilendiren bu konuda
Türkiye’de hâlen niçin işkenceyi önleme ulusal mekanizması kurulmamıştır? Bu
konuda bir çalışma yürütüyor musunuz? Herhangi bir taslak ya da bir şey yapıyor
musunuz?
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 4616
sayılı “Rahşan affı” tabir edilen yasa nedeniyle Sayın Başbakan -hakkında
açılmış olan ceza davaları nedeniyle- hakkında açılan kaç tane davada bu
yasadan yararlandı? Bu davalar hangi mahkemelerde, hangi suçlardan dolayı ve
dosya numaraları nedir?
Soru 2: Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun Adalet Bakanlığına bağlı olduğunu gösteren bu
düzenlemeye uygun -hangi ülkelerden bu emsal düzenlemenin alındığı- benzeri
uygulama hangi ülkelerde var?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Başbakan ve bakanlarınız yargı içinde çete olduğunu, bu çeteler yoluyla
ayarlanmış yargıçlar, sahte delillerle insanların mağdur edilecek şekilde
mahkûm edildiklerini ve bunlardan dolayı üzüntü duyduğunu söylüyor. Şimdi, bu
olayları yerine getirenlerin cezalandırılması konusunda, bu kumpası kuranların
cezalandırılması konusunda herhangi bir girişiminiz olacak mı? Bu kumpasın
mağdurlarının tahliye edilmeleri konusunda ve yeniden yargılanmaları konusunda
Bakanlığınızca bazı düzenlemelerin yapılma hazırlığının olduğunu biliyoruz. Bu
düzenlemeler hangi aşamadadır? Ne zaman Meclise sunacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yasama Başbakanın emrinde, o ne emrederse burada o oluyor; yürütme Başbakanın
emrinde, o ne emrederse o oluyor. Şimdi yargıyı da Başbakanın emrine
veriyorsunuz. Kuvvetler ayrılığı yani demokrasi yerine “Birlikten kuvvet
doğar.” mantığıyla bir diktatörlük kurdunuz. Başbakan azıcık ses çıkaranın,
hatta şaka yapanların bile kellesini alıyor. Hadi Başbakan suçluluk duygusuna
kapılmış olabilir, hadi Başbakan evladı Bilal Erdoğan’ı koruma içgüdüsüne
kapılmış olabilir, Adalet Bakanı olarak size ne oluyor? Siz hukukçusunuz.
Birkaç kişi için hukuku ve adaleti bu kadar katlettiğinize değer mi? Kendinizi
mesleğinize ihanet etmiş hissediyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Yüksel…
ALAATTİN YÜKSEL
(İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
İzmir’de Müsteşarınız İzmir Başsavcısını arayarak ucu eski Bakan Binali
Yıldırım’a da uzanan, rüşvet, nitelikli dolandırıcılık, irtikâp, yolsuzluk ve
çete soruşturmasını durdurması için açık baskı yapıyor. Bunun belgelerini
açıkladık. Bu durumda Müsteşarın derhâl görevden alınması gerekirken Başsavcı
görevden alınıyor. Bu durumda acaba size “özel görevli Bakan” diyebilir miyiz?
Bu yolsuzluk ve soruşturmaları engellemek için mi bu görevi üstlendiniz, merak
ediyoruz doğrusu? Bugün, yine 12 emniyet müdür yardımcısı da tekrar görevden
alındı. Herhâlde 3 bine doğru gidiyor Türkiye’de görevden alınan emniyet
mensubu. Evet, bu ne anlama geliyor, merak ediyoruz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, Sayın Öztürk’ün sorusu. Tabii, devlette görev
yapan bütün kamu görevlilerinin vazifelerini Anayasa ve kanunlara göre yapması
lazımdır. Denetimlerin de yine kanunlar çerçevesinde yapılması gereklidir.
Devlette hizmet veren kamu görevlilerinin farklı fikirlerde olması, farklı
inançlarda olması, farklı görüşlerde olması, farklı STK’lara üye olması, bunlar
normal şeylerdir, doğal olan şeylerdir, bir zenginliktir. Ancak, görevlerini
yaparken Anayasa ve yasaların dışına çıktığı, fikirleri Anayasa ve yasaların
yerine geçtiği zaman orada elbette Anayasa ve yasaların gereği neyse onun
yapılmasında fayda vardır, doğru olan da odur çünkü eğer insanlar
ideolojilerini veyahut da farklılıklarını, başka şeylerini yasaların önüne
geçirdiği zaman herkes bundan rahatsız olur. Doğrusu da bu noktada herkesin
yasaya ve yasalara uymasıdır. Tabii, hâkim ve savcılarla ilgili Anayasa’nın
138’inci maddesi çok açık; görevlerini yaparken Anayasa’ya, hukuka, kanuna ve
vicdani kanaatlerine bağlı olarak görev yapmalarını Anayasa emrediyor. Doğrusu
da budur. Biz bu doğrunun her zaman uygulanması gerektiğine inanıyoruz.
Tabii, birtakım
ihbarlar, şikâyetler, basında yer alan konular var, HSYK’ya
da intikal eden şikâyetler var. Bu şikâyetlerin bir kısmıyla ilgili incelemeler
şu anda HSYK tarafından yapılıyor ama idari soruşturma diğer alanlarda var mı,
bunu şu anda bilebilme imkânım benim yok çünkü pek çok bakanlık var, hangisinde
bir idari soruşturma var, yok, onu bilebilme imkânım yok. İzin verilirse bunu
öğrenerek bir bilgi verme imkânımız olabilir.
Tabii,
operasyonlarla ilgili, 17 Aralık süreciyle ilgili şunun altını çizmekte fayda
var: Soruşturmalar başlamıştır. Başlayan soruşturmaların üzerinin kapatılması,
örtülmesi kesinlikle mümkün değildir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Belgeleri yok ettin, belgeleri.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu soruşturmalar hukuk çerçevesinde işleyecektir ve
sonuçta yargının öngördüğü mekanizmalar çerçevesinde de karara bağlanacaktır.
Bizim arzu ettiğimiz, bunların hukukun gereklerine uygun olarak sürdürülmesi ve
neticelendirilmesidir. Bunun dışında herhangi bir şey yoktur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – O zaman fezlekeleri kabul edin Sayın Bakan. Fezlekeleri
bekletmeyin Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Adalet Bakanlığının hâkim ve savcıları değiştirme gibi
bir görevi de yoktur, yetkisi de yoktur. Biliyorsunuz, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun 1. Dairesi bu noktada yetkili ve görevli.
FARUK BAL (Konya)
– 1. Daireyi hallettin Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kurul Başkanı olarak Adalet Bakanının da buraya
katılması söz konusu değildir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – 1. Dairedeki o 2 üyeyi değiştirme zorunluluğu neden Sayın Bakan?
Buna neden ihtiyaç duydunuz? Bu bir hırsızlığın üstünü örtme çabası değil mi?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, Türkiye'nin Suriye’de yaşanan insanlık dramı
karşısında insanların yaşamasından yana tavır koyması kadar doğal bir şey
olamaz.
Bir şeyin de
burada altını özellikle çizmek istiyorum: Gerek El Kaide terör örgütü gerek El Nusra terör örgütü veya başkaca terör örgütleri, adı ne
olursa olsun, kim tarafından örgütlendirilirse, yapılandırılırsa
yapılandırılsın Türkiye Cumhuriyeti devleti de, Hükûmeti de terörün ve terör
örgütlerinin karşısındadır. El Kaide’ye karşı da, diğer terör örgütlerine karşı
da alması gereken tavrı her daim almıştır, vermesi gereken mücadeleyi de
vermiştir, bundan sonra da verecektir…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
– Tırlar ne oldu Sayın Bakan, tırlar? Bu tırlar nereye gittiler?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …ama birileri Türkiye Cumhuriyeti devleti veya Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti terör örgütlerine yardım ediyormuş gibi gayretin, çabanın
içerisine giriyorlarsa onlar da bilsinler ki bunlar beyhude çabalardır, bir
netice alması mümkün değildir…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, tırlar nereye gidiyor, tırlar? Silahlar nereye
gidiyor?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …çünkü böyle bir yardım asla yapılmamıştır, yapılması
da söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti masum Suriye halkının yanında
olmuştur, bundan sonra da yanında olmaya devam edecektir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – O yüzden mi silah taşıyor Suriye’ye?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, Amasya’da başlayan soruşturmayla ilgili benim
detay bir bilgi sahibi olmam mümkün değil çünkü orada yürüyen gizli bir
soruşturma var. Şu anda bu soruşturmanın içerisinde kimler var, kimler yok, kaç
kişi, bunlarla ilgili ifadeler, tutanaklar nedir, bununla alakalı şu anda bende
bir bilgi yok. Olmayan bir bilgiyi benim sizlerle paylaşma imkânım olmadığını
burada ifade etmek isterim. Soruşturma, tabii, gene hukukun içinde yürüyecek;
bu, mahkeme kararıyla veya savcılık kararıyla bir noktaya gelecektir. Biz,
soruşturmanın sağlıklı yürümesi ve neticelenmesini arzu ederiz. Onun dışında
burada bir şey söyleme imkânım yok.
Adana’da arama
yapılmak istenen tırla ilgili görüntülerden biz de fevkalade rahatsızız.
Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir döneminde Millî İstihbarat Teşkilatı böylesi bir
olayla hiç karşılaşmamıştır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Böyle bir iş yapmadı ki daha önce Sayın Bakan. Daha önce böyle bir
silah taşıması MİT’in görevi midir?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir ülke düşünün ki kendi millî istihbarat teşkilat
kendi ülkesinin içerisinde yasalarla verilmiş rutin görevlerini yapma
noktasında böylesi bir muameleye maruz kalsın.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Yasada böyle bir görevi yok Sayın Bakan. MİT’in böyle bir görevi
yok yasada.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi herkes söylüyor: “Devlet MİT’in güvenliğini
sağlayamaz mı, gerekli güvenlik tedbirlerini alamaz mı?” Elbette devlet gerekli
güvenlik tedbirlerini alır, Millî İstihbarat Teşkilatının vazifesini yasalara
uygun bir şekilde yapmasını temin eder. Türkiye Cumhuriyeti buna da
muktedirdir. Yasalar ne görev veriyorsa o görevler yapılıyor. Soruşturmalar ve
diğer işlemlerde, yasalarda nasıl tayin ediliyorsa usulü ona göre yapılması
lazımdır. Bizim dediğimiz bu usullere riayet edilmesidir. Eğer bu usullere
riayet edilmezse yasalarda çizilen sınırlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …gözetilmezse o zaman ülkemiz aleyhine de olumsuz
görüntüler ortaya çıkar.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, yasa ihlali var. Savcının görev yapmasını
engelliyorsunuz. MİT’in silah taşıma görevi yok. Böyle bir şey yok.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Burada kimsenin görevini engelleme gibi bir durum söz
konusu değildir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Engelliyorsunuz.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesi gayet açıktır. Bu maddeyi
çiğneyenlere karşı bu maddeyle alakalı yapılması gereken işlemler de çok
bellidir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Efendim, soruşturma izinlerini…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – MİT’in görevi silah götürmek mi Suriye’ye?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Onun için, bakın, o tırlarla ilgili Türkiye
Cumhuriyeti’nin Millî İstihbarat Teşkilatının yaptığı görevle alakalı dış
dünyaya, içeriye nasıl bir algı oluşturulmak istendiği de ortadadır.
Biz bu nedenle
diyoruz ki: Herkes hukuka uymalı, hukuku uygulamalı, hukuku çiğnememelidir.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Karakola ifade vermeye gitmeyen adamın ne hukuku olur be! Adam
karakola ifade vermeye gitmiyor, hukuktan bahsediyorsunuz!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Siz hukuku ihlal ediyorsunuz, Adalet Bakanlığı ihlal ediyor.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yasal himayelere, yasal kısıtlara da herkes riayet
etmelidir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Neden bahsediyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Adam karakola ifade vermeye gitmiyor, hukuktan bahsediyorsunuz.
Hukukun ırzına geçtiniz siz!
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu’nun
işkenceyi önleme ulusal mekanizmasının kurulmasıyla ilgili konu Adalet
Komisyonunda da geçen gündeme getirilmişti. Bu konuyla ilgili ben de bakan
arkadaşımıza konuyu ilettim. Bizim Bakanlığımızla ilgili bir boyutu varsa onu
da takip edeceğiz ve bu mekanizmanın kısa süre içerisinde hayata geçirilmesi için
gereğini yapacağız. Türkiye taahhütlerine uyacaktır. Şu anda bu konuda kesin
bir bilgiye sahip olmadığım için daha detaylı bir bilgi veremiyorum.
HASAN ÖREN
(Manisa) – Müsteşarla İzmir Başsavcısı arasındaki ilişki…
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, Sayın Tanal sorduğu soruyla ilgili birtakım
rakamlar istedi. Onları benim şu anda burada verebilme imkânım yok. Araştırmaya
muhtaç bir konu. Ondan sonra doğru bilgileri kendisine verebilirim.
Şimdilik, başka
sorular var yazılı cevap vereceğim ona, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır.
Şimdi birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerinde önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Sayın
milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde maddenin çıkarılmasına ilişkin dört
önerge vardır. Bu önergelerden Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket
Partisi Gruplarına mensup milletvekillerince verilen iki önerge, maddenin
Anayasa’ya aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen önergelerdir. Bildiğiniz
üzere İç Tüzük’ün 84’ücü maddesine göre, bir kanun
tasarısı veya teklifin Genel Kuruldaki görüşülmesi sırasında tasarı veya
teklifin belli bir maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle reddini
isteyen önergeler diğer önergelerden önce oylanır.
Bu nedenle,
önergeleri sırasıyla okutacağım. Önce bahsettiğim iki Anayasa’ya aykırılık
önergelerini birlikte işleme alacağım ve oylayacağım. Önergelerin kabul
edilmesi hâlinde 1’inci madde tekliften çıkartılacak olup diğer önergeleri
işlemden kaldıracağım. Önergelerin kabul edilmemesi hâlinde ise 1’inci maddeyi
metinden çıkarmayı öngören diğer iki önergenin işlemine devam edeceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 1 inci maddesinin Teklif metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İdris Şahin Salih Koca Mehmet Şükrü Erdinç
Çankırı Eskişehir Adana
Türkan
Dağoğlu Oya
Eronat
İstanbul Diyarbakır
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman Van
BAŞKAN – Şimdi,
Anayasa’ya aykırı olan aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin
çerçeve (1.) maddesinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ömer Süha Aldan
Mersin Uşak Muğla
Celal Dinçer Müslim Sarı İlhan Demiröz
İstanbul İstanbul Bursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesinin
Anayasaya aykırı olması sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Konya İzmir Kayseri
Celal Adan Murat Başesgioğlu S. Nevzat Korkmaz
İstanbul İstanbul Isparta
BAŞKAN – Evet,
Sayın Komisyon, Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla aynı mahiyetteki önergeye
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
de katılmıyor.
Önergeler
üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya
Milletvekili.
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada neyi
değerlendiriyoruz? Bugün, burada, 2010
yılında yapılan Anayasa değişikliği ile yargının içine düştüğü durumu tekrar
başka bir olay nedeniyle; yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama gibi ithamlar
nedeniyle Adalet ve Kalkınma Partisinin yargı üzerinde otorite kurma amacıyla
getirmiş olduğu kanunu görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, 2010 Anayasa değişikliği sürecinde Milliyetçi Hareket Partisi ne
söylemişse aynısını bugün söylüyor. O zaman demiştik ki: “Hukukun üstünlüğünü,
yargının bağımsızlığını, hâkimin teminatını, yargının tarafsızlığını ihlal
edecek bir değişikliği gündeme getirdiniz. Siz daha önceki Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun ‘İdeolojik karar veriyor.’ gerekçesi ile yapısını, bu ilkeleri
değiştirerek yeni bir yapılanmaya yol açıyorsunuz. Bu, Anayasa’nın temel
ilkelerine aykırıdır.” O tarihte gizli bir gündemin sonucu
olarak, 3 tane zehirli maddenin üzerine 8-10 tane daha kamuoyunda hoş
karşılanabilecek maddeyi getirdiniz; “kadına pozitif ayrımcılık” adı altında
Türk milletinin kadına saygısını, Türk milletinin çocuğa sevgisini, Türk
milletinin şehitlerin dul ve yetimlerine olan şefkatini, merhametini; Türk
milletinin engelliye olan şefkatini, merhametini suistimal
ederek, hatta yetinmeyerek, hiç ilgisi olmadığı hâlde, milletimizin vicdanında
büyük bir yara olan “Başörtüsüne çözüm getiriyoruz.” yalanıyla ve yine
yetinmeyerek, milletimizin ruhunda derin yaralar açan 12 Eylül darbesine
nefreti dahi suistimal ederek 2010 Anayasa
değişikliğini gerçekleştirdiniz.
Gerçekleşen bu
Anayasa değişikliği ile elbette ki yargının içindeki iç denetim organlarını ve
yargının kendi kendini dengeleme mekanizmalarını ortadan kaldırdınız ve
kaldırılan bu hâliyle birtakım operasyonları yaptırdıktan sonra, şimdi sizin
kuyruğunuz kapıya sıkışınca bu yargıyla hesaplaşmak üzere bu tasarıyı
getirdiniz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada da 2010 tarihinde söylediğimizin aynısını
söylüyoruz. Yargının bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı, hâkimin teminatı,
hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve parlamenter demokrasideki kuvvetler
dengesini altüst eden Anayasa’ya aykırı bir teklif getirdiniz. Hukuk devletine ve hukukun üstünlüğüne inanmış olsaydınız, ortaya
çıkmış olan ve her ölçüde hiçbir şekilde makes
bulmayan birtakım rüşvet görüntüleri, kasalar içerisinde milyon dolarlar,
ayakkabı kutuları içerisinde milyon dolarlar, bunları takip eden polis
ekiplerinin elde etmiş olduğu taksi bagajlarındaki milyon dolarlar, havaalanına
giderken tespit edilmiş milyon dolarlarla ilgili kişileri, hiç tereddüt
etmeden, hukukun üstünlüğüne inanan, yargının bağımsızlığına inanan bir
iktidar, olduğu gibi yargının önüne teslim ederdi. O takdirde “Hukukun
üstünlüğü” lafını sizin ağzınıza almanız ve onun gereğini yerine getiren bir
iktidar olarak elbette ki takdir görmeniz gerekirdi.
Tam aksine bir
uygulama ile Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, HSYK ve akademi çerçevesi içerisinde
artık yasama meclisini partileştiren, devleti partileştiren, yürütmeyi olduğu
gibi partileştiren, sermayeyi partileştiren, basını partileştiren bir iktidar
olarak bir tek yer kalmıştı: Yargı. Orayı da siyasal hedeflerinize alet etmek
üzere partileştirdiğiniz takdirde Türkiye tam bir parti devleti hâline
gelecektir ve bu parti devleti hâline gelen Türkiye’de de ne demokrasiden ne
hukuktan ne insan haklarından söz etmek mümkün olmayacaktır. Doğru olan, dürüst
olan, hukukun gereğini yerine getirmek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) - …kimin oğlu olursa olsun, kimin bacanağı olursa olsun, kimin
neresine dokunursa dokunsun yargının huzurunda hesap vermelidir. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önerge üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu madde üzerinde bu
önergenizle geri çekmenizdeki maksadı anlayamadık. Zaten bu maddede, Yargıtay
Birinci Başkanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı için bu sürelerin
kısaltılmasını 26 Ağustos 2011 tarihinde 650 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’yle yapmıştınız. Şimdi yeniden süreleri uzatıyordunuz, yeniden neden
bunu önergeyle geri çektiğinizi anlayamadık.
Şimdi, süreleri uzatmanızın nedeni, Yargıtay içerisinde de var
olan bu çete ya da yasa dışı yapılanmayla ilgili kişilerin herhangi bir şekilde
etkinliklerini kırmak amacıyla yaptığınızı düşünmüştük ama şimdi aklımıza
geliyor ki bu süreleri yeniden kısaltıyorsanız ve bu maddeyi çekiyorsanız acaba
bu yasa dışı yapılanmayla herhangi bir şekilde uzlaşma mı sağladınız? Aklımıza bu geliyor. Bu konuda herhâlde bir açıklama yapılır sizin
grubunuz tarafından.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 12 Eylül 2010 referandumu ile Yargıtayda,
Danıştayda, Anayasa Mahkemesinde, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda her türlü dizayn çalışmasını
yaptınız. Bu düzenlemelerle Yargıtaya 160 yeni
yargıç, Danıştaya da 51 yeni yargıç getirdiniz ve
yargıyı vesayetçi yapıdan kurtardığınızı iddia ettiniz. Ancak ne hikmetse 17
Aralık 2013 tarihinde yolsuzluk ve rüşvet operasyonları başlayınca sizlere,
hepinize bir vahiy geldi, Başbakan dâhil, bakanlar dâhil “Yargı içinde yasa
dışı bir yapılanma var. Bu yasa dışı yapılanma her türlü hukuksuz kararı
veriyor ve buna karşı biz mücadele başlatıyoruz.” dediniz, hep beraber bunu söylediniz.
Hatta, Başbakan, özel yetkili mahkemeler için şöyle
söyledi: “Bugün artık geçmişteki bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru
işaretlerinin oluştuğunu daha net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla,
yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle, tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım
yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha
belirgin şekilde görebiliyoruz.” Aynı şekilde Yalçın Akdoğan “Orduya kumpas
yapıldı, bu ülkenin insanlarına kumpas yapıldı.” dedi. 17 Aralıkta birdenbire
bunlar aklınıza geldi. Ve buradan anlaşılıyor ki, Fethullah
Gülen cemaatinin yargı üzerinde vesayetine siz neden oldunuz. Aslında onlarla
beraber siz de suç ortaklığı yaptınız, 17 Aralığa kadar da bu suç ortaklığınız
devam etti. Dediniz ki: “Kumpas var.” Dediniz ki: “Orduya ve bu ülkenin
insanlarına kumpas var.” Şimdi, bu çetenin suç ortağı olarak -böylesi bir
kumpas var ise- bu kumpası işleyenler ciddi anlamda bu ülke insanlarına ve bu
ülkeye karşı suç işliyor. Bunu söyleyip bir kenara çekilemezsiniz. Bu kumpası
işleyenler kimse bunların cezalandırılması konusunda gereken işlemler
başlatılmış mıdır? Biz Bakana soruyoruz ama ne yazık ki hiçbir şekilde cevap
alamıyoruz.
Şimdi, deniyor
ki: “Kumpas yapılmıştır, bu yargılamalar gerçekten adil yargılanma ilkelerine
uygun değildir.” Biz de bunu yıllardır söyledik ama bize kulaklarınızı
tıkadınız. Şimdi, bu kumpas sonucunda yargılananların mağduriyetlerinin
giderilmesi konusunda bir çaba sarf ediyor musunuz? O insanlar cezaevinde
ölüyorlar. 75 yaşında insanlar ölüme terk edildiler, özgürlüklerinden mahrum
bırakıldılar. Şimdi onun için bir şey yapıyor musunuz? Elbette yani siz eğer
-bugün uzlaşma gibi bir izlenim edindik- uzlaştıysanız yeniden başlayacaksınız.
“Aslında biz o davaların savcısıydık.” demeye yeniden başlayacak mısınız, bunu
da merak ediyoruz.
O insanların
yeniden yargılanması gerekiyor. Özel yetkili mahkemelerin, tasfiye hâlinde olan
özel yetkili mahkemelerin verdikleri kararların tamamen ortadan kaldırılması,
yok hükmünde sayılması gerekiyor. Bunlarla ilgili nasıl bir düzenleme
yapıyorsunuz, bunu öğrenmek istiyoruz sevgili arkadaşlar. Bunu yapmak sizin
boynunuzun borcu, bunu yapmak sizi bu suçlardan kurtarmayacak ama belki
vicdanınızı rahatlatabilir diye düşünüyorum.
Gizli tanıklıkla
ilgili, bu uzun tutuklamalarla ilgili ne yapıyorsunuz? Gizli tanıklık timleri
oluşturuyorsunuz, bunları ortadan kaldırmak istemiyorsunuz. Bu yasa dışı
yapılanmaları aslında ortadan kaldırmak istemiyorsunuz, onun yerine, cemaatin
yerine, cemaat yargısı yerine, bu yasa dışı yargı yerine aslında bir AKP
yargısı oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bizim itirazımız bundandır işte. Biz ise,
bağımsız ve tarafsız bir yargı olması gerektiğini söylüyoruz, Anayasa
değişikliğini yapmak gerektiğini söylüyoruz. Anayasa değişikliğini yapmadığınız
sürece bunlar sizin boynunuzda bir yafta olarak kalacaktır çünkü siz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Devamla) – …AKP yargısını oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bu ülke insanları
da farkında ve asla sizi affetmeyecekler.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddenin
Anayasa’ya aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen iki önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Aynı mahiyetteki
diğer önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 1 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman Van
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
İdris Şahin Salih Koca Mehmet Şükrü Erdinç
Çankırı Eskişehir Adana
Türkan
Dağoğlu Oya Eronat
İstanbul
Diyarbakır
BAŞKAN – Sayın
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Önergeler üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Kanun Teklifi
üzerine partimiz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
1’inci maddede
vermiş olduğumuz bu önergenin dikkate alınmış olmasını olumlu buluyoruz. Bu
maddenin tekliften çıkarılmış olması olumludur ancak şunu özellikle ifade etmek
istiyoruz: Bu yapılan düzenlemenin tamamı, kanun teklifinin tamamının Genel
Kuruldan çekilmesi ve bir Anayasa değişikliği zemini aranarak tüm siyasi partilerin
ortaklaşa yapacağı bir düzenlemeyle Genel Kurula getirilmesinin doğru olan
yöntem ve metodoloji olduğunu belirtmek istiyoruz
çünkü başından beri de kamuoyuna bu düzenlemeyle ilgili düşüncelerimizi
aktarıyoruz.
Burada bizim
önemsediğimiz iki ilke var: Birincisi, yapılan düzenleme tarafsız ve bağımsız
bir yargıya hizmet eden bir düzenleme midir? İkincisi, kuvvetler ayrılığı
ilkesine uygun bir düzenleme midir?
Şimdi, bu her iki
ilkede de bir ortak mutabakatın burada şekillenmediğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz
çünkü 3 siyasi parti, bu yaptığınız düzenlemeyle tarafsız ve bağımsız bir
yargıyı oluşturmak bir yana, yargıyı yürütmenin denetimine verecek bazı
düzenlemeler yaptığınızı, Adalet Bakanlığına güçlü yetkilerle yargı üzerinde
bir tahakküm kurduğunuzu düşünüyor.
Dolayısıyla,
böyle bir düşünce, toplumun, halkın yüzde 50’sini temsil eden siyasi partiler
de varken sizin bu düzenlemeyi kendi bildiğiniz şekilde buraya getirmeniz doğru
değildir.
O nedenle,
aslında başından beri 3 siyasi partiyle ortaklaşarak bir Anayasa değişikliğinin
uzlaşmasını aramanız gerekiyordu. Komisyon görüşmeleri
sırasında da Sayın Adalet Bakanı grubumuzu ziyaret ettiğinde yine kendisine
ifade etmiştik, komisyonda bu görüşmelerin derhâl durdurulmasını, her 3 siyasi
partiyle ortak bir Anayasa metninin oluşturularak bunun komisyona ve Genel
Kurula getirilmesini önermiştik ama maalesef, bir taraftan bizimle
görüşülüyordu, bir taraftan da komisyon bu verilen kanun teklifini görüşmeye
devam ediyordu. Buradaki samimiyetsizliğin bütün bu tartışmayı
beraberinde getirdiğini ifade etmek istiyoruz.
Bakın, bizim
başından beri söylediğimiz bir şey var: Biz HSYK’nın
bugünkü yapısından rahatsızız, bunun değişmesi gerekir ancak değişirken,
dediğimiz gibi, Anayasa uzlaşmasıyla, birincisi, kaynakların çeşitliliğini
gözetmek gerekir; ikincisi ise milletin iradesi Parlamentonun iradesini mutlaka
devreye koymak gerekir. “Kaynakların çeşitliliği” derken, Yargıtay Genel
Kurulu, Danıştay Genel Kurulu dışında meslek deneyimi olan avukatlardan,
hâkimlerden, üniversitelerden, sivil toplum alanlarından da demokratik seçim
süreçleriyle mutlaka bu HSYK’ya üye verilmesi
gerektiğini ifade ediyoruz. Bu demokratik seçim süreçlerinden geçen adaylar
Parlamentoya gelir, Parlamentoda nitelikli çoğunlukla HSYK’da
görevlendirilecek olan adaylar seçilir. Doğru olan yöntemin bu olduğuna
inanıyoruz. O nedenle sadece bu 1’inci maddeyle ilgili düzenlemenin geri
çekilmesi değil, kanun teklifinin tamamen geri çekilmesinin önemli olduğunu
ifade etmek istiyoruz.
Bakın, bu
yaptığınız, buraya getirdiğiniz teklifle siyaseten siz kendi kendinizi boşa
çıkarıyorsunuz; hatta diğer siyasi partiler için de bu geçerli, BDP dışındaki
siyasi partiler için de geçerli. Bu HSYK düzenlemesini de içeren Anayasa
değişikliğine 12 Eylül referandumunda cansiparane
“evet” dediniz, AK PARTİ Grubu olarak bunun için meydanlara gidip oy
topladınız; diğer siyasi partiler de, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi
Hareket Partisi de bu HSYK düzenlemesini içeren Anayasa teklifine “hayır”
demişti. Şimdi roller değişti, sizin iki yıl önce “evet” dediğinize bugün siz
“hayır” diyorsunuz, onların “hayır” dediğine bugün onlar “evet” diyecek bir
pozisyona geldiler ama başından beri Barış ve Demokrasi Partisi bu her iki
görüşü de kabul etmediğini 12 Eylül referandumunda sandık başına gitmeyerek
boykotla ortaya koydu. Bugün de bu HSYK’da düzenleme
yapılmalı ama mutlaka anayasal düzenlemeyle, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve
tarafsız ve bağımsız bir yargıyla oluşturulması gerektiğini ifade ediyorum.
Umarım bu
önerilerimizi, bu görüşlerimizi sizler de dikkate alır ve Genel Kuruldan bu
düzenlemeyi geri çeker, bir anayasal uzlaşma zemini ararsınız.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Baluken “12 Eylül 2010’da ‘hayır’
dediğinize bugün ‘evet’ dediniz.” diyor. O neresiymiş, kimmiş o bugün “evet”
diyen, neresine “hayır” neresine “evet” demiş, bunu açıklamasını istiyorum yani
bu biz miyiz, Cumhuriyet Halk Partisi mi?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – “Hayır” demedin mi ama?
BAŞKAN – Ama
Sayın İnce, biliyorsunuz böyle bir usul söz konusu değil.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Gayet net ifade ettim, Anayasa değişikliğine “Hayır” dediniz,
bugünkü düzenlemeye de…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Efendim, partimizin adını da sayın hatip vererek…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hayır, partimizi kastettiğine göre o zaman sataşma var.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sataşma söz konusu.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce, iki dakika söz veriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Öztürk…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
18.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuyla, Anayasa
değişikliğiyle Anayasa’nın 159’uncu maddesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı yeniden düzenlenmiş ve bu düzenlenen 159’uncu maddeye göre
yeniden Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı
çıkarılmıştı. Ben o günkü konuşmalarımızı tutanaklardan okudum. Aslında, onun
bir, darbenin eylem planı niteliğinde olduğunu söyledik. Şimdi de yine, 17
Aralıkta meydana gelen yolsuzluk operasyonunun önünü kesmek için bir intikam
yasası olarak bu yasa getiriliyor. Aslında bu yasanın Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirilme amacı ve nedeni tarafsız ve bağımsız bir yargı oluşturmak
değil, milletin yargısını oluşturmak değil. Sayın Başbakan 12 Eylül 2010
referandumundan sonra kendisinin sandığı yargının 17 Aralık 2013 operasyonunda
kendisinin olmadığını anlaması üzerine yine yargıdan intikam almak üzere
getirmiştir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne bundan önceki HSYK
düzenlemesinin ne de 12 Eylül 2010 referandumuyla gelen HSYK düzenlemesinin ne
de bu teklifin doğru olduğunu hiçbir zaman savunmuyoruz. Bizim amaçladığımız,
gerçekten, milletin uzlaşmasıyla, tüm partilerin uzlaşmasıyla Anayasa’da
yapılabilecek bir değişiklikle milletin yargısı olacak, tarafsız, bağımsız bir
yargı oluşturmaktır. Hiçbir mezhebin, hiçbir cemaatin, hiçbir inancın, hiçbir
siyasi partinin olmayan, sadece ve sadece milletin olan, tarafsız, bağımsız ve
özgür bir yargının oluşmasını biz savunuyoruz. Bunu komisyonda da savunduk,
Grup Başkan Vekilimiz Sayın Engin Altay bu çağrıyı yaptı, hâlen biz bu
noktadayız. Ne bundan öncekini ne de bu teklifi savunmuyoruz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bugünkü HSYK sizin ürününüz, CHP’nin ürünü.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen ne bilirsin ya, sen ne bilirsin ya!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Haydi oradan, haydi oradan! İkide bir Anayasa Mahkemesine
gidiyorsunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Aynı şekilde partimize olan bir sataşma dolasıyla…
BAŞKAN – Buyurun.
İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
19.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söylendiği gibi, biz, evet,
2010 yılındaki Anayasa referandumunda düzenlemelere “Hayır.” dedik ve bunun
için çaba gösterdik ama Sayın Baluken’in bir yanlışı
var. Biz, burada, bugün “Evet.” demiyoruz HSYK’ya,
biz yine aynı düşüncedeyiz ama hangi sebeple aynı düşüncedeyiz? “Değişmesini şu
an için istemiyoruz.” dedik. Çünkü, önce yolsuzluklar
var ve yolsuzluklar sebebiyle HSYK’da değişiklikler
söz konusu ediliyor. Yani, siz, hukukun bir şekilde bunu ortaya çıkarmasından
endişe duyduğunuz için yapıldığı için biz bugün değiştirilmesine karşı
çıkıyoruz. Yoksa, biz “Evet.” demiyoruz, yine “Hayır.”
fikrimizde devam ediyoruz.
Dolayısıyla,
öncelikle, gerek Anayasa şeklinde Anayasa’daki düzenlemelerin gerekse bugün
kanuni düzenlemelerin …
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yani “Değişsin.” diyor musunuz Hocam? “Bu HSYK yapısı değişsin.”
diyor musunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – …kesinlikle bu yapılanmanın doğru olmadığını ama yolsuzlukların
ortadan kaldırılmasından sonra gerekiyorsa bunların değiştirilmesine taraftar
olduğumuzu belirttik ve bunda ısrarlıyız, hiçbir zaman da bu düzenlemeyi kabul
etmiyoruz.
Çünkü, bakın “Evet.”
diyen ve bunun propagandasını yapan iktidar partisi şu sonucu elde etti: Yüzde
58 “Evet.” çıkardı. Yani, bugün “Hayır.” demek suretiyle yüzde 58’i aldattı.
Yüzde 58’in bunlardan hesap sorması gerekir. Dolayısıyla, dün, üç sene önce bunun
farkına varmayan iktidar, üç sene sonra mı aklı başına geldi?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz bugünkü HSYK’ya “Evet.” demedik.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Demek ki, ileriyi göremiyorsunuz, ileriyi göremiyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bunlar aynı şeyler değil Hocam.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bugünkü HSYK’ya “Evet.” demedik.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Yine, bugün reddediyorsunuz. Kuran sizdiniz, oluşturan sizdiniz,
bugün itiraz eden sizsiniz.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – O, Anayasa değişikliğiydi Hocam.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Devamla) – Dolayısıyla, biz, dün neyi söylüyorsak bugün de aynı şeyleri
söylüyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – O günkü Anayasa değişikliydi, bugünkü kanun.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bugünkü HSYK’ya “Evet.” demedik biz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi
diğer önerge için gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle,
Yargıtay Birinci Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçilebilmek için en
az sekiz yıl, Birinci Başkanvekili, daire başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili seçilebilmek için en az altı yıl süre ile
Yargıtay üyeliği yapmış olmak şartı aranmasına ilişkin değişiklik, Teklif
metninden çıkarılmaktadır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Neden?
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) – Neden?
BAŞKAN – Evet,
aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) – Neyi kabul ettik?
BAŞKAN - Kabul
edilen bu önergelerle 1’inci madde teklif metninden çıkarılmıştır. Ancak, bir
karışıklığa meydan vermemek için, mevcut komisyon metninden görüşmelere devam
edeceğiz. Kanunun yazımı esnasında maddeler teselsül ettirilecektir.
2’nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Bu önergelerden Cumhuriyet Halk Partisi ve
Milliyetçi Hareket Partisi gruplarına mensup milletvekillerince verilen iki
önerge maddenin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen
önergelerdir. Bu sebeple öncelikle bu iki önergeyi işleme alıyorum.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 2 nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman
Van
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki, maddenin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin
çerçeve (2.) maddesinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Kamer Genç
Mersin Uşak Tunceli
Ömer Süha Aldan Celal Dinçer Müslim Sarı
Muğla İstanbul İstanbul
İlhan
Demiröz
Bursa
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesinin Anayasaya aykırı olması
sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Konya İzmir Kayseri
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Murat Başesgioğlu
İstanbul Isparta İstanbul
Seyfettin
Yılmaz
Adana
BAŞKAN - Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN -
Önergeler üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasıyla ilgili önerge verdik.
Şimdi, Bekir burada
çıktı, bu kanunun Anayasa’ya uygun olduğunu söyledi.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Terbiyeli konuş be!
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – “Sayın Bakan…”
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Saygılı ol, saygılı!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ahmet İyimaya çıktı, bu kanunun Anayasa’ya
uygun olduğunu söyledi.
Biraz fikir
namusunu taşıyan, biraz dürüst olan bir insan bu maddenin Anayasa’ya uygun
olduğunu iddia edemez arkadaşlar.
Maddenin esası
nedir? Hâkimler, savcılar yurt dışına staj ve görgülerini arttırmak için…
Eskiden seçilirken HSYK seçiyordu, gönderiyordu, şimdi HSYK’daki
o yetkiyi alıyorsunuz, Adalet Bakanına veriyorsunuz.
Şimdi, yani
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bu… Hâkim ve savcıların yurt dışına
gönderilmesindeki esası maliye memuru statüsüne düşürüyorsunuz.
Şimdi, hangi akıl
ve hangi mantık burada yapılanın yargı bağımsızlığı olduğunu söyleyebilir?
Şimdi, Bekir
burada biraz önce diyor ki…
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – “Sayın Bakan…”
KAMER GENÇ
(Devamla) - “Biz yargı bağımsızlığını koruyoruz.” Ya, insan biraz Allah’tan
utanır ya, Bekir! Sen güya… Sen de Ahmet İyimaya, hem
imam hatip mezunusunuz hem de hukuku bitirmişsiniz. Sizden biraz daha dürüst
bir fikir aslında teşekkül etmesi lazım, tam dinsiz (x) olmuşsunuz ya, böyle
bir şey olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
Genç, lütfen, temiz bir dille konuşun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, İzmir’deki olay şöyle: Şimdi, Ulaştırma Bakanının bacanağını
suçüstü yakalıyorlar, ondan sonra Ulaştırma Bakanının bacanağını teslim
etmiyorlar; bu Bekir telefon ediyor, Müsteşarına talimat veriyor, diyor ki:
“Savcıya söyle, o soruşturmayı geri alsın.” Savcı da almıyor. Ama beş gün
kaçırıyorlar, ondan sonra kendilerine göre bir hâkim ve savcı buluyorlar, ondan
sonra tahliye ediyorlar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bozacının şahidi şıracı.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, Tayyip’in oğlu niye kaçıyor? Bakın, Tayyip’in oğlu…
Deniliyor ki Tayyip’in oğluna: Sen bir vakıf kurmuşsun, bu vakfa 200 trilyon
lira birisi bağışlamış, 3 milyon dolar birisi bağışlamış, hazine arazileri
alanlar evvela gitmişler, bu Tayyip’in oğlunun vakfına para vermişler; ondan
sonra Tayyip de diyor ki: “Ya, benim oğlum hayır işlerini yapıyor.” Yahu, hayır
işlerini o yapıyor da başkası yapmıyor mu?
Şimdi, bakın,
hırsızlığınızla suçüstü yakalanmış bir iktidarsınız, bu hırsızlığınızı örtbas
etmek için ne yapıyorsunuz, hâkimleri kendi statünüz içine almak istiyorsunuz.
Yani bunu böyle kısaca izah etmek isterseniz, on iki senelik iktidarınız
zamanında, soygunlardan ve yolsuzluklardan kaynaklanan bir lağımdan teşekkül
etmiş bir bataklık var. O bataklığın içine birçok yöneticileriniz girmiş ve
batmış. Şimdi, bu kanunla getiriyorsunuz o lağım bataklığında “Efendim, biz
bundan nasıl çıkarız?” diyorsunuz. Şimdi, icat edilmiş dozerleri getirseniz
bunu çıkaramazsınız çünkü bu lağım, bu bataklık çok büyük bir bataklık. Bu,
sizi kurtaramaz. Bu kadar insanlık dışı bir düşünceyle olamaz.
Şimdi, yarına ne
yapacaksınız, bu kanunu çıkardıktan sonra? Zaten 1. Daireyi istediği gibi
değiştirmiş Bekir. Ondan sonra, oraya 5 tane hâkim getirmişsiniz, iki günde 96
tane hâkimi değiştirdiniz, savcıyı değiştirdiniz. Yarına ne yapacaksınız?
Kendinize göre bir mahkeme teşekkül edeceksiniz, Tayyip’in çocuklarını, Bakanın
çocuklarını oraya götüreceksiniz, hâkimler sizi affedecek. Geçmişte Tayyip
Erdoğan gitti, Üsküdar hâkimi… Orada AKBİL’de nasıl aklandı? Daha Başbakan
olmamıştı, partisi Başbakandı, gitti orada, Üsküdar’da hâkim onu akladı,
arkasından… Hâkim şimdi Yargıtayda nerede biliyor
musunuz? Şimdi, onu da ne yapacaksınız? Birtakım kendinize göre hâkimleri
bulacaksınız, getireceksiniz, kendi pisliklerinizi temizleyeceksiniz; o hakimler de size…
Ondan sonra, birtakım makamlar vereceksiniz. Siz bununla Türkiye’yi bir
karanlığa götürüyorsunuz. Türkiye’nin Anayasa’sını değiştiriyorsunuz.
Anayasa’nın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir.
Bu hukuk devleti kalkınca Türkiye’de bir dikta rejimi olacaktır. Yani bu kanun
yok hükmündedir, keenlemyekûndür. Eğer vakıf kanunu
çıkarıp da Anayasa Mahkemesine rüşvet vermezseniz, Anayasa Mahkemesinde de bu keenlemyekûn sayılır ve hiç çıkmamış sayılır.
Ya, böyle
insanlık dışı, ahlak dışı, hırsızlığı bu kadar metheden, hırsızlığa bu kadar
sahip çıkan bir kanunu buraya getirebilmek için insanlarda utanma olmaması
lazım, ar olmaması lazım, ar damarı olmaması lazım. Böyle bir şey olur mu
arkadaşlar ya! Böyle burada bunlar savunulur mu ya!
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bunların hiçbiri sende yok!
HARUN KARACA
(İstanbul) – Aynaya bak, aynaya!
BAŞKAN – Sayın
Bakan, söz talebiniz var, buyurun.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, hatip şahsıma dönük hakarette bulundu…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan.
İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
Kürsüden lütfen.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
20.- Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Esasında bu
vakitte söz almak istemezdim, ama sayın hatip burada konuşurken, hem şahsımı
hem de Sayın İyimaya’yı dinsizlikle itham eden bir
ifade kullandı.
Tabii, Sayın
Genç’i herkes tanıyor, Ahmet İyimaya’yı da tanıyor,
Bekir Bozdağ’ı da tanıyor. Ben eminim ki, duyanların buna dair akıllarına
birçok atasözü gelmiştir ama ben o atasözlerinin hiçbirini söylemek istemem,
ama bilmesini isterim ki, benim dinimi, benim imanımı tartmaya Kamer Genç’in
kıratı yetmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiçbirisi bunu tartamaz. Ben
Sayın İyimaya’nın da dininin, imanının Sayın Kamer
Genç tarafından tartılabileceğine inanmıyorum. Bütün bunları milletimiz
değerlendiriyor.
Benim dilime pek
çok laf geliyor ama ben bunların hiçbirisini burada ifade etmek istemem, ama
insanları itham ederken, lütfen herkes diline hâkim olsun, doğru şeyler
söylesin; edebiyle, üslubuyla, güzelliğiyle burada konuşulması lazım. Ben,
şimdi, kalkıp size başka başka laflar elbette
söyleyebilirim ama benim edebim buna izin vermez, benim ahlakım buna izin
vermez, benim yetişme tarzım buna izin vermez. Ben hiç kimsenin imanının,
dininin burada tartışılmasını, sorgulanmasını da doğru bulmam.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hırsızlık yapan her şeyi yapar.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunun da hesabını mahkemede soracağımı ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan “Benim dinime, imanıma laf attı.” dedi, ben öyle bir
şey söylemedim.
AHMET İYİMAYA
(Ankara) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İyimaya, sataşma nedeniyle size de iki dakika
söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan “Benim dinimi, imanımı söz konusu etti.” dedi, böyle
bir şey yok.
BAŞKAN – Sayın
Genç, daha önce söz istediler.
Buyurun Sayın İyimaya.
21.- Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET İYİMAYA
(Ankara) – Değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun muhterem üyeleri…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ya, bırak bunları!
AHMET İYİMAYA
(Devamla) – …biz sadece kimlik ve kişilik değiliz. Büyük milletin tarihî
değerleriyle, günümüzün değerleriyle ve gelecekteki beklentileriyle
temsilcileriyiz. Dil, beynin komutundan kurtulmuş canlı bir sözlük değildir.
Milletvekilinin, anlamları dile dökerken vasat bir insanın asgari üslubuna
sahip olması lazımdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ahmet İyimaya olarak kendimi yüksek kurula tarif etmek, yüksek
kurula tanıtmak gibi bir ihtiyaç içerisinde değilim ama…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Adalet Komisyonundan tanıyoruz!
AHMET İYİMAYA
(Devamla) – … beni de küçük sözcüklerle ve küçük
manalarla herhangi bir arkadaşın tarif etmesi mümkün değil. En az onların
inançsızlığı kadar veya inancı kadar benim inancım da değerlidir. Benim
inancıma beklediğim saygıyı… Onların inançsızlığına da saygı duyabilirim. Ben
dinimi…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – İnançsız kim Sayın İyimaya? Kimi
inançsız diye itham ediyorsunuz?
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Çok ayıp!
AHMET İYİMAYA
(Devamla) – Türü ne olursa olsun arkadaşlar.
Bakın, bir,
inanmak; iki, inanmamak; üç, inanç içerisinde tür belirlemek özgürlük alanıdır.
Kamer Bey’le ben yıllardır beraber siyaset yaptım ama kişiselleştirme yapmadım
ve…
BİNNAZ TOPRAK
(İstanbul) – “Onların inançsızlığı” ne demek ya?
AHMET İYİMAYA
(Devamla) – … bugün ben bir komisyon başkanlığı
görevini yürütüyorum. Buradaki görevim, tarafsız bir şekilde, kendi felsefemi
de koruyarak müzakere zemini hazırlamaktı, hazırladığımı kabul ediyorum.
Saygılar
sunuyorum Başkanım, saygılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Hiç yakışmadı Başkan. Bence özür dilemelisiniz Sayın İyimaya.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Burada, Sayın İyimaya’nın konuşmasında
takılı olduğumuz bir yer var: “Bizim inancımız, onların inançsızlığı.”
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Öyle demedi, hemen çarpıtıyorsunuz ya.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, öyle değil.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Üçe ayırdım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bunu açması lazım. Ben Sayın Bozdağ kadar, Sayın İyimaya
kadar kibar olamam. Eğer birisi benim inancımı sorgular…
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sorgulamam.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – …beni inançsız olarak söylerse ona ağza alınmayacak lafları
söylerim.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Arkandaki sorguladı, arkandaki.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sorgulayan
kişi arkanda be!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ben o kadar kibar olamam, ben olamam. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Bir
saniye sayın milletvekilleri, lütfen…
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Arkandaki sorguladı, arkandaki.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Muharrem, arkana bak, Kamer’i göreceksin!
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Dön arkana bak, dön.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O lafı düzeltmesini istiyoruz.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Dön de arkana bak.
BAŞKAN – Bir
saniye sayın milletvekilleri…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ben asla o kadar kibar olamam.
BAŞKAN – Sayın
İnce, konu anlaşıldı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O lafı düzeltsin.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Dön de arkana bak, arkandaki sorguladı.
BAŞKAN – Sayın
İnce, Sayın İyimaya “inancı veya inançsızlığı” dedi.
Ben Sayın İyimaya’ya söz vereceğim açıklama…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – “Onların” dedi, “onların.”
BAŞKAN – Sayın İyimaya, Sayın Başkan, açıklık getirir misiniz sözünüze.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – İşaret ederek söyledi.
BAŞKAN – Getirsin
sözüne. Tamam açıklık getiriyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan “onların” dedi.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, her ikisini de söyledi “inançlılığı veya inançsızlığı” dedi.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanım, açıklayayım.
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın,
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, benim herhangi bir
milletvekili arkadaşımı veya grubu muhatap alarak inanç tarifinde bulunmam
mümkün değil. Bir kimse bir, inanır; şuna inanır veya inanmaz, hepsi inanç
özgürlüğünün güvencesindedir.
Teşekkür
ediyorum.
Tamam. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Peki.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – “Benim inancım, onların inançsızlığı” dediniz, bu ne demek?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç.
Grubunuz bir
susarsa dinleyeceğim ama Sayın Genç, grup bir susarsa.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika…
Hem Bekir Bozdağ
hem Ahmet İyimaya benim onların inançlarıyla ilgili
söz söylediğimi söyledi.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Dava açılacak, dava!
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Söylediğini kulağın duymuyor mu senin? Söylediklerini kulağın
duymuyor mu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kesinlikle ben öyle bir şey söylemedim. İki dakika süre verin, ben
açıklayayım oradan.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Mahkemede anlatırsın, mahkemede!
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Niye, mahkemeden mi korkuyorsun?
BAŞKAN – Hayır,
olur mu Sayın…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, demedim öyle diyorum. Yani sözümü yanlış anladılar, ne
anlama geldiğini orada açıklayayım.
BAŞKAN – Sayın
Genç, bir sataşma nedeniyle söz verdim Sayın Başkan ve Sayın Bakana.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam. Yani, benim laflarımı yanlış anladılar.
BAŞKAN – Oturun,
yerinizden açıklama vereyim Sayın Başkan gibi.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Mahkemede anlat.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Mahkemede anlatırsın.
BAŞKAN – Lütfen ama, yerinizden… Bakın, Sayın Başkana yerinden açıklama
verdim, size de vereceğim bir dakika.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya benden bu kadar korkma, korkma! Yazık, Allah seni çarpacak ya!
HARUN KARACA
(İstanbul) – Mahkemede anlatırsın.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Özür dilesin Başkanım. Böyle şey olur mu? Konuyu kapatmayın bu
şekilde. Çıksın, özür dilesin.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Mahkemeden korktu, söz istiyor şimdi.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç.
4.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ ile Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, Sayın Başkan, konuşmamda şöyle dedim: Ahmet İyimaya’yla Bekir Bozdağ hem imam hatip mezunları hem de
hukuk fakültesini bitirmişlerdir. İmam hatip mezunu olan arkadaşlarımızın hak
ve adalete normal hukuku bitirenlerden daha fazla bağlı olması lazım, bu
anlamda söyledim.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Seninki daha mı az?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ve dolayısıyla, buraya gelen bir kanunu
Anayasa’ya uygun olarak yorumlarken daha adil, daha hakkaniyete uygun hareket
etmeleri lazım.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tutanaklar ortada, tutanaklar!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama şimdi burada getirilen kanunda yani hâkimler ve savcılar… Biz
bugünkü Hâkimler ve Savcılar Kurulunun tarafsız olduğuna inanmıyoruz ama ne de
olsa tarafsız bir kuruldur. Ama ondan alıp da adalet bakanına bağlamak,
hâkimlerin bağımsız olduğu anlamına gelmez. Benim söylediğim şeyleri lütfen
anlasınlar. Şimdi, Bekir tabii, hâkimlere…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (Devam)
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tutanaklar seni yalanlıyor. Tutanaklar şimdi gelince
göstereceğim tutanakları.
BAŞKAN – Evet,
önergeler üzerinde söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili.
Sayın Yılmaz,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı tasarının
2’nci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna dair verdiğimiz önergeyle ilgili
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan,
sayın milletvekilleri; “Fethullah Gülen bu ülkenin
yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir
insandır, bilge bir insandır. Her şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi
altında, açık. Hakkında herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet kararı
olmayan birini çete diye itham ederseniz ona karşı da büyük bir haksızlık
yaparsınız. Temiz insanları çete diye suçlamak kabul edilemez.”
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bekir Bey, sen mi söyledin bunu?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Evet, evet, evet… Bunu kim söylüyor? Bekir Bozdağ söylüyor! (MHP ve
CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Bekir Bozdağ söylüyor, ben
söylemiyorum, Bekir Bozdağ söylüyor!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Goool! Gol oldu, gol!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Devam…
“Onun için,
burada çıkıp da doğruluktan, adaletten bahsedenler önce ne söylediğini
bilecekler!” (MHP ve CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ya, gol oldu, gol! Ya, bu da mı gol değil?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Devam ediyorum, dinleyin: “Cemaat devlete sızmış; buna kargalar
güler! Cemaatin bir kaydı mı var? Yıllardır bu paranoyayla yaşadık. Cemaat
devlete sızmış, yok, devleti ele geçirmiş; buna kargalar güler!” Kim demiş bunu
bir yıl önce?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz paralel yapı diyoruz, cemaat demiyoruz!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Hüseyin Çelik demiş, Hüseyin Çelik! (MHP ve CHP sıralarından
“Bravo!” sesleri, alkışlar) Hüseyin Çelik demiş!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bravo!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi, beş ay önceye geliyorum, beş ay önceye; çok değil, beş ay
önceye. “28 Şubat döneminde…”
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) – Sakin ol.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Biatçılar cevap vermesin bana, diğerleri
laf atabilir.
“28 Şubat
döneminde kendisine büyük iftiralar atıldı. Hamdolsun ki tüm suçlamalardan, tüm
davalardan beraat etti. O dönemde hem yaşadığı sıkıntılardan hem de Türkiye
ortamından uzaklaşmak için ABD’ye gitti. Ziyaretimde Sayın Başbakanımız da
selamlarını iletti. Hoca Efendi’nin bizden bir emirleri olur mu diye sormamı
istedi.” Bunu kim demiş? Bülent Arınç! (MHP ve CHP sıralarından “Bravo!”
sesleri, alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bu da mı be, bu da mı gol değil be?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi elinizi vicdanınıza koyun, elinizi vicdanınıza koyun.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Bakan, bu da mı gol değil be?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – On bir yıldır beraber yürüdüğünüz, beraber ıslandığınız insanlara
bugün ne diyorsunuz biliyor musunuz? “Çete” diyorsunuz, “İnlerine gireceğiz.”
diyorsunuz, “Darmadağın edeceğiz.” diyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – “Haşhaşi” diyorsunuz.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – “Haşhaşiler” diyorsunuz. Niye diyorsunuz
biliyor musunuz bunu?
Yazıktır,
günahtır; o insanların alnı secdeye değiyor. 3 bin tane polisi değiştirdiniz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Çarpıtmayın, çarpıtmayın!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Onlar “Allah” diyen insanlar, onlar “Kur'an” diyen insanlar. Onun
günahının altından nasıl kalkacaksınız?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz cemaate sızan paralel yapıdan bahsediyoruz.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Sen biat kültürüyle biat edebilirsin ama “Allah” diyenlere
haksızlık yaparsan yerle bir olursun!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz sonuna kadar biat ediyoruz, sonuna kadar!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Bunu göreceksin, bunu göreceksin!
Değerli
milletvekilleri, dün övdüğünüz, dün Türkçe Olimpiyatları’na gitmek için sıraya
girdiğiniz…
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Önerge neydi, önerge?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – …dün dershanelerini övdüğünüz, dün “Dünyanın 167 ülkesinde
Türkiye’yi tanıtıyor.” diye övdüğünüz bu insanlara bugün niye hain diyorsunuz
biliyor musunuz, çok açık, çok açık. Çünkü 17 Aralık ve 25 Aralık şunu
gösterdi: Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğuyla karşı karşıyasınız.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Önerge neydi, önerge?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Haydi oradan!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Başbakan biliyordu ki bu işin içerisinde kendisi var, bu işin
içerisinde oğlu var, bu işin içerisinde bakanlar var, bu işin içerisinde
belediye başkanları var, bu işin içerisinde haram yiyenler var, haramzadeler
var! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – O, sizin iftiranız!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Bu işin içerisinde bu ranttan beslenenler
var, bu işin içerisinde biat edenler var!
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Beyefendi, sakin ol, sakin, sakin!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Bu işin içerisinde hakkı hukuku bir yana bırakarak devletin malını,
yetimin malını yiyenler var!
OKTAY SARAL
(İstanbul) – Su iç, su, su!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Evet, kendilerini kurtarmak için yönü kıbleye dönen… “Allah”
diyenleri bile çete ilan edecek hâle geldiniz. O polisler var ya o polisler…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, gülüşmeler)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Golü yediniz golü, susun bari!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – İstediğiniz kadar gülün, yukarıda Allah şahit ki mahkemeikübra var.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Mahkemeikübra müfteriler için de var,
müfteriler için!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Bugün günlük ikbal için evet diyebilirsiniz, gününüzü
kurtarabilirsiniz ama Allah’ın adaletinden kurtuluş yoktur. O gariban
insanların, o “Allah” diyen insanların duası var ya sizi öyle bir hâle
getirecek ki bugünlerinizi mumla arayacaksınız, mumla arayacaksınız! Çünkü siz…
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Önergen neydi, önergen?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Önergem, Anayasa değişikliği…
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Bir kelime söyleseydin bari!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Hukuk kalmadı, hukuk!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Hukuk kalmadı ülkede, anayasa yok, yasa yok, hukukçu yok! (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Golü yediniz, golü!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bu arada, Sayın Bakan, bu adam ormancıdır, odundan iyi anlar!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Vallahi 90’a taktı, 90’a!
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki, maddenin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 2 nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman Van
BAŞKAN – Evet,
komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
NAZMİ GÜR (Van) –
Teşekkürler Sayın
Başkan.
Tabii, bu kadar
hararetli tartışmalardan sonra herhâlde benim konuşmam sizi uyutur, biraz
dinlenirsiniz.
Değerli
arkadaşlar, çok fazla geriye gitmeye gerek yok. Sene 1999, yer Helsinki ve
Türkiye’nin Avrupa Birliğine aday adaylığının açıklanacağı -ki aday adayıydı o
dönemde- o heyecanlı günlere biz de tanıklık etmiştik bir insan hakları
savunucusu olarak ve Türkiye nihayet o zirvede aday ülke olarak ilan edildi ve
önüne “Kopenhag Siyasi Kriterleri”
denilen kriterler kondu. Hepiniz biliyorsunuz,
bu kriterler, adaylık öncesi, Türkiye’nin ulusal
programını hazırlarken Avrupa Birliği müktesebatına uyum için verdiği sözlerin
tek tek yerine getirilmesiydi ki müzakerelerin başlangıcında bu siyasi
kriterler ön şarttı, bir taahhüdü vardı. Hükûmetlerin değişmesi, koalisyon
olması ya da tek parti hükûmeti olması; tabii, bu, devletin verdiği, Hükûmetin
verdiği bu taahhütleri sahipsiz bırakmaz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin en önemli maddelerinden birisi
hukukun üstünlüğüydü. Çünkü, Türkiye 12 Eylül
rejiminin, faşist diktatörlüğün getirdiği bir Anayasa’yla yönetiliyordu. O
Anayasa’nın getirdiği büyük bir yıkım… Özellikle, demokrasi,
insan hakları açısından, hukuk açısından büyük bir yıkım getiren, bir de yasal
bir çerçevesi vardı, bir zemini vardı ve maalesef hiçbir hükûmetin, tabii AKP
Hükûmeti de dâhil olmak üzere söylüyorum, bugüne kadar bu 12 Eylül rejiminin,
militarizmin, o 5 generalin yaptığı Anayasa’yı değiştirmeye gücü yetmedi, bu
Parlamentonun da yetmedi. Dolayısıyla, o çerçevenin içini de dolduracak
demokratik yasaların da hazırlanması mümkün değildi.
Şimdi, bu,
hukukun üstünlüğü konusu tabii Türkiye’nin Avrupa Birliğine verdiği bir taahhüt
olduğu gibi aynı zamanda halkına da verdiği bir sözdü. Çünkü,
bir devletin gerçekten demokratik bir devlet olabilmesi için, demokrasinin bir
ülkede yeşerebilmesinin tek ön şartı hukukun üstünlüğünün sağlanması ve bunun
da anayasal güvencelere kavuşturulmasıydı; gelin görün ki bugüne kadar bu
sağlanmış değil.
İşte, Sayın
Başbakan şimdi Brüksel kapılarında. Biliyorum en çok eleştiriyi hukukun
üstünlüğü konusunda aldı Sayın Başbakan, özellikle bu son HSYK düzenlemesiyle
eminim ki çok ağır eleştiriler aldı Brüksel’den. Nasıl bir cevap verdi, nasıl
bir çantayla dönüyor, onu bilemeyiz, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama, burada, size, bir kez daha altını çizerek söylemek
gerekir değerli arkadaşlar, yargının bağımsızlığına dokunduğunuz anda bir
ülkede hukukun üstünlüğünü de yok etmiş olursunuz. İstediğiniz kadar söyleyin,
“Anayasa’nın 2’nci maddesinde Türkiye bir hukuk devletidir.”, “Biz, hukukun
üstünlüğüne inanıyoruz.”, “Biz, hukuk için ölürüz.”, “Biz, hukuk için yerlerde
yatarız.” deyin gene de hukukun üstünlüğünü sağlamış olmazsınız. Bunun için de
değerli arkadaşlar, yargının bağımsızlığının sağlanması için de 3 ön şart
vardır, 3 temel ön şart vardır. Bunlardan biri yargının idari bağımsızlığıdır.
Eğer, siz, yargının idari bağımsızlığını yok ederseniz, yargının tamamını,
yargı erkinin tamamını götürüp Adalet Bakanlığına bağlarsanız hukukun
üstünlüğünden, yargının bağımsızlığından söz edemezsiniz; bu olsa olsa sizin
yargınız olur. Çünkü, bugün iktidardasınız, size
lazımdır bu yargı ama yarın gidersiniz, sizin getirdiğiniz yargı sizi
yargılamak zorunda kalırsa ne yaptığınızı işte o zaman anlarsınız.
İkinci önemli
konu değerli arkadaşlar, yargının mali bağımsızlığıdır. Eğer, siz, yargıyı
sadece Hükûmetin verdiği bütçeyle sınırlı tutarsanız o yargı güdük kalır, o
yargı hiçbir şekilde adil yargılama hakkını yerine getiremez.
Üçüncü önemli
konu, yargının her türlü siyasi partiden, gruptan ve hatta cemaatlerden,
özellikle dinî cemaatlerden bağımsız olmasıdır. Bu bağımsızlığı da
sağlamazsanız hukukun üstünlüğü ilkesine halel getirmiş olursunuz, adil
yargılanma hakkını tümden yok etmiş olursunuz, yargının bağımsızlığı konusu ise
güme gider değerli arkadaşlar.
O nedenle, bizim,
HSYK konusunda bu yasanın bir an önce geri çekilmesini ve dört partinin
üzerinde anlaştığı -biliyorsunuz, bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu vardı- hiç
olmazsa uzlaşılan, HSYK konusunda uzlaşılan bu metne bağlı kalarak yeni bir
metinle, dört partinin uzlaşmasını sağlayan yeni bir metinle yargının
bağımsızlığını sağlamamız gerekiyor. Böylece hukukun üstünlüğüne de ne kadar
bağlı olduğumuzu, samimiyetimizi de ortaya koymuş oluruz.
Genel Kurulu
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde
üzerinde üç adet önerge vardır. İki önerge, maddenin Anayasa’ya aykırılık
sebebiyle çıkarılmasını isteyen önergelerdir.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 3 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman Van
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve (3.) maddesinin Anayasaya aykırı
olması nedeniyle teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ömer Süha Aldan
Mersin Uşak Muğla
Celal Dinçer Müslim Sarı İlhan Demiröz
İstanbul İstanbul Bursa
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3.
Maddesinin Anayasaya aykırı olması sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Konya İzmir Kayseri
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Murat Başesgioğlu
İstanbul Isparta İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde ve ilerleyen maddelerde Sayın
Adalet Bakanı, hâkimleri yurt dışına göndermek, master,
doktora gibi işlerine izin vermek dâhil olmak üzere, disiplin, atama, nakil ve
tüm özlük haklarında en yetkili kişi hâline getiriliyor. Bu ve devam eden
maddelerde yargının kalbi olan HSYK'nın 20 tane üyesi
dışındaki tüm personelinin görevine son veriliyor. Yine, yargının en önemli
organı olan Teftiş Kurulunun Başkanı, Başkan Yardımcısı, başmüfettişleri ve
diğer idari personel de dâhil olmak üzere tamamının görevine son veriliyor ve
bunların yerine yenilerinin atanması için de en güçlü kudret Adalet Bakanı
oluyor.
Bunun anlamı
şudur: Yargının üzerine AKP şapkası geçiriliyor. Bunun bir başka anlamı da
Sayın Bakan artık Bakan falan değil, bütün işleri tayin eden, yapan, çatan kişi
olarak Adalet Bakanı sıfatlı ama personel genel müdürlüğü işlerini yapacak. Bu
işleri yaparken bu kanun öyle güçlü yetkiler veriyor ki Sayın Bakanın
omuzlarına apolet takıyor ve bir harbe sürüklüyor. Bu harpte hedef, yargının
bağımsızlığını yok etmek, yargının tarafsızlığını yok etmek, hukukun
üstünlüğünü yok etmek; elindeki, sırtındaki, heybesindeki koruduğu değer ise
AKP'nin yetkililerinin… Bütün milletvekillerini suçlamıyorum,
ben masumiyet karinesine inanan bir insanım, içinizde çok temiz, çok hak hukuk
bilen kardeşlerimiz var, onları ayırıyorum ama belli belli besbelli ki
fotoğraflarla, teknik takiplerle, tapelerle belli ki
haksız, hukuksuz bir şekilde beytülmale el sürmüş insanlar var, beytülmale el
atmış insanlar var, harama el atmış insanlar var. Dolayısıyla, bunların
“bakan”, “bakan çocukları”, “Başbakan çocuğu” gibi sıfatları nedeniyle siz bir
harbe giriyorsunuz. Bu harpte büyük yetkiler ile sanki bir “orgeneral personel
müdürü” sıfatı gibi, sanki 12 Eylülde, 28 Şubatta görmediğimiz uygulamalar gibi
böyle bir harbin içerisine sokuluyorsunuz! Size yazık olacak Sayın Bakanım. Bu
harpte neticede 2 tane yol vardır; ya kazanacaksınız, ya kaybedeceksiniz.
Kaybettiğiniz zaman her şey dökülüp saçılacak ve Türkiye'nin “yargı
bağımsızlığı”, “hâkim teminatı” gibi söylediğimiz lafların dışında sosyal
alanda büyük çatlamalar olacak, adalete güvensizlik olacak vesaire. Ama, kazanırsanız, siz kazanırsanız sizin omuzlarınıza bir
mareşal rütbesi takılacaktır, bu yolsuzlukları örtme konusunda AKP’nin en
başarılı bakanı olarak mareşal rütbesine ulaşacaksınız!
Gelin, yapmayın,
bu Anayasa’ya aykırı. Gelin, yapmayın, bu hukuka aykırı. Gelin, yapmayın, bu
dine, diyanete aykırı. Bu, Cenab-ı Zülcelâl’in 99
isminden 1’i olan Hakk’a aykırı, Hakk’a. Hakka tecavüz etmiş insanları sırf
parti mensubiyeti nedeniyle korumaya kalkmanın hem bu dünyada hem de öbür
dünyada ceremesi olacaktır. Bu dünyadaki ceremesini ben size söyleyeyim: Bu
kanuna göre yapılacak her işlemin sonu Yüce Divan olacaktır, öbür taraftan da
sıratı müstakimden nasıl geçeceğinizi siz hesaplayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Öbür tarafta benim elime düşerlerse…
FARUK BAL
(Devamla) – Kul hakkıyla, zulümle abat olmaz, abat olunacak tek değer vardır,
hakka, hukuka riayettir. Gelin, Anayasa’ya aykırı olan bu kanun teklifini
görüşmeden, ileri maddelere geçmeden Meclisin gündeminden çıkarın.
Hepinize saygı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeler üzerinde söz isteyen Emine Ülker Tarhan, Ankara Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, “Bu
konuda yanlış mı yaptık, doğru mu yaptık?” diye bayağı çelişkiler var
partinizde. Milletvekilleriniz “2010 referandum oylamasında doğru yaptık.”
diyorlar ama siz yanlış yaptığınızı söylüyorsunuz. Aslında buradan ben bir şeyi
size hatırlatmak istiyorum. Epey müteredditsiniz bu konuda, ne yaptığınız
konusunda ama bugün itibarıyla siz, bu çalışmayla, bu çalakalem bir metinle
aslında yargıya el koyuyorsunuz. Sizin yaşınız yeter mi bilmiyorum ama
darbeciler de bir zamanlar yargıya el koymuştu. Siz hatırlıyor musunuz? Ben
hatırlıyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Kaç yaşındasınız?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Sen sus çünkü hukuk bilmiyorsun, hiçbir şekilde konuşma,
hakkın yok buna, hiç. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Tarihin en büyük
zulümleri, Sayın Bakan, en büyük zulümleri, hırsızlıkları, adına “yasa” denen
şeyler aracılığıyla yapılmıştır.
Darbe
yaygarasıyla darbe yaptınız, gerçekten darbe yaygarasıyla darbe yaptınız. Kaldı
ki 1. Daireyi zaten değiştirmiştiniz, zaten yapısını değiştirdiniz, ona rağmen
darbe yaptınız ya, ne diyeyim ben size, ne diyeyim! Şimdi, bir farkınız var mı
sizin darbecilerden, bir farkınız var mı?
EBU BEKİR
GİZLİGİDER (Nevşehir) – Siz hemşire misiniz acaba?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Başbakanınız ne demiş Brüksel’de biliyor musunuz? Okudunuz
mu ne demiş?
İHSAN ŞENER
(Ordu) - Sizin de Başbakanınız o.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – “Yargıyı ayrı bir güç olarak kabul edemeyiz.” demiş ve siz
onun emrine uyup yargıya
siz de el koydunuz, o eleştirdiğiniz darbeciler gibi. Üstelik
kendi yarattığınız, masum gençleri mahkûm eden, gazetecileri zindanlara atan,
yandaşı yapmışsa eğer çocuklara tacizi neredeyse onaylayan, palalılara kol
kanat geren o yargıyı hatırladınız mı kim yaratmıştı? Masumiyet karinesini,
adil yargılanma hakkını içi boş bir bidon gibi işlevsiz kılan o yargıyı kim
yaratmıştı hatırlıyor musunuz? Evet, derin çelişkiler içindesiniz.
Siz, bir zaman
istihbarat görevlilerinin suç işlemeye hakkı olduğunu, suç işleyebileceklerini
söylemiştiniz ya, anlaşılan o konuda da kafanız karışık. Kendi yarattığınız ve
“Kozmik odaya girebilir.” dediğiniz yargı, şimdi “Bir tıra giremez.” diyorsunuz
ya, “Tıra girip arama yapamaz.” diyorsunuz, bunu söylüyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Masumlara dokunulurken alkışlayan siz, şimdi “Bize kimse
dokunamaz.” diyorsunuz ya, “Bize kimse dokunamaz.” diyorsunuz. Bakın, az önce
bir milletvekiliniz çıktı, ne dedi biliyor musunuz? “Evlatlıktan
ret, vesaire vesaire.” Yahu, demokrasilerde
“evlatlıktan ret” diye bir denetim müessesesi var mıdır ya?
OKTAY SARAL
(İstanbul) – Vardır!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - Size burada bir şeyler öğretmekten gerçekten yoruldum,
gerçekten yoruldum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne öğretiyorsun sen bize?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – “Başkalarının çocuklarına dokunan yargı bizim çocuklarımıza
dokunmasın.” diyorsunuz siz, bunu söylüyorsunuz. Ve siz bunu, iyi-kötü savaşı
filan gibi anlatmaya kalkışmayın sakın bana. Ve siz buna “paralel devlet”,
“çete”, “Haşhaşiler” filan da demeyin. Gülerim ya ben
buna, gerçekten gülerim buna.
OKTAY SARAL
(İstanbul) – Gül, hadi gül!
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Hadi bir gül, nasıl gülüyorsun görelim!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – 16 Aralığı 17 Aralığa bağlayan gece mi o çete kuruldu? O
gece mi kuruldu çete, o gece mi? O gece kuruldu çete.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Allah Allah, ne biçim bu surat ya! Ne bu
hâl ya!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – “Siz hepiniz oradaydınız be!” diyor Başbakanınız o müthiş
üslubuyla “Siz hepiniz oradaydınız be!” Katılıyorum ilk kez Başbakanınıza, siz
hepiniz oradaydınız be, oradaydınız.
Baştan tembihli
tulum listelerinizi birlikte yaptınız o gün -o tulum listeleri iki ay önce
açıkladım- birlikte yaptınız.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Siz itiraz ettiniz, siz!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Şimdi tasfiye etmeye çalıştıklarınız var ya o tasfiye etmeye
çalıştıklarınızla birlikte yapmıştınız o tulum listeleri. Evet, şimdi
korktunuz, suçluların telaşı içindesiniz.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Allah Allah!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hiç de öyle bir telaş yok! Telaşı olan sizsiniz!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Evet, suçluların telaşı… Bu kez çok büyük bir işe
kalkıştınız ne yazık ki!
Bakın, bu ülkede
vicdan bütün yasaların üstünde, dünyada da aslında böyle, bütün yasaların
üstünde. İstediğiniz kadar uğraşın.
İçine dut
yaprakları koyardık biz o ayakkabı kutularının ve ipek böceği beslerdik. İpek
böceği beslediğimiz o kutular artık kavgada küfür ya. Bunu yarattınız siz,
kavgada küfür hâline getirdiniz. Kendinizi kurtarma uğruna siz devlet
mekanizmasını çökerttiniz ya, daha ne olsun derim, ne olsun ya. Darbecilerden sizin
ne farkınız var? Onlar da bir sağır, dilsizler toplumu yaratmaya çalışırdı, siz
de. Aslında hiçbir farkınız yok. Onlar da insanların değil, GMC’lerin
gücüne inanırlardı, siz de tır dolusu silahların gücüne inanıyorsunuz, farkında
mısınız? Ona inanıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
“Darbeler bitti.”
diyorsunuz ama belli ki aktörler değişti, bence senaryo aynı.
Ha, “paralel
devlet” mi dediniz, sizsiniz ya, hepinizsiniz paralel devlet, hepiniz, herkes,
hepiniz kendi derin devletinizi yaratmaya çalışıyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Hadi oradan! Hadi oradan!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Bir paralel Bakanınız bile var, Adalet Bakanlığı
koridorlarında aslında başka bir bakanın, paralel bakanın sözü dinleniyormuş
biliyor muyuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, beş dakika daha ek süre verin!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Satır.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın milletvekili “Darbecilerden ne farkınız var?” diyerek
grubumuza hakaret etmiştir. Söz almak istiyorum.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Herkes güldü Sayın Başkan, herkes güldü!
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Doğru söylemiş.
BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Satır.
Sataşma nedeniyle
iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
22.- İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satır’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bir
kadın parlamenterin hitap tarzında “yahu”, “be” gibi kelimeleri duymaktan
dolayı memnuniyetsizliğimi belirtmek isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
ORHAN DÜZGÜN
(Tokat) - Başbakan söyledi, Başbakan.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Size az bile, az bile.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Son derece rahatsız edici ve itici bulduğumu söylemek
isterim. Her ne kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin bazı kadın milletvekilleri
şiirsel konuşsalar da içerik olarak, üslup olarak maalesef son derece
saygısızlar, bunu söylemek istiyorum.
Biz halkın
oylarıyla iktidara gelmiş, üç dönemdir oy oranını artırarak iktidara gelmiş bir
siyasi partiyiz ve siyasi partinin milletvekilleriyiz. Aldığımız oyla burada
oturuyoruz, inşallah, daha uzun yıllar da oturacağız ve parti politikalarımızı
aynen devam ettireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu çalışmalara
engel olunmasına hiçbirinizin gücü yetmeyecek. Burada sadece bağırıyorsunuz,
çağırıyorsunuz, hakaret ediyorsunuz ama hiçbir netice alamıyorsunuz. Lütfen,
proje yapın, üretin ve halkın karşısına gidin. Martta hep birlikte görüşeceğiz
inşallah.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Doğru, biz çalamıyoruz, çırpamıyoruz, haklısınız, böyle bir netice hasıl olmuyor.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ya, bir netice alamadık, bir kutumuz yok, bir kasamız yok!
BAŞKAN - Grup bir
susarsa Sayın İnce…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Biz buradaki çalışmalarımızı İç Tüzük’e
göre yürütürüz. Bu Anayasa ve İç Tüzük’ün ortasında
renkli sayfalar var, bu ikiye bölünmüş. Sayın Grup Başkan Vekilini dinlerken
acaba dedim, ön kısmı kadın milletvekillerini ilgilendiren İç Tüzük maddesi,
diğeri erkeklerle ilgili. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Bravo, müthiş keşif! Bravo be, dehasın! Müthiş bir keşif, müthiş bir
keşif!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Erkek milletvekillerinin konuşma üslubuyla kadın milletvekillerinin konuşma
üslubunu ayıran hangi İç Tüzük maddesi var? Sadece… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Nezaket! Nezaket!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – O yok sizde, o yok. Zeyid Aslan’a sorun
nezaketi, bize değil.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hatta, bir tek, Başbakanın kullandığı en
hafif sözcükler kullanıldı; “yahu” ve “be.”
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Burada mevzu Başbakan değil, niye saptırıyorsun!
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Mesela, “Cibilliyetsiz.” kullanılmadı, “Al ananı git.” kullanılmadı,
“Üç koyun güdemez.” kullanılmadı…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - …“Kafası basamaz.” kullanılmadı. Bunları Başbakana söyleyebilir
misiniz? (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Vay! “Üç koyun güdemez.”ler konuşulmadı
değil mi, “Üç koyun güdemez.”ler?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tarhan.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Burada mevzu Başbakan değil, Başbakan mı mevzu burada? Nezaket!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sataşma var Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bunları Başbakana söyleyebilir misin?
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, Sayın Tarhan’ı dinliyoruz.
Buyurun Sayın
Tarhan.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Bir önceki sayın grup başkan vekili üslubumla ilgili
sataşmada bulundu. İzninizle…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tarhan, iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Otur yerine sen Mehmet!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bana da parmak sallayarak “sen” diye hitap etti, ben de söz
istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Otur yerine be! Otur yerine sen!
23.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, İstanbul
Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Milletvekili, Sayın Grup Başkan Vekili; kendi Başbakanınızı tanımaktan ve
izlemekten âcizseniz benim size söyleyebileceğim herhangi bir şey yok.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Bırak ya! Bırak şu üslubu be!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – “Be” ifadesi diye benim kullanabileceğim bir ifade yoktur.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Dostlar dostu!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - Ben orada bir göndermede bulundum ama tabii belli bir
seviyede olmak gerekiyor bunu anlayabilmek için. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Tabii, tabii!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Sayın Başbakanın sözlerini olduğu gibi kullandım, açıp
araştırırsanız göreceksiniz. Ama bana bir dakika yirmi iki saniye daha süre
verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, sözüm yarım kalmıştı
aslında.
EBU BEKİR
GİZLİGİDER (Nevşehir) – Siz militan seviyesindesiniz, militan!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - Evet, gerçekten militanım ben, çok doğru.
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – İşte grup başkan vekili militan olmadığı için seviyene düşmedi.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Militanların seviyesine gelmeyiz, militanların!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Çok doğru, bir militanım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Militanların seviyesine düşülmez!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - Siz, itiraz eden kadına, darbeciler gibi, “Kadın mıdır, kız
mıdır?”, “kemirgen…”, her şeyi söylediniz o çocuklarla ilgili, her şeyi
söylediniz…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – “Çocuk” derken kimi kastediyorsunuz?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - …ve beynini başka güçlere değil, hukuka, adalete teslim
etmiş namuslu yargıçlara da siz “militan” dersiniz. Ama yargıçları postacıbaşı gibi kullanırsınız, talimatlar verirsiniz,
tehditler savurtursunuz, gönderir tehditler savurtursunuz, özel işlerinizi
çözdürtürsünüz, bunu yaptırırsınız.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Üslup devam ederse grup başkan vekili olur.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - O dosyalarda başka neler, neler olmuştur, tahmin ediyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yargıtaya seçilmek için Paşa’ya kim
telefon açtı?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - Var mı bir diyeceğiniz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yargıtaya seçilmek için Paşa’ya telefon
açan kim?
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - Yargı bağımsızlığının, yargıç güvencesinin, hukukun
militanıyım.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Sen bahsetme yargı bağımsızlığından!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) - Hırsız olmaktansa, hırsız olmaktansa, militan olmayı,
hukukun militanı olmayı tercih ediyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Kim hırsız, kim?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Hadi oradan be! Hadi be! Hadi be!
EBU BEKİR
GİZLİGİDER (Nevşehir) – Militansınız siz!
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – Sonuna kadar onu tercih ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu ülkenin bebeklerini açlıktan, soğuktan öldüren bir ahlaksızlığın,
o soygunun, o vurgunun sizin gibi yanında durmaktansa… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın vekili olarak varım, aslan gibi
dururum.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Devamla) – …yargının militanıyım. Var mı diyeceğiniz? Var mı
diyeceğiniz? (CHP sıralarından alkışlar)
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Metiner, Grup Başkan Vekiliniz…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Parmak sallıyor ve “Sen konuşmazsın.” diyor. Bir milletvekiline bu
şekilde konuşamaz.
BAŞKAN – Sayın
Metiner, Grup Başkan Vekiliniz söz istiyor, anladım da…
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Oturun o
zaman siz.
Buyurun Sayın
Metiner.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Parmak sallayarak hem “sen” diye hitap etti hem de “Sen
konuşamazsın.” dedi, dolayısıyla cevap vermek istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli ) – Hadi be!
BAŞKAN –
Yerinizden “Konuşamazsınız.” dedi Sayın Metiner, bunda ne var? Evet…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bana dönerek “sen” diye hitap etmeye hakkı yok. “Sen hukuk
bilmezsin, konuşamazsın.” demeye hakkı yok.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Metiner,
iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
24.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın 523 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
3’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu milletvekilinin,
o ceberut devletin kızının saygısızlığını…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, sistem zarar görüyor.
MEHMET METİNER
(Devamla) - …kendisine iade ediyorum. Hukuk konuşmak için hukuk öğrenmek, hukuk
bilmek gerekmiyor, iyi ki onun gibi hukukçu değiliz. Bugünkü HSYK’yı savunmuyoruz. Bugünkü HSYK, Cumhuriyet Halk
Partisinin eseridir. Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine gitmemiş
olsaydı HSYK’daki çoğulcu yapı ortaya çıkmış olacaktı
ve bugünkü çoğunlukçu, vesayetçi yapı ortaya çıkmayacaktı. Dün nasıl ki HSYK’nın vesayetçi yapısını değiştirdiysek bugünkü HSYK’nın vesayetçi yapısını da size rağmen değiştireceğiz.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) - Bravo!
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – Helal! Bravo!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Daha
önce Sayın Satır söz istedi. Sayın Satır’ı bir
dinleyelim, sonra size…
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz evvelki konuşmamla ilgili bana sataşmada
bulundu, cevap vermek istiyorum. Çok kısa efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Satır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle.
Lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin.
25.- İstanbul Milletvekili Mihrimah
Belma Satır’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz evvelki hatibe cevap
vermek istemiyorum, hiçbir şekilde muhatap olmak dahi istemiyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Değmez.” sesleri)
Aynen, değmez.
Bize ders verecek
konumda değiller. Biz ancak onlara, sizlere demokrasi dersi veririz, insan
hakları dersi veririz, halkın iradesi dersini veririz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Bunu üç seçimde verdik, 30 Martta
halkımızla beraber tekrar bir ders vereceğiz hepinize ve dersinizi o zaman
alacaksınız.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – 30 Martta sandıkta alacaklar. Sandıkta hesaplaşacağız.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (Devamla) – Biz, burada, bütün arkadaşlarım terbiyemizle, edebimizle,
usulümüzle size ders veriyoruz, halk da 30 Martta size ders verecek.
Saygılarımla
selamlıyorum hepinizi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
Sayın Hamzeçebi…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, bir önceki konuşmacı Sayın Mehmet Metiner
“Bugünkü HSYK Cumhuriyet Halk Partisinin eseridir.” demek suretiyle gerçeğe
aykırı bir beyanda bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzçebi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Duymadılar ki masaya
vurmaktan Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen
yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
26.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif
Türkiye'nin gündemine neden gelmiştir? (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
Teşekkür ederim,
sağ olun.
17 Aralık
tarihinde İstanbul’da başlatılan rüşvet ve yolsuzluk soruşturması nedeniyle
fark ettiniz ki 12 Eylül 2010 referandumunda kendi kontrolünüz altına almış
olduğunuzu düşündüğünüz yargı sizin yargınız değil, sizin kontrolünüzde değil,
hareket noktanız demokratik değil. 12 Eylül 2010 referandumu öncesini
hatırlayın.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Moğultay selam yolladı, Mehmet Moğultay!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Meydanlarda, Sayın Başbakan “Artık üstünlerin hukuku
değil, hukukun üstünlüğü olacak.” dedi.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Mehmet Moğultay selam yolladı!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - “Bu maddeler yanlış.” dedik, “Bu HSYK olmaz, yanlış.”
dedik. Ne 12 Eylül 1980’in HSYK’sı ne 12 Eylül
2010’un HSYK’sı, hiçbirisi kuvvetler ayrılığının,
bağımsız yargının HSYK’sı değildir.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Mehmet Moğultay’a selam söyle.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama sizin hoşunuza gidiyordu. Biz “Silivri’de Balyoz
davasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine pusu kurulmuştur.” derken siz “Türkiye
bağırsaklarını temizliyor.” diyordunuz. Evet, Türkiye, gerçekten bağırsaklarını
temizleyecek bir sürece 17 Aralıktan sonra girdi ama hedefe siz oturtuldunuz,
daha doğrusu Hükûmet oturtuldu. Grubunuzu tenzih ederim. Sizle Hükûmet
arasında, Sayın Başbakan arasında bir paralellik kurmayı kesinlikle arzu etmem.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Hepimiz biriz. (AK PARTİ sıralarından “Biz hepimiz biriz.”
sesleri)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Biliyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisi de bu grup da
bundan rahatsızdır.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Fitne çıkarma, fitne!
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Yolsuzlukları önleyeceğiz diye geldiniz, yolsuzluklardan
gideceksiniz. Bu hesap mutlaka sorulacaktır size.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.01
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
523 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, 3’üncü
madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 3 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Her ne kadar
hukuki bir konu konuşuluyorsa ben bir hukukçu değilim. Biraz önce burada böyle
bir “Hukukçu olmayanların bu konuda düşünce beyan etmemesi gerekir.” gibi
laflar da duydum ama ne yazık ki 12 Eylül Anayasası’nı da hazırlayanlar, 60
Anayasası’nı da hazırlayanlar, o darbe yasalarını, bu ülkenin hukukçuları olmuş
ve ben bu ülkede hukuk mağduruyum. Halk olarak da hukukun mağduruyuz ve bu gece
hukukla ilgili yasalar görüşülüyor. Keşke biz inansaydık, bu değişiklik, bu
ülkede yargıyı bağımsızlaştıracak bu inancımız olsaydı, canımız feda. Vallahi
buna inanmıyoruz. Bu gece, biz ve arkadaşlarımız, yaşadıklarımızı, o
hikâyelerimizi, bire bir yaşadıklarımızı bu hukuksuzlukla ilgili sizlerle
paylaşacağız.
Şimdi, yıl 2009.
17 Ağustosta Elâzığ Karakoçan’da askerî alanda bir hadise olmuştu. Bir teğmen
pimi çekip bombayı bir askerin eline vermişti.
Sayın Bakanım,
eğer bunu dinlerseniz çok sevinirim.
Ve 4 tane asker
yaşamını yitirmişti. Şimdi, hukuktan, yargıdan bahsediyoruz ama askerî yargının
bu konudaki keyfiyetine bir şey demiyoruz. Yani 17 Ağustos 2009’da bir teğmenin
kompleksi pimi çekip bombayı askerin eline veriyor ve
4 tane asker yaşamını yitirdi. Askerî yargı bu teğmeni yargıladı, dokuz yıl iki
ay ceza verdi. Bakın, 4 insanın canı ve 4 insan katlediliyor; dokuz yıl iki ay.
O dönem Grup Başkan Vekili olan Sayın Adalet Bakanımızın açıklaması var, diyor
ki: “Trafik kazası da olsa…” Yani bu, trafik kazasının muamelesini gördü. Şimdi
siz Adalet Bakanısınız, o dönemde çıktınız, “Vicdanım bu konuda sızlıyor.”
dediniz ve şimdi Adalet Bakanısınız, sizden adalet talep ediyoruz. Yani bu
yasaları derhâl düzenleyin. Sadece HSYK değil, Terörle Mücadele Yasası, özel yetkili
mahkemeler, bu askerler… Şimdi, bakın, o adam elini kolunu sallayarak şu anda
dolaşıyor, 4 tane gencecik insan yaşamını yitirdi ama biz o askerlerle ilgili
tek şey yapmıyoruz ve yapamıyoruz.
Yine, dün de
söyledim, Roboski’deki o takipsizlik kararı… Vallahi,
siz ne yaparsanız yapın biz sizi takip edeceğiz, o takipsizlik kararını veren
savcıları, askerî yargıçları. Biz gece gündüz sizin rüyanızda olacağız,
ensenizde olacağız. Yani sizin apoletlerinizden, üniformanızdan, tankınızdan
korkmuyoruz ve sizin ensenizde olacağız.
Eğer bunları
düzenlerseniz bu ülkede yargıyı bağımsızlaştırabilirsiniz. Eğer Terörle
Mücadele Yasası’ndan dolayı on binlerce insan mağdur ve içerideyse hâlâ, bu
Terörle Mücadele Yasası’nı ortadan kaldırmadan, bu özel yetkili savcıları ve
mahkemeleri ortadan kaldırmadan, o gizli tanıkları… Ne olduklarını bilmiyoruz.
Bu gizli tanıklar kim, neyin nesi; hiç kimsenin haberi yok ama bir gizli
tanığın beyanları doğrultusunda hüküm kuruluyor ve insanların… Yani yediden
yetmişe bir mağduriyet yaşanıyor.
Bu vesileyle,
eğer siz gerçekten yargıyı bağımsızlaştırmak istiyorsanız söylediğimiz noktada
el atmalısınız. Yani burada büyük bir mağduriyet oldu ve oluştu. Bakın, şike
davasında 3 kez yasaları bir anda, bir yıl içerisinde değiştirdiniz. HSYK’yla ilgili 2010’da değişiklik yaptınız, bugün 2014
yani daha üç yıl bitmedi, yeni bir değişikliğe gidiyorsunuz. Ya bunun kökü
nerede? Sevgili arkadaşlar, çıkıp hep böyle yemin ediyorsunuz, “Şu Anayasa’ya sadakat,
sadakat.” Ben bu Anayasa’nın neyine sadık olacağım ya, bu darbe Anayasa’sını
niye savunacağım? Bütün sorunlarımız bu Anayasa’yla ilgilidir. Bu Anayasa
durduğu müddetçe siz hangi yasaları değiştirirseniz değiştirin hukuku ve huzuru
yakalayamazsınız.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Buyurun.
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, gürültüden işitemediğimiz ancak tutanağı
getirdiğimde gördüğüm bir ifadesi var Mehmet Metiner’in benimle ilgili, sataşma
var. Okumamı ister misiniz?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Ne demişim ben?
BAŞKAN – Sayın Tarhan,
ancak yerinizden söz verebilirim, sataşma nedeniyle söz veremem çünkü aynı
oturumda olması gerekir.
Buyurun bir
dakika söz veriyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metiner’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, ceberutluktan söz etmiş Sayın Metiner, gürültüden
duymamışım. Bu, merhametsiz ve zorba anlamına geliyor. Beni ceberut bir
anlayışla özdeşleştirmiş ve saygısızlıktan bahsetmiş. Kimin merhametsiz ve
zorba olduğunu şimdi kendisine, bizzat kendi cahiliye dönemine atıfta bulunan
birisine anlatmaya kalksam inanın saatler sürer, gerçekten saatler sürer. O
yüzden onunla uğraşmayacağım ama küçük bir örnek vereceğim. Biz o gençlerin
burnu kanamasın diye uğraşırken kim TOMA’ları o
masumların önüne sürdü, kim o gazlara boğdu o masumları ve kim canlarını, kim
gözlerini aldı o masumların, söyler misiniz bana, kim aldı? Kim polise destan
yazdırdı? Kimmiş ceberut söyler misiniz bana? Söyleyin ama bunun yanıtını
verecek şansınız yok galiba Sayın Metiner. Gücünüz ve şansınız yok, ne yazık ki
şansınız yok.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sayın Başkan izin verirse…
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
Lütfen Sayın
Metiner, tamam, konu anlaşıldı efendim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ve 77 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu (2/1929) (S. Sayısı: 523) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi,
4’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır. İki önerge, maddenin Anayasa’ya
aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen önergelerdir. Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 4 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi Gür
Batman Van
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve (4) maddesinin Anayasaya aykırı
olması nedeniyle teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ömer Süha Aldan
Mersin Uşak Muğla
Celal
Dinçer Müslim
Sarı
İstanbul İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 4. Maddesinin
Anayasaya aykırı olması sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Konya İzmir Kayseri
Celal Adan Murat Başesgioğlu S. Nevzat Korkmaz
İstanbul İstanbul
Isparta
Muharrem
Varlı
Adana
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önergeler üzerinde söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bütün arkadaşlarım söyledi, herkes söyledi. 2010’da bir
Anayasa değişikliği yaptınız. On yıl, yirmi yıl önce değil 2010’da bir Anayasa
değişikliği yaptınız ve söylediklerinizi o sırada, Anayasa değişikliği
yaparken, hepimiz bıkmadan, usanmadan dile getirdik. “HSYK’da
kaymak tabakayı yıkıyoruz.” dediniz. “Yargıda bir mezhebin kadrolaşması var, tahakkümü
var, onu yıkıyoruz.” dediniz. “Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünü
geçiriyoruz.” dediniz. Yargının demokratikleştiğini, güçlendiğini defalarca
söylediniz, Bakanınız da söyledi.
Geldik, 2010
yılına kadar biz bu yargının yaptıkları yanlış şeyleri söyledik, oralı
olmadınız; 2011, oralı olmadınız; 2012, oralı olmadınız; 2013’ün on bir buçuk
ayı boyunca oralı bile olmadınız. Geldik 17 Aralığa, 17 Aralık 2013, ayakkabı
kutuları, para kasaları çıkınca, yolsuzluklar bakanlarınıza, Başbakanın oğluna
uzanınca “Dur.” dediniz orada, “Bir dakika, yargıda çeteleşme var.”
Şimdi, bu yasayı
getirdiniz. Bu yasa tümüyle -hep söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz- emin
olun, Anayasa'ya tamamıyla aykırı; bir kere söyleyeyim, amacı yönünden aykırı.
Şimdi, bize, hiçbir şekilde “Bu yasanın amacı iyi, kamu yararını sağlamak.”
diyemezsiniz. Peki, Anayasa Mahkemesi kanunları amaç yönünden denetleyebilir
mi? Tabii ki denetledi bugüne kadar. Biliyorsunuz, Abana ilçesi merkezini
Bozkurt’a gönderdi bir
yasa, Anayasa Mahkemesi amaç yönünden denetledi. “CHP’nin Haksız İktisaplarının
İadesi” diye bir kanun yapmıştı bu Parlamento o dönemde, bunu da denetledi.
Hatırlayacaksınız,
Kırşehir’i, il olduğu ve Bölükbaşı’ya oy verdiği
gerekçesiyle cezalandırmak istemişti Demokrat Parti ve bir kanun çıkarmıştı
Kırşehir’i illikten ilçeliğe dönüştüren. Bakın, o kanun tasarısını inceleyen, o
kanun tasarısının geldiği Demokrat Partinin bir milletvekili Muhlis Tümay -o
Komisyonun Başkanı- o dönemki tasarının hiçbir hukuk ve adalet düşüncesiyle
bağdaşmadığını belirterek, tasarının kanunlaşmasının vebalini taşımamak için
istifa etti. Yerine, o dönemin Başbakanı buldu bir tane, Nevşehir Milletvekili
Hasan Hayati Ülkün’ü buldu, onu seçti. Ve aynen,
Bölükbaşı da o sırada şunu söylüyor: “İyi, ipimizi çektiler, hiç olmazsa bir
Nevşehirliye çektirdiler.” diyor. Şimdi de yargıdaki eski ortaklarınızın ipini
çekmek için bir tasarı getirdiniz. Çok açıklıkla da bir Bekir Bozdağ buldunuz,
bir Ahmet İyimaya buldunuz. Türk siyasetinin tarihine
baktığımızda şunu çok açık görüyoruz: Demek ki Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi
tarihinde, başbakanlar iyi niyetli olmadığı zaman rahat rahat Bekir Bozdağlar,
Ahmet İyimayalar bulabiliyorlar ama ben tahmin
ediyorum ki içinizden Muhlis Tümaylar da çıkacaktır. Namuslu, onurlu, dürüst,
“Bu tasarıyla bizim amacımız başka şey, bunu gerçekleştirmek istemeyiz.”
diyenler çıkıyor.
“Amacımız nedir?
Adalet!” Geçin onu; 2010, 2011; her yaşadığımızı söyledik. Peki, acaba amacınız
sakın Bakanın söylediği olmasın? Bakan ne dedi? Komisyonda hepimizin gözlerinin
içine baka baka “Bir mensubiyete geçtik yanlışlıkla. Başka bir mensubiyete
geçtik bir mensubiyetten.” dedi. Mensubiyet nedir, nedir? İdeolojiye mensubiyet
olur mu? “Bir fikre mensubum.” olur mu? Hayır, olmaz. O Bakan biliyor, talimatı
aldığı kişiyi de biliyor, o talimatın neticesini de biliyor, bunu niçin
yaptığını da biliyor. Türk siyasetinde -tekrar söylüyorum- bu yasa Anayasa’ya
açıkça aykırı, yok hükmünde, göreceksiniz.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Yapma Hocam.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Yok hükmünde, yok hükmünde. Ama,
benim söylediğim şu: Sakın bunların, Sayın Başbakanın da, Bekir Bozdağ’ın da
suç ortağı olmayın, suçuna ortak olmayın.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Şeref.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Devamla) – Bunları Yüce Divanda kesinlikle yargılayacağız, kesinlikle
yargılayacağız, göreceksiniz, hukuku, adaleti ayaklar altına attıkları için.
(CHP sıralarından alkışlar) Ama, Muhlis Tümay olun,
sakın Hayati Ülkün olmakla yetinmeyin diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Süheyl Batum, geç, geç.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Metiner, sana cevap vermeye bile değmez. Sonra eğilirsin,
81 ili Başbakanın arkasından gezersin.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sen hiç değmez adamsın.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Senin tarafın bile yok; sen pervanesin, pervane.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Senin cemaziyelevvelini de biliriz. Hadi
oradan! Seni anayasa hukukçusu yapan üniversiteye yazıklar olsun ya!
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu yasa tasarısı
geldiğinde aklıma 2010 referandum süreci geldi. O dönemde de milletvekiliydim,
şu anki Adalet Bakanı grup başkan vekiliydi, burada bazı arkadaşlarımızı
görüyorum, onlar da milletvekiliydi.
Buraya çıkan her
milletvekili hukukun üstünlüğünden bahsetti; üstünlerin hukukundan değil,
hukukun üstünlüğünden bahsettiler, hukuktaki arkabahçeden
bahsettiler fakat iki buçuk yıl sonra, kendi yaptıkları değişiklik, kendi
düzenledikleri HSYK’yla kendileri yeniden kavga
etmeye başladılar.
Sebep? Sebep kendilerine
dokunduğu için; sıkıntı, problem, işin ucu kendilerine dayandığı için.
Şimdi bakın,
değerli arkadaşlarım, hepimiz siyaset yapıyoruz, hepimiz siyasette temiz
kalmanın yollarını arıyoruz, hepimiz belden aşağı yapılan siyasete karşıyız;
buna inanıyorum. Dün Milliyetçi Hareket Partisinin Genel
Merkezi gözetlenirken, bizim yöneticilerimizle ilgili değişik yayınlar
yapılırken o gün de o yayınların, o işin yanlış olduğunu söyledik, haykırdık;
bugün de eğer bu tip görüntüler, bu tip belden aşağı siyaset yapılıyorsa bunun
yanlışlığını haykırarak söylüyoruz ama biz aynı şeyi, aynı tavrı sizden de
bekleriz; değerli AKP’li yöneticilerden ve özellikle Sayın Başbakandan da
beklerdik. O zaman televizyonlarda konuşulduğunda “Ya, bu özel hayat,
özel hayata müdahale edilmesin.” denildiğinde Sayın Başbakan mikrofonu eline
aldı, “Ne özeli, ne özeli; genel, genel.” diyerek âdeta hepimizin içini
sızlattı. Ben Sayın Başbakana bu tavrı yakıştıramadım. O gün de yanlıştı, bugün
de yanlış olduğunu söylüyorum.
Peki, o gün “Devlet
bu konuya el atsın; polisin içerisinde çete varsa, yargının içerisinde çete
varsa, eğer bu işi kim yapıyorsa devlet bulsun.” dedik ama âdeta sınırsız önü
açıldı bu işin; sınırsız yetki verdiniz, sınırsız takipsizlik verdiniz, daha
onunla alakalı şu ana kadar hiçbir şey de konuşulmadı. Peki, şimdi, 3 sayın
bakanın oğluyla ilgili iddia var, evlerinde para kasaları bulundu. Efendim, o
da yetmedi, 1 genel müdürün evinde ayakkabı kutularının içerisinde çil çil dolarlar bulundu. Bununla alakalı soruşturma başladığında
dediniz ki “Hop, bir dakika.” Peki, dün bu ülkede 1 milyon askere genelkurmay
başkanlığı yapmış, bilmem kaç tane tankı, bilmem kaç tane uçağı idare etmiş bir
genelkurmay başkanı cezaevine tıkılırken “bağımsız yargı” diyordunuz, Sayın
Başbakan dâhil hepiniz “bağımsız yargı” diyordunuz. Peki, şimdi niye “bağımsız
yargı” demiyorsunuz? Neden yargının çeteleştiğini, polisin çeteleştiğini
söylüyorsunuz? Dün bu polisi güçlendiren, takviye yapan, ödül veren siz değil
miydiniz? Ne oldu şimdi? Polis birdenbire çeteci oldu. Bir sürü polisin tayini,
bir sürü savcının, hâkimin tayini…
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, vicdan sahibi olmamız lazım, önce Allah’tan korkmamız
lazım. Eğer Allah’tan korkarsak ve vicdanımızla muhasebe yaparsak bunların
hiçbirisi olmaz. Bu arkadaşlarımızla ilgili iddialarda bulunduğumuzda
kızıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Ya, iftira.” İftiraysa gelin kardeşim, bırakalım
yargıya, gitsinler bunlar, yargılansınlar; aklanırlarsa biz de sizinle beraber
bu savcılara sövelim ama aklanmazlarsa o zaman kim suçlu, kim suçsuz ortaya
çıkar. O zaman iftira da attı diyemezsiniz, efendim, birileri bu işi bilerek de
yapıyor diyemezsiniz. Gelin, varsanız eğer buna, hep beraber
bırakalım yargıyı serbest, engellemeyelim ama siz özellikle yargıyı engellemek,
özellikle set çekmek, bugüne kadar olanları durdurmak, en az zararla kurtulmak,
bundan sonra gelebileceklerin de önünü kesmek için bu yasayı çıkartıyorsunuz;
dolayısıyla, HSYK’yı ve yargıyı ne yazık ki Adalet
Bakanının ve Hükûmetin arkabahçesi hâline getiriyorsunuz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 4 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Erol Dora, Mardin Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA
(Mardin) – 4’üncü madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’mıza
baktığımızda, Anayasa’mızın 2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu söylenmektedir. 138’inci maddesi ise
yargının bağımsızlığını kurgular. 159’uncu maddesinde de “HSYK, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.” der.
Tabii ki Anayasa’mıza göre Türkiye’nin demokratik, laik bir hukuk devleti
olduğu vurgulanmış olmasına rağmen, bugün pratiğimize baktığımızda… Demokratik
bir ülkenin olmazsa olmazlarından biri kuvvetler ayrılığıdır yani kuvvetler
ayrılığı sisteminin varlığıdır. Yani, yasama, yürütme ve yargının birbirinden
tamamen ayrılmış olması ve birbirlerinin üzerinde tahakküm kurmamış olmaları
gerekmektedir.
Biz Barış ve
Demokrasi Partisi olarak HSYK’nın yapısı üzerine
Anayasa Uzlaşma Komisyonuna teklifimizi sunmuştuk. Bu teklifimizde, HSYK’nın mevcut Anayasa ile değiştirilmesi ve bu kurulun
özerkliğinin anayasal güvence altına alınmasını savunmuştuk. Nitekim,
parti olarak da HSYK’nın yapısını kuvvetler ayrılığı
ilkesinin temel dayanaklarından birisi olarak görmekteyiz. Bu nedenle de
kurulun tarafsız ve bağımsız olabilmesi, siyasi iktidarlardan ayrı karar
verebilme niteliğini haiz olması, özerk bütçesinin olması ve tamamıyla özerk
bir yapıya kavuşturulması son derece önemlidir.
Yine, Kurulun
bağımsız yapısı gereği, atama ve disiplin işlemleri de siyasi iktidarlardan
bağımsız bir biçimde gerçekleştirilmelidir. Kurulun mevcut yapısının kırılması,
demokratik bir yapıya dönüştürülmesi de önemli bir parametredir. Bu bağlamda,
Kurul üyelerinin demokratik yöntemlerle seçilmelerini olmazsa olmaz koşul
olarak görmekteyiz. Bu bağlamda, yüksek yargı kuruluna üye seçiminde seçilen
kaynakların çeşitliliği ve seçilen üyelerin geldikleri kaynaklarda da
demokratik seçimle seçilmiş olma kriterleri esas
alınmalıdır.
Yine, Venedik
Kriterleri’nde de esas alındığı üzere, Adalet Bakanlığının Kurul üzerinde
etkili ve yetkili olmasının Kurulun bağımsızlığına halel getireceği
kuşkusuzdur. Yasama ve yürütmenin yanında apayrı bir görevi icra eden yargı
erki, tüm baskı ve etkilerden uzak tutulmalı, bu nedenle de Adalet Bakanının,
Kuruldaki varlığı sembolik olmalıdır. Aksine, yürütmenin en ufak bir
müdahalesi, yargı tarafından verilecek hükümlerin hukukiliğinin sorgulanmasına,
yargının siyasallaşmasına neden olacaktır.
Teklif metni
incelendiğinde, HSYK’nın Başkanı olan Adalet
Bakanının konumu, yargının bağımsızlığını açıkça zedeleyecek şekilde
düzenlenmektedir. Bu yolla, yürütme organı mensubu olan Adalet Bakanının, yargı
mensuplarıyla ilgili yetkili kılınan HSYK üzerinde etkinliğinin bu kadar
artırılması aynı zamanda Kopenhag Kriterleri’ne de aykırıdır.
Bildiğiniz gibi,
Avrupa Birliğiyle şu anda biz tam üyelik müzakerelerini devam ettirmekteyiz.
Avrupa Birliğine tam üye olabilmemiz için en önemli kriterler
de Kopenhag Kriterleri’dir. Bunlar da nedir? Demokrasi,
hukukun üstünlüğü, insan hakları. Şimdi, burada, biz, hukukun
üstünlüğünü nasıl pratikte gerçekleştireceğiz? Hukukun üstünlüğünün pratikte
gerçekleşmesi için de özellikle kuvvetler ayrılığının pratikte gerçekleşmiş
olması gerekiyor.
Aynı zamanda,
Avrupa Konseyine de baktığımızda, Avrupa Konseyinin hukuk kurumlarından olan
Venedik Komisyonu ve aynı zamanda, Avrupa Hâkimler Danışma Konseyinin de
kararlarını, raporlarını incelediğimizde, aynı şekilde, yine, bu düzenlemenin,
kuvvetler ayrılığına ve demokratik bir ülkenin yapılanmasına aykırı olduğunu
görmekteyiz.
O açıdan,
öncelikle bu yasanın geri alınarak, öncelikle bir anayasal değişiklik
yapılarak, Türkiye’de gerçek anlamda kuvvetler ayrılığının pratikte realize olması için, bütün siyasi partilerin güç birliği
yapmaları gerektiğine inanıyor, tekrar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Diğer
maddede çünkü geç kaldınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Geç kalmadık Başkan, niye geç kaldık ki ya? Geç kalmadık Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Madde
kabul edilmiştir.
5’inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Var mı çoğunluk?
BAŞKAN – Anladım
da Sayın Tanal, sonradan söylendi. Onun açıklamasını da yaptım yani “Geç
kalındı.” diye.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Siz oylamaya girerken söyledim.
BAŞKAN – Evet,
5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır. İki önerge, maddenin Anayasa’ya
aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen önergelerdir.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 5 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi Gür
Batman
Van
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki diğer önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin
çerçeve (5.) maddesinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ömer Süha Aldan
Mersin Uşak Muğla
Celal Dinçer Müslim Sarı İlhan Demiröz
İstanbul İstanbul Bursa
Hasan
Ören
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 5. Maddesinin
Anayasaya aykırı olması sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Konya İzmir Kayseri
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Murat Başesgioğlu
İstanbul Isparta İstanbul
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
BAŞKAN - Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergeler üzerinde söz isteyen, Hasan Ören,
Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
şikâyetinizi anlamak mümkün değil -5’inci madde üzerinde söz aldım ama- on bir
yıldan bu yana iktidar olan bir Adalet ve Kalkınma Partisi, bütün adalet
bakanlarını kendi atamış, 2010 yılında referandum yapmış, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluyla ilgili düzenlemeleri halkoyuyla geçirmiş, Anayasa Mahkemesiyle
ilgili kararları almış, şimdi diyorsunuz ki: “Biz oyunu bozuyoruz,
oynamıyoruz.”
Ee, on bir yıldan beri mecrasından
çıkmamış hukuk, 17 Aralıkta kasalar ortaya çıkınca, çocukların evinde para
makineleri bulununca, inkâr etmediğiniz milyon dolarlar çıkınca mı mecrasından
çıktı? Bugüne kadar şikâyet yoktu, şimdi şikâyet olmaya başladı.
Ne demişti Sayın
Başbakan İstanbul’da Türkçe Olimpiyatları’nda -hatta alkışlamaktan hepinizin
ellerinde nasır oluşmuştu- “Ey, hizmet insanı, Türkiye sana hasret, ne zaman
döneceksin?” Bunları söyleyeli çok mu oldu zannediyorsunuz? Ne değişti? Bu
ülkede ne değişti de şu an bir temizlik harekâtına girdiniz? Siz birbirinizle
birlikte bu ülkeyi yönetenler değil miydiniz?
Şimdi, cemaat
camia oldu -freni patladı arabanın- camia örgüt oldu. Bizim bildiğimiz örgütler
var: PKK terör örgütü, DHKP-C terör örgütü, El Kaide terör örgütü, El Nusra terör örgütü. Peki, Sayın Başbakanın söylediği, sizin
de alkışladığınız bu örgütün adı nedir? Bileniniz var mı? Yani bu örgüt ne?
Hizmet insanına “örgüt” dediğinizde örgütün adı ne oluyor?
Değerli
arkadaşlar, bu ülkede bu kavgaları yaparak bu ülkenin sanayicisini bitirdiniz,
bu ülkede ekonomiyi rayından çıkardınız. Bir cümle gerekliydi, 17 Aralık
başladığında bir cümle gerekliydi, Başbakan diyecekti ki: “Savcılar benim
teminatım altındadır. Dün, ben nasıl zırhlı arabayı gönderdiysem, bugün de hiç
kimse dokunamaz; savcılar, ne istiyorsanız yapın.” O destan yazmış polislere,
destan yazıldığını söyleyen Sayın Başbakan polisleri, emniyet müdürlerini
görevinden almayacaktı, bir de tabii ki, bu kutsal mekânda bu sıralara oturup
veya bu sıralarda bakanlık yapan, haklarında fezleke hazırlanmış olan bakanlara
da diyecekti ki: “Adalet Bakanı, hemen bunları Meclise getir.” Bir küçük cümle
daha kuracaktı, “Bilal Erdoğan, sen Başbakan oğlusun, benim zırhlı arabamda
saklanmana gerek yok. Git, savcılar senin ifadeni alsın.” deseydi, bugün 3,07
lira olan euro 2,70 liraydı, 2,27 lira olan dolar
1,97 liraydı.
Değerli
arkadaşlarım, ekonomiyi bu kadar çığrından
çıkardınız, insanları iflasa sürüklediniz, KOBİ’lerin hiçbir şekilde paraya
ulaşma imkânı kalmadı. Geçen konuşmamda da söyledim, burayla ne alakası var?
Kendi içinizde bunca yıl “Ne istedin de vermedik?” dediğiniz örgütle, camiayla,
hizmet adamıyla kavganızdan dolayı bu ülkenin ekonomisini bozmaya hakkınız var
mı? Ne yapıyordunuz? Yaptığınız neydi? Sayın Başbakan her tarafa çıktığında en
son moda, ne işaretiydi? Rabia. Biz onu anlamamışız, şifreymiş bu, Rabb’im hep bana, Rabb’im hep
banaymış! Biz bunu anlamamışız.
Düşün bu milletin
yakasından, bu millet kurtulsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeler üzerinde söz isteyen, Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; keşke Sayın Adalet Bakanı da
burada olsaydı, bugün söylediğimi bir de yüzüne söylemek isterdim ama herhâlde
kendisine iletmişlerdir.
Bu kanun
başladığından beri hiç hâkimi, hukuku konuşmadık farkındaysanız, hırsızlık
konuştuk, yolsuzluk konuştuk, rüşvet konuştuk. Bunu,
gerçekten -Sayın Mahir Ünal’ın ifade ettiği gibi- ifade ederken tüm gruba da
seslenmiyorum -birkaç defa daha söyledim ama Mahir Ünal Bey üzülmesin diye bir
daha söylüyorum- aralarında samimiyetle, ihlas içerisinde buraya hizmet etmek
için gelen arkadaşlarımızı tabii ki tenzih ediyorum, ama maalesef, bu grup o
hırsızların ceremesini de çekiyor, bunda da ben suçlu değilim. Gelip
MHP’den aday olsalardı, gidip AKP’den aday olun ben demedim, oldular, şimdi
ceremesini çekiyorlar, benim bir suçum yok bunda.
Ben işin bir
başka boyutuna geçeceğim. Bu savcılar devamlı yer değiştiriyor ya, en son
Adana’da yakalanan 7 tane tırı yakalama emri veren savcı da değişti.
Bakın, ben
ülkelerin komşularına, soydaşlarına yardım etmek için örtülü birtakım
düzenekleri olduğunu bilen adamım, geçmişte de bu faaliyetlerin içinde bizzat
yer almış adamlardan birisiyim, ama bir şey söyleyeceğim: Bu faaliyetler, 7
tane ne olduğu belli olmayan tırla yapılmaz, başına da MİT mensupları konulmaz.
Hatırlar mısınız,
Irak’ta Kızılayın araçları yakalandı, içinde de 3
tane MİT mensubu yakalandı, hatta o arkadaşları sonra infaz ettiler,
öldürdüler. Onlar Kızılay vasıtasıyla yardım ediyorlardı. Bu, demek değildir ki
hiçbir ülke komşusuna veya soydaşlarının veya dindaşlarının bulunduğu bir
ülkeye yardım etmez. Bunun yolları var, bunun yolu bu değil.
Üstelik Suriye
gibi bir meselede çok yanlış bir iş yaptınız. Suriye’de şu anda iç savaşa
karışan 97 tane grup var değil mi? IŞİD var, El Kaide var, ÖSO var, var da var.
Siz şimdi bunlardan herhangi birisine yardım ettiğinizde bir diğerinin kalkıp
bunun hesabını size bu ülkede sormayacağını nasıl garanti edersiniz? Böyle bir
bataklığa, Suriye bataklığına nasıl batıyorsunuz, bu ülkeyi de batırıyorsunuz?
Biz bunun hesabını veremeyiz arkadaşlar. Yarın öbür gün bu gruplar bu terör
faaliyetlerini Türkiye’ye getirecekler. Türkiye bunun bedelini, hesabını
ödeyecek. Böyle saçma sapan, çocuk gibi, ilkokul müsameresi gibi ülke
yönetilmez, yardım da böyle yapılmaz.
Sizin MİT’in
başına getirdiğiniz muhtereme haber verin, geçmişte bu işin nasıl yapıldığını
iyice bir öğrensin. Böyle olmaz, rezil olursunuz, ülkeyi de Lahey’de
yargılatırsınız savaş suçlusu diye. Böyle bir tehlike de var üstelik. Böyle bir
maceraya atlamanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Türkiye bu meseleyle beraber
hırsızların yüzünden… Bakın, bunun sebebi bunu gündemde tutanlar değildir, bu
hırsızlığı yapanlardır.
Türkiye çok ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. 2013 yılında Türkiye’nin çevrilmesi gereken dış borç miktarı 172
milyar dolar. Yani, 2014 yılında Türkiye 172 milyar dolar parayı bir daha geri
çevirmek zorunda. 55 milyar dolar da dış ticaret açığı var, alın size 230
milyara yakın bir para. Bu da ayda 19 milyar dolar demektir. Böyle, Türkiye’ye,
her gün hırsızın, her gün soysuzun, her gün rüşvetçinin, her gün soygunun
konuşulduğu bir ülkeye bu sıcak para da gelmez, gelmesini de beklemeyin. Türkiye, böyle bir felaketle karşı karşıya.
Ben şimdi
soruyorum bu soygunu, bu hırsızlığı yapanlara: 7 kasada ne kadar para bulunur
arkadaş ya? Doldur, doldur kasaları, 100 milyon dolar doldur. Öbürü, ayakkabı
kutusunda 4,5 milyon dolar, bir Bakan 52 milyon dolar diyorlar. Bunların
hiçbirisi Türkiye’ye reva görülen bu kötülük kadar büyük bir rakam değil. Türkiye’ye yaptıkları esas kötülük, Türkiye’yi karşı karşıya
bıraktığı bu ekonomik kriz ve dış dünyadaki rezil durum. İtibarsızlaştık.
Sayın Başbakan Avrupa Birliği toplantısına, Brüksel’e gittiğinde zannediyor
musunuz ki o söylenenler yarın önüne konulmayacak? Avrupa Birliğinin şöyle bir
taktiği var: Önce size ifşa ettiriyor, ikrar ettiriyor, sonra bu ikrar ettirdiklerini gelip sizin hesabınıza soruyor.
Ben sözümü ne
zaman bitireceğimi bilirim. Çoluğunu çocuğunu tanıdığım adamla da hiç kötü
olmadım, kötü olmak istemiyorum. Bundan hesabı olanlar anlamıştır herhâlde.
Hayırlı günler
diliyorum.
Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 5 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum.
Her zaman olduğu
gibi, burada dile getirilen önerilere yine kapalısınız, dile getirilen
eleştirileri dikkate almıyorsunuz. Belki de parmak kaldır, parmak indir
hesabıyla bu kanun teklifini geçirmekte kararlısınız ama yanlış bir iş
yapıyorsunuz, biz yine uyaralım. Çünkü, bu yaptığınız
düzenlemeyle hiç kimse, hatta sizin tabanınızın da büyük bir kısmı bağımsız ve
tarafsız bir HSYK yaptığınıza inanmıyor. Eminim ki bu sıralarda oturan milletvekillerinin
de çoğunluğunda böyle bir inanç yoktur. Bir düzenleme yapılmalı ama şu anda
Türkiye toplumunun büyük bir kısmı, bu yapılan düzenlemeyi yargıyı ele geçirme
girişimi olarak değerlendiriyor. İşte, 12 Eylül referandumunda “Kemalistlerden
alalım, kendimize göre dizayn ederiz.” dediniz,
cemaatle birlikte hareket ettiniz, birlikte ortak listeler yaptınız. Aradan iki
yıl, üç yıl geçmedi, şimdi, “Yargı, cemaatin vesayetinde, ama alıp kendi
vesayetimize götürmek istiyoruz.” diyorsunuz, bunun anlamı budur. Peki, bu
halkın, bu 76 milyonun hakkını, hukukunu savunacak, adalet dağıtacak bir
tarafsız ve bağımsız yargı hakkı yok mudur? Bu konuda samimiyetiniz maalesef
inandırıcılıktan uzaktır.
İki nedenle
uzaktır. Bakın, birincisi: Bu 17 Aralıktan sonra biz hemen Meclise iki komisyon
önerdik. İki komisyonumuz şuydu: Birincisi, yolsuzlukla mücadele komisyonuydu,
ikincisi, paralel devletle mücadele komisyonuydu. Aslında o teklifin sizden
gelmesi gerekiyordu, o komisyonu sizin kurdurmanız gerekiyordu. Sizin bu
Mecliste bir komisyonla “Diğer siyasi partilerle birlikte yolsuzlukların
üzerine gidelim.” önerisi getirmeniz gerekirdi, bir komisyonla da “Paralel
devletle birlikte mücadele edelim.” önerisi getirmeniz gerekirdi. Eğer bunu
yapsaydınız bugün burada her kürsüye çıkan yolsuzluktan, hırsızlıktan,
rüşvetten bu kadar bahsetmezdi. Ama bunu yapmadığınız için şu anda yürütmüş
olduğunuz, yargı ve emniyet üzerinde yürütmüş olduğunuz operasyon da bir
paralel devletle mücadele anlayışından son derece uzaktır, bunu açık
vurgulamamız gerekiyor.
Bu kürsüden, biz
defalarca buraya geldiğimizde “10 bin arkadaşımız cezaevine gönderiliyor,
belediye başkanları, milletvekilleri, belediye meclis üyeleri yani kısacası
milyonlarca oy cezaevine haksız, hukuksuz bir şekilde gönderiliyor.”
dediğimizde tek bir yargıç ya da savcının yerini değiştirmediniz. Bugüne kadar
bu kürsüden bizler çocuklara tecavüz eden, insanlıktan çıkmış kamu
görevlilerinin, askerlerin yargı tarafından aklandığını söylediğimizde tek bir
savcının, hâkimin, yargıcın görev yerini değiştirmediniz. Baklava çaldığı için,
aç olduğu için bugüne kadar kendi açlığının sorumlusunu sizin açığa çıkarmanız
gerekirken onlarca yıl cezaya çarptırılan çocuklar olduğunda bir savcı ve
yargıçtan hesap sormadınız. Taş attığı için onlarca yıl ceza yatan çocukların
dramı, yine yakın dönemde arkadaşı yerine AKBİL bastığı için onlarca yıl ceza
alan insanlara ceza yağdıran savcılar ve yargıçlarla ilgili düzenlemeyi
yapmadığınız için şu anda inandırıcılığınız yok. Sokak ortasında Aydın Erdem’i,
Şerzan Kurt’u, Gever’de en
son 3 genci polis gündüz gözüyle, demokratik siyasi hakkını kullandığı için
katlettiğinde bir tek polisin yerini değiştirmediniz. Gezi direnişinde 6
gencimizi yine polis orantısız müdahalelerle katlettiğinde tek bir polisin, emniyet
müdürünün yerini değiştirmediniz. O nedenle, bu yapmış olduğunuz şey de paralel
devletle mücadele görüntüsünden de son derece uzaktır.
Öneri bellidir. Meclis hem yolsuzlukları araştırma komisyonu hem paralel devletle
mücadele komisyonu kurmuş olsaydı, bu HSYK düzenlemesi de bir anayasa
düzenlemesi şeklinde Meclise gelmiş olsaydı, o zaman hep beraber farklı bir
şeylerden bahsederdik ama ben yine çağrımı yapmak istiyorum: Bu kanun
teklifinin Genel Kuruldan çekilmesi lazım, Anayasa uzlaşma zemininin diğer
siyasi partilerle birlikte aranması lazım.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul
etmeyenler... Evet, karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
FARUK BAL (Konya)
- Nerede Sayın Başkan ya?
BAŞKAN - 6’ncı
madde üzerinde üç adet önerge vardır.
İki önerge,
maddenin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen önergelerdir.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 6 ncı maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman Van
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 sıra sayılı Bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifinin çerçeve (6.) maddesinin Anayasaya aykırı
olması nedeniyle teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ömer Süha Aldan
Mersin Uşak Muğla
Celal Dinçer Müslim Sarı Ali Serindağ
İstanbul İstanbul Gaziantep
İlhan
Demiröz
Bursa
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 6. Maddesinin Anayasaya aykırı olması
sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Celal Adan
Konya İzmir İstanbul
S. Nevzat Korkmaz Murat Başesgioğlu Yusuf Halaçoğlu
Isparta İstanbul Kayseri
BAŞKAN – Komisyon
maddenin Anayasa’ya aykırılık sebebiyle çıkarılmasını isteyen aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılınmamaktadır
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Değiştiriyoruz efendim, ben konuşacağım.
BAŞKAN – Evet,
Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ayetikerime
vardır biliyorsunuz, “Kaldıramayacağımız yükü bize yükleme Allah’ım.” der. Her
insanın kaldıracağı bir yük vardır, her nefsin kaldırabileceği bir yük vardır.
Bir gün, Fuat
Paşa, Meclis-i Vükelaya gelmiş ve demiş ki: “Arkadaşlar, ben 50 bin altınlık
adamım.” Demişler ki: “Hayrola Paşa, nereden çıktı bu?” “Dün bana 50 bin altın
rüşvet teklif ettiler, bunu reddettim. Reddedebildiğim 50 bin altını
reddedebildiğimi nefsimde denedim ama daha fazlasını bilmiyorum.” demiş.
İnsanoğlu gerçekten ne kadar yük kaldırabilir, nefsini ne kadar kontrol
edebilir pek bilinmez ancak iş başa düştüğünde, karşı karşıya kalındığında
konularda bu ortaya çıkar.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılında yapmış olduğunuz Anayasa değişikliği, hukuk
sistemimizde birtakım değişiklikler içermiştir, değişikliklere sebep olmuştur
ve bunu siz her zaman için, sürekli olarak “hukukun üstünlüğü”, “hukukun
bağımsızlığı” şeklinde talep ettiniz, dile getirdiniz. Ama,
bu arada, ilginçtir ki, aradan üç yıl geçti, üç yıl boyunca en küçük bir
şekilde, hiçbir ama hiçbir şekilde, HSYK’nın siyasallaştığı, çete olduğu veya yanlış işler
yaptığı, yanlış atamalar yaptığı konusunda hiçbir beyanınız olmadı, ama üç sene
boyunca olmadı. Üç sene, kurduğunuz düzen gayet iyi gitti ama 17 Aralığa kadar
bu anlayış devam ederken, birdenbire, bir baktınız ki kaldıramayacağı yükü yüklenmiş
birtakım insanlar ortaya çıktı. Böyle olunca, dediniz ki bunlar hakkında: “Bir
bakalım.” Ama, ne gariptir ki bunlarla işin
bitmediğini gördünüz. Bitmediğini gördünüz, hemen ilk yaptığınız şey şuydu:
Savcılara yeni savcılar eklediniz. Baktınız ki bu yeterli gelmiyor, “Güvenlik
güçlerinin operasyonlarında amirlerine haber vermesi” şeklindeki yönetmeliği
getirdiniz, değiştirdiniz maddeyi. Ondan sonra, bununla da yetinmediniz,
operasyonu yapan güvenlik güçleri ve amirlerini bir şekilde başka yerlerde görevlendirdiniz.
Ama, gariptir ki yine…
Sultan İbrahim
döneminde “Cinci Hoca” diye bir hoca vardı. Bu kişi bütün atamaları yapardı ve
rüşvet karşılığı yapardı ve bu öyle bir atamaydı ki valiler atandıktan sonra,
valilik merkezlerine varmadan önce tekrar başka bir rüşvetle yeni bir vali
atandığı için o vali yerine varamadan valiliği sona ererdi. Siz de öyle
yaptınız; atadığınız, yer değiştirdiğiniz polis ve amirler daha yeni görevine
başlamadan yeni bir göreve daha atadınız. Hele hele, Danıştay yönetmeliği ortadan
kaldırdıktan sonra baktınız ki bu iş olmayacak, savcılar durmayacaklar, dediniz
ki: “En iyisi biz savcıları da birtakım hâkimleri de değiştirelim." Ve
ardından bunları değiştirmeye başladınız. Baktınız yine de olmuyor, yine
olmayınca dediniz ki: “Aslında biz üç yıl önce kurmuştuk ama ya, utanmaya da
gerek yok, hemen biz bunu değiştirelim, hem de paralel yapılanma, çete diyelim
ve bunların hukuk dışı hareket ettiğini dile getirelim.” Ve bunu yaptınız. 1.
Daireyi değiştirdiniz, bazı atamaları değiştirdiniz, yüzlerce savcıyı da
yerinden ettiniz. Ama yetinmediniz, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine o
sizin anlı şanlı HSYK’yı değiştirmek için kanunlar
getirdiniz. Yutmuyor millet! Gidin konuşun, yolsuzlukları örtbas etmek için
değiştirdiğinizi söylüyor. Bunu artık anlayın.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önerge üzerinde
söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Adalet
Akademisi sitesine giriyorsunuz, şöyle diyor: “Avrupa Birliğine katılım
sürecinde üye ülkelerdeki mevzuata ve uygulamalara uyumu sağlamak üzere, adalet
alanında eğitim ve diğer bazı görevleri yerine getirecek bağımsız bir kurumun
oluşturulması gündeme gelmiş ve 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu 23/07/2003 tarihinde kabul edilmiştir. 4954 sayılı Kanun’la
tüzel kişiliğe sahip, bilimsel, idari ve mali özerkliği olan Türkiye Adalet
Akademisi kurulmuştur.” deniyor.
Şimdi, idari
özerklikten bahsediliyor orada. Nedir idari özerklik? Bu, şu anlama gelir:
Akademinin kendine yeterli olması ve yönetimde serbest olması anlamına gelir;
idari özerklik bu anlama gelir. Oysa, Adalet
Akademisinde yapılan değişiklikle Adalet Akademisi Bakanlığın bir birimi hâline
getirilmektedir.
Peki, bu teklife
neden gerek duyuldu? Bu teklif, daha doğrusu teklif niteliğine bürünmüş bu
tasarı neyi andırıyor biliyor musunuz? Bir zamanlar otomobil ilanlarında, işte
“Doğan görünümlü Şahin” ifadesi vardı, tıpkı onun gibi.
Peki, nereden
kaynaklandı bu ihtiyaç? 17 Aralık operasyonundan sonra, rüşvet ve yolsuzluk
operasyonundan sonra siz buna ihtiyaç duydunuz ve bu tasarıyı bu, şekilde
Meclis gündemine getirdiniz. Bu tasarının çıkış amacı, buraya getiriliş amacı
bu. Yani diğerleri, efendim, paralel devlet, yok çete, yok şu; bu, işin kamuflajıdır. Çünkü, şayet -sizin
deyiminizle- öyle bir yapı varsa o yapı da sizin eserinizdir, şayet öyle bir
yapı varsa o yapı sizin eserinizdir. Siz, o yapının mağduru olamazsınız, olsa
olsa o yapının sorumlusu olursunuz. Sorumlusu olduğunuz bir yapıdan sizin
şikâyete hakkınız var mı? Yok. O zaman niye bunu getiriyorsunuz? Keşke, yargı
bağımsızlığını sağlayacak şekilde, mevcut HSYK’daki
şikâyetleri önleyecek şekilde bir tasarı getirmiş olsaydınız ama bunu böyle
yapmadınız, tam tersine, yargıyı zannettiniz ki sizin yargınız ama bir de
anladınız ki yok, siz ona söz geçiremiyorsunuz. O zaman kendinize uygun, kendi
anlamınıza, anlayışınıza uygun, sizin arka bahçeniz olacak bir yargıyı yaratmak
için bu tasarıyı getirdiniz.
Şimdi, Sayın
Bakan, dün sorulara yanıt verirken sizin bir yanıtınız çok manidar. İzin
verirseniz okuyorum bunu, bir soruya siz şöyle cevap veriyorsunuz: “Adalet Bakanı
Müsteşarı İzmir Başsavcısını aramıştır, kendisiyle konuşmuştur. Adalet Bakanı
Müsteşarı devam eden olayla ilgili bilgi almıştır. Arkasından da, hukukun
uygulanmasını, hukukun uygulanmasına engel olunmamasını ve hukukun dışına
çıkılmamasını istemiştir. Savcılar ve hâkimler idari yönden Adalet Bakanlığına
bağlıdır.” diyorsunuz.
Şimdi, Sayın
Bakan, burada bulunan heyet en az sizin kadar akıllıdır. Burada sizin
söylediğiniz, karşıdaki insanları sanki bir şey bilmiyormuş gibi bir pozisyona
koymaktır. Kimse “Müsteşar savcıyla konuşmaz.” demiyor ki. Burada aslolan, savcı ne demiştir, savcıya ne söylenmiştir? Peki,
madem sizin söylediğiniz gibiyse ikinci defa niye aramıştır? Yani, İzmir
Savcısı -muhtemeldir ki sizin Müsteşarınızdan belki de daha kıdemlidir, bilmiyorum-
hukukun uygulanacağını bilmiyor mu, hukukun dışına çıkılmayacağını bilmiyor mu?
Neden böyle bir şeye gereklilik duymuştur? Sayın Bakan, lütfen, insanların
zekâsıyla alay etmeyin.
Şimdi, Sayın
Başbakan Avrupa'da kuvvetler ayrılığından bahsederken şöyle diyor: “Demokratik
parlamenter sistem içerisinde kuvvetler ayrılığı noktasında kimsenin bir
şüphesi olamaz; ancak, kuvvetlerin birbirine müdahalesi hoş görülemez, söz
konusu olamaz. Eğer bu kuvvetler birbirine müdahale etmeye kalkarsa orası demokratik
bir ülke olmaktan çıkar.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – Ve devam ediyor: “Şu anda, başta yargı ve emniyet olmak üzere
devlet kurumlarına sızmış bir örgüt, amirinden değil, örgüt yöneticilerinden
emir ve talimat alarak hareket etti.” diyor. Peki, daha önce Sayın Başbakan ne
demişti? “Kuvvetler ayrılığı ayak bağıdır.” O nedenle, o yapı kimdir, adı
nedir, nasıl oluşmuştur, kimler bu yapının ortaya çıkmasına veya oluşmasına
yardımcı olmuştur, sizin bunu açıklama göreviniz var. Aksi hâlde, siz,
yolsuzlukları ve rüşveti önlemek için bu teklifi getirmiş olma algısından
kurtulamazsınız.
Teşekkür
ediyorum.
Hepinize iyi
akşamlar diliyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Serindağ, teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 6 ncı maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konumuz hukuk,
ben de hukuksuzluktan bahsedeceğim. Yıl 1993, anlı şanlı ordumuz tanklarıyla,
toplarıyla bir gece bir köye girerler -bu köy Zengök,
Muş’ta doğduğum köy- köyü yakarlar, bütün evleri eşyalarla birlikte yakarlar.
Köyün gençlerini de topluca alıp getirirler, bir kısmını öldürürler, bir
kısmını da alır getirirler, terörle mücadeleye teslim ederler ve terörle
mücadele birimleri kendilerine göre bir senaryo çizerler ve o çocuklar o gündür
bugündür, yirmi bir yıldır cezaevindedirler. Yani, haktan, hukuktan ve
adaletten bahsediyorsunuz ve yirmi bir yıldır –Allah adına söylüyorum- her
köyde bu hikâye vardır, her evde böyle bir acı vardır. Ama,
buraya çıkıp sadece Balyoz’dan, Ergenekon’dan dem
vuranlar, bu topraklarda bu kadar acıların yaşandığından bir tek laf bile
etmezler. Yirmi bir yıldır bu insanlar yatıyorlar Terörle Mücadele Yasası’ndan
ve o dönemin… Bakın, gidip orada evleri, barkları yakanlar tek bir soruşturmaya
dâhil olmuyorlar. Aradan yirmi üç yıl geçiyor, terörle mücadeleden dolayı zarar
görenlerin zararları tanzim ediliyor. Ne kadar? 3 bin lira, 4 bin lira, 14 bin
lira, 24 bin lira, bakın 24 bin lira, veyahut da 30
bin lira. yirmi üç yıl, yirmi dört yıl köyüne
gidememiş insanlar, mağdur olmuş, evleri yakılmış insanlar ama bu insanlar,
yirmi yıl sonra eski para birimiyle 5 milyar lira para alıyorlar. Bırakın bu
parayı ama bu yirmi bir yıldır içeride olan insanlar...
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – O yasaları değiştirmemiz lazım.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Yirmi bir yıldır bu insanlar içeride ve bu insanlar Muş
cezaevindeydiler.
Sayın Bakanım, bu
insanları, gece bir operasyonla 45 kişiyi Muş’tan alıp götürdüler. Hem Muş’taki
savcı ve oradaki infaz koruma memurlarının saldırısına maruz kaldılar ve sonra
bir gece operasyon yapıldı. Zaten bütün hayatlarına düşen gece operasyonudur.
Evleri yakılırken gece operasyonu oluyor, oradan alınırken, getirilip
tutuklanırken gece operasyonu oluyor. Muş’ta bu insanlar, tekrar hem cezaevinde
saldırıya maruz kalıyor hem tekrar bir gece operasyonuna maruz kalan 43 insan
-45 mi- alınıp bir uçakla Tekirdağ’a götürülüyor ve Tekirdağ’a götürülürken de
orada tekrar saldırıya maruz kalıyorlar, bunlar çırılçıplak edilip ve orada
tekrar işkenceye maruz
kalıyorlar. Bunu sizin yetkili birimlerle de konuştuk. Bu işkence cezaevlerinin
birçoğunda var, birçok yerde bu saldırılar var. Yani sadece bu HSYK değil,
bizim bir bütün olarak şikâyetlerimizin dinlenmesi lazım. Yani bu konuda, benim
söylediklerim sadece benim yaşadıklarımdır, benim köyümde... Eminim ki hepinizin,
Kürt coğrafyasında yaşayan bütün arkadaşlarımızın hem köyünde hem evinde hem de
yanı başında bu haksızlıklar her gün devam ediyor.
O vesileyle, yani bir an önce bu
Terörle Mücadele Yasası’nın ortadan kaldırılması gerekir. Bütün mağduriyetlerin
ortadan kaldırılması gerekir. Hep birlikte söyleniyor, “Yeniden yargılanma.”
Kim için söyleniyor? Balyoz ve Ergenekon için.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Herkes için söyleniyor, herkes için.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Herkes için söyleyeceğiz, herkes için. Yani tek kalemde iki kesimi,
birilerinin sırtı kalınsa sürekli... Her gün, bakıyoruz, medyada sırtı kalın
olanlarla ilgili çarşaf çarşaf haberler var ama
sahipsizlerle ilgili tek haber yoktur. Yani, 28 Şubatın mağduru olan Mirzabeyoğlu mudur? Pardon, belki, net…
İSMAİL AYDIN
(Bursa) –Mirzabeyoğlu, doğru.
EBU BEKİR
GİZLİGİDER (Nevşehir) – Doğru.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Evet.
Bunun
mağduriyetini bütün hepimiz biliyoruz ki 28 Şubatın mağdurudur, orada on altı
yıldır cezaevinde kalıyor. Yani, bu acıların arasına bir ayrım koymadan,
hepimizin bu konuda bir vicdan sahibi… Ve bu vicdanı hukuka dönüştürmemiz
gerekir.
Hepinize teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) – Yasa değişirse herkes için geçerli.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır. İki önerge maddenin Anayasa’ya aykırılık
sebebiyle çıkarılmasını isteyen önergelerdir.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 7 nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman
Van
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki diğer önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve (7.) maddesinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ömer Süha Aldan
Mersin Uşak Muğla
Celal Dinçer Müslim Sarı Bedii Süheyl Batum
İstanbul İstanbul Eskişehir
İlhan
Demiröz Muharrem
İnce
Bursa
Yalova
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 7. Maddesinin Anayasaya aykırı olması
sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Konya İzmir Kayseri
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Murat Başesgioğlu
İstanbul Isparta İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önergeler üzerinde söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ali Rıza Öztürk…
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkede demokrasiyi
savunmak için önce hukuk devletini savunmak lazım. Hukuk devletini savunmak
için de kuvvetler ayrılığını içimize sindirmemiz lazım.
AKP’nin sözcüsü
arkadaşımız “Biz demokrasiyi savunuyoruz.” dedi. Ancak, Sayın Başbakan 18/12/2012 tarihindeki Hürriyet gazetesinde, kuvvetler
ayrılığını sistemin önünde engel olarak görüyor ve bu yasa düzenlemesini
getirirken de yargıç bağımsızlığını gereksiz olarak görüyor.
Şimdi, eğer siz
bir ülkede hukuk devletinin temelini oluşturan kuvvetler ayrılığını yürütmenin
önünde engel olarak görürseniz, o zaman hukuk devletini inkâr etmiş olursunuz.
Hukuk devletini de çeker alırsanız demokrasi ortada kalmaz, dolayısıyla, sizin
demokrasi mücadele iddianızın hiçbir geçerliliği yoktur. Hukuk devleti ise
-basit, hukuk fakültesine giden, birinci sınıftaki çocuğa sorsanız hukuk
devleti nedir diye- yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından
denetlenmesidir. Dolayısıyla, hukuk devletinin ilk ilkesi olan yasama ve
yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesini içine
sindiremeyen, bunu millî iradeye pranga olarak gören bir Başbakan demokrasiyi
falan da savunamaz. “İznim olmadan, savcı MİT’in ne getirip götürdüğüne
bakamaz.” diyen bir Başbakan hukuk devletinin Başbakanı değildir. “Savcıya da,
jandarmaya da gereken yapılacak.” diyen bir Başbakan hukuk devletinin Başbakanı
değildir. “Elimde yetki olursa HSYK’yı yargılarım.”
diyen bir Başbakan hukuk devletinin Başbakanı değildir.
Değerli
arkadaşlarım, ikinci konu: Sayın Bakana sordum, Bakan yanıt vermedi. Şimdi,
Başbakan diyor ki: “Tehlikenin boyutları burada görülmüyor ancak devlet
kurumlarına sızmış bir örgüt -devlet kurumlarına sızmış bir örgüt- amirlerinden
değil, örgüt yöneticilerinden emir alarak hareket ediyor.” Demek ki bir örgüt
var; gizli, illegal bir örgüt. “Bu örgüt, liderlerinden emir alarak hareket
ediyor. Savcılar, hâkimler var; vicdanlarıyla, millet adına değil, örgüt
yöneticilerinin talimatlarıyla hareket ediyorlar. Mücadelemiz bu tehlikeli
örgütle.”
Kim bu örgüt,
bunu soruyorum. Bu örgüt kim? Yani, Sayın Başbakanın tehlikeli gördüğü ve
mücadele ettiği örgüt kim? Böyle, afaki çeteler, örgütler; biz bu lafları çok
duyduk. Başbakanın yanlış eylemlerine karşı yapılan her şey örgüt. Eğer
Başbakanın kastettiği örgüt, kendisinin adının karıştığı, oğlunun adının
karıştığı, kendi bakanlarının adlarının karıştığı bu yolsuzluk soruşturmasını
soruşturan savcılarsa örgüt üyesi, hâkimlerse örgüt üyesi, onu da açıklaması
gerekiyor ve bunların örgüt üyesi olduğunu gösteren kanıtları ortaya sermesi
lazım.
Şimdi, Başbakan
örgütten bahsediyor ama Başbakanın yakın arkadaşı, Başbakan Yardımcısı “28
Şubat döneminde kendisine büyük iftiralar atıldı, örgütle suçlandı...” Demek ki
eğer kastettikleri bugün Fethullah Gülen ise, dünkü
ortaklarıysa, bunu örgüt kurmakla suçluyorlarsa, örgüt lideri buysa bunu
açıklamaları lazım. Ve Bülent Arınç diyor ki: “28 Şubat döneminde kendisine
büyük iftiralar atıldı, örgütle suçlandı.” Ya, demek ki bugün kastettikleri
örgütle suçlanmış ve tüm suçlamalardan beraat etmiş. Ve yine Davutoğlu diyor
ki: “Bu faaliyetleri yapan, bu faaliyetlere katkıda bulunan başta muhterem Hoca
Efendi olmak üzere tüm öncülerine de selam olsun.”
Şimdi, örgüt lideri
bu mudur Sayın Bakan? Bunu açıklamanızı istiyorum. Böyle, hiç benim sorduğum
soruyla alakası olmayan şeyler söylemeniz doğru değil. Bugün bu örgüt lideri
kimdir? Tehlikeli örgüt kimdir? Sizin mücadele ettiğiniz örgüt kimdir? Yoksa
yel değirmenleriyle mi mücadele ediyorsunuz? Bunu açıklamanız lazım bu kürsüde.
Ya, bu kadar basit bir soru soruyoruz size.
Bu yasa neden
geldi, görüşülüyor? Bu, sıradan bir yasa tasarısı değildir. Sizin -ileriki
şeyde söyleyeceğim- daha önceki kanun görüşülürken Hükûmet tasarısı üzerinde
söylediğiniz sözler var, milletten aldığınız talimatı yerine getiriyorsunuz.
Şimdi kimden aldığınız talimatı yerine getiriyorsunuz? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeler üzerinde
söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz bu
maddeyle ve bu maddeye ilişkin müteakip maddeler ile Türkiye Adalet
Akademisinin Genel Kuruluna, Yönetim Kuruluna, Denetleme Kuruluna, Başkanı,
Başkan yardımcıları, Eğitim Merkezi Müdürü, merkez müdür yardımcıları dâhil
olmak üzere idari personelin tamamının görevine son veriyorsunuz. Bir devlet
kurumunun bu kadar haşin, gaddar, vahşi bir şekilde ortadan kaldırılmasının bir
sebebihikmeti olması lazım, var. Sayın Başbakanın
“İnlerine gireceğiz.” dediği yerlerden birisi burası. Orası bir in değil,
bağımsız ve tarafsız hâkim ve savcıların eğitildiği bir kurum ama Sayın Başbakanın
bunu “in” olarak nitelendirmesinin sebebihikmeti 17
Aralıktaki hiddeti.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Ayrıca, inde kim olur?
FARUK BAL
(Devamla) – Oğluna kadar ulaşacak yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama
operasyonlarını yapan hâkim ve savcıların bulunmuş oldukları kurumları ortadan
kaldırabilmek için bir hiddet içerisinde ve o hiddetle de eğitim merkezinin,
akademinin tamamının ortadan kaldırılmasını hesaplıyor. Aynı zamanda da HSYK’nın 20 seçilmiş üyesi dışındaki tüm personelini
ortadan kaldırıyor, orası da ikinci bir in.
Şimdi, “in”
olarak nitelendirdiğiniz yerleri, biraz önce Adana Milletvekilimiz Seyfettin
Bey, yine, AKP’nin en yetkili şahsiyetlerinin ifadeleriyle “in” olarak
nitelendirdiğiniz cemaate ne kadar övgüler sunduğunuzu anlattı. O kadar övgü
sunulmasının elbette ki bir sebebihikmeti vardı;
birtakım hayır hizmetleri, okullar, yurt dışında Türkiye'nin temsili vesairesi.
Hepsinin elinin tersiyle itilmesi kadar sizi hiddetlendiren olay nedir? Sadece
17 ve 25 Aralık olayları değildir. Bunun devamı var, devamı büyük.
Korkuyorsunuz, korku büyük. Telaşa kapıldınız, telaş büyük. Dolayısıyla, bu
büyük korku ve büyük telaş ile “in” olarak nitelendirdiğiniz akademinin ve “in”
olarak nitelendirdiğiniz HSYK’nın hâk ile yeksan
olması için bu kanunu getirdiniz. Bu kanun ile Türkiye Cumhuriyeti devletinde
gerek 28 Şubat gerek 12 Mart gerek 12 Eylül gerek 1960 ihtilali dâhil olmak
üzere cumhuriyetin ilk dönemindeki tek parti hükûmetinde dahi olmayacak kadar
yargıda tek gücün, tek iradenin sahip olmasını öneriyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bu tek güç, tek irade mutlaka yanlış yapacaktır çünkü cüzi
iradeye sahiptir. Yapılacak yanlışa, sizin hiçbir kabahatiniz, hiç kusurunuz
olmadığı hâlde, vereceğiniz oylarla ortak olacaksınız. Burada mutlaka kul hakkı
yenilecektir, mutlaka yolsuzluğun, rüşvetin üstü örtülürken hak yenilecektir. Cenab-ı Zülcelâl diyor ki: “Bana kul hakkıyla gelmeyin.”
Burada bugün belki partinizin çıkarı doğrultusunda bir iş yaptığınızı
varsayabilirsiniz ve bundan belki bugün bir hesaba çekilmekten
kurtulabilirsiniz ama öbür tarafta sıratımüstakimden
nasıl geçeceğinizi hesaplamanız lazım. “Beytülmalden bir hırka dahi alan,
savaşta İslam adına mücadele ederek şehit olsa bile cennete giremez.” diyor
Hazreti Peygamber. Dolayısıyla, kul hakkına ilişkin olan, adaletle ilgili
verilecek olan bir hükümde hepimizin, hem sizin hem bizim, muhalefet olarak da
bizim doğruyu bulmamız, aramamız gerekmektedir. Bu doğru gayet bellidir. Hiçbir
şek ve şüphe yoktur ki peygamber postunda oturan hâkime dışarıdan müdahale
etmemek gerekiyor ama gördük ki peygamber postunda oturan yanlış da yapabilir,
yanlış yaparsa yargı kendi içerisinde bunu halleder.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) – Fakat yanlış yapacağım korkusu, o büyük korku, o büyük telaş ile
yargının üzerine vahşi ve vahim bir adaletsizlikle gidilirse burada hepimizin
kusuru, kabahati olur diyor, o kusur ve kabahatten Cenab-ı
Allah’ın bizleri azat etmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 7 nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4954 sayılı
Türkiye Adalet Akademisinin yapısında değişiklik öngören düzenleme ihtiyacı
karşılayacak nitelikte değildir. Akademinin sekretaryasının kaldırılması ve
başkanlık divanından çıkartılması karar alma mekanizmasını antidemokratik bir
yapıya kavuşturacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Bu önergelerden ikisi maddenin Anayasa’ya
aykırılık sebebiyle çıkartılmasını istemektedir.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 8 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Erol
Dora Pervin
Buldan
Bingöl Mardin Iğdır
Bengi
Yıldız Nazmi
Gür
Batman
Van
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki diğer önergeleri de okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin
çerçeve (8.) maddesinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Dilek Akagün
Yılmaz Ömer Süha Aldan
Mersin Uşak Muğla
Celal Dinçer Müslim Sarı İlhan Demiröz
İstanbul İstanbul Bursa
Tanju
Özcan
Bolu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 523 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 8. Maddesinin
Anayasaya aykırı olması sebebiyle Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Konya İzmir Kayseri
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Murat Başesgioğlu
İstanbul Isparta İstanbul
Muharrem
Varlı
Adana
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Evet,
önergeler üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
kaldığım yerden devam etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, inlerden, inlerin başında gelen HSYK’ya
girildi! Adalet Bakanı Sayın Bozdağ bundan dört gün önce HSYK’ya
bir ziyarette bulundu; saat dokuzda gitti, onda oradan ayrıldı. Saat on bir de,
HSYK’nın -daha doğrusu şöyle- yargının kalbi olan HSYK’nın en önemli organı olan 1. Dairenin yani hâkimlerin,
savcıların atanması işlemlerini yapan 1. Dairenin 2 üyesi her ne hikmetse
oradan ayrıldı, başka dairelerde görevli 2 üye HSYK’nın
1. Dairesine üye oldu.
Bu bir şaşkınlık
yarattı ve arkasından ne olacağını bekledik. Saat 13.00-13.30 civarında HSYK
açıkladı, 20 savcının tayinini bu daire yaptı. Bu 20 savcının büyük bir bölümü
bakan çocuklarının ve AKP’ye ulaşan soruşturmaların savcılığını yapan, orada
görevli olan kişiler.
Değerli
arkadaşlarım, eğer onlar bir yanlış iş yapmış ise yaptıkları işin kendi mecrası
içerisinde düzeltilme yolu vardır, bu yargının çalışma usulüdür. Bunların eğer
yapmış oldukları iş yanlış ise itirazı var, temyizi var, yargısı var, vesairesi
var. Buradan bunun düzeltilmesi lazım. Dışarıdan yapılmış müdahale, özellikle
1. Dairenin yapısı değiştirilerek yapılmış olan müdahale doğrudan yargının
siyasallaştırılması amacına yöneliktir. Şimdi, bununla yetinilmiyor.
Arkasından, üç gün sonra yani dün, aynı 1. Daire toplandı, 97 hâkim, savcının
tayinini yaptı. Ben, hasbelkader, o HSYK’nın 28 Şubat
döneminde Genel Sekreterliğini yapmış kişiyim. Hâkim ve savcıların ne zaman
tayin edileceğini hepimiz biliriz. İki gün arayla, üç gün arayla böyle
kararnameler adalette olmaz, vahim bir durum var. İşte, bu vahim durum, değerli
arkadaşlar, ortaya çıkan ve önünde daha büyük olayların, daha büyük
soruşturmaların geleceğine ilişkin büyük korkunun ve telaşın eseridir.
Bununla birlikte,
bazı illerde, 16 tane ilde il emniyet müdürleri değiştirildi. Özellikle, mali
şube, kaçakçılık ve istihbaratla ilgili yüzlerce polis müdürü, müdür muavini,
şube müdürü, bunlar görevlerinden alındı. Binlerce polis bulundukları
şubelerden alınıp başka yerlere verildi.
Değerli
arkadaşlar, bu size bir şey ifade etmiyor mu? Hepimize bir şey ifade ediyor.
Demek ki İstanbul’da başlayan, sonra İzmir’e sıçrayan, sonra Van’a giden olay,
bu emniyet müdürlerinin alındığı illerde de daha vahimi olacak demektir. Şimdi,
işlenmiş bir suç varsa, bir kul hakkı yenilmiş ise o illerde beytülmale el
atılmış ise bunun ceremesini hukukun vermesi gerekmektedir. Hukuku durdurarak,
hukuku engelleyerek bu dünyada bunun önüne geçmek mümkün, işte bugünkü
yaptığınız kanunla. Ama, öbür dünyada kefenin cebinde
alınıp götürülecek bir mülk olmayacağına göre, sıratımüstakimde
bugün edinilmiş haksız malların hiçbir kıymetiharbiyesi
olmayacağına göre bunun öbür dünyada hesabının verilmesi zor olacaktır.
Dolayısıyla, yol yakın, üç günlük dünyada hepimiz gelip geçeceğiz, gelin hakka,
hukuka, adalete riayet eden; hakkı, hukuku, adaleti gözeten bir iş yapalım
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeler üzerinde söz isteyen Tanju Özcan, Bolu Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmeleri en başından
itibaren takip eden milletvekillerinden biri de benim. Bu konuşmayı yapmadan
bir saat kadar önce babamla konuştum, dedim ki: “Baba, sen beni yanlış
yönlendirmişsin, yanlış bir şeyler anlatmışsın.” Çocukluğumdan beri bana şunu
söylüyor devamlı: “Oğlum, yalan söyleyenin yüzü kızarır.” Açtım telefonu, dedim
ki: “Sen bana böyle söyledin yıllardır, çocukluğumdan itibaren böyle söyledin,
‘Yalan söyleyenin yüzü kızarır.’ dedin ama ben iki gündür Parlamentoda o kadar
çok yalan söyleyene tanık oldum ki bırakın yüzünün kızarmasını, yüzünün
pembeleştiğini bile görmedim bazılarının, hatta ses tonlarının bile değiştiğini
görmedim.” (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Demek ki yalan söylemiyorlar.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – “O eskidenmiş baba.” dedim, “O eskidenmiş, öyle dürüst insanlar
eskiden, bu ülkede yönetici olurmuş.” dedim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Zıplayanlar var, hem yalan söyleyip hem zıplayan var!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Sayın Bakan, dün ben size bir şey sormuştum bir dakikalık
sorularda, demiştim ki: “İzmir Cumhuriyet Başsavcısını Müsteşarınız aradı mı,
aramadı mı? Ne sordu?” Siz de dediniz ki: “Aramış.” Peki, ne yapmışlar, günlük
sohbet mi yapmışlar? Soruşturma içeriğini sormuş Sayın Bakan. Böyle bir şeyi
sormaya hakkı ve yetkisi var mı, haddi var mı veya “Haddi var.” diyorsanız, bu
haddi kimden alıyor, bu yetkiyi kimden alıyor? Gizli bir soruşturma
yürütülüyor. Zatıalinizin bile bir savcıyı arayıp bu
soruşturma içeriğini sorma hakkınız yok, bu soruşturmayla ilgili talimat verme
hakkınız ve yetkiniz yok. Lütfen, bunu yapmayın Sayın Bakan, alışkanlık hâline
getirdiniz.
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Soruşturma içeriğini sorma yok, öyle bir şey yok.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Bir şey söyleyeceğim: Artık, sürekli, ucu dolaylı olarak bile
sizden birine dokunsa o soruşturmaya müdahale etme konusunda çok mahir oldunuz.
Polis müdürlerini görevden alıyorsunuz. HSYK’nın 1.
Dairesini ele geçirdiniz ve bu sayede ne yapıyorsunuz? İşinize gelmeyen hâkim,
savcıyı derhâl tayin ediyorsunuz.
Bakın, bir
gelişme oldu bugün Sayın Bakan, bunu atladınız ama. Hani şu İzmir’de meşhur
operasyon var ya, soruşturma; Sayın eski Bakan Binali Yıldırım’ın bacanağı da şüphelilerden
birisiydi, mahkeme onu serbest bırakmıştı adli kontrol şartıyla. Sürpriz, bugün
o savcı itiraz etmiş bu karara, o itirazı inceleyecek hâkim –maazallah- ya
tutuklarsa! İsterseniz, vakit çok geç olmadan, buradan çıkınca HSYK’yı toplayın, o incelemeyi yapacak hâkimi bir inceleyin
önce siz, ondan sonra değiştirmeniz gerekiyorsa da değiştirin, geç
kalacaksınız. Maazallah, yarın sabah tutuklanmış diye duyarsak üzülürsünüz,
Sayın Başbakan kızar size, görevinizi ihmal etmeyin, siz özel yetkili Bakansınız.
(CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sen bu tarafa konuş. Sen Genel Kurula konuş.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, sizi de çok rahat görüyorum son bir saat
içerisinde, iki saat içerisinde.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Rahatız tabii, çok rahatız.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Bilal evde tedirgin bir şekilde bekliyor, daha geçmesi gereken 38
madde var. Herhâlde bu konuşmadan sonra da Meclisi kapatacağız, yarın devam
edeceğiz ama bazı savcıların ışıklarının yandığını görüyoruz, çalışıyorlar galiba.
Tedirginlik var, tedirginlik.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Yok, yok.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Bakan, komisyonda size şunu da
söylemiştim: Bugünkü HSYK’yı da kastederek çeteden
bahsediyorsunuz yani HSYK üyelerini de çete üyesi olmakla suçluyorsunuz ama
Sayın Bakan -o zaman da anlattım, Komisyonda da söyledim- bakın, bugün, HSYK’nın seçilmiş 13 üyesiyle ilgili Müsteşarınız anahtar
liste gönderdi illere, başsavcılara ve bazı kıdemli hâkimlere anahtar liste
gönderdi ve bu anahtar liste de blok olarak geçti, blok olarak seçildi bu
arkadaşlarımız. Şimdi, ben size
soruyorum: Bu HSYK üyeleri çeteyse bu çetenin oluşumuna sizin talimatınızla,
sizden önceki Adalet Bakanının talimatıyla bizatihi siz sebebiyet vermişsiniz.
Burada bir çelişki yok mu? Bunu nasıl izah edeceksiniz?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Dava açtınız dava, Anayasa Mahkemesine dava açtınız.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ben bunun cevabını da bekliyorum.
Arkadaşlar,
bakın, hukukçu olan milletvekillerinin vicdanının sızlaması lazım, içinin
sızlaması lazım, hiç rahatsız olmamanız beni çok rahatsız ediyor. Yargıya çok
açık olarak müdahale ediliyor. Sadece Başbakanın oğlunu…
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Anayasa Mahkemesine dava açtınız, dava.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) - …yargının elinden kurtarmak için ve bazı bakanların, belki de
sizlerin bazı yakınlarını yargının elinden kurtarmak için bugün bu düzenlemeyi
yapmaya çalışıyorsunuz.
Bakın, güzel bir
söz var: “Keser döner, sap döner...” diye, devamını siz biliyorsunuz. Bu tür
uygulamalara lütfen, izin vermeyin. Ben, içinizde vicdan sahibi
milletvekillerinin kaldığına inanıyorum. Lütfen, arkadaşlar, bu yasanın
görüşülmesi tamamlandıktan sonra…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Bakandan, Başbakandan çetebaşı olur mu ya!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) - …ileride çocuklarınızın gözünün içine rahatça bakabilmek adına, şu
yasaya bir “Hayır” deyin, biz de sizi alkışlayalım, millet de sizi bir
alkışlasın.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sizin yanlışınızı düzeltiyoruz, sizin yanlışınızı.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, sen hariç. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sizin yanlışınızı değiştiriyoruz. Çarşaf liste sizin eseriniz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
523 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 8 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamaktayız Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Evet,
gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Yönetim kurulunca
alınan kararların sadece Adalet Akademisi başkanı tarafından alınmasına olanak
sağlayan düzenleme demokratik bir düzenleme olmayıp kaldırılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.41
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
523 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – 50’nci Birleşimde kaçmışlar Sayın Başkan! Hükûmet kaçmış, Komisyon
kaçmış, AKP kaçmış! 50’nci Birleşimde herkes kaçmış!
BAŞKAN – 4’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında İşbirliği
Anlaşmasının…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Bunlar Bilal’i de kaçırdılar, yarın Başbakanı da yurt dışına kaçar,
olur biter.
BAŞKAN –
…Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmesine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Çevre Koruma ve Sürdürülebilir Kalkınma Alanlarında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/682) (S. Sayısı: 385)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, “Yok.” değil, kaçmış.
BAŞKAN – 5’inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Daha oturacak yüz kalmadı Sayın Başkan, kaçmışlar.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bu hukuku aldatmadır, Parlamentoyu aldatmadır.(x)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, daha konuşacak yüz kalmadı AKP’liler de, kaçmışlar.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bu hangi adalete yakışır! Bu hangi hukuka yakışır! Bu hangi
parlamentoya yakışır!
BAŞKAN – …Kanun
Tasarısı ile Çevre Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
(x)
Bu ifadeye ilişkin açıklama 23/01/2014 tarihli 51’inci
Birleşim Tutanağı’nın 768’inci sayfasında “Geçen
Tutanak Hakkında Konuşmalar” bölümünde yer almıştır.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre
Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/441) (S. Sayısı: 266)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – “Beş dakika.” dediniz, herkesi gönderdiniz. Yakıştı mı bu size?
BAŞKAN – Bundan
sonra da komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Gerçekten, Türk hukuk tarihinde, Parlamento tarihinde en büyük
haksızlıktır bu.
BAŞKAN – …23 Ocak 2014 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.47