Nuri İPEK Normal Nuri İPEK 2 2 2014-06-25T08:45:00Z 2014-06-25T08:45:00Z 65 39704 226319 1885 530 265493 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 24                              CİLT: 69                   YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

48’inci Birleşim

16 Ocak 2014 Perşembe

 

 

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, 4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ülkemizde küresel ısınmanın çevre ve insan hayatına etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, dış politikadaki gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in yaptığı gündem dışı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Hükûmeti, nüfusu 2 binin üzerinde olan ve tüzel kişilikleri köye dönüştürülen belde belediyelerinin Mart 2014 seçimlerine dâhil edilmeleri ve Denizcilik Müsteşarlığında görevlerine son verilen 25 güvenlik görevlisinin işlerine iadesi konusunda ayrımcılığın kaldırılması için göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

2.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, 2013 Haziranında yapılan SBS’yle ilgili Danıştayın verdiği karara ve Hükûmeti eğitim konusunda ciddiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Büyük Madenci Yürüyüşü’nü gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri selamladığına ve DERİTEKS Sendikası ile DEV SAĞLIK-İŞ Sendikasına üye olmaları nedeniyle işten atılan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, son yıllarda ülkemizde kuraklığın arttığına ve sulamada kullanılan elektrik fiyatlarının düşürülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, AKP iktidarının, gülümseyerek eleştirilmeye bile tahammül edemeyişini kınadığına ve Başbakanlığa yeni koruma görevlileri alınmasından vazgeçilmesini istediğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP Hükûmetinin devleti, yargıyı ve Parlamentoyu daha fazla yıpratmadan derhâl istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, bankalarda hesap işletim ücreti kesilmesi uygulamasına çare bulunması gerektiğine ve Başbakanın Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’daki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

9.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Barzani’nin televizyonu Rûdaw’da ülkemizin bazı illerinin sözde Kürdistan haritasında gösterildiği bilgisinin doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, pazar günleri iş yerini açmak isteyen esnafa ruhsat verme yetkisinin tekrar belediyelere verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Karacabey’deki çiftçilerin Ova Köyleri Sulama Birliğine borçları nedeniyle çok zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Balyoz davası sonucunda mahkûmiyetleri kesinleşen subayların askerî cezaevinde kalmaya devam etmeleri gerektiğine ve bu konuyu Millî Savunma Bakanının dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, özel orman alanlarında imar planlarına ve kentsel tasarım projesine göre inşaat yapılabilmesiyle ilgili düzenlemeye ilişkin açıklaması

14.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun Kaz Dağlarından elini çekmesini istediğine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 15 Ocak Nazım Hikmet’in doğum gününe ilişkin açıklaması

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, RTÜK’ün yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını haber yapan televizyon kanallarına uyarı cezası vermesine ve Hükûmeti, basını susturma ve kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toros Dağlarında 3.627 adet maden arama ve taş ocağı ruhsatı verilerek ormanların ve suların yok edildiğine ilişkin açıklaması

18.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

19.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul Paşaköy Maden İşletmesi için verilen izinden dolayı Orman ve Su İşleri Bakanını istifaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasından kredi kullanan çiftçilerin durumuna ilişkin açıklaması

21.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, denizlerde de güçlü olmamız gerektiğine ve Türk Deniz Kuvvetlerinin durumuna ilişkin açıklaması

23.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/821)

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/822)

3.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 27 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm bağlantılarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/823)

B) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010, 07.02.2011, 25.01.2012 ve 05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92’nci Maddesi Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1363)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla 11/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, bir TİKA koordinatörünün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/33470)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının Bulgar Türklerine yönelik çalışmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/34745)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının Türkmenlere yönelik çalışmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/34746)

4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının yurt dışında yaşayan Kürtlerle ilgili yaptığı çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/35179)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, toplu açılış törenlerine ve açılışı yapılan tesislere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/35706)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.01’de açılarak altı oturum yaptı.

Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Kıbrıs Türklerinin liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl dönümüne,

Mardin Milletvekili Erol Dora, cezaevlerinde yaşanan sorunlara,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Ali Halaman, son günlerde korucuların pusu kurularak öldürülmelerine Meclisin dikkatini çekmek istediğine,

Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkaleli Gazeteci Cemal Oral’ın saldırıya uğramasını kınadığına,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili haber yapan veya Hükûmetin lehinde haber yapmayan televizyon kanallarına aşırı derecede cezaların kesildiği iddialarına,

Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, çocuk gelinler sorununun çözümü için Hükûmetin acilen gerekli düzenlemeleri yapması gerektiğine,

Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli’de Zekiye Gündoğdu Yurdunda kalan bazı öğrencilerin Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle yurttan atılmalarına,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, genel sağlık sigortası primlerinin neye göre hesaplandığını öğrenmek istediğine,

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, faili meçhul cinayetlere,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kıbrıs Türklerinin liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl dönümüne ve sanal ortamda konut projeleri oluşturularak yapılan satışlar konusunda Hükûmetin önlem alması gerektiğine,

İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, kentsel dönüşüm uygulamalarındaki başıbozukluğa,

Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Düziçi’ndeki Karasu Şelalesi’nin bir hidroelektrik santral yüzünden kuruduğuna ve bu şelalenin kurtarılması gerektiğine,

Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesinin vazgeçilmez olduğuna ve görevini yapan kurumları baskı ve kontrol altına almaya çalışmanın, demokratik seçimle iş başına gelmiş hükûmetlerin başvuracağı bir yöntem olmadığına,

Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan, Çanakkale Lâpseki Yeniceköy’den geçirilecek enerji hattının insanlara ve şeftali bahçelerine zarar vereceğine,

Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, Kıbrıs Türklerinin liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl dönümüne, Kırklareli Demirköy’deki sağlık hizmetlerinin yetersizliğine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, CHP Grubu olarak, Kıbrıs Türklerinin liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün ve yine Kıbrıs Türklerinin büyük önderi Rauf Denktaş’ın ölüm yıl dönümlerine, Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve Avrupa Birliğine tam üye olma yolundaki mücadelesini gönülden desteklediklerine,

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, bakkalların sorunlarına,

Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu, Hükûmetin, Trabzon Numune Hastanesinin yerinde kalmasını isteyen vatandaşların sesine kulak vermesi gerektiğine,

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kıbrıs Türklerinin liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl dönümüne,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, Maliye Bakanlığı personelinin sorunlarının (10/818),

Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için yapılması gerekenlerin (10/819),

Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, iş kazaları ve işçi ölümlerinin nedenlerinin (10/820),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor’a “Hoş geldiniz.” denildi.

BDP Grubunun, 12/11/2013 tarihinde BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından 1990’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan katliam ve köy yakmalarının ortaya çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (4295 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

MHP Grubunun, 2/1/2014 tarih ve 1954 sayı ile Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve arkadaşları tarafından Sapanca Gölü’nde sanayi kuruluşlarının kontrolsüz su çekmesi ve gölü besleyen suların ticari firmalarca alıkonulması, diğer taraftan birçok olumsuz çevresel faktör nedeniyle çok önemli bir kot düşmesi meydana gelmesi ve göl sularının tehlikeli şekilde çekilmesiyle başlı başına bir çevre felaketine doğru gitmekte olan gelişmelerle ilgili sorunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,

CHP Grubunun, 8/10/2013 tarihinde Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 21 milletvekili tarafından Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde yapılması planlanan katı atık bertaraf tesisi ile ilgili işlemlerin incelenmesi ve tesisin çevreye olası olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1040 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

Genel Kurulun 15 Ocak 2014 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 522 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler” kısmının 3’üncü sırasına alınmasına, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,

Sakarya Milletvekili Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner için yerinden sarf ettiği bazı ifadelere,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Van Milletvekili Burhan Kayatürk, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,

İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Van Milletvekili Burhan Kayatürk’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,

İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna,

İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna,

Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna,

Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna,

İstanbul Milletvekili Halide İncekara, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

(10/753, 754, 755, 756, 757, 758, 759, 760, 761, 762, 763, 764, 765) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan ve AK PARTİ Grubuna düşen 1 üyeliğe Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak seçildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

5’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve Faaliyetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/764) (S. Sayısı: 459),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasına alınan, Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı ve 3 Milletvekilinin; Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/1908) (S. Sayısı: 522) görüşmeleri tamamlanarak,

4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/843) (S. Sayısı: 517) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamasından sonra,

Kabul edildi.

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in 522 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına ve AK PARTİ Grubuna,

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,

Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 522 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 16 Ocak 2014 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.32’de birleşime son verildi.

 

                                                         Şükran Güldal MUMCU

                                                                 Başkan Vekili

 

            Mine LÖK BEYAZ                      Fehmi KÜPÇÜ                 Bayram ÖZÇELİK

                  Diyarbakır                                     Bolu                                   Burdur

                   Kâtip Üye                                 Kâtip Üye                            Kâtip Üye

 

II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                          No: 67

16 Ocak 2014 Perşembe

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Devlet Cenaze Törenleri Hakkında Kanun Teklifi (2/1939) (Plan ve Bütçe; Adalet; Dışişleri ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:  30/12/20013)

2.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un; Sapanca Gölü ve Çevresinin Korunmasına Dair Kanun Teklifi (2/1940) (Tarım, Orman ve Köyişleri; İçişleri ile Çevre Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.01.2014

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1941) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.01.2014)

4.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun; 17 Aralık Gününün Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1942) (Adalet ile İçişleri  Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.01.2014

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1943) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.01.2014)

6.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu'nun; 6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 1'inci Maddesinin (5) Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1944) (Plan ve Bütçe ile İçişleri) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.01.2014)

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Türk Ticaret Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1945) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2014)

8.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan'ın; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1946) (Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.01.2014)

9.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1947) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2014)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 Milletvekilinin, Mersin Akkuyu'da kurulacak nükleer santralin çevreye ve insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/821) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2012)

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 Milletvekilinin, sert geçen kış şartları nedeniyle hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/822) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2012)

3.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 27 Milletvekilinin, 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşanan olayların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/823) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2012)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Akçakese köyündeki bir arızaya ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/34584)

2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Başiskele ilçesinde bir mahalleye Telekom hattı çekilmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/34771)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bazı Alevi vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35470)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engelli vatandaşlara yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35471) 

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, açılışını yaptığı tesisler ve yapılan açılış törenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35472)

6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, LPG’ye yapılan zamlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35473)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir davanın sanıklarından birinin polisle ilgili işkence iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35474)

8.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Otizm Eylem Planı’nda sağlanan gerçekleşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35476)

9.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş için yapılması planlanan anıt mezara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35477)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, astsubayların özlük haklarına ve astsubay intiharlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35479)

11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından personele ödenmesi gereken bir meblağın personele dağıtılmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35481)

12.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, mahkeme kararıyla kapatılan bir taş ocağının tekrar faaliyete geçtiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35482)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, meteoroloji mühendisliği kadrolarına ve yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35483)

14.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı olayları nedeniyle avukat ve memurlar hakkında başlatılan soruşturmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35484)

15.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun lağvedileceği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35486)

16.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Türk vatandaşlarının yaşadığı vize sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35487)

17.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Merkezi Sistem Ortak Sınavına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35489)

18.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, istifa eden iki generale ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35491)

19.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, gözaltına alınan Suriye uyruklu iki kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35492)

20.- Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in, depremden sonra Van’da oluşturulan konteyner kentlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35493)

21.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, bazı ihalelerdeki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35494)

22.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, bir derneğe bağışta bulunduğu için soruşturulduğu iddia edilen bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35496)

23.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, bir üniversitedeki Atatürkçü Düşünce Kulübünün kapatıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35497)

24.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, TRT’de yapılan bir programa ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/35498)

25.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, il özel idareleri tarafından koruyucu ailelere ödenen aylıklara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35508)

26.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, koruyucu ailelere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35509)

27.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, kapatılan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün il özel idarelerine devredilen taşradaki sosyal hizmet kuruluşlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35510)

28.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun lağvedileceği iddialarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35511)

29.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, taşeron işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35512)

30.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, Genel Sağlık Sigortası uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35513)

31.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’da Toplum Yararına Program kapsamında yapılan işçi alımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35514)

32.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, iş kazası sonucu vefat eden bir madenciye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35515)

33.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, ÇED raporuna ihtiyaç duyulmadan Malatya’da maden ocağı kurulması izni verildiği iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35516)

34.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında TOKİ tarafından satılan arsalara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35517)

35.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, traktörlere hurda teşviki verilmesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35520)

36.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Elazığ’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35521)

37.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman ve Bitlis’teki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35522)

38.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Şırnak’taki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35523)

39.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Hakkâri’deki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35524)

40.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Osmaniye’deki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35525)

41.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Mardin’deki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35526)

42.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35527)

43.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35528)

44.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35529)

45.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Ağrı’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35530)

46.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, hakim ve savcılara koruma tahsis edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35531)

47.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, ülkemiz üzerinden gerçekleştirildiği iddia edilen silah sevkiyatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35532)

48.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35533)

49.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, Van depremzedelerinin karşılaştığı sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35534)

50.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Şabanözü ilçesindeki yolların yeni asfaltlanmasına rağmen bozulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35535)

51.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında büyükşehir belediyesi bulunan illerde belediye ve özel halk otobüslerinin karıştığı trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35536)

52.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında büyükşehir belediyesi bulunan illerde dolmuş ve taksilerin karıştığı trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35537)

53.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Denizlispor taraftar grupları arasında çıkan kavgada bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35538)

54.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, çözüm sürecinde teslim olan terör örgütü mensuplarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35539)

55.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, intihar eden polis memurlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35540)

56.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Kadıköy Rıhtımında meydana gelen çökmeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35541)

57.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, zihinsel engellilerin öğrenim imkanlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35542)

58.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, LYS 3 Türk Dili ve Edebiyatı sınavlarında sorulan sorularda yanlışlıklar olduğu iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35543)

59.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, araştırma görevlilerinin yaşadığı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35544)

60.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’deki taşıma ihalelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35545)

61.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’de taşımalı eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35546)

62.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, OECD’nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programının 2012 Yılı Eğitim Kalite Raporuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35547)

63.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, bazı danışmanların ihalelere aracılık yaptığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35548)

64.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görevde olan ya da atama bekleyen öğretmenlerin intiharlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35549)

65.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, öğrenci affına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35550)

66.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, farklı eğitim düzeylerindeki öğrencilerin maliyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35551)

67.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, bir yardım kampanyasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35552)

68.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, İstanbul Ataşehir’de engellilere yönelik hizmet veren okuldaki bazı sınıfların kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35553)

69.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35554)

70.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Mardin’deki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35555)

71.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Osmaniye’deki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35556)

72.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Hakkâri’deki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35557)

73.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Şırnak’taki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35558)

74.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman ve Bitlis’teki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35559)

75.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Elazığ’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35560)

76.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Ağrı’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35561)

77.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35562)

78.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35563)

79.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’da Toplum Yararına Program kapsamında yapılan işçi alımlarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35564)

80.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Atasu Barajı Atık Su Arıtma Tesisi Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35565)

81.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Şimşirli Köy İrtibat Yolları Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35566)

82.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Söğütlü Vadisi Islahı Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35567)

83.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı projelere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35568)

84.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, DSİ’ye ait bazı projelere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35569)

85.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bir derenin ıslah projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35596)

86.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Manahos Vadisi Islah Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35597)

87.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Yomra Deresi Islah Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35598)

88.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Yomra Şana Deresi Islah Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35599)

89.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Zarha Deresi Islah Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35600)

90.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Karaçam Papar Deresi Islah Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35601)

91.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı derelerin ıslah projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35602)

92.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı vadilerin ıslah projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35603)

93.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı derelerin ıslah projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35604)

94.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Türk Hava Yolları ve Anadolu Jet uçaklarının karıştıkları kazalar ile bu şirketler bünyesinde çalışan yabancı personel sayısına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35608)

95.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türk bayrağı taşıyan deniz araçlarının sayısı ile gemi sanayinin geliştirilmesi için yürütülen projelere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35609)

96.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Metrobüs Sistemine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35610)

97.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Türkiye’nin bir uluslararası sözleşmeye taraf olmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35612)

98.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, depremde hasar gören Van Devlet Tiyatrosu ve Van Kültür Merkezi binalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35614)

99.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, resen emekliye sevk edilen kişilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35616)

100.- İstanbul Milletvekili İhsan Barutçu’nun, insülin ve şeker ölçüm cihazlarının karşılanmasında yaşanan sorunlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35619)

101.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, İŞKUR’un resmi internet sitesindeki başvuru formunda yer alan bir okula ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35620)

102.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, gözaltına alınan bir avukata işkence yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35621)

103.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Van’da konteyner kentte yaşayanların sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35622)

104.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Van’ın Erciş ilçesinde bir konteyner kentte yaşayanların polis tarafından taciz edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35623)

105.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, bir askeri okula ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35624)

106.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 2007 yılında yapılan bir operasyon sonrası kaybolan bir üstteğmene ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/35625)

107.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, askeri güvenlik yolu inşaatlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/35626)

108.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, radyasyonlu atıklara ve radyasyona maruz kalan kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35627)

109.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Van’da TOKİ tarafından inşa edilen deprem konutlarının değerinin üzerinde satıldığı iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35629)

110.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, bir ilçe milli eğitim müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35631)

 

 

16 Ocak 2014 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, “4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü” nedeniyle söz isteyen Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, 4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü” dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 30 Kasım 1990 tarihinde Türkiye Taşkömürü Kurumu iş yerlerinde başlayan madenci grevi aynı gün tüm aile bireylerinin katılımıyla bütün bir şehrin grevine dönüşmüş ve sonrasında da Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerinin desteğini almıştır.

Maden işçilerinin ve Zonguldak halkının haklı mücadelesi otuz altı gün sürmüştür. Duyarsızlığın sürmesi üzerine, Genel Maden İşçileri Sendikası önderliğinde maden işçileri ile Zonguldak, Bartın, Karabük illerinden oluşan bölge halkı, 4 Ocak 1991 tarihinde Zonguldak’tan Ankara yürüyüşünü başlatmıştır. Kar kış demeden yollara çıkan yaklaşık 150 bin insan, beş gün boyunca yollarda, dağda, bayırda büyük bir kararlılık ve disiplinle sloganlarını haykırmış, sesini Ankara’ya duyurmuştur. “Büyük Madenci Grevi” ve “4-8 Ocak Zonguldak-Ankara Yürüyüşü” asgari ücret düzeyinde çalışan, yerin yüzlerce metre altında ülkemiz ekonomisine ve sanayisine katkı vermek için canını, kanını ortaya koyan maden işçilerinin bir emek ve demokrasi mücadelesidir.

1848 yılında Zonguldak havzasında taş kömürü üretimi başlamış, başta Fransızlar olmak üzere çok sayıda yabancı devlet havzada kömür üreterek kendi ülkelerinin sanayisine katkı vermişlerdir. 1940 yılında Zonguldak taş kömürü havzasında taş kömürü üretimi devletleştirilmiştir. Zonguldak ve bölge insanı, biri Osmanlı İmparatorluğu döneminde olmak üzere 2 kez mükellefiyet altında maden ocaklarında zorla çalıştırılmışlardır. Bu zorlamanın nedenlerinden biri de taş kömürünün stratejik önemidir.

Ülkemizin sanayileşmesinin temel ham maddelerinden ve enerji kaynaklarından biri olan taş kömürü, ülkemizde sadece Zonguldak havzasında bulunmaktadır. Taş kömürü koklaşabilir özelliği nedeniyle demir çelik sektörünün ana ham maddelerinden biridir. Yüksek kalorisi nedeniyle çay ve çimento fabrikaları gibi diğer sektörlerde de kullanılmaktadır.

Taş kömürünün düşük kalorili bölümünden ise termik elektrik santrallerinde elektrik enerjisi üretilmektedir. Ereğli Demir Çelik Fabrikası, Karabük Demir Çelik Fabrikası, Çatalağzı Termik Elektrik Santrali ile Filyos Ateş Tuğla Fabrikasının bölgeye kurulmasının nedeni taş kömürünün bu bölgede üretiliyor olmasıdır.

1980 ve özellikle 1990 arasında Türkiye Taşkömürü Kurumunda çalışan işçi sayısıyla birlikte taş kömürü üretimi de azalmaya başlamıştır. Türkiye'nin yıllık taş kömürü tüketimi 20-25 milyon tondur. Oysa, Zonguldak havzasında kamu ve özel sektör eliyle üretilen taş kömürü yıllık 3 milyon tondur. Bu durum, ülkemizin her yıl daha çok taş kömürü ithal etmesine neden olmaktadır. 2011 yılında taş kömürü ithalatına 4 milyar dolar ödenmiştir. 2012 yılında ise bu rakamın 5 milyar dolara ulaştığı belirtilmektedir. Bu tabloyu tersine çevirebilmek amacıyla, 2004 yılında Hükûmetimiz tarafından Türkiye Taşkömürü Kurumunda başlatılan yatırımlar sürmektedir. Bugüne kadar gelen süreçte, bu vefakâr ve çileli işçi kesimi için gerekenin yapılması, madencilerin ve madenciliğin hak ettiği değeri kazanması için AK PARTİ hükûmetlerimiz, madencilik politikalarını uluslararası standartlarda, dünyaya açık, ulusal kalkınmayı tetikleyecek bir şekilde planlamışlardır. TTK bugün, taş kömürü üretimini en kısa sürede artırabilecek duruma gelmiştir. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüğü 2011 yılında 1.400 işçi talebinde bulunmuştur ancak bu talebin karşılanmadığı ve emekliliklerin sürmesi nedeniyle 2012 yılında, talep ettiği işçi sayısını 2.492’ye çıkarmıştır. Kurumdan emeklilikler ise hâlâ sürmektedir ve işçi açıkları, iş sağlığı ve güvenliğini de tehdit eder hâle gelmiştir. Bu nedenle, TTK’nın işçi açıklarının giderilmesi yönündeki çalışmalarımız devam ediyor. Bugün, maden işçileri daha çok üreterek ülkemiz ekonomisine daha çok katkı vermek istiyorlar. Dünyanın en ağır ve riskli iş kolunda, yerin yüzlerce metre altında çalışan maden işçilerinin özverisi her türlü takdirin üzerindedir.

Zonguldak ilimizde her evde madende çalışan bir eş veya oğul vardır. Eşini ve oğlunu madene uğurlayan Zonguldak kadını, umutla sağ salim dönüş yolu bekler. Bugüne kadar madenlerde hayatını kaybetmiş bütün maden şehitlerine Allah’tan rahmet dilerken madenlerde canı pahasına alın teri döken tüm madencilere yüce Yaradan’ın kolaylıklar vermesini diliyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ulupınar.

Gündem dışı ikinci söz, ülkemizde küresel ısınmanın çevre ve insan hayatına etkileri hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğru’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ülkemizde küresel ısınmanın çevre ve insan hayatına etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Küresel ısınmanın çevre ve insan sağlığına etkileri konusunda söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’mizin her tarafında yoğun kuraklık ve yağış azlığı yaşanıyor. Ülkemiz, önümüzdeki yıllarda, küresel ısınmaya en fazla maruz kalacak ve etkilenecek ülkeler arasındadır. Kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kalan ülkemizde bugünlerde yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık, haksız para kazanma konusu almış başını gidiyor. Bütün bunların üzerinde ciddi manada durması gereken Hükûmet de maalesef bunları bir kenara bırakırken ülkemiz için çok önemli olan küresel ısınma ve bunun çevreye ve insan hayatına etkilerini de maalesef unutuyor.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde büyük bir kuraklık tehlikesi olup artacağı da görülmektedir. Bundan dolayı da bugünlerde vakit kaybetmeden bazı tedbirler alınmalıdır. Zaman geçirilmesi ülkemiz ve geleceğimiz için çok tehlikeli sonuçlar doğuracaktır. İklim değişiklikleri, çevreye, bütün canlı varlıklara, özellikle insanlarda kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik deri hastalıkları gibi birçok hastalıkları ortaya daha fazla çıkarabilir. Sıcaklık dalgaları ölüm oranlarını artırmaktadır. Özellikle solunum sistemi, kalp damar hastalıkları ve beyin hastalıklarına bağlı ölümlerde artışlarda etkili olabilir.

Sayın milletvekilleri, iklim değişikliği bazı bölgelerde kuraklık veya yağış artışlarına sebep olarak farklı durumlar oluşturuyor. Özellikle ülkemizde görülmeye başlanan sel felaketleri, hortum vesaire gibi doğal afetler bunun sonucudur. Sıcaklık artışı, ayrıca ekosistemdeki biyolojik çeşitliliği etkileyerek alerjik potansiyeli yüksek yeni bitkilerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Kuraklık sonucu kötü çevre koşulları üretimi etkileyerek insanları göçe zorlayabilir. Bunun sonucu büyük göçler olur, sosyal hareketler, sosyal patlamalar meydana çıkabilir. Ayrıca, sıcaklık artışı ve iklim değişikliği, havadaki ozon ve toz zerreciklerinin artışına yol açarak hava kirliliğini süratli bir şekilde artırabiliyor. Yağışlar azalınca çölleşme oluşmakta ve beraberinde de kum fırtınalarına sebep olabilmektedir.

Bütün bu iklim değişiklikleri olunca solunum sistemi hastalıkları açısından kronik nefes darlığı, astım hastalığı, alerjik nezle, zatürre ve viral solunum yolu hastalıkları görülme sıklığı süratli bir şekilde artmaktadır. Bu hastalıklara bağlı ölümler de beraberinde artıyor, hatta önümüzdeki zaman dilimlerinde korkuyoruz ki toplu ölümler bile olabilir. Yeryüzünde ortalama sıcaklığın 1-2 derece artışı, yeryüzündeki canlı türlerinin üçte 1’inin şartlarını değiştirerek ortadan kalkmalarına sebep olabilmektedir.

Bakınız, örneğin Porto Riko’da yapılan bir araştırmada, yağmur ormanlarında kurbağalardan geceleri koro hâlindeki bağırışlar artık maalesef kesilmiştir. Çünkü, koroya katkı veren kurbağa türleri tükenmiş, bölgede bulunan 17 türün 3’ü tamamen kaybolmuş, 7-8 tür ise sayıca azalmaya başlamıştır. Kurbağaların kaybedilmesinin felaketlere yol açabileceği uyarısı yapılmıştır. Çünkü, yok oluş kurbağalarla ortak besin zinciri içerisinde bulunan kuş ve böcek türlerini etkileyecek ve bu da yeni süreçlere sebep olacak, telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkarabilecektir. Bunların bazı örneklerini, örneğin, Karadeniz Bölgesi’nde, Kelkit Vadisi’nde, Kazova Ovası’nda görmekteyiz. Bütün bu olumsuz durumlar göz önüne alınınca iklimde görülen değişikliklerin azalması ve önlenmesi için mutlaka süratli bir şekilde acil önlemler alınmalıdır.

Bakınız, ülkemizin de taraf olduğu ve imzaladığı Kyoto Protokolü dâhil çevreyle ilgili kanunların uygulanması yakinen takip edilmelidir ve bu protokole mutlaka uyulmalı ve protokolün vermiş olduğu veyahut da göstermiş olduğu konular mutlaka yapılmalıdır. Denetim mekanizması çok dikkatli çalışmalı, tavizler verilmemelidir. Özellikle, ülkemizin içerisinde bulunduğu konumda en önemli sorun da burasıdır.

Bakınız, bazı işletmeler çeşitli noktalarda arıtma tesisleri kurmaktalar fakat arıtma tesisleri maalesef çalıştırılmadığı zaman birçok yerde -mesela, Yeşilırmak’ta, Kelkit Vadisi’nde biz bunları görüyoruz- kitle hâlinde balık ölümlerine rastlanmaktadır. Bu da denetimin tam olarak yapılmamış olduğundan ve o arıtma tesislerin çalıştırılmamış olmasındandır. Bundan dolayı da insan kaynaklı sera etkisi yapan gazlar kontrol altında tutulmalı, AR-GE çalışmalarına mutlaka çok farklı şekilde önem verilmelidir.

Sonuçta da hayatta en önemli varlığımız sağlıklı yaşam olduğuna göre yaşanabilir çevre duyarlılığının her kesimde olması gerekir diyor, Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için size teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru’nun küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle alakalı yaptığı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İklim değişikliğiyle mücadele konusu, hakikaten, dünyamızın en önemli küresel meseleleri arasında yer almaktadır. Ancak, tek başına bir ülkenin çözeceği bir mesele değildir, bütün dünyanın bu meseleyi topyekûn ele alması lazım. Ancak, bizim, bu mücadele için, hem ülke içinde hem de milletlerarası her düzeyde gerekli gayreti gösterdiğimizi burada açık bir şeklide ifade etmek istiyorum.

Milletlerarası toplantılara, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız olmak üzere, en üst düzeyde katılım sağlıyor ve gelişmeleri de yakinen takip ediyoruz. 2010 yılında, Sayın Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler 65’inci Genel Kuruluna, Sayın Başbakanımız da Yunanistan’da Akdeniz İklim Değişikliği Girişimi Toplantısı’na iştirak etmişlerdi. Bu toplantılara ben de katıldım. Ayrıca, 2010 yılında, ülkemiz açısından son derece başarılı geçen Meksika Cancun’daki toplantıya iştirak ettim. Orada, Türkiye’den giden arkadaşların heyet başkanlığını yaptım. Katıldığımız toplantılarda ülkemizin durumunu, ekonomik ve sosyal göstergelerini paylaştık. Sanayileşmekte olan bir ülke olarak sera gazı azaltım hedefiyle alakalı özel durumumuzu da anlattık.

Malumunuz olduğu üzere, ülkemiz özel şartları tanıdıktan sonra Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olmuştur. Türkiye Sözleşme’ye Ek-1 ülkesi ve OECD üyesi olarak taraf olmuştur. Ancak, Türkiye’nin tarihî toplam sera gazı emisyonları Ek-1 ülkeleriyle kıyaslandığında çok düşük bir seviyededir. Aslında, Türkiye’nin tarihi küresel sera gazı emisyonları arasındaki payı sadece ve sadece binde 4’tür. Bizim temel talebimiz, uzun dönemli azaltım ve uyum faaliyetlerinde ekonomik ve sosyal kalkınma konuları başta olmak üzere, millî ve bölgesel şartların göz önünde tutulmasıdır. Türkiye hızlı bir büyüme süreci içerisindedir. Yıllık ortalama enerji ihtiyacımızdaki artış hâlihazırda yüzde 7 ile yüzde 8 mertebesindedir. Kalkınma sürecinde ülkemizin uzun vadeli enerji ihtiyacının artması da normaldir. Bu sebeple, ülkemizin, herhangi bir yıl baz alınmak suretiyle emisyon azaltım hedefi alması gerçekçi değildir. Biz de bu çerçevede, özgün yani ülkemize has şartlarımızı ortaya koyan bir bildirimde bulunduk. Cancun Anlaşması’yla Türkiye’nin diğer Ek-1 ülkelerinden farklı şartlara sahip olduğu bütün ülkeler nezdinde tanınmıştır. Cancun Anlaşması, ülkemizin elini kuvvetlendiren bir metin olarak, 2001 yılında, özel şartlarımızın kabul edildiği Marakeş Zirvesi’nden sonraki en önemli başarıdır. Bu önemli başarının sağlanmasında 2009 yılında Kyoto Protokolü’ne taraf olmamızın çok büyük bir önemli payı vardır. Biliyorsunuz, bu protokol Büyük Millet Meclisimiz tarafından da kabul edilmişti. Ben bu vesileyle milletvekillerimize gönülden teşekkür ediyorum.

Kyoto Protokolü’ne taraf olduk ancak bir yandan da enerji, sanayi, ulaştırma, ormancılık, afet yönetimi gibi başlıklarda da çalışmalarımıza devam ettik. Ülke olarak kalkınmamızı sekteye uğratmadan çevreyle uyumlu politikaları uygulama yolundayız. Yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde su, rüzgâr ve jeotermal potansiyelimiz daha da verimli bir şekilde kullanılacaktır.

Ulaştırma sektöründe toplu taşımayı geliştirmek ve yaygınlaştırmanın yanı sıra, araçlarda yakıt kalitesini iyileştirmek ve biyoyakıt kullanımını desteklemek üzere yatırımları teşvik ediyoruz. Özellikle ulaştırma, toplu taşıma alanında Türkiye hakikaten büyük mesafeler katetti. Nitekim, ilk defa yüksek hızlı trenlerin devreye sokulması, Marmaray’ın işletmeye alınması sera gazı emisyonlarının azaltımında çok önemli rol oynamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iklim değişikliğiyle mücadelenin en önemli unsuru, şüphesiz, ormanlardır. Sera gazı yutak alanlarının başında ormanlar ve meralar gelmektedir. Dolayısıyla, ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi için büyük gayret gösteriyoruz. Orman alanlarımızı artırmak maksadıyla cumhuriyet tarihinin en büyük ağaçlandırma seferberliğini başlattık. Biliyorsunuz, bunu başarıyla tamamladık. Son on bir yılda 3 milyardan fazla fidan dikerek orman alanlarımızı 900 bin hektar artırdık. Böylece, orman alanlarında tutulan karbon miktarı… Yutak alanlar artmıştır.

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Kesilen ne kadar Sayın Bakan, kesilen ne kadar?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Kesilenler çok cüzi, kıymetiharbiyesi bile yok.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kesmeyin o zaman, hiç kesmeyin.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 3 milyar fidan…

Kesilenler zarurete mebni olarak kesiliyor. Yoksa, keyif için hiçbir şekilde ağaç kesilmez, artıyor. Hatta o zaman şunu söyleyeyim: Odun servetimiz yani bütün ormanlardaki ağaçların hacimlerini toplasak onu da artırdık. 2003 yılında bu 1,2 milyar metreküpken geçen yıl sonunda bu değer 1,5 milyar metreküpe çıktı.

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Kaz Dağlarında çatır çatır orman kesiyorsunuz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Hatta, sizler takdir etmeyebilirsiniz ama, bunu Birleşmiş Milletler takdir etti, OECD takdir etti, OECD Başkanı, Genel Sekreteri Türkiye’ye geldiği zaman dedi ki: “Türkiye ağaçlandırma ve erozyon kontrolünde dünya lideri.” diye Genel Sekreter söyledi. Birleşmiş Milletler Türkiye’deki ağaçlandırma çalışmalarını o kadar çok takdir etti ki…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Genel Müdürlüğü kapattınız.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hatta, yirmi yedi yıldan bu yana New York’ta sürekli yapılan Birleşmiş Milletler Ormancılık Zirvesi ve Forumu, dünyada ilk defa New York dışında, Türkiye’de geçen sene yapıldı ve o da İstanbul. Bundan gurur duymamız lazım.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Istranca derelerini neden kuruttunuz Sayın Bakan?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Nitekim, değerli arkadaşlar, ormanlarımızda yılda muhafaza edilen toplam karbon miktarı 1,1 milyar ton, ormanlarımızda. Ülkemizin ormanları yılda ortalama 38,7 milyar ton oksijen üretmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013-2017 yılları arasında beş yıl sürecek üç ayrı eylem planını daha uygulamaya koyduk, 2013-2017. Bu eylem planlarında ilk yılı başarıyla tamamladık. Bunlar; bir, Erozyonla Mücadele Eylem Planı. Yani, burada hem erozyonla mücadele ediyoruz hem ağaçlandırma, meraları ıslah ediyoruz ve böylece, yutak alanları dolayısıyla karbondioksit ve sera gazları tutma potansiyelini artırıyoruz.

İkincisi, Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı. Sayın vekilimiz çok güzel ifade etti, küresel iklim değişikliği sebebiyle hakikaten yağışlar, yağış rejiminde değişiklik oluyor; bütün dünyada sadece Türkiye’de değil. Yani, bakıyorsunuz, üç dört ayda yağacak yağmurun yirmi dört saatte düştüğünü görüyoruz veya bir kuraklık gösteriyor bazen. Bu yüzden biz bu selleri kontrol etmek için sadece dere ıslahları yapmıyoruz, aynı zamanda “yukarı havza” dediğimiz derelerin ve nehirlerin yukarı havzalarında özellikle Sel Kontrolü Eylem Planı’yla güzel bir çalışma başlattık. Yani, burada teraslama çalışmaları, dere ıslahları, sekiler, ağaçlandırma, mera ıslahları ve bu suretle yağışları oralarda kontrol etme cihetine gidiyoruz. İkinci eylem planımız bu.

Üçüncü de, baraj havzaları var, biliyorsunuz, çok sayıda barajımız, göletimiz var, bunların etrafına yeşil kuşak ağaçlandırması yapıyoruz. Bunu da tamamlayacağız çok şükür.

Özellikle iklim değişikliğiyle daha etkin bir mücadele gerçekleştirmek için 2011 yılında Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğünü kurduk. Hakikaten bu genel müdürlük çok başarılı hizmetler yapıyor şu anda ve bu projeleri genel müdürlük hazırlıyor, özellikle erozyonla, iklim değişikliğiyle alakalı mücadele için gerekli çalışmaları ve bunların uygulaması da Orman Genel Müdürlüğümüz, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz, Doğa Koruma ve Millî Parklar ve Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz tarafından yapılıyor. Bu çalışmalardan birkaçını sizlere özetlemek istiyorum.

Bunlardan birincisi, Çölleşme ile Mücadele Eylem Programı, Çölleşme ile Mücadele Ulusal Strateji Belgesi’nin hazırlanması. Bunlar hazırlanıyor. Ayrıca, ikincisi, Sürdürülebilir Arazi Yönetimi ve İklim Dostu Tarım Uygulama Projesi. Bu da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızla birlikte devam ediyor. Üçüncüsü de Kurak Ve Yarı Kurak Alanlarda Ağaçlandırma Ve Rehabilitasyon Rehberi’nin hazırlanması. Yani bu çok önemli, özellikle ağaçlandırmada, kurak bölgelerde ağaç yetiştirmek fevkalade zor. Dolayısıyla, biz şu anda o bölgelere uygun fidan üretimine başladık. Hatta sadece Türkiye’de değil, dünyada şu anda bu kurak bölgelerdeki 14 ülkeyle de iş birliği yapıyoruz. Böylece, kurak bölgelerde toprağı fikse edecek fidanların üretimini yapıyoruz. Nitekim Konya Karapınar’da, aynı zamanda Iğdır Aralık’ta bu konuda çok başarılı hizmetler yaptık, bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Bunun dışında, Afrika’da bulunan en az gelişmiş ülkelerin çölleşme, arazi bozulması ve kuraklıkla mücadele kapasitelerinin geliştirilmesi projesini başlattık. Hakikaten Afrika’daki pek çok ülkeye bu konuda destek veriyoruz. Hatta, özellikle Danimarka’nın Kopenhag şehrinde yapılan Taraflar Konferansı’nda ve aynı zamanda, Meksika’nın Cancun şehrinde yapılan Taraflar Konferansında pek çok ülke bu konuda, özellikle kurak bölgelere uygun fidanların üretilmesi konusunda bizden yardım istediler; bu çalışmalar devam ediyor. Ayrıca, Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi var, Sulak Alanlar ve İklim Değişikliği Projesi var; bu projeler devam ediyor. Yani Türkiye, bu konuda, inanın, üzerine düşen her türlü gayreti gösteriyor ama bu mevzularda biz tenkide, tavsiyeye açığız Bakanlık olarak, teklife açığız. Bu konuda değerli vekillerimin de tenkit, tavsiye ve teklifleri varsa, birlikte, bu küresel iklim değişikliğiyle mücadelede iş birliği yapmamız, el birliği yapmamız lazım. Ben, Sayın Vekilimiz Reşat Bey’in söylediği hususları da dikkatle dinledim, onları da not alacağım. Başka, diğer vekillerimden de bilgi aktarmak isteyen olursa fevkalade memnun oluruz.

Efendim, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en önemli bileşenlerinden biri de mutlaka su konusudur yani “Küresel iklim değişikliği acaba en çok neyi etkileyecek?” dediğimiz zaman, ilk etkileyeceği husus su kaynaklarıdır. Dolayısıyla, buna çok büyük önem veriyoruz. Nitekim, bu bağlamda, biliyorsunuz, DSİ, Bakanlığıma bağlı, Türkiye'nin yüz akı bir kurumu, çok başarılı hakikaten. Bunun dışında, su konusunda daha bütüncül bir yaklaşım yapmak, su konusunda havza bazında planlar yapmak üzere, 2011 yılında, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünü kurduk. Bir de ayrıca, Türkiye Su Enstitüsü (SUEN) adıyla bir başka başkanlık kurduk. Bu da dünyadaki suyla ilgili bütün gelişmeleri takip ediyor. Bu konularda da sayın vekillerimiz alakadar olursa bu konulardaki faaliyetleri de ben kendilerine arz eder veya e-posta mesajıyla…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Osmaniye’de Karasu Şelalesi kurudu Sayın Bakan, Karasu Şelalesi. Yüz yıllardır akıyordu.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Şelale kurudu Sayın Bakanım, Sabun Suyu üzerinde…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Doğru da şimdi…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hollywood’dan gelip film çekiyorlardı orada.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Evet, şimdi onları, efendim şöyle…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sizin filmleriniz yüzünden şelale kurudu!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – O zaman ben şunu ifade edeyim: Yani, Türkiye bir defa sulak bir bölgede değil, yarı kurak iklim bölgesinde yani Türkiye su zengini bir ülke değil, su fakiri de değil ama suyunu ancak -sınırlı imkânlarla- çok iyi yönettiği zaman suyu kendisine yetecek olan bir ülke. Nitekim, bakın, Türkiye’de hem yağışlar zamanla çok değişiyor, bizde yaz aylarında su ihtiyacı azamidir, yaz aylarında yağış olmaz, yani mevsimlere göre çok değişiyor.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Kuraklıktan değil, HES’ten kurudu, HES’ten.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir de özellikle bölgelere göre de çok değişiyor. Doğu Karadeniz’de yılda 2.500 milimetre yağış düşerken Konya’da, Karapınar civarında 250 milimetre yağış düşüyor. Dolayısıyla, yapacağımız şey şudur: Mutlaka… Türkiye’de bu yüzden, sayın vekilim, barajların yapılması keyfîlikten değil, teknik bir zaruretten kaynaklanıyor. Çünkü bakın, kuraklığı önlemek için…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – İyi de kuraklık var, ekini, tarlayı sulayacaklar, şu mevsimde suya ihtiyaç var; HES’çiler kuruttu.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz anlatayım ben. Ben bu işle ilgili… Ömrümü bu işlere vakfettim.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Siz ömrünüzü vakfettiniz, suları da küresel sermayeye vakfetmişsiniz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, ben şunu ifade edeyim, bununla mücadele etmek için yapılacak şey şudur: Biz mücadele ediyoruz ve bakın, pek çok ülkede su sıkıntısı var ama bizde kuraklığa rağmen hiçbir şehirde su sıkıntısı yok, sular akıyor, akmaya devam edecek, bunu söylüyoruz. Bundan daha iyi bir su yönetimi olur mu? Sulamada sıkıntı olmayacak. Kaldı ki bir de size şu müjdeyi vereyim: Yağışlarda geliyor Allah’a şükür, merak etmeyin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, temiz suları kirletiyoruz mesela.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, netice itibarıyla, bakın, bu yüzden…

Müsaade ederseniz toparlayayım sayın vekilim, sizin sorularınız varsa…

Bu yüzden son on bir yılda inşa ettiğimiz 1.763 tesisin 268’i baraj. Ayrıca, bir de kuraklıkla mücadele etmek için, hem taşkınlar, erozyon kontrolü için şu anda biz Bin Günde Bin Gölet ve Sulama Projesi’ni başlattık. Bu yıl sonunda da bitiyor süre ama bu büyük bir hedefti, bin tane gölet ve sulaması. Yani bizim dönem dâhil, geçmiş yılda 400-450 kadar gölet yapılmış ama şimdi, üç yılda bin tane gölet ve sulaması dâhil yapalım dedik. Bunun 334 tanesi geçen yıl sonunda tamamlandı, açılışa fırsat bulamadı Başbakanımız. İnşallah, bu yıl sonunda bin taneye tamamlayacağız. Yani bununla ne yapacağız? Bununla şunu yapmak istiyoruz: Bir, suyumuzun yüzde 73’ü sulamada kullanılıyor. Dolayısıyla, sulamada bir tasarruf yapmamız lazım. Bu maksatla, açık sulama sistemlerini terk ettik sayın vekillerim, tamamen, mümkün olduğu yerlerde kapalı sistem yani yağmurlama ve damlama sulamalara geçtik.

Bunun dışında büyük projeleri yürütüyoruz; GAP ilerliyor, KOP, DAP (Doğu Anadolu Projesi) ve şimdi Trakya’da “TRAGEP” adıyla Trakya Gelişim Projesi devam ediyor. Özellikle havzaları kontrol ediyoruz. Nitekim, bu maksatla Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından iklim değişikliği koordinasyonu kapsamında iklim değişikliğine uyum konusunda ulusal koordinasyon sağlanıyor. Taşkın yönetim planlarının hazırlanması projeleri var. Kuraklık yönetim planlarını hazırlıyoruz şu anda. Yani bu maksatla gerek Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz gerekse Devlet Su İşleri Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, SUEN, Orman Genel Müdürlüğü, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü; buralarda bir çalışma grubu kurduk sayın vekillerim. Türkiye’de ilk defa biz ihtisas grupları ve çalışma grupları teşkil ettik; artık her mühendis mutlaka belli bir saha seçerek o konuda ihtisas sahibi oluyor. Türkiye’de bu ilk uygulama. Bu çalışma gruplarıyla inşallah bu konuda elimizden gelen gayreti göstereceğiz ve küresel iklim değişikliğiyle mücadelede gerekeni yapacağız, yapıyoruz ve gerçekten de çok başarılı neticeler alıyoruz çünkü pek çok ülkede kuraklık… Mesela, 2007 yılında kuraklık oldu, biz İstanbul’da su sıkıntısını aştık; büyük su sıkıntısı vardı ama vatandaşa hiç hissettirmedik. 2007 yılında Türkiye’de son seksen yılın en büyük kuraklığını yaşadık. Ankara’da belki bir hafta sıkıntı oldu ama ondan sonra vaziyete hâkim olduk, bütün Türkiye’de su verdik. Şimdi, gene bir kuraklık var 2014 yılında. Yani Türkiye’de zaman zaman kuraklık oluyor; yedi yılda bir, genelde yedi, sekiz yılda bir orta büyüklükte kuraklık oluyor ama on dokuz, yirmi yılda bir de daha büyük kuraklık oluyor. Yapacağımız şey kuraklıklara karşı, sel baskınlarına karşı mücadele etmek, bu konuda birtakım fikirler varsa bunları birleştirmek. Sizlerin fikirleri de önemli çünkü biz şuna inanıyoruz: Fikirler çatıştıkça ortaya çok daha güzel birtakım düşünceler çıkar. Zaten Ziya Paşa’nın da ifade ettiği gibi: “Barikayı hakikat müsademeyi efkârdan neşet eder.” Yani hakikat kıvılcımı fikirlerin çatışmasından ortaya çıkar. Bu bakımdan sizlerin görüşleri varsa bunları yazılı, elektronik postayla verirseniz hatta zaman zaman arzu ederseniz Mecliste biz bu işle ilgili arkadaşlarımıza bilgi sunalım, onların tenkit ve tavsiyelerini alalım diye teklif ediyorum. Böyle bir konuyu gündeme getirdiği için Değerli Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru’yada çok teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakanım –kürsüdeyken- Adıyaman ilimizde, şehrin kirli kanalizasyon sularının tamamı Atatürk Barajı’na akmakta. Benim sizden istirhamım yani bu kirlenmeyi de engellemek lazım. Bu Adıyaman ilimizin kanalizasyon işini ne yapacaksınız? Hakikaten Atatürk Barajı perişan durumda.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sürem varsa bunları söylerim ama size özel bilgi verelim.

BAŞKAN – Sonra bir konuşursunuz herhâlde gidip.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bütün suların kirlenmesiyle ilgili tip projelerimiz de var, onları özel bilgi verelim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, dış politikalardaki gelişmeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Pavey.

3.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, dış politikadaki gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

ŞAFAK PAVEY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söylemiştim, yarattığınız canavarın sizi teslim alması içten bile değildi. Uyarımı kulakları sağır eden bir sessizlikle karşılayıp hayatımı dart tahtasına çevirdiniz, hatta komutla saldıranlar sahiplerini bile utandırdılar ve bu günlere geldik. Yurdumuz oyun tahtanıza döndü, dış ilişkilerden medyaya, eğitimden asayişe, nereye elimizi atsak dökülüyor. Tarihimiz boyunca hiç görülmemiş, akıl dışı, siyasi, sosyal, ekonomik, hukuk anlamında pespayelik içindeyiz. Devlet aklını tarikatlara emanet edip ülkemizi Pakistanizme teslim ettiniz. “En acımasız savaşlarda en vahşi savaşçıları gördüm, böyle vahşet görmedim.” demişti kamplarınızı gezen gazeteci Coşkun Aral. BM denetiminden korumak için mülteci değil, konuk saydığınız cihatçılardan söz ediyorum. Böylece istedikleri gibi çıkıp cihat için kafa kesip dönebiliyorlardı.

Esad’ı diktatör olduğu için değil, Nusayri olduğu için devirmeyi planladınız. Diktatörlerle derdiniz olsaydı Sudanlı El Beşir kankanız olmazdı. Esad’ı diktatör olduğu için değil, Nusayri olduğu için devirmeyi planladığınızı söylemiştim. Mart 2011’de başlayan protestoları bölgesel savaşa çevirdiniz bu yüzden. El Kaide’nin Suriye’ye girişini sağladınız, resmî-sivil toplum kuruluşunuzun görünmez tırlarıyla silahlandırdınız. İnsani yardımın itibarını yerle bir ettiniz. Dünyanın sakındığı El Kaide uğruna çok kültürlülük incimiz olan Hatay’ı feda ettiniz. Bizi, komşusunun ülkesi yanıp kül olurken çıra taşıyan fırsatçılar hâline düşürdünüz. Reyhanlı’da bomba atanı değil, duyuranı, Utku Bal’ı tutuklayıp işkenceden geçirdiniz; tıpkı yolsuzluk yapanı değil, soruşturanı görevden aldığınız gibi.

Suriye’de gösteriler başladığında mezhepsel akıl dışılığa teslim olmasaydınız iyi bir sivil önderlikle, en az zayiatlı bir reformla sonuçlanabilirdi. Yabancı cihatçılar karışınca Suriye halkının reform rüyası çalındı. Sivil eylemler yerine askerîleşme fikri Suriye’ye Suriyeli olmayanlar tarafından enjekte edildi. Ne kadarını biliyor, ne kadarına göz yumuyordunuz? Bu kanlı Orta Doğu klasiğinin ne kadarında senaristlik yaptınız?

Aral’ın ifadesiyle, iki ay sonra Emevi Camisi’nde namaz kılmayı vadeden emperyal iştahınız ağır bir insan maliyetiyle kursağınızda kaldı. Suriye gibi melez toplumlarda mezhepçilik durdurulamayan iç savaş demektir. Şimdi elinizde savaş içinde birçok savaş var. En iyi ihtimalle 97 bin ölü, 2 milyon perişan gerçek mülteci, fuhuş için satılan binlerce kadın, açlıktan kedi yiyen, çökmüş bir halk var.

Sizi uyardığımızda tuhaf bir tekerlemeyle karşılaştık: “Esed’e gittiniz.” Dünyada herhâlde daha mizahi bir durum olamaz. Bizi aile tatillerini Beşar Esad’ın sarayında yapanlar suçluyorlardı. Sizden Suriye politikanızda “Çok saftık. Bize CHP kumpas kurdu.” şakasını bile bekliyorum. Elbette, Suriye Başkanıyla görüştük çünkü bu vahşi geleceği öngörmüştük. Böylece, Birleşmiş Milletler diplomasisine karınca kararınca bir katkımız oldu.

Suriye politikanız iflas etti. Öngörmezliğinizle hayal edemediğiniz bir durumdasınız. Esad sorun olmak yerine çözümün bir parçası oldu. Uluslararası toplum Esad’la birlikte çalışmanın Esad’a karşı olmaktan daha çok kazandıracağını düşünüyor. Bu, radikal İslamcıların dehşetini gören uluslararası toplumun çıkarlarının Suriye Hükûmetiyle birleşmesi demek. Eğer diplomatik masada yer almak istiyorsanız savaşçı transferinden vazgeçmek zorundasınız ama vazgeçerseniz bu kez de kendi yarattığınız El Kaide canavarı öfkesini Türkiye’ye çevirecektir. Cephedeki cihatçıları dizginlemek gücü kimsede yok. Gerçeği bize sadece felaketler gösterir. Felaket davetiyesinin sahibi olarak Suriye politikanız trajik bir maskaralığa dönüştü, un ufak oldu. Sizi bu güzel havalar mahvetti diye düşünüyorum, o azametli ihtişam mahvetti. Işık sızdırmaz malikânelerinizde, zırhlı araçlarınızla, görmeden ve görünmeden yaşayarak, gelmiş geçmiş en varlıklı, en seçkinci siyasi hanedan oldunuz. Gündelik seçmenlerinizden o kadar uzaksınız ki olup bitenlerin ya farkında değilsiniz ya da umurunuzda değil ama bu çakma öz güven, içinde bulunduğunuz kargaşayı kapatmaya yetmiyor. Unutmayın ki Titanic de batıncaya kadar dünyanın en güzel gemisiydi.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Pavey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Pavey konuşmasında dış politikayla ilgili gelişmeleri anlatırken Suriye’deki zulmün sorumlusu AK PARTİ iktidarıymış gibi göstermeye çalıştı, pespaye bir dış politika olduğunu ifade etmeye çalıştı. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Hükûmetin politikalarını eleştirdi ama siz Hükûmet adına mı konuşacaksınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup Başkan Vekiliyim, Grup Başkan Vekiliyim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hükûmet orada oturuyor, kalksın cevap versin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – AK PARTİ Grubunun içinden çıkan Hükûmetle ilgili söylediği konuda söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş, buyurun, verin cevap.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, Hükûmet cevap versin. Efendim, Hükûmet orada boşuna mı oturuyor, çıksın cevap versin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Hükûmet acziyet içerisinde olduğu için…

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in yaptığı gündem dışı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada gülümseyerek şiddetli bir şekilde, acımasız bir şekilde eleştiri yapmak herhâlde sizin seviyenizi artıracak bir noktada değildir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sana mı soracağız, sana mı soracağız bizim seviyemizi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben sana sormuyorum. Sen benim ne konuşacağımla ilgili karar veremezsin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir gruba konuşuyorsun, dikkat et! “Seviye meviye” diye bir şey…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Nedir yani? Seviyeniz orta yerde. Seviyeniz kutuların içinde. Seviyeniz kutuların içinden çıktı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Burada hakaretleri ağzına alıp her türlü iftirayı yapan birine eleştirini yapmıyorsun. Sadece benim buradaki eleştirimden rahatsız oluyorsun. Niye sen rahatsız oluyorsun? Muhatabı orada, dinliyor; muhatabı orada, dinliyor, sana ne.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tamamını doğru söyledi.

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula hitap edin Sayın Elitaş. Karşılıklı konuşmayınız.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Seviyeniz kutuların içinde, çelik kasalarda.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen seviye belirleyecek adam mısın? Senin seviyen çukur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Benim adamlığımın zekâtı sana yetmez.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Kifayetsiz eleştiri yapıyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, Suriye’de bir zulüm var, Suriye’de insan faciası var, katliam var.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sudan’da da var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu katliam çerçevesinde ülkesini terk etmiş insanlar var, açlıktan perişan olmuş insanlar var. Türkiye bu insanlara kendi iktidarının, kendi diktatörünün yaptığı zulüm karşısında, insanlık dışı faaliyetler karşısında insanlığını ortaya koymuş ve o bölgedeki insanları Türkiye’de misafir etmiş.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sudan’da da var, Sudan’da.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye’de misafir olma imkânı bulamayan insanlara, Esad zulmünden kaçamayan insanlara o bölgede yapılan zulmü dünya kamuoyuyla paylaşmak… Sanki, Esad’ın halkına yaptığı zulümleri AK PARTİ iktidarının yaptığını göstermek pespaye bir düşünceden başka bir şey kesinlikle değildir.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Beşir’i kim çağırdı buraya, Beşir’i? 400 bin Hristiyan’ı öldürdü.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yazıklar olsun, bir ülkenin insan haklarını koruduğu bir çerçevede, o insanların zulüm içerisinde ezildiği bir noktada yardım etmeyi “pespaye bir düşünce” diye ifade etmek…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yardıma kimse bir şey demiyor, çarpıtma.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …“pespaye bir siyaset” diye söylemek pespaye düşünceden başka bir şey değildir.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Silah yardımı yapıyorsunuz be!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Sayın Şafak Pavey, konuşmasında Hükûmetin dış politikasına yönelik eleştiriler getirdi. Ona yönelik olarak Sayın Elitaş bir değerlendirme yaptı ama değerlendirmesinde kullanmış olduğu cümleler ve kelimelerle grubumuza sataşmada bulunmuştur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kendi cümlesiyle söyledim ben?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Pespaye” kelimesinden hareketle o sıfatı bize layık gören bir konuşma yaptı efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, kendi cümlesiyle söyledim, kendi cümlesini kullandım ben. Sayın Pavey, eğer cümlesini alırsa…

BAŞKAN – Şimdi, buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

Lütfen yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.

Fikir düzeyinde konuşalım, çok rica ediyorum.

Buyurunuz efendim.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, on yıl önceye gidelim arkadaşlar. 16 Aralığı 17 Aralığa bağlayan 2004 yılı gecesinde Türkiye Cumhuriyeti adına Brüksel’de müzakereler yürüten Sayın Başbakan, zamanın Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül Avrupa Birliğinden “tam üyelik müzakeresi” adı altında bir takvim aldılar. Öyle veya böyle, Avrupa Birliğine üyelik müzakeresi başlayan bir sürece girmiş oldu Türkiye.

Ondan on yıl sonraki, tam on yıl sonraki Türkiye fotoğrafına baktığımızda, Türkiye bugün ulusal birliğini kaybetmiş durumda; Türkiye, toplum kesimleri arasında kavga yaşayan bir ülke konumunda; demokrasiden, haklardan, özgürlüklerden uzaklaşmış bir ülke konumunda; “hak”, “hukuk”, “adalet” gibi kavramların özel yetkili mahkemeler tarafından katledilmiş olduğu bir ülke konumunda ve yine, yolsuzluk ve rüşvet gibi bir ciddi toplumsal çürümenin toplumun gündemine oturduğu bir ülke konumunda; “paralel devlet”, “derin devlet” gibi tartışmaların olduğu bir ülke konumunda. Bakın, nereden nereye gelmişiz.

Yine, dış politikaya baktığımızda, on yıl önce Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin ilk hükûmet döneminde geleneksel dış politikasını yürütürken, komşularıyla herhangi bir sorunu yok iken, dünyanın sayılı ülkelerinden biriyken bugün bütün komşularıyla kavgalı bir ülke konumunda.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Suriye’nin kendi halkıyla problemi var Akif Bey, bizimle değil, kendi halkıyla problemi var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hiç kimse Suriye’deki zarar gören halka, Suriyelilere yardım etmeyelim demiyor ama sizin, medeniyetlerin buluştuğu kent olan Hatay’ı karmakarışık etmeye, o kenti gözden çıkarmaya hakkınız yoktur. Bizim eleştirdiğimiz budur. Amaç diktatörlüklere sahip çıkmaksa… Sudanlı El Beşir’i de kırmızı halılarla Türkiye’de karşılamayacaksınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın AKP Grup Başkan Vekili benim de ismimi kullanarak, zikrederek…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İsim misim kullanmadım, senin adını kullanmadım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – …“Benim seviyeme gelemezsin.” diyerek sataşmıştır.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, isminizi duymadım ben.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Evet efendim, aynen, soyadımı da kullanarak  “Benim seviyeme gelemezsin.” diye sataşmıştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adını soyadını bilmiyorum senin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim? İsminizi zikrettiğini duymadım efendim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Soyadımı zikrederek…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Soyadını falan da kullanmadım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – …“Benim seviyeme gelemezsin.” demiştir. Eğer inkâr ediyorsa oturacağım efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, adını soyadını kullanmadım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, “Sataşmadım.” diyorsa oturacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adını soyadını kullanmadım, sen bana sataştın, ben sana cevap verdim. Sen oradan laf attın bana.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, “Sataşmadım.” diyorsa oturacağım ama sataştı, o da biliyor sataştığını.

BAŞKAN – Şimdi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen bana laf attın. Sataşma değil Sayın Başkan.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, zaten ikrar ediyor sataştığını.

OKTAY VURAL (İzmir) – İkrar etti efendim.

BAŞKAN – Siz ismini kullanıp ona bir…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, ben ismini kullanmadım hiç.

BAŞKAN – Ama ona yönelik…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oradan bana birisi laf attı, “Sus, ben konuşacağım.” dedim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkanım, kürsüden, bana hitaben, beni azarlar tarzda, “Benim seviyeme gelemezsin. Sen sus.” gibi laflar etti.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, öyle bir şey demedim, şöyle söyledim Sayın Başkan…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Etmedim.” diyorsa oturacağım efendim, bir ısrarım yok.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Öyle bir usul yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu sıradan… Müsaade ederseniz söyleyeyim efendim ben.

BAŞKAN – Siz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben ismini kullanmadım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, “Ben sataşmadım.” desin, oturacağım.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, herhâlde siz o tür bir sözü kastetmemişsinizdir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şöyle söyledim: Bu sıralardan birisi “Sen adam değilsin.” dedi bana…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Adam değilsin.” diyen kimse olmadı, öyle bir kelime sarf edilmedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …ben de dedim ki: “Benim adamlığımın zekâtı sana yetmez.” Kim söylediyse o…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bana “Adam değilsiniz.” diye… Siz de susturdunuz zaten, “Arkadaşlar lütfen…” dediniz.

BAŞKAN – Evet.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bana “Adam değilsin.” diyen kim? Aslında ona disiplin uygulamanız gerekir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, eğer sayın milletvekili oysa, bana “Adam değilsin.” diyen, söyleyen sayın milletvekiliyse İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesini uygulamanız gerekir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, “Adam değilsin.” lafını tutanaklardan çıkarırsınız kimin söylediğini, kimin söylediği de belli. Ama…

BAŞKAN – Tutanaklara bakayım Sayın Atıcı. Şimdi, bunu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bana “Adam değilsiniz.” diye bir ifade kullandıysa İç Tüzük’ü uygulamanız gerekir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, o lafı kim söylediyse ortaya çıkar.

BAŞKAN – Tutanaklara bakayım Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ancak, Sayın Başkan, bu, bana sataşmasının önüne… Ben diyorum ki Sayın Elitaş desin ki “Ben sataşmadım.”, oturacağım, değilse söz verin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, söylediğim hadise şu efendim…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakın efendim, söyleyemiyor işte.

BAŞKAN – Sataştınız mı sataşmadınız mı Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, sataşma olur mu?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Olur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben kürsüde konuşuyorum.

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bunu sonuçlandıramayacağım. Tutanakları isteteyim, tutanaklara bakalım, ondan sonra bunu sonuçlandırayım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, tutanaklara bakın, eğer bu milletvekili bana bunu söylediyse İç Tüzük’ü uygulamanızı istirham ediyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, “Adam değilsin.” lafını ben söylemedim.

BAŞKAN – Tamam, tutanaklara bakalım Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tamam efendim, tutanaklara bakın, onun benimle bir ilgisi yok.

Doğrudan bana sataştı, “Sataşmadım.” da diyemiyor.

İki dakika söz istiyorum sizden.

BAŞKAN – Şimdi, ama “Sataşmadım size yönelik olarak.” diyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Demiyor efendim, demiyor.

BAŞKAN – Diyor, “Size sataşmadım.” diyor size yönelik olarak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Demiyor efendim. Orada, doğrudan beni hedef alarak  “Sen benim seviyeme gelemezsin.” diye beni seviyesizlikle suçluyor; daha ne olsun!

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bu sorunu böyle çözemeyeceğiz. Tutanaklara bakayım, sataşma varsa gerekli şekilde o sayın milletvekili özür diler ya da gereğini yapar.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Peki.

BAŞKAN – Şimdi, sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.

Sayın Işık…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Hükûmeti, nüfusu 2 binin üzerinde olan ve tüzel kişilikleri köye dönüştürülen belde belediyelerinin Mart 2014 seçimlerine dâhil edilmeleri ve Denizcilik Müsteşarlığında görevlerine son verilen 25 güvenlik görevlisinin işlerine iadesi konusunda ayrımcılığın kaldırılması için göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2011 yılı nüfusu 2 binin altında olduğu gerekçesiyle tüzel kişilikleri köye dönüştürülen belde belediyelerinden hâlen 65 beldenin 2012 nüfusu 2 binin üzerindedir. Bu beldelerin tüzel kişiliklerinin korunarak Mart 2014 tarihinde yapılacak seçimlerde belediye  başkanlığı seçimlerine dâhil edilmesi için Hükûmeti görevi davet ediyorum.

Aynı yıla ait veriler dikkate alınarak Ordu’nun büyükşehir yapıldığı bir Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yanlışlığın giderilmesi gerektiğini düşünüyorum.

İkinci bir konu da: Daha önce Denizcilik Müsteşarlığında, ardından da Ulaştırma Bakanlığında yedi yıldır görev yapan 25 güvenlik görevlisinin işine son verilmiş, Bakanın müdahalesinin ardından bazıları işlerine iade edilmiş, bazı güvenlik görevlileri ise işlerine iade edilmemiştir. Bu ayrımcılığın da kaldırılması gerektiğini ifade ediyor, Hükûmeti bu konuya çözüm bulmaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum size.

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Türkoğlu…

2.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, 2013 Haziranında yapılan SBS’yle ilgili Danıştayın verdiği karara ve Hükûmeti eğitim konusunda ciddiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Danıştay verdiği bir kararla, son kez 2013 Haziranında yapıldığı söylenilen seviye belirleme sınavının yürütmesini durdurdu. 718 öğrencinin yanlış hesaplanan puanından dolayı yürütmesi durdurulan bu sınav dolayısıyla liseye yerleştirilmiş 1 milyon 200 bin civarında öğrenci ve aileleri belirsizlik sebebiyle tedirgin olmuştur. Ne olacağı belli değildir, bu yargı kararı nasıl uygulanacaktır bilinmiyor.

On ikinci yılında AKP Hükûmeti eğitimle bir boz yap tahtası gibi oynamıştır. Eğitime dair istikrarlı ve düzenli olan şey, ihalelerin yandaşlara verilmesi, yandaş sendika mensuplarının terfi ettirilmesinden ibarettir. Kopya çekilen sınavlar, 4+4+4 sisteminin sıkıntıları, 120 binden fazla açığı varken 300 bin atama bekleyen, bu arada intihar eden öğretmen adayları eğitimin gerçek sorunlarıdır. Hükûmeti eğitim konusunda ciddiyete davet ediyor, bir kez daha uyarıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.

Sayın Akar... Yok.

Sayın Tüzel…

3.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Büyük Madenci Yürüyüşü’nü gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri selamladığına ve DERİTEKS Sendikası ile DEV SAĞLIK-İŞ Sendikasına üye olmaları nedeniyle işten atılan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Türkiye işçi sınıfı tarihinde unutulmaz yeri olan ve büyük Ankara yürüyüşünü gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri ben de selamlıyorum.

Dün, direnişçi işçilerin çadırlarını ziyaret ettim. İstanbul Zeytinburnu’nda Punto Deri Firması işçilerinden 79 işçi DERİTEKS Sendikasına üye oldukları için işten atıldılar ve yüz yetmiş gündür direniyorlar; bodrum katlarında havasız, kimyasal solüsyonlarla günde on altı saat zehirlenen işçilerin sendikalaşmasına tahammül gösterilmiyor. Yolsuzluğu yapanlar vergilerden, bordro hilelerinden ve işçinin alın terinden çalarak bunu yapıyor yani sadece kamu ihalelerinden değil.

Yine, aynı şekilde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 3 bin kişiye yemek hizmeti veren taşeron firmaya bağlı 12 işçi yılbaşı hediyesi olarak işinden uzaklaştırıldı, hastane bahçesinde onlar da çadır açtılar. Her biri yıllarca çalışan işçilerin üniversite bünyesinde kadrolu gösterilmesi gerekirken âdeta pirinç tanesi, zeytin tanesi yerine konulmayışı… DEV SAĞLIK-İŞ üyesi işçiler bu işlerini geri istiyorlar, üniversite yönetimini ve bakanlığı göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.

Sayın Doğru…

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, son yıllarda ülkemizde kuraklığın arttığına ve sulamada kullanılan elektrik fiyatlarının düşürülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Son yıllarda ülkemizde kuraklık süratle artıyor. Bazı bölgelerde buğdayın bile çimlenmediği, çimlenen ekinlerin yağış olmadığından gelişemediği ifade ediliyor. Tokat ili Kazova, Kelkit Vadisi gibi birçok bölgemiz kuruyor. Tarım Bakanlığı olarak gelmekte olan bu afete hazırlıklı olunmalıdır. Hayvancılık ve tarım faaliyetleri kuraklıktan çok büyük zarar görebilir. Bu yönlü suyun koordineli kullanımı için önlem alınması, çiftçinin desteklenmesi, yer altı sulamaya destek verilmesi noktasında çalışmalar yapılması gerekiyor. Ayrıca, bunların yanında sulamada kullanılan elektrik fiyatları çok yüksektir. Bunların mutlaka düşünülmesi ve çiftçinin desteklenmesi gerekmektedir diyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Moroğlu

5.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, AKP iktidarının, gülümseyerek eleştirilmeye bile tahammül edemeyişini kınadığına ve Başbakanlığa yeni koruma görevlileri alınmasından vazgeçilmesini istediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, ilk defa  Meclis çalışmalarında gülümseyerek eleştirmenin çatık kaşlarla ve öfkeyle eleştirildiğine de tanık olduk. Bu tarzı şiddetle kınıyorum. Son günlerde AKP iktidarının ve milletvekillerinin kendilerine yönelik yolsuzlukların ve bir sürü istismarın ve yer değiştirmelerin, devleti bütünüyle tek adam diktatörlüğüne alma yollarının gülümseyerek eleştirilmesine bile tahammül edemeyişlerini bir kez daha kınıyorum.

AKP iktidarının koruma ordusunu güçlendirmek için 28 bin koruma görevlisi almak, sonra bunu 50 bine çıkarmak da sanırım bu tavrın daha derin bir sonucu olsa gerek. Bir an önce bu tür koruma görevlilerinin alınmasından vazgeçilmesini ve halka karşı yöneltilen baskıların durdurulması için gülümseyerek yapılan eleştirileri yine gülümseyerek karşılamalarını buradan hassaten istiyorum.

Ayrıca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.

Sayın Atıcı…

6.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP Hükûmetinin devleti, yargıyı ve Parlamentoyu daha fazla yıpratmadan derhâl istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralıkta patlak veren rüşvet ve yolsuzluk olayları AKP’yi ve Hükûmeti her geçen gün daha da yıpratıyor. Bunda bizim açımızdan bir sorun yok. Umarım hak ettikleri noktaya hızla düşerler. Ancak beni endişelendiren durum, AKP Hükûmeti yıpranırken giderayak Parlamentoyu, devleti ve yargıyı yıpratıyor. Hükûmetler geçicidir ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, devlet ve yargı kalıcıdır, yıpratılmamalıdır.

Benim AKP’li milletvekillerinden ricam, milletin kürsüsüne çıkınca rüşvet alanları ve yolsuzluk yapanları savunmasınlar, suç ortağı olmasınlar, hele hele geçmişte yapılan yolsuzlukları örnek gösterip kendilerini hafifletmeye, suçlarını hafifletmeye çalışmasınlar. AKP Hükûmetinin, devleti, yargıyı ve Parlamentoyu daha fazla yıpratmadan derhâl istifa etmesi gerekmektedir.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Serindağ

7.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, bankalarda hesap işletim ücreti kesilmesi uygulamasına çare bulunması gerektiğine ve Başbakanın Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Kahramanmaraş Çağlayancerit ilçesinde Zehra Zümrüt Gazioğlu hesabına –bu öğrenci Kilis’te okuyor- 100 lira yatırılıyor, 20 lirası hesap işletim ücreti olarak kesiliyor. Gene aynı ilçeden Gülbahar Açıkgöz Malatya’da okuyor, 50 lira babası gönderiyor, 41 lirası kesiliyor. Buna mutlaka bir çare bulunması lazım.

Sayın Başkan, Sayın Başbakan, Büyükelçiler Konferansı’nda konuşurken sanki AKP kurultayında konuşuyormuş gibi bir tavır takınarak ve Gülen hareketini kastederek “Bu örgütün gerçek yüzünün yurt dışında deşifre edilmesi gerekiyor. Türkiye'de yapılanması, faaliyetleri, ortaya çıkan bu örgütü bütün ilgili mercilere anlatın.” diyor. Sayın Başkan, büyükelçiler, ancak devlet yönetimine ilişkin hükûmet talimatlarını yerine getirirler; büyükelçiler, hükûmet faaliyetlerini veya Tayyip Erdoğan’ın kişisel bir saikle yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını örtme anlamına gelen sözlerini yerine getirmezler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.

Sayın Tanal…

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’daki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şanlıurfa merkez, ilçe köylerinde günde dört ile altı saat arası elektrik kesintisi yaşanmaktadır. Üç yıldan beri milletvekiliyim. Bu sorunları sürekli burada dile getiriyorum. Ancak, söylenilen mazeret şu: Kablolar eskidir, kablolar yenilenecek ve ben üç yıldan beri bu mazereti de sürekli dinliyor ve sürekli, hâlen vatandaşımızın bu mağduriyeti devam etmektedir.

Sayın Bakanlık, acaba, bu Şanlıurfa ilimizin elektrik mağduriyetini ne zaman giderecek? Şanlıurfa’da yaşanan bu elektrik sıkıntısı Ege’de yaşanmıyor, İç Anadolu’da yaşanmıyor, Karadeniz’de yaşanmıyor, Marmara’da yaşanmıyor, Akdeniz’de yaşanmıyor. Yani, burada neden bu mağduriyet sürekli giderilmiyor, vatandaşımız mağduriyetle karşı karşıya? Bakanlığı bir an önce göreve davet ediyorum, aksi takdirde görevi kötüye kullanmaktan dolayı suç duyurusunda bulunacağım. Bu, benim son ikaz ve ihtarımdır.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Sarıbaş…

9.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Barzani’nin televizyonu Rûdaw’da ülkemizin bazı illerinin sözde Kürdistan haritasında gösterildiği bilgisinin doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, sizlerin aracılığıyla Hükûmete sormak istiyorum: Irak’ın kuzeyinde Barzani’nin kontrolündeki bölgede resmî olarak yayın yaptığı iddia edilen Barzani’nin televizyonu Rûdaw’ın hava durumunu -hava raporunu- sunan spikerin arkasındaki haritada ülkemizin Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Adana, Hatay, Van gibi illeri Barzani televizyonunda sözde Kürdistan haritası olarak verilmiştir. Bu TV’nin resmî bir sıfatı var mıdır? Var ise bu bilgiler doğru mudur? Bu kepazelikle ilgili AKP Hükûmeti olarak ne tür girişimlerde bulunulmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.

Sayın Aslanoğlu…

10.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, pazar günleri iş yerini açmak isteyen esnafa ruhsat verme yetkisinin tekrar belediyelere verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, aracılığınızla burada Hükûmetin vicdanlarına sesleniyorum. Pazar günleri açılma ruhsatı almak isteyen esnaflar için eskiden belediyeler bunun kararını verirdi. Yeni bir Bakanlar Kurulu  kararıyla, şimdi, belediyelerin yetkisi kaldırıldı. Günde 50 lira tahsilat yapamayan bir berberle alışveriş merkezlerinde milyonlarca liralık tahsilat yapan kişiyi aynı kefeye koymak, bu vicdan mıdır, bunun adın nedir? Pazar günü açılış ruhsatlarıyla ilgili -tekrar- esnafın beklediği çok önemli bir sorundur bu. Bunu, ben, hepinizin vicdanlarına sunuyorum. Bunun adı vicdansızlıktır. Yani günde 50 lira hasılat, tahsilat yapamayan kişiyle günde 1 milyon lira tahsilat yapan kişiyi aynı kefeye koymanın adı vicdansızlıktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Sayın Demiröz…

11.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Karacabey’deki çiftçilerin Ova Köyleri Sulama Birliğine borçları nedeniyle çok zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Bursa Karacabey Ova Köyleri Sulama Birliğine borçları nedeniyle çok zor durumda, hapis yatan arkadaşlarımız var, hapis yatan çiftçilerimiz var ve tutuklanmaktan kaçan çiftçilerimiz var. Burada size de ulaştırılan 300’e yakın imzalı ve 10 köyde 2.600 dosya var. Lütfen, bu konuyla ilgilenmenizi istiyoruz çünkü şu anda çiftçilerimiz aynı zamanda destekleme ve diğer banka işlemleriyle ilgili de çalışma yapamıyorlar. İleriki günlerde çıkaracağınız torba yasada bunların, ana paranın iki veya üç yılda ödenmesini ve faizlerin silinmesini talep ediyoruz. Bu konuda da vermiş olduğumuz kanun teklifimiz var. Lütfen, şu anda sizden bu konuda açıklama bekleyen çiftçilerimiz var.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.

Sayın Hamzaçebi…

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Balyoz davası sonucunda mahkûmiyetleri kesinleşen subayların askerî cezaevinde kalmaya devam etmeleri gerektiğine ve bu konuyu Millî Savunma Bakanının dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Millî Savunma Bakanı da buradayken bir konuyu dikkatine sunmak istiyorum.

Balyoz davasında gerçekleşen hukuksuz yargılama sonucunda birçok subayımız, komutanımız haksız, hukuksuz bir şekilde mahkûm edilmiştir. Şimdi  mahkûmiyetleri kesinleşen bu subaylarımız askerî cezaevinden Silivri’deki sivil cezaevine nakledilme gerçeğiyle karşı karşıyadırlar. Sayın Bakan, yetkililer, bunun, Askerî Ceza Kanunu’na göre zorunlu olduğunu söyleyebilirler. Ancak, bu personelin hâlen Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiği kesilmemiştir. Ayrıca, yargı güvenilirliğinin tartışıldığı, yeniden yargılama seçeneğinin Türkiye’nin gündeminde olduğu bir sırada bu subay ve komutanlarımızın etik ve psikolojik olarak bulundukları askerî cezaevinde kalmalarının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu konuyu, çözüm bulmak üzere Sayın Millî Savunma Bakanın dikkatine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Sayın Eyidoğan

13.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, özel orman alanlarında imar planlarına ve kentsel tasarım projesine göre inşaat yapılabilmesiyle ilgili düzenlemeye ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Son yirmi dört saattir basın yayın organlarını dolaşan, bir karşılıklı konuşma, telefon konuşması var, Sayın Latif Topbaş, Başbakana “Ağabey, bu şey olacak mı? ‘Yüzde 6 meselesi’ diyordunuz. İhtimali var mı onun…” Devamında, bahsedilen değişiklik, 2013’ün Mayısında Meclis komisyonuna gelen 6831 sayılı Kanun’un 52’nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılmak istenen değişiklikle ilgili. Orada şunu diyor, 52’nci maddede: “Özel orman alanlarında, yapılacak imar planlarına göre, kentsel tasarım projesine göre inşaat yapılabilir. Binaların taban alanlarının toplamı için izin verilen özel orman alanının yüzde 6’sını, bina yüksekliği 9,5 metreyi geçemez.” konusunda Sayın Bakanımız burada ne düşünüyor acaba? Bu, komisyonda şu anda bekliyor. Tek komisyon raporu Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonundan çıktı; diğer dört komisyonda şu anda bekliyor. Bu kanun maddesi değişikliği yapılacak mı? Sayın Bakan bu konuda ne diyor? Çok önemli. Bütün bunlar bugünkü basında tapelerde.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.

Sayın Soydan…

14.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun Kaz Dağlarından elini çekmesini istediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, OECD’nin 2013 Çevre Raporu’na göre küresel ısınmaya katkıda yüzde 115 artışla dünyada 2’ncisiyiz. Sera gazı salınım artışında Güney Kore’den sonra dünya 2’nciyiz. Bu bir başarı mıdır?

İki: Ağaç dikmekle çok övünüyorsunuz. Yaşam nedenimiz olan altmış yıllık, seksen yıllık ağaçları kesip endemik yapıyı yok edip yerine fidan dikmekle övünüyorsunuz. Bu, övünülecek bir neden midir?

Su konusunda Çanakkale Milletvekili olarak şunu istiyorum: Sizden, Çanakkale’ye herhangi bir katkıda bulunmanızı istemiyorum. Sadece Kaz Dağlarından elinizi çekin, o bize yeter.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Soydan.

Sayın Öğüt…

15.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 15 Ocak Nazım Hikmet’in doğum gününe ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yaşasaydı da dün doğum günü olan Nazım Hikmet anlatsaydı vatan sevdası ne demek. Hani şu “Komünistler Moskova’ya.” diyerek Rusya’ya gitmek zorunda bıraktığımız; Türkiye’nin en milliyetçi partisinin liderinin kendisinden şiirler okumaya başladığı ve bugünlerde eski Genelkurmay Başkanımızın hapishaneden şiirlerini okuduğu Nazım Hikmet.

Şimdi ben büyük haksızlığa uğramış bu yurtsever şairimizden bir şiirle konuşmamı bitireceğim. Onun, bugünleri en iyi şekilde anlatan ünlü “Vatan Haini.” şiirini okumanın tam zamanı ama sizin deyiminizle, yıllardır bir kumpasa getirilerek haksızca Silivri ve diğer zulümhanelere yatırılan, çile çektirilen yurtseverlerimiz için başka bir şiirini adayacağım:

“Bugün Pazar/ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar/ Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün/ bu kadar benden uzak/ bu kadar mavi/ bu kadar geniş olduğuna şaşarak/ kımıldamadan durdum./ Sonra saygıyla toprağa oturdum,/ dayadım sırtımı duvara./ Bu anda ne düşmek dalgalara,/ bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım./ Toprak, güneş ve ben/ Bahtiyarım…”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Vural…

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, RTÜK’ün yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını haber yapan televizyon kanallarına uyarı cezası vermesine ve Hükûmeti, basını susturma ve kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, özellikle bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sırasında bu soruşturmayı yapan polislerin üzerinde, açıkçası, sürgün cezalarının verilmesi, savcılara ve hâkimlere müdahale edilmesinin yanında bugün de, maalesef, RTÜK, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını haber yapan televizyon kanallarına uyarı cezası vermiştir. Yani, böylesine, rüşvet ve yolsuzluğun haber olduğu bir ortam içeresinde, haber değeri taşıyan bir ortam içerisinde bunları haber olarak veren kanallara, açıkçası, uyarı cezası vermesi Türkiye’yi yöneten zihniyetin artık, milletin bilgi alma kaynaklarını da tamamen kısıtlamaya yönelik despot bir anlayışa yöneldiğini gayet açık ve net olarak ortaya koymaktadır. Bırakın da millet gerçekleri öğrensin, bırakın da yargı işlesin. Dolayısıyla televizyonlar üzerinde uygulanan bu baskı ve tehdit rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının çok daha derin ve zirvelere ulaşacağı konusunda kanaatlerimizi güçlendirmektedir. Hükûmeti bu kurumlar aracılığıyla basını susturma ve kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Acar…

17.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toros Dağlarında 3.627 adet maden arama ve taş ocağı ruhsatı verilerek ormanların ve suların yok edildiğine ilişkin açıklaması

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Antalya’da Toros Dağları’nda 3.627 adet maden arama ve taş ocağı ruhsatı verilmiştir; ormanlar, sular yok edilmektedir. Ancak Antalya, Likya- Pamfilya bölgesi antik çağdan bu yana Toros Dağları’nda kayıtlı olmayan yüzlerce antik yerleşim yerine sahiptir. Burada sadece doğa değil, ayrıca tarih de katledilmektedir. Bundan Hükûmetin haberi var mıdır? Bu tarihin talanına karşı Hükûmet hangi tedbirleri almıştır? Maden değil de antika arayanlara engel olacak mısınız?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Sayın Yılmaz, buyurunuz.

18.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, Sayın Akif Hamzaçebi’nin bir talebi üzerine söz almış bulunmaktayım.

1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 39’uncu maddesi askerî mahkemelerce verilen tutuklama kararlarıyla, asker kişiler hakkında verilen cezaların ve tutuklama kararlarının infazını düzenlemekte. Yine Askeri Ceza ve Tutukevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Yönetmelik’in 36’ncı ve 120’nci maddesinde de askerî ceza ve tutukevine kimlerin konulacağı, genel cezaevine kimlerin nakledileceği açıkça belirtilmektedir.

Kamuoyunda “Balyoz” diye bilinen dava nedeniyle verilen mahkûmiyet hükmü 26 Aralık 2013 tarihinde kesinleştirilmiştir. Balyoz davası nedeniyle tutuklu olup hükümlülüğe geçirilen asker kişiler hâlen İstanbul Hasdal ve Maltepe, Ankara Mamak ve İzmir Şirinyer askerî cezaevlerinde tutulmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yazısı üzerine Balyoz davası hükümlüsü asker kişilerden hâlen Mamak Askerî Cezaevinde bulunan 48 personelin sivil cezaevine nakledilmesi için gerekli işlemler Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığınca 10 Ocak 2014 tarihinde başlatılmıştır. Balyoz davası hükümlüsü asker kişilerden hâlen Hasdal Askerî Cezaevinde bulunan 66 personelin Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 7 Ocak 2014 tarihinde askerî savcılıktan istenilmiştir. Bu personelin nakilleri için gerekli işlemler Hasdal 3. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca 15 Ocak 2014 tarihinde başlatılmıştır. Bazı personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine kadar infazın askerî cezaevinde yapılması ve ilişik kesmeyi müteakiben sivil cezaevine nakillerinin yapılması talepleri Hasdal 3. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca 15 Ocak 2014 tarihinde yasal imkânsızlık gerekçesiyle reddedilmiştir.

Maltepe ve Şirinyer için de yapılan incelemede askerî cezaevlerinde bulunan Balyoz davası hükümlü asker kişilerin sivil cezaevlerine nakilleri için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında yazılan yazıların henüz ilgili askerî savcılıklara, cezaevlerine ulaşmadığı anlaşılmıştır.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir soru sorabilir miyim Sayın Bakana?

BAŞKAN – Böyle soru cevabımız yok efendim. Sizin bu şeyinize açıklama hakkını kullanarak cevap vermiştir Sayın Bakan. Usulümüze tam uymamaktadır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani şunu ifade etmek isterim: Yeniden yargılama…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Soru sorma şeklinde olmaması lazım.

BAŞKAN – Soru sorma şeklinde… Tabii, Bakan hassasiyet gösterip bir buna…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum. Yeniden yargılama gibi bir seçenek…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Efendim, İç Tüzük “kısa bir açıklama” diyor, soru sorma demiyor ki. Böyle yeni bir usul ihdas edemeyiz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sana ne oldu? Hayırdır, grup başkan vekili mi oldun?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Böyle bir şey olmaz. Bu Meclisi çalıştıramayız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, milletvekilleri burada istediği şekilde açıklama yapar, bazı şekilde de sorularını sorarlar. Sayın Bakan hassasiyet göstermiş ve bu konuda kısa bir açıklama yapmıştır. Bunun için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, Sayın Bakanı niye eleştiriyorsunuz cevap verdi diye?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Evet, Sayın Bakanı eleştiriyorum. Böyle bir usul olmaz.

BAŞKAN – Lütfen…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İç Tüzük’te böyle bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yerinden söz talebi var, 60’a göre yerinden söz talebi var. Sen git de o usulsüzlüğü yapan diğer bakanlara sor bakalım rüşvet ve yolsuzluğu!

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bunu tartışmayalım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, cümlemi tamamlayayım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Benim sorum iktidar partisi milletvekili arkadaşımızın hoşuna gitmemiş olabilir tabii ama yeniden yargılama seçeneği Türkiye’nin gündeminde iken ve böyle bir yasa eğer çıkar ise bu mahkûmlar tekrar askerî cezaevine mi nakledilecektir efendim? Yani böyle bir işlem yapılacaksa gerek var mı onların sivil cezaevine nakledilmesine?

BAŞKAN – Evet, tutanaklara geçmiştir efendim.

Sayın Yılmaz…

19.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul Paşaköy Maden İşletmesi için verilen izinden dolayı Orman ve Su İşleri Bakanını istifaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçen hafta da dile getirdim. Bu İstanbul Paşaköy Maden İşletmesi, 10 milyar dolarlık yolsuzluk, usulsüz izin verme. Şimdi, bakın, burada “Bakan izin verir.” diyor. İzin verebilir. İzin verir değil. Vermediği yüzlerce izin var Bakanın. Her maden sahasına izin verilmez. Şimdi, burada 2009 yılında müracaat ediyor, izin alamıyor. 2010 yılında, endemik bitki türleri olduğundan dolayı ve koruma sahası olduğundan dolayı yine izin alamıyor ama 2012 yılında, ne hikmetse, Sayın Bakan tarafından izin veriliyor. Dün düşen tapelerden anladık niye izin verildiğini. Başbakan, iddialara göre, tapelere göre, kendisini aramış ve kendisine teşekkür ediyorlar. “Beyefendi, çabuklaştırdığınız için çok teşekkür ederiz.” diyor ve bu yer, 2012 yılında Bakanın izin vermesinden bir ay sonra Bosphorus 360 şirketine devrediliyor. Aradan altı ay geçiyor, hisseler devrediliyor. Yani bu kadar her şeyin aleni olduğu yerde Orman ve Su İşleri Bakanını çok açıkça bir şekilde istifaya davet ediyorum. O koltukta, bu saatten sonra bir dakika bile oturamaz Orman ve Su İşleri Bakanı.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Son olarak Sayın Varlı…

20.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasından kredi kullanan çiftçilerin durumuna ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan söz verdiğiniz için.

Bu Ziraat Bankasından büyükbaş hayvan, özellikle süt besiciliği için kredi kullanan vatandaşlarımızdan, çiftçilerimizden çok büyük şikâyet var. Bu kredilerin geri dönüşü başladı fakat çiftçilerimiz hem süt para etmediği için hem yem çok pahalı olduğu için hem de hayvanları çok pahalı aldıkları için bunu ödeyemiyorlar. Dolayısıyla Ziraat Bankasının bu kredileri tekrar yeniden değerlendirip yeni bir yapılandırmaya başlaması lazım. Yoksa hayvancılık yapan çiftçilerimizin birçoğu hayvanlarını kesimhaneye gönderip ne yazık ki dişi hayvanların da kesilmesine vesile olacaktır.

Bunu, Hükûmetin dikkatine sunuyorum, Ziraat Bankasının dikkatine sunuyorum. Lütfen, bu konuda çiftçilerimizi rahatlatacak yeni bir yapılandırma gündeme getirsinler.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan herhâlde bir şey diyecek.

BAŞKAN – Evet, sisteme girecek, kısa bir açıklamada bulunacak.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İstifa ederse daha erdemli olur.

MUHARREM VARLI (Adana) – Gacır kızar yalnız, Sayın Bakan. Dikkat et, tokatlamasın seni sonra.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer Sayın Kaçar izin veriyorsa efendim…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Gacır izin veriyor mu Sayın Başkan, sordunuz mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gacır mı, Kaçar mı?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Buyurunuz Sayın Eroğlu.

21.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim ismim geçtiği için o yüzden cevap veriyorum.

Efendim, şimdi, özellikle şunu ben defalarca izah ettim: Şimdi, normal, Orman Kanunu’na bakarsanız, Orman Kanunu’nun 16’ncı, 17’nci maddesinde “izin verilebilir” değil, “izin verilir” diyor. Ama biz bütün madenler için şöyle bir herhangi bir mahzuru var mı diye inceleme yapıyoruz.

Bu bahsedilen madenle alakalı da: Öncelikle Sultanbeyli’de olduğu için, acaba bunun Ömerli Havzası’na yakınlığı nedir, yerleşim alanlarına mesafesi nedir, ayrıca endemik türler var mı diye, öyle bir inceleme yapılsın diye talimat vermiştim. Ve neticede, bakın, kanun ve yönetmeliklerde belirtilen her şartı sağladığını tespit ettim.

1) Havzayla ilgili problem yok. Mevzuata, kanuna uygun.

2) Yerleşim alanlarına mesafesi uygun.

3) Endemik türler açısından bir ekip gitti çalışma yaptı, bir mahzuru olmadığını söyledi.

Dolayısıyla bu durumda bizim -bu maden ruhsatı almış maden işlerinden- orman iznini vermekten başka çaremiz yok.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – 2010’da niye vermiyorsunuz Sayın Bakan? 2010’da niye vermiyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – 2010’da endemik yok muydu?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – 2010’da yok mu endemik tür?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ayrıca, ben sadece dün en az 240 tane ormanda maden iznini imzaladım.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bu tapeler ne, bu tapeler?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu tapeler ne?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bu konuşma tapeleri ne?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Beni Başbakanımız bu konuda ne aradı ne bu konuda da benden bir talepte bulundu. Bulunmasına zaten adamın hakkı var.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Konuşma ortada.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kaldı ki, 10 milyar dolar diyorsunuz. İlgili kişi dedi ki geçen gün gazetede -ben tanımıyorum- beyanatını okudum, “Benim noter masraflarımı versinler ben devredeyim.” diyor. Yani nereden bahsediyor…

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz avukatı mısınız onun?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunu defalarca söylememize rağmen bunu buraya getirmek gerçekten anlaşılır bir şey değil. Bunda ayrı bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bu tapeler ne, bu tapeler?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu tape ne, tape ne?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyor sana. Niye teşekkür ediyor?

OKTAY VURAL (İzmir) – Usulsüz işlem yapmışsınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

Sayın milletvekilleri…

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim sorduğum soruya direkt olarak cevap vermedi.

Biz şunu sorduk: Mayısta, 2013’te burada ilgili komisyonlara gelen 6831 sayılı Kanun’un 52’nci maddesinin ikinci fıkrasındaki değiştirilme konusunda ne düşünüyor?” dedik. Razı mı, değil mi? Bekliyor komisyonlarda, niye bekliyor? Gelirse ne diyecek?

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan, biliyorsunuz ki bu bir soru-cevap işlemi değil.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Ama açıklama yapmadı Sayın Başkan.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Açıklama yapmak arzu ederse adı geçtiği için yapar Sayın Bakan ya da başka birisi. Bu konu…

OKTAY VURAL (İzmir) – İstifa etsin, istifa etsin.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Bakan masrafları karşılanırsa araziyi geri de vereceğini söyledi. Aracı olsun, ben talibim o araziye.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Başkasına aracı oluyor nasılsa!

BAŞKAN – Şimdi, lütfen…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Telefon tapeleri ortada. Tape ortada, tape tape! Bu tapelere ne diyeceksin?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Komplo Sayın Bakanım, komplo!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/821)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının araştırılması ve oluşabilecek tehlikelerin önlenmesi için Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Ertuğrul Kürkcü                         (Mersin)

2) Pervin Buldan                            (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                  (Muş)

5) Murat Bozlak                             (Adana)

6) Halil Aksoy                                (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                            (Batman)

8) İdris Baluken                              (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu            (Bitlis)

10) Emine Ayna                             (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                       (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                 (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                              (Hakkâri)

14) Esat Canan                               (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                 (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

17) Mülkiye Birtane                       (Kars)

18) Erol Dora                                 (Mardin)

19) Demir Çelik                              (Muş)

20) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                               (Van)

22) Özdal Üçer                               (Van)

23) Leyla Zana                                (Diyarbakır)

Gerekçe:

Yaşam hakkını, ülkenin geleceğini tehdit eden, bölge tarım ve turizmine büyük darbe vuracak olan, kamu kaynaklarını zarara uğratan Akkuyu Nükleer Santraline karşı başta Mersin ve Türkiye'den yükselen halkın itirazları görmezden gelinmektedir. Başlayan ÇED sürecinde yapılmak istenen halkın katılımı toplantısı itirazlar sonucunda yaptırılmamış olmasına rağmen, görevliler toplantıyı yapılmış gibi kabul ederek yola devam etmeye çalışmaktadırlar.

Nükleer santraller yolu ile elektrik elde edilmesi, bütün diğer enerji elde etme teknolojileri ve yatırımları gibi; teknolojisi ve yer seçiminden tutun da normal çalışma koşullarında ve kazası hâlindeki sağlık ve çevre etkileri, beklenen fiyat artışlarına rağmen süreklilik arz eden, tamamen dışa bağımlı yakıt desteği gereksinimi, savaş hâlinde koruma zorluğu, radyasyonlu atıklarının yok edilmesi, ekonomik ömür sonu santral sökümü ve bütün bunların maliyet hesaplarına değin, bilimin bütün dallarını ve toplumun bütün çıkar gruplarını ilgilendiren teknik bir konudur. Çevreye yayılan zararlı radyasyonun en önemli kaynağı olan nükleer santral kazaları ve radyoaktif atıkları, karşılaştığımız çevre sağlığı riskleri bilimsel tabloda en ağır risk grubu olan hem gözlemlenemez hem de denetlenemez riskler arasındadır. Nükleer santral ve zararlı radyasyon konusunda Türkiye'nin hukuk metinlerinde nükleer suç ve cezası tanımlanmamıştır. Çevreyi ve sağlığı etkileyen nükleer santral gibi önemli yatırım kararlarında danışma ve karar verme süreçlerine katılıma dair birey hakları ülkemizde eksik ve engellerle doludur. Enerji ve nükleer enerji yalnızca sanayi sektörünün değil, tarım, orman, turizm, sağlık gibi tüm sektörlerin içinde bir yerdedir. Küresel ısınmanın çözümü diye nükleer santral yatırımı yağmurdan kaçarken bataklığa saplanmaktır.

Ülkemizde ÇED, ticari bir iş olarak özel firmalara yaptırılmaktadır. Bu nedenle işletme ÇED'e değil, ÇED işletmeye uydurulmakta, bazı (madencilik, petrol arama gibi) sektörler kapsam dışında tutularak ÇED anlamsızlaştırılmaktadır. Ülkemizin uygulanmayan mahkeme kararları ile dolu bozuk çevre koruma sicili bizlerin ve tüm yurttaşların nükleer santraller konusunda son derece ihtiyatlı olmasını gerektirmektedir. Nükleer santraller, hiçbir ülkede sigorta şirketlerince sigortalanmaz çünkü bir nükleer kaza sonucunda oluşacak ve kuşaklar boyu sürecek, Çernobil felaketinde olduğu gibi birkaç ülkenin ekolojik felaket bölgesi ilan edilmesine neden olabilecek, insan ve çevre sağlığı kayıplarının maddi ve manevi boyutu tahmin edilemeyecek ve karşılanamayacak ölçüde büyük olabilir.

Riskin en büyüğü atıkların yönetimi ile ilgilidir. Ne yazık ki bazılarının yarısının yok olması için 210.000 (iki yüz on bin) (teknetyum) ila 15,8 milyon (on beş milyon sekiz yüz bin) (iyot-129) yıl gereken radyasyonlu atıkları tehlikesiz olarak yöneten bir teknoloji henüz geliştirilememiştir. Nükleer santraller gerek yatırım ve işletme aşamasında gerekse atıkları ve ekonomik ömür sonu sökümü yüzyıl süren radyasyonla kirlenmiş santral parçaları nedeni ile kirli, yatırımı ve ürettiği enerji maliyeti pahalı olduğu kadar tümüyle dışa bağımlı ve yakıt kaynakları sınırlı teknolojilerdir.

Yukarıda açıkladıklarımızdan anlaşıldığı gibi, Türkiye'ye nükleer santral yapma kararı bilimsel değil, siyasal bir seçimdir. Bu gerekçe ile Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının araştırılması ve oluşabilecek tehlikelerin önlenmesi için Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/822)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2011 ve 2012 yıllarında kış aylarının sert geçmesi ile beraber Bingöl, Van, Erzurum, Iğdır, Muş, Bitlis, Ağrı, Kars gibi hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğu kentlerde, Hükûmetin politikaları ile beraber sekteye uğramış olan hayvancılık sektörünün sorunları derinleşmiştir. Sorunların derinleşmesi, maddi ve manevi anlamda ciddi sorunlar doğurmuştur. Bu sorunların belirlenmesi, mağduriyetlerin giderilmesi için gerekli yolların bulunması ve girişimlerin gerçekleştirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) İdris Baluken                              (Bingöl)

2) Pervin Buldan                            (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                  (Muş)

5) Murat Bozlak                             (Adana)

6) Halil Aksoy                                (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                            (Batman)

8) Hüsamettin Zenderlioğlu            (Bitlis)

9) Emine Ayna                               (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                       (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                 (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                              (Hakkâri)

13) Esat Canan                               (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                 (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                       (Kars)

17) Erol Dora                                 (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                       (Mersin)

19) Demir Çelik                              (Muş)

20) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                               (Van)

22) Özdal Üçer                               (Van)

23) Leyla Zana                                (Diyarbakır)

Gerekçe:

Hükûmetin, hayvancılık sektöründeki temel politikalarının söz konusu sektörde yarattığı tahribata, ülkemizde süren otuz yıllık çatışma sürecinin getirdiği güvenlik eksenli politikalar eklenince, hayvancılık sektörü ciddi bir gerileme yaşamıştır. Bu gerilemeye yönelik, hayvancılık sektöründe yapısal çözümler bulamayan ve güvenlik eksenli politikalarından vazgeçmeyen Hükûmet, 2011 ve 2012 yıllarında kış şartlarının sert geçmesine karşılık gerekli tedbirleri almayınca, sektör ve sektör çalışanları büyük olumsuzluklarla baş başa kalmıştır.

Hayvancılık sektörünün, kamu otoriteleri tarafından sosyal devlet ve toplumu koruma gerekliliği anlayışından uzak, sermaye için fayda maliyet analizine dayalı bir değerlendirmeye tabi tutulması sonucu, söz konusu sektör bitmeye yüz tutmuş ve çokça insan mağdur olmuştur. Özellikle 2011 ve 2012 yıllarında yaşanan ağır kış koşullarından dolayı, hayvancılığın gerçekleştirildiği yerlerde ciddi mağduriyetler yaşanmıştır. Yoğun yağıştan dolayı yolların kapanmasına karşın kamunun vermesi gereken temel hizmetlerin yetersiz kalması, pek çok köy yolunun aylarca kapalı kalmasına, bu köylerde geçimini hayvancılıkla sağlayan köylülerimizin de ciddi mağduriyetler yaşamasına sebep olmuştur. Kış koşullarının uzun sürmesi ve köy yollarının kapalı kalmasından dolayı, pek çok köyde hayvan yemi öngörülen sürelerden önce tükenmiş, yem takviyesi yapılmadığı için çok sayıda hayvan açlıktan telef olmuştur. Kış koşullarında hayvan yemi ve saman fiyatlarının 3 kattan fazla artması, devletin de iyileştirici bir müdahalede bulunmaması köylüyü ve çiftçiyi vuran başka bir faktör olarak karşımıza çıkmıştır. Karların erimesi ile beraber, bölge halkı doğal afet riski ile yüz yüze gelmiş, yetkililerce bu konuda da yeterli önlemler alınmamıştır. Bingöl, Van, Erzurum, Iğdır, Muş, Bitlis, Ağrı, Kars gibi kentlerin kırsal kesiminde yaşayan hayvan yetiştiricileri bu anlamda büyük meblağlarda zarar etmiştirler. Örnek vermek gerekirse, söz konusu ağır kış koşullarına yönelik müdahalede kamunun yetersiz kalması sonucu, Bingöl ilimizde 2 hayvan yetiştiricisi yurttaşımızdan 1’inin 90'ın üzerinde çift gebelik küçükbaş hayvanı telef olmuşken, diğerinin de Karlıova ilçemizdeki sel felaketi sonucu 140 hayvanı telef olmuş, oluşan zararlar ise kamu otoritesi tarafından giderilmemiştir. Benzer durumlarla karşılaşan yüzlerce köylümüz, tek geçim kaynağı olan hayvanlarını tamamen kaybetme durumuyla yüz yüze gelmiştir.

Sert geçen kış aylarında kamu otoritesinin yetersiz kalması üzerinden doğan ve hayvancılık sektörüne kırsal bölgelerde ciddi zararlar veren sürecin araştırılıp, mağduriyetlerin belirlenmesi, bu belirlenim üzerinden zararların karşılanma yollarının açılması amacıyla bir Meclis araştırması kurulması gerekmektedir.

3.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın ve 27 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm bağlantılarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/823)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Emeğin ve emekçinin günü olan 1 Mayıs, ülkemizde örgütlü olarak ilk kez 1976 yılında herhangi bir olumsuz olay yaşanmaksızın Taksim Meydanı’nda coşkuyla kutlanmıştır. Bu güzel tablodan hemen bir yıl sonra, 1 Mayıs 1977 demokrasi tarihimize bir özgürlük ve dayanışma şöleni olarak geçecekken, maalesef, kanlı ve elim bir olay olarak geçmişimizde yerini almıştır. Yüz binlerce vatandaşımız emek, özgürlük ve demokrasi adına İstanbul'da Taksim Meydanı’nı doldurmuş; daha özgür, daha adil bir Türkiye özlemi meydandan halaylarla, marşlarla dünyaya haykırılmıştır. Ancak, bu görkemli eyleme kan ve gözyaşı düşmüş, ülkemiz bir katliama tanık olmak durumunda kalmıştır.

1 Mayıs 1977 günü, yaklaşık 500 bin yurttaşımız emeğin gününü coşku içinde kutlarken, akşam yedi sularında, daha sonra kendisi de bir siyasi cinayete kurban giden DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in konuşmaya başlamasından hemen sonra, silah sesleri duyulmaya başlanmıştır. Taksim Meydanı’na hâkim konumda yer alan İstanbul Sular İdaresi ve bir otel binasından meydandaki kalabalığa ateş açılmıştır. Açılan ateş sonucu can pazarına dönen meydana bir de polis panzerleri girmiş, panik içinde canını kurtarmak isteyen vatandaşlar panzerler altında ezilmiştir. Son derece planlı ve örgütlü bu menfur eylem sonucunda tam 36 vatandaşımız hayatını yitirmiştir.

Olay sonrası bu katliam başlangıçta sol içi çatışma olarak gösterilse de, kısa zaman içinde olayın planlı, örgütlü ve profesyonel bir organizasyon olduğu anlaşılmıştır. Nitekim dönemin ana muhalefet lideri olan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e yazdığı 7 Mayıs tarihli mektupta şiddet ve terör eylemlerinin görünürdeki çoluk çocuk tarafından değil, ancak güçlü bir örgüt tarafından düzenlenebilecek nitelikte olduğunu belirtmiş ve "Özellikle 1 Mayıs 1977 Taksim olayı bu izlenimi vermektedir." demiştir.

Bu menfur olayın sorumluları maalesef bulunmamış, katliam âdeta aydınlatılmak istenmemiştir. Zira katliam sonrası sanık sandalyesinde oturanların çoğu, dönemin DİSK yöneticileri ve o gün alanda bulunan işçiler olurken, haklarında soruşturma açılan kamu görevlileri hakkında takipsizlik kararı verilmiş, Sular İdaresi ve Intercontinental Otel binalarından meydandaki kalabalığa ateş açanlar hiçbir zaman bulunamamıştır. Nihayet olayla ilgili dava on dört yıl sürmüş ancak hiç kimse ceza almamıştır.

Kanlı 1 Mayıs Türkiye için bir dönüm noktası olmuş, o tarihten sonra ülke çapında şiddet ve terör eylemleri artarak devam etmiş, çatışma ve ölümlerin önü alınamamıştır. Bu yönüyle açıktır ki 1 Mayıs 1977 katliamı, 12 Eylül darbesine zemin hazırlayan temel olayların, provokasyonların başında gelmektedir.

Bu çerçevede, gerek yıllardır kanayan kamuoyu vicdanının tatmin edilerek gecikmiş olsa da adaletin tesisine olanak sağlamak için, gerekse de ülkemiz için yazılan karanlık senaryoların hayata geçirilmesinde kilit rol oynayan 1 Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm bağlantılarının tespiti ve aydınlatılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci; TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 02/05/2012

1) Aydın Ağan Ayaydın                  (İstanbul

2) Ercan Cengiz                               (İstanbul)

3) Adnan Keskin                             (Denizli)

4) Muharrem İnce                            (Yalova)

5) Doğan Şafak                               (Niğde)

6) Ömer Süha Aldan                       (Muğla)

7) Engin Altay                                 (Sinop)

8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu               (İstanbul)

9) Binnaz Toprak                             (İstanbul)

10) Sinan Aydın Aygün                  (Ankara)

11) Celal Dinçer                              (İstanbul)

12) Mehmet Hilal Kaplan                (Kocaeli)

13) Tolga Çandar                             (Muğla)

14) Hüseyin Aygün                         (Tunceli)

15) Osman Oktay Ekşi                    (İstanbul)

16) Mehmet Ali Susam                   (İzmir)

17) Mahmut Tanal                           (İstanbul)

18) Hasan Akgöl                             (Hatay)

19) Bülent Kuşoğlu                         (Ankara)

20) Mustafa Serdar Soydan             (Çanakkale)

21) Tufan Köse                               (Çorum)

22) Sedef Küçük                             (İstanbul)

23) Kazım Kurt                               (Eskişehir)

24) Emine Ülker Tarhan                  (Ankara)

25) Süleyman Çelebi                       (İstanbul)

26) Mehmet Şeker                           (Gaziantep)

27) Mustafa Sezgin Tanrıkulu         (İstanbul)

28) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 15.28

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başbakanlığın Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır. Önce okutup işleme alacağım, daha sonra oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010, 07.02.2011, 25.01.2012 ve 05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92’nci Maddesi Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1363)

Sayı    : 31853594-165-1-317                                                                     14/ 1/2014

Konu  : Bakanlar Kurulu Prensip Kararı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934 sayılı TBMM Kararının süresi, son olarak 5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmış olup 10/2/2014 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarının süresi son olarak 18/11/2013 tarihli ve 2125 sayılı Kararla bir yıl uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2014 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                                       Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                 Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin adlarını okuyorum:

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır; Hükûmet adına, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk, Gaziantep Milletvekili Ali Şahin.

İlk olarak, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani.

Buyurunuz efendim.

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, uzun süreden beridir Türkiye Cumhuriyeti ordusu deniz unsurları Aden Körfezi’nde dış görevle görevlendiriliyor ve her yıl, burada, bu görev sürelerinin uzatımına ilişkin tezkere Genel Kurulun onayına sunuluyor.

Tabii ki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olan Türkiye’nin askerlerini dış göreve göndermesi, dış görevlerle görevlendirmesi konusunda Hükûmetin kendisine göre haklı gerekçeleri olabilir. Ancak, bu dış görevlendirmelerle ilgili olarak gönderilen askerlerin ne işle meşgul oldukları, dolayısıyla, gönderildikleri yerlerde emir komutalarının kimde oldukları sorusunu da burada sormak gerekir. Somali’ye, Aden Körfezi’ne göndereceğiniz deniz unsurlarını kim komuta ediyor? Bir kere, 1’inci soru olarak bunu sorayım, Sayın Bakan konuşmasında buna cevap verir diye düşünüyorum.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi içerisinde, maalesef, uluslararası çıkar örgütlerinin, uluslararası tekellerin çıkarlarını gözetmek üzere jandarmalık görevini severek, isteyerek üstleniyor. Bu jandarmalığı yaparken de kamuoyu önünde bunu övünç vesilesi olarak ifade ediyor. Dünyanın jandarmalığı, dünya tekellerinin, çıkar örgütlerinin jandarmalığı size mi kaldı?

Şimdi, bütün uluslararası güvenlik sözleşmelerinde Türkiye'ye jandarmalık dışında başka bir görev düşüyorsa lütfen onu da bizimle paylaşın. Ama maalesef, jandarmalık dışında Türkiye'nin yapabildiği bir şey yok. Burada da jandarmalık yapacak, deniz jandarmalığı yapacak. Niçin bu deniz jandarmalığını yapacak, kimin için yapacak? Uluslararası sömürü tekellerinin çıkarlarını gözetmek üzere bunu yapacak.

Askerlerinizi gönderdiğiniz bölgeyi hiç demografik yapısı itibarıyla göz önünde bulundurdunuz mu? Baktınız mı, o insanların, o bölgelerde yaşayan insanların içinde bulundukları ekonomik ve sosyal sorunları, sıkıntıları hiç görmeye çalıştınız mı? Uluslararası üyesi bulunduğunuz örgütler içerisinde bu bölgelerin işler acısı durumunu hiç gündemleştirdiniz mi?

Bir fotoğrafı önünüze koyarak ben konuşmamı sürdüreceğim. Somali’ye ait bir fotoğraf. Askerinizi göndereceğiniz yer burası.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Deniz, deniz; denize gönderiyoruz.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Herhâlde o denizin bir kıyısı var, bu kıyılarda bir şey var, yani korsanlar balinadan türemiyor. Yani sizin “korsan” dediğiniz, “haydut” dediğiniz insanlar, o kıyılardaki insanlar arasından çıkıyor. Niye çıkıyor orada? Niye korsan faaliyetler, sizin tabirinizle “haydut faaliyetler” var oralarda? Çünkü yoksulluk var. Soruna hiç bu boyutuyla baktınız mı? Yok.

Peki, koruduğunuz bölgede ne tür faaliyetler işliyor? Yani turistik gemiler mi oradan geçiyor? Korsan faaliyetler turistik gemilere yönelik mi gerçekleşiyor? Varsa örneğini bizimle paylaşın. Korsan faaliyetler neye yönelik yapılıyor? Aden Körfezi’ni, Hint Okyanusu’nu güzergâh olarak tercih eden ticari gemilere.

Peki, bu ticari gemiler ne taşıyor? Petrol taşıyor, maden taşıyor vesaire, ticaret malzemesi taşıyor. Nereden alıyor bu petrolü, bu madeni, nerelerden alıp götürüyor? Haydutların türediği bu bölgeden alıyor…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoksul coğrafyadan…

ADİL ZOZANİ (Devamla) – …Orta Doğu coğrafyasından alıyor.

Yani bir nevi, siz, uluslararası tekellerin sömürü çarkını korumak üzere Aden Körfezi’nde jandarmalık yapıyorsunuz. Size düşen görev bu değil. Türkiye Cumhuriyeti’ne burada düşen uluslararası tekellerin çıkarlarını gözetmek, korumak değildir, onlara jandarmalık yapmak değildir, olmamalıdır. O nedenle tezkereye geçen sene de karşıydık, bir önceki sene de karşı çıktık, bu sene de karşıyız.

Eğer siz gerçekten korsan faaliyetleri sonlandırmak istiyorsanız bunu güvenlik tedbirleriyle yapamayacağınız açıktır. Uluslararası camia da bunu bu şekilde yapamaz, mümkün değildir. Gemilerinizi güvenlik koridorlarından geçirebilirsiniz ancak tehlikeyi bertaraf edemezsiniz.

“Somali” dediğiniz ülkenin nüfusu 9 milyon, tahmini 9 milyon nüfuslu bir ülke. Türkiye’de yıllık olarak çöpe giden gıdaları dahi tasarruf edebilsek, bu yönlü politikalar geliştirebilseniz yıllık olarak Somali’yi beslersiniz. Bu fotoğrafla karşı karşıya kalmazsınız. Siz, Orta Doğu’dan petrol götürüyorsunuz ya da petrol güzergâhına jandarmalık ediyorsunuz ancak petrolün sahipleri bu durumdalar. Şimdi, böyle bir tablo karşısında dış politikanızı mazur gösterebilecek ne tür delilleriniz var? Bu jandarmalığınıza ilişkin sizi haklı çıkarabilecek ne tür bir argümanınız var? Doğrusu merak ediyoruz, bizimle paylaşın lütfen. Bir ayağınız Moskova’da, bir ayağınız Washington’da uluslararası tekellerin güdümünde stratejik ortaklık peşinde koşmakla siz bu işi çözemezsiniz. Bu politika, politika değildir. Sadece Somali’ye asker gönderme konusu dahi aklıselim tartışılırsa Türkiye’nin dış politikasının içinde bulunduğu vahameti göstermeye yetecektir. Çok vahim bir durumdasınız dış politika boyutuyla. Türkiye’nin görevi, sömürü çarkını muhafaza etmeye dönük, uluslararası sömürü çarkının muhafazasına dönük jandarmalık olmamalıdır. Türkiye’nin itibarını siz bu şekilde koruyamazsınız? Bu, ülke itibarını korumak değildir.

Bir iddiada daha bulunuyorum: Oraya gönderdiğiniz askerlerin, güvenlik birimlerinin yıllık masraflarını oradaki halka yardım olarak ulaştırabilirseniz bu korsanlıktan  çok daha iyi şekilde koruyabilirsiniz, tedbir geliştirebilirsiniz.

Alın size başka fotoğraflar. Bunların hepsi Somali’nin, Aden Körfezi kıyı ülkelerinin fotoğrafları. Böyle bir tablo içerisindesiniz. Böyle bir tablo içerisinde siz uluslararası jandarmalık yapıyorsunuz.

Bütün bunları ne uğruna yapıyorsunuz? Varsa yoksa, uluslararası sosyete kulübüne kabul için bunu yapıyorsunuz, dış politikanız bunun üzerine kuruludur. Uluslararası sosyete kulübünde Türkiye’nin yeri olacak mı, olmayacak mı? Elli yıldır bunu uyguluyorsunuz, elli yıldır bunda ısrar ediyorsunuz, hâlâ… Örneğin Amerika Dışişleri Bakanlığı kayıtlarında, Türkiye’nin Amerika’yla ortaklığına ilişkin olarak kullanılan ibare aynen şu: “Güdümlü, stratejik ortak.” Türkiye’ye layık gördüğünüz pozisyon bu mudur? Tezkereden anladığınız o ki, siz Türkiye’ye bu pozisyonu laik görüyorsunuz, bu pozisyonda ısrar ediyorsunuz. Buradan çöktü sizin bu politikanız, dış politikanız. Bu politika, politika olmaktan çıktı. Bölge boyutuyla, Orta Doğu bölgesi boyutuyla Türkiye’nin dış politikasını bu vesileyle değerlendirdiğimizde de karşımıza yine aynı vahim tablo çıkıyor. Ve siz genel olarak uluslararası sosyete kulübünün sömürü çarkını devam ettirme üzerine geliştirdiğiniz ortaklıkta bölgede yeni bir kavramla devam ediyorsunuz. Orta Doğu politikasında da buna yeni bir kavram ilave ederek politika geliştiriyorsunuz. O da ne? Bölge dinamiklerini inançlar boyutuyla ayrıştıran ve bir inanç sistemini diğer inanç sistemleri üzerine hâkim durumuna getirmek suretiyle bir politika geliştirme gayreti içerisinde oluyorsunuz. Somali’deki korsanların bile bu politikalarınızla bağlantısı var. Bir tarafta “Korsanlara karşı mücadele ediyoruz.” diyorsunuz, öbür tarafta, silah yüklü gemileriniz orada ele geçiriliyor. Hangi boyutuyla değerlendirelim politikanızı? Oraya silah gemilerini göndereni mi, yani mühimmat gönderen gemilerinizi mi değerlendireceğiz, korsanlara karşı mücadele eden tutumunuzu mu değerlendireceğiz? Bir buçuk yıldır bu soru size soruluyor. Aden Körfezi’nde mühimmat yüklü gemilerle ilgili sizin açıklamanız nedir? Bu soru size soruluyor. Niye cevabını vermiyorsunuz? Siz oradaki korsanlara mühimmat veriyor musunuz, vermiyor musunuz? Siz oradaki korsanları silah ve cephanelik boyutuyla besliyor musunuz, beslemiyor musunuz? Soru bu kadar açık ve net. Bu soruya cevap vermeniz gerekir. “Zinhar devlet olarak böyle bir politikamız yok.” diyorsanız, o zaman orada ele geçirilen gemilerin kime ait olduğunu, bu mühimmatı kimin oraya götürdüğünü, gönderdiğini açıklamak durumundasınız. Bu sorulara cevap vermeden bunun dışında söyleyeceğiniz hiçbir şeyin, hiçbir sözün kıymetiharbiyesi olmaz.

Orta Doğu politikasında da aynı şeyi yapıyorsunuz. Bir, insanları Orta Doğu coğrafyasında mezheplerine göre ayrıştırıp yakın coğrafyadaki komşularınızdan biriyle rekabete girerek tahakküm kurma arayışı içerisinde oldunuz. Dışişleri Bakanlığı, maalesef, bu boyutuyla Türkiye’yi Orta Doğu’da bir bataklığa sürükledi. Ne Adana’daki tırın ne Adana’daki otobüsün ne de Hatay’daki kamyonun hesabını bu boyutuyla veremiyorsunuz çünkü siz orada bir bataklığa saplandınız. Roketatar başlıkları Adana’da nasıl oldu da ele geçirildi? Kim yaptı? Kim nereye gönderiyordu?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İnsani yardım!

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Yani, insanlara roket yedirerek mi besliyordunuz siz Suriye’de bilmiyorum ya da mühimmat vererek mi besliyorsunuz; buradaki insanların, 9 milyon insanın, mültecinin dramına çare buluyorsunuz? Kime gönderiliyordu onlar? Niye cevap vermiyorsunuz bu sorulara? Öbür tarafta, ekmek peşinde koşan insanlar. Günlük ekmeğini elde etmek için, bütün kapıları kapattığınız için, yasa dışı sınır ihlaline tevessül ederek ekmeğini kazanmak durumunda olan insanlara mermi yağdırıyorsunuz, öldürüyorsunuz. Bu da yetmiyor, akraba halkı birbirinden izole etmek için, ayrıştırmak için duvarlar, tel örgüler çekiyorsunuz. Şimdi, bu pencereden uluslararası politikanıza baktığınız zaman, bölgesel politikanıza baktığınız zaman sizi mazur gösterecek ne ifade edebileceksiniz, doğrusu merak ediyoruz.

Başbakan çıkıyor “El Kaide’yle, El Nusra’yla bizim bir bağlantımız yok, karşısındayız.” diyor. Eyvallah, inanalım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İnanma, inanma!

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Türkiye'nin bu çete örgütlerini desteklememesi gerektiğini ifade ediyoruz. Aynı cümleyi Dışişleri Bakanı da söylesin, çıksın Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı  “Bizim bu çete örgütleriyle hiçbir şekilde bir ilişkimiz olmamıştır, mühimmat desteğimiz olmamıştır, o çete örgütlerini alıp Türkiye’de örgütlemedik.” desin. Aynı sorunun muhatabı İçişleri Bakanıdır. Alsın ifade etsin. Bu sorulara cevap verin lütfen. Cevap vermediğiniz sürece, otobüsteki mühimmat da, tırdaki mühimmat da, kamyondaki mühimmat da sizin gönderdiğiniz mühimmattır. Ülkeyi yöneten sizsiniz…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kamyon nerede, kamyon? Kamyon gitmemiş ki!

ADİL ZOZANİ (Devamla) – …Hükûmet olarak siz bu soruların cevabını vermek durumundasınız. El Nusra’ya, El Kaide’ye, diğer çete örgütlerine desteğiniz yoksa, arkasında değilseniz ilgili bakanlar çıkıp burada açıklama yapmak durumundalar.

Özellikle Orta Doğu politikasında Kürt karşıtı tutumunuzdan vazgeçmeniz gerekir artık. Daha dün Roboski’de bir insanı daha katletme teşebbüsünde bulunuldu. 34 insanın hesabını vermeden, katledilen 34 insanın hesabını vermeden, orada iki köy arasına çekilmek istenen tel örgüsüne karşı eylem yapan, itirazını dile getiren köylülerin üzerine yine ateş yağdırıldı; yine o köyün çocukları Şırnak Devlet Hastanesinde şimdi komada yatıyor. Bu politikalar sizi günbegün bataklığa sürüklüyor. Bu politikalardan vazgeçmediğiniz sürüce sizin bu bataklıktan kurtulma şansınız yok. Bu bataklık her gün sizi biraz daha içine çekiyor, biraz daha yutuyor farkında değilsiniz. Muhtemelen siz de çıktığınızda ifade edeceksiniz, diyeceksiniz ki: “‘Biz yurtta sulh, cihanda sulh.’ ilkesi çerçevesinde uluslararası güvenlik politikalarına destek veriyoruz.” Ama biliniz ki artık bu ilke Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika ilkesi olmaktan çoktan çıktı. Sizin hükûmetleriniz döneminde, AK PARTİ hükûmetleri döneminde artık yurtta taşkala, cihanda taşkala dönemi başlamıştır. Siz de bu taşkalanın içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) –…debelenip duruyorsunuz, bu taşkala sizi yutacaktır.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın  Zozani.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş.

Buyurunuz Sayın  Türkeş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; silahlı kuvvetlerimizin deniz unsurlarının Aden Körfezi’nde görev süresinin bir yıl daha uzatılması hakkında düzenlenen tezkere üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyılda jeopolitiğin merkezinde tabii kaynaklara erişim fikri konumlanır. 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çözülmesiyle müjdelenen “tarihin sonu” tezi ortaya evrensellik iddiası taşıyan yeni bir paradigmanın yazılımına vesile olmuştu. Bu paradigmanın odağı sınırsız kapitalizm pratiğiydi. Gerçekten de kolektivist modelin rekabete yenik düşmesiyle beraber serbest piyasa mantığı mutlak sayılabilecek bir zafer elde etmiş ve kendisini insanlığın varış noktası olarak dünyaya bir süreliğine dayatabilmiştir. Ne var ki denetimsiz bir kapitalizmin insanlığın büyük ekseriyetine refahtan çok sefalet getirdiğini ancak yıllar içinde anlayabildi insanoğlu. Sınırsız ihtiyaçlarla motive edilen bireyin kısıtlı kaynaklarla mutlu edilmesinin imkânsızlığı tüm taraflarca çeşitli ekonomik krizlerle, özellikle de tabiatın amansız tahribatıyla tespit edildi. Her devlet öncelikle kendi insanının refahını, kendi ülkesinin kalkınmasını ister, bu olağandır fakat tüketim ihtiyaçları yükseldikçe talebi tatmin edecek bir arz stokunun da yaratılması herkesin malumu olduğu üzere zaruridir. Bu anlamda, hükmedilen kaynakların azalmasıyla birlikte gözler sınır ötesine yani başka topraklara dikilir. Batı sömürgeciliğinin yaygın olduğu dönemlerde bir ekonomik model olarak merkantilizm işte bu perspektifle kurgulanıp pratiğe aktarılmıştır. 16’ncı yüzyılda örülen bu kuramın tezahürlerini içinde bulunduğumuz küreselleşme çağında da açıkça görmeye ve hissetmeye devam ediyoruz. Günümüzde geçerliliğini koruyan bu anlayışın temelinde aslında orman kanunları vardır. Güçlü olan daha güçlü olmak için saldıracak, zayıf olan ise daha da zayıflayacaktır. Başka bir deyişle, sömürü şartlarının olgunlaşmasında merkantilist yaklaşımın payı fevkalade büyüktür. Bugün elbette artık işgal ve istila koşulları kalmamıştır. 2003’teki Irak örneği işgal geleneğinin belki de son eylemi olmuştur. 21’inci yüzyılda esas alınan uyumlu ortaklık başlığıdır. Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in kelimeleriyle bir nevi “zehri bala bulama” teşebbüsü diyebiliriz. Vizyon tamamıyla merkantilisttir ve fakat meseleyi takdim şekli geçmişe göre daha şirin gözükmektedir. Bu bağlamda, bir neomerkantilizmden veya bir neosömürgecilikten bahis açılabilir.

Değerli milletvekilleri, tıpkı Afrika’nın geri kalanı gibi Somali de işte bu agresif ve riyakâr kuklacılığın mustaribidir. Neden? Çünkü Somali, konuşmamın başında değindiğim, tabii kaynaklara erişim noktasında jeostratejik öneme haizdir. Petrolün, doğal gazın ve diğer bilumum enerji kaynaklarının sevkiyat yollarının geçtiği her coğrafya belirleyici niteliktedir. Somali devleti de coğrafi konumunun ifade ettiği hassasiyetin bedelini ödeyen onlarca farklı ülkeden biridir. Her gün yüzlerce, belki de binlerce ticaret gemisi rotası gereği Aden Körfezi’nden geçiş yapmaktadır. Uluslararası ticaretin çok önemli bir kısmı söz konusu güzergâhın sükûnetine ve güvenirliğine muhtaçtır. Aden Körfezi’nde yaşanacak bir istikrarsızlığın uluslararası şirketlere yükleyeceği maliyet hiç kuşkusuz fevkalade ağır olacaktır. Korsancılık olgusu da bu açıdan ele alındığında uluslararası ticaretin serbest akışı için bir tehdit teşkil etmektedir. Elbette, korsancılık dünyanın her neresinde yapılırsa yapılsın illegal bir faaliyettir, suçtur. Aden Körfezi’ndeki korsancılık eylemlerinin varlığı ve çokluğu Birleşmiş Milletlerin sunduğu istatistiki verilerle sabit olunmuştur. Dolayısıyla, bizim bu hususta herhangi bir itirazda bulunmamız mevzubahis değildir. Ben esasen burada dikkatinizi başka bir soruna çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Somali özelinde Afrika’ya genel bakışımızın kapsamlı bir muhasebesini yapmalıyız. Batı tarafından asırlar boyu sömürülen, talan edilen, yağmalanan bir kıtadan söz ediyoruz. Bu kıtanın insanları asırlar boyunca ezilmiş, aşağılanmış ve eziyet görmüşlerdir. Köleliği yaşamışlar, bir meta gibi alınıp satılmışlar ve hâlâ tazeliğini muhafaza eden korkunç bir ırkçılığa maruz kalmışlardır. Afrika, bu zaviyeden, yeryüzünün lanetlilerinin kıtasıdır. Afrika insanının yüzü, dünya üzerinde acı çeken, açlık çeken, yoksulluk ve yokluk çeken tüm insanların yüzüdür. Bitmiyor, Afrika savaşların, kesintisiz şiddetin, salgınların, soykırımların, diktatörlerin, teröristlerin, yolsuzlukların kıtasıdır. Her şeye rağmen Afrika umudun da kaynağıdır. Kendine has ritmi, müziği, dansları, sanatları ve kültürleriyle saf materyalizm kıskacındaki dünya düzenine de insanlık katmaktadır.

21’inci yüzyılda Afrika, son hidrokarbon yataklarının deposu, rezervi olması sebebiyle de 21’inci yüzyıla egemen olan enerji lobisinin kıskacı altındadır. Afrika’da olanları anlayabilmek için, bugüne kadar bulunan ve bulunması olası fosil yakıt rezervlerini göz önüne koymalı ve Afrika kıtasında yaşananları bu çerçevede değerlendirmelidir.

Sudan’daki gelişmeler bunun çarpıcı bir örneğidir. Kuzey Afrika’da iki yıldır süre gelen, başında “bahar” diye tarif edilen ama şimdi sadece kaos, kan ve gözyaşıyila ortaya çıkan gelişmeleri de hep aynı çerçevede değerlendirmeliyiz.

Somali, enerji kaynaklarının geçiş noktası olarak stratejik öneme haiz olmanın yanı sıra hem fosil yakıt rezervleri hem de komşu ülkelerdeki gelişmeler sebebiyle büyük bir sıkıntıya muhataptır ve Afrika kıtasının tümünde bu konular bir sükûnete kavuşmadıkça Somali ölçeğinde de bunlardan bağımsız bir sükûnet ve istikrar görülmemektedir.

AKP iktidarı kendince bir yöntem tutturmuş ve hazırladığı eylem planı çerçevesinde harekete geçmiştir. Somali’deki kıtlığa ve açlığa karşı ülkemizde düzenlenen kampanyalar büyük ölçüde başarıya ulaşmış ve vicdanları bir nebze olsun uyandırmıştır. Biz, bilindiği gibi, bugüne kadar Hükûmetin faydalı icraatlarına her zaman destek verdik. Orada kim bir tek insanın dahi olsa karnını doyuruyorsa Allah ondan razı olsun. Benim eleştirim yöntemle alakalıdır.

Afrika ve dahi Somali artık sadece insani yardım istemiyor. Bu yardımlar ne kadar gerekli olursa olsun bir müddetten sonra oradaki yapının dışa bağımlılığını kronikleştiriyor. Bizim Türkiye olarak istediğimiz gerçekten bu mu? Her şeyden önemlisi, Afrika’nın, Somali’nin bizden beklediği bu mudur? Yol yapmak, hastane inşa etmek, okul açmak tabii ki olumludur, verimlidir ancak asıl tıkanıklık giderilmedikçe bunlar nafile çabalar olarak kalacaktır. Yarın cereyan edecek yeni bir iç savaşta hepsi yerle bir edilecek, toza dumana karışacaktır. Suriye'de bunları yaşadık, Suriye örneğinde bire bir gördük. Yani, bu politikaların ilk başta gayet olumlu olması, insanlarla iyi ilişki içinde olmak neticeyi çözmüyor ve neticede, savaş, yaptığınız her şeyi yıkıyor.

Bu hafta pazartesi günü yapılan büyükelçiler toplantısında Sayın Dışişleri Bakanı Afrika’da büyükelçilik adedinin arttığından ve bunun bir başarı hikâyesi olduğundan dem vurdu.

Değerli milletvekilleri, şayet etkin dış politika büyükelçilik adediyle ölçülebilseydi iki kutuplu dünyanın devi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği çökmezdi. Şayet elçilikler ve etkin diplomasi meselelerin tek çözümü olsaydı Amerika Irak’ta on bir yıl bataklıkta patinaj atmazdı, Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da o üzücü olaylar yaşanmazdı ve onlara da muhatap olmazdı. Meselenin özünü, insani boyutunu ve hepsinden önemlisi de orada hegemonların yapmak istediklerini dikkate almaksızın bunu salt bir beşerî ilişkiye, hatta Müslüman dayanışmasına indirgerseniz işte bu çözümün değil, yanlışın başladığı nokta olur. Ayrıca, diplomaside başarının tek ölçütünün elçilik olduğunu düşünecek isek o zaman da Suriye’de, Mısır’da, hatta İsrail’de de AKP iktidarı kendisini başarısız olarak ilan etmelidir ki bu da aslında, az önce söylediğim gibi, büyükelçilikler başarıyı göstermediği gibi bunun içinde de başarısızlıklar vardır ama sebepleri farklıdır.

Değerli milletvekilleri, hatırlarsınız, konuşmamın başında “sınırsız kapitalizm” kavramını öne sürmüştüm. 2014 yılına geldik ve AKP iktidarı 12’nci yılına girecek. Şimdiye kadar herhangi bir uluslararası platformda kapitalizmin, serbest piyasanın belli birtakım kaidelere bağlanması gereğine atıf yaptıklarını duymadım, görmedim. Kimse kusura bakmasın ama bizim yıllardır anlatmaya çalıştığımız ve AKP’ye yönelttiğimiz eleştirilerin kalbinde de bu zafiyet yatıyor, ufuksuzluk. AKP iktidarı iyi bir taklitçidir. İçeride sözüm ona eleştirdiklerini dışarıda genel doğruları olarak vazetmekte ve yüksek insani değerler olarak bunları ifade ederek farklı coğrafyalarda başarı elde ediyormuş gibi davranmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, Orta Doğu’da ve Afrika’da “presence”ımızı, yani mevcudiyetimizi etkin diplomasi kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetlerine bağlamaya çalışan AKP iktidarı, 21’inci yüzyılda iletişim ve çabuk haberleşme çerçevesinde uluslararası platformda bunların bir kül olarak değerlendirildiğini göz ardı etmemelidir. Yani içeride Türk Silahlı Kuvvetlerimizi ve mensuplarını hak etmedikleri bir muameleye muhatap edeceksin ama uluslararası arenada da bu insanların moral ve motivasyonuna bakmaksızın en üst seviyede performans göstermelerini talep edeceksin. Vizyonu olan ve kararlı bir liderlik iddiasında bulunacaksın ama verdiğin kararları kendin bozarak kendin tartışılır hâle getireceksin, bu mümkün değil.

Geçtiğimiz temmuz ayında gene UNIFIL -Birleşmiş Milletlerin Lübnan’daki barış gücü- ile ilgili buraya bir tezkere geldi. Bu daha önceden verilmiş bir tezkereydi ve bunun da bir yıl daha uzatılması istendi. Burada görüşüldü ve bu tezkerenin süresi bir yıl daha uzatıldı. Fakat bunun ardından Türk Hava Yollarının 2 pilotu kaçırıldı aynı dönemde hatırlayacaksınız. Bunların akabinde burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin UNIFIL kapsamında göreve devam etmeyeceğini ve bu kararı da önceden aldığını iddia edip UNIFIL’deki Türk Silahlı Kuvvetleri görevini sonlandıracaksın. Şimdi bunu neyle izah edeceksiniz? Bunun akılla, mantıkla bir alakası var mı Allah aşkına? Tezkereyi uzatmasaydınız zaten problem halloluyordu. İşte bu gibi davranışlar sizin karar vermedeki git gellerinizin somut bir delili niteliğindedir. Keza, bahse konu Aden Körfezi’nde görev yapan deniz kuvvetlerimizin komutanı görevini tamamlayıp yurda döndükten sonra derdest davalar kapsamında tutuklanacak ve yargılamaya muhatap olacak. Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul bu şahsın adı.

Şimdi bunu gazete haberlerinden gidelim. Sinan Ertuğrul ilk olarak 20 Mayıs 2011’de birinci Balyoz davası kapsamında ifade veriyor. Takipsizlik kararı üzerine Tümgeneral Ertuğrul 31 Mayısta Somali’ye korsanlarla mücadele etmek için giden Türk Deniz Kuvvetleri grubunda komutan olarak Marmaris’te Aksaz Deniz Üs Komutanlığından yola çıkıyor. Ertuğrul görevdeyken ikinci Balyoz iddianamesi kabul ediliyor. 28 Haziran 2011’de yayımlanan tensip tutanağıyla 6 generalle birlikte hakkında yakalama kararı çıkarılıyor, Hükûmeti ortadan kaldırmaya eksik teşebbüs suçundan yirmi yıla kadar da hapisle yargılanıyor.

Şimdi, bu görevleri verdiğiniz insanlara bunları yapıyorsunuz. Bütün bunları yaşadıktan sonra geçtiğimiz bir ay içerisinde hiçbir somut veriye dayanmadan Sayın Başbakanın beyninin yarısı veya danışmanı -neyse- belki de kendince Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensuplarının yeterince cezalandırılmış olduğuna kanaat getirmiş olacak ki ortaya bir “kumpas” sözcüğü atarak bu insanların yargılanmasında yanlışlar bulunduğunu ve yeniden yargılama yolunun açılması gerektiğini ifade etti.

Buradan açıkça belirtmek istiyorum ki baştaki yargılama ne kadar yanlış ne kadar hukuktan uzak ise veya kumpas idi ise bugün de bir danışmanın beyanı ile deliller ortaya konulmadan ve bu deliller ışığında kumpas iddiaları sübut bulmadan yapılacak yeni uygulamalar da o denli Anayasa’ya ve hukuka aykırı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, şunu memnuniyetle ifade etmeliyim ki ülkemizde bütün bu yaşananlara rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri gerek yurt içinde gerekse yurt dışındaki bu zorlu görevlerinde her şeye rağmen görevlerini başarı ile yürütmektedirler. Bu vesileyle de hepsini Milliyetçi Hareket Partisi olarak kutluyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Afrika’ya karşı bir sorumluluğu var, bunu gönül rahatlığıyla kabul ediyoruz fakat bu sorumluluk Türkiye’mizin tarihsel birikimleriyle uyumlu olmalıdır. Doğu Roma’dan başlayan ve Osmanlı’ya varan köklü bir devlet geleneğimiz var. Afrika kıtası ve Somali, demokrasiden, insan haklarından, ondan bundan evvel, devlet hakikatiyle tanıştırılmalıdır. Kabilelerden, terör gruplarından, isyancılardan arındırılmış bir Afrika, modern devlet mekanizmalarıyla buluşmuş bir Afrika önceliğimiz olmalıdır.

Peki, bunu kim yapacak? Elbette AKP iktidarı değil. Mevcut AKP yönetimi bizim devletimizin kurum ve kuruluşlarını parçalara ayırmaya çalışırken başka ülkeleri beslemeye yeltenecek durumda değildir. İmparatorluklar yadigârı olan Türkiye Cumhuriyeti devletini yolsuzluk, rüşvet ve hukuksuzluk skandallarıyla sallayan bir iktidar yapısının Afrika’ya getireceği, vereceği hiçbir ufuk sahibi, olumlu proje olamaz. Dünyaya ders vermeden önce, yardım etmeden önce kendinize bakacaksınız, sizde de o kalibre maalesef ki yok.

Her şeye rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi Somali ve Aden Körfezi’ndeki Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin uzatılmasıyla alakalı bu tezkereye olumlu oy verecektir.

Konuşmama son verirken yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkeş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu.

Buyurunuz Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 2014 yılına bu çatı altında çok iyi bir başlangıç yapmadık. Bu çatı altında yaşanan sıkıntılar aslında toplumda, ülkemizde yaşanan sıkıntıların bir yansıması oluyor ama bunlar inşallah yakında bitecek diyoruz. Çünkü mart ayı sonunda seçimler var, yerel seçimler var, orada göreceğiz ve Türkiye o seçimlerden sonra yeni bir döneme, daha ışıklı, daha güçlü bir döneme girecek.

Efendim, konumuz, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde yaptığı görevin bir yıl süreyle uzatılması hususundaki tezkeredir. Bu tezkereye ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Deniz Kuvvetlerimiz belirtilen bölgelerde 10 Şubat 2009 tarihinden bu yana görev yapmaktadır. Bu görev Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu bağlamda 2008 yılında aldığı karara dayanmaktadır. Türkiye'nin uluslararası bu tür faaliyetlere katkılarının temel dayanağı, tek dayanağı daima Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bağlayıcı kararları olmuştur. Bu itibarla, biz geçen dönem de yaptığımız gibi, bu defa da bu tezkerenin bir sene daha uzatılmasına ve Deniz Kuvvetlerimizin anılan bölgelerde faaliyet göstermesine “evet” diyeceğiz. Fakat bu vesileyle ben dış politika bağlamında bazı konulara da ayrıca değinmek istiyorum.

Birazdan, şahsı adına söz alacak olan çok Değerli Milletvekilimiz Osman Korutürk Deniz kuvvetlerimizin durumuna ilişkin açıklamalarda bulunacağından dolayı ben o konuya girmeyeceğim fakat biliyoruz ki, Deniz kuvvetlerimize çok büyük haksızlıklar yapılmıştır, o konuda birazdan gereken açıklamaları dinleyeceksiniz.

Ben, iki ana konuya temas etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, önceki gün Ankara’da açılışına katıldığım büyükelçiler toplantısı. Bunun 6’ncısı yapıldı. Ben Dışişleri Bakanlığının bu faaliyetini olumlu, yerinde bulan bir eski diplomatım fakat oraya Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu dinlemek için değil, Dışişleri Bakanlığı teşkilatına, oradaki meslektaşlarımıza sahip çıkmak için gittim. Nitekim, Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun konuşmasını maalesef bitiremeden de oradan ayrılmak mecburiyetini hissettim. Yine de Sayın Davutoğlu’nun konuşmasından bir iki bölüme değinmek istiyorum çünkü Sayın Davutoğlu’nun konuşmasını dinlediğiniz zaman “Bu Dışişleri Bakanı, hangi ülkenin Dışişleri Bakanıdır?” sorusunu sormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Öyle bir tablo çiziyor ki, hem Türkiye’de demokrasi alabildiğine at koşturup ilerliyor hem ekonomimiz güçlü bir şekilde ilerliyor hem de etkin bir diplomasi uygulayan, fevkalade başarılı bir dış politika uygulayan bir Türkiye var. Hangi ülkede yaşıyor, hangi ülkenin dış politikasından, demokrasisinden bahsediyor? Sadece hayret değil insanın dehşete kapılmaması mümkün değil.

Ben şimdi, bir iki noktayı özellikle vurgulamak istiyorum. Sayın Dışişleri Bakanı diyor ki: “Demokrasinin felsefik temelini harekete geçirmek için yasakların ortadan kalkması gerekir. On iki yıl süreyle -iktidarda bulunduğunuz- vatandaşın önündeki bütün yasakları kaldırmak için çaba gösterdik. Türkiye bundan sonra da her türlü yasağa karşı mücadele eden bir ülke pozisyonunu koruyacaktır.” Şimdi bunu duyduğunuz zaman sanki her türlü yasağı kaldıran, gerçek anlamda demokrasiyi Türkiye’de tesis etmeye çalışan bir iktidar var ama gerçeklere baktığınız zaman, Türkiye'nin gerçeklerine baktığınız zaman ne görüyorsunuz? İfade özgürlüğü sürekli kısıtlanan, medya özgürlüğünden, basın özgürlüğünden bahsedilemeyecek, yüzlerce gazetecinin hapiste olduğu bir ülkeden bahsediyoruz; İnternet üzerine getirilen yasaklar ve kısıtlamalardan bahsedilen bir ülkeden bahsediyoruz. Yasaklar bağlamında uluslararası kuruluşların bütün ölçeklerinde, hangi alan olursa olsun, Türkiye daima üst sıralarda yer alıyor. Buna mukabil, Dışişleri Bakanı Davutoğlu diyor ki: “Biz öyle bir iktidarız ki yasakları durmadan kaldırıyoruz.” Ben herhâlde şöyle anlamam gerekir diye düşündüm: Bugün Türkiye'nin 1 numaralı gündem maddesi olan, hatta bana göre tek gündem maddesi olan yolsuzluk ve rüşvet olaylarının üzerine gitmeyi yasaklayan bir ülke var fakat bunun tersini söyleyen bir Dışişleri Bakanı var.

Öte yandan, “AK PARTİ Hükûmeti on yıl içinde hiçbir zaman hesap vermekten kaçınmamıştır. Bu irademiz bundan sonra da sürecektir.” diyen bir Dışişleri Bakanı var. Dışişleri Bakanı –hangi yüzle diyor bunu, bilemiyorum- diyor ki: “Yargı bağımsızlığı esastır. Yargı bu anlamda yürütme ile arasına mesafe koyarak kendi özgür tutumunu sergileyecek ama ikisi arasındaki ilişkilerin flulaşması ve bu ilişkilerin tanımlanmamış olması hem yürütme hem de yargıda ciddi sıkıntılar doğurur.” O zaman ne yapıyor Sayın Bakan? Yürütmenin yargı üzerinde sultasını kurmak için elinden gelen bütün çabayı hem iktidar partisi olarak hem de Dışişleri Bakanı olarak gösteriyor.

Şimdi, hiçbir şeyin hesabını vermeyen AKP iktidarına ben soruyorum: Uludere’nin hesabını verdiniz mi? Bu hâlâ gündemde olan, yapılan son açıklamalarla üstü örtülmeye çalışılan çok ciddi bir  konu. Vatandaşlarımızın kendi ülkemizin kendi silahlı kuvvetleri tarafından katledildiği bir olayla karşı karşıyayız.

Reyhanlı; Reyhanlı konusunda hesap verdi mi bu iktidar? Ellerinde bir sürü bilgiler vardı, belgeler vardı, Sayın Başbakan açıkladı, nerede bu bilgiler? Hiç Reyhanlı’dan bahis yok.

Afyon; Afyon’daki patlama… Nerede? Evet, bir mahkeme süreci devam ediyor fakat Hükûmetten gelen gene hiçbir açıklama yok.

“Hesap verilebilir.” diyor, “Hesap veriyoruz." diyor; peki Sayıştay raporları, bu çok ağır bir tartışma konusu oldu bu Mecliste. Fakat iktidar partisi bunu da elinin tersiyle itip “Biz hesap veriyoruz, Sayıştay raporlarında eksik yoktur." dedi ve bu milletin önünde hesap veremeyen hem de milletin cebinden, alın teriyle kazandığı ücretlerden, kazançlarından kesilen vergilerin hesabını veremeyen bir iktidar var. Bir de tabii, hesap verilebilirlik konusunda her hâlde en son konuşacak parti Adalet ve Kalkınma Partisidir. Çünkü bugün, biraz önce de belirttiğim gibi Türkiye'nin gündeminde çok ağır, çok ciddi, çok kapsamlı yolsuzluk ve rüşvet iddiaları vardır. Bunun da hesabını vermek istemeyen, bunu dış güçlere bağlayan, komplolara bağlayan bir Hükûmet vardır. Demek oluyor ki Sayın Davutoğlu hesap verilebilirlikten bahsederken Türkiye'nin gerçeklerinden bahsetmiyor.

İkinci değinmek istediğim husus, gene büyükelçiler konferansı bağlamında; Sayın Başbakanın konuşmasını dinledim, televizyondan dinledim ve gene hayretler içinde kaldım. Sanki Sayın Başbakan Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden büyükelçilere değil Adalet ve Kalkınma Partisi kurultayına hitap ediyor. Öyle talimatlar veriyor ki büyükelçilere iç siyasi meseleler hakkında “Gideceksiniz, büyükelçiler olarak, bulunduğunuz ülkelerin yetkililerine Türkiye'de olup bitenleri anlatacaksınız, özellikle 17 Aralık olaylarının Hükûmete karşı bir darbe olduğunu anlatacaksınız ve bu görevi sakın ihmal etmeyin." diyor. Ben buna tehdit demiyorum ama hani arkası gelir “Bunu yapmadığın takdirde, gidip yabancı ülkelerde 17 Aralığın bir darbe olduğunu anlatmadığın takdirde, cezanı görürsün.” şeklinde, orada, gizli bir tehdit havası da var.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçileri devleti temsil eder. Elbette, devlet adına o millî iradeyi yürütme olarak uygulayan Hükûmetin talimatlarını da yerine getirir. Ama Sayın Başbakan, tutup, Türkiye içinde çok ciddi tartışmalara konu olan, bütün dünyanın, özellikle Batı dünyasının dikkatini çeken bu yolsuzluk ve rüşvet olayları bağlamında, sanki, bu, hakikaten, kendi dediği gibi, bir komploymuş, yabancı güçlerin ve onların uzantılarının bu Hükûmeti, özellikle Sayın Başbakanı hedef aldığı yolunda sabitleşmiş bir tablo var ve bu tablo bir devlet politikası olarak, bir devlet ifadesi olarak büyükelçiler tarafından yerine getirilecek bir hususmuş gibi takdim ediliyor. Buna hakkı yok Sayın Başbakanın.

Ben de zamanında büyükelçilik yaptım. O büyükelçilerin, içlerinden nasıl ve ne kadar rahatsız olduklarını tahmin ediyorum ve ayrıca, diyorum ki: “Sayın Başbakanın “Gidip, bunu yapacaksınız, 17 Aralığın bir darbe olduğunu anlatacaksınız.” talimatı yerine getirilecek bir talimat da değildir, onu da söyleyeyim. Ben büyükelçilik yapsaydım -buradan hani boş, havaya kabadayılık yapmak istemiyorum, ama defalarca, hükûmetten talimatlara, bunun yanlış olabileceği, eksik olabileceği şeklinde itirazlarımız olmuştur, bazen kabul edilmiştir, bazen kabul edilmemiştir ama Türk iç siyasetinde, hele hele yolsuzluk ve rüşvet konusunda Sayın Başbakanın bunun üstünü örtmek için büyükelçileri alet etmeye çalışmasını ben çok yakışıksız buluyorum. Türk diplomasi tarihinde hakikaten bu sözler bir kara leke olarak kalacaktır. İnşallah, Sayın Başbakan bunu düzeltecek bazı şeyler bundan sonra söyleyecektir.

Sayın Başbakan ayrıca bu konuşmasında diyor ki: “Biz okuma yazma biliyoruz. Türkiye’deki gerçek manzarayı, muhataplarımıza doğruları anlatmanızı, bu ihanet operasyonunu bozmak için daha fazla gayret sarfetmenizi bekliyoruz.” diyor. Şimdi yani bu hakikaten kabullenilebilecek bir durum değil. Ben buradan meslektaşlarımın bakış açılarını da görüyorum, karşımda oturan. İnşallah diyorum yani bu Dışişleri Bakanlığı teşkilatını ve Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden bu büyükelçileri zan altında bırakacak bu talimat konusunda bir düzeltme yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, kalan süremde ben iki konuya, dış politika konusuna daha temas etmek istiyorum.

Bunlardan birincisi Suriye. Suriye hâlâ, maalesef, bir kan çanağı hâlinde. Masum insanlar ölüyor, insanlar yerlerinden oluyor, insanlar ülkelerinden kaçmak durumunda kalıyor. Fakat, bu arada aynı zamanda Suriye konusunu gene Suriye halkının iradesine uygun bir biçimde ve şiddeti sona erdirecek bir amaçla İsviçre’de bir konferans toplanması kararı var. Bunun için Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri dışişleri bakanları çalışıyorlar, bunun için Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin özel temsilcisi çalışıyor. Herkes bir orta yol bularak bu konferansın başarıya ulaşması için ellerinden geleni yapıyor. Peki Türkiye ne yapıyor? Türkiye değil, AKP ne yapıyor? AKP, hâlâ Esad gidecek, Esad’ın gitmesi için ben cephane gönderirim; bunu tırla gönderirim, bunu otobüsle gönderirim, bunu başka yollarla gönderirim, bunu insani yardım malzemesi kisvesi altında gönderirim diye savaşı körükleyen, oradaki insanların ıstırabını artıran bir çizgide ısrar ediyor. Bu nasıl komşuluktur, bu nasıl insanlık anlayışıdır, bu nasıl hukuk anlayışıdır; bunu herhâlde AKP’li milletvekillerin kendilerine sormaları gerekir diye düşünüyorum.

Ben Adana Milletvekiliyim. Bütün bu ters olaylar, tuhaf olaylar, tır olayı, otobüs olayları, hepsi Adana’da yer alıyor. Ben buna itiraz ediyorum, Adanalı olarak itiraz ediyorum. Orada vali ne iş yapıyor, orada emniyet güçleri ne iş yapıyor, orada MİT ne iş yapıyor? Çünkü MİT’in teşkilat yasasında, bu kuruluşun bütün görevleri yurt içi bağlantılıdır, istihbarata karşı koymaktır, istihbarat elde etmektir ama bugün Millî İstihbarat Teşkilatı Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun sultası altında olan dış politikasını yürütmek için ikinci bir araç olarak kullanılan bir müessese hâline gelmiştir. Bu, MİT’i zayıflatan, MİT’in itibarını düşüren ve MİT’i görev dışı alanlara iten bir gelişme olarak bence çok sakıncalıdır çünkü MİT aynı zamanda kendisine ait olmayan işlere koşulduğu takdirde bu, Türkiye’nin güvenliğini bire bir etkileyen Millî İstihbarat Teşkilatının çalışmalarını, gücünü, oradaki morali olumsuz etkileyecek bir tablodur.

Suriye bağlamında yine vurgulamak istediğim husus, Suriye’de eğer çatışmalara son verilecek ve Suriye halkının kendi ülkelerinin kaderini belirleyecek bir yol açılabilecek ise İsviçre’de Montrö kentinde yapılacak bu konferansın başarılı olması için herkesin elinden geleni yapması lazımdır.

Bu bağlamda iki nokta önem taşıyor: Birincisi, Suriye muhalefetinin toparlanması, hakikaten gerçek anlamda Suriye’de Esad rejiminin baskıcı ve çok olumsuz, halkına zulmeden tavırları da dâhil olmak üzere sıkıntılarına karşı çıkan güçlü bir muhalefetin bu Montrö’deki konferansa gitmesi herhâlde büyük önem taşıyor; çünkü bu konferansa rejim katılacağını açıklamıştır ama muhalefetin katılmadığı bir İsviçre konferansı, Suriye konferansı herhâlde fazla bir sonuç sağlamayacaktır.

İkinci vurgulamak istediğim nokta; İran’ın, bölge ülkesi komşumuz İran’ın, Suriye rejimi üzerinde çok önemli etkisi olan İran’ın bu konferansa davet edilmesi keyfiyetidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Suriye konusunda barış konferansı önerisi yaptık, ateşkes önerisi yaptık, kimyasal silahların bertaraf edilmesi için öneriler yaptık. Ayrıca İran’ın bu konferansa davet edilmesini ısrarla vurguladık. Neden? Çünkü Suriye üzerinde etkisi vardır. İran’ın içinde olmadığı bir çözüm kalıcı olmayabilir ve İran bugün Batı’yla ilişkilerini düzeltme çizgisinde, ekseninde bir politika izlemektedir. O bakımdan İsviçre’deki konferansa katılması her açıdan yararlı olacaktır.

Son temas etmek istediğim nokta Irak. Şimdi, Türkiye öyle bir bölgede yaşıyor ki çevremiz ateş çemberiyle çevrili. Suriye sıkıntılı, Irak sıkıntılı, İsrail’le sıkıntılarımız var, Kıbrıs Rum yönetimiyle sıkıntılarımız var; Ermenistan, 2015 yılı yaklaşıyor, onlarla sıkıntılarımız var. Yani Türkiye daralan bir çember içinde yer alan bir ülke ama bu daralan çemberi ve etrafımızdaki ateşi söndürecek politikaları izlemek yerine Irak’ta da yanlış politikalar izlemekte, Irak Bağdat Merkezî Hükûmetinin husumetini, çok sert açıklamalarını üstüne çeken bir politika izlemekte; Kuzey Irak’la ayrı petrol anlaşmaları imzalayarak komşumuz Irak’ın toprak bütünlüğünü, ulusal birliğini tehlikeye sokan bir politika izlemekte.

Biz sürekli Hükûmete çağrı yapıyoruz. Yani dilimizde tüy bitti fakat bunu dikkate alan bir Dışişleri Bakanı yok, bunu dikkate alan bir Başbakan yok ama bunlar yapılmadığı takdirde Türkiye'nin ulusal çıkarları, ulusal güvenliği, halkımızın huzuru, halkımızın refahı, hepsi olumsuz etkilenecektir. Yanlış dış politikalar böyle kalıcı etkiler doğuran bir alandır. O bakımdan biz her şeye rağmen diyoruz ki: Türkiye barıştan yana olsun, Türkiye istikrardan yana olsun, Türkiye uluslararası toplum tarafından yapılacak barış ve istikrar girişimlerine uygun  hareket etsin.

Bu düşüncelerle hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır.

Buyurunuz Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin 5 Şubat 2013 tarihli ve 1031 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tezkerenin gerekçelerini AK PARTİ Grubu adına açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime öncelikle deniz haydutluğu ve korsanlık sorunuyla ilgili kısa bir değerlendirme yaparak başlamak istiyorum. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nin yıllık ortalama 22 bin ticari gemi geçiş kapasitesi önemli bir unsurdur. Bu geçişler yıllık yaklaşık 1,8 trilyon dolar tutarındaki hacmiyle dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 14’üne tekabül etmektedir. Aynı şekilde yıllık yaklaşık 315 milyar dolar hacmiyle dünya petrol ihracatının yüzde 26’sına karşılık gelmektedir. Avrupa’ya gelen petrolün yüzde 30’u, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerinin ise yüzde 18’i bu bölgeden geçmektedir. Anılan bölgeden geçen Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı gemi sayısı dış ticaret hacmimizdeki artışın doğal bir sonucu olarak giderek artmaktadır. 2010 yılında bahse konu bölgeden geçiş yapan ticari gemi sayımız 280 iken bu sayı 2013 yılında 1.168’e çıkmıştır. Dış ticaret hacmimizin yüzde 20’sine tekabül eden yaklaşık 28 milyar ABD doları değerindeki ticaret hacmi anılan bölgeden geçmektedir.

Görüldüğü üzere, korsanlık ve deniz haydutluğu eylemlerinin vuku bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve açıklarında, Hint Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri sayıca azalsa da bir uluslararası güvenlik meselesi olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Söz konusu bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri hâlihazırda dört ayrı çerçevede yürütülmektedir. Bunların birincisi NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı, ikincisi Avrupa Birliğinin Atalanta Harekâtı, üçüncüsü Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve son olarak da millî kontroldeki gemilerdir.

Ülkemiz, yüce Meclisimizin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvveti’ne ve NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı’na katılmaktadır. Bu iki harekâtta dönüşümlü olarak bir firkateyn görevlendirmiştir. Böylelikle uluslararası toplumun deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine destek sağlanmaktadır.

Ülkemiz bu çerçevede, 5 Mayıs-13 Ağustos 2009, 1 Eylül-29 Kasım 2010 ve 1 Eylül-11 Aralık 2012 tarihleri arasında CTF-151 komutanlığı görevini üstlenmiştir. Keza, 7 Aralık 2011-7 Haziran 2012 tarihleri arasında da Okyanus Kalkanı Harekâtı CTF-508’in komutanlığı görevini üstlenmiştir. CTF-151’in komutanlığını üstlenmesiyle, NATO dışında, ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığı ülkemiz tarafından yürütülmüştür.

Ülkemiz, Okyanus Kalkanı Harekatı’na ve CTF-151’e bugüne kadar toplam 14 fırkateynle destek vermiştir ve hâlihazırda TCG-Gelibolu Fırkateyni, Okyanus Kalkanı Harekâtı’na iştirak etmektedir.

Bölgedeki Deniz Kuvvetleri unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı 2009 Temmuz ayından bugüne kadar icra edilen 26 operasyonda, toplam 179 deniz haydudu etkisiz hâle getirilmiştir. Çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat sağlanmıştır ve yapılan saldırı girişimleri engellenmiştir.

Bölgede görev icra eden fırkateynlerimiz, Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin yanı sıra Türk Kızılayı adına insani yardım taşıyan gemilerin emniyetli geçişlerinin sağlanması için de her türlü tedbiri almakta ve gerekli koordinasyonu sağlamaktadır. Bu çerçevede 2013 yılında Somali’deki kuraklık nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı, Türk Kızılayı adına, Somali’nin başkenti Mogadişu’ya insani yardım taşıyan 5 ticari gemiye, bölgede görevlendirilen fırkateynimiz refakat etmiş ve anılan gemilerin emniyetli intikalleri sağlanmıştır.

Aden Körfezi’nde Somali kara sularında ve açıklarında ve Hint Okyanusu’nda deniz haydutları ve korsanlar tarafından bugüne kadar 5 Türk bayraklı veya Türkiye bağlantılı gemi kaçırılmış, müteakiben serbest bırakılmıştır.

Bölgede icra edilen askerî harekât ve ticari gemilerin aldığı koruyucu tedbirler sayesinde, 2010 Mart ayından bu yana Türk bayraklı veya Türkiye bağlantılı herhangi bir ticari gemi kaçırılmamıştır. Son bir yıl içerisinde de Türk bayraklı veya Türk bağlantılı herhangi bir ticari gemi bölgede saldırıya uğramamıştır, sadece Türk bayraklı ve Türk bağlantılı 5 gemiye saldırı teşebbüsünde bulunulmuş, ancak bu girişimler başarıya ulaşmamıştır.

Bununla birlikte, Malta bayraklı Türk Genel Denizcilik firmasına ait ve personeli Hintli olan Cotton isimli tanker, deniz haydutluğuyla mücadele harekâtı icra edilmeyen Afrika’nın batısındaki Gine Körfezi’nde Gabon açıklarında deniz haydutları tarafından 15 Temmuz 2013 tarihinde kaçırılmıştır ve 24 Temmuz 2013 tarihinde ancak serbest bırakılmıştır.

Söz konusu saldırı, Aden Körfezi ve Somali açıklarında alınan güvenlik önlemlerinin bir sonucu olarak korsanlık faaliyetlerinin son dönemde Afrika’nın batısına, özellikle de Gine Körfezi’ne kayma eğilimine girdiği yönünde değerlendirilmektedir.

Deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygunla mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem atfediyoruz. Bu alandaki çabaları da başından beri destekliyoruz. Türkiye, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak katılmaktadır ve katkıda bulunmaktadır.

Uluslararası toplumun, Somali açıklarındaki korsanlık ve deniz haydutluğuyla bu ülkenin kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin temel hukuki dayanağını oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının süresi, son olarak 18 Kasım 2013 tarihinde bir yıl daha uzatılmıştır. Diğer yandan Somali Cumhuriyeti’nin 13 Ocak 2009 tarihli kararı Türk gemilerine, Somali ana karası açıklarındaki tüm sularda -kara suları dâhil- deniz haydutluğu silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin müdahalede bulunma yetkisi vermektedir. Söz konusu yetki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin her yıl kabul ettiği uzatma kararlarıyla da yenilenmektedir.

Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı çerçevesinde bölgede görevlendirilen deniz kuvvetleri unsurlarının, deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilere yönelik Somali toprakları üzerinde herhangi bir kara harekatında görevlendirilmediğini de burada önemle vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı kararı çerçevesinde korsanlıkla etkin mücadele amacıyla oluşturulan Somali Kıyıları Açıklarında Korsanlıkla Mücadele Temas Grubuna da kurucu üye olarak katılmıştır. Ayrıca, söz konusu temas grubu tarafından, Somali açıklarında korsanlıkla mücadele eden devletlerin inisiyatiflerini destekleme amacıyla tesis edilen emanet fonuna 50 bin dolar başlangıçta katkı sağlamıştır. Bu çerçevede, anılan fonun kurul üyeliğini de yapmıştır. 2013 yılında söz konusu fona 100 bin Amerika Birleşik Devletleri doları ilave katkı yapılmıştır.

Eritre, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Somali’yi içeren Afrika Boynuzu bölgesi, uzun yıllardır barış ve istikrardan yoksun, devletler arası ve kabileler arası çatışmalara sahne olan ve bu gelişmeler nedeniyle uluslararası camianın gündeminde yer almaya devam bir coğrafyadır. Orta Doğu ve Körfez’e yakınlığı, Afrika Boynuzu’nu, Afrika kıtasının stratejik bölgelerinden biri hâline getirmiştir. Tarihte, dünyanın güçlü ülkelerinin ilgi odağında tutmuştur ve ihtilaflara sahne etmiştir. Sömürgeci ülkelerce çizilen Afrika Boynuzu’ndaki ülkelerin sınırı, bugünkü sorunların da temelini oluşturmaktadır.

Bu anlayışın tersine, Osmanlı İmparatorluğu, Doğu Afrika’ya yönelen sömürgeci ülkelere karşı daha 16’ncı yüzyılda bölgeye deniz seferleri gerçekleştirmeye başlamıştır. Tarihte ve günümüzde, Türkiye, Batı sömürgeci anlayışını hiçbir zaman benimsememiştir. Türkiye’nin yaklaşımı, bölge insanının barış içinde kalkınması için çaba sarf etmek istikametindedir. Türkiye, eski Osmanlı coğrafyası olan Afrika Boynuzu bölgesindeki ülkelerle bugün de yakın ilişkiler içinde bulunmaktadır. Siyasi ve ekonomik ilişkiler, kökenleri geçmişe uzanan ortak tarih ve kültür zemininde her geçen gün gelişmektedir.

Daha geniş açıdan baktığımızda da Sahra’nın güneyindeki Afrika (SAGA) ülkeleriyle ilişkilerimizin güçlendirilmesi ve bölgeye yönelik hedeflerimiz doğrultusunda bu ülkelerdeki mevcut temsilciliklerimizin sayısının artırılmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda, Afrika politikamızın uygulanmasında önemli rol üstlenen yeni büyükelçiliklerimizin faaliyete geçmesi sağlanmıştır ve SAGA ülkelerindeki toplam büyükelçilik sayımız 35’e yükselmiştir. Tabii, Afrika’ya açılım politikamızla sağlanan büyümenin önemli bir göstergesi de bu adımlarımızın karşılıksız kalmamasıdır. Afrika ülkeleri de 2008 başında 10 olan Ankara’daki büyükelçilik sayısını, 2013 yılında 27’ye yükseltmiştir.

Ülkemiz, Afrika ülkeleriyle ulaşım imkânlarını da geliştirmek, iş adamlarının karşılıklı olarak birbirleriyle temaslarını kolaylaştırmak, Türkiye’nin Afrika halklarının dünyaya ulaşımında bir kavşak noktası olmasını temin etmek ve halklar arasındaki bağlantıların güçlendirilmesini teminen Türk Hava Yollarının Afrika’ya uçuşlarının sayısının artırılmasını da teşvik etmektedir. Türk Hava Yolları, hâlen Afrika’da, 23 ülkede 38 noktaya uçmaktadır. Böylece, Türk Hava Yolları Afrika’yı dünyaya bağlayan başlıca uluslararası hava yolu şirketlerinden birisi hâline gelmiştir. Keza, Afrika kıtası genelinde, kalkınma ve teknik yardım sağlanması alanlarında önemli bir dış politika aracı olan TİKA’nın, Kenya ve Somali dâhil, kıtada hâlen 9 ofisi bulunmaktadır.

Afrika Boynuzu’ndaki sorunların… Merkezî hükûmetlerin güçlendirilmesi, demokrasi geleneğinin yerleştirilmesi, halkın eğitiminin ve sosyal refahının artırılması, ekonomiyi ve altyapıyı iyileştirecek yatırımlara ağırlık verilmesi orta ve uzun vadede daha başarılı ve kalıcı sonuçlar elde edilmesini kolaylaştıracaktır.

Bu çerçevede Hükûmetimiz, korsanlık ve deniz haydutluğuyla mücadelede sürdürdüğü çabalara paralel olarak Somali’ye yardımlarını da hız kesmeden devam ettirmektedir. Zira, korsanlık meselesinin asıl çözümü denizde değil karadadır. Korsanlık meselesinin çözümü, ancak Somali’nin iç düzeninin sağlanması, refah ve huzura kavuşturulmasıyla mümkün olabilecektir.

Bu gerçekten hareketle, Somali politikamızda Somali’yi uluslararası gündemin bir parçası hâline getirmek, insani  yardım, kalkınma ve altyapı projeleri, siyasi uzlaşma, güvenlik ve askerî alanlarında destek vermek Somali stratejimizin de önemli unsurlarıdır.

Bu çerçevede, Sayın Başbakanımızın Ağustos 2011’de Somali’ye gerçekleştirdiği ziyaret, Somali’yle ilişkilerimizde ve Somali’nin yeniden uluslararası gündemin odak noktasına yerleştirilmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Mogadişu Büyükelçiliğimizin Kasım 2011’de yeniden açılması ve Mart 2012’de Türk Hava Yollarının Mogadişu seferlerine başlaması da Somali’nin yalnızlığının kırılmasına ve uluslararası toplumla bütünleşmesine hizmet eden adımlar olmuştur.

Türkiye şimdiye kadar Somali’ye insani ve ekonomik kalkınma alanında 300 milyon dolar yardım yaparak en önemli katkıyı sağlayan ülkelerden birisi hâline gelmiştir. Türkiye olarak, Somali’nin geleceğinin şekillendirileceği bu dönemde Somalili kardeşlerimizin yanında yer almaya, onları desteklemeye ve yeniden kalkındırmaya yönelik çalışmalarımıza da devam edeceğiz.

Bu çerçevede, Mogadişu Havaalanı’nın ve Mogadişu Limanı’nın işletmesinin Türk şirketlerine verilmesinden de memnuniyet duymaktayız. Görüleceği üzere, bir yandan korsanlıkla mücadeleye katkıda bulunurken bir yandan da korsanlığa karşı olumsuzlukların ortadan kaldırılması amacıyla Somali’ye yönelik kapsamlı bir strateji izlenmektedir.

Sözlerime son vermeden önce benden önceki sayın konuşmacının değindiği bazı hususlarla ilgili görüşlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum: Sayın konuşmacı kendisinin de davetli olduğu Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle televizyon kameralarının önünde Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın, Sayın Dışişleri Bakanımızın merkezde ve yurt dışında görevli 200 büyükelçiye hitaben yaptığı konuşmalardan başka bir sonuç çıkarmış durumdadır. Şöyle ki: Sanki gizli bir toplantıda Sayın Başbakanımız büyükelçilere bir talimat veriyor, büyükelçiler de bu talimatı almaktan öte, bu talimatı yerine getirmedikleri takdirde başlarına sıkıntılar geleceği şeklinde bir yorumda burada bulunuyor. Şimdi, tabii, daha önce Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı, Washington, Kopenhag Büyükelçiliği gibi çok önemli görevlerde bulunmuş olan sayın konuşmacının, bir hükûmetin, bir başbakanın nasıl talimat vereceğini iyi bilmesi gerekir. Talimat televizyon önünde, herkesin izlediği toplantılarda verilmez. Talimat, çağrılır büyükelçi veyahut da herhangi bir devlet memuru, ona yüz yüze veya gruplar hâlinde verilir, o devlet memuru ve büyükelçi de bu talimatı uygular veya uygulamaz. Bu, tabii, hükûmetle bürokratın ilişkisinin bir tezahürüdür ancak bir Büyükelçiler Konferansı’nda, yurt dışında ve merkezde görevli 200 büyükelçimizin son derece onore edildiği ve içinde yaşadığımız bölgede, dünyada çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde çeşitli bakanlarımızın, çeşitli yetkinlerimizin büyükelçilerimizle yüz yüze bu konulardaki gelişmeleri paylaşmasına imkân veren böylesine önemli bir toplantıdan böylesine bir sonuç çıkarılmış olmasını da gerçekten üzüntüyle karşılıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 5 Şubat 2013 tarih ve 1031 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 10 Şubat 2014 tarihine kadar bir yıl daha uzatılan korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için hazırlanan Hükûmet tezkeresine AK PARTİ Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirtiyorum ve yüce Meclisimizi saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozkır.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk.

Buyurunuz Sayın Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, grubumuz adına konuşan milletvekili arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Aden Körfezi’ndeki Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarının Somali kara sularındaki görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına bizim olumlu oy vereceğimizi söyledi. Olumlu oy vermemizin sebepleri içerisinde, bu görevin Türkiye’nin Birleşmiş Milletler içerisindeki görünürlüğünü ve katkısını artırması, Türkiye’nin önemli bir ortağı olduğu NATO içerisindeki katkısını artırması ve güçlendirmesi olduğunu söylemeye sanıyorum gerek yok. Bunlar, son derece önemli görevlerdir ve Türkiye’nin Birleşmiş Milletlere, uluslararası diğer kuruluşlara katkısını silahlı kuvvetleri vasıtasıyla, güçlü silahlı kuvvetleri vasıtasıyla sağlaması, vermesi istenen bir şeydir. Türkiye, 1990’ların ortalarında barış gücü ve barış harekâtları içerisine girdi. Yani, soğuk savaşın bitmesinden sonra, barış koruma ve barış kurma faaliyetleri başladıktan sonra Türkiye bir süre bu kuruluşlara katkıda bulunmamıştı ama 1990’larda -hatırlıyorum- Sayın Hikmet Çetin’in Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Somali’yle başladı ve daha sonra gelişti, genişledi. Genelkurmay Başkanlığında bu konuyla ilgili birimler kuruldu, bu konuyla ilgili birlikler yetiştirildi. Bugün, Deniz Kuvvetlerimizin Aden Körfezi’nde görev yapan birlikleri de bu şerefli görevi yapıyorlar.

Bu şerefli görevi yapıyorlar, yalnız, Türk Deniz Kuvvetlerinin, Türk Kara Kuvvetlerinin, Türk Hava Kuvvetlerinin komuta kadrosunda çok ciddi eksiklikler var. Silahlı kuvvetlerimizin komuta kadrosu geçtiğimiz dönemde hukuk zorlamaları suretiyle fevkalade rencide edildi, tutuklandı, hüküm giydi. Öyle konularda hüküm giyenler oldu ki; mesela, çok değerli bir amiralimiz, bir kurmay albay olarak komuta ettiği Gelibolu Gemisi’yle bir NATO görevi içerisinde Hayfa Limanı’nı ziyaret ederken, aynı tarihte kendisine atfedilen ve Ankara'da işlediği söylenen, bir brifingde bir sunum yapmış olmak suçundan on altı sene hapis yedi. Bu arkadaşımız bu tarihte kurmay albay olarak Gelibolu Gemisi’yle Hayfa Limanı’nda ve Hayfa Limanı’nda o geminin içerisinde fotoğrafı var, yanında da o tarihteki Tel Aviv Büyükelçisi, şu andaki Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu. Feridun Sinirlioğlu'nun mahkemeye şahit olarak çağrılması talebi mahkeme tarafından duymazlıktan gelinmiş. Feridun Sinirlioğlu gelse, "Evet, bu resimdeki benim, tarih şudur, o tarihte bu gemi komutanı da bu subaydır." dese mahkûm edecek hukuki zemin ortadan kalkacak.

Şimdi, Deniz Kuvvetlerimizin durumu diğer üç kuvvetten daha da vahim. Sayılara baktığınız zaman, 2012 yılı 30 Ağustos Şûrası itibarıyla baktığınızda, Kara Kuvvetlerinde her 7 generalden, Hava Kuvvetlerinde her 5 generalden, Deniz Kuvvetlerinde her 2 amiralden biri cezaevinde. Böyle olduğu  zaman,  bu,   bizim  onay  vereceğimizi  söylediğimiz "Uluslararası camiaya katkıdır." dediğimiz görevleri yapacak birliklerimizin komuta kadrosu kalmıyor, ortadan kalkıyor. Bugün, birçok birliklerdeki subaylıklar vekâletle bir alt rütbeyle götürülüyor. Böyle bir şeyin olması istenen bir şey değil arkadaşlar.

Sonra, aynı zamanda Sayın Başbakanın Başdanışmanı sıfatını da taşıyan bir milletvekili arkadaşımız "Silahlı kuvvetlerimize kumpas kuruldu." diyor. Kumpası kuranlar –kim kurduysa- sizin katkınız olmadan mı kurdu? Şu Mecliste o kumpası kuranların kaç tanesinin oyu var? Burada, bir gece yarısı 26 Haziran 2009 günü çıkartılan kanunla o kumpasın altyapısını sizler sağlamadınız mı?

Şimdi, bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok ciddi şekilde düşünmesi lazım. “Özel yetkili mahkemeler” denilen garabetin mutlaka ortadan kaldırılması lazım ve “özel yetkili mahkemeler” denilen garabetin yargılayıp hukuksuz olarak hüküm giydirdiği kimselerin de muhakemelerinin yenilenmesi lazım. Bu, bugünlerde çok konuşulan bir konu; sizlerin de, birçok arkadaşınızın da beyanlarını duyuyorum ama bu konu bizim açımızdan çok yeni bir konu değil. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim “Demokrasi ve Özgürlük Manifestosu” adını verdiğimiz manifestonun 9’uncu maddesinde özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gerektiğini söylüyoruz, 10’uncu maddesinde de biz bu yargılamaların yenilenmesi gerektiğini söylüyoruz. Bugün bu noktaya geldik, bu nokta üzerinde durmamız lazım.

Türk Deniz Kuvvetleri, Türk Hava Kuvvetleri, Türk Kara Kuvvetleri memleketimizin, milletimizin iftihar etmesi gereken çok ciddi kurumlardır. Bu kurumların bugün silah ve donanımı son derece ileri bir düzeydedir ama silah ve donanım komuta kadrosu olmadığı zaman bir işe yaramaz. Silah ve donanım hesaplarını yapanlar, silah ve donanımdan önce komuta kontrol sistemlerine ve komuta kontrol imkânlarına, ayrıca da komuta kadrolarına bakarlar; bu konunun üzerinde ciddiyetle durmamız lazım.

Aden Körfezi’ndeki gemilerimize başarılar diliyoruz. Aden Körfezi’nde görev yapacak olan subaylarımıza, astsubaylarımıza, erbaşlarımıza, erlerimize ve sivil personelimize başarılar ve salimen o görevden dönmelerini diliyoruz. Ama bu konunun da üzerinde bütün arkadaşlarımızın ciddiyetle durmasını bir kere daha burada ikaz etmek istiyoruz.

Arkadaşlar, biraz önce iki sayın hatip, benden önce konuşan değerli meslektaşım ve daha önce konuşan Sayın Türkeş, Büyükelçiler Toplantısı’ndan bahsettiler. Büyükelçiler Toplantısı önemli bir toplantıdır; Fransa’nın çok uzun zamandan beri yapmakta olduğu, bizim de bir süreden beri geleneksel hâle getirdiğimiz bir toplantıdır ama ne yazık ki bu Büyükelçiler Toplantısı her seferinde bir tatsızlıkla, bir skandalla sarsılmaktadır. Bakın, bir tarihte, Yunanistan Başbakanı iken Sayın Papandreu’yu Erzurum’a getirip orada Yunan televizyonları ve kameraları önünde Yunanca olarak Yunan tezlerini, Kıbrıs’taki konumlarını, Türkiye’nin haksızlığını, vesaireyi açık açık kendi halkına doğru anlatmasına imkân tanıdık. Niye yaptık? Böyle bir şey olabilir mi? Yunanistan’la Türkiye arasında bu konular dururken, Yunan Başbakanın Türkiye’ye bu konferansa çağrılmasının manası nedir, bunları söylesin diye? Ben burada Papandreu’yu muaheze etmiyorum, bizim Başbakanımızı da Yunanlılar çağırsa aynı şeyi yapar, maksat çağırmamak.

İsviçre Dışişleri Bakanını çağırdık. İsviçre Dışişleri Bakanı, Ermeni soykırımı iddialarını yadsımayı suç sayan yasanın meclisten geçirilmesine önayak olan bir insan. Onun pozisyonunu bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geriye çevirdi, tersine çevirdi. Onu niye getirtiyoruz? O niye kalkıp da geliyor Dışişleri Bakanlığının değerli büyükelçilerinin karşısında ileri geri konuşabiliyor? Bu defa da İslam İşbirliği Teşkilatının yeni Başkanı, Genel Sekreteri geldi, akla hayale gelmeyecek şekilde insanların yönelimlerini kahve falından bakarak “Şekerli içerse şöyledir, sade içerse böyledir.” şeklinde gayet müptezel, seviyesiz birtakım imalarda, ihsaslarda bulundu. Niye getirtiyoruz arkadaşlar bu şahsı? Dışişleri ciddi bir teşkilat, büyükelçiler buraya geldikleri zaman, demin Sayın Bozkır’ın da söylediği gibi, bütün konuları paylaşabilmek lazım. Bu vesileyle, Sayın Bozkır’ın Sayın Başbakanın büyükelçilere hitaben söylediği şeylerin talimat olmadığını söylemesinden dolayı duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Böyle bir talimatın verilemeyeceğini demek ki Bozkır biliyor, onun için “Bu, talimat değildir, bir sohbettir.” dedi. Sohbet de olmaz, talimat da olmaz çünkü bir siyasi partinin kendi pozisyonunu, kendi görüşlerini dışarıda yayması devletin memurlarından istenemez. Resmî olarak istenecek olursa yazılı emirle istenir. O yazılı emrin de çok ciddi mesuliyeti vardır, Yüce Divana kadar da yolu vardır.

Büyükelçiler Toplantısı’nın bundan sonra biraz daha dikkatle ele alınmasını diliyor, bu vesileyle, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, Hava Kuvvetlerine ve Deniz Kuvvetlerine ve yurt dışında temsil görevini yapan bütün askerî personelimize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Bu konunun peşinde olduğumuzu bir kere daha hatırlatıyorum. Bu konunun peşinde olmayan diğer partilerden, daha doğrusu iktidar partisinden bu konunun peşine düşmesini rica ediyorum. Bir an evvel haksızlıklara son verilmesini istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korutürk.

Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu eylemleriyle mücadele kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 5 Şubat 2013 tarihli ve 1031 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla verilen tezkerenin gerekçelerini açıklamak üzere Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda artan ticaret hacmine paralel olarak dünya deniz ticareti önemli bir artış göstermiş olup hâlihazırda dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ı deniz yoluyla yapılmaktadır. Deniz yoluyla bu ticareti sürdürebilir kılmak için mutlaka deniz güvenliğinin de, seyir güvenliğinin de sağlanması gerekmektedir. Ancak, dünyanın çeşitli bölgelerinde yer alan önemli su yolu geçişlerinde gemilere saldırılar artmakta, deniz haydutluğu da yıllar sonra tekrar ortaya çıkmakta. Bu da deniz haydutluğunun uluslararası toplumun gündeminde ilk sıralarda yer almasına sebep olmuştur.

Siyasi istikrarsızlık ve fakirlik gibi nedenlerden kaynaklanan bu saldırılar, uluslararası ticareti ve seyrüsefer emniyetini ciddi şekilde tehdit etmektedir. Deniz haydutluğunun sebep olduğu ekonomik zarar her yıl milyarlarca doları bulmakta, Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla da intikalini güçleştiren söz konusu yasa dışı eylemler, bir küresel güvenlik meselesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Deniz haydutluğu, uluslararası deniz hukukunda ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde uluslararası bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu temel hukuki çerçeveye de uygun olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Somali geçici Hükûmetiyle iş birliği içinde Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere gerekli tüm önlemlerin alınması bakımından yetki vermiştir. Bu amaçla, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere çeşitli uluslararası örgütler Somali sahillerindeki deniz haydutluğuyla mücadeleye başlamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilk olarak 2008 yılında aldığı ve müteakiben her yıl uzattığı kararlarla, deniz haydutluğuna karşı uluslararası toplumun eş güdüm içerisinde mücadele yapmasının meşruiyet zemini güçlendirilmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 18 Kasım 2013 tarihli ve 2125 sayılı Karar ile bir yıl daha uzatılmıştır.

Somali’de kamu düzeninin sağlanamamış olması, deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri, bunların tutuklanıp yargılanmaları konusunda karşılaşılan sorunlar da bu meselede etkin bir mücadele yapılmasını zorlaştırmaktadır. Ülke olarak uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesini, etkin tedbirler almasını ve uygulamasını gerekli görmekteyiz. Hiçbir ülke tek başına bu deniz haydutluğuyla baş edemez. Dolayısıyla, uluslararası iş birliği şarttır. Uluslararası güçlerin birleştirilmesi, bir arada hareket edebilecek bir hâlde yapılandırılması da gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, burada sadece uluslararası yabancı ülkelerin ticaret gemileri sefer yapmamakta, ülkemizin de ticaretinin önemli bir kısmını sağlayan gemilerle de Somali Aden Körfezi’nde ve Somali havzasında Türk ticaret gemileri de bölgede geçiş yapmaktadır ve Türk dış ticaretinin yaklaşık yüzde 20’si Aden Körfezi geçişli deniz ticaretiyle gerçekleştirilmektedir. “Aden Körfezi’nde ne işiniz var?” denildiğinde, muhakkak ki uluslararası toplum içerisinde bir görünürlülük ve Birleşmiş Milletlerin sorumlu bir üyesi olarak üzerimize düşen, dünyada barış ve esenliği sağlama yolunda bir katkıda bulunmamız beklenebilir. Biz bunu yerine getireceğiz. Ama bunun yanında, ülkemizin de ticaret yollarının yüzde 20’si burada gerçekleşmekte. Dolayısıyla, buranın bir sulha kavuşması, esenliğe kavuşması doğrudan ülkemizin menfaatinedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri, hâlihazırda NATO Okyanus Kalkanı Harekâtı, Avrupa Birliği, ABD önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri vesair ülkelerin kendi kontrolündeki gemiler vasıtasıyla olmak üzere dört unsur tarafından yerine getirilmekte. Bu kapsamda orada sadece Türkiye yok; Japonya var, Çin var, Rusya var, Hindistan var, Güney Kore var, Malezya var, Amerika var, İngiltere var, Kanada var, Avustralya var, yaklaşık 30’dan fazla ülke orada bulunmakta. Dolayısıyla, o ülkelerin orada bulunma gerekçesi ne ise, bilin ki onların o gerekçesinden çok daha fazlası Türkiye için de söz konusudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Somali Cumhuriyeti’nin 2009 yılında aldığı kararla Türk gemilerine, Somali ana karası açıklarındaki tüm sularda deniz haydutluğu, silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin müdahalede bulunma yetkisi verilmektedir.

Ülkemiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz Görev Grubu emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği fırkateynler vasıtasıyla deniz haydutluğuyla mücadeleye destek vermektedir. Bu kapsamda, 2009, 2010 ve 2012 yıllarında 3 kez Görev Kuvveti Komutanlığı görevini, 2012 yılında 1 kez Okyanus Kalkanı Harekâtı Komutanlığı görevini Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi amiralleri tarafından deruhte etmiştir.

Görev Kuvveti Komutanlığının üstlenilmesiyle ülkemiz tarafından NATO dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığı da yine bizim komutanlarımız tarafından yürütülmüştür. Ülkemiz, Görev Kuvveti ve Okyanus Kalkanı Harekâtına kadar, bugüne kadar 14 fırkateynle destek vermiştir. Mevcut durum itibarıyla Görev Kuvveti tarafından bölgede yürütülen Okyanus Kalkanı Harekâtına iştirak etmekte olan Gelibolu Fırkateyni’yle deniz haydutluğuyla mücadele harekâtına devam edilmektedir.

Harp gemilerimiz tarafından Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin bölgeden emniyetle geçişlerinin sağlanmasına yönelik her türlü tedbir alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir. Bu çerçevede; ticaret gemilerinin deniz haydutluğuna karşı uygulamaları gereken tedbir ve ikazların bölgedeki gelişmelerin takip edilerek güncellenmesine ve denizcilik sektörüne duyurulmasına, ticaret gemilerinin bölgeden geçişlerinin takip edilerek ticaret gemilerimizin askerî konvoylara dâhil olmalarının koordine edilmesine, bölgede harekât icra eden diğer ülkelerin deniz kuvvetlerine ait gemilerle yakın iş birliği içerisinde bulunarak Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması maksadıyla yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam edilmekte.

Burada sadece Türk bayraklı gemiler korunmamakta, Türk vatandaşlarının çalıştığı başka ülke gemilerinin de bu deniz haydutluğu saldırılarına karşı korunması da amaçlanmaktadır. Ayrıca, Somali’de kuraklık nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı Türk Kızılayı adına Mogadişu Somali’ye insani yardım taşıyan gemilere de bölgede görevlendirilen fırkateynlerimiz refakat ederek emniyetli olarak varış limanına intikali sağlanmaktadır.

Bölgede görev yapan fırkateynlerimiz tarafından deniz haydutlarına karşı son bir yıl içerisinde toplam 6 deniz haydudu, 2009 Temmuz ayından bugüne kadar icra edilen 29 harekâtta  ise  toplam 179 deniz haydudu yetkililere teslim edilmiş, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat sağlanmış ve yapılan saldırı girişimleri de engellenmiştir. Alınan tedbirler, bölgedeki diğer komutanlık ve mahalli makamlar ile yürütülen koordinasyonlar neticesinde son bir yıl içerisinde toplam 27 yabancı bayraklı geminin saldırıya uğramasına rağmen, Mart 2010 tarihinden itibaren bugüne kadar Türk bayraklı hiçbir ticari gemiye saldırı vuku bulmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali açıklarında deniz haydutluğu eylemleri devam etmekte ve bundan, Türk ve Türk bağlantılı ticaret gemileri de zarar görme ihtimali mevcuttur. Stratejik önemi her geçen gün artan bölgeye yönelik politikamız doğrultusunda, ulusal çıkarlarımızın yanı sıra, bölgedeki ve uluslararası alandaki etkinliğimiz ve görünürlüğümüz açısından varlık göstermeye devam etmemiz ulusal çıkarlarımız açısından bir zorunluluktur. Türkiye, gerek tek başına bir güç olarak gerekse üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla, geniş bir yelpazede, barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası izlemektedir. Bu kapsamda ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz haydutluğuyla mücadelede de uluslararası toplumun müşterek hareket etmesini, uluslararası tedbirlerin alınmasını ve bunun uygulanmasını talep etmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinin bu göreve katılması, her şeyden önce, Birleşmiş Milletlerin talebidir. Birleşmiş Milletler, kendi üyesi olan her ülkeden, buradaki korsanlığın önlenmesi açısından elinden gelen her türlü desteği vermesini talep etmiştir. Dolayısıyla, burada yaptığımız faaliyet, Birleşmiş Milletlerin talebidir. Dolayısıyla, hiç kimse kalkıp diyemez ki “Sömürücü, emperyalist, baskıcı, başka ülkelerin talebiyle orada bulunuyorsunuz.” denilemez. Birleşmiş Milletlere bir sıfat herhâlde yani pasif olduğundan bahsedilebilir, üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiremediği söylenebilir ama herhâlde, böyle, hukuka aykırı bir kuruluş olduğu ifade edilemez.

Yine, bir arkadaşımız “Bu eylemler için harcadığınız mali gücü Somali’deki yoksul insanlara verseniz, sağlasanız herhâlde çok daha iyi olur.” dedi. Bundan hiç şüpheniz olmasın ki -bizim inancımızda da vardır ve kendi kültürümüzde de vardır- biz, en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruha sahibiz. Bizde, esir yaratmayan bir Tanrı’ya iman var. Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar, mazlumların haklarını savunmak için varız. Ve tabii, onların haklarını da ancak bağımsız dış politikaya sahipseniz, yabancı ülkelere borcunuz yoksa, savunmanızda kendi silahlı kuvvetlerinize güveniyorsanız, savunma sanayinizi tam olarak geliştirebilmişseniz, o zaman sesiniz gür çıkar ve kendi ülkenizin politikalarını uygularsınız.

Bizim Somali’ye vermiş olduğumuz, insani ve ekonomik kalkınma ve güvenlik sektörüne yaptığımız yardım miktarı 310 milyon ABD dolarının üzerindedir, bu harekâta katıldığımız andan bugüne kadar harcanan para bunun kat kat altındadır, 80 milyon ABD doları civarındadır. Dolayısıyla da biz Türkiye olarak hem Somali’ye hem Afrika’daki yoksullara, gariplere, mazlumlara ülke olarak yardımımızı yapıyoruz. Türkiye’nin dış yardımı kimi rakamlara göre 3 milyar ABD dolarına ulaşmıştır ama 2,5 milyar ABD dolarının üzerinde ki dünyadaki herhâlde 4 büyük yardım eden ülke arasında -ABD, Avrupa Birliği gibi ülkelerin hepsini bir şey edersek- Türkiye 4’üncü sırada gelmektedir.

Bir başka şey şudur: Türkiye, dış politikada hiçbir ülkenin politikasını uygulama durumunda değildir. Her ne uyguluyorsak bu ülkenin, bu milletin menfaatini çıkarlarını savunuyoruz, onların sesi oluyoruz. Bundan dolayı da milletimiz bize yetki veriyor, eğer bu politikamızdan rahatsız olursa millet bizden bu vekâlet görevini alır.

Bu düşüncelerle, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 1031 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarıyla 5 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ve mücavir bölgelerinde, Hint Okyanusu’nda 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması için gerekli yetkinin verilmesi hususunda huzurlarınızda olan Hükûmet tezkeresine destek vermenizi talep ediyor ve bu vesileyle yüce Meclisimizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Ali Şahin.

Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali açıkları ve Arap Denizi civarında görev yapan Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı deniz kuvvetlerimizin oradaki görevlerinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkereyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hem sizleri hem de aziz halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ne zaman ki bu Mecliste, Genel Kurulumuzda tezkere ile ilgili bir görüşme söz konusu olsa, nedense hep zihnime eskilerde yakılmış ancak bugüne kadar hâlâ kulaklarımızda, yüreklerimizde çınlayan o eski türkülerimiz gelir. İşte, Yemen Türküsü’nü veya Rumeli türkülerimizi veya “Kışlalar doldu bugün.” diye başlayarak yüreklerimizin bam tellerini tarumar eden o türküleri hatırladığımızda, aslında zihnimiz, bir anlamda, bizi alıp ta bundan yüz yıllar öncesinde, on yıllar öncesinde, yine bu aziz milletin çok uzaklarda, çok farklı noktalarda üstlenmiş olduğu o ulvi misyonlara götürür. Bu anlamda, bu coğrafyada yakılmış, söylenmiş her bir türkünün arkasında, üstlenilmiş çok değerli, kıymetli, kutsal bir görevin, vazifenin yattığını da belirtmekte fayda var.

Az önce de belirttiğim gibi bizim milletimiz, halkımız, Türkiye ve ondan önceki Osmanlı Dönemi’nde, bu coğrafyada yetişmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri, Osmanlı birlikleri sadece yakın coğrafyamızda değil, doğusuyla, batısıyla, dünyanın çok farklı noktalarında çok önemli misyonlar üstlendiler. Bugün, eğer Türkiye’nin 34 farklı ülkede 78 noktada şehitliği varsa, bu o yıllarda Türkiye halkının, Türk milletinin üstlenmiş olduğu o misyonun en büyük belirtisi, alametidir.

Ta Japonya’daki Ertuğrul Şehitliği’nden tutun da İngiltere açıklarındaki Man adaları veya Portsmouth adalarına kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada bugün eğer şehitliklerimiz var ise bu coğrafyalardaki, 34 ülkede 78 noktadaki bu şehitliklerimiz, bütün dünya üzerinde bizi canlı kılan, var kılan çok güçlü nüfuz coğrafyalarımızdır. Bu anlamda, o coğrafyalarda Türk Bayrağı’nın dalgalanmasına bugün bile vesile olan bütün şehitlerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir kez daha rahmetle, sevgiyle, hürmetle anıyor, ruhları şad olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, Aden coğrafyası, Aden Körfezi, o bölge, hepimizin yakından tanıdığı çok önemli bir su yolu bölgesi; dünyanın en önemli stratejik su geçiş noktalarından, deniz taşımacılığı noktalarından birisi. Ancak, bugün, Aden Körfezi’nde veya Doğu Afrika kıyılarında, Arap Denizi açıklarında maruz kalınan bu deniz korsanlığının arka planına baktığımızda, bunun sadece birkaç on yıllık bir süreçle değerlendirilmesinin ve sınırlandırılmasının çok doğru ve mantıklı olmadığını görüyoruz. Geri planına baktığımızda, aslında meselenin sadece burada bir güvenlik meselesi, meselenin sadece bir korsanlık meselesi olmadığını da görüyoruz. Aslında, bakarsanız, Aden Körfezi’nde bugün karşımıza çıkan bu güvenlik sorunu veya korsanlık diye karşımıza çıkan bu sorun, o bölgenin tam yüz yıl boyunca nasıl merhametsiz bir şekilde, nasıl acımasız bir şekilde sömürüldüğünün de çok önemli bir göstergesi ve bugün, tarihin önümüze koymuş olduğu çok önemli bir yüzleşmedir. Maalesef, bu coğrafyada bugün yaşanan hem ekonomik sorunlar hem açlık sorunları hem siyasi istikrarsızlıklar Batı âleminin Afrika’yı, Asya’yı ne kadar acımasızca sömürdüklerini de çok somut bir şekilde ortaya koyuyor. Bu anlamda, Batılı dostlarımızın da bugün karşımıza, bütün dünyanın karşısına bu coğrafyada bir güvenlik sorunu olarak çıkan bu konuyla alakalı bir öz eleştiri yapmalarının çok daha doğru ve isabetli olacağını düşünüyorum.

Diğer dikkat çekmek istediğim bir nokta, bu noktada sadece askerî birtakım tedbirlerin alınması. Bütün Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, ülkelerin deniz güçleriyle, deniz kuvvetleriyle burada güvenliği ve istikrarı sağlamak adına birtakım tedbirler alması, eminim ki hepimizce malum olduğu üzere, tek başına yeterli olmayacaktır. Bu bölgede birtakım ekonomik tedbirler, sosyal tedbirler, bu bölgede yaşayan, Eritre’de, Somali’de, Sudan’da, Cibuti’de, Yemen’de… Bu bölgedeki, bu coğrafya bütünündeki hem ekonomik istikrarı hem sosyolojik istikrarı hem siyasi istikrarı sağlamadığımız sürece bu rahatsızlıkların önüne geçemeyeceğimizin ve belki de artarak devam edeceğinin de farkında olmak durumundayız. Bu anlamda, Türkiye'nin sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı deniz kuvvetlerini bölgede konuşlandırarak misyon üstlenmediğini, bunun çok ötesine de geçerek birtakım ekonomik, birtakım siyasi, birtakım altyapı hizmetlerini de bölge ülkelerine sağlayarak ve göndererek o coğrafyada istikrarın, huzurun, barışın ve güvenliğin daha güçlü bir şekilde var olması için adımlarını çok daha öteye taşıdığını da söylemekte fayda var. İşte, Somali’de inşa edilen veya bakım ve rehberliği yapılan havalimanı, yine Somali’de geliştirilmek üzere yapılan Havacılık Eğitim Merkezi, TOKİ ve TİKA iş birliğiyle yapılan 200 yatak kapasiteli hastaneler, yollar, eğitim çalışmaları ve faaliyetleri bu coğrafyada Türkiye'nin TİKA vasıtasıyla, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, yine birtakım sivil toplum örgütleri vasıtasıyla hayata geçirmiş olduğu, yine bu bölgede istikrarı tesis etmek adına hayata geçirmiş olduğu çok önemli çalışmalar ve faaliyetlerdir.

Değerli milletvekilleri, zaman zaman, tabii ki bu tezkere için söz konusu olmasa da, Türk dış politikası söz konusu olduğunda, gerek Orta Doğu politikaları gerek Afrika politikalarımız veya Asya, Avrupa politikalarımız söz konusu olduğunda veya yine, zaman zaman Afganistan’a, zaman zaman Lübnan’a Türk Silahlı Kuvvetlerinin misyon üstlenmesi amacıyla birtakım görevlendirmeler yapıldığında karşılaştığımız “Orada bizim ne işimiz var?” gibi sorular oluyor. Bir kere şunun farkında olmak durumundayız: Eğer bugün dünyanın 34 ülkesine yayılmış 78 noktadaki o şehitliklerimiz var olmasaydı, bizim Türkiye’de var olma ihtimalimizi de belki sorgulamamız gerekirdi.

Kısaca şunu demek istiyorum: Eğer Afganistan’da varsak, Aden Körfezi’nde varsak, Suriye’de ve Mısır’da varsak, mazlum coğrafyaların yanında varsak, o şundan dolayıdır: Orada varsak, burada varız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Var zannediyorsunuz ama yoksunuz, “Varız.” zannediyorsunuz.

ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eğer orada olmaz isek burada da varlık sebebimizi sorgulamamız gerekir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Halüsinasyon... Mısır’dan şut, Suriye’den şut!

ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu vesileyle ben, tezkerenin hem Türk Silahlı Kuvvetlerine hem bölge halkına hem Türkiye’ye ve bölge ülkelerine hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Rüyadan uyandığınız günü bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Sayın Acar, sisteme girmişsiniz, bir dakika söz hakkı veriyorum.

Buyurunuz efendim.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, denizlerde de güçlü olmamız gerektiğine ve Türk Deniz Kuvvetlerinin durumuna ilişkin açıklaması

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye'nin karasal yüz ölçümü 780 bin kilometrekaredir ancak kara sularımız ve münhasır ekonomik bölgemizle birlikte 1 milyon 240 bin kilometrekare vatanımız olmaktadır. Bu nedenle, denizlerde de güçlü olarak bulunmak durumundayız. Tarih boyunca denizlerde güçlüysek karada da başarılı olduk. Ne yazık ki Türk Deniz Kuvvetlerini kendi gemisini yapabilen, dünya denizlerine çıkarabilen, millî gemi sanayisini kuran, Deniz Kuvvetlerimizin en üst düzeydeki amirallerimizin tamamı  tutuklanmış ve uydurma suçlardan mahkûm edilmişlerdir. Bir el, otuz beş kırk yılda yetişen Deniz Kuvvetlerimizin değerli tüm amirallerini tasfiye etmiştir. Bunu halkımızın takdirine sunuyoruz ve hapisteki amirallerimize ve Somali açıklarında bayrağımızı dalgalandıran askerlerimize vatanımızdan sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz.

Tezkereye olumlu oy vereceğimizi belirtiyorum.

Saygılar sunuyorum efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010, 07.02.2011, 25.01.2012 ve 05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92’nci Maddesi Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1363) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter  sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Şimdi  tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/02/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934 sayılı TBMM Kararı’nın süresi son olarak 05/02/2013 tarihli ve 1031 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmış olup 10/02/2014 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 18/11/2013 tarihli ve 2125 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin 10/02/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/02/2014 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                                       Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                 Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Karar yeter sayısı vardır.

On dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 17.44

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:18.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla 11/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                16/01/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 16/01/2014 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              İdris Baluken

                                                                                                                   Bingöl

                                                                                                         Grup Başkan Vekili

Öneri:

11 Şubat 2013 tarihinde Bingöl Milletvekili, Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (2549 sıra no.lu), şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16/01/2014 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Lehinde Bingöl Milletvekili İdris Baluken.

Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüpheli asker ölümleri üzerine vermiş olduğumuz grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizce ülkenin en önemli gündemlerinden ve en önemli konularından birisi. Defalarca, buraya, bu konuda Meclisin inisiyatif alması için araştırma önergeleri getirdik, bir araştırma komisyonu kurularak bu konuda, ülkenin en önemli sorunu olan şüpheli asker ölümlerinin aydınlatılması konusunda Meclisin inisiyatif alması gerektiğini söyledik ama maalesef, vicdanı körelmiş vekillerin parmaklarıyla, kalkan elleriyle bugüne kadar bunu başaramadık. Umarım ki bugün vicdanınızı devreye koyar, bu önemli konuda her zamanki refleksinizden biraz daha uzakta bir davranış gösterirsiniz.

Bakın, vicdanınızın açılması için ben oğlunu askerde kaybetmiş bir annenin mektubundan birkaç satırı sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor anne: “Nedense hep bebekliğini hatırlıyorum bugünlerde. Kara gözlerin, beyaz yanakların, alt çenende iki dişinle gül goncası gibi gülen ağzın. Hep bebekliğini hatırlıyorum bugünlerde nedense. ‘Eren askerde vurulmuş.’ dediklerinde Pirpirim döndü, Malatya döndü, Bey Dağları döndü, Fırat Nehri döndü. Ben hepsinin altında kaldım. Yavrum, sen hepsinin altında kaldın. Boğazıma bir taş, göğsüme koca bir kaya oturdu. Soluk alamadım, almak istemedim. Bebeğim soluk almayacaksa, Pirpirim sokaklarında yürümeyecekse, gülen gözleriyle ‘Anne, ben geldim.’ demeyecekse…” diye başlıyor ve ardından “Vatan sağ olsun demiyorum. Benim vatanım oğlumdu, vatanımı öldürdünüz işte. Ölüler sağ olur mu?”

Sayın Başkan, çok önemli bir konuda vicdanlara seslenmek istiyoruz ama herhâlde sayın vekillerin daha önemli işleri var ve müthiş bir uğultu var, konuşmaya motive olamıyoruz. Bu konuda Genel Kurulu uyarmanızı rica ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen sessiz olalım.

Buyurunuz Sayın Baluken, devam ediniz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Evet, anlıyoruz ki hâlâ vicdanlarınız kapalı ve bir annenin çığlığına kulak kabartmayacak kadar da vicdandan uzak bir noktada duruyorsunuz.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, bu annenin yüreğinden kopan çığlık neden sizin tarafınızdan dikkate alınmıyor, bunu söyleyeyim ya da Genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları tarafından niye dikkate alınmıyor, onu söyleyeyim: Çünkü, hiçbirinizin yakını bu, böylesi yürek yakan bir ateşle cenazesi teslim edilecek şekilde bağrınıza gönderilmiyor. Defalarca bu kürsüden Millî Savunma Bakanına çağrılar yaptık, bu ülkede Genelkurmay başkanlarının, bakanların, üst düzey siyasetçilerin, bürokratların çocukları nerede askerlik yapmışlardır diye gelip burada açıklama yapın dedik, bugüne kadar yaptığımız bu çağrılara tek bir cevap alabilmiş değiliz. Dolayısıyla, biz defalarca uyarsak da siz, eminim ki -ihale gibi, yolsuzluk, rüşvet gibi daha önemli konularınız var- bu konuda kendi aranızda konuşmaya ve bu vicdansızlığı ortaya koymaya devam edeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın değerli milletvekilleri, bu ülkede “şüpheli asker ölümleri” diye bir kavram yok, bunu artık çok net konuşabiliriz. Kışlada işlenmiş cinayetler var ve son on yılda, sizin iktidarınız döneminde kışlada işlenen cinayetlerle yaşamını yitiren gençlerimizin sayısı bini aşmış durumda. Yine, 1991’den sizin iktidarınıza kadar olan dönemde de bine yakın asker kışla içi cinayetlerde katledilerek büyük bir acı bu ülkenin, bu halkın bağrına bırakılmıştır. Bizler, bu kışla içi cinayetlerin sebeplerini defalarca burada ifade ettik. Kürt olduğu için, Alevi olduğu için, yoksul, emekçi, halk çocuğu olduğu için, sizin gibi kollayan, sırtını yaslayan bir yeri olmayan Anadolu çocuğu olduğu için bu ülkede, kışlada gençler katlediliyor ve herkes, kamuoyu, Meclis, yargı, hükûmetler bu konuya göz yummaya devam ediyorlar ve vicdan kanıyor.

Bakın, bu aralar İnternet’te ses kayıtları sürekli dolaşıyor ama çok da uzun bir süre önce bu ülkenin Genelkurmay Başkanının ses kaydı İnternet’e düşmüştü ve Genelkurmay Başkanı “Biz kendi askerimizi alnından vurduk.” diyordu ve buraya gelen, Meclise gelen Antalyalı Oktay amca “O alnından vurduğu asker benim çocuğumdu.” diye feryat ediyordu, Meclisi sorumluluğa çağırıyordu, Başbakandan, Meclis Başkanından, Cumhurbaşkanından randevu talep ediyordu ama bir randevuyu bile bu bahsetmiş olduğumuz sorumlu mevkide olan siyasetçiler, sorumlu mevkide olan devlet adamları Oktay amcaya çok gördüler.

Bu ülkede “Balyoz”, “Ergenekon”, “Darbe Günlükleri” adı altında soruşturmalar yürüttünüz, paşaları içeri aldınız ama iki konuda paşalara soru sormadınız. Birincisi, Kürtlere yaptıkları zulüm. Kürt coğrafyasında neden köy yaktıklarını, 17 bin faili meçhulü neden işlediklerini, asit çukurlarını bu paşalara sormaya korktunuz. Dün buraya getirdik, “Güçlükonak katliamını neden yaptınız? Lice’yi neden talan ettiniz, Lice’yi neden yakıp yıktınız?” diye sormaya korktunuz. İkinci konu ise işte bu kışla içi cinayetler. “Yoksul halk çocuklarını neden kışla içerisinde katlettiniz?” diye bugüne kadar sormaya korktunuz. Oktay Can’ın dramını bugüne kadar soran tek bir mahkeme tutanağına rastlayamazsınız. Bu ülkede, pimi çekilmiş el bombasıyla saatlerce nöbette bekletilen askerlerin dramını bugüne kadar sorma yürekliliğini, sorma cesaretini gösteremediniz. Dolayısıyla da vicdanlar kanamaya, acılar artmaya devam ediyor.

Ben sadece birkaç örnek vereceğim kendi seçim bölgem olan Bingöl’den. Bakın, Bingöl’ün Genç ilçesinde Eliveren ailesine ait Yılmaz Eliveren ve Mehmet Eliveren 1999 yılında özel harekât timleri tarafından katlediliyor ve yanına da 2 Kalaşnikof bırakılarak “2 PKK’li etkisiz hâle getirildi.” diye haberler servis ediliyor. Oysaki tüm Genç halkı da, Bingöl halkı da biliyor ki hem Yılmaz hem de Mehmet, Genç’te yaşamını yitiren, halktan insanlar ve yıllarca bu katliamın üstü örtülmeye çalışıldı. 1999’da da Yılmaz’ın, Mehmet’in amca oğlu Bilal Eliveren, bu defa, askerlik yaptığı kışlada katledilerek aynı ailenin bağrına gönderiliyor. Bu kadar ağır dramlardan bahsediyoruz. Bilal, bir gün önce ailesini arayarak paraya ihtiyacı olduğunu ve 150 TL göndermeleri gerektiğini söylüyor ve içeriden, intihar edildiği söylenen ölümünün yaşandığı saatlerde de üç el ateş edildiğini bütün görgü tanıkları ifade ediyorlar. İntihar eden bir er üç el ateş etme imkânına sahip olur mu? Bu kadar açık bir cinayetle karşı karşıyayız.

Bingöl’ün Sancak ilçesinin bir köyünde ben tesadüfen bulunduğum sırada bir cenaze, Sezer Altındağ’ın cenazesi Ergani’den gelmişti. Mayına basma sonucu yaşamını yitirdiği söylenen Sezer Altındağ’ın, ailenin ısrarlı teşhisi sonucu, alnından tek kurşunla vurularak öldürüldüğü tespit edildi ve bunu defalarca Millî Savunma Bakanıyla görüşmemize rağmen tek bir şey yapılmadı.

Aynı şekilde, Aydın Dere. 2000 yılında Çanakkale’de askerliğini yaparken katlediliyor. Bursa Adil Tıp Kurumu “İntihardır.” raporu veriyor, Bursa Kriminal Laboratuvarı “İntihar vakası değildir.” raporu veriyor. Çelişkiler üzerine, yıllar sonra İstanbul Adli Tıp Kurumu mezardan cenazeyi çıkararak otopsi yapıyor ve Aydın Dere’nin de arkadan, bitişik mesafeden bir ateşle yaşamını yitirdiği tespit ediliyor.

Buradan örnekleri sayısız çoğaltmamız mümkün. Bugüne kadar ne Hükûmetiniz ne Genelkurmay Başkanlığı bu konuda tek bir açıklama, tek bir soruşturma yürütmedi. Genelkurmay Başkanı, milletvekiline haddini bildirecek şekilde siyasi polemiklere girmesini biliyor. Evinde oturup harita başında, Roboski’de 34 insanı paramparça eden emirler vermesini biliyor ama binlerce cinayetle ilgili tek bir ifadeyi bugüne kadar kamuoyuna yansıtmış değil.

Çözüm açık: Zorunlu askerliği kaldırıp vicdani ret müessesesini bir an önce yasalaştırmak lazım. Bütün bu davaların tamamını askerî yargıdan, askerî savcılıklardan alıp sivil savcılıklara vermek lazım ve bu binlerce katliamın da geriye dönük bir yüzleşmesinin ve bir hakikatleri açığa çıkarma sürecinin yaşatılması lazım.

Bizler, bu nedenle, bu araştırma komisyonunun kurulmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Meclis İnsan Hakları Komisyonu da bu konuda bir komisyon kurarak ciddi bir araştırma yapabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Meclisin araştıracağı bu sonuçlarla onlarca yıldır kanayan bir yaraya en azından derman arayışı içerisinde olduğumuzu biz bu acılı ailelere hissettirebiliriz. Bu nedenle bugünkü önerimize Genel Kurulda tüm partilerin destek vermesini talep ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Aleyhinde Yozgat Milletvekili Yusuf Başer.

Buyurunuz Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP’nin grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Askerlik hizmetinin, Anayasa’mızın 72’nci maddesinde, her Türk’ün hem hakkı hem de ödevi olduğu ve askerlik hizmetinin de 1111 sayılı Askerlik Kanunu ve 1076 sayılı Kanun’la yapılacağı belirtilmiştir.

BDP grup önerisine konu olan şüpheli asker ölümleriyle ilgili olarak şunu özellikle hem sizlerin hem de vatandaşlarımızın bilmesini istiyoruz: Yoklaması yapılan askerlerin tertip edilecekleri kuvvet komutanlıkları Askeralma Dairesi Başkanlığınca bilgisayar ortamında ve şifreli kayıtlar üzerinden rastgele erişim sistemiyle ve rastgele olarak belirlenmektedir.

Şüpheli asker ölümleriyle ilgili olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu konuyla ilgili olarak yürütülen uygulamayı daha önce söyledik ama bir kez daha buradan sizlere hatırlatmak istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinde meydana gelen her türlü vefat olaylarında mutlaka sorumluluk sahasına göre yetkili savcılar tarafından adli soruşturma yapılmakta ve akılda hiçbir şüphe kalmayacak şekilde üstün gayret sarf edilmekte. Olayın vuku bulmasıyla beraber askerî savcı olay yerine inceleme ekibiyle beraber gitmekte, askerî savcının olay bölgesine herhangi bir sebeple gidememesi durumunda ise inceleme ve soruşturma o bölgedeki adli cumhuriyet savcısı tarafından yapılmaktadır. Olay inceleme ekibi savcının talimatları doğrultusunda tüm delilleri toplamakta, savcılar olay yerinde ilk incelemelerini detaylı olarak yapmaktadırlar. İnceleme sırasında olaylarla ilgili bütün tanıkların ve ilgisi olduğu değerlendirilen tüm personelin ifadesi alınmakta, gerektiğinde kriminal incelemeyle ilgili olarak hem kriminal laboratuvarlarına ve hem de Adli Tıp Kurumuna gönderilmekte, bu tüm deliller değerlendirildikten sonra vefat ile ilgili olarak akıllarda hiçbir soru işareti kalmaması için otopsi de yapılmaktadır. Otopsi raporu, yine, kriminal inceleme sonuçları ve tanık ifadeleri en ince detayına göre incelenmekte, ölüm olayıyla ilgili sorumluluğu tespit edilen kişi veya kişiler varsa bunlar hakkında da dava açılıp açılmamasına karar verilmekte ve savcılar bu işlemleri yaparken CMK’nın 157’nci maddesine göre gizlilik içerisinde yapmaktadır. Savcı, eldeki bilgi ve belgelerin incelemesini yaptıktan sonra, olayla ilgili ifadeleri aldıktan sonra da eğer suçlu olduğuna kanaat getirilirse onunla ilgili de dava açılmakta ve dava açılmasını gerekli gördüğü takdirde onunla ilgili, normal, sivil mahkemelerdeki prosedür devam etmektedir. Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin bir itirazları söz konusu ise yine adli kollukta olduğu gibi, sivil mahkemelerde olduğu gibi de en yakın askerî mahkemeye gönderilmekte, askerî mahkeme itirazın yerinde ve haklı olduğuna kanaat getirirse kamu davası açılmasının gerekli olduğuna karar veriyor ve onunla ilgili olarak da askerî savcı tarafından kamu davası açılmakta. İtirazın reddinin yerinde olmadığı sonucuna varılması durumunda ise itiraz reddedilmekte ancak olayla ilgili olarak yeni bilgi ve belgeler ortaya çıktığı takdirde tekrar kamu davası açılabilmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri insan hayatına mal olacak kaza ve olaylar ile disiplinsizlikleri önceden tespit etmeye ve önlemeye yönelik olarak uyguladığı çeşitli tedbirlerle silah ve mühimmatların kontrolü, nöbet esasları ve benzeri hususlarda eğitim faaliyetleri yanında, tüm dünyada artan intihar vakalarının da azaltılmasıyla ilgili olarak gayret sarf etmekte, sorumlu personelin önceden tespiti ve koruyucu ruh sağlığı hizmetine ilişkin tedbirleri de hassasiyetle uygulamaktadır.

Personelin kötü muameleye maruz kalması ve ölmesiyle ilgili olarak, içinde bulundukları ortam sebebiyle böyle bir eylemi gerçekleştirmiş olması -Kürt’tü, Alevi’ydi, yoksul vatandaştı- ve etnik kimliğini vurgulayan söylemlerin bilimsel araştırmalardan ve bilimsellikten uzakta olduğunu buradan bir kez daha söylemek istiyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bilimsel olanını siz açıklayın. Verileri niye açıklamıyorsunuz? Verileri açıklayın.

YUSUF BAŞER (Devamla) – Yalnızca intihar olaylarında değil, ölümle sonuçlanan tüm olaylarda, yukarıda bahsedildiği gibi, savcılık tarafından adli soruşturma yapılmaktadır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Üstü örtülmektedir sonra.

YUSUF BAŞER (Devamla) – Olay bütün yönleriyle incelenmekte, sorumlular hakkında da yasal işlem gerçekleştirilmektedir.

Bugüne kadar vuku bulmuş şüpheli asker ölümleri hakkında adli ve idari yönden soruşturması yapılmamış, ölümü şüpheli olan bir vaka kaydı bulunmamaktadır. Ayrıca, asker ailelerinin verilen bilgiler dışında belge talep etmesi hâlinde –örneğin, otopsi örneğini, raporunu alması olayında olduğu gibi- adli soruşturmanın yapıldığı makamın iletişim bilgileri dahi verilmektedir.

Askerî mahkemelerin kamuoyuna şüpheli asker ölümleri olarak geçen ölümlerin üstünü örtme biçiminde bir yaklaşımını kabul etmek mümkün değildir. AK PARTİ olarak, askerî yargının kaldırılması suretiyle, askerî mahkemelerde sadece disiplin suçlarına bakılabilmesini, diğer tüm eylem ve işlemlerden dolayı da sivil mahkemelerde yargının görevini ifa etmesini istiyoruz. AK PARTİ’nin siyaset anlayışında ve yargıya bakış açımızda bağımsız, bağlantısız ve tarafsız bir yargının oluşabilmesi ve “yargıda teklik” prensibine göre sadece sivil mahkemelerin var olması gerektiğine inanıyoruz.

Ülkemizin demokratik standartları yükseldikçe tarafsız ve bağımsız yargıya olan inanç milletimizde pekiştiği ölçüde bu sorunların da ortadan kalkacağına, ileri bir tarihte askerî mahkemelerin kaldırılmak suretiyle bu ülkede var olan bütün eylem ve işlemlerin bağımsız mahkeme olarak sivil mahkemelerde görüleceğine inancımız tamdır. AK PARTİ olarak, 76 milyon insanımızın tamamını, bulundukları bölgeye veya ırkına göre ayrım yapmaksızın, sadece insan oldukları için, yaratılanı Yaradan’dan dolayı seviyoruz; onun içinde biz diyoruz ki: “Biriz, beraberiz ve 76 milyon kardeşiz.”

Türkiye’de yargının her alanda tarafsız ve bağımsız olmasını en fazla arzu edenlerden birisinin AK PARTİ Hükûmeti ve AK PARTİ mensupları olduğuna inanıyorum; bunu dün de söyledik, bugün de söylüyoruz, yarın da söyleyeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, demokratik ve hukuk devleti olmanın yolunun bağımsız ve bağlantısız, tarafsız yargıdan geçtiğine inanıyoruz. AK PARTİ 12 Eylül 2010’da halk oylamasında “Anayasa’ya evet” çağrılarını meydanlarda yaparken, yargıdaki  bir kısım sıkıntıları ortadan kaldırmak ve yargının gerçek işlevine dönüşmesi için muhalefetin karşı çıkmalarına rağmen adımlar attık. Bugün HSYK ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde yapmak istediğimiz şey, ideolojilerine göre değil, Anayasa ve yasalara uygun olarak yargının millet adına karar vermesini temin içindir. Türkiye’de tüm vatandaşlarımızın ve daha çok da hukukçuların, hâkim ve  savcıların hukuka uyması ve hukuka uygun davranmasını temin içindir. Eski Türkiye alışkanlıklarından olan hâkim ve savcıların bildiri ve açıklamalarıyla değil, yeni Türkiye anlayışı olan, kararlarıyla konuşmalarını temin içindir.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Ancak gülünür sana!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl güleceğim biliyor musun? Güleceğim yani, güleceğim.  Bu kadar konuşulmaz! Ayıp ya, ayıp!  Kendin de inanmıyorsun buna!

YUSUF BAŞER (Devamla) – Hâkim ve savcıların milleti yan yana getiren adalet olgusunu ortadan kaldıracak bir düşünce içine girmemesini temin içindir. Aziz milletimizin yargıya inancını kaybetmemesi içindir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl bir şey bu ya? İnsan bunları söylerken utanır!

YUSUF BAŞER (Devamla) – AK PARTİ olarak, yargıdaki fiziksel eksikliklerin tamamına yakınını giderdik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rüşvet ve yolsuzluklardan bir haber ver bakayım, ayakkabı kutularından. Ayakkabı kutuları nerede? Kaç numara ayakkabı kutuları?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hadi bizi de ihraç edin. Kaç numara, ben soruyorum. Beni ihraç edin, MHP’den ihraç edin. Kaç numara ayakkabı?

YUSUF BAŞER (Devamla) – Artık, o binaların içerisinde, o sarayların içerisinde insanların ruhunu da okşayacak ve bu ülkeye vatandaş olarak bağlı kalmanın onurunu yaşatacak yargı kararlarını da bağımsız yargıdan beklediğimizi özellikle belirtmek istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rant lobisi nerede?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bizi de ihraç edin partiden, hadi! Kaç numara ayakkabı?

YUSUF BAŞER (Devamla) – Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutusu kaç para? Bizi de partiden ihraç edin, hadi bakalım!

BAŞKAN – Lütfen sessiz olalım.

YUSUF BAŞER (Devamla) – …Türk Silahlı Kuvvetlerindeki şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması için BDP grup önerisine katılmayacağımızı belirtiyor, yüce heyetimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başer.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo, bravo! Gözler ve kulaklar şehadet edecek! Unutma, gözler ve kulaklar şehadet edecek! Belki Reza Sarraf da uğrar size! Uğrar belki, hadi! Hayırsever iş adamı!

BAŞKAN – Lütfen, biraz sessiz olalım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın hatip konuşması sırasında “Soruşturmayla üzeri örtülen tek bir durum yoktur.” diye Genel Kurula yanlış bir açıklamada bulundu. Söz talep ediyorum.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hiç kimsenin, makamı ne olursa olsun, suç işlemesini istemiyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunları savunmaya hakkınız yok, siz milletin iradesini temsil ediyorsunuz!

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Bağımsız ve bağlantısız yargıda kim suç işlediyse de cezalandırılmasını istiyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, ben şimdi soruyorum: Ayakkabı kutusu kaç numara? Bizi de partiden ihraç edin, hadi bakalım!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz milletin vekilisiniz! Yolsuzların, rüşvetçilerin değil, milletin temsilcisisiniz siz! Milletin hakkına, hukukuna el atanlarla ilgili sizin adım atmanız lazım.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Biz onlarla ilgili gerekli mücadeleyi dün de yaptık, bugün de yapmaya devam ediyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutun kaç numara, ayakkabı kutundan bahset!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, umreye uçakla giderler, değil mi?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutundan bahset, kaç numara? Hadi ihraç edin bizi de, buradayız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yapacaksınız, Münker Nekir’i de mi ayarlamaya çalışacaksınız ha? Hâkim, savcı ayarlıyorsunuz da Münker Nekir’i de mi ayarlayacaksınız?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz dinleyelim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım, sayın hatip konuşmasında “Üzeri örtülmüş bir soruşturma yoktur.” diye bizim konuşmamızı tekzip eden bir açıklama yaparak Genel Kurulu yanlış bilgilendirdi. İzin verirseniz düzeltme yapacağım.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Baluken.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gerçekten, sayın vekili dinlerken hicap duyduk yani sanki hukuk öğrencilerine hukuk dersi veriyormuş gibi, bir soruşturmanın aşamalarını burada anlattı. Biz o soruşturma aşamalarının ne olduğunu biliyoruz, sorun orada değil; o soruşturmanın aşamaları yapılıyor ama ondan sonra üzeri örtülüyor. Acılı ailelerin yüreğinde taşımış olduğu acının sebebi bu soruşturma süreçlerinin üzerinin örtülmesidir.

Bak, yakın dönemde Roboski soruşturmasında, -biliyorsun, okumuşsundur mutlaka- yani Roboski’yle ilgili bu kadar soruşturmadan sonra “Kusursuz katliam yapıldı.” diyen bir askerî yargı sistemi işte bu işlenen cinayetlerle ilgili de o soruşturmalardan sonra ”Kusursuz cinayet işlendi.” diye gerekçeler hazırlıyor; sorun orada. Daha bir ay olmadı, bu aileler bütün Meclis grubundaki siyasi partileri ziyaret ettiler; AK PARTİ’den Salih Kapusuz, Ahmet Aydın, Ziver Özdemir’le görüştüler. Sizin söylediklerinizi söylemediler onlar; ailelere söz verildi, “Gereğini yerine getireceğiz.” denildi. Cumhuriyet Halk Partisi zaten sürekli önerge getiriyor, Milliyetçi Hareket Partisi de bu konuda destek veriyor. Niye gereğini yerine getirmekten korkuyorsunuz? Bununla ilgili bir an önce bu soruşturma süreçlerini netliğe kavuşturacak bir Meclis komisyonuna ihtiyaç var. Kaldı ki Millî Savunma Bakanınızla görüşseydiniz, burada ismini zikrettiğim Aydın Dere, Sezer Altındağ, Oktay Can, bunların hepsinin katledildiğini o da kabul ediyor, “doğrudur” diyor. Bak, Aydın Dere’nin yakınına, Mahmut Dere’ye Millî Savunma Bakanlığı kan parası teklif etti, kan parası, “Kendi aramızda anlaşalım.” dedi. Böylesi bir trajediyle karşı karşıyayız.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Her şey para bunlar için!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Buraya gelip ezbere konuşmanın bir anlamı yok. O nedenle, bu komisyonun kurulması acildir, elzemdir, ülkenin önemli bir sorununu çözme açısından da, Meclise güveni, halkın güvenini tesis etme açısından da son derece önemlidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla 11/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Lehinde Erzincan Milletvekili Muharrem Işık.

Buyurunuz Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; BDP’nin askerde intihar eden kişilerle ilgili vermiş olduğu önergenin lehinde söz almış bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, bazen buraya iktidar milletvekilleri çıktığı zaman ben kendimi başka bir ülkede farz ediyorum yani şaşırıp kalıyorsun, ne dediğine şaşırıyorsun. Bazen böyle, bu ülkede hiçbir şey olmamış, her şey güllük gülistanlık, askerde ölen, o gelenler, hiçbirinde bir şey olmamış, adli yargı düzgün gitmiş ama kendi açıklarını kapatmak için de özellikle oradan vurup, o insanların duygularıyla oynayıp, o insanları getirip buraya bağlamaya çalışıyorlar.

Diyor ki: “Askerde çok güzel sorgulamalar yapılıyor, incelemeler çok güzel, hepsi olduğu gibi açığa çıkarılıyor.” Erzincan’daki –daha önce gündeme getirmiştim- üsteğmen arkadaşımız intihar etti, Yaşar Karaağaç. Daha sonra bununla ilgili araştırmalar yapıldı. Araştırmaları yapan da Kara Kuvvetleri Komutanlığı 7. Kolordu Komutanı. Şimdi onun üzerinden bile bağlayacaklar. Neymiş efendim? Sivil mahkemelerde verilsin. 12 Eylülde siz bu mahkemeleri getirdiniz, kendi kafanıza göre dizayn ettiniz, çıktınız televizyonlarda “İşte getirdik Türkiye’ye özgürlükler, artık bundan sonra her şey sütliman.” dediniz. Kendi kafasına göre şu anda söz ettiğiniz o paralel devlet, sürekli verdiğiniz şeylerle kurdunuz ama, şu anda kendi ayağınıza bastığı için de kalktınız şimdi bunu döndürmeye çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de bu askerleri kullanmaya çalışıyorsunuz, bütün duyguları istismar ediyorsunuz.

Yaşar Karaağaç’la ilgili yapılan araştırmada en sonunda demişler ki: “Kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.” Burada daha önce ailesinin bildirdiği şeyler var, ailesinin ifadeleri alınıyor. Ailesi diyor ki: “2 tane uzman çavuş var, bu uzman çavuşlar oğlumu sürekli taciz ediyorlar, buna baskı yapıyorlar, bununla ilgili tedbir alın.” Ama ne yazık ki tedbir alınmıyor, dosyada hiç ismi geçmiyor, bir tek komutanın ismi geçiyor. Komutanla ilgili, Piyade Binbaşı Fikret Halıcıoğlu hakaret etmiş milletin içinde, askerlerin içinde, ondan sonra da intihar ettiği söyleniyor. Bir tek onunla ilgili şey var, başka hiçbir araştırma yapılmamış. Yalnızca komutan orada ona hakaret etmiş ama o hakaretle ilgili de “Önemli bir şey değil, o intiharına sebep olmamış.” diye karar çıkarıyorlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, intihar bireylerin binlerce sorununa işaret eden, kesinlikle sadece bireysel olarak düşünülmeyecek toplumsal bir olay; sosyolojik yönleri var, psikolojik yönleri var. İntihardan bütün toplum etkileniyor. O çevrede olan, ailesinden en az 6 kişinin etkilendiği psikiyatristlerin tespit ettiği şey. Toplumda olduğu zaman, bir okulda ya da bir askeriyede olduğu zaman oradaki yüzlerce kişinin etkilendiği söyleniyor. Buna rağmen, hiç ciddiye alıp da bunu gündeme almıyorsunuz. Bir sorun var, bir sıkıntı var. Sırası geldiği zaman askeriyenin içine girip askeriyeyi didik dikik yapıyorsunuz, kozmik odalarına şu anda düşman olduğunuz kişilerin girmesine izin veriyorsunuz ama ne hikmetse, bununla ilgili konuya gelince “Yok, dokunmayın askeriyeye; bizim kutsal değerlerimiz, askeriyeye dokunmamamız gerekiyor.” diye bir şey söylüyorsunuz. Öyle bir şey yok. Burada gönderilen gencecik insanlar ölü geliyorlar. Diyorlar ki: “İntihar etti.” Biraz önce sayın vekilim söyledi. “Mayına bastı öldü.” diyorlar, kafasında kurşun izi çıkıyor, tek kurşunla öldürülmüş. “Sırtından Kaleşle vurmuş.” diyorlar, Kaleşle intihar etmiş. Nasıl Kaleşle kendini vurur? İntiharın da bir yöntemi vardır. İntihar eden insan iki el ateş edemez, tek el eder. Bu, bütün kayıtlarda böyledir. Yani adli tıpta öyle bir şey yok. Hiçbir yerde “İki el ateş etti, kendini öldürdü.” diye bir şey olmaz ama sizin dosyalarınızda, askeriyenin elinde olan dosyalarda iki el ateş edip intihar ettiği söylenenler var. Bunların üzerine gidilmeyecek de neyin üzerine gidilecek?

Avrupa’da en fazla AİHM’e başvuran ülke biziz. 29 tane dava açılmış, esastan incelenmeye başlanmış, 22 tanesi açılmak üzere. Bunlarla ilgili de araştırmalar devam ediyor ama ne yazık ki bunlarla ilgili de, AİHM’in verdiği kararlara da bakarak, hiçbiriyle ilgili şu anda mağduriyetleri giderecek bir şey yapılmadı, yapılması da düşünülmüyor.

AİHM’in kararlarında şöyle diyor: Zorunlu askerlik hizmetine tabi kişilerin gerçek ve mevcut intihar riski taşıyıp taşımadıklarının objektif olarak saptanmaması, böyle bir risk varken, askerî yetkililerce bu riskin gerçekleşmesini önleyebilecek makul önlemlerin alınmaması sebep olarak gösteriliyor. Yani buradan çıkan sonuç: Ne yazık ki askere aldığımız zaman ne yapıyoruz? Ben de hekimlik yaptığım zaman asker muayenesine gidiyordum. Asker geliyor, soyuyoruz. Bakıyorsun tipine boyu tutuyor mu? Tutuyor. Başka hiçbir şey sorma yok. Tamam git, birinci şey. Daha sonra askere çağrılıyor, gidiyor. Zaten askerî kapıdan içeri girdikten sonra orada artık mantık aranmaz, mantık bitmiş oluyor. Eğer ki “hastayım” derse kesin “askerden iş yapmamak” için kaçtı gösterilip, o yüzden hiçbir önlem alınmıyor.

Yaşar Karaağaç’ın elinde raporlar var, diğer birçok askerde olduğu gibi. Psikiyatrik sorunları olduğu, majör depresyon geçirdiği söyleniyor. Altına da not düşmüşler: “Majör depresyon geçiriyor ama majör depresyonda bunda intihara meyil yoktur.” Majör depresyon geçiren bir insanın her zaman intihara meyli vardır. Bunun araştırılması gerekirken, orada önlemler alınması gerekirken ne yazık ki hiçbir önlem alınmadan askerlerin orada ölmesine izin veriliyor maalesef.

Tabii, askere alırken özellikle çok iyi muayenelerin yapılması gerektiğini söyledim. Şu anda, dün Sayın Millî Savunma Bakanımız burada söyledi, artık, ilk yoklama yok, diğerleri yok, direkt çağırıyoruz çünkü MERNİS sistemine geçtik. Onu çağırıp orada o şekilde askerliklerini yaptırıyoruz. Askere gittikten sonra da orada zaten nasıl geçtiğini hepimiz bilmekteyiz. Bunu saklayacak bir şey de yok. Ama burada asıl önemli olan şey AİHM’in verdiği kararlar, oradaki amirlerin yaptığı hareketler.

AİHM şöyle diyor: Askerî amirlerin bir intihar olayının oluşumundaki mesleki ihmal ve kusurlarının tespitine imkânı sağlayan ve böyle bir tespit hâlinde caydırıcı idari ve cezai yaptırımları gerektiren mekanizmanın yeterince iyi işletilmemesi ile intihar edenin yakınlarının veya avukatlarının hadisenin oluş biçimi ve savcılık soruşturmalarıyla ilgili verilere sağlıklı şekilde ulaşmamaları sorun olarak belirtilmektedir. Yani orada ne olduğunu hiçbir zaman için askeriye -kapalı kutu olarak bu konuda özellikle- açığa çıkarıp da insanlara açıklamıyor, sonuca da gidilmiyor. “Sivil mahkemeler.” deniyor. Sivil mahkemelerin de ne yaptığını şu anda yaşayarak görmekteyiz zaten.

Biraz önce dediğim gibi, özellikle birçok askerde olduğu gibi Yaşar Karaağaç’ın intiharında da direkt, diyelim ki, sebep yok ama dolaylı olarak oradaki komutanların, oradaki araştırılmayan, dava dosyasına girmeyen uzman çavuşların etkisi var. Ama bunlar araştırılmadan sonuca gidildi.

Yaşar Karaağaç’ın bir şiiri var, yazmış şeye, onu okuyayım, inşallah biraz içerinizde bir şeyler kıpırdar. Diyor ki: “Sen kimsin lan Yaşar, kim? Köylü çocuğu. / İstediğin kadar git, kaç, sen her zaman kaybedeceksin. / İyi de olsan nafile, kötü, senden her zaman daha iyi olacak. / Sen bir garipsin, özledim o küçük çocuğu, / Küçük dünyasında mutlu çocuğu. / Mutlu olmak için zorlamazdı şartları, / Şartlar kendiliğinden mutlu ederdi onu. / Şimdi iş sahibi, mevki sahibi ama ne oldu, mutlu mu sanki? / Ne vardı be sen de olsaydı baba gibi, bir garip zavallı küçük çiftçi. / Yoruldum artık, usandım, bu genç yaşta yoruldum, yordular. / Ne hayat be arkadaş, fil olsa devrilirdi herhâlde. / Hâlen mücadele ediyorsun manyak, pezevenk neye uğraşıyorsun? / Sen hep rezilsin işte yaramaz, kepazesin! Uğraşma artık uğraşma.” Bu, dava dosyasına girmiş, daha önce yazdığı, kayıtlarda olan bilgiler ama hiçbiri de ciddiye alınmadı. Ailesi, özellikle, izne geldiği zaman izinde çocuğun durumunu gidip komutanına anlatıyorlar ama orada hiç ciddiye alınmıyor.

Son yıllarda yapılan bildirimlerde 2002-2012 yılları arasında 934 askerin intihar ettiği, 2012 yılında 69 sırf askerin öldüğü, ocak-ekim arası -şu anda diğerlerini tam alamadık- 52 erbaşın intihar ettiği söyleniyor. Tabii, biz sürekli bunu gündeme getiriyoruz, getirmeye çalışıyoruz, sizin vicdanlarınıza sesleniyoruz. Bir kere de olsun yani buna bir parmak kaldırın diyoruz. Kafanızı sallasanız da ne yazık ki olur vermiyorsunuz. Korktuğunuzun ne olduğunu da anlamıyoruz, çözülemiyor, çözülmeyecek gibi de duruyor.

Tabii, burada, özellikle, bazen televizyonlarda ya da burada çıktığı zaman doğru şeyler söyleyen Sayın Arınç’ın bir sözü vardı önce, Türkiye'de tuzu kuru olanların çocuklarının güneydoğuda askerlik yapmadıklarını, iç güvenlik bölgelerinde hep Anadolu çocuklarının askerlik yaptıklarını açıklıyor. Burada “tuzu kurular”ın herhâlde kim olduğu belli. Şimdi, burada söylediğimiz zaman yine kızacaksınız, Sayın Erdoğan ne demişti? “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” Herkesi fırçalamadan sorumlu olan bir milletvekiliniz: “Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclisi toplayamayız.” Askere ne kadar önem verdiğiniz orada da belli oluyor. ama kendi çocuklarınıza gelince: Başbakanın oğlu askerlik yapmıyor. Burada söylediğimiz zaman tepki gösteriyorsunuz. Diğerlerinin hiçbiri yapmadı -çoğunluğu- yaptığı yerler de belli ya bedelli yaptı ya diğer türlü geçirdiler ama askere gelince, askerliğini yapmadılar…

Burada, tabii, gündem olarak da sizin yoğun zamanınız var. Bunlardan bir tanesi, işte, bugün birilerinin yakalanma emrini kaldırıyorsunuz. HSYK’yı burada çıkıp överek HSYK’yla ilgili kendi düzeninizi kurmaya çalışıyorsunuz. Ama askerde bunca ölen çocuk için bir tane el kaldırmayacağınıza eminiz çünkü çıkıp da lehte konuşuyorsunuz. Bundan sonra da kaldıracağınıza inanmıyoruz ama biz bunu gündeme getirmeye devam edeceğiz. İnşallah, bir gün vicdanlarınız sızlar,  bu konunun da araştırılmasına gerek görülür çünkü çok önemli bir konu, araştırılması gerekiyor kesinlikle. Bu ölenler öyle rastgele bir şey değil, “intihar” deyip kapatılması mümkün değil. Bunların altında, birçoğunun altında birçok şey var. Bunların araştırılması lazım. İnşallah, bu seferlik, elinizi kaldırırsınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Aleyhine, Isparta Milletvekili Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özel.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Grup önerisinde, şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması, sorumluların belirlenerek sivil mahkemeler önünde yargılanması, şüpheli şekilde yaşamını yitiren askerlerin ailelerinin dinlenerek taleplerinin dikkate alınması amacıyla, Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması talep edilmektedir.

Evet, konu çok hassas, zor bir durum. Siz, göz bebeğiniz gibi baktığınız, yetiştirip büyüttüğünüz evladınızı sapasağlam, asker ocağına teslim ediyorsunuz. Askere uğurlarken kına yakıyorsunuz, davul çalıyorsunuz, kurban kesiyorsunuz ve askere yolluyorsunuz. Daha sonra da  bu evladınızın size ölüm haberi geliyor. Sebebi ne olursa olsun, anne, baba ve aile için çok zor bir durum. Neredeyse dünyaları yıkılıyor. Evlat acısı çok zor bir durum. Tabii ki herkes bu acının neticesinde, gerçek ölüm sebebini bilmek ve öğrenmek isteyecektir. Yetkililer de özellikle-anne babaya, aileye ve kamuoyuna bu bilgileri eksiksiz, tatmin edici bir şekilde vermek zorundadırlar. Eğer bir ölüm, asker ocağında vuku bulmuşsa, bunun aynen sivil hayattaki bir ölüm karşısındaki tutum, davranış ve işlem gibi bütün şüphelerden uzak, herkesi tatmin edici şekilde işlemlerinin neticelenmesi gerekmektedir. Hiçbir olayın üstü örtülmemeli; ölümlerde kusuru bulunan, kabahati bulunan, kastı bulunan herkes hakkında her türlü işlem yapılmalıdır. Şüpheli ölümler hakkında bütün idari ve adli soruşturmalar hakikati, gerçeği ortaya çıkarmak, sorumlulara hesap sorma amaç ve gayesini taşımalıdır. Hiçbir şeyin üstü örtülmemeli, başka şekilde takdim edilmemelidir.

Tabii ki normal ve sivil hayatta ölümler nasıl oluyorsa hayatın olağan akışına göre askerî birliklerde de ölümler öyle değerlendirilebilir. Ölümün oluşu, şekli farklılıklar arz edebilir. Askeriye içindeki her ölümü de şüpheyle değerlendirmek, şüpheli ölüm gözüyle bakmak da o derece yanlıştır. Biz inanıyoruz ki askeriyedeki her ölüm en ince detayına kadar inceleniyor, gerek idari gerekse adli soruşturmalar sonuna kadar götürülüyor ve götürülmesini de hiçbir şeyin üzerinin örtülmemesini de özellikle buradan talep ediyoruz.

Bu işlemler sonunda ilgililerin ve kamuoyunun bunlardan tatmin olması da en önemli ayaklardan birini oluşturuyor. Önemle dikkat edilmesi ve hassas olunması, özen gösterilmesi veya… Bu zamana kadar eksik olan tarafı bu olsa gerek: Kamuoyu ve ailelerin yeterince tatmin edilmemiş olmaları.

Askere çocuklar, evlatlar askerlik hizmetini, vatani hizmetini yapmak için gidiyorlar; yoksa, ölmeye gitmiyorlar. Bir savaş olur, o zaman ölümler amenna. Bunun dışındaki ölümler, normal hayatta neyse öyle olmalıdır.

Askeriyede ölümlerin büyük bir oranda intihar olarak yansıması karşısında bu intiharlar hakkında da biraz bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Dünyada her 40 saniyede 1 kişi intihar sonucu yaşamını yitirmektedir. İntiharın dünya genelinde tüm ölüm sebepleri arasında 10’uncu sırada olduğu, son kırk beş yılda intihar sonucu ölümlerin yüzde 60 oranında arttığı tespit edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre de, Türkiye geneline ilişkin yayınlamış olduğu intihar istatistikleri incelendiğinde grubu, eğitim seviyesi, coğrafi bölge, il dağılımı vesairenin Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayrılmaz bir parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerine de taşındığı görülmektedir. İntihar davranışı açısından Türk Silahlı Kuvvetlerinin personeli de benzer yaş ve cinsiyet grupları açısından sivil örneklerden daha farklı bir özellikleri bulunmamaktadır. Türkiye genelinde intihar edenler arasında 20-24 yaş aralığının en fazla intiharın meydana geldiği yaş aralıklarından birisi olduğu kabul edilirse, askerlik hizmetinin de bu yaş grubunda yapılması nedeniyle intihar davranışlarının askerî ortama taşınabileceği de değerlendirilebilir.

Peki, bunlar karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri neler yapmakta, yaklaşımı nedir ona da bir göz atacak olur isek: Türk Silahlı Kuvvetleri insan hayatına mal olacak kaza ve olaylar ile disiplinsizlikleri önceden tespit etme ve önlemeye yönelik olarak uyguladığı çeşitli tedbirleri silah ve mühimmatların kontrolü, nöbet esasları ve benzeri hususlarda eğitim faaliyetleri yanı sıra sorunlu personelin önceden tespiti ve koruyucu ruh sağlığı hizmetine ilişkin tedbirleri de hassasiyetle uygulamaktadır.

Erbaş ve erlerin askerliğe uyumunu desteklemek, uyum sürecinde yaşadıkları zorlukların,  kişiler arası ilişkilerdeki güçlüklerin çözümünde yol göstermek, destek sağlamak ve bunlara paralel diğer psiko-sosyal sorunlarla ilgilenmek üzere kurulmuş rehberlik ve danışma merkezleri hizmet vermektedir.

Sorunu olan personeli tespit etmek amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine katılan tüm personele kayıt, kabul değerlendirme anketi uygulanmakta, ayrıca gerekli görülen hâllerde değişik test, anket, ölçekler de kullanılmaktadır. Söz konusu ölçme araçları mevcut 336 merkezde görev yapan psikolog, psikolojik danışmanlar tarafından incelenerek sorun tespit edilen personel takip altına alınmaktadır. Bu maksatla, rehberlik ve danışma merkezleri etkin olarak kullanılmaktadır. Gerek silah altına alınan erbaş ve erlerimizin gerekse de profesyonel personeli tanıma ve teşhis fonksiyonlarının daha etkin olması için Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışmaların yoğun bir şekilde devam edildiği de söylenmektedir.

İntiharların önlenebilmesi için her kişiye ve duruma uygun standart yöntemler bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, sivil yaşantısından asker ocağına getirdiği sorunlar nedeniyle uyum güçlükleri yaşayan personeli tespit etmek, çözüm yolları geliştirerek bu personeli fiziksel ve ruhsal olarak daha sağlıklı bir hâle getirmek, bir yandan vatan savunması ile ilgili görevlerini öğretirken, diğer yandan da fiziki yetenek ve becerilerini geliştirerek, askerlik hizmetinin bitiminde aile yuvasına sağlıkla kavuşturmak için çalışmaların titizlikle sürdürüldüğü ifade edilmektedir. Bu kapsamda, yıllara bağlı olarak, son on yılda intihar oranlarında -yüz binde 32’den yüz binde 15’e- yaklaşık yüzde 50 oranında bir azalma olduğu da gerçekliktir.

Alınan tüm tedbirlere rağmen birliklerde vefatla sonuçlanan her bir kaza, olay meydana geldiğinde, vefat eden personelin ailesine garnizon komutanlıkları vasıtasıyla bilgi verilmekte, ailenin talep etmesi durumunda olayın gerçekleştiği birliğe davet edilerek kazanın, olayın oluş şeklini ilk ağızdan dinlemeleri temin edilmekte ve zihinlerde herhangi bir şüphe kalmamasına özen gösterilmektedir.

Birliklerin içerisindeki herhangi bir olayda, askerî savcılıkların olaya müdahale etmesi, soruşturması, neticeye ulaştırması, olayı en çıplaklığıyla, gerçekliğiyle ortaya koyması bütün herkesin ortak dileği. Buna uyulduğunu ümit ediyoruz, uyulmaya da davet ediyoruz. Eğer biz yargı birliğini temin edebilirsek, Türkiye’de tek bir yargı olabilmesini mevcut Anayasa’mızı değiştirerek sağlayabilirsek, elbette ki sivil mahkemeler tarafından da bunun soruşturulması, kovuşturulması herkesin ortak dileği.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Değiştirdiniz ya hafta sonu HSYK’yı.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu, bugün uluslararası sözleşmeleri görüşeceğimizi, gündemimizin belli olduğunu…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet mi diyorsun?

RECEP ÖZEL (Devamla) - …o nedenle buna katılmadığımızı bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 18.45

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 18.53

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati:18.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Böylece, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 21 Ocak 2014 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati: 18.56