DÖNEM: 24 CİLT: 69 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
48’inci Birleşim
16 Ocak 2014 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, 4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, ülkemizde küresel ısınmanın çevre ve insan
hayatına etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, dış politikadaki
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Hükûmeti, nüfusu 2 binin üzerinde olan ve tüzel
kişilikleri köye dönüştürülen belde belediyelerinin Mart 2014 seçimlerine dâhil
edilmeleri ve Denizcilik Müsteşarlığında görevlerine son verilen 25 güvenlik
görevlisinin işlerine iadesi konusunda ayrımcılığın kaldırılması için göreve
davet ettiğine ilişkin açıklaması
2.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, 2013 Haziranında yapılan SBS’yle ilgili Danıştayın verdiği
karara ve Hükûmeti eğitim konusunda ciddiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Büyük Madenci Yürüyüşü’nü
gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri selamladığına ve DERİTEKS Sendikası ile
DEV SAĞLIK-İŞ Sendikasına üye olmaları nedeniyle işten atılan işçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, son yıllarda ülkemizde kuraklığın arttığına ve
sulamada kullanılan elektrik fiyatlarının düşürülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, AKP iktidarının,
gülümseyerek eleştirilmeye bile tahammül edemeyişini kınadığına ve Başbakanlığa
yeni koruma görevlileri alınmasından vazgeçilmesini istediğine ilişkin
açıklaması
6.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, AKP Hükûmetinin devleti, yargıyı ve Parlamentoyu
daha fazla yıpratmadan derhâl istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, bankalarda hesap
işletim ücreti kesilmesi uygulamasına çare bulunması gerektiğine ve Başbakanın
Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’daki elektrik kesintilerine ilişkin
açıklaması
9.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Barzani’nin televizyonu Rûdaw’da
ülkemizin bazı illerinin sözde Kürdistan haritasında gösterildiği bilgisinin
doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, pazar
günleri iş yerini açmak isteyen esnafa ruhsat verme yetkisinin tekrar
belediyelere verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Karacabey’deki çiftçilerin Ova Köyleri
Sulama Birliğine borçları nedeniyle çok zor durumda olduklarına ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Balyoz davası sonucunda mahkûmiyetleri
kesinleşen subayların askerî cezaevinde kalmaya devam etmeleri gerektiğine ve
bu konuyu Millî Savunma Bakanının dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, özel orman
alanlarında imar planlarına ve kentsel tasarım projesine göre inşaat
yapılabilmesiyle ilgili düzenlemeye ilişkin açıklaması
14.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun Kaz Dağlarından elini çekmesini istediğine ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 15 Ocak Nazım Hikmet’in doğum gününe ilişkin
açıklaması
16.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, RTÜK’ün yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını haber
yapan televizyon kanallarına uyarı cezası vermesine ve Hükûmeti, basını
susturma ve kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet ettiğine
ilişkin açıklaması
17.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toros Dağlarında 3.627
adet maden arama ve taş ocağı ruhsatı verilerek ormanların ve suların yok
edildiğine ilişkin açıklaması
18.- Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
19.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul Paşaköy
Maden İşletmesi için verilen izinden dolayı Orman ve Su İşleri Bakanını
istifaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
20.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasından kredi kullanan çiftçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
21.- Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
22.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, denizlerde de güçlü
olmamız gerektiğine ve Türk Deniz Kuvvetlerinin durumuna ilişkin açıklaması
23.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Yozgat Milletvekili
Yusuf Başer’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelere
ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin,
Mersin Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer güç
santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/821)
2.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve 22 milletvekilinin,
hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/822)
3.- İstanbul Milletvekili
Aydın Ağan Ayaydın ve 27 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977 katliamının yurt
içindeki ve yurt dışındaki tüm bağlantılarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/823)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen
Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi
Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları,
Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli
Düzenlemelerin Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı Kararıyla
Hükümete Verilen ve 02.02.2010, 07.02.2011, 25.01.2012 ve 05.02.2013 Tarihli
956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin
Anayasanın 92’nci Maddesi Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha
Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1363)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla 11/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, bir TİKA koordinatörünün görevden alınmasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in
cevabı (7/33470)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığının Bulgar Türklerine yönelik çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı
(7/34745)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığının Türkmenlere yönelik çalışmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Emrullah İşler'in cevabı (7/34746)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları
Başkanlığının yurt dışında yaşayan Kürtlerle ilgili yaptığı çalışmalara ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler'in
cevabı (7/35179)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, toplu açılış törenlerine ve açılışı
yapılan tesislere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/35706)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.01’de açılarak altı oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Kıbrıs Türklerinin liderlerinden
Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl dönümüne,
Mardin Milletvekili Erol Dora, cezaevlerinde yaşanan sorunlara,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, kamu idaresinin güvenilirliği
ve işleyişine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adana Milletvekili Ali Halaman, son
günlerde korucuların pusu kurularak öldürülmelerine Meclisin dikkatini çekmek
istediğine,
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkaleli Gazeteci Cemal
Oral’ın saldırıya uğramasını kınadığına,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, rüşvet ve yolsuzluk
operasyonlarıyla ilgili haber yapan veya Hükûmetin lehinde haber yapmayan
televizyon kanallarına aşırı derecede cezaların kesildiği iddialarına,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, çocuk gelinler sorununun çözümü
için Hükûmetin acilen gerekli düzenlemeleri yapması gerektiğine,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli’de
Zekiye Gündoğdu Yurdunda kalan bazı öğrencilerin Gezi Parkı eylemlerine
katıldıkları gerekçesiyle yurttan atılmalarına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, genel sağlık sigortası
primlerinin neye göre hesaplandığını öğrenmek istediğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, faili meçhul cinayetlere,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kıbrıs Türklerinin liderlerinden
Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl dönümüne ve
sanal ortamda konut projeleri oluşturularak yapılan satışlar konusunda
Hükûmetin önlem alması gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan,
kentsel dönüşüm uygulamalarındaki başıbozukluğa,
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye
Düziçi’ndeki Karasu Şelalesi’nin bir hidroelektrik santral yüzünden kuruduğuna
ve bu şelalenin kurtarılması gerektiğine,
Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç,
demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesinin vazgeçilmez olduğuna ve görevini
yapan kurumları baskı ve kontrol altına almaya çalışmanın, demokratik seçimle
iş başına gelmiş hükûmetlerin başvuracağı bir yöntem olmadığına,
Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan, Çanakkale Lâpseki Yeniceköy’den geçirilecek enerji hattının insanlara ve
şeftali bahçelerine zarar vereceğine,
Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, Kıbrıs Türklerinin
liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl
dönümüne, Kırklareli Demirköy’deki sağlık hizmetlerinin yetersizliğine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, CHP Grubu olarak,
Kıbrıs Türklerinin liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün
ve yine Kıbrıs Türklerinin büyük önderi Rauf Denktaş’ın ölüm yıl dönümlerine,
Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve Avrupa Birliğine tam üye olma yolundaki
mücadelesini gönülden desteklediklerine,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba,
bakkalların sorunlarına,
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu, Hükûmetin, Trabzon
Numune Hastanesinin yerinde kalmasını isteyen vatandaşların sesine kulak
vermesi gerektiğine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kıbrıs Türklerinin
liderlerinden Doktor Fazıl Küçük’ün 30’uncu ölüm yıl
dönümüne,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, Maliye
Bakanlığı personelinin sorunlarının (10/818),
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 21 milletvekilinin, enerjide
dışa bağımlılığın azaltılması için yapılması gerekenlerin (10/819),
Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve
22 milletvekilinin, iş kazaları ve işçi ölümlerinin nedenlerinin (10/820),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş
bulunan Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor’a “Hoş geldiniz.” denildi.
BDP Grubunun, 12/11/2013 tarihinde BDP
Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken
tarafından 1990’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan katliam
ve köy yakmalarının ortaya çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (4295 sıra no.lu)
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak,
MHP Grubunun, 2/1/2014 tarih ve 1954 sayı
ile Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve
arkadaşları tarafından Sapanca Gölü’nde sanayi kuruluşlarının kontrolsüz su
çekmesi ve gölü besleyen suların ticari firmalarca alıkonulması, diğer taraftan
birçok olumsuz çevresel faktör nedeniyle çok önemli bir kot düşmesi meydana
gelmesi ve göl sularının tehlikeli şekilde çekilmesiyle başlı başına bir çevre
felaketine doğru gitmekte olan gelişmelerle ilgili sorunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
CHP Grubunun, 8/10/2013 tarihinde
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 21 milletvekili tarafından Tekirdağ’ın
Çorlu ilçesinde yapılması planlanan katı atık bertaraf tesisi ile ilgili
işlemlerin incelenmesi ve tesisin çevreye olası olumsuz etkilerinin
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin (1040 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 15 Ocak 2014 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 522 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler” kısmının 3’üncü sırasına
alınmasına, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Sakarya Milletvekili Münir Kutluata,
Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner
için yerinden sarf ettiği bazı ifadelere,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Van Milletvekili Burhan Kayatürk,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Van Milletvekili
Burhan Kayatürk’ün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, İzmir
Milletvekili Hamza Dağ’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, İzmir Milletvekili
Hamza Dağ’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Grubuna,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metiner’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
CHP Grubuna,
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut’un CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP
Grubuna,
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna,
İstanbul Milletvekili Halide İncekara,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Halide
İncekara’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
(10/753, 754, 755, 756, 757, 758, 759, 760, 761, 762, 763, 764,
765) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan ve AK PARTİ
Grubuna düşen 1 üyeliğe Erzurum Milletvekili Muhyettin
Aksak seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
5’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya
Federasyonu Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu ve Faaliyetlerine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/764) (S. Sayısı: 459),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı ve 3
Milletvekilinin; Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/1908) (S. Sayısı: 522) görüşmeleri tamamlanarak,
4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Geri Kabul Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/843) (S.
Sayısı: 517) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamasından sonra,
Kabul edildi.
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in 522 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına ve AK PARTİ Grubuna,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 522 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar
gereğince, 16 Ocak 2014 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.32’de
birleşime son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mine LÖK BEYAZ Fehmi KÜPÇÜ Bayram
ÖZÇELİK
Diyarbakır Bolu Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
67
16 Ocak 2014 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Devlet Cenaze Törenleri Hakkında Kanun Teklifi (2/1939) (Plan
ve Bütçe; Adalet; Dışişleri ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/12/20013)
2.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç'un; Sapanca Gölü ve Çevresinin
Korunmasına Dair Kanun Teklifi (2/1940) (Tarım, Orman ve Köyişleri;
İçişleri ile Çevre Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03.01.2014
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1941) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Adalet) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.01.2014)
4.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu'nun; 17 Aralık
Gününün Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/1942) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08.01.2014
5.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1943) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.01.2014)
6.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu'nun; 6360 Sayılı On Dört
İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 1'inci
Maddesinin (5) Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1944) (Plan ve
Bütçe ile İçişleri) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.01.2014)
7.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Türk Ticaret Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1945) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2014)
8.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan'ın; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1946) (Plan ve Bütçe ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13.01.2014)
9.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer'in; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1947) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2014)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcü ve 22 Milletvekilinin, Mersin Akkuyu'da kurulacak nükleer santralin çevreye ve insan
sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/821)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.04.2012)
2.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve 22 Milletvekilinin, sert geçen kış
şartları nedeniyle hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/822) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2012)
3.- İstanbul Milletvekili
Aydın Ağan Ayaydın ve 27 Milletvekilinin, 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşanan
olayların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/823) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.05.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Akçakese köyündeki bir arızaya
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34584)
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Başiskele ilçesinde bir mahalleye
Telekom hattı çekilmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34771)
3.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bazı Alevi vatandaşların evlerinin
işaretlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35470)
4.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engelli vatandaşlara yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35471)
5.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, açılışını yaptığı tesisler ve yapılan açılış
törenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35472)
6.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, LPG’ye yapılan zamlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/35473)
7.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir davanın sanıklarından birinin polisle ilgili
işkence iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35474)
8.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Otizm Eylem Planı’nda sağlanan gerçekleşmelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35476)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş
için yapılması planlanan anıt mezara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35477)
10.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, astsubayların özlük haklarına ve astsubay
intiharlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35479)
11.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından personele
ödenmesi gereken bir meblağın personele dağıtılmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35481)
12.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, mahkeme kararıyla kapatılan bir taş ocağının tekrar
faaliyete geçtiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35482)
13.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, meteoroloji mühendisliği kadrolarına ve yapılan
atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35483)
14.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı olayları nedeniyle avukat ve memurlar
hakkında başlatılan soruşturmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35484)
15.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun lağvedileceği
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35486)
16.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, Türk vatandaşlarının yaşadığı vize sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35487)
17.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, Merkezi Sistem Ortak Sınavına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35489)
18.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, istifa eden iki generale ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35491)
19.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, gözaltına alınan Suriye uyruklu iki kişiye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35492)
20.- Denizli Milletvekili
İlhan Cihaner’in, depremden sonra Van’da oluşturulan
konteyner kentlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35493)
21.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, bazı ihalelerdeki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35494)
22.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, bir derneğe bağışta bulunduğu için
soruşturulduğu iddia edilen bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35496)
23.- İstanbul Milletvekili
Sabahat Akkiray’ın, bir üniversitedeki Atatürkçü
Düşünce Kulübünün kapatıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35497)
24.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, TRT’de yapılan bir programa ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/35498)
25.- İzmir Milletvekili Hülya
Güven’in, il özel idareleri tarafından koruyucu ailelere ödenen aylıklara
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35508)
26.- İzmir Milletvekili Hülya
Güven’in, koruyucu ailelere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35509)
27.- İzmir Milletvekili Hülya
Güven’in, kapatılan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğünün il özel idarelerine devredilen taşradaki sosyal hizmet
kuruluşlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35510)
28.- Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata’nın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun lağvedileceği
iddialarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35511)
29.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, taşeron işçilere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35512)
30.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, Genel Sağlık Sigortası uygulamasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35513)
31.- Muğla Milletvekili Nurettin
Demir’in, Şanlıurfa’da Toplum Yararına Program kapsamında yapılan işçi
alımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35514)
32.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, iş kazası sonucu vefat eden bir madenciye ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35515)
33.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, ÇED raporuna ihtiyaç duyulmadan
Malatya’da maden ocağı kurulması izni verildiği iddialarına ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35516)
34.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında TOKİ
tarafından satılan arsalara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35517)
35.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in, traktörlere hurda teşviki verilmesine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35520)
36.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Van ve Elazığ’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda
yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35521)
37.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman ve Bitlis’teki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda
yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35522)
38.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Şırnak’taki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda
yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35523)
39.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Muş ve Hakkâri’deki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda
yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35524)
40.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Osmaniye’deki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35525)
41.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Mardin’deki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda
yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35526)
42.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda
yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35527)
43.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda yaşadıkları
sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35528)
44.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35529)
45.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Ağrı’daki çiftçilerin girdi maliyetleri konusunda
yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35530)
46.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, hakim ve savcılara koruma tahsis edilmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35531)
47.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, ülkemiz üzerinden gerçekleştirildiği iddia edilen silah
sevkiyatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35532)
48.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35533)
49.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, Van depremzedelerinin karşılaştığı
sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35534)
50.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Şabanözü ilçesindeki yolların yeni asfaltlanmasına
rağmen bozulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35535)
51.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında
büyükşehir belediyesi bulunan illerde belediye ve özel halk otobüslerinin
karıştığı trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35536)
52.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında
büyükşehir belediyesi bulunan illerde dolmuş ve taksilerin karıştığı trafik
kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35537)
53.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Denizlispor taraftar grupları
arasında çıkan kavgada bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35538)
54.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, çözüm sürecinde teslim olan terör örgütü mensuplarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35539)
55.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, intihar eden polis memurlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35540)
56.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Kadıköy Rıhtımında meydana gelen çökmeye ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35541)
57.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, zihinsel engellilerin öğrenim
imkanlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35542)
58.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, LYS 3 Türk Dili ve Edebiyatı
sınavlarında sorulan sorularda yanlışlıklar olduğu iddialarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35543)
59.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, araştırma görevlilerinin yaşadığı
sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35544)
60.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, Eskişehir’deki taşıma ihalelerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35545)
61.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’de taşımalı eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35546)
62.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, OECD’nin Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Programının 2012 Yılı Eğitim Kalite Raporuna ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35547)
63.- İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter’in, bazı danışmanların ihalelere aracılık yaptığı iddialarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35548)
64.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, görevde olan ya da atama bekleyen öğretmenlerin intiharlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35549)
65.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan’ın, öğrenci affına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35550)
66.- İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter’in, farklı eğitim düzeylerindeki öğrencilerin maliyetine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35551)
67.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, bir yardım kampanyasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35552)
68.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, İstanbul Ataşehir’de engellilere
yönelik hizmet veren okuldaki bazı sınıfların kapatılmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35553)
69.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler
oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35554)
70.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Mardin’deki meslek liselerinde tam teşekküllü
revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35555)
71.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Osmaniye’deki meslek liselerinde tam teşekküllü
revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35556)
72.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Muş ve Hakkâri’deki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler
oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35557)
73.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Şırnak’taki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler
oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35558)
74.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman ve Bitlis’teki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler
oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35559)
75.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Van ve Elazığ’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler
oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35560)
76.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Ağrı’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler
oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35561)
77.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki meslek liselerinde tam teşekküllü revirler
oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35562)
78.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki meslek liselerinde tam teşekküllü
revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35563)
79.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’da Toplum Yararına Program kapsamında yapılan işçi
alımlarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35564)
80.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Atasu Barajı Atık Su Arıtma Tesisi Projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35565)
81.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Şimşirli Köy İrtibat Yolları Projesine ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35566)
82.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Söğütlü Vadisi Islahı Projesine ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35567)
83.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı projelere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35568)
84.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, DSİ’ye ait bazı projelere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35569)
85.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bir derenin ıslah projesine ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35596)
86.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Manahos Vadisi Islah
Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35597)
87.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Yomra Deresi Islah Projesine ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35598)
88.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Yomra Şana Deresi Islah Projesine ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35599)
89.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Zarha Deresi Islah
Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35600)
90.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Karaçam Papar Deresi
Islah Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35601)
91.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı derelerin ıslah projesine ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35602)
92.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı vadilerin ıslah projesine ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35603)
93.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı derelerin ıslah projesine ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35604)
94.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Türk Hava
Yolları ve Anadolu Jet uçaklarının karıştıkları kazalar ile bu şirketler
bünyesinde çalışan yabancı personel sayısına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35608)
95.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Türk bayrağı taşıyan deniz
araçlarının sayısı ile gemi sanayinin geliştirilmesi için yürütülen projelere
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35609)
96.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, Metrobüs Sistemine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35610)
97.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir’in, Türkiye’nin bir uluslararası sözleşmeye taraf olmasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35612)
98.- Van Milletvekili Nazmi
Gür’ün, depremde hasar gören Van Devlet Tiyatrosu ve Van Kültür Merkezi
binalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35614)
99.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, resen emekliye sevk edilen kişilere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/35616)
100.- İstanbul Milletvekili
İhsan Barutçu’nun, insülin ve şeker ölçüm cihazlarının karşılanmasında yaşanan
sorunlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35619)
101.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk’un, İŞKUR’un resmi internet sitesindeki başvuru formunda yer alan bir
okula ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35620)
102.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, gözaltına alınan bir avukata işkence yapıldığı iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35621)
103.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk’un, Van’da konteyner kentte yaşayanların sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35622)
104.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk’un, Van’ın Erciş ilçesinde bir konteyner kentte yaşayanların polis
tarafından taciz edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35623)
105.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk’un, bir askeri okula ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35624)
106.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, 2007 yılında yapılan bir operasyon sonrası kaybolan bir üstteğmene ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35625)
107.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk’un, askeri güvenlik yolu inşaatlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35626)
108.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk’un, radyasyonlu atıklara ve radyasyona maruz kalan kamu görevlilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35627)
109.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk’un, Van’da TOKİ tarafından inşa edilen deprem konutlarının değerinin
üzerinde satıldığı iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35629)
110.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, bir ilçe milli eğitim müdürü hakkındaki iddialara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35631)
16 Ocak 2014 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, “4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü” nedeniyle söz
isteyen Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’a aittir.
Buyurunuz Sayın Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar’ın, 4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “4 Ocak Büyük Madenci Yürüyüşü” dolayısıyla gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, 30 Kasım 1990 tarihinde Türkiye
Taşkömürü Kurumu iş yerlerinde başlayan madenci grevi aynı gün tüm aile
bireylerinin katılımıyla bütün bir şehrin grevine dönüşmüş ve sonrasında da
Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerinin desteğini almıştır.
Maden işçilerinin ve Zonguldak halkının haklı mücadelesi otuz altı
gün sürmüştür. Duyarsızlığın sürmesi üzerine, Genel Maden İşçileri Sendikası
önderliğinde maden işçileri ile Zonguldak, Bartın, Karabük illerinden oluşan
bölge halkı, 4 Ocak 1991 tarihinde Zonguldak’tan Ankara yürüyüşünü
başlatmıştır. Kar kış demeden yollara çıkan yaklaşık 150 bin insan, beş gün
boyunca yollarda, dağda, bayırda büyük bir kararlılık ve disiplinle
sloganlarını haykırmış, sesini Ankara’ya duyurmuştur. “Büyük Madenci Grevi” ve
“4-8 Ocak Zonguldak-Ankara Yürüyüşü” asgari ücret düzeyinde çalışan, yerin
yüzlerce metre altında ülkemiz ekonomisine ve sanayisine katkı vermek için
canını, kanını ortaya koyan maden işçilerinin bir emek ve demokrasi
mücadelesidir.
1848 yılında Zonguldak havzasında taş kömürü üretimi başlamış,
başta Fransızlar olmak üzere çok sayıda yabancı devlet havzada kömür üreterek
kendi ülkelerinin sanayisine katkı vermişlerdir. 1940 yılında Zonguldak taş
kömürü havzasında taş kömürü üretimi devletleştirilmiştir. Zonguldak ve bölge
insanı, biri Osmanlı İmparatorluğu döneminde olmak üzere 2 kez mükellefiyet
altında maden ocaklarında zorla çalıştırılmışlardır. Bu zorlamanın
nedenlerinden biri de taş kömürünün stratejik önemidir.
Ülkemizin sanayileşmesinin temel ham maddelerinden ve enerji
kaynaklarından biri olan taş kömürü, ülkemizde sadece Zonguldak havzasında
bulunmaktadır. Taş kömürü koklaşabilir özelliği nedeniyle demir çelik
sektörünün ana ham maddelerinden biridir. Yüksek kalorisi nedeniyle çay ve
çimento fabrikaları gibi diğer sektörlerde de kullanılmaktadır.
Taş kömürünün düşük kalorili bölümünden ise termik elektrik
santrallerinde elektrik enerjisi üretilmektedir. Ereğli Demir Çelik Fabrikası,
Karabük Demir Çelik Fabrikası, Çatalağzı Termik Elektrik Santrali ile Filyos Ateş Tuğla Fabrikasının bölgeye kurulmasının nedeni
taş kömürünün bu bölgede üretiliyor olmasıdır.
1980 ve özellikle 1990 arasında Türkiye Taşkömürü Kurumunda
çalışan işçi sayısıyla birlikte taş kömürü üretimi de azalmaya başlamıştır.
Türkiye'nin yıllık taş kömürü tüketimi 20-25 milyon tondur. Oysa,
Zonguldak havzasında kamu ve özel sektör eliyle üretilen taş kömürü yıllık 3
milyon tondur. Bu durum, ülkemizin her yıl daha çok taş kömürü ithal etmesine
neden olmaktadır. 2011 yılında taş kömürü ithalatına 4 milyar dolar ödenmiştir.
2012 yılında ise bu rakamın 5 milyar dolara ulaştığı belirtilmektedir. Bu
tabloyu tersine çevirebilmek amacıyla, 2004 yılında Hükûmetimiz tarafından
Türkiye Taşkömürü Kurumunda başlatılan yatırımlar sürmektedir. Bugüne kadar
gelen süreçte, bu vefakâr ve çileli işçi kesimi için gerekenin yapılması,
madencilerin ve madenciliğin hak ettiği değeri kazanması için AK PARTİ
hükûmetlerimiz, madencilik politikalarını uluslararası standartlarda, dünyaya
açık, ulusal kalkınmayı tetikleyecek bir şekilde planlamışlardır. TTK bugün,
taş kömürü üretimini en kısa sürede artırabilecek duruma gelmiştir. Türkiye
Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüğü 2011 yılında 1.400 işçi talebinde
bulunmuştur ancak bu talebin karşılanmadığı ve emekliliklerin sürmesi nedeniyle
2012 yılında, talep ettiği işçi sayısını 2.492’ye çıkarmıştır. Kurumdan
emeklilikler ise hâlâ sürmektedir ve işçi açıkları, iş sağlığı ve güvenliğini
de tehdit eder hâle gelmiştir. Bu nedenle, TTK’nın
işçi açıklarının giderilmesi yönündeki çalışmalarımız devam ediyor. Bugün,
maden işçileri daha çok üreterek ülkemiz ekonomisine daha çok katkı vermek
istiyorlar. Dünyanın en ağır ve riskli iş kolunda, yerin yüzlerce metre altında
çalışan maden işçilerinin özverisi her türlü takdirin üzerindedir.
Zonguldak ilimizde her evde madende çalışan bir eş veya oğul
vardır. Eşini ve oğlunu madene uğurlayan Zonguldak kadını, umutla sağ salim
dönüş yolu bekler. Bugüne kadar madenlerde hayatını kaybetmiş bütün maden
şehitlerine Allah’tan rahmet dilerken madenlerde canı pahasına alın teri döken
tüm madencilere yüce Yaradan’ın kolaylıklar vermesini diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ulupınar.
Gündem dışı ikinci söz, ülkemizde küresel ısınmanın çevre ve insan
hayatına etkileri hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğru’ya
aittir.
Buyurunuz Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, ülkemizde küresel ısınmanın çevre ve insan hayatına etkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Küresel ısınmanın çevre ve insan sağlığına etkileri konusunda söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’mizin her tarafında yoğun kuraklık ve yağış azlığı
yaşanıyor. Ülkemiz, önümüzdeki yıllarda, küresel ısınmaya en fazla maruz
kalacak ve etkilenecek ülkeler arasındadır. Kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya
kalan ülkemizde bugünlerde yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık, haksız para kazanma
konusu almış başını gidiyor. Bütün bunların üzerinde ciddi manada durması
gereken Hükûmet de maalesef bunları bir kenara bırakırken ülkemiz için çok
önemli olan küresel ısınma ve bunun çevreye ve insan hayatına etkilerini de
maalesef unutuyor.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde büyük bir kuraklık tehlikesi olup
artacağı da görülmektedir. Bundan dolayı da bugünlerde vakit kaybetmeden bazı
tedbirler alınmalıdır. Zaman geçirilmesi ülkemiz ve geleceğimiz için çok
tehlikeli sonuçlar doğuracaktır. İklim değişiklikleri, çevreye, bütün canlı
varlıklara, özellikle insanlarda kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik deri
hastalıkları gibi birçok hastalıkları ortaya daha fazla çıkarabilir. Sıcaklık
dalgaları ölüm oranlarını artırmaktadır. Özellikle solunum sistemi, kalp damar
hastalıkları ve beyin hastalıklarına bağlı ölümlerde artışlarda etkili
olabilir.
Sayın milletvekilleri, iklim değişikliği bazı bölgelerde kuraklık
veya yağış artışlarına sebep olarak farklı durumlar oluşturuyor. Özellikle
ülkemizde görülmeye başlanan sel felaketleri, hortum vesaire gibi doğal afetler
bunun sonucudur. Sıcaklık artışı, ayrıca ekosistemdeki biyolojik çeşitliliği
etkileyerek alerjik potansiyeli yüksek yeni bitkilerin ortaya çıkmasına sebep
oluyor. Kuraklık sonucu kötü çevre koşulları üretimi etkileyerek insanları göçe
zorlayabilir. Bunun sonucu büyük göçler olur, sosyal hareketler, sosyal
patlamalar meydana çıkabilir. Ayrıca, sıcaklık artışı ve iklim değişikliği,
havadaki ozon ve toz zerreciklerinin artışına yol açarak hava kirliliğini
süratli bir şekilde artırabiliyor. Yağışlar azalınca çölleşme oluşmakta ve
beraberinde de kum fırtınalarına sebep olabilmektedir.
Bütün bu iklim değişiklikleri olunca solunum sistemi hastalıkları
açısından kronik nefes darlığı, astım hastalığı, alerjik nezle, zatürre ve viral solunum yolu hastalıkları görülme sıklığı süratli bir
şekilde artmaktadır. Bu hastalıklara bağlı ölümler de beraberinde artıyor,
hatta önümüzdeki zaman dilimlerinde korkuyoruz ki toplu ölümler bile olabilir.
Yeryüzünde ortalama sıcaklığın 1-2 derece artışı, yeryüzündeki canlı türlerinin
üçte 1’inin şartlarını değiştirerek ortadan kalkmalarına sebep olabilmektedir.
Bakınız, örneğin Porto Riko’da yapılan bir araştırmada, yağmur
ormanlarında kurbağalardan geceleri koro hâlindeki bağırışlar artık maalesef
kesilmiştir. Çünkü, koroya katkı veren kurbağa türleri
tükenmiş, bölgede bulunan 17 türün 3’ü tamamen kaybolmuş, 7-8 tür ise sayıca
azalmaya başlamıştır. Kurbağaların kaybedilmesinin felaketlere yol açabileceği
uyarısı yapılmıştır. Çünkü, yok oluş kurbağalarla
ortak besin zinciri içerisinde bulunan kuş ve böcek türlerini etkileyecek ve bu
da yeni süreçlere sebep olacak, telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya
çıkarabilecektir. Bunların bazı örneklerini, örneğin, Karadeniz Bölgesi’nde,
Kelkit Vadisi’nde, Kazova Ovası’nda görmekteyiz.
Bütün bu olumsuz durumlar göz önüne alınınca iklimde görülen değişikliklerin
azalması ve önlenmesi için mutlaka süratli bir şekilde acil önlemler
alınmalıdır.
Bakınız, ülkemizin de taraf olduğu ve imzaladığı Kyoto Protokolü
dâhil çevreyle ilgili kanunların uygulanması yakinen takip edilmelidir ve bu
protokole mutlaka uyulmalı ve protokolün vermiş olduğu veyahut da göstermiş
olduğu konular mutlaka yapılmalıdır. Denetim mekanizması çok dikkatli
çalışmalı, tavizler verilmemelidir. Özellikle, ülkemizin içerisinde bulunduğu
konumda en önemli sorun da burasıdır.
Bakınız, bazı işletmeler çeşitli noktalarda arıtma tesisleri
kurmaktalar fakat arıtma tesisleri maalesef çalıştırılmadığı zaman birçok yerde
-mesela, Yeşilırmak’ta, Kelkit Vadisi’nde biz bunları görüyoruz- kitle hâlinde
balık ölümlerine rastlanmaktadır. Bu da denetimin tam olarak yapılmamış olduğundan
ve o arıtma tesislerin çalıştırılmamış olmasındandır. Bundan dolayı da insan
kaynaklı sera etkisi yapan gazlar kontrol altında tutulmalı, AR-GE
çalışmalarına mutlaka çok farklı şekilde önem verilmelidir.
Sonuçta da hayatta en önemli varlığımız sağlıklı yaşam olduğuna
göre yaşanabilir çevre duyarlılığının her kesimde olması gerekir diyor, Sayın
Başkanım, söz verdiğiniz için size teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, söz talebim var.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat
Doğru’nun küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle alakalı yaptığı konuşmasına
cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İklim değişikliğiyle mücadele konusu, hakikaten, dünyamızın en
önemli küresel meseleleri arasında yer almaktadır. Ancak, tek başına bir
ülkenin çözeceği bir mesele değildir, bütün dünyanın bu meseleyi topyekûn ele
alması lazım. Ancak, bizim, bu mücadele için, hem ülke içinde hem de
milletlerarası her düzeyde gerekli gayreti gösterdiğimizi burada açık bir
şeklide ifade etmek istiyorum.
Milletlerarası toplantılara, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın
Başbakanımız olmak üzere, en üst düzeyde katılım sağlıyor ve gelişmeleri de
yakinen takip ediyoruz. 2010 yılında, Sayın Cumhurbaşkanımız Birleşmiş
Milletler 65’inci Genel Kuruluna, Sayın Başbakanımız da Yunanistan’da Akdeniz
İklim Değişikliği Girişimi Toplantısı’na iştirak etmişlerdi. Bu toplantılara
ben de katıldım. Ayrıca, 2010 yılında, ülkemiz açısından son derece başarılı
geçen Meksika Cancun’daki toplantıya iştirak ettim.
Orada, Türkiye’den giden arkadaşların heyet başkanlığını yaptım. Katıldığımız
toplantılarda ülkemizin durumunu, ekonomik ve sosyal göstergelerini paylaştık.
Sanayileşmekte olan bir ülke olarak sera gazı azaltım
hedefiyle alakalı özel durumumuzu da anlattık.
Malumunuz olduğu üzere, ülkemiz özel şartları tanıdıktan sonra
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olmuştur.
Türkiye Sözleşme’ye Ek-1 ülkesi ve OECD üyesi olarak
taraf olmuştur. Ancak, Türkiye’nin tarihî toplam sera gazı emisyonları Ek-1 ülkeleriyle
kıyaslandığında çok düşük bir seviyededir. Aslında, Türkiye’nin tarihi küresel
sera gazı emisyonları arasındaki payı sadece ve sadece binde 4’tür. Bizim temel
talebimiz, uzun dönemli azaltım ve uyum
faaliyetlerinde ekonomik ve sosyal kalkınma konuları başta olmak üzere, millî
ve bölgesel şartların göz önünde tutulmasıdır. Türkiye hızlı bir büyüme süreci
içerisindedir. Yıllık ortalama enerji ihtiyacımızdaki artış hâlihazırda yüzde 7
ile yüzde 8 mertebesindedir. Kalkınma sürecinde ülkemizin uzun vadeli enerji
ihtiyacının artması da normaldir. Bu sebeple, ülkemizin, herhangi bir yıl baz
alınmak suretiyle emisyon azaltım hedefi alması
gerçekçi değildir. Biz de bu çerçevede, özgün yani ülkemize has şartlarımızı
ortaya koyan bir bildirimde bulunduk. Cancun
Anlaşması’yla Türkiye’nin diğer Ek-1 ülkelerinden farklı şartlara sahip olduğu
bütün ülkeler nezdinde tanınmıştır. Cancun Anlaşması,
ülkemizin elini kuvvetlendiren bir metin olarak, 2001 yılında, özel
şartlarımızın kabul edildiği Marakeş Zirvesi’nden sonraki
en önemli başarıdır. Bu önemli başarının sağlanmasında 2009 yılında Kyoto
Protokolü’ne taraf olmamızın çok büyük bir önemli payı vardır. Biliyorsunuz, bu
protokol Büyük Millet Meclisimiz tarafından da kabul edilmişti. Ben bu
vesileyle milletvekillerimize gönülden teşekkür ediyorum.
Kyoto Protokolü’ne taraf olduk ancak bir yandan da enerji, sanayi,
ulaştırma, ormancılık, afet yönetimi gibi başlıklarda da çalışmalarımıza devam
ettik. Ülke olarak kalkınmamızı sekteye uğratmadan çevreyle uyumlu politikaları
uygulama yolundayız. Yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde su, rüzgâr ve
jeotermal potansiyelimiz daha da verimli bir şekilde kullanılacaktır.
Ulaştırma sektöründe toplu taşımayı geliştirmek ve
yaygınlaştırmanın yanı sıra, araçlarda yakıt kalitesini iyileştirmek ve biyoyakıt kullanımını desteklemek üzere yatırımları teşvik
ediyoruz. Özellikle ulaştırma, toplu taşıma alanında Türkiye hakikaten büyük
mesafeler katetti. Nitekim,
ilk defa yüksek hızlı trenlerin devreye sokulması, Marmaray’ın işletmeye
alınması sera gazı emisyonlarının azaltımında çok
önemli rol oynamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iklim değişikliğiyle
mücadelenin en önemli unsuru, şüphesiz, ormanlardır. Sera gazı yutak
alanlarının başında ormanlar ve meralar gelmektedir. Dolayısıyla,
ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi için büyük gayret gösteriyoruz.
Orman alanlarımızı artırmak maksadıyla cumhuriyet tarihinin en büyük
ağaçlandırma seferberliğini başlattık. Biliyorsunuz, bunu başarıyla tamamladık.
Son on bir yılda 3 milyardan fazla fidan dikerek orman alanlarımızı 900 bin
hektar artırdık. Böylece, orman alanlarında tutulan karbon miktarı… Yutak
alanlar artmıştır.
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Kesilen ne kadar Sayın Bakan,
kesilen ne kadar?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Kesilenler çok
cüzi, kıymetiharbiyesi bile yok.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kesmeyin o zaman, hiç kesmeyin.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 3 milyar
fidan…
Kesilenler zarurete mebni olarak kesiliyor. Yoksa,
keyif için hiçbir şekilde ağaç kesilmez, artıyor. Hatta o zaman şunu
söyleyeyim: Odun servetimiz yani bütün ormanlardaki ağaçların hacimlerini
toplasak onu da artırdık. 2003 yılında bu 1,2 milyar metreküpken geçen yıl
sonunda bu değer 1,5 milyar metreküpe çıktı.
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Kaz Dağlarında çatır çatır
orman kesiyorsunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Hatta, sizler takdir etmeyebilirsiniz ama, bunu Birleşmiş
Milletler takdir etti, OECD takdir etti, OECD Başkanı, Genel Sekreteri
Türkiye’ye geldiği zaman dedi ki: “Türkiye ağaçlandırma ve erozyon kontrolünde
dünya lideri.” diye Genel Sekreter söyledi. Birleşmiş Milletler Türkiye’deki
ağaçlandırma çalışmalarını o kadar çok takdir etti ki…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Genel Müdürlüğü kapattınız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hatta, yirmi yedi yıldan bu yana New York’ta sürekli yapılan
Birleşmiş Milletler Ormancılık Zirvesi ve Forumu, dünyada ilk defa New York
dışında, Türkiye’de geçen sene yapıldı ve o da İstanbul. Bundan gurur duymamız
lazım.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Istranca
derelerini neden kuruttunuz Sayın Bakan?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Nitekim, değerli arkadaşlar, ormanlarımızda yılda muhafaza
edilen toplam karbon miktarı 1,1 milyar ton, ormanlarımızda. Ülkemizin
ormanları yılda ortalama 38,7 milyar ton oksijen üretmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013-2017 yılları arasında
beş yıl sürecek üç ayrı eylem planını daha uygulamaya koyduk, 2013-2017. Bu
eylem planlarında ilk yılı başarıyla tamamladık. Bunlar; bir, Erozyonla
Mücadele Eylem Planı. Yani, burada hem erozyonla mücadele ediyoruz hem
ağaçlandırma, meraları ıslah ediyoruz ve böylece, yutak alanları dolayısıyla
karbondioksit ve sera gazları tutma potansiyelini artırıyoruz.
İkincisi, Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı. Sayın vekilimiz
çok güzel ifade etti, küresel iklim değişikliği sebebiyle hakikaten yağışlar,
yağış rejiminde değişiklik oluyor; bütün dünyada sadece Türkiye’de değil. Yani,
bakıyorsunuz, üç dört ayda yağacak yağmurun yirmi dört saatte düştüğünü
görüyoruz veya bir kuraklık gösteriyor bazen. Bu yüzden biz bu selleri kontrol
etmek için sadece dere ıslahları yapmıyoruz, aynı zamanda “yukarı havza”
dediğimiz derelerin ve nehirlerin yukarı havzalarında özellikle Sel Kontrolü
Eylem Planı’yla güzel bir çalışma başlattık. Yani, burada teraslama
çalışmaları, dere ıslahları, sekiler, ağaçlandırma, mera ıslahları ve bu
suretle yağışları oralarda kontrol etme cihetine gidiyoruz. İkinci eylem
planımız bu.
Üçüncü de, baraj havzaları var, biliyorsunuz, çok sayıda
barajımız, göletimiz var, bunların etrafına yeşil
kuşak ağaçlandırması yapıyoruz. Bunu da tamamlayacağız çok şükür.
Özellikle iklim değişikliğiyle daha etkin bir mücadele
gerçekleştirmek için 2011 yılında Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel
Müdürlüğünü kurduk. Hakikaten bu genel müdürlük çok başarılı hizmetler yapıyor
şu anda ve bu projeleri genel müdürlük hazırlıyor, özellikle erozyonla, iklim
değişikliğiyle alakalı mücadele için gerekli çalışmaları ve bunların uygulaması
da Orman Genel Müdürlüğümüz, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz, Doğa Koruma
ve Millî Parklar ve Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz tarafından yapılıyor. Bu
çalışmalardan birkaçını sizlere özetlemek istiyorum.
Bunlardan birincisi, Çölleşme ile Mücadele Eylem Programı,
Çölleşme ile Mücadele Ulusal Strateji Belgesi’nin hazırlanması. Bunlar
hazırlanıyor. Ayrıca, ikincisi, Sürdürülebilir Arazi Yönetimi ve İklim Dostu
Tarım Uygulama Projesi. Bu da Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızla
birlikte devam ediyor. Üçüncüsü de Kurak Ve Yarı Kurak Alanlarda Ağaçlandırma
Ve Rehabilitasyon Rehberi’nin hazırlanması. Yani bu çok önemli, özellikle
ağaçlandırmada, kurak bölgelerde ağaç yetiştirmek fevkalade zor. Dolayısıyla,
biz şu anda o bölgelere uygun fidan üretimine başladık. Hatta sadece Türkiye’de
değil, dünyada şu anda bu kurak bölgelerdeki 14 ülkeyle de iş birliği
yapıyoruz. Böylece, kurak bölgelerde toprağı fikse
edecek fidanların üretimini yapıyoruz. Nitekim Konya Karapınar’da, aynı zamanda
Iğdır Aralık’ta bu konuda çok başarılı hizmetler yaptık, bunu da özellikle
vurgulamak istiyorum.
Bunun dışında, Afrika’da bulunan en az gelişmiş ülkelerin
çölleşme, arazi bozulması ve kuraklıkla mücadele kapasitelerinin geliştirilmesi
projesini başlattık. Hakikaten Afrika’daki pek çok ülkeye bu konuda destek
veriyoruz. Hatta, özellikle Danimarka’nın Kopenhag
şehrinde yapılan Taraflar Konferansı’nda ve aynı zamanda, Meksika’nın Cancun şehrinde yapılan Taraflar Konferansında pek çok ülke
bu konuda, özellikle kurak bölgelere uygun fidanların üretilmesi konusunda
bizden yardım istediler; bu çalışmalar devam ediyor. Ayrıca, Orman Koruma
Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi var, Sulak Alanlar ve İklim
Değişikliği Projesi var; bu projeler devam ediyor. Yani Türkiye, bu konuda,
inanın, üzerine düşen her türlü gayreti gösteriyor ama bu mevzularda biz
tenkide, tavsiyeye açığız Bakanlık olarak, teklife açığız. Bu konuda değerli
vekillerimin de tenkit, tavsiye ve teklifleri varsa, birlikte, bu küresel iklim
değişikliğiyle mücadelede iş birliği yapmamız, el birliği yapmamız lazım. Ben,
Sayın Vekilimiz Reşat Bey’in söylediği hususları da dikkatle dinledim, onları
da not alacağım. Başka, diğer vekillerimden de bilgi aktarmak isteyen olursa
fevkalade memnun oluruz.
Efendim, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve
iklim değişikliğinin en önemli bileşenlerinden biri de mutlaka su konusudur
yani “Küresel iklim değişikliği acaba en çok neyi etkileyecek?” dediğimiz
zaman, ilk etkileyeceği husus su kaynaklarıdır. Dolayısıyla, buna çok büyük
önem veriyoruz. Nitekim, bu bağlamda, biliyorsunuz,
DSİ, Bakanlığıma bağlı, Türkiye'nin yüz akı bir kurumu, çok başarılı hakikaten.
Bunun dışında, su konusunda daha bütüncül bir yaklaşım yapmak, su konusunda
havza bazında planlar yapmak üzere, 2011 yılında, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünü
kurduk. Bir de ayrıca, Türkiye Su Enstitüsü (SUEN) adıyla bir başka başkanlık
kurduk. Bu da dünyadaki suyla ilgili bütün gelişmeleri takip ediyor. Bu
konularda da sayın vekillerimiz alakadar olursa bu konulardaki faaliyetleri de
ben kendilerine arz eder veya e-posta mesajıyla…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Osmaniye’de Karasu Şelalesi
kurudu Sayın Bakan, Karasu Şelalesi. Yüz yıllardır akıyordu.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Şelale kurudu Sayın Bakanım,
Sabun Suyu üzerinde…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Doğru da
şimdi…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hollywood’dan gelip film
çekiyorlardı orada.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Evet, şimdi
onları, efendim şöyle…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sizin filmleriniz yüzünden
şelale kurudu!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – O zaman
ben şunu ifade edeyim: Yani, Türkiye bir defa sulak bir bölgede değil, yarı
kurak iklim bölgesinde yani Türkiye su zengini bir ülke değil, su fakiri de
değil ama suyunu ancak -sınırlı imkânlarla- çok iyi yönettiği zaman suyu
kendisine yetecek olan bir ülke. Nitekim, bakın, Türkiye’de hem yağışlar zamanla çok değişiyor, bizde yaz
aylarında su ihtiyacı azamidir, yaz aylarında yağış olmaz, yani mevsimlere göre
çok değişiyor.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Kuraklıktan değil, HES’ten kurudu, HES’ten.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir de
özellikle bölgelere göre de çok değişiyor. Doğu Karadeniz’de yılda 2.500
milimetre yağış düşerken Konya’da, Karapınar civarında 250 milimetre yağış
düşüyor. Dolayısıyla, yapacağımız şey şudur: Mutlaka… Türkiye’de bu yüzden,
sayın vekilim, barajların yapılması keyfîlikten
değil, teknik bir zaruretten kaynaklanıyor. Çünkü bakın, kuraklığı önlemek
için…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – İyi de kuraklık var, ekini,
tarlayı sulayacaklar, şu mevsimde suya ihtiyaç var; HES’çiler
kuruttu.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade
ederseniz anlatayım ben. Ben bu işle ilgili… Ömrümü bu işlere vakfettim.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Siz ömrünüzü vakfettiniz,
suları da küresel sermayeye vakfetmişsiniz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Dolayısıyla,
ben şunu ifade edeyim, bununla mücadele etmek için yapılacak şey şudur: Biz
mücadele ediyoruz ve bakın, pek çok ülkede su sıkıntısı var ama bizde kuraklığa
rağmen hiçbir şehirde su sıkıntısı yok, sular akıyor, akmaya devam edecek, bunu
söylüyoruz. Bundan daha iyi bir su yönetimi olur mu? Sulamada sıkıntı
olmayacak. Kaldı ki bir de size şu müjdeyi vereyim: Yağışlarda geliyor Allah’a
şükür, merak etmeyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, temiz suları kirletiyoruz
mesela.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, netice
itibarıyla, bakın, bu yüzden…
Müsaade ederseniz toparlayayım sayın vekilim, sizin sorularınız
varsa…
Bu yüzden son on bir yılda inşa ettiğimiz 1.763 tesisin 268’i
baraj. Ayrıca, bir de kuraklıkla mücadele etmek için, hem taşkınlar, erozyon
kontrolü için şu anda biz Bin Günde Bin Gölet ve Sulama Projesi’ni başlattık.
Bu yıl sonunda da bitiyor süre ama bu büyük bir hedefti, bin tane gölet ve
sulaması. Yani bizim dönem dâhil, geçmiş yılda 400-450 kadar gölet yapılmış ama
şimdi, üç yılda bin tane gölet ve sulaması dâhil yapalım dedik. Bunun 334
tanesi geçen yıl sonunda tamamlandı, açılışa fırsat bulamadı Başbakanımız.
İnşallah, bu yıl sonunda bin taneye tamamlayacağız. Yani bununla ne yapacağız?
Bununla şunu yapmak istiyoruz: Bir, suyumuzun yüzde 73’ü sulamada kullanılıyor.
Dolayısıyla, sulamada bir tasarruf yapmamız lazım. Bu maksatla, açık sulama
sistemlerini terk ettik sayın vekillerim, tamamen, mümkün olduğu yerlerde
kapalı sistem yani yağmurlama ve damlama sulamalara geçtik.
Bunun dışında büyük projeleri yürütüyoruz; GAP ilerliyor, KOP, DAP
(Doğu Anadolu Projesi) ve şimdi Trakya’da “TRAGEP” adıyla Trakya Gelişim
Projesi devam ediyor. Özellikle havzaları kontrol ediyoruz. Nitekim,
bu maksatla Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından iklim değişikliği
koordinasyonu kapsamında iklim değişikliğine uyum konusunda ulusal koordinasyon
sağlanıyor. Taşkın yönetim planlarının hazırlanması projeleri var. Kuraklık
yönetim planlarını hazırlıyoruz şu anda. Yani bu maksatla gerek Meteoroloji
Genel Müdürlüğümüz gerekse Devlet Su İşleri Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, SUEN,
Orman Genel Müdürlüğü, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü; buralarda
bir çalışma grubu kurduk sayın vekillerim. Türkiye’de ilk defa biz ihtisas
grupları ve çalışma grupları teşkil ettik; artık her mühendis mutlaka belli bir
saha seçerek o konuda ihtisas sahibi oluyor. Türkiye’de bu ilk uygulama. Bu
çalışma gruplarıyla inşallah bu konuda elimizden gelen gayreti göstereceğiz ve
küresel iklim değişikliğiyle mücadelede gerekeni yapacağız, yapıyoruz ve
gerçekten de çok başarılı neticeler alıyoruz çünkü pek çok ülkede kuraklık…
Mesela, 2007 yılında kuraklık oldu, biz İstanbul’da su sıkıntısını aştık; büyük
su sıkıntısı vardı ama vatandaşa hiç hissettirmedik. 2007 yılında Türkiye’de
son seksen yılın en büyük kuraklığını yaşadık. Ankara’da belki bir hafta
sıkıntı oldu ama ondan sonra vaziyete hâkim olduk, bütün Türkiye’de su verdik.
Şimdi, gene bir kuraklık var 2014 yılında. Yani Türkiye’de zaman zaman kuraklık
oluyor; yedi yılda bir, genelde yedi, sekiz yılda bir orta büyüklükte kuraklık
oluyor ama on dokuz, yirmi yılda bir de daha büyük kuraklık oluyor. Yapacağımız
şey kuraklıklara karşı, sel baskınlarına karşı mücadele etmek, bu konuda
birtakım fikirler varsa bunları birleştirmek. Sizlerin fikirleri de önemli
çünkü biz şuna inanıyoruz: Fikirler çatıştıkça ortaya çok daha güzel birtakım
düşünceler çıkar. Zaten Ziya Paşa’nın da ifade ettiği gibi: “Barikayı hakikat müsademeyi efkârdan neşet eder.” Yani
hakikat kıvılcımı fikirlerin çatışmasından ortaya çıkar. Bu bakımdan sizlerin
görüşleri varsa bunları yazılı, elektronik postayla verirseniz hatta zaman
zaman arzu ederseniz Mecliste biz bu işle ilgili arkadaşlarımıza bilgi sunalım,
onların tenkit ve tavsiyelerini alalım diye teklif ediyorum. Böyle bir konuyu
gündeme getirdiği için Değerli Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğru’yada
çok teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakanım –kürsüdeyken- Adıyaman
ilimizde, şehrin kirli kanalizasyon sularının tamamı Atatürk Barajı’na akmakta.
Benim sizden istirhamım yani bu kirlenmeyi de engellemek lazım. Bu Adıyaman
ilimizin kanalizasyon işini ne yapacaksınız? Hakikaten Atatürk Barajı perişan
durumda.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sürem
varsa bunları söylerim ama size özel bilgi verelim.
BAŞKAN – Sonra bir konuşursunuz herhâlde gidip.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bütün
suların kirlenmesiyle ilgili tip projelerimiz de var, onları özel bilgi
verelim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, dış politikalardaki gelişmeler hakkında
söz isteyen İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’e
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Pavey.
3.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, dış politikadaki gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
ŞAFAK PAVEY (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söylemiştim, yarattığınız
canavarın sizi teslim alması içten bile değildi. Uyarımı kulakları sağır eden
bir sessizlikle karşılayıp hayatımı dart tahtasına çevirdiniz, hatta komutla
saldıranlar sahiplerini bile utandırdılar ve bu günlere geldik. Yurdumuz oyun
tahtanıza döndü, dış ilişkilerden medyaya, eğitimden asayişe, nereye elimizi
atsak dökülüyor. Tarihimiz boyunca hiç görülmemiş, akıl dışı, siyasi, sosyal,
ekonomik, hukuk anlamında pespayelik içindeyiz. Devlet aklını tarikatlara
emanet edip ülkemizi Pakistanizme teslim ettiniz. “En
acımasız savaşlarda en vahşi savaşçıları gördüm, böyle vahşet görmedim.”
demişti kamplarınızı gezen gazeteci Coşkun Aral. BM denetiminden korumak için
mülteci değil, konuk saydığınız cihatçılardan söz ediyorum. Böylece istedikleri
gibi çıkıp cihat için kafa kesip dönebiliyorlardı.
Esad’ı diktatör olduğu için değil, Nusayri olduğu için devirmeyi
planladınız. Diktatörlerle derdiniz olsaydı Sudanlı El Beşir kankanız olmazdı.
Esad’ı diktatör olduğu için değil, Nusayri olduğu için devirmeyi planladığınızı
söylemiştim. Mart 2011’de başlayan protestoları bölgesel savaşa çevirdiniz bu
yüzden. El Kaide’nin Suriye’ye girişini sağladınız, resmî-sivil toplum kuruluşunuzun
görünmez tırlarıyla silahlandırdınız. İnsani yardımın itibarını yerle bir
ettiniz. Dünyanın sakındığı El Kaide uğruna çok kültürlülük incimiz olan
Hatay’ı feda ettiniz. Bizi, komşusunun ülkesi yanıp kül olurken çıra taşıyan
fırsatçılar hâline düşürdünüz. Reyhanlı’da bomba atanı değil, duyuranı, Utku
Bal’ı tutuklayıp işkenceden geçirdiniz; tıpkı yolsuzluk yapanı değil,
soruşturanı görevden aldığınız gibi.
Suriye’de gösteriler başladığında mezhepsel akıl dışılığa teslim
olmasaydınız iyi bir sivil önderlikle, en az zayiatlı
bir reformla sonuçlanabilirdi. Yabancı cihatçılar karışınca Suriye halkının
reform rüyası çalındı. Sivil eylemler yerine askerîleşme
fikri Suriye’ye Suriyeli olmayanlar tarafından enjekte edildi. Ne kadarını
biliyor, ne kadarına göz yumuyordunuz? Bu kanlı Orta Doğu klasiğinin ne
kadarında senaristlik yaptınız?
Aral’ın ifadesiyle, iki ay sonra Emevi
Camisi’nde namaz kılmayı vadeden emperyal iştahınız
ağır bir insan maliyetiyle kursağınızda kaldı. Suriye gibi melez toplumlarda
mezhepçilik durdurulamayan iç savaş demektir. Şimdi elinizde savaş içinde
birçok savaş var. En iyi ihtimalle 97 bin ölü, 2 milyon perişan gerçek mülteci,
fuhuş için satılan binlerce kadın, açlıktan kedi yiyen, çökmüş bir halk var.
Sizi uyardığımızda tuhaf bir tekerlemeyle karşılaştık: “Esed’e gittiniz.” Dünyada herhâlde daha mizahi bir durum
olamaz. Bizi aile tatillerini Beşar Esad’ın sarayında
yapanlar suçluyorlardı. Sizden Suriye politikanızda “Çok saftık. Bize CHP
kumpas kurdu.” şakasını bile bekliyorum. Elbette, Suriye Başkanıyla görüştük
çünkü bu vahşi geleceği öngörmüştük. Böylece, Birleşmiş Milletler diplomasisine
karınca kararınca bir katkımız oldu.
Suriye politikanız iflas etti. Öngörmezliğinizle
hayal edemediğiniz bir durumdasınız. Esad sorun olmak yerine çözümün bir
parçası oldu. Uluslararası toplum Esad’la birlikte çalışmanın Esad’a karşı
olmaktan daha çok kazandıracağını düşünüyor. Bu, radikal İslamcıların dehşetini
gören uluslararası toplumun çıkarlarının Suriye Hükûmetiyle birleşmesi demek.
Eğer diplomatik masada yer almak istiyorsanız savaşçı transferinden vazgeçmek
zorundasınız ama vazgeçerseniz bu kez de kendi yarattığınız El Kaide canavarı
öfkesini Türkiye’ye çevirecektir. Cephedeki cihatçıları dizginlemek gücü
kimsede yok. Gerçeği bize sadece felaketler gösterir. Felaket davetiyesinin
sahibi olarak Suriye politikanız trajik bir maskaralığa dönüştü, un ufak oldu.
Sizi bu güzel havalar mahvetti diye düşünüyorum, o azametli ihtişam mahvetti.
Işık sızdırmaz malikânelerinizde, zırhlı araçlarınızla, görmeden ve görünmeden
yaşayarak, gelmiş geçmiş en varlıklı, en seçkinci siyasi hanedan oldunuz.
Gündelik seçmenlerinizden o kadar uzaksınız ki olup bitenlerin ya farkında
değilsiniz ya da umurunuzda değil ama bu çakma öz güven, içinde bulunduğunuz
kargaşayı kapatmaya yetmiyor. Unutmayın ki Titanic de
batıncaya kadar dünyanın en güzel gemisiydi.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Pavey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Pavey
konuşmasında dış politikayla ilgili gelişmeleri anlatırken Suriye’deki zulmün
sorumlusu AK PARTİ iktidarıymış gibi göstermeye çalıştı, pespaye bir dış
politika olduğunu ifade etmeye çalıştı. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Hükûmetin politikalarını eleştirdi ama siz Hükûmet adına
mı konuşacaksınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup Başkan Vekiliyim, Grup Başkan
Vekiliyim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hükûmet orada oturuyor, kalksın cevap
versin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – AK PARTİ Grubunun içinden çıkan
Hükûmetle ilgili söylediği konuda söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş, buyurun,
verin cevap.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, Hükûmet cevap versin. Efendim,
Hükûmet orada boşuna mı oturuyor, çıksın cevap versin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Hükûmet acziyet
içerisinde olduğu için…
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in
yaptığı gündem dışı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada gülümseyerek şiddetli bir şekilde, acımasız bir şekilde eleştiri yapmak
herhâlde sizin seviyenizi artıracak bir noktada değildir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sana mı soracağız, sana mı soracağız bizim
seviyemizi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben sana sormuyorum. Sen benim ne
konuşacağımla ilgili karar veremezsin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir gruba konuşuyorsun, dikkat et! “Seviye meviye” diye bir şey…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Nedir yani? Seviyeniz orta yerde. Seviyeniz
kutuların içinde. Seviyeniz kutuların içinden çıktı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Burada hakaretleri ağzına alıp her
türlü iftirayı yapan birine eleştirini yapmıyorsun. Sadece benim buradaki
eleştirimden rahatsız oluyorsun. Niye sen rahatsız oluyorsun? Muhatabı orada,
dinliyor; muhatabı orada, dinliyor, sana ne.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tamamını doğru söyledi.
BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula hitap edin Sayın Elitaş.
Karşılıklı konuşmayınız.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Seviyeniz kutuların içinde, çelik
kasalarda.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen seviye belirleyecek adam mısın? Senin
seviyen çukur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Benim adamlığımın zekâtı sana yetmez.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Kifayetsiz eleştiri yapıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri,
Suriye’de bir zulüm var, Suriye’de insan faciası var, katliam var.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sudan’da da var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu katliam çerçevesinde ülkesini terk
etmiş insanlar var, açlıktan perişan olmuş insanlar var. Türkiye bu insanlara
kendi iktidarının, kendi diktatörünün yaptığı zulüm karşısında, insanlık dışı
faaliyetler karşısında insanlığını ortaya koymuş ve o bölgedeki insanları
Türkiye’de misafir etmiş.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sudan’da da var, Sudan’da.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye’de misafir olma imkânı
bulamayan insanlara, Esad zulmünden kaçamayan insanlara o bölgede yapılan zulmü
dünya kamuoyuyla paylaşmak… Sanki, Esad’ın halkına
yaptığı zulümleri AK PARTİ iktidarının yaptığını göstermek pespaye bir
düşünceden başka bir şey kesinlikle değildir.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Beşir’i kim çağırdı buraya, Beşir’i?
400 bin Hristiyan’ı öldürdü.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yazıklar olsun, bir ülkenin insan
haklarını koruduğu bir çerçevede, o insanların zulüm içerisinde ezildiği bir
noktada yardım etmeyi “pespaye bir düşünce” diye ifade etmek…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yardıma kimse bir şey demiyor,
çarpıtma.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …“pespaye bir siyaset” diye söylemek
pespaye düşünceden başka bir şey değildir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Silah yardımı yapıyorsunuz be!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Sayın Şafak Pavey, konuşmasında Hükûmetin dış politikasına yönelik
eleştiriler getirdi. Ona yönelik olarak Sayın Elitaş
bir değerlendirme yaptı ama değerlendirmesinde kullanmış olduğu cümleler ve
kelimelerle grubumuza sataşmada bulunmuştur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kendi cümlesiyle söyledim ben?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Pespaye” kelimesinden
hareketle o sıfatı bize layık gören bir konuşma yaptı efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, kendi cümlesiyle söyledim, kendi
cümlesini kullandım ben. Sayın Pavey, eğer cümlesini
alırsa…
BAŞKAN – Şimdi, buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
Lütfen yeni sataşmalara mahal vermeyiniz.
Fikir düzeyinde konuşalım, çok rica ediyorum.
Buyurunuz efendim.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, on yıl önceye gidelim arkadaşlar. 16
Aralığı 17 Aralığa bağlayan 2004 yılı gecesinde Türkiye Cumhuriyeti adına
Brüksel’de müzakereler yürüten Sayın Başbakan, zamanın Dışişleri Bakanı Sayın
Abdullah Gül Avrupa Birliğinden “tam üyelik müzakeresi” adı altında bir takvim
aldılar. Öyle veya böyle, Avrupa Birliğine üyelik müzakeresi başlayan bir
sürece girmiş oldu Türkiye.
Ondan on yıl sonraki, tam on yıl sonraki Türkiye
fotoğrafına baktığımızda, Türkiye bugün ulusal birliğini kaybetmiş durumda; Türkiye,
toplum kesimleri arasında kavga yaşayan bir ülke konumunda; demokrasiden,
haklardan, özgürlüklerden uzaklaşmış bir ülke konumunda; “hak”, “hukuk”,
“adalet” gibi kavramların özel yetkili mahkemeler tarafından katledilmiş olduğu
bir ülke konumunda ve yine, yolsuzluk ve rüşvet gibi bir ciddi toplumsal
çürümenin toplumun gündemine oturduğu bir ülke konumunda; “paralel devlet”,
“derin devlet” gibi tartışmaların olduğu bir ülke konumunda. Bakın, nereden nereye gelmişiz.
Yine, dış politikaya baktığımızda, on yıl önce Türkiye, Adalet ve
Kalkınma Partisinin ilk hükûmet döneminde geleneksel dış politikasını
yürütürken, komşularıyla herhangi bir sorunu yok iken, dünyanın sayılı
ülkelerinden biriyken bugün bütün komşularıyla kavgalı bir ülke konumunda.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Suriye’nin kendi
halkıyla problemi var Akif Bey, bizimle değil, kendi halkıyla problemi var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hiç kimse Suriye’deki zarar
gören halka, Suriyelilere yardım etmeyelim demiyor ama sizin, medeniyetlerin
buluştuğu kent olan Hatay’ı karmakarışık etmeye, o kenti gözden çıkarmaya
hakkınız yoktur. Bizim eleştirdiğimiz budur. Amaç diktatörlüklere sahip
çıkmaksa… Sudanlı El Beşir’i de kırmızı halılarla Türkiye’de
karşılamayacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın AKP Grup Başkan Vekili
benim de ismimi kullanarak, zikrederek…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İsim misim kullanmadım, senin adını
kullanmadım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – …“Benim seviyeme gelemezsin.” diyerek
sataşmıştır.
BAŞKAN – Sayın Atıcı, isminizi duymadım ben.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Evet efendim, aynen, soyadımı da
kullanarak “Benim seviyeme gelemezsin.”
diye sataşmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adını soyadını bilmiyorum senin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Efendim? İsminizi zikrettiğini duymadım efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Soyadımı zikrederek…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Soyadını falan da kullanmadım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – …“Benim seviyeme gelemezsin.” demiştir.
Eğer inkâr ediyorsa oturacağım efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, adını soyadını kullanmadım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, “Sataşmadım.” diyorsa oturacağım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adını soyadını kullanmadım, sen bana
sataştın, ben sana cevap verdim. Sen oradan laf attın bana.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, “Sataşmadım.” diyorsa oturacağım
ama sataştı, o da biliyor sataştığını.
BAŞKAN – Şimdi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen bana laf attın. Sataşma değil Sayın
Başkan.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, zaten ikrar ediyor sataştığını.
OKTAY VURAL (İzmir) – İkrar etti efendim.
BAŞKAN – Siz ismini kullanıp ona bir…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, ben ismini kullanmadım
hiç.
BAŞKAN – Ama ona yönelik…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oradan bana birisi laf attı, “Sus, ben
konuşacağım.” dedim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkanım, kürsüden, bana hitaben,
beni azarlar tarzda, “Benim seviyeme gelemezsin. Sen sus.” gibi laflar etti.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, öyle bir şey demedim, şöyle
söyledim Sayın Başkan…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Etmedim.” diyorsa oturacağım efendim, bir
ısrarım yok.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Öyle bir usul yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu sıradan… Müsaade
ederseniz söyleyeyim efendim ben.
BAŞKAN – Siz…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben ismini kullanmadım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, “Ben sataşmadım.” desin,
oturacağım.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, herhâlde siz o
tür bir sözü kastetmemişsinizdir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şöyle söyledim: Bu
sıralardan birisi “Sen adam değilsin.” dedi bana…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Adam değilsin.” diyen kimse olmadı,
öyle bir kelime sarf edilmedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …ben de dedim ki: “Benim adamlığımın
zekâtı sana yetmez.” Kim söylediyse o…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bana “Adam değilsiniz.” diye… Siz de
susturdunuz zaten, “Arkadaşlar lütfen…” dediniz.
BAŞKAN – Evet.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bana “Adam değilsin.” diyen kim?
Aslında ona disiplin uygulamanız gerekir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, eğer sayın milletvekili
oysa, bana “Adam değilsin.” diyen, söyleyen sayın
milletvekiliyse İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesini
uygulamanız gerekir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, “Adam değilsin.” lafını
tutanaklardan çıkarırsınız kimin söylediğini, kimin söylediği de belli. Ama…
BAŞKAN – Tutanaklara bakayım Sayın Atıcı. Şimdi, bunu…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bana “Adam değilsiniz.”
diye bir ifade kullandıysa İç Tüzük’ü uygulamanız
gerekir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, o lafı kim söylediyse ortaya
çıkar.
BAŞKAN – Tutanaklara bakayım Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ancak, Sayın Başkan, bu, bana sataşmasının
önüne… Ben diyorum ki Sayın Elitaş desin ki “Ben
sataşmadım.”, oturacağım, değilse söz verin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, söylediğim hadise şu
efendim…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakın efendim, söyleyemiyor işte.
BAŞKAN – Sataştınız mı sataşmadınız mı Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, sataşma olur mu?
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Olur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben kürsüde konuşuyorum.
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bunu sonuçlandıramayacağım.
Tutanakları isteteyim, tutanaklara bakalım, ondan sonra bunu sonuçlandırayım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, tutanaklara bakın, eğer
bu milletvekili bana bunu söylediyse İç Tüzük’ü
uygulamanızı istirham ediyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, “Adam değilsin.” lafını ben
söylemedim.
BAŞKAN – Tamam, tutanaklara bakalım Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tamam efendim, tutanaklara bakın, onun
benimle bir ilgisi yok.
Doğrudan bana sataştı, “Sataşmadım.” da diyemiyor.
İki dakika söz istiyorum sizden.
BAŞKAN – Şimdi, ama “Sataşmadım size yönelik olarak.” diyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Demiyor efendim, demiyor.
BAŞKAN – Diyor, “Size sataşmadım.” diyor size yönelik olarak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Demiyor efendim. Orada, doğrudan beni hedef
alarak “Sen benim seviyeme gelemezsin.”
diye beni seviyesizlikle suçluyor; daha ne olsun!
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bu sorunu böyle
çözemeyeceğiz. Tutanaklara bakayım, sataşma varsa gerekli şekilde o sayın
milletvekili özür diler ya da gereğini yapar.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Peki.
BAŞKAN – Şimdi, sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer
dakika söz vereceğim.
Sayın Işık…
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Hükûmeti, nüfusu 2 binin üzerinde olan ve tüzel kişilikleri köye
dönüştürülen belde belediyelerinin Mart 2014 seçimlerine dâhil edilmeleri ve
Denizcilik Müsteşarlığında görevlerine son verilen 25 güvenlik görevlisinin
işlerine iadesi konusunda ayrımcılığın kaldırılması için göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2011 yılı nüfusu 2 binin altında olduğu gerekçesiyle tüzel
kişilikleri köye dönüştürülen belde belediyelerinden hâlen 65 beldenin 2012
nüfusu 2 binin üzerindedir. Bu beldelerin tüzel kişiliklerinin korunarak Mart
2014 tarihinde yapılacak seçimlerde belediye başkanlığı seçimlerine dâhil edilmesi
için Hükûmeti görevi davet ediyorum.
Aynı yıla ait veriler dikkate alınarak Ordu’nun büyükşehir
yapıldığı bir Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yanlışlığın giderilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
İkinci bir konu da: Daha önce Denizcilik Müsteşarlığında, ardından
da Ulaştırma Bakanlığında yedi yıldır görev yapan 25 güvenlik görevlisinin
işine son verilmiş, Bakanın müdahalesinin ardından bazıları işlerine iade
edilmiş, bazı güvenlik görevlileri ise işlerine iade edilmemiştir. Bu
ayrımcılığın da kaldırılması gerektiğini ifade ediyor, Hükûmeti bu konuya çözüm
bulmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum size.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Türkoğlu…
2.- Osmaniye Milletvekili Hasan
Hüseyin Türkoğlu’nun, 2013 Haziranında yapılan SBS’yle
ilgili Danıştayın verdiği karara ve Hükûmeti eğitim
konusunda ciddiyete davet ettiğine ilişkin açıklaması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Danıştay verdiği bir kararla, son kez 2013 Haziranında
yapıldığı söylenilen seviye belirleme sınavının yürütmesini durdurdu. 718
öğrencinin yanlış hesaplanan puanından dolayı yürütmesi durdurulan bu sınav
dolayısıyla liseye yerleştirilmiş 1 milyon 200 bin civarında öğrenci ve
aileleri belirsizlik sebebiyle tedirgin olmuştur. Ne olacağı belli değildir, bu
yargı kararı nasıl uygulanacaktır bilinmiyor.
On ikinci yılında AKP Hükûmeti eğitimle bir boz yap tahtası gibi
oynamıştır. Eğitime dair istikrarlı ve düzenli olan şey, ihalelerin yandaşlara
verilmesi, yandaş sendika mensuplarının terfi ettirilmesinden ibarettir. Kopya
çekilen sınavlar, 4+4+4 sisteminin sıkıntıları, 120 binden fazla açığı varken
300 bin atama bekleyen, bu arada intihar eden öğretmen adayları eğitimin gerçek
sorunlarıdır. Hükûmeti eğitim konusunda ciddiyete davet ediyor, bir kez daha
uyarıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.
Sayın Akar... Yok.
Sayın Tüzel…
3.- İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel’in, Büyük Madenci Yürüyüşü’nü
gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri selamladığına ve DERİTEKS Sendikası ile
DEV SAĞLIK-İŞ Sendikasına üye olmaları nedeniyle işten atılan işçilerin
durumuna ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Türkiye işçi sınıfı tarihinde unutulmaz yeri olan ve
büyük Ankara yürüyüşünü gerçekleştiren Zonguldaklı madencileri ben de selamlıyorum.
Dün, direnişçi işçilerin çadırlarını ziyaret ettim. İstanbul
Zeytinburnu’nda Punto Deri Firması işçilerinden 79 işçi DERİTEKS Sendikasına
üye oldukları için işten atıldılar ve yüz yetmiş gündür direniyorlar; bodrum
katlarında havasız, kimyasal solüsyonlarla günde on altı saat zehirlenen
işçilerin sendikalaşmasına tahammül gösterilmiyor. Yolsuzluğu yapanlar
vergilerden, bordro hilelerinden ve işçinin alın terinden çalarak bunu yapıyor
yani sadece kamu ihalelerinden değil.
Yine, aynı şekilde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesinde 3 bin kişiye yemek hizmeti veren taşeron firmaya bağlı 12 işçi
yılbaşı hediyesi olarak işinden uzaklaştırıldı, hastane bahçesinde onlar da
çadır açtılar. Her biri yıllarca çalışan işçilerin üniversite bünyesinde kadrolu
gösterilmesi gerekirken âdeta pirinç tanesi, zeytin tanesi yerine konulmayışı…
DEV SAĞLIK-İŞ üyesi işçiler bu işlerini geri istiyorlar, üniversite yönetimini
ve bakanlığı göreve davet ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Doğru…
4.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, son yıllarda ülkemizde kuraklığın arttığına ve sulamada kullanılan
elektrik fiyatlarının düşürülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Son yıllarda ülkemizde kuraklık süratle artıyor. Bazı bölgelerde
buğdayın bile çimlenmediği, çimlenen ekinlerin yağış olmadığından gelişemediği
ifade ediliyor. Tokat ili Kazova, Kelkit Vadisi gibi
birçok bölgemiz kuruyor. Tarım Bakanlığı olarak gelmekte olan bu afete
hazırlıklı olunmalıdır. Hayvancılık ve tarım faaliyetleri kuraklıktan çok büyük
zarar görebilir. Bu yönlü suyun koordineli kullanımı için önlem alınması,
çiftçinin desteklenmesi, yer altı sulamaya destek verilmesi noktasında
çalışmalar yapılması gerekiyor. Ayrıca, bunların yanında sulamada kullanılan
elektrik fiyatları çok yüksektir. Bunların mutlaka düşünülmesi ve çiftçinin
desteklenmesi gerekmektedir diyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Moroğlu…
5.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, AKP iktidarının, gülümseyerek eleştirilmeye
bile tahammül edemeyişini kınadığına ve Başbakanlığa yeni koruma görevlileri
alınmasından vazgeçilmesini istediğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, ilk defa Meclis çalışmalarında gülümseyerek
eleştirmenin çatık kaşlarla ve öfkeyle eleştirildiğine de tanık olduk. Bu tarzı
şiddetle kınıyorum. Son günlerde AKP iktidarının ve milletvekillerinin
kendilerine yönelik yolsuzlukların ve bir sürü istismarın ve yer
değiştirmelerin, devleti bütünüyle tek adam diktatörlüğüne alma yollarının
gülümseyerek eleştirilmesine bile tahammül edemeyişlerini bir kez daha
kınıyorum.
AKP iktidarının koruma ordusunu güçlendirmek için 28 bin koruma
görevlisi almak, sonra bunu 50 bine çıkarmak da sanırım bu tavrın daha derin
bir sonucu olsa gerek. Bir an önce bu tür koruma görevlilerinin alınmasından
vazgeçilmesini ve halka karşı yöneltilen baskıların durdurulması için
gülümseyerek yapılan eleştirileri yine gülümseyerek karşılamalarını buradan
hassaten istiyorum.
Ayrıca…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.
Sayın Atıcı…
6.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, AKP Hükûmetinin devleti, yargıyı ve Parlamentoyu daha fazla
yıpratmadan derhâl istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralıkta patlak veren
rüşvet ve yolsuzluk olayları AKP’yi ve Hükûmeti her geçen gün daha da
yıpratıyor. Bunda bizim açımızdan bir sorun yok. Umarım hak ettikleri noktaya
hızla düşerler. Ancak beni endişelendiren durum, AKP Hükûmeti yıpranırken
giderayak Parlamentoyu, devleti ve yargıyı yıpratıyor. Hükûmetler geçicidir
ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, devlet ve yargı kalıcıdır,
yıpratılmamalıdır.
Benim AKP’li milletvekillerinden ricam, milletin kürsüsüne çıkınca
rüşvet alanları ve yolsuzluk yapanları savunmasınlar, suç ortağı olmasınlar,
hele hele geçmişte yapılan yolsuzlukları örnek gösterip kendilerini
hafifletmeye, suçlarını hafifletmeye çalışmasınlar. AKP Hükûmetinin, devleti,
yargıyı ve Parlamentoyu daha fazla yıpratmadan derhâl istifa etmesi
gerekmektedir.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın Serindağ…
7.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, bankalarda hesap işletim ücreti kesilmesi
uygulamasına çare bulunması gerektiğine ve Başbakanın Büyükelçiler
Konferansı’nda yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Kahramanmaraş Çağlayancerit ilçesinde Zehra Zümrüt
Gazioğlu hesabına –bu öğrenci Kilis’te okuyor- 100 lira yatırılıyor, 20 lirası
hesap işletim ücreti olarak kesiliyor. Gene aynı ilçeden Gülbahar Açıkgöz
Malatya’da okuyor, 50 lira babası gönderiyor, 41 lirası kesiliyor. Buna mutlaka
bir çare bulunması lazım.
Sayın Başkan, Sayın Başbakan, Büyükelçiler Konferansı’nda
konuşurken sanki AKP kurultayında konuşuyormuş gibi bir tavır takınarak ve
Gülen hareketini kastederek “Bu örgütün gerçek yüzünün yurt dışında deşifre
edilmesi gerekiyor. Türkiye'de yapılanması, faaliyetleri, ortaya çıkan bu
örgütü bütün ilgili mercilere anlatın.” diyor. Sayın Başkan, büyükelçiler,
ancak devlet yönetimine ilişkin hükûmet talimatlarını yerine getirirler;
büyükelçiler, hükûmet faaliyetlerini veya Tayyip Erdoğan’ın kişisel bir saikle yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını örtme anlamına
gelen sözlerini yerine getirmezler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.
Sayın Tanal…
8.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Şanlıurfa’daki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şanlıurfa merkez, ilçe köylerinde günde dört ile altı saat arası
elektrik kesintisi yaşanmaktadır. Üç yıldan beri milletvekiliyim. Bu sorunları
sürekli burada dile getiriyorum. Ancak, söylenilen mazeret şu: Kablolar
eskidir, kablolar yenilenecek ve ben üç yıldan beri bu mazereti de sürekli
dinliyor ve sürekli, hâlen vatandaşımızın bu mağduriyeti devam etmektedir.
Sayın Bakanlık, acaba, bu Şanlıurfa ilimizin elektrik
mağduriyetini ne zaman giderecek? Şanlıurfa’da yaşanan bu elektrik sıkıntısı
Ege’de yaşanmıyor, İç Anadolu’da yaşanmıyor, Karadeniz’de yaşanmıyor,
Marmara’da yaşanmıyor, Akdeniz’de yaşanmıyor. Yani, burada neden bu mağduriyet
sürekli giderilmiyor, vatandaşımız mağduriyetle karşı karşıya? Bakanlığı bir an
önce göreve davet ediyorum, aksi takdirde görevi kötüye kullanmaktan dolayı suç
duyurusunda bulunacağım. Bu, benim son ikaz ve ihtarımdır.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Sarıbaş…
9.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş’ın, Barzani’nin televizyonu Rûdaw’da
ülkemizin bazı illerinin sözde Kürdistan haritasında gösterildiği bilgisinin
doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, sizlerin aracılığıyla
Hükûmete sormak istiyorum: Irak’ın kuzeyinde Barzani’nin kontrolündeki bölgede
resmî olarak yayın yaptığı iddia edilen Barzani’nin televizyonu Rûdaw’ın hava durumunu -hava raporunu- sunan spikerin
arkasındaki haritada ülkemizin Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Adana, Hatay, Van
gibi illeri Barzani televizyonunda sözde Kürdistan haritası olarak verilmiştir.
Bu TV’nin resmî bir sıfatı var mıdır? Var ise bu bilgiler doğru mudur? Bu
kepazelikle ilgili AKP Hükûmeti olarak ne tür girişimlerde bulunulmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.
Sayın Aslanoğlu…
10.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, pazar günleri iş yerini açmak isteyen
esnafa ruhsat verme yetkisinin tekrar belediyelere verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, aracılığınızla
burada Hükûmetin vicdanlarına sesleniyorum. Pazar günleri açılma ruhsatı almak
isteyen esnaflar için eskiden belediyeler bunun kararını verirdi. Yeni bir
Bakanlar Kurulu
kararıyla, şimdi, belediyelerin yetkisi kaldırıldı. Günde 50 lira
tahsilat yapamayan bir berberle alışveriş merkezlerinde milyonlarca liralık
tahsilat yapan kişiyi aynı kefeye koymak, bu vicdan mıdır, bunun adın nedir?
Pazar günü açılış ruhsatlarıyla ilgili -tekrar- esnafın beklediği çok önemli
bir sorundur bu. Bunu, ben, hepinizin vicdanlarına sunuyorum. Bunun adı
vicdansızlıktır. Yani günde 50 lira hasılat, tahsilat yapamayan kişiyle günde 1
milyon lira tahsilat yapan kişiyi aynı kefeye koymanın adı vicdansızlıktır.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın Demiröz…
11.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, Bursa Karacabey’deki çiftçilerin Ova Köyleri Sulama Birliğine
borçları nedeniyle çok zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Bursa Karacabey Ova Köyleri Sulama Birliğine borçları
nedeniyle çok zor durumda, hapis yatan arkadaşlarımız var, hapis yatan
çiftçilerimiz var ve tutuklanmaktan kaçan çiftçilerimiz var. Burada size de
ulaştırılan 300’e yakın imzalı ve 10 köyde 2.600 dosya var. Lütfen, bu konuyla
ilgilenmenizi istiyoruz çünkü şu anda çiftçilerimiz aynı zamanda destekleme ve
diğer banka işlemleriyle ilgili de çalışma yapamıyorlar. İleriki günlerde
çıkaracağınız torba yasada bunların, ana paranın iki veya üç yılda ödenmesini
ve faizlerin silinmesini talep ediyoruz. Bu konuda da vermiş olduğumuz kanun
teklifimiz var. Lütfen, şu anda sizden bu konuda açıklama bekleyen
çiftçilerimiz var.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.
Sayın Hamzaçebi…
12.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Balyoz davası sonucunda mahkûmiyetleri kesinleşen
subayların askerî cezaevinde kalmaya devam etmeleri gerektiğine ve bu konuyu Millî
Savunma Bakanının dikkatine sunduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Millî Savunma Bakanı da buradayken bir konuyu dikkatine
sunmak istiyorum.
Balyoz davasında gerçekleşen hukuksuz yargılama sonucunda birçok
subayımız, komutanımız haksız, hukuksuz bir şekilde mahkûm edilmiştir. Şimdi mahkûmiyetleri
kesinleşen bu subaylarımız askerî cezaevinden Silivri’deki sivil cezaevine
nakledilme gerçeğiyle karşı karşıyadırlar. Sayın Bakan, yetkililer, bunun,
Askerî Ceza Kanunu’na göre zorunlu olduğunu söyleyebilirler. Ancak, bu
personelin hâlen Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiği kesilmemiştir. Ayrıca,
yargı güvenilirliğinin tartışıldığı, yeniden yargılama seçeneğinin Türkiye’nin
gündeminde olduğu bir sırada bu subay ve komutanlarımızın etik ve psikolojik
olarak bulundukları askerî cezaevinde kalmalarının daha doğru olduğunu
düşünüyorum. Bu konuyu, çözüm bulmak üzere Sayın Millî Savunma Bakanın
dikkatine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın Eyidoğan…
13.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, özel orman alanlarında imar planlarına ve
kentsel tasarım projesine göre inşaat yapılabilmesiyle ilgili düzenlemeye
ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Son yirmi dört saattir basın yayın organlarını dolaşan, bir
karşılıklı konuşma, telefon konuşması var, Sayın Latif Topbaş, Başbakana
“Ağabey, bu şey olacak mı? ‘Yüzde 6 meselesi’ diyordunuz. İhtimali var mı onun…”
Devamında, bahsedilen değişiklik, 2013’ün Mayısında Meclis komisyonuna gelen
6831 sayılı Kanun’un 52’nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılmak istenen
değişiklikle ilgili. Orada şunu diyor, 52’nci maddede: “Özel orman alanlarında,
yapılacak imar planlarına göre, kentsel tasarım projesine göre inşaat
yapılabilir. Binaların taban alanlarının toplamı için izin verilen özel orman
alanının yüzde 6’sını, bina yüksekliği 9,5 metreyi geçemez.” konusunda Sayın
Bakanımız burada ne düşünüyor acaba? Bu, komisyonda şu anda bekliyor. Tek
komisyon raporu Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonundan çıktı;
diğer dört komisyonda şu anda bekliyor. Bu kanun maddesi değişikliği yapılacak
mı? Sayın Bakan bu konuda ne diyor? Çok önemli. Bütün bunlar bugünkü basında tapelerde.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın Soydan…
14.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun Kaz
Dağlarından elini çekmesini istediğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, OECD’nin 2013 Çevre Raporu’na göre küresel ısınmaya
katkıda yüzde 115 artışla dünyada 2’ncisiyiz. Sera gazı salınım artışında Güney
Kore’den sonra dünya 2’nciyiz. Bu bir başarı mıdır?
İki: Ağaç dikmekle çok övünüyorsunuz. Yaşam nedenimiz olan altmış
yıllık, seksen yıllık ağaçları kesip endemik yapıyı yok edip yerine fidan
dikmekle övünüyorsunuz. Bu, övünülecek bir neden midir?
Su konusunda Çanakkale Milletvekili olarak şunu istiyorum: Sizden,
Çanakkale’ye herhangi bir katkıda bulunmanızı istemiyorum. Sadece Kaz
Dağlarından elinizi çekin, o bize yeter.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Soydan.
Sayın Öğüt…
15.- İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt’ün, 15 Ocak Nazım Hikmet’in doğum gününe ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yaşasaydı da dün doğum günü olan Nazım Hikmet anlatsaydı vatan
sevdası ne demek. Hani şu “Komünistler Moskova’ya.” diyerek Rusya’ya gitmek
zorunda bıraktığımız; Türkiye’nin en milliyetçi partisinin liderinin
kendisinden şiirler okumaya başladığı ve bugünlerde eski Genelkurmay
Başkanımızın hapishaneden şiirlerini okuduğu Nazım Hikmet.
Şimdi ben büyük haksızlığa uğramış bu yurtsever şairimizden bir
şiirle konuşmamı bitireceğim. Onun, bugünleri en iyi şekilde anlatan ünlü
“Vatan Haini.” şiirini okumanın tam zamanı ama sizin deyiminizle, yıllardır bir
kumpasa getirilerek haksızca Silivri ve diğer zulümhanelere
yatırılan, çile çektirilen yurtseverlerimiz için başka bir şiirini adayacağım:
“Bugün Pazar/ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar/ Ve ben
ömrümde ilk defa gökyüzünün/ bu kadar benden uzak/ bu kadar mavi/ bu kadar
geniş olduğuna şaşarak/ kımıldamadan durdum./ Sonra saygıyla toprağa oturdum,/
dayadım sırtımı duvara./ Bu anda ne düşmek dalgalara,/ bu anda ne kavga, ne
hürriyet, ne karım./ Toprak, güneş ve ben/ Bahtiyarım…”
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Vural…
16.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, RTÜK’ün yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını haber yapan televizyon
kanallarına uyarı cezası vermesine ve Hükûmeti, basını susturma ve kendisine
sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, özellikle bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturması
sırasında bu soruşturmayı yapan polislerin üzerinde, açıkçası, sürgün
cezalarının verilmesi, savcılara ve hâkimlere müdahale edilmesinin yanında
bugün de, maalesef, RTÜK, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını haber yapan televizyon
kanallarına uyarı cezası vermiştir. Yani, böylesine, rüşvet ve yolsuzluğun
haber olduğu bir ortam içeresinde, haber değeri taşıyan bir ortam içerisinde
bunları haber olarak veren kanallara, açıkçası, uyarı cezası vermesi Türkiye’yi
yöneten zihniyetin artık, milletin bilgi alma kaynaklarını da tamamen
kısıtlamaya yönelik despot bir anlayışa yöneldiğini gayet açık ve net olarak
ortaya koymaktadır. Bırakın da millet gerçekleri öğrensin, bırakın da yargı
işlesin. Dolayısıyla televizyonlar üzerinde uygulanan bu baskı ve tehdit rüşvet
ve yolsuzluk soruşturmasının çok daha derin ve zirvelere ulaşacağı konusunda
kanaatlerimizi güçlendirmektedir. Hükûmeti bu kurumlar aracılığıyla basını
susturma ve kendisine sansür uygulama girişimlerinden vazgeçmeye davet
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Acar…
17.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toros Dağlarında 3.627 adet maden arama ve
taş ocağı ruhsatı verilerek ormanların ve suların yok edildiğine ilişkin
açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Antalya’da Toros Dağları’nda 3.627 adet maden arama ve taş ocağı
ruhsatı verilmiştir; ormanlar, sular yok edilmektedir. Ancak Antalya, Likya- Pamfilya bölgesi antik çağdan bu yana Toros Dağları’nda
kayıtlı olmayan yüzlerce antik yerleşim yerine sahiptir. Burada sadece doğa
değil, ayrıca tarih de katledilmektedir. Bundan Hükûmetin haberi var mıdır? Bu
tarihin talanına karşı Hükûmet hangi tedbirleri almıştır? Maden değil de antika
arayanlara engel olacak mısınız?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Yılmaz, buyurunuz.
18.- Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, Sayın
Akif Hamzaçebi’nin bir talebi üzerine söz almış bulunmaktayım.
1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu’nun 39’uncu maddesi askerî
mahkemelerce verilen tutuklama kararlarıyla, asker kişiler hakkında verilen
cezaların ve tutuklama kararlarının infazını düzenlemekte. Yine Askeri Ceza ve
Tutukevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Yönetmelik’in 36’ncı ve
120’nci maddesinde de askerî ceza ve tutukevine kimlerin konulacağı, genel
cezaevine kimlerin nakledileceği açıkça belirtilmektedir.
Kamuoyunda “Balyoz” diye bilinen dava nedeniyle verilen mahkûmiyet
hükmü 26 Aralık 2013 tarihinde kesinleştirilmiştir. Balyoz davası nedeniyle
tutuklu olup hükümlülüğe geçirilen asker kişiler hâlen İstanbul Hasdal ve
Maltepe, Ankara Mamak ve İzmir Şirinyer askerî
cezaevlerinde tutulmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yazısı üzerine
Balyoz davası hükümlüsü asker kişilerden hâlen Mamak Askerî Cezaevinde bulunan
48 personelin sivil cezaevine nakledilmesi için gerekli işlemler Kara
Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Savcılığınca 10 Ocak 2014 tarihinde
başlatılmıştır. Balyoz davası hükümlüsü asker kişilerden hâlen Hasdal Askerî
Cezaevinde bulunan 66 personelin Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna
nakledilmesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 7 Ocak 2014 tarihinde askerî
savcılıktan istenilmiştir. Bu personelin nakilleri için gerekli işlemler Hasdal
3. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca 15 Ocak 2014 tarihinde
başlatılmıştır. Bazı personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin
kesilmesine kadar infazın askerî cezaevinde yapılması ve ilişik kesmeyi
müteakiben sivil cezaevine nakillerinin yapılması talepleri Hasdal 3. Kolordu
Komutanlığı Askerî Savcılığınca 15 Ocak 2014 tarihinde yasal imkânsızlık
gerekçesiyle reddedilmiştir.
Maltepe ve Şirinyer için de yapılan
incelemede askerî cezaevlerinde bulunan Balyoz davası hükümlü asker kişilerin
sivil cezaevlerine nakilleri için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında yazılan
yazıların henüz ilgili askerî savcılıklara, cezaevlerine ulaşmadığı
anlaşılmıştır.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir soru
sorabilir miyim Sayın Bakana?
BAŞKAN – Böyle soru cevabımız yok efendim. Sizin bu şeyinize
açıklama hakkını kullanarak cevap vermiştir Sayın Bakan. Usulümüze tam
uymamaktadır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani şunu ifade etmek isterim:
Yeniden yargılama…
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Soru sorma şeklinde olmaması
lazım.
BAŞKAN – Soru sorma şeklinde… Tabii, Bakan hassasiyet gösterip bir
buna…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tutanaklara geçmesi açısından
söylüyorum. Yeniden yargılama gibi bir seçenek…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Efendim, İç Tüzük “kısa bir açıklama”
diyor, soru sorma demiyor ki. Böyle yeni bir usul ihdas edemeyiz.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sana ne oldu? Hayırdır, grup başkan
vekili mi oldun?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Böyle bir şey olmaz. Bu Meclisi
çalıştıramayız.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, milletvekilleri burada istediği
şekilde açıklama yapar, bazı şekilde de sorularını sorarlar. Sayın Bakan
hassasiyet göstermiş ve bu konuda kısa bir açıklama yapmıştır. Bunun için…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, Sayın Bakanı niye eleştiriyorsunuz
cevap verdi diye?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Evet, Sayın Bakanı eleştiriyorum. Böyle
bir usul olmaz.
BAŞKAN – Lütfen…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – İç Tüzük’te
böyle bir şey yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yerinden söz talebi var, 60’a göre yerinden
söz talebi var. Sen git de o usulsüzlüğü yapan diğer bakanlara sor bakalım
rüşvet ve yolsuzluğu!
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bunu tartışmayalım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Benim sorum iktidar partisi
milletvekili arkadaşımızın hoşuna gitmemiş olabilir tabii ama yeniden yargılama
seçeneği Türkiye’nin gündeminde iken ve böyle bir yasa eğer çıkar ise bu
mahkûmlar tekrar askerî cezaevine mi nakledilecektir efendim? Yani böyle bir
işlem yapılacaksa gerek var mı onların sivil cezaevine nakledilmesine?
BAŞKAN – Evet, tutanaklara geçmiştir efendim.
Sayın Yılmaz…
19.- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz’ın, İstanbul Paşaköy Maden İşletmesi için
verilen izinden dolayı Orman ve Su İşleri Bakanını istifaya davet ettiğine
ilişkin açıklaması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen hafta da dile getirdim. Bu İstanbul Paşaköy
Maden İşletmesi, 10 milyar dolarlık yolsuzluk, usulsüz izin verme. Şimdi,
bakın, burada “Bakan izin verir.” diyor. İzin verebilir. İzin verir değil.
Vermediği yüzlerce izin var Bakanın. Her maden sahasına izin verilmez. Şimdi,
burada 2009 yılında müracaat ediyor, izin alamıyor. 2010 yılında, endemik bitki
türleri olduğundan dolayı ve koruma sahası olduğundan dolayı yine izin alamıyor
ama 2012 yılında, ne hikmetse, Sayın Bakan tarafından izin veriliyor. Dün düşen
tapelerden anladık niye izin verildiğini. Başbakan,
iddialara göre, tapelere göre, kendisini aramış ve
kendisine teşekkür ediyorlar. “Beyefendi, çabuklaştırdığınız için çok teşekkür
ederiz.” diyor ve bu yer, 2012 yılında Bakanın izin vermesinden bir ay sonra Bosphorus 360 şirketine devrediliyor. Aradan altı ay
geçiyor, hisseler devrediliyor. Yani bu kadar her şeyin aleni olduğu yerde
Orman ve Su İşleri Bakanını çok açıkça bir şekilde istifaya davet ediyorum. O koltukta,
bu saatten sonra bir dakika bile oturamaz Orman ve Su İşleri Bakanı.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Son olarak Sayın Varlı…
20.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlı’nın, Ziraat Bankasından kredi kullanan çiftçilerin durumuna ilişkin
açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan söz
verdiğiniz için.
Bu Ziraat Bankasından büyükbaş hayvan, özellikle süt besiciliği
için kredi kullanan vatandaşlarımızdan, çiftçilerimizden çok büyük şikâyet var.
Bu kredilerin geri dönüşü başladı fakat çiftçilerimiz hem süt para etmediği
için hem yem çok pahalı olduğu için hem de hayvanları çok pahalı aldıkları için
bunu ödeyemiyorlar. Dolayısıyla Ziraat Bankasının bu kredileri tekrar yeniden
değerlendirip yeni bir yapılandırmaya başlaması lazım. Yoksa hayvancılık yapan
çiftçilerimizin birçoğu hayvanlarını kesimhaneye gönderip ne yazık ki dişi
hayvanların da kesilmesine vesile olacaktır.
Bunu, Hükûmetin dikkatine sunuyorum, Ziraat Bankasının dikkatine
sunuyorum. Lütfen, bu konuda çiftçilerimizi rahatlatacak yeni bir yapılandırma
gündeme getirsinler.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan herhâlde bir şey diyecek.
BAŞKAN – Evet, sisteme girecek, kısa bir açıklamada bulunacak.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İstifa ederse daha erdemli olur.
MUHARREM VARLI (Adana) – Gacır kızar yalnız, Sayın Bakan. Dikkat
et, tokatlamasın seni sonra.
OKTAY VURAL (İzmir) – Eğer Sayın Kaçar izin veriyorsa efendim…
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Gacır izin veriyor mu Sayın Başkan,
sordunuz mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gacır mı, Kaçar mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Buyurunuz Sayın Eroğlu.
21.- Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim
ismim geçtiği için o yüzden cevap veriyorum.
Efendim, şimdi, özellikle şunu ben defalarca izah ettim: Şimdi,
normal, Orman Kanunu’na bakarsanız, Orman Kanunu’nun 16’ncı, 17’nci maddesinde
“izin verilebilir” değil, “izin verilir” diyor. Ama biz bütün madenler için
şöyle bir herhangi bir mahzuru var mı diye inceleme yapıyoruz.
Bu bahsedilen madenle alakalı da: Öncelikle Sultanbeyli’de olduğu
için, acaba bunun Ömerli Havzası’na yakınlığı nedir, yerleşim alanlarına
mesafesi nedir, ayrıca endemik türler var mı diye, öyle bir inceleme yapılsın
diye talimat vermiştim. Ve neticede, bakın, kanun ve yönetmeliklerde belirtilen
her şartı sağladığını tespit ettim.
1) Havzayla ilgili problem yok. Mevzuata, kanuna uygun.
2) Yerleşim alanlarına mesafesi uygun.
3) Endemik türler açısından bir ekip gitti çalışma yaptı, bir
mahzuru olmadığını söyledi.
Dolayısıyla bu durumda bizim -bu maden ruhsatı almış maden
işlerinden- orman iznini vermekten başka çaremiz yok.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – 2010’da niye vermiyorsunuz Sayın Bakan?
2010’da niye vermiyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – 2010’da endemik yok muydu?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – 2010’da yok mu endemik tür?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ayrıca,
ben sadece dün en az 240 tane ormanda maden iznini imzaladım.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bu tapeler
ne, bu tapeler?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu tapeler ne?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bu konuşma tapeleri
ne?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Beni
Başbakanımız bu konuda ne aradı ne bu konuda da benden bir talepte bulundu.
Bulunmasına zaten adamın hakkı var.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Konuşma ortada.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kaldı
ki, 10 milyar dolar diyorsunuz. İlgili kişi dedi ki geçen gün gazetede -ben
tanımıyorum- beyanatını okudum, “Benim noter masraflarımı versinler ben devredeyim.”
diyor. Yani nereden bahsediyor…
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz avukatı mısınız onun?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunu
defalarca söylememize rağmen bunu buraya getirmek gerçekten anlaşılır bir şey
değil. Bunda ayrı bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bu tapeler
ne, bu tapeler?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu tape ne, tape ne?
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyor sana. Niye teşekkür
ediyor?
OKTAY VURAL (İzmir) – Usulsüz işlem yapmışsınız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın milletvekilleri…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim
sorduğum soruya direkt olarak cevap vermedi.
Biz şunu sorduk: Mayısta, 2013’te burada ilgili komisyonlara gelen
6831 sayılı Kanun’un 52’nci maddesinin ikinci fıkrasındaki değiştirilme
konusunda ne düşünüyor?” dedik. Razı mı, değil mi? Bekliyor komisyonlarda, niye
bekliyor? Gelirse ne diyecek?
BAŞKAN – Sayın Eyidoğan, biliyorsunuz ki
bu bir soru-cevap işlemi değil.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Ama açıklama yapmadı Sayın Başkan.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Açıklama yapmak arzu ederse adı geçtiği için yapar Sayın
Bakan ya da başka birisi. Bu konu…
OKTAY VURAL (İzmir) – İstifa etsin, istifa etsin.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Bakan masrafları
karşılanırsa araziyi geri de vereceğini söyledi. Aracı olsun, ben talibim o
araziye.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Başkasına aracı oluyor nasılsa!
BAŞKAN – Şimdi, lütfen…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Telefon tapeleri
ortada. Tape ortada, tape tape! Bu tapelere ne diyeceksin?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Komplo Sayın Bakanım, komplo!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır,
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ve 22 milletvekilinin, Mersin Akkuyu’da
kurulması planlanan nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/821)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan
nükleer güç santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının araştırılması
ve oluşabilecek tehlikelerin önlenmesi için Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Yaşam hakkını, ülkenin geleceğini tehdit eden, bölge tarım ve
turizmine büyük darbe vuracak olan, kamu kaynaklarını zarara uğratan Akkuyu Nükleer Santraline karşı başta Mersin ve Türkiye'den
yükselen halkın itirazları görmezden gelinmektedir. Başlayan ÇED sürecinde
yapılmak istenen halkın katılımı toplantısı itirazlar sonucunda yaptırılmamış
olmasına rağmen, görevliler toplantıyı yapılmış gibi kabul ederek yola devam
etmeye çalışmaktadırlar.
Nükleer santraller yolu ile elektrik elde edilmesi, bütün
diğer enerji elde etme teknolojileri ve yatırımları gibi; teknolojisi ve yer
seçiminden tutun da normal çalışma koşullarında ve kazası hâlindeki sağlık ve
çevre etkileri, beklenen fiyat artışlarına rağmen süreklilik arz eden, tamamen
dışa bağımlı yakıt desteği gereksinimi, savaş hâlinde koruma zorluğu,
radyasyonlu atıklarının yok edilmesi, ekonomik ömür sonu santral sökümü ve
bütün bunların maliyet hesaplarına değin, bilimin bütün dallarını ve toplumun
bütün çıkar gruplarını ilgilendiren teknik bir konudur. Çevreye yayılan zararlı radyasyonun en önemli kaynağı olan nükleer
santral kazaları ve radyoaktif atıkları, karşılaştığımız çevre sağlığı riskleri
bilimsel tabloda en ağır risk grubu olan hem gözlemlenemez hem de denetlenemez
riskler arasındadır. Nükleer santral ve zararlı radyasyon konusunda Türkiye'nin
hukuk metinlerinde nükleer suç ve cezası tanımlanmamıştır. Çevreyi ve sağlığı
etkileyen nükleer santral gibi önemli yatırım kararlarında danışma ve karar
verme süreçlerine katılıma dair birey hakları ülkemizde eksik ve engellerle
doludur. Enerji ve nükleer enerji yalnızca sanayi sektörünün değil, tarım,
orman, turizm, sağlık gibi tüm sektörlerin içinde bir yerdedir. Küresel
ısınmanın çözümü diye nükleer santral yatırımı yağmurdan kaçarken bataklığa
saplanmaktır.
Ülkemizde ÇED, ticari bir iş olarak özel firmalara
yaptırılmaktadır. Bu nedenle işletme ÇED'e değil, ÇED
işletmeye uydurulmakta, bazı (madencilik, petrol arama gibi) sektörler kapsam
dışında tutularak ÇED anlamsızlaştırılmaktadır. Ülkemizin uygulanmayan mahkeme
kararları ile dolu bozuk çevre koruma sicili bizlerin ve tüm yurttaşların
nükleer santraller konusunda son derece ihtiyatlı olmasını gerektirmektedir.
Nükleer santraller, hiçbir ülkede sigorta şirketlerince sigortalanmaz çünkü bir
nükleer kaza sonucunda oluşacak ve kuşaklar boyu sürecek, Çernobil felaketinde
olduğu gibi birkaç ülkenin ekolojik felaket bölgesi ilan edilmesine neden
olabilecek, insan ve çevre sağlığı kayıplarının maddi ve manevi boyutu tahmin
edilemeyecek ve karşılanamayacak ölçüde büyük olabilir.
Riskin en büyüğü atıkların
yönetimi ile ilgilidir. Ne yazık ki bazılarının yarısının yok olması için
210.000 (iki yüz on bin) (teknetyum) ila 15,8 milyon (on beş milyon sekiz yüz
bin) (iyot-129) yıl gereken radyasyonlu atıkları tehlikesiz olarak yöneten bir
teknoloji henüz geliştirilememiştir. Nükleer santraller gerek yatırım ve
işletme aşamasında gerekse atıkları ve ekonomik ömür sonu sökümü yüzyıl süren
radyasyonla kirlenmiş santral parçaları nedeni ile kirli, yatırımı ve ürettiği
enerji maliyeti pahalı olduğu kadar tümüyle dışa bağımlı ve yakıt kaynakları
sınırlı teknolojilerdir.
Yukarıda açıkladıklarımızdan anlaşıldığı gibi, Türkiye'ye nükleer
santral yapma kararı bilimsel değil, siyasal bir seçimdir. Bu gerekçe ile
Mersin Akkuyu'da kurulması planlanan nükleer güç
santralinin bölgeye ve insan sağlığına zararlarının araştırılması ve
oluşabilecek tehlikelerin önlenmesi için Meclis araştırması açılmasını arz ve
talep ederiz.
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 22 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/822)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2011 ve 2012 yıllarında kış aylarının sert geçmesi ile beraber
Bingöl, Van, Erzurum, Iğdır, Muş, Bitlis, Ağrı, Kars gibi hayvancılığın temel
geçim kaynağı olduğu kentlerde, Hükûmetin politikaları ile beraber sekteye
uğramış olan hayvancılık sektörünün sorunları derinleşmiştir. Sorunların
derinleşmesi, maddi ve manevi anlamda ciddi sorunlar doğurmuştur. Bu sorunların
belirlenmesi, mağduriyetlerin giderilmesi için gerekli yolların bulunması ve
girişimlerin gerçekleştirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ederim.
1) İdris Baluken (Bingöl)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Zozani (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Hükûmetin, hayvancılık sektöründeki temel politikalarının söz
konusu sektörde yarattığı tahribata, ülkemizde süren otuz yıllık çatışma
sürecinin getirdiği güvenlik eksenli politikalar eklenince, hayvancılık sektörü
ciddi bir gerileme yaşamıştır. Bu gerilemeye yönelik, hayvancılık sektöründe
yapısal çözümler bulamayan ve güvenlik eksenli politikalarından vazgeçmeyen
Hükûmet, 2011 ve 2012 yıllarında kış şartlarının sert geçmesine karşılık
gerekli tedbirleri almayınca, sektör ve sektör çalışanları büyük olumsuzluklarla
baş başa kalmıştır.
Hayvancılık sektörünün, kamu otoriteleri tarafından sosyal devlet
ve toplumu koruma gerekliliği anlayışından uzak, sermaye için fayda maliyet
analizine dayalı bir değerlendirmeye tabi tutulması sonucu, söz konusu sektör
bitmeye yüz tutmuş ve çokça insan mağdur olmuştur. Özellikle 2011 ve 2012
yıllarında yaşanan ağır kış koşullarından dolayı, hayvancılığın
gerçekleştirildiği yerlerde ciddi mağduriyetler yaşanmıştır. Yoğun yağıştan
dolayı yolların kapanmasına karşın kamunun vermesi gereken temel hizmetlerin
yetersiz kalması, pek çok köy yolunun aylarca kapalı kalmasına, bu köylerde
geçimini hayvancılıkla sağlayan köylülerimizin de ciddi mağduriyetler
yaşamasına sebep olmuştur. Kış koşullarının uzun sürmesi ve köy yollarının kapalı
kalmasından dolayı, pek çok köyde hayvan yemi öngörülen sürelerden önce
tükenmiş, yem takviyesi yapılmadığı için çok sayıda hayvan açlıktan telef
olmuştur. Kış koşullarında hayvan yemi ve saman fiyatlarının 3 kattan fazla
artması, devletin de iyileştirici bir müdahalede bulunmaması köylüyü ve
çiftçiyi vuran başka bir faktör olarak karşımıza çıkmıştır. Karların erimesi
ile beraber, bölge halkı doğal afet riski ile yüz yüze gelmiş, yetkililerce bu
konuda da yeterli önlemler alınmamıştır. Bingöl, Van, Erzurum, Iğdır, Muş,
Bitlis, Ağrı, Kars gibi kentlerin kırsal kesiminde yaşayan hayvan
yetiştiricileri bu anlamda büyük meblağlarda zarar etmiştirler. Örnek vermek
gerekirse, söz konusu ağır kış koşullarına yönelik müdahalede kamunun yetersiz
kalması sonucu, Bingöl ilimizde 2 hayvan yetiştiricisi yurttaşımızdan 1’inin
90'ın üzerinde çift gebelik küçükbaş hayvanı telef olmuşken, diğerinin de
Karlıova ilçemizdeki sel felaketi sonucu 140 hayvanı telef olmuş, oluşan
zararlar ise kamu otoritesi tarafından giderilmemiştir. Benzer durumlarla
karşılaşan yüzlerce köylümüz, tek geçim kaynağı olan hayvanlarını tamamen
kaybetme durumuyla yüz yüze gelmiştir.
Sert geçen kış aylarında kamu otoritesinin yetersiz kalması
üzerinden doğan ve hayvancılık sektörüne kırsal bölgelerde ciddi zararlar veren
sürecin araştırılıp, mağduriyetlerin belirlenmesi, bu belirlenim üzerinden
zararların karşılanma yollarının açılması amacıyla bir Meclis araştırması
kurulması gerekmektedir.
3.- İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın ve 27 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve
yurt dışındaki tüm bağlantılarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/823)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Emeğin ve emekçinin günü olan 1 Mayıs, ülkemizde örgütlü olarak
ilk kez 1976 yılında herhangi bir olumsuz olay yaşanmaksızın Taksim Meydanı’nda
coşkuyla kutlanmıştır. Bu güzel tablodan hemen bir yıl sonra, 1 Mayıs 1977
demokrasi tarihimize bir özgürlük ve dayanışma şöleni olarak geçecekken,
maalesef, kanlı ve elim bir olay olarak geçmişimizde yerini almıştır. Yüz
binlerce vatandaşımız emek, özgürlük ve demokrasi adına İstanbul'da Taksim
Meydanı’nı doldurmuş; daha özgür, daha adil bir Türkiye özlemi meydandan
halaylarla, marşlarla dünyaya haykırılmıştır. Ancak, bu görkemli eyleme kan ve
gözyaşı düşmüş, ülkemiz bir katliama tanık olmak durumunda kalmıştır.
1 Mayıs 1977 günü, yaklaşık 500 bin yurttaşımız emeğin gününü coşku
içinde kutlarken, akşam yedi sularında, daha sonra kendisi de bir siyasi
cinayete kurban giden DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in
konuşmaya başlamasından hemen sonra, silah sesleri duyulmaya başlanmıştır.
Taksim Meydanı’na hâkim konumda yer alan İstanbul Sular İdaresi ve bir otel
binasından meydandaki kalabalığa ateş açılmıştır. Açılan ateş sonucu can
pazarına dönen meydana bir de polis panzerleri girmiş, panik içinde canını
kurtarmak isteyen vatandaşlar panzerler altında ezilmiştir. Son derece planlı
ve örgütlü bu menfur eylem sonucunda tam 36 vatandaşımız hayatını yitirmiştir.
Olay sonrası bu katliam başlangıçta sol içi çatışma olarak
gösterilse de, kısa zaman içinde olayın planlı, örgütlü ve profesyonel bir
organizasyon olduğu anlaşılmıştır. Nitekim dönemin ana muhalefet lideri olan
CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e yazdığı 7 Mayıs
tarihli mektupta şiddet ve terör eylemlerinin görünürdeki çoluk çocuk
tarafından değil, ancak güçlü bir örgüt tarafından düzenlenebilecek nitelikte
olduğunu belirtmiş ve "Özellikle 1 Mayıs 1977 Taksim olayı bu izlenimi
vermektedir." demiştir.
Bu menfur olayın sorumluları maalesef bulunmamış, katliam âdeta
aydınlatılmak istenmemiştir. Zira katliam sonrası sanık sandalyesinde
oturanların çoğu, dönemin DİSK yöneticileri ve o gün alanda bulunan işçiler
olurken, haklarında soruşturma açılan kamu görevlileri hakkında takipsizlik
kararı verilmiş, Sular İdaresi ve Intercontinental
Otel binalarından meydandaki kalabalığa ateş açanlar hiçbir zaman bulunamamıştır.
Nihayet olayla ilgili dava on dört yıl sürmüş ancak hiç kimse ceza almamıştır.
Kanlı 1 Mayıs Türkiye için bir dönüm noktası olmuş, o tarihten
sonra ülke çapında şiddet ve terör eylemleri artarak devam etmiş, çatışma ve
ölümlerin önü alınamamıştır. Bu yönüyle açıktır ki 1 Mayıs 1977 katliamı, 12
Eylül darbesine zemin hazırlayan temel olayların, provokasyonların başında
gelmektedir.
Bu çerçevede, gerek yıllardır kanayan kamuoyu vicdanının
tatmin edilerek gecikmiş olsa da adaletin tesisine olanak sağlamak için,
gerekse de ülkemiz için yazılan karanlık senaryoların hayata geçirilmesinde
kilit rol oynayan 1 Mayıs 1977 katliamının yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm
bağlantılarının tespiti ve aydınlatılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci; TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 02/05/2012
1) Aydın Ağan Ayaydın (İstanbul
2) Ercan Cengiz (İstanbul)
3) Adnan Keskin (Denizli)
4) Muharrem İnce (Yalova)
5) Doğan Şafak (Niğde)
6) Ömer Süha Aldan (Muğla)
7) Engin Altay (Sinop)
8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
9) Binnaz Toprak (İstanbul)
10) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
11) Celal Dinçer (İstanbul)
12) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
13) Tolga Çandar (Muğla)
14) Hüseyin Aygün (Tunceli)
15) Osman Oktay Ekşi (İstanbul)
16) Mehmet Ali Susam (İzmir)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Hasan Akgöl (Hatay)
19) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
20) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
21) Tufan Köse (Çorum)
22) Sedef Küçük (İstanbul)
23) Kazım Kurt (Eskişehir)
24) Emine Ülker Tarhan (Ankara)
25) Süleyman Çelebi (İstanbul)
26) Mehmet Şeker (Gaziantep)
27) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
28) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlığın Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilmiş bir
tezkeresi vardır. Önce okutup işleme alacağım, daha sonra oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
B)
Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun
Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek
Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden
Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde
Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükümet Tarafından
Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010,
07.02.2011, 25.01.2012 ve 05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı
Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92’nci Maddesi
Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair
Tezkeresi (3/1363)
Sayı : 31853594-165-1-317 14/ 1/2014
Konu : Bakanlar Kurulu Prensip Kararı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararıyla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması
suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek
mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu alanda Birleşmiş
Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve
görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra
etmesine izin veren 934 sayılı TBMM Kararının süresi, son olarak 5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmış
olup 10/2/2014 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde ve
Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz
veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarının süresi son
olarak 18/11/2013 tarihli ve 2125 sayılı Kararla bir
yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararı’nda belirlenen
ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2014 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasını Anayasanın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma
süreleri, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar
dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin adlarını
okuyorum:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır; Hükûmet adına, Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk, Gaziantep Milletvekili Ali Şahin.
İlk olarak, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili
Adil Zozani.
Buyurunuz efendim.
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerine grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, uzun süreden beridir Türkiye Cumhuriyeti ordusu deniz
unsurları Aden Körfezi’nde dış görevle görevlendiriliyor ve her yıl, burada, bu
görev sürelerinin uzatımına ilişkin tezkere Genel Kurulun onayına sunuluyor.
Tabii ki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olan
Türkiye’nin askerlerini dış göreve göndermesi, dış görevlerle görevlendirmesi
konusunda Hükûmetin kendisine göre haklı gerekçeleri olabilir. Ancak, bu dış
görevlendirmelerle ilgili olarak gönderilen askerlerin ne işle meşgul
oldukları, dolayısıyla, gönderildikleri yerlerde emir komutalarının kimde
oldukları sorusunu da burada sormak gerekir. Somali’ye, Aden Körfezi’ne
göndereceğiniz deniz unsurlarını kim komuta ediyor? Bir kere, 1’inci soru
olarak bunu sorayım, Sayın Bakan konuşmasında buna cevap verir diye
düşünüyorum.
Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi içerisinde,
maalesef, uluslararası çıkar örgütlerinin, uluslararası tekellerin çıkarlarını
gözetmek üzere jandarmalık görevini severek, isteyerek üstleniyor. Bu
jandarmalığı yaparken de kamuoyu önünde bunu övünç vesilesi olarak ifade ediyor.
Dünyanın jandarmalığı, dünya tekellerinin, çıkar örgütlerinin jandarmalığı size
mi kaldı?
Şimdi, bütün uluslararası güvenlik sözleşmelerinde Türkiye'ye
jandarmalık dışında başka bir görev düşüyorsa lütfen onu da bizimle paylaşın.
Ama maalesef, jandarmalık dışında Türkiye'nin yapabildiği bir şey yok. Burada
da jandarmalık yapacak, deniz jandarmalığı yapacak. Niçin bu deniz
jandarmalığını yapacak, kimin için yapacak? Uluslararası sömürü tekellerinin
çıkarlarını gözetmek üzere bunu yapacak.
Askerlerinizi gönderdiğiniz bölgeyi hiç demografik yapısı
itibarıyla göz önünde bulundurdunuz mu? Baktınız mı, o insanların, o bölgelerde
yaşayan insanların içinde bulundukları ekonomik ve sosyal sorunları,
sıkıntıları hiç görmeye çalıştınız mı? Uluslararası üyesi bulunduğunuz örgütler
içerisinde bu bölgelerin işler acısı durumunu hiç gündemleştirdiniz
mi?
Bir fotoğrafı önünüze koyarak ben konuşmamı sürdüreceğim.
Somali’ye ait bir fotoğraf. Askerinizi göndereceğiniz yer burası.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Deniz, deniz; denize
gönderiyoruz.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Herhâlde o denizin bir kıyısı var, bu
kıyılarda bir şey var, yani korsanlar balinadan türemiyor. Yani sizin “korsan”
dediğiniz, “haydut” dediğiniz insanlar, o kıyılardaki insanlar arasından çıkıyor.
Niye çıkıyor orada? Niye korsan faaliyetler, sizin tabirinizle “haydut
faaliyetler” var oralarda? Çünkü yoksulluk var. Soruna hiç bu boyutuyla
baktınız mı? Yok.
Peki, koruduğunuz bölgede ne tür faaliyetler işliyor? Yani
turistik gemiler mi oradan geçiyor? Korsan faaliyetler turistik gemilere
yönelik mi gerçekleşiyor? Varsa örneğini bizimle paylaşın. Korsan faaliyetler
neye yönelik yapılıyor? Aden Körfezi’ni, Hint Okyanusu’nu güzergâh olarak
tercih eden ticari gemilere.
Peki, bu ticari gemiler ne taşıyor? Petrol taşıyor, maden taşıyor
vesaire, ticaret malzemesi taşıyor. Nereden alıyor bu petrolü, bu madeni,
nerelerden alıp götürüyor? Haydutların türediği bu bölgeden alıyor…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yoksul coğrafyadan…
ADİL ZOZANİ (Devamla) – …Orta Doğu coğrafyasından alıyor.
Yani bir nevi, siz, uluslararası tekellerin sömürü çarkını korumak
üzere Aden Körfezi’nde jandarmalık yapıyorsunuz. Size düşen görev bu değil.
Türkiye Cumhuriyeti’ne burada düşen uluslararası tekellerin çıkarlarını
gözetmek, korumak değildir, onlara jandarmalık yapmak değildir, olmamalıdır. O
nedenle tezkereye geçen sene de karşıydık, bir önceki sene de karşı çıktık, bu
sene de karşıyız.
Eğer siz gerçekten korsan faaliyetleri sonlandırmak istiyorsanız
bunu güvenlik tedbirleriyle yapamayacağınız açıktır. Uluslararası camia da bunu
bu şekilde yapamaz, mümkün değildir. Gemilerinizi güvenlik koridorlarından
geçirebilirsiniz ancak tehlikeyi bertaraf edemezsiniz.
“Somali” dediğiniz ülkenin nüfusu 9 milyon, tahmini 9 milyon
nüfuslu bir ülke. Türkiye’de yıllık olarak çöpe giden gıdaları dahi tasarruf
edebilsek, bu yönlü politikalar geliştirebilseniz yıllık olarak Somali’yi
beslersiniz. Bu fotoğrafla karşı karşıya kalmazsınız. Siz, Orta Doğu’dan petrol
götürüyorsunuz ya da petrol güzergâhına jandarmalık ediyorsunuz ancak petrolün
sahipleri bu durumdalar. Şimdi, böyle bir tablo karşısında dış politikanızı
mazur gösterebilecek ne tür delilleriniz var? Bu jandarmalığınıza ilişkin sizi
haklı çıkarabilecek ne tür bir argümanınız var? Doğrusu merak ediyoruz, bizimle
paylaşın lütfen. Bir ayağınız Moskova’da, bir ayağınız Washington’da
uluslararası tekellerin güdümünde stratejik ortaklık peşinde koşmakla siz bu
işi çözemezsiniz. Bu politika, politika değildir. Sadece Somali’ye asker
gönderme konusu dahi aklıselim tartışılırsa Türkiye’nin dış politikasının
içinde bulunduğu vahameti göstermeye yetecektir. Çok vahim bir durumdasınız dış
politika boyutuyla. Türkiye’nin görevi, sömürü çarkını muhafaza etmeye dönük,
uluslararası sömürü çarkının muhafazasına dönük jandarmalık olmamalıdır.
Türkiye’nin itibarını siz bu şekilde koruyamazsınız? Bu, ülke itibarını korumak
değildir.
Bir iddiada daha bulunuyorum: Oraya gönderdiğiniz askerlerin,
güvenlik birimlerinin yıllık masraflarını oradaki halka yardım olarak
ulaştırabilirseniz bu korsanlıktan çok daha iyi şekilde koruyabilirsiniz,
tedbir geliştirebilirsiniz.
Alın size başka fotoğraflar. Bunların hepsi Somali’nin, Aden
Körfezi kıyı ülkelerinin fotoğrafları. Böyle bir tablo içerisindesiniz. Böyle
bir tablo içerisinde siz uluslararası jandarmalık yapıyorsunuz.
Bütün bunları ne uğruna yapıyorsunuz? Varsa yoksa,
uluslararası sosyete kulübüne kabul için bunu yapıyorsunuz, dış politikanız
bunun üzerine kuruludur. Uluslararası sosyete kulübünde Türkiye’nin yeri olacak
mı, olmayacak mı? Elli yıldır bunu uyguluyorsunuz, elli yıldır bunda ısrar
ediyorsunuz, hâlâ… Örneğin Amerika Dışişleri Bakanlığı kayıtlarında,
Türkiye’nin Amerika’yla ortaklığına ilişkin olarak kullanılan ibare aynen şu:
“Güdümlü, stratejik ortak.” Türkiye’ye layık gördüğünüz pozisyon bu mudur?
Tezkereden anladığınız o ki, siz Türkiye’ye bu pozisyonu laik görüyorsunuz, bu
pozisyonda ısrar ediyorsunuz. Buradan çöktü sizin bu politikanız, dış
politikanız. Bu politika, politika olmaktan çıktı. Bölge boyutuyla, Orta Doğu
bölgesi boyutuyla Türkiye’nin dış politikasını bu vesileyle
değerlendirdiğimizde de karşımıza yine aynı vahim tablo çıkıyor. Ve siz genel
olarak uluslararası sosyete kulübünün sömürü çarkını devam ettirme üzerine
geliştirdiğiniz ortaklıkta bölgede yeni bir kavramla devam ediyorsunuz. Orta
Doğu politikasında da buna yeni bir kavram ilave ederek politika
geliştiriyorsunuz. O da ne? Bölge dinamiklerini inançlar boyutuyla ayrıştıran
ve bir inanç sistemini diğer inanç sistemleri üzerine hâkim durumuna getirmek
suretiyle bir politika geliştirme gayreti içerisinde oluyorsunuz. Somali’deki
korsanların bile bu politikalarınızla bağlantısı var. Bir tarafta “Korsanlara
karşı mücadele ediyoruz.” diyorsunuz, öbür tarafta, silah yüklü gemileriniz
orada ele geçiriliyor. Hangi boyutuyla değerlendirelim politikanızı? Oraya
silah gemilerini göndereni mi, yani mühimmat gönderen gemilerinizi mi
değerlendireceğiz, korsanlara karşı mücadele eden tutumunuzu mu
değerlendireceğiz? Bir buçuk yıldır bu soru size soruluyor. Aden Körfezi’nde
mühimmat yüklü gemilerle ilgili sizin açıklamanız nedir? Bu soru size
soruluyor. Niye cevabını vermiyorsunuz? Siz oradaki korsanlara mühimmat veriyor
musunuz, vermiyor musunuz? Siz oradaki korsanları silah ve cephanelik boyutuyla
besliyor musunuz, beslemiyor musunuz? Soru bu kadar açık ve net. Bu soruya
cevap vermeniz gerekir. “Zinhar devlet olarak böyle bir politikamız yok.”
diyorsanız, o zaman orada ele geçirilen gemilerin kime ait olduğunu, bu
mühimmatı kimin oraya götürdüğünü, gönderdiğini açıklamak durumundasınız. Bu
sorulara cevap vermeden bunun dışında söyleyeceğiniz hiçbir şeyin, hiçbir sözün
kıymetiharbiyesi olmaz.
Orta Doğu politikasında da aynı şeyi yapıyorsunuz. Bir, insanları
Orta Doğu coğrafyasında mezheplerine göre ayrıştırıp yakın coğrafyadaki
komşularınızdan biriyle rekabete girerek tahakküm kurma arayışı içerisinde
oldunuz. Dışişleri Bakanlığı, maalesef, bu boyutuyla Türkiye’yi Orta Doğu’da
bir bataklığa sürükledi. Ne Adana’daki tırın ne Adana’daki otobüsün ne de
Hatay’daki kamyonun hesabını bu boyutuyla veremiyorsunuz çünkü siz orada bir
bataklığa saplandınız. Roketatar başlıkları Adana’da nasıl oldu da ele
geçirildi? Kim yaptı? Kim nereye gönderiyordu?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İnsani yardım!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Yani, insanlara roket yedirerek mi
besliyordunuz siz Suriye’de bilmiyorum ya da mühimmat vererek mi besliyorsunuz;
buradaki insanların, 9 milyon insanın, mültecinin dramına çare buluyorsunuz?
Kime gönderiliyordu onlar? Niye cevap vermiyorsunuz bu sorulara? Öbür tarafta,
ekmek peşinde koşan insanlar. Günlük ekmeğini elde etmek için, bütün kapıları
kapattığınız için, yasa dışı sınır ihlaline tevessül ederek ekmeğini kazanmak
durumunda olan insanlara mermi yağdırıyorsunuz, öldürüyorsunuz. Bu da yetmiyor,
akraba halkı birbirinden izole etmek için, ayrıştırmak için duvarlar, tel
örgüler çekiyorsunuz. Şimdi, bu pencereden uluslararası politikanıza baktığınız
zaman, bölgesel politikanıza baktığınız zaman sizi mazur gösterecek ne ifade
edebileceksiniz, doğrusu merak ediyoruz.
Başbakan çıkıyor “El Kaide’yle, El Nusra’yla
bizim bir bağlantımız yok, karşısındayız.” diyor. Eyvallah, inanalım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İnanma, inanma!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Türkiye'nin bu çete örgütlerini
desteklememesi gerektiğini ifade ediyoruz. Aynı cümleyi Dışişleri Bakanı da
söylesin, çıksın Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı “Bizim bu çete örgütleriyle hiçbir şekilde bir
ilişkimiz olmamıştır, mühimmat desteğimiz olmamıştır, o çete örgütlerini alıp
Türkiye’de örgütlemedik.” desin. Aynı sorunun muhatabı İçişleri Bakanıdır.
Alsın ifade etsin. Bu sorulara cevap verin lütfen. Cevap vermediğiniz sürece,
otobüsteki mühimmat da, tırdaki mühimmat da, kamyondaki mühimmat da sizin
gönderdiğiniz mühimmattır. Ülkeyi yöneten sizsiniz…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kamyon nerede, kamyon? Kamyon gitmemiş ki!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – …Hükûmet olarak siz bu soruların cevabını
vermek durumundasınız. El Nusra’ya, El Kaide’ye,
diğer çete örgütlerine desteğiniz yoksa, arkasında
değilseniz ilgili bakanlar çıkıp burada açıklama yapmak durumundalar.
Özellikle Orta Doğu politikasında Kürt karşıtı tutumunuzdan
vazgeçmeniz gerekir artık. Daha dün Roboski’de bir
insanı daha katletme teşebbüsünde bulunuldu. 34 insanın hesabını vermeden,
katledilen 34 insanın hesabını vermeden, orada iki köy arasına çekilmek istenen
tel örgüsüne karşı eylem yapan, itirazını dile getiren köylülerin üzerine yine
ateş yağdırıldı; yine o köyün çocukları Şırnak Devlet Hastanesinde şimdi komada
yatıyor. Bu politikalar sizi günbegün bataklığa sürüklüyor. Bu politikalardan
vazgeçmediğiniz sürüce sizin bu bataklıktan kurtulma şansınız yok. Bu bataklık
her gün sizi biraz daha içine çekiyor, biraz daha yutuyor farkında değilsiniz.
Muhtemelen siz de çıktığınızda ifade edeceksiniz, diyeceksiniz ki: “‘Biz yurtta
sulh, cihanda sulh.’ ilkesi çerçevesinde uluslararası güvenlik politikalarına
destek veriyoruz.” Ama biliniz ki artık bu ilke Türkiye Cumhuriyeti’nin dış
politika ilkesi olmaktan çoktan çıktı. Sizin hükûmetleriniz döneminde, AK PARTİ
hükûmetleri döneminde artık yurtta taşkala, cihanda taşkala dönemi başlamıştır. Siz de bu taşkalanın
içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) –…debelenip duruyorsunuz, bu taşkala sizi yutacaktır.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Zozani.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeş.
Buyurunuz Sayın
Türkeş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; silahlı kuvvetlerimizin deniz unsurlarının Aden
Körfezi’nde görev süresinin bir yıl daha uzatılması hakkında düzenlenen tezkere
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyılda jeopolitiğin merkezinde
tabii kaynaklara erişim fikri konumlanır. 1991 yılında Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği’nin çözülmesiyle müjdelenen “tarihin sonu” tezi ortaya
evrensellik iddiası taşıyan yeni bir paradigmanın yazılımına vesile olmuştu. Bu
paradigmanın odağı sınırsız kapitalizm pratiğiydi. Gerçekten de kolektivist
modelin rekabete yenik düşmesiyle beraber serbest piyasa mantığı mutlak
sayılabilecek bir zafer elde etmiş ve kendisini insanlığın varış noktası olarak
dünyaya bir süreliğine dayatabilmiştir. Ne var ki denetimsiz bir kapitalizmin
insanlığın büyük ekseriyetine refahtan çok sefalet getirdiğini ancak yıllar
içinde anlayabildi insanoğlu. Sınırsız ihtiyaçlarla motive edilen bireyin
kısıtlı kaynaklarla mutlu edilmesinin imkânsızlığı tüm taraflarca çeşitli
ekonomik krizlerle, özellikle de tabiatın amansız tahribatıyla tespit edildi.
Her devlet öncelikle kendi insanının refahını, kendi ülkesinin kalkınmasını
ister, bu olağandır fakat tüketim ihtiyaçları yükseldikçe talebi tatmin edecek
bir arz stokunun da yaratılması herkesin malumu olduğu üzere zaruridir. Bu
anlamda, hükmedilen kaynakların azalmasıyla birlikte gözler sınır ötesine yani
başka topraklara dikilir. Batı sömürgeciliğinin yaygın olduğu dönemlerde bir
ekonomik model olarak merkantilizm işte bu perspektifle kurgulanıp pratiğe
aktarılmıştır. 16’ncı yüzyılda örülen bu kuramın tezahürlerini içinde
bulunduğumuz küreselleşme çağında da açıkça görmeye ve hissetmeye devam
ediyoruz. Günümüzde geçerliliğini koruyan bu anlayışın temelinde aslında orman
kanunları vardır. Güçlü olan daha güçlü olmak için saldıracak, zayıf olan ise
daha da zayıflayacaktır. Başka bir deyişle, sömürü şartlarının olgunlaşmasında
merkantilist yaklaşımın payı fevkalade büyüktür. Bugün elbette artık işgal ve
istila koşulları kalmamıştır. 2003’teki Irak örneği işgal geleneğinin belki de
son eylemi olmuştur. 21’inci yüzyılda esas alınan uyumlu ortaklık başlığıdır.
Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in kelimeleriyle bir nevi “zehri bala bulama”
teşebbüsü diyebiliriz. Vizyon tamamıyla merkantilisttir ve fakat meseleyi
takdim şekli geçmişe göre daha şirin gözükmektedir. Bu bağlamda, bir neomerkantilizmden veya bir neosömürgecilikten
bahis açılabilir.
Değerli milletvekilleri, tıpkı Afrika’nın geri kalanı gibi Somali
de işte bu agresif ve riyakâr kuklacılığın mustaribidir. Neden? Çünkü Somali,
konuşmamın başında değindiğim, tabii kaynaklara erişim noktasında jeostratejik öneme haizdir. Petrolün, doğal gazın ve diğer
bilumum enerji kaynaklarının sevkiyat yollarının geçtiği her coğrafya
belirleyici niteliktedir. Somali devleti de coğrafi konumunun ifade ettiği
hassasiyetin bedelini ödeyen onlarca farklı ülkeden biridir. Her gün yüzlerce,
belki de binlerce ticaret gemisi rotası gereği Aden Körfezi’nden geçiş
yapmaktadır. Uluslararası ticaretin çok önemli bir kısmı söz konusu güzergâhın
sükûnetine ve güvenirliğine muhtaçtır. Aden Körfezi’nde yaşanacak bir
istikrarsızlığın uluslararası şirketlere yükleyeceği maliyet hiç kuşkusuz
fevkalade ağır olacaktır. Korsancılık olgusu da bu açıdan ele alındığında
uluslararası ticaretin serbest akışı için bir tehdit teşkil etmektedir.
Elbette, korsancılık dünyanın her neresinde yapılırsa yapılsın illegal bir
faaliyettir, suçtur. Aden Körfezi’ndeki korsancılık eylemlerinin varlığı ve
çokluğu Birleşmiş Milletlerin sunduğu istatistiki verilerle sabit olunmuştur.
Dolayısıyla, bizim bu hususta herhangi bir itirazda bulunmamız mevzubahis
değildir. Ben esasen burada dikkatinizi başka bir soruna çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Somali özelinde Afrika’ya genel
bakışımızın kapsamlı bir muhasebesini yapmalıyız. Batı tarafından asırlar boyu
sömürülen, talan edilen, yağmalanan bir kıtadan söz ediyoruz. Bu kıtanın
insanları asırlar boyunca ezilmiş, aşağılanmış ve eziyet görmüşlerdir. Köleliği
yaşamışlar, bir meta gibi alınıp satılmışlar ve hâlâ tazeliğini muhafaza eden
korkunç bir ırkçılığa maruz kalmışlardır. Afrika, bu zaviyeden, yeryüzünün
lanetlilerinin kıtasıdır. Afrika insanının yüzü, dünya üzerinde acı çeken,
açlık çeken, yoksulluk ve yokluk çeken tüm insanların yüzüdür. Bitmiyor, Afrika
savaşların, kesintisiz şiddetin, salgınların, soykırımların, diktatörlerin,
teröristlerin, yolsuzlukların kıtasıdır. Her şeye rağmen Afrika umudun da
kaynağıdır. Kendine has ritmi, müziği, dansları, sanatları ve kültürleriyle saf
materyalizm kıskacındaki dünya düzenine de insanlık katmaktadır.
21’inci yüzyılda Afrika, son hidrokarbon yataklarının deposu,
rezervi olması sebebiyle de 21’inci yüzyıla egemen olan enerji lobisinin
kıskacı altındadır. Afrika’da olanları anlayabilmek için, bugüne kadar bulunan
ve bulunması olası fosil yakıt rezervlerini göz önüne koymalı ve Afrika
kıtasında yaşananları bu çerçevede değerlendirmelidir.
Sudan’daki gelişmeler bunun çarpıcı bir örneğidir. Kuzey Afrika’da
iki yıldır süre gelen, başında “bahar” diye tarif edilen ama şimdi sadece kaos,
kan ve gözyaşıyila ortaya çıkan gelişmeleri de hep
aynı çerçevede değerlendirmeliyiz.
Somali, enerji kaynaklarının geçiş noktası olarak stratejik öneme
haiz olmanın yanı sıra hem fosil yakıt rezervleri hem de komşu ülkelerdeki
gelişmeler sebebiyle büyük bir sıkıntıya muhataptır ve Afrika kıtasının tümünde
bu konular bir sükûnete kavuşmadıkça Somali ölçeğinde de bunlardan bağımsız bir
sükûnet ve istikrar görülmemektedir.
AKP iktidarı kendince bir yöntem tutturmuş ve hazırladığı eylem
planı çerçevesinde harekete geçmiştir. Somali’deki kıtlığa ve açlığa karşı
ülkemizde düzenlenen kampanyalar büyük ölçüde başarıya ulaşmış ve vicdanları
bir nebze olsun uyandırmıştır. Biz, bilindiği gibi, bugüne kadar Hükûmetin
faydalı icraatlarına her zaman destek verdik. Orada kim bir tek insanın dahi
olsa karnını doyuruyorsa Allah ondan razı olsun. Benim eleştirim yöntemle
alakalıdır.
Afrika ve dahi Somali artık sadece insani yardım istemiyor. Bu
yardımlar ne kadar gerekli olursa olsun bir müddetten sonra oradaki yapının
dışa bağımlılığını kronikleştiriyor. Bizim Türkiye olarak istediğimiz gerçekten
bu mu? Her şeyden önemlisi, Afrika’nın, Somali’nin bizden beklediği bu mudur? Yol
yapmak, hastane inşa etmek, okul açmak tabii ki olumludur, verimlidir ancak
asıl tıkanıklık giderilmedikçe bunlar nafile çabalar olarak kalacaktır. Yarın
cereyan edecek yeni bir iç savaşta hepsi yerle bir edilecek, toza dumana
karışacaktır. Suriye'de bunları yaşadık, Suriye örneğinde bire bir gördük.
Yani, bu politikaların ilk başta gayet olumlu olması, insanlarla iyi ilişki
içinde olmak neticeyi çözmüyor ve neticede, savaş, yaptığınız her şeyi yıkıyor.
Bu hafta pazartesi günü yapılan büyükelçiler toplantısında Sayın
Dışişleri Bakanı Afrika’da büyükelçilik adedinin arttığından ve bunun bir
başarı hikâyesi olduğundan dem vurdu.
Değerli milletvekilleri, şayet etkin dış politika büyükelçilik
adediyle ölçülebilseydi iki kutuplu dünyanın devi Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği çökmezdi. Şayet elçilikler ve etkin diplomasi meselelerin
tek çözümü olsaydı Amerika Irak’ta on bir yıl bataklıkta patinaj atmazdı,
Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da o üzücü olaylar yaşanmazdı ve onlara da muhatap
olmazdı. Meselenin özünü, insani boyutunu ve hepsinden önemlisi de orada hegemonların yapmak istediklerini dikkate almaksızın bunu
salt bir beşerî ilişkiye, hatta Müslüman dayanışmasına indirgerseniz işte bu
çözümün değil, yanlışın başladığı nokta olur. Ayrıca, diplomaside başarının tek
ölçütünün elçilik olduğunu düşünecek isek o zaman da Suriye’de, Mısır’da, hatta
İsrail’de de AKP iktidarı kendisini başarısız olarak ilan etmelidir ki bu da
aslında, az önce söylediğim gibi, büyükelçilikler başarıyı göstermediği gibi
bunun içinde de başarısızlıklar vardır ama sebepleri farklıdır.
Değerli milletvekilleri, hatırlarsınız, konuşmamın başında
“sınırsız kapitalizm” kavramını öne sürmüştüm. 2014 yılına geldik ve AKP
iktidarı 12’nci yılına girecek. Şimdiye kadar herhangi bir uluslararası platformda
kapitalizmin, serbest piyasanın belli birtakım kaidelere bağlanması gereğine
atıf yaptıklarını duymadım, görmedim. Kimse kusura bakmasın ama bizim yıllardır
anlatmaya çalıştığımız ve AKP’ye yönelttiğimiz eleştirilerin kalbinde de bu
zafiyet yatıyor, ufuksuzluk. AKP iktidarı iyi bir taklitçidir. İçeride sözüm
ona eleştirdiklerini dışarıda genel doğruları olarak vazetmekte ve yüksek
insani değerler olarak bunları ifade ederek farklı coğrafyalarda başarı elde
ediyormuş gibi davranmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu’da ve Afrika’da “presence”ımızı, yani mevcudiyetimizi etkin diplomasi kadar
Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetlerine bağlamaya çalışan AKP iktidarı,
21’inci yüzyılda iletişim ve çabuk haberleşme çerçevesinde uluslararası
platformda bunların bir kül olarak değerlendirildiğini göz ardı etmemelidir.
Yani içeride Türk Silahlı Kuvvetlerimizi ve mensuplarını hak etmedikleri bir
muameleye muhatap edeceksin ama uluslararası arenada da bu insanların moral ve
motivasyonuna bakmaksızın en üst seviyede performans göstermelerini talep
edeceksin. Vizyonu olan ve kararlı bir liderlik iddiasında bulunacaksın ama
verdiğin kararları kendin bozarak kendin tartışılır hâle getireceksin, bu
mümkün değil.
Geçtiğimiz temmuz ayında gene UNIFIL -Birleşmiş Milletlerin
Lübnan’daki barış gücü- ile ilgili buraya bir tezkere geldi. Bu daha önceden
verilmiş bir tezkereydi ve bunun da bir yıl daha uzatılması istendi. Burada
görüşüldü ve bu tezkerenin süresi bir yıl daha uzatıldı. Fakat bunun ardından
Türk Hava Yollarının 2 pilotu kaçırıldı aynı dönemde hatırlayacaksınız.
Bunların akabinde burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin UNIFIL kapsamında göreve
devam etmeyeceğini ve bu kararı da önceden aldığını iddia edip UNIFIL’deki Türk Silahlı Kuvvetleri görevini sonlandıracaksın.
Şimdi bunu neyle izah edeceksiniz? Bunun akılla, mantıkla bir alakası var mı
Allah aşkına? Tezkereyi uzatmasaydınız zaten problem halloluyordu. İşte bu gibi
davranışlar sizin karar vermedeki git gellerinizin
somut bir delili niteliğindedir. Keza, bahse konu Aden Körfezi’nde görev yapan
deniz kuvvetlerimizin komutanı görevini tamamlayıp yurda döndükten sonra
derdest davalar kapsamında tutuklanacak ve yargılamaya muhatap olacak.
Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul bu şahsın adı.
Şimdi bunu gazete haberlerinden gidelim. Sinan Ertuğrul ilk olarak
20 Mayıs 2011’de birinci Balyoz davası kapsamında ifade veriyor. Takipsizlik
kararı üzerine Tümgeneral Ertuğrul 31 Mayısta Somali’ye korsanlarla mücadele
etmek için giden Türk Deniz Kuvvetleri grubunda komutan olarak Marmaris’te Aksaz Deniz Üs Komutanlığından yola çıkıyor. Ertuğrul
görevdeyken ikinci Balyoz iddianamesi kabul ediliyor. 28 Haziran 2011’de
yayımlanan tensip tutanağıyla 6 generalle birlikte hakkında yakalama kararı
çıkarılıyor, Hükûmeti ortadan kaldırmaya eksik teşebbüs suçundan yirmi yıla
kadar da hapisle yargılanıyor.
Şimdi, bu görevleri verdiğiniz insanlara bunları yapıyorsunuz. Bütün bunları yaşadıktan sonra geçtiğimiz bir ay içerisinde hiçbir
somut veriye dayanmadan Sayın Başbakanın beyninin yarısı veya danışmanı -neyse-
belki de kendince Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensuplarının yeterince
cezalandırılmış olduğuna kanaat getirmiş olacak ki ortaya bir “kumpas” sözcüğü
atarak bu insanların yargılanmasında yanlışlar bulunduğunu ve yeniden yargılama
yolunun açılması gerektiğini ifade etti.
Buradan açıkça belirtmek istiyorum ki baştaki yargılama ne kadar
yanlış ne kadar hukuktan uzak ise veya kumpas idi ise bugün de bir danışmanın
beyanı ile deliller ortaya konulmadan ve bu deliller ışığında kumpas iddiaları
sübut bulmadan yapılacak yeni uygulamalar da o denli Anayasa’ya ve hukuka
aykırı olacaktır.
Değerli milletvekilleri, şunu memnuniyetle ifade etmeliyim ki
ülkemizde bütün bu yaşananlara rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri gerek yurt
içinde gerekse yurt dışındaki bu zorlu görevlerinde her şeye rağmen görevlerini
başarı ile yürütmektedirler. Bu vesileyle de hepsini Milliyetçi Hareket Partisi
olarak kutluyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Afrika’ya karşı bir
sorumluluğu var, bunu gönül rahatlığıyla kabul ediyoruz fakat bu sorumluluk
Türkiye’mizin tarihsel birikimleriyle uyumlu olmalıdır. Doğu Roma’dan başlayan
ve Osmanlı’ya varan köklü bir devlet geleneğimiz var. Afrika kıtası ve Somali,
demokrasiden, insan haklarından, ondan bundan evvel, devlet hakikatiyle
tanıştırılmalıdır. Kabilelerden, terör gruplarından, isyancılardan arındırılmış
bir Afrika, modern devlet mekanizmalarıyla buluşmuş bir Afrika önceliğimiz
olmalıdır.
Peki, bunu kim yapacak? Elbette AKP iktidarı değil. Mevcut AKP
yönetimi bizim devletimizin kurum ve kuruluşlarını parçalara ayırmaya
çalışırken başka ülkeleri beslemeye yeltenecek durumda değildir.
İmparatorluklar yadigârı olan Türkiye Cumhuriyeti devletini yolsuzluk, rüşvet
ve hukuksuzluk skandallarıyla sallayan bir iktidar yapısının Afrika’ya
getireceği, vereceği hiçbir ufuk sahibi, olumlu proje olamaz. Dünyaya ders
vermeden önce, yardım etmeden önce kendinize bakacaksınız, sizde de o kalibre
maalesef ki yok.
Her şeye rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi Somali ve Aden
Körfezi’ndeki Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin
uzatılmasıyla alakalı bu tezkereye olumlu oy verecektir.
Konuşmama son verirken yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkeş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Osman Faruk
Loğoğlu.
Buyurunuz Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 2014 yılına bu çatı altında çok iyi bir
başlangıç yapmadık. Bu çatı altında yaşanan sıkıntılar aslında toplumda,
ülkemizde yaşanan sıkıntıların bir yansıması oluyor ama bunlar inşallah yakında
bitecek diyoruz. Çünkü mart ayı sonunda seçimler var, yerel seçimler var, orada
göreceğiz ve Türkiye o seçimlerden sonra yeni bir döneme, daha ışıklı, daha
güçlü bir döneme girecek.
Efendim, konumuz, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
yaptığı görevin bir yıl süreyle uzatılması hususundaki tezkeredir. Bu tezkereye
ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Deniz Kuvvetlerimiz belirtilen bölgelerde 10 Şubat 2009 tarihinden
bu yana görev yapmaktadır. Bu görev Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu
bağlamda 2008 yılında aldığı karara dayanmaktadır. Türkiye'nin uluslararası bu
tür faaliyetlere katkılarının temel dayanağı, tek dayanağı daima Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin bağlayıcı kararları olmuştur. Bu itibarla, biz
geçen dönem de yaptığımız gibi, bu defa da bu tezkerenin bir sene daha
uzatılmasına ve Deniz Kuvvetlerimizin anılan bölgelerde faaliyet göstermesine
“evet” diyeceğiz. Fakat bu vesileyle ben dış politika bağlamında bazı konulara
da ayrıca değinmek istiyorum.
Birazdan, şahsı adına söz alacak olan çok Değerli Milletvekilimiz
Osman Korutürk Deniz kuvvetlerimizin durumuna ilişkin açıklamalarda
bulunacağından dolayı ben o konuya girmeyeceğim fakat biliyoruz ki, Deniz
kuvvetlerimize çok büyük haksızlıklar yapılmıştır, o konuda birazdan gereken
açıklamaları dinleyeceksiniz.
Ben, iki ana konuya temas etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi,
önceki gün Ankara’da açılışına katıldığım büyükelçiler toplantısı. Bunun 6’ncısı
yapıldı. Ben Dışişleri Bakanlığının bu faaliyetini olumlu, yerinde bulan bir
eski diplomatım fakat oraya Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu dinlemek için
değil, Dışişleri Bakanlığı teşkilatına, oradaki meslektaşlarımıza sahip çıkmak
için gittim. Nitekim, Dışişleri Bakanı Sayın
Davutoğlu’nun konuşmasını maalesef bitiremeden de oradan ayrılmak mecburiyetini
hissettim. Yine de Sayın Davutoğlu’nun konuşmasından bir iki bölüme değinmek
istiyorum çünkü Sayın Davutoğlu’nun konuşmasını dinlediğiniz zaman “Bu
Dışişleri Bakanı, hangi ülkenin Dışişleri Bakanıdır?” sorusunu sormaktan
kendinizi alamıyorsunuz. Öyle bir tablo çiziyor ki, hem Türkiye’de demokrasi
alabildiğine at koşturup ilerliyor hem ekonomimiz güçlü bir şekilde ilerliyor
hem de etkin bir diplomasi uygulayan, fevkalade başarılı bir dış politika
uygulayan bir Türkiye var. Hangi ülkede yaşıyor, hangi ülkenin dış
politikasından, demokrasisinden bahsediyor? Sadece hayret değil insanın dehşete
kapılmaması mümkün değil.
Ben şimdi, bir iki noktayı özellikle vurgulamak istiyorum. Sayın
Dışişleri Bakanı diyor ki: “Demokrasinin felsefik
temelini harekete geçirmek için yasakların ortadan kalkması gerekir. On iki yıl
süreyle -iktidarda bulunduğunuz- vatandaşın önündeki bütün yasakları kaldırmak
için çaba gösterdik. Türkiye bundan sonra da her türlü yasağa karşı mücadele
eden bir ülke pozisyonunu koruyacaktır.” Şimdi bunu duyduğunuz zaman sanki her
türlü yasağı kaldıran, gerçek anlamda demokrasiyi Türkiye’de tesis etmeye
çalışan bir iktidar var ama gerçeklere baktığınız zaman, Türkiye'nin
gerçeklerine baktığınız zaman ne görüyorsunuz? İfade özgürlüğü sürekli
kısıtlanan, medya özgürlüğünden, basın özgürlüğünden bahsedilemeyecek, yüzlerce
gazetecinin hapiste olduğu bir ülkeden bahsediyoruz; İnternet üzerine getirilen
yasaklar ve kısıtlamalardan bahsedilen bir ülkeden bahsediyoruz. Yasaklar
bağlamında uluslararası kuruluşların bütün ölçeklerinde, hangi alan olursa
olsun, Türkiye daima üst sıralarda yer alıyor. Buna mukabil, Dışişleri Bakanı
Davutoğlu diyor ki: “Biz öyle bir iktidarız ki yasakları durmadan
kaldırıyoruz.” Ben herhâlde şöyle anlamam gerekir diye düşündüm: Bugün
Türkiye'nin 1 numaralı gündem maddesi olan, hatta bana göre tek gündem maddesi
olan yolsuzluk ve rüşvet olaylarının üzerine gitmeyi yasaklayan bir ülke var
fakat bunun tersini söyleyen bir Dışişleri Bakanı var.
Öte yandan, “AK PARTİ Hükûmeti on yıl içinde hiçbir zaman hesap
vermekten kaçınmamıştır. Bu irademiz bundan sonra da sürecektir.” diyen bir
Dışişleri Bakanı var. Dışişleri Bakanı –hangi yüzle diyor bunu, bilemiyorum-
diyor ki: “Yargı bağımsızlığı esastır. Yargı bu anlamda yürütme ile arasına
mesafe koyarak kendi özgür tutumunu sergileyecek ama ikisi arasındaki
ilişkilerin flulaşması ve bu ilişkilerin
tanımlanmamış olması hem yürütme hem de yargıda ciddi sıkıntılar doğurur.” O
zaman ne yapıyor Sayın Bakan? Yürütmenin yargı üzerinde sultasını kurmak için
elinden gelen bütün çabayı hem iktidar partisi olarak hem de Dışişleri Bakanı
olarak gösteriyor.
Şimdi, hiçbir şeyin hesabını vermeyen AKP iktidarına ben
soruyorum: Uludere’nin hesabını verdiniz mi? Bu hâlâ gündemde olan, yapılan son
açıklamalarla üstü örtülmeye çalışılan çok ciddi bir konu. Vatandaşlarımızın kendi
ülkemizin kendi silahlı kuvvetleri tarafından katledildiği bir olayla karşı
karşıyayız.
Reyhanlı; Reyhanlı konusunda hesap verdi mi bu iktidar? Ellerinde
bir sürü bilgiler vardı, belgeler vardı, Sayın Başbakan açıkladı, nerede bu
bilgiler? Hiç Reyhanlı’dan bahis yok.
Afyon; Afyon’daki patlama… Nerede? Evet, bir mahkeme süreci devam ediyor
fakat Hükûmetten gelen gene hiçbir açıklama yok.
“Hesap verilebilir.” diyor, “Hesap veriyoruz." diyor; peki
Sayıştay raporları, bu çok ağır bir tartışma konusu oldu bu Mecliste. Fakat
iktidar partisi bunu da elinin tersiyle itip “Biz hesap veriyoruz, Sayıştay
raporlarında eksik yoktur." dedi ve bu milletin önünde hesap veremeyen hem
de milletin cebinden, alın teriyle kazandığı ücretlerden, kazançlarından
kesilen vergilerin hesabını veremeyen bir iktidar var. Bir de tabii, hesap
verilebilirlik konusunda her hâlde en son konuşacak parti Adalet ve Kalkınma
Partisidir. Çünkü bugün, biraz önce de belirttiğim gibi Türkiye'nin gündeminde
çok ağır, çok ciddi, çok kapsamlı yolsuzluk ve rüşvet iddiaları vardır. Bunun
da hesabını vermek istemeyen, bunu dış güçlere bağlayan, komplolara bağlayan
bir Hükûmet vardır. Demek oluyor ki Sayın Davutoğlu hesap verilebilirlikten
bahsederken Türkiye'nin gerçeklerinden bahsetmiyor.
İkinci değinmek istediğim husus, gene büyükelçiler konferansı
bağlamında; Sayın Başbakanın konuşmasını dinledim, televizyondan dinledim ve
gene hayretler içinde kaldım. Sanki Sayın Başbakan Türkiye Cumhuriyeti
devletini temsil eden büyükelçilere değil Adalet ve Kalkınma Partisi
kurultayına hitap ediyor. Öyle talimatlar veriyor ki büyükelçilere iç siyasi
meseleler hakkında “Gideceksiniz, büyükelçiler olarak, bulunduğunuz ülkelerin
yetkililerine Türkiye'de olup bitenleri anlatacaksınız, özellikle 17 Aralık
olaylarının Hükûmete karşı bir darbe olduğunu anlatacaksınız ve bu görevi sakın
ihmal etmeyin." diyor. Ben buna tehdit demiyorum ama hani arkası gelir
“Bunu yapmadığın takdirde, gidip yabancı ülkelerde 17 Aralığın bir darbe
olduğunu anlatmadığın takdirde, cezanı görürsün.” şeklinde, orada, gizli bir
tehdit havası da var.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçileri devleti temsil eder.
Elbette, devlet adına o millî iradeyi yürütme olarak uygulayan Hükûmetin
talimatlarını da yerine getirir. Ama Sayın Başbakan, tutup, Türkiye içinde çok
ciddi tartışmalara konu olan, bütün dünyanın, özellikle Batı dünyasının
dikkatini çeken bu yolsuzluk ve rüşvet olayları bağlamında, sanki,
bu, hakikaten, kendi dediği gibi, bir komploymuş, yabancı güçlerin ve onların
uzantılarının bu Hükûmeti, özellikle Sayın Başbakanı hedef aldığı yolunda
sabitleşmiş bir tablo var ve bu tablo bir devlet politikası olarak, bir devlet
ifadesi olarak büyükelçiler tarafından yerine getirilecek bir hususmuş gibi
takdim ediliyor. Buna hakkı yok Sayın Başbakanın.
Ben de zamanında büyükelçilik yaptım. O büyükelçilerin, içlerinden
nasıl ve ne kadar rahatsız olduklarını tahmin ediyorum ve ayrıca, diyorum ki:
“Sayın Başbakanın “Gidip, bunu yapacaksınız, 17 Aralığın bir darbe olduğunu
anlatacaksınız.” talimatı yerine getirilecek bir talimat da değildir, onu da
söyleyeyim. Ben büyükelçilik yapsaydım -buradan hani boş,
havaya kabadayılık yapmak istemiyorum, ama defalarca, hükûmetten talimatlara,
bunun yanlış olabileceği, eksik olabileceği şeklinde itirazlarımız olmuştur, bazen
kabul edilmiştir, bazen kabul edilmemiştir ama Türk iç siyasetinde, hele hele
yolsuzluk ve rüşvet konusunda Sayın Başbakanın bunun üstünü örtmek için
büyükelçileri alet etmeye çalışmasını ben çok yakışıksız buluyorum. Türk
diplomasi tarihinde hakikaten bu sözler bir kara leke olarak kalacaktır.
İnşallah, Sayın Başbakan bunu düzeltecek bazı şeyler bundan sonra
söyleyecektir.
Sayın Başbakan ayrıca bu konuşmasında diyor ki: “Biz okuma yazma
biliyoruz. Türkiye’deki gerçek manzarayı, muhataplarımıza doğruları
anlatmanızı, bu ihanet operasyonunu bozmak için daha fazla gayret sarfetmenizi bekliyoruz.” diyor. Şimdi yani bu hakikaten
kabullenilebilecek bir durum değil. Ben buradan meslektaşlarımın bakış
açılarını da görüyorum, karşımda oturan. İnşallah diyorum yani bu Dışişleri
Bakanlığı teşkilatını ve Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eden bu
büyükelçileri zan altında bırakacak bu talimat konusunda bir düzeltme yapılması
gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, kalan süremde ben iki konuya, dış politika konusuna daha
temas etmek istiyorum.
Bunlardan birincisi Suriye. Suriye hâlâ, maalesef, bir kan çanağı
hâlinde. Masum insanlar ölüyor, insanlar yerlerinden oluyor, insanlar
ülkelerinden kaçmak durumunda kalıyor. Fakat, bu arada
aynı zamanda Suriye konusunu gene Suriye halkının iradesine uygun bir biçimde
ve şiddeti sona erdirecek bir amaçla İsviçre’de bir konferans toplanması kararı
var. Bunun için Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri dışişleri bakanları
çalışıyorlar, bunun için Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin özel temsilcisi
çalışıyor. Herkes bir orta yol bularak bu konferansın başarıya ulaşması için
ellerinden geleni yapıyor. Peki Türkiye ne yapıyor?
Türkiye değil, AKP ne yapıyor? AKP, hâlâ Esad gidecek, Esad’ın gitmesi için ben
cephane gönderirim; bunu tırla gönderirim, bunu otobüsle gönderirim, bunu başka
yollarla gönderirim, bunu insani yardım malzemesi kisvesi altında gönderirim
diye savaşı körükleyen, oradaki insanların ıstırabını artıran bir çizgide ısrar
ediyor. Bu nasıl komşuluktur, bu nasıl insanlık anlayışıdır, bu nasıl hukuk
anlayışıdır; bunu herhâlde AKP’li milletvekillerin kendilerine sormaları
gerekir diye düşünüyorum.
Ben Adana Milletvekiliyim. Bütün bu ters olaylar, tuhaf olaylar,
tır olayı, otobüs olayları, hepsi Adana’da yer alıyor. Ben buna itiraz
ediyorum, Adanalı olarak itiraz ediyorum. Orada vali ne iş yapıyor, orada
emniyet güçleri ne iş yapıyor, orada MİT ne iş yapıyor? Çünkü MİT’in teşkilat
yasasında, bu kuruluşun bütün görevleri yurt içi bağlantılıdır, istihbarata
karşı koymaktır, istihbarat elde etmektir ama bugün Millî İstihbarat Teşkilatı
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun sultası altında olan dış politikasını yürütmek
için ikinci bir araç olarak kullanılan bir müessese hâline gelmiştir. Bu, MİT’i
zayıflatan, MİT’in itibarını düşüren ve MİT’i görev dışı alanlara iten bir
gelişme olarak bence çok sakıncalıdır çünkü MİT aynı zamanda kendisine ait
olmayan işlere koşulduğu takdirde bu, Türkiye’nin güvenliğini bire bir
etkileyen Millî İstihbarat Teşkilatının çalışmalarını, gücünü, oradaki morali
olumsuz etkileyecek bir tablodur.
Suriye bağlamında yine vurgulamak istediğim husus, Suriye’de eğer
çatışmalara son verilecek ve Suriye halkının kendi ülkelerinin kaderini
belirleyecek bir yol açılabilecek ise İsviçre’de Montrö kentinde yapılacak bu
konferansın başarılı olması için herkesin elinden geleni yapması lazımdır.
Bu bağlamda iki nokta önem taşıyor: Birincisi, Suriye
muhalefetinin toparlanması, hakikaten gerçek anlamda Suriye’de Esad rejiminin
baskıcı ve çok olumsuz, halkına zulmeden tavırları da dâhil olmak üzere
sıkıntılarına karşı çıkan güçlü bir muhalefetin bu Montrö’deki konferansa
gitmesi herhâlde büyük önem taşıyor; çünkü bu konferansa rejim katılacağını
açıklamıştır ama muhalefetin katılmadığı bir İsviçre konferansı, Suriye
konferansı herhâlde fazla bir sonuç sağlamayacaktır.
İkinci vurgulamak istediğim nokta; İran’ın, bölge ülkesi komşumuz
İran’ın, Suriye rejimi üzerinde çok önemli etkisi olan İran’ın bu konferansa
davet edilmesi keyfiyetidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Suriye
konusunda barış konferansı önerisi yaptık, ateşkes önerisi yaptık, kimyasal
silahların bertaraf edilmesi için öneriler yaptık. Ayrıca İran’ın bu konferansa
davet edilmesini ısrarla vurguladık. Neden? Çünkü Suriye üzerinde etkisi
vardır. İran’ın içinde olmadığı bir çözüm kalıcı olmayabilir ve İran bugün
Batı’yla ilişkilerini düzeltme çizgisinde, ekseninde bir politika izlemektedir.
O bakımdan İsviçre’deki konferansa katılması her açıdan yararlı olacaktır.
Son temas etmek istediğim nokta Irak. Şimdi, Türkiye öyle bir
bölgede yaşıyor ki çevremiz ateş çemberiyle çevrili. Suriye sıkıntılı, Irak
sıkıntılı, İsrail’le sıkıntılarımız var, Kıbrıs Rum yönetimiyle sıkıntılarımız
var; Ermenistan, 2015 yılı yaklaşıyor, onlarla sıkıntılarımız var. Yani Türkiye daralan bir çember içinde yer alan bir ülke ama bu
daralan çemberi ve etrafımızdaki ateşi söndürecek politikaları izlemek yerine
Irak’ta da yanlış politikalar izlemekte, Irak Bağdat Merkezî Hükûmetinin
husumetini, çok sert açıklamalarını üstüne çeken bir politika izlemekte; Kuzey
Irak’la ayrı petrol anlaşmaları imzalayarak komşumuz Irak’ın toprak
bütünlüğünü, ulusal birliğini tehlikeye sokan bir politika izlemekte.
Biz sürekli Hükûmete çağrı yapıyoruz. Yani dilimizde tüy bitti
fakat bunu dikkate alan bir Dışişleri Bakanı yok, bunu dikkate alan bir
Başbakan yok ama bunlar yapılmadığı takdirde Türkiye'nin ulusal çıkarları,
ulusal güvenliği, halkımızın huzuru, halkımızın refahı, hepsi olumsuz
etkilenecektir. Yanlış dış politikalar böyle kalıcı etkiler doğuran bir
alandır. O bakımdan biz her şeye rağmen diyoruz ki: Türkiye barıştan yana
olsun, Türkiye istikrardan yana olsun, Türkiye uluslararası toplum tarafından
yapılacak barış ve istikrar girişimlerine uygun hareket etsin.
Bu düşüncelerle hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Volkan Bozkır.
Buyurunuz Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle
mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında
görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin 5 Şubat 2013 tarihli ve 1031
sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması
maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tezkerenin gerekçelerini AK
PARTİ Grubu adına açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime öncelikle deniz haydutluğu ve korsanlık sorunuyla ilgili
kısa bir değerlendirme yaparak başlamak istiyorum. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve
Aden Körfezi’nin yıllık ortalama 22 bin ticari gemi geçiş kapasitesi önemli bir
unsurdur. Bu geçişler yıllık yaklaşık 1,8 trilyon dolar tutarındaki hacmiyle
dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 14’üne tekabül etmektedir. Aynı şekilde yıllık
yaklaşık 315 milyar dolar hacmiyle dünya petrol ihracatının yüzde 26’sına
karşılık gelmektedir. Avrupa’ya gelen petrolün yüzde 30’u, Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa’ya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerinin ise yüzde
18’i bu bölgeden geçmektedir. Anılan bölgeden geçen Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı gemi sayısı dış ticaret hacmimizdeki artışın doğal bir sonucu olarak
giderek artmaktadır. 2010 yılında bahse konu bölgeden geçiş yapan ticari gemi
sayımız 280 iken bu sayı 2013 yılında 1.168’e çıkmıştır. Dış ticaret hacmimizin
yüzde 20’sine tekabül eden yaklaşık 28 milyar ABD doları değerindeki ticaret
hacmi anılan bölgeden geçmektedir.
Görüldüğü üzere, korsanlık ve deniz haydutluğu eylemlerinin vuku
bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından
biri olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler
tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Aden Körfezi’nde, Somali kara
sularında ve açıklarında, Hint Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere yönelik
deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri sayıca azalsa da bir
uluslararası güvenlik meselesi olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Söz
konusu bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri hâlihazırda dört ayrı
çerçevede yürütülmektedir. Bunların birincisi NATO’nun Okyanus Kalkanı
Harekâtı, ikincisi Avrupa Birliğinin Atalanta
Harekâtı, üçüncüsü Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz
Kuvvetleri ve son olarak da millî kontroldeki gemilerdir.
Ülkemiz, yüce Meclisimizin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı
Kararı’yla 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren Birleşik Deniz Kuvvetleri
bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvveti’ne ve NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı’na katılmaktadır. Bu iki harekâtta dönüşümlü
olarak bir firkateyn görevlendirmiştir. Böylelikle uluslararası toplumun deniz
haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine destek sağlanmaktadır.
Ülkemiz bu çerçevede, 5 Mayıs-13 Ağustos 2009, 1 Eylül-29 Kasım
2010 ve 1 Eylül-11 Aralık 2012 tarihleri arasında CTF-151 komutanlığı görevini
üstlenmiştir. Keza, 7 Aralık 2011-7 Haziran 2012 tarihleri arasında da Okyanus
Kalkanı Harekâtı CTF-508’in komutanlığı görevini üstlenmiştir. CTF-151’in
komutanlığını üstlenmesiyle, NATO dışında, ilk defa denizde çok uluslu bir
koalisyon gücünün komutanlığı ülkemiz tarafından yürütülmüştür.
Ülkemiz, Okyanus Kalkanı Harekatı’na ve CTF-151’e bugüne kadar
toplam 14 fırkateynle destek vermiştir ve hâlihazırda
TCG-Gelibolu Fırkateyni, Okyanus Kalkanı Harekâtı’na iştirak etmektedir.
Bölgedeki Deniz Kuvvetleri unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı
2009 Temmuz ayından bugüne kadar icra edilen 26 operasyonda, toplam 179 deniz
haydudu etkisiz hâle getirilmiştir. Çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve
refakat sağlanmıştır ve yapılan saldırı girişimleri engellenmiştir.
Bölgede görev icra eden fırkateynlerimiz,
Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin yanı sıra Türk Kızılayı adına insani yardım taşıyan gemilerin emniyetli
geçişlerinin sağlanması için de her türlü tedbiri almakta ve gerekli
koordinasyonu sağlamaktadır. Bu çerçevede 2013 yılında Somali’deki kuraklık
nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı, Türk Kızılayı
adına, Somali’nin başkenti Mogadişu’ya insani yardım taşıyan 5 ticari gemiye,
bölgede görevlendirilen fırkateynimiz refakat etmiş
ve anılan gemilerin emniyetli intikalleri sağlanmıştır.
Aden Körfezi’nde Somali kara sularında ve açıklarında ve Hint
Okyanusu’nda deniz haydutları ve korsanlar tarafından bugüne kadar 5 Türk
bayraklı veya Türkiye bağlantılı gemi kaçırılmış, müteakiben serbest
bırakılmıştır.
Bölgede icra edilen askerî harekât ve ticari gemilerin aldığı
koruyucu tedbirler sayesinde, 2010 Mart ayından bu yana Türk bayraklı veya
Türkiye bağlantılı herhangi bir ticari gemi kaçırılmamıştır. Son bir yıl
içerisinde de Türk bayraklı veya Türk bağlantılı herhangi bir ticari gemi
bölgede saldırıya uğramamıştır, sadece Türk bayraklı ve Türk bağlantılı 5 gemiye
saldırı teşebbüsünde bulunulmuş, ancak bu girişimler başarıya ulaşmamıştır.
Bununla birlikte, Malta bayraklı Türk Genel Denizcilik firmasına
ait ve personeli Hintli olan Cotton isimli tanker,
deniz haydutluğuyla mücadele harekâtı icra edilmeyen Afrika’nın batısındaki
Gine Körfezi’nde Gabon açıklarında deniz haydutları tarafından 15 Temmuz 2013
tarihinde kaçırılmıştır ve 24 Temmuz 2013 tarihinde ancak serbest
bırakılmıştır.
Söz konusu saldırı, Aden Körfezi ve Somali açıklarında alınan
güvenlik önlemlerinin bir sonucu olarak korsanlık faaliyetlerinin son dönemde
Afrika’nın batısına, özellikle de Gine Körfezi’ne kayma eğilimine girdiği
yönünde değerlendirilmektedir.
Deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygunla mücadelede
uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem atfediyoruz. Bu
alandaki çabaları da başından beri destekliyoruz. Türkiye, Birleşmiş Milletler,
NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen
çalışmalara aktif olarak katılmaktadır ve katkıda bulunmaktadır.
Uluslararası toplumun, Somali açıklarındaki korsanlık ve deniz
haydutluğuyla bu ülkenin kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü
mücadelenin temel hukuki dayanağını oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararlarının süresi, son olarak 18 Kasım 2013 tarihinde bir yıl daha
uzatılmıştır. Diğer yandan Somali Cumhuriyeti’nin 13 Ocak 2009 tarihli kararı
Türk gemilerine, Somali ana karası açıklarındaki tüm sularda -kara suları
dâhil- deniz haydutluğu silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin
müdahalede bulunma yetkisi vermektedir. Söz konusu yetki Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin her yıl kabul ettiği uzatma kararlarıyla da
yenilenmektedir.
Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı çerçevesinde
bölgede görevlendirilen deniz kuvvetleri unsurlarının, deniz haydutları ve
silahlı soygun icra eden kişilere yönelik Somali toprakları üzerinde herhangi
bir kara harekatında görevlendirilmediğini de burada önemle vurgulamak
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, Güvenlik
Konseyinin 1851 sayılı kararı çerçevesinde korsanlıkla etkin mücadele amacıyla
oluşturulan Somali Kıyıları Açıklarında Korsanlıkla Mücadele Temas Grubuna da
kurucu üye olarak katılmıştır. Ayrıca, söz konusu temas grubu tarafından,
Somali açıklarında korsanlıkla mücadele eden devletlerin inisiyatiflerini
destekleme amacıyla tesis edilen emanet fonuna 50 bin dolar başlangıçta katkı
sağlamıştır. Bu çerçevede, anılan fonun kurul üyeliğini de yapmıştır. 2013
yılında söz konusu fona 100 bin Amerika Birleşik Devletleri doları ilave katkı
yapılmıştır.
Eritre, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Somali’yi içeren Afrika Boynuzu
bölgesi, uzun yıllardır barış ve istikrardan yoksun, devletler arası ve
kabileler arası çatışmalara sahne olan ve bu gelişmeler nedeniyle uluslararası
camianın gündeminde yer almaya devam bir coğrafyadır. Orta Doğu ve Körfez’e
yakınlığı, Afrika Boynuzu’nu, Afrika kıtasının
stratejik bölgelerinden biri hâline getirmiştir. Tarihte, dünyanın güçlü ülkelerinin
ilgi odağında tutmuştur ve ihtilaflara sahne etmiştir. Sömürgeci ülkelerce
çizilen Afrika Boynuzu’ndaki ülkelerin sınırı,
bugünkü sorunların da temelini oluşturmaktadır.
Bu anlayışın tersine, Osmanlı İmparatorluğu, Doğu Afrika’ya
yönelen sömürgeci ülkelere karşı daha 16’ncı yüzyılda bölgeye deniz seferleri
gerçekleştirmeye başlamıştır. Tarihte ve günümüzde, Türkiye, Batı sömürgeci
anlayışını hiçbir zaman benimsememiştir. Türkiye’nin yaklaşımı, bölge insanının
barış içinde kalkınması için çaba sarf etmek istikametindedir. Türkiye, eski
Osmanlı coğrafyası olan Afrika Boynuzu bölgesindeki ülkelerle bugün de yakın
ilişkiler içinde bulunmaktadır. Siyasi ve ekonomik ilişkiler, kökenleri geçmişe
uzanan ortak tarih ve kültür zemininde her geçen gün gelişmektedir.
Daha geniş açıdan baktığımızda da Sahra’nın güneyindeki Afrika
(SAGA) ülkeleriyle ilişkilerimizin güçlendirilmesi ve bölgeye yönelik
hedeflerimiz doğrultusunda bu ülkelerdeki mevcut temsilciliklerimizin sayısının
artırılmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda, Afrika politikamızın
uygulanmasında önemli rol üstlenen yeni büyükelçiliklerimizin faaliyete geçmesi
sağlanmıştır ve SAGA ülkelerindeki toplam büyükelçilik sayımız 35’e
yükselmiştir. Tabii, Afrika’ya açılım politikamızla sağlanan büyümenin önemli
bir göstergesi de bu adımlarımızın karşılıksız kalmamasıdır. Afrika ülkeleri de
2008 başında 10 olan Ankara’daki büyükelçilik sayısını, 2013 yılında 27’ye
yükseltmiştir.
Ülkemiz, Afrika ülkeleriyle ulaşım imkânlarını da geliştirmek, iş
adamlarının karşılıklı olarak birbirleriyle temaslarını kolaylaştırmak,
Türkiye’nin Afrika halklarının dünyaya ulaşımında bir kavşak noktası olmasını
temin etmek ve halklar arasındaki bağlantıların güçlendirilmesini teminen Türk Hava Yollarının Afrika’ya uçuşlarının
sayısının artırılmasını da teşvik etmektedir. Türk Hava Yolları, hâlen
Afrika’da, 23 ülkede 38 noktaya uçmaktadır. Böylece, Türk Hava Yolları
Afrika’yı dünyaya bağlayan başlıca uluslararası hava yolu şirketlerinden birisi
hâline gelmiştir. Keza, Afrika kıtası genelinde, kalkınma ve teknik yardım
sağlanması alanlarında önemli bir dış politika aracı olan TİKA’nın, Kenya ve
Somali dâhil, kıtada hâlen 9 ofisi bulunmaktadır.
Afrika Boynuzu’ndaki sorunların… Merkezî
hükûmetlerin güçlendirilmesi, demokrasi geleneğinin yerleştirilmesi, halkın
eğitiminin ve sosyal refahının artırılması, ekonomiyi ve altyapıyı
iyileştirecek yatırımlara ağırlık verilmesi orta ve uzun vadede daha başarılı
ve kalıcı sonuçlar elde edilmesini kolaylaştıracaktır.
Bu çerçevede Hükûmetimiz, korsanlık ve deniz haydutluğuyla
mücadelede sürdürdüğü çabalara paralel olarak Somali’ye yardımlarını da hız
kesmeden devam ettirmektedir. Zira, korsanlık
meselesinin asıl çözümü denizde değil karadadır. Korsanlık meselesinin çözümü,
ancak Somali’nin iç düzeninin sağlanması, refah ve huzura kavuşturulmasıyla
mümkün olabilecektir.
Bu gerçekten hareketle, Somali politikamızda Somali’yi
uluslararası gündemin bir parçası hâline getirmek, insani yardım, kalkınma ve altyapı projeleri,
siyasi uzlaşma, güvenlik ve askerî alanlarında destek vermek Somali
stratejimizin de önemli unsurlarıdır.
Bu çerçevede, Sayın Başbakanımızın Ağustos 2011’de Somali’ye
gerçekleştirdiği ziyaret, Somali’yle ilişkilerimizde ve Somali’nin yeniden
uluslararası gündemin odak noktasına yerleştirilmesinde önemli bir dönüm
noktası olmuştur. Mogadişu Büyükelçiliğimizin Kasım 2011’de yeniden açılması ve
Mart 2012’de Türk Hava Yollarının Mogadişu seferlerine başlaması da Somali’nin
yalnızlığının kırılmasına ve uluslararası toplumla bütünleşmesine hizmet eden
adımlar olmuştur.
Türkiye şimdiye kadar Somali’ye insani ve ekonomik kalkınma
alanında 300 milyon dolar yardım yaparak en önemli katkıyı sağlayan ülkelerden
birisi hâline gelmiştir. Türkiye olarak, Somali’nin geleceğinin
şekillendirileceği bu dönemde Somalili kardeşlerimizin yanında yer almaya,
onları desteklemeye ve yeniden kalkındırmaya yönelik çalışmalarımıza da devam
edeceğiz.
Bu çerçevede, Mogadişu Havaalanı’nın ve Mogadişu Limanı’nın
işletmesinin Türk şirketlerine verilmesinden de memnuniyet duymaktayız.
Görüleceği üzere, bir yandan korsanlıkla mücadeleye katkıda bulunurken bir
yandan da korsanlığa karşı olumsuzlukların ortadan kaldırılması amacıyla
Somali’ye yönelik kapsamlı bir strateji izlenmektedir.
Sözlerime son vermeden önce benden önceki sayın
konuşmacının değindiği bazı hususlarla ilgili görüşlerimi de sizlerle paylaşmak
istiyorum: Sayın konuşmacı kendisinin de davetli olduğu Büyükelçiler Konferansı
vesilesiyle televizyon kameralarının önünde Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın
Başbakanımızın, Sayın Dışişleri Bakanımızın merkezde ve yurt dışında görevli
200 büyükelçiye hitaben yaptığı konuşmalardan başka bir sonuç çıkarmış
durumdadır. Şöyle ki: Sanki gizli bir toplantıda
Sayın Başbakanımız büyükelçilere bir talimat veriyor, büyükelçiler de bu
talimatı almaktan öte, bu talimatı yerine getirmedikleri takdirde başlarına
sıkıntılar geleceği şeklinde bir yorumda burada bulunuyor. Şimdi, tabii, daha
önce Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı, Washington, Kopenhag Büyükelçiliği gibi
çok önemli görevlerde bulunmuş olan sayın konuşmacının, bir hükûmetin, bir
başbakanın nasıl talimat vereceğini iyi bilmesi gerekir. Talimat televizyon
önünde, herkesin izlediği toplantılarda verilmez. Talimat, çağrılır büyükelçi
veyahut da herhangi bir devlet memuru, ona yüz yüze veya gruplar hâlinde
verilir, o devlet memuru ve büyükelçi de bu talimatı uygular veya uygulamaz. Bu, tabii, hükûmetle bürokratın ilişkisinin bir tezahürüdür ancak
bir Büyükelçiler Konferansı’nda, yurt dışında ve merkezde görevli 200
büyükelçimizin son derece onore edildiği ve içinde
yaşadığımız bölgede, dünyada çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde
çeşitli bakanlarımızın, çeşitli yetkinlerimizin büyükelçilerimizle yüz yüze bu
konulardaki gelişmeleri paylaşmasına imkân veren böylesine önemli bir
toplantıdan böylesine bir sonuç çıkarılmış olmasını da gerçekten üzüntüyle
karşılıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle
Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının
10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla
belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 5 Şubat 2013
tarih ve 1031 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 10 Şubat 2014
tarihine kadar bir yıl daha uzatılan korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı
soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ve
mücavir bölgelerde 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez
daha uzatılması ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından
yapılması için hazırlanan Hükûmet tezkeresine AK PARTİ Grubu olarak olumlu oy
vereceğimizi belirtiyorum ve yüce Meclisimizi saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozkır.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürk.
Buyurunuz Sayın Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, grubumuz adına konuşan milletvekili
arkadaşımız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Aden Körfezi’ndeki Türk Deniz
Kuvvetleri unsurlarının Somali kara sularındaki görev süresinin bir yıl daha
uzatılmasına bizim olumlu oy vereceğimizi söyledi. Olumlu oy vermemizin
sebepleri içerisinde, bu görevin Türkiye’nin Birleşmiş Milletler içerisindeki
görünürlüğünü ve katkısını artırması, Türkiye’nin önemli bir ortağı olduğu NATO
içerisindeki katkısını artırması ve güçlendirmesi olduğunu söylemeye sanıyorum
gerek yok. Bunlar, son derece önemli görevlerdir ve Türkiye’nin Birleşmiş
Milletlere, uluslararası diğer kuruluşlara katkısını silahlı kuvvetleri
vasıtasıyla, güçlü silahlı kuvvetleri vasıtasıyla sağlaması, vermesi istenen
bir şeydir. Türkiye, 1990’ların ortalarında barış gücü ve barış harekâtları
içerisine girdi. Yani, soğuk savaşın bitmesinden sonra, barış koruma ve barış
kurma faaliyetleri başladıktan sonra Türkiye bir süre bu kuruluşlara katkıda
bulunmamıştı ama 1990’larda -hatırlıyorum- Sayın Hikmet Çetin’in Dışişleri
Bakanı olduğu dönemde Somali’yle başladı ve daha sonra gelişti, genişledi.
Genelkurmay Başkanlığında bu konuyla ilgili birimler kuruldu, bu konuyla ilgili
birlikler yetiştirildi. Bugün, Deniz Kuvvetlerimizin Aden Körfezi’nde görev
yapan birlikleri de bu şerefli görevi yapıyorlar.
Bu şerefli görevi yapıyorlar, yalnız, Türk Deniz Kuvvetlerinin,
Türk Kara Kuvvetlerinin, Türk Hava Kuvvetlerinin komuta kadrosunda çok ciddi
eksiklikler var. Silahlı kuvvetlerimizin komuta kadrosu geçtiğimiz dönemde
hukuk zorlamaları suretiyle fevkalade rencide edildi, tutuklandı, hüküm giydi.
Öyle konularda hüküm giyenler oldu ki; mesela, çok değerli bir amiralimiz, bir
kurmay albay olarak komuta ettiği Gelibolu Gemisi’yle bir NATO görevi
içerisinde Hayfa Limanı’nı ziyaret ederken, aynı tarihte kendisine atfedilen ve
Ankara'da işlediği söylenen, bir brifingde bir sunum yapmış olmak suçundan on
altı sene hapis yedi. Bu arkadaşımız bu tarihte kurmay albay olarak Gelibolu
Gemisi’yle Hayfa Limanı’nda ve Hayfa Limanı’nda o geminin içerisinde fotoğrafı var,
yanında da o tarihteki Tel Aviv Büyükelçisi, şu andaki Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu. Feridun Sinirlioğlu'nun mahkemeye şahit olarak çağrılması talebi
mahkeme tarafından duymazlıktan gelinmiş. Feridun Sinirlioğlu
gelse, "Evet, bu resimdeki benim, tarih şudur, o tarihte bu gemi komutanı
da bu subaydır." dese mahkûm edecek hukuki zemin ortadan kalkacak.
Şimdi, Deniz Kuvvetlerimizin durumu diğer üç kuvvetten daha da
vahim. Sayılara baktığınız zaman, 2012 yılı 30 Ağustos Şûrası itibarıyla
baktığınızda, Kara Kuvvetlerinde her 7 generalden, Hava Kuvvetlerinde her 5
generalden, Deniz Kuvvetlerinde her 2 amiralden biri cezaevinde. Böyle olduğu zaman, bu,
bizim onay vereceğimizi
söylediğimiz "Uluslararası camiaya katkıdır." dediğimiz görevleri
yapacak birliklerimizin komuta kadrosu kalmıyor, ortadan kalkıyor. Bugün,
birçok birliklerdeki subaylıklar vekâletle bir alt rütbeyle götürülüyor. Böyle
bir şeyin olması istenen bir şey değil arkadaşlar.
Sonra, aynı zamanda Sayın Başbakanın Başdanışmanı sıfatını da
taşıyan bir milletvekili arkadaşımız "Silahlı kuvvetlerimize kumpas
kuruldu." diyor. Kumpası kuranlar –kim kurduysa- sizin katkınız olmadan mı
kurdu? Şu Mecliste o kumpası kuranların kaç tanesinin oyu var? Burada, bir gece
yarısı 26 Haziran 2009 günü çıkartılan kanunla o kumpasın altyapısını sizler
sağlamadınız mı?
Şimdi, bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok ciddi şekilde
düşünmesi lazım. “Özel yetkili mahkemeler” denilen garabetin mutlaka ortadan
kaldırılması lazım ve “özel yetkili mahkemeler” denilen garabetin yargılayıp
hukuksuz olarak hüküm giydirdiği kimselerin de muhakemelerinin yenilenmesi
lazım. Bu, bugünlerde çok konuşulan bir konu; sizlerin de, birçok arkadaşınızın
da beyanlarını duyuyorum ama bu konu bizim açımızdan çok yeni bir konu değil.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim “Demokrasi ve Özgürlük Manifestosu” adını
verdiğimiz manifestonun 9’uncu maddesinde özel yetkili mahkemelerin
kaldırılması gerektiğini söylüyoruz, 10’uncu maddesinde de biz bu
yargılamaların yenilenmesi gerektiğini söylüyoruz. Bugün bu noktaya geldik, bu
nokta üzerinde durmamız lazım.
Türk Deniz Kuvvetleri, Türk Hava Kuvvetleri, Türk Kara Kuvvetleri
memleketimizin, milletimizin iftihar etmesi gereken çok ciddi kurumlardır. Bu
kurumların bugün silah ve donanımı son derece ileri bir düzeydedir ama silah ve
donanım komuta kadrosu olmadığı zaman bir işe yaramaz. Silah ve donanım
hesaplarını yapanlar, silah ve donanımdan önce komuta kontrol sistemlerine ve
komuta kontrol imkânlarına, ayrıca da komuta kadrolarına bakarlar; bu konunun
üzerinde ciddiyetle durmamız lazım.
Aden Körfezi’ndeki gemilerimize başarılar diliyoruz. Aden
Körfezi’nde görev yapacak olan subaylarımıza, astsubaylarımıza, erbaşlarımıza,
erlerimize ve sivil personelimize başarılar ve salimen o görevden dönmelerini
diliyoruz. Ama bu konunun da üzerinde bütün arkadaşlarımızın ciddiyetle
durmasını bir kere daha burada ikaz etmek istiyoruz.
Arkadaşlar, biraz önce iki sayın hatip, benden önce konuşan
değerli meslektaşım ve daha önce konuşan Sayın Türkeş, Büyükelçiler
Toplantısı’ndan bahsettiler. Büyükelçiler Toplantısı önemli bir toplantıdır;
Fransa’nın çok uzun zamandan beri yapmakta olduğu, bizim de bir süreden beri
geleneksel hâle getirdiğimiz bir toplantıdır ama ne yazık ki bu Büyükelçiler Toplantısı
her seferinde bir tatsızlıkla, bir skandalla sarsılmaktadır. Bakın, bir
tarihte, Yunanistan Başbakanı iken Sayın Papandreu’yu
Erzurum’a getirip orada Yunan televizyonları ve kameraları önünde Yunanca
olarak Yunan tezlerini, Kıbrıs’taki konumlarını, Türkiye’nin haksızlığını,
vesaireyi açık açık kendi halkına doğru anlatmasına imkân tanıdık. Niye yaptık?
Böyle bir şey olabilir mi? Yunanistan’la Türkiye arasında bu konular dururken,
Yunan Başbakanın Türkiye’ye bu konferansa çağrılmasının manası nedir, bunları
söylesin diye? Ben burada Papandreu’yu muaheze
etmiyorum, bizim Başbakanımızı da Yunanlılar çağırsa aynı şeyi yapar, maksat
çağırmamak.
İsviçre Dışişleri Bakanını çağırdık. İsviçre Dışişleri Bakanı,
Ermeni soykırımı iddialarını yadsımayı suç sayan yasanın meclisten
geçirilmesine önayak olan bir insan. Onun pozisyonunu bugün Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi geriye çevirdi, tersine çevirdi. Onu niye getirtiyoruz? O
niye kalkıp da geliyor Dışişleri Bakanlığının değerli büyükelçilerinin
karşısında ileri geri konuşabiliyor? Bu defa da İslam İşbirliği Teşkilatının
yeni Başkanı, Genel Sekreteri geldi, akla hayale gelmeyecek şekilde insanların
yönelimlerini kahve falından bakarak “Şekerli içerse şöyledir, sade içerse
böyledir.” şeklinde gayet müptezel, seviyesiz birtakım imalarda, ihsaslarda
bulundu. Niye getirtiyoruz arkadaşlar bu şahsı? Dışişleri ciddi bir teşkilat,
büyükelçiler buraya geldikleri zaman, demin Sayın Bozkır’ın da söylediği gibi,
bütün konuları paylaşabilmek lazım. Bu vesileyle, Sayın Bozkır’ın Sayın
Başbakanın büyükelçilere hitaben söylediği şeylerin talimat olmadığını
söylemesinden dolayı duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Böyle bir
talimatın verilemeyeceğini demek ki Bozkır biliyor, onun için “Bu, talimat
değildir, bir sohbettir.” dedi. Sohbet de olmaz, talimat da olmaz çünkü bir
siyasi partinin kendi pozisyonunu, kendi görüşlerini dışarıda yayması devletin
memurlarından istenemez. Resmî olarak istenecek olursa yazılı emirle istenir. O
yazılı emrin de çok ciddi mesuliyeti vardır, Yüce Divana kadar da yolu vardır.
Büyükelçiler Toplantısı’nın bundan sonra biraz daha dikkatle ele
alınmasını diliyor, bu vesileyle, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, Hava
Kuvvetlerine ve Deniz Kuvvetlerine ve yurt dışında temsil görevini yapan bütün
askerî personelimize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bu konunun peşinde olduğumuzu bir kere daha hatırlatıyorum. Bu
konunun peşinde olmayan diğer partilerden, daha doğrusu iktidar partisinden bu
konunun peşine düşmesini rica ediyorum. Bir an evvel haksızlıklara son
verilmesini istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korutürk.
Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu eylemleriyle mücadele kapsamında,
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine
ilişkin, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 5 Şubat 2013 tarihli ve 1031 sayılı
Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla
verilen tezkerenin gerekçelerini açıklamak üzere Hükûmet adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda artan ticaret
hacmine paralel olarak dünya deniz ticareti önemli bir artış göstermiş olup
hâlihazırda dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ı deniz yoluyla yapılmaktadır.
Deniz yoluyla bu ticareti sürdürebilir kılmak için mutlaka deniz güvenliğinin
de, seyir güvenliğinin de sağlanması gerekmektedir. Ancak, dünyanın çeşitli
bölgelerinde yer alan önemli su yolu geçişlerinde gemilere saldırılar artmakta,
deniz haydutluğu da yıllar sonra tekrar ortaya çıkmakta. Bu da deniz
haydutluğunun uluslararası toplumun gündeminde ilk sıralarda yer almasına sebep
olmuştur.
Siyasi istikrarsızlık ve fakirlik gibi nedenlerden kaynaklanan bu
saldırılar, uluslararası ticareti ve seyrüsefer emniyetini ciddi şekilde tehdit
etmektedir. Deniz haydutluğunun sebep olduğu ekonomik zarar her yıl milyarlarca
doları bulmakta, Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz
yoluyla da intikalini güçleştiren söz konusu yasa dışı eylemler, bir küresel
güvenlik meselesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Deniz haydutluğu, uluslararası
deniz hukukunda ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde
uluslararası bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu temel hukuki çerçeveye de uygun
olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Somali geçici Hükûmetiyle iş
birliği içinde Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere gerekli tüm önlemlerin alınması
bakımından yetki vermiştir. Bu amaçla, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere
çeşitli uluslararası örgütler Somali sahillerindeki deniz haydutluğuyla
mücadeleye başlamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilk olarak 2008
yılında aldığı ve müteakiben her yıl uzattığı kararlarla, deniz haydutluğuna
karşı uluslararası toplumun eş güdüm içerisinde mücadele yapmasının meşruiyet
zemini güçlendirilmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili
kararlarının süresi son olarak 18 Kasım 2013 tarihli ve 2125 sayılı Karar ile
bir yıl daha uzatılmıştır.
Somali’de kamu düzeninin sağlanamamış olması, deniz haydutlarının
ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet
göstermeleri, bunların tutuklanıp yargılanmaları konusunda karşılaşılan
sorunlar da bu meselede etkin bir mücadele yapılmasını zorlaştırmaktadır. Ülke
olarak uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket
etmesini, etkin tedbirler almasını ve uygulamasını gerekli görmekteyiz. Hiçbir
ülke tek başına bu deniz haydutluğuyla baş edemez. Dolayısıyla, uluslararası iş
birliği şarttır. Uluslararası güçlerin birleştirilmesi, bir arada hareket
edebilecek bir hâlde yapılandırılması da gereklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, burada sadece
uluslararası yabancı ülkelerin ticaret gemileri sefer yapmamakta, ülkemizin de
ticaretinin önemli bir kısmını sağlayan gemilerle de Somali Aden Körfezi’nde ve
Somali havzasında Türk ticaret gemileri de bölgede geçiş yapmaktadır ve Türk
dış ticaretinin yaklaşık yüzde 20’si Aden Körfezi geçişli deniz ticaretiyle
gerçekleştirilmektedir. “Aden Körfezi’nde ne işiniz var?” denildiğinde,
muhakkak ki uluslararası toplum içerisinde bir görünürlülük
ve Birleşmiş Milletlerin sorumlu bir üyesi olarak üzerimize düşen, dünyada
barış ve esenliği sağlama yolunda bir katkıda bulunmamız beklenebilir. Biz bunu
yerine getireceğiz. Ama bunun yanında, ülkemizin de ticaret yollarının yüzde
20’si burada gerçekleşmekte. Dolayısıyla, buranın bir sulha kavuşması, esenliğe
kavuşması doğrudan ülkemizin menfaatinedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede deniz haydutluğuyla
mücadele faaliyetleri, hâlihazırda NATO Okyanus Kalkanı Harekâtı, Avrupa
Birliği, ABD önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri vesair
ülkelerin kendi kontrolündeki gemiler vasıtasıyla olmak üzere dört unsur
tarafından yerine getirilmekte. Bu kapsamda orada sadece Türkiye yok; Japonya
var, Çin var, Rusya var, Hindistan var, Güney Kore var, Malezya var, Amerika
var, İngiltere var, Kanada var, Avustralya var, yaklaşık 30’dan fazla ülke
orada bulunmakta. Dolayısıyla, o ülkelerin orada bulunma gerekçesi ne ise,
bilin ki onların o gerekçesinden çok daha fazlası Türkiye için de söz
konusudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Somali Cumhuriyeti’nin 2009
yılında aldığı kararla Türk gemilerine, Somali ana karası açıklarındaki tüm
sularda deniz haydutluğu, silahlı soygun olaylarına karşı fark gözetmeksizin
müdahalede bulunma yetkisi verilmektedir.
Ülkemiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat 2009 tarihli ve
934 sayılı Kararı ile Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz Görev Grubu
emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği fırkateynler
vasıtasıyla deniz haydutluğuyla mücadeleye destek vermektedir. Bu kapsamda,
2009, 2010 ve 2012 yıllarında 3 kez Görev Kuvveti Komutanlığı görevini, 2012
yılında 1 kez Okyanus Kalkanı Harekâtı Komutanlığı görevini Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kendi amiralleri tarafından deruhte etmiştir.
Görev Kuvveti Komutanlığının üstlenilmesiyle ülkemiz tarafından
NATO dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığı da
yine bizim komutanlarımız tarafından yürütülmüştür. Ülkemiz, Görev Kuvveti ve
Okyanus Kalkanı Harekâtına kadar, bugüne kadar 14 fırkateynle
destek vermiştir. Mevcut durum itibarıyla Görev Kuvveti tarafından bölgede
yürütülen Okyanus Kalkanı Harekâtına iştirak etmekte olan Gelibolu Fırkateyni’yle deniz haydutluğuyla mücadele harekâtına
devam edilmektedir.
Harp gemilerimiz tarafından Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı
ticaret gemilerinin bölgeden emniyetle geçişlerinin sağlanmasına yönelik her
türlü tedbir alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir. Bu çerçevede; ticaret gemilerinin deniz haydutluğuna karşı uygulamaları
gereken tedbir ve ikazların bölgedeki gelişmelerin takip edilerek
güncellenmesine ve denizcilik sektörüne duyurulmasına, ticaret gemilerinin
bölgeden geçişlerinin takip edilerek ticaret gemilerimizin askerî konvoylara
dâhil olmalarının koordine edilmesine, bölgede harekât icra eden diğer
ülkelerin deniz kuvvetlerine ait gemilerle yakın iş birliği içerisinde
bulunarak Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması
maksadıyla yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam edilmekte.
Burada sadece Türk bayraklı gemiler korunmamakta, Türk
vatandaşlarının çalıştığı başka ülke gemilerinin de bu deniz haydutluğu
saldırılarına karşı korunması da amaçlanmaktadır. Ayrıca, Somali’de kuraklık
nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı Türk Kızılayı
adına Mogadişu Somali’ye insani yardım taşıyan gemilere de bölgede
görevlendirilen fırkateynlerimiz refakat ederek
emniyetli olarak varış limanına intikali sağlanmaktadır.
Bölgede görev yapan fırkateynlerimiz
tarafından deniz haydutlarına karşı son bir yıl içerisinde toplam 6 deniz
haydudu, 2009 Temmuz ayından bugüne kadar icra edilen 29 harekâtta ise
toplam 179 deniz haydudu yetkililere teslim edilmiş, çeşitli ülkelere
ait gemilere koruma ve refakat sağlanmış ve yapılan saldırı girişimleri de
engellenmiştir. Alınan tedbirler, bölgedeki diğer komutanlık ve mahalli
makamlar ile yürütülen koordinasyonlar neticesinde son bir yıl içerisinde
toplam 27 yabancı bayraklı geminin saldırıya uğramasına rağmen, Mart 2010
tarihinden itibaren bugüne kadar Türk bayraklı hiçbir ticari gemiye saldırı
vuku bulmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali
açıklarında deniz haydutluğu eylemleri devam etmekte ve bundan, Türk ve Türk
bağlantılı ticaret gemileri de zarar görme ihtimali mevcuttur. Stratejik önemi
her geçen gün artan bölgeye yönelik politikamız doğrultusunda, ulusal
çıkarlarımızın yanı sıra, bölgedeki ve uluslararası alandaki etkinliğimiz ve
görünürlüğümüz açısından varlık göstermeye devam etmemiz ulusal çıkarlarımız
açısından bir zorunluluktur. Türkiye, gerek tek başına bir güç olarak gerekse
üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla, geniş bir yelpazede,
barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası izlemektedir. Bu kapsamda
ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz haydutluğuyla mücadelede de
uluslararası toplumun müşterek hareket etmesini, uluslararası tedbirlerin
alınmasını ve bunun uygulanmasını talep etmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinin bu göreve katılması, her
şeyden önce, Birleşmiş Milletlerin talebidir. Birleşmiş Milletler, kendi üyesi
olan her ülkeden, buradaki korsanlığın önlenmesi açısından elinden gelen her
türlü desteği vermesini talep etmiştir. Dolayısıyla, burada yaptığımız
faaliyet, Birleşmiş Milletlerin talebidir. Dolayısıyla, hiç kimse kalkıp
diyemez ki “Sömürücü, emperyalist, baskıcı, başka ülkelerin talebiyle orada
bulunuyorsunuz.” denilemez. Birleşmiş Milletlere bir sıfat herhâlde yani pasif
olduğundan bahsedilebilir, üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiremediği
söylenebilir ama herhâlde, böyle, hukuka aykırı bir kuruluş olduğu ifade
edilemez.
Yine, bir arkadaşımız “Bu eylemler için harcadığınız mali gücü
Somali’deki yoksul insanlara verseniz, sağlasanız herhâlde çok daha iyi olur.”
dedi. Bundan hiç şüpheniz olmasın ki -bizim inancımızda da vardır ve kendi
kültürümüzde de vardır- biz, en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruha sahibiz.
Bizde, esir yaratmayan bir Tanrı’ya iman var. Paçavralar altındaki yoksul beni
yaralar, mazlumların haklarını savunmak için varız. Ve tabii, onların haklarını
da ancak bağımsız dış politikaya sahipseniz, yabancı ülkelere borcunuz yoksa, savunmanızda kendi silahlı kuvvetlerinize
güveniyorsanız, savunma sanayinizi tam olarak geliştirebilmişseniz, o zaman
sesiniz gür çıkar ve kendi ülkenizin politikalarını uygularsınız.
Bizim Somali’ye vermiş olduğumuz, insani ve ekonomik kalkınma ve
güvenlik sektörüne yaptığımız yardım miktarı 310 milyon ABD dolarının
üzerindedir, bu harekâta katıldığımız andan bugüne kadar harcanan para bunun
kat kat altındadır, 80 milyon ABD doları civarındadır. Dolayısıyla da biz
Türkiye olarak hem Somali’ye hem Afrika’daki yoksullara, gariplere, mazlumlara
ülke olarak yardımımızı yapıyoruz. Türkiye’nin dış yardımı kimi rakamlara göre
3 milyar ABD dolarına ulaşmıştır ama 2,5 milyar ABD dolarının üzerinde ki
dünyadaki herhâlde 4 büyük yardım eden ülke arasında -ABD, Avrupa Birliği gibi
ülkelerin hepsini bir şey edersek- Türkiye 4’üncü sırada gelmektedir.
Bir başka şey şudur: Türkiye, dış politikada hiçbir ülkenin
politikasını uygulama durumunda değildir. Her ne uyguluyorsak bu ülkenin, bu
milletin menfaatini çıkarlarını savunuyoruz, onların sesi oluyoruz. Bundan
dolayı da milletimiz bize yetki veriyor, eğer bu politikamızdan rahatsız olursa
millet bizden bu vekâlet görevini alır.
Bu düşüncelerle, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde
başlatılan ve son olarak 1031 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarıyla
5 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve
silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları ve mücavir bölgelerinde, Hint Okyanusu’nda 10 Şubat 2014 tarihinden
itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması için gerekli yetkinin
verilmesi hususunda huzurlarınızda olan Hükûmet tezkeresine destek vermenizi
talep ediyor ve bu vesileyle yüce Meclisimizi bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.
Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Ali Şahin.
Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Aden Körfezi, Somali açıkları ve Arap Denizi civarında görev yapan Türk Silahlı
Kuvvetlerine bağlı deniz kuvvetlerimizin oradaki görevlerinin bir yıl daha
uzatılmasına ilişkin tezkereyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hem sizleri hem de aziz halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ne zaman ki bu Mecliste, Genel
Kurulumuzda tezkere ile ilgili bir görüşme söz konusu olsa, nedense hep zihnime
eskilerde yakılmış ancak bugüne kadar hâlâ kulaklarımızda, yüreklerimizde
çınlayan o eski türkülerimiz gelir. İşte, Yemen Türküsü’nü
veya Rumeli türkülerimizi veya “Kışlalar doldu bugün.” diye başlayarak
yüreklerimizin bam tellerini tarumar eden o türküleri hatırladığımızda, aslında
zihnimiz, bir anlamda, bizi alıp ta bundan yüz yıllar öncesinde, on yıllar
öncesinde, yine bu aziz milletin çok uzaklarda, çok farklı noktalarda üstlenmiş
olduğu o ulvi misyonlara götürür. Bu anlamda, bu coğrafyada yakılmış, söylenmiş
her bir türkünün arkasında, üstlenilmiş çok değerli, kıymetli, kutsal bir
görevin, vazifenin yattığını da belirtmekte fayda var.
Az önce de belirttiğim gibi bizim milletimiz, halkımız, Türkiye ve
ondan önceki Osmanlı Dönemi’nde, bu coğrafyada yetişmiş, Türk Silahlı
Kuvvetleri, Osmanlı birlikleri sadece yakın coğrafyamızda değil, doğusuyla,
batısıyla, dünyanın çok farklı noktalarında çok önemli misyonlar üstlendiler.
Bugün, eğer Türkiye’nin 34 farklı ülkede 78 noktada şehitliği varsa, bu o
yıllarda Türkiye halkının, Türk milletinin üstlenmiş olduğu o misyonun en büyük
belirtisi, alametidir.
Ta Japonya’daki Ertuğrul Şehitliği’nden tutun da İngiltere
açıklarındaki Man adaları veya Portsmouth adalarına kadar uzanan çok geniş bir
coğrafyada bugün eğer şehitliklerimiz var ise bu coğrafyalardaki, 34 ülkede 78
noktadaki bu şehitliklerimiz, bütün dünya üzerinde bizi canlı kılan, var kılan
çok güçlü nüfuz coğrafyalarımızdır. Bu anlamda, o coğrafyalarda Türk
Bayrağı’nın dalgalanmasına bugün bile vesile olan bütün şehitlerimizi Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına bir kez daha rahmetle, sevgiyle, hürmetle anıyor,
ruhları şad olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri, Aden coğrafyası, Aden Körfezi, o bölge,
hepimizin yakından tanıdığı çok önemli bir su yolu bölgesi; dünyanın en önemli
stratejik su geçiş noktalarından, deniz taşımacılığı noktalarından birisi.
Ancak, bugün, Aden Körfezi’nde veya Doğu Afrika kıyılarında, Arap Denizi
açıklarında maruz kalınan bu deniz korsanlığının arka planına baktığımızda,
bunun sadece birkaç on yıllık bir süreçle değerlendirilmesinin ve
sınırlandırılmasının çok doğru ve mantıklı olmadığını görüyoruz. Geri planına
baktığımızda, aslında meselenin sadece burada bir güvenlik meselesi, meselenin
sadece bir korsanlık meselesi olmadığını da görüyoruz. Aslında, bakarsanız,
Aden Körfezi’nde bugün karşımıza çıkan bu güvenlik sorunu veya korsanlık diye
karşımıza çıkan bu sorun, o bölgenin tam yüz yıl boyunca nasıl merhametsiz bir
şekilde, nasıl acımasız bir şekilde sömürüldüğünün de çok önemli bir göstergesi
ve bugün, tarihin önümüze koymuş olduğu çok önemli bir yüzleşmedir. Maalesef,
bu coğrafyada bugün yaşanan hem ekonomik sorunlar hem açlık sorunları hem
siyasi istikrarsızlıklar Batı âleminin Afrika’yı, Asya’yı ne kadar acımasızca
sömürdüklerini de çok somut bir şekilde ortaya koyuyor. Bu anlamda, Batılı
dostlarımızın da bugün karşımıza, bütün dünyanın karşısına bu coğrafyada bir güvenlik
sorunu olarak çıkan bu konuyla alakalı bir öz eleştiri yapmalarının çok daha
doğru ve isabetli olacağını düşünüyorum.
Diğer dikkat çekmek istediğim bir nokta, bu noktada sadece askerî
birtakım tedbirlerin alınması. Bütün Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında,
ülkelerin deniz güçleriyle, deniz kuvvetleriyle burada güvenliği ve istikrarı
sağlamak adına birtakım tedbirler alması, eminim ki hepimizce malum olduğu
üzere, tek başına yeterli olmayacaktır. Bu bölgede birtakım ekonomik tedbirler,
sosyal tedbirler, bu bölgede yaşayan, Eritre’de, Somali’de, Sudan’da,
Cibuti’de, Yemen’de… Bu bölgedeki, bu coğrafya bütünündeki hem ekonomik
istikrarı hem sosyolojik istikrarı hem siyasi istikrarı sağlamadığımız sürece
bu rahatsızlıkların önüne geçemeyeceğimizin ve belki de artarak devam
edeceğinin de farkında olmak durumundayız. Bu anlamda,
Türkiye'nin sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı deniz kuvvetlerini bölgede
konuşlandırarak misyon üstlenmediğini, bunun çok ötesine de geçerek birtakım
ekonomik, birtakım siyasi, birtakım altyapı hizmetlerini de bölge ülkelerine
sağlayarak ve göndererek o coğrafyada istikrarın, huzurun, barışın ve
güvenliğin daha güçlü bir şekilde var olması için adımlarını çok daha öteye
taşıdığını da söylemekte fayda var. İşte, Somali’de inşa edilen veya bakım ve
rehberliği yapılan havalimanı, yine Somali’de geliştirilmek üzere yapılan
Havacılık Eğitim Merkezi, TOKİ ve TİKA iş birliğiyle yapılan 200 yatak
kapasiteli hastaneler, yollar, eğitim çalışmaları ve faaliyetleri bu coğrafyada
Türkiye'nin TİKA vasıtasıyla, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, yine birtakım
sivil toplum örgütleri vasıtasıyla hayata geçirmiş olduğu, yine bu bölgede
istikrarı tesis etmek adına hayata geçirmiş olduğu çok önemli çalışmalar ve
faaliyetlerdir.
Değerli milletvekilleri, zaman zaman, tabii ki bu tezkere
için söz konusu olmasa da, Türk dış politikası söz konusu olduğunda, gerek Orta
Doğu politikaları gerek Afrika politikalarımız veya Asya, Avrupa
politikalarımız söz konusu olduğunda veya yine, zaman zaman Afganistan’a, zaman
zaman Lübnan’a Türk Silahlı Kuvvetlerinin misyon üstlenmesi amacıyla birtakım
görevlendirmeler yapıldığında karşılaştığımız “Orada bizim ne işimiz var?” gibi
sorular oluyor. Bir kere şunun
farkında olmak durumundayız: Eğer bugün dünyanın 34 ülkesine yayılmış 78
noktadaki o şehitliklerimiz var olmasaydı, bizim Türkiye’de var olma
ihtimalimizi de belki sorgulamamız gerekirdi.
Kısaca şunu demek istiyorum: Eğer Afganistan’da varsak, Aden
Körfezi’nde varsak, Suriye’de ve Mısır’da varsak, mazlum coğrafyaların yanında
varsak, o şundan dolayıdır: Orada varsak, burada varız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Var zannediyorsunuz ama yoksunuz,
“Varız.” zannediyorsunuz.
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eğer orada olmaz isek burada da varlık
sebebimizi sorgulamamız gerekir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Halüsinasyon... Mısır’dan şut,
Suriye’den şut!
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu vesileyle ben, tezkerenin hem Türk
Silahlı Kuvvetlerine hem bölge halkına hem Türkiye’ye ve bölge ülkelerine
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Rüyadan uyandığınız günü bekliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
Sayın Acar, sisteme girmişsiniz, bir dakika söz hakkı veriyorum.
Buyurunuz efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, denizlerde de güçlü olmamız gerektiğine ve
Türk Deniz Kuvvetlerinin durumuna ilişkin açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye'nin karasal yüz ölçümü 780 bin kilometrekaredir ancak kara
sularımız ve münhasır ekonomik bölgemizle birlikte 1 milyon 240 bin
kilometrekare vatanımız olmaktadır. Bu nedenle, denizlerde de güçlü olarak
bulunmak durumundayız. Tarih boyunca denizlerde güçlüysek karada da başarılı
olduk. Ne yazık ki Türk Deniz Kuvvetlerini kendi gemisini yapabilen, dünya
denizlerine çıkarabilen, millî gemi sanayisini kuran, Deniz Kuvvetlerimizin en
üst düzeydeki amirallerimizin tamamı tutuklanmış ve uydurma suçlardan
mahkûm edilmişlerdir. Bir el, otuz beş kırk yılda yetişen Deniz Kuvvetlerimizin
değerli tüm amirallerini tasfiye etmiştir. Bunu halkımızın takdirine sunuyoruz
ve hapisteki amirallerimize ve Somali açıklarında bayrağımızı dalgalandıran
askerlerimize vatanımızdan sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz.
Tezkereye olumlu oy vereceğimizi belirtiyorum.
Saygılar sunuyorum efendim, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B)
Tezkereler
(Devam)
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun
Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek
Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden
Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde
Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükümet Tarafından
Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10.02.2009 Tarihli ve 934 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen ve 02.02.2010,
07.02.2011, 25.01.2012 ve 05.02.2013 Tarihli 956, 984, 1008 ve 1031 Sayılı
Kararları ile Birer Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92’nci Maddesi
Uyarınca 10.02.2014 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair
Tezkeresi (3/1363) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve
mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/02/2009
tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması
suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari
gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek
mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak bu alanda Birleşmiş
Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve
görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra
etmesine izin veren 934 sayılı TBMM Kararı’nın süresi son olarak 05/02/2013 tarihli ve 1031 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmış
olup 10/02/2014 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde ve
Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz
veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son
olarak 18/11/2013 tarihli ve 2125 sayılı Karar’la bir
yıl uzatılmıştır.
Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin 10/02/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararı’nda belirlenen
ilke ve esaslar dâhilinde, 10/02/2014 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Karar yeter sayısı vardır.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan
Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla 11/2/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
16/01/2014
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 16/01/2014 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün
19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
11 Şubat 2013 tarihinde Bingöl Milletvekili, Grup Başkan Vekili
İdris Baluken tarafından verilen (2549 sıra no.lu),
şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 16/01/2014
Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Lehinde Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüpheli asker ölümleri
üzerine vermiş olduğumuz grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizce ülkenin en önemli gündemlerinden ve en önemli konularından
birisi. Defalarca, buraya, bu konuda Meclisin inisiyatif alması için araştırma
önergeleri getirdik, bir araştırma komisyonu kurularak bu konuda, ülkenin en
önemli sorunu olan şüpheli asker ölümlerinin aydınlatılması konusunda Meclisin
inisiyatif alması gerektiğini söyledik ama maalesef, vicdanı körelmiş
vekillerin parmaklarıyla, kalkan elleriyle bugüne kadar bunu başaramadık.
Umarım ki bugün vicdanınızı devreye koyar, bu önemli konuda her zamanki
refleksinizden biraz daha uzakta bir davranış gösterirsiniz.
Bakın, vicdanınızın açılması için ben oğlunu askerde kaybetmiş bir
annenin mektubundan birkaç satırı sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor
anne: “Nedense hep bebekliğini hatırlıyorum bugünlerde. Kara gözlerin, beyaz
yanakların, alt çenende iki dişinle gül goncası gibi gülen ağzın. Hep
bebekliğini hatırlıyorum bugünlerde nedense. ‘Eren askerde vurulmuş.’
dediklerinde Pirpirim döndü, Malatya döndü, Bey
Dağları döndü, Fırat Nehri döndü. Ben hepsinin altında kaldım. Yavrum, sen
hepsinin altında kaldın. Boğazıma bir taş, göğsüme koca bir kaya oturdu. Soluk
alamadım, almak istemedim. Bebeğim soluk almayacaksa, Pirpirim
sokaklarında yürümeyecekse, gülen gözleriyle ‘Anne, ben geldim.’ demeyecekse…”
diye başlıyor ve ardından “Vatan sağ olsun demiyorum. Benim vatanım oğlumdu,
vatanımı öldürdünüz işte. Ölüler sağ olur mu?”
Sayın Başkan, çok önemli bir konuda vicdanlara seslenmek istiyoruz
ama herhâlde sayın vekillerin daha önemli işleri var ve müthiş bir uğultu var,
konuşmaya motive olamıyoruz. Bu konuda Genel Kurulu uyarmanızı rica ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen sessiz olalım.
Buyurunuz Sayın Baluken, devam ediniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Evet, anlıyoruz ki hâlâ vicdanlarınız
kapalı ve bir annenin çığlığına kulak kabartmayacak kadar da vicdandan uzak bir
noktada duruyorsunuz.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, bu annenin
yüreğinden kopan çığlık neden sizin tarafınızdan dikkate alınmıyor, bunu
söyleyeyim ya da Genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları tarafından niye
dikkate alınmıyor, onu söyleyeyim: Çünkü, hiçbirinizin
yakını bu, böylesi yürek yakan bir ateşle cenazesi teslim edilecek şekilde
bağrınıza gönderilmiyor. Defalarca bu kürsüden Millî Savunma Bakanına çağrılar
yaptık, bu ülkede Genelkurmay başkanlarının, bakanların, üst düzey
siyasetçilerin, bürokratların çocukları nerede askerlik yapmışlardır diye gelip
burada açıklama yapın dedik, bugüne kadar yaptığımız bu çağrılara tek bir cevap
alabilmiş değiliz. Dolayısıyla, biz defalarca uyarsak da siz, eminim ki -ihale
gibi, yolsuzluk, rüşvet gibi daha önemli konularınız var- bu konuda kendi
aranızda konuşmaya ve bu vicdansızlığı ortaya koymaya devam edeceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın değerli milletvekilleri, bu ülkede “şüpheli asker ölümleri”
diye bir kavram yok, bunu artık çok net konuşabiliriz. Kışlada işlenmiş
cinayetler var ve son on yılda, sizin iktidarınız döneminde kışlada işlenen
cinayetlerle yaşamını yitiren gençlerimizin sayısı bini aşmış durumda. Yine,
1991’den sizin iktidarınıza kadar olan dönemde de bine yakın asker kışla içi
cinayetlerde katledilerek büyük bir acı bu ülkenin, bu halkın bağrına
bırakılmıştır. Bizler, bu kışla içi cinayetlerin sebeplerini defalarca burada
ifade ettik. Kürt olduğu için, Alevi olduğu için, yoksul, emekçi, halk çocuğu
olduğu için, sizin gibi kollayan, sırtını yaslayan bir yeri olmayan Anadolu
çocuğu olduğu için bu ülkede, kışlada gençler katlediliyor ve herkes, kamuoyu,
Meclis, yargı, hükûmetler bu konuya göz yummaya devam ediyorlar ve vicdan
kanıyor.
Bakın, bu aralar İnternet’te ses kayıtları sürekli
dolaşıyor ama çok da uzun bir süre önce bu ülkenin Genelkurmay Başkanının ses
kaydı İnternet’e düşmüştü ve Genelkurmay Başkanı “Biz kendi askerimizi alnından
vurduk.” diyordu ve buraya gelen, Meclise gelen Antalyalı Oktay amca “O
alnından vurduğu asker benim çocuğumdu.” diye feryat ediyordu, Meclisi
sorumluluğa çağırıyordu, Başbakandan, Meclis Başkanından, Cumhurbaşkanından
randevu talep ediyordu ama bir randevuyu bile bu bahsetmiş olduğumuz sorumlu
mevkide olan siyasetçiler, sorumlu mevkide olan devlet adamları Oktay amcaya
çok gördüler.
Bu ülkede “Balyoz”, “Ergenekon”, “Darbe Günlükleri” adı altında
soruşturmalar yürüttünüz, paşaları içeri aldınız ama iki konuda paşalara soru
sormadınız. Birincisi, Kürtlere yaptıkları zulüm. Kürt coğrafyasında neden köy
yaktıklarını, 17 bin faili meçhulü neden işlediklerini, asit çukurlarını bu
paşalara sormaya korktunuz. Dün buraya getirdik, “Güçlükonak katliamını neden
yaptınız? Lice’yi neden talan ettiniz, Lice’yi neden yakıp yıktınız?” diye
sormaya korktunuz. İkinci konu ise işte bu kışla içi cinayetler. “Yoksul halk
çocuklarını neden kışla içerisinde katlettiniz?” diye bugüne kadar sormaya
korktunuz. Oktay Can’ın dramını bugüne kadar soran tek bir mahkeme tutanağına
rastlayamazsınız. Bu ülkede, pimi çekilmiş el bombasıyla saatlerce nöbette
bekletilen askerlerin dramını bugüne kadar sorma yürekliliğini, sorma
cesaretini gösteremediniz. Dolayısıyla da vicdanlar kanamaya, acılar artmaya
devam ediyor.
Ben sadece birkaç örnek vereceğim kendi seçim bölgem olan
Bingöl’den. Bakın, Bingöl’ün Genç ilçesinde Eliveren
ailesine ait Yılmaz Eliveren ve Mehmet Eliveren 1999 yılında özel harekât timleri tarafından
katlediliyor ve yanına da 2 Kalaşnikof bırakılarak “2
PKK’li etkisiz hâle getirildi.” diye haberler servis
ediliyor. Oysaki tüm Genç halkı da, Bingöl halkı da biliyor ki hem Yılmaz hem
de Mehmet, Genç’te yaşamını yitiren, halktan insanlar ve yıllarca bu katliamın
üstü örtülmeye çalışıldı. 1999’da da Yılmaz’ın, Mehmet’in amca oğlu Bilal Eliveren, bu defa, askerlik yaptığı kışlada katledilerek
aynı ailenin bağrına gönderiliyor. Bu kadar ağır dramlardan bahsediyoruz.
Bilal, bir gün önce ailesini arayarak paraya ihtiyacı olduğunu ve 150 TL
göndermeleri gerektiğini söylüyor ve içeriden, intihar edildiği söylenen
ölümünün yaşandığı saatlerde de üç el ateş edildiğini bütün görgü tanıkları
ifade ediyorlar. İntihar eden bir er üç el ateş etme imkânına sahip olur mu? Bu
kadar açık bir cinayetle karşı karşıyayız.
Bingöl’ün Sancak ilçesinin bir köyünde ben tesadüfen bulunduğum
sırada bir cenaze, Sezer Altındağ’ın cenazesi Ergani’den gelmişti. Mayına basma
sonucu yaşamını yitirdiği söylenen Sezer Altındağ’ın, ailenin ısrarlı teşhisi
sonucu, alnından tek kurşunla vurularak öldürüldüğü tespit edildi ve bunu
defalarca Millî Savunma Bakanıyla görüşmemize rağmen tek bir şey yapılmadı.
Aynı şekilde, Aydın Dere. 2000 yılında Çanakkale’de askerliğini
yaparken katlediliyor. Bursa Adil Tıp Kurumu “İntihardır.” raporu veriyor,
Bursa Kriminal Laboratuvarı “İntihar vakası
değildir.” raporu veriyor. Çelişkiler üzerine, yıllar sonra İstanbul Adli Tıp
Kurumu mezardan cenazeyi çıkararak otopsi yapıyor ve Aydın Dere’nin de arkadan,
bitişik mesafeden bir ateşle yaşamını yitirdiği tespit ediliyor.
Buradan örnekleri sayısız çoğaltmamız mümkün. Bugüne kadar ne
Hükûmetiniz ne Genelkurmay Başkanlığı bu konuda tek bir açıklama, tek bir
soruşturma yürütmedi. Genelkurmay Başkanı, milletvekiline haddini bildirecek
şekilde siyasi polemiklere girmesini biliyor. Evinde oturup harita başında, Roboski’de 34 insanı paramparça eden emirler vermesini
biliyor ama binlerce cinayetle ilgili tek bir ifadeyi bugüne kadar kamuoyuna
yansıtmış değil.
Çözüm açık: Zorunlu askerliği kaldırıp vicdani ret müessesesini
bir an önce yasalaştırmak lazım. Bütün bu davaların tamamını askerî yargıdan,
askerî savcılıklardan alıp sivil savcılıklara vermek lazım ve bu binlerce
katliamın da geriye dönük bir yüzleşmesinin ve bir hakikatleri açığa çıkarma
sürecinin yaşatılması lazım.
Bizler, bu nedenle, bu araştırma komisyonunun kurulmasının önemli
olduğunu düşünüyoruz. Meclis İnsan Hakları Komisyonu da bu konuda bir komisyon
kurarak ciddi bir araştırma yapabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Meclisin araştıracağı bu sonuçlarla
onlarca yıldır kanayan bir yaraya en azından derman arayışı içerisinde
olduğumuzu biz bu acılı ailelere hissettirebiliriz. Bu nedenle bugünkü
önerimize Genel Kurulda tüm partilerin destek vermesini talep ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.
Aleyhinde Yozgat Milletvekili Yusuf Başer.
Buyurunuz Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP’nin grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Askerlik hizmetinin, Anayasa’mızın 72’nci maddesinde, her Türk’ün
hem hakkı hem de ödevi olduğu ve askerlik hizmetinin de 1111 sayılı Askerlik
Kanunu ve 1076 sayılı Kanun’la yapılacağı belirtilmiştir.
BDP grup önerisine konu olan şüpheli asker ölümleriyle ilgili
olarak şunu özellikle hem sizlerin hem de vatandaşlarımızın bilmesini
istiyoruz: Yoklaması yapılan askerlerin tertip edilecekleri kuvvet
komutanlıkları Askeralma Dairesi Başkanlığınca
bilgisayar ortamında ve şifreli kayıtlar üzerinden rastgele erişim sistemiyle
ve rastgele olarak belirlenmektedir.
Şüpheli asker ölümleriyle ilgili olarak, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde bu konuyla ilgili olarak yürütülen uygulamayı daha önce söyledik
ama bir kez daha buradan sizlere hatırlatmak istiyorum. Türk Silahlı
Kuvvetlerinde meydana gelen her türlü vefat olaylarında mutlaka sorumluluk
sahasına göre yetkili savcılar tarafından adli soruşturma yapılmakta ve akılda
hiçbir şüphe kalmayacak şekilde üstün gayret sarf edilmekte. Olayın vuku
bulmasıyla beraber askerî savcı olay yerine inceleme ekibiyle beraber gitmekte,
askerî savcının olay bölgesine herhangi bir sebeple gidememesi durumunda ise
inceleme ve soruşturma o bölgedeki adli cumhuriyet savcısı tarafından
yapılmaktadır. Olay inceleme ekibi savcının talimatları doğrultusunda tüm
delilleri toplamakta, savcılar olay yerinde ilk incelemelerini detaylı olarak
yapmaktadırlar. İnceleme sırasında olaylarla ilgili bütün tanıkların ve ilgisi
olduğu değerlendirilen tüm personelin ifadesi alınmakta, gerektiğinde kriminal incelemeyle ilgili olarak hem kriminal
laboratuvarlarına ve hem de Adli Tıp Kurumuna gönderilmekte, bu tüm deliller
değerlendirildikten sonra vefat ile ilgili olarak akıllarda hiçbir soru işareti
kalmaması için otopsi de yapılmaktadır. Otopsi raporu, yine, kriminal inceleme sonuçları ve tanık ifadeleri en ince
detayına göre incelenmekte, ölüm olayıyla ilgili sorumluluğu tespit edilen kişi
veya kişiler varsa bunlar hakkında da dava açılıp açılmamasına karar verilmekte
ve savcılar bu işlemleri yaparken CMK’nın 157’nci
maddesine göre gizlilik içerisinde yapmaktadır. Savcı, eldeki bilgi ve
belgelerin incelemesini yaptıktan sonra, olayla ilgili ifadeleri aldıktan sonra
da eğer suçlu olduğuna kanaat getirilirse onunla ilgili de dava açılmakta ve
dava açılmasını gerekli gördüğü takdirde onunla ilgili, normal, sivil
mahkemelerdeki prosedür devam etmektedir. Kovuşturmaya yer
olmadığına ilişkin bir itirazları söz konusu ise yine adli kollukta olduğu
gibi, sivil mahkemelerde olduğu gibi de en yakın askerî mahkemeye
gönderilmekte, askerî mahkeme itirazın yerinde ve haklı olduğuna kanaat
getirirse kamu davası açılmasının gerekli olduğuna karar veriyor ve onunla
ilgili olarak da askerî savcı tarafından kamu davası açılmakta. İtirazın
reddinin yerinde olmadığı sonucuna varılması durumunda ise itiraz reddedilmekte
ancak olayla ilgili olarak yeni bilgi ve belgeler ortaya çıktığı takdirde
tekrar kamu davası açılabilmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri insan hayatına mal olacak kaza ve
olaylar ile disiplinsizlikleri önceden tespit etmeye ve önlemeye yönelik olarak
uyguladığı çeşitli tedbirlerle silah ve mühimmatların kontrolü, nöbet esasları
ve benzeri hususlarda eğitim faaliyetleri yanında, tüm dünyada artan intihar
vakalarının da azaltılmasıyla ilgili olarak gayret sarf etmekte, sorumlu
personelin önceden tespiti ve koruyucu ruh sağlığı hizmetine ilişkin tedbirleri
de hassasiyetle uygulamaktadır.
Personelin kötü muameleye maruz kalması ve ölmesiyle ilgili
olarak, içinde bulundukları ortam sebebiyle böyle bir eylemi gerçekleştirmiş
olması -Kürt’tü, Alevi’ydi, yoksul vatandaştı- ve etnik kimliğini vurgulayan
söylemlerin bilimsel araştırmalardan ve bilimsellikten uzakta olduğunu buradan
bir kez daha söylemek istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bilimsel olanını siz açıklayın. Verileri
niye açıklamıyorsunuz? Verileri açıklayın.
YUSUF BAŞER (Devamla) – Yalnızca intihar olaylarında değil, ölümle
sonuçlanan tüm olaylarda, yukarıda bahsedildiği gibi, savcılık tarafından adli
soruşturma yapılmaktadır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Üstü örtülmektedir sonra.
YUSUF BAŞER (Devamla) – Olay bütün yönleriyle incelenmekte,
sorumlular hakkında da yasal işlem gerçekleştirilmektedir.
Bugüne kadar vuku bulmuş şüpheli asker ölümleri hakkında adli ve
idari yönden soruşturması yapılmamış, ölümü şüpheli olan bir vaka kaydı
bulunmamaktadır. Ayrıca, asker ailelerinin verilen bilgiler dışında belge talep
etmesi hâlinde –örneğin, otopsi örneğini, raporunu alması olayında olduğu gibi-
adli soruşturmanın yapıldığı makamın iletişim bilgileri dahi verilmektedir.
Askerî mahkemelerin kamuoyuna şüpheli asker ölümleri olarak geçen
ölümlerin üstünü örtme biçiminde bir yaklaşımını kabul etmek mümkün değildir.
AK PARTİ olarak, askerî yargının kaldırılması suretiyle, askerî mahkemelerde
sadece disiplin suçlarına bakılabilmesini, diğer tüm eylem ve işlemlerden
dolayı da sivil mahkemelerde yargının görevini ifa etmesini istiyoruz. AK PARTİ’nin siyaset anlayışında ve yargıya bakış açımızda
bağımsız, bağlantısız ve tarafsız bir yargının oluşabilmesi ve “yargıda teklik”
prensibine göre sadece sivil mahkemelerin var olması gerektiğine inanıyoruz.
Ülkemizin demokratik standartları yükseldikçe tarafsız ve bağımsız
yargıya olan inanç milletimizde pekiştiği ölçüde bu sorunların da ortadan
kalkacağına, ileri bir tarihte askerî mahkemelerin kaldırılmak suretiyle bu
ülkede var olan bütün eylem ve işlemlerin bağımsız mahkeme olarak sivil
mahkemelerde görüleceğine inancımız tamdır. AK PARTİ olarak, 76 milyon
insanımızın tamamını, bulundukları bölgeye veya ırkına göre ayrım yapmaksızın,
sadece insan oldukları için, yaratılanı Yaradan’dan dolayı seviyoruz; onun
içinde biz diyoruz ki: “Biriz, beraberiz ve 76 milyon kardeşiz.”
Türkiye’de yargının her alanda tarafsız ve bağımsız olmasını en
fazla arzu edenlerden birisinin AK PARTİ Hükûmeti ve AK PARTİ mensupları
olduğuna inanıyorum; bunu dün de söyledik, bugün de söylüyoruz, yarın da
söyleyeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak, demokratik
ve hukuk devleti olmanın yolunun bağımsız ve bağlantısız, tarafsız yargıdan
geçtiğine inanıyoruz. AK PARTİ 12 Eylül 2010’da halk oylamasında “Anayasa’ya
evet” çağrılarını meydanlarda yaparken, yargıdaki bir kısım sıkıntıları ortadan
kaldırmak ve yargının gerçek işlevine dönüşmesi için muhalefetin karşı
çıkmalarına rağmen adımlar attık. Bugün HSYK ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde yapmak istediğimiz
şey, ideolojilerine göre değil, Anayasa ve yasalara uygun olarak yargının
millet adına karar vermesini temin içindir. Türkiye’de tüm vatandaşlarımızın ve
daha çok da hukukçuların, hâkim ve savcıların hukuka uyması ve hukuka
uygun davranmasını temin içindir. Eski Türkiye alışkanlıklarından olan hâkim ve
savcıların bildiri ve açıklamalarıyla değil, yeni Türkiye anlayışı olan,
kararlarıyla konuşmalarını temin içindir.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Ancak gülünür sana!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl güleceğim biliyor musun? Güleceğim
yani, güleceğim. Bu kadar konuşulmaz!
Ayıp ya, ayıp! Kendin de inanmıyorsun
buna!
YUSUF BAŞER (Devamla) – Hâkim ve savcıların milleti yan yana
getiren adalet olgusunu ortadan kaldıracak bir düşünce içine girmemesini temin
içindir. Aziz milletimizin yargıya inancını kaybetmemesi içindir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl bir şey bu ya? İnsan bunları
söylerken utanır!
YUSUF BAŞER (Devamla) – AK PARTİ olarak, yargıdaki fiziksel
eksikliklerin tamamına yakınını giderdik.
OKTAY VURAL (İzmir) – Rüşvet ve yolsuzluklardan bir haber ver
bakayım, ayakkabı kutularından. Ayakkabı kutuları nerede? Kaç numara ayakkabı
kutuları?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hadi bizi de ihraç edin. Kaç numara, ben
soruyorum. Beni ihraç edin, MHP’den ihraç edin. Kaç numara ayakkabı?
YUSUF BAŞER (Devamla) – Artık, o binaların içerisinde, o
sarayların içerisinde insanların ruhunu da okşayacak ve bu ülkeye vatandaş
olarak bağlı kalmanın onurunu yaşatacak yargı kararlarını da bağımsız yargıdan
beklediğimizi özellikle belirtmek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Rant lobisi nerede?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bizi de ihraç edin partiden, hadi! Kaç
numara ayakkabı?
YUSUF BAŞER (Devamla) – Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ olarak…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutusu kaç para? Bizi de
partiden ihraç edin, hadi bakalım!
BAŞKAN – Lütfen sessiz olalım.
YUSUF BAŞER (Devamla) – …Türk Silahlı Kuvvetlerindeki şüpheli
asker ölümlerinin açığa çıkarılması için BDP grup önerisine katılmayacağımızı
belirtiyor, yüce heyetimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Başer.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo, bravo! Gözler ve kulaklar şehadet
edecek! Unutma, gözler ve kulaklar şehadet edecek! Belki Reza
Sarraf da uğrar size! Uğrar belki, hadi! Hayırsever iş adamı!
BAŞKAN – Lütfen, biraz sessiz olalım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın hatip konuşması sırasında
“Soruşturmayla üzeri örtülen tek bir durum yoktur.” diye Genel Kurula yanlış
bir açıklamada bulundu. Söz talep ediyorum.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hiç kimsenin, makamı ne olursa olsun, suç
işlemesini istemiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunları savunmaya hakkınız yok, siz milletin
iradesini temsil ediyorsunuz!
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Bağımsız ve bağlantısız yargıda kim suç
işlediyse de cezalandırılmasını istiyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, ben şimdi soruyorum: Ayakkabı kutusu
kaç numara? Bizi de partiden ihraç edin, hadi bakalım!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz milletin vekilisiniz! Yolsuzların,
rüşvetçilerin değil, milletin temsilcisisiniz siz! Milletin hakkına, hukukuna
el atanlarla ilgili sizin adım atmanız lazım.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Biz onlarla ilgili gerekli mücadeleyi dün
de yaptık, bugün de yapmaya devam ediyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutun kaç numara, ayakkabı
kutundan bahset!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, umreye uçakla giderler, değil mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayakkabı kutundan bahset, kaç numara?
Hadi ihraç edin bizi de, buradayız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yapacaksınız, Münker
Nekir’i de mi ayarlamaya çalışacaksınız ha? Hâkim,
savcı ayarlıyorsunuz da Münker Nekir’i
de mi ayarlayacaksınız?
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.
Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz dinleyelim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım, sayın hatip konuşmasında
“Üzeri örtülmüş bir soruşturma yoktur.” diye bizim konuşmamızı tekzip eden bir
açıklama yaparak Genel Kurulu yanlış bilgilendirdi. İzin verirseniz düzeltme
yapacağım.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Baluken.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten, sayın vekili dinlerken hicap duyduk yani sanki hukuk
öğrencilerine hukuk dersi veriyormuş gibi, bir soruşturmanın aşamalarını burada
anlattı. Biz o soruşturma aşamalarının ne olduğunu biliyoruz, sorun orada
değil; o soruşturmanın aşamaları yapılıyor ama ondan sonra üzeri örtülüyor.
Acılı ailelerin yüreğinde taşımış olduğu acının sebebi bu soruşturma
süreçlerinin üzerinin örtülmesidir.
Bak, yakın dönemde Roboski
soruşturmasında, -biliyorsun, okumuşsundur mutlaka- yani Roboski’yle
ilgili bu kadar soruşturmadan sonra “Kusursuz katliam yapıldı.” diyen bir
askerî yargı sistemi işte bu işlenen cinayetlerle ilgili de o soruşturmalardan
sonra ”Kusursuz cinayet işlendi.” diye gerekçeler hazırlıyor; sorun orada. Daha
bir ay olmadı, bu aileler bütün Meclis grubundaki siyasi partileri ziyaret ettiler;
AK PARTİ’den Salih Kapusuz,
Ahmet Aydın, Ziver Özdemir’le görüştüler. Sizin
söylediklerinizi söylemediler onlar; ailelere söz verildi, “Gereğini yerine
getireceğiz.” denildi. Cumhuriyet Halk Partisi zaten sürekli önerge getiriyor,
Milliyetçi Hareket Partisi de bu konuda destek veriyor. Niye gereğini yerine
getirmekten korkuyorsunuz? Bununla ilgili bir an önce bu soruşturma süreçlerini
netliğe kavuşturacak bir Meclis komisyonuna ihtiyaç var. Kaldı ki Millî Savunma
Bakanınızla görüşseydiniz, burada ismini zikrettiğim Aydın Dere, Sezer
Altındağ, Oktay Can, bunların hepsinin katledildiğini o da kabul ediyor,
“doğrudur” diyor. Bak, Aydın Dere’nin yakınına, Mahmut Dere’ye Millî Savunma
Bakanlığı kan parası teklif etti, kan parası, “Kendi aramızda anlaşalım.” dedi.
Böylesi bir trajediyle karşı karşıyayız.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Her şey para bunlar için!
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Buraya gelip ezbere konuşmanın bir
anlamı yok. O nedenle, bu komisyonun kurulması acildir, elzemdir, ülkenin
önemli bir sorununu çözme açısından da, Meclise güveni, halkın güvenini tesis
etme açısından da son derece önemlidir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- BDP Grubunun, BDP Grup Başkan
Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından
şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması amacıyla 11/2/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 16 Ocak 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Lehinde Erzincan Milletvekili Muharrem Işık.
Buyurunuz Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; BDP’nin
askerde intihar eden kişilerle ilgili vermiş olduğu önergenin lehinde söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii, bazen buraya iktidar milletvekilleri çıktığı zaman ben
kendimi başka bir ülkede farz ediyorum yani şaşırıp kalıyorsun, ne dediğine
şaşırıyorsun. Bazen böyle, bu ülkede hiçbir şey olmamış, her şey güllük
gülistanlık, askerde ölen, o gelenler, hiçbirinde bir şey olmamış, adli yargı
düzgün gitmiş ama kendi açıklarını kapatmak için de özellikle oradan vurup, o
insanların duygularıyla oynayıp, o insanları getirip buraya bağlamaya
çalışıyorlar.
Diyor ki: “Askerde çok güzel sorgulamalar yapılıyor, incelemeler
çok güzel, hepsi olduğu gibi açığa çıkarılıyor.” Erzincan’daki –daha önce
gündeme getirmiştim- üsteğmen arkadaşımız intihar etti, Yaşar Karaağaç. Daha sonra
bununla ilgili araştırmalar yapıldı. Araştırmaları yapan da Kara Kuvvetleri
Komutanlığı 7. Kolordu Komutanı. Şimdi onun üzerinden bile bağlayacaklar.
Neymiş efendim? Sivil mahkemelerde verilsin. 12 Eylülde siz bu mahkemeleri
getirdiniz, kendi kafanıza göre dizayn ettiniz, çıktınız televizyonlarda “İşte
getirdik Türkiye’ye özgürlükler, artık bundan sonra her şey sütliman.” dediniz.
Kendi kafasına göre şu anda söz ettiğiniz o paralel devlet, sürekli verdiğiniz
şeylerle kurdunuz ama, şu anda kendi ayağınıza bastığı
için de kalktınız şimdi bunu döndürmeye çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de bu
askerleri kullanmaya çalışıyorsunuz, bütün duyguları istismar ediyorsunuz.
Yaşar Karaağaç’la ilgili yapılan araştırmada en sonunda demişler
ki: “Kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.” Burada daha önce ailesinin
bildirdiği şeyler var, ailesinin ifadeleri alınıyor. Ailesi diyor ki: “2 tane
uzman çavuş var, bu uzman çavuşlar oğlumu sürekli taciz ediyorlar, buna baskı
yapıyorlar, bununla ilgili tedbir alın.” Ama ne yazık ki tedbir alınmıyor,
dosyada hiç ismi geçmiyor, bir tek komutanın ismi geçiyor. Komutanla ilgili,
Piyade Binbaşı Fikret Halıcıoğlu hakaret etmiş milletin içinde, askerlerin
içinde, ondan sonra da intihar ettiği söyleniyor. Bir tek onunla ilgili şey
var, başka hiçbir araştırma yapılmamış. Yalnızca komutan orada ona hakaret
etmiş ama o hakaretle ilgili de “Önemli bir şey değil, o intiharına sebep
olmamış.” diye karar çıkarıyorlar.
Şimdi, değerli milletvekilleri, intihar bireylerin binlerce
sorununa işaret eden, kesinlikle sadece bireysel olarak düşünülmeyecek
toplumsal bir olay; sosyolojik yönleri var, psikolojik yönleri var. İntihardan
bütün toplum etkileniyor. O çevrede olan, ailesinden en az 6 kişinin
etkilendiği psikiyatristlerin tespit ettiği şey. Toplumda olduğu zaman, bir
okulda ya da bir askeriyede olduğu zaman oradaki yüzlerce kişinin etkilendiği
söyleniyor. Buna rağmen, hiç ciddiye alıp da bunu gündeme almıyorsunuz. Bir
sorun var, bir sıkıntı var. Sırası geldiği zaman askeriyenin içine girip askeriyeyi
didik dikik yapıyorsunuz, kozmik odalarına şu anda
düşman olduğunuz kişilerin girmesine izin veriyorsunuz ama ne hikmetse, bununla
ilgili konuya gelince “Yok, dokunmayın askeriyeye; bizim kutsal değerlerimiz,
askeriyeye dokunmamamız gerekiyor.” diye bir şey söylüyorsunuz. Öyle bir şey
yok. Burada gönderilen gencecik insanlar ölü geliyorlar. Diyorlar ki: “İntihar
etti.” Biraz önce sayın vekilim söyledi. “Mayına bastı öldü.” diyorlar,
kafasında kurşun izi çıkıyor, tek kurşunla öldürülmüş. “Sırtından Kaleşle vurmuş.” diyorlar, Kaleşle
intihar etmiş. Nasıl Kaleşle kendini vurur? İntiharın
da bir yöntemi vardır. İntihar eden insan iki el ateş edemez, tek el eder. Bu,
bütün kayıtlarda böyledir. Yani adli tıpta öyle bir şey yok. Hiçbir yerde “İki
el ateş etti, kendini öldürdü.” diye bir şey olmaz ama sizin dosyalarınızda,
askeriyenin elinde olan dosyalarda iki el ateş edip intihar ettiği söylenenler
var. Bunların üzerine gidilmeyecek de neyin üzerine gidilecek?
Avrupa’da en fazla AİHM’e başvuran ülke
biziz. 29 tane dava açılmış, esastan incelenmeye başlanmış, 22 tanesi açılmak
üzere. Bunlarla ilgili de araştırmalar devam ediyor ama ne yazık ki bunlarla
ilgili de, AİHM’in verdiği kararlara da bakarak,
hiçbiriyle ilgili şu anda mağduriyetleri giderecek bir şey yapılmadı, yapılması
da düşünülmüyor.
AİHM’in kararlarında
şöyle diyor: Zorunlu askerlik hizmetine tabi kişilerin gerçek ve mevcut intihar
riski taşıyıp taşımadıklarının objektif olarak saptanmaması, böyle bir risk
varken, askerî yetkililerce bu riskin gerçekleşmesini önleyebilecek makul
önlemlerin alınmaması sebep olarak gösteriliyor. Yani buradan çıkan sonuç: Ne
yazık ki askere aldığımız zaman ne yapıyoruz? Ben de hekimlik yaptığım zaman
asker muayenesine gidiyordum. Asker geliyor, soyuyoruz. Bakıyorsun tipine boyu
tutuyor mu? Tutuyor. Başka hiçbir şey sorma yok. Tamam
git, birinci şey. Daha sonra askere çağrılıyor, gidiyor. Zaten askerî kapıdan
içeri girdikten sonra orada artık mantık aranmaz, mantık bitmiş oluyor. Eğer ki
“hastayım” derse kesin “askerden iş yapmamak” için kaçtı gösterilip, o yüzden
hiçbir önlem alınmıyor.
Yaşar Karaağaç’ın elinde raporlar var, diğer birçok askerde olduğu
gibi. Psikiyatrik sorunları olduğu, majör depresyon geçirdiği söyleniyor.
Altına da not düşmüşler: “Majör depresyon geçiriyor ama majör depresyonda bunda
intihara meyil yoktur.” Majör depresyon geçiren bir insanın her zaman intihara
meyli vardır. Bunun araştırılması gerekirken, orada önlemler alınması
gerekirken ne yazık ki hiçbir önlem alınmadan askerlerin orada ölmesine izin
veriliyor maalesef.
Tabii, askere alırken özellikle çok iyi muayenelerin yapılması
gerektiğini söyledim. Şu anda, dün Sayın Millî Savunma Bakanımız burada
söyledi, artık, ilk yoklama yok, diğerleri yok, direkt çağırıyoruz çünkü MERNİS
sistemine geçtik. Onu çağırıp orada o şekilde askerliklerini yaptırıyoruz.
Askere gittikten sonra da orada zaten nasıl geçtiğini hepimiz bilmekteyiz. Bunu
saklayacak bir şey de yok. Ama burada asıl önemli olan şey AİHM’in
verdiği kararlar, oradaki amirlerin yaptığı hareketler.
AİHM şöyle diyor: Askerî amirlerin bir intihar olayının
oluşumundaki mesleki ihmal ve kusurlarının tespitine imkânı sağlayan ve böyle
bir tespit hâlinde caydırıcı idari ve cezai yaptırımları gerektiren mekanizmanın
yeterince iyi işletilmemesi ile intihar edenin yakınlarının veya avukatlarının
hadisenin oluş biçimi ve savcılık soruşturmalarıyla ilgili verilere sağlıklı
şekilde ulaşmamaları sorun olarak belirtilmektedir. Yani orada ne olduğunu hiçbir zaman için askeriye -kapalı kutu
olarak bu konuda özellikle- açığa çıkarıp da insanlara açıklamıyor, sonuca da
gidilmiyor. “Sivil mahkemeler.” deniyor. Sivil mahkemelerin de ne yaptığını şu
anda yaşayarak görmekteyiz zaten.
Biraz önce dediğim gibi, özellikle birçok askerde olduğu gibi
Yaşar Karaağaç’ın intiharında da direkt, diyelim ki, sebep yok ama dolaylı
olarak oradaki komutanların, oradaki araştırılmayan, dava dosyasına girmeyen
uzman çavuşların etkisi var. Ama bunlar araştırılmadan sonuca gidildi.
Yaşar Karaağaç’ın bir şiiri var, yazmış şeye, onu okuyayım,
inşallah biraz içerinizde bir şeyler kıpırdar. Diyor ki: “Sen kimsin lan Yaşar,
kim? Köylü çocuğu. / İstediğin kadar git, kaç, sen her zaman kaybedeceksin. /
İyi de olsan nafile, kötü, senden her zaman daha iyi olacak. / Sen bir
garipsin, özledim o küçük çocuğu, / Küçük dünyasında mutlu çocuğu. / Mutlu
olmak için zorlamazdı şartları, / Şartlar kendiliğinden mutlu ederdi onu. /
Şimdi iş sahibi, mevki sahibi ama ne oldu, mutlu mu sanki? / Ne vardı be sen de
olsaydı baba gibi, bir garip zavallı küçük çiftçi. / Yoruldum artık, usandım,
bu genç yaşta yoruldum, yordular. / Ne hayat be arkadaş, fil olsa devrilirdi
herhâlde. / Hâlen mücadele ediyorsun manyak, pezevenk neye uğraşıyorsun? / Sen
hep rezilsin işte yaramaz, kepazesin! Uğraşma artık uğraşma.” Bu, dava
dosyasına girmiş, daha önce yazdığı, kayıtlarda olan bilgiler ama hiçbiri de
ciddiye alınmadı. Ailesi, özellikle, izne geldiği zaman izinde çocuğun durumunu
gidip komutanına anlatıyorlar ama orada hiç ciddiye alınmıyor.
Son yıllarda yapılan bildirimlerde 2002-2012 yılları arasında 934
askerin intihar ettiği, 2012 yılında 69 sırf askerin öldüğü, ocak-ekim arası
-şu anda diğerlerini tam alamadık- 52 erbaşın intihar ettiği söyleniyor. Tabii,
biz sürekli bunu gündeme getiriyoruz, getirmeye çalışıyoruz, sizin
vicdanlarınıza sesleniyoruz. Bir kere de olsun yani buna bir parmak kaldırın
diyoruz. Kafanızı sallasanız da ne yazık ki olur vermiyorsunuz. Korktuğunuzun
ne olduğunu da anlamıyoruz, çözülemiyor, çözülmeyecek gibi de duruyor.
Tabii, burada, özellikle, bazen televizyonlarda ya da burada
çıktığı zaman doğru şeyler söyleyen Sayın Arınç’ın
bir sözü vardı önce, Türkiye'de tuzu kuru olanların çocuklarının güneydoğuda
askerlik yapmadıklarını, iç güvenlik bölgelerinde hep Anadolu çocuklarının
askerlik yaptıklarını açıklıyor. Burada “tuzu kurular”ın
herhâlde kim olduğu belli. Şimdi, burada söylediğimiz zaman yine kızacaksınız,
Sayın Erdoğan ne demişti? “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” Herkesi
fırçalamadan sorumlu olan bir milletvekiliniz: “Birkaç Mehmet şehit oldu diye
Meclisi toplayamayız.” Askere ne kadar önem verdiğiniz orada da belli oluyor.
ama kendi çocuklarınıza gelince: Başbakanın oğlu askerlik yapmıyor. Burada
söylediğimiz zaman tepki gösteriyorsunuz. Diğerlerinin hiçbiri yapmadı
-çoğunluğu- yaptığı yerler de belli ya bedelli yaptı ya diğer türlü geçirdiler
ama askere gelince, askerliğini yapmadılar…
Burada, tabii, gündem olarak da sizin yoğun zamanınız var.
Bunlardan bir tanesi, işte, bugün birilerinin yakalanma emrini kaldırıyorsunuz.
HSYK’yı burada çıkıp överek HSYK’yla
ilgili kendi düzeninizi kurmaya çalışıyorsunuz. Ama askerde bunca ölen çocuk
için bir tane el kaldırmayacağınıza eminiz çünkü çıkıp da lehte konuşuyorsunuz.
Bundan sonra da kaldıracağınıza inanmıyoruz ama biz bunu gündeme getirmeye
devam edeceğiz. İnşallah, bir gün vicdanlarınız sızlar, bu konunun da araştırılmasına gerek görülür
çünkü çok önemli bir konu, araştırılması gerekiyor kesinlikle. Bu ölenler öyle
rastgele bir şey değil, “intihar” deyip kapatılması mümkün değil. Bunların
altında, birçoğunun altında birçok şey var. Bunların araştırılması lazım.
İnşallah, bu seferlik, elinizi kaldırırsınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Aleyhine, Isparta Milletvekili Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özel.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi
aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Grup önerisinde, şüpheli asker ölümlerinin açığa çıkarılması,
sorumluların belirlenerek sivil mahkemeler önünde yargılanması, şüpheli şekilde
yaşamını yitiren askerlerin ailelerinin dinlenerek taleplerinin dikkate
alınması amacıyla, Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104
ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması talep
edilmektedir.
Evet, konu çok hassas, zor bir durum. Siz, göz bebeğiniz gibi
baktığınız, yetiştirip büyüttüğünüz evladınızı sapasağlam, asker ocağına teslim
ediyorsunuz. Askere uğurlarken kına yakıyorsunuz, davul çalıyorsunuz, kurban
kesiyorsunuz ve askere yolluyorsunuz. Daha sonra da bu evladınızın size ölüm haberi
geliyor. Sebebi ne olursa olsun, anne, baba ve aile için çok zor bir durum.
Neredeyse dünyaları yıkılıyor. Evlat acısı çok zor bir durum. Tabii ki herkes
bu acının neticesinde, gerçek ölüm sebebini bilmek ve öğrenmek isteyecektir.
Yetkililer de özellikle-anne babaya, aileye ve kamuoyuna bu bilgileri eksiksiz,
tatmin edici bir şekilde vermek zorundadırlar. Eğer bir ölüm, asker ocağında
vuku bulmuşsa, bunun aynen sivil hayattaki bir ölüm karşısındaki tutum,
davranış ve işlem gibi bütün şüphelerden uzak, herkesi tatmin edici şekilde
işlemlerinin neticelenmesi gerekmektedir. Hiçbir olayın üstü örtülmemeli;
ölümlerde kusuru bulunan, kabahati bulunan, kastı bulunan herkes hakkında her
türlü işlem yapılmalıdır. Şüpheli ölümler hakkında bütün idari ve adli
soruşturmalar hakikati, gerçeği ortaya çıkarmak, sorumlulara hesap sorma amaç
ve gayesini taşımalıdır. Hiçbir şeyin üstü örtülmemeli, başka şekilde takdim
edilmemelidir.
Tabii ki normal ve sivil hayatta ölümler nasıl oluyorsa hayatın
olağan akışına göre askerî birliklerde de ölümler öyle değerlendirilebilir.
Ölümün oluşu, şekli farklılıklar arz edebilir. Askeriye içindeki her ölümü de
şüpheyle değerlendirmek, şüpheli ölüm gözüyle bakmak da o derece yanlıştır. Biz
inanıyoruz ki askeriyedeki her ölüm en ince detayına kadar inceleniyor, gerek
idari gerekse adli soruşturmalar sonuna kadar götürülüyor ve götürülmesini de
hiçbir şeyin üzerinin örtülmemesini de özellikle buradan talep ediyoruz.
Bu işlemler sonunda ilgililerin ve kamuoyunun bunlardan tatmin
olması da en önemli ayaklardan birini oluşturuyor. Önemle dikkat edilmesi ve
hassas olunması, özen gösterilmesi veya… Bu zamana kadar eksik olan tarafı bu
olsa gerek: Kamuoyu ve ailelerin yeterince tatmin edilmemiş olmaları.
Askere çocuklar, evlatlar askerlik hizmetini, vatani hizmetini
yapmak için gidiyorlar; yoksa, ölmeye gitmiyorlar. Bir
savaş olur, o zaman ölümler amenna. Bunun dışındaki ölümler, normal hayatta
neyse öyle olmalıdır.
Askeriyede ölümlerin büyük bir oranda intihar olarak yansıması
karşısında bu intiharlar hakkında da biraz bilgiyi sizlerle paylaşmak
istiyorum:
Dünyada her 40 saniyede 1 kişi intihar sonucu yaşamını
yitirmektedir. İntiharın dünya genelinde tüm ölüm sebepleri arasında 10’uncu
sırada olduğu, son kırk beş yılda intihar sonucu ölümlerin yüzde 60 oranında
arttığı tespit edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre de,
Türkiye geneline ilişkin yayınlamış olduğu intihar istatistikleri
incelendiğinde grubu, eğitim seviyesi, coğrafi bölge, il dağılımı vesairenin
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayrılmaz bir parçası olan Türk Silahlı
Kuvvetlerine de taşındığı görülmektedir. İntihar davranışı açısından Türk
Silahlı Kuvvetlerinin personeli de benzer yaş ve cinsiyet grupları açısından
sivil örneklerden daha farklı bir özellikleri bulunmamaktadır. Türkiye
genelinde intihar edenler arasında 20-24 yaş aralığının en fazla intiharın
meydana geldiği yaş aralıklarından birisi olduğu kabul edilirse, askerlik
hizmetinin de bu yaş grubunda yapılması nedeniyle intihar davranışlarının
askerî ortama taşınabileceği de değerlendirilebilir.
Peki, bunlar karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri neler
yapmakta, yaklaşımı nedir ona da bir göz atacak olur isek: Türk Silahlı
Kuvvetleri insan hayatına mal olacak kaza ve olaylar ile disiplinsizlikleri
önceden tespit etme ve önlemeye yönelik olarak uyguladığı çeşitli tedbirleri
silah ve mühimmatların kontrolü, nöbet esasları ve benzeri hususlarda eğitim
faaliyetleri yanı sıra sorunlu personelin önceden tespiti ve koruyucu ruh
sağlığı hizmetine ilişkin tedbirleri de hassasiyetle uygulamaktadır.
Erbaş ve erlerin askerliğe uyumunu desteklemek, uyum sürecinde
yaşadıkları zorlukların, kişiler arası
ilişkilerdeki güçlüklerin çözümünde yol göstermek, destek sağlamak ve bunlara
paralel diğer psiko-sosyal sorunlarla ilgilenmek
üzere kurulmuş rehberlik ve danışma merkezleri hizmet vermektedir.
Sorunu olan personeli tespit etmek amacıyla, Türk Silahlı
Kuvvetlerine katılan tüm personele kayıt, kabul değerlendirme anketi
uygulanmakta, ayrıca gerekli görülen hâllerde değişik test, anket, ölçekler de
kullanılmaktadır. Söz konusu ölçme araçları mevcut 336 merkezde görev yapan
psikolog, psikolojik danışmanlar tarafından incelenerek sorun tespit edilen
personel takip altına alınmaktadır. Bu maksatla, rehberlik ve danışma
merkezleri etkin olarak kullanılmaktadır. Gerek silah altına alınan erbaş ve
erlerimizin gerekse de profesyonel personeli tanıma ve teşhis fonksiyonlarının
daha etkin olması için Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışmaların yoğun
bir şekilde devam edildiği de söylenmektedir.
İntiharların önlenebilmesi için her kişiye ve duruma uygun standart
yöntemler bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, sivil
yaşantısından asker ocağına getirdiği sorunlar nedeniyle uyum güçlükleri
yaşayan personeli tespit etmek, çözüm yolları geliştirerek bu personeli
fiziksel ve ruhsal olarak daha sağlıklı bir hâle getirmek, bir yandan vatan
savunması ile ilgili görevlerini öğretirken, diğer yandan da fiziki yetenek ve
becerilerini geliştirerek, askerlik hizmetinin bitiminde aile yuvasına sağlıkla
kavuşturmak için çalışmaların titizlikle sürdürüldüğü ifade edilmektedir. Bu
kapsamda, yıllara bağlı olarak, son on yılda intihar oranlarında -yüz binde
32’den yüz binde 15’e- yaklaşık yüzde 50 oranında bir azalma olduğu da
gerçekliktir.
Alınan tüm tedbirlere rağmen birliklerde vefatla sonuçlanan her
bir kaza, olay meydana geldiğinde, vefat eden personelin ailesine garnizon
komutanlıkları vasıtasıyla bilgi verilmekte, ailenin talep etmesi durumunda
olayın gerçekleştiği birliğe davet edilerek kazanın, olayın oluş şeklini ilk
ağızdan dinlemeleri temin edilmekte ve zihinlerde herhangi bir şüphe
kalmamasına özen gösterilmektedir.
Birliklerin içerisindeki herhangi bir olayda, askerî savcılıkların
olaya müdahale etmesi, soruşturması, neticeye ulaştırması, olayı en
çıplaklığıyla, gerçekliğiyle ortaya koyması bütün herkesin ortak dileği. Buna
uyulduğunu ümit ediyoruz, uyulmaya da davet ediyoruz. Eğer biz yargı birliğini
temin edebilirsek, Türkiye’de tek bir yargı olabilmesini mevcut Anayasa’mızı
değiştirerek sağlayabilirsek, elbette ki sivil mahkemeler tarafından da bunun
soruşturulması, kovuşturulması herkesin ortak dileği.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Değiştirdiniz ya hafta sonu HSYK’yı.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu, bugün uluslararası
sözleşmeleri görüşeceğimizi, gündemimizin belli olduğunu…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet mi diyorsun?
RECEP ÖZEL (Devamla) - …o nedenle buna katılmadığımızı bildiriyor,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.45
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.53
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:18.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
48’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin ikinci oylamasında da
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Böylece, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 21 Ocak 2014 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.56